Ekonomik Yaklaşım, Cilt : 21, Sayı : 75, ss.77-122 KRİZİN TÜRKİYE EKONOMİSİNE YANSIMALARI VE GELECEĞE İLİŞKİN DÜŞÜNCELER Aziz KONUKMAN Rahmi Aşkın TÜRELİ 1 2 Özet Küresel ekonomik krizin Türkiye ekonomisine olan etkilerinin sağlıklı olarak incelenebilmesi için öncelikle kriz-öncesi ekonomik yapının özet bir analizi yapılmış ve ekonominin zaten kriz-öncesinde de ciddi sorunlarla karşı-karşıya olduğu; ama uluslararası likiditenin bol olduğu bir konjonktürde IMF programları çerçevesinde yapılan uygulamaların Türkiye ekonomisinin bu sorunlarının göz ardı edilmesine neden olduğu sonucuna varılmıştır. 2008 yılının Eylül ayından itibaren öncü göstergeler ve ihracat verilerinde gözlenen hızlı daralmanın hem yurtiçi hem dış-talep kaynaklı olduğu görülmektedir. Türkiye’nin, dış ticaretinin önemli bir kısmını gerçekleştirdiği ülke ekonomilerinde daralma öngörüleri ışığında, bir taraftan kamu harcamalarını arttırırken, diğer taraftan özel tüketim harcamalarının uyarılmasıyla yurtiçi talebin artmasını sağlayacak politikalar izlenmesinin, krizden çıkışı hızlandırmak açısından uygun bir çözüm olduğu kanısındayız. Bunun; kamu-açığı, borç stoku ve borç servis oranı gibi göstergelerde bozulmalara neden olması ve dolayısıyla enflasyon ve/veya nominal faizlerde yukarı istikamette bir baskı yaratması gibi olumsuzluklar doğurması kaçınılmaz olabilir. Bu gibi sorunların, zaten Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu ‘kapsamlı ve dengeli bir kalkınma ve sanayileşme stratejisi’nin uygulanması ve dolayısıyla gerekli yapısal değişikliklerin de gerçekleştirilmesi sayesinde orta/uzun vadede ve kalıcı olarak çözülmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Ekonomik Kriz, Sanayileşme, Makroekonomik Politika, Sanayileşme Politikası, Türkiye Ekonomisi JEL Sınıflaması: E 20, E 66, O 25 1 2 Prof. Dr. Gazi Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Teknoloji, 78 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ THE REFLECTIONS OF ECONOMIC CRISIS ON THE TURKISH ECONOMY AND THE FUTURE PROSPECTS Abstract In order to properly analyze the economic effects of the global crisis on Turkey, it is necessary to touch on the nature and the salient features of the economic structure of the Turkish economy, that had already been facing some serious problems prior to the economic crisis. Problems, which however, have been largely disguised by IMF supported policies that were being implemented in an environment of high global-liquidity. Export/import and growth data indicate as is also true with other countries except PRC, in Turkey too that, the rapid contraction following September 2008 stemmed from the severe declines in aggregate demand in domestic and export markets. Since contractions --albeit at a much lesser rate-- are forecast for 2009 in Turkey’s main export-markets, it is reasonable to attempt to trigger an upturn by increasing government expenditures and in particular social-overhead investments on the one hand and by stimulating consumption expenditures on the other. Though this will inevitably result in increases in the public deficit, the domestic debt service ratio and so is likely to jack-up inflationary expectations and/or the nominal interest rates, such undesirable consequences can be effectively addressed in the medium/long run by designing auspicious development and industrialization strategies and by implementing the policies these would call-for. Key Words: Economic Crisis, Industrialization, Macroeconomic Policy, Industrial Policy, Turkish Economy Technology, JEL Classification: E 20, E 66, O 25 GİRİŞ Türkiye ekonomisinin son 25 yıllık dönemi incelendiğinde, iktisadi faaliyetlerin önemli ölçüde dalgalanmalar gösterdiği ve hızlı büyüme dönemlerinin finansal ve reel sektörlerde ortaya çıkan krizler ile ciddi biçimde kesintiye uğradığı görülmektedir. Söz konusu krizleri, kaynakları ve ortaya çıkış biçimleri itibariyle birbirinden farklılaştıran özellikler bulunmakla birlikte, Türkiye ekonomisinin yapısal sorunlarının tüm döneme damgasını vurduğu belirtilmelidir. Ekonominin dalgalanmalarında, düşük yurtiçi tasarruf hacmi, 1980’li yıllarda sermaye birikiminde yaşanan zayıflama gibi nedenlerin yanında, 1989 yılında sermaye hareketlerinin kontrolsüz bir biçimde serbestleştirilmesi sonucunda ekonominin artan ölçüde dış kaynaklara bağımlı bir yapıya dönüşmesinin yarattığı istikrarsızlık Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler 79 önemli rol oynamıştır. Diğer bir ifadeyle, ekonomik dengelerin zayıf olduğu bir ortamda sermaye hareketlerinin serbest bırakılması, Türkiye ekonomisini bugün de içinde olduğumuz kısa vadeli sermaye hareketlerinin belirleyiciliğinde oluşan yüksek reel faiz ve düşük kur döngüsüne sokmuştur. Bunun sonucunda ortaya çıkan tablo ise, makroekonomik istikrarın sürekli kılınamaması, cari işlemler açıklarındaki artışlar, ülkenin iç ve dış borçlarının hızla yükselmesi ve istihdam yaratamayan bir büyüme sürecinin oluşması olmuştur. Böyle bir ortamda ortaya çıkan ve küresel düzeyde etkili olan finansal kriz ve bunun reel ekonomilere yansıması sonucunda dünya ekonomisinin 2009 yılında ciddi bir biçimde daralması beklenmektedir. Krizin şiddeti ve süresi konusunda değişik düşünceler dile getirilmekle birlikte, dünya ekonomisindeki canlanmanın 2010 ve izleyen dönemde yavaş bir seyir izleyeceği, üzerinde uzlaşılan hususlardan birini oluşturmaktadır. Bununla birlikte, dünya ekonomisinde yaşanan daralmanın tüm ülkelerde aynı biçimde etki göstermeyeceği ve özellikle Çin, Hindistan gibi daha dinamik ekonomilerin büyümeye devam edeceği uluslararası kuruluşların tahminlerinde ortaya konulmaktadır. Bu noktada, ülkelerin küresel krizden etkilenme derecelerinin bir taraftan mevcut ekonomik yapılarına, diğer taraftan da krizden çıkmak için uygulayacakları politikalara bağlı olarak değişeceği söylenebilir. Bu çerçevede, önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinde hangi politikaların uygulamaya konulacağı, ekonomik dengelerin zayıflığı ve yapısal sorunların varlığının ışığında önemli bir konu haline gelmektedir. Bu kapsamda, gerek maliye, para ve döviz politikası gibi makroekonomik politikalar setinde yapılacak değişikliklerin ve gerekse mevcut ekonomik modelin temel unsurlarının yeniden kurgulanması büyük önem arz etmektedir. 2008 yılının Eylül ayından itibaren öncü göstergeler ve ihracat verilerinde gözlenen hızlı daralmanın, hem yurtiçi hem dış-talep kaynaklı olduğu görülmektedir. Türkiye’nin dış ticaretinin önemli bir kısmını gerçekleştirdiği ülke ekonomilerinde daralma öngörüleri ışığında, Türkiye ekonomisindeki canlanmanın yurtiçi talep kaynaklı olması uygun gözükmektedir. Bu çerçevede, kısa dönemde kamunun genişletici bir politika izleyerek bir taraftan kamu harcamalarını artırırken, diğer taraftan özel tüketim harcamalarını uyarması, krizden çıkışı hızlandırmak açısından uygun bir çözüm olarak gözükmektedir. Orta - uzun vadede ise Türkiye’nin yeniden kapsamlı ve dengeli bir kalkınma/ sanayileşme stratejisini uygulamaya koyması gerekmektedir. Türkiye ekonomisinin makroekonomik dengelerinin analizi ışığında küresel krizin ekonomimize olan etkilerinin incelenmesi ve ekonomideki yapısal sorunların 80 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ aşılması perspektifinde yeni bir kalkınma stratejisinin oluşturulması bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Çalışmanın ilk bölümünde Türkiye ekonomisinin makroekonomik dengeleri 1998–2009 dönemi için analiz edilerek ekonomik yapıdaki sorunlar ve kırılganlıklar ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmada 1998 yılının başlangıç olarak alınması TÜİK tarafından yeni milli gelir serisinin 1998 yılının öncesine götürülmemesi nedeniyle ortaya çıkacak veri problemlerinden kaçınılması amacıyladır. Diğer bir deyişle, milli gelir serilerinde 1998 yılında ortaya çıkan kırılma çalışmanın geriye götürülmesini engellemiştir. İkinci bölümde, küresel krizin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri incelenmiş olup alınan önlemlerin yeterliliği ve bu çerçevede kısa vadede krizden çıkış stratejilerinin neler olması gerektiği tartışılmıştır. Son bölümde ise geleceğe yönelik yeni bir kalkınma stratejisinin oluşturulması gerekliliğinden hareketle uygulanabileceğini düşündüğümüz politika önerilerine yer verilmiştir. 1. TÜRKİYE EKONOMİSİNİN MAKROEKONOMİK DENGELERİ 1.1. Kaynak-Harcama Dengesi ŞEKİL 1: BÜYÜME - DIŞ KAYNAK İLİŞKİSİ (1998 Fiyatlarıyla, Yüzde Değişme) 15 10 5 0 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 -5 -10 -15 GSMHG DIŞ KAYNAK Kaynak: DPT, Yıllık Programlar TOPLAM KAYNAK 2008 2009T Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler 81 1999–2007 döneminde, kriz yılı olan 2001 hariç tutulmak üzere ekonomideki toplam kaynak büyümesi yurtiçi kaynak büyümesinin üzerinde gerçekleşmiştir. Diğer bir ifadeyle, toplam yurtiçi talebin toplam yurtiçi üretim seviyesini aşmasıyla ekonomiye dış kaynak girişi olmuş 3 ve ekonomi daha yüksek üretim ve milli gelir seviyelerine ulaşmıştır. Ekonomiye dış kaynak girişi, cari işlemler dengesi açıkları olarak ifade edilmekte olup, ekonominin reel olarak genişlediği dönemlerde ithalattaki hızlı artışın etkisiyle dış ticaret ve buna bağlı olarak da cari işlemler açıkları yükselmektedir. Bununla birlikte küresel krizin Türkiye ekonomisini etkilemeye başladığı 2008 yılında ekonomiden dış kaynak çıkışı olduğu görülmektedir. 2009 yılında da ekonomiden dış kaynak çıkışının devam etmesi beklenmektedir. Talep unsurlarının GSYH büyümesine katkıları açısından bakıldığında, 1999–2007 döneminde ekonomide yurtiçi talebe dayalı bir büyüme yapısının hâkim olduğu görülmektedir. Kriz yılı olan 2001 hariç tutulduğunda toplam yurtiçi talepteki artış GSYH büyümesini aşarken, net mal ve hizmet ihracatının GSYH büyümesine katkısı negatif olarak gerçekleşmiştir. Bu durumun temel nedeni, ele alınan dönemde mal ve hizmet ihracatında sağlanan yüksek oranlı artışlara rağmen, yurtiçi talepteki hızlı artışın etkisiyle mal ve hizmet ithalatındaki artışın daha yüksek oranlarda gerçekleşmesi olmuştur. Net mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısı 1999 yılından bu yana, 2001 yılı hariç negatif olurken, 2008 yılında toplam yurtiçi talebin daralmasına paralel olarak pozitife dönmüştür. Net mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısının 2009 yılında da pozitif olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, 2001 yılında mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısının pozitif 6,5 puan olmasına karşılık, 2008 yılında pozitif 1,7 olarak gerçekleşmesinde, 2009 yılında da pozitif 1,8 olarak gerçekleşeceği tahmininde, mal ve hizmet ithalatındaki daralmanın yanında mal ve hizmet ihracatının da daralması etkili olmuştur. Diğer bir ifadeyle, 2001 yılındaki kriz Türkiye ekonomisine özgü bir kriz olma özelliklerini taşırken, 2008 yılında başlayan kriz küresel bir kriz niteliğindedir. 3 Dış kaynak terimi, ödemeler bilançosunun cari işlemler dengesini göstermektedir. Bu kapsamda, mal ve hizmet ihracatı, mal ve hizmet ithalatı, net faktör gelirleri ve net dış alem cari transferlerinin toplanmasıyla elde edilmektedir. Dış kaynağın eksi işaretli olması ekonomiye dış kaynak girişindeki artışı ifade etmektedir. 82 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ ŞEKİL 2: GSYH BÜYÜMESİNE KATKILAR (Yüzde) 15 10 5 0 -5 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009T -10 -15 TOPLAM TÜKETIM STOK DEGISMESI GSYIH SABIT SERMAYE YATIRIMI NET MAL VE HIZMET IHRACATI Kaynak: TÜİK, Ulusal Hesaplar İstatistikleri 1.2. Yatırım-Tasarruf Dengesi Türkiye ekonomisinin en önemli yapısal özelliklerinden biri yurtiçi tasarrufların seviyesinin düşüklüğüdür. Bunun sonucunda ekonomideki büyüme dış tasarruflara bağımlı bir yapı içerisinde gelişmektedir. Konu milli gelir muhasebesi açısından ele alındığında, toplam yurtiçi tasarrufların yatırımları finanse etmekte yetersiz kalmasının neticesinde ekonomiye dış tasarruf girişinin olduğu söylenebilir (Şekil 3). Gelişmekte olan ülkeler için ürettiğinden daha fazlasını tüketme imkânı veren bu yöntem, kısa dönemde büyüme hızını artırıcı yönde bir etkide bulunsa da, orta-uzun dönemde dışarıya kaynak transferini artırmak suretiyle ekonomide kullanılabilecek kaynakları azaltıcı yönde bir etki yapmaktadır. 