Sayfa / Page: ISSN: 1302-687 - Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal

advertisement
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
The Journal of Social Sciences Institute
Sayı/Issue:35 – Sayfa / Page:
ISSN: 1302-6879 VAN/TURKEY
Makale Bilgisi / Article Info
Geliş/Received: 01.06.2017 Kabul/Accepted:18.07.2017
NÜBÜVVETİN SINIRLARI VE HZ. PEYGAMBER’İN
RÜYADA GÖRÜLMESİNİN TEŞRÎ’ DEĞERİ
LIMITS OF PROPHECY AND LEGISLATIVE VALUE FOR
HAVE DREAMT OF MUHAMMED
Arş. Gör. Dr. M. Raşit AKPINAR
Gaziantep Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü
İslam Hukuku Anabilim Dalı,
rasitakpinar@gmail.com
Öz
Bu çalışma, tarih boyunca bazı ekollerin, ideolojilerini Hz.
Muhammed’in şahsında son bulan nübüvvet müessesesi ile ilişkilendirerek
temellendirme çabalarının İslam hukuk ilminin esasları çerçevesinde
geçersizliğini ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu çabalar arasında en
bilineni, insanlık tarihinde Allah’tan son vahyi alan Hz. Peygamber ile,
vefatından sonra rüya yolu ile irtibat kurma iddialarıdır. Makalede, fıkıh
âlimlerinin Hz. Peygamber’in henüz hayatta iken işlediği fiilleri bile,
bağlayıcılık değeri açısından çeşitli tasnif ve taksimler altında büyük bir
titizlikle incelemesine atıfta bulunularak, rüyada Hz. Peygamber’den işitildiği
iddia edilen söz ve buyrukların teşrî’e esas teşkil etmeyeceği vurgulanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Rüya ile amel, rüyanın bağlayıcılığı, Hz.
Peygamber’in tasarrufları, nübüvvet.
Abstract

Bu makale, 17-19 Ekim 2014 tarihinde Gaziantep Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
tarafından düzenlenen “Hz. Peygamber’in Nübüvvetinin Süresi ve Kapsamı”
başlıklı çalıştayda sunulan bildirinin gözden geçirilmiş ve ilaveli halidir.
This study aims at invalidate the efforts to justiify of some trends
and schools their ideologies throughout the history by associating the
Prophecy that has ended with Hz. Muhammad, within the Islamic law
methodology. The invalidity of allegation of communicating with the last
prophet Hz. Muhammad through dreams was tried to be proved by the views
of Islamic lawyers. In addition, by reference the examining of law scholars
with great care even the actions in terms of binding value that the Prophet did
when he was still alive, it is emphasized thad the promises and commands
which are alleged to have been heard from the Prophet in the dream will not
be the basis for Islamic legislation.
Keywords: Act in the direction of dream, binding of dreams, the
prophetic conducts,prophecy.
Giriş
İslam düşünce tarihinde çoğunluğu teşki letmemekle birlikte
son vahyin muhatabı Hz. Peygamber ile vefatından sonra rüya yoluyla
irtibat kurma iddiasında bulunan bazı akımlar, fikir ve ideolojilerini
nübüvvet müessesesiyle ilişkilendirerek temellendirme çabası içinde
olmuştur. En yaygın şekliyle bu ilişki, hadislerin sübut ve sıhhat
tespiti ile çeşitli meselelere ilişkin fıkhî hükümlerin istinbatı
işlemlerinin rüya yolu ile doğrudan Hz. Peygamber’e isnad edilmesi
biçiminde tezahür etmiştir. Bu tutumlardan ilkinin, hadis metodolojisi
açısından önemli bir kriter olan isnadın fonksiyonunu bütünüyle
değersiz kıldığı, diğerinin ise İslam hukuk ilminin hüküm elde etmede
öngördüğü kural ve yöntemler hiyerarşisini işlevsiz hale getirdiğini
söylemek mümkündür. Esasen İslam hukukçularının Hz.
Peygamber’den sadır olan tasarrufları bile bağlayıcılık değeri
açısından çeşitli tasniflere tabi tutması, rüyada Peygamber’den
işitildiği iddia edilen söz ve buyrukların bilgi ve teşrî’î değeri haiz
olmadığını ortaya koyacak mahiyettedir. Makalede öncelikle fıkıh
âlimlerinin bu sınıflandırmalarına değinilecek, ardından da Hz.
Peygamber’in rüyada görülmesi ile ilgili değerlendirmelerine yer
verilecektir.
İslam Hukukçularının Nübüvvetin Sınırlarını Tespit
Mahiyetinde Bazı Değerlendirmeleri
İslâm Hukuk tarihinde ilk defa Mâlikî fakihlerinden
Karâfî’nin (Karâfi,1995:99-101; Tahir, 1988:47; Şimşek, 2008,) (ö.
