Dünya Gıda Krizi ve Gıda Fiyatlarında Oynaklığın Sürdürülebilir

advertisement
Tarım, Yoksulluk ve Kalkınma
Dünya Gıda Krizi ve Gıda Fiyatlarında Oynaklığ ın Sürdürülebilir Kalkınma ve Yoksulluk
Etkileri: Küresel ve Ulusal Politika Tepkileri
A. A li KOÇ
alikoc@akdeniz.edu.tr
Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi, 1İBF, İktisat Bölümü
Özet
Son yıllarda dünya gıda fiyatlarında büyük artış (sıçrama) ve aşırı oynaklık görülmektedir. Gıda fiyatlarındaki hızlı artış biyoenerji politikaları, artan petrol fiyatları, döviz kuru hareketleri, iklim değişikliği, düşük stok seviyesi, ihracatçı ülkelerin uyguladığı
sınır önlemleri, tarımsal ürünlerin emtia fiyatları ile ilişkisinin artması ve organize tarım ürünleri piyasalarında spekülatif davranışlara
atfedilmektedir. Artan gıda fiyatları gelişmekte olan ülkelerde sürdürülebilir kalkınmayı tehdit etmekte ve milyonlarca insanı açlığa
itmektedir. Krize karşı küresel düzeyde 2007 yılından itibaren alınan önlemlerin yeterli olmadığı ve yeni bir krizi önlemeye yetmeye­
ceği belirtilmektedir.
Türkiye’de gıda güvencesi ve fiyat oynaklığına odaklanmış koordineli bir çaba olmasa da çoğu kriz öncesi uygulamada olan ve
bazıları ise kriz sonrası başlatılan politikalar vardır. Atılan olumlu adımlar arasında tarımsal AR-GE harcamaları için bütçe tahsisinin
önemli miktarda artması, hızlı ithalat tarife ayarlamaları, et ve süt piyasasına daha aktif düzenleyici müdahale, sulama yatırım desteği
ve rehin senedi karşılığı emanet ürün alımı uygulamaları sayılabilir. Ancak, daha yüksek küresel fiyat şoklarının kısa ve orta dönem
etkilerini hafifletmeye yetecek miktarda tahıl, et ve şeker stoku olduğu söylenemez.
Anahtar Kelime: Kürsel Gıda Krizi, Gıda Fiyatlarında Oynaklık, Gıda Kriz Yönetişimi
Sustainable Development and Poverty Impact of Global Food Crisis and Price Volatility: Global and
Domestic Policy Responses
Abstract
Considerable price increase and volatility in food prices have been observed for last few years at global level. Factors behind
price and volatility rises are attributed to bio-energy policy, petrol prices, exchange rate movements, climate change, lower stock level,
export restrictions, increasing linkage of food price with other commodity prices, and speculation in organized agricultural commodity
markets. Increasing food price has threatened sustainable development in developing countries and pushing millions of people into
extreme poverty. It is stated that global measures which have been taken against to food crisis since 2007 are not enough and do not
prevent from another food crisis. Although, there is not concerted action against to food insecurity and price volatility, there are some
measures initiated before and also introduced after the crisis. Favourable steps which have been taken against to the crisis are increasing
budget of agricultural research and development, proactive import tariff adjustments, intervention of the milk and meat market through
purchase and selling, subsidized credit for modern irrigation system, and allow producer and trader owned private stocks through warehouse security receipt. However, it can not be said that there are enough buffer stock of cereals, dairy products, cattle meat and sugar
to alleviate short and medium term impacts of higher global price shocks.
Keywords: Global Food Crisis, Food Price Volatility, Governance of Food Crisis
1. Giriş
Yeni bin yılın ilk on yıllık döneminde dünya gündemine yerleşen sürdürülebilir kalkınma ve gıda güvencesini tehdit
eden başlıca problemler; a) küresel ısınma sonucu ortaya çıkan ve yıkıcı etkileri olan ilkim değişikliği, b) enerji (fosil kay­
naklı) fiyatlarında artış, c) ABD, AB, Brezilya ve Kanada başta olmak üzere daha birçok ülkede zorunlu olarak uygulanan
ve teşviklerle yaşatılan biyo-yakıt politikaları, d) Asya’da yoksul ülkelerin hızla kalkınması ve gıda tüketim kalıplarının
değişmesinin yarattığı talep baskısı, e) yoksul gelişmekte olan ülkelerde toprakların ve doğal kaynakların büyük yatırım
fonları tarafından ele geçirilmesi, f) gıda arz zincirinde başta perakendecilik olmak üzere işleme ve tarımsal girdi tedarik
aşamalarında artan yoğunlaşma, g) organize gıda piyasalarında (borsalar) artan spekülatif davranışlar, ve h) dünya ticaret
örgütü (DTO) disiplini arasında yer almayan çok farklı araçlarla yürütülen ihracat kısıtlamaları şeklinde sıralanabilir. Bu
faktörlerin çoğu başta gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere küçük ve orta boy tarım işletmeleri, yoksul hanehalkı ve
kırsal nüfusu tehdit eden ve büyük yıkıcı etkileri olan riskler olarak değerlendirilmektedir.
Bu bildiride, yukarıda sayılan faktörlerden yoksulluk riski altında olan hanehalkı ve makro ekonomik istikrar için
büyük tehdit olan ve son yıllarda dünyanın gündemine oturan “gıda krizi ve gıda fiyatlarında artan oynaklık” tartışılmak­
tadır. Çalışma’da ilk bölümde dünya gıda fiyatlarında artış ve artan fiyat oynaklığı üzerinde yapılan çalışmalar irdelen­
mektedir. İkinci bölümde “gıda krizi ve artan fiyat oynaklığına karşı küresel düzeyde” politika tepkilerinden bahsedil1
10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi • 5-7 Eylül 2012 • Konya
mektedir. Üçüncü bölümde söz konusu gelişmeler karşısında Türkiye’nin ulusal politika tepkileri yer almaktadır. Son
bölümde ise gıda güvencesi ve makro ekonomik fiyat istikrarım tehdit eden bazı risklere vurgu yapılmakta ve çözümler
önerilmektedir.
2. Dünya Gıda Fiyatlarında Artış ve Artan Oynaklık (Volatility)
Önemli tarımsal ürünlerin dolar cinsinden dünya fiyatları 2006 yılının ikinci yarısından itibaren hızla yükselmeye
başladı ve bu yükseliş 2008 yılı ortalarına kadar devam etti. Nitekim FAO reel gıda fiyat indeks değeri (2002-2004=100)
2006 yılında 108 iken 2008 yılı Haziran ayında 165 düzeyine yükseldi. Bu dönemde tahıl ve yağlı tohum reel fiyat in­
deksinde iki kat civarlarında artış gerçekleşmiştir (FAO, Haziran 2012). Tahıl fiyat indeksi 2006 yılı ortalarında yaklaşık
100 iken iki kat artarak 2008 ortalarında 200 oldu. Tahıl fiyatlarında 2006-2008 döneminde görülen oransal artış 140
yıllık tarihi süreçte gözlenen en yüksek artış olmuştur (Sumner, 2009). Yükselen gıda fiyatları küresel ekonomik krizin
arifesinde, yani 2008 yılının ikinci yarısından itibaren çok ciddi bir düşme eğilimine girmiş ve fiyatlar tekrar 2006 yılı
seviyelerine geri dönmüştür. FAO reel gıda fiyat indeks değeri 2008 Haziran ayında 165 iken 2008 sonlarında 109 civar­
larına kadar gerilemiştir. Dünya tarım ürünleri fiyatları 2009 yılının ikinci yarısından itibaren tekrar artış eğilimine girmiş
ve 2010 yılı Aralık ayında FAO reel gıda fiyat indeks değeri tekrar 168 seviyesine yükselmiştir. Daha sonra indeks hafif
bir düşme eğilimi sergilemiş olsa da yüksek seviyesini korumuş ve 2012 Mayıs ayı itibariyle indeksin değeri 136 civar­
larına gerilemiştir. Tarım ürünleri dünya fiyatların bu serüveni dünya tarım ekonomisi ve iktisat yazınında sıklıkla “2008
fiyat yükselmesi” (price spike) olarak ifade edilmektedir (Gibert and Morgan, 2010). FAO reel gıda fiyat indeksi dünya
gıda fiyatlarının 2007 yılından itibaren reel olarak hızlı bir yükselme sergilediğini ve aynı zamanda fiyat oynaklığın da
artığını ortaya koymaktadır. Gıda fiyatlarında 2007-2008 döneminde gözlenen artış oransal olarak birinci dünya savaşı
dönemindeki artıştan büyük ve 1970’lerdeki artış ile karşılaştırılabilir düzeydedir (Hamilton 2009). İlk olarak 2007-2008
ve daha sonra 2010-2011 yıllarında dünya gıda fiyatlarında (özellikle tahıl ve yağlı tohumlarda iki katı aşan fiyat artışı)
gözlenen yükselme açlık sınırı altındaki nüfus sayısını bir milyarın üzerine taşıdı. Artışın 100 ila 200 milyon arasında ol­
duğu tahmin ediliyor. Gıda fiyatlarında gerçekleşen büyük artış gelişmekte olan çok sayıda ülkede gıda krizleriyle sonuç­
landı. Bu durum bazı gelişmekte olan ülkelerde siyasi başkaldırıları tetikledi (Wise and Murphy, 2012). İkinci dalgada
(2009-2011), FAO reel gıda fiyat indeksi 30 puan artmıştır. Dünya gıda ithalat faturasının 2011 yılında 1,3 trilyon dolar
olacağı tahmin ediliyor (Wise and Murphy, 2012a). Bu rakam 2010 yılına göre 250 milyar dolar artışı ifade ediyor. Dünya
gıda fiyatlarının gelecek on yıllık sürede yüksek seyrini koruyacağı ve kriz öncesi seviyenin üzerinde kalacağı konusunda
uzmanlar ve küresel kurumlar arasında yaygın bir görüş birliği var (Wise and Murphy, 2012). Çok sayıda uzman, eğer
dünya gıda sistemindeki problemlerin giderilmesi için ortak hareket edilmez ise dünya gıda talebinin 2050 yılına kadar,
gıda arzını geçeceğini tahmin etmektedir. ABD “2007 enerji bağımsızlığı ve güvenliği yasası” mısır fiyatlarını 2007 ön­
cesi seviyenin üstünde kalmasına katkıda bulunacaktır (Sumner, 2009).