83 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler ŞEKİL 3: TASARRUF - YATIRIM DENGESİ (1998 Fiyatlarıyla, GSMHG İçindeki Yüzde Pay) 28 24 20 16 12 8 4 0 -4 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009T -8 -12 KAMU TAS. ÖZEL TAS. DIŞ TAS. TOP. YAT. Kaynak: DPT, Yıllık Programlar Bu çalışmada, tasarruf yatırım dengelerinin milli gelire oranı hesaplanırken Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) büyüklüğü yerine Gayri Safi Milli Harcanabilir Gelir (GSMHG) kullanılmıştır. Bilindiği üzere, TÜİK tarafından 2008 yılından itibaren hesaplanmaya başlanan ve 1998 yılına kadar geri götürülen yeni milli gelir serisinde sadece GSYH hesaplanmakta olup, diğer milli gelir büyüklükleri hesaplanmamaktadır. Bununla birlikte, GSYH bir ülkede yerleşiklerin kullanabileceği gelirler toplamını göstermemekte olup, buna dayalı olarak harcanabilir gelirleri ve tasarrufları hesaplamak mümkün olmamaktadır. Bu çerçevede, çalışmamızda Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından makro dengelerin hazırlanmasında kullanılmak üzere üretilen GSMHG kavramı kullanılmıştır (DPT, 2009: 21-22). DPT tarafından hazırlanan Ekonominin Genel Dengesi tabloları cari fiyatlarla ve 1998 yılı fiyatlarıyla olmak üzere çalışmanın ekinde yer almaktadır. (Ek 1, Ek 2) Diğer taraftan, çalışmamızda, tasarruf yatırım dengeleri incelenirken cari fiyatların yerine 1998 yılı fiyatları kullanılmıştır. Bu durumun başlıca sebebi, ekonominin temel yapısını fiyat hareketlerinden arındırarak incelemek olup, tasarruf yatırım dengelerinin oluşturulmasında tasarrufların artık bir kalem olarak hesaplandığı düşünüldüğünde sabit fiyatlarla yapılacak bir analizin ekonomik yapının daha net ortaya konulmasına yardımcı olacağı açıktır. 84 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ ŞEKİL 4: TASARRUF-YATIRIM DENGESİ (1998 Fiyatlarıyla, GSMHG İçindeki Yüzde Pay) 15 10 5 0 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009T -5 -10 -15 KAMU TASARRUF YATIRIM FARKI ÖZEL TASARRUF YATIRIM FARKI DIŞ TASARRUF Kaynak: DPT, Yıllık Programlar Türkiye ekonomisine kamu-özel sektör ayırımında bakıldığında, ele alınan dönemin genel özelliği kamunun tasarruf açığı verirken, özel kesimin tasarruf fazlası vermesi olmuştur. Bununla birlikte, 2001 krizini izleyen dönemde uygulamaya konulan faiz dışı fazla politikasının da etkisiyle kamu tasarruf yatırım farkı azalırken özel kesim tasarruf yatırım farkı hızlı bir azalış trendine girmiştir. Bunun sonucunda, kamu kesimi açığı 2006 yılında fazlaya dönerken, özel kesim de 2005 yılından itibaren açık vermeye başlamıştır. Özel kesim fazlasındaki azalışın kamu kesimi açıklarındaki azalıştan daha fazla olması neticesinde de dış tasarruflar artmıştır. Bununla birlikte, kamu kesimi dengesinin 2007 yılından itibaren yeniden bozulma eğilimine girdiği, özel kesim açıklarının da azalmaya başladığı görülmektedir. 85 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler Tablo 1: Yatırım-Tasarruf Dengesi (1998 Fiyatlarıyla, GSMHG İçindeki Pay) 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009T Ort (1998-00) Ort (1998-07) Ort (2002-07) Ort (2008-09) Toplam Yat. 22,2 20,8 22,8 16,0 19,4 20,7 22,0 24,1 25,6 26,1 25,2 20,5 Kamu Yat. 5,2 5,0 5,5 4,0 4,8 3,9 3,3 4,3 3,9 4,3 4,6 5,1 Özel Yat. 17,0 15,7 17,3 12,0 14,6 16,8 18,7 19,8 21,7 21,8 20,6 15,4 Yurtiçi Tas. 24,1 20,9 21,2 20,1 21,3 18,8 18,3 19,5 20,9 20,6 21,4 18,1 Kamu Tas. -1,4 -3,9 -2,8 -6,6 -3,9 -2,9 0,5 4,6 6,3 4,8 4,1 0,1 Özel Tas. 25,5 24,8 24,0 26,6 25,1 21,6 17,8 14,9 14,5 15,8 17,3 18,0 Dış Tas. -1,9 -0,1 1,6 -4,1 -1,8 1,9 3,7 4,6 4,7 5,5 3,9 2,4 21,9 5,2 16,7 22,1 -2,7 24,8 -0,2 22,0 4,4 17,6 20,6 -0,5 21,1 1,4 23,0 4,1 18,9 19,9 1,6 18,3 3,1 22,9 4,9 18,0 19,7 2,1 17,6 3,1 Kaynak: DPT, Yıllık Programlar 2001 krizini izleyen dönemde kamu dengelerinde sağlanan düzelmede, kamu tasarruflarındaki iyileşme büyük ölçüde etkili olurken, kamu yatırımlarının milli gelir içindeki payında gözlenen gerilemenin de payı bulunmaktadır. Kamu tasarruflarının milli gelir içindeki payı 1998-2000 döneminde yıllık ortalama negatif yüzde 2,7 seviyesinde gerçekleşirken, 2001 yılında negatif yüzde 6,6 oranı ile en düşük seviyesine gerilemiştir. 2002’den itibaren iyileşme eğilimine giren kamu tasarruflarının milli gelir içindeki payı 2004 yılından itibaren pozitife dönmüştür. Kamu yatırımlarının milli gelir içindeki payı ise 1998–2000 döneminde ortalama yüzde 5,2 olan seviyesinden 2002-2007 döneminde yüzde 4,1’e gerilemiştir. 2002-2007 döneminde ekonomide sağlanan yüksek oranlı büyüme hızlarına rağmen sabit fiyatlarla kamu sabit sermaye yatırımları 2000 yılındaki seviyesine ancak 2007 yılında ulaşabilmiştir. Kamu sabit sermaye yatırımlarının yöneldiği sektörler itibariyle bakıldığında, sosyal altyapı sektörlerinin milli gelir içindeki payının önemli ölçüde değişmediği, fiziki altyapı sektörlerine ayrılan payın yıllar itibariyle dalgalanmalar 86 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ göstermekle birlikte 2001 krizi öncesi döneminin gerisinde kaldığı, imalat sanayi ve diğer sektörlere ayrılan kaynakların milli gelir içindeki payının ise düzenli biçimde azaldığı gözlenmektedir. Bununla birlikte, gerek ekonominin fiziki ve sosyal altyapı yatırımlarının yenilenmesinin ve genişletilmesinin taşıdığı büyük önem, gerekse üretim yapısının geliştirilmesi ve teknolojik yeniliklerin uygulamaya konulmasında kamu kesiminin oynayabileceği önemli roller düşünüldüğünde kamu sabit sermaye yatırımlarındaki azalmanın orta-uzun dönemde ekonominin büyüme potansiyellerini olumsuz yönde etkilediği düşünülmektedir. (Türeli, 2010: 136137). Öte yandan, 2002-2007 döneminde kamu tasarruf açığının azalmasının toplam yurtiçi tasarrufları artırması sonucunda dış tasarruflara olan ihtiyacı azaltması beklenirken, bu dönemde özel kesimin tasarruf açığı vermeye başladığı gözlenmektedir. Özel kesim tasarruf yatırım dengesinde gözlenen kötüleşme büyük ölçüde özel kesim tasarruflarındaki azalmadan kaynaklanırken, özel yatırımlardaki artışın da payı bulunmaktadır. Nitekim özel tasarrufların milli gelir içindeki payı 1998-2000 döneminde yıllık ortalama yüzde 24,8 olan seviyesinden 2002-2007 döneminde yüzde 18,3’e gerilemiştir. Aynı dönemler itibariyle özel yatırımların milli gelir içindeki payı ise 1998–2000 döneminde ortalama yüzde 16,7 olan seviyesinden 2002-2007 döneminde yüzde 18,9’a yükselmiştir. Özel tasarruflarda son yıllarda gözlenen gerilemenin nedenlerinin ortaya konması, ekonomik faaliyetlerin özel kesim ile kamu kesimi arasındaki karşılıklı etkileşim çerçevesinde incelenmesini gerektirmektedir. Bu çerçevede ekonominin genel dengesine bakıldığında, 2001 krizini izleyen dönemde kamu harcanabilir gelirinin milli gelir içindeki payının artarken, özel harcanabilir gelirin milli gelir içindeki payının azaldığı gözlenmektedir. Nitekim 2000 yılında yüzde 94,2 olan özel harcanabilir gelirin milli gelir içindeki payı 2006 yılında ise yüzde 86,1 ile ele alınan dönemin en düşük seviyesine gerilemiştir. Burada vurgulanması gereken önemli bir husus, Tablo 2’de de görüleceği üzere, özel harcanabilir gelirin milli gelir içindeki payı azalırken, özel tüketim harcamalarının payının armaya devam etmesi ve bunun sonucunda özel tasarrufların payının gerilemesidir. 87 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler Tablo 2: Kamu ve Özel Harcanabilir Gelirleri (1998 Fiyatlarıyla, GSMHG İçindeki Pay) 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009T Kamu Harcanabilir Geliri 7,0 5,0 5,8 2,5 5,1 5,6 8,3 11,9 13,9 12,4 11,9 8,8 Kamu Tüketimi Kamu Tasarrufu 8,4 8,9 8,6 9,1 9,0 8,5 7,8 7,3 7,5 7,6 7,8 8,6 -1,4 -3,9 -2,8 -6,6 -3,9 -2,9 0,5 4,6 6,3 4,8 4,1 0,1 Özel Harcanabilir Gelir 93,0 95,0 94,2 97,5 94,9 94,4 91,7 88,1 86,1 87,6 88,1 91,2 Özel Tüketim Özel Tasarruf 67,5 70,2 70,2 70,8 69,7 72,8 73,9 73,2 71,6 71,8 70,9 73,3 25,5 24,8 24,0 26,6 25,1 21,6 17,8 14,9 14,5 15,8 17,3 18,0 Kaynak: DPT, Yıllık Programlar Kamu kesimi dengelerine bakıldığında, 2001 krizini izleyen dönemde kamu harcanabilir gelirinin milli gelir içindeki payının arttığı gözlenmekte olup, bu artışın hem vergi gelirlerindeki yükselmeden hem de cari transfer harcamalarındaki gerilemeden kaynaklandığı görülmektedir. Bununla birlikte, söz konusu dönemde vergi gelirlerinin milli gelir içindeki payındaki yükselmenin dolaylı vergilerden kaynaklandığı, dolaysız vergilerin milli gelir içindeki payının ise azaldığı belirtilmelidir. Nitekim 1998 yılında yüzde 6,7 olan, 2001 yılında ise yüzde 7,6’ya yükselen dolaysız vergilerin milli gelir içindeki payının 2008 yılında yüzde 5,8’e gerilediği gözlenmiştir. Bu durum, özel tasarruflardaki azalışın hanehalklarının ve şirketlerin tasarruf davranışını etkileme gücüne sahip bir faktör olan gelir ve servet unsurları üzerinden alınan dolaysız vergilerdeki bir artış sonucu ortaya çıkmadığına işaret etmektedir. 88 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ ŞEKİL 5: KAMU HARCANABİLİR GELİRİNİN BİLEŞENLERİ (GSMHG İçindeki Yüzde Pay) 20 15 10 5 0 -5 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009T -10 -15 -20 Vasıtasız Ver. Vasıtalı Ver. Cari Transferler Kamu Harc. Gel. Kaynak: DPT, Ekonomik ve Sosyal Göstergeler, Yıllık Programlar Maliye Bakanlığı, Kamu Hesapları Bültenleri Bu çerçevede, özel kesim tasarruflarındaki azalmada kamunun cari transfer harcamalarındaki azalmanın rol oynadığı düşünülmektedir. Nitekim, 1998 yılında yüzde 11,4 olan cari transferlerin milli gelir içindeki payı dönem içinde yükselme eğilimine girerek 2001 yılında yüzde 20,2 ile en yüksek seviyesine ulaşmış, izleyen yıllarda ise azalma eğilimine girerek 2008 yılında yüzde 8,6 seviyesine gerilemiştir. Kamunun cari transfer harcamalarındaki azalmada özellikle iç borç faiz ödemelerindeki gerileme etkili olmuştur. Nitekim bütçe dengesi verilerine göre, 1998 yılında yüzde 10,5 olarak gerçekleşen iç borç faiz ödemelerinin milli gelir içindeki payı 2001 yılında yüzde 21,2 oranı ile en yüksek seviyesine çıkmış, izleyen dönemde ise azalma eğilimine girerek 2006 yılında yüzde 6,7 seviyesine gerilemiştir. Bu çerçevede, bütçe iç borçlarının alacaklılarının dağılımı içinde marjinal tasarruf oranı yüksek olan üst gelir gruplarının payının yüksek olduğu düşünüldüğünde, iç borç faiz ödemelerindeki gerilemenin özel harcanabilir gelirlerde ve dolayısıyla özel tasarruflarda bir azalmaya neden olduğu düşünülmektedir (Türeli, 2010: 139) Diğer taraftan, hanehalklarının gelirleri azalırken tüketimlerini borçlanma yolu ile finanse etmeye devam etmeleri neticesinde tasarruflarının azaldığı görülmektedir. Nitekim Merkez Bankası Finansal İstikrar Raporlarında açıklandığı 89 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler üzere 2003–2008 döneminde hanehalklarının borçlarında ve faiz ödemelerinde çok hızlı bir artış gözlenmiştir. Finansal İstikrar Raporlarında açıklanan rakamların bu çalışma kapsamında tarafımızdan yapılan hesaplamalarla yeni milli gelir serisine göre düzeltilmesiyle elde edilen sonuçlar Tablo 3’de sunulmuştur. Buna göre, ülkemizde hanehalkı borçlarının hanehalkı harcanabilir geliri içindeki payı 2003 yılında yüzde 5,8 olan seviyesinden 2008 yılında yüzde 23,6’ya yükselmiştir. Benzer şekilde, hanehalkı yükümlülüklerinin milli gelir (GSYH) içindeki payı 2003 yılında yüzde 3,0 olan seviyesinden 2008 yılında yüzde 13,6’ya yükselmiştir. Tablo 3: Hanehalkı Yükümlülükleri (Yüzde) 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Hanehalkı Borcu / Hanehalkı Harcanabilir Geliri 5,8 9,8 14,1 19,0 22,3 23,6 Faiz Ödemeleri / Hanehalkı Harcanabilir Geliri 1,7 2,5 2,9 3,0 3,3 3,6 Hanehalkı Yükümlülükleri / GSYH 3,0 5,1 7,7 10,1 12,3 13,6 Kaynak: Merkez Bankası, Finansal İstikrar Raporları Not: Hanehalkı yükümlülükleri, bankalar ve tüketici finansman şirketlerince kullandırılan krediler (TGA dahil) ve kredi kartı bakiyeleri (TGA dahil) ile TOKİ’nin vadeli konut satışları karşılığı borçlardan oluşmaktadır. Bu konuda ortaya atılan görüşlerden biri, temelini Ricardo Denkliği teoreminden almakta olup, kamu tasarruf düzeylerindeki değişmenin özel tasarruflarda aynı miktarda ve ters yönlü bir değişme ile denkleştirileceğini ileri sürmektedir (Loayza ve diğ., 2000: 174). Özcan ve diğ. (2002: 22) Türkiye üzerine yaptıkları çalışmalarından elde ettikleri sonuçlarda, Ricardo Denkliği teoremine önemli ölçüde uymamakla birlikte, kamu kesimi tasarruflarındaki bir artışın özel kesim tasarruflarında azalma meydana getirdiğini belirtmektedirler. Bunun yanında, ülkeye gelen sermaye hareketlerindeki serbesti ve dışarıdan yapılan borçlanmada herhangi bir kısıtlamaya sahip olunmaması, dış tasarrufları adeta dışsal olarak belirlenen bir değişkene dönüştürmektedir (Özcan ve diğ., 2002: 22). Diğer bir ifadeyle, Merkez Bankası tarafından fiyat istikrarını sağlamak amacına yönelik olarak kullanılan para politikası tedbirleri, ülkeye sermaye girişini teşvik ederek dış tasarrufları artırıcı bir rol oynamaktadır. Bu kapsamda, dış 90 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ tasarrufların dışlama (crowding-out) etkisi yarattığı ve özel kesim tasarruflarında ve dolayısıyla yurtiçi tasarruflarda azalmaya neden olduğu düşünülmektedir. Türkiye ekonomisinin dış kaynağa olan bağımlılığı Merkez Bankası tarafından uygulanmakta olan Enflasyon Hedeflemesi rejiminin gerekleri ile birleşince reel faiz oranlarının yüksek seviyelerde belirlenmesine neden olmaktadır. Yüksek reel faizler ise ülkeye sermeye girişini hızlandırarak döviz kurlarını aşağıya çekmektedir. Bu durum ise Türkiye ekonomisini bugün de içinde olduğumuz kısa vadeli sermaye hareketlerinin belirleyiciliğinde oluşan yüksek reel faiz ve düşük kur döngüsüne sokmuştur. Tablo 4’de nominal faiz oranları ile Türk lirasının aşınma oranları kullanılarak ülkeye gelen kısa vadeli sermayenin (sıcak paranın) elde ettiği getiri hesaplanmıştır. 