Başlang1c1ndan Günümüze CUMA NAMAZI Dr. Yunus Vehbi YAVUZ U. Ü . I.sı·m I·T·•· '·nlnı ).1.1..,_\,�--a (ı&·· .·��::>I. Go·revlıs " ı· İLİM VE KÜLTÜR YAYINLARI BURSA- 1986 İlim ve Kültür Yayınları Umumi No 9 Araştınnada Kullanılan Bazı işaretler : ··-------------------------- bkz. vb. vd. a.g.e. a.y. A. Benna M. Sağır A. B. Hanbel M.E.B. M.K.B . Özür : Kapakta «ı. bakınız ve benzeri ve devamı adıgeçen eser ayni yer Abdurrahman el-Benn a Mu'cemu's-Sağir Ahmed Bin Hanbel Mustafa el-Babi Matbaa-i Kübra-i Emiriye baskı>> yerine «2. baskı» yazılmıştır. Düzeltir, özür dileriz. Dizgi Baskı Cilt İs tanbul Ayyıldız Matha-ası Zafer Matbaası Kardeşler Mücellithanesi - 1986 İsterne Adresi İ lim ve Kültür YAYINLARI, P. K. 233 ŞAMİL DAÖITIM Gn. Dağıtım : BURSA yazısı Ö N S Ö Z İbadetler, insanoğlu'nun dünya hayatmdaki deng� unsu­ rudur. Ayni zamanda kulwı Yaratıcı'ya karşı yegane göre­ vidir. İba detle rin temel unsuru namaz, namazların temel direği ise Cuma namazıdır. Cuma namazının diğer namazlardan ayrı yönü, onwı bir gösteri mahiyeti arz etmesidir. Ayni imana sahip olan müs­ lümanlar, kayıtsız- şartsız Allah emri olduğu için, Cuma gü. nü, topluca bu vazifeyi yerine getirmek zorundadırlar. Diğer ibadetlerde olduğu gibi, Cuma namazında, kul herhangi bir sebep ve illet aramak hakkına sahip değildir. Kayıtsız� şart­ sız teslim olmak, Allah'a kulluğwı esasıdır. ibadetlerde ka­ yıt, şart ve illet aramak, kulluk görevine taban tabana aykı­ ndır. Tarihin bazı dönemlerinde olduğu gibi, devrimizde de idare biçimleri, yahut idareciler bahane edilerek, Cum'a na� mazınıa gitmeme temayilileri ortaya çıkmış görürunektedir. Temelinde cehalet, taassup ve gençliği ibadetlerden, cem'den ve cemaatten soğutma düşüncesinin yattığı bu eğilimin, İs­ lami bilgiler ışığında muhak.eme edilmesi şarttır. İslami kay. naklarda, özellikle Ehl-i Sünnet kaynaklarmda, doğrulanına­ yan tü m eğilimler ve düşünceler, indi, nefsani olmaya ve karanlıkta kalmaya mahklimdur. Elinizdeki bu kitapçık, Kitap ve Sünnet doğruıtuswıda, Dört Mezheb'in en güvenilir kaynaklanna dayalı olarak, CUm'a namazını, elden geldiği ölçüde, derinlemesine ele al- Başlangıcından günümüze, Cuma namazını ince­ bu kitapçık, okunduğu zaman, mesele daha açık bir şekilde anlaşılmış olacak, bilgisizlik eseri, yönlendirilen müs­ lüman kardeşlerimiz inşallah aydınlanmış olacaklardır. Ga­ yemiz gerçeği olduğu gibi ortaya koymak, Alalh nzasmı ka­ zanmak tır Bu çalışmamızla, bir nezbe olsun, Allah'a ibadetin temel unsurlarına hizmetçi olabildikse, kendimizi bahtiyar sayanz. Her işte başarı Allah'tandır. Yüce Allah'tan doğru bilgi� hi­ dayet ibadet, takva vermesini ve sapıklığa götürücü düşün­ ce ve davranışlardan müslüman toplumu korumasını yalva­ maktadır. leyen . , rırız. Dr. Yunus Vehbi YAVUZ 23/1/1986 ACEMLER- BURSA - FİHRİST ÖN SÖZ 3 I- GİRİŞ II - 7 Cuma'nın fazileti 10 III - Cuma' namazının tarihçesi 14 A - İlk Cuma. Namazı 14 B - Cuma ayetinin inmesi 20 C - Hz. Peygamber'in Kıldırdığı İlk Cuma Nama� 22 25 IV- Cuma Namazının Hükmü V- Cuma Namazının Farz Olmasuun Şartları VI - Cuma Namazının Yerine Getirilıne Şartlan A- Öğle Vakti Girmiş Olmak B - 38 ı 47 49 2 - Hutbenin Ölçüsü - Hutbenin Hedefi 53 E - Cuma Namazında Deşlet Başkanı Şartı 60 63 G - Bir Şehirde birden fazla yerde Cuma kılmak VII- Cuma Ezanı VIII- Cuma Narnazına gitmeyi gerekli kılan uzaklık IX - Cuma vaktinde alış - veriş X - Cuma Namazının kılınışı - 44 Cuma Namazının Şehirde Kılınma Şartı - F - Genel İzin Meselesi XI XIIXIII-::XIV 35 35 Cemaat Bulunmak C - Hutbe Okunmak D 30 Cuma'dan