ABD enerji güvenliği yasasında önemli bir değişiklik yapmaz ve etanol ithalat vergisini ciddi ölçüde düşürmez ise
göreli olarak mısır fiyatlarının çok büyük olasılıkla yüksek seviyede kalacağı ifade edilmektedir (Sumner, 2009). Nitekim
ABD mısırdan üretilen etanol ithalat tarifesini ve buna bağlı destekleri 2011 Aralık ayında kaldırdı (Wise and Murphy,
2012b). Tarımsal araştırma ve geliştirme faaliyetleri tarımsal emtia fiyatlarının uzun dönem patikasını belirlemede çok
önemlidir. Reel fiyatların uzun dönem eğilimi veya azalmasının ardında bilimin tarıma uygulanışı yatmaktadır. Bilimin
tarımda kullanılması sayesinde sadece verimlilik artışı sağlanmamıştır, bunun yanında bilimsel yenilikler sayesinde ve­
rimli toprakların tarıma kazandırılması ve kullanılan girdilerin verim etkisinin güçlendirmesi bilim sayesinde olmuştur
(Sumner, 2009).
Dünya gıda fiyatlarında 2007-2008 döneminde gerçekleşen artışın arkasında yatan başlıca sebepler arasında başta
Çin olmak üzere Asya ülkelerinin hızlı ekonomik büyümesi, gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörüne yapılan yatırım­
ların yetersiz kalması (özellikle küçük tarım işletmeleri), özellikle Avustralya’da hasat düşüklüğü, ABD dolarının değer
kaybetmesi, tarım ürünlerinin biyo-yakıt üretimine kaydırılması ve spekülatif etkiler sayılmaktadır (Gibert and Morgan,
2010). Araştırmacılar arasında mısır ethanolü ve biyodizel üretiminin artmasının gıda fiyat artışlarına katkı yapan önemli
faktörlerden biri olduğu konusunda görüş birliği vardır. Biyo-yakıt üretiminin artması aynı zamanda mısır ve yağlı tohum
talebini, arazi fiyatı ve su talebini de artırmaktadır (Wise and Murphy, 2012b).
Klasik olarak gıda fiyatlarında değişime neden olan temel faktörler arz ve talep yönlü olmak üzere iki gruba ay­
rılmaktadır. Arz yönlü temel faktörler hasat miktarı ve stok seviyesindeki değişikliklerdir. Hasat miktarını başta iklim
değişikliği, hastalık ve teknolojinin düzeyi etkilemektedir. Talep yönlü temel faktörler gelir, nüfus, tüketim kalıbındaki
değişmeler olarak dikkate alınırken son yıllarda biyo-yakıt amaçlı kullanım da (gıda dışı talep) çok önemli bir temel talep
faktörü olarak ortaya çıkmıştır. Başta Çin olmak üzere gelişmekte olan Asya ülkelerinde gıda tüketim kalıbının değişmesi
doğrudan ve dolaylı (et talep artışının öncülük ettiği yem talebi) olarak tahıl (buğday ve mısır) ve yağlı tohumlar talebini
artırmaktadır. Son dönemde gıda fiyatlarında aşırı artışı yol açan başka faktörler de ortaya çıkmıştır. Bunlar ihracatçı ül-
2
Tarım, Yoksulluk ve Kalkınma
kelerin ihracatı kısıtlaması ve finansal piyasalarda ortaya çıkan spekülatif davranışlardır. Nitekim 2007-2010 döneminde
ihracatçı ülkeler kendi ülkelerinde gıda fiyatlarında artışı önlemek için ihracat yasağı, ihracat kotası, minimum ihracat
fiyatı ve ihracat vergisi araçlarıyla ihracatı kısıtlama yoluna gitmişlerdir (Sharma, 2011, Bakınız Ek Tablo 1).
Diğer yandan son dönemlerde gıda fiyatlarının petrol fiyatları ile bağlantılı olduğu ve diğer emtia fiyatları (örneğin
metaller) ile aynı yönde hareket ettiğini kanıtlayan ampirik bulgular vardır (IMF, 2010; EU, 2011). Bunlardan başka
makro ekonomik politikalarda (örneğin para arzında artış) gıda fiyat davranışlarını etkilemektedir (FAO, 2010). Gübre
fiyatları 2007-2008 gıda krizi sırasında diğer ürünlere göre daha fazla artmıştır. Fosil yakıt tabanlı kimyasallar ve gübre
fiyatlarının artışının devam etmesi öngörülmektedir (Wise and Murphy, 2012b). Gıda fiyatlarındaki artış genel olarak şu
faktörlere atfedilmektedir; a) biyo-enerji politikaları, b) enerji fiyat şoklarından dolayı girdi maliyetlerinin ani yükselişi,
c)Avrupa’da tarım sübvansiyonlarının azaltılması, d)döviz kuru hareketleri, e) hava durumu şokları, f) stok seviyesinin
yetersizliği, g) ihracatçı ve ithalatçı ülkelerin uyguladığı sınır önlemleri ve h) organize tarım ürünleri piyasalarında spe­
külatif davranışlar (Sumner, 2009).
AB komisyonu raporuna göre tarım piyasalarında arz ve talep unsurlarında değişiklik fiyatların yukarı doğru baskılanması ve oynaklığın yükselmesine katkı yaptı. Fakat bu temel unsurlar resmin tamamını açıklamaz. Oynaklığı etkileyen
tarım dışı faktörler, tarım ürünlerinin enerji fiyatlarıyla artan ilişkisi ve farklı emtia piyasaları arasında ortak davranışın
artmasıdır. Bu faktörler de tarım fiyatlarında gözlenen oynaklığın armasını güçlü şekilde etkilemektedir (EU, 2011).
Gıda fiyatlarının yükselişe geçmesinden hemen önce dünya mısır stok seviyesi sadece 47 günlük ihtiyaca yetecek
seviyede bulunuyordu. Bu miktar 1974 yılından sonra görülen en düşük seviyedir (Till, 2011). Kriz öncesi Çin’de pirinç
stoklarını ciddi miktarda azalmıştı. Fiyatlarda 2007-2008 veya 2007-2011 döneminde gözlenen oynaklık beraberinde bu
oynaklığın aşırı olup olmadığı hakkında tartışmaları da başlatmıştır. Aşırı oynaklık, fiyat değişim sıklığı ve büyüklüğünün
(derecesinin) arz ve talep koşullarındaki değişimi ile açıklanamaması ve arz-talep koşullarından kaynaklanan değişimden
daha büyük olması olarak ifade edilmektedir (EU, 2011). Bu tür oynaklık güçlü bir belirsizlik ile birlikte ortaya çıkmak­
tadır.
Pür fiyat oynaklığı belirli frekanslarda fiyat değişim derecesinin yönsüzlüğü olarak tanımlanmaktadır (UK
Goverment’s Foresight Project, 2011). Oynaklık genellikle aylık cari fiyat serileri kullanılarak hesaplanan varyans deği­
şim katsayısı ile ölçülür. Katsayı standart sapmanın ortalamaya oranı olup, serinin yayılımını ölçer. Eğer katsayı yüksek
ise oynaklık da yüksektir (EU, 2011). İktisatçılar genellikle oynaklığı hesaplamada ölçüm biriminden bağımsız olduğu
için logaritmik fiyatların standart sapmasını kullanır. Oynaklığın düşük sevilerinde logaritmik standart sapma yaklaşık
olarak varyasyon katsayısına eşittir (Gibert and Morgan, 2010). Ekonomik seriler tipik olarak trend sergiler ve oynaklık
ölçümü için seride trend etkisinin ayrıştırılması gerekir. Eğer trend ayrıştırılmaz ise trend hareketleri de oynaklık ölçü­
müne dahil edilmiş olur.
Son dönemdeki oynaklık tüketiciler gibi ticari aracıları oldukça kaygılandırmaktadır. Diğer piyasalarda olduğu gibi
kısa ve uzun dönemde tarım ve gıda piyasalarında fiyatlar oynaklık sergiler. Kısa dönemde (günlük) fiyatlarda oynaklık
belki alım-satımın peşin olması ve aktörlerin hassasiyetini yansıtır. Uzun dönemde (aylık veya yıllık) fiyatlarda oynak­
lık ise piyasa koşulları ve beklentilerdeki değişimi yansıtır. Bu türden fiyat değişmeleri kısmi olarak hüküm süren arz
ve talep trendinin belirlediği tahmin edilebilir fiyat hareketini yansıtır. Fakat piyasalar tahmin edilemeyen olaylara ve
sistemi vuran şoklara da tepki verir (UK Goverment’s Foresight Project, 2011). Fiyat değişen piyasa koşullarına göre
kendini uyarladığı için fiyat oynaklığı bütün piyasaların temel bir özelliğidir. Tarım ürünleri talebi sürekli ve durağanlık
eğilimi sergilerken, arz miktarını (özellikle bitkisel ürünler) tahmin etmek mevsimsellik, hava koşulları ve doğal faktör­
lerden dolayı daha zordur veya daha az öngörülebilir (EU, 2011). Tarımsal piyasaların sahip olduğu özellikler güçlü ve
uzun dönem etkisi olan şoklara yol açabilir. Bu özellikler; a) hava koşullarındaki değişmeler belirli bölgelerde keskin
arz dalgalanmalarına yol açar, b) fiyat değişmeleri öncesinde uzun gecikmeler (ertelemeler) azda değişime yol açar, bu
durum bitkisel ve hayvansal ürünlerin artışı için uzun zaman ihtiyacı, yatırım ve AR-GE harcamalarıyla ilgili uzun dö­
nem karlarını yansıtır, c) kısa dönemde fiyat değişmeleri karşısında gıda talebinin göreli olarak az esnek olmasını olarak
sayılabilir. Fiyat değişmelerine sebep olan şokların süresi ve hızı bir dereceye kadar pazar katılımcılarının sahip olduğu
stok seviyesine de bağlıdır. Eğer stok düzeyi düşükse, arzın beklenmedik bir şekilde göreli olarak talebe göre düşmesi
fiyatlarda büyük artışa yol açar (UK Goverment’s Foresight Project, 2011).
