DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR YERYÜZÜNÜN ŞEKİLLENMESİNDE ETKİLİ OLAN DIŞ KUVVETLER Yeryüzünü şekillenmesinde etkili olan amiller, “yapı“, “süreç ve şekil“, olmak üzere iki şekilde ele alınabilir (Doğan, 2015). Bu şekillenme iç etmen ve süreçler ile dış etmen ve süreçlere bağlı olup; (Erinç, 1982; Hoşgören, 1993, Hoşgören, 2003) birlikte veya bağımsız olarak yeryüzünü şekillendirmektedir. Yer şekilleri İzbırak tarafından sistematiğin ana hatları açısından ele alınmış, çeşitli oluşumlara yol açtığı belirtilmiştir. Yine aynı çalışmada yer şekilleri sınıflandırmasında ana tekil olarak adlandırılan bir takım yeryüzü şekillerinin varlığı ve bu şekiller üzerinde oluşmuş çukur ve kabarık tali yeryüzü şeklîlerine değinilmiştir (İzbırak, 1977). DIŞ KUVVETLER Dış kuvvetler yeryüzünü değiştirme sürecinde faaliyetleri için gerekli olan enerjiyi Güneş’ten alan güçlerdir. Oluşumda birinci derecede yer çekiminin etkisi önemlidir. Dış güçler çeşitli yollarla yer kabuğunu şekillendirirler. Başlıcaları akarsular, rüzgârlar, buzullar ve deniz suyunun hareketleridir. Belirli bir iklim şartlarına bağlı olarak ortaya çıkmış ve o iklime özgü ortaya çıkmış olan etmenler yeryüzünün şekillenmesinde etkili olmaktadırlar. Bu tür etmen ve süreçlere bağlı olarak oluşan yeryüzü alanlarına morfojenetik bölge denir. Kuvvetler enerjisini yeryüzünden veya güneşten alan kuvvetlerdir. Başlıca dış kuvvetler rüzgârlar, buzullar, sular, canlılar ve enerjisini güneşten alan ısı ve ışık değişkenlikleridir. Şekil 101. Dış kuvvetlerin kavram haritası Şekil 60. Ana ve Tali Yeryüzü Şekilleri Erinç ve Yalçınların çalışmalarında yer şekilleri yapısal olarak değerlendirilmiş, yatay, monoklinal, kıvrımlı, faylı gibi belirli yapı çeşitlerine göre ele alınmış, oluşum ve gelişimindeki süreçler yapının belirlediği modeller ya da aşamalar biçiminde ele alınmıştır. Ana amil olarak flüvyal şekillendiriciler ön plana çıkarmıştır Jeomorfolojik oluşum şekilleri için jeolojiye en yakın olan ve Davis okulunun izlerini en açık bir biçimde yansıtan yaklaşım tarzı kabul edilmiş, bu nedenle bu yaklaşıma, bir bakıma jeolojik jeomorfoloji eksenli denilmiştir (Erinç 1982,Yalçınlar 1996 ). Dış kuvvetlerin etkisiyle yeryüzünde bir takım olaylar gerçekleşir. Bu olaylardan en çok etkilenen kayaçlardır. Kayaçlar dış kuvvetlerin etkisi ile zamanla daha küçük parçalara ayrılırlar. Parçalanma sürecine “ayrışma” veya “çözünme” adı verilir. Yer kabuğunu oluşturan kayaçlar, akarsuların, yağışın, iklim elemanlarının ve canlıların etkisiyle parçalanıp, ufalanırlar. Zamanla kayacı oluşturan mineraller arasındaki bağ gevşer, parçalara ayrılır, ufalanır. Kayaçların parçalanması dış güçlerin etkisiyle kayaçların çözülmesi fiziksel ve kimyasal yolla olmak üzere iki şekilde gerçekleşir (ancak kayaçlar üzerinde canlıların çeşitli etkilerine bağlı olarak ortaya çıkan organik Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR çözünme denilen dış güçlerin etkisiyle oluşmayan çözülme şeklidir. Yağışlardan sonra taşların delik, çatlak çözünme olayı da mevcuttur). ve ince yarıklarına sular dolar. Sıcaklık donma noktasına kadar düşünce, taşın içine sızmış olan sular donar. Fiziksel (Mekanik) Çözülme: Fiziksel çözünme Donan suyun hacmi genişlediği için basıncın etkisiyle kayaçların fiziksel etkilere maruz kalmaları sonucunda taşlar parçalanır ve çözülür. Tuz çatlaması yolu ile fiziksel çözülmeler küçük parçalara ayrılmasıyla oluşur. Bu çözünme görülmektedir. Kayaçların tuzlu suları emmiş sürecinde kayaçları oluşturan minerallerin kimyasal yapısında herhangi bir değişiklik olmaz. Fiziksel bulunduğu ve buharlaşmanın çok fazla olduğu çöl (mekanik) çözülme, kurak, yarı kurak ve soğuk bölgelerinde görülür. Kurak bölgelerde buharlaşma ile bölgelerde daha belirgindir. Fiziksel çözülme çöl, kılcal taş çatlaklarından yeryüzüne yükselen tuzlu sular, karasal alan, step, tundra gibi, aşırı sıcaklık farkı görülen yüzeye yaklaştıkça suyunu yitirir. Çatlakların kenarında iklimlerin etkili olduğu yerlerde daha kolay meydana tuz billurlaşması olur. Gece nemli geçerse, suyunu gelir. Akarsular, eğime bağlı olarak kazandıkları güçle, yitiren tuz billurları yeniden su alır ve hacmi genişler. yatağındaki kayaları parçalayıp aşındırırlar. Bir Basınç etkisiyle kayaçlar parçalanır