KENTSEL DOKUNUN KORUNMASINDA YASAL VE YÖNETSEL

advertisement
KENTSEL DOKUNUN KORUNMASINDA YASAL VE YÖNETSEL
ÇERÇEVE: ANKARA YENİLEME ALANI
Pınar ATALAY
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
ŞUBAT 2010
ANKARA
Pınar
ATALAY
tarafından
hazırlanan
KENTSEL
DOKUNUN
KORUNMASINDA YASAL VE YÖNETSEL ÇERÇEVE: ANKARA YENİLEME
ALANI adlı bu tezin Yüksek Lisans tezi olarak uygun olduğunu onaylarım.
Yrd. Doç. Dr. Nihan ÖZDEMİR SÖNMEZ
…………………………………..
Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, G.Ü.
Bu çalışma, jürimiz tarafından oy birliği ile Şehir ve Bölge Planlama Anabilim
Dalında Yüksek Lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
Prof. Dr. Sare SAHİL
…………………………………..
Mimarlık Anabilim Dalı, G.Ü.
Yrd. Doç. Dr. Nihan ÖZDEMİR SÖNMEZ
…………………………………..
Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, G.Ü.
Prof. Dr. Gülseven UBAY TÖNÜK
…………………………………..
Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, G.Ü.
Doç. Dr. Metin ŞENBİL
…………………………………..
Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, G.Ü.
Doç. Dr. Ela BABALIK
…………………………………..
Şehir ve Bölge Planlama Anabilim Dalı, ODTÜ
Tarih: 26/02/2010
Bu tez ile G. Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Yönetim Kurulu Yüksek Lisans
derecesini onamıştır.
Prof. Dr. Bilal TOKLU
Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürü
TEZ BİLDİRİMİ
Tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde
elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak
hazırlanan bu çalışmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin
kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.
Pınar ATALAY
iv
KENTSEL DOKUNUN KORUNMASINDA YASAL VE YÖNETSEL
ÇERÇEVE: ANKARA YENİLEME ALANI
(Yüksek Lisans Tezi)
Pınar ATALAY
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
Şubat 2010
ÖZET
Bugün tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sadece atalarımızdan
bize kalan bir miras değil aynı zamanda gelecek kuşaklara aktarılması
zorunlu olan kültürel ve doğal varlıkların korunması büyük önem arz
eden, çevre, kentleşme, planlama, mimarlık, mühendislik, arkeoloji,
sanat tarihi, hukuk, gibi pek çok disiplini aynı anda ilgilendiren ve çok
boyutlu ele alınması gereken bir konudur.
Ülkemizde geçmiş dönemlere ait yapıların korunması Cumhuriyet
döneminde önem kazanmaya başlamıştır. Ancak yine de bugüne kadar
geleneksel dokuların korunması konusunda yeterli devlet politikaları
oluşturulamamıştır. Son yıllarda koruma alanındaki gelişmelerin artması
ile koruma yapı ölçeğinin yanında kentsel boyutta da ele alınmaya
başlanmıştır.
Ülkemizde, 2005 yılına kadar tarihi kentsel dokunun korunması 2863
sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile sağlanmaya
çalışılmış, 2005 yılında yürürlüğe giren 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve
Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak
Kullanılması Hakkında Kanun ile tarihi kentsel dokunun daha etkin bir
şekilde korunması amaçlanmıştır. Fakat 5366 sayılı Kanunun 2863 Sayılı
v
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile çelişen yönleri
bulunmaktadır.
Bu çalışmada; 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz
Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında
Kanunun eksik yönleri, bu Kanun uyarınca ilan edilen Ankara Yenileme
Alanı örneği üzerinde ortaya konmuştur.
Bilim Kodu
: 801.1.077
Anahtar Kelimeler : Tarihi çevre, kentsel koruma, yenileme alanı,
Ankara Tarihi Kent Merkezi
Sayfa Adedi
: 173
Tez Yöneticisi
: Yrd. Doç. Dr. Nihan ÖZDEMİR SÖNMEZ
vi
LAWFUL AND EXECUTİVE OUTLINE IN CONSERVATION OF URBAN
STRUCTURE: ANKARA RENOVATION AREA
(M. Sc. Thesis)
Pınar ATALAY
GAZI UNIVERSITY
INSTITUTE OF SCIENCE AND TECHNOLOGY
February 2010
ABSTRACT
It is essential to protect cultural and natural existence which are not
only heritage from our ancestor that transfering to the future at the
same time in the world in present day.
Environment, urbanization,
planning, architecture, engineering, archeology, art history, law which
are related to protection of cultural and natural heritage that should be
researched into multi dimensional.
It has been started to protect the buildings belong to ancient ages since
the Republic of Turkey was founded. However, it could not have made
efficient state policies about conservation of traditional structures. It
has been commenced to pay attention to protection structure measure
in the scope of preservation rising of late years.
In our country, conservation of historical urban environment has been
kept to the right with Law on the Conservation of Cultural and Natural
Property. In year of 2005 with Law On Conservation By Renovation and
Use By Revitalızation Of The Deteriorated Historical and Cultural
Immovable Property has been aimed more active conservation of
vii
historical urban environment. But there are lots of things that has been
in contradiction with these two laws.
In this study; it has been tried to bring up the defective sides of Law On
Conservation By Renovation and Use By Revitalızation Of The
Deteriorated Historical and Cultural Immovable Property in the sample
of Ankara Renovation Area.
Science Code
Key Words
Pages
Supervisor
: 801.1.077
: Historical environment, urban conservation,
renovation area, Ankara Historical City Center
: 173
: Assistant Proffesor Dr. Nihan ÖZDEMİR SÖNMEZ
viii
TEŞEKKÜR
Başta tavsiyeleri ile beni yönlendiren danışmanım Yrd. Doç. Dr. Nihan
ÖZDEMİR SÖNMEZ’e, tez çalışması sırasında yararlanmam için arşivlerini
bana açan Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
Müdürlüğü, Kurullar Dairesi Başkanlığına ve tüm çalışma arkadaşlarıma
teşekkürü bir borç bilirim.
Bana rahat bir çalışma ortamı yaratan, manevi desteklerini benden
esirgemeyen annem Ayşegül, babam Yücel ve kardeşim Diyar SARP’a, tez
teslim sürecinde desteği hep benimle olan eşim Serkan ATALAY’a ve canım
oğlum, motivasyon kaynağım Kuzey’ime minnetlerimi sunarım.
ix
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ÖZET .............................................................................................................iv
ABSTRACT....................................................................................................vi
TEŞEKKÜR.................................................................................................. viii
İÇİNDEKİLER ................................................................................................ix
ÇİZELGELERİN LİSTESİ.............................................................................. xii
SİMGELER VE KISALTMALAR ................................................................... xiii
1. GİRİŞ ......................................................................................................... 1
2. KORUMA KAVRAMI .................................................................................. 4
2.1. Korumanın Tanımı.............................................................................. 4
2.2. Koruma İle İlgili Kavramların Tanımları............................................... 5
2.3. Koruma Uygulamalarının Sınıflandırılması ......................................... 5
2.4. Taşınmaz Kültür Varlığı ve Sit Kavramları.......................................... 6
2.5. Tarihi Kentsel Doku ve Koruma Nedenleri........................................ 10
2.6. Sonuç ............................................................................................... 12
3. KORUMA UYGULAMALARI İLE İLGİLİ YASAL ÇERÇEVE .................... 15
3.1. Dünya’da Koruma Politikaları ............................................................ 15
3.1.1. Avrupa’da koruma politikaları.................................................. 15
3.1.2. Mısır’da korumayla ilgili yasal düzenlemeler ........................... 30
3.2. Türkiye’de Kültür Varlıklarının Korunmasıyla İlgili Yasal
Düzenlemeler .................................................................................... 34
3.3. Türkiye’de Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunmasına İlişkin
Yürürlükteki Mevzuatın İncelenmesi.................................................. 37
x
Sayfa
3.3.1. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ........ 37
3.3.2. 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz
Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması
Hakkında Kanun ..................................................................... 40
3.3. Sonuç ................................................................................................ 46
4. TARİHİ KENTSEL DOKUNUN BOZULMA SÜREÇLERİ ......................... 53
4.1. Konut İhtiyacı..................................................................................... 53
4.2. Yeni Merkez Gelişimleri..................................................................... 54
4.3. İşlev Kaybı......................................................................................... 55
4.4. Çöküntüleşme ................................................................................... 55
4.5. Rant................................................................................................... 56
4.6. Sahiplilik ve Sorumluluk Eksikliği....................................................... 57
4.7. Denetimsizlik ..................................................................................... 57
4.8. Yönlendirme Eksikliği ........................................................................ 58
4.9. Sonuç ................................................................................................ 58
5. ANKARA’DAKİ TARİHİ KENTSEL DOKUNUN GELİŞİMİ........................ 62
5.1. Tarihi Kent Merkezinin Tarihçesi ....................................................... 62
5.2. Tarihi Kent Merkezine İlişkin Planlama Süreci................................... 63
5.3. Ankara Yenileme Alanı İlanından Sonraki Planlama Süreci
Çalışması .......................................................................................... 69
5.4. Ankara Yenileme Alanına İlişkin Gelişen Yasal Süreç....................... 71
5.5. Plan Kararlarının Tarihi Dokunun Korunması İlkeleri Açısından
...Değerlendirilmesi.............................................................................. 75
6. SONUÇ .................................................................................................... 78
KAYNAKLAR ............................................................................................... 92
xi
Sayfa
EKLER ......................................................................................................... 96
EK-1 Fotoğraflar........................................................................................... 97
EK-2 Ulus Tarihi Kent Merkezi 1/ 1 000 Ölçekli Koruma İmar Planı........... 119
EK-3 Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.01.2005 tarih ve 210
sayılı Kararı eki 1/ 5 000 Ölçekli Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel
Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı ....................................................... 120
EK-4 Ankara Tarihi Kent Merkezi Plan sınırını gösterir harita .................... 121
EK-5 Danıştay 6. Dairesince iptal edilen Ankara Yenileme Alanı sınırı
ve Plan sınırı ile Ankara Büyükşehir Belediyesince İçişleri
Bakanlığına sunulan yeni sınırları gösterir harita............................... 122
EK-6 Bakanlar Kurulunun 2005/ 9289 sayılı kararı .................................... 123
EK-7 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/2283 sayılı kararı .............................. 124
EK-8 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı .............................. 128
EK-9 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı .............................. 135
EK-10 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı ............................ 142
EK-11 Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı............... 149
EK-12 Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı............. 154
ÖZGEÇMİŞ................................................................................................ 159
xii
ÇİZELGELERİN LİSTESİ
Çizelge
Sayfa
Çizelge 6.1. Dünya’daki koruma uygulamaları örnekleri ile Ulus
Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı ve Ankara
Yenileme Alanı için hazırlanan Ulus Tarihi Kent Merkezi
Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarının
karşılaştırılması ………………………………………………..…89
xiii
SİMGELER VE KISALTMALAR
Bu çalışmada kullanılan kısaltmalar açıklamalarıyla aşağıda sunulmuştur.
Kısaltmalar
Açıklama
GEEAYK
Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu
KUDEB
Koruma, Uygulama ve Denetim Bürosu
TOKİ
Toplu Konut İdaresi
T.C.
Türkiye Cumhuriyeti
vb
ve benzeri
1
1. GİRİŞ
Geleneksel dokular, tarihsel ve kültürel değerler taşıdıkları gibi görsel
değerlere de sahiptir. Toplumda koruma bilincinin oluşması, bu alanların
tarihsel, kültürel, mekansal olarak gelecek nesillere aktarılması açısından
büyük önem taşımaktadır.
Ülkemizde koruma konusundaki yetersiz devlet politikaları nedeniyle,
geleneksel dokular üzerlerindeki baskılara karşı koyulamamaktadır. Bu
baskılar, dokuda bir değişim süreci başlatmakta ve bu değişim geleneksel
dokuların sahip olduğu değerlerin kaybolmasına neden olmaktadır.
Kentin geleceğine yönelik mekansal ve sosyo- ekonomik yapıyı düzenlemeyi
amaç
edinen
planlama
disiplini,
kentsel
değerlerin
korunabilmesi,
sağlıklaştırılması ve yeni işlevlere göre düzenlenmesini de amaç edinmek
durumundadır. Bu durumun yeni yeni farkına varıldığı ülkemizde, geleneksel
kentsel dokuların korunarak gelecek nesillere aktarılması amacıyla yeni yasal
düzenlemelere gidilmiştir. Bu düzenlemelerden biri de 5366 Sayılı Yıpranan
Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak
Kullanılması Hakkında Kanundur.
Bugün geleneksel kentsel dokunun korunması yolundaki çalışmaların daha
etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için hazırlanan 5366 sayılı Kanun, 2863
Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile çelişen ve bu kanunun
koruma bölge kurullarına vermiş olduğu yetkiyi büyük ölçüde yenileme alanı
koruma bölge kurullarına bırakan bir kanundur.
Bu çalışmanın amacı kentsel dokunun etkin bir biçimde korunabilmesi için
ilan edilen yenileme alanlarında yukarıda değinilen her iki kanunun
uygulanması aşamasında yaşanan aksaklıkların bugün planlama disiplinini
büyük ölçüde meşgul eden Ankara Yenileme Alanı örneğinde ortaya
konmasıdır.
2
Yapılan çalışma altı bölümden oluşmaktadır.
Birinci bölüm; giriş bölümüdür.
İkinci bölüm; kavramsal çerçeve bölümüdür. Bu bölümde koruma kavramı,
koruma uygulamaları, taşınmaz kültür varlığı ve sit kavramları ile tarihi
kentsel dokunun koruma nedenleri ele alınacaktır.
Üçüncü bölüm; korumaya yönelik yasal çerçeve, planlama ve uygulamalar
bölümüdür. Yabancı ülkelerdeki ve ülkemizdeki geleneksel kentsel dokuya
yönelik koruma ve kullanma uygulamaları ile ülkemizdeki tarihsel dokunun
korunmasına yönelik yasal düzenlemeler üzerinde durulacaktır. Bu bölümde
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ile 5366 sayılı
Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve
Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun tüm yönleriyle ele alınacaktır.
Dördüncü bölüm; kent merkezinde yer alan geleneksel doku üzerindeki
baskıların ele alındığı bölümdür. Kentin konut ihtiyacının getirdiği baskılar,
merkez gelişiminden kaynaklanan baskılar, rant baskısı, işlevselliğin
yitirilmesinden kaynaklanan baskılar ve fiziksel ve sosyal köhneleşme,
sahiplilik ve sorumluluk eksikliği, denetimsizlik ve yönlendirme eksikliği
üzerinde durulacaktır.
Beşinci bölümde; Ankara kenti tarihi kent merkezinin tarihçesi ve Ankara’daki
planlama süreci ile Ankara Yenileme Alanı ele alınacaktır. Bu alanın ilan
süreci ile 5366 sayılı Kanunun ilanı ile yürürlükteki planları işlevsiz bırakan
yeni planın getirdikleri üzerinde durulacaktır.
Altıncı bölüm; 5366 sayılı Kanunun genel eleştirisi ile Ankara Yenileme Alanı
üzerindeki etkilerinin ele alınacağı bölümdür.
Çalışma sırasında; konu ile ilgili olarak, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel
3
Müdürlüğü arşivi başta olmak üzere, Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü arşivi, Ankara Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü arşivi kayıtları taranarak, alanda
yerinde inceleme çalışması yapılacaktır.
4
2. KORUMA KAVRAMI
Bu bölümde, korumanın tanımı, koruma uygulamaları, taşınmaz kültür varlığı
ve sit kavramları ile tarihi kentsel dokunun korunmasını gerektiren nedenler
üzerinde durulacaktır.
2.1. Korumanın Tanımı
Koruma kavramı çeşitli şekillerde açıklanmaya çalışılmıştır:
“Koruma, her türlü sanat yapıtında yıpranmanın durdurulmasından onarıma
dek uzanan etkinliklerin tümüdür. Amacı, yapıtı özgün niteliklerini
yitirmeksizin gelecek kuşaklara aktarmaktır” [Sözen ve Tanyeli, 1986].
Buna göre; koruma etkinliği sanat yapıtlarının gelecek kuşaklara aktarılması
amacını taşır.
Hasol’un yaklaşımına göre de;
“Koruma, tarih ya da sanat değeri taşıyan yapıların ya da kent parçalarının
yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli önlemleri almaktır” [Hasol, 1990].
Yani koruma; yapı ya da eserin yaşayabilmesi için bir takım önlemlerin
alınmasını da zorunlu kılar.
“Çevre ve anıtların korunması, kendinden önce yapılmış her türlü yapı ve
çevrenin geleceği için gereken müdahale ve bunun şekline karar verilmesidir”
[Erder, 1971].
Bu üç tanım ışığında; koruma, toplumun geçmişteki sosyal, ekonomik
koşullarını, kültürel değerlerini yansıtan doğal, arkeolojik, tarihsel ve mimari
değerlerin; gelecek nesillerin de yararlanması amacıyla yok olmasına engel
olmak için bir takım önlemler almayı ve bu önlemlerin şekline karar vermeyi
de içeren bir müdahaleler bütünüdür.
5
Kentsel anlamda koruma kavramı;
“Kentlerin belli kesimlerinde yer alan tarihsel ve mimari değerleri yüksek
yapıtlarla, anıtların ve doğal güzelliklerin kentte bugün yaşayanlar gibi,
gelecek kuşakların da yararlanması için; her türlü yıkıcı, saldırgan ve zararlı
eylemler karşısında güvence altına alınmasıdır.” [Ahunbay, 1999].
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Tanımlar ve
Kısaltmalar” başlıklı 3 üncü maddesinde ise "Koruma” ve “Korunma";
taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında muhafaza, bakım, onarım, restorasyon,
fonksiyon değiştirme işlemleri; taşınır kültür varlıklarında ise muhafaza,
bakım, onarım ve restorasyon işleri” olarak tanımlanmıştır.
2.2. Koruma İle İlgili Kavramların Tanımları
Koruma kavramı; temel olarak iki şekilde ele alınabilir. Bunlar; özellikle doğal
ve arkeolojik sit alanlarında “Müze alanlar” olarak korunması öngörülen
yerlerde uygulanan; yapıları, yapı gruplarını ya da varlığı özgün niteliğinde
tutarak, özgün detayların dekorasyonunun, konumunun, strüktürünün, eksiz
bütünleşmesini sağlayarak olduğu gibi korumayı amaçlayan “Preservation”
uygulaması ile yapıların, yapı gruplarının ya da varlığın ekonomik kullanımda
kalmasını sağlamak üzere karakterin ve ölçeğin korunarak günün koşullarına
uyarlaması, eklentiler yapılması, geliştirilmesi ve çağdaşlaştırılması gibi
denetimli değişimlere olanak veren “Conservation” uygulamasıdır. Özellikle
yaşayan
mimari
değerlerin
ve
kentlerin
korunmasında
uygulanan
“conservation” türü koruma; korunacak değerlerin önemine, özelliğine ve
fiziksel koşullarına göre farklı şekillerde uygulanabilir [Şevran, 2000].
2.3. Koruma Uygulamalarının Sınıflandırılması
Koruma uygulamaları iki şekilde sınıflandırılabilir:
Pasif
Koruma
Uygulamaları:
Mal
veya mülk sahipliği
ile
koruma
6
sorumluluğunun diğer kişi veya kuruluşlarda bırakıldığı, daha çok tescil etme,
mal veya mülk üzerindeki hakları kısıtlama, planlama, yasaklama, denetleme
ve cezalandırma türü müdahaleleri kapsayan uygulamalardır.
Aktif Koruma Uygulamaları: Koruma sahiplilik ve sorumluluğunun paylaşıldığı
ya da tamamen üstlenildiği, daha çok yönlendirme, destekleme, satın alma,
takas etme, istimlâk etme, planlama ve projelendirme ile proje uygulama türü
müdahaleleri içeren uygulamalardır [Bademli, 1999].
Kültür ve tabiat varlıkları açısından oldukça zengin olan ülkemizde,
günümüze kadar benimsenen koruma uygulaması daha çok ilk olarak
değinilen pasif koruma uygulamasıdır. Bugün koruma bölge kurullarının
faaliyetleri ile sağlanmaya çalışılan geleneksel dokunun korunması yolundaki
çalışmaların daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için, yapıların tek başına
tescillenmesi yeterli değildir. Koruma olgusu ancak kullanma ile birlikte
sağlandığı zaman işlerlik kazanabilir. Bu da aktif koruma uygulamasının
benimsenmesi ve bu konuda rol oynayacak aktörlerin ve gerekli koruma
politikasının belirlenmesi ile gerçekleştirilebilir.
2.4. Taşınmaz Kültür Varlığı ve Sit Kavramları
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun “Tanımlar ve
kısaltmalar” başlıklı 3 üncü maddesine göre;
"Kültür varlıkları"; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel
sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal
yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer
üstünde, yeraltında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.
Taşınır kültür varlıkları, mülkiyete konu olabilen ve bir yerden diğer bir yere
nakli mümkün olan, yer üstünde, yeraltında veya su altındaki kültür
varlıklarıdır.
7
Özel durumlarda, aslında bir taşınmaza ait olan duvar resmi, mozaik, heykel,
alçı pencere, ocak yaşmağı gibi bileşenlerin de yerlerinde korunamayacak
duruma gelmeleri halinde müze eşyaları kabul edilebilecek taşınır eser
kapsamında tanımlandıkları görülmektedir.
Taşınmaz kültür varlıkları ise, Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat
Varlıklarının Tespit ve Tescili Hakkında Yönetmelik’in Kısaltma ve Tanımlar
başlıklı 3 üncü maddesinin Tanımlar başlıklı (b) bendinde yer aldığı şekliyle;
“tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili
bulunan yer üstünde, yeraltında veya su altındaki korunması gerekli taşınmaz
varlıklardır.”
Taşınmaz kültür varlıkları 3 ana başlık altında incelenebilir:
o Sitler
o 1. grup yapılar
o 2. grup yapılar
Anılan maddede “Sit; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli
medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve
benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun
olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin
cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli
alan” olarak tanımlanmıştır.
Sitler özelliklerine göre; doğal, tarihi, arkeolojik, kentsel, kırsal ve karmaşık
sitler olarak sınıflandırılmaktadır.
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 19.04.1996 tarih ve
421 sayılı Tarihi Sitler Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı’nda, “Milli
tarihimiz ve askeri harp tarihi açısından önemli tarihi olayların cereyan ettiği
8
ve doğal yapısıyla birlikte korunması gerekli alanlar” tarihi sit olarak
tanımlanmıştır.
Yüksek Kurulun 05.11.1999 tarih ve 658 sayılı Arkeolojik Sitler, Koruma ve
Kullanma Koşulları İlke Kararında; “Arkeolojik Sit: İnsanlığın var oluşundan
günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yeraltında, yer üstünde ve su
altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel
özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve
alanlardır.” denilmektedir.
19.06.2007 tarih ve 728 sayılı Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma
Koşulları İlke Kararında ise; “Doğal (Tabii) Sit: Jeolojik devirlerle, tarih öncesi
ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri
bakımından korunması gerekli yer üstünde, yeraltında veya su altında
bulunan korunması gerekli alanlardır.” hükmü bulunmaktadır.
Kentsel Sitler ise 04.10.2006 tarih ve 720 sayılı İlke Kararında; “Kentsel sitler,
mimari, mahalli, tarihsel, estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir arada
bulunmaları sebebiyle teker teker taşıdıkları kıymetten daha fazla kıymeti
olan kültürel ve tabii çevre elemanlarının (yapılar, bahçeler, bitki örtüleri,
yerleşim
dokuları,
duvarlar)
birlikte
bulundukları
alanlar.”
olarak
tanımlanmıştır.
“Kentsel sit alanı tanımlaması doğrultusunda;
•
Kent ve kasabaların tarihsel çekirdekleri,
•
Anıt toplulukları (külliyeler, katedral, kilise, cami, medrese vb. yapıları ve
ilgili ekleri),
•
Tepe ve yamaçlara kurulu kent ve köyler,
•
Bir mimari düzenin odak noktasını oluşturan yapılara yönelen vistalar,
görüntüler,
9
•
Tarihsel açıdan önemli bir bağlayıcı doku ile çevrili anıtlar,
•
Anıtlara yaklaşım vistaları veya yaklaşım sağlayan uyumlu dokular,
•
Anıt değeri ya da ilginç görünümleri olmadığı halde tutarlı ve homojen bir
bütünlük oluşturan topluluklar,
•
Kıyıları boyunca korunması gerekli nitelikler içeren konut ya da tarihsel
yapı toplulukları bulunan nehir ve kanallar, su kıyıları,
•
Surlarla korunmuş yerleşmeler,
•
Eski bir kentin veya kasabanın silueti, kentsel sit alanı kapsamındadır”.
Kırsal Sitler: Yerleşme düzeni ve boyutları, dokuyu oluşturan yapıların türü ve
yapım tekniği, malzemesiyle köy, bağ, yazlık niteliği taşıyan alanlardır.
Karmaşık Sitler: En az iki çeşit sit özelliğine sahip olan alanlardır [Ahunbay,
1999].
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 05.11.1999 tarih ve
660 sayılı İlke Kararında Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması
yapılmıştır. Buna göre;
Yapılar kendi başlarına bir tarihi ve estetik değer taşımaları ya da kentlerin
tarihi kimliğini oluşturan kentsel sitler, sokaklar ve siluetlerin ögeleri olarak iki
gruba ayrılmıştır:
1. Grup Yapılar: Toplumun maddi tarihini oluşturan kültür verileri içinde
tarihsel, simgesel, anı ve estetik nitelikleriyle korunması zorunlu yapılardır.
2. Grup Yapılar: Kent ve çevre kimliğine katkıda bulunan kültür varlığı
niteliğindeki yöresel yaşam biçimini yansıtan yapılardır.
10
2.5. Tarihi Kentsel Doku ve Koruma Nedenleri
Korumayı “bir eski eser tutkunluğu değil, insanın fiziksel çevresini
değerlendirmesinin çağdaş aşaması” olarak tanımlayan Doğan Kuban,
tarihsel doku ve yapıyı; kentlerin kişiliğini belirleyen, anonimliğin karşısına
çıkan, çevreyi bilimsel ve mekansal olarak zenginleştiren en önemli veri;
fiziksel çevrenin zaman içindeki boyutunu anımsatan en önemli öğe, yarattığı
imgesel zenginlik ve olanak verdiği çağrışımlar için güçlü bir kaynak olarak
yorumlamakta ve bu özellikleri ile insan çevresinin oluşmasında olumlu
katkılar yaptığını öne sürmektedir [Kuban, 2000].