Arz şokundan kaynaklanan fiyat artışının etkisinin uluslararası ticaret kanalı yoluyla hafiflemesi, dış ticaret miktarı/
şokun büyüklüğü oranına da bağlıdır. Örneğin pirinç gibi bazı piyasalarda, ticaret arz miktarına göre çok küçüktür ve
arz şoku, ulusal pazarda fiyat artışına sebep olmasa bile, dünya fiyatlarında çok büyük dalgalanmaya sebep olur. Dünya
pirinç piyasalarında arz şokunun dünya pirinç fiyatlarına etkisi ek bölümde açıklanmıştır. Bunların dışına tarımsal ticarete
hükümet müdahaleleri de durumun daha da kötüleşmesine sebep olur(UK Goverment’s Foresight Project, 2011). Fiyat­
lardaki aşırı oynaklık, ne üreticiler nede tüketicilere fayda sağlar, aksine üreticiler için piyasa sinyallerini bulanıklaştırır
ve yoksulluk sınırındaki tüketiciler için tehdit oluşturur (EU, 2011). Yani oynaklık hem üreticiler ve hem de tüketicileri
3
10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi • 5-7 Eylül 2012 • Konya
negatif etkiler. Aynı zamanda makro ekonomik ve mali problemlere de sebep olur. Tarımsal fiyatlarda kararlılık diğer
koşullar aynı iken (ceteris paribus) uzun dönemde üretimde artışa ve reel fiyatlarda gerilemeye sebep olmuştur. Nitekim
1950-2000 arasında tarımsal fiyatlar reel olarak dört kat gerilemiştir. Tarımsal fiyatlarda oynaklık dış ticarette serbestleşmenin verimlilik artışı yoluyla sağladığı bütün kazançları ortadan kaldırabilir (Boussard, 2003). Talebi az esnek tarımsal
malların piyasasında denge istikrarlı değildir ve piyasaya müdahale fiyat istikrarı için gereklidir.
AB komisyonu raporunda; a)tarımsal fiyatlarda oynaklığın artış eğiliminde olup olmadığı, b)fiyat oynaklığının daha
yüksek verim oynaklığından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, c)reel fiyat artışının ve artan oynaklığın tarım ürünleri talep
artışından kaynaklanıp kaynaklanmadığı, d) son yıllarda fiyatların stok değişmelerine daha duyarlı duruma gelip gelmedi­
ği ve e) fiyatlar üzerinde diğer piyasaların etkisinin olup olmadığı sorularına yanıt aramıştır. Komisyon raporunda yeralan
analiz sonuçları son dönemde fiyat oynaklığının olağan üstü artığı görüşlerini desteklemektedir. Raporda 2007-2008
döneminde dana eti, tavuk ve şeker hariç olmak üzere yağlı tohumlar ve tahıllarda gözlenen oynaklığın 1960 yılından beri
farklı dönemlerde gözlemlenen oynaklıktan çok daha yüksek olduğu ifade edilmektedir (EU, 2011). Analizde 1961-72
(yeşil devrim), 1973-84 (iki enerji krizi ve enflasyon içinde durgunluk dönemi), 1985-1996 (tarım fiyatlarında düzelme
dönemi) ve 1997-2008 (tarım ve diğer piyasaların paralel yükselişi) ve 2007-2008 dönemleri karşılaştırılmıştır. AB ko­
misyonu raporunda bitkisel ürün verim artışının azalma eğiliminde olduğu (mısır hariç) ve ayrıca mısır, pirinç ve soyada
verim artışının bu ürünlerin talep artışının gerisinde kaldığı ifade edilmektedir.
Ancak sistematik olarak bir verim oynaklığı olmadığı, bazı bölge ve ürünlerde oynaklık artarken bazılarında azaldığı
belirlenmiştir. Nitekim Brezilya ve Çin’de buğdayda verim oynaklığı AB, Hindistan ve ABD’den daha yüksek bulun­
muştur. Buğday, şeker kamışı ve şeker pancarı gibi bazı ürünlerde 1997-2008 döneminde verimde oynaklığın önceki
dönemlere göre artığı görülürken, mısır ve soya bitkisinde verim oynaklığı önceki dönemlere göre azalmıştır. Raporda yer
alan sonuçlara göre çok sayıda tarım ürünü talebinde büyüme azalma eğiliminde iken, Çin ve Hindistan’da süt ürünleri ve
bitkisel yağ talebinin büyüme hızı artmıştır.
Dünya fiyatları bağımlı değişken ve stok/kullanım oranına açıklayıcı değişken olarak tanımlanan regresyon modeli
tahmini buğday ve mısır fiyatlarının stok değişmelerine artan düzeyde tepki verdiğini ortaya koymuştur. Raporda soya ve
pirinç fiyatlarının bu ürünlerin stok/kullanım oranlarıyla çok zayıf ilişki içinde olduğu, fakat şekerde ilişkinin çok yüksek
olduğu (esnekliğin 0,48) ifade edilmektedir. AB komisyonu raporunda, tarımsal temellerin değişmesinin (verim, talep ve
stok) fiyatlar üzerinde yükselme baskısı ve oynaklığın artmasına büyük katkı yaptığı, fakat resmin tümünü açıklamadığı
ifade edilmektedir. Tarım dışındaki faktörlerin de fiyat oynaklığında büyük etkisi olduğu belirtilmektedir. Bunlar, tarım
ürünleri fiyatlarının enerji fiyatlarıyla artan ilişkisi (girdi maliyeti örneğin gübre ve biyo-yakıtlardan dolayı) ve tarımsal
piyasalarda finansal yatırımlarla ilgili spekülatif davranışlardır (EU, 2011).
Gıda fiyatlarında gözlenen oynaklık genel olarak geçmiş dönemdeki oynaklık, trend, stok düzeyi, verim düzeyi,
emtia fiyatlarının birlikte hareket etmesi (indeks fonlar ve portföy ticareti), döviz kurlarında oynaklık, petrol fiyatlarında
oynaklık, ihracat yoğunlaşması (ihracatı az sayıda ülkenin yapması) ve faizlerde oynaklık gibi değişkenler ile açıklanmaktadır (Balcombe, 2010). Yapılan bir araştırmada gıda fiyatlarında oynaklık artışının büyük bir kısmını ABD enflasyo­
nu ve ABD dolar kurunun açıkladığı sonucuna ulaşılmıştır (Till, 2011)
İngiltere’de hükümet tarafından yaptırılan “küresel gıda ve tarımın geleceği projesi: gıda fiyatlarında oynaklık çalış­
ması sentez raporunda” gıda fiyatlarında oynaklığın gelecekteki durumuyla ilgili olarak aşağıdaki öngörüler yer almakta­
dır (UK Goverment’s Foresight Project, 2011). Geçmiş yirmi yılın trendi dikkate alındığında gelecekte daha düşük fiyat
oynaklığına yol açabilecek bazı faktörler şunlardır. Bitki (ürün) korumada ve biyo-teknolojide devam eden gelişmeler
ürün hasat istikrarını artırabilir. Dünya gıda ticaretinin serbestleşmesi ve daha fazla piyasa odaklı tarımsal politikalar gıda
piyasalarında talep ve arz tepkilerini dengeleyebilirler. Bunlara karşın gelecek on yıllık dönemlerde daha büyük fiyat
dalgalanmalarına sebep olabilecek faktörler de mevcuttur. Bunlar; a) iklim değişikliğinin gıda üretiminde çok büyük
dalgalanmalara yol açacak daha düzensiz (oynak) hava koşullarına ve daha olağan dışı iklim olaylarına neden olması
beklenmektedir, b) artan enerji fiyatları taşıma maliyetlerini artıracak ve bu durum uluslararası piyasaların tepki verme
kapasitelerini artıracaktır ve c) gelir artışından dolayı fiyat talep esnekliğinin artması beklenmektedir. Geliri artan tü­
keticiler işlenmemiş ürünler yerine işlenmiş ürünleri tercih ederler. Bundan dolayı tüketici fiyatlarında ürün işleme ve
diğer aramaların maliyet payı artar ve bu durum ürün fiyatlarında dikkate değer değişiklik yaratır. Henüz güçlü ampirik
kanıt olmasa bile daha yüksek fiyat oynaklığına yol açabilecek başka faktörler de vardır. Bunlar daha fazla değişkenlik
sergileyen yakıt fiyatlarıyla ilişkili olarak artan biyo-yakıt üretimi ve organize gıda piyasalarında (vadeli işlem piyasaları
ve indeks fonlara yatırım) artan spekülatif davranışlardır. Uluslararası piyasalarda gıda fiyatlarının artması düşük gelirli
ülkelerde hükümete karşı gösterilerin, isyanların ve sivil kargaşaların artmasında çok önemli katkısı olmuştur (Arezki and
Brückner, 2011).
Tarım ve Ticaret Politikası Enstitüsünden araştırmacılar (Wise and Murphy, 2012a) gıda krizine yönelik olarak
başlatılan girişimlerin genelde krize kaynaklık eden aşağıdaki problemlerin çözümüne yönelik olup olmadığını irdele4
Tarım, Yoksulluk ve Kalkınma
mişlerdir. Bu problemler;
a) Genellikle gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörüne yapılan yatırımların düşük kalması (özellikle küçük tarım
işletmeleri),
b) Kamu tarafından finanse edilen araştırma ve geliştirme çalışmalarına desteklerin azalması, özel sektör araştırma
ve yayım çalışmalarına artan bağlılık,
c) Yoksul ülkelerde ulusal gıda talebini karşılamada ithalata bel bağlamak (sonuçta ulusal üretimin düşmesi),
d) Ulusal piyasa veya talebi karşılamak yerine daha karlı olan ihracata yönelik ürünlere yönelme,
e) Tarım arazilerinin biyo-yakıt amaçlı üretim için kullanımının artması,
f) Çevresel olarak sürdürülebilir düşük girdi kullanan tarımsal üretim modeli yerine yüksek girdi kullanan tarımsal
üretim sisteminin desteklenmesi,
g) İklim değişikliği ile gıda güvencesi arasındaki ilişkiye yeterli ilgi ve özenin gösterilmemesi,
h) Tarımsal piyasalarda artan finansal spekülasyon ve yabancılara toprak satışı (yatırım fonlarının yoksul ülkelerin
toraklarını gasp etmesi) şeklinde sıralanmaktadır.