ve çözülür. akarsuda akışla taşınan silt, kil, kum ve çakıl parçaları, organik kompozitler, askıda, sıçrama, yatakta kayma ve Kimyasal Çözülme: Kimyasal reaksiyonlara bağlı yuvarlanma ile fiziksel aşındırmaya yol açar. Fiziksel olarak gelişen suyun ve sıcaklığın reaksiyonu aşındırmada askıdaki katı maddeler parçalarının hızlandırdığı, sıcak ve nemli bölgelerde yaygın olarak çarptığı vadiler özellikle çatlaklarından zayıflatılması, görülen çözülme şeklidir. Kimyasal çözülme daha fazla yarılması, kopartılması şeklinde etkisini hissettirir. yağışın bol ve sıcaklığın yüksek olduğu yerlerde ise Çarpma hızı, akım, debi, akarsuyun yükü ve yükün cinsi, kimyasal aşınma söz konusudur. Ekvatoral, Muson, vadinin litolojik yapısı gibi etmenlere bağlıdır. Fiziksel Okyanus ve Akdeniz iklimlerinin etkili olduğu yerlerde (mekanik) çözülme çeşitli şekillerde olabilir: daha belirgindir. Akarsuların kimyasal aşındırmasında yağmur veya kar biçiminde beslenme şekline göre Güneşlenmeye bağlı gece ile gündüz, yaz ile değişkenlikler gözlemlenir. Kar ve yağmur içerikli kış arasındaki sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak suların dışında, deniz kıyılarında nemin aşındırmalar ve kurak bölgelerdeki çözünmeler fiziksel çözülmeye bir üzerinde büyük etkisi vardır. Ancak nem maksimum örnektir. Gündüz, güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle etkiyi tropik bölgelerde gösterir. minerallerin hacimleri genişler. Gece, sıcaklık düşünce minerallerin hacimleri yeniden küçülür. Bu hacim değişikliği kayaçların parçalanmasına neden olur. Sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak ve kurak bölgelerde daha belirgin olarak parçalanma görülür. Rüzgârların fiziksel etkisiyle kayaçlarda deformasyon ve çözünme artar. Rüzgâr bünyesinde partiküler madde niteliğindeki toz, kum vb. unsurlar bulunduruyorsa çözünme miktarı artar. Rüzgâr aşındırması sonucu oluşan korozyona en güzel örnek mantar kayalardır. Dalgalar fiziki darbeleriyle parçalanmalara yol açar. Dalgaların oluşturduğu bu tarz parçalanmalara abrazyon adı verilir ve falezler buna en güzel örnektir. Buz çatlaması yolu ile fiziksel çözülme ortaya çıkabilir. Özellikle sıcaklığın çok zaman donma noktasına yakın olduğu ve yağışın yeter derecede olduğu yüksek dağlar ve yüksek enlemlerde görülen Kimyasal aşındırmada suya karışmış olan maddelerin yol açtığı suyun pH değeri önemlidir. Karışım veya solüsyonların pH konsantrasyonu ne kadar çok olursa aşındırma o derece fazladır. Akarsuya gelen su girdileri sülfat iyonlarını içeriyorsa reaksiyon hızlanır. Bu iyonların her biri suyun elektriksel iletkenliğini arttırarak oksijen konsantrasyonu da artırma yoluyla aşındırmada etkili olurlar. Örneğin, tuz içeren kayaçlarda kireçtaşlarının eriyebilmesi için daha güçlü asitler gerektirir. Kayaçların yapısı da akarsuyun aşındırmasını güçleştirir veya kolaylaştırır. Kireçtaşı, dolomit, mermer, jips, tuz, kalsit çimentolu konglomera ve kumtaşı gibi erimeye uygun karbonatlı ve sülfatlı kayaçlar kolay eritilip aşındırılırken, granit, bazalt içerikli kayaçlar daha zor aşındırılmaktadır. Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR Yeryüzünden çeşitli yollarla (bitki, toprak ve kayaçlardan) akarsulara karışan CO2 miktarı aşındırmayı zorlaştırır. Sıcaklık akarsu aşındırmayla doğru orantılı bir değişkendir. Sıcaklık ne kadar yüksek olursa eritme o kadar fazla olur. Bu yüzdendir ki kimyasal aşındırma yaz aylarında ve sıcaklığın yüksek olduğu tropikal bölgelerde daha fazladır. Kayaçlar, kimyasal yolla parçalanıp ufalanmaya açıktırlar. Aynı zamanda bu süreçte kimyasal bileşimleri de değişir. Şekil 102. Yer çekiminin değişkenliği (gal yer çekimi ivmesi (Galile’nin anısına “gal” ile ifade edilir. 