önceki namaz Cuma Namazı kılınama mazeretleri Cuma namazını özürsüz terk etmenin hükmü 70 77 82 85 89 94 SS ıoı SONUÇ 107 Blbliyografya ııı I- GİRİŞ Cuma arapça bir kelime olup fasih olan Beni Ukayl diline göre, «Cumua» tarzında kullanıl­ maktadır. Türkçede ifade ettiğimiz şekli ile Cum' a tarzında ifade edildiği gibi, A'meş ve arkadaşlan­ nın okuyuşna göre, Cem' a olarak da kulalnılmak­ tadır. Cum'a; toplanma manasını ifade eder. Cuma gününe bu adın verilmesinin sebebi bu günde ka­ labalıklann toplanmasıdır. Cuma'ya ilk defa Cu­ ma adını veren zatın Mekke lideri duğu rivayet edilmektedir. Ka'b b. Luey ol­ Daha önceleri Cuma gününe Arıibe günü denilmekte idi. İbnu'l-Esir'­ den nakl edildiğine göre; Anlbe Cuma gününün çok eski bir adı olup arapça kökenli olmamak ih­ timali kuvvetlidir. �lüsi'nin nakl ettiğine göre; Cemaleddin Abdullah b. Ahmed eş-Şişi, «Muhta­ saru Kitabi't-Tezyil vet-Tekmil»'inde, Arube ke­ limesinin Süryanice bir sözcük olduğuna ve son­ radan arapçaya nakl adildiğine kesin olarak hükm etmiştir. Süheyli'den nakl adildiğine göre, 7 Arıibe rahmet demek olup tarihte ilk defa, Ku­ reyş halkını bir yerde toplayıp konuşma yapan zat Ka'b b. Luey'dir. Kab b. Luey Cuma günleri Mekke halkına yaptığı konuşmalarda; Hz. Pey­ �amber'in peygamberliğinden bahs ediyor, onun kendi neslinden geleceğini bildiriyor, O'na inan­ malarını ve uymalarını emr ediyordu, Hatta bu konuda şiirler bile söylemiştir. Kureyş halkı, Ku­ b. say Kilab başkanlığında, Darunnedve'de top­ landığı için, Cuma gününe bu adın verildiği de rivayet edilmektedir. (1) Bir görüşe göre; Cuma'ya Cuma adını veren­ ler Medine'li müslümanlardır. Es'ad b. Zurare başkanlığında, toplanıp Arube günü topluca Al­ lah'a ibadet yapmaya karar verdiler ve Cuma'ya bu adı onlar verdiler. (2) Bu rivayetleri şu şekilde birleştirmek mümkündür. İlk defa cahiliye dö­ neminde Arılbe gününe Cuma adı verilmiş ise de bu ad yaygın olarak kullanılmamaktaydı. Sonra­ dan, Medineli müslümanlar, bu günde Cum'a na­ mazı kılınca bu adı kullanarak yaygınlaşmasına sebep olmuşlardır. Şayet Cum'a adı o dönemde yaygın olmuş olsaydı, böyle bir isim koyma ihti­ yacını duymamalan gerekirdi. Daha sonra Cuma namazının farz olduğunu açıklayan Ayet inince bu isim tescil edilmiştir: Cuma'ya Cuma adının verilmesinin sebebi, aşağıda zikr edeceğimiz hadislerde daha net bir şekilde açıklanmaktadır : ( ı ) Zebidi, Tacu'l-Arfi.s, 5/306 bkz. Alftsi, Rffiıu'l-Maani, 28/99; Kurtubt, Ahkamli'l-Kur'an, 18/97; Şerbasi, Yes'- ( 2 ) 8 ----t_.,e.�J.nn_ t::LUUl:HI..t::, ıj O 1. Kurtubi, A.g.e., a.y.; Alılsi, a.g.e., a.y. Suyuti'nin nakl ettiğine göre; Said b. Man­ sur, Ahmed b. Hanbel, Nesai, İbn Ebi Hatem, Ta­ berani ve· İbn Merdeveyh, şu rivayeti nakl etmişlerdir: Selman-i Farisi'den «Hz. Peygamber Sel­ man-i Farisi'ye üç kerre : «Cuma nedir?•• diye sor­ duktan sonra, bunu kendisi şöyle cevaplandırmış­ tır: «O babanız 'Adem'in yaratılışının birleştiril­ diği gündür., (3) Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber'e, Cum'aya bu adın verilmesinin se­ bebi sorulmuş, o da şöyle cevap vermiştir: «Çün­ kü babanız 1Adem'in hamuma bu gün şekil veril­ mişti. Kıyamet o gün kopacak, diriliş o gün vuku bulacak, büyük yakalanış o gün olacaktır.•• (4) Bir görüşe göre, 'Adem ile Havva'nın yeryü­ zündeki buluşma günü olduğu; bir görüşe göre, Allah rahmetini kullarına bu günde indirdiği; bir görüşe göre, bu gün mürnilllerin bayram günü ol­ duğu; bir görüşe göre de kabirde azabın hafifle­ tildiği gün olduğu için bu adı almıştır. (5) ( 3 ) Suyuti, ed-Dürrül-Mensür, 6/216. c 4 J Ahmed b. Hanbel, 2/311. ( 5 ) Aluned el-Hanefi, Tahtavi s. 324. 