ÇİN ÜZERİNE NOTLAR ve TÜRKİYE … Muammer BİLGİÇ /Kasım

advertisement
ÇİN ÜZERİNE NOTLAR ve TÜRKİYE …
Muammer BİLGİÇ /Kasım 2013
2000 yılında Dünya toplam çelik tüketiminin % 16,4 ünü tek başına talep eden Çin
2012 yılında % 45,3 talep seviyesine ulaşmıştır, 659 milyon ton olan bu talebe karşın
üretim 713 milyon tonları bulmuştur. 659 milyon tonluk yıllık tüketimin 2018 yılında
815 milyon tonlara ulaşacağını öngören sektör oyuncuları da vardır. Dünya toplam
üretiminin % 47 sini tek başına gerçekleştiren Çin, Çimento ve Kömür de toplam
tüketimin % 50 sinden fazlasını da tek başına gerçekleştirmektedir. En temel üç alanda
dünya üretiminin hemen yarısını tek başına tüketmesine karşın Dünya toplam GDP
sinin % 8 i dolayında bir kısmını gerçekleştirebilmesi
ilginç bir
özellik olarak
değerlendirilmeli. Belki de bu nokta Çin’i en iyi tanımlayan bir olgudur. Bu özellik Çin’in
üretim tipini de göstermektedir; alt yapı yatırımları temel tüketici sektörlerdir, ihracat
ürünleri ağırlıklı emek yoğun ucuz ürünler, hammadde, mineral veya bunların işlenmiş
şekillerinden
oluşmaktadır.
Teknolojik ürün
ihracatı
gelişmişlik
düzeyinin
gerektirdiğinden çok daha düşük seviyelerde olabilmektedir.
Çin’in 2012 yılında bir önceki yıla göre % 15 artış ile ulaştığı 51,2 milyon ton çelik
ürün ihracatı da, Türkiye’nin klasik ihracat pazarlarında rekabet edilmesi imkansız bir
rakip haline geldiği şeklinde bir tespite yol açmıştır. Bu gelişme zaten daralan ihracat
pazarlarında Türkiye’yi zorlayacak yeni bir etmen şeklinde yorumlanmaktadır. Çin ile ilgili
bir takım not ve gözlemleri bu nedenle aşağıda sıralamaya çalışacağım.
i.
Çin’in Şiaoping döneminden bu yana , ticaretin iki yönünde de dünya
dengelerini değiştiren dönüşümü
dünya ticaretinin en önemli gündem
maddelerinden biri olmuştur. Geleceğe dair politik değerlendirmeler ve derin
analizler konumuz değil, ancak Çin’in dünya ekonomisindeki artan etkinliğinin,
eski gücüne tekrar ulaşmasından başka bir şey olmadığını iddia edenlerin
aşağıdaki grafiğini vermemizde sakınca yok sanırım.
ii.
iii.
iv.
v.
vi.
vii.
viii.
Grafik ilginç bir şekilde gelişmiş ve gelişen ülkelerin konumlarındaki değişimin
aslında yeni bir şey olmadığı, aksine tarihsel kökenleri olduğunu işaret
etmektedir. Belki de her şey olması gerektiği gibi olmaktadır. Su yolunu
bulmaktadır.
Çin’i en iyi tanımlayan şeyler; inanılmaz doğal kaynaklar, inanılmaz insan
gücü, dünyayı çok farklı algılayan derin bir kültür ve inanılmaz taleptir sanırım.
Tüm bunlar yeni değildir, o nedenle Çin’in sağlam adımlarla kendine, giderek
küçülen global Dünya’da ön sıralarda yer bulması da son derece doğal olmalı.
Çin çelik sektörü için kısa bir tespitte bulunmak gerekirse. Sanıldığı gibi düşük
bir teknoloji düzeyine sahip değillerdir. En azından büyük üreticiler boyut ve
teknolojik düzey olarak teknik değerlendirmeler neyi gerektiriyorsa o düzeydedir,
bütçe bir sorun değildir, çözüme en direkt yolla ulaşmaktadırlar, son derece
pragmatik çözümleri vardır. İnsan kalitesi düzeyi tahmin edilenin çok üstündedir,
ve yeni jenerasyon daha etkin bir konuma geldiğinde çok daha nitelikli bir iş
gücü söz konusu olacaktır. Avantajları ucuz iş gücü değildir. Bilgi üretim
süreçleri batıdan eksik değildir, çok hızlı dönüşebilmek
önemli bir
özellikleridir, batının
teknolojik
ve entelektüel
düzeyinden
çok iyi
faydalanmışlardır, bunun için önemli bir maliyet ödenmiştir, bu boşa gitmemiştir,
ancak artık kendi entelektüel üretim dönemleri gelmiştir, performans düzeyleri
yakın bir gelecekte , mevcudun çok daha üstüne çıkabilecektir. Belki hızlı karar
vermemektedirler, ancak çok hızlı uygulayıcılardır.
