ْمَا ُْحُوا فَانـ كِْ ْ ال يَتَامٰى ْيِفْ تُـق سِ طُوا َّْْلَاْ خِف تُ

advertisement
Ekim-1984
İSLAMDA AİLE HAYATI VE EVLİLİĞİN ÖNEMİ
Sadık ERASLAN
ْ‫لْتُـق ِسطُوا ْ ِفيْال َيتَامٰ ىْ َفانـ ِْكُحُواْمَا‬
ْ َّ َ‫َو ِانْْ ِخفت ُمْْا‬
َٓ ‫طَابْْلَكُمْْ ِمنَْْال ِّن‬
ِْ‫ساء‬
İslâm dini, sadece namaz, zekat, oruç gibi bir kaç
ibadet konusundan ibaret değildir. O, ilâhî bir sistem olup
doğumundan, dünyaya gelişinden, ölümüne kadar olan
insan hayatını kuşatmaktadır, insanoğlunun doğumu İslâm
fıtratına uygun olduğu gibi, ölümünün de İslam’a göre
olma zarureti vardır. İslâm bize bunu emretmektedir.
Bakın! Cenab-ı Hak bu konuda ne buyurmaktadır: «Ey
iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve
ancak müslüman olarak can verin.»(2) Allah'tan, O'na
yaraşır şekilde korkmanın anlamı, müslümanın bütün
varlığı ile Allah'ın emirlerini yerine getirmeye ve
yasaklarından kaçınmaya çalışmasıdır. Aziz kardeşlerim;
Aile mahremiyeti, namus ve iffet mefhumları çok
sağlam bir şekilde muhafaza edilmelidir. Aksi takdirde,
zamanla cemiyette, tedavisi çok güç yaralar açılır. İslâm
mahremiyeti muhafaza eden fertler için yegane huzur,
güven ve saadet kaynağı kendi yuvalandır, İslam
mahremiyete riayet etmeyen çiftlerin ise, huzur bulmaları
çok güçtür. Zira müslümanın küçük bir cenneti sayılan
yuvası, cehenneme benzer bir hal alır. Böylece eşler gayri
İslâmî hayatın verdiği sıkıntılar içerisinde kıvranır durur.
Bu da çocukları, gençleri ürküterek meşru olan evlilik
müessesesinden kaçmalarına sebeb olur. Neticede gençler,
bedeni arzularının tatmini gayesiyle fuhuş yuvalarına
yönelebilirler ki, bu da tamiri çok güç bir yıkım olur.
Aziz Mü'minler;
Böyle bir duruma düşmemek için Allah ve
Rasulünün emirlerini dinlemek ve onlara uymak
zorundayız. Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de «Size helâl ve
uygun olan kadınlarla evlenin.» (3) buyurarak mü'minlere
nikah yoluyla evlenmeyi emretmiştir. Allah'ın resulü de
yetişkin gençlere hitaben şöyle buyurur: «Ey gençler,
sizden evlenmeye gücü yetenler evlensin! Zira evlenmek,
gözleri haramdan daha çok korur, zinadan da daha çok
muhafaza eder. Gücü yetmeyen kimse oruç tutsun. Zira
oruç şehveti kırar.» (4) Nitekim evliliğin önemini daha
bariz bir şekilde açıklayan bir hadisde Allah resulü şöyle
buyurur: «Kişi evlenmekle dininin yansını tamamlamış
olur. Diğer yansı içinde Allah'tan korksun.» (5) Diğer bir
hadis-i şerifte de Hz. Muhammed (s.a.v.) şöyle buyurun
«Evleniniz, çoğalınız ki, kıyamet günü ben, diğer
ümmetler karşısında sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.»
(6) Böylece Allah Resulü, nikahın, evliliğin asıl hedefinin
iyi bir nesil sahibi olunması ve müslümanların sayıca
çoğalması olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu üstün gaye
ile yuva kuran çiftler ise, hayatları boyunca mesut
olmuşlardır. Aksine, Allah ve Resulünün ölçülerine
bakmaksızın, sadece nefsinin arzusu istikametinde bir
araya gelenler, gerçek saadetten mahrum kalmışlardır. Zira
insanın en fazla şefkata muhtaç olduğu yaşlılık günlerinde,
Allah ve Resulünün ölçülerini kaçırmayanlar manen teselli
olurlarken, diğerleri birbirlerine adeta yük olmaya
başlarlar. Bir çift, sonsuz bir beraberlik ve saadete namzet
iken, ötekiler hayal kırıklığına uğrarlar.