9 II - CUMANIN FAZİLETİ Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber şöyle buyurdu: <<Üzerine güneş doğan günlerin en hayırlısı Cuma günüdur. J\.dem o günde yaratıldı, o gün Cennete konuldu, o gün Cennetten çıkanldı. Kıyamet de ancak Cuma gü­ nü kopacaktır.... {6) Yine Ebu Hureyre'den rivayet edildiğille gö­ re; Hz. Peygamber şöyle buyurdu: «Güneş Cuma gününden daha üstün bir gün üzerine doğup bat­ mamıştır. Cuma günü içinde öyle bir saat vardır ki, bir müslüman Allah'tan hayırlı bir şey iste­ yerek ,bu saate denk gelirse, mutlaka dileği kabul olur. Herhangi bir kötülükten de Allah'a sığınır­ sa, mutlaka Allah onu bu kötülükten korur.» ( 7) Hadisin ra.visi Ebu Hureyre, bu saatın çok kı­ sa bjr zaman' olduğunu söylemiştir. (8) ( 6 ) Müslim, 1 /585, Cum'a, 17; Tirmizi, 2/359, Cum'a, H. No: 488. ( 7 ) Bagavi, Şerhus-Sünn e, 4/204. Farklı lafızla Müslim. ( 8 ) Müslim, 1 /584, Cum'a, 5. lO Bagavi'nin Enes b. Malik'ten rivayet ettiğine göre; Hz. Peygamber şöyle buyurdu: «Duaların kabul olduğu umulan zamanı, ikindi vaktinden güneşin batışına kadar geçen zaman içinde ara­ yın.» (9) Müslim'in Abdullah b. ömer'den rivayet et­ tiği hadiste ise; Hz. Peygamber şöyle buyurdu: «Dualann kabul olması urolan zaman, hatip hut­ beye Çıkıp oturduğu anlardan itibaren Cuma na­ mazının (farzınınl kılınışına kadar geçen zaman­ qol dır.» Selman-i Farisi'den riv�yet edildiğine göre; Hz. Peygamber şöyle buyurdu: «Cuma günü her kim yıkanır, gücünün yettiği ölçüde temizlenir, yağ sürünür, yahut evinde bulunan hoş kokular­ dan süriinür, sonra da iki kimse arasını ayır­ maksızın evinden çıkıp Cuma'y� gelir, sonra farz olan namazı kılar ve imam konuşmaya başlayın­ ca susarsa, o Cuma ile diğer Cuma arasu;ı.da işle­ diği günahlar muhakkak affedilir.» ( 1 1) Bu hadiste yağ sürünrnekten maksat, saç ve sakalına çeki-düzen vermektir. Saçlan ayırmak ve düzgün bir şekilde tarayabilmek için, o dönem­ de bu şekilde tuvalet yapılıyordu. Cuma narnazına ne kadar erken gidilirse se­ vabı daha büyüktür. Bununla ilgili olarak Ebü Hureyre'den rivayet edilen bir hadis-i şerif'te Hz. Peygamber şöyle buyuruyor: «Her kim Cuma gü- ( 9 ) ( 10 ) ( ll ) Bagavi, Şerhu's-Süne, 4 /208. Müslim, 1/585, Gwn'a, 17. Buhari, 1/213, CUrn'a, 6. ll nü, cünüplükten yıkanır gibi yıkanıp sonra ca­ miye ilk saatte giderse, bir deve kurban etmiş se­ vabı kazanır. İkinci saatte giden bir sığır kurban etmiş sevabı, üçüncü saatte giden bir boynuzlu koç kurban etmiş sevabı, dördüncü saatte giden bir tavuk kesmiş sevabı, beşinci saatte giden bir yumurta bağışlamış sevabı kazanır. İmam Hutbe okumak için minbere çıkınca, melekler de hutbe­ yi dinlemek için orada bulunurlar.» ( 12) Burada açıklanan saatten maksat 60 dakika­ lık zaman birimi değildir. Bu hadis-i şerif Cuma'­ ya erken gitmenin sevalıını belirtmek için buyu­ rulmuştur. Cuma namazı için hutbe başlayınca­ ya kadar geçen zaman içinde, camiye gelenler beş grupta toplanıyor. Sevabının da melekler ta­ rafından ona göre verileceği beyan ediliyor. ( 13) Evs b. Evs es-Sakafi'den rivayet edUdiğine göre ise Hz. Peygamber bu konuda yine şöyle bu­ yuruyor : «Cuma günü yıkanıp Camiye erken gi­ den, binek olarak değil yaya olarak gelen, ima­ ma yakın oturan, hutbeyi dinleyen, boş konuşma ve boş işlerden sakınan kimse, her adımına kar­ şılık bir yıl gece ayakta ibadet edip gündüzleri oruçla geçirmiş sevabını elde eder." (14) Ebü Said el-Hudri'den rivayet edildiğine gö­ re; Hz. Peygamber şöyle buyurdu «Cuma günü yıkanmak her