3. Krize Karşı Küresel Düzeyde Politika Tepkileri
Gıda krizine çözüm amacına yönelik olarak 2008 yılı başlarından itibaren kürsel düzeyde bazı girişimler başlatılmış­
tır (Wise and Murphy, 2012b). Bu girişimler gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkelere yönelik deniz aşırı yardımları
(overseas development assistance) ve çok taraflı kalkınma bankaları politikaları ve programları, birleşmiş milletlerin
çalışmaları (kuramları ve girişimleri) ve gelişmiş ilk 20 büyük ekonomi (G-20) girişimleri olarak gruplandırılmaktadır.
Birleşmiş Milletler tarafından yürütülen programlar arasında gıda güvence komitesi (the Committee on Food Security)
ve gıda hakkı özel raporu (special rapporteur on the right to food) sayılabilir.
Wise and Murphy (2012b) gıda krizine karşı uluslararası seviyede başlayan çözüm arayışları ve politika tepkilerini
şu şekilde özetlemişlerdir. İlk olarak 2008 yılı Nisan ayında BM Genel Sekreterinin Küresel Gıda Güvence Krizi “Yük­
sek Seviyede Görev Gücü (YSGG)” olarak adlandırdığı girişim başta BM kurumlan olmak üzere Dünya Bankası, IMF,
WTO ve OECD başkanlarını bir araya getirmiştir. YSGG öncelikle risk altındaki korumasız nüfusa yardım ve onların
krize karşı esnekliğini artırmaya odaklamıştır. FAO uygulamada olan “Açlıkla Mücadele Programı” temelinde üretimi
arttırma ve küçük ölçekli üreticileri desteklemeye odaklanmıştır. FAO ayrıca gıda fiyat artışına karşı uluslararası işbir­
liği için çok paydaşlı koordinasyon kurulu olarak hizmet veren Dünya Gıda Güvencesi Komitesi’nin (DGGK) yeniden
kurulmasına öncülük etmiştir. Gelişmiş ülkelerde gıda krizine karşı gecikmeli de olsa bazı adımlar atmışlardır. Gelişmiş
en büyük sekiz ülke (G-8) 2009 yılında “Küresel Tarım ve Gıda Güvencesi Programında” kullanılmak üzere, gelişmekte
olan ülkelerin tarımsal yatırımları için 3 yıllık bir dönemde 22 milyar dolar vermeyi taahhüt etmiştir. Dünya Bankası 2010
yılında üç yıllık Tarımsal Eylem Planı geliştirmiş ve yıllık 4,1 milyar dolar seviyesinde bulunan gelişmekte olan ülkelere
yönelik tarımsal yatırım yardımlarını 6,2 ila 8,3 milyar dolar arasına çıkarmayı taahhüt etmiştir. G-20 ülke liderleri gıda
güvencesini en önemli alanlarından biri olarak açıklamışlardır. Gelişmiş ilk yirmi ülke Fransa liderliğinde 2010 yılında şu
konuları ele almışlardır; a) tarımsal ürün fiyatlarında oynaklık ve spekülasyon, b)“sorumlu tarımsal yatırım” bağlamında
gelişmekte olan ülkelerde tarımsal arazi satın alımlarının azaltılması, ve c)besin ve insani yardımın gözden geçirilmesi.
Gıda kriziyle ilgili olarak gelişmekte olan ülkelerin kendileri de bazı önlemler başlatılmıştır. Örneğin Afrikalı yöne­
ticiler tarımsal kalkınma bütçesini kamu bütçesinin en az %10’una çıkarma taahhütlerini yenilemişlerdir. Güney-Güney
işbirliği çerçevesinde Brezilya Afrika’da tarımsal araştırmaları destekleme sözü vermiştir. Gıda krizi kürsel düzeyde
tarım sektörünün temel politika sorunlarını uluslararası toplumun gündeminde ilk sıraya ve merkeze oturmasına yol
açmıştır. Temel sorunlar arasında; a)devletin veya kamu sektörü tarımsal yatırımı, b) tarımda küçük ölçekli üreticiler ve
kadınlar, c) ürün spekülasyonları ve fiyat oynaklığı, d) gıda güvenlik stokları, e) yüksek girdili tarıma alternatif olarak
sürdürülebilir tarım, f) iklim değişikliği ve h) biyo-yakıtların artışı ve biyo-yakıtların gıda fiyatları üzerine etkisi konuları
öne çıkmaktadır (2012b).
Birleşmiş Milletler (UN) gıda hakkı özel raportörü (special rapporteur on the right to food) tarafından çözüm için
önerilen öncelikler (Wise and Murphy, 2012);
1) Ülkelerin kendine yeterli olma kabiliyetini (kapasitesini) desteklemek,
2) Gıda rezervleri oluşturmak,
3) Gıda piyasalarında finansal spekülasyonların (vurgunculuğun) regüle edilmesi,
4) Azalan ihracat geliri ve artan gıda ithalat faturasına karşı sosyal güvenlik (sosyal yardım) ağı oluşturmak,
5) Üretici örgütlerini desteklemek,
6) Toprağa erişimi korumak, yabancıların büyük ölçekli toprak almasına engel olmak (morataryum ilan etmek),
7) Çevresel olarak sürdürülebilir tarıma geçişi teşvik etmek,
8) Gıdanın insan hakkı olduğunu savunmak şeklinde sıralanmaktadır.
5
10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi • 5-7 Eylül 2012 • Konya
Gıda krizine karşı küresel çözüm arayışlarıyla ilgili yapılan değerlendirmede (Wise and Murphy, 2012b) piyasaların
yeniden düzenlenmesine yönelik bir çaba ya da niyet görülmediği gibi uluslararası piyasaları kontrolünde bulunduran
tarımsal ihracatçıların ve tarımsal girdi ticareti yapan firmaların davranışlarını disipline edecek bir çabanın da olmadığı
belirtilmektedir. Küresel piyasalarda tarım, enerji ve finansal piyasaların bütünleşmesi ile beraber yapısal bir değişim
görülmektedir. Güçlü yardım ve teşviklerle desteklenen endüstriyel biyoyakıtların artışı gıda fiyatlarını yüksek ve hare­
ketli petrol fiyatlarına daha sıkı bağlamaktadır. Hala düzenleme yapılmamış vadeli işlem piyasalarındaki finansal spe­
külasyonlar fiyat oynaklığını daha fazla arttırmaktadır. Uluslararası politikalar henüz gerçek sorunlara çözüm arayışına
odaklanmamıştır. Ayrıca 2008 yılından günümüze gıda krizini ve fiyat oynaklığını önlemeye yönelik olarak başlatılan
tüm faaliyetlerde önemli bir ilerleme sağlanamamıştır. Dünya yıkıcı gıda fiyat artışı riskini henüz atlatmış değildir. Pet­
rol fiyatlarındaki artış dikkate alındığında destek politikalarının kaldırılarak biyoyakıt üretiminin durdurulması zayıf bir
olasılıktır.
G-20 ülkeleri “Kurumlararası Görev Gücü (Interagency Task Force)” gıda fiyat oynaklığı raporu biyoyakıt politi­
kalarının yeniden gözden geçirilmesini önermiştir (Wise and Murphy, 2012b). Gelişmiş ülkelerin daha fazla sorumluluk
üstlenmeye başlaması olumlu, ancak çok yetersiz bir gelişmedir. Dünya Bankası ve diğer bölgesel kalkınma bankaları
“tarımsal araştırma ve geliştirmeyi (AR-GE)” gıda güvencesi ve kalkınma için en öncelikli alan olarak kabul etmekte­
dir. Bu anlayış yıllardır sürekli azalan AR-GE destekleri dikkate alındığında önemli bir gelişmedir (Wise and Murphy,
2012b). Uluslararası Tarımsal Araştırma Danışma Grubu (CGIAR) enstitüleri aracılığıyla yapılan tarımsal araştırmalar
reform geçirmekte ve tekrar artmaktadır. Ancak tarımsal araştırmalarda özel fonlar (Bill Gates vb) ve çokuluslu tarımsal
firmalara bağımlılık hala sürmektedir. Diğer yandan Gates vakfının öncülüğünü yaptığı diğer bazı vakıf ve özel kuruluşlar
tarımsal kalkınmayı en öncelikli problem olarak ele almaktadır. Daha da önemlisi gelişmekte olan ülkeler tarımsal ARGE bütçelerini artırma taahhüdünde bulunarak krize tepki vermişlerdir. Bunlar arasında Çok Boyutlu Afrika Tarımsal
Kalkınma Programı (CAADP) sayılabilir (Wise and Murphy, 2012b) .
Devletin tarımsal “AR-GE” çalışmalarındaki rolü son 30 yılı aşkın süreden beri sergilediği eğilimin aksine yeniden
öne çıkmış ve devletin tarımsal kalkınmadaki rolünün önemi yeniden fark edilmeye başlamıştır. Hâlihazırda tarımsal ARGE çalışmalarında özel sektör-devlet işbirliği temelinde özel sektör yanlılığı devam etmektedir. Eğer kamu sektörü çok
zayıfsa veya kamu sektörünün rolü sadece özel sektörü risklere karşı korumak ise özel sektör-kamu işbirliği çok sorunlu
bir durumdur. Bazı ülkelerde, özel sektörün AR-GE çalışmalarına katkı verme kapasitesi çok zayıftır. Uluslararası kuru­
luş ve vakıflar tarafından desteklenen küçük ölçekli işletmeler lehine çok sayıda proje-program olsa bile bu programlar
ticari olarak yaşam olanağı olmayan küçük işletmeleri dışlamakta ve bunlara destek sağlamamaktadır (Wise and Murphy,
2012b).