1gal = 1cm/s² dir.) Yeryüzünde bir noktadaki çekim kuvveti; bu noktanın yer merkezine olan uzaklığına, noktanın deniz seviyesine göre yüksekliğine ve noktayı çevreleyen maddelerin yoğunluğuna bağlı olarak değişir. Yer kabuğunun kütleleri ve yoğunlukları birbirinden heyelanı oluşturan en önemli etkendir. Yer çekimi gücü 1. TOPRAK KAYMASI VE HEYELAN sürtünme gücünden fazla olduğu zaman yamaçtaki cisimler aşağıya doğru kayar. Yamaca ek bir yük binmesi Heyelanlar yeryüzünde aşındırma ve yer çekimiyle heyelana daha açık hale gelir. şekillendirmeye yol açan en önemli dış etmenlerden biridir. Toprağın ve kayaçların bulundukları yerlerden Heyelanların meydana gelmesinde rol oynayan aşağılara doğru kayması ya da düşmesine toprak faktörler, doğal ve insanlardan kaynaklanan faktörler kayması ve göçmesi ya da heyelan adı verilir. Yer olmak üzere iki grupta toplanır. Başlıca doğal faktörler çekimi, yamaç zemin yapısı, eğim ve yağış koşulları aşağıdaki gibidir. heyelana neden olan etmenlerdir. Heyelanlar yeryüzünde çok sıklıkla oluşan ve en yaygın görülen a) Dış etkiler: Akarsu, göl veya deniz tarafından kütle hareketleridir. Anlık olarak meydana gelir. Toprak şevin (yamacın) topuğunun aşındırılması, sismik etkiler büyük kütle halinde kayar. Yamaçlardaki kütle (deprem) ve volkanik aktivite, hareketleri yani asıl heyelanlar dışında, göçmüş kütleler veya bloklar, su ile doygun hale gelen ve kayganlaşan b) İklim etkileri: Aşırı yağışlar ve karın ani erimesi yüzeysel depoların, döküntü örtüsünün veya (yeraltı ve yerüstü suları-gözenek suyu basıncındaki toprakların yamaçlardaki hareketlerine bağlı olarak artışlar), Yağış Koşulları: Yağmur, kar suları tabakalar heyelanlar oluşur. Heyelanın oluşumunda etkili olan arasına sızarak toprağı kayganlaştırır, Toprağı doygun unsurlar şunlardır. hale getirir. Sızıntı suları ile toprak strüktürünün değişmesi ile su ile doygun kütlelerin yamaç aşağı Yer çekimi: Yerküre geometrik olarak tam bir küre kayması kolaylaşır. Heyelan genellikle yağışlardan olmadığından, yer çekimi ivmesinin Kutuplardaki değeri sonra oluşur. Ekvator’ dakik değerinden fazladır (Kutuplar ’da 983 gal, Ekvatorda 978 gal). c) Yamaç zeminin jeolojik yapısı: Suyu emerek içerisinde tutan taş ve topraklar kayganlaşır. Özellikle killi yapının yaygın olduğu yamaçlarda kil, suyu içinde tuttuğu ve kayganlaştırdığı için heyelan daha sık görülür. Yamaç eteklerinin alttan oyulması ve Kalker gibi suyu alt tabakalara geçiren kayaçların oluşturduğu yamaçlarda ise heyelan daha az görülür. d) Yamaç zeminin jeomorfolojik yapısı: Yamaç eğimi yer çekiminin etkisini artırıcı bir rol oynar. Bu nedenle dik yamaçlarda heyelan olasılığı daha fazladır. Özellikle fay yamaçları dik eğimleri heyelana açıktır. Ayrıca tabakalar yamaç eğimine uyum sağlamışsa, yani Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR paralelse yer kayması kolaylaşır. Yol, kanal, tünel ve baraj yapımları sırasında yamaçların dengesi bozulursa, volkanizma, deprem gibi doğal etkenler de heyelana neden olur. İnsan aktivitesinden kaynaklanan faktörler ise, a) Yapı inşası, şev üstüne dolgu yığılması vb. gibi nedenlerden kaynaklanan statik, trafik ve patlatma gibi dinamik etkilerin neden olduğu dış yükler, b) Denetimsiz kazı yapılması (örneğin, topukta kazı, özellikle yerleşim alanlarında veya civarında taşocağı ve maden işletmeleri) c) Boşluk suyu basıncını arttıran faktörler (gömülü alt yapı elemanlarından kaçakların olması) ve su tablasındaki ani değişimler, marnların bulunması), topoğrafik faktörler (faylarla arazinin kesilmesine bağlı olarak 50- 70 e arasında değişen eğimli bir yüzeyin olması) ve klimatik faktörler (heyelanın aktif olduğu dönemlerde ortalamanın oldukça üzerinde yağışın düşmesi) etkili olmuştur (Deniz ve Sındır 2001:94). Heyelana yol açan hazırlayıcı ve tetikleyici faktörler şu şekilde özetlenebilir: • • • • • • • • • • Ani kar erimesi Ani sağanak yağış Deprem Dere-topuk aşındırması Patlatma ve vibrasyon Heyelan topuğundan malzeme alınması Pasa, Dolgu ve diğer atık malzemeler Kontrolsüz kazılar Yol açma çalışmaları Şebeke ve depodan su kaçakları Heyelan Çeşitleri: d) Bitki örtüsünün tahrip edilmesidir (Ulusay, 2008:160-161). Genel olarak heyelan terimi ile açıklanan kütle hareketleri asıl heyelanlar, göçmeler ve toprak Heyelanların oluşumlarının oransal dağılımına kaymaları olmak üzere üç tipe ayrılır. bakıldığında en fazla yağış ve sonrası gelişen olaylar ön plana çıkmaktadır. 