baliğ olan erkeğe vaciptir.'' (15) ( ( ( ( 12 13 14 15 12 ) ) ) ) Buhari, Cuma, 4. Münziri, et-Terğib, 1/499. Bagavı, Şerhu's-Sünne, 4/236. Buhari, Cuma, 2, 1/212. Hz. Ömer de Cuma günü yıkanıp Cuma'ya öyle gitmenin vacip olduğu görüşünde idi. İmarn Buhari de ayni görüşü kabul etmiştir. (16) Hz. �işe, Cuma günü Cuma'dan önce yıkan­ manın sebebini şöyle açıklıyor : Cuma günü kimi insanlar evlerinden, kimisi de işlerinden iş elbi­ seleri ile toz toprak içinde nöbetleşerek Cuma'ya geliyorlardı. Bu esnada terlediklerinden, üzerle­ rinden ter kokusu çıkıyordu. Bunlardan biri Hz. Peygamber'in huzuruna gelmişti. Ben de Hz. Pey­ gamber'in yanında idim. Ona «Bu gününüz için temizlenseniz.. ,. buyurdu. (17) İbn ömer'den rivayet Peygamber şöyle buyurdu: edildiğille göre; Hz. «Sizden biri Cuma'­ ya geldiği zaman yıkansın." (18) ( 16 ) ( 17 ) ( 18 ) A.g.e., a.y. Buhari, a.g.e., 1/217, CUma, 15. Buhari, a.g.e., Cuma, 2, s. 212. 13 lll A- CUMA NAMAZININ TARiHÇESi İlk Cuma Namazı: �lıisi'nin tarihçi İbn Siri'n'den nakl ettiğine göre; Cuma namazı ile ilgili gelişmeler şöyle ol­ muştur: Hz. Peygamber Medine'ye hicret etme­ den önce, henüz Cuma namazının farz olduğunu bildiren ayet inmemişti. Buna rağmen Medine'li müslümanlar, kendi aralannda toplanarak şöyle bir karara vardılar: «Yahudiler ile Hıristiyanlar haftada bir gün toplanıyorlar. Bizler de kendimi­ ze bir gün ayırarak toplanalım ve Allah'ı topluca zikr edelim, şükr edelim. Cumartesi gunü Yahudi­ lerin günü, Pazar günü Hıristiyanların günüdür. Arü.be gününü ise biz kendimiz için toplanma gü­ nü yapalım.» Medineliler, daha önce Cuma günü­ ne Arube günü diyorlardı. Medineli müslümanlar yukandaki kararı al­ dıktan sonra Esad b. Zürare'nin evinde toplandı­ , lar. Esad toplanan cemaata burada iki rekat na­ maz kıldırdı ve bir de konuşma yaptı. Toplandık- 14 lan o güne de Cuma adını verdiler. Esad, Cuma'­ dan sonra cernaata bir ko yun keserek zi yafet ver­ di. Öğle ve akşam yemeklerini orada beraber ye­ diler. Cuma namazının farz olduğunu bildiren ayet Hz. Pe ygamber'in hicretinden sonra Medine'­ de inmişti. (19) İbn Humarn'ın kayd ettiğine göre; Medineli Fethu'l-Kadir••'de müslümaniann kıl­ dıklan bu Cuma namazı Hz. Pe ygamber'in bilgisi dışında vuku' bulmuştur. ( 20) İslam tarihinde kılınan bu ilk Cuma nama­ zında 40 kişinin bulunduğu Beyhaki'de nakl edilen şu riva yete dayanmaktadır: «Abdurrahman b. Ka'b şöyle anlatıyor : Her Cuma ezan okununca, babam Esad b. Zürare'ye rahmet okurdu. Kendi­ sine: «Babacığım! Cuma ezanını her işitmende ne­ den Esad için istiğ far edi yorsun?» diye sordum. Şu cevabı verdi: «Beni Beyaza Harrasında Nakiu'l­ Hadamat denilen yerde bize ilk olarak Cuma na­ mazı kıldıran zat odur." O zaman kaç kişi idiniz diye sordum?» Kırk kişi idik, cevabını verdi.» (21) İbn Hacer el-Heysemi «Tuh fetü'l-Muhtac» ad­ lı kitabında nakl ettiğine göre; (22) Cuma nama­ zı Mekke'de farz kılındı, fakat yeterli sayıda ce­ maat bu)unmadığı, yahut Cuma'nın anlamı, müs­ lümaniann bir gösterisi mahi yeti arz ettiğinden, burada Cuma namazı kılınamamıştı. Oysa Hz. Peygamber ve ashabı ibadetlerini ancak gizli olaAlıisi, Rfıhu'l-Ma:lni, 28/1 00; bkz. Su"Yuti, ed-Dürrü'lMensfır, 5/218 ; Harndi Yazır, Hak Dini, 6/4977. ( 20 ) b kz. Fethu'l-Kadir, 1 /408. ( 21 ) Beyhaki, Sünen, 3/177, Hakim 1 /281, İsnadı hasendir. ( 22 ) İbn-i Hacer, Tuhfetül-Muhtaç s. ( 19 ) 15 rak yapabiliyor, açıktan açığa ibadetlerini yerine getiremiyorlardı. (23) Münziri'nin «et-Terğib» 'de kayd ettiğine gö­ re; Cuma namazı Mekke'de l\1irac gecesi farz ol­ muştur. Müslümaniann