Dışa bağımlı teknolojilere olan eğilim sürmektedir. Yüksek verim sağlayan tohumlar tarımsal gelişme için önem­
lidir. Fakat AR-GE ve yayım faaliyetleri yerel tohum ve yerel gıda ürünlerinin gelişimi yerine ticari melez ve biyoteknoloji yanlıdır. Çok sayıda yardım programı hala ticari tohum ithalatını ve bunların sonucu olarak ithal girdilerin kul­
lanımını teşvik etmektedir. Yerel tohum çeşitleri (kaynakları) risklere karşı esneklik sağlamada önemini koruyan, fakat
henüz yeteri kadar kullanılmayan bir kaynaktır. Yerel çeşitler iklim değişikliğinde çok kritik öneme sahiptir. Bu çeşitler
üreticilerin elde ettikleri ürünün ekonomik değerini kontrol gücünü sahip olmasında temel bir unsurdur. Diğer yandan
AR-GE projeleri küçük ölçekli çiftçileri küresel, ulusal ve küresel zincir perakendeciler ile daha fazla bütünleştirmeye
odaklanmakta ve bu yönelim tartışmasız sürmektedir (Wise and Murphy, 2012b).
FAO ve diğer bazı kuruluşlar köy seviyesinde tahıl stoklamak için rehin-senedi sistemini yaygınlaştırmaya çalış­
makta ve Dünya Gıda Programı küçük üreticilerden tedarik ettikleri gıdaları bölgesel yardım programlarında kullanmayı
planlamaktadır (Wise and Murphy, 2012b). Uluslararası topluluk çevresel sürekliliğe ve düşük girdili tarıma geçişi henüz
güçlü bir şekilde desteklemeyi kabul etmemektedir (Wise and Murphy, 2012b). Ürün stokları (emniyet) olan ülkeler
uluslararası fiyat değişikliklerini hafifletmede daha başarılı olmuşlardır. Aslında, ürün depolamak uluslararası piyasaların
düzgün işlemesinde birçok yönden faydalıdır. DTÖ 2007-2008’deki gibi ihracatçı ülkeleri kriz durumunda ihracat kısıtla­
maları getirmemeleri için uyarabilir, fakat ihracatçı ülkelerin birinci sorumlulukları kendi vatandaşlarını korumaktır. Eğer
yeterli arzın olmadığını hissederlerse, ihracatı kısıtlamaya devam edeceklerdir (Wise and Murphy, 2012b).
Uluslararası Gıda Politikaları Araştırma Enstitüsü (IFPRI) gıda güvencesi için gıda stokunun artırılmasını öner­
mektedir. Fakat Dünya Bankası ve G-20 oynaklığı hafifletmek için güvenlik stoklarının artırılmasına genel olarak karşı
çıkmaktadır. G-20, Dünya Gıda Programı (WFP) şemsiyesi atında batı Afrika’da acil durumlar için gıda depolama pi­
lot proje uygulamasını kabul etmiştir. Emniyet stoklarının artırılması konusunda fazla bir yol alınamamış ve bu konu
2012’de Meksika’nın liderliğinde yapılan G-20 zirvesine ertelenmiştir. Finansal piyasaların yeniden regüle edilmesi zor
gözükmektedir. Dünya Bankası tarafından desteklenen risk yönetim (hedge) fonları hariç, son yıllarda gördüğümüz fiyat
balonlarından tarımsal piyasaların etkilenmesini önleme yönünde çaba görülmemektedir (Wise and Murphy, 2012b).
Yabancıların arazi almasının - tarım arazisi gaspı - gıda güvencesi için önemli bir tehdit olduğu konusunda fikir
6
Tarım, Yoksulluk ve Kalkınma
birliği vardır. Arazi gasp edenler çoğunlukla dış ülkelerdeki işlenebilen toprakları alarak ya da kiralayarak uzun dönem
gıdaya ulaşımı sağlamak isteyen bazı zengin gelişmekte olan ülkelerin büyük yatırım fonları, hammadde üretmeye çalışan
biyoyakıt üreticileri, arazi ve altındaki su üzerinde spekülasyon yapan uluslararası yatırımcılardır.
Dünya’da 2001 yılından bu yana 227 milyon hektar arazi satılmış ya da kiralanmıştır. Sadece 2008’de 91 milyar
dolarlık alım yapılmıştır. Arazi gaspına karşı Dünya Bankası “sorumlu tarımsal yatırım” için temel ilkeler olarak adlandı­
rılan bir rehber hazırlamıştır. Fakat bu rehberin çok zayıf olduğuna yönelik eleştiriler artmaktadır. Bundan başka “Arazi,
Balıkçılık ve Ormancılık Kullanım Hakkının Sorumlu Yönetişim Gönüllü Rehberi” olarak adlandırılan bir başka çalışma
BM’de (Dünya Gıda Güvencesi Komitesinde) görüşülmektedir. Bu rehber üzerinde 2011 yılı Ekim ayında tartışmalar ya­
pılmış ve 2012 yılında uygulamaya konulması beklenmektedir. Bu yaklaşım BM Gıda Hakkı Özel Raportörü tarafından
savunulan yaklaşımdaki “gıda hakkı” ile daha uyumlu bulunmaktadır (Wise and Murphy, 2012b) .
Oakland Enstitüsü gibi bazı kurumlar ülke yöneticilerin daha iyi normlar ve gözetimler oluşturmasına olanak sağla­
mak için yabancılara arazi satışlarını ertelemeyi önermişlerdir. Afrika Birliği ise arazi satışlarını yavaşlatmak üzere kendi
geliştirdiği rehberi uygulamaya koymuştur.
Tarımsal gelişmenin iklim değişikliği etkisinin azaltılması, iklim değişikliğinin tarımsal ekosistemi etkilediği ve
çiftçilerin bu değişikliklere uyumu için desteklenmesi gerekliliği konularında neredeyse fikir birliği olduğu gözükmekte­
dir. Ancak bu hedefe ulaşmada izlenecek en iyi yöntemin ne olduğu veya acil hareket edilmesi konusunda görüş birliği
yoktur(Wise and Murphy, 2012b). “Konsensüs eksikliği ile ilgili olarak üç konu dikkat çekmektedir. İlk olarak iklim
değişikliği ve tarım arasındaki bağa dikkati arttırma çabalarına rağmen, problemin altında yatan sebeplerden yüksek gir­
diye dayalı endüstriyel tarım ve fosil yakıt tabanlı tarımsal üretim gibi konulara yetersiz ilgi devam etmektedir. İkincisi,
doğrudan kamu sektörü yatırımları yerine özel sektörü teşvike yönelik genel yanlılık gelişmekte olan ülkeler tarafından
geniş kapsamlı eleştiriye neden olmaktadır. Burada alınan önlemlerin iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmede ve bu
değişikliğe uyumun finansmanı için zengin ülkelerin yakayı kurtarması ve önlemlerin sonuçsuz kalacağı tartışılmaktadır.
Yeşil İklim Fonu önerisinin kamu ve özel kaynaklardan yıllık 100 milyar dolara çıkarılma önerisi alınan önerilere örnek
verilebilir. Üçüncüsü, iklim değişikliği problemlerine karşı karbon piyasalarına güvenmek özellikle tarım için tartışmaya
yol açmaktadır. Karbon piyasaları gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerde ormanların yok olması ve bozulmasını
önleme ve karbon tutma kapasitesine katkı sağlayarak emisyon kredisi kazanabilmektedir. Bu durum gelişmekte olan
ülkeleri tarımsal kalkınmada karbon piyasasına bağımlı hale getirebilir ve orman çevresinde arazi işleyen kişilerin arazi­
lerini kaybetmesine sebep olabilir (Wise and Murphy, 2012b). Son 30 yıldır uygulanan yanlış politikalar gelişmekte olan
ülkelerin gıda üretimini zayıflatmıştır, bu yanlış politikalar arasında tarım ürünler dış ticaret liberizayonu, tarıma yatırım­
ların azaltılması ve yapısal uyum programları çerçevesinde devletlerin tarım ve gıda üzerindeki rolünün küçültülmesi yer
almaktadır. Nitekim en az gelişmiş ülkeler 1980 yılı öncesinde tarımsal fazlaya sahipken, 1980 sonrası çok büyük gıda
ithalatçısı durumuna gelmişlerdir. Gıda fiyatlarında yükselmeyi en iyi yöneten ülkeler kriz döneminde dış ticareti çok iyi
yöneten ülkeler olmuştur (Wise and Murphy, 2012b) .
Sadece BM Özel Raportörü sözleşmeli üretim modelinin (tohum üretiminden değer zincirine kadar her aşamada)
olumsuz etkilerine haklı olarak dikkat çekmiştir. Raportöre göre, küresel yönetişim sistemi gıda hakkının sağlanmasında
çok ciddi engel teşkil eden piyasa gücü yoğunlaşmasına çözüm bulmada yetersiz ve zayıf donanıma sahiptir. Nitekim
kamu - özel sektör ortaklığına artan ilgi ve endüstriyel tarımın gelişmesi için devam taahhütleri gelişmekte olan ülke
tarım sektörlerinde daha büyük işbirliğine dayalı yoğunlaşmaya neden olmaktadır (Wise and Murphy, 2012b) .
Dünya Bankası ve G-20 için hazırlanan “gıda piyasalarında fiyat oynaklığının sorgulanması” başlıklı raporda (Till,
2011), organize tarım piyasalarında finansal spekülasyonları önlemek için önerilen regülasyon yerine finansal mühen­
dislik temelinde emtia türev kontratları ile koruma (hedging) oluşturma önerilmektedir. Dünya Bankası gelişmekte olan
ülkelerde firmaların gıda fiyatlarındaki ani değişmelere karşı korunmaları için sigorta satın almalarını destekleyecek prog­
ram başlatmıştır (Till, 2011). AB komisyonu raporunda fiyat oynaklığını azaltma yönünde çabaların piyasa şeffaflığını
artırmak ve tarımsal verimlilik artışındaki yavaşlamayı tersine çevirmeye odaklanması gerektiği ifade edilmektedir (EU,
2011).