4 Tablo 4: Sıcak Paranın Yurtiçi Getirisi (Yüzde) 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Nominal Faiz Oranı TL Aşınma Oranı Getiri 96,2 63,8 45,0 25,7 16,9 18,2 18,8 19,3 96,1 23,0 -0,6 -4,9 -5,7 6,5 -8,9 -0,7 0,0 34,0 45,3 32,1 23,8 11,2 30,1 19,8 Kaynak: Merkez Bankası veri tabanı 2001 krizini izleyen dönemde ekonomide yüksek oranlı büyüme hızlarının gerçekleştirilmesinde özel kesim sabit sermaye yatırımlarındaki hızlı artışın da önemli bir payı bulunmaktadır. Özel kesim sabit sermaye yatırımlarının dağılımında imalat sanayi alt sektörünün payının yüzde 45’ler seviyesinde olduğu düşünüldüğünde özellikle 2004 yılından itibaren ticarete konu olan sektörlerin yatırımlarında hızlı bir artış gözlenmiştir. Bununla birlikte, özel sektör yatırımlarının yarısına yakını hala dış ticarete konu olmayan sektörlere yönelmektedir. Özel kesim yatırımlarının ticarete konu olan malları üreten 4 Nominal faiz oranı olarak Devlet İç Borçlanma Senetlerinin yıllık oratlama fazia oranı alınmıştır. Sıcak paranın yurtiçi getirisi ise aşağıdaki formül kullanılarak hesaplanmıştır. Getiri = ( (1+ nominal faiz oranı / 1+ TL aşınma oranı ) -1 ) * 100 91 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler sektörlerin aleyhine bir bileşim içinde gelişmesi, sermaye hareketlerindeki artış neticesinde yerli paranın yabancı paralar karşısında reel olarak değer kazanmasının, göreli fiyatları ticarete konu olmayan mallar lehine değiştirmesi yoluyla ortaya çıkmaktadır. Böylece, özel kesim yatırımları ticarete konu olmayan sektörlere yönelmektedir (Yentürk, 2003: 138). Buna ilaveten, kamunun kaynak yetersizliği nedeniyle altyapı yatırımlarını gereği gibi yerine getirememesi neticesinde özel kesimin artan biçimde bu alanlara girmesi de özel kesim yatırımlarının ticarete konu olmayan sektörlere yönelmesine neden olmaktadır (Yentürk, 2003: 137). ŞEKİL 6: ÖZEL KESİM SABİT SERMAYE YATIRIMLARI (1998 Fiyatlarıyla, GSYH İçindeki Yüzde Pay) 14 12 10 8 6 4 2 0 1998 1999 2000 2001 2002 2003 ticarete konu sektörler 2004 2005 2006 2007 2008 2009T ticarete konu olmayan sektörler Kaynak: DPT, Yıllık Programlar 2001 krizini izleyen dönemde kamu kesimi açığının milli gelir içindeki payının azalmasına ve 2006 yılında fazlaya dönmesine rağmen, özel kesim açıklarının oluşması neticesinde dış tasarrufların milli gelir içindeki payı yükselmeye devam etmiştir. Nitekim 2000 yılında yüzde 1,6 olarak gerçekleşen dış tasarrufların milli gelir içindeki payı, 2002-2007 döneminde hızlı bir artış eğilimine girerek 2007 yılında yüzde 5,5’e yükselmiştir. Bu durumun en önemli nedeni, yurtiçi üretimin ve ihracatın ithalata olan yüksek orandaki bağımlılığıdır. Uygulanmakta olan yanlış makroekonomik politikalar sonucunda ekonomide oluşan yüksek reel faiz ve düşük kur olgusu da ekonomi içinde oluşan bu dengesizliği destekleyici yönde bir etki yapmaktadır. 92 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ 1.3. İmalat Sanayinin Teknoloji Yapısı Ekonominin lokomotif sektörü olan ve hizmetler ve tarım sektörü üzerinde oluşturduğu etkilerle büyümenin temel kaynağını oluşturan imalat sanayi alt sektörlerinin teknolojik yapıları temelinde incelenmesi suretiyle sanayi sektörünün içinde bulunduğu durumun ortaya konulması, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde nasıl bir Sanayileşme Stratejisi izlemesi gerektiğinin çerçevesinin oluşturulmasına önemli bir katkıda bulunacaktır. İktisat yazınında bu amaçla kullanılan birçok sınıflandırma bulunmaktadır. OECD tarafından kullanılan Bilim, Teknoloji ve Sanayi Sınıflandırması imalat sanayi sektörlerini teknoloji temeline göre yüksek, orta-yüksek, orta-düşük ve düşük olarak 4 grupta incelemektedir 5 (OECD, Science, Technolgy and Industry Scoreboard, 2001). (İmalat sanayi sektörlerinin teknoloji yoğunluğuna göre alt sektörler itibariyle sınıflaması için bakınız. Ek 3). Tablo 5: Türkiye’de İmalat Sanayinin Üretim ve İhracat Yapısı (Yüzde Pay) Üretim Yüksek Orta-Yüksek Orta-Düşük Düşük 2000 2002 5,9 22,5 30,4 41,2 5,1 18,2 26,7 50,0 İhracat 2008 4,1 24,8 32,1 39,0 2000 7,8 20,4 20,5 51,3 2002 6,2 24,3 22,8 46,8 2008 3,1 30,9 37,7 28,3 Kaynak: TÜİK, OECD, DPT Türkiye’deki imalat sanayinin üretim ve ihracat yapısına bakıldığında düşük teknolojili ve orta-düşük teknolojili ürünlerin ağırlıkta olduğu, yüksek teknolojili ürünlerin payının ise çok düşük seviyelerde olduğu görülmektedir (Tablo 5). İmalat sanayi üretimi içinde en yüksek payın düşük teknolojili malları üreten sektörlerde olduğu gözlenmektedir. Nitekim 2000 yılında yüzde 41,2 olan düşük teknolojili sektörlerin toplam içindeki payı 2002’de 50’ye çıkmış, 2008 yılında ise 5 Çalışmamızda kullandığımız imalat sanayi verisi TÜİK tarafından üretilmekte olup, imalat sanayinin alt sektörleri OECD’nin 2001 tarihli Bilim, Teknoloji ve Sanayi Sınıflandırmasına göre düşük teknolojili, orta-düşük teknolojili, orta-yüksek teknolojili ve yüksek teknolojili sektörler olmak üzere 4 grup halinde Devlet Planlama Teşkilatı tarafından toplulaştırılmıştır. Doğal kaynağa dayalı, düşük teknolojili, orta teknolojili ve yüksek teknolojili ürünler ayrımına dayalı sınıflandırma da yapılabilir. Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) tarafından kullanılan bu sınıflandırmaya dayalı sanayi politikaları için bk. Konukman ve diğerleri (2009). 93 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler yüzde 39’a gerilemiştir. Üretimde en yüksek ikinci payı orta-düşük teknolojili sektörler almakta olup, 2000 yılında yüzde 30,4 olan pay 2008 yılında yüzde 32,1’e çıkmıştır. Orta-yüksek teknolojili ürünleri üreten sektörlerin payı ise 2000 yılında yüzde 22,5 olan seviyesinden 2008 yılında yüzde 24,8’e yükselirken, yüksek teknolojili ürünleri üreten sektörlerin payı aynı yıllar itibariyle yüzde 5,9’dan yüzde 4,1’e gerilemiştir. ŞEKİL 7: TÜRKİYE'DE İMALAT SANAYİ ÜRETİMİNİN YAPISI 55 50 45 40 YÜZDE 35 30 25 20 15 10 5 0 2000 2001 2002 2003 Yüksek 2004 Orta-Yüksek 2005 Orta-Düşük 2006 2007 2008 Düşük Kaynak: TÜİK, OECD, DPT İmalat sanayi ihracatına baktığımız zaman, düşük teknolojili malları üreten sektörlerin payının yıllar itibariyle hızlı bir azalma gösterirken, orta teknolojili sektörlerin paylarının arttığı görülmektedir. Nitekim yüksek teknolojili malları üreten sektörlerin 2000 yılında yüzde 51,3 olan payı 2008 yılında yüzde 28,3’e gerilemiştir. Buna karşılık, orta-düşük ve orta yüksek teknolojili sektörlerin payları 2000 yılında sırasıyla yüzde 20,5 ve yüzde 20,4 olan seviyelerinden 2008 yılında yüzde 37,7 ve yüzde 30,9’a yükselmiştir. Yüksek teknolojili sektörlere baktığımız zaman ise 2000 yılında yüzde 8 olan payın 2008 yılında yüzde 3’e gerilediği gözlenmiştir. 94 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ ŞEKİL 8: TÜRKİYE'DE İMALAT SANAYİ İHRACATININ YAPISI 55 50 45 40 YÜZDE 35 30 25 20 15 10 5 0 2000 2001 2002 2003 Yüksek 2004 Orta-Yüksek 2005 Orta-Düşük 2006 2007 2008 Düşük Kaynak: TÜİK, OECD, DPT Türkiye’nin imalat sanayi üretimi ve ihracatı arasında ortaya çıkan bu uyumsuzluk, diğer bir deyişle ihracat yapısında teknoloji yoğunluğu artarken, üretimde aynı dönüşümün gözlenmemekte oluşu, ihracatın ithal girdi bileşiminde önemli bir artışa işaret etmektedir. 1.4. Dış Denge Cari işlemler açığının milli gelire oranı 2002–2007 döneminde ekonominin orta-uzun dönem trendleri ile uyumsuz bir çerçevede hızlı bir biçimde artmıştır. Şekil 9’dan da görüleceği üzere, 2004 yılında en yüksek seviyesine ulaşan büyüme hızı 2005 ve 2006 yıllarında 2004 yılına göre yavaşlarken, cari işlemler dengesindeki kötüleşme devam etmiş ve cari işlemler açığının milli gelire oranı daha önceki yıllarda karşılaşılmamış düzeylere tırmanmıştır. Nitekim 2002–2004 döneminde gerçekleştirilen yüzde 7 büyüme hızı ve yüzde 2,2 cari işlemler açığı/milli gelir oranına karşılık, 2005–2007 döneminde büyüme hızı yüzde 6,7’ye gerilemiş, cari işlemler açığı/milli gelir oranı ise yüzde 5,5’ye yükselmiştir. 95 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler ŞEKİL 9: BÜYÜME - CARİ İŞLEMLER DENGESİ İLİŞKİSİ 12 YÜZDE 8 4 0 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009T -4 -8 GSYH Büyüme Hızı Cari İşlemler Dengesi / GSYH Kaynak: TÜİK, Merkez Bankası Son yıllarda cari işlemler açığında gözlenen artışta, özellikle 2004 yılından itibaren dünya petrol ve enerji fiyatları ile dünya emtia ve temel metal fiyatlarındaki yüksek oranlı artışların payı bulunmaktadır. Bununla birlikte, Türkiye ekonomisinin üretim ve ihracat yapısının ara malı ithalatına olan yüksek oranlı bağımlılığı önemli bir etken olup, ekonominin genişlediği dönemlerde ithalatın hızla artması neticesinde cari işlemler dengesi kötüleşmektedir. Artan ithalat büyümeyi hızlandırmakta, büyüme ise yeniden ithalatı uyararak cari açığı artırıcı yönde bir etki yapmaktadır. Cari işlemler dengesindeki bozulmada özellikle 2004 yılından itibaren dünya petrol ve enerji fiyatları ile emtia ve temel metal fiyatlarındaki yüksek oranlı artışların da payı bulunmaktadır. Bununla birlikte, enerji fiyat etkisinden arındırıldığında dahi cari açığın milli gelir içindeki payının 2004 yılından itibaren yüzde 3’lerin üzerine çıkarak önceki yıllarla kıyaslanamayacak ölçüde yüksek düzeylerde gerçekleştiği gözlenmektedir (Şekil 10). Bu çerçevede, cari işlemler açığındaki bozulmanın sadece enerji fiyatlarındaki artıştan kaynaklanmadığı görülmektedir 6. 6 İlgili veriler TÜİK tarafından yayımlanan dış ticaret istatistikleri ve dış ticaret endekslerinde yer almaktadır. Enerji ithalatı 27. fasıl kapsamındaki enerji çeşitlerini kapsamaktadır. Enerji fiyat etkisinden arındırılmış cari açık ise 2002 yılı enerji fiyatının izleyen yıllarda sabit tutulması ile hesaplanmıştır. 96 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ ŞEKİL 10: ENERJİ FİYATLARININ CARİ AÇIK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ (GSYİH İÇİNDEKİ PAYLAR,YÜZDE) YÜZDE ) (GSYH’YE ORANLAR, 7 5 3 1 -1 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 -3 -5 -7 GSYH Cari Açık // GSYİH / GSYH Enerji Fiyat Etkisinden Arındırılmış Cari Açık /GSYİH GSYH Enerji Hariç Cari Açık // GSYİH Kaynak: TÜİK, Merkez Bankası, DPT Ekonominin kısa vadeli sermaye hareketlerine olan bağımlılığı sonucunda ortaya çıkan yüksel reel faiz ve aşırı değerli ulusal para, ekonomideki kullanılabilen fonları yatırımlara yöneltmek yerine tüketimi artırıcı yönde bir etkiye neden olmakta ve bunun sonucunda ithalat artmaktadır (Yeldan, 2003: 136). Söz konusu durumun sektörel karşılığı ise, sermaye hareketlerindeki artış neticesinde yerli paranın yabancı paralar karşısında reel olarak değer kazanmasının, dış ticarete konu olan ve olmayan malların göreli fiyatlarını dış ticarete konu olmayan malların lehine değiştirmesi yoluyla ortaya çıkmaktadır. Böylece, dış ticarete konu olan sektörlerin ürünlerine yönelik talep artışı, değerli kur nedeniyle büyük ölçüde ithalatı artırıcı yönde bir etki yapmaktadır. Türkiye ekonomisinin son yıllardaki performansı açısından dikkat çekici olan bir nokta, ihracat artışında sağlanan önemli başarılara rağmen cari işlemler açığındaki kötüleşmenin devam etmesidir. Bununla birlikte, konuya Türkiye’nin toplam ihracatının yarısından fazlasının kapsamında yapıldığı “dahilde işleme rejimi” çerçevesinde bakıldığında, ihracatımızın yüksek ithalat bağımlılığı açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Söz konusu rejim çerçevesinde Türkiye’nin ihraç ettiği ürünlerin içindeki ithal girdi payının özellikle 2001 krizini izleyen dönemde düzenli bir artış eğilimi içinde olduğu gözlenmektedir. Nitekim 1998 yılında 57 birim olan 97 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler Türkiye'nin ihraç ettiği her 100 birimlik ihraç ürününde kullanılan ithal girdi payı, 2002 yılında 62 birim olarak gerçekleşmiş, izleyen yıllarda da artış eğilimine girerek 2006 yılında 67 birime yükselmiştir. 