`Bizi gözden çıkaran siyasal iktidarı, biz de gözden çıkardık`

advertisement
1 Kasım 2005
5
‘Bizi gözden çıkaran siyasal iktidarı, biz de gözden çıkardık’
TMMOB Başkanı Mehmet Soğancı’nın mitingde yaptığı konuşma
“Yüreğimizdeki
insan
sevgisini ve yurtseverliği; baskı, zulüm ve
engelleme yöntemlerinin
söküp atamayacağının
bilinci içinde; bilimi ve
tekniği emperyalizmin ve
sömürgenlerin değil, halkımızın hizmetine sunmak
için, her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda
inançlı ve kararlıyız”
1980’de TMMOB Genel
Kurulu’nda Sevgili Başkanım Teoman Öztürk bunları söyledi. 25 yıl sonra, gene
bu anlayışla çalışmalarını sürdürmekte olan örgütümüzün
mitingine hoş geldiniz sevgili arkadaşlarım.
Bu gün burada bizimle birlikte olan dostlarımız, dost emek
ve meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, siyasal partilerin, başkanları, yöneticileri, üyeleri hoş geldiniz.
Sesimiz ve sözümüz sizinle gürleşiyor. Bize güç veriyorsunuz, hoş geldiniz.
Değerli mühendis, mimar milletvekillerimiz, buraya bizi
alanda dinlemeye geldiniz. Bizler bildiğiniz sorunlarımızı,
bir kez daha burada hep birlikte söyleyeceğiz. Bunları parlamentoya taşımak artık sizin göreviniz. Çağrımıza uydunuz
geldiniz, bize onur verdiniz, hoş geldiniz.
Bu ülkede altıyüzü aşkın noktada yerleşik mühendislik,
mimarlık, şehir plancılığı bölümlerinin sevgili temsilcileri,
bize bilimi ve teknolojiyi anlatanlar, bilim insanları, hoş geldiniz. Mesleğimizin bilimi ve teknolojiyi insanla buluşturan
bir meslek olduğunu sizler gösterdiniz. Onurlu bir meslektir bu dediniz. İnsan odaklı bir meslektir bu dediniz. Şimdi
de içine düşürüldüğümüz duruma bakın. Sizin sorunlarınız
da tüm yurttaşlarınki gibi had safhada. Bilim insanlarının
geçim derdine düşürüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Sevgili
arkadaşlar, bunları bizimle birlikte söylemeye geldiniz, hoş
geldiniz.
TMMOB ve bağlı odaların, odalarımızın şubelerinin yönetimlerinde, organlarında, İKK sekreterliklerinde görev alan
sevgili mesai arkadaşlarım. TMMOB ve oda çalışanlarımız,
hepiniz hoş geldiniz. 70’lerden bu yana onurlu yürüyüşü ve
dik duruşu sürdüren ve bunu sürdürmeye kararlı bir örgütün bugün bayrağını taşıyan sevgili arkadaşlarım. TMMOB
mitingi yolculuğuna üç hafta önce hep beraber başladık.
Kampanyamız süresince TMMOB’nin derdini, derdimizi
herkese duyurdunuz, konuştunuz, koştunuz, yoruldunuz.
Şimdi hep beraber bu keyifli yolculuğu bu gün burada üyelerimizle dostlarımızla birlikte tamamlıyoruz. İyi ki varsınız.
Hoş geldiniz.
Sevgili meslektaşlarım. Bu ülkenin aydınlık yüzlü, aydınlık
yürekli insanları. Hepinize sevgilerimi sunuyorum. “Sorunlarımız çoğaldı” dediniz. “Ülkenin sorunları çoğaldı, artık
işin içinden çıkılmaz halde” dediniz. “Ülkenin bunalımı
artık bizim omzumuza yıkılıyor” dediniz. “Hep birlikte buluşalım. Derdimizi birlikte söyleyelim” dediniz. İşte bir aradayız. Edirne’den, Diyarbakır’dan, Maraş’tan, Trabzon’dan,
Aydın’dan, İstanbul’dan, Konya’dan, İzmir’den, Antalya’dan, Eskişehir’den, Zonguldak’tan geldiniz. Türkiye’nin
86 noktasından buraya, Ankara’ya buluşmaya geldiniz. Bu
alanı özgürleştirmeye geldiniz. Yüreklerinizi yüreklerimizle
birleştirmeye geldiniz. Hoş geldiniz.
olan benim güzel arkadaşlarım. Bu örgüt size asla yalan
söylemeyecektir. İyi ki varsınız. 26 kasımdan önce bir kez
de bu alanda “Yaşasın Bilimsel, demokratik, özerk üniversite mücadelemiz” demeğe geldiniz. Hoş geldiniz. Bize
güç getirdiniz.