G-20 ülkeleri tarım bakanları 23 Haziran 2011 tarihinde aşağıdaki konuların “Cannes Zirvesinde (Kasım 2011)” ele
alınmasını kararlaştırılmıştır;
1) Gelecek yıllarda tarımsal araştırmaların koordine edilmesi
2) Gelişmekte olan ülkelerde tarım ve gıda ile iştigal eden şirketlerin risk yönetiminde risk azaltma araçlarına ulaşım
imkânları sunulması
3) Gıda bilânçosu veri kalitesini iyileştirmek amacıyla tarımsal üretim, tüketim ve yatırımlarla ilgili uluslararası bir
veri tabanı oluşturmak
4) Ortaya çıkan gıda krizlerine hızlı tepki verebilecek uluslararası bir forum kurulması
5) İhracat kısıtlamalarının insani gıda yardımlarına uygulanmaması gerektiğinin kabulü
7
10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi • 5-7 Eylül 2012 • Konya
6) Açlık riskine karşı hassas gruplar için hedeflenmiş gıda güvenlik ağlarının oluşturulması
7) Biyo-yakıt tüzüklerinin/yasalarının gıda fiyatları üzerindeki etkilerinin araştırılması
8) Bölgesel düzeyde acil durum insani gıda rezervlerinin oluşturulması
9) Tarımsal ürünler için açık ve kural tabanlı küresel ticaret sisteminin güçlendirilmesi
10) Bitki çeşitliliği için uluslararası düzeyde kabul gören yasal mekanizmaları da içeren bitki yetiştirmede yenilik­
lerin teşvik edilmesi
11) Gelişmekte olan ülkelerdeki yasaları ve düzenlemeleri de kapsayan uygun yatırım ortamlarının oluşturulmasına
yönelik çabaların desteklenmesi
12) Borsa dışı türev ticaretinde şeffaflığı artırmayı ve pozisyon limitlerinin talep edilmesini de kapsayan tarımsal
türevlerin ticaretinin düzenlenmesinin desteklenmesi (Till, 2011)
Fiyat riski yönetiminde mal türevlerinin potansiyel olarak değerli bir araç olduğu düşüncesiyle disipline edilmesine
çok sıcak bakılmamıştır. Ancak, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy G-20 toplantısı açılışında tarımsal piyasaların
finansallaşmasının fiyat oynaklığına katkı sağlayan bir faktör ve bunun politika yapıcılar (düzenleyici kurumlar) tarafın­
dan dikkate alması gereken öncelikli bir konu olduğunu belirtmiştir. G-20 ülkeleri, 18 Haziran 2012 tarihinde Meksika’da
(Los Cabos kentinde), Dünya Bankası tarafından yönetilecek 100 milyar dolara kadar çıkabilecek yardım fonu oluştura­
rak gelişmekte olan ülkelerde piyasa temelli çözümleri desteklemeyi kararlaştırdılar. Çözümler sonuç temelli ödemeler
(destekler) aracılığıyla yenilikleri desteklemeyi içeriyor. Ödemeler belirli hedefler ve kilometre taşlarının kat edilmesi
durumunda ödüller ve diğer piyasa temelli teşvikleri içeriyor. Gelişmekte olan ülkelerde gıda güvencesi ve tarımsal geliş­
mede özel sektörün yenilikçi kapasitesinden yararlanmayı öne çıkarıyor (WB, 2012).
Wise and Murphy (2012b) tarafından çözüm için önerilen politikalar; a) biyo-yakıt artışını engellemek, b) finansal
spekülasyonların disipline edilmesi, c) sorumsuz tarımsal arazi satın almaların engellenmesi, d) gıda emniyet stokları
kullanımının özendirilmesi, e) fosil yakıt bağımlılığından uzaklaşılması ve tarım-ekoloji dengesini sağlayan uygulamala­
ra yönelmek ve f) kürsel tarımsal ticaretin gıda güvencesini baltalamasını (ihracat kısıtlamaları) engelleyecek reformları
içermektedir.
4. Dünya G ıda Krizi ve Fiyat Oynaklığına K arşı Ulusal Politika Tepkileri
Türkiye’de gıda güvencesi ve fiyat oynaklığına odaklanmış koordineli bir çaba olmasa da çoğu kriz öncesi uy­
gulamada olan ve bazıları ise kriz sonrası başlayan politikalar vardır. Atılan olumlu adımlar arasında tarımsal AR-GE
harcamaları için bütçe tahsisinin ciddi düzeyde artması, hızlı ithalat tarife ayarlamaları, et ve süt piyasasına daha aktif
müdahale, modern sulama sistemleri yatırımlarının desteklenmesi ve lisanslı depoculuk (rehin senedi karşılığı ürün ka­
bulü) sayılabilir.
Süt piyasasında 2008-güz ve 2009-bahar döneminde gözlemlenen çiğ süt fiyat krizi (aşırı düşme) ile birlikte Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) süt tozu üretimine destek sağlayarak talep değişiminden (düşmesi) kaynaklanan
fiyat şokunu önlenmek için dolaylı olarak stok tutmayı teşvik etmiştir.
Nitekim 30 Nisan 2009 tarihli 27215 mükerrer sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2009/40 sayılı “Çiğ Sütün De­
ğerlendirilmesine Yönelik Destekleme Uygulama Esasları Tebliği” ile piyasadaki fazla süt çekilerek devlet desteği ile
süt tozu üretimi yaptırılması kararlaştırılmıştır. Bu amaçla 12 firmayla anlaşma yapılmıştır. Karar doğrultusunda, üretilen
süt tozunun “Dâhilde İşleme Rejimi (DİR)” kapsamında süt tozu ithal etmek isteyen firmalara satılacağı ve dünya fiyatı
ile aradaki farkın devlet tarafından karşılanacağı belirtilmiştir. Bu amaçla 30 milyon liralık kaynak ayrılmıştır. Ayrıca
bakanlıktan izin alan ve gıda siciline kayıtlı süt tozu işleme tesislerine sahip, “Ulusal Süt Konseyine” üye olan süt tozu
üreticisine DİR kapsamında kendi ürettiği yağsız süt tozunu kendi işletmesinde kullanan imalatçıya ton başına ödeme
yapılacağı belirtilmiş olup, hangi firmanın ne zaman ve ne kadar süt tozu üreteceğinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı tara­
fından belirleneceği belirtilmiştir.
Fiyat oynaklığı bağlamında 2010 yılında et piyasasında yaşanan krizle birlikte, EBK et fiyatlarında aşırı oynaklığı
önleme ve perakendecilerin üreticilere karşı monopson gücünü kırmada çok etkili olacak piyasa düzenleyici görevine hız­
lı bir şekilde geri dönmüştür. EBK kendi mezbahalarında kasaplık hayvan kesimi (et üretimi), et ve kasaplık canlı hayvan
ithalat kotalarını yönetme ve perakende satış (franchising) yaparak et piyasasında düzenleyici rol oynamaktadır.
Ayrıca et arz açığını azaltmak için 1 Ağustos 2010 Tarihli ve 27659 Sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan T.C. Ziraat
Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi Kullandı­
rılmasına İlişkin Karar yayınlanmıştır. Bu karara göre 1 Ağustos 2010 itibariyle girişimcilere sıfır faizli yatırım ve işletme
kredisi verilmeye başlanmıştır. Yatırım Kredileri, ahır, ağıl yapma, süt sağım tesisi kurma ve hayvan alımlarını kapsamak­
tadır. Kredi, süt sığırcılığına, damızlık etçi sığır yetiştiriciliğine, koyun ve keçi yetiştiriciliği ile büyükbaş hayvan yetiştiri­
ciliğine sıfır faizli olarak verilmekte olup kredinin geri ödemesi 7 yıl olarak belirlenmiştir. Yatırım kredilerinin üst limiti
7,5 milyon TL olarak kararlaştırılmıştır. Kararda yer alan işletme kredileri ise büyükbaş besi hayvancılığını kapsamakta
8
Tarım, Yoksulluk ve Kalkınma
olup büyükbaş besi hayvanı alımı ve yem temininde kullanılmak üzere kullandırılacak kredi yine sıfır faizli olup kredinin
geri ödeme süresi 2 yıl olarak kararlaştırılmıştır. İşletme kredilerinin üst limiti 3 milyon TL olarak belirlenmiştir.
İklim değişikliği bağlamında ise kuraklığa dayanıklı çeşitler geliştirme altyapısına yönelik olarak Konya Bahri
Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsünde “kuraklık test merkezi” 10.12.2010 tarihinde faaliyete geçmiştir.
Dünyanın büyük tohum gen bankaları arasında sayılan 250,000 örnek kapasiteli ulusal “tohum gen bankası” Mart 2010
tarihinde hizmete açılmıştır. Bu merkezin kurulması iklim değişikliği ve üreticinin üretim değerinden daha fazla pay
almasında çok önemli olan yerel çeşitlerin geliştirilmesinde ve biyo çeşitliliğin korunmasında çok önemli bir aşamadır.
Türkiye’de 1964 yılından 2010 yılına kadar 2,500 türe ait 68,000 örnek koruma altına alınmış ve ıslah çalışmalarında
kullanılmaktadır. Merkezin kurulmasıyla birlikte koruma altına alınan örnek sayısı hızla artacaktır (Yüce, 2011). Tarım­
sal AR-GE bütçesi cari olarak 2002 yılında 11 milyon TL iken 2005 yılında 18 milyon TL, 2010 yılında 72,6 milyon TL
ve 2011 yılında 92 milyon TL seviyesine yükselmiştir (Yüce, 2011). Türkiye’de tarımsal araştırma enstitülerinin tarla
bitkilerinde konvansiyonel yerel kaynaklardan yüksek verimli tohum çeşidi geliştirmede çok başarılı olduğu söylenebilir.