Tarihsel dokuların önemli bir özelliği de günümüz toplumsal yapısından
uzaklaşan toplumsal bütünleşme, içtenlik, beraber olma duygusu ve yöresel
örgütlenmelerin sağladığı mütevazı yaşam koşullarını içermesidir. Tarihsel
dokudaki
mahalleleri
oluşturan
yapılarda
bir
geleneksel
mimarinin
süregeldiği, yapısal düzenlemelerde her zaman bir bütünleşme düşüncesinin
egemen olduğunu vurgulayarak eski mahallelerdeki kentsel alanların insan
ölçeğine uyan boyutlarını, organik ve işlevsel biçimlerini, belirli sayıda
ailelerin kullandığı çıkmaz sokaklardaki samimiliği, günümüz kentlerinde
otomobil
yolları
arasında
kalan
yol
şeritleri
biçimindeki
mekanlar
sunamamaktadır [Eke ve Özcan, 1987].
Kentsel korumayı gerektiren nedenler; kültürel değerler, duyumsal değerler
ve kullanım şeklinde sıralanabilir.
Kültürel değerler: Bir ulusun tarihsel sürekliliğini koruyan, ait oldukları
dönemin estetik ve mimari anlayışını yansıtan kültürel varlıklar, kültürel değer
kapsamı içinde belgesel, tarihsel, arkeolojik, estetik, mimari, kentsel
görünüm, doğal görünüm değeri taşımaktadır [Şevran, 2000].
Duyumsal değerler: Günümüzden çok önceki dönemlere ilişkin bir eser
karşısında
duyduğumuz
merak,
büyük
bir
mimari
eser
karşısında
11
duyduğumuz
hayranlık,
şaşkınlık,
kendi
kültürümüze
ilişkin
eserlere
yabancılar tarafından gösterilen ilgi karşısında duyduğumuz övünç ve ait
olma duygusu yaratan duygusal değerleri oluşturmaktadır [Şevran, 2000].
Kullanım değerleri: Tarihsel çevre, kültürel ve duygusal değerlerin yanında
işlevsel, ekonomik, sosyal ve siyasal yönden de önemli ölçüde kullanım
değerine sahip olmaktır [Şevran, 2000].
Yeni ve nitelikli yaşam çevrelerinin bilinçlenmesi ve yeni değerlerin
oluşturulmasına paralel olarak, mevcut kültür mirası ve bu kapsamdaki konut
stoku ve çevrelerinin korunması, yaşatılması ve çağdaş koşullara göre
yeniden değerlendirilmesi mümkündür.
Günümüzden farklı bir sosyo- ekonomik yapının somut- mekansal ve fiziksel
örnekleri olan tarihi doku ve yapı stoku, yok olmaya bırakılmamalıdır. Mevcut
bir yapı stokunun ekonomik olarak değerlendirilmesi sağlanmalıdır.
Tarihi çevre korumanın nedeni; tarihi dokunun yok olmasını engelleyerek bu
kültür mirasını günümüz yaşamıyla bütünleştirmektir. Tarihi dokunun
korunmasında hedeflenen noktaya gelebilmek için tarihi çevrenin yaşam
standartlarının yükseltilmesi, tarihi dokuyu olumsuz etkileyen trafiğin ve diğer
olumsuz baskıların bu alanlardan uzaklaştırılarak yerine kültürel işlevlerin
çekilmesi, sürekli bakımı sağlayacak kaynak sorunlarının çözümlenmesi
gerekir [Ahunbay, 1999].
Eski bir eşyayı veya bir belgeyi kapalı bir mekanda; bir müzede saklamak
kolaydır; buna karşılık yaşayan alanlar olan kentleri özelliklerini yitirmeden
koruyabilmek disiplinler arası bir çalışma, iyi bir örgütlenme, maddi kaynak ve
duyarlı bir kamuoyu desteği gerektirir [Ahunbay, 1999].
Alanın özelliğine göre arkeolog ve sanat tarihçisi, mimar ve kent plancısı,
sosyolog, ekonomist, çevre bilimci, peyzaj mimarı gibi uzmanların katkılarıyla
12
tamamlanan ön araştırmalar, şehircilik analiz ve değerlendirmeleriyle
sonuçlandırılır. Bunların sonucunda hazırlanan koruma planları ile tarihi kent
dokularının sağlıklaştırılması sağlanabilir [Ahunbay, 1999].
Eski bir kentte yaşayanları çağdaş yaşamın olanaklarından yararlandırmak,
tarihi mekanları, yapıları, günümüz yaşam biçimine, gereksinimlerine
uyarlamak için özel projeler hazırlanır. Kanalizasyonu olmayan, mutfak,
banyo gibi donatılardan yoksun mahallelerin alt yapısı elden geçirilerek
yaşanır duruma getirilir. Ancak bu işlemlerin çevrenin karakteri bozulmadan
yapılması gerekir; korunan alanlarda otomobillerin kolayca girip çıkacağı,
dolaşacağı
geniş
yollar
açılması,
rahat
park
olanakları
sağlaması
beklenemez. Dolayısıyla bu özel alanlarda yaşayanların, özel mekanlarda ve
kentin merkezinde yaşamanın olanaklarından yararlanmaya karşılık, bazı
zorluklara katlanmaları da kaçınılmazdır [Ahunbay, 1999].
2.6. Sonuç
Çalışmanın
bu bölümünde;
çerçevesinde,
korumanın
bazı bilim adamlarının
tanımı
yapılmıştır.
Aktif
yaptığı tanımlar
ve
pasif
koruma
uygulamaları ile taşınmaz kültür varlığı ve sit kavramları üzerinde
durulmuştur. Tarihi kentsel dokunun korunmasını gerektiren nedenler
değerlendirilmiştir.
Koruma,
toplumun
geçmişteki
sosyal,
ekonomik
koşullarını,
kültürel
değerlerini yansıtan doğal, arkeolojik, tarihsel ve mimari değerlerin; gelecek
nesillerin de yararlanması amacıyla yok olmasına engel olmak için bir takım
önlemler almayı ve bu önlemlerin şekline karar vermeyi de içeren bir
müdahaleler bütünüdür.
İki türlü korumadan söz edilmektedir. Preservation, özellikle doğal ve
arkeolojik sit alanlarında uygulanan; yapıları, yapı gruplarını ya da varlığı
özgün niteliğinde tutarak, olduğu gibi korumayı amaçlayan bir uygulamayken;
13
conservation ise yapıların, yapı gruplarının ya da varlığın ekonomik
kullanımda kalmasını sağlamak üzere geliştirilmesi ve çağdaşlaştırılması gibi
denetimli değişimlere olanak vermektedir.
Koruma uygulamaları pasif ve aktif koruma uygulamaları olmak üzere iki
şekilde gruplandırılabilir. Pasif koruma uygulamalarında; mal veya mülk
sahipliği ile koruma sorumluluğu diğer kişi veya kuruluşlarda bırakılmakta,
daha çok tescil etme, mal veya mülk üzerindeki hakları kısıtlama, planlama,
yasaklama, denetleme ve cezalandırma türü müdahaleler yer almaktadır.
Aktif koruma uygulamalarında ise; koruma sorumluluğu paylaşılmakta ya da
tamamen üstlenilmekte, daha çok yönlendirme, destekleme, satın alma,
takas etme, istimlâk etme, planlama ve projelendirme ile proje uygulama türü
müdahaleler yer almaktadır.
Kültür ve tabiat varlıkları açısından oldukça zengin olan ülkemizde,
günümüze kadar benimsenen koruma uygulaması daha çok ilk olarak
değinilen pasif koruma uygulamasıdır. Bugün koruma bölge kurullarının
faaliyetleri ile sağlanmaya çalışılan geleneksel dokunun korunması yolundaki
çalışmaların daha etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için, yapıların tek başına
tescillenmesi yeterli değildir. Koruma olgusu ancak kullanma ile birlikte
sağlandığı zaman işlerlik kazanabilir. Bu da aktif koruma uygulamasının
benimsenmesi ve bu konuda rol oynayacak aktörlerin ve gerekli koruma
politikasının belirlenmesi ile gerçekleştirilebilir.
Tarihsel doku ve yapı; kentlerin kişiliğini belirleyen, çevreyi zenginleştiren
güçlü bir kaynaktır. Tarihsel dokuların önemli bir özelliği de günümüz
toplumsal yapısından uzaklaşan toplumsal bütünleşme, içtenlik, beraber
olma duygusu ve yöresel örgütlenmelerin sağladığı mütevazı yaşam
koşullarını içermesidir.
14
Kentsel korumayı gerektiren nedenler; kültürel duyumsal ve kullanım
değerleridir. Bunlardan kültürel değerler; belgesel, tarihsel, arkeolojik, estetik,
mimari, kentsel görünüm, doğal görünüm değerleridir. Duyumsal değerler;
övünç ve ait olma duygusu yaratan duygusal değerlerdir. Kullanım değerleri;
işlevsel, ekonomik, sosyal ve siyasal yönden eserin sahip olduğu değerlerdir.
Yeni ve nitelikli yaşam çevreleri oluşturulurken, mevcut kültür mirası ve bu
kapsamdaki konut stoku ve çevrelerinin korunması, günümüzden farklı bir
sosyo- ekonomik yapının somut- mekansal ve fiziksel örnekleri olan tarihi
doku ve yapı stokunun, salt bu yapı gerekçesi ile de yok olmaya
bırakılmaması gerekmektedir. Uzun süreli bir deneyimin ürünleri olan
geleneksel fiziki çevre ve yapılar, günümüzün plancı, tasarımcı ve
uygulatıcıların en değerli referans kaynakları arasındadır.
Tarihsel dokunun yok olmasını engelleyerek bu kültür mirasını günümüz
yaşamıyla bütünleştirmeyi amaçlayan tarihi çevre koruma eylemi, tarihi
dokular üzerindeki olumsuzlukların azaltılmasını da gerektirir. Bu bakımdan
da yaşayan bir organizma olan kentleri korumak daha fazla toplumsal bilinç,
mali kaynak, disiplinler arası çalışma ve iyi bir örgütlenme gerektirir.
Çalışmanın üçüncü bölümünde, Dünya’nın farklı ülkelerinde ve ülkemizde;
tarihsel dokuların korunması konusunda bu bölümde ele alınan unsurların
yasal olarak ne şekilde uygulandığı konusu üzerinde durulacaktır.
15
3. KORUMA UYGULAMALARI İLE İLGİLİ YASAL ÇERÇEVE
Bu bölümde; Dünya’nın çeşitli ülkelerindeki ve Türkiye’deki koruma
uygulamaları ile bu konudaki yasal çerçeve incelenerek, farklı yaklaşımların
ülkemizde izlenen koruma politikaları ile karşılaştırılması sağlanacaktır.
Dünya’dan inceleme yapılmak üzere, halen adaylık sürecinde olduğumuz
Avrupa Birliği üye ülkelerinden Almanya, Yunanistan, İspanya ve Finlandiya
ile kültürel çeşitlilik açısından Türkiye kadar zengin bir ülke olan Mısır olarak
seçilmiştir.
Öncelikle eski eser koruma fikrinin Avrupa’da, Mısır’da ve Türkiye’de nasıl
ortaya çıktığı üzerinde durulacak, daha sonra ise seçilen örnekler
incelenecektir.
3.1. Dünya’da Koruma Politikaları
3.1.1. Avrupa’da koruma politikaları
Koruma fikri ve beraberinde gelişen eski eser hukuku batıda doğmuştur.
Avrupa ülkelerinde, özellikle anıtsal nitelik taşıyan eski eserlerin korunması
için ilk tedbirler, 18. yüzyıl ile 19. yüzyıl içinde alınmaya başlanmış ve
bununla ilgili ön çalışmaları yapacak kuruluşlar ortaya çıkmıştır. Bu dönem,
eski eserlerin korunması sorununun bilinçli bir şekilde ilk kez ortaya atıldığı
dönemdir [Akçura, 1973].
Ancak 19. yüzyıl öncesinde de ülkelerin çeşitli şekillerde koruma önlemleri
aldıkları görülmektedir. Eski eser hukukunun temellerinin Roma’da atıldığı
söylenebilir. Estetik değer yargıları yüksek olan Romalılar pek çok eski eserin
günümüze kadar korunarak yaşamasını sağlamışlardır. 14. yüzyıl ortalarında
Cola di Rienzo anıtların korunması yolunda gayret sarf etmiş bir isim olarak
ortaya çıkmıştır [Erder, 1971].
16
Eski Roma’yı tükenmez bir taş ocağı olarak kullanan şehirlerle, 16. yüzyıl
ortalarında, “yeniden yapmak üzere eski anıtların bile bile yıkıldığı” bir
devirde Alberti kendinden önce yapılanları kurtarmayı görev bilmiştir [Erder,
1971].
15-16. yüzyıllarda papaların çıkardığı, genellikle sanat değeri taşıyan eserleri
ve Roma Devri kalıntılarını kapsayan emirnameleri, 17. yüzyılda İsveç,
Danimarka gibi ülkelerde, daha çok eski eserlerle sınırlı kral iradeleri bu
tedbirlere örnek teşkil eder. Bilimsel arkeoloji ve sanat tarihi çalışmalarının
başladığı 18. yüzyılda Helen ve Roma eserlerine gösterilen ilginin
yoğunlaştığı ve Avrupalı prenslerin tarihi eserlerin korunması için tedbirler
almaya başladıkları görülmüştür [Erder, 1971; Akçura, 1973].
Bu olumlu çabalar devam ederken 1789’daki Fransız İhtilali koruma olgusunu
olumsuz etkilemiştir. 1792’de çıkarılan bir kararla, despotları, feodal idareyi,
aristokrasiyi hatırlatan onlara ait her türlü yapının ve eserin ortadan
kaldırılmasına çalışılmıştır. Kısa bir süre sonra bu yıkımlara karşı tepkiler
oluşmaya başlamıştır [Erder, 1971].
Devrim sonrası yıkıcılara karşı oluşan tepki, kapsamlı ve sistemli koruma
çalışmalarının başlamasına neden olmuştur. Fransa’da 18. yüzyılın sonunda
Commision des Monuments kurulmuştur [Ülgen, 1943; Akçura, 1973].
1830 tarihinde Fransız İç İşleri Bakanlığı bütçesine anıtların korunması için
bir ödenek konmuştur. Mali yardımın verdiği güçle bu konu Fransa’da Viollet
le Duc’un liderliğini yaptığı bir disiplin olmuştur [Ülgen, 1943].
Viollet le Duc’un orijinini arama esasına bağlı tutumu ve verdiği örnekler,
Avrupa’da bu konudaki çalışmaları en fazla etkileyen olaylardan biridir.
Fransa’daki bu gelişmeleri İngiltere takip eder. İtalya’nın sürekli çalışmalarıyla
anıtların onarımı ve tarihi çevreyi koruma meselesi teknik bir konu olarak
geliştiği gibi, oldukça geniş bir kitleyi ilgilendiren ve üzerinde önemle durulan
17
bir mesele olur. Burada ülkeler arasındaki tutum değişiklikleri de çarpıcıdır.
Örneğin
Fransızlar
sadece
Fransa’da
değil,
İtalya’daki
eserleri
de
onarmışlardır. Roma’da Vesta Tapınağı, Titus Zafer Takı ile Caracalla Zafer
Takı buna örnektir [Erder, 1971].
Mevzuatta ve uygulamalarda göze çarpmamasına rağmen, geleneksel, tarihi
ve estetik değerlere olan ilgi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uyanmıştır.
Bu ilginin temelinde, sanayi devrimini izleyen hızlı şehirleşme sonunda, eski
yerleşimlerin ortadan kalkmasına ve yeni bir ölçü ve düzen hayranlığı içinde
eskiyi reddeden planlama tutumlarına karşı tepki yatmaktadır. Sanayileşme
kentleşme demektir. Kentleşme ise plansız olursa, düzensiz bir değişme,
karmaşa demektir [Kuban, 1986].
19. yüzyıl içinde koruma çalışmalarındaki en önemli sorunlar olan tespit,
tescil işlemi, koruma amacıyla kamulaştırma, özel mülkiyetin sınırlandırılması
gibi konularda temel ilkeler saptanmıştır. Endüstri Devrimi’ne tepkilerle eski
eserler onarılmaya başlanmıştır. Daha çok orta çağın feodal ve din kökenli
yapıları onarılmıştır. Bu yapılar çevrelerinden kopuk olarak, tek başlarına ele
alınmış ve korunmuştur [Akçura, 1973].
Koruma faaliyetleri devam ederken, onarımları gerçekleştiren mimarlar da
kendi aralarında toparlanarak, restorasyonun boyutlarına açıklık getirmeye
çalıştılar. Bu çabaların ilki 1904’te Madrid’te 6. Uluslararası Mimarlar
Kongresi’nde gerçekleşmiştir. Alınan kararlar arasında mimari anıtların
korunması ve onarımı başlığı altındaki 2. bölüm incelendiğinde, tarihi
çevrenin belli bir bölümüyle, taşınır ve doğal çevre ile ilgilenildiği görülmüştür
[Tuncer, 1990].
1. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımlar ulusal kültür kalıntılarına olan
ilgiyi arttırmış ve iki Dünya Savaşı arasındaki sürede bilimsel onarım
çalışmaları yapılarak, tek eserlerin onarımında izlenecek yollar saptanmıştır.
Eski eserlerin kentsel ve doğal çevreleriyle birlikte düşünülmeleri gereği de
18
bu ilkeler arasında yerini almıştır. 1930’larda Fransa, Polonya ve İtalya’da
doğal, görsel ve tarihi değer taşıyan yapı gruplarını ve sitlerin korunması
yolunda ilk kanunlar çıkarılmış, bu çevreleri saptamak, belgelemek ve
koruma işlerini yönetmekle yükümlü komisyonlar kurulmuştur [Akçura, 1973].
Koruma konusunda uluslar arası ikinci adım 21-30 Ekim 1930 tarihleri
arasında gerçekleştirilen Atina Konferansı olmuştur. Burada alınan kararlar,
Avrupa Dünyası’nın bu konuda bilinçlendiğini göstermektedir [Tuncer, 1990].
1931 yılında İtalya’da Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Yüksek Kurulu, ulusal
bir problem olarak kabul edilen anıtların restorasyonu konusunda, hâkim
olunması gereken standartları tartışmak üzere bir toplantı düzenlemiştir. Bu
toplantıda, restorasyonun ayrıntılarından önce, ne olduğu ve nasıl olması
gerektiği üzerinde durulmuş ve restorasyon kurallarını tanımlayan bir tüzük
oluşturulmuştur [Kuban, 1962; Ahunbay, 1999].
Koruma alanındaki diğer bir uluslar arası adım da 1933 yılında Atina’da
gerçekleştirilen Uluslararası Modern Mimarlık Kongresi’nde alınan, koruma
ile ilgili kararlardır. Atina Antlaşması’nın önemi, korumanın tek yapı
boyutundan çok, kent ölçeğinde bazı öneri ve çözümler getirmesidir. İmar
planları ve koruma amaçlı imar planı kavramlarının da öncülüğünü yapmıştır
[Tuncer, 1990].
II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımlar, savaş sonrası spekülatörlerin
şehirlerin ve şehir çevrelerinin görünümlerini değiştiren tutumları karşısında,
çevre koruma anlayışında da, daha genel ve kapsamlı tutumlara gidilmiştir.
Kendi başlarına anıt olmayan, fakat bir arada tarihi, geleneksel ve görsel
değerler taşıyan kasabaların, kendilerine özgü karakterini yaratan tüm
ögelerinin bir arada korunması gerektiği ortaya çıkmış, bu amaçla hukuki ve
idari tedbirler alınmaya başlanmıştır [Akçura, 1973].
Koruma konusu zamanla daha karmaşık ve çeşitli problemler beraberinde
19
getirmeye başlamıştır. 1931 Atina Tüzüğü’nün yeniden gözden geçirilmesi,
günün şartlarına göre sınırlarının genişletilmesi gerekmektedir. Bu amaçla
tarihi anıtlarla uğraşan mimar ve teknisyenlerin 2. uluslar arası kongresi 2531 Mayıs 1964 tarihinde Venedik’te toplanmış ve ilkeler günümüzde hala
geçerli olan Venedik Tüzüğü hazırlanmıştır [Erder, 1968].
Avrupa Konseyi’nin Ekim 1986’da New York’ta hazırlanan Kolokyum
sırasında tarihi mirasın korunabilmesi için mevcut fonların daha etkin
kullanımı, özel sektörün koruma alanına katılımının teşviki ve yeni finans
kaynaklarının araştırılması konusundaki metot ve tekniklerden bahsedilmiştir.
Avrupa konseyi tarihi mirasın korunmasını toplumsal ve ekonomik hayatın bir
türevi gibi görerek, korumanın yalnızca kültürel bir faaliyet olarak değil, yeni
bir yaklaşımla mekân işletmeciliği ve toplumsal bir kaynak olarak görülmesi
gereğine işaret etmiştir. Böylelikle, kültürel amaçlar “yatırım stratejileri” ile
birlikte düşünülmekte ve “kentsel yenilenme” için gerekli mali kaynaklar bu
yeni yaklaşım ile belirlenmektedir. Bu bağlamda, yapılacak makro-ekonomik
maliyet fayda analizleri sırasında gözetilen nominal maliyetler değil, yaratılan
istihdam olanaklarını da göz önünde bulunduran reel maliyetler olarak ele
alınmaktadır. Bu yaklaşım uyarınca geleneksel finans kurumları, ekonomik ve
planlama politikalarından referans olarak yeni finans teknikleri ile takviye
edilmeli veya yerlerini bu metod ve tekniklere bırakmalıdır [Eke ve Özcan,
1987].
1980’li yıllardan başlanarak korumaya ayrılan mali kaynaklar konusunda
finans biçimleri köklü bir değişikliğe uğramıştır. Kamu idareleri bütçelerinden
ayrılan paylar veya özerk kaynaklara sahip olarak oluşturulan fonlar yeni bir
işletmecilik anlayışını örgütlemektedir [Eke ve Özcan, 1987].
Almanya’da koruma uygulamaları
Almanya’daki koruma uygulamasına örnek olarak Berlin’in Kreuzberg Bölgesi
örneği aşağıda verilmektedir.
20
100-120 yıllık bir geçmişe sahip olan Kreuzberg bölgesinde ilk yapılaşma
1850’lerde başlamış, 1910’larda tamamlanmıştır. Nüfus ve yapılaşma
yoğunluğu bakımından, dünyanın en büyük kiracı kışlası olarak nitelendirilen
bölge 2. Dünya Savaşı sonrası çöküş sürecine girmiş ve Berlin Duvarı’nın
yapımından sonra, merkezi durumunu kaybedip, kentin kenar mahallesi
haline gelmiştir. 1960’ların ortalarından itibaren bölgeyi iyileştirme ve
yenileme çabaları başlamış, uygulamalar üç aşamada gerçekleşmiştir. İlk
olarak, 1965- 1975 yılları arasında eski konutlar çağdaş yaşama uymadığı
gerekçesiyle yıkılarak yeniden inşa edilmiştir. Daha sonra 1972- 1979 yılları
arasında mimarlar ve şehirciler tarafından kentin tarihi dokusu yeni yeni
keşfedilmeye başlanmış ve kent yenilemesinin tarihi verilere uygun olarak,
daha fazla şekilsel ögelere dayalı bir biçimde sürdürülmesinden yana bir
tutum ortaya çıkmış ve yıkımlardan tamamen vazgeçilmiştir. Son olarak ise,
1980- 1982 yılları arasında, klasik yıkıcı kent politikasının artık iflas ettiği
anlaşılmış ve koruyucu kent yenilemesine geçilmiştir. Bu dönemde,
Uluslararası Yapı Sergisi, Kreuzberg çalışmalarını başlatmıştır. Uluslar arası
Yapı Sergisi Berlin Belediyesi tarafından kurulan, belediyenin dışında, ancak
belediye ile birlikte çalışan bir planlama kuruluşudur. Görevi Kreuzberg’de
örnek yenileme yöntemleri geliştirip, uygulanmasını sağlamaktır. 1979’da
kurulan örgüt, yeni çözüm önerilerini 1984 yılında bir sergi ile tanıtmakla
görevlendirilmiş,
ancak
sergi
1987’de
gerçekleştirilebilmiştir.
Serginin
kamuoyuna sunduğu koruyucu kent yenileme yönteminin anahatları 1983
yılında Berlin Senatosu tarafından Koruyucu Kent Yenilemesinin 12 İlkesi
olarak kabul edilmiş ve bundan sonraki bütün planlama ve uygulamaların
aşağıda sayılan bu ilkelere göre yapılması kararlaştırılmıştır [Çimen, 1992].
Kreuzberg’de yenileme çalışmaları bölge sakinlerinin ihtiyaçlarına uygun
olarak yönlendirilerek planlama ve uygulama aşamalarına katılımları
sağlanmıştır. Böylece masa başında sınırları belirlenmiş bir planlama yerine
bölge sakinlerine detaylı bilgiler verilerek danışmanlık yapılmış, düşünmeleri
ve karar vermeleri için yeterli zaman tanınmıştır. Bununla birlikte senato,
Uluslararası Yapı Sergisi, belediye temsilcileri ve bölge sakinlerinden oluşan
21
semt kurulları oluşturulmuş, yenileme ile ilgili tüm konuların görüşülmesi ile
elde edilen ortak fikirler bölge ve binalarla ilgili olarak alınacak kararlar için bir
temel oluşturmuştur [Çimen,1992].
Kreuzberg’deki yenileme faaliyeti kendi edimiyle gerçekleştirme yöntemiyle
yapılmıştır. Bölgedeki kendin yap grupları teknik, planlama ve organizasyon
konularında Uluslararası Yapı Sergisi tarafından desteklenmiştir [Çetin ve
Mindak, 1987].
Kendi edimiyle gerçekleştirme modelinde finans problemi, senato ve
kullanıcılar arasında çözülmüştür. Kiracılar kendin yap programı içerisinde
kullanılan malzemeye verdikleri paranın %70’ini senatodan geri almışlar,
%30’unu ise kendileri ödemişlerdir. Ev sahipleri ise program çerçevesinde
firmalara yaptırdıkları işlerin maliyetinin en az %45’ini, en fazla %70’ini
almışlardır. Kendin yap gruplarını oluşturan kooperatifler ise m2 başına 800
DM kamu yardımı almışlardır. Senato bu modernleşme çalışmalarının en
fazla %80’ini karşılamış %20’si ise gruplar tarafından ortaya konmuştur
[Çetin ve Mindak, 1987].
Yunanistan’da koruma uygulamaları
Yunanistan’daki koruma uygulamasına örnek olarak Selanik’in Ladadika
Bölgesi örneği aşağıda verilmektedir.
Selanik Limanı’nın hemen yakınında bulunan Ladadika Bölgesi, Selanik’in
kültürel ve kentsel gelişiminin anlaşılmasını sağlayan ve tarihi değeri olan bir
alandır. Kentin çekirdeğini oluşturan bölge, 1917 yılında büyük bir yangın
geçirmiş, 1978’de de bir deprem atlatmıştır. 1980’lerin başında bu bölgedeki
antrepolar, zeytinyağı imal edip satan dükkânlar, sahipleri ve kullanıcıları
tarafından terk edilmeye başlanmıştır. Çöküşün ve terk edilişin nedeni,
geleneksel yiyecek sektöründeki genel değişimler, çağdaş süpermarketler ve
trafik sorunu olmuştur [Mavromatis, 1996].