2008 yılında ise yüzde 65 olmuştur. Diğer bir ifadeyle, ihracatı yapılan bir ürünün toplam katma değerinin ancak yüzde 35’i ülke içinde kalmaktadır. Ülkemiz ihracatı içinde yüksek paya sahip olan imalat sanayi altsektörleri itibariyle bakıldığında, durumun daha vahim bir tablo arz ettiği gözlenmektedir. Nitekim 2008 yılı itibariyle ithal girdi kullanımı elektronikte yüzde 78, demir çelikte yüzde 74, demir dışı metallerde ise yüzde 70 seviyesinde gerçekleşmiştir. 7 Diğer taraftan, cari işlemler açığının finansmanının önemli ölçüde kısa vadeli sermaye hareketleri ile karşılanması sonucunda artan döviz arzı, yerli parayı aşırı değerli hale getirerek ithalatı cazip kılmaktadır. Şekil 11’de reel kur ile ihracat ve ithalat artışları arasındaki ilişki gösterilmektedir. Buna göre, reel kur endeksi ile ithalat arasında olduğu gözlenen ilişkinin reel kur ve ihracat arasında olmadığı, ihracatın büyük ölçüde reel kurdaki değişmelerden bağımsız olarak hareket ettiği gözlenmektedir. Bununla birlikte, ihracat ve ithalatın özellikle 2001 krizini izleyen dönemde aynı yönde ve birbirine yakın artış oranlarıyla hareket etmesi, ihracatın TL’nin aşırı değerlenmesine bağlı olarak kaybettiği pozisyonu ithal girdi kullanarak kısmen telafi ettiğini göstermektedir. ŞEKİL 11: REEL KUR - DIŞ TİCARET İLİŞKİSİ 30 YÜZDE DEĞİŞME 20 10 0 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009T -10 -20 -30 Reel Kur Reel İhracat Reel İthalat Kaynak: Merkez Bankası, TÜİK, DPT 7 Dış Ticaret Müsteşarlığı verilerinden hareketle dahilde işleme rejimi kapsamında yapılan ara girdi ithalatının yine aynı kapsamda yapılan ihracata oranı olarak hesaplanmıştır. 98 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ Bu noktada, ithalat davranışının açıklanmasında reel kurdan çok reel gelirin önemli olduğu belirtilmelidir. Nitekim Dünya Bankası’nın Türkiye ülke raporunda ithalatın reel kura olan uzun dönem fiyat esnekliği oldukça düşük olarak hesaplanmıştır. Söz konusu rapora göre, Türkiye’nin ithalatının yaklaşık yüzde 55’ini oluşturan petrol dışı ara malları ithalatının reel döviz kurundaki değişmelere olan esnekliği 0,3 iken, yatırım mallarında bu oran 0,1’dir. Petrol dışı aramalı ithalatının reel gelire olan esnekliği ise 1,7 olarak hesaplanmıştır. İhracatın reel kura olan fiyat esnekliği ise -0,2 düzeyindedir. Söz konusu hesaplamalar çerçevesinde yapılan analize göre, reel efektif döviz kuru yüzde 10 oranında değer kaybettiğinde cari işlemler açığının milli gelire (GSYH) oranında yalnızca yüzde yarım oranında bir azalma olduğu tahmin edilmektedir. Buna karşılık, döviz kurundaki yüzde 10 oranında değer kaybının Türkiye’nin dış borçlarının milli gelire olan oranını 3 puan yükseltmesi beklenmektedir (World Bank, 2008: 22-23). Söz konusu analizin de gösterdiği üzere, sadece döviz kuru artışına dayalı politikalarla Türkiye’nin cari işlemler açığının kontrol edilmesi mümkün gözükmemektedir. Tablo 6: Cari İşlemler Dengesinin Finansmanı (Milyar Dolar) 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Cari İşlemler Dengesi -0,6 -7,5 -14,4 -22,1 -32,1 -38,2 -41,7 Sermaye ve Finans Dengesi (Rezerv Hariç) 7,6 7,1 14,2 37,3 38,2 44,7 35,3 -Kamu Kesimi 8,9 1,3 3,0 1,0 2,9 -7,8 -2,9 -Özel Kesim -1,4 5,8 11,1 36,3 35,2 52,5 38,2 - Bankalar (net) -3,2 2,1 0,6 8,7 -3,1 -1,5 -1,3 - Bankacılık Dışı Özel Kesim (net) 1,9 3,7 10,6 27,6 38,3 54,0 39,5 Net Hata ve Noksan -0,8 4,5 1,1 2,6 0,0 1,6 5,3 Rezerv Değişimi (“-“ artışı gösterir) -6,2 -4,0 -0,8 -17,8 -6,1 -8,0 1,1 Kaynak: Merkez Bankası Ödemeler dengesinin sermaye ve finans dengesi (rezerv hariç) hesabına bakıldığında, 2005-2007 döneminde sermaye girişlerinin cari işlemler dengesi açıklarının üzerinde gerçekleştiği gözlenmektedir. Cari işlemler açığının üzerinde bir sermaye girişi sonucunda ise rezervlerde ciddi bir artış olmuştur. 2008 yılında ise cari işlemler açığının altında bir sermaye girişi olurken, aradaki fark kısmen rezervlerdeki azalıştan, büyük ölçüde ise net hata ve noksan kalemindeki yüksek oranlı artıştan kaynaklanmıştır. Kullanıcıya göre sermaye girişlerine (doğrudan yatırımlar hariç) bakıldığında, 2003 yılından itibaren kamu kesiminin net Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler 99 borçlanmasının azaldığı, 2007 yılından itibaren de kamu kesiminin net dış borç ödeyicisi konumuna döndüğü gözlenmektedir. Buna karşılık, 2003 sonrasında özel kesimin hızla borçlandığı, bu borçlanmanın da büyük ölçüde bankacılık dışı reel kesimden kaynaklandığı gözlenmiştir. Nitekim 2007 ve 2008 yıllarında bankacılık dışı reel kesimin borçlanması doğrudan yatırımlar hariç tutulduğunda sermaye girişlerinin üzerinde gerçekleşmiştir. Cari açığın finansmanı açısından son yıllarda kaydedilen olumlu bir gelişme, sermaye hareketleri içinde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının payının artması olmuştur. Bununla birlikte, vurgulanması gereken önemli bir nokta, özellikle 2005 sonrasında doğrudan yabancı sermaye yatırımlarında gözlenen artışların, yabancı sermayenin ülkemizin sermaye stokuna katkıda bulunan yeni yatırımlar (yeşil saha yatırımları) yapmasından değil, kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilme yöntemiyle blok olarak veya kısmen yabancı sermayeye satılmasından kaynaklanmasıdır. Nitekim Hazine Müsteşarlığı tarafından yayımlanan Uluslararası Doğrudan Yatırımlar 2006 Yılı Raporuna göre, 2006 yılında doğrudan yabancı yatırımlar bir önceki yıla göre 2 kat artış göstererek 20,2 milyar dolara ulaşmıştır. Bu tutarın 15,4 milyar dolarlık kısmı birleşme ve satın alma (özelleştirme dahil) yoluyla ödemeler dengesine doğrudan yabancı yatırım olarak yansıyan miktar olup, 2,9 milyar dolarlık kısmı yurtdışındaki yerleşiklerin Türkiye'deki gayrimenkul alımlarına aittir. Bu veriler ışığında bakıldığında, yeşil alan yatırımlarının ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları içindeki payının yüzde 10’lar düzeyinde olduğu görülmektedir. Uluslararası Doğrudan Yatırımlar 2007 Yılı Raporuna göre ise, 2007 yılında doğrudan yabancı yatırımlar bir önceki yıla göre yüzde 9 oranında artış göstererek 22 milyar dolara ulaşmıştır. Bu tutarın 16,9 milyar dolarlık kısmı birleşme ve satın alma (özelleştirme dahil) yoluyla ödemeler dengesine doğrudan yabancı yatırım olarak yansıyan miktar olup, 2,9 milyar dolarlık kısmı yurtdışındaki yerleşiklerin Türkiye'deki gayrimenkul alımlarına aittir. Bu veriler ışığında bakıldığında, yeşil alan yatırımlarının ülkemize gelen doğrudan yabancı sermaye yatırımları içindeki payının yüzde 10’lar düzeyinde olduğu görülmektedir. Vurgulanması gereken diğer önemli bir nokta ise, doğrudan yabancı yatırım girişlerinin ağırlıklı olarak bankacılık ve finans ile taşımacılık, depo ve haberleşme sektörlerinde yoğunlaşmış olmasıdır. Bu tür girişler kısa dönemde döviz dengesine olumlu bir katkı yapmakta birlikte, ileride oluşacak kâr transferleri nedeni ile uzun dönemde ekonomi üzerinde olumsuz etkiler oluşturabilmektedir. Nitekim 1998 yılında 600 milyon dolar olan yurtdışına kar transferleri, 2004 yılından itibaren hızlı bir artış trendine girerek 2008 yılında 3,3 milyar dolara ulaşmıştır. Aynı dönemler itibariyle dış borç faiz ödemelerinde de ciddi artış eğilimi gözlenmiş olup, 1998 100 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ yılında 4,8 milyar dolar olan dış borç faiz ödemeleri 2008 yılında 11,8 milyar dolara yükselmiştir. ŞEKİL 12: DIŞ ALEM FAKTÖR GİDERLERİ (Milyar Dolar) 12,0 10,0 8,0 6,0 4,0 2,0 0,0 1998 1999 2000 2001 2002 Faiz Ödemeleri 2003 2004 2005 2006 2007 2008 Yurtdışına Kar Transferleri Kaynak: Merkez Bankası Bunun neticesinde, bir taraftan ülkenin dış borçları artmaya devam ederken, diğer taraftan dış borçlanma içinde özel kesimin payı hızla yükselmektedir. Nitekim 1998 yılında 96 milyar dolar olan Türkiye’nin dış borç stoku 2008 yılında 278 milyar dolara yükselmiştir. Diğer taraftan 1998 yılında yüzde 45 olan özel sektör dış borçlarının toplam dış borçlar içindeki payı 2001 kriziyle birlikte azalma eğilimine girerek 2003 yılında yüzde 34’e gerilemiş, 2004 yılından itibaren ise yeniden yükselmeye başlayarak 2008 yılında yüzde 67 seviyesine ulaşmıştır. 101 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler ŞEKİL 13: DIŞ BORÇ STOKU 300 MİLYAR DOLAR 250 200 150 100 50 0 1998 1999 2000 2001 2002 KAMU 2003 TCMB 2004 2005 2006 2007 2008 ÖZEL Kaynak: Merkez Bankası Bunun neticesinde, bir taraftan ülkenin dış borçları artmaya devam ederken, diğer taraftan dış borçlanma içinde özel kesimin payı hızla yükselmektedir. Nitekim, 2000 yılında yüzde 47 olan özel sektör dış borçlarının toplam dış borçlar içindeki payı 2001 kriziyle birlikte azalma eğilimine girerek 2003 yılında yüzde 35’e gerilemiştir. 2004 yılından itibaren ise yeniden yükselmeye başlayarak 2006 yılında yüzde 59 seviyesine ulaşmıştır. Ekonominin tasarruf-yatırım dengelerine bakıldığında, son yıllarda karşımıza çıkan özel kesim tasarruf yatırım fazlasındaki azalış ve fazlanın 2004 yılından itibaren açığa dönmesi, ödemeler dengesindeki net sermaye girişleri içinde özel kesimin payının hızla artması ile birlikte değerlendirildiğinde, ciddi bir probleme işaret etmektedir. Özellikle bankacılık dışı özel kesimin net sermaye girişleri payının 2004 yılından bu yana hızla artmış olması ve 2007 yılında 54 milyar dolara ulaşması, reel kesimi döviz kurlarında ortaya çıkabilecek dalgalanmalara ve/ veya düzeltme hareketlerine aşırı duyarlı bir konuma taşımaktadır. 1.5. İstihdam Ülkemizde işsizlik oranının yüzde 10’lar gibi yüksek bir düzeyde seyretmesinin temel nedeni, genel olarak ekonomimizin istihdam yaratma kapasitesinin düşük olması olarak belirtilebilir. Bununla birlikte, özellikle son 102 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ yıllarda uygulamaya konulan makroekonomik politikaların da ekonominin istihdam yaratma kapasitesini sınırladığı ifade edilmelidir. Bu gelişmeler sonucunda, 20022007 döneminde ekonomide sağlanan yüksek oranlı büyüme oranlarına rağmen istihdam düzeylerinde artış oranları sınırlı kalmış ve “istihdamsız büyüme” olarak adlandırılan bir kavram yazına girmiştir. Nitekim 2001 krizini izleyen dönemde ulaşılan yüksek büyüme hızlarına rağmen, 1999 yılında 22 milyon kişi olarak gerçekleşen toplam istihdam seviyesinin ancak 2005 yılında yakalanabildiği gözlenmektedir. ŞEKİL 14: BÜYÜME -İSTİHDAM İLİŞKİSİ 12 10 YÜZDE DEĞİŞME 8 6 4 2 0 -2 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009T -4 -6 -8 GSYH Büyüme Hızı İstihdam Artışı Kaynak: TÜİK, Ulusal Hesaplar, Hanehalkı İşgücü İstatistikleri Ekonomik büyüme ile istihdamdaki değişme arasındaki ilişkiye esneklik katsayıları açısından bakıldığında, söz konusu durum daha çarpıcı bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Esneklik katsayısı, milli gelirdeki yüzde 1’lik bir değişmenin istihdamda yüzde kaçlık bir değişmeye neden olacağını göstermekte olup, Tablo 7’de dönemler itibariyle ve geometrik ortalamaları alınarak gösterilmiştir. Hanehalkı İşgücü Anketlerinin başladığı yıl olan 1988 yılından itibaren bakıldığında istihdamın büyüme esnekliğinin 1989-2000 döneminde yüzde 0,38 olan seviyesinden, 2002-2008 döneminde 0,14’e gerilediği görülmektedir 8. 