Geliştirilmiş olan yüksek verimli buğday ve çeltik tohum çeşitleri sayesinde birim alana çok yüksek verim alınmakta­
dır. Trakya bölgesinde sulama yapılmadan hektara 5 ila 7 ton arasında buğday verimi alınmaktadır. Pirinç üretimi için
gerekli yüksek verimli orijinal tohum miktarının tamamı Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü tarafından üretilmekte ve
bu tohumlar “ıslahçı hakkı sözleşmesi” ile tohum üreticisi özel şirketlerce çoğaltılarak çiftçilere satılmaktadır. Bu ilişki
kamu-özel sektör işbirliğinin (partnership) basit bir örneğidir. Türkiye’de kullanılan çeltik tohum çeşitlerin verimi dünya
ortalamasının 2 katı olup, Türkiye en yüksek verim alan ülkeler içindedir (Beşer, 2011). Türkiye’de ekimi yapılan çeşidin
%80’den fazlası Osmancık çeşididir. Türkiye’den 2009 yılından itibaren komşu ülkelere (Bulgaristan ve Yunanistan)
çeltik tohumu ihracatı yapılmaktadır. Küresel gıda krizinin birkaç yıl öncesinde uygulamaya konulmuş olan çok önemli
kurumsal düzenlemelerden biri de AR-GE çalışmalarını teşvik edecek ıslahçı hakları yasasıdır.
Sıfır faizli ve yedi yıl geri ödemeli basınçlı sulama (damlama ve yağmurlama) desteği kuraklık riskine karşı tasar­
ruflu su kullanımı yolunda kriz öncesinde başlatılmış çok önemli bir yatırım destek projesidir. Bu proje bir taraftan birim
alana daha yüksek verim ve diğer taraftan birim üretim maliyetini düşürerek karlılığı artırırken, aynı zamanda kuraklık
riskine karşı önemli bir çözümdür.
Rehin senedi karşılığı emanet yoluyla stok yönetimi de 1990’lı yılların başından itibaren uygulamada olan ve 2000’li
yıllarda hızlanan bir çabadır. Nitekim TMO verilerine göre rehin senedi karşılığı emanete alınan stok miktarı 1993 yılında
102 bin ton ve 2002 yılında 120 bin ton civarlarında iken 2008 yılında 688 bin tona yükselmiş ve 2011 yılında 1 milyon
tonu aşmıştır (TMO, 2011)1.
5. M evcut Riskler ve Çözüm Ö nerileri
Gıda güvencesi ve fiyat oynaklığına karşı yukarıda kısaca bahsedilen olumlu politika tepkileri yanında henüz önemi
yeterince fark edilmemiş olan diğer bazı araçlar da vardır. Bunların başında yeterli miktarda ve etkin stok yönetimi gel­
mektedir.
TMO aşırı kuraklık yaşanan 2008 yılında 501 ton çeltik (pirinç eşdeğeri 300 ton) ve 11,254 ton pirinç stok miktarı
ile yeni hasat sezonuna girmiştir (TMO, 2011). Aynı yıl sezona 502,3 bin ton buğday ve 34,6 bin ton arpa stoku (dönem
sonu) ile girilmiştir. Artan riskler dikkate alındığında bu stok miktarları çok düşük kalmaktadır. Kriz döneminde ihracatçı
ülkelerin ihracatı kısıtlayıcı ve dünya fiyatlarının abartılı şekilde artmasına sebep olan davranışları dikkate alındığında,
Türkiye pirinç ve mısır gibi kendine yeterlilik düzeyinin düşük olduğu tahılları ve kuraklıktan en çok etkilenen buğday ve
arpa stoklarını artırması kaçınılmaz bir gereksinimdir.
Ulusal gıda tüketiminde önemi (ekmek ve tahıl ürünleri) ve ihracat dikkate alındığında buğday stok miktarı çok
düşük kalmaktadır. Türkiye’nin un, makarna, irmik ve bisküvi ihracatının buğday eşdeğeri 2009, 2010 ve 2011 yıllarında
sırasıyla 3.2, 3.5 ve 3.9 milyon tona ulaşmıştır (TMO, Hububat Raporu 2011). Bu veriler oynak (volatil) dünya fiyatları­
nın piyasa ve fiyat istikrarını tehdit etme potansiyelinin yüksekliğini göstermektedir.
Yetersiz ulusal stok miktarının yurtiçi gıda piyasasını nasıl etkilediği 2008 yılında pirinç fiyatlarında yaşanan geliş­
meye göz atıldığında daha iyi anlaşılabilir. Nitekim 2007 yılı sonunda 0,8 TL/kg olan pirinç toptan fiyatı (Osmancık) 2008
yılı başından itibaren hızla yükselmiş ve Mayıs ayında 2,61 TL/kg zirve fiyatına ulaşmıştır. Pirinç fiyatlarının 2003-2011
dönemi davranışı ekte verilen Grafik 1’den izlenebilir. Türkiye pirinç piyasasında fiyat krizinin yaşandığı 2008 yılında
ilk beş aylık dönemde gerçekleşen fiyat artışı 3,2 katı aşmıştır. Eylül 2008 tarihinde çeltik hasat sezonu ile birlikte pirinç
fiyatları gerilemeye başlamış ve Ekim 2008 tarihinde 1,67 TL/kg seviyesine kadar düşmüştür. TMO 2008 yılında hasat
sezonuna girildiğinde depolarında sadece 2,5 ton stok mevcudu bulunuyordu (TMO, Hububat Sektör Raporu, 2011).
1 TMO 1993 yılında 2699 sayılı Umumi Mağazacılık Kanunu hükümleri kapsamında rehin sendi karşılığı depolarına emanet ürün alımını başlatmıştır. Rehin senedi karşılığı
emanet ürün alımı uygulaması 2005 yılından itibaren 17.02.2005 tarih ve 25730 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5300 sayılı Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Kanunu
kapsamın da yürütülmektedir.
9
10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi • 5-7 Eylül 2012 • Konya
Pirinç fiyatlarındaki oynaklık ulusal stok miktarı ve dünya piyasalarının arz tarafında yeralan ülkelerin ihracatlarını
kısıtlamaları ile yakından ilişkilidir (Bakınız Ek Bölüm, Örnek Olay Dünya Pirinç Piyasası). Son üç yıllık ortalamaya
göre Türkiye’de 4,3 milyon ton civarlarında mısır üretimi gerçekleşmiş iken toplam ulusal talep 2008 ve 2009 yıllarında
5,1 milyon tona yaklaşmıştır ve bazı yıllarda (2002-2004 ve 2007-2008 yıları) 1 milyon tonu aşan ithalat yapılmaktadır.
TMO mısır stokları ise çok dalgalı bir seyir izlemekte, genelde ulusal talebe göre çok düşük miktarda ve bazı yıllar sıfır
düzeyinde kalmaktadır. Nitekim 2011 yılında sezona sıfır düzeyinde stok ile girilmiştir. Dünya mısır fiyatları 2001-2005
döneminde 91-112 dolar/ton aralığında iken 2007-2011 döneminde 165-282 dolar/ton aralığında gerçekleşmiştir. Fiyatlar
2008 yılında 261 ve 2011 yılında 282 dolar/ton gibi çok yüksek rakamlara ulaşmıştır. Çok oynak olan dünya mısır fiyatı,
değişken nakliye fiyatları (petrol fiyatına bağlı olarak) ve değişken döviz kurları da dikkate alındığında, bu tahılı girdi
olarak kullanan sektörler için büyük bir belirsizlik ve risk yaratmaktadır.
Türkiye’nin iklim değişikliğine karşı daha aktif önlemler alması kaçınılmaz bir gereksinimdir. Bu kapsamda kuraklı­
ğa, aşırı sıcaklığa ve diğer streslere dayanıklı tohum çeşitleri geliştirmeye yönelik AR-GE faaliyetlerine daha fazla önem
verilmelidir.
Bilinçli ve ekonomik su kullanımını teşvik için sıfır faiz ve yedi yıl vadeli anapara geri ödemeli sulama yatırım des­
teği küçük tarım işletmelerine yönelik olarak daha cazip hale getirilmelidir. En önemlisi baraj ve gölet yatırımlarına daha
fazla kaynak tahsis etmeli ve başlayan yatırımların tamamlanma sürecini hızlandırmalıdır.
Türkiye 75 milyona yaklaşan nüfusunun gıda güvencesini temin, makro ekonomide fiyat istikrarına tehdit oluştur­
mamak için ve bulunduğu bölgede lider ülke olarak başta tahıllar olmak üzere, et, süt tozu ve şeker gibi ürünlerde emni­
yet stokunu artırmalıdır. Dünya’da yeni şekillenen iktisadi anlayış bu yönde politikaları desteklemektedir. Türkiye Orta
Doğu ülkeleri başta olmak üzere gıda krizi döneminde göç dalgasını önlemek ve bölgede siyasi istikrara katkı sağlamak
için gıda yardımı yapabilecek ülke pozisyonunu korumalıdır. Küçük ve orta boy gıda sanayi işletmeleri için aşırı oynaklı­
ğa karşı risk yönetim araçlarının kullanımı teşvik edilmelidir. Çok sayıda ticaret borsası yerine derinliği olan ürün ihtisas
ticaret borsalarının oluşumunu hızlandıracak mevzuat önlemlerini alınmalı, etkin işleyen spot ürün piyasaları oluşturul­
malıdır. Etkin spot piyasalar ve yeterli stok olmadan vadeli işlem ve opsiyon borsalarına geçme olanağı yoktur.