22
1985’te Çevre, Kent Planlama ve Kamu İşleri Bakanlığı’na bağlı, Merkezi
Makedonya Kent ve Çevre Planlama Müdürlüğü tarafından, geleneksel konut
gruplarının ve özellikle karakteristiği olan yapıların ve çevrelerin korunması
için bir karar alınmıştır. Seçilen bölge, etrafı birbiriyle uyumsuz ve yüksek
modern binalarla çevrilmiş olan harap durumdaki Ladadika bölgesi olarak
belirlenmiştir. Bölgenin bu aşamadaki en önemli problemi, kent merkezinde
yer alması nedeniyle sürekli emlak değeri artan araziye, mülk sahipleri
tarafından eski binaların yıktırılarak yerine 8 katlı binaların yaptırılması eğilimi
olmuştur.
Merkezi
Makedonya
Genel
Sekreterinin
kararıyla
Merkezi
Makedonya Kent ve Çevre Planlama Müdürlüğü mimarlarından Miltos
Mavromatis’in yürütücülüğünde bir planlama ekibi kurulmuştur [Mavromatis,
1996].
2 yıl süren veri toplama çalışmaları sonucunda kesinleştirilen hedefler
aşağıdaki gibidir:
•
Binaları kurtarmak
•
Kentlileri koruma işine dahil etmek
•
Yıkılmış yapıları onarmak ve tekrar kullanmak
•
Bölgenin çevresel temizliği
•
Sürekli artan market değeriyle mülk sahiplerinin yapıları terk edip buraya
8 katlı binalar yaptırarak bölgeyi bozmalarına engel olmak
•
Bölgenin sınırındaki bütün gecekonduları temizlemek
•
Bu tarihi yeri yaşanır hale getirmek
•
Alanın ekonomik gelişimini sağlamak [Mavromatis, 1996].
Hazırlanan planın gerçekleşebilmesi için uygulanabilir bir programa ihtiyaç
duyulmuştur. Özel mülkiyete ait 90 adet yapının restore edilmesi söz konusu
olmuş, bu da ciddi bir finans problemini beraberinde getirmiştir. Kurtarma
ekibi bölgeye yeniden hayat verilebilmesi için buradaki yapıların kültürel ve
ticari
fonksiyonlarla donatılmasını teklif etmiş ve eğlence endüstrisi bu
23
projenin bel kemiğini oluşturmuştur [Mavromatis, 1996].
Bölge için hazırlanan pilot projenin toplam maliyeti 2 milyar Yunan Drahmisini
bulmuştur. Bunun %75’i Avrupa Topluluğu’nun ortak payından %25’i ise
ulusal finans kaynaklarından elde edilmiştir. Özel sektöre ilaveten kamu
otoriteleri ve kurumları da bu bölgeye gelip yerleşmeye teşvik edilmiştir. Bu
bağlamda Makedonya Thrace Bankası ile bir kontrat imzalanmış (1995) ve
banka 1917 yangınında harap olmuş 5 binasının onarımı için gerekli olan
parayı kullanıma hazır hale getirmiştir. Öncelikle Merkezi Makedonya Kent ve
Çevre Planlama Müdürü müdahale yapılacak alanda son 3 yıl içinde sahipleri
tarafından terk edilmiş 10 binanın yeniden kullanımı ve tamirini destekleyerek
özel teşebbüsü teşvik etmiştir. Söz konusu yapılardaki bütün iş bina ruhsatı
meselesi, kafe, restoran, taverna gibi yeni kullanımların beraberinde getirdiği
harcamalar özel teşebbüs tarafından finanse edilmiştir. Onarımı yapılan
binalar bölge kullanıcıları için örnek teşkil etmiş ve diğer yapılar konusunda
cesaret verici olmuştur [Mavromatis, 1996].
Merkezi Makedonya Kent ve Çevre Planlama Müdürlüğünce tespit edilen
müdahale metodolojisi:
•
Eski srüktürel elemanların korunması ve iyileştirilmesi (iç duvarların,
ahşap ve metal desteklerin, döşemelerin, kirişlerin desteklenmesi)
•
Cephelerdeki renk kombinasyonunun yeniden düzenlenip iyileştirilmesi
şeklindedir.
Bu önceliklerle birlikte çevre düzenlemeleri de yapılmıştır. Bölgedeki taşıt ve
yaya trafiği yeni kullanımların gereklerine göre yeniden düzenlenmiş,
bölgenin
limanla
biçimlendirilip
bağlantısı
binaların
sağlanmıştır.
etrafındaki
alanlar
Küçük
meydanlar
iyileştirilerek
yeniden
korunmuştur
[Mavromatis, 1996].
Bölgede 1986 yılında 300 m2’lik 2 dükkanın değeri 16 milyon Drahmi iken
24
restorasyon çalışmaları sonrası aynı dükkanın değeri 250 milyon Drahmi’ye
çıkmıştır.
Ladadika bölgesi koruma çalışmalarında ulusal
kaynaktan
kullanılan %25’lik dilimin tamamı mülk sahipleri tarafından finanse edilmiştir.
Binalar metrekarelerine göre sınıflandırılarak mülk sahipleri ile kontratlar
imzalanmıştır. En yüksek bedelli kontrata göre, mülk sahipleri 240 m2 zemin
katı, 170 m2 de asma katı olan bir bina için 50 milyon Drahminin üzerinde
para ödemişlerdir. Aylık kira ise 2 milyon Drahmiyi bulmuştur. 80-150 m2
arasında sınıflandırılan küçük dükkanlar için 8-15 milyon drahmi arasında
ödeme
yapılmıştır. Bu
miktar
aylık 350.000-600.000 drahmi olarak
düzenlenmiştir [Mavromatis, 1996].
Restorasyon çalışmalarının ardından Ladadika Selanik’in en gözde eğlence
merkezlerinden bir olmuştur. Ülkenin pek çok bölgesinden binlerce insanın
akşamları buraya geldiği tahmin edilmektedir [Mavromatis, 1996].
İspanya’da korumayla ilgili yasal düzenlemeler
İspanyol Tarihi Mirası Kanunu taşınır ve taşınmaz kültür varlıkları ile kültürel
mirası tanımlamakta ve korumanın farklı aşamaları ile farklı kanuni
prosedürleri açıklamaktadır.
Kanunun 7. maddesine göre; Şehir Konseyleri Belediye sınırları içinde
bulunan İspanya Kültürel Mirasının koruma ve korunmasında bu Kanunun
uygulanmasından sorumlu organizasyonlar ile işbirliği yapmak, eserlerin
kötüye gitmesine, tahrip edilmesine ve kaybolmasına karşın gerekli önlemleri
almak, varlığın korunmasında karşılaşılacak herhangi bir zorluk ya da ihtiyaç
durumunda, varlığın sosyal durumunda karışıklık, varlıkta tahribat ya da
tehlike durumunda idareye haber vermekle görevlidir.
Bu Kanunla ya da Kraliyet kararıyla İspanya Kültürel Mirası niteliğindeki
varlığın kültür varlığı olarak ilanı özel koruma ve korunma kullanımı gerektirir.
25
Kraliyet kararıyla ilan önce bu Kanunun 6. maddesinde belirtilen uygun
organizasyonlarca gerçekleştirilecek idari işlemleri gerektirir. Bu işlemler
arasında Kanunun 3. maddesinin 2. paragrafında belirtilen danışman
enstitülerden birinin de olumlu (uygun) raporu yer alır. Bu raporda söz
konusu varlığın kültür varlığı olarak ilan edilmesi için uygun olduğu
belirtilmelidir. Eğer işlemler taşınmaz bir kültür varlığı içinse kamunun
bilgilendirilmesi dönemi başlatılmakta ve ilgili Şehir Konseyi haberdar
edilmektedir.
İşlemler başlangıç tarihinden itibaren en fazla 20 ay içinde bir kararla sona
erdirilmektedir. Bu sürenin sonunda bir gecikme ve raporun gecikmesinden
sonraki 4 ay içinde herhangi bir kararın alınmayacağı bildirilirse süre sona
ermektedir. Bu işlemler bir kez sona erdiğinde sahibinin başvurusu dışında
sonraki üç yıl içinde yeniden başlatılamamaktadır.
Yaşayan kişilerin işyerleri kültür varlığı olarak ilan edilmemektedir, ancak
sahibinin kesin izni ile ya da idare tarafından satın alınarak kültür varlığı
olarak ilan edilebilir.
Bir varlığın kültür varlığı olarak ilan edilmesini herhangi birisi talep
edebilmektedir. Şehir Konseyi işlemlerin kabul edilip edilmeyeceğine karar
vermektedir.
Kültür Varlığı olarak ilan edilme süreci başladığında kültür varlığı olarak ilan
edilecek varlığın problemli özellikleri de göz önüne alınarak korunması için
aynı sistemde geçici kullanımı belirlenmektedir.
Taşınmaz varlıklar için; ilandan etkilen alan sınırlandırılmadan, ilişkili parçalar
liste haline getirilerek tanımlanmakta ve ilan edilmektedir.
Kültür varlığı olarak ilan edilmiş eser yönetmelik ve tüzüklere göre işleyen ve
organizasyonu yapılan Devlet İdaresi tarafından yürütülen Genel Envantere
26
kayıt edilmektedir. Her türlü koruyucu işlem ve alanla ilgili her türlü çözümün
envantere girişi yapılmaktadır.
Ayrıca, yapı sahipleri ya da uygun olan varlıklar üzerinde gerçek haklara
sahip hamiller ya da herhangi bir ünvan sahibi olan kişiler Şehir Konseyinin,
denetim
yapmasına,
gerekçeli
başvuruları
olan
araştırmacıların
çalışmalarına, resmi olarak belirlenen tarihlerde ayda en az 4 gün halkın
ziyaretine izin vermek zorundadırlar.
Taşınmaz varlıklardan mimari ya da mühendislik yapıları ya da devasa
heyheltraşlık işleri, tarihi, sanatsal, bilimsel ya da sosyal açıdan ilgi çekmeleri
şartıyla anıt olarak sınıflandırılabilir.
İspanya Koruma Mevzuatındaki bazı kavramlar aşağıdaki gibidir:
Tarihi
Bahçeler: Sınırlandırılmış
alanlardır,
doğal
elementlerin
insan
organizasyonlarının ürünü olan, arada sırada inşaatlarla tamamlanan, orijin
ya da tarihi geçmişleri duyulara hitap eden ya da botanik değeri olan ya da
estetikleri nedeniyle, ilgi çekici olarak değerlendirilen yerlerdir.
Tarihi Ünite : Tek başına, devamlı ya da yayılmış yerleşik ünitelerden oluşan
taşınmaz varlıkların grubudur. Büyük bir popülasyon içerisinde taşınmaz
varlıklardan herhangi bir özelliği bu karakteristiğine uyanlar, tarihi sit olarak
sınıflandırılır.
Tarihi Sit: Halka özgü geleneklere, kültürel ya da doğal değerlere ve tarihi,
etnolojik, paleontolojik ya da antropolojik değere sahip insan işleri olan
geçmiş olaylarla ya da anılarla bağlantılı doğal yerdir.
Arkeolojik Alan: Arkeolojik metodlar kullanılarak çalışılmaya uygun, kazılmış
yüzeyde yer alan, yer altında bulunan ya da İspanyol kara suları altında
bulunup bulunulmamasına bakılmaksızın taşınır ya da taşınmaz varlıkların
27
bulunduğu doğal alanlardır.
Taşınmaz varlığın kültür varlığı olarak ilan edilmesi için işlemlerin başlaması,
o alanda daha önceden alınmış olan izinlerle yapılacak etkileri, inşaat ya da
yıkım ile belediyece verilecek parsel bölünme ruhsatının ertelenmesini
gerektirmektedir.
Bir varlığın tarihi ünite olarak ilan edilmesi işlemlerinde ait olduğu bölgesel
alanla ilişkisi dikkate alınarak, onun çevresiyle olan coğrafik ve doğal koşullar
da korunmaktadır.
Bir taşınmaz varlığın kültür varlığı olarak ilanında o taşınmaz çevresinden
ayrılamaz. Gerekli yüksek ya da sosyal nedenler olmadan yerinden
sökülemez ya da hareket ettirilemez.
Kültürel değere sahip olduğu tanımlanmış anıtlarda, varlığı ya da bağlı olan
ya da ilişkili olan herhangi bir kısmını direkt etkileyen herhangi bir iç ya da dış
çalışma bu Kanunun uygulanmasından sorumlu organizasyonlarca verilecek
resmi izin belgesi olmadan sürdürülememektedir. Aynı resmi izin herhangi bir
işaret, iz ya da sembolün (tabela) yüzeye ya da katlara yerleştirilmesinde de
gereklidir.
Bir kültür varlığının tarihi ünite, sit ya da arkeolojik alan olarak ilan edilmesi
bulundukları belediye ya da belediyelerin korunması gerekli alan için özel
plan çizme yükümlülüğünü getirmektedir. Bu Kanunun gerektirdiği tüm
koşullar ve şehir planlama mevzuatı dikkate alınmak zorundadır. Bu planın
onaylanması kültürel varlığın korunmasından sorumlu idarenin uygun
raporunu gerektirir. Uygun rapor planın sunumundan itibaren üç ay içinde
hazırlanır. Ne koruma karşıtı daha önceden hazırlanmış bir planın varlığı ne
de genel bir planın olmaması bu planı bağlamamaktadır.
28
Finlandiya’da korumayla ilgili yasal düzenlemeler
Finlandiya Antikite Kanunu’nun Birinci Bölümünde eski eser niteliğindeki
yapılara ilişkin hükümler getirilmiştir. Finlandiya’nın eski dönemlere ait
yerleşimleri ve tarihi anıtları bu yasayla korumaktadır. Yasayla belirlenmiş
izinler hariç olmak üzere, kazı yapmak, değişimde bulunmak ve tarihi anıtlara
zarar verip, taşımak yasaktır.
Tarihi anıtlar:
•
İnsan tarafından yapılan höyük, taş ve yerleşimler,
•
Hıristiyanlık öncesi mezarlar (görünür işaretleri olmayanlar dahil),
•
Kayalardaki yazıtlar, resimler, çizimler, geçmişte yapılmış av sahneleri,
•
Kutsal ağaçlar, kayalar, tarihi ibadet alanları,
•
Antik kent kalıntıları, yerleşimler,
•
Terk edilmiş kaleler, hendekler, kiliseler, şapeller, dikkate değer binalar,
mezarlıklar,
•
Kişilere yapılan anı heykeller, doğal anıtlar,
•
Dikkate değer tarihi yollar, köprüler ve benzer yapılar,
•
Dikkate değer tarihi olaylar ve efsaneler ilgili objelerdir.
Tarihi anıtların resmi olarak korunması Devlet Arkeoloji Komisyonu
tarafından sağlanmaktadır. Tarihi anıtların korunmasında gerekli olan yeterli
alan sağlanmaktadır. Tarihi anıtların ve koruma alanlarının uzandığı yerin etki
alanı kamulaştırılmaktadır. Bunun sınırlarına uyulmaktadır.
Eğer bir tarihi anıtın sınırları yukarıda ifade edilen şekilde değilse ve mülk
sahibi ile Tarihi Anıtlar Heyetinin yazılı anlaşması yoksa bunun onayı için iki
tarafta Valiliğe başvurabilmektedir. Gerekli başvuru tarihi anıtın sınırlarının
teklifi ve mülk sahibinin onayı ile güvenilir bir alan haritası anıtın yeri
belirlenerek yapılmaktadır. Eğer başvuru Tarihi Anıtlar Heyeti tarafından
tasarlanırsa mülk sahibine beyanatını sunma izni verilmektedir.
29
Eğer tarihi anıtın sınırları bu bölümde belirlenen şartlarda değilse, anıttan 2
metre uzaklıkta sınırlar belirlenmektedir. Tarihi anıtın bulunduğu alanın
parselasyonu ve koruma alanı belirlenerek haritada işaretlenmektedir. Tarihi
anıt ve koruma alanı parsellenmektedir. Koruma alanı ve sınırında kullanım
kısıtlıysa, şahısın zararı devlet fonlarından tazmin edilmektedir.
Tazmin konusunda anlaşmazlık olduğunda 1 yıl içinde yasal yoldan
mahkemeye gidilebilmektedir.
Yerel yönetim gerekliyse tarihi anıtın değeri için özel düzenlemelerde
bulunmaktadır. Bu düzenlemeler koruma alanının tümünde mülk sahibinin
haklarına zarar vermeyecek şekilde olmaktadır.
Yerel yönetim açıkça halkın görebileceği şekilde ilanda bulunmaktadır. Bu,
anıtla ilgili olarak gerekli sayılmaktadır. Genel şartlar yerine getirilirse, devlet
tarihi anıtı ve koruma alanını tahsis etmeye yetkilidir.
Tarihi Anıtlar Heyeti tarihi anıtın araştırılması, sınırlarının belirlenmesi,
korunması ve bakımı gibi konularda yetkilidir.
Tarihi Anıtlar Heyeti şahıslara tarihi anıtı araştırma ve bakımı konusunda izin
verebilmektedir. Gerekli özel koşullarda tarihi anıtı sahiplenmekte ve
bakımını üstlenmektedir. Bu konuda doğan finans sorumlulukları devlet
fonlarından karşılanmaktadır.
Kültür varlığının olduğu alan varlığın anlamıyla uygun olmayan bir engel
teşkil ediyorsa yerel yönetim yapılmış olan başvuruyu askıya alabilmektedir.
Eğer başvuru önceki bölümde belirtilen şekilde mülk sahibi yerine şahıs
tarafından yapılıyorsa mülk sahibinin beyanı olmak zorundadır.
Yerel yönetim izni ile anıt üzerinde yapılan etkinliğin bu yönde bir tartışma
olmaması için Eğitim Bakanlığınca da kabul görmesi gerekmektedir.
30
Reddedilen başvuru için iki yıldan önce plan yapılamaz.
Kamuya yönelik yapılacak yol, tren yolu, kanal, havaalanı, su şebekesi ve
diğer
alt
yapı
çalışmaları
sırasında
hazırlanan
planlara
çalışmalar
başlamadan önce kültür varlıklarıyla ilgili önlemler alınmaktadır. Ulusal tarihi
varlıklar kurulu bu konuda gecikmeden gerekli müzakerelerde bulunmaktadır.
Konuyla ilgili mülk sahiplerinin beyanı da dikkate alınmaktadır. Söz konusu
durumlarla ilgili müzakerelerde anlaşma sağlanamazsa konu Danıştaya
iletilmektedir.
Şimdiye kadar yapılan müzakerelerde araştırılarak yüzeyden kaldırılan anıt
ve bunun gibi çalışmalar askıya alınabilmektedir. Konuyla ilgili sorumlular,
Ulusal tarihi varlıklar kuruluna bilgi vermek zorundadır.
Kültür varlığıyla ilgili özel araştırma ve koruma yapılabilmektedir. Şahıs
tarafından yapılan işlerin maliyeti başvuru sahibi tarafından karşılanır. İşlem
sonunda masraflar devlet tarafından ödenir.
3.1.2. Mısır’da korumayla ilgili yasal düzenlemeler
1983 yılında çıkarılan 117 nolu Yasa Mısır’ın ilk çağ yerleşimlerinin tespiti,
kaydı ve korunması ile ilgilidir. Bu Yasada arkeolojik mülkiyet 1. ve 2.
bölümlerde tanımlanmaktadır. 1. bölümde ilk çağ eserleri, çeşitli uygarlıkların
taşınır veya taşınmaz ürünleri veya prehistorik dönemden başlayıp bugünün
100 yıl öncesine kadar birbirini takip eden tarih dönemlerinin sanatı, tarihi,
literatürü ve dini gelenekleri ile gelmiş geçmiş uygarlıkların arkeolojik ve tarihi
değerleri olarak tanımlanmaktadır.
2. bölümde ise yaşı 100 yıldan küçük olmasına rağmen tarihi, bilimsel, dini,
artistik ve literatür değeri açısından da bazı eserlerin antik sayılabileceğinden
bahsedilmektedir.
31
Bunların yanında bazı güncel yapılar da daha yakın zamanlarda yani 19. ve
20. yy larda inşa edilmelerine rağmen özgün mimariye sahip olmaları ve yerel
malzeme ile üretilmiş Avrupa mimarisini yansıtan yapılar olmaları bakımından
korunmaya değer yapılar olarak ortaya konmaktadır.
Yasanın 23 ve 24 üncü bölümlerinde:”her kim taşınmaz bir tarihi eser bulursa
bunu Eski Eser Yüksek Konseyi veya en yakın kamu kurumuna bunun bir
kamu malı olduğunu varsayarak başvurmak zorundadır.” denilmektedir.
Eski Eserler Yüksek Konseyi Mısır’daki kültürel mirasın kayıt altına alınması
ile sorumlu organizasyondur. 117 Nolu Yasa’nın 26 ncı maddesi kayıt için
gerekli bilgileri sıralamaktadır:
•
EEYK, eski eserlerin envanterlenmesi, fotoğraflanması ve çizimlerinin
yapılması konusunda ve bu konudaki bundan başka saptanmış bütün
kayıtları veri tabanına girmek,
•
Haritalar üzerinde arkeolojik alanların sınırları, özellikleri ve pozisyonlarını
belirleyerek envanteri tamamlamak,
•
Bütün arkeolojik alanları etkileyen, çevresel, mimari ve diğer bütün
faktörleri kayıt altına almakla sorumludur.
•
26 ncı madde ulusal veri tabanında kültürel mirasın kaydı için kapsamlı bir
liste ortaya koymaktadır. Buna rağmen, kültürel mirasa ilişkin kayıtların
kimi el yazmasıdır, kimi serbest yazım şeklinde eseri tanımlamaktadır,
bazıları sadece eserin tarihi ve yerini belirten fotoğraflı ve haritalı belli
bilgileri içermektedir. Bu kayıtların hiçbirinin ulusal bir kayıt numarası
yoktur. Ayrıca bu kayıtların hepsi kâğıt üzerindedir ve elektronik ortama
aktarılmamıştır. Bu durum araştırmacılar ve konu ile ilgili otoriteler için
sorun oluşturmaktadır.
Anıt kayıtları için bazı istisnalar vardır. Bir alan EEYK’nun izni ile yabancı bir
ekip tarafından bulunduğunda iyi bir şekilde veriler toplanıp bir araya
32
getirilmekte, bir kısmı yayınlanmaktadır. Ancak bu veriler ne EEYK’nda ne de
bir merkez kütüphanede araştırmacılar veya ilgili kurumların kullanımına
sunulmuştur. Bunlar yabancı görevlilerin kendi kişisel kütüphanelerinde yer
almaktadır.
Fakat İskenderiye ve Kahire gibi istisna alanlarda eserlere ulusal kayıt
numaraları verilerek, veriler elektronik veri tabanına aktarılmıştır. Bu projenin
devamında
coğrafi
bilgi
sistemleri
ile
veri
tabanında
saklanması
planlanmaktadır.
Bugün Kültürel ve Doğal Miras Ulusal Dökümantasyon Merkezi Mısır’daki
bütün arkeolojik alanları Coğrafi Bilgi Sistemleri tabanında saklamak için
kapsamlı bir elektronik veri tabanı oluşturmaktadır.
Mısır’ın kültürel eserlerinin belirlenmesi, tanımlanması, değerlendirilmesi,
envanterlenmesi ve sınıflandırılması konularında eksiklikler bulunmaktadır:
•
Kültürel mirasın kayıt altına alınmasında eserlerin yaşı ön plandadır.
Eserler 100 yaşından büyük olmalıdır.
•
Ulusal kayıtta standart teklif formları yetersizdir. Teklif ve kayıt konusunda
açık bir prosedür yoktur.
•
EEYK’nda kültürel mirasın kaydı ve dokümantasyonu yazılı formattadır, el
yazısı şeklindedir, iyi muhafaza edilmemiştir, araştırmak ve ulaşmak
güçtür ve fotoğraf ve harita üzerindeki yeri gibi temel verileri içermektedir.
•
Kültürel mirasa yönelik yayın ve doküman arşivleri bulunmamaktadır.
•
Bütün Mısır otoritelerinin sahip olduğu kültürel mirasın dokümantasyonu
konusunda standart bir mekanizma yoktur ve EEYK’nun yabancı
görevliler üzerinde dokümantasyon konusunda etkisi bulunmamaktadır.
•
Kültürel mirasın restorasyonu konusunda rehabilitasyon stratejisinin
oluşturulması mümkünken bir çok kurum ve bakanlıklar arasında yetki
karmaşası bulunmaktadır.
33
•
Kültürel mirasın önemi ve bunların korunması konularında kamu bilinci
eksiktir.
•
Kültürel mirasın korunması ve uygun şekilde dokümantasyonu için yeterli
mali kaynak bulunmamaktadır.
•
Kültürel mirasın restorasyonu ve dokümantasyonu konusunda EEYK,
yabancı görevliler ve bağışlayıcılar arasında koordinasyonu sağlayacak
master plan veya vizyonu mevcut değildir.
•
Mallarını ulusal kayıt için önermek konusunda halkı ve özellikle de
sahipleri cesaretlendirmek için motivasyon eksikliği bulunmaktadır.
•
Bazı kültürel malların yüksek arazi fiyatları ve bunun yanında düşük
kiralama bedellerinin olumsuz etkileri bulunmaktadır.
Eski Eserler Yüksek Kurulu’nun Mısır’daki önemli kültürel alanlar için
koruması ve güncellemesi gereken görevleri vardır. Modern alan yönetimi
için:
•
Alanın yerel halk, millet ve dünya için taşıdığı önem ve değerinin
•
Alanın durumunun (minimum çaba ve harcama ile restore edilebilirliği)
•
Alanı tehdit eden durumlara karşı ortaya konması gereken koruma
çabalarının aciliyetinin
•
Koruma maliyetinin
•
Korumanın boyutlarının ortaya konması sağlanmalıdır.
Mısır’da arkeolojik alanların korunması için hükümet tarafından tehlikedeki
alanlar belirlenmelidir.
EEYK ayrıca, politika geliştiriciler, Turist Gelişim Otoritesi, İmar ve Konut
Bakanlığı, Sanayi Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve bütün diğer kurum ve
kuruluşlar arasında yakın bağlar kurmak ve gelecekte oluşabilecek
tehlikelere karşı yapılacak işlemleri taahhüt etmek durumundadır. Ayrıca
EEYK gelişim projelerine bağlı alan yönetimini desteklemek amacıyla
34
vergilendirme getirmek zorundadır.
EEYK, Mısır’da kültürel mirasın korunması ve restorasyonu konusunda
hükümet kanadını oluşturmaktadır. Bu yetkiler 1983 yılında çıkarılan 117
numaralı Yasa ile belirlenmiştir. 1995’e kadar, restorasyon projeleri; EEYK
mühendisleri
ve
arkeologları
denetiminde
müteahhitler
tarafından
yürütülmüştür. Müteahhitler, restorasyon projesi adı altında, restorasyon
projeleri yerine getirilirken alan araştırmalarını gerçekleştirmişlerdir. Bu
çalışmalar tam olarak izlenememiş ve değerlendirilememiştir. Genellikle
laboratuar araştırmaları ve testleri kötüleşme belirtilerini ve yapısal
değişkenliği saptamak ve nedenlerini ortaya koymak, alınacak önlemleri ve
müdahaleleri belirlemek bir zorunlulukken yapılmamıştır.