684/1285) Hz. Peygamber’in davranışlarını sistematik olarak tebliğ,
fetvâ, kazâ ve imâmet formunda dörtlü bir sınıflamaya tabi tutmasını,
doğurduğu pratik sonuçlar bakımından nübüvvetin konu ve sınırının
tespitinde önemli bir adım olarak görmek mümkündür.1Hz.
Peygamber’in tasarrufları başlığı altında sonraki âlimler tarafından da
yapılan bu ve benzeri tasnifler, bir tasarrufun (fiilin) -hangi kategoriye
girdiği hakkındaki tartışmalar bir tarafa bırakılırsa- bağlayıcılık
değerini tâyin etmede büyük önem taşımaktadır.2 Kısaca ifade edecek
olursak Hz. Peygamber’den teşrî’/tebliğ amacıyla sâdır olmayan
tasarrufların bağlayıcı olması için, belli durumlarda belli şartların
varlığı (örneğin kazâî bir hükümse hâkimin hükmü); yahut da belli
makamların izni (örneğin devlet başkanı) gerekli görülmüştür.
Sözgelimi onun (sav), devlet başkanı sıfatıyla icrâ etmiş olduğu bir
fiil, mutlak surette bağlayıcılık arz etmediği gibi, hâlihazırdaki devlet
başkanının onayı olmaksızın câiz dâhi görülmeyebilir. Aynı şekilde
onun (sav) kâdı sıfatıyla verdiği bir hüküm, ancak hâkimin kararıyla
birlikte örneklik teşkil edebilir.3
1
2
3
Hadis ve fıkıhsahasındaki çalışmalarıyla şöhret bulmuş son dönem Hindistanlı
âlimlerdenEnver Şâh Keşmîrî (1875-1933),esasen Hz. Peygamber’in fiillerinin
bağlayıcılık değerinin henüz kendisi hayatta iken sahabe tarafından belirlenme
çabasına ilişkin çok sayıda örnek bulunduğunu belirtmiş ve sünnetin bağlayıcılık
değerini tespit etme bağlamında Hz. Peygamber’e isnad edilen bütün fiillerin
fıkıhla ilişkisinin kurulamayacağını net bir şekilde ifade etmiştir. Bu çerçevede
tehzîbü’l-ahlâk, tehzîbü’l-elfâz, mehâsin vb. kavramlarla işaret ettiği,hadis
kitaplarında yer alan insanın söz ve davranışlarını güzelleştirme veya şahsiyetini
inşa etmeye yönelik mürûet ve âdâb (hüsnü muâmele) türü hükümlerin, teşrî’
değeri taşımadığı gerekçesiyle Sünnet olarak vasıflandırılmaması gerektiğinin
altını çizmiştir. Benzer şekilde, muâmelât sahasına ilişkin bir kısım davranışın
sulh veya karşılıklı rıza gibi şartları taşıması halinde dinen câiz ve geçerli
olacağına işaret etme maksadıyla hadislere konu edilen normlar olduğunu,bu
nedenle teşrî’ değeri taşımadığını dile getirmiştir. Hz. Peygamber’in borcunu talep
eden Ka’b b. Mâlik’e alacağının yarısından vazgeçmesini, borçluya da kalan
miktarı hemen ödemesini emretmesini de bunun örnekleri arasında
zikretmiştir.bk. Keşmîrî, Muhammed Enver Şâh, Feyzu’l-Bârîalâ Sahîhi’l-Buhârî,
Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 2005, II, 191; V, 14-15; Keşmîrî, el-Arfü’şşezîalâ Câmii’t-Tirmizî, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 2007, II, 418.Şu halde
Karâfî’nin ilk oluşu, meseleyi sistematik bir şekilde ele almış olmasıyla izah
edilmelidir.
Keşmîrî ile aynı çağı paylaşan Tunuslu âlim Muhammed b. Âşûr’un (18791973),Hz. Peygamber’in tasarruflarını on iki farklı kategoride tasnifi şöhret
bulmuştur. Buna göre Hz. Peygamber’in fiilleri,teşrî’, iftâ, kazâ, imâret, irşâd,
musâlaha, yol gösterme, nasihat, te’dib, yüce hakikatleri öğretme, gönülleri en
güzele yönlendirme ve gündelik işlerbaşlıkları altında incelenmektedir. İbn Âşûr,
Muhammed Tâhir,Makâsıdü’ş-şerîati’l-İslâmiyye, Tunus 1978, s.30-38.
Örnekler için bk. Şimşek, Murat, “Tarihi Süreçteki Gelişimi Açısından Hz.
