Cumhuriyet Halk Partisi

advertisement
1
Cumhuriyet Halk Partisi
Balıkesir Milletvekili Havutça’dan İdari Yargılama Usulü
Kanununda değişiklik teklifi…
Tarih : 05.09.2013
Balıkesir Milletvekili Namık Havutça, idari yargı sürecinde idari işlemin uygulanmasında
telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı
olması şartlarının yalnızca birinin aranması için kanun teklifi verdi.
Havutça, TBMM Başkanlığına İdari Yargılama Usulü Kanununda Değişiklik Teklifi’ni
sundu.
Teklifin gerekçesinde, Danıştay veya idari mahkemelerinin, idari işlemin uygulanması
halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka
aykırı olması şartlarının birlikte değil sadece birinin gerçekleşmesi durumunda
yürütmenin durdurulmasına karar verebilmelerinin amaçlandığı ifade edildi.
Gerekçede, bu iki şartın birlikte aranması nedeniyle çoğu zaman adaletin
dağıtılmasında sorunlar yaşandığı, idarenin faaliyetlerinin hukuka uygun olması ve
hukuk düzeninin korunması sağlamak amaçları ile de çeliştiği vurgulandı.
-Kanun Teklifi2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi ve gerekçesi şöyle:
“Gerekçe
İdarenin hukuki sorumluluğu idare işlevinden kaynaklanmakta, varlık nedeni de hizmet
ve edim sunmak olarak kabul edilmektedir. İdare, hizmetten yararlanan, hizmete
katılan veya hizmetten etkilenen kişi ile ilişkisini hukukun genel ilkeleri doğrultusunda
hakkaniyet ve dürüstlüğü gözeterek hukuk çerçevesinde yürütmekle ve ortaya çıkan
hak ihlallerini de mümkün olduğunca dava yoluna gidilmeden gidermekle yükümlüdür.
Kimi zaman idarenin bilerek ve isteyerek yapmış olduğu fiiller, kimi zaman idare
işlevini yerine getirirken iradesi dışında gerçekleşen olaylar, kimi zaman da hareketsiz
kalması sonucunda meydana gelen bir takım fiili durumlar yani idari işlem ve
eylemlerden ötürü hukuka aykırı durumlar oluşabilmekte ve davalar açılabilmektedir.
Aslolan, idarenin faaliyetlerinin hukuka uygun olmasını sağlamak ve hukuk düzeninin
korunmasıdır.
Mevzuatımızda, idari işlem ve eylemlerden doğan durumlara karşı açılan davalarda,
mahkeme, idarenin o işleminin hukuka açıkça aykırı olduğu ve telafi edilmesi imkânsız
zararlar doğuracağının tespit edilmesi şartlarını birlikte aramaktadır. Mahkeme, hukuka
aykırılığın ve zararların doğmasını önleyecek bir tedbir olarak “yürütmenin
durdurulması” yoluna gitmektir. İşlem ve eylemin niteliği, idare işlevinin yerine
Cumhuriyet Halk Partisi
-1/4-
05.09.2013
2
getirilmesi sırasında icra (veya tesis) edilip edilmediği, her bir olayda ayrı ayrı, idare
hukuku ilke ve kuralları gözetilerek değerlendirildiği gibi idari işlemin uygulanmasında
telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı
olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumu aranması çoğu zaman adaletin
dağıtılmasında sorunlar yaratmakta, bu iki şartın birlikte gerçekleşmesinin yarattığı
güçlüklerin yanı sıra, birliktelik şartı idarenin faaliyetlerinin hukuka uygun olması ve
hukuk düzeninin korunması sağlamak amaçları ile de çelişmektedir.
Herkes medeni hak yükümlülüklerinin karara bağlanmasını bir yargı yerinden isteme
hakkına sahiptir ve idarenin işlem ve eylemleri bu hakkın istisnası olamaz. Herkesin
yargıdan yararlanması ve yargı kararlarının herkes için uygulanması, etkin bir yargısal
korumanın, hukuk devletinin ve hukuki güvenlik ilkesinin de göstergesidir. Böylelikle,
çelişkilerin ortadan kaldırılması esas olmalıdır.