Dünya gıda fiyatlarında yükselme ve fiyat oynaklığında artışın Türkiye üzerine etkisi çok yönlü olarak araştırılma­
lıdır. Araştırma şu konulara yanıt aramalıdır; dünya tarımsal ürün fiyatlarında artışlar ve oynaklık aynı düzeyde ulusal
piyasaya yansımakta mıdır? Eğer yansıma düzeyi farklı ise bunun nedenleri nelerdir? Gıda fiyatlarında oynaklığın fiyat
istikrarı (enflasyona) üzerindeki tehdit potansiyeli nedir? Bu tür gelişmelerin dış ticarete ve özellikle gıda sanayi ihracatı­
na etkisi nedir? Gıda fiyatlarında artışların yoksulluk etkisi nasıldır? Dünya gıda piyasalarında yaşanacak uzun süreli bir
şokun bölgede yoksulluk üzerine etkisi ve siyasi sonuçları neler olabilir? Bu tür krizlerin etkisini hafifletmek için hangi
ürünlerde ne miktarda stok tutmak gerekir? Kriz yönetimi için ne tür kurumsal koordinasyona ihtiyaç vardır? Türkiye’de
biyo-yakıt politikaları nasıl olmalıdır?
K aynakça
Arezki, R. and M. Brückner, 2011. “Food Price and Political Instability”, IMF Working Paper, March 2011.
Balcombe K., 2010. “The Nature and Determinants of Volatility of Agricultural Prices: An Empirical Study from
1962-2008”, FAO Commodity Market Review 2009-2010, Page 6-7, Rome 2010.
Beşer, N., 2011. “Türkiye’de Çeltik Tohumluk Üretim Çalışmaları: Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü”, PP Su­
numu, TAGEM, Program Değerlendirme Toplantıları, 28 Şubat- 26 Mart 2011, Antalya
Boussard, J-M., 2003. “Is Agricultural Policy Aiming at the Wrong Target ?”, EuroChoices, Volume 2, Issue 1,
Spring 2003.
EU, 2011. “Agricultural Market Brief, High Commodity Prices and Volatility”, Brief Number:1, June 2011.
FAO, 2010.” Commodity Market Review 2009-2010”, Rome 2010.
FAO, 2012. “World Food Situation”, (http://www.fao.org, erişim tarihi Haziiran 2012).
Gilbert C. L. ve C. W. Morgan, 2010. “Food Price Volatility”, Philosophical Transaction of the Royal Society
(2010)365, 3023-3034.
Hamilton J., 2009. “The Causes and Consequences of Rising Food Prices: Discussion”, American Journal of Agri­
cultural Economics 91(Number 5, 2009):1257-1258.
IMF, 2010. “What Explains the Rise in Food Price Volatility”, IMF Working Paper, May 2010.
Samner, D. A., 2009. “Recent Commodity Price Movements in Historical Perspective”, American Journal of Agri­
cultural Economics 91(Number 5, 2009):1250-1256.
Till, H., 2011, “A Review of the G-20 Meeting on Agriculture: Addressing Price Volatility in the Food Markets”,
EDHEC-Risk Institute, Principal Premia Capital Management, LLC (www.edhec-risk.com).
TMO, 2012, “Hububat Sektör Raporu 2011” Toprak Mahsülleri Ofisi (www.tmo.org.tr, erişim tarihi Haziran
10
Tarım, Yoksulluk ve Kalkınma
2012).
UK Government’s Foresight Project, 2011. “Foresight Project on Global Food and Farming Futures, Synthesis Report C10: Volatility in Food Prices” p. 7, (http://www.bis.gov.uk/assets/foresight/docs/food-and-farming/synthesis
Yücer A., 2011. Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Program Değerlendirme Toplantıları, PP Sunumu, 28
Şubat- 26 Mart 2011, Antalya
The World Bank, 2012. “Innovative Fund to Boost Food Security and Farmer Livelihoods”
(www.worldbank.org.tr, June 25, 2012).
Wise T. A. and Murphy S., 2012a. “Resolving the Food Crisis: Assessing the Global Policy Reforms since 2007”,
Global Development and Environment Institute and Institute for Agriculture and Trade Policy, January 2012.
Wise T. A. and Murphy S., 2012b. “The Continuing Food Crisis: Global Policy Reform Lag”, Economic and Political Weekly, PPW, February 25, 2012.
E kler
Tablo 1: Son Yıllarda Uygulanan İhracat Kısıtlamaları (2007-2010)
Ülke
Ürün
Kullanılan Kısıtlayıcı Politika Aracı
Arjantin
Buğday, mısır, soya fasulyesi, ayçiçeği
tohumu
Vergi (Ad valorem), Vergi (değişken), Kota, Yasak
Çin
Pirinç, buğday, mısır, un
Vergi (Ad valorem), Kota/Lisans
Hindistan
a) Basmati pirinci
b) Normal pirinç
c) Buğday
a) Minimum ihracat Fiyatı, Vergi (Spesifik), Devlet Ticaret
İşletmeleri
b) Yasak, Minimum ihracat Fiyatı, Devlet Ticaret İşletmeleri
c) Yasak, Kota, Devlet Ticaret İşletmeleri
Mısır
Pirinç
Vergi (Spesifik), Kota, Yasak
Pakisan
a) Pirinç (normal ve Basmati)
a) Minimum ihracat Fiyatı
b) Vergi (Ad valorem), Kota, Yasak
Rusya
a) Buğday, mısır, arpa, un
b) Kolza
a) Vergi (Ad valorem), Yasak
b) Vergi (Ad valorem),
Ukrayna
Buğday, mısır, arpa
Kota
Vietnam
Pirinç
Minimum ihracat Fiyatı, Kota, Yasak, Vergi (değişken),
Devlet Ticaret İşletmeleri
Diğer 20 ülke
Çoğunluğunu tahıllar ve ayrıca şeker, fa­ 32 vakada Yasak, 1 Minimum İhracat Fiyatı ve 1 Devlet
sulye, yağlar ve canlı sığırın oluşturduğu Ticaret Girişimi (STE)
35 ürün
Kaynak: Ramesh Sharma (2011), “Food Export Restrictions: Review of the 2007-2010 Experience and Considerations for
Disciplining Restrictive Measures”, FAO, May 2011.
Ö rnek Olay: Dünya Pirinç Piyasası
Pirinç Asya’nın çok sayıda ülkesinde temel gıda maddesidir. Ayrıca Orta Afrika, batı Afrika ve Karayip’te yaygın
olarak ithal edilmekte ve tüketilmektedir. Fiyat oynaklığı bağlamında pirincin diğer gıda maddelerinden farklılıkları var­
dır. Pirincin diğer başlıca hububatlarla üretim ve tüketim bağlamında çok yakın ilişkisi yoktur. Pirinç değişik tip araziler­
de (sulu) ve değişik ülkelerde üretilmekte ve farklı tüketici grupları tarafından tüketilmektedir. Pirinç üretim ve tüketim
şoklarının diğer hububatlardaki üretim ve tüketim şokları ile korelâsyonu düşüktür. Genel olarak vadeli piyasalarda işlem
görmemektedir. Pirinç vadeli işlem piyasaları hem Bangkok hem de Chicago’da bulunmakla birlikte ciroları göreceli
olarak çok düşüktür.
Diğer gıda maddelerinden farklı olarak, dünya pirinç üretiminin küçük bir oram uluslararası ticarete konu olmakta­
dır. Başlıca tüketici ülkeler aynı zamanda başlıca üretici ülkelerdir. Ayrıca ticareti yapılan pirincin çoğunluğu sözleşmeli
alınmakta ya da satılmaktadır. Yani pirinç fiyatları serbest piyasada oluşmamaktadır. Dünya pirinç ticareti iç talep fazlası
olan ülkelerin bu fazlayı satması ve üretimi yetersiz kalan ülkelerin eksiği tamamlamak için yaptığı ithalat sonucu artık
(residual) ticaret olarak ortaya çıkmaktadır. Serbest piyasada fiyatlar yüksek oynaklık sergileme potansiyeline sahiptir.
Diğer hububatlarda meydana gelen fiyat değişiklikleri pirinç fiyatlarına çok az iletilmektedir (tersi de geçerlidir) ve pirinç
fiyatları bu nedenle kendine ait rotasını izleme eğilimindedir. Bununla beraber, pirinç fiyatları 2007-2008 döneminde
11
10. Ulusal Tarım Ekonomisi Kongresi • 5-7 Eylül 2012 • Konya
büyük oranda artmıştır. Çin daha önceden pirinç stoklarını azaltmış durumdaydı. Fakat 2007-2008 döneminde piyasada
arz fazlası ve söz konusu dönemde ciddi miktarda üretim ya da tüketim şokları bulunmamaktaydı.
İlk fiyat artışı, Hindistan’da hükümetin kuraklıktan dolayı artan buğday fiyatlarının tüketici fiyat indeksi üzerinde
meydana getireceği etkileri dengelemek amacı ile pirinç ihracatını kısıtladığı 2007 yılı Ekim ayında meydana gelmiştir.
Hindistan’ın pirinç ihracatını kısıtlamasının yarattığı arz kıtlığı korkuları, fakir pirinç ithal eden ülkelerin fiyatları daha
önceden görülmemiş seviyelere yükselten panik alışlarına neden olmuştur. Fiyatlar, Japon hükümetinin Dünya Ticaret
Örgütü taahhütleri çerçevesinde tutuğu güvenlik stoklarından pirinç satmayı kabul ettiği 2008 Temmuz ayında tekrar
düşmüştür. Sonuçta Japonya tarafından hiç pirinç satılmamış ancak yaptığı açıklama dünya piyasalarını sakinleştirmeye
yetmiştir.
Pirinç fiyatlarında oynaklık geçmiş 20 yıllık dönem (1990-2000), 1980-90 ve 1980-1990 dönemleri ve 2007-2008
döneminde görülen gıda fiyatlarında oynaklıktan çok daha yüksek olmuştur. Son dönemde (2007-2009) pirinç piyasa­
sında ortaya çıkan gelişmeler ve fiyat oynaklığındaki artış pirincin diğer hububat piyasalarından farklı olduğunun altını
çizmektedir. Gelecek yıllarda pirinç fiyatlarında oynaklığın azaltılması uluslararası camianın pirinç piyasasındaki prob­
lemleri ne kadar iyi belirlediğine bağlı olacaktır (UK Goverment’s Foresight Project, 2011).
T L /K G
G ra fik 1. T ü r k iy e ’d e A y lık R e e l P irin ç F iy a tla rın ın D a v r a n ı şı (2 0 0 3 :1 -2 0 1 1 :1 1 )
12
Download