Peygamber’in Tasarruflarının Tasnifi”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 15
(2010), s. 304-310;Akif Köten, “Hz. Peygamber’in İmamet Tasarrufu”, DinDevlet İlişkileri Sempozyumu, İstanbul1996,s. 101.
Fıkıh usûlü kitaplarında Hz. Peygamber’in fiillerinin
bağlayıcılık açısından sünnet-i hüdâ ve sünnet-i zevâid şeklinde
taksim edilmesini de, nübüvvetin sınırını tespit bağlamında ele almak
mümkündür (Serahsî, 1954:113-115). Bu ayrıma göre sünnet-i hüdâ,
farklı derecelerde bağlayıcı olan müekked ve gayr-i müekked sünneti
içine alırken; Hz. Peygamber’in tebliğ veya teşrî niteliği taşımayan ve
insan olması hasebiyle yaptığı davranışları için ‘sünnet-i zevâid’ tâbiri
kullanılmıştır. Bu bağlamda onun (sav) yeme-içme, giyim tarzı ve
zevkleri bu ikinci kısım sünnetin içinde mütalaa edilmiş ve dolayısıyla
dinî mükellefiyetlerin kapsamı dâhilinde görülmemiştir (Pezdevî, 139;
Teftazânî, 258; Keşmirî, 166).
Hz. Peygamber’in Rüyâda Görülmesinin Teşrî’Değeri
İslâm hukukçularının Hz. Peygamber’in rüyâda görülmesiyle
ilgili yaklaşımlarının, nübüvvetin süresini tespit mahiyetinde
değerlendirilmesi mümkündür. Şöyle ki, bir takım zorlama yorum ve
teviller ile nübüvvetin kimi şahıs ve kurumlar uhdesinde günümüzde
de devam ettiğini iddia eden Kâdiyânîlik4 gibi uç örnekler bir kenara
bırakıldığında, Hz. Peygamber ile vefâtından sonra irtibat kurma
çabası olarak görülebilecek bir anlayışın, zaman zaman İslâm geleneği
içinde tebârüz ettiği söylenebilir. Çalışmanın bu kısmında, bir bakıma
nübüvvetin süresini uzatma fonksiyonu icrâ ettiği düşünülen bu
çabanın, ‘Hz. Peygamber’in rüyâda görülmesi’ formunda karşımıza
çıkan pratiği, İslâm hukukçularının görüşleri çerçevesinde ele
alınmaya çalışılacaktır.
Fıkıh âlimlerinin, ontolojik temeli hadislere5 dayanan
rüyâkonusuyla ilgili yaklaşımlarını iki ayrı kısımda incelemek
4
5
Hareketin kurucusu Mirza Gulâm Kâdıyânî (ö. 1908), kendisinin “kitap getiren
kişi” anlamında bir peygamber olmadığını,nebîliğinin “Allah’ın has ve seçilmiş
bir kulu” manasında değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiş,bu çerçevede
peygamberliğinin mecazî anlamda zıllî (gölge) ve burûzî (yeniden belirme)
biçiminde anlaşılabileceğinibelirtmiştir. bk.Mirza Gulam Ahmed, Keramatu’s
Sadikın, Sialkot 1894, s. 85;Ancak onun önceleri kendisinin sadece bir
“müceddid” olduğubiçimindeki söylemlerininzaman içerisinde“vadedilen mehdi”,
“mesih”, “nebinin gölgesi”, “şeriat getirmeyen nebi”, “resul” ve en sonunda
“şeriat getiren resul” iddialarına evrildiğidile getirilmiştir. Nitekim taraftarları da
Mirza Gulâm’ın gerçek anlamda bir nebî olduğunu ileri sürmüş ve kendisine
inanmayanları tekfir etmişlerdir.Keşmîrî, Feyzu’l-Bârî,I, 143; III, 534, 245, 300,
306; Fığlalı, Ethem Ruhi, “Kâdıyânîlik”, DİA, XXIV, 139.