Bu örgütün yıllardır omurgasını dik tutan, şimdi emekli
olan, ya da emekli edilen arkadaşlarım. Emekli mühendis,
mimar, şehir plancıları, hepiniz hoş geldiniz.
Dünya küreselleşmenin yıkıcı etkisi ile şekilleniyor. Sermayenin sınırsız hareketliliğini ifade eden küreselleşme
çağında, sermaye fiili ve ideolojik olarak yaşamın bütün
gözeneklerinde tahakküm kuruyor. Küreselleşme ile dünya
kaos ortamına sürükleniyor; ülkeler, bölgeler, şehirler,
mahalleler arasındaki eşitsizlikler gün geçtikçe artıyor.
Yoksulluk, açlık ve işsizlik yaygınlaşıyor. Şiddet günlük
yaşamın her noktasında boy gösteriyor. ABD Ortadoğu’yu
kan gölüne çevirdi, işgal derinleşerek devam ediyor.
Uygulanan neo-liberal politikalar dünyayı bir karabasana
sürüklüyor. İdeolojilerin sonu, kapitalizmin sonsuzluğunun
ilan edildiği dönemde, egemenlerin tüm dünyaya sunduğu
refah, demokrasi ve özgürlük vaadini; yoksulluk, savaş,
işsizlik ve açlık yalanlıyor.
Türkiye’nin küreselleşme sürecine eklemlenmesi ‘Türkiye
çağ atlıyor’ sözleri ile başlamıştı. Gerçek olan ise Türkiye’nin çağ atladığı değil, dünyayı sermayenin ihtiyaçlarına
uygun olarak yeniden düzenleyen ‘küreselleşme çağına’
eklemlenmesiydi. Sermayenin dünyayı içselleştirdiği, sınırları, kuralları kendi lehine ortadan kaldırdığı, bütün alanlara
etkin ve doğrudan müdahale ettiği bir dönem Türkiye’de
de yaşanmaya başladı. Türkiye açısından son dönem yapılan yasal düzenlemeler bu durumun son hamlesi olarak
gerçekleşiyor. Bir yandan kamu hizmetleri paralı hale
getirilirken, diğer yandan da kamu kurumlarının mülkiyeti
sermayeye devrediliyor. Yaşanan durum ‘sermaye lehine
bir dönüşümü ifade ediyor’. Özelleştirmenin ve ticarileştirmenin yaratacağı toplumsal sonuçlar çok derin olacak.
Uzun yıllardır uygulanan IMF ve Dünya Bankası politikalarıyla yoksullaşan halk; bu uygulamalarla eğitim, sağlık gibi
en temel insani haklardan bile yararlanamayacak duruma
gelecek, yoksulluk derinleşecek, toplumsal dışlanma yaygınlaşacak.
Üretimin yerini finans hareketlerinin aldığı, sosyal devletin
ortadan kaldırıldığı, devlet-yurttaş ilişkisinin sermaye-müşteri ilişkisi olarak yeniden tanımlandığı, tüm hizmetlerin
paralı hale getirildiği günümüzde, yaşam gün geçtikçe
güvencesizleşiyor.
Türkiye’nin politik yönelimlerinden, çalışanların ücretlerine
kadar her şey IMF, Dünya Bankası ve AB ile kurulan ilişkiler çerçevesinde belirleniyor. Finans kapitalin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik hazırlanan bütçe, rant, faiz ve dış
borç ödemeye endeksleniyor. Ekonomik istikrar, büyüme,
enflasyonun tek haneli rakamlara inmesi gibi sürekli
gündemde olan gelişmeler halkın yaşamına yansımıyor.
Hükümet kamu çalışanları ile yaptığı toplu görüşmelerde
sefalet ücretinde ısrar ediyor. IMF’ye verilen sözlerin dışına
çıkılamayacağı ifade ediliyor. AB kendi içinde tarımı desteklerken, Türkiye’den tarıma desteği çekmesini, tarım
alanlarının kısıtlanmasını istiyor. 2005-2006 yılı özelleştirmeler yılı olacak diyen siyasal iktidar, Türkiye’nin en önemli
kamusal varlıklarını ‘parayı veren düdüğü çalar’ aymazlığı
ile satıyor. Bütün bu politikalar Türkiye’de yaşanan dönüşümün yönünü gösteriyor.