8 İstihdamsız büyüme olgusuna gerek uluslararası planda gerek Türkiye ekonomisinde 2001 krizini izleyen dönemde sıklıkla işaret edilmesi çalışmada bu konunun ayrıntılı olarak incelenmesini gerekli kılmıştır. Bu kapsamda, 1989-2003 dönemi için ve 2004-2008 dönemleri için ayrı ayrı olmak üzere 103 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler Tablo 7: İstihdamın Büyüme Esneklikleri Toplam Tarım Sanayi Hizmetler Sanayi+Hizmetler Kaynak: TÜİK, hesaplamalarımız 1989-2000 0,38 -0,42 0,49 0,76 0,68 Ulusal Hesaplar, 2002-2006 0,09 -1,30 0,37 0,46 0,47 Hanehalkı 2002-2008 0,14 -1,66 0,39 0,47 0,48 işgücü 1989-2008 0,25 -1,19 0,43 0,55 0,54 İstatistikleri, kendi Büyüme ile istihdam arasındaki ilişkinin zayıflamasında tarım kesiminin önemli bir payı bulunmaktadır. Burada belirtilmesi gereken önemli bir husus, tarım sektörünün toplam istihdam içindeki payının yıllar itibariyle azalma eğiliminde olmasıdır. Diğer taraftan, tarım kesiminde üretim ve katma değer artışının, gerek hava koşullarına olan bağlılığı ve gerekse bazı ürünlerin yapısından kaynaklanan nedenlerle yıllar itibariyle dalgalanmalar göstermesi de istihdam ile büyüme arasındaki ilişkiyi bozmaktadır. Bu çerçevede, tarım dışı sektörler itibariyle bakıldığında esneklik katsayısının ekonominin geneline göre yükseldiği ve 1989–2008 döneminde 0,54 olarak gerçekleştiği gözlenmektedir. Bununla birlikte, alt dönemler itibariyle bakıldığında büyüme ile istihdam arasındaki ilişkinin sanayi ve hizmetler sektörlerinde de zayıfladığı görülmektedir. Nitekim, sanayi ve hizmetler sektörleri toplamında esneklik katsayısı 1989-2000 döneminde 0,68 iken, 2002-2008 döneminde 0,48’e gerilemiştir. Büyüme ve istihdam ilişkisinin son yıllarda giderek zayıflamasının başlıca nedenleri; ekonomide 1989 yılında sermaye hareketlerinin kontrolsüz bir biçimde serbestleştirilmesinin neticesinde ortaya çıkan kısa vadeli sermaye hareketlerine aşırı bağımlı yapının ve bunun neden olduğu makroekonomik istikrarsızlıkların, ekonominin genel yatırım performansını zayıflatması; tarım kesimi istihdamında yıllar itibariyle gözlenen düzenli azalışın, özellikle 2000’li yılların başında uygulamaya konulan tarımsal desteklerin aşamalı olarak azaltılması ve tarımsal destekleme araçlarının değiştirilmesi gibi politikaların sonucunda hızlanması; Türk TÜİK tarafından yayımlanan Hanehalkı İşgücü serilerinde yer alan istihdamdaki yüzde değişmeler kullanılmıştır. GSYH serisi için ise 1989-1998 dönemi için eski milli gelir serisi, 1999-2008 dönemi için ise yeni milli gelir serisi kullanılmıştır. Bu durum, ülkemizde istatistik üretimi ile sorumlu temel kuruluş olan TÜİK’in, belli alanlarda seri değişikliği yaptıktan sonra serileri eski yıllara götürmemesi ve bu konularda kamuoyunda oluşan talepleri serilerin yüzde değişmeler kullanılarak kullanıcılar tarafından geriye götürülmesi tavsiyesi ile uyumludur. 104 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ lirasının yabancı paralar karşısında aşırı değerli hale gelmesi neticesinde hem ara mallarında hem de yatırım mallarında hızlı bir ithalat artışının ortaya çıkması; Çin ve Hindistan gibi ucuz emeğe dayalı üretim yapan ülkelerden gelen yoğun rekabet baskısı sonucunda imalat sanayinin tekstil ve giyim gibi emek yoğun sektörlerinde üretim yapan firmalarımızın darboğaza girmesi olarak sayılabilir (Türeli, 2010: 148-149). Diğer taraftan, kamu personel gereksiniminin baskılanması da işsizlik ve istihdam sorunlarının yoğunlaşmasına neden olmuştur. Bu tablo içinde özellikle kamunun personel hacminin OECD ve AB ortalamalarının çok gerisinde olduğunun altı çizilmelidir. Eğitim, sağlık, sosyal hizmetler, adalet gibi birçok kamu hizmeti alanında kamu personel sayıları yetersiz düzeydedir. Öte yandan, işgücü piyasası özelinde yaşanan sorunların işsizliğin artmasında önemli rolü bulunmaktadır. Özellikle, işverenler son yıllarda yeni işçi istihdamı yerine mevcut işçilerin çalışma sürelerini uzatmak ve/ veya esnekleştirme yönünde bir uygulama içine girmişlerdir. 2003 yılında yapılan yasal-kurumsal düzenlemeler, iş hukukunun işçi lehine koruyucu hükümlerini büyük ölçüde sınırlandırmıştır. Ayrıca, esneklik adı altında bir dizi atipik istihdam biçimi tanımlanmış ve işverenlerin işçiler karşısında hukuki konumları güçlendirilmiştir. Tüm bu değişikliklerin temel gerekçesi olarak işgücü piyasalarının esnekleştirilmesine paralel istihdamda artışların sağlanacağı ifade edilmiştir. Ancak, istihdamda belirgin bir artış sağlanamazken, işçilerin çalışma süreleri uzamıştır. (Mülkiye Araştırma Merkezi, 2009: 29-30) Türkiye’de işsizlik sorununun gerçek boyutlarını gizleyen diğer bir unsur ise, resmi istatistiklerde işgücüne katılım oranının 1990’lı yılların başından itibaren ciddi biçimde gerilemesi ve 2000 yılından itibaren çalışma çağı nüfusunun dağılımı içinde işgücüne dahil olmayan grubun toplam işgücünü geçmesidir. Nitekim işgücüne katılım oranı, 1990 yılında yüzde 56,6 iken, 2000 yılında yüzde 49,9’a gerilemiştir. TÜİK tarafından yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize edilen Hanehalkı İşgücü Anketi sonuçlarına göre, işgücüne katılım oranı 2008 yılında yüzde 46,9 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bir yönüyle, yaşanan ekonomik krizler ve ekonominin istihdam yaratma kapasitesindeki zayıflık nedeniyle çalışma çağındaki bireylerin işgücü piyasasına giremediğini işaret eden bu gösterge, diğer bir yönüyle ekonomimizdeki insangücü israfını göstermekte ve işsizlik oranının “yapay olarak” düşük görünmesine neden olmaktadır. Ülkemizde işgücü piyasasının en temel özelliklerinden birisi olan işgücüne katılım oranındaki düşüklük uluslararası karşılaştırmalarda da açık bir biçimde görülmektedir. Nitekim, işgücüne katılım oranı OECD tanımı olan 15-64 yaş grubu itibariyle, 2008 yılında ülkemizde yüzde 50,6 seviyesinde gerçekleşmiş olup, OECD ülkeleri ortalaması yüzde 70.8’dür. Bununla birlikte burada vurgulanması Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler 105 gereken en önemli husus, ülkemizde işgücüne katılım oranlarındaki düşüklüğün çalışma çağındaki kadın nüfusun işgücüne katılım oranlarındaki düşüklükten kaynaklandığıdır. Nitekim erkek nüfus açısından bakıldığında, 2008 yılı itibariyle işgücüne katılım oranı ülkemizde yüzde 74,8 seviyesinde gerçekleşmiş olup OECD ortalamasının biraz altında kalmış, ancak Fransa, İtalya, Belçika, Kanada, Polonya, Macaristan gibi ülkelerin üzerinde yer almıştır. Bununla birlikte, kadın nüfusun işgücüne katılım oranları açısından bakıldığında Türkiye yüzde 26,7 oranı ile hiçbir ülke ile kıyaslanamayacak bir konumda bulunmaktadır (OECD, Employment Outlook, 2009). Buna ilaveten, işgücüne dahil olmayanlar içindeki bir diğer grubun durumu kanımızca tartışılmaya muhtaç gözükmektedir. İşgücüne dahil olmayanlar içindeki payı 2000 yılında yüzde 7,5 olup, 2008 yılında yüzde 8,1’e yükselen bu grubun özelliği çalışmıyor olmalarına rağmen aktif olarak iş aramamalarıdır. Son üç ayda resmi iş arama kanallarını kullanmayanlar, iş aramayıp işbaşı yapmaya hazır olanlar ile mevsimlik çalışanlar bu gruba girmektedir. Bu çerçevede bakıldığında, iş bulma ümidini kaybettiği veya iş bulamayacağına inandığı için iş aramayan kesimler, özellikle kriz ve krizi izleyen dönemlerde çeşitli nedenlerle işten geçici olarak uzaklaştırılmış ve geri çağrılmayı beklediği için iş aramayan kesimler ile mevsimlik işçilerin işgücüne dahil edilmeleri durumunda işsizlik oranları ciddi biçimde yükselmektedir. 1.6. Mevcut Yapının Sorunları Türkiye ekonomisinin makroekonomik dengeleri 1998–2008 dönemi itibariyle incelendiğinde, yurtiçi talebe dayalı bir büyüme yapısının bulunduğu görülmektedir. Söz konusu büyüme yapısı, yurtiçi tasarrufların seviyesinin düşük olması neticesinde dış kaynaklara bağımlı bir yapı içerisinde gelişmiş ve ekonomi, sermaye hareketlerinin kontrolsüz bir biçimde serbest bırakıldığı bir ortamda, yüksek yurtiçi reel faizler ile düşük kurun belirleyiciliğinde yüksek risk primiyle ekonominin kısa vadeli finansmanı sarmalı içine düşmüştür. Bu durum, ekonomik yapıyı iç ve dış piyasalardaki dengesizliklere ve dalgalanmalara karşı son derece duyarlı ve kırılgan bir konuma getirmiştir. 2001 krizini izleyen dönemde uygulamaya konulan ekonomik istikrar programı ile bir taraftan makroekonomik istikrarın sağlanması, diğer taraftan ise ekonomide yapısal reformların gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Ekonomide makroekonomik istikrarın yeniden tesis edilmesi temel amacı çerçevesinde, maliye politikası alanında faiz dışı fazla verilmesi ile somutlaşan mali disiplinin sağlanması 106 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ hedeflenirken, para politikası alanında önce örtük, sonra açık enflasyon hedeflemesi rejimine geçilerek enflasyonun düşürülmesi amaçlanmıştır. Uygulanan ekonomik istikrar programı sonucunda büyüme yeniden tesis edilmiş, enflasyon uzun yıllardan sonra tek haneli seviyelere indirilmiş, kamu borç stokunun milli gelir içindeki payı düşürülerek borçların sürdürülebilirliği sağlanmıştır. Bununla birlikte, faiz dışı fazlanın sağlanmasında kamu gelirlerinin artırılmasından çok, kamu harcamalarının kısılması esas alınmıştır. Diğer bir ifadeyle, kapsamlı bir vergi reformunun uygulamaya konulamamış olması, faiz dışı fazlaya ulaşma hedefinin cari ve özellikle yatırım harcamalarının kısılması ile gerçekleştirilmesi sonucunu doğurarak kamunun fiziki ve sosyal altyapı yatırımlarına ve ülkedeki teknolojik yenilikleri geliştirecek teknolojik altyapı yatırımlarına gerekli kaynağı ayırmasını engellemiştir. Merkez Bankasının uyguladığı yüksek faiz politikası ile enflasyonun kontrol altına alınması amaçlanmış, ancak bu politika ekonomiye sermaye girişlerini özendirerek ve bu çerçevede kuru aşağıya çekerek büyümenin dış tasarruflara bağımlı yapısının sürmesine neden olmuştur. Bunun sonucunda ise, hem para hem de kur politikalarının ülkeye gelen sermaye akımlarının etkisinde belirlendiği çarpık bir ekonomik yapı ortaya çıkmıştır. Öte yandan, 2002–2007 döneminde ekonomide sağlanan yüksek oranlı büyüme hızlarına rağmen istihdam artışı sınırlı kalmış ve bunun sonucunda işsizlik oranlarında düşüş sağlanamamıştır. Söz konusu dönemde işgücüne katılım oranlarının azalması ile birlikte değerlendirildiğinde, işsizlik oranlarının gerçekte daha yüksek seviyelerde gerçekleştiği düşünülmektedir. 1998–2008 dönemi ekonominin orta-uzun vadeli perspektifleri açısından incelendiğinde, Türkiye’nin kalkınmasını sanayileşme amacı ve bu amaç çerçevesinde uygulanacak teknoloji politikaları temelinde ele alan bir Kalkınma Stratejisinin bulunmadığı görülmektedir. Kapsamlı bir kalkınma stratejisinin yokluğunda dış dünya ile bütünleşme ve ihracat artışı büyük ölçüde piyasa mekanizmasına bırakılmış olup, kamunun ülkenin sanayileşmesinin hızlandırılması ve teknolojik dönüşümünün sağlanmasındaki rolü sınırlı kalmıştır. Dış ticaret alanında sürdürülebilir bir döviz kuru politikası olmadığı gibi, döviz kurunun düzeyi hızla artan cari açığın finansmanı için ülkeye giren sermaye hareketleri tarafından belirlenmektedir. Türkiye’nin kalkınma ve sanayileşme amaçları ile uyumlu ve yatırım, istihdam ve milli gelirin artışına katkıda bulunacak bir doğrudan yabancı sermaye yatırımları politikası bulunmadığı gibi, teşvik mekanizması bütünlükten yoksun ve etkinsiz bir çerçevede yürütülmekte olup, ülkenin sanayileşmesine ciddi katkılar vermekten uzaktır. 107 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler 2. KÜRESEL KRİZİN TÜRKİYE EKONOMİSİ ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ 2.1. 2009 Yılı İlk Yarı Gerçekleşmeleri 2.1.1. Büyüme Hızı 2009 yılının ilk çeyreğinde tarihi bir rekor kırarak bir önceki yılın aynı dönemine göre reel olarak yüzde 14,7 oranında daralan GSYH, yılın ikinci çeyreğinde yüzde 7,9 oranında daralmıştır. Böylece 2009 yılının ilk yarısında bir önceki yılın aynı dönemine göre GSYH reel olarak yüzde 8,4 oranında daralmıştır. 2009 yılının ilk yarısında harcamalar yönüyle GSYH’nın bileşimine bakıldığında, bir önceki yılın aynı dönemine göre reel olarak özel tüketimin yüzde 5,8, özel sabit sermaye yatırımlarının ise yüzde 31,5 oranında daraldığı gözlenmektedir. Özel tüketimin alt sektörleri itibariyle bakıldığında, konut, su elektrik, gaz ve diğer yakıtlar alt sektörü ile lokanta ve oteller alt sektöründe kaydedilen düşük oranlı büyümeler hariç, diğer tüm alt sektörlerde gerileme gözlenmiştir. 