3.2.
Türkiye’de
Kültür
Varlıklarının
Korunmasıyla
İlgili
Yasal
Düzenlemeler
İnsanlığın var oluşundan bu yana tabii yollardan,
insan eliyle ya da her
ikisinin birlikte meydana getirdiği doğal ve kültürel değerlerin korunması ve
yaşatılması tüm dünya için olduğu gibi ülkemiz için de gittikçe artan bir önem
arz etmektedir.
Sadece atalarımızdan bize kalan bir miras değil aynı zamanda gelecek
kuşaklara aktarılması zorunlu olan kültürel ve doğal varlıkların korunması,
çevre, kentleşme, planlama, mimarlık, mühendislik, arkeoloji, sanat tarihi,
hukuk, insan hakları gibi pek çok bilimi aynı anda ilgilendiren ve çok boyutlu
ele alınması gereken bir konudur.
Milattan önceki dönemlerden Cumhuriyetin kuruluşuna kadar pek çok
medeniyete ev sahipliği yapmış olan Anadolu’daki kültür birikiminin
korunması ve yaşatılması tüm dünyaya karşı sorumluluğumuzdur. Ülkemizde
yasal düzenlemelerle bu sorumluluk Kültür ve Turizm Bakanlığına verilmiştir.
35
Anadolu’nun zengin tarihi geçmişine ve bu geçmişin bize bıraktığı kültürel
değerlere karşılık korumaya yönelik faaliyetler ülkemizde ciddi anlamda
19.yüzyılda
ele
alınmaya başlanmış, bu
alanda bilimsel
çalışmalar
Cumhuriyetin ilanından sonra hız kazanmıştır.
19.yüzyılın
ortalarında
eski
eserlerin
toplanması
konusunda
Sultan
Abdülmecit’in teşvikiyle çeşitli vilayetlere genelgeler gönderilmiş ve böylelikle
toplanan eski eserler 1846 yılında Fethi Ahmet Paşa tarafından Mecma-i
Asar-ı Atika (eski eserler), Mecma-i Asar-ı Esliha (eski silahlar) olarak
düzenlenmiş, 1869 yılında Aya Irini’de toplanan bu eserlere Müze-i Hümayun
(İmparatorluk Müzesi) adı verilerek İmparatorluğun ilk müzesi kurulmuştur.
Ülkemizde kültür varlıklarının korunmasına yönelik ilk yasal düzenleme
“Asar-ı Atika Nizamnamesi” (Eski Eserler Tüzüğü -13 Şubat 1869)’ dir.
Bu nizamname değişen koşullar ve gereksinimler doğrultusunda 1874, 1884
ve 1906 yıllarında değişikliklerle genişletilmiştir.
Ülkemizde bugünkü anlamda kültür mirasımızın ve kültürel çevremizin
korunmasının
Gayrimenkul
temelleri
Eski
1951
Eserler
yılında
ve Anıtlar
5805
sayılı
Yüksek
Kanunla
kurulan
Kurulu’nun çalışmaya
başlamasıyla atılmıştır.
Kültür ve tabiat varlıklarının korunması, bakımı ve değerlendirilmesine ilişkin
çağdaş kavram ve yaklaşımları içeren, yeni tanımlar getiren, kurumsal
düzenlemeleri oluşturan, Cumhuriyet Dönemi’nin ilk eski eserler yasası olan
1710 sayılı Eski Eserler Kanunu (25 Nisan 1973) yürürlüğe girmiştir.
T.C. Anayasasının 63 üncü maddesiyle ise; ”Devlet, tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve
teşvik edici tedbirleri alır” hükmü getirilmiştir. 1970'li yıllardan itibaren
uluslararası platformlarda yoğunlaşarak sürdürülen çabalar da ülkemizde
36
yerini almıştır.
UNESCO üye ülkelerle birlikte ülkemizin de 1983 yılında benimsediği “Dünya
Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” hükümlerine göre
taraf devletler toprakları dâhilindeki kültürel ve doğal varlıkların korunmasını
taahhüt etmiştir.
Avrupa Konseyi Ülkeleri ve Ülkemizce 1985 yılında imzalanan “Avrupa
Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi ” 13 Nisan 1989 tarih ve 3534 sayılı
Kanun ile yürürlüğe girmiştir.
Sözleşmeye imza atan taraflar, söz konusu varlıkların yasal korunması için
gerekli denetim ve yetki işlemlerini uygulamayı, tüm korunan varlıkların
bozulmasını, hasar görmesini veya yıkılmasını önlemeyi taahhüt etmiştir.
16
Şubat
1976
tarihinde
imzalanan
Akdeniz'in
Kirlenmeye
Karşı
Korunmasına Ait Sözleşme (Barselona Sözleşmesi) gereğince Akdeniz'de
koruma altına alınan ortak öneme sahip 100 alanın içine Ülkemizden de 17
adet alan dahil edilmiştir.
Bu alanlar; Antalya, Aspendos, Didyma, Ephesos, Fethiye, Ölüdeniz,
Halikarnassos, İstanbul, Kaunos, Kekova, Knidos, Miletos, Pergamon,
Phaselis, Priene, Troya, Xanthos sit alanlarıdır.
16 Ocak 1992 tarihinde Valetta'da (Malta) imzalanan “Arkeoloji Mirasının
Korunmasına İlişkin Sözleşme”ye Ülkemiz de imza atmıştır. 5 Ağustos 1999
tarih ve 4434 sayılı Kanunla “Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa
Sözleşmesi ” onaylanmıştır.
Görüldüğü gibi; Türkiye’de geçmiş dönemlere ait yapıların korunması, ancak
Cumhuriyet döneminde önem kazanmaya başlamıştır. Buna rağmen eski
eser yıkımı hiçbir zaman önlenememiştir. Son yıllarda ise, ülkemizde, koruma
alanındaki ilgi giderek artmaya başlamıştır. Koruma bilinci oluşmaya
37
başlamış ve koruma yapı ölçeğinin yanında, kentsel boyutta da ele alınmaya
başlanmıştır.
3.3. Türkiye’de Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunmasına İlişkin
Yürürlükteki Mevzuatın İncelenmesi
3.3.1. 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu
1983 yılında yürürlüğe giren 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’nda 1987 ve 2004 yıllarında, 3386 ve 5226 sayılı Kanunlar ile
değişiklikler yapılmıştır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun yürürlüğe
girmesi ile GEEAYK’nun görevi sona ermiş ve Taşınmaz Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu oluşturulmuştur.
3386 sayılı Kanunla 2863 sayılı Kanunda yapılan değişiklik ile Taşınmaz
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu, Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu adını almış, ayrıca koruma hizmetlerinin
yerinden yürütülmesini sağlamak üzere Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kurulları oluşturulmuştur.
5226 sayılı Kanunla 2863 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik ile de Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulları, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurullarına dönüştürülmüştür.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 51 inci
maddesinde Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun
görevleri;
“a) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve
restorasyonuyla ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek,
38
b) Koruma bölge kurulları arasında gerekli koordinasyonu sağlamak,
c) Uygulamada doğan genel sorunları değerlendirerek görüş vermek
suretiyle, Bakanlığa yardımcı olmak” şeklinde tanımlanmıştır.
2863 sayılı Kanunun ilk yayınlandığı dönemde GEEAYK olarak görev yapan
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu sit alanlarının ilanını da
gerçekleştirecek şekilde geniş yetkilerle donatılmışken, bugün bu yetkiler
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurullarına verilmiş, Koruma
Yüksek Kurulu ise, plan yapmaya yetkili idarelerin koruma bölge kurulu
kararlarına itirazlarını değerlendiren ve korumaya esas teşkil edecek ilkeleri
belirleyen bir üst kurul şeklini almıştır.
Anılan Kanunun 57 nci maddesinde ise Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurullarının görevleri belirlenmiştir. Bunlar;
“a) Bakanlıkça tespit edilen veya ettirilen korunması gerekli kültür ve tabiat
varlıklarının tescilini yapmak,
b) Korunması gerekli kültür varlıklarının gruplandırılmasını yapmak,
c) Sit alanlarının tescilinden itibaren üç ay içinde geçiş dönemi yapı şartlarını
belirlemek,
d) Koruma amaçlı imar planları ile bunların her türlü değişikliklerini inceleyip
karar almak,
e) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma
alanlarının tespitini yapmak,
f)
Korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından özelliklerini kaybetmiş
olanlarının tescil kaydını kaldırmak,
g) ıKorunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma
alanlarıyla sit alanlarına ilişkin uygulamaya yönelik kararlar almak”tır.
5226 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi ile; büyükşehir belediyeleri, valilikler,
Bakanlıkça izin verilen belediyeler bünyesinde kültür varlıkları ile ilgili
işlemleri ve uygulamaları yürütmek üzere sanat tarihi, mimarlık, şehir
39
planlama, mühendislik, arkeoloji gibi meslek alanlarından uzmanların görev
alacağı koruma, uygulama ve denetim bürolarının (KUDEB), bunun yanında,
il özel idareleri bünyesinde, kültür varlıklarının korunmasına yönelik rölöve,
restitüsyon, restorasyon projelerini hazırlayacak ve uygulayacak proje
büroları ve sertifikalı yapı ustalarını yetiştirecek eğitim birimlerinin kurulması
hükümleri getirilmiştir. 2009 yılı Ekim ayı sonu itibariyle Türkiye genelinde 17
Valilik ve 28 Belediye Başkanlığı bünyesinde KUDEB kurulmuştur.
2863 sayılı Kanunun 5226, 5571 ve 5835 sayılı Kanunlarla değişik 12 nci
Maddesi
ile
de
kültür
varlıklarının
korunması
için
mali
kaynaklar
düzenlenmiştir. Buna göre; “Özel hukuka tabi gerçek ve tüzelkişilerin
mülkiyetinde bulunan korunması gerekli kültür ve tabiat varlıklarının;
korunması, bakım ve onarımı için Kültür ve Turizm Bakanlığınca ayni, nakdi
ve teknik yardım yapılır.
Bu amaçla, Bakanlık bütçesine yeterli ödenek konulur. Belediyelerin ve il özel
idarelerinin görev alanlarında kalan kültür varlıklarının korunması ve
değerlendirilmesi amacıyla kullanılmak üzere 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı
Emlak Vergisi Kanununun 8 inci ve 18 inci maddeleri uyarınca mükellef
hakkında tahakkuk eden emlak vergisinin % 10'u nispetinde Taşınmaz Kültür
Varlıklarının Korunmasına Katkı Payı tahakkuk ettirilir ve ilgili belediyesince
emlak vergisi ile birlikte tahsil edilir.
Tahsil edilen miktar, il özel idaresi tarafından açılacak özel hesapta toplanır.
Bu miktar; il özel idaresince ve belediyelerce kültür varlıklarının korunması ve
değerlendirilmesi amacıyla hazırlanan projeler kapsamında kamulaştırma,
projelendirme, plânlama ve uygulama konularında kullanılmak üzere il özel
idaresine ve il sınırları içindeki belediyelere vali tarafından aktarılır ve bu pay
valinin denetiminde kullanılır. İl özel idarelerince yapılan projeler için
kullanılan miktar özel hesabın % 30’unu geçemez.
40
2985 sayılı Toplu Konut Kanunu uyarınca verilecek kredilerin en az %10'u
tescilli taşınmaz kültür varlıklarının bakımı, onarımı ve restorasyonu
işlemlerine ilişkin başvurularda kullandırılır. Bu kapsamdaki öncelikli projeler
Bakanlık ile Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca müştereken belirlenir. “
hükümleri yer almaktadır.
Yine 2863 sayılı Kanunun 5226 sayılı Kanunla değişik 17 maddesinde
Koruma Amaçlı İmar Planlarının yapımına ilişkin esaslar belirlenmiş olup;
“Koruma amaçlı imar plânlarının yapımı için belediyelere aktarılmak üzere
İller Bankası Genel Müdürlüğü Bütçesine yeteri kadar ödenek konur. İl özel
idareleri ise bütçelerinde koruma amaçlı imar plânlarının yapımı için ödenek
ayırırlar.” denilmektedir.
5366 sayılı Kanun çerçevesinde Bakanlar Kurulu kararı ile belirlenen
yenileme alanları için yapılacak projeleri onaylamak üzere de, 2863 sayılı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 51inci maddesine göre
gerektiği kadar kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurulu kurulmaktadır.
Bugün Türkiye genelinde 2’si yenileme alanı olmak üzere 34 adet Koruma
Bölge Kurulu görev yapmaktadır.
Yine 2863 sayılı Kanunun 5226 sayılı Kanunla değişik 3 üncü maddesi ile
kültür varlığı, ören yeri, koruma amaçlı imar planı, çevre düzenleme projesi,
yönetim alanı, yönetim planı, bağlantı noktası kavramları getirilmiştir.
3.3.2. 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların
Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında
Kanun
Bakanlar Kurulunca; kültürel mirasın yoğun olarak bulunduğu alanların, gerek
eskimeleri ve bakımsız kalmaları, gerekse yoğun olarak denetimsiz bir
şekilde iskan edilmeleri ve kullanılmaları nedeniyle can ve mal güvenliğini
41
tehdit ettikleri gerekçesiyle yeni bir kanuni düzenlemeyle korunmaları
amaçlanmıştır.
Bu düşünceden hareketle, kentin eskiyen dokularını ve yerleşim alanlarını,
kültürel miras değerini korumak, koruma/kullanma dengesini sağlayarak
sosyal donatı alanlarını büyütmek ve sağlıklaştırmak, otopark sorununu
çözüme kavuşturmak, günümüz konforu ve kullanım şartlarını içeren konut,
ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturmak, tarihi ve kültürel
dokuyu geleceğe taşımak amacıyla restore ederek kullanmak, böylelikle
kentlerin merkez alanlarının sağlıklı bir şekilde iskan edilerek şehrin
güvenliğini tehdit eden denetimsiz bölgeler olmaktan çıkarıp yenileştirmek ve
günümüz gereklerine uygun olarak kullanılabilir hale getirmek amacıyla bu
alanları “kentsel dönüşüm ve gelişim alanı” ilan etmek ve bu alanlarda
uygulama yapmaya imkan vermek gerekliliği ortaya çıkmıştır [Kentsel
Dönüşüm ve Gelişim Kanunu Tasarısı Genel Gerekçe, 2005].
Bu doğrultuda, 5366 sayılı Kanun 16.06.2005 tarih ve sayılı 25866 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Kanunun Genel Gerekçesinde; kentsel dönüşüm ve gelişim alanı ilan edilen
yerler için hazırlanan plan ve projelerin hızla uygulanabilmesinden, kurum ve
kuruluşlar arasında yetki ve mülkiyet çatışmasını önleyebilmek için bu
alanların bu Kanun çerçevesinde yapılan çalışmalara ve hazırlanan plan ve
projelere
tabi
olmasından
ve
diğer
planların
durdurulmasından
bahsedilmektedir. Ayrıca, belediyelerin bu uygulamaları hızlı ve etkin bir
şekilde yürütebilmeleri için normal kamulaştırma sürecinin dışında daha etkin
yetkilere sahip olmaları gerektiği ifade edilmiştir.
Kanunun amacı 1 inci maddede; “… büyükşehir belediyeleri, büyükşehir
belediyeleri sınırları içindeki ilçe ve ilk kademe belediyeleri, il, ilçe belediyeleri
ve nüfusu 50.000'in üzerindeki belediyelerce ve bu belediyelerin yetki alanı
dışında il özel idarelerince, yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş;
42
kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan
edilen bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine
uygun olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret,
kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabiî afet risklerine karşı
tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek
korunması ve yaşatılarak kullanılmasıdır.
Bu Kanun, yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda oluşturulacak olan
yenileme alanlarının tespitine, teknik altyapı ve yapısal standartlarının
belirlenmesine, projelerinin oluşturulmasına, uygulama, örgütlenme, yönetim,
denetim, katılım ve kullanımına ilişkin usûl ve esasları kapsar.” şeklinde ifade
edilmiştir.
Bu Kanuna göre; yenileme alanı belirlenmesine ilişkin olarak 2 nci madde de
“Yenileme alanları, il özel idarelerinde il genel meclisi, belediyelerde belediye
meclisi üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile belirlenir. İl özel
idaresinde il genel meclisince, büyükşehirler dışındaki belediyelerde belediye
meclisince alınan kararlar Bakanlar Kuruluna sunulur. Büyükşehirlerde ise
ilçe ve ilk kademe belediye meclislerince alınan bu kararlar, büyükşehir
belediye meclisince onaylanması halinde Bakanlar Kuruluna sunulur.
Bakanlar Kurulu projenin uygulanıp uygulanmamasına üç ay içinde karar
verir.” denilmektedir.
Kanunun uygulamaya ilişkin 3 üncü maddesine göre; “Yenileme alanları
olarak belirlenen bölgelerde il özel idaresi ve belediye tarafından hazırlanan
veya hazırlatılan yenileme projeleri ve uygulamaları ilgili il özel idareleri ve
belediyeler eliyle yapılır veya kamu kurum ve kuruluşları veya gerçek ve özel
hukuk tüzel kişilerine yaptırılarak uygulanır. Bu alanlarda Toplu Konut İdaresi
ile ortak uygulama yapılabileceği gibi, Toplu Konut İdaresine de uygulama
yaptırılabilir.
Yenileme alanı içinde yapı parsellerindeki uygulamalarda kendi parseli ve
43
yapısı
aynen
korunarak
yenilenecek
yapılar,
projenin
bütünlüğünü
bozmamak şartıyla belediyece kabul edilen projeye bağlı kalmak ve il özel
idaresi ve belediyenin belirleyeceği amaçta kullanılmak kaydıyla parsel
sahibince yapılabilir. Bu durumlarda uygulamanın projeyle eş zamanlı olarak
başlatılması ve tamamlanması esastır. Aksi takdirde il özel idaresi ve
belediyece bu Kanun hükümleri uygulanır.
Yenileme projeleri, uygulama alanı içerisinde bulunan taşınmaz kültür ve
tabiat varlıklarının rölöve, restitüsyon, restorasyon projeleri ile onarılacak
veya
yeniden
inşa
edilecek yapıların
imar
mevzuatında
öngörülen
projelerinden oluşur.” denilmektedir.
Bu alanlarda bu Kanunun 4 üncü maddesinde “… yapıların boşaltılması,
yıkımı ve kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Anlaşma sağlanamayan
hallerde gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan
taşınmazlar ilgili il özel idaresi ve belediye tarafından kamulaştırılabilir.”
hükmü yer almaktadır.
Bu maddenin gerekçesi; “… uygulama alanlarındaki taşınmazlar üzerinde
tasarrufta bulunma hakkının geçici veya sürekli olarak kısıtlanması ve
projelerin etkili ve süratli bir şekilde uygulanması için belediyelere olağan
kamulaştırma
sürecinin
dışında
bir
süreç
olan
iskan
projelerinin
gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma yetkisinin verilmesi öngörülmektedir.
Keyfi uygulamaların önüne geçmek için geçici ve sürekli kısıtlamaların
uygulamanın amacı ile sınırlı olması gerekmektedir. Ancak, amaç için yeterli
olduğu takdirde kamulaştırma yerine taşınmaz üzerinde başka tasarruf
yöntemlerinin uygulanabilmesine imkân sağlanmaktadır.” şeklinde ifade
edilmiştir.
Her ne kadar madde gerekçesinde keyfi uygulamaların önüne geçilmesi
vurgulanmışsa da yürürlüğe giren madde ile, yenileme alanı ilan edilen
bölgelerde yer alan yapıların kamulaştırılması ve boşaltılmasının yanında,
44
yıkımı da yasallaştırılmıştır. Oysa ikinci bölümde ele alınan örneklerde de
değinildiği gibi, yenilenmesi öngörülen alanlarda yapıların boşaltılması bir
yana, bu alanlardaki mülk sahiplerinin koruma etkinliğine katılması ve bunun
sonucunda kendilerinin de fayda elde etmesi hedeflenmiştir. Ayrıca 2863
sayılı Kanun ile sit alanlarının ve bu alanlardaki yapıların korunması zaten
sağlanmaktadır.
06.08.2008 tarih ve 26959 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren 5793 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 45 inci maddesinde 5366 sayılı
Kanunun 4 üncü maddesinde bazı değişiklikler yapılmıştır. Buna göre;
Yenileme alanında kalan Hazineye ait taşınmazlardan; bir kamu hizmetine
tahsisli olanlar, ön izin verilmiş veya üzerinde irtifak hakkı tesis edilmiş
olanların, Maliye Bakanlığının teklifi ve Bakanlar Kurulu kararı ile projeyi
yürüten il özel idaresine veya belediyeye bedelsiz olarak devredileceği, devir
tarihinden itibaren beş yıl içinde devir amacına uygun olarak kullanılmayan
taşınmazların, bedelsiz olarak re’sen Hazine adına tescil edileceği, yenileme
alanlarında uygulanacak projelerin kamulaştırma, plân, proje ve yapım
işlerinde kullanılmak üzere, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununun 12 nci maddesine göre oluşturulan Taşınmaz Kültür Varlıklarının
Korunmasına Katkı Payı hesabından belediyelere aktarma yapılacağı hükme
bağlanmıştır.
Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve
Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği de
14.12.2005 tarih ve 26023 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
Söz konusu Yönetmeliğin 3 üncü maddesine göre; “Yenileme avan projesi:
Yenileme uygulama projelerine esas teşkil edecek, Kanunun 2 nci maddesi
uyarınca kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca karara bağlanan,
mimari avan proje ile statik, tesisat, elektrik, ulaşım ve alt yapı ön raporlarını,
45
Yenileme uygulama projesi: Yenileme alanı içerisinde bulunan tarihi ve
kültürel taşınmaz varlıkların, Kanunun 3 üncü maddesi uyarınca kültür ve
tabiat varlıklarını koruma kurulunca karara bağlanan, rölöve, restitüsyon,
restorasyon projeleri ile onarılacak veya yeniden inşa edilecek yapıların, imar
mevzuatında öngörülen kentsel tasarım, çevre düzenleme, mimari, statik,
mekanik-elektrik tesisat ve alt yapı projelerini” kapsar.
Bu madde ile Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurullarının gündemine alınacak projelerin neler olduğu tanımlanmıştır.
Böylece 2863 sayılı Kanunun 51. maddesine göre Yenileme Alanı Koruma
Bölge Kurullarının, halen ülkemizde faaliyet gösteren diğer Koruma Bölge
Kurullarından farklı konuları değerlendirmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
Görüldüğü gibi,
yenileme alanlarında faaliyet göstermek üzere kurulan
Koruma Bölge Kurullarının yetkileri yenileme alanı ile sınırlı olarak, yalnızca
yenileme projelerini karara bağlamaları gerekmektedir.
Aynı Yönetmeliğin “Katılım ve Kamuoyunun Bilgilendirilmesi” başlıklı 7 nci
maddesinde ise yetkili idareler tarafından yenileme alanı içinde kalan mülk
sahiplerini veya bölge halkını uygulama konusunda bilgilendirmek üzere
toplantılar yapılarak görüşlerinin alınacağı, ihtiyaç halinde üniversite, meslek
kuruluşları, sivil toplum örgütleri, kamu kurum ve kuruluşları ve muhtarlarla
danışma toplantıları düzenlenebileceği, projeler hakkında basın ve yayın
araçlarıyla bilgilendirme yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Yine anılan Yönetmeliğin 12 nci maddesinde 2863 sayılı Kanunun 51.
maddesine göre yetki ve sorumlulukları yenileme alanları ile sınırlı olmak ve
yenileme projelerini karara bağlamak amacıyla gerektiği kadar koruma bölge
kurulu kurulacağı, 13 üncü maddesinde ise bu kurulların, “Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu ve Koruma Bölge Kurulları Çalışmaları ile
Koruma Yüksek Kuruluna Yapılacak İtirazlara Dair Yönetmelik”teki usul ve
esaslara göre çalışacağı belirtilmiştir.
46
Yönetmeliğin 22 nci maddesinde de süresi içinde tamamlanamayan
projelerle ilgili kamulaştırma hükümleri belirlenmiştir. Buna göre; yenileme
alanı içindeki parsellerdeki uygulamalarda kamu kurum ve kuruluşları ile
gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde olan ve yapısı aynen korunacak veya
yenilenecek olan yapıların, yetkili idarenin uygun görmesi ve projenin
bütünlüğünün bozulmaması şartıyla ilgili kamu kurum veya kuruluşları ya da
gerçek veya tüzel kişiler tarafından yapılabileceği, uygulamanın projeyle eş
zamanlı olarak başlatılması ve tamamlanmasının esas olduğu, yetkili
idarenin,
zamanında
tamamlanmayan
bu
yapıları
kendisinin
tamamlayabileceği gibi kamulaştırabileceği de belirtilmiştir.
Böylece, tüzel kişilerin başladığı projelerin tamamlanmaması durumunda
yetkili idarece kamulaştırılmanın önü açılmıştır.
04.02.2009 tarih ve 5835 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 3 üncü maddesi ile 5366
sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun uyarınca ilan edilen
yenileme bölgelerinde yenileme projelerini onaylamak üzere 5366 sayılı
Kanun uyarınca oluşturulan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurullarının da 2863 sayılı Kanunun 57 nci maddesinde belirtilen işleri
yapmakla görevli ve yetkili olduğu hükmü getirilmiştir.
Bunun sonucunda, 5366 sayılı Kanun amacından sapmış, Koruma Bölge
Kurullarının gündemlerinin rahatlatılması amacıyla kurulan Yenileme Alanı
Koruma Bölge Kurulları da mevcut Koruma Bölge Kurulları gibi çalışmaya
başlamıştır.
3.3. Sonuç
Bu bölümde; Dünya’nın çeşitli ülkelerindeki ve Türkiye’deki koruma
uygulamaları ile bu konudaki yasal çerçeve incelenmiştir.
47
Avrupa ülkelerinde, özellikle anıtsal nitelik taşıyan eski eserlerin korunması
için ilk tedbirler, 18. yüzyıl ile 19. yüzyıl içinde alınmaya başlanmıştır. Bu
dönem, eski eserlerin korunması sorununun bilinçli bir şekilde ilk kez ortaya
atıldığı dönemdir.
Ancak 19. yüzyıl öncesinde de ülkelerin çeşitli şekillerde koruma önlemleri
aldıkları görülmektedir. Estetik değer yargıları yüksek olan Romalılar pek çok
eski eserin günümüze kadar korunarak yaşamasını sağlamışlardır.
Bilimsel arkeoloji ve sanat tarihi çalışmalarının başladığı 18. yüzyılda Helen
ve Roma eserlerine gösterilen ilginin yoğunlaştığı ve Avrupalı prenslerin tarihi
eserlerin korunması için tedbirler almaya başladıkları görülmüştür.