Bu hadislerden bazısı şöyledir: “Peygamberlik dönemi bitti, geriye mübeşşirât
(müjdeci mahiyette rüyâlar) kaldı.” Buhârî, “Ta’bir”, 5; “Sâlih rüyâ,
peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür.” Buhârî, “Ta’bir”, 2; “Zaman
yaklaşınca mü’minin rüyâsı yalan çıkmaz; çünkü mü’minin rüyâsı nübüvvetin kırk
mümkündür: Önce salîh rüyaların bilgi kaynağı olup olmaması
meselesine yaklaşımlarına, daha sonra ise Hz. Peygamber’i rüyâda
görmenin hükmü ile ilgili görüşlerine yer verelim:
Birinci aşamada, hadislerde Allah’tan bir müjde olduğu ifade
edilen Rahmânî/sâdık/sâlih rüyâların6, kendisini gören kişi için bir
hüküm değeri taşıyıp taşımadığına ilişkin âlimlerin genel kanaati,
Şâtıbî’nin (ö. 790/1388) şu sözleriyle özetlenebilir: Görülen rüyâ
bilinen şer’î delillere aykırı olmazsa, rüyânın sahibi için bir anlam
ifade edebilir. Dolayısıyla isteyen kişi, İslâmî kaidelere ters olmamak
kaydıyla gördüğü rüyâ ile amel edebilir. Ancak, bu rüyâların her ne
kadar vâkıada doğruluğu ortaya çıksa ve bu, birçok kez tekrarlanmak
sûretiyle süreklilik kazansa bile, Peygamberlerin rüyâsı gibi vahyin
kontrolünde olmadığı için hata imkânı her zaman olacaktır. Üstelik
gerçekleşene kadar rüyânın doğruluğu da anlaşılamayacaktır.
Tahakkuk ettikten sonra da olayın kendisi esas alınacak ve rüyâya
itibar etmeye gerek kalmayacaktır.7
Öte yandan sâlih rüyaların, hadislerde belirtildiği üzere
nübüvvetin bir parçası olarak değerlendirilmesi8 veya Allah’a izâfe
edilmesi, bu rüyâlar üzerine hüküm bina edilmesini gerektiren bir
unsur olarak görülmemiştir. Hatta rüyâ ile amel, Hz. Peygamber’in
müslümanlara miras bıraktığı iki kaynak olan Kitap ve Sünnet’e, bir
üçüncüsünü ilave etmeye kalkışmak olarak nitelendirilmiştir (İbnü’l-Hâc
el-Abderî,
286).
Ayrıca birçok fıkıh kitabında ‘uyuyanın
sorumsuzluğunu’ deklare eden hadis9 delil gösterilerek rüyâ gören
kimsenin
rüyâsından
ötürü
hiçbir
şekilde
mükellef
tutulamayacağıdolayısıylateklif sorumluluğu bulunmayan bir kişinin
6
7
8
9
altı cüz’ünden bir cüzdür.” Buhârî, “Ta’bir”, 26; “Sen bana öyle bir şey sordun ki,
daha önce ümmetimden hiç kimse böyle bir soruyu bana sormadı. Ondan maksat,
mü’minin gördüğü veya mü’mine gösterilen sâdık rüyâdır.” Müslim, “Rüyâ”, 6.
Sâlih rüyâların doğru veya yanlış olmasından bağımsız olarak iyi (hasen) rüyâlar
anlamına geldiği de ifade edilmiştir. bk. el-Aynî, Umdetü’l-kârî, XV, 246.
Şâtıbî, el-Muvâfakât, (trc. Mehmet Erdoğan), İz Yayıncılık, İstanbul, IV, 77-78;
Konu ile ilgili bir değerlendirme için ayrıca bk. İsmail Köksal, “Rüyaların Fıkhî
Boyutu”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIII/2, (2008), s. 50.
İlgili hadisler şerh edilirken, bir şeyin cüz’ünün, o şeyin vasfının varlığını
gerektirmeyeceği ifade edilmiş, buna örnek olarak da yüksek sesle ezanın bir
parçası olan “Eşhedü en lâ ilâhe illellâh” cümlelerini söyleyen kimsenin, ezan
okuduğunun ileri sürülemeyeceği verilmiştir. İbn Hacer, Fethu’l-Bârîbi şerhi
Sahîhi’-Buhârî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1959,XII, 375; el-Aynî, Umdetü’l-kârîfî
şerhi Sahîh’l-Buhârî, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 2001,XXIV, 202.
“Uyanıncaya kadar uyuyandan, bulûğa erinceye kadar çocuktan ve iyileşinceye
kadar akıl hastasından kalem kaldırıldı.” Ebû Dâvûd, “Hudûd”, 16.
de rüyasında gördüğüyle amel edemeyeceğiifade edilmiştir (Üsâme,
1990:48; Köksal, 49).
