HASIR Geçende, Yayla civârında bir ufak cevelân Bahânesiyle, bizim eski âşinâlardan Bir attarın azıcık gitmek istedim yanına, Ki her zaman beni da'vet ederdi dükkânına. Biraz müsâhabeden sonra söktü müşteriler: -Ver ordan on paralık zencefil, çörek otu, biber. Geçenki beş para borcumla on beş etmedi mi? -Silik bu yirmilik almam... 39 -Uzatma gör işimi! -Oğul, çabuk... Bana tîrak... Okunmuş olmalı ha! Bizim çocuk, adı batsın, yılancık olmuş... -Ya? -Sübek kadar yüzü hutdağı kesildi! -Vah vah vah! -Hanım, geçer, nefes ettir... -Geçer mi? Đnşallah. -Bi yirmilik paket amma sabahki tozdu bütün... Ayol, hep içtiğimiz toz... Bozuldu eski tütün! -Efendi amca, sakız ver... Biraz da balmumu kes. -Kızım, parayla olur ha! Peşinci bak herkes. Beşer onar paralar hepsi yaklaşıp deliğe, Süzüldüler oradan bir kilitli çekmeceye. Epeyce fâsıladan sonra geldi başka biri: -Genişçe bir hasırın var mı? Neyse hem değeri, Cenâze sarmak içindir, eziyyet etme sakın! Mahallemizde beş aydır yatan o hasta kadın Bugün, sabahleyin artık cihandan el çekmiş.. 40 -Ne çâre! Kısmeti bir böyle günde ölmekmiş. -Yanında kimse de yokmuş... Aman bırak neyse.. Ecel gelince ha olmuş, ha olmamış kimse! -Dokuz kuruş bu hasır, siz, sekiz verin haydi.. Pazarlık etmiyelim bir kuruş için şimdi! Hasır büküldü, omuzlandı, daldı bir sokağa; Sokuldu kimbilir ordan da hangi bir bucağa. Açıldı bir ölü saklanmak üzre sînesine, Kapandı ketm-i adem heybetiyle sonra yine! Beş on fakîre olup bâr-ı dûş-i istiskâl, Huzûr-i lâlini bir nevha etmeden ihlâl, Sükûn içinde uzaklaşdı âşiyânından. Geçince sûrunu şehrin, uzatdı servistan Garîb yolcuyu tevkîfe bin bükülmez kol! Omuzdan indi hasır, yoktu çünkü artık yol. Mezarcının o kürek yüzlü dest-i lâkaydı Đânesiyle nihâyet mezâra yaslandı. Hücûm-i mihnet-i peyderpeyiyle dünyanın, 41 Hayâtı bir yığın âlâm olan zavallı kadın, Hasırdan örtüsü dûşunda hufreden indi.. Enîn-i rûhu da ilk defa dindi, hem ebedî ! Bütün bu hatıralar bende girye hiz-i melâl Olunca durmadım artık, kıyam edip derhal; Gözümde içyüzü dehrin: Yığın yığın zulümat!Bulunduğum o mukassi mahalden ayrıldım, Bu perde bitti mi? Heyhat! Atmadım bir adım, Ki ruhu eylemesin böyle bin fecia harab! Hayat namına ya Rab, nedir bu devr-i azab?