1. Asıl Heyelanlar: Bunların oluşumunda su, hazırlayıcı bir rol oynar. Fakat asıl heyelan kütlesi, su ile hamurlaşmış halde değildir. Kuru bir kütle halinde, fakat kaymaya uygun bir zemin üzerinde yer değiştirmiştir. Bu tip heyelanlar ülkemizde sık sık oluşurlar. Bu heyelanların en büyük olanları, genellikle bol yağışlı ve dik eğimli sahalarda, özellikle kuvvetle yarılmış, nemli ve litoloji bakımından da elverişli olan Kuzey Anadolu dağlık alanında oluşmuştur. Sera Heyelanı bir örnek olarak verilebilir. Heyelan kütlesi Sera deresinin vadisini tıkamış ve burada 4 km uzunluğunda, ortalama 150 m genişlikte ve 55 m derinliğinde oldukça büyük bir set gölü oluşmuştur. Araştırmalar, bu heyelanın oluşumunda normalden Şekil 103. Heyelanların Oluşumuna Neden Olan daha fazla yağışlı geçen kış mevsimi ile karların hızla Etmenlerin Dağılımı erimesine neden olan Föhn karakterinde güney rüzgârlarının etkisi olduğunu göstermektedir. Farklı faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse: Van Edremit, 2. Göçmeler: Heyelanın hareket bakımından farklı Çayırbaşı heyelanın oluşumu ve gelişiminde litolojik bir başka tipini oluştururlar. Bu tip heyelan bir kaşığa faktörler (üstte bol çatlaklı travertenler, altta geçirimsiz benzeyen konkav kopma yüzeyleri boyunca dönerek Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR yer değiştiren kısımlardan oluşur. Kayan kısımlardan her biri, geriye doğru çarpılır. Bunu sonucunda, kayan kütlelerin ilksel eğimleri değişir ve bunların yüzeyleri kopma yarasının bulunduğu tarafa doğru yeni bir eğim kazanır. Yamaçların alt kısımlarının akarsular, dalgalar gibi etkenler tarafından fazla oyulması göçme şeklindeki heyelanların başlıca sebebidir. Falezlerin ve yamaçların gerilemesi, menderes halkalarının büyümesi sırasında alttan oyma sürecine bağlı olarak sık sık göçmeler oluşur. Göçmüş kütleler veya bloklar büyük oldukları durumda, bunlar arasında küçük göller veya yamaçlarda taraçalara benzer sahanlıklar oluşur. Küçük ve Büyük Çekmece göllerinin kenarlarında bu tür göçmelerin tipik örnekleri yaygındır. 3. Toprak Kaymaları: Bunlar heyelanın, bazı bakımdan çamur akıntılarına benzeyen bir türüdür. Fakat çok yavaş oluşmaları, belli bir yatağa bağlı olmamaları ve içerdikleri suyun çok daha az olması gibi farklarla çamur akıntılarından ayrılırlar. Geriye doğru eğimlenme göstermediklerinden dolayı da, yukarıda açıklanan göçmelerden farklı oldukları görülür. Toprak kaymaları, su ile doygun hale gelen ve bu şekilde bütünü ile kayganlaşan yüzeysel depoların, döküntü örtüsünün veya toprakların yer aldığı yamaçlarda oluşur. Bu şekilde bir kopma ile kıvamlı bir hamur gibi yer değiştiren heyelan kütlesi meydana gelir. Toprak kaymaları asıl heyelandan daha yüzeyseldir. Bu kütle hareketinin en yaygın olduğu sahalar, litoloji bakımından da uygun olmak koşulu ile nemli iklim alanlarıdır (http://www.icisleriafad.gov.tr/heyelan). 2. EROZYON Erozyon, toprak örtüsünün, çeşitli etmenlerin etkisiyle bir yerden alınıp farklı bir yere taşıyarak yeryüzünün şeklini değiştiren dış etmenlerdendir. Yeryüzünde eğim, toprak, su ve bitki örtüsü arasında doğal bir uyum bulunmaktadır. Bu uyumun bozulmasında arazinin yanlış kullanılması, eğim fazlalığı ve cılız bitki örtüsü, çeşitli beşeri faktörler, doğal etmenler rol oynamaktadır. Yeryüzünün her yerinde görülmekle beraber en fazla kurak ve yarı kurak enlemlerde önemli bir sorundur. Toprak kaybı ve toprak kaybındaki mekânsal farklılıklar üzerinde etkili olan faktörler; litoloji, yağış, eğim, toprak ve zemin örtüsü gibi etkileyen faktörler bağımsız değişkenlerdir (Özşahin, 2016:126). Örneğin, Türkiye’de bir kilometre karelik birim alandan taşınan toprak miktarı, Afrika’dan 22 kat, Avrupa’dan 17 kat, Kuzey Amerika’dan 6 kat fazla olup yılda bir milyar ton toprak erozyon nedeniyle taşınmaktadır. Erozyon Çeşitleri: a) Su Erozyonu: Eğimin fazla olduğu yerlerde sular daha kolay akışa geçerek toprak örtüsünün taşınmasını hızlandırır. Yağış koşulları, özellikle yağmur şeklindeki yağışlar, toprak erozyonunun artışında önemli rol oynamaktadır (Cürebal ve Ekinci, 2006). Akarsuların erozyonda etkisi büyüktür. Ancak standarda indirgemek söz konusu olamamaktadır. Özellikle Türkiye gibi ülkelerde her akarsuyun aşındırma ve erozyon boyutları değişkenlik göstermektedir. Yağış koşulları ve zemin örtüsünün farklılığı en önemli etken olmaktadır (Erkal ve Yıldırım, 2012). Zeminin etkisi çıplak, bitki örtüsü, eğim, yerleşme, tarım alanı, orman faktörü, su yüzeyleri, açık alan gibi faktörler (C faktörü olarak belirtilmekte) erozyonda toprak kaybı ve etki faktöründe dikkate alınan önemli hususlardır (Efe ve diğ. 2008). Dünya nüfusunun hızla artması toprağın daha fazla kullanımına yol açmıştır. Böylece