1789’daki Fransız İhtilali koruma olgusunu olumsuz etkilemiştir. 1792’de
çıkarılan bir kararla, despotları, feodal idareyi, aristokrasiyi hatırlatan onlara
ait her türlü yapının ve eserin ortadan kaldırılmasına çalışılmıştır.
Devrim sonrası yıkıcılara karşı oluşan tepki, kapsamlı ve sistemli koruma
çalışmalarının başlamasına neden olmuştur. Fransa’da 18. yüzyılın sonunda
Commision des Monuments kurulmuştur.
Mevzuatta ve uygulamalarda göze çarpmamasına rağmen, geleneksel, tarihi
ve estetik değerlere olan ilgi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uyanmıştır.
Bu ilginin temelinde, sanayi devrimini izleyen hızlı şehirleşme sonunda, eski
yerleşimlerin ortadan kalkmasına ve yeni bir ölçü ve düzen hayranlığı içinde
eskiyi reddeden planlama tutumlarına karşı tepki yatmaktadır.
Koruma faaliyetleri devam ederken, onarımları gerçekleştiren mimarlar da
kendi aralarında toparlanarak, restorasyonun boyutlarına açıklık getirmeye
çalışmışlar,
1904’te
Madrid’te
6.
Uluslararası
Mimarlar
Kongresi’ni
gerçekleştirmişlerdir. Alınan kararlar incelendiğinde, tarihi çevrenin belli bir
bölümüyle, taşınır ve doğal çevre ile ilgilenildiği görülmüştür.
48
1. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımlar ulusal kültür kalıntılarına olan
ilgiyi arttırmış ve iki Dünya Savaşı arasındaki sürede bilimsel onarım
çalışmaları yapılarak, tek eserlerin onarımında izlenecek yollar saptanmıştır.
Eski eserlerin kentsel ve doğal çevreleriyle birlikte düşünülmeleri gereği de
bu ilkeler arasında yerini almıştır. 1930’larda Fransa, Polonya ve İtalya’da
doğal, görsel ve tarihi değer taşıyan yapı gruplarını ve sitlerin korunması
yolunda ilk kanunlar çıkarılmış, bu çevreleri saptamak, belgelemek ve
koruma işlerini yönetmekle yükümlü komisyonlar kurulmuştur.
Koruma konusunda uluslar arası ikinci adım 21-30 Ekim 1930 tarihleri
arasında gerçekleştirilen Atina Konferansı olmuştur.
1931 yılında İtalya’da Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Yüksek Kurulu, ulusal
bir problem olarak kabul edilen anıtların restorasyonu konusunda, hâkim
olunması gereken standartları tartışmak üzere bir toplantı düzenlemiştir. Bu
toplantıda, restorasyonun ayrıntılarından önce, ne olduğu ve nasıl olması
gerektiği üzerinde durulmuş ve restorasyon kurallarını tanımlayan bir tüzük
oluşturulmuştur.
Koruma alanındaki diğer bir uluslar arası adım da 1933 yılında Atina’da
gerçekleştirilen
Uluslararası
Modern
Mimarlık
Kongresi’dir.
Atina
Antlaşması’nın önemi, korumanın tek yapı boyutundan çok, kent ölçeğinde
bazı öneri ve çözümler getirmesidir.
II. Dünya Savaşı’nın neden olduğu yıkımlar, savaş sonrası spekülatörlerin
şehirlerin ve şehir çevrelerinin görünümlerini değiştiren tutumları karşısında,
çevre koruma anlayışında da, daha genel ve kapsamlı tutumlara gidilmiştir.
Kendi başlarına anıt olmayan, fakat bir arada tarihi, geleneksel ve görsel
değerler taşıyan kasabaların, kendilerine özgü karakterini yaratan tüm
ögelerinin bir arada korunması gerektiği ortaya çıkmış, bu amaçla hukuki ve
idari tedbirler alınmaya başlanmıştır.
49
Koruma konusu zamanla daha karmaşık ve çeşitli problemleri beraberinde
getirmeye başlamıştır. Tarihi anıtlarla uğraşan mimar ve teknisyenlerin 2.
uluslar arası kongresi 25-31 Mayıs 1964 tarihinde Venedik’te toplanmış ve
ilkeler günümüzde hala geçerli olan Venedik Tüzüğü hazırlanmıştır.
Avrupa Konseyi’nin Ekim 1986’da New York’ta hazırlanan Kolokyum kültürel
amaçlar “yatırım stratejileri” ile birlikte düşünülmüş ve “kentsel yenilenme”
için gerekli mali kaynaklar bu yeni yaklaşım ile belirlenmiştir.
Avrupa ülkelerinden seçilen örneklerde izlenen koruma politikaları ortak
olarak değerlendirildiğinde;
•
Kentin kenar mahallesi durumuna gelen ve çevresindeki yeni yapıların
baskısı
altında
yerleşmelerde,
koruyucu
yenileme
uygulamaları
benimsenmiştir.
•
Bölge halkının ihtiyaçlarını ön plana alan bir planlama yöntemi seçilmiş,
mülk sahiplerinin de sürece katılması sağlanmıştır.
•
Kaderine terk edilen bu
yerlerin
yaşanabilir
mekanlar
olmasına
çalışılmıştır.
•
Yaya ve taşıt trafiği yeniden ele alınmıştır.
•
Alandaki her yapıya ilişkin envanter kayıtları titizlikle tutulmuştur.
•
Eserlerin tek tek değil çevresindeki etkileşim içinde olduğu diğer yapılar
ve coğrafya ile birlikte korunması benimsenmiştir.
•
Zorunlu altyapı inşası durumunda mülk sahipleri ile müzakerelerde
bulunularak gerekli önlemler alındıktan sonra inşaata başlanmaktadır.
Seçilen bir başka örnek de ülkemiz gibi zengin kültür varlığı stokuna sahip bir
Akdeniz ülkesi olan Mısır’dır. Burada da eski eserler yasalarla koruma altına
alınmıştır.
Yasa gereği 100 yaşından büyük eserler ve tarihi, bilimsel, dini, artistik ve
50
literatür değeri açısından da bazı eserler antik sayılırken, 19. ve 20.
yüzyıllarda inşa edilmelerine rağmen özgün mimariye sahip olmaları ve yerel
malzeme ile üretilmiş Avrupa mimarisini yansıtan yapılar olmaları bakımından
korunmaya değer yapılarda koruma altına alınmaktadır. Eski Eserler Yüksek
Kurulu, eski eserlere ilişkin tüm kayıtları, bunları etkileyen çevresel, mimari
ve diğer bütün faktörlerle birlikte veri tabanına girmekle görevlidir.
Ancak
Mısır’ın
değerlendirilmesi,
kültürel
eserlerinin
envanterlenmesi
ve
belirlenmesi,
tanımlanması,
sınıflandırılması
konularında
eksiklikleri bulunmaktadır. Ülkemizdeki sorunların benzeri olarak Mısır’da da
kültürel
mirasın
restorasyonu
konusunda
rehabilitasyon
stratejisinin
oluşturulması mümkünken bir çok kurum ve bakanlıklar arasında yetki
karmaşası bulunmaktadır, kültürel mirasın önemi ve bunların korunması
konularında kamu bilinci eksiktir, kültürel mirasın korunması ve uygun şekilde
dokümantasyonu için yeterli mali kaynak bulunmamaktadır, mallarını ulusal
kayıt için önermek konusunda halkı ve özellikle de sahipleri cesaretlendirmek
için motivasyon eksikliği bulunmaktadır, bazı kültürel malların yüksek arazi
fiyatları ve bunun yanında düşük kiralama bedellerinin olumsuz etkileri
bulunmaktadır.
EEYK, Mısır’da kültürel mirasın korunması ve restorasyonu konusunda
hükümet kanadını oluşturmaktadır. Bu yetkiler 1983 yılında çıkarılan 117
numaralı Yasa ile belirlenmiştir. 1995’e kadar, restorasyon projeleri; EEYK
mühendisleri
ve
arkeologları
denetiminde
müteahhitler
tarafından
yürütülmüştür. Müteahhitler, restorasyon projesi adı altında, restorasyon
projeleri yerine getirilirken alan araştırmalarını gerçekleştirmişlerdir. Bu
çalışmalar tam olarak izlenememiş ve değerlendirilememiştir. Genellikle
laboratuar araştırmaları ve testleri kötüleşme belirtilerini ve yapısal
değişkenliği saptamak ve nedenlerini ortaya koymak, alınacak önlemleri ve
müdahaleleri belirlemek bir zorunlulukken yapılmamıştır.
Ülkemizde yasal düzenlemelerle kültür varlıklarının korunması sorumluluğu
51
Kültür ve Turizm Bakanlığına verilmiştir. Korumaya yönelik faaliyetler
ülkemizde ciddi anlamda 19.yüzyılda ele alınmaya başlanmış, bu alanda
bilimsel çalışmalar Cumhuriyetin ilanından sonra hız kazanmıştır.
Ülkemizde kültür varlıklarının korunmasına yönelik yasal düzenlemeler:
•
Asar-ı Atika Nizamnamesi (Eski Eserler Tüzüğü -13 Şubat 1869)
•
Asar-ı Atika Nizamnamesi’nde değişiklikler (1874, 1884 ve 1906)
•
1710 sayılı Eski Eserler Kanunu (25 Nisan 1973)
•
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (1983)
•
5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanundur.
1951 yılında 5805 sayılı Kanunla kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar
Yüksek Kurulu çalışmaya başlamıştır.
T.C. Anayasasının 63 üncü maddesiyle ise; ”Devlet, tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlar, bu amaçla destekleyici ve
teşvik edici tedbirleri alır” hükmü getirilmiştir. 1970'li yıllardan itibaren
uluslararası platformlarda yoğunlaşarak sürdürülen çabalar da ülkemizde
yerini almıştır.
Ülkemizin taraf olduğu uluslar arası anlaşma ve sözleşmeler:
•
“Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme” (1983)
•
“Avrupa Mimari Mirasının Korunması Sözleşmesi ” (1985)
•
Akdeniz'in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme (Barselona
Sözleşmesi) (16 Şubat 1976)
•
“Arkeoloji Mirasının Korunmasına İlişkin Sözleşme” (16 Ocak 1992)
•
“Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi ” (5 Ağustos
1999) dir.
52
Görüldüğü gibi; Türkiye’de geçmiş dönemlere ait yapıların korunması, ancak
Cumhuriyet döneminde önem kazanmaya başlamıştır. Buna rağmen eski
eser yıkımı hiçbir zaman önlenememiştir. Son yıllarda ise, ülkemizde, koruma
alanındaki ilgi giderek artmaya başlamıştır. Koruma bilinci oluşmaya
başlamış ve koruma yapı ölçeğinin yanında, kentsel boyutta da ele alınmaya
başlanmıştır.
53
4. TARİHİ KENTSEL DOKUNUN BOZULMA SÜREÇLERİ
Tarihi kent dokuları kentleşme hızı karşısında yok olma tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Özellikle son yıllarda yaşanan hızlı kentleşme sonrasında
kentlerimizin büyük bir bölümü plansız gelişirken, tarihsel çevreler üzerindeki
baskılar da artmış, büyük bir yıkım ve yeniden yapım sürecine başlanmıştır.
Bu süreci engellemek, toplumun gereksinimlerine bağlı olarak yaşanan
değişimi denetleyip, tarihi karaktere zarar vermeyecek ölçülerde kalmasını
sağlamak koruma olgusunun amaçları arasındadır. Ancak tarihi çevrelerin
bakımsızlık, terk edilme, rant baskısı, köhneleşme gibi sorunlarla karşı
karşıya kalması korumayı zorlaştırmaktadır.
Değişen dünya ve yaşam koşullarına karşın tarihi sürekliliğin sağlanması
çözülmesi gereken bir sorundur. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de
yoğun yapılaşma, kentsel ve kırsal çevrenin kimliksizleşmesi, geleneksel
dokuların tahrip edilerek çöküntü alanı haline dönüşmesi kent karakterini yok
etmekte, çevre görünümünü tekdüzeleştirmektedir [Ekinci, 1994].
Geleneksel dokular üzerindeki etkiler şöyle sıralanabilir:
Kat artışı, yapı adalarında rant değerlerinin artışı, geleneksel parsel
özelliğinin olumsuz etkilenmesi, yapılarda işlev dönüşümü ile plan tipolojisinin
bütünleşmemesi, yapı yoğunluğu artışı ile altyapının olumsuz etkilenmesi,
hijyenik ve mikroklimatik koşulların azaltılması, sağlıklı yaşamın etkilenmesi.
Tarihsel çevreler üzerindeki bozulma süreçleri, kentin konut ihtiyacı, yeni
merkez gelişimleri, işlev kaybı, çöküntüleşme, rant baskısı, sahiplilik ve
sorumluluk eksikliği, denetimsizlik, ve yönlendirme eksikliği olmak üzere
sekiz başlık altında gruplanmıştır.
4.1. Konut İhtiyacı
Sanayileşme, ekonomik gelişme ve hızlı nüfus artışı ve kentleşmeye bağlı
54
olarak kentlerdeki konut ihtiyacı artmıştır. Bu nedenle de kentlerde arsa ve
konut sorunu ortaya çıkmıştır.
Konut ve arsa ihtiyacının hızla artması kentlerde plansız ve sağlıksız
gelişmelere, yoğun yapılaşmalara neden olurken geleneksel dokular üzerinde
de baskı yaratmıştır. Hızlı nüfus artışı ve kentleşmeyle gelen konut ihtiyacı
geleneksel dokuların da yoğun yapılaşma baskısı altında kalmasına neden
olmuştur.
4.2. Yeni Merkez Gelişimleri
Kent bütünü içinde perakende ticaretin, arsa değerinin ve gündüz nüfusunun
en yüksek olduğu alan olan merkezi iş alanında en dinamik kentsel işlevler
bulunmaktadır. Genellikle eski tarihi çevrelerin kentin merkezi kesimlerinde
yer alması, koruma kararlarının bu bölgelere getirdiği kısıtlamalarla, kentsel
yer seçme sürecinde ortaya çıkan tıkanıklıklarla boyutunu arttırmaktadır.
Hızlı
kentleşme
beraberinde
kentsel
işlevlerin
sayısal
artışını
ve
çeşitlenmesini de getirmiştir. Bu işlevler kullanım alanı büyüklüğü ve yer
seçimi açısından farklılaşmalar göstermektedir. Merkezlerin gelişimi yatay,
düşey büyüme yada sıçrama şeklinde büyüme sonucu yeni konut- çalışma
alanı
ilişkilerini
doğurmaktadır.
Bu
noktada
eski
merkezin
işlevini
sürdürebilmesi, merkezi tarihsel dokunun çöküntü alanı haline gelmesinin
önlenmesi sorunu bu alanlar üzerinde yeni planlamaları zorlayıcı bir yenileme
baskısı yaratmaktadır.
Özellikle tarihsel çevreyi oluşturan yerleşme dokusunun organik yapısının ve
ölçeğinin çağdaş merkez işlevlerinin gereksinimlerini karşılayamaması bu
doku üzerindeki yenileme ve değişme baskılarının artmasında önemli bir
neden olmaktadır.
55
4.3. İşlev Kaybı
Günümüz toplumsal yapısı, ailenin ekonomik ve eğitim durumu zamana bağlı
olarak konuta ilişkin istek ve ihtiyaçlarının değişmesi üzerinde etkili
olmaktadır. Yapılar kullanıldığı süre boyunca kullanıcının denetimi altında az
yada çok değişime, bozulmaya, eskime ve yenilenmeye uğramaktadır.
Yapılarda kullanıcı ve kullanıcı ihtiyacı değişimlerinin olması sorunu
arttırmaktadır. Sonuç olarak da konutlar zamanla değişen toplumsal
ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalmaktadır.
Konutların tasarımında kullanım sırasında konutlarda değişiklik yapabilme
esnekliğinin tanınmış olması önemli bir faktördür. Geleneksel dokuda yer
alan yapıların günümüzdeki teknolojik ilerlemelere uygun olarak çağdaş istek
ve ihtiyaçlara cevap verememesi işlevselliğini yitirip terk edilme, baskısı
altında kalmasına neden olmaktadır.
4.4. Çöküntüleşme
Bugün geleneksel kent dokuları, kentleşme hızı karşısında yeni yaşam
biçimlerinin taleplerinden doğan baskılar yüzünden harap hale gelmiştir.
Bunun sonucunda tarihsel çevre giderek çöküntü bölgesi olma tehlikesiyle
karşı karşıya kalmıştır.
Geleneksel doku, bir taraftan zamana bağlı eskimeler, onaramama, değişiklik
yapmama,
ekonomik
açıdan
yetersizlik,
terk
etme,
kiraya
verme,
önemsememe gibi nedenlerle oradan kaçışı; konfor tercihli arayışı getiren
göçlere sahne olmaktadır. Bunun yanı sıra koruma altına alınan çevre
elemanlarının bütüncül olarak kavranamaması, koruma politikalarındaki
boşluklar ve uygulama sorunları yüzünden tarihi çevrelerin birer çöküntü
alanı haline dönüşmesi engellenememektedir [Çevik, 1993].
56
Diğer taraftan yeni gelen sakinlerin, kiracıların yani oralı olamayan ve orada
uzun
süre
kalmamış
ve
kalmayacak
olan
yaşayanların
çevreyi
umursamaması, iyi bakmaması, yalnızca ucuz kirası olan yerler olarak
görmesiyle gereken ilgiyi göstermemeleri, kısacası sahiplenmemeleri ile bu
alanların çöküntü alanı haline gelmesi ve yabancılaşma gibi sonuçların
ortaya çıkması kaçınılmaz duruma gelmektedir.
Genellikle tarihi kent dokusu içinde o yörenin sakinlerinden çok az kişi
yaşamaktadır. Bu alanlarda yaşayanlar, kente yeni göç etmiş fakir ve genç
ailelerle, eskiden kalan ve hareket etme kabiliyetini kaybetmiş yaşlı
kimselerdir. Bu nedenledir ki yaş grubu dağılımlarında büyük farklar ortaya
çıkmaktadır. Ayrıca ekonomik durumu iyi olanlar bu alandan ayrılmakta
yerlerine yeni sakinleri, kiracıları devreye sokmaktadır. Kiracıların ucuz kiralar
nedeniyle burayı tercih etmesi ve çevreyi benimsememesi sonucu çevreye
yeterince bakım ve onarım yapılmamaktadır [Çevik, 1993].
4.5. Rant
Yeni kentsel işlevlerin mekan sorunundan kaynaklanan değişme ve
yenilenme baskılarının (özellikle yoğunluğun fazla olduğu kentlerde) yöneldiği
tarihsel çevreleri koruyabilmek, neden olacağı maliyet yüzünden çok zordur.
Zira
koruma
sınırlamaları
sahiplerinin bazı haklarına
nedeniyle
tarihsel çevreler
getirilen kısıtlamalar
tepki
içindeki
mülk
yaratmaktadır.
Taşınmaz mal sahiplerinin sahip oldukları mülkiyet hakları ve imar hakları
çerçevesinde kat arttırabilme haklarının koruma altına alınmış yapılar için
geçerli olmaması kişilerin tepki göstermesine neden olmaktadır [Sökmen,
1987].
Artan nüfus ve kentleşme oranıyla birlikte en büyük gelir kaynaklarından biri
arsalar olmuştur. Bu sayede oluşan rant baskısı merkezde yer alan tarihsel
çevre üzerinde diğer alanlardan daha fazla kendini hissettirmektedir. Kentsel
sitler eski yerleşme düzeni gereği olarak az katlı yapılardan oluşan konut
57
alanlardır. Sit alanının hemen çevresinde ise mülkiyet sahibini tatmin edici
birer gelir kaynağı olan yüksek katlı yapılaşma ve ticari dönüşüm yer
almaktadır. Sit alanlarının bu yoğun ve yüksek katlı yapılar arasında kalmış
olmasının verdiği sıkıntı ve mülk sahiplerinin bu gelir getirici haklardan
faydalanmak istemeleri rant baskısının temelinde yatan nedendir.
4.6. Sahiplilik ve Sorumluluk Eksikliği
Tarihi kentsel dokudaki mülk sahipliği ile koruma sorumluluğu arasında
önemli bir bağ bulunmaktadır. Ancak tarihi dokudaki mülk sahipleri yalnızca
kamu yararını gözeterek, kendi çıkarlarını ön planda tutmadan bu dokunun
korunmasında rol üstlenmemektedirler. Zaten mevcut eğilim de mülk
sahibinin koruma konusunda aktif rol alması yerine, mülklerin kamulaştırma
yoluyla el değiştirerek korunmaya çalışılması yönündedir. Ülkemizde tarihi
eser niteliğindeki yapı ve alanların kamulaştırılması için bütçeden ayrılan
payların düşük olması, mülk sahibini sorumluluğu paylaşmak yerine, mülkünü
ortadan kaldırarak sorumluluktan kaçmaya itmektedir.
Oysa korumadan doğrudan sorumlu kuruluşlar ile korunacak mülklerin
sahiplerinin yapması gereken; korumada sorumluluğu paylaşmaktır. Koruma
amaçlı kamulaştırma ya da özelleştirme tek başına bir çözüm olamamaktadır.
Tarihi dokunun korunması, bu tür alanlardaki yapıların yok olmaması için;
kamu kuruluşları hem korumayı yönlendiren, hem de korumaya teşvik eden,
destekleyen, aynı zamanda da denetleyen kuruluşlar olmalı, bu sayede mülk
sahipleri ile koruma sorumluluğunu paylaşmalıdır.
4.7. Denetimsizlik
Tarihi dokudaki yapıların korunmasına yönelik rölöve, restitüsyon ve
restorasyon projeleri ile imar planı uygulamalarının denetlenmesi amacıyla
etkin bir denetim mekanizması bulunmamaktadır. Kültür ve Turizm
Bakanlığının gerçekleştirmeye çalıştığı denetimler yetersizdir. Bu nedenledir
58
ki; bugün pek çok tarihsel doku aslından uzaklaşmıştır.
4.8. Yönlendirme Eksikliği
Tarihi kentsel dokunun korunmasından doğrudan sorumlu kuruluşlar, mülk
sahiplerini, nasıl bir yol izleyecekleri konusunda yönlendirmemektedir.
Koruma
adına
alınan
kararlar
çoğunlukla
halkın
da
katılımı
sağlanmadığından benimsenmeyen kararlar olmaktadır. Tarihi dokuya
müdahale konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan mülk sahipleri çoğu
zaman,
bu
alanlarda
geri
dönüşü
olmayan
yanlış
uygulamalar
gerçekleştirmektedir.
4.9. Sonuç
Tarihi kentsel dokular; konut ihtiyacı, yeni merkez gelişimleri, işlev kaybı,
çöküntüleşme, rant, sahiplilik ve sorumluluk eksikliği, denetimsizlik ve
yönlendirme eksikliği gibi pek çok olumsuzluk nedeniyle bozulma süreci
geçirmektedir.
Sanayileşme, ekonomik gelişme ve hızlı nüfus artışı ve kentleşmeye bağlı
olarak, kentlerde arsa ve konut sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu durum
kentlerde plansız ve sağlıksız gelişmelere, yoğun yapılaşmalara neden
olurken geleneksel dokular üzerinde de baskı yaratmaktadır.
Hızlı
kentleşme
beraberinde
kentsel
işlevlerin
sayısal
artışını
ve
çeşitlenmesini de getirmiştir. Genellikle eski tarihi çevreler perakende
ticaretin, arsa değerinin ve gündüz nüfusunun en yüksek olduğu alan olan
merkezi iş alanlarını barındıran kentin merkezlerinde yer almaktadır. Eski
merkezin işlevini sürdürebilmesi, merkezi tarihsel dokunun çöküntü alanı
haline gelmesinin önlenmesi sorunu bu alanlar üzerinde yeni planlamaları
zorlayıcı bir yenileme baskısını yaratmaktadır. Özellikle tarihsel çevreyi
oluşturan yerleşme dokusunun organik yapısının ve ölçeğinin çağdaş merkez
59
işlevlerinin gereksinimlerini karşılayamaması bu doku üzerindeki yenileme ve
değişme baskılarının artmasında önemli bir neden olmaktadır.
Günümüz toplumsal yapısı, ailenin ekonomik ve eğitim durumu zamana bağlı
olarak konuta ilişkin istek ve ihtiyaçlarının değişmesi üzerinde etkili
olmaktadır. Yapılar kullanıldığı süre boyunca kullanıcının denetimi altında az
yada çok değişime, bozulmaya, eskime ve yenilenmeye uğramaktadır.
Yapılarda kullanıcı ve kullanıcı ihtiyacı değişimlerinin olması sorunu
arttırmaktadır. Sonuç olarak da eski kent dokularında yer alan yapılar
zamanla değişen toplumsal ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalmaktadır.
Bugün geleneksel kent dokuları, kentleşme hızı karşısında yeni yaşam
biçimlerinin taleplerinden doğan baskılar yüzünden harap hale gelmiştir.
Bunun sonucunda tarihsel çevre giderek çöküntü bölgesi olma tehlikesiyle
karşı karşıya kalmıştır. Bunun yanı sıra koruma altına alınan çevre
elemanlarının bütüncül olarak kavranamaması, koruma politikalarındaki
boşluklar ve uygulama sorunları yüzünden tarihsel çevrelerin birer çöküntü
alanı haline dönüşmesi engellenememektedir.
Diğer taraftan yeni gelen sakinlerin, kiracıların yani oralı olamayan ve orada
uzun
süre
kalmamış
ve
kalmayacak
olan
yaşayanların
çevreyi
umursamaması, iyi bakmaması, yalnızca ucuz kirası olan yerler olarak
görmesiyle gereken ilgiyi göstermemeleri, kısacası sahiplenmemeleri ile bu
alanların çöküntü alanı haline gelmesi ve yabancılaşma gibi sonuçların
ortaya çıkması kaçınılmaz duruma gelmektedir.
Yeni kentsel işlevlerin mekan sorunundan kaynaklanan değişme ve
yenilenme baskılarının (özellikle yoğunluğun fazla olduğu kentlerde) yöneldiği
tarihsel çevreleri koruyabilmek, neden olacağı maliyet yüzünden çok zordur.
Zira
koruma
sınırlamaları
sahiplerinin bazı haklarına
nedeniyle
tarihsel çevreler
getirilen kısıtlamalar
tepki
içindeki
mülk
yaratmaktadır.
Taşınmaz mal sahiplerinin sahip oldukları mülkiyet hakları ve imar hakları
60
çerçevesinde kat arttırabilme haklarının koruma altına alınmış yapılar için
geçerli olmaması kişilerin tepki göstermesine neden olmaktadır [Sökmen,
1987].