2009 yılının ilk yarısında mal ve hizmet ihracatı yüzde 10,7 oranında azalırken, mal ve hizmet ithalatındaki azalış yüzde 25,7’ye ulaşmıştır. Bunun sonucunda, net mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısı pozitif 5,1 puan olarak gerçekleşmiştir. ŞEKİL 15: TALEP UNSURLARI İTİBARİYLE GSYH (Büyümeye Katkılar, Yüzde) 10 5 0 2007-1 2 3 4 2008-1 2 3 4 2009-1 2 -5 -10 -15 -20 -25 Toplam Tüketim Sabit Sermaye Yatırımı Stok Değişmesi Kaynak: TÜİK, Ulusal Hesaplar İstatistikleri Net Mal ve Hizmet İhracatı GSYİH GSYH 108 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ 2.1.2. Cari Denge Ekonomik büyüme hızının yavaşlamaya başlaması ile birlikte, cari işlemler açığında ciddi bir azalma eğilimi ortaya çıkmıştır. Söz konusu eğilim GSYH büyüme hızının yılın son çeyreğinden itibaren negatife geçmesi ile birlikte devam etmiş olup, 2008 yılının ilk çeyreğinde yüzde 6,9 olan cari işlemler açığının milli gelire oranı 2009 yılının ilk çeyreğinde yüzde 1,4’e gerilemiştir. ŞEKİL 16: BÜYÜME - CARİ DENGE İLİŞKİSİ 10 YÜZDE 5 0 2007-1 2 3 4 2008-1 2 3 4 2009-1 2 -5 -10 -15 GSYH Büyüme Hızı Cari İşlemler Dengesi / GSYH Kaynak: TÜİK, Merkez Bankası Ödemeler dengesinin sermaye ve finans dengesi (rezerv hariç) hesabına bakıldığında, Ocak-Ağustos dönemi itibariyle cari işlemler açığının 2008 yılında 34,9 milyar dolar olan seviyesinden 2009 yılında 6,6 milyar dolara gerilediği gözlenmektedir. Finansman kalemleri açısından bakıldığında, 2008 yılının OcakAğustos döneminde 39,5 milyar dolar olan sermaye girişi 2009 yılının aynı döneminde neredeyse sıfıra düşmüştür. Buna bağlı olarak da 2009 yılının OcakAğustos döneminde cari işlemler açığının net hata ve noksan kaleminin 5,7 milyar dolar fazla vermesi ile karşılandığı görülmektedir. 2009 Ağustos ayı itibariyle yıllıklandırılmış bazda bakıldığında ise net hata ve noksan kaleminin 12,9 milyar dolara ulaştığı görülmektedir. Sermaye girişlerinin adeta sıfıra düştüğü bir konjonktürde net hata ve noksan kaleminin yüksek miktarda fazla vermesi cari işlemler açığının daha fazla daralmasını önlemiştir. 109 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler Tablo 8: Cari İşlemler Dengesinin Finansmanı (Milyar Dolar) Yıllık Cari İşlemler Dengesi Sermaye Hareketi (Rezerv Hariç) Net Hata ve Noksan Rezerv Değişimi (“-“ artışı Gösterir.) 2006 2007 2008 -32,1 -38,2 -41,5 38,2 44,7 0,0 -6,1 2009 Ağustos2008 Eylül Ocak-Ağustos 2008 2009 -13,3 -34,9 -6,6 35,3 -4,0 39,5 0,2 1,6 5,3 12,9 -1,9 5,7 -8,0 1,1 4,4 -2,7 0,6 Kaynak: Merkez Bankası 2.1.3. İşsizlik Oranı 2009 yılının ilk yarısında işsizlik oranlarında çok hızlı bir artışın gerçekleştiği gözlenmektedir. Nitekim yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize edilen seriye göre yapılan hesaplamalarda, 2008 yılının ilk çeyreğinde (OcakŞubat–Mart dönemi) yüzde 11,9 olan işsizlik oranının 2009 yılının ilk çeyreğinde yüzde 16,1’e yükseldiği gözlenmektedir. İşsizlik oranlarındaki hızlı artış trendi yılın ikinci çeyreğinde de devam etmiş olup, işsizlik oranı 2008 yılının ikinci çeyreğinde (Nisan-Mayıs-Haziran dönemi) yüzde 9,2 olan seviyesinden 2009 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 13,6’ya yükselmiştir. ŞEKİL 17: İŞSİZLİK ORANLARI 18 16 14 YÜZDE 12 10 8 6 4 2 0 Ocak Şubat Mart Nis an 2008 Kaynak: TÜİK, Hanehalkı İşgücü İstatistikleri Mayıs 2009 Haziran Tem m uz 110 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ Buna ilaveten, işgücüne dahil olmayanlar içinde yer alan, “çalışmıyor olmalarına rağmen aktif olarak iş aramayanları” da dahil ettiğimizde, işsizlik oranları yükselmektedir. 2009 yılının ilk çeyreğinde işgücüne dahil olmayan grup içindeki payı yüzde 8,9 olan “çalışmıyor olmalarına rağmen aktif olarak iş aramayanların” payı mevsimlik çalışanları da eklediğimizde yüzde 9,6’ya yükselmektedir. 2009 yılının ikinci çeyreğinde ise bu oranlar sırasıyla yüzde 7,3 ve yüzde 7,5 olarak gerçekleşmiştir. Bu çerçevede bakıldığında, iş bulma ümidini kaybettiği veya iş bulamayacağına inandığı için iş aramayan kesimler, özellikle kriz ve krizi izleyen dönemlerde çeşitli nedenlerle işten geçici olarak uzaklaştırılmış ve geri çağrılmayı beklediği için iş aramayan kesimler ile mevsimlik işçilerin işgücüne dahil edilmeleri durumunda işsizlik oranları ciddi biçimde yükselmektedir. Nitekim TÜİK tarafından 2009 yılı ilk çeyreğinde yüzde 16,1 olarak açıklanan işsizlik oranı, bu grupları da eklediğimizde yüzde 24,7’ye, ikinci çeyrekte de yüzde 13,6’dan yüzde 20’ye yükselmektedir. 2.2. Alınan Önlemlerin Etkinliği İç-dış talep daralması sonucu kapasite kullanım oranlarının dibe vurduğu bir konjonktürde, hükümetin ekonominin arz cephesini güçlendirmeye yönelik politika önlemlerinin (vergi indirimleri, kısa çalışma ödeneği miktarının artırılması ve süresinin uzatılması, teşvik ve istihdam paketi vs.) iktisadi etkileri çok sınırlı kalmıştır. Krizi aşmaya yönelik olarak hükümet tarafından getirilen önlemlerin temel özelliği, ertelenmiş talebi harekete geçirerek krizin aşılabileceğini öngörmüş olmalarıdır 9. Oysa bu tür bir yaklaşımın iç talebi canlandırmaya katkısı oldukça sınırlı düzeydedir. Bu önlemler yalnızca gelir kaybı olmayan ve talebini çeşitli nedenlerle ertelemiş azınlıktaki bir kesimin pazara çıkabilmesini sağlayabilmiştir. Çünkü bu yaklaşımda krizle ortaya çıkan geniş halk yığınlarının satın alma gücündeki düşüş göz ardı ediliyor. Keza, işsizliğin zirve yaptığı, döviz talebinin yükseldiği ve arzının daraldığı bir konjonktürde, hükümet sermaye yoğun, ithal girdi kullanımı yüksek sektörleri teşvik etmektedir. Bu teşvik sonucunda vergi hâsılatında sağlanan artışları olumlu bulmakla birlikte, söz konusu iç talebin sağlayacağı olumlu etkilerin sektörlerin 9 Benzer şekilde, TOBB’un öncülük ettiği “Evde Oturma Pazara Çık” ve “Evini Yenile Türkiye” adlı kampanyalar ile Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın himayesinde yürütülen İlan Reklam Konseyinin “Alın Verin, Ekonomiye Can Verin” kampanyası da, ertelenmiş talebi harekete geçirmeye yönelik olarak oluşturulmuştur. Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler 111 anılan özellikleri nedeniyle yayılma alanı ve hızının sınırlı olması beklenmelidir. (Mülkiye Araştırma Merkezi, 2009: 21) Hükümetin uygulamaya koyduğu yatırım teşvik paketinin özel yatırımları uyarması ve dolayısıyla iç talebi canlandırabilmesi ise hiç mümkün gözükmüyor. Pakette yer alan KOBİ’lere yönelik kredi faizi sübvansiyonu ve kredilere garanti verilmesi gibi düzenlemeler, mevcut kredi sisteminin uygun koşullarda kredi üretemediği varsayımına dayanıyor. Oysa gerçek sorun bu değildir. Sorun, yatırım için uygun kredi bulunamaması değil, mevcut yatırımların kriz nedeniyle sürdürülememesidir. Benzer bir yanlış yaklaşım, öngörülen büyük yatırım projeleri için de geçerlidir. 3. YENİ BİR KALKINMA STRATEJİSİNE DOĞRU Türkiye ekonomisinin kırılgan bir yapıdan kurtarılarak istikrarlı ve sürdürülebilir bir büyüme yapısına kavuşturulmasında, ekonomik yapının bir bütünlük içinde ele alınmasının ve izlenecek politikaların bir kalkınma stratejisinin alt bileşenleri olarak görülmesinin önemi büyüktür. Söz konusu kalkınma stratejisi, sağlıklı bir ekonomik yapının fiziki ve beşeri kaynaklar ile bilgi ve teknolojinin bir bütün olarak geliştirilmesi ve etkin bir şekilde kullanılması ile mümkün olabileceği perspektifinde geliştirilmelidir. Üretim faktörlerinin hem nicelik hem de nitelik olarak geliştirilmesi ile sağlanacak verimlilik artışı, büyümenin ve ihracatın sağlıklı bir yapıya kavuşmasını mümkün kılacaktır. Konu bu çerçevede ele alındığında, özel kesim yatırımlarının artırılması ve ticarete konu olan sektörlerde yoğunlaşmasının sağlanması yanında, kamu yatırımlarının da ekonomideki sermaye birikim hızının artırılmasında, işgücünün donanımının iyileştirilmesinde ve verimlilik artışının sağlanmasında önemli bir rol üstleneceği düşünülmektedir. 3. 1. Makroekonomik Politikalar 3.1.1. Kısa Dönemde Alınacak Önlemler Krizden çıkışı kolaylaştırmak amacıyla genişletici maliye politikası önlemlerine ağırlık verilmelidir. Bu çerçevede, kamu harcamalarının artırılması ve dolaylı vergi yükünün azaltılması önem kazanmaktadır. Bu kapsamda, bir taraftan kamu fiziki ve sosyal altyapı yatırımları ile transfer harcamaları artırılırken, diğer taraftan özellikle zorunlu ihtiyaç malları üzerindeki vergi yükü azaltılmalıdır Neo-liberal iktisatçılar kamu harcamalarını artırıcı politikaların ekonomide dışlama etkisi yaratacağını ileri sürmektedirler. Oysa bu tesbit her koşulda geçerli değildir. 112 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ Kamu harcamalarının özel sektör aleyhine bir dışlama etkisi yaratabilmesi, ekonominin fiili durumunun potansiyeline yakın bir seviyede olduğu konjonktürlerde mümkündür. Ekonomideki kapasite kullanım oranlarının çok düşük seviyelere gerilediği resesyon dönemlerinde ise kamu yatırımlarının dışlama etkisi söz konusu olmayacaktır. Kriz konjonktüründe, özel kesim tüketim ve yatırımlarını azaltan temel neden, faiz oranları değil, gelir düzeyindeki gerileme ve geleceğe yönelik beklentilerdeki kötüleşmedir. Kamu harcamalarının ve bu bağlamda kamu yatırımlarının artışı ekonomideki çoğaltan-hızlandıran mekanizmalarını harekete geçirerek üretim ve gelir düzeylerinin yükselmesine yol açacaktır. Ayrıca, kamu yatırımlarının ekonominin üretim kapasitesini geliştirecek fiziki ve sosyal altyapı yatırımlarında yoğunlaşması, ekonomide kamu ve özel sektör arasındaki tamamlayıcılık ilişkisini güçlendirerek krizden çıkışı hızlandıracaktır (Mülkiye Araştırma Merkezi, 2009:10) 3.1.2. Orta-Uzun Dönemde Uygulanacak Politikalar Belirtilen yeni kalkınma stratejisi çerçevesinde uygun maliye, para ve döviz kuru politikaları geliştirilmelidir. Maliye politikası alanında yapılacak kapsamlı bir vergi reformu ile; kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin kayıt altına alınarak vergi tabanının geliştirilmesi; enerji, haberleşme gibi temel girdiler ile, hammadde, makine teçhizat gibi ara malları ve yatırım malları üzerindeki vergilerin azaltılması sonucunda yurtiçi üretim faaliyetlerinin teşvik edilmesi; vergi gelirleri içinde gelir ve servet unsurları üzerinden alınan dolaysız vergilerin payının artırılarak vergi yükünün toplumsal kesimler arasında daha adil dağıtılması sağlanmalıdır. Para politikası sadece enflasyonu düşürmeye odaklı bir çerçeveden, ekonomideki büyüme, yatırım, istihdam, dış ticaret gibi alanlardaki hedefleri de içeren daha geniş bir amaç setine yönelik bir çerçevede oluşturulmalıdır. Türkiye ekonomisine yoğun yabancı sermaye girişi göz önüne alındığında, para politikasının, fiyat istikrarının sağlanması yanında, döviz kurunun ekonominin rekabet gücünü koruyacak sağlıklı bir çerçevede oluşmasını da içerecek biçimde yeniden oluşturulması önerilebilir. Döviz kuru politikası ekonominin rekabet gücünü koruyacak bir çerçevede belirlenmelidir. Dış ticaret politikası alanında, bir taraftan ihracatın ağırlıkta olduğu sektörlere yönelik olarak ara mallarının ve yatırım mallarının ülke içinde üretimini özendirecek tedbirler alınırken, diğer taraftan ülke ihracatının yarısından fazlasının kapsamında yapıldığı dahilde işleme rejimi, sektörel bazda gözden geçirilerek kalkınma stratejisinin esasları ile uyumlu bir çerçeveye kavuşturulmalı ve bu kapsamda, sektörlerde yurtiçi girdi üretiminin ulaştığı niceliksel ve niteliksel Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler 113 düzeyleri göz önünde tutulmak koşuluyla aşamalı olarak kaldırılmalıdır. Yabancı sermaye yatırımlarının, kalkınma stratejisinin gerekleri doğrultusunda ve teknolojik kapasitenin geliştirilmesi amacı çerçevesinde ülkeye gelmesi özendirilirken, teşvik sistemi seçici, süreli ve performansa dayalı bir çerçeve içinde uygulanmalıdır. 3. 2. İşgücü ve İstihdam Politikaları Türkiye ekonomisinin istihdam yaratma kapasitesinin artırılması için uygulamaya konulması gereken politikalar esas olarak, yurtiçi kaynaklara dayalı bir üretim yapısının hakim kılınması, yatırım ortamının iyileştirilmesi, istihdam üzerindeki kamusal yüklerin azaltılması, işgücünün niteliklerinin yükseltilmesi gibi alanları kapsamalıdır. Son yıllarda özellikle uluslararası kuruluşlar tarafından sıklıkla dile getirilen ve işgücü piyasalarındaki durgunluk ve krizi aşmak için önerilen işgücü piyasalarının esnekleştirilmesine dayalı reçetelerin yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. 