sayılan az, İslam da giz­ li olarak yaşandığı için, orada Cuma namazı kıl­ ma fırsatı bulamamışlardı. (24) Cuma namazının ne zaman farz olduğu hu­ susunda farklı görüşler vardır. Bir görüşe göre; Hicretten önce, bir görüşe göre Hicretin ilk yılın­ da, bir görüşe göre, ikinci yılında, başka bir görü­ şe göre hicretin altıncı yılında fa.rz olmuştu. En doğru görüşün Hicretin altıncı yılında farz oldu­ ğunu söyleyenierin dır. görüşüdür diyenler de var­ Bunlann dayandıklan delil Beyhaki ve İbn-i Mace'de rivayet edilen şu hadis-i şeriftir: Cabir'den rivayet edildiğine göre; Hz. Pey­ gamber bir hutbesinde şöyle buyurdu: «Ey insanlar! Biliniz ki, Allah bu makamda, bu günde, bu ayda, bu yılda Kıyamete kadar Cu­ ma namazını üzerinize farz kıldı. Her kim haya' tımda; yahut benden sonra, adil veya zalim bir idarecisi bulunduğu halde, Cuma namazını terk ederse, Allah onu perişan etsin, işlerine bereket vermesin. Böylesinin namazı, zekatı, haccı, oru­ cu ve yaptığı tüm iyilikler, tevbe etmedikçe ka­ bul değildir. Kim tevbe ederse Allah onun tevbe­ sini kabul eder.» (25) ( 23 ) Alüsi, a.g.e., a.y.; Bağavi, Şerhussüne, 4/221; Ebü Da, ( 24 ) ( 25 ) 16 ,.., ,��� vuu-;---� ıoo:1. Alüsi, a.g.e, a.y. İbn Mace, 1/343; Beyhaki, Sünen, 3/177; (İkame, 78) Bu hadiste haccın kabul olmayacağından bahs edilmektedir. Hac ise hicretin altıncı yılında farz olmuştur. (26) Ancak, meşhur olan görüşe göre, hac Hicretin dokuzuncu yılında «Allah'ın insan­ lar üzerinde Beytini ziyaret etme hakkı var­ dır.» (27) ayetinin inmesi ile farz olmuştur. (28) Dolayısıyla, Cuma'nın Hicretin altıncı yılında farz olduğu görüşünün en doğru görüş olduğunu ile­ ri sürenlerin düşünceleri de kuvvetli değildir. Yukanda zikr edilen hadise gelince, gerek İbn Mace, gerekse Beyhaki tarafından zayıf olarak kabul edilmiştir. (29) Buna göre, altıncı yıl farz olmuş bulunma ihtimali de kuvvet·kazanmamak­ tadır. N eti ce olarak Cuma namazının ne zaman farz olduğu hususunda ittifak edilen bir görüş yoktur. �lusi'nin kayd ettiğine göre; abdestte olduğu gi­ bi, Cuma namazının, önce farz olup sonradan aye­ tin inmiş olması muhtemeldir. Abctestin farziye­ ti de böyle olmuştur. Önce namaz ile birlikte ab­ dest almak farz kılındı, fakat ilgili ayet henüz inmemişti. Ayet abdestin farz oluşundan sonra inmiştir. (30) 1Ahlsi bu bilgiyi verdikten sonra, bunun Cq,bir hadisi ile çelişeceğini de ifade ede­ rek; ya hadisi ta'n etmek, yahut «bu hadis Cu­ ma'nın Kıyarriete kadar mahkem bir farz ol­ duğunu açıklamak için buyurulmuştur, demek ( 26 ) ( 27 ) Tahiru'l-Mevlevi, İbadet Tarihi, s. 186- 191. el-Bakara, 2 /196. C Zö J Iahİrı:I'l-1\llevlevı, a.g.e, S. 202 Beyhaki, a.g.e, s.177. AI1lsi, a.g.e, a.y. ( 29) ( 30 ) F.: 2 . .. 17 lazımdır. Bu kayıtlar Hicretten sonra konulmuş olup, Hicretten önce Cuma namazı böyle kayıt­ larla kayıtlandırılmış değildi. (31) Yukanda zikr edilen hadis zayıf olduğuna göre, Alusi'nin de ifa­ de ettiği gibi, Cuma'mn Mekke'de farz olduğunu, fakat ilgili ayetin Medine'de indiğini kabul etmek daha isabetli bir düşünce olsa gerektir. Çünkü, Cuma namazı farz olmasa, yahut böyle bir namaz bilinmese, bunu ne Medine'li müslümanlar kendi başlarına müzakere'ye koyabilirler, ne de Hz. Pey­ gamber, Mus'ab'ı Cuma kıldırmak üzere Medine'­ ye gönderirdi? Ve de Hicretin ilk haftasında Hz. Peygamber yolcu olduğu halde bu namazı kılmaz­ dı. Bu namaz için gösterilen bütün bu ihtimamlar, onun Hicretten önce Mekke'de farz olduğunu, fa­ kat orada bunu eda etme fırsatı bulunmadığı için kılmmadığını, bu fırsat bulunur bulunmaz hemen kılındığını