Gerçekleşen bazı rüyâların Kur’ân tarafından konu edinilmiş
olması da, rüyâ ile amel edebilmenin bir argümanı olarak
kullanılmıştır (Üsame, 6). Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken
önemli bir husus, Kur’ân rüyâlarında ya rüyâyı gören kişinin doğrudan
peygamber olduğu ya da rüyânın yorumlanmasında mutlaka bir
peygamberin rol aldığı gerçeğidir. Peygambere izâfe edilen rüyânın
ise vahiy kavramından bağımsız düşünülemeyeceği ittifakla sabittir
(Şâfii 2001:317). Bu gerçeğe rağmen, kendisi bir peygamber olan ve
oğlunun rüyâsını bizzat tâbir eden Hz. Yâkub’un, ona kavuşamayacağı
endişesiyle üzülmesi ve gözlerini kaybetmesi düşündürücüdür. Zira o
(as), Hz. Yusuf’un rüyâsında gördüğü on bir yıldız, güneş ve ayın
secde edişini, oğlunun peygamber olarak seçileceğine ve Rabbinin ona
nimetlerini tamamlayacağına yoran kişidir (Yusuf 12/4,6,84,93).
Aynı sebeple, kadir gecesinin Ramazan’ın son yedi gecesi
içinde aranması veya İslâm’ın önemli bir şiârı olan ezanın sahabe
rüyası ile sabit olduğuna ilişkin hadislerin,10 Hz. Peygamber’in ikrar
mahiyeti arz eden tabirini gözden kaçırarak rüya ile amelin bir
gerekçesi olarak kullanılması da güçlü bir argüman olmaktan uzaktır.
Hz. Peygamber’in zaman zaman sahabeye rüyâ görüp görmediklerini
sorduğu ve onların rüyalarını tabir ettiğine ilişkin rivâyetler de bu
bağlamda değerlendirilmelidir (Buhârî, 47; Dârimî, 13).
Fakihlerin rüyâ ile amel edilip edilmeyeceğine dair görüşlerini
bu çerçevede tespit ettikten sonra ikinci aşamada, fıkıh kitaplarının her
şeyden önce Hz. Peygamber’i rüyâda görme konusunu, dinin
tekemmül ettiği ve nübüvvetin, kendisinin (sav) vefâtıyla birlikte son
bulduğu vurgusuyla ele aldığı zikredilmelidir.
Hz. Peygamber’in rüyâdaki emir ve tavsiyelerinin bağlayıcılık
arz etmeyeceği hükmü bazı hukukçuların fetvalarına şu şekilde
yansımıştır:
10
Bu hadisler şöyledir: “Ben sizin rüyâlarınızın Ramazân’ın son yedi gecesi içinde
birbirine uygun düşmüş olduğunu görüyorum. Artık Kadir gecesini Ramazân’ın
son yedi gecesi içinde arayın.” Buhârî, “Fazlü Leyleti’l-Kadr”, 2,3.“Abdullah b.
Zeyd’erüyâsında ezan gösterildi. Sabahleyin hemen Rasûlullah’a gelerek; “Ben
uyku ile uyanıklık arasında iken bir de baktım ki, birisi geldi bana ezanı öğretti”
diyerek rüyasını nakletti.…Rasûlullah da, “Ya Bilal, kalk da bak Abdullah b. Zeyd
sana ne söylerse ezberle ve aynen icra eyle” buyurdu.” Ebû Dâvûd, “Salât”, 27.
Ayrıca rüyaya dayanarak hüküm verilemeyeceği gerekçesiyle ezanın bu şekilde
sabit oluşu problemli bulunmuştur. bk. İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr,Dâru
Âlemi’l-Kütüb, Riyad 2003, II, 48.
Mâlikî fakihi Karâfî, rüyâsında Hz. Peygamber’i, karısının üç
talakla boşanmış olduğu haberini verirken gördüğünü söyleyen bir
kişininnikah akdinin geçerliliğine hükmetmiş, fetvasına gerekçe
olarak da Hz. Peygamber’den uykuda işitilen haberlerin, râvilerin
uyanıkken rivâyet ettiklerine tercih edilemeyeceğini öne sürmüştür.11
Bir başka örnekte, Şâfiî fakihi İbn Abdüsselâm’ın (ö.
660/1262); rüyâsında Hz. Peygamber’in, kendisine: “Falanca yerde
hazine var, git ve onu al, ve artık beş vakit namaz kılma!” dediğini
gören kimseye -bu kişi Hz. Peygamber’in haber verdiği yerde
gerçekten bir hazine bulmuş olsa dâhi- beş vakit namazın tevâtüren
sâbit olduğunu, rüyânın ise en iyi ihtimalle âhâd haber sayılabileceğini
hatırlatarak onunla amel edemeyeceği fetvasını verdiği görülür
(Komisyon, 1992:11).
İmam Nevevî (ö. 676/1277) de aynı şekilde bir kişinin,
rüyâsında Hz. Peygamber’i gerçekten görmüş olsa bile ondan (sav)
duyduğu dinî ahkâma taalluk eden emir ve yasaklar ile amel
edemeyeceğini belirtmiştir (Nevevî, 1991:16).