2001 krizini izleyen dönemde ortaya çıkan büyümede işgücü piyasalarının esnekliğine dayanan verimlilik artışlarının da bir payı bulunmaktadır. Bununla birlikte, 2007-2013 yıllarını kapsayan Dokuzuncu Kalkınma Planı çerçevesinde hazırlanan Sanayi Politikaları Özel İhtisas Komisyonu Raporunda da ifade edildiği üzere, işgücü piyasalarının esnekliğine dayanan verimlilik artışlarının bir sınırı olup, artık sürdürebilir olmadığı görülmektedir (DPT, 2007b: 9). Bu çerçevede; ekonominin yüksek oranlarda ithalata bağımlı olan üretim ve ihracat yapısının dönüştürülerek yurtiçi üretimin ön planda olduğu bir yapının tesis edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu kapsamda, maliye, para ve kur politikası gibi makroekonomik politikaların istihdamdaki artışı da esas alan bir çerçevede oluşturulması sağlanmalıdır. Diğer taraftan, demokratik ve katılımcı bir toplumun oluşturulmasında toplumsal kesimlerin örgütlü olması hayati önemdedir. Örgütlü bir toplum ise eşitlikçi bir bölüşümün ön koşuludur. Bu çerçevede, çalışma hayatındaki yasal ve kurumsal yapılar ILO normlarına eksiksiz bir biçimde uyumlu hale getirilmelidir. İstihdam üzerindeki vergi ve sosyal sigorta primleri gibi kamusal yüklerin azaltılması yoluyla işletmelerin rekabet gücünün ve istihdam yaratma kapasitelerinin artırılması politikası, tedrici ve sonuç odaklı bir politika çerçevesi içinde uygulamaya konulmalıdır. Diğer bir deyişle, istihdam üzerindeki vergi yüklerinin azaltılması ekonomideki kayıt dışılığın azaltılmasına bir katkıda bulunmuyorsa indirim süreci gözden geçirilmelidir. 114 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ Eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kamu istihdamının artırılarak kamu hizmetlerinin yüksek nitelikte ve tüm toplum kesimlerini kapsayıcı şekilde sunulması sağlanmalıdır. Türkiye ekonomisinin özellikle bilgi ve teknoloji yoğun sektörlerinin ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücünün yetiştirilmesi amacıyla aktif işgücü politikalarına, mesleki eğitim programlarına ve meslek içi eğitim programlarına ağırlık verilmelidir. Kırsal alandan kentlere göçün de etkisiyle derinleşen kadınların işgücüne düşük katılımını artırmaya yönelik gerekli tüm tedbirler alınmalıdır. 3. 3. Sanayileşme 3.1. Sanayileşme Stratejisi Yeni bir kalkınma stratejisi oluşturularak ülke kaynaklarının bu amaç doğrultusunda yönlendirilmesi ve bu çerçevede izlenecek politikaların bir kalkınma stratejisinin alt bileşenleri olarak belirlenmesi büyük önem taşımaktadır. Sanayileşme perspektifi, üretim ve ihracat yapısının katma değeri yüksek mal ve hizmet üretimine geçişini sağlayacak bir çerçevede tasarlanmalı ve bu çerçevede teknoloji yoğunluğu artırılarak orta-yüksek ve yüksek teknolojili malların ağırlıkta olduğu bir yapı oluşturulmalıdır. Bununla birlikte, söz konusu değişim ve dönüşümün nasıl yapılacağı ve uygulamaya konulacak politikaların seçimi noktasında izlenecek stratejinin büyük önemi bulunmaktadır. Neo-liberal yaklaşıma göre, ekonomik dönüşümün sağlanabilmesi için küresel değer zincirlerine daha üst halkalardan eklemlenme önerilmektedir 10. Bu yaklaşıma göre, çevre ülkelerin kalkınabilmesi, bu ülkelerdeki üreticilerin küresel değer zincirlerine eklemlenmesinden geçmektedir. Bu model, çevre ülkelerindeki üreticilerin merkez ülke piyasalarına ihracat yapabilmesi için çokuluslu şirketlerle sıkı bir işbirliği içinde olmasını gerektirmektedir. Diğer yandan, bu sürecin işleyebilmesi, devletin bu süreci kaynak aktarımı yoluyla yoğun bir biçimde desteklemesine bağlı bulunmaktadır. Bununla birlikte, bu tür bir eklemlenme nihai ürünün katma değerinin büyük bir kısmının merkez ülkedeki ana firma ve kurumlarda kalmasına yol açmaktadır. Bu durum da çevre ülkelerde bir yandan işçi ücretlerinde baskı oluştururken, diğer yandan yerli işletmelerin yerli girdi yerine ithal girdi kullanımlarını artırmalarına 10 Benzer bir yapılanma Türkiye ekonomisi için de önerilmektedir. Bk. DPT (2007b). Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler 115 yol açarak istihdamsız büyüme sürecini beslemektedir. Ülke ekonomisi açısından bakıldığında, katma değeri ülke içinde tutamayan, ihracatı artırırken ithalatı da artıran, ekonominin istihdam yaratma kapasitesini sınırlayan bir yaklaşım ile bir ülkenin sanayileşmesi kanımızca mümkün gözükmemektedir. Ayrıca, bu yaklaşımın sanayileşmenin devlet müdahalesinin en aza indirildiği durumlarda gerçekleşeceği tezi tarihsel olgularla örtüşmemektedir. Güney Kore örneğinde olduğu gibi birçok sanayileşme başarısının ardında devlet müdahalesi vardır 11. Yeni kalkınma stratejisinin başarıya ulaşmasında planlamanın bir kaynak tahsis mekanizması olarak etkin bir biçimde kullanılması gerekmektedir. Devletin ekonomik ve sosyal fonksiyonlarını yeniden kazanması ve geliştirmesi, ancak planlama ile mümkün olabilir 12. Yukarıda sunulan çerçeve içinde geliştirilecek yeni sanayileşme stratejisinin başarıya ulaşmasında kamunun önemli bir rol oynayacağı düşünülmektedir 13. Bu kapsamda, kamunun, bir taraftan yeni gelişen, geliştirilmesi planlanan ve/ veya kamu müdahalesinin gerekli olduğu üretim ve bölüşüme ilişkin alanlarda ekonomik faaliyetlere aktif olarak katılırken, diğer taraftan stratejik bir koordinasyonu gerçekleştirerek kaynakların etkin ve verimli kullanımına katkıda bulunması öngörülmektedir. Açıktır ki öngörülen bu kamu müdahalesi biçimi, IMF ve Dünya Bankası tarafından pazarlanan müdahale alanları sınırlandırılmış, sosyal özü budanmış ve küreselleşmeye yatkın hale getirilmiş kamu biçiminden bir hayli farklıdır 14. Dolayısıyla öngörülen bu yeni kamu biçiminin uygulamaya geçebilmesi için mevcut IMF-DB patentli politikaların terk edilmesi gerekmektedir. 3.2. Sanayileşme Politikaları Yukarıda tanımlanan sanayileşme stratejisi çerçevesinde uygulamaya konulması gerekli politikalar şunlar olmalıdır. Teknolojik yeniliklerin yaratılmasını ve geliştirilmesini temel alan kapsamlı bir sanayileşme stratejisi özel sektör ile işbirliği içinde oluşturularak hayata geçirilmelidir 15. 11 12 13 14 15 Bu doğru saptama için bk. İzgi ve Özpolat (2006: 236-237). Devlete biçilen bu yeni rolün ayrıntılı bir değerlendirilmesi için bk. Konukman (1999). Sanayileşme stratejisinin inşasında kamunun öncü rolüne işaret eden bir çalışma için bk. Lall (2004). IMF ve Dünya Bankasının öngördüğü bu kamu biçiminin eleştirel bir değerlendirilmesi için bk. Konukman ve diğerleri (2001:185). Teknolojik yeniliklerin yaratılması ve geliştirilmesi piyasaya bırakıldığında piyasa tökezlemesi ve sistemik tökezlemeler ortaya çıkmakta ve ulusal araştırma ve geliştirme faaliyetinin toplam etkinliği düşmektedir. Toplam etkinliğin sağlanabilmesi için kamunun bu tür piyasalara müdahale etmesi 116 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ Sanayileşme stratejisi, sanayi sektörü ile tarım ve hizmetler sektörleri arasındaki bağlantıları karşılıklı etkileşim içinde ve birbirini destekleyen bir biçimde ele alan, dengeli bir yapıda oluşturulmalıdır. Fiziki altyapı yatırımlarına ağırlık verilerek ülkenin sermaye stoku geliştirilmelidir. Beşeri sermayenin niteliklerin artırılması amacına yönelik olarak eğitim ve öğretim faaliyetlerinin geliştirilmesi için bir taraftan kamunun ayırdığı kaynaklar artırılırken, diğer taraftan özel sektörün bu alanlardaki faaliyetleri teşvik, kredi, vergi kolaylıkları gibi araçlarla teşvik edilmelidir. Teknolojik altyapı faaliyetlerinin geliştirilmesi amacıyla kamunun öncülük yapması, bilim parkları, teknoloji geliştirme merkezleri, teknoparklar kurma, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine ayrılan ülke kaynaklarının artırılması, ülkemizin üretim faaliyetleri içinde olmadığı yüksek teknolojiye dayalı sektörlere giriş stratejilerinin oluşturulması, bu alanlarda üretim faaliyetlerine başlanılması için kamunun öncülük etmeli veya kamu-özel ortaklıkları eliyle bu alanlara girilmesi politikaları uygulamaya konulmalıdır. Teknoloji ağırlıklı sektörlere yönelik olarak ulusal üretici ve kaynakları kollayan bir politikaya ihtiyaç bulunduğu düşünülmektedir. Bu çerçevede, gelişmiş bir yan sanayisi olan ya da hızla gelişebilen bazı sektörler ile güçlü yerel üreticilerin bulunduğu sektörlere girişin kısıtlanması, tedarik zincirinde yerli şirketlere öncelik tanınması, yerli şirketlerin alt yüklenici olarak işin bir kısmını yüklenmeleri, yerli parça oranının yüksek tutulması gibi seçici desteklerin uygulamaya konulabilmesinin olanakları yaratılmalıdır. İhracatının yarısından fazlasının kapsamında yapıldığı dahilde işleme rejimi sektörel bazda gözden geçirilmelidir. Bu kapsamda, yurtiçinde yerli girdi üretimi yapılan sektörler dahilde işleme rejiminin kapsamı dışına çıkarılırken, diğer sektörlerde yurtiçi girdi üretiminin ulaştığı niceliksel ve niteliksel düzeyleri göz önünde tutulmak koşuluyla söz konusu rejimin aşamalı olarak kaldırılması gündeme alınmalıdır. Teşvik sistemi seçici, süreli ve performansa dayalı bir çerçeve içinde uygulanmalıdır. Teşvik sistemi bir taraftan yüksek katma değerli üretim gerekmektedir. Kamuya biçilen bu yeni rolün unsurları ve icra edileceği ana görev alanlarının ayrıntısı için bk. Göker (1999: 391-394). 117 Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler yapan ve teknoloji kapasitesini yükselten ekonomik faaliyetlere yönlendirilirken, diğer taraftan geleneksel sektörlerin üretim ve ihracat katkısının artırılması için finansman olanakları yaratılması yoluyla sektörlerde ölçek artırılması, modernizasyon ve yenileme yatırımları yapılmalıdır. Yabancı sermaye yatırımlarının, sanayileşme stratejisinin gerekleri doğrultusunda ve teknolojik kapasitenin geliştirilmesi amacı çerçevesinde ülkeye gelmesi sağlanmalıdır. Ülke içindeki gelişmişlik farklarının azaltılmasına yönelik olarak, az gelişmiş illere ve bölgelere yapılan kamu yatırımları artırılacaktır. Bölgesel eşitsizliğin azaltılmasına yönelik doğrudan yatırımların yanında, insan kaynaklarının geliştirilmesi ve yetişmiş insan kaynağının bölgede tutulabilmesi için konut ve içme suyu altyapısı ile sosyal yaşama dair yaşam kalitesini artırıcı tedbirlerin alınmasına öncelik verilecektir. KAYNAKÇA DPT (2007a), Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950-2006), Mart 2007. DPT (2007b) Sanayi Politikaları Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013, Ankara, 2007. DPT, Yıllık Programlar. DTM, Dahilde İşleme Rejimi İstatistikleri, İhracat Genel Müdürlüğü. GÖKER, A. (1999) “Yine İnovasyonda Etkinlik” Türk-iş 99 Yıllığı, Cilt:2, 383-401 HAZİNE MÜSTEŞARLIĞI, Raporları, 2006 ve 2007 yılları. Uluslararası Doğrudan Yatırımlar İZGİ, B. B., ÖZPOLAT, A. (2008), “Küreselleşen Devletin Değişen Rolü ve Sanayileşme Üzerine Tartışmalar”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 7, Sayı 2, 229-240. KONUKMAN, A. (1999) “Esnek Üretim Tekniklerinin Türkiye’nin Sanayileşme Stratejileri Açısından Geçerliliği”, Türk-iş 99 Yıllığı, Cilt:2, 362-382. KONUKMAN, A, AYDIN, A. R., OYAN, O. (2001) “Türk Kamu Mali Yönetiminin Yeniden Yapılandırılması: Tespit ve Öneriler”, XV. Türkiye Maliye Sempozyumu, 15-17 Mayıs 2000, Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Yayın No:32, 169-204, Antalya. 