topraklar üzerindeki baskı giderek artmıştır. Ayrıca, mera ve orman arazisi olarak kullanılması gereken sahalar da tarıma açılmıştır. Sonuçta, farklı amaçlarla toprağın daha yoğun kullanımı ve çevreye yapılan olumsuz müdahaleler erozyonu artırmaktadır (Zeybek, 2003:101). Su erozyonuna bağlı Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR erozyon ile bitki örtüsünün cılız ya da hiç olmadığı yerlerde toprağın ve ana kayanın sularla yerinden kopartılarak taşınmasıyla su erozyonu ortaya çıkar. Yağmur damlasının toprak yüzeyine çarpma kuvveti ve toprağın fiziksel özellikleri toprağın parçalanarak aşınmasında önemli rol oynamakta ve erozyon süreci başlamaktadır. Daha sonra da splash (sıçrama) ve yüzeysel akış yoluyla aşınmış olan toprak parçacıkları taşınmaktadır. Bunlar doğal erozyon prosedürü içinde kabul edilir (Akşit 2003:194). Kırgıbayır ve peribacası su erozyonu ile oluşan şekillere örnektirler. Deniz ve okyanus alanlarındaki dalga, akıntı, nem, tuz, fiziksel etki kombinasyonuna bağlı olarak su erozyonuna yol açar. Kıyı petrografyasındaki falezler, kumullardan oluşmuş bir çeşit tortul kayaç olan eolinit ve kum taşlarının çözünmesi gerçekleşebilir. Bu tür kayaçların çözülme mekanizmasıyla oluşan ve gelişen kıyı şekilleri oldukça önemlidir. Kıyı oluşumlarında deniz suyuna bağlı olarak biriken tuz kristalleri kayaçların arasına sızar. Rüzgâr etkisiyle hızlı buharlaşan su kaybolabilir. Tekrar suyun gelmesine bağlı olarak kayaç içerisindeki tuz kütleleri tekrar şişer ve kayaç porozitelerinde genleşmeye bağlı olarak bal peteği şekilli çözülmeler artmaktadır (Erginal ve diğ. 2013). Şekil 104. Dünya’da Kurak ve Yarı-Kurak Alanlar Rüzgârın etkisiyle aşındırma ve biriktirme şekillerine bağlı olarak yeryüzü şekilleri oluşabilmektedir. Rüzgâr aşındırması sonucu oluşmuş başlıca şekiller şunlardır: Ventifakt: Rüzgâr aşındırmasının (abrazyon) yaygın bir ürünüdür; bunlar yüzeyleri rüzgarla parlatılmış, kazılmış, yivlenmiş ya da düzgün yüzeyler haline dönüştürülmüş taşlardır. b) Rüzgâr Erozyonu: Rüzgâr erozyonuna bağlı olarak erozyon ile bitki örtüsünün olmadığı ya da cılız olduğu yerlerde toprağın rüzgârlarla yerinden kopartılarak taşınmasına rüzgâr erozyonu denir. Rüzgâr aşındırmasına korrazyon da denir. Günlük sıcaklık farklarının fazla olduğu çöllerde fiziksel (mekanik) çözülmeler şiddetlidir. Rüzgârlar buralarda oluşan kırıntıları; tozları ve ince kumları havaya kaldırır. Rüzgârların havalandırdığı bu parçalar çarptıkları yerleri aşındırır. Rüzgârlar aşındırma ve biriktirme yolu ile yeryüzünü şekillendiren önemli bir dış güçtür. Buharlaşmanın yağıştan çok olduğu bölgelerde yani kurak ve yarı kurak bölgelerde yeryüzünü şekillendirici önemli etkileri vardır. Şekil 105. Ventifakt Şekili Yardang: Kurak ve yarı kurak iklim sahalarında görülen, rüzgârın aşındırması, topoğrafya da gevşek ve Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR deflasyona dayanıksız malzemenin aşındırılması ve geriye aşındırılan malzemeye göre dayanıklı malzemenin kalması ile oluşmaktadır. Tortul kayaların zayıf kısımlarının aşındırması ile rüzgâr yönüne paralel uzanan U profilli oluklar ortaya çıkar. Yardang adı verilen bu şekiller Orta Asya’da, çöllerde yaygındır. Yardang şekillerinin yapısı topoğrafya, ana kaya ve iklim özelliklerine göre değişmektedir. Nitekim Lut Çölü’nde oluşan yardangların boyları enlerinden daha uzun şekil kazanmakta iken; Orta Asya Çin coğrafyasında ise daha basık şekilde yardanglar oluşmaktadır. Amerika Kıtası’ndaki yardanglar daha şekilsizdirler. Şekil 107. Mantar Kaya Tafoni: Kurak, yarı kurak, sıcak bölgelerde granitoid yerlerde kayaların suda çözünmüş oyuklarının rüzgâr tarafından daha da aşındırılması ile oluşabileceği gibi, kayaçların içinde bulunan gevşek bölümlerin, su ve nemin etkisiyle buharlaşma sonucunda zayıflaması ve rüzgâr erozyonu ile oyularak daha da aşındırılması ile ortaya çıkan gözeneklere tafoni denir. Bir kaç santimden 1 m’ ye kadar olabilmektedir. Antik Yunan’da “taphos” kelimesinden türetilen "tomb" yani mezar anlamına da gelmektedir. Şekil 106. Yardang Oluşumu Mantar Kaya: Kurak ve yarı kurak bölgelerde rüzgârlar sürükledikleri veya savurdukları taneleri kayaların özellikle alt kısımlarındaki yüzeylere çarptırarak mantarı andıran şekiller ortaya çıkar. Mantar kaya