Kaynaklarda sıkça atıf yapılan meşhur bir fetva da şöyle
formüle edilmiştir: Şâban ayının yirmi dokuzunda Hz. Peygamber,
herhangi bir kimsenin rüyasına girip: “Yarın, Ramazan’ın birinci
günüdür, oruç tutunuz!” diye emretse bu rüyâ ile amel edilmez
(Gönenç, 2007: 301).
Son dönem İslam hukukçularından Şevkânî’ye (ö. 1250/1834)
göre rüyâda Peygamber’i görmenin hüccet değeri taşıdığına dair bir
delil bulunmadığından rüyâlar, sahibi veya bir başkası için bağlayıcı
değildir. Her ne kadar bazı hadisler, rüyâda şeytanın Hz.
Peygamber’in yerine temessül edemeyeceğini haber verse de,12 onu
(sav) gören kişi, tahammül ve edâ ehliyetini haiz olmayacağı için veya
11
12
Karâfî, ez-Zahîre, Dâru’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1994, XIII, 273. Âlimlerin
tamamı,Hz. Peygamber’in rüyada söylediklerinin sünnetine arz edilmesini zorunlu
görmüş ve teâruz etmesi durumunda, uyanıkken sabit olan rivâyetlerin,
rüyâdakilere tercih edileceği konusunda ittifak etmiştir.bk. İbn Hacer, Fethu’lBârî, XII, 387, 389; Komisyon, el-Mevsûa, XXII, 11.
“Rüyâsında beni gören, doğru görmüştür veya doğruyu görmüştür. Zira şeytan,
benim sûretime giremez.” Buhârî, “İlim”, 38, “Ta’bir”, 10; Müslim, “Rüyâ” 11.
Bu hadisin Buhârî ve Müslim’de yer alan, ‘Beni rüyâsında gören uyanıkken de
görecektir.’ biçimindeki rivâyeti, hadisin sahabe nesli için söz konusu olduğu
şeklinde de anlaşılmasına imkân sağlamaktadır. Bu durumda hadisin, hicret
etmemiş sahabîleri kastettiği ifade edilebilir. Aynı hadise “… ahirette görecektir”
şeklinde mana verenler de olmuş ve bunların bir kısmı, ahirette onu (sav)
görmeyi, şefaatinden faydalanmaya hamletmiştir. bk. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî,
XII, 385; İbnü’l-Hâc el-Abderî, el-Medhâl, s. 291.
hıfzının zayıflığı ve rüyâyı yanlış hatırlama ihtimaline binâen rüyâ ile
amel etmekle yükümlü tutulamaz. Rüyâ görenin zabtı ölçülse bile yine
de bu rüyâ, kimse için herhangi bir delil niteliği taşımaz (Şevkanî,
2000:1021; Komisyon, 11).
Rüyâ sahibinin uykusunda iken Hz. Peygamber’i doğru
anlayamama ihtimalinin bulunması, rüyâsıyla amel edilemeyeceğinin
bir başka delili sayılmıştır. Öyle ki, rüyâsında Hz. Peygamber’in,
kendisine içki içmesini emrettiğini iddia eden bir kişi, aslında onun
(sav) “içki içme” şeklindeki nehyini yanlış duymuş, yanlış anlamış
veya lafzın bir kısmını (mesela, ‘‫’ال تشرب‬ın ‘‫’ال‬sını) eksik hatırlamış
olabilir. Hz. Peygamber, kendisi için ta’rîz maksadıyla bu ifadeyi
kullanmış da olabilir (Keşmirî, 340-341). Nitekim uyanık olduğu
halde bile şeytan ve nefsinin vesveselerine yenik düşebilen insanın,
uykusunda bu tehlikeye maruz kalması evleviyetle mümkündür. Zaten
ilgili hadis, lafzı itibariyle rüyâda görülen Hz. Peygamber’in yalnızca
suretinin gerçek olduğunu haber vermekte, onun (sav) emir ve
yasaklarını muhtevî kelâmının gerçekliğini ise garanti etmemektedir
(İbnu’l Hâc, 287-289). İşte bütün bu bilinmezlik ve ihtimaller
sebebiyle rüyâlar üzerine hüküm bina edilemeyeceği söylenebilir.
Özetle, her ne kadar bazı kaynaklarda rüyâlar, Rahmânî veya
nefsânî/şeytânî biçiminde tasnif edilmiş ve sâdık rüyâların nasıl tespit
edilebileceğiyle ilgili bazı ipuçları verilmiş olsa da, rüyâ sahibinin,
gördüğü rüyâyı doğru anlayıp anlamadığının ve rüyâsının
tâbire/yoruma ihtiyaç duyup duymadığının bilinememesi, rüyâların
amel edilebilirlik açısından bir değer taşımadığını göstermektedir.