Muhterem Mü'minler;
Allah ve Peygamberinin emri ile yeni bir hayat
arkadaşlığına başlayan çiftler, onlara isyanla yola
çıkmamalıdırlar. Peygamberimizin müsaade buyurduğu
gibi, helâlından olmak şartı ile fakir fukara, eş dost ve
akrabalara ziyafette, ikramda bulunmak caizdir. Meşru
defler çalmakla düğün ilanı yapılabilir. Zira kadın-erkek
ayrı olmak üzere düğünlerde meşru bir şekilde neşelenmek
tabiidir. Ancak İslâm'ın haram kıldığı, içkili, danslı,
kadınlı-erkekli eğlencelerdir. Allah Resulü: «Allah'a ve
ahiret gününe iman eden kimse, içki bulunan sofraya
oturmasın.»(7) buyurmuştur.
Ne hazindir ki, bugün düğün ve şenliklerimizin çoğu
şeytani bir kılığa bürünmüştür. Dini ve milli ananelerimiz
rafa kaldırılmıştır. Müslüman olduğunu söyleyen birçok
kimse, bu nevi hayırlı işlerini bile yabancıları taklit ederek
yapmaktadırlar. Yabancıların her türlü adetleri icra
edilmekte, içkiler bütün çeşitleri ile sunulmaktadır. Böyle
hayırlı gün ve geceler, sarhoş naraları, kadın erkek
çılgınlıktan içerisinde geçirilmektedir. Bu tür davranışların
ise, dinimizle alakası olmadığı gibi, milli örf ve
adetlerimizle de zerre kadar ilgisi yoktur. Bunlar, gayr-ı
müslimlerden ithal edilmiş adetlerdir. Bizim gibi bir millet
ise, kendi örf ve adetlerini bırakıp düğün ve şenliklerinde
bile
gayr-ı
müslim
olan
milletlerin
adetlerini
benimseyemez. Onların kültürlerini, kendi Dini, Milli
değerlerine tercih edemez. Resul-i zişan efendimiz bu
konuda: «Kim bir topluluğa benzemeye çalışırsa, şüphesiz
onlardan sayılır.» (8) buyurmuşlardır.
Aziz Mü'minler!
Başkaları gibi olmaya çalışmak, bir aşağılık
duygusunun eseri olsa gerek. En yüce bir dine mensup, en
son ve en büyük Peygamberin ümmeti, Kur'an gibi bir
rehbere sahip olan bir müslüman, hiçbir zaman başkasını
taklide ihtiyacı yoktur. Zira müslümanın kendine mahsus,
onun öz malı olan kültürü, adeti, görüşü vardır. O, bunları
Allah Resulünün sünnetinden alır. Allah Resulü de
müslüman bir gencin, güzelliğinden, zenginliğinden ve soy
sopundan ziyade dini sağlam olan bir eş tercih etmesi
gerektiğini öğütlemektedir. Onu dinleyen ve onun
sünnetine değer veren bir genç, gayr-ı müslimlerin hal ve
hareketlerini benimseyemez. Zira Allah Resulünün: «Sünnetime uymayan (O'nu terk eden) benden değildir.» (9)
buyurduğunu çoğumuz biliyoruz. O'nun sünnetinden
ayrılan. Onun zincirinden kopan, ne dünya ve ne de
ahirette tutulacak bir ip, imdadına gelebilecek bir şefaatçi
bulamaz. Yegâne çare, bir an evvel, her hal ve
hareketimizde
Allah
Resulünün
sünnetini
rehber
edinmemizdedir. Ne mutlu O'ndan ayrılmayanlara...
***
(1) Nisa suresi Ayet: 3
(2) Al-i imran Ayet: 102
(3) Nisa Ayet: 3
(4) Buhari, Müslim, İbn-i Kesir tefsiri C. 5, s. 94.
(5) Mişkâtii'l-Mesâbih C. 2, s. 161.
(6) Fethu'l-Kebir, C. 2, s. 38
(7) Şevkâni, Neylü'l-Evtâr, C. 1, s. 195.
(8) Ebu Davut, Ahmet, Keşful-Hafa, C. 2, s. 240
(9) Buhari, Müslim-Nesei, et-T aç, C. 2, s. 278.
Download