göstermektedir. Bu onun farz olduğuna delildir. Farz olmasa onun üzerinde bu kadar önem­ le durulmazdı. Taberani'nin Ebü Mes'ud el-nAsari'den riva-­ yet ettiğine göre; Medine'ye ilk hicret eden zat Mus'ab b. Umeyr'dir. Mus'ab, Hz. Peygamber'in hicretinden önce, ilk Cuma namazı kıldıran zat­ tır. Medineli müslümanlara Kur'an öğretmek üze­ re, buraya ilk hicret edenler, Mus'ab b. Umeyr ile İbn-i Ümm-i Mektum idi. (32) Suyuti'nin nakl ettiğine göre; Buhari de yukarıdaki rivayete ben­ zer bir rivayet nakl etmiştir. (33) ( 31 ) ( 32 ) ( 33 ) 18 Alftsl, a.g.e., 28/100. Heysemt, Mecmau'z.. Zevaid, 2/176. Suyuti, a.g.e, a.y. Darekutni'nin İbn-i Abbas'tan rivayet ettiği­ ne göre; Hz. Peygamber, Medine'ye hicretinden önce, Medine'li müslümanların Cuma namazı kıl­ malarına müsaade etmiş, fakat kendisi Mekke'de Cuma namazı kılma fırsat ve imkanı bulamamış­ tı. Konu ile ilgili olarak, daha önce Kur'an öğret­ mekle görevli olarak Medine'ye gönderdiği Mus'ab b. Umeyr'e şu yazıyı yazmıştı: <<Yahudilerin Ze­ buru aşikare olarak okuduklan güne bak. Siz de oğullarınızı ve hanımlannızı toplayın. Cuma gü­ nü zeval vaktinde, rekat namaz gün yandan meyl edince iki kılmak suretiyle Allah'a yakla­ şın.» (34) Darekiıtni'ye göre, Medine'de ilk Cuma namazı kıldıran zat Mus'ab b. Umeyr'dir. O, aldı­ ğı bu emre göre, Cuma günü, öğleyin zeval vak­ tinde müslümanlara açıktan Cuma namazı kıldır­ dı: Musab ile birlikte Cuma namazı kılaniann sa­ yısı oniki idi. (35) Yukandaki rünmektedir. rivayetler, birbiri ile çelişir gö­ Medineli müslümanlara ilk Cuma namazını kıldıran zat Esad b. Zürare midir? Yok­ sa Mus'ab b. Umeyr midir? Bu konudaki bilgiler pek net olmamakla beraber, Alıisi kanaatini şöy­ le açıklıyor: «Es' ad b. Zürare'nin ilk Cuma kıldı­ ran kimse olduğU ile ilgili rivayetler daha doğru olsa gerektir. Bu rivayetleri birleştirerek şöyle bir yorum yapmak da mümkündür: Es'ad b. Zu­ rare, Hz. Peygamber'in emir ve müsaadesi olmak- ( 34 ) Darekutni'den nakien bkz. Suyuti, ed-Dürrül-Mensur, 6/218; AlO.si, a.g.e, 28/100; bkz. İbn-i Sa'd, Tabakat, 3/118. ( 35 ) lbn-1 Hacer, Fethui-Bari, 2/294. 1.9 sızın ilk Cuma namazı kıldıran zattır. Nitekim İbn-i Sirin'in rivayeti de buna delil teşkil etmek­ tedir. İbn-i Humarn da bu noktayı açıklamış­ tır. (36) Mus'ab b. Umeyr ise Hz. Peygamber'in yazılı emri ile ilk Cuma namazı kıldıran zattır. •<Yahut bu rivayetleri şu şekilde birleştirmek de mümkündür : Mus'ab, Medine merkezinde ilk Cuma kıldıran kimsedir. Es'ad b. Zurare de Medi­ ne'ye bir mil uzaklıktaki bir köyde <Beni Beyaza Köyü) ilk Cuma namazı kıldıran zattır. (37) Hafız İbn-i Hacer ise, iki hadisi birleştirmek üzere şu yorumu yapıyor: Es'ad Medine'de emir bulunuyordu. Mus'ab ise burada imamdı. (38) Medine'de kılınan Cuma namazlannda hutbe okunup okunmadığı kesin olarak bilinmemekte, sadece İbn-i Sirin'in rivayetinde buna işaret edil­ mektedir. (39) B - Cuma 'ı\yetinin inmesi : Yukanda da kısmen temas edildiği üzere, Cu­ ma namazının farz olduğunu bildiren ayet Medi­ ne'de inmiştir. Bti.hari ve Müslim'de açıklandığı­ na göre; ayetin iniş sebebi şöyledir «Cabir b. Abdiilah şöyle anlattı : Hz. Peygam­ ber, Cuma günü ayakta hutbe okuyordu. Şam'dan ( 36) İbri. Humam: _aJ!