Yine belirtilmelidir ki, hukukî bir sonuç doğurmasa bileihbârî
formdaki (emir veya nehiy içermeyen) sadık rüyaların doğruluğu da
ancak rüya tahakkuk ettikten sonra anlaşılabilecektir.13
Burada dikkat çekilmesi gereken bir husus da sadık rüyâ ile onu gören
kişinin kerâmeti (iyiliği) arasında doğrudan bir bağın kurulamayacak
olmasıdır. İnançlı ve dindar bir kişi, şeytânî bir rüyâ görebileceği gibi,
13
Günümüzde rüyâların kişiler üzerindeki etkilerini incelemek, rehabilitasyon
amaçlı rüyâ tâbirleri geliştirmek ve rüyâ ile sosyal, duygusal ve ruhsal zekâ
arasındaki ilişkiyi araştırmak maksadıyla bazı çalışmaların yapıldığı
bilinmektedir. (Örnek için bk. Ali Seyyar, Küresel Rüyâ Çalışmaları,
http://www.sosyalargem.com/argem/01/27062012.asp,
05.05.2015.)
Bu
çalışmaların rüyânın, sahibi üzerindeki tesirinin bir takım istatistiklerle
kanıtlanabileceği yönündeki iddiası, ancak söz konusu rüyâ gerçekleştikten sonra
test edilme imkânı bulacağından amel edilebilirlik açısından bir anlam ifade
etmeyecektir. Geliştirilen terapi ve tedavi yöntemlerinin rûhî gelişime sağladığı
diğer bazı yararlar ise henüz bilim tarafından tam manasıyla kanıtlanmamış olup
bu metnin konusu dışında kalmaktadır.
fâsık veya inanmayan kimse de sâdık rüyâlar görebilir (İbn Hacer,
381). Nitekim Firavun’un ve Hz. Yûsuf’un idam edilen zindan
arkadaşının rüyâları gerçekleşmiştir. Aynı şekilde Hz. Peygamber’in
sâlih olmayan kimseler tarafından rüyâda görülmesi de mümkündür
(Alâeddîn b. el-Attar, 1996, 275).
Sonuç
İslam hukukçularının Hz. Peygamber’in söz ve fiillerinin
teşrî’ değerini tespit mahiyetinde ortaya koyduğu bazı
sınıflandırmalar, nübüvvetin sınırlarını belirlemeye yönelik bir adım
olarak değerlendirilebilir. Âlimlerin Hz. Peygamber’in hayatta iken
işlediği fiilleri bile bağlayıcılık değeri açısından büyük bir titizlikle
incelemesi dikkate alındığında, bu analizden yoksun olması hasebiyle
rüyâlarda Peygamber’den işitildiği iddia edilen söz ve buyrukların
teşrî’e esas teşkil edemeyeceğini söylemek mümkündür. Hz.
Peygamber’in rüyâda görülmesinin imkânını kabul eden İslam
hukukçuları, rüyâ ile yeni bir hükmün getirilemeyeceği ve hadislerin
sıhhat tespitinin yapılamayacağı konusunda büyük ölçüde görüş birliği
içindedir. Bu durum, tarih boyunca bazı ekollerin, fikir ve
ideolojilerini Hz. Muhammed’in şahsında son bulan nübüvvet
müessesesi
ile
ilişkilendirerek
temellendirme
çabalarının
geçersizliğini ortaya koyacak mahiyettedir.
Kaynakça
Aynî, Ebû Muhammed Bedruddîn Mahmûd b. Ahmed b.
Musa (855/1451), Umdetü’l-kârî fî şerhi Sahîh’l-Buhârî, Dâru’lKütübi’l-İlmiyye, 2001.
-------,Şerhu Süneni Ebî Dâvûd, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad
1999.
Alâeddîn b. el-Attar, Fetâva’l-İmâm en-Nevevî, (thk.
Muhammed Haccâr), Dârü’l-Beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1996.
Çelebi, İlyas, “Rüya”, DİA, XXXV, 306-309.
Gönenç, Halil, Günümüz Meselelerine Fetvalar, Yâsin
Yayınevi, İstanbul 2007.
İbn
Âbidîn,
Reddü’l-muhtâr
ale’d-Dürri’l-muhtâr(ö.
1252/1836),Dâru Âlemi’l-Kütüb, Riyad 2003.
İbn Âşûr, Muhammed Tâhir(1879-1973), İslâm Hukuk
Metedolojisi, (trc. Vecdi Akyüz, Mehmet Erdoğan), İstanbul 1988.