Çalışma alanları yok edilen sevgili kamu çalışanı arkadaşlarım. Yatırımdan, istihdamdan uzaklaşmış bir ülkenin
teknik eleman olarak kamuda çalışanları. Ücret yetersizliği
ve dengesizliği içinde bulunan sevgili meslektaşlarım. Hoş
geldiniz. İşimiz zor. Siyasal iktidar, kendinden öncekilerin
programını sürdürüyor. IMF ve Dünya Bankasının programını sürdürüyor. “Bu programda yatırım yok. Bu programda özelleştirme var. Bu programda pastanın büyüğü
ranta ve borca gider. Bu programda kamuda teknik elemana ihtiyaç yok. Sen 600 dolardan fazla etmezsin. Sen bu
ülke için, kamu için gereksiz birisin.” Siyasal iktidar böyle
diyor. Sevgili kamu çalışanı meslektaşlarım. “Bizi gözden
çıkaran siyasal iktidarı, biz de gözden çıkardık” demeye
geldiniz. Hoş geldiniz.
Bu durumdan mühendisler, mimarlar ve şehir plancıları
da olumsuz etkileniyor. Bizler üretime, yatırıma dayalı bir
ekonomik modelin, yani gelişmenin önemli yapı taşlarıyız. Bilim ve teknolojiyi toplumsal yararın hizmetine sunan
bizlerin yaşam düzeyleri, toplumsal yararı göz ardı eden,
sermayenin güvenilirliği ve karı için düzenlenmiş rant ekonomisi içinde eriyor. Rant ekonomisinin yarattığı plansızlık ve karmaşa içinde bizlerin yaşam koşullarının yanında,
mesleki kimliklerimiz de erozyona uğruyor.
İşsiz mühendis, mimar, şehir plancısı arkadaşım. Bu ülkede
yıllardır uygulanan vahşi kapitalizmin uygulamalarıdır seni
işsiz bırakan. Bu gün 270.000 e ulaşan üye sayımızın %25i,
yani yetmişbini işsiz ya da meslek dışı işlerde çalışıyor. Bu
ülkede krizler önce bizi vuruyor, bu ülkenin özelleştirmeleri önce bizi vuruyor. Ama biz sorunlarımızın çözümü için,
işsizliğimizin çözümü için biliyoruz ve söylüyoruz: “kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiç birimiz.”
TMMOB buradan bu alandan siyasal iktidarı uyarıyor:
Sevgili Öğrenciler, bu ülkenin ve örgütümüzün geleceği
Sermayenin çıkarları için yürütülmeye çalışılan bu değişim
projesine karşı emek ve demokrasi güçlerine, emekten
yana bir seçeneği hayata geçirmek için mücadele etmek
düşüyor. Asıl olan işte budur.
Kamu hizmetlerinin paralı hale getirilmesi uygulamaları terk
edilmelidir. Eğitim, sağlık gibi en temel insan hakkı olan
hizmetler herkes için ulaşılabilir, nitelikli ve parasız olmalıdır. Ülkemizin kaynaklarını, kamusal ve toplumsal hizmetleri ticarileştirerek küresel sermayeye birer kar alanı olarak
açan bütün uluslararası anlaşmalar iptal edilmelidir. Ranta,
faize, borç ödemelerine odaklanan değil, halkın ihtiyaçlarını gözeten bir bütçe düzenlenmelidir. Özelleştirmeler
durdurulmalıdır. TELEKOM, TÜPRAŞ ve diğer özelleştirilen kurumların satışı iptal edilmelidir. Biz Özelleştirmelerin
daha çok yoksulluk ve daha çok işsizlik demek olduğunu
biliyoruz. Finans kapitalin hareketliliğine bırakılmış ekonomik gelişme yerine, üretime ve yatırıma dayalı ekonomik
model hayata geçirilmelidir. Asgari ücret yoksulluk sınırının
üzerine çekilmelidir. İşsizleri güvence altına alacak sosyal
uygulamalar hayata geçirilmelidir. Kamu çalışanlarının sözleşmeli personel uygulaması ile güvencesizleştirilmesi,
sefalet ücretine mahkum edilmesi uygulamaları terk edilmelidir.
Örgütlenme hakkının önündeki engellerin kaldırılması
hemen şimdi sağlanmalıdır. Kamu çalışanlarına yıllardır
verilmeyen hak ettikleri pay verilmelidir. 25 yıllık Kamu
çalışanı meslektaşlarımızın aylık ücretleri 2000 $ yapılmalıdır. Kamu çalışanları arasında rekabet ortamı yaratarak
etkin çalışmalarını önleyen ücret dengesizliği giderilmelidir. Çalışma yaşamında cinsiyet ayrımcılığı önlenmelidir
İş güvencesinin yok edilmesini sağlayacak ve çalışma
koşullarını belirsiz hale getirecek, küresel istemlere odaklı
Kamu Personel Rejimi Yasası çalışmalarına son verilmelidir. Emeklilerin açlık sınırında olan maaşları insanca
yaşanacak düzeye çıkarılmalıdır. Kamuda çalışırken alınan
tazminatlar ve ek ödenekler emekliliğe yansıtılmalıdır.