Çelik endüstrisi açısından bakıldığında Dünya çelik üretimi 1980 ile 2010
arasında % 97 büyürken, Çin % 1595, Türkiye % 1060 , Hindistan % 633
büyümüştür. Bu görünüm dünyanın ağırlık merkezinin nasıl doğuya kaydığının
bir kanıtıdır.
Çin’in ve diğer büyümeyi sürükleyen iki ülkenin son 30 yıllık dönüşümü,
özellikle Çelik üretiminin iki ana hammaddesi olan cevher ve hurda açısından
dünya dengelerini değiştirmiştir. Çin’in dünyanın en büyük cevher üreticisi
olmasına karşın, aynı şekilde en büyük ithalatçısı da olması demir cevheri üretim
sektörünü derinden etkilemiştir. Aynı şekilde dünyanın en büyük hurda ithalatçısı
olan Türkiye’de hurda pazarını derinden etkilemiştir.
Çin’i cevher talebi, milyarlarca dolarlık yeni cevher yatırımlarına
neden
olabilecek bir karlılığı da beraberinde getirmiştir, bu öylesine iştah açıcı bir
talep ve kar patlamasına neden olmuştur ki daha şimdiden 2013 - 2107 dönemi
için açıklanan yeni ilave cevher kapasitesi 2 milyar tonu geçmiştir, bu yeni ilave
kapasite mevcut kapasitenin % 80 ini kadardır. Bu gereksiz kapasite artışı,
dünya cevher piyasasında çok ciddi etkileri olacaktır, verimsiz ve yüksek
maliyetli bir çok işletme devre dışı kalacak, açıklanan bir çok yatırım devreye
giremeyecek ve cevher fiyatları 2011 değerlerine bir daha dönemeyecektir.
Hurda talebinde söz konusu olması öngörülen ilave miktar ise 2011-2017
dönemi için 120 Milyon tondur, bir diğer deyişle cevherde fazla kapasite ve
bunun doğal sonucu düşük fiyat baskısı söz konusuyken, hurda da yetersiz arz
ve bunun doğal sonucu olan yüksek fiyat eğilimi kaçınılmazdır. Başka bir
olasılıkta cevherin çekiciliğinin EAO larda dahi hurdaya olan talep artışını
ix.
x.
xi.
xii.
xiii.
xiv.
xv.
yavaşlatması ve bunun Türkiye’ye bir avantaj olarak yansımasıdır, ancak ABD ve
AB nin EAO lu üretime dönüşme eğilimi göstermesi ve kaynaklarını içte
kullanma arzusu bu olasılığı zayıflatacaktır.
Aslında vurgulamak istediğim, genelde düşünüldüğü gibi Çin etkisinin mamul
pazarlarımızda yarattığı / yaratacağı daralmadan ve düşük kar marjı baskısından
çok daha yaşamsal bir etki olarak çelik üretimi hammadde maliyetlerinde
cevher esaslı üretim yapanların geleneksel avantajının çok daha derinleşeceği
ve esas tehlikenin bu olduğudur.
Örneğin klasik pazarımız olan körfez ve orta doğu ülkeleri ağırlıklı cevher
esaslı üretim yapmaktadırlar, bu pazarlar ve iç Pazarımız olan Türkiye için en
büyük rakiplerimiz olan Rusya ve Ukrayna’da
cevher esaslı üretim
yapmaktadırlar. ABD pazarının giderek cevher ve EAO esaslı üretime doğru
dönüşmesi bir diğer olumsuz etmen olacaktır. İç pazarda en büyük rakibimizin
Rusya ve Ukrayna olduğu tespiti ilginç bir paradokstur, artan ithalatımız bunun
bir göstergesidir.
Asıl konumuz olan Çin’e geri dönersek, kuşkusuz 50 milyon ton üzerindeki bir
ihracat rakamının Türkiye gibi ihracat ağırlıklı bir çelik üreticisi ülke için ciddi
bir risk oluşturduğunu kabul etmemiz gerekecek. Bu noktada Çin içinde düşük
fiyatlı ürün ihracatı ile ilgili tartışmalara bir göz atalım. Mineral piyasasında
olduğu gibi düşük katma değerli çelik ürün piyasasında da Çin ekonomik
hiçbir açıklaması olmayan bir fiyat politikası izlemektedir, bu durum ülke içinde
çok ciddi bir muhalefetin oluşmasına neden olmuştur. Dünyanın en büyük
cevher üreticisi olmasına karşın kendine yeterliliği % 40 civarında olması
nedeniyle ağır bir cevher ithalat yükü ve bu yük ülkenin sırtındayken düşük
fiyatlı ihracat ciddi bir şekilde eleştirilmektedir.