İbn Battâl, Şerhu Sahîh’i-Buhârî, Mektebetü’r-Rüşd, Riyad
2000.
İbnü’l-Hâc el-Abderî, Ebû Abdillâh Muhammed b.
Muhammed b. Muhammed el-Fâsî (ö. 737/1336), el-Medhâl,
Mektebetü Dâri’t-türâs, Kahire ts.
İbn Hacer, Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn Ahmed b. Alî b.
Muhammed el-Askalânî (852/1449), Fethu’l-Bârî bi şerhi Sahîhi’Buhârî, Dâru’l-Ma’rife, Beyrut, 1959.
Karâfî, Ebü’l-Abbâs Şehabeddin Ahmed b. İdrîs (684/1285),
el-İhkâm, Beyrut 1995.
-------,ez-Zahîre, Dârü’l-Ğarbi’l-İslâmî, Beyrut 1994.
Karaman, Hayrettin, “Bağlayıcılık Bakımından Rasûlullah’ın
Davranışları”, Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, İslami İlimler Araştırma
Vakfı (İSAV), İstanbul 1998, s. 97-120.
Keşmîrî, Muhammed Enver Şâh (1875-1933), Feyzu’l-bârî
alâ Sahîhi’l-Buhârî, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, Beyrut 2005.
-------, el-Arfu’ş-şezî alâ Câmii’t-Tirmizî, Dârü'l-Kütübi'lİlmiyye, Beyrut 2007.
el-Mevsûatü’l-fıkhiyye,
Vizâretü’l-Evkâfve’ş-Şüûni’lİslâmiyye, Kuveyt 1992.
Komisyon, Fetâvâ’ş-şebeketi’l-İslâmiyye, 4473, 8138 nolu
fetvalar.
Köksal, İsmail, “Rüyaların Fıkhî Boyutu”, Fırat Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIII/2,(2008).
Köten, Akif, “Hz. Peygamber’in İmamet Tasarrufu”, DinDevlet İlişkileri Sempozyumu, İstanbul1996.
Mirza Gulam Ahmed, Keramatu’s Sadikın, Sialkot 1894.
Nevevî, Muhyiddîn Ebu Zekeriyya Yahya b. Şeref
(676/1277), Ravzatü’t-tâlibîn ve umdetü’l-müftîn, el-Mektebü’lİslâmî, Beyrut 1991.
Pezdevî, Ebü’l-Hasan Ebü’l-Usr Fahrülislam Ali b.
Muhammed b. Hüseyin (482/1089), Kenzü’l-vüsûl ilâ ma’rifeti’l-usûl,
Mir Muhammed Kütüphane ve Merkezi İlim ve Edeb, Karaçi.
Serahsî, Ebu Bekir Muhammed b. Ebû Sehl (483/1090), Usûl,
Beyrut 1954.
Seyyar, Ali; Aydar, Hidayet, Peygamber ve Sahabe Rüyaları,
Nesil Yayınları, İstanbul 2015.
-------,
Küresel
Rüyâ
Çalışmaları,
http://www.sosyalargem.com/argem/01/27062012.asp, 05.05.2015.
Şâfiî, Ebu Abdullah Muhammed b. İdrîs (204/819), el-Ümm,
Dâru’l-Vefâ, Mansûre 2001.
Şâtıbî, Ebu İshâk İbrahim b. Musa (790/1388), el-Muvâfakât fî
usûli’ş-şerî’a, (trc. Mehmet Erdoğan), İz Yayıncılık, İstanbul.
Şevkânî, Ebû Abdullah Muhammed b. Ali (1250/1834),
İrşâdü’l-fühûl, Dârü’l-Fazîle, Riyad 2000.
Şimşek, Murat, İslâm Hukukunda Bağlayıcılık Bakımından
Hz. Peygamber’in Tasarrufları, (Doktora Tezi), Selçuk Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslâm Bilimleri Anabilim Dalı,
Konya 2008.
-------,“Tarihi Süreçteki Gelişimi Açısından Hz. Peygamber’in
Tasarruflarının Tasnifi”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, 15
(2010).
Teftazânî, Sa‘düddîn Mes’ûd b. Fahriddîn Ömer b.
Burhâniddîn Abdillâh el-Herevî eş-Şâfiî (792/1390) Şerhu’t-Telvîh
ale’t-Tavzîh li metni’t-Tenkîh fî usûli’l-fıkh, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,
1. Baskı, Beyrut ts.
Üsâme, Muhammed Avâdî, Ahkâmü Tefsîri’r-rü’yâ ve’lahkâm fi’l-Kur’âni’l-Kerîm ve’s-sünneti’l-mutahhara, Mektebetü’sSünne, Kahire 1990.
Download