_e�_L3]_6_� ---,---:_}. -, .. , - _, Fethu'l-Kadir, '1/409; bkz. İbn-i Hacer, . - ( 37-38 ) Alüsi, a.g.e, a.y. ( 39 ) Alüsi, a.g.e, a.y.; bkz. İbn-i Sa'd, Tabakat," 3/ 118 20 vd. bir ticaret kervanı gelmişti. Bu sebeple cemaat camiden aynlıp kafileye koştular. Camide sadece oniki kişi kalmıştı. Bunun üzerine Cuma'nın fa:rz olduğunu bildiren şu ayet inmiştir: (Ey iman eden­ ler! Cuma günü namaz için çağnda bulunulduğu zaman, Allah'ı zikr etmeğe koşun; alış-verişi bı­ rakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için çok daha ha­ yırlıdır. Namaz kılınınca, yeryüzüne dağılıp Al­ lah'ın fazlından isteyin; Allah'ı çok zikr edin ki, kurtuluşa eresiniz. Onlar bir ticaret, yahut eğ­ lence görünce, oraya yöneldiler ve seni ayakta bı­ raktılar. Deki, Allah katındakiler, eğlenceden de ticaretten de daha hayırlıdır. Allah rızık verenle­ rin hayırlısıdırJ (40) Tefsirci Nisaburi, konu ile ilgili olarak şu bil­ giyi vermektedir: Tefsir alimlerinin açıkladıkla­ rma göre; Medineliler pahalılık ve açlık sebebiy­ le çok sıkıntıda idiler. Dihye b. Halife el-Kelbi ida­ resirred bir ticaret kafilesi Şam' dan gelmişti. Ka­ filenin gelişi, halka davullarla ilan edilmişti. Hz. Peygamber ise o esnada Cuma hutbesini veriyor­ du. Davul sesini duyan cemaat, kafilenin bulun­ duğu yere doğru koşarak camiyi terk etti. Cami içinde Hz. Peygamber ile birlikte oniki kişi kal­ mıştı. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer de Camide ka­ lanlar arasındaydı. İşte bu olay üzerine mürninle­ ri ikaz etmek üzere Cuma namazının farz olduğu­ nu bildiren ayet-i kerime indi. (41) Cuma ayeti­ nin inişi ile ilgili olarak, İbn-i Abbas ile Abdullah b. Zübeyr'den de rivayetler nakl edilmiştir. (42) 1R --!-122� :_ �.!!:-��,_ 62 /ll: bkz. Buhari. r.ıımm:ı el-Cumua, __... ..,----lim, CUmua, 36, 1/591 ; Bağavi, a.g.e, 4/220 ( 41 ) Nisaburi, Esbabu'n-Nüzfıl, s. 243. ( 42 ) Suyuti, ed-Dürrül-Mensür, 6/215. ( 40 ) --· -· 1 ,. 21 C - Peygamber'in Kıldırdığı İlk Cuma Namazı: Hz. Siyer ve tarihçilerin anlattıklarına göre; Hz. Peygamber, Medine'ye hicret ederken, önce Ku­ ba'ya uğradı. Rebiu'l-Evvel ayının 12. Pazartesi günü, kaba kuşluk vakti Kuba'ya teşrif eden Hz. Peygamber, burada Amr b. Avf Oğullannda mi­ safir kalmıştı. Hz. Peygamber'in Kuba'da konak­ ladığı bu tarih sonradan hicri tarihin başlangıcı kabul edilmiştir. Cuma gününe kadar Kuba'da istirahat eden Hz. Peygamber, burada kaldığı süre içinde, İslam tarihinin ilk mescidinin temelini de attı. Cuma günü kuşluk vakti, ashabı ile beraber Medine'ye d oğru yola çıkmıştı. Salim b. Avf Oğullarına ait Ranuna vadisine gelince, öğle vakti girmişti. Hz. Peygamber'in emri ile cemaat burada münasip bir yeri mescid edindiler. Hz. Peygamber de on­ lara Cuma namazı kıldırdı ve hutbe okudu. Hz. Peygamber'in ilk kıldırdığı Cuma namazı bu na­ maz, Medine'de yaptığı ilk konuşması da burada­ ki hutbesi olmuştu. Hz. Peygamber burada­ ki hutbesinde aynen şunları söylemişti «Allah'a hamd olsun. Onu över, O'ndan yar­ dım, mağfiret ve hidayet isterim. Allah'a iman ederim, küfr etmem; O'na küfr edene düşmanlık ederim. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka bir ilah yoktur. Sadece Allah ilahtır. Ortağı yoktur_ Şahitlik ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve el­ çisidir. Peygamberlerin arasının kesildiği, bilginin az olduğu, insanların sapıklık içinde bulunduğu, zaJnanın kesildiği, Kıyametin yaklaştığı, müdde22 tin azaldığı bir dönemde; Allah O'nu hidayet, hak din, vaaz, hikmet ile gönderdi. «Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse, doğ­ ru yolu bulur. Kim Allah ve Resiliüne isyan eder­ se, azmış, büyük hata işlemiş ve uzak bir şekilde doğru yoldan sapmış olur. «Size Allah'tan sakınınayı tavsiye ediyorum. Çünkü müslümanın müslümana yapacağı en ha­ yırlı tavsiye, onu ahirete teşvik etmek ve Allah'­ tan sakınınayı ona emr etmektir. Allah'ın sakm­ manızı istediği