Bu eleştiride ticaret dengesinden fazla, bir çok yeni kapasitenin devlet kredisi
ile tesis edilmiş olması, tüm sektörler için batık kredi tutarının ülkenin
taşıyabileceği limitlerin üstüne çıkmış olması, düşük fiyatlı ihracat yapan
işletmelerin bu tür kredilerin verdiği güç ile üretimlerini sürdürdüğü inancı,
kamu kuruluşlarının batık kredilere karşı politik gerekçelerle ellerinin bağlı
olması eleştiri konularıdır.
Şu an için söz edilen fazla çelik kapasitesi
170-200 Milyon ton civarındadır,
benzer fazla kapasite bir çok temel sektörde söz konusudur. Bu fazla kapasite
devlet eliyle özel bir önlem alınmazsa tüm dünya çelik üretim sektörü için ciddi
bir tehlike olmaya devam edecektir.
Bu olumsuzlukların çözümlerini de içinde taşıdığını iddia edebiliriz. Öncelikle
Çin devlet politikasının ekonomik gerekçelerle sadece bir fason üreticisi olma
konumuna
izin vermeyeceğini söylemek mümkündür. Bunun işaretleri
görülmeye başlanmıştır. Eninde sonunda ticari kurallar işleyecek ve rasyonel
fiyatlar işlem görür hale gelecektir, ancak bu rasyonel fiyatlarla bile yüksek
maliyet profilli Türk çelik sektörünün rekabet edebilirliği kuşkulu olacaktır.
Çin hükümetinin muhtemelen dikkate alacağı asıl büyük etmen, aslında tüm
dünya çelik üreticilerini derinden etkileyecek olan çelik sanayinin çevre
sorunlarıdır.
Nedense;
küresel ısınma, iklim değişikliği,
çevrenin insan
xvi.
xvii.
sağlığına etkileri gibi faktörlerin bir gün
bu sektörü çok derinden
etkileyebileceği öngörülmez !!!
Çin bir çok sektörde ve yoğun endüstriyel bölgelerde çevre sağlığı açısından
sürdürülebilirlik limitlerindedir veya aşmıştır. Verimsiz işletmelerin, fazla
kapasitelerin, en azından bu nedenle varlığını sürdürmelerine izin verilmeyeceğini
iddia
edebiliriz. Sürdürülebilirlik limitlerini çoktan
aşmış
olan Çin’in
önümüzdeki yıllarda ekonomik gerekçeleri ne olursa olsun, fiziki sosyal yaşam
koşullarını dikkate almak zorunda kalacağını iddia etmek mümkündür.
Çevre sorunları Türkiye çelikçilerinin çoğunun düşündüğü gibi birkaç reel
hayattan kopuk grubun söylemleriyle gündeme gelen bir konu değildir. İçinde
yaşadığımız aymazlık / vurdum duymazlık ortamının
diğer ülkeler için aynı
olmayacağını , özellikle Çin için bu konunun çok daha ciddi bir sorun olacağını
ve hükümetin bu nedenle radikal kararlara imza atacağını öngörebiliriz.
Ancak tüm bu olası gelişmeler Türkiye çelik sektörünün sorunlarını çözmeyecektir.
Sorunları doğru tespit etmek gerekir. Kuzeyden gelen düşük fiyatlı ürünleri, devlet
destekli satışlar, Çin’den gelen düşük fiyatlı satışları ucuz emek ürünü geçici
intihar saldırıları olarak değerlendiremeyiz. Akdeniz ülkelerine bizlerin
FOB
fiyatımızın altında C&F fiyat teklif edebilen Çin’liler den daha fazla bu fiyatların bile
altında satış yapabilecek körfez çelikçileri olduğunu görmeliyiz.
Klasik
ihracat pazarlarımızdaki üreticiler kısa bir süre sonra iç pazarda bile rakibimiz
olmaya başlarsa sakın şaşırmayalım.
Asıl sorun kimlerin kaça sattığı değil, hangi maliyet düzeyinde olduğudur. Talep
vardır, ancak bu talebe en düşük maliyetli olanlar cevap verebilmektedirler. Dar bir
ürün aralığında ve mevcut maliyet profiliyle sürdürülebilir üretimin limitlerine
vardığımızı tespit etmeliyiz. 2012’de % 8,4 büyüyen Türkiye çelik sektörü 2013 ilk
çeyrekte % 5,9 küçülmüştür, son 30 yılda
ilk geri çekilme budur, nerede
duracağı en önemli gündem maddesidir. Dönem geçişlerinin ne zaman olduğu veya
olacağı hep tartışmalıdır ve genellikle somut bir rakam ortaya çıktıktan sonra ortak
kabule görür, o nedenle ilk küçülmeyi eski dönemin bitiş tarihi olarak kabul
edebiliriz, eski bitmiştir de , yeni başlamış mıdır, bunu sektör oyuncularının bundan
sonraki tutumları belirleyecektir. Maliyet sorunu şimdiye kadar becerdiğimiz gibi
sadece daha fazla tonaj / daha büyük ocakla çözülebilecek bir sorun değildir. Yeni
dönem yeni bir algılama, yeni yöntemler, yeni stratejiler gerektirecektir.
Download