Anayasanın 125’inci maddesi “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu
açıktır” denilerek idarenin işlem ve eylemlerinin hukuksal denetiminin yapılabilmesine
olanak tanınmışsa da “İdarî işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız
zararların doğması ve idarî işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte
gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulmasına karar
verilebilir” hükmü ile “birlikte” gerçekleşme şartını burada da hükmetmiştir. Bu hüküm
ile uluslararası antlaşmalar ve uluslararası sözleşmelerle ters düşülmüştür. Oysa ki,
hukukun evrensel ilkelerine göre özgürlükler asıl ve esas, yasaklar ve sınırlamalar ise
istisnadır. 7/5/2004 tarih ve 5170 sayılı kanunun 7’inci maddesi ile 90’ıncı maddeye
eklenen “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin
milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” ifadesi ile
uluslararası sözleşmeler; kanun üstü ve anayasa hükmü niteliği kazanmıştır. Bununla
birlikte, 125’inci maddedeki beşinci fıkrasındaki hüküm uluslararası sözleşmelerle
çelişmekte böylelikle iç hukukta uluslararası sözleşmelerin hükümleri geçerlilik
kazanmaktadır. Öyleyse, Anayasa, 138’inci madde birinci fıkrada “hukuka uygun karar
vermek”ten söz ederken, hukuku, sadece iç hukuk olarak değil, uluslararası hukukun da
buna dahil olduğu şeklinde anlamak gerekir. Yani buradaki hukuk sadece iç hukuk
değildir. Anayasa, 90’ıncı maddesinde öngörülen şekilde sözleşmeler usulüne uygun
olarak yürürlüğe konmuşsa, bu sözleşme organının kararlarına uygun davranılması
gerekir. Çünkü; her şeyden önce bir uluslararası sözleşme olmamasına rağmen bugün
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin bütün devletler üzerinde hukuki açıdan
bağlayıcılık gücüne sahip olduğu kabul edildiği bilinmektedir. Bu nedenle de, İnsan
Hakları Beyannamesinde aşağıdaki maddelerin mevzuatımız açısından bağlayıcılığı
bulunmaktadır:
Madde 6- Herkes her nerede olursa olsun hukuk kişiliğinin tanınması hakkını haizdir.
Madde 7- Kanun önünde herkes eşittir ve farksız olarak kanunun eşit korumasından
istifade hakkını haizdir. Herkesin işbu Beyannameye aykırı her türlü ayırdedici
muameleye karşı ve böyle bir ayırdedici muamele için yapılacak her türlü kışkırtmaya
karşı eşit korunma hakkı vardır.
Madde 8- Her şahsın kendine anayasa veya kanun ile tanınan ana haklara aykırı
muamelelere karşı fiilli netice verecek şekilde milli mahkemelere müracaat hakkı vardır.
Cumhuriyet Halk Partisi
-2/4-
05.09.2013
3
Madde 10-Herkes, haklarının, vecibelerinin veya kendisine karşı cezai mahiyette
herhangi bir isnadın tespitinde, tam bir eşitlikte, dâvasının bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından nasafetle açık olarak görülmesi hakkına sahiptir.
Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi ile içerik anlamında ciddi benzerlikler gösterir. 3 Eylül 1953 tarihinde
yürürlüğe giren AİHS Türkiye tarafından 10 Mart 1954 tarihinde onaylanmış ve 18 Mayıs
1954 tarihinde yürürlüğe konmuştur.
AİHS 13’üncü maddesi “Etkili başvuru hakkı” başlığı ile “Bu Sözleşme’de tanınmış olan
hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için
davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir
yola başvurma hakkına sahiptir” hükmünü içermektedir. Bu madde ile sözleşmeyi
imzalayan devletlerin vatandaşlarına “etkili bir iç hukuk yoluna başvurma imkanı
tanıma” yükümlülüğü altına girmiştir. Ayrıca, etkili başvuru hakkı yolunun nasıl olacağı
AİHM’in birçok kararında da dile getirilmiştir. Türkiye birçok kez 13’üncü maddenin ihlali
gerekçesiyle mahkum olmuştur. Yine, Anayasanın 40’ıncı maddesine göre “Anayasa ile
tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes yetkili makama geciktirilmeden
başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.” İdari Yargı Usul Kanunun
10’uncu maddesine göre ilgililer haklarında idarî davaya konu olabilecek bir işlem veya
eylem için idarî makamlara başvurma hakkına sahipken aynı kanunun 27’inci maddesi
ile AİHS’nin 13’üncü maddesi olan etkili yargılama hakkının kısıtlandığı görülmektedir.
Bu çelişki ortadan kaldırılmalıdır. Anayasanın 90’ıncı maddesinde öngörülen şekilde
sözleşmeler usulüne uygun olarak yürürlüğe konmuşsa, bu sözleşme organının
kararlarına uygun davranılması gerekliliği yerine getirilmiş olacaktır. Ayrıca, etkili
başvuru hakkının kullanılması bakımından devletin ödevi yalnızca başvuru imkanı
tanımak değil, bu başvurunun etkili olmasını da sağlamaktır.
Bu gerekçelerle, idari yargı sürecinde idari işlemin uygulanmasında telafisi güç veya
imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının
yalnızca birinin aranması hukuk devleti ilkesinin uygulanabilirliğini güçlendirecektir.
Madde Gerekçeleri
Madde 1- Maddede yer alan Danıştay veya idari mahkemelerinin, idari işlemin
uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin
açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte değil sadece birinin gerçekleşmesi
durumunda yürütmenin durdurulmasına karar verebilmeleri amaçlanmıştır.
Madde 2- Yürürlük maddesidir.
Madde 3 – Yürütme maddesidir.
2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi
Madde 1- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27’inci maddesi 2’inci fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan “birlikte” ibaresi kaldırılarak, yerine “birinin” ibaresi
getirilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi
-3/4-
05.09.2013
4
Madde 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Madde 3 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.”
Cumhuriyet Halk Partisi
-4/4-
05.09.2013
Download