oluşumunda, aşınmanın alt kısımlarda fazla olmasının nedeni rüzgârın aşındırma gücünün bu bölümlerde yoğunlaşmasıdır. Şekil 108. Tafonilerden Görünüm Şahit Tepeler: Aşınıma karşı dayanıklılıkları farklı olan malzemelerin üst üste birikerek farklı tabakalar oluşturduğu bölgelerde görülür. Gerek rüzgârın aşındırması, gerekse fiziksel ve kimyasal çözülme etkisiyle gevşemiş ve zayıflamış malzemelerin rüzgâr tarafından koparılıp taşınması sonucunda oluşan Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR yüksekliklere şahit tepe adı verilir. Örnek olarak; İstanbul Boğazı’ndaki adalar (Prens Adaları) da şahit tepe vasfındaki aşınım artığı tepelerdir. Aşınım sonrası deniz istilasına uğramışlardır (Güneysu, 2000). adı verilir. Gevşek yapıya sahip olan kumullar sürekli yer değiştirmektedirler. Oluşumunda belirli yönden esen hâkim rüzgârın etkisiyle yarımay biçimli kumullar ortaya çıkar. Orta Asya çöllerinde yaygındır. Rüzgâr taşıyıp koparttıkları materyalleri belirli bir yerde biriktirirler. Rüzgârların biriktirmesiyle oluşmuş başlıca şekiller şunlardır: Lös: Rüzgârların taşıyıp hızlarının azaldığı yerde biriktirdiği ince boyutlu materyallere lös denir. Lösler farklı sahalardan taşınıp getirdiklerinden mineral yönünden zengindir. Bu yüzden lösler verimli topraklardır. Kumullar: Rüzgârların taşıdığı materyallerin Şekil 110. Barkanlar çökelmesiyle kumullar oluşur. Aynı zamanda kumullar rüzgârların biriktirdiği maddelerden oluşan tepeciklerdir. Rüzgâr yoluyla oluşmuş kumullar çöllerde, kurak-yarı kurak bölgelerin gevşek yapılı c) Diğer Erozyonlar: Dalga ve akıntı, canlıların arazilerinde daha yaygın olarak görülür. Kumullar oluşturduğu erozyonlar yeryüzünde görülen diğer hareket eder ve zamanla yer değiştirir. Belli bir şekil erozyonlardır. Bu tip erozyonlar hidrografya ve toprak almamış kum örtüleridir. Rüzgâr yönünde uzanan bölümünde ele alınmaktadır. kumul tepelerine boyuna kumul, rüzgâra dik yönde olanlara da enine kumul denir. Kumulların yaygın olarak bulundukları sahaların başında çöller gelir. Büyük Sahra, Namib, Kalahari, Atakama, Arizona, Arabistan ve Orta Asya çölleridir. Şekil 109. Türkiye’de Kuraklığın En Fazla Olduğu Yerler Barkanlar: Rüzgârın etkisiyle merkez alanda rüzgârın gücünü kıran bir etkene bağlı olarak hilal biçimli kumullara rastlanır. Bu tip oluşumlara ise barkan Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR 3. KARSTLAŞMA Karst topoğrafyası üzerinde bazıları kimyasal aşınıma, bazıları ise kimyasal birikime bağlı olarak çeşitli Karst topoğrafyası Dünya üzerinde oldukça yer şekillerini oluşturur. Oluşmuş başlıca aşınım ve yaygındır. Dünya’da kara bölgelerinin (buzullar dışında) birikim şekilleri şunlardır: % 12’lik bir alan karstik iken Türkiye yüzölçümünün yaklaşık 1/3’ i karbonat kayaçları ile kaplıdır. Dünya Lapya: Kalkerli arazilerde yağmur ve kar sularının nüfusunun ¼' i bu alanlarda yaşamını sürdürmektedir. kimyasal aşındırması ile oluşan oluk şeklindeki Karst etimolojik olarak bazı araştırmacılara göre yarıntılardır. Karstik şekillerin en küçüğüdür. Karstik “kras”'tan, yani eski Yugoslavya'da Adriyatik Denizi’ne gelişimin gençlik safhasının ilk belirginleşen, ilk ortaya bakan dağlık alanda tipik yer şekilleri içeren kalker çıkan şekle lapya (Lapic, lapiez, lapiaz) kalker sahalar platolara (2000 m), yani yerel anlamda kras "taşlık, üzerinde, derinliği birkaç santimetreden 10-30 cm susuz yer" denilmektedir. Kullanımı buradan derinlikte küçük oluklar ve kanalcıklardır. Bazen gelmektedir. Bazılarına göre ise İtalyanca "carso" kayaların belirli kısımlarının farklı çözünmesi deyiminden gelir (Sür, 1994). Kalkerli arazilerdeki sonucunda oluşmuş olan mikro topografya şekillerine oluşan yeryüzü şekillerinin kalıcılığı daha fazla iken, jips, de lapya denir (Güney, 2004). Bazen de arazinin eğimi dolomit ve kaya tuzu gibi kolay eriyebilen kayaçlar yönünde uzanan ve derinlikleri 1–2 m’yi bulan oluk üzerinde gelişen karstik şekiller çok çabuk tahrip şekilli çukurluklar ile bunların arasındaki keskin oldukları için kalıcı değildir. Karst topografyasına, sırtlardan meydana gelebilir. İlginç sivri doruklu kalker, jips, dolomit ve tebeşir gibi kayaçlar üzerinde peribacasına benzeyen lapya kompleksleri de rastlanmaktadır. Karstlaşma, eriyebilen kayacın yapısı, oluşabilmektedir (Özşahin, 2013:551). Oluşumlarda karst kaide seviyesinden yüksekliği, iklim, bitki örtüsü flüvyo-karstik depresyonlar arasında ilişki ve toprak özellikleriyle yakından ilgilidir. Genel bulunmaktadır. Tabanlarında terra-rossa topraklar anlamıyla karstlaşma, eriyebilen kayaçların sular oluşur. Lapyalar, serbest, yarı serbest ve örtülü lapyalar tarafından eritilmesi ve aşındırılması sonucunda, yer olmak üzere 3’e ayrılır (Pekcan, 1999,). Lapyalar bir üstü ve yeraltında, kendine has şekillerin meydana araya gelerek lapya komplekslerini oluştururlar. Bu gelişini ifade etmektedir (Doğan, 19916). Karst lapya kompleksleri de sivri, basık ve basamaklı olmak topografyası, karbondioksitli suların başta kireçtaşı üzere 3 gruba ayrılmaktadır(Erinç, 2001). olmak üzere kalker, jips, kaya tuzu, dolomit ve tebeşir gibi eriyebilen kayaçları eritmesi ile oluşmaktadır. Suda Dolin: Kalkerli arazilerde erime ve çökme sonucu eriyebilen kayaçlar evaporitler (jips, anhidrit, kaya oluşan tava- kepçe şeklindeki karstik çukurlara dolin adı tuzu), karbonatlı kayaçlar (kireçtaşı ve dolomit) ve verilir. Genişlikleri 20-300 m derinlikleri ise 2-50 m mermerdir. Dolayısıyla bu tür kayaçların bulunduğu arasında değişir. Zamanla kalker içerisinde bulunan arazilerde karst topoğrafyası gelişir. Ancak son yıllarda terra rossalar dolinlerin tabanında bir toprak tabakası yapılmış çalışmalarda konglomeralar üzerinde meydana getirirler. Ayrıca dolinlerin içinde göller de meydana gelen karstlaşmanın mevcudiyetinden de söz meydana gelebilir. Dolinler oluşum şekillerine göre dört etmek mümkündür. gruba ayrılır. Çözünme, mağara çökme, sübsidans ve örtülmüş dolin olarak 4 ana başlıkta incelenir (Doğan, Karstlaşma üzerinde etkili olan başlıca elementler 2004:252). şu şekilde özetlenebilir: 1- Kayaç cinsi 2- İklim 3- Tabakalaşma özellikleri 4- Jeomorfolojik özellikler 5- Zaman (Pekcan, 1995). Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR Uvala: Dolinlerin birleşmesi ile oluşan daha büyük çukurluklara uvala denir. Genişleyip, derinleşen dolinlerin birleşmesiyle oluşan, dolinlerden daha büyük çukurluklardır. Uvalaların düzensiz şekle sahip olması ve tabanlarındaki erimeden geriye kalan kalker çıkıntıları dolinlerden kolayca ayırt edilmesini sağlar. Dolin oluşumunu kolaylaştıran unsurlar arasında dik konumdaki tabaka yüzeyleri arasında ilişkiler önemlidir. Yapılmış bir çalışmada çoğunlukla oluşumların taban yüzeyleri arasında yer alan boşluklarda başladığı, paleo vadilere uyarak devam ettiği vurgulanmıştır (Öztürk ve diğ. 2015:59). Polye (Gölova): Uvaladan daha büyük karstik erime ve tektonik çöküntü alanlarına polye (gölova) denir. Polyeler değişik litolojilerde ve değişik alanlarda çok geniş alanlı bir yayılıma sahiptirler. Karstlaşmaya Şekil 111. Dolin Tipleri, Ford ve Williams’a (1989) göre uygun sahalarda en büyük karstik kapalı depresyon dolin tipleri; Doğan 2004’ten alıntı olarak çok değişik şekillerde gelişmişlerdir (Ege, 2015:385). Karstik yörelerdeki genişliği birkaç kilometre Obruk: Kalkerli arazilerdeki mağara tavanlarının olan, uzunluğu 20-30 km’yi bulan, hatta geçebilen ova çökmesiyle oluşan derin doğal kuyulardır. Obruk sözlük görünümlü büyük karstik çukurlara polye denir. anlamı, oyuk, çukur, çökmüş, çukur halinde açılmış yerdir. Baca veya kuyu şeklinde, keskin köşeli, derin Kör Vadi (Çıkmaz vadi): Bu vadilerde akarsu çukurluklara obruk denir. Derinliği 400-300 m’yi karstlaşma olayına bağlı olarak düden, mağara gibi bulabilen obrukların bazılarının tabanında göl bulunur. deliklere girerek suları hızla yeraltına geçer Yani vadi bir Yeraltı su tablasındaki alçalma ve mevsimsel oynamalar düden veya mağara ile son bulur. Bazıları kuru vadi yeni obruk oluşumuna neden olmaktadır (Yılmaz, haline geldiklerinden, kuru vadi veya ölü vadi olarak 2010). adlandırılır. Düden: Karstik bölgelerde karstik çatlakların genişleyerek yeraltı mağara ve galerileri ile birleşmesi sonucu oluşan şekillere düden adı verilir. Türkçe ’de “su batan veya su yutan”, Sırpça ’da “ponor”, İngilizce ’de “swallowhole” terimleriyle tanınan tipik kuyulardır. Bazı dolin ve polye tabanlarında yağışlı dönemde biriken suların yeraltına geçmesiyle düdenler oluşmaktadır (Özdemir ve Sunkar, 2007:274). Mağara: Kalkerli arazilerde yeraltı sularının kimyasal aşındırması