Artan nüfus ve kentleşme oranıyla birlikte en büyük gelir kaynaklarından biri
arsalar olmuştur. Bu sayede oluşan rant baskısı merkezde yer alan tarihsel
çevre üzerinde diğer alanlardan daha fazla kendini hissettirmektedir. Kentsel
sitler eski yerleşme düzeni gereği olarak az katlı yapılardan oluşan konut
alanlardır. Sit alanının hemen çevresinde ise mülkiyet sahibini tatmin edici
birer gelir kaynağı olan yüksek katlı yapılaşma ve ticari dönüşüm yer
almaktadır. Sit alanlarının bu yoğun ve yüksek katlı yapılar arasında kalmış
olmasının verdiği sıkıntı ve mülk sahiplerinin bu gelir getirici haklardan
faydalanmak istemeleri rant baskısının temelinde yatan nedendir.
Tarihi kentsel dokudaki mülk sahipliği ile koruma sorumluluğu arasında
önemli bir bağ bulunmaktadır. Korumadan doğrudan sorumlu kuruluşlar ile
korunacak mülklerin sahiplerinin yapması gereken; korumada sorumluluğu
paylaşmaktır. Koruma amaçlı kamulaştırma ya da özelleştirme tek başına bir
çözüm olamamaktadır. Tarihsel dokunun korunması, bu tür alanlardaki
yapıların yok olmaması için; kamu kuruluşları hem korumayı yönlendiren,
hem de korumaya teşvik eden, destekleyen, aynı zamanda da denetleyen
kuruluşlar olmalı, bu sayede mülk sahipleri ile koruma sorumluluğunu
paylaşmalıdır.
Tarihsel dokudaki yapıların korunmasına yönelik rölöve, restitüsyon ve
restorasyon projeleri ile imar planı uygulamalarının denetlenmesi amacıyla
etkin bir denetim mekanizması bulunmamaktadır. Kültür ve Turizm
Bakanlığının gerçekleştirmeye çalıştığı denetimler yetersidir. Bu nedenledir
ki; bugün pek çok tarihsel doku aslından uzaklaşmıştır.
Tarihsel kentsel dokunun korunmasından doğrudan sorumlu kuruluşlar, mülk
sahiplerini, nasıl bir yol izleyecekleri konusunda yönlendirmemektedir.
61
Koruma
adına
alınan
kararlar
çoğunlukla
halkın
da
katılımı
sağlanmadığından benimsenmeyen kararlar olmaktadır. Tarihsel dokuya
müdahale konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan mülk sahipleri çoğu
zaman,
bu
alanlarda
gerçekleştirmektedir.
geri
dönüşü
olmayan
yanlış
uygulamalar
62
5. ANKARA’DAKİ TARİHİ KENTSEL DOKUNUN GELİŞİMİ
Bu bölümde Ankara tarihi kent merkezinin tarihçesi anlatılarak, kentteki
planlama süreci üzerinde durulacaktır.
5.1. Tarihi Kent Merkezinin Tarihçesi
Ankara antik kökenleri olan, zengin bir kültürel geçmişi bulunan bir Anadolu
yerleşimidir. Ankara; Frig, Galat, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı
dönemlerinin izlerini yansıtan tarihsel bir merkeze sahiptir. [Mimarlar Odası,
2005].
Ankara ilk çağdan günümüze Anadolu’nun doğu-batı yönündeki posta,
ticaret, ordu yollarının üzerinde yer almıştır. M.Ö. 8.yy da bir Frig şehri olarak
bir kale-kent özelliği taşırken, M.Ö. 2. yy ile M.Ö. 25 arasında Galatların
başkenti olarak bir yönetim ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Ardından
Romalılar döneminde bir “metropolis” olarak önemini korumuştur. 7.yy dan
sonra Ortaçağ boyunca bir Bizans sınır-kenti olarak varlığını sürdüren kent,
Selçuklular döneminde doğu-batı ticaretinde; ikinci derece yollar üzerinde
kalmış, sınır kenti özelliğini korumuştur [Şahin, 2008].
Daha sonra İlhanlıların yönetimine giren şehir, 1362 sonuna kadar etkin bir
Ahi örgütünün “kent devleti” olarak yönetilmiştir. Osmanlı Beyliği 1363’de
Ankara’yı egemenliği altına almıştır. Şehrin Osmanlı kenti niteliğine
kavuştuğu bu dönemlerde, mahalle birimleri, esnaf örgütlenmeleri şehrin
mekansal yapısını oluşturmuştur. 16. ve 17. yy. kentte süren nüfus
hareketleri ile mahalle yapısı ve sayısında farklılaşma olmamıştır. 17. yy. da
sof kumaşı üretimi zengin ve yaygın bir kenttir. Üretim ve ticaret 18.yy. dan
itibaren durağanlığa geçmiştir [Şahin, 2008].
19. yy. da kent dokusu geleneksel Osmanlı Kültürü etkilerini taşımasına
rağmen
ekonomik
çöküntü
görsel
ve
mekansal
sonuçları
ile
63
gözlemlenebilmektedir. Bu dönemde kent nüfusunda azalma olmuştur. 16. ve
17. yy. da var olan mahalle isimleri 19. yy. da mekansal olarak değişmemiştir
ancak, nüfus özellikleri korunmamıştır. 19. yy. da yeni imar hareketleri
(1892’de batıdan gelen İstanbul- İzmit -Ankara demiryolu , kente Elmadağ
suyunun bağlanması, yerel yönetimin örgütlenmesi, Tulumba ve Posta
İdaresi’nin kurulması) gerçekleştirilmiştir [Altınsay, ve ark., 1988].
Cumhuriyet’in ilanının ardından 13 Ekim 1923’de başkent ilan edilen
Ankara’da, 16 Şubat 1924 tarihinde 417 sayılı yasa ile Ankara Şehremaneti
kurulmuştur [ABBB, 1986].
Zengin kültür birikimiyle, Ankara yeni Cumhuriyetin Başkenti olarak önemli
plan kararlarına da sahne olmuştur. Ankara’nın kimlik mekanlarından olan
Ulus, yukarıda sayılan zenginliğiyle, toprak altı ve toprak üstü tüm kültürel
katmanları, değerleri ve çeşitliliği ile öne çıkan bir bölgedir [MimarlarOdası,
2005].
Eski Ankara’da arsa spekülasyonu kaynaklı yapılacak girişimlerin maliyeti ve
güçlüğü nedeniyle 24 Mart 1925 tarih ve 583 sayılı “Ankara’da İnşası
Mukarrer Yeni Mahalle için Merkezi Yerler ile Bataklık ve Mergazi
Şehremaneti’nin İstimlaki Hakkında Kanun” yayımlanmıştır [ABBB, 1986].
5.2. Tarihi Kent Merkezine İlişkin Planlama Süreci
1920’lerde Lörcher’in hazırladığı Sıhhiye Planı; Sıhhiye’de 150 hektarlık bir
alanda, Ankara’nın geleneksel kent dokusundan ayrı önemli bir yerleşim
gelişmesine neden olarak, Eski Ankara-Yeni Ankara ikilemini doğurmuştur
[Altınsay ve ark., 1988].
Ankara’da tarihsel çevrenin korunması ilk olarak 1930’larda Jansen Planıyla
gündeme gelmiştir. Cumhuriyet’in yeni başkentinin planlaması için uluslar
arası olarak düzenlenen yarışamada 1928 yılında Prof. Hermann Jansen
64
birinciliği kazanmıştır. Bu planda, eski kent dokusunun korunarak yenisinin
planlanması amaçlanmıştır. Jansen Planında Hacıbayram Camii ve çevresi
ile, Bentderesi, Ankara Kalesi, Mahmutpaşa Bedesteni, hanlar bölgesi,
Samanpazarı,
Atpazarı ve
Koyunpazarı’nı içeren bir
protokol alanı
belirlenmiştir. Bu planda eski kent dokusunun, yeni imara açılacak alanların
baskısından korunması amaçlanmıştır.
Ancak protokol bölgesi olarak belirlenen alanın kendi haline bırakılması,
zamanla buranın çöküntü alanına dönüşmesine neden olmuştur. Bölgede
gecekondulaşma artmıştır. Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar bir mesire alanı
olarak kullanılan Bentderesinin üstü kapatılmıştır. 1920- 1940 yılları arasında
Taşhan yıkılıp yerine Sümerbank inşa edilmiştir. Cenabi Ahmet Paşa
Hamamı ve Karaoğlan Çarşısı yıkılarak buralara Anafartalar Çarşısı ve Ulus
İşhanı inşa edilmiştir. 1929 yılında Suluhan çevresinde çıkan yangında,
Tahtakale Çarşısı, Tahtakale Hamamı, Haseki Camii ve Arasta’nın yanması
sonrasında, bugün Ankara Hali olarak kullanılan yapılar inşa edilmiştir. Yine
aynı dönemde, Mahmutpaşa Bedesteni ve çevresindeki hanlar bölgesinde
çıkan yangınlar sonucu, bu bölge de bir çöküntü alanına dönüşmüştür.
Çukurhan, Çengelhan ve Zafranhan dışında Kale önünde bulunan yapılar
yıkılmıştır. Yeni merkez gelişiminin de Ulus çevresinde olması nedeniyle,
buradaki baskılar da artmıştır [Tunçer, 2010].
1955’de düzenlenen Ankara İmar Planı Yarışmasını kazanan Nihat YücelRaşit Uybadin Ankara Planı 1957 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu planda yeni
merkez Kızılay olarak önerilmiştir. Bu planda daha önceden Jansen
tarafından planlanan protokol bölgesinin bir kısmı yeniden planlanmıştır
[Tunçer, 2010].
1968’de yürürlüğe giren Bölge Kat Nizamı Planı ile tarihi kent dokusu yüksek
blokların arkasında sıkışmış, planlarda yoğunluklar arttırılmış, tarihi dokuya
uygun olmayan yükseklikler verilmiştir.
65
1969 yılında özel bir kararname ile Ankara Metropolitan Alan Nazım Plan
Bürosu kurulmuştur. Ankara Metropoliten Alan Nazım Plan Bürosunun
çalışmalarıyla, 1982’de 1990 Ankara Nazım Planı onaylanarak yürürlüğe
girmiştir. Bu planda Ulus çekirdek olarak kabul edilmiş ve buradaki baskıların
azaltılması, Ulus’un Kazıkiçi Bostanları’na doğru geliştirilmesi öngörülmüştür
[Tunçer, 2010].
Bugün Ankara Yenileme Alanı olarak ilan edilmiş olan bölgedeki Islah İmar
Planı Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 10.11.1989
tarih ve 954 sayılı kararı ile uygun bulunan ve Ankara Büyükşehir Belediye
Meclisinin 15.01.1990 tarih ve 33 sayılı kararıyla onaylanan Ulus Tarihi Kent
Merkezi Koruma Islah İmar Planı’dır.
Bu plan yaklaşık olarak 110 hektarlık bir bölge için yapılmıştır. Planın
yapıldığı alan tarihi, kentsel ve arkeolojik sit alanları ile merkezi iş alanını
kapsamaktadır.
Plan
1986
yılında
Ankara
Büyükşehir
Belediyesinin
düzenlediği bir yarışma ile elde edilmiştir ve yarışmayı Raci Bademli
yönetimindeki planlama ekibi kazanmıştır [Erkal ve ark., 2005].
Ulus planlama çalışmaları kapsamında merkezi iş alanının yapısı, gelişme
eğilimleri, metropoliten ölçekteki makroform ilişkileri değerlendirilmiş, sorun
ve olanakların tespit edilmiş, vizyon ve hedeflerin oluşturulmuş, stratejiler
belirlenmiştir. Kentin bu bölümündeki hızlı yapılaşma baskılarının, kentin yeni
gelişme alanlarına, yeni merkezlerine yönlendirilmesiyle azaltılacağı, doğru
yerde korumanın, doğru yerde gelişme ile sağlanacağı ortaya konmuştur.
Ulus Tarihi Kent Merkezinin, Kazıkiçi Bostanları ve eski Hipodromun yer
aldığı Kuzeybatı yönünde gelişmesi stratejisi benimsenmiştir [Erkal ve ark.,
2005].
Ulus Planının makroformu, Ankara Metropoliten Alanında Nüfus ve İstihdam
Dağılımı ile Merkezi İş Alanının 1985-2015 yılları arasındaki gelişme yönünü
belirleyen 1/ 100 000 ölçekli çalışma ile Kentsel Yapı Ögeleri ve Merkezi İş
66
Alanının İkili Bünyesini belirleyen 1/ 50 000 ölçekli çalışmaya dayandırılmıştır
[Erkal ve ark., 2005].
Ulus Planının onaylanmasına kadar olan dönem için Yapılaşma Ara Planı
üretilmiş, bir yandan analiz çalışmaları devam ederken diğer yandan bütünlük
arz eden alt parçalar, “proje paketleri” belirlenerek “planlama ve eylem
bölgelemesi” yapılmıştır. İlk kez strüktür, strateji, ana plan, yapısal plan, ara
plan, program alanı gibi kavramlar Ulus Planının gereği olarak üretilmiş ve
kullanılmıştır [Erkal ve ark., 2005].
Proje paketleri özelinde gerçekleştirilen Doğal Veriler, Arazi Kullanımı, Kat
Yükseklikleri, Yapı Kalitesi, Yapı Karakter Değerlendirmesi, Ulaşım Bilgileri,
Çevre Değerleri gibi analizlerden yalnızca biri ele alındığında dahi, içinde
öğretici pek çok veriyi barındırmaktadır. Bu çalışmalar ile her parça için,
alana girişler, özellikli yapı ve yapı grupları, geçit, avlu, alınlık vb korunması
gerekli yapısal unsurlar, sürekliliği olan cephe dizileri, taş duvarlar, özgün
sokak döşemeleri, sokak üstü örtüleri, minare, merdiven, basamak, çeşme,
mezar, sur ve kalıntılar, anıtsal ağaçlar ve yeşil alanlar, aydınlatma
elemanları, tanımlı/tanımsız meydanlar, değerlendirilebilir boş alanlar, sokak
vistası veya kent vistası veren bakı noktaları gibi zengin bir içerikte tespit ve
incelemeler yapılmış, özgün gösterim dili geliştirilerek görselleştirilmiştir.
Hangi ögelerin ve yapıların, nasıl korunacağına ilişkin matrisler hazırlanmış,
plan karalarında bu matrisler esas alınmıştır. Bu çalışma, mimarlar, koruma
uzmanı mimarlar, restoratörler, arkeologlar ve tarih uzmanlarının da
birikimlerini yansıttığı bir etkileşim laboratuarı işlevi görmüş, ölçekler
arasında, analiz ile plan kararları arasında, uzmanlıklar arasında gidip gelen
bir geri besleme sürecinde yürütülmüştür [Erkal ve ark., 2005].
Kamu ve Özel Proje Paketleri için 1/ 500, 1/ 200, 1/ 100, 1/50 ölçeklerinde
çalışmalar, 1/ 1 000 ve 1/ 5 000 plan çalışmaları öncesinde, sırasında ve
sonrasında sürekli revize edilerek, geliştirilerek ilerlemiştir [Erkal ve ark.,
2005].
67
Uygulama öncelikleri açısından Belediye ile eşgüdüm içinde bir çalışma
sürdürülmüştür. Hacıbayram Meydanı ve çevresi, Belediyenin öncelikle
uygulamak istediği bir proje paketi olarak hem kendi içinde, hem de Hükümet
Meydanı ve Bentderesi için geliştirilen Kuzeydoğu Katlı Otopark Paketleriyle
birlikte yaya öncelikli bir Strüktür Planı çerçevesinde ele alınmıştır. Ulus
Planı, Koruma Program Alanlarının yanı sıra Koruma Ağırlıklı Islah Program
Alanları ve Yenileme Ağırlıklı Islah Program Alanları tanımlamaktadır. Her bir
alanda, yapı ölçeğinde, “korunacak yapı”, “ doygun yapı”, “yeni yapı” gibi
kararlar getirilmektedir. Her bir yapı türü için, yapının ek kat olanağından,
çevreye uyumlu cephe düzenlemesine, arkad ve pasaj düzenlemesinden kat
ayrım ve arka yaklaşma sınırı düzenlemesine kadar her biri için maddelerce
ayrı özgün uygulama, müdahale biçimi tarif edilmektedir [Erkal ve ark., 2005].
Korunacak yapı ve doygun yapı kavramlarının getirilmesiyle tarihi kentsel
doku günümüze kadar korunmuştur [Erkal ve ark., 2005].
Çalışmanın özgün pek çok niteliğinden bir diğeri ise, mevcut imar haklarının
dondurulması, daha fazla yapılaşma ve nüfus yoğunluğu getirilmemesi, hatta
korunacak değerlere zarar verdiği durumlarda kat indirimi öngörülmesi,
korunması gereken bölümlerin mutlaka dönüşme, yapılaşma izni verilmesi
uygun olan bir başka parça ile birlikte ele alınması, kamulaştırmadan çok
toplulaştırma ve yeniden daha büyük parçalar halinde dağıtım önerilerek
kamuya maliyetlerin azaltılması, hakların da korunmasının sağlanmasıdır
[Erkal ve ark., 2005].
Koruma Amaçlı Toplulaştırma/ Kamulaştırma Parselleri İle Yeni Yapılaşma
Amaçlı Toplulaştırma/ Kamulaştırma Parselleri Planda ve Plan notlarında tek
tek belirlenmiş, koşulları yazılmıştır. Ulus Planıyla belirlenen “Hacıbayram ve
Çevre Koruma ve Sağlıklaştırma Program Alanı” içinde tanımlanmış olan
“Havcıbayram Camisi Çevresi Kamu Proje Alanı (KPA-2)”nda 1989-1994
döneminde gerçekleştirilmiş Hacıbayram Kentsel Tasarım Proje uygulaması
yapılırken, katılımcı bir planlama uygulama modeli geliştirilmiştir [Erkal ve
68
ark., 2005].
Çevredeki parsel dükkan vb sahipleri ile tek tek ve toplu halde görüşmeler
yapılmış, bu yeni sistem anlatılmış, ikna- uzlaşma ve müzakere süreçleri
denenmiştir. Kendi mülkiyetlerinden bulunduğu yer itibariyle vazgeçmeleri
durumunda haklarının yok olmadığı, bir başka yapılaşmaya uygun yerde imar
haklarının kullandırılacağı, üstelik bu durumda elde edecekleri mülkün,
yakınındaki çevre düzenlemesi, restorasyon vb yatırımlarla daha da
değerleneceği anlatılabilmiştir [Erkal ve ark., 2005].
Ulus Planın plan notları ile yapılacak uygulamaların hangi süreçte nasıl
gerçekleştirileceği ortaya konmuştur. Bu niteliği ile sonuç odaklı değil süreç
odaklı bir planlamadan söz edilebilir [Erkal ve ark., 2005].
Ulus Planında, kullanımlar parsel ölçeğinde ele alınmamış, “karma ve esnek”
bir planlama yaklaşımı belirlenmiştir. Planda, ulaşım ağları ve yaya dolaşım
odakları belirlenmiştir [Erkal ve ark., 2005].
Ulus Planı ile daha önceki planlarla oluşturulmuş olan karmaşık mülkiyet
dokusu, koruma amaçlı mülkiyet dokusuna dönüştürülmüştür. Önceki
planlarda tarihi kentsel dokuyu dikkate almayan parsel düzenleri hisseli bir
mülkiyet yapısı kazandırmıştır. Ulus Planı ile bu mülkiyet dokusu yeniden
düzenlenmiştir. Böylece, tarihi kentsel dokunun korunması sağlanmıştır
[Erkal ve ark., 2005].
Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.01.2005 tarih ve 210 sayılı kararı
ile Ulus ve çevresinin “Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim
Proje Alanı ilan edilmesiyle bu bölge için o tarihe kadar yapılmış olan tüm
planlar bu kararla iptal edilmiştir.
Aynı karar ile batıda Çankırı Caddesi, Cumhuriyet ve İstiklal Caddeleri ile
Atatürk bulvarının bir kısmını, güneyde Talatpaşa Bulvarı, doğuda Ruhi Su ve
69
Gazeteci Kemal Aşık Caddeleri ile kuzeyde Bend Deresi Caddesini içine alan
bölge “Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı”
olarak belirlenmiştir.
5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 16.06.2005 tarih
ve 25866 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinden sonra
Bakanlar Kurulunun 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı kararı ile “Ulus Tarihi ve
Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı”, “Ankara Tarihi Kent
Merkezi Yenileme Alanı” olarak belirlenmiş ve 07.09.2005 tarih ve 25929
sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
16.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5366 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi,
ilgili Yönetmeliğin 12. Maddesi ve 2863 sayılı Kanunun 51 inci maddesine
göre Kültür ve Turizm Bakanlığı Makamının 23.01.2006 tarih ve 7600 sayılı
Onayı ile Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulu, 29.06.2006 tarih ve 10688 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile de
Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü kurulmuştur. Kurul 27.03.2007 tarihinde ilk
toplantısını yaparak faaliyete geçmiştir.
5.3. Ankara Yenileme Alanı İlanından Sonraki Planlama Süreci
Çalışması
Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma
Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planları ve raporları hazırlanarak Ankara
Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kuruluna
sunulmuş, bu kurulun 17.05.2007 tarih ve 25 sayılı kararı ile de 1/1000 ve
1/5000 ölçekli planlar ile plan notları uygun bulunmuştur.
Bu planların plan notlarında; planın yürürlüğe girmesinden sonra planlama
alanı için yapılmış tüm plan ve plan revizyonlarının ve notlarının geçersiz
olacağı hükmü getirilmiştir. Planda alınan kararlar parsel ölçeğinde tek tek
70
verilmiş kararlardır bütünlük arz etmemektedir. Her parsel için uygulama
yapılmak istendiğinde analiz çalışmalarının hazırlanacağı belirtilmiştir. Yani
tüm alan için plan yapımından önce bütünsel bir analiz çalışması
gerçekleştirilmemiştir.
Hacı Bayram Camii ve çevresinde yeni yapılaşma ve kat artışı ile Caminin
yeni eklentilerle genişletilmesi önerilmektedir.
Ulus Meydanındaki 1950’li yıllarda inşa edilen Ulus İşhanı ve Anafartalar
Çarşısının, Ankara Kalesinin Ankara Garı yönünden algılanmasını engellediği
belirtilerek bu bölgede tarihi dokuya uygun yapılaşmaya gidilmesi için projeler
hazırlanacağı belirtilmiştir. Ancak arkeolojik bir alan üzerine yakın tarihte inşa
edilen Ulus Çarşısının devasa yapısı ve kentsel estetiği bozduğundan plan
notlarında hiç bahsedilmemektedir.
Kaleiçinin turizm kullanımlarının yer aldığı bir alan olarak kullanılması
öngörülmüştür.
Ticaret merkezi olarak kullanımı öngörülen alanlar için, plan notlarında
yapılacak
avan
projenin
detayları
verilmiştir.
Anafartalar
Çarşısının
bulunduğu yapı adası Taşhan Kapalı Çarşısı olarak tanımlanmış, bu kapalı
çarşının kat adedinin 5 olarak belirlendiği belirtilmiştir. 100. Yıl Çarşısı 4 katlı
Millet Çarşısı olarak plana işlenmiş ve bu alanda, perakende hali, minibüs
terminali ve katlı otoparkın yer alacağı belirtilmiştir.
Anadolu Medeniyetleri Müzesinin özel proje alanı, Roma Hamamının
arkeolojik gezi parkı, bitişiğinde parselin ise, Arkeoloji Meslek Yüksek Okulu
olarak tanımlandığı görülmüştür.
Planın geneline hakim olan kullanım 6 kata kadar çıkabilen ticaret yapıları ile
katlı otoparklardır.
71
5.4. Ankara Yenileme Alanına İlişkin Gelişen Yasal Süreç
Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun
17.05.2007 tarih ve 25 sayılı kurul kararının iptali ve yürütmenin
durdurulmasına ilişkin Ankara 10. İdare Mahkemesinde Peyzaj Mimarları
Ankara Şubesi tarafından 2007/885 esasında ve Şehir Plancıları Odası
Ankara Şubesi tarafından 2007/1397 esasında davalar açılmıştır. Bu
davalarla ilgili olarak da sırasıyla; 2008/2258 ve 2008/2233 sayılı kararlar
alınmıştır.
Bu kararlara karşı Kültür ve Turizm Bakanlığınca temyize gidilmiş ve
Danıştay 6. Dairesinin 08.06.2009 tarih ve 6970 ve 6789 sayılı kararları
alınmıştır. Bu iki karar ile Ankara 10. İdare Mahkemesinin almış olduğu
kararlar onanmıştır.
Ankara 10. İdare Mahkemesinin “ dava konusu işlemin iptaline” yönelik kararı
ile Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurulunun 25 sayılı kararı ile onanan 1/1000 ve 1/5000 ölçekli planlar iptal
edilmiştir. Bu aşamada; aynı kurul tarafından 19.11.2008 tarih ve 244 sayılı
kurul kararı alınmıştır. Bu kararda “Altındağ sınırları dahilinde yer alan,
Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtla Yüksek Kurulunun 12.04.1980 tarih ve A2167 sayılı, Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulunun
10.07.1986 tarih ve 2458 sayılı, 15.05.1987 tarih ve 3194 sayılı, Ankara
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 10.11.1989 tarih ve 954
sayılı, 13.06.2997 tarih ve 5245 sayılı ve Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulunun 02.07.2004 tarih ve 9280 sayılı kararlarıyla
belirlenen sit sınırlarının güncellenerek 1/2000 ölçekli halihazır haritada
gösterildiği biçimde belirlenmesine, kurulca üzerinde görüşülen Geçiş
Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma
Şartlarına ilişkin çalışmanın
devamına” karar verilmiştir.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 17 nci maddesi,
72
Koruma Amaçlı İmar Planları ve Çevre Düzenleme Projelerinin Hazırlanması,
Gösterimi, Uygulanması, Denetimi, Müelliflerine İlişkin Usul ve Esaslara Ait
Yönetmelik kapsamında Altındağ İlçesi sınırları dahilinde yer alan, kentsel sit
alanı olarak tescilli, Ankara Tarihi Kent Merkezine ait Geçiş Dönemi Koruma
Esasları ve Kullanma Şartları Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 18.12.2008 tarih ve 263 sayılı kararı ile
uygun bulunmuştur.
Ancak Kültür ve Turizm Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin 09.03.2009 tarih ve
45602 sayılı Makam Onaylı görüşünde “… söz konusu alanda koruma amaçlı
imar planı iptal edilmiş olduğundan iptal kararından önceki durum geçerlilik
kazanır …” denmiştir.
Bunun üzerine, Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulu aldığı 17.04.2009 tarih ve 314 sayılı kararı ile yeniden Hukuk
Müşavirliğinden görüş istemiştir.
Bu kez; Kültür ve Turizm Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin 19.06.2009 tarih ve
117546 sayılı Makam Onaylı görüşünde konuya ilişkin olarak Başbakanlık
Hukuk Müşavirliğinin 12.06.2009 tarih ve 2628 sayılı yazısına atıfta
bulunularak özetle Danıştay 6. Dairesinin çok sayıdaki ve yerleşik nitelikteki
emsal kararlarından da bahsedilerek; “… iptal kararları üzerine daha önce
yürürlükten kalkmış olan eski planların doğrudan ve kendiliğinden yürürlüğe
girmesinin sözkonusu olamayacağı, yetkili makamlarca plansız kalan
bölgede imar planları ile ilgili yeniden işlem tesis edilmesi gerektiği ortaya
çıkmıştır.” denilmiştir.