118 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ KONUKMAN, A., SÖNMEZ, M., DALDAL, Ş. Necef (2009), Alternatif Sanayileşme Önerileri, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2009. LALL, S. (2004), Role of Government in Promoting Technology Development, Globelics Academy 2004 kapsamında düzenlenen seminer için hazırlanan sunuş, Ph.D. School on National Systems of Innovation and Economic Development, Lisbon, Portugal. LOAYZA, N., K. SCHMİDT-HEBBEL, SERVEN, L. (2000), What Drives Private Saving Across The World, The Review of Economics and Statistics, 82 (2): 165-181. MALİYE BAKANLIĞI, Kamu Hesapları Bültenleri, Muhasebat Genel Müdürlüğü. MÜLKİYE ARAŞTIRMA MERKEZİ (2009), “2008 Yılı Katılım Öncesi Ekonomik Programı Makroekonomik Çerçevesinin Değerlendirilmesi”, Temmuz 2009. http://www.mulkiye-mar.org OECD (2001), Science, Technology and Industry Scoreboard: Towards A Knowlodge–Based Economy, 2001 Edition OECD (2009), Employment Outlook. ÖZCAN, K. M., GÜNAY, A., ERTAÇ, S. (2002) “Determinants of Private Savings Behaviour in Turkey”, Departmental Working Papers, No. 206, Bilkent University, Department of Economics, T.C. MERKEZ BANKASI, Finansal İstikrar Raporları, çeşitli yıllar. T.C. MERKEZ BANKASI, Ödemeler Dengesi İstatistikleri. TÜİK, Hanehalkı İşgücü Anketleri, çeşitli yıllar. TÜİK, Ulusal Hesaplar İstatistikleri, çeşitli yıllar. TÜRELİ, R. A. (2010), “Türkiye Ekonomisinin Makroekonomik Dengelerinin Analizi (1990–2006)”, Türkiye’nin İktisadi Dönüşüm Süreci, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü, Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları, 27 Nisan 2010, 127-154, İzmir. WORLDBANK (2008), “ Turkey Country Economic Memorandum, Sustaining High Growth: Selected Issues” Volume 2, Report No: 39194 YELDAN, E. (2003), Küreselleşme Sürecinde Türkiye Ekonomisi: Bölüşüm, Birikim ve Büyüme, İletişim Yayınları. Krizin Türkiye Ekonomisine Yansımaları ve Geleceğe İlişkin Düşünceler 119 YENTÜRK, N. (2003), Körlerin Yürüyüşü: Türkiye Ekonomisi ve 1990 Sonrası Krizler, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Aralık 2003. Veri Tabanları http://www.dpt.gov.tr http://www.dtm.gov.tr http://www.tcmb.gov.tr http://www.tuik.gov.tr 120 EK 1: EKONOMİNİN GENEL DENGESİ TOPLAM TÜKETİM Kamu Özel TOPLAM YATIRIM Kamu Özel SABİT SERMAYE YATIRIMI Kamu Özel STOK DEĞİŞİMİ Kamu Özel 1998 53.683.291 5.922.692 47.760.599 15.707.384 3.647.580 12.059.804 16.229.649 3.368.681 12.860.968 -522.264 278.899 -801.164 1999 84.034.072 10.438.286 73.595.786 20.400.875 5.200.502 15.200.373 20.207.815 5.172.829 15.034.986 193.060 27.673 165.387 2000 136.316.228 15.481.452 120.834.776 35.335.535 8.667.274 26.668.261 34.712.629 8.602.103 26.110.526 622.907 65.171 557.735 2001 193.036.435 23.141.351 169.895.084 37.277.124 9.835.400 27.441.724 39.355.232 11.300.049 28.055.183 -2.078.108 -1.464.649 -613.459 2002 281.575.116 34.686.870 246.888.246 63.172.313 17.222.805 45.949.508 60.040.982 17.307.672 42.733.311 3.131.331 -84.866 3.216.198 2003 377.694.534 43.999.678 333.694.856 81.831.543 16.714.837 65.116.705 79.171.321 17.287.521 61.883.800 2.660.221 -572.684 3.232.906 2004 463.302.018 51.480.109 411.821.909 110.456.276 17.883.351 92.572.925 115.775.939 17.977.066 97.798.873 -5.319.662 -93.715 -5.225.947 2005 539.560.283 58.320.704 481.239.579 132.058.908 25.724.727 106.334.181 138.815.259 24.578.315 114.236.944 -6.756.351 1.146.412 -7.902.763 2006 625.898.790 72.326.871 553.571.919 169.737.652 27.693.458 142.044.194 171.520.371 28.464.140 143.056.231 -1.782.719 -770.682 -1.012.037 2007 706.237.352 83.230.811 623.006.541 180.454.396 33.038.206 147.416.190 183.415.534 32.534.175 150.881.359 -2.961.137 504.031 -3.465.169 (Cari Fiyatlarla, Bin TL) 2008 2009 (1) 781.893.881 801.285.471 95.462.697 106.237.208 686.431.184 695.048.263 210.339.214 148.692.413 40.602.075 40.919.234 169.737.139 107.773.178 191.815.229 160.199.926 39.123.285 38.376.364 152.691.944 121.823.562 18.523.985 -11.507.514 1.478.790 2.542.870 17.045.195 -14.050.384 TOPLAM YURTİÇİ TALEP (TOPLAM KAYNAKLAR) 69.390.675 104.434.947 171.651.764 230.313.559 344.747.429 459.526.076 573.758.294 671.619.191 795.636.442 886.691.748 992.233.095 949.977.884 Net Mal ve Hizmet İhracatı Mal ve Hizmet İhracatı Mal ve Hizmet İthalatı 812.472 14.979.695 14.167.223 160.969 20.333.328 20.172.359 -4.993.742 33.494.716 38.488.459 9.910.524 65.919.607 56.009.082 5.728.660 88.380.641 82.651.981 -4.745.417 104.575.145 109.320.562 -14.725.268 131.660.988 146.386.256 -22.687.479 141.826.467 164.513.946 -37.245.657 171.926.483 209.172.139 -43.513.326 188.224.755 231.738.081 -42.134.896 227.252.949 269.387.845 -3.300.038 216.386.302 219.686.340 GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA (GSYH) Net Faktör Gelirleri Net Dış Alem Cari Transferleri GAYRİ SAFİ MİLLİ HARCANABİLİR GELİR (GSMHG) 70.203.147 -872.818 1.432.491 70.762.820 104.595.916 -1.642.115 2.065.477 105.019.278 166.658.022 -2.764.225 3.007.365 166.901.161 240.224.083 -6.743.646 3.788.562 237.269.000 350.476.090 -7.506.096 3.776.026 346.746.020 454.780.659 -8.251.188 1.520.743 448.050.215 559.033.026 -8.062.026 1.612.320 552.583.320 648.931.712 -7.971.633 1.949.163 642.909.243 758.390.785 -9.736.818 2.734.014 751.387.981 843.178.421 -9.295.618 2.931.144 836.813.947 950.098.199 -10.434.003 2.559.426 942.223.621 946.677.846 -13.539.009 2.751.812 935.890.649 KAMU HARCANABİLİR GELİRİ Kamu Tüketimi Kamu Tasarrufu Kamu Yatırımı Kamu (Tasarruf-Yatırım) Farkı 4.939.108 5.922.692 -983.584 3.647.580 -4.631.164 5.255.533 10.438.286 -5.182.753 5.200.502 -10.383.255 9.761.138 15.481.452 -5.720.314 8.667.274 -14.387.588 6.032.238 23.141.351 -17.109.113 9.835.400 -26.944.513 17.704.550 34.686.870 -16.982.320 17.222.805 -34.205.125 25.160.802 43.999.678 -18.838.876 16.714.837 -35.553.713 46.109.227 51.480.109 -5.370.882 17.883.351 -23.254.233 76.497.810 58.320.704 18.177.106 25.724.727 -7.547.621 104.279.923 72.326.871 31.953.052 27.693.458 4.259.594 103.517.337 83.230.811 20.286.526 33.038.206 -12.751.680 111.856.057 95.462.697 16.393.360 40.602.075 -24.208.715 82.065.852 106.237.208 -24.171.356 40.919.234 -65.090.590 ÖZEL HARCANABİLİR GELİR Özel Tüketim Özel Tasarruf Özel Yatırım Özel (Tasarruf-Yatırım) Farkı 65.823.713 47.760.599 18.063.114 12.059.804 6.003.309 99.763.745 73.595.786 26.167.959 15.200.373 10.967.586 157.140.023 120.834.776 36.305.246 26.668.261 9.636.985 231.236.762 169.895.084 61.341.678 27.441.724 33.899.953 329.041.470 246.888.246 82.153.224 45.949.508 36.203.716 422.889.413 333.694.856 89.194.557 65.116.705 24.077.852 506.474.093 411.821.909 94.652.184 92.572.925 2.079.259 566.411.433 481.239.579 85.171.853 106.334.181 -21.162.328 647.108.058 553.571.919 93.536.139 142.044.194 -48.508.055 733.296.610 623.006.541 110.290.070 147.416.190 -37.126.120 830.367.564 686.431.184 143.936.380 169.737.139 -25.800.759 853.824.797 695.048.263 158.776.534 107.773.178 51.003.355 Toplam Yurt içi Tasarruflar Kaynak: DPT (1) Tahmin 17.079.530 20.985.206 30.584.933 44.232.565 65.170.904 70.355.681 89.281.302 103.348.959 125.489.191 130.576.596 160.329.740 134.605.178 121 EK 2: EKONOMİNİN GENEL DENGESİ (1998 Fiyatlarıyla, Bin TL) 2008 2009 (1) 79.548.445 77.700.742 7.843.718 8.191.689 71.704.726 69.509.053 25.549.047 19.460.301 4.702.280 4.813.449 20.846.767 14.646.851 25.364.136 21.012.177 4.570.424 4.589.403 20.793.712 16.422.774 184.911 -1.551.876 131.856 224.046 53.055 -1.775.923 105.097.492 97.161.043 Toplam Tüketim Kamu Özel Toplam Yatırım Kamu Özel Sabit Sermaye Yatırımı Kamu Özel Stok Değişmesi Kamu Özel Toplam Yurtiçi Talep (Toplam Kaynaklar) 1998 53.683.291 5.922.692 47.760.599 15.707.384 3.647.580 12.059.804 16.229.649 3.368.681 12.860.968 -522.264 278.899 -801.164 69.390.675 1999 53.938.641 6.091.180 47.847.460 14.162.969 3.438.104 10.724.864 13.702.297 3.420.024 10.282.273 460.671 18.080 442.591 68.101.609 2000 57.032.935 6.236.991 50.795.944 16.493.186 3.985.796 12.507.391 16.116.405 3.957.672 12.158.732 376.782 28.124 348.658 73.526.121 2001 53.881.457 6.133.753 47.747.704 10.795.523 2.689.977 8.105.546 11.195.045 3.081.092 8.113.952 -399.522 -391.115 -8.407 64.676.980 2002 56.459.039 6.450.287 50.008.752 13.925.285 3.467.433 10.457.852 12.881.304 3.482.531 9.398.773 1.043.981 -15.098 1.059.079 70.384.324 2003 61.025.813 6.362.767 54.663.045 15.547.889 2.916.018 12.631.871 14.818.710 2.997.135 11.821.574 729.179 -81.118 810.297 76.573.702 2004 67.402.229 6.465.054 60.937.175 18.150.125 2.739.454 15.410.671 18.884.408 2.751.041 16.133.366 -734.283 -11.587 -722.696 85.552.354 2005 72.124.455 6.558.235 65.566.219 21.569.912 3.825.378 17.744.534 22.251.225 3.691.530 18.559.695 -681.313 133.848 -815.162 93.694.366 2006 75.736.390 7.209.932 68.526.458 24.470.268 3.685.961 20.784.306 25.234.306 3.768.286 21.466.021 -764.038 -82.324 -681.714 100.206.658 2007 79.686.843 7.597.822 72.089.021 26.206.592 4.298.697 21.907.895 26.342.461 4.248.048 22.094.413 -135.869 50.650 -186.518 105.893.435 Net Mal ve Hizmet İhracatı Mal ve Hizmet İhracatı Mal ve Hizmet İthalatı 812.472 14.979.695 14.167.223 -261.039 13.379.939 13.640.979 -1.089.723 15.518.227 16.607.950 3.632.372 16.128.964 12.496.592 2.135.507 17.239.803 15.104.296 -235.509 18.421.633 18.657.142 -2.066.763 20.478.591 22.545.355 -3.194.635 22.095.181 25.289.816 -3.468.338 23.563.374 27.031.712 -4.638.810 25.275.168 29.913.978 -2.933.517 25.852.282 28.785.800 -1.126.907 24.283.656 25.410.563 GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA (GSYH) Net Faktör Gelirleri Net Dış Alem Cari Transferleri GAYRİ SAFİ MİLLİ HARCANABİLİR GELİR (GSMHG) 70.203.147 -872.818 1.432.491 70.762.820 67.840.570 -1.062.470 1.396.719 68.174.819 72.436.399 -1.337.605 1.297.692 72.396.486 68.309.352 -1.725.289 845.294 67.429.356 72.519.831 -1.511.686 690.053 71.698.197 76.338.193 -1.471.895 259.537 75.125.834 83.485.591 -1.259.815 248.318 82.474.093 90.499.731 -1.251.894 299.634 89.547.471 96.738.320 -1.383.612 353.322 95.708.030 101.254.626 -1.291.830 378.368 100.341.163 102.163.974 -1.247.572 273.491 101.189.893 96.034.136 -1.488.913 318.295 94.863.518 KAMU HARCANABİLİR GELİRİ Kamu Tüketimi Kamu Tasarrufu Kamu Yatırımı Kamu (Tasarruf-Yatırım) Farkı 4.939.108 5.922.692 -983.584 3.647.580 -4.631.164 3.411.707 6.091.180 -2.679.473 3.438.104 -6.117.577 4.234.075 6.236.991 -2.002.916 3.985.796 -5.988.711 1.714.299 6.133.753 -4.419.454 2.689.977 -7.109.431 3.660.848 6.450.287 -2.789.440 3.467.433 -6.256.873 4.218.782 6.362.767 -2.143.985 2.916.018 -5.060.003 6.881.888 6.465.054 416.834 2.739.454 -2.322.620 10.654.980 6.558.235 4.096.745 3.825.378 271.367 13.282.653 7.209.932 6.072.722 3.685.961 2.386.760 12.412.616 7.597.822 4.814.793 4.298.697 516.096 12.012.756 7.843.718 4.169.038 4.702.280 -533.242 8.318.339 8.191.689 126.650 4.813.449 -4.686.799 ÖZEL HARCANABİLİR GELİR Özel Tüketim Özel Tasarruf Özel Yatırım Özel (Tasarruf-Yatırım) Farkı 65.823.713 47.760.599 18.063.114 12.059.804 6.003.309 64.763.112 47.847.460 16.915.652 10.724.864 6.190.787 68.162.410 50.795.944 17.366.466 12.507.391 4.859.075 65.715.058 47.747.704 17.967.353 8.105.546 9.861.808 68.037.350 50.008.752 18.028.598 10.457.852 7.570.746 70.907.052 54.663.045 16.244.006 12.631.871 3.612.135 75.592.205 60.937.175 14.655.030 15.410.671 -755.641 78.892.490 65.566.219 13.326.271 17.744.534 -4.418.263 82.425.377 68.526.458 13.898.919 20.784.306 -6.885.388 87.928.547 72.089.021 15.839.526 21.907.895 -6.068.368 89.177.137 71.704.726 17.472.411 20.846.767 -3.374.356 86.545.179 69.509.053 17.036.126 14.646.851 2.389.275 Toplam Yurt içi Tasarruflar Kaynak: DPT (1) Tahmin 17.079.530 14.236.178 15.363.551 13.547.899 15.239.158 14.100.021 15.071.864 17.423.016 19.971.640 20.654.320 21.641.448 17.162.776 122 Aziz KONUKMAN – Rahmi Aşkın TÜRELİ EK 3: İmalat Sanayi Sektörlerinin Teknoloji Yoğunluklarına Göre Sınıflandırılması Yüksek Teknolojili Sanayiler Hava ve uzay taşıtları imalatı Eczacılıkta ve tıpta kullanılan kimyasal ve bitkisel ürünler imalatı Büro, muhasebe ve bilgi işlem makinaları imalatı Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları imalatı Tıbbi aletler; hassas ve optik aletler ile saat imalatı Orta-Yüksek Teknolojili Sanayiler B.y.s. Elektrikli makina cihazları imalatı Motorlu kara taşıtı, römork ve yarı römork imalatı Eczacılıkta ve tıpta kullanılanlar hariç kimyasal ürünler imalatı Demiryolu ve tramvay lokomotifleri ile vagonlarının imalatı B.y.s. Ulaşım araçları imalatı B.y.s. Makine ve teçhizat imalatı ISIC Rev.3 353 2423 30 32 33 31 34 24 excl. 2423 352 359 29 Orta-Düşük Teknolojili Sanayiler Deniz taşıtlarının yapımı ve onarımı Plastik ve kauçuk ürünleri imalatı Kok kömürü, refine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıt imalatı Metalik olmayan diğer mineral ürünlerin imalatı Ana metal sanayii Makine ve teçhizatı hariç; Metal eşya sanayii 351 25 23 26 27 28 Düşük Teknolojili Sanayiler Gıda ürünleri ve içecek imalatı Tütün ürünleri imalatı Tekstil ürünleri imalatı Giyim eşyası imalatı; Kürkün işlenmesi ve boyanması Derinin tabaklanması, işlenmesi Ağaç ve mantar ürünleri imalatı Kağıt ve kağıt ürünleri imalatı Basım ve yayın; Plak, kaset v.b. Kayıtlı medyanın çoğaltılması Mobilya imalatı; b.y.s. Diğer imalatlar Yeniden değerlendirme 15 16 17 18 19 20 21 22 36 37 TOPLAM İMALAT Kaynak: TÜİK 15-37