Emeklilik yaşının yükseltilmesi, emeklilik aylıklarının düşürülmesi, primlerin süre ve miktarının artırılma girişimlerinden vazgeçilmelidir. Öğretim üyelerinin, bilim insanlarının
ekonomik, sosyal ve mesleki sorunları çözülmelidir. YÖK
tüm kurumlarıyla kaldırılmalı, üniversitenin bütün bileşenlerinin yönetim ve karar sürecine katılmaları sağlanmalıdır.
Üniversiteler Üniversite Bileşenlerinindir! Biz Eşit, Parasız,
Demokratik, Bilimsel Eğitim İstiyoruz!
Biz üretimden ve sanayileşmeden hızla uzaklaştırılan ülkemizin, yeniden üretim, yatırım, istihdam ve hakça bölüşüm
temelinde politikalara döndürülmesini istiyoruz.
Biz toplumsal eşitsizliğin her düzeyde yaygınlaşmış olmasına karşı, adalet ve eşitlik istiyoruz.
Biz kültürel kimliklerin baskı altında tutularak yok sayılmasına, her düzeyde milliyetçiliğin kışkırtılmasına, şiddetin
çözüm yolu olarak sunulmasına karşı, sorunun demokrasi
ve kardeşlik temelinde çözümünden yana taraf olduğumuzu ifade ediyor, barış içinde bir arada yaşama istiyoruz.
Biz, Türkiye’nin IMF ve diğer uluslararası kurumlar eliyle
yönetilmesine karşı, halkın her düzeyde yönetimi katılmasını, ülke yönetiminde halkın söz, yetki ve karar sahibi
olmasını savunuyoruz. AB ile pazarlıklar arasına sıkışmış
bir demokratik açılımı değil, gerçek demokrasi istiyoruz.
TMMOB, AB müzakere süreci ile ilgili her türlü ilişkiyi ve
tartışmayı yakından takip etmektedir. TMMOB, meslek
alanları üzerinden ülke gerçeklerini tanımlayarak, gerek
üyelerimizin hakları ve çıkarları doğrultusunda, gerekse
de emekten ve halktan yana uygulamaların yaşama
geçirilmesi doğrultusunda AB ile müzakere sürecini, bir
mücadele süreci olarak algılamaktadır ve TMMOB, bunun
gereklerini yapmaya kararlıdır.
TMMOB, Savaşa karşı ses çıkaranları, Dünya halklarının
vicdanı ile Bush ve çetesini yargılayanları, 1 Mart’ta emperyalizme çelme takanları, Savaşsız bir dünya için mücadele
edenleri, Çocuklar ölmesin şeker de yiyebilsin diyenleri,
Savaşın acısını en derinden hissedenleri, Ülkede, bölgede, dünyada barış isteyenleri sevgiyle selamlamaktadır.
Biz dün olduğu gibi bugün de, dünyada ve ülkemizde
yaşananlara seyirci kalmıyoruz. Savaşa karşı barışı, eşitsizliğe karşı adaleti, şiddete karşı kardeşliği, sömürüye karşı
emeği savunmaya, başka bir Türkiye ve başka bir dünya
mücadelesinde onurlu ve dik yürüyüşümüzü sürdürmeye
kararlıyız.
TMMOB diyor ki;
“Sermaye kendi imgesinden bir dünya yaratıyor”. Emek ve
demokrasi güçlerine düşen, sermayenin yarattığı işsizliğin,
yoksulluğun, savaşın, sömürünün dünyasına karşı, emekten, barıştan, adaletten, özgürlükten ve demokrasiden
yana başka bir Türkiye’yi ve başka bir dünyayı kurmaktır.
Gelecek ona sahip çıkan ellerle şekillenecektir. Başka bir
dünya yaratma umudu ve inancı; bizim ellerimizde başka
bir dünyanın kurucu iradesine dönüşebilir.
Sermayenin yaşama tüm gücüyle saldırdığı, emperyalistlerin dünyayı savaşla sınadığı bu dönemde bize düşen bir
olmaktır, umudu diri tutmaktır, kavgada birlikte olmaktır.
Sen yoksan bir eksiğiz. Başka bir Türkiye, başka bir Dünya
için sen de katıl, ellerimizi birleştirip emeğin ve özgürlüğün
Türkiye’sine uzanalım.
Download