ile oluşan yeraltındaki boşlukları mağara olarak adlandırılır. Karstik bölgelerde en çok rastlanan şekillerden biridir. Mağara ve mağara Şekil 112. Banaz Platosu’nda Bir Obruk ve Küçük Gölet sistemleri karstik yerşekillerinin oluşumları ortaya koymaları nedeniyle jeomorfolojik oluşum ve gelişime ışık tutmaktadırlar (Nazik, 1989). Mağaralar yeraltı Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR sularının etkisiyle kayaların diaklazlı, kırıklı olduğu zayıf direnç sahaları ve tabakalaşma yüzeyleri gibi sızmaya en uygun kesimleri takip ederek oluşurlar. Mağaralar genellikle neritik kireçtaşları ile dolomitik kireçtaşlı temel yapı üzerinde bol çatlaklı yapılar ile erimeye son derece elverişli alanların olduğu noktalarda gelişirler (Ceylan, 2007:227). Örneğin, Türkiye’de mağaralara en fazla Akdeniz Bölgesi başta olmak üzere Güney Marmara Bölümü, Batı ve Doğu Karadeniz bölümlerinde, Doğu Anadolu Bölgesi’nin kuzey ve güney kesimleri ile İç Batı Anadolu’da rastlanmaktadır (Nazik, 1989). En uzun mağara, 15 km’den fazla olan Isparta Pınargözü Mağara’sı; en derin mağara -1429m ile Mersin, Peynirlikönü Mağara’sıdır. Traverten: Traverten Konisi ve Tufalar: Travertenler karstik, hidrotermal kaynaklar, küçük nehirler ve bataklıklarda organik ve inorganik işlemler sonucu oluşan kalsiyum karbonat birikimlerine traverten adı verilmektedir (Atabey, 2002:59). Travertenlerin ana maddesi CaCO3 olup, Ca+2 ve HCO3 ce zengin yeraltı sularının genellikle bir faydan, çatlaktan ya da yarıktan yeryüzüne çıktıkları yerde fizikokimyasal, biyokimyasal olarak bünyelerindeki CaCO3’ı çökeltmesiyle oluşur. Bu çökelme kaynak çıkışından eşit uzaklıkta ve eşit şartlarda olduğundan traverten çökelimi genelde dairesel ve kesik koni biçimindedir (Polat, 2011:390). Traverten oluşmasında tektonizma birinci derecede rol oynasa da bu oluşumu sağlayan temel neden litoloji olarak kabul görmektedir (Elmacı ve Sever, 2011:143). Travertenlerin oluşumunda karstik kayaçlar içerisindeki suyun CO2 miktarı, kayaç yapısı, sıcaklık, basıncın etkisi önemlidir. Erimeye açık kayaçlar sıcaklık, basınç, artan CO2 emisyonuna bağlı olarak daha çok eritme yeteneğine erişirler. Yamaçların alt kısımlarından veya vadi tabanlarından çıkan kaynaklar akmakta oldukları yeraltından yüzeye çıktığında ortam değişimine bağlı olarak (basınç, sıcaklık, CO2) içindeki kalsiyum karbonatı bulundukları yamaçlara bırakarak traverten oluşumuna neden olurlar. Tufalar ise soğuk ya da ılık tatlı su ortamında yaşayan algler ya da bakterilerce çökeltilen, gözenekli ve süngerimsi yapıdaki düşük Mg kalsit çökeltilerdir. Travertenler şekil ve oluşumuna bağlı olarak çeşitli şekilde sınıflandırılmaktadır. Örnek olarak İtalya’daki traverten depolarında morfolojik ve bakteriyolojik çalışmalar yürütülürken var olan travertenler beş faklı guruba ayrılmıştı (Chafetz ve Folk 1984). Ancak sonraki traverten sınıflandırmalarında 7’ye ayrılmıştır. Bunlar: Şekil 113. Traverten Tipleri (Pentecost ve Viles 1994:309) 1. Su kaynağı travertenleri a) Düşük, höyük travertenler b) Dik höyük veya fissür sırtı travertenleri c) Merkezi havuzlu höyük travertenler d) Uzun boylu su altındaki göl höyüğü 2. Teras tipi (baraj-havuzlu) travertenler a) Büyük havuzlu teraslı travertenler b) Yamaç havuzlu teraslı travertenler 3. Flüvyal örtüde çimentolaşmış travertenler 4. Basamaklı travertenler a) Aşınıma bağlı oluşmuş basamaklar b) Zamana bağlı ilerleyen c) Sarkan balık görünümlü d) Farklı zamanlarda oluşmuş basamaklar 5. Göl resiflerindeki travertenler Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara DIŞ KUVVETLER RÜŞTÜ ILGAR 6. Bitki köklerindeki travertenler 7. Yüzeyde çimentolaşmış travertenler a) Çıplak yüzey travertenleri b) Alüvyal tabanlı arazi travertenleri Türkiye’de görülen travertenler çoğunlukla teras, taraça tipindedir. Fay kaynakları içermektedir (Ayaz, 2002:125). Şekil 114. Pamukkale Taraçalı Travertenler Tipi Sarkıt-Dikit-Sütun: Yeraltı suları içinde erimiş halde bulunan kalkerin çökelmesi ile oluşur. Çökelme tavanda olursa sarkıt, tabanda olursa dikit, birleşirlerse sütun oluşur. Sarkıtlar aşağıya doğru ışınsal şekilde büyüdükleri ve içinde boş tüpler bulunduğu için direnci zayıftırlar (Kopar, 2010:37). Kaynak: Ilgar R. 2018. Genel Fiziki Coğrafya Nobel Akademik Yayıncılık, Ankara