şeylerden sakının. Çünkü, ra� binden korkarak amel yapan kimse için Allah'­ tan korkmak, ahirette istediğiniz şeylere, en doğ­ ru bir yardimcıdır. Gizli ve açık işlerde, Allah ile başbaşa kalınca doğru hareket eden kimse, bun­ da yalnız Allah nzasını niyet ederse, bu kendisi için dünyada zikir ( ibadet), öldükten sonra da muhtaç olduğu bir azık olur. Bunun ötesindeki işler için, kişi kendisi ile yaptıklan arasında bü­ yük bir mesafe olsun ister. Allah sizi kendinden sakındınr. Allah kullanna şefkat sahibidir. Al­ lah sözünde duran, vaadını yerine getiren, vaa­ dından dönmeyendir. O şöyle buyuruior: ,, (Benim katımda söz değiştirilmez. Ben kullara asla zulm etmem.) (43) <<Gizli ve açık, yakın ve uzak vadeli işleriniz­ de Allah'tan korkun. (Her kim Allah'tan korkar­ sa, Allah O'nun kötülüklerini örter ve kendisine büyük bir mükafat verir•>l (44) Kim Allah'tan korkarsa, büyük kurtuluşa ermiş olur. Allah'tan ( 43 ) Kaf, 50/29. < 44 ) et-Talak, 65/5. 23 korkmak, O'nun öfkesinden, azabından ve gaza­ bından korkmaktır. A,llah'tan korkmak, yüzleri aklaştırır, Rabbı razı kılar, dereceyi yükseltir. Al­ lah hakkında ifrata varmayın; Allah size Kitabı­ nı öğretmiştir, yolunu göstermiştir, doğrular da, yalancılar da bunu yakında bilecektir. «Allah size iyilik ettiği gibi, sizler de iyilik yapın; Allah düşmanıarına düşmanlık yapın; Al­ lah yolunda hakkıyla cihad edin. Allah sizi seçe­ rek «Müslüman>> adını verdi. Ölen İslam belgesi ile ölsün, yaşayan da bu belge ile yaşasın. Allah'­ tan büyük hiç bir kuvvet yoktur. . Allah'ı çok anın; öldükten sonrası için çalışın. Her kim kendisi ile Allah arasını düzeltirse, Allah da kulları ile o kim­ senin arasını düzeltmek için yeter. Allah insanlar aleyhine hüküm verir, fakat insanlar Allah'ın aleyhine hüküın veremezler. Bütün insanlar Allah' ın mülküdür, fakat Allah insanların mülkü değil­ dir. Allah en büyüktür, Kuvvet ve kudret yalnız yüce Allah'ındır. (45) Hz. Peygamber'in ilk konuşması ise; Mekke'de vuku' bulmuş olup kavmini bu konuşması ile İs­ lam'a davet etmişti. (46) İbn-i Abbas'tan nakl edildiğine göre; Medine dışında ilk Cuma namazı kılınan yer, Bahreyn'e bağlı Cüvasa köyünde Abdül-Kays Mescidi­ dir. (47) ( 45 ) Kurtubi, Ahkamul-Kur'an, 18/99; Şerbasi, Ye'elüneke, 1/67. _{_AS_l_S�r_hı:t.c::i_.,.--V<>g'eli'ırı�' _l_l1!ll_ :&f V i -·-.. ( 47 ) 24 Buhari, Cumua, ll, 1/215; Bağavi, Şerhussünne, 4/218 IV - CUMA NAMAZININ HÜKMÜ Cuma namazı muhkem bir farz olup özürsüz olarak terk edilmesi kesin olarak caiz değildir. Farz oluşu Kitap, Sünnet ve İcına-i Ümmetle sa­ bittir. Kitaptan delil : «Ey iman edenler! Cuma gü­ nü namaz için çağnda bulunulduğu zaman, alış ­ verişi bırakın; Allah'ı zikr etmeğe koşun. Eğer bi­ lirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır.» (48) ayeti­ dir. Sünnetten delil; Hz. Peygamber ve ashabı­ nın hiç aksatmadan devamlı olarak Cuma nama­ zı kılmış olduklan ile ilgili tevatür derecesindeki bir çok rivayettir. Bunlar yanında Hz. Peygam­ ber'in Cuma namazını özürsüz olarak kılmamak­ la ilgili tehdid mahiyetindeki hadisleri de kuvvet­ li birer delil teşkil etmektedir. Biz bu hadislerden bir kacını kavd etmek istivoruz: ( 48 ) el-Cumua, 62/9. 25 ı - «Ebu Hureyre'den rivayet edildiğille gö­ re, Hz. Peygamber şöyle buyurdu : Biz en sonun­ cuyuz, Kıyamette en öne geçeceğiz. Onlara, biz­ den önce Kitap verildi; bize onlardan sonra ve­ rildi. Kendileri üzerine farz kılınan bu günde ih­ tilaf çıkararak (başka güne saygı gösterdiler). Allah ise, bize Cuma'yı gösterdi. Diğer insanlar bize uyuyorlar. Ertesi gün Yahudilerin