Bu Hukuk Müşavirliği görüşü üzerine konu Ankara Yenileme Alanı Kültür ve
Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunda değerlendirilerek 16.07.2009
tarih ve 391 sayılı kararla daha önce alınan 18.12.2008 tarih ve 263 sayılı
karar ile belirlenen Geçiş Dönemi Koruma Esasları ve Kullanma Şartlarının
geçerli olduğuna karar verilmiştir.
73
Ayrıca, Bakanlar Kurulunun 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı kararı ile ilan
edilen Ankara Yenileme Alanı’nda kalan parsel sahiplerince Danıştay 6.
Dairesinde E: 2008/2283, E:2008/3364, E:2008/4168 ve E:2008/4169 sayılı
dosyalar ile Bakanlar Kurulu kararının iptali ve yürütmenin durdurulması
istemiyle davalar açılmıştır. Söz konusu davalarda, Danıştay 6. Dairesinin
14.08.2008, 08.06.2009 tarihli kararları ile 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı
Bakanlar Kurulu kararının yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
Yürütmenin durdurulması gerekçeleri;
•
5366 sayılı Kanunda yer alan yenileme alanı ilan kriterlerinin Ankara
Yenileme Alanı olarak belirlenen bölgenin sınırlarıyla uyuşmaması, yani
bu bölgenin kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurulunca sit alanı
olarak tescil ve ilan edilmiş olan bölge ve bu bölgelere ait koruma alanları
içinde yer alması ve yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş
olması gerekirken, Bakanlar Kurulu kararı ekinde X ve Y koordinatları
verilen bir alanın yenileme alanı ilan edilmesi, Ankara Tarihi Kent Merkezi
kapsamında sit alanı ve koruma alanı olarak belirlenen bölgenin
sınırlarının bu krokide işaretli olmaması, dolayısıyla Ankara Yenileme
Alanı ilanının 5366 sayılı Kanuna uygun olmaması,
•
Bakanlar Kurulu kararı ekindeki krokide; Yenileme Alanı sınırları
içerisinde, Ulus, Ankara Kalesi, Ankara Eski Kent Dokusu ve Arkeolojik sit
alanlarının bulunması, kentsel ve arkeolojik sit alanları ile bu alanlara ait
koruma alanlarının sınırlarının gösterilmemesi, ayrıca arkeolojik sit
alanlarının yenileme alanı içinde yer almasının 5366 sayılı Kanunun
“yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; kültür ve tabiat varlıklarını
koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu
bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak
yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür,
turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabii afet risklerine karşı
tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek
korunması ve yaşatılarak kullanılması” amacına ters düşmesi, arkeolojik
74
alanların “yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş alanlar” olarak
tanımlanamayacağı, koruma ilkelerine göre “yenilenerek korunmaları ve
yaşatılarak kullanılmalarının söz konusu olamayacağı,
•
Ayrıca Ankara Yenileme Alanının ilanından sonra bu alanda plan
yapılarak koruma alanı olarak gösterilen sınırların Ankara Yenileme Alanı
Koruma Bölge Kuruluna onaylatılarak, Koruma Bölge Kurulu tarafından
tespit ve ilan edilmemiş sit ve koruma alanları için plan yapıldığı,
•
Bakanlar Kurulunun Koruma Bölge Kurulunca sit ve koruma alanı olarak
belirlenen alandan daha kapsamlı bir alanın yenileme alanı ilan
edilmesinin 5366 sayılı Kanuna aykırı olduğu,
•
5366 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği ile yenileme alanının sınırları
belirlenmeden önce yapılması gereken tespitlerin çoğunun yenileme alanı
ilanından sonra plan aşamasında gerçekleştirildiği,
•
5366 sayılı Kanun uyarınca bir bölgenin yenileme alanı olarak
saptanabilmesi için bölgenin sit alanı ve koruma alanlarını içermesinin
yanı sıra bu özellikteki alanın yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz
tutmuş olduğunun da ortaya konulması gerektiğinden, Ankara Yenileme
Alanının 5366 sayılı Kanun ile öngörülen şartları taşıyıp taşımadığının
incelenmeden yenileme alanı sınırının ilan edilmesi nedeniyle Bakanlar
Kurulu kararının 5366 sayılı Kanuna uygun olmadığı,
şeklinde ifade edilmiştir.
Danıştay 6. Dairesinin yürütmeyi durdurma kararlarının uygulanması için
konu Bakanlık Hukuk Müşavirliğince değerlendirilmiştir. Bakanlık Makamınca
Ankara Yenileme Alanı sınırlarının Ankara Büyükşehir Belediyesince yeniden
belirlenerek Bakanlar Kuruluna sunulması ve Bakanlar Kurulu kararıyla yeni
bir yenileme alanı ilan edilmesine kadar geçecek sürede, alana ilişkin
başvuruların Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunca
değerlendirilmesine karar verilmiştir.
75
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığınca belirlenen Ankara Yenileme Alanı
sınırları Bakanlar Kurulunun 2010/88 sayılı kararı ile onaylanarak 17.02.2010
tarih ve 27496 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, Kültür
ve Turizm Bakanlığının 25.02.2010 tarih ve 40643 sayılı yazısı ile alana
ilişkin başvuruların Ankara Yenileme Alanı Koruma Bölge Kurulunca
değerlendirileceği ilgili yerlere bildirilmiştir.
5.5. Plan Kararlarının Tarihi Dokunun Korunması İlkeleri Açısından
Değerlendirilmesi
Ankara tarihi kent merkezi, başkentin kültürel kimliğini yansıtan pek çok
yapıyı barındıran bir miras alanıdır. Böyle bir alanda yapılacak koruma ve
kullanma uygulamalarının detaylı ve ciddi çalışmalarla elde edilmiş planlar ile
ortaya konması gerekmektedir.
Danıştay 6 Dairesinde yürütmesi durdurulan Ulus Tarihi Kent Merkezi
Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarından önce bu bölge için
yürürlükte olan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı çalışmaları
kapsamında alanın gelişme eğilimleri, yapısı ve çevresi ile ilişkileri ele
alınmıştır. Sorun ve olanaklar tespit edilmiş, vizyon ve hedefler oluşturulmuş,
stratejiler belirlenmiştir. Bölgedeki yapılaşma baskıları belirlenmiş ve bu
baskıların bölgeden uzaklaştırılarak korunması gerekli tarihi kentsel dokunun
rahatlatılması amaçlanmıştır. Ulus Planının makroformu, Ankara Metropoliten
Alanında Nüfus ve İstihdam Dağılımı ile Merkezi İş Alanının 1985-2015 yılları
arasındaki gelişme yönünü belirleyen 1/ 100 000 ölçekli çalışma ile Kentsel
Yapı Ögeleri ve Merkezi İş Alanının İkili Bünyesini belirleyen 1/ 50 000 ölçekli
çalışmaya dayandırılmıştır.
Alanın Doğal Veriler, Arazi Kullanımı, Kat Yükseklikleri, Yapı Kalitesi, Yapı
Karakter Değerlendirmesi, Ulaşım Bilgileri, Çevre Değerleri gibi analizleri
yapılmıştır.
76
Hangi yapıların,
nasıl korunacağına ilişkin
plan kararları alınmıştır.
Çalışmaya; mimarlık, restorasyon, arkeoloji ve tarih alanlarından uzmanların
da katılımı sağlanmıştır.
Kamu ve Özel Proje Paketleri için hazırlanan çeşitli ölçeklerdeki çalışmalar,
1/ 1 000 ve 1/ 5 000 plan çalışmaları öncesinde, sırasında ve sonrasında
sürekli geliştirilmiştir.
Plan ile getirilen korunacak yapı ve doygun yapı kavramları ile tarihi kentsel
doku günümüze kadar korunmuştur.
Çalışmanın özgün pek çok niteliğinden bir diğeri ise, mevcut imar haklarının
dondurulması, daha fazla yapılaşma ve nüfus yoğunluğu getirilmemesi, hatta
korunacak değerlere zarar verdiği durumlarda kat indirimi öngörülmesi,
korunması gereken bölümlerin mutlaka dönüşme, yapılaşma izni verilmesi
uygun olan bir başka parça ile birlikte ele alınması, kamulaştırmadan çok
toplulaştırma ve yeniden daha büyük parçalar halinde dağıtım önerilerek
kamuya maliyetlerin azaltılması, hakların da korunmasının sağlanmasıdır.
Çevredeki parsel dükkan vb sahipleri ile tek tek ve toplu halde görüşmeler
yapılmış, bu yeni sistem anlatılmış, ikna- uzlaşma ve müzakere süreçleri
denenmiştir. Ulus Planı hazırlanırken katılımcı bir planlama uygulama modeli
geliştirilmiştir. Sonuç odaklı değil süreç odaklı bir planlamadan söz edilebilir.
Ulus Planında, kullanımlar parsel ölçeğinde değil bütüncül olarak ele
alınmıştır.
Ulus Planı ile daha önceki planlarla oluşturulmuş olan karmaşık mülkiyet
dokusu, koruma amaçlı mülkiyet dokusuna dönüştürülmüştür. Önceki
planlarda tarihi kentsel dokuyu dikkate almayan parsel düzenleri hisseli bir
mülkiyet yapısı kazandırmıştır. Ulus Planı ile bu mülkiyet dokusu yeniden
düzenlenmiştir. Böylece, tarihi kentsel dokunun korunması sağlanmıştır.
77
Ancak Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan ve Ulus Tarihi Kent Merkezi
Koruma Islah İmar Planını yürürlükten kaldıran Ulus Tarihi Kent Merkezi
Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planları için; alana özgü nitelikler
doğru
ve
detaylı
şekilde
belirlenerek
analitik
etüd
çalışmaları
gerçekleştirilmemiştir. Alanla ilgili bilimsel araştırmalar gerçekleştirilmeden
planlar hazırlanmıştır. Koruma Amaçlı İmar Planı Teknik Şartnamesine göre
gerçekleştirilmesi gereken; araştırma, veri toplama, saptama, sentez ve
değerlendirme, planın amaç ve hedeflerinin belirlenmesi, kararlar ve
uygulamaya yönelik model üretimi, yönetsel planın hazırlanması çalışmaları
yapılmamıştır. Her parsel için uygulama yapılacağı zaman analitik etüdlerin
isteneceği plan notlarında yer almaktadır.
Alanın yenileme alanı ilan edilmesi gerekçelerinde temel oluşturan kültür
varlıklarına ve alanın kadastral durumuna ilişkin araştırmalar yapılmamış ve
bu yapıların nasıl korunacağına ilişkin detaylı plan kararları verilmemiştir.
Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan plan tarihi kent merkezini korumak
şöyle dursun, alanın tahrip olmasına ve özgünlüğünü kaybetmeye neden
olacak bir plandır. Bu plan ile tarihi kentsel doku daha fazla yapılaşma
baskısı altında kalacaktır. Çünkü plan büyük ölçüde tarihi kent merkezinde
yüksek
katlı
ticaret
merkezleri,
kapalı
çarşılar
ve
katlı
otoparklar
önermektedir. İmar haklarının kısıtlanması ya da kar indirimi yerine yüksek
yoğunluklu yapılaşma önerilmektedir.
Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan plan, bu alan için daha önce yapılmış
olan planları bilimsel ve ayrıntılı bir değerlendirme yapmadan iptal etmiştir.
Planlama çalışmaları sırasında halk katılımı göz ardı edilmiş, bunun yerine
yapıların
kamulaştırılarak
mülk
sahiplerinin
alandan
uzaklaştırılması
hedeflenmiştir. Bu durumda kamulaştırma ile ek bir maliyet de yaratılmıştır.
Ayrıca mülk sahipleri de dahil olmak üzere pek çok kişi planlar askıya çıktığı
zaman plandan haberdar olmuştur.
78
6. SONUÇ
Koruma,
toplumun
geçmişteki
sosyal,
ekonomik
koşullarını,
kültürel
değerlerini yansıtan doğal, arkeolojik, tarihsel ve mimari değerlerin; gelecek
nesillerin de yararlanması amacıyla yok olmasına engel olmak için bir takım
önlemler almayı ve bu önlemlerin şekline karar vermeyi de içeren bir
müdahaleler bütünüdür.
Tarihsel doku ve yapı; kentlerin kişiliğini belirleyen, çevreyi zenginleştiren
güçlü bir kaynaktır. Tarihsel dokuların önemli bir özelliği de günümüz
toplumsal yapısından uzaklaşan toplumsal bütünleşme, içtenlik, beraber
olma duygusu ve yöresel örgütlenmelerin sağladığı mütevazı yaşam
koşullarını içermesidir.
Kentsel korumayı gerektiren nedenler; kültürel duyumsal ve kullanım
değerleridir. Bunlardan kültürel değerler; belgesel, tarihsel, arkeolojik, estetik,
mimari, kentsel görünüm, doğal görünüm değerleridir. Duyumsal değerler;
övünç ve ait olma duygusu yaratan duygusal değerlerdir. Kullanım değerleri;
işlevsel, ekonomik, sosyal ve siyasal yönden eserin sahip olduğu değerlerdir.
Tarihsel dokunun yok olmasını engelleyerek bu kültür mirasını günümüz
yaşamıyla bütünleştirmeyi amaçlayan tarihi çevre koruma eylemi, tarihi
dokular üzerindeki olumsuzlukların azaltılmasını da gerektirir. Bu bakımdan
da yaşayan bir organizma olan kentleri korumak daha fazla toplumsal bilinç,
mali kaynak, disiplinlerarası çalışma ve iyi bir örgütlenme gerektirir.
Avrupa ülkelerinde, özellikle anıtsal nitelik taşıyan eski eserlerin korunması
için ilk tedbirler, 18. yüzyıl ile 19. yüzyıl içinde alınmaya başlanmıştır. Bu
dönem, eski eserlerin korunması sorununun bilinçli bir şekilde ilk kez ortaya
atıldığı dönemdir.
1789’daki Fransız İhtilali koruma olgusunu olumsuz etkilemiştir. 1792’de
79
çıkarılan bir kararla, despotları, feodal idareyi, aristokrasiyi hatırlatan onlara
ait her türlü yapının ve eserin ortadan kaldırılmasına çalışılmıştır.
Mevzuatta ve uygulamalarda göze çarpmamasına rağmen, geleneksel, tarihi
ve estetik değerlere olan ilgi 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren uyanmıştır.
Bu ilginin temelinde, sanayi devrimini izleyen hızlı şehirleşme sonunda, eski
yerleşimlerin ortadan kalkmasına ve yeni bir ölçü ve düzen hayranlığı içinde
eskiyi reddeden planlama tutumlarına karşı tepki yatmaktadır.
Ülkemizde yasal düzenlemelerle kültür varlıklarının korunması sorumluluğu
Kültür ve Turizm Bakanlığına verilmiştir. Korumaya yönelik faaliyetler
ülkemizde ciddi anlamda 19.yüzyılda ele alınmaya başlanmış, bu alanda
bilimsel çalışmalar Cumhuriyetin ilanından sonra hız kazanmıştır.
Tarihsel dokunun korunması amacıyla, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kanununun 1983 yılında yürürlüğe girmiştir. Son yıllarda,
kentsel korumanın kentsel yenileme ile ele alınması ile 5366 sayılı Yıpranan
Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak
Kullanılması Hakkında Kanun hazırlanmıştır.
Kanunun ilan gerekçelerinde;
•
Kültürel mirasın yoğun olarak bulunduğu alanların, gerek eskimeleri ve
bakımsız kalmaları, gerekse yoğun olarak denetimsiz bir şekilde iskan
edilmeleri ve kullanılmaları nedeniyle can ve mal güvenliğini tehdit
ettikleri,
•
Kentin eskiyen dokularını ve yerleşim alanlarının, kültürel miras değerinin
korunması,
•
Koruma/kullanma
büyütülmesi
ve
dengesini
sağlayarak
sağlıklaştırılması,
sosyal
otopark
donatı
sorununun
alanlarının
çözüme
kavuşturulması, günümüz konforu ve kullanım şartlarını içeren konut,
80
ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanlarının oluşturulması,
•
Tarihi ve kültürel dokunun geleceğe taşımak amacıyla restore edilerek
kullanılması, böylelikle kentlerin merkez alanlarının sağlıklı bir şekilde
iskan edilerek şehrin güvenliğini tehdit eden denetimsiz bölgeler olmaktan
çıkarılıp yenileştirilmesi ve günümüz gereklerine uygun olarak kullanılabilir
hale getirilmesi,
sayılmıştır.
Ancak bu Kanun ile;
•
Yenileme alanı ilan edilen bölgelerdeki yapıların kamulaştırılması,
boşaltılması ve yıkımı yasal hale gelmiştir.
•
Mülk sahiplerinin kamulaştırma yapılarak alandan uzaklaştırılması ve
koruma eyleminin birer parçası olmaları engellenmiştir.
•
Sadece yenileme projelerini görüşmek üzere Koruma Bölge Kurulları
kurulacağı hükmü getirilmiş, ancak; Ankara Yenileme alanı örneğinde de
görülebileceği gibi bu projelerin dışındaki konular da Yenileme Alanı
Koruma Bölge Kurullarınca değerlendirilmiş, daha sonra 5835 sayılı
Kanun ile Yenileme Alanı Koruma Bölge Kurullarının da mevcut Koruma
Bölge Kurulları gibi çalışması hükmü getirilmiş, böylece 5366 sayılı Kanun
hazırlanma amacından sapmıştır.
Yukarıda sayılanlar doğrultusunda 5366 sayılı Kanunun gerekçelerinden
uzaklaştığı görülmektedir.
Ayrıca yıpranan tarihi ve kültürel alanlar için hazırlanan bu Kanunda, alanda
bulunan ve doğal afetlerden en önce etkilenecek olan çoğu tescilli yapıların
doğal afet risklerinden etkilenmeleri konusunda herhangi bir önlem
alınmamıştır.
81
24.12.2004 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5272 sayılı
Belediye Kanununun 73. maddesinde “Bir yerin kentsel dönüşüm ve gelişim
proje alanı olarak ilan edilebilmesi için; o yerin belediye veya mücavir alan
sınırları içerisinde bulunması ve en az ellibin metrekare olması şarttır.”
hükmü yer almaktadır. Ancak bugüne kadar ilan edilen yenileme alanlarında
herhangi bir metrekare şartı aranmamış, bazı örneklerde birkaç yapı
adasından oluşan alanlar yenileme alanı ilan edilmiştir.
5366 sayılı Kanunun 4. maddesinde yer alan “Yenileme alanı içerisinde kalan
Hazineye ait taşınmazlar başka bir işleme gerek kalmaksızın projeyi yürüten
il özel idaresine ve belediyeye bedelsiz devredilir.” hükmü açıkça 2863 sayılı
Kanunun 13 ve 14. maddelerine aykırıdır. Çünkü anılan Kanunun devir
yasağına ilişkin 13. maddesinde “Hazineye ve diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına ait olup, usulüne göre tescil ve ilan olunan, her çeşit korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlığı ile bunlara ait koruma sınırları
dahilindeki taşınmazlar, Kültür ve Turizm Bakanlığının izni olmadan, gerçek
ve tüzel kişilere satılamaz, hibe edilemez.” denilmektedir. Ayrıca, aynı
Kanunun 14.maddesinde de “… korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarının intifa haklarının, belirli sürelerle kamu hizmetlerinde kullanılmak
üzere, Devlet dairelerine, kamu kurum ve kuruluşlarına, kamu menfaatine
yararlı milli derneklere bırakılması veya gerçek ve tüzel kişilere kiraya
verilmesi, Kültür ve Turizm Bakanlığının iznine bağlıdır.” hükmü yer
almaktadır.
5366 sayılı Kanunun “Uygulanmayacak hükümler” başlıklı 7. maddesinde “Bu
Kanun kapsamında yer alan yenileme alanlarında, uluslararası hukuktan
doğan yükümlülükler saklı kalmak kaydıyla, diğer kanunların bu Kanuna
aykırı hükümleri uygulanmaz.” hükmü yer almaktadır. Böylece özel kanun
niteliğinde olan ve aslında istisna olarak alınması gereken pek çok kanunla
birlikte 2863 sayılı Kanunun hükümlerinin de uygulanmaması sağlanmıştır.
Ayrıca, 5272 sayılı Belediye Kanununun 73. maddesindeki “Büyükşehir
82
belediyeleri, büyükşehir belediyeleri sınırları içindeki ilçe ve ilk kademe
belediyeleri ve il belediyeleri ile nüfusu 50.000’in üzerindeki belediyeler;
kentin gelişimine uygun olarak eskiyen kent kısımlarını yeniden inşa ve
restore etmek; konut alanları, sanayi ve ticaret alanları, teknoloji parkları ve
sosyal donatılar oluşturmak, deprem riskine karşı tedbirler almak veya kentin
tarihi ve kültürel dokusunu korumak amacıyla kentsel dönüşüm ve gelişim
projeleri uygulayabilir.” hükmü ile tarihi kentsel dokuların korunması için
zaten projeler hazırlanabilmektedir.
Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve
Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği de
14.12.2005 tarih ve 26023 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
Bu Yönetmelik ile, her ne kadar Yenileme Alanı Koruma Bölge Kurullarının
yenileme projelerini karara bağlayacağı hükmü getirilmişse de yine aynı
yönetmelikte bu kurulların Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu
ve Koruma Bölge Kurulları Çalışmaları ile Koruma Yüksek Kuruluna
Yapılacak İtirazlara Dair Yönetmelikteki usul ve esaslara göre çalışacağı
belirtilmiştir. Ayrıca tüzel kişilerce yapımına başlanan uygulamaların
zamanında tamamlanmaması durumunda ilgili idarelerce kamulaştırılacağı
ifade edilmiştir.
Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.01.2005 tarih ve 210 sayılı kararı
ile batıda Çankırı Caddesi, Cumhuriyet ve İstiklal Caddeleri ile Atatürk
bulvarının bir kısmını, güneyde Talatpaşa Bulvarı, doğuda Ruhi Su ve
Gazeteci Kemal Aşık Caddeleri ile kuzeyde Bend Deresi Caddesini içine alan
bölge “Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı”
olarak belirlenmiştir.
5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun 16.06.2005 tarih
83
ve 25866 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesinden sonra
Bakanlar Kurulunun 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı kararı ile “Ulus Tarihi ve
Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı”, “Ankara Tarihi Kent
Merkezi Yenileme Alanı” olarak belirlenmiş ve 07.09.2005 tarih ve 25929
sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Ancak Danıştay 6. Dairesinin yürütmeyi durdurma kararlarında da belirtildiği
gibi;
•
5366 sayılı Kanunda yer alan yenileme alanı ilan kriterleri Ankara
Yenileme Alanı olarak belirlenen bölgenin sınırlarıyla uyuşmamaktadır, bu
bölgenin kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurulunca sit alanı
olarak tescil ve ilan edilmiş olması ve bu bölgelere ait koruma alanları
içinde yer alması ve yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş
olması gerekmektedir.
•
Bakanlar Kurulu kararı ekindeki krokide; Yenileme Alanı sınırları
içerisinde, Ulus, Ankara Kalesi, Ankara Eski Kent Dokusu ve Arkeolojik sit
alanlarının bulunmakta, kentsel ve arkeolojik sit alanları ile bu alanlara ait
koruma alanlarının sınırları yer almamaktadır.
•
Arkeolojik sit alanlarının yenileme alanı içinde yer alması 5366 sayılı
Kanunun “yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; kültür ve tabiat
varlıklarını koruma kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen
bölgeler ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun
olarak yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret,
kültür, turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabii afet risklerine
karşı tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların yenilenerek
korunması ve yaşatılarak kullanılması” amacına ters düşmektedir.
•
Arkeolojik alanlar “yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş alanlar”
olarak, koruma ilkelerine göre “yenilenerek korunmaları ve yaşatılarak
kullanılmaları söz konusu olabilecek alanlar içinde yer alamayacak
alanlardır.
84
•
Ayrıca Ankara Yenileme Alanının ilanından sonra bu alanda plan
yapılarak koruma alanı olarak gösterilen sınırların Ankara Yenileme Alanı
Koruma Bölge Kuruluna onaylatılarak, Koruma Bölge Kurulu tarafından
tespit ve ilan edilmemiş sit ve koruma alanları için plan yapılmıştır.
•
Bakanlar Kurulu Koruma Bölge Kurulunca sit ve koruma alanı olarak
belirlenen alandan daha kapsamlı bir alanın yenileme alanı ilan etmiştir.
•
5366 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliği ile yenileme alanının sınırları
belirlenmeden önce yapılması gereken tespitlerin çoğunun yenileme alanı
ilanından sonra plan aşamasında gerçekleştirilmiştir.
•
5366 sayılı Kanun uyarınca bir bölgenin yenileme alanı olarak
saptanabilmesi için bölgenin sit alanı ve koruma alanlarını içermesinin
yanı sıra bu özellikteki alanın yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz
tutmuş olduğunun da ortaya konulması gerekmektedir.
5366 sayılı Kanunun 3 üncü maddesi, ilgili Yönetmeliğin 12. Maddesi ve
2863 sayılı Kanunun 51 inci maddesine göre Kültür ve Turizm Bakanlığı
Makamının 23.01.2006 tarih ve 7600 sayılı Onayı ile Ankara Yenileme alanı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu, 29.06.2006 tarih ve 10688
sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile de Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü
kurulmuştur. Kurul 27.03.2007 tarihinde ilk toplantısını yaparak faaliyete
geçmiştir.
5366 sayılı Kanunun ilanına kadar geçen 15 yıllık sürede 1986 yılında
Ankara Büyükşehir Belediyesinin açtığı yarışma ile elde edilen planlar
yürürlükte kalmıştır. Ancak söz konusu Kanunun ilanı ile Ankara Büyükşehir
Belediyesi sadece yenileme alanı sınırları içinde her türlü plan yapma
yetkisini kendisinde bulmuştur.
Kanunun uygulama yönetmeliğinde sadece yenileme projelerini görüşmek ve
karara bağlamak üzere Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurulu kurulacağı ifade edilmişse de Ankara Büyükşehir Belediyesi bu
85
hüküme uymayarak alandaki bütün planları durdurmuş ve yeni plan yapım
sürecini başlatmıştır. Bu yaklaşım 5366 sayılı Kanun ve ilgili yönetmeliğe
aykırı olduğu gibi, günümüz planlama yaklaşımına da aykırıdır. Kent için
daha önce yapılmış planların bir kısmını hiç yapılmamış farz edip, buralarda
bağımsız bir plan yaparak yürürlüğe koyma isteği kabul edilebilir bir yaklaşım
değildir.
Ayrıca, Ankara Büyükşehir Belediyesince belirlenen ve Bakanlar Kuruluna
sunulan ve Bakanlar Kurulunun da 08.08.2005 tarih ve 9289 sayılı kararı ile
ilan edilen Ankara Yenileme Alanı sınırları, 5366 sayılı Kanun ve ilgili
yönetmelikte tanımlandığı gibi sit alanında değil, mevcut sit alanlarının dışını
da içine alır şekildedir. Yani Ankara Büyükşehir Belediyesi Kanunla kendisine
verinle yetkiyi aşmış, tanımlanan yenileme alanı yerine, kendi isteğine göre
sit alanı olmayan yerleri de yenileme alanı ilan etmiştir.
Ankara Büyükşehir Belediyesinin kendisine Kanun ve Yönetmelikle verilen
yetkileri aşarak, sit alanı sınırları dışında kalan yerleri de Ankara Yenileme
Alanı sınırlarına dahil etmesindeki nedenlerden ilki bu alandaki planları iptal
ederek, yeni bir plan yapmak ve Ankara’nın tarihsel kentsel dokusunu
oluşturan, Cumhuriyet’in ilanı ile yeni bir Türkiye hayalini hayata geçiren
Mustafa Kemal’in başkentindeki anı değerini tahrip ederek, kentin diğer
bölgelerindeki gibi kimliksiz mekanlar yaratma isteği olarak düşünülebilir.
Ancak bunun yanında atlanmaması gereken önemli bir nokta daha vardır. O
da 5366 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi ile ilgili yönetmeliğin 24 üncü
maddesinde yenileme alanı sınırları içerisinde kalan parsellerde hak sahipleri
ile kamulaştırma konusunda uzlaşma sağlanamadığı takdirde, idarece acele
kamulaştırma yoluna gidileceğidir. Bu durumda Ankara Yenileme Alanı
sınırlarının neden sit alanı sınırları ile kısıtlı kalmayıp daha büyük bir alanı
kapsayacak şekilde ilan edildiği de açıkça anlaşılabilecektir. Ankara
Büyükşehir Belediyesince 5366 sayılı Kanun kapsamına girmeyen alanlarda
da kamulaştırma yapılmak istenmektedir.
86
Bütün bunlarla birlikte 2863 sayılı Kanunun 57 nci maddesinde 5835 sayılı
Kanunla yapılan değişiklik de başlangıçta sadece görev ve yetkileri yenileme
alanı ile sınırlı kalmak üzere; yenileme projelerini karar bağlamak üzere
kurulan Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge
Kurullarına, tıpkı 2863 sayılı Kanun uyarınca kurulan Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları gibi; korunması gerekli kültür ve tabiat
varlıklarının
tescilini
yapmak,
korunması
gerekli
kültür
varlıklarının
gruplandırılmasını yapmak, sit alanlarının tescilinden itibaren bir ay içinde
geçiş dönemi yapı şartlarını belirlemek, koruma amaçlı imar planları ile
bunların her türlü değişikliklerini inceleyip onamak, korunması gerekli
taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının koruma alanlarının tespitini yapmak,
korunması gerekli taşınmaz kültür varlıklarından özelliklerini kaybetmiş
olanlarının tescil kaydını kaldırmak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları ve koruma alanları ile ilgili uygulamaya yönelik kararlar almak.
yetkileri verilmiştir.
Bu durum 5366 sayılı Kanunun hazırlanma gerekçelerini hiçe sayan bir
uygulama olduğu gibi, Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Bölge Kurullarını farklı pek çok konu ile meşgul ederek, yenileme projelerinin
bir an evvel karara bağlanıp, yokolmaya yüz tutmuş tarihi kentsel dokunun
gelecek nesillere aktarılması için korunmasını da geciktirmektedir. Bunun
yanında, yenileme alanları için bu alanların çevresinden bağımsız ve parçacı
yaklaşımlarla planlanmasını sağlayabilecek bir düzenleme olmuştur.
Zaten henüz Bakanlar Kurulu Kararı ile Ankara Yenileme Alanı ilan dahi
edilmeden, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisinin 14.01.2005 tarih ve 210
sayılı kararı ile Ankara Yenileme Alanı olarak ilan edilmesi planlanan Ulus
Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı için o güne kadar
hazırlanmış tüm planlar iptal edilmiştir. Henüz 5366 sayılı Kanun yürürlüğe
girmeden, ki bu Kanun 16.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir, ve bu bölge
yenileme alanı ilan edilmeden planlar iptal edilmiştir. Kaldı ki 5366 sayılı
Kanun ilan edilmiş olsa dahi bu Kanun ve kanunun uygulama yönetmeliğinde
87
yenileme alanları için plan yapımına ilişkin hükümler içermemektedir.
Yenileme alanlarında hazırlanacak planlara ilişkin esaslar 11.02.2009 tarih ve
27138 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5835 sayılı
Kanunda yer almaktadır. Yani Ankara Yenileme Alanı için yapılmış olan
planlar 5835 sayılı Kanunun ilanından 4 yıl önce iptal edilmiştir.
Yenileme alanının usulüne göre ilan edilmemesi de Danıştay 6. Dairesi
tarafından alan sınırlarının yürütmesinin durdurulması kararının verilmesine
yol açmıştır. Bunun sonucunda 5366 sayılı Kanun uyarınca 08.08.2005 tarih
ve 9289 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kurulan Ankara Yenileme Alanı
Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun da Ankara Büyükşehir
Belediye Başkanlığınca yeni bir sınır tespit edilip, bu sınır Bakanlar Kurulu
Kararı ile kesinleşinceye kadar çalışmalarına ara verilmek zorunda
kalınmıştır. Kurulun her ne kadar yeni sınır belirlendiğinde çalışmalarını
sürdüreceği düşünülse de bunun için Ankara Büyükşehir Belediyesinin 5366
sayılı Kanun ve ilgili yönetmeliğe uygun bir sınır belirlemesi gerektiği
unutulmamalıdır. Yeni belirlenen sınırın da sit sınırları dışında olması, Ankara
Yenileme Alanı ilan sürecinden bugüne kadar yaşananların tekrarlanmasına
neden olacaktır.
Ocak 2010 itibariyle, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yeni
belirlenecek Ankara Yenileme Alanı sınırları tespit edilerek …. Tarih ve sayılı
Belediye Meclis Kararı alınmış olup, İçişleri Bakanlığına iletilmiştir.
Ancak, bu Belediye Meclisi kararı eki haritada belirlenen sınırlar kentin tarihi
çekirdeğini kapsamaktadır. Arkeolojik sit alanları Danıştay 6. Dairesinin
kararları doğrultusunda yenileme alanı sınırlarından çıkarılmıştır. Fakat asıl
yıpranmış ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş, çöküntü bölgesi olan
Talatpaşa Bulvarının kuzeyi ile Ankara Kalesinin doğusu yenileme alanı
sınırlarının dışında bırakılmıştır. Oysaki şu anda acil müdahale gerektiren ve
kentin yıpranmış alanlarını oluşturan bölgeler bu bölgelerdir. Yeni sınırlarla
kentin kimliğini ve tarihini yansıtan kamu yapıları ile Türkiye Büyük Millet
88
Meclisi yapıları gibi yapılar yenileme alanı içine alınmıştır. Yani yeni ilan
edilen sınırlar da aslında 5366 sayılı Kanunda belirtilen nitelikleri sağlayan
alanlar değildir.
Ankara Yenileme Alanı sınırları belirlenirken öncelikle, Danıştay 6. Dairesinin
kararları doğrultusunda, “yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması”
hem teknik olarak hem de pratikte mümkün olamayacak Ankara Kalesi,
Roma Hamamı gibi alanların yenileme alanı sınırları içinde yer almaması
gerekmektedir. Belirlenecek alanlar 5366 sayılı Kanunda tanımlandığı
şekliyle özelliğini kaybetmiş ve yok olmaya yüz tutmuş alanlar olmalıdır.
Ancak bu alanların yenilenmesi ve kullanılması mümkün olabilecektir.
Bununla birlikte çoğu kamu mülkiyetinde olan, Merkez Bankası, Ziraat
Bankası, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İller Bankası
Genel Müdürlüğü, Tekel Başmüdürlüğü, PTT Genel Müdürlüğü, Anadolu
Medeniyetleri Müzesi ve Devlet Tiyatroları Büyük Sahne gibi yapıların
bulunduğu alanlar yenileme alanı sınırları içinde yer almamalıdır. Çünkü bu
yapılar
halen
kullanılmaları
nedeniyle
ekonomik
ömürlerini
henüz
tamamlamamış olan, pek çoğu yarışmalarla elde edilmiş, mimari açıdan
Ankara Tarihi Kent Merkezine karakter veren, farklı mimari üslupları yansıtan,
anı değeri taşıyan, halk için odak noktası oluşturması dolayısıyla sosyal
değeri de olan Cumhuriyet’in kültürel mirası niteliğindeki alanlardır. Bunun
yerine yapılması gereken, Ankara’nın tarihi çekirdeği dışında kalan,
yıpranmış, ekonomik ömrünü tamamlamaya yüz tutmuş, sosyal olarak da
çöküntü alanı haline gelmiş, karmaşık mülkiyet yapısına sahip, sit alanı içinde
kalan alanların yenileme alanı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tezin önceki bölümlerinde ele alınmış olan Dünya’daki koruma uygulamaları
örnekleri ile Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı ve Ankara
Yenileme Alanı için hazırlanan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı
Nazım ve Uygulama İmar Planlarının koruma yaklaşımı da çeşitli kriterlerle
değerlendirilmiştir:
89
Çizelge 6.1. Dünya’daki koruma uygulamaları örnekleri ile Ulus Tarihi Kent
Merkezi Koruma Islah İmar Planı ve Ankara Yenileme Alanı için
hazırlanan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Nazım ve
Uygulama İmar Planlarının karşılaştırılması.
Dünya
Örnekleri
Alan Ölçeğinde Müdahaleler
Koruyucu Yenileme Uygulamaları
Alanın Coğrafi Koşulları ve Doğal
Çevresiyle Birlikte Korunması
Bütüncül Koruma Kararları
Artan Market Değeri Nedeniyle Alanın
Baskı Altında Kalmasını Engellemek
Doğal Afet Riskleri Açısından Alınan
Önlemler
Etaplar Halinde Yenileme
Trafiğin Yeniden Düzenlenmesi
Özel Sektör Yanında Kamu
İdarelerinin de Bölgeye Yatırım
Yapmasının Sağlanması
Alanın Yaşanır Hale Getirilmesi
Alanın Ekonomik Gelişiminin
Sağlanması
Kendi Edimiyle Gerçekleştirme
Yapı Ölçeğinde Müdahaleler
Miras Değerinin Korunması
Bölgenin Çevresel Temizliği
Bölgenin Korunacak Yapılar Dışında
Kalan Gecekondulardan Temizlenmesi
Yapılara Yeni İşlevler Verilmesi
Yıkıp Yeniden Yapma
Parsel Ölçeğinde Analizler
Eski Strüktürel Elemanların Korunması
ve İyileştirilmesi
Kamulaştırma
Sosyal Donatı Alanlarının Yaratılması
Kullanıcıya Yönelik Müdahaleler
Halk Katılımı
Bölge Sakinlerine Danışmanlık
Yapılması
Mülk Sahipleriyle Müzakere
Koruma
Islah İmar
Planı
Nazım ve
Uyg.
İmar Pln.
+
+
+
+
-
+
+
+
+
-
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
-
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
-
90
Yukarıda sayılan kriterler göz önüne alındığında;
Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planının özetle;
•
İçerdiği yaklaşımlarla Dünya’daki koruma anlayışına daha uygun olduğu,
•
Kentsel korumanın olmazsa olmaz kriterlerini içerdiği,
•
Kentsel koruma yanında hümanist bir yaklaşıma da sahip olduğu,
•
Nitelikli yaşam çevreleri yaratmayı hedeflediği,
•
Fazladan ekonomik bir yük yaratmadığı,
•
Alanın kullanıcılarını da önemsediği,
söylenebilir.
Ankara Yenileme Alanı için hazırlanan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma
Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar Planlarının ise;
•
Dünya’daki koruma anlayışına ters düştüğü,
•
Daha önce yürürlükte olan Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar
Planının getirdiği pek çok çözümü görmezlikten geldiği,
•
2863 sayılı Kanunla getirilen halk katılımı ve uzlaşma gibi yaklaşımları
reddettiği, bunun yerine kullanıcıları alandan uzaklaştırmayı hedeflediği
ve bu yönüyle Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planı ile
çeliştiği,
•
Parsel ölçeğindeki detaylı analizler şöyle dursun, bütüne ilişkin genel
analizlerinde eksik olduğu,
•
Kentsel dokunun korunmasını değil, rant getirisini amaçladığı,
•
Korumaya yönelik herhangi bir önlem alınmadığı,
görülebilir.
Tüm tez çalışması ve yukarıdaki kriterler ışığında;
91
•
Geleneksel kentsel dokuların daha etkin bir şekilde korunması gibi bir
amaçtan yola çıkılarak hazırlanan 5366 sayılı Kanunla ilgili olarak bugün
gelinen nokta Kanunun amacından açıkça saptığı,
•
Yerel idarelerin bu Kanunu diledikleri gibi yorumladıkları,
•
Yenileme alanı olarak ilan edilen alanların sağlıklı çalışmalarla elde
edilmediğini ve bu alanlar için yapılan planların da yeterli ön çalışma
yapılmadan hazırlandığını,
•
Ankara Yenileme alanı özelinde, daha önce yürürlükte olan Ulus Tarihi
Kent Merkezi Koruma Islah İmar Planının aslında 5366 sayılı Kanunun
gerekçeleri ile daha fazla örtüştüğü,
•
Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Amaçlı Nazım ve Uygulama İmar
Planlarının koruma kavramı ile bağdaşmadığı, bununla birlikte kullanıcı ve
kamuya getirdiği ek maliyetlerin de göz ardı edildiği,
ifade edilebilir.
92
KAYNAKLAR
Adım Adım Koruyucu Kent Yenilemesi Kreuzberg, Uluslararası Yapı Sergisi,
Berlin, 1987, Broşür, Çev. Yalçın ÇETİN ve Jochen MİNDAK. Berlin, (1987).
Ankara Yenileme Alanı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
Arşivi (2009).
Ahunbay, Z., “Tarihi Çevre Koruma ve Restorasyon”, Yapı Endüstri Merkezi
Yayınları, İstanbul, 12, 27-28, 135, 148-149 (1999).
Akçura, N., “Yabancı ülkelerde eski eserlerin korunması”, Mimarlık Dergisi,
17: 13 (1973).
Altınsay, B., “İstiklal Mahallesi”, ODTÜ Mimarlık Fakültesi Basım İşliği,
Ankara, 1-5 (1988).
Amsterdam Bildirgesi, (1975).
Ankara 10. İdare Mahkemesinin E: 2007/885, E:2007/1397 Sayılı Kararları
(2008).
Bademli, R. R., “Tarihi ve kültürel değerlerin korunması ulusal çevre eylem
planı”, DPT, Ankara, 16, 19-20 (1997).
Danıştay 6. Dairesinin E: 2008/2283, E: 2008/3364, E: 2008/4168, E:
2008/4169 Sayılı Kararları (2009).
Eke, F., Özcan, Ü., “Tarihi kentlerin korunması ve uluslararası deneyimler”,
Tarihi Kentlerde Planlama/ Düzenleme Sorunları Türkiye 11. Dünya
Şehircilik Günü Kolokyumu, Ankara, 173-175 (1987).
Erder, C., “Tarihi Çevre Kaygısı”, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, Ankara,
12, 84-87 (1971).
Erder, C., “Venedik Tüzüğü, uluslararası tarihi anıtları onarım kuralları”,
Vakıflar Dergisi, 7: 112-115 (1968).
Erkal, F., Kıral, Ö., Günay, B., “Ulus Tarihi Kent Merkezi Koruma Islan İmar
Planı: 1986-2006 koruma planından yenileme planına Ankara kentini
tartışmak”, Planlama, 4: 34: 34-50, (2005).
Gültekin, N., “Geleneksel konut dokusunda kullanım sürecinin
değerlendirilmesi- Beypazarı örneği”,
Gazi Üniversitesi Mühendislik
Mimarlık Fakültesi Dergisi, 22: 261-272 (2007).
93
Gültekin, N., “Türkiye’de taşınmaz kültür varlıklarını koruma sürecinde
yaşanan açmazlar”, Türkiye’de Risk Altındaki Doğal ve Kültürel Miras Taç
Vakfının 25 Yılı Anı Kitabı, TAÇ Vakfı, İstanbul, 213-218, (2001).
Hasol, D., “Ansiklopedik Mimarlık Sözlüğü”, Yapı Endüstri Merkezi
Yayınları, İstanbul, 313 (1990).
Katma Değer Vergisi Genel Tebliği Seri No:96 (2005).
Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tespit ve Tescili
Hakkında Yönetmelik (1989).
Çimen, B., “Koruyucu kent yenilemesi ve yerel yönetimler”, Türk- Alman
Semineri, Ankara, 16-19 (1992).
Kuban, D., “Kültür ve tarihi çevre koruma”, TAÇ Vakfı Dergisi, 1: 7-8, (1986).
Kuban, D., “Restorasyon kriterleri ve Carta del Restauro”, Vakıflar Dergisi,
5: 150-152, (1962).
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü
Arşivi, (2009).
Law on the Protection of Antiquities of Egypt (1983).
Mavromatıs, M., “Ladadika From Dereliction to Rescue, The Venture Into
Another Preservation Policy”, Editions of the Ministry of the Environment,
Regional Planning and Public Works, Thessaloniki, 36-37, 168-169
(1996).
Sözen, M. ve Tanyeli U., “Sanat Kavram ve Terimleri Sözlüğü”, Remzi
Kitabevi, İstanbul, 137 (1986).
Spanish Historical Memory Law (2007).
Şahin, P., “Tarihi çevreleri koruma sürecinde yaşanan fiziksel ve sosyokültürel değişim, Ankara-Ulus Tarihi Kent Merkezi İstiklal Mahallesi Örneği,
Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara
(2008).
The Antiquities Act of Finland (1963).
TMMOB Mimarlar Odası, “Ulus Tarihi Kent Merkezi”, Planlama, 4: 34: 51-53,
(2005).
Tuncer, O. C., “Rölöve ve Restorasyon”, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi
Kültür ve Sanat Yayınları, Diyarbakır, 30 (1990).
94
İnternet : Tunçer, M., “Kent Yoksulluğuna Bir Çözüm: Tarihsel Çevrelerin
Sürdürülebilir Korunması”,
http://mehmet-urbanplanning.blogspot.com/2007/01/kent-yoksulluuna-bir-zmtarihsel.html (2008).
Turizm Bakanlığı, “Geleneksel Sivil Mimarlık Örneklerinin Turizme Yönelik
Kullanımlarında Modeller”, Turizm Bakanlığı, Ankara, 43 (1995).
TOKİ, “Tarihi Konut Stokunun Sağlıklaştırılması İçin bir Finansman ve
Örgütlenme Modeli”, TOKİ, Ankara, 36 (1996).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (1982).
Ulus Tarihi Kent Merkezi Çevre Düzenleme Yarışması, Yarışma Şartnamesi,
Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı, (1986).
ÜLGEN, A. S., “Anıtların Korunması ve Onarılması I”, Maarif Matbaası,
Ankara, 9-13, 43 (1943).
Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek Korunması ve
Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği (2005).
1319 Sayılı Emlak Vergisi Kanunu (1970).
2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu (1983).
2985 Sayılı Toplu Konut Kanunu (1984).
4848 Sayılı Kültür ve Turizm Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
(2003).
5272 Sayılı Belediye Kanunu (2004).
5225 Sayılı Kültür Yatırımları ve Girişimlerini Teşvik Kanunu (2004).
5226 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu İle Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun (2004).
5366 Sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların Yenilenerek
Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun (2005).
9289 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı (2005).
19.04.1996 tarih ve 421 sayılı Tarihi Sitler Koruma ve Kullanma Koşulları İlke
Kararı.
95
05.11.1999 tarih ve 658 sayılı Arkeolojik Sitler, Koruma ve Kullanma
Koşulları İlke Kararı.
05.11.1999 tarih ve 660 sayılı Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması,
Bakım ve Onarımları İlke Kararı.
04.10.2006 tarih ve 720 sayılı Kentsel Sitler, Koruma ve Kullanma Koşulları
İlke Kararı.
19.06.2007 tarih ve 728 sayılı Doğal (Tabii) Sitler, Koruma ve Kullanma
Koşulları İlke Kararı.
96
EKLER
97
EK- 1 Fotoğraflar
Resim 1.1. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının güneydoğu
bölümünün görünüşü.
Resim 1.2. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının doğu
bölgesinin görünüşü.
98
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.3. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının kuzey
bölümünün görünüşü.
Resim 1.4. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının batı
bölümünün görünüşü.
99
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.5. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının güneybatı
bölümünün görünüşü.
Resim 1.6. Ankara Kalesi Surlarından Ankara Yenileme Alanının kuzeybatı
bölümünün görünüşü.
100
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.7. Hamamönü Sokak’tan görünüş.
Resim 1.8. Hamamönü Sokak’tan görünüş.
101
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.9. Hamamönü Sokak’tan görünüş.
Resim 1.10. Hamamönü Sokak’tan görünüş.
102
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.11. Hamamönü Sokak’tan görünüş.
Resim 1.12. Talatpaşa Bulvarı’ndan Hamamönü Sokağın görünüşü.
103
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.13. Dutlu Sokak ile Sarıkadın Sokağın kesişiminden görünüm.
Resim 1.14. Dutlu Sokak’tan görünüş.
104
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.15. Dutlu Sokak’tan görünüş.
Resim 1.16. Sarıkadın Sokak’tan görünüş.
105
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.17. Karacabey Hamamı’nın görünüşü.
Resim 1.18. İrfan Baştuğ İlköğretim Okulu.
106
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.19. Öksüzler Sokağın doğu-batı yönünde görünüşü.
Resim 1.20. Kestane Caddesi’nin kuzey- güney yönünde görünüşü.
107
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.21. Kestane Caddesi’nin güney-kuzey yönünde görünüşü.
Resim 1.22. Kestane Caddesi’nin güney-kuzey yönünde görünüşü.
108
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.23. Ulucanlar Yeni Camii’nin görünüşü.
Resim 1.24. Ulucanlar Caddesi’nin doğu- batı yönünde görünüşü.
109
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.25. Gazeteci Kemal Aşık Caddesi’nin güney-kuzey yönünde
görünüşü.
Resim 1.26. Gazeteci Kemal Aşık Caddesi’nin kuzey-güney yönünde
görünüşü.
110
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.27. Gazeteci Kemal Aşık Caddesi’nin güney-kuzey yönünde
görünüşü.
Resim 1.28. Bentderesi Caddesi'nden görünüş.
111
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.29. Bentderesi Caddesinden görünüş.
Resim 1.30. Bentderesi Caddesinin doğu-batı yönünde görünüşü.
112
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.31. Ankara Kalesi girişinde bulunan saat kulesi.
Resim 1.32. Ankara Kalesi girişi.
113
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.33. Çengelhan’ın Ankara Kalesi girişinden görünüşü.
Resim 1.34. Gözcü Sokağın görünüşü.
114
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.35. Gözcü Sokak’tan Ankara Kalesi surları üzerindeki yapıların
görünüşü.
Resim 1.36. Atpazarı Sokağının görünüşü.
115
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.37. Atpazarı Sokağından Zöhre Ana Türbesi’nin görünüşü.
Resim 1.38. Gözcü Sokağın görünüşü.
116
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.39. Kale Kapısı Sokağı görünüşü.
Resim 1.40. Doyran Sokağın görünüşü.
117
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.41. Doyran Sokağın görünüşü.
Resim 1.42. Kale Kapısı Sokağın görünüşü.
118
EK- 1 (Devam) Fotoğraflar
Resim 1.43. Devodiran Sokağın görünüşü.
119
EK- 2 Ulus Tarihi Kent Merkezi 1/ 1 000 Ölçekli Koruma İmar Planı
Harita 2.1. Ulus Tarihi Kent Merkezi 1/ 1 000 Ölçekli Koruma İmar Planı
120
EK-3 Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.01.2005 tarih ve 210 sayılı
Kararı eki 1/ 5 000 Ölçekli Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel Dönüşüm ve
Gelişim Proje Alanı
Harita 3.1. Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14.01.2005 tarih ve 210
sayılı Kararı eki 1/ 5 000 Ölçekli Ulus Tarihi ve Kültürel Kentsel
Dönüşüm ve Gelişim Proje Alanı
121
EK-4 Ankara Tarihi Kent Merkezi Plan sınırını gösterir harita
Harita 4.1. Ankara Tarihi Kent Merkezi Plan sınırını gösterir harita
122
EK-5 Danıştay 6. Dairesince iptal edilen Ankara Yenileme Alanı sınırı ve Plan
sınırı ile Ankara Büyükşehir Belediyesince İçişleri Bakanlığına sunulan
yeni sınırları gösterir harita
Harita 5.1. Danıştay 6. Dairesince iptal edilen Ankara Yenileme Alanı sınırı
ve Plan sınırı ile Ankara Büyükşehir Belediyesince İçişleri
Bakanlığına sunulan yeni sınırları gösterir harita
123
EK-6 Bakanlar Kurulunun 2005/ 9289 sayılı kararı
124
EK-7 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/2283 sayılı kararı
125
EK-7 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/2283 sayılı kararı
126
EK-7 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/2283 sayılı kararı
127
EK-7 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/2283 sayılı kararı
128
EK-8 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı
129
EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı
130
EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı
131
EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı
132
EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı
133
EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı
134
EK-8 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/3364 sayılı kararı
135
EK-9 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı
136
EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı
137
EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı
138
EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı
139
EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı
140
EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı
141
EK-9 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4168 sayılı kararı
142
EK-10 Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı
143
EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı
144
EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı
145
EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı
146
EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı
147
EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı
148
EK-10 (Devam) Danıştay 6. Dairesinin E:2008/4169 sayılı kararı
149
EK-11 Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı
150
EK-11 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı
151
EK-11 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı
152
EK-11 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı
153
EK-11 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/885 sayılı kararı
154
EK-12 Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı
155
EK-12 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı
156
EK-12 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı
157
EK-12 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı
158
EK-12 (Devam) Ankara 10. İdare Mahkemesinin E:2007/1397 sayılı kararı
159
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Soyadı, adı
: ATALAY, Pınar
Uyruğu
: T.C.
Doğum tarihi ve yeri: 21.12.1982/ Ankara
Medeni hali
: Evli, 1 çocuklu
E- posta
: pinar.sarp@kultur.gov.tr
Eğitim
Derece
Eğitim Birimi
Mezuniyet Tarihi
Lisans
Gazi Üniversitesi/ Ş.B.P.
2004
Lise
İncirli Lisesi
2000
Yıl
Yer
Görev
2008- …
Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kültür ve Turizm Uzm.
2004- 2008
Kültür ve Turizm Bakanlığı
Kül. ve Tur. Uzm. Yrd.
İş Deneyimi
Üyelikler
Yıl
Kuruluş
2008- …
Kültür ve Turizm Uzmanları Derneği
2004- …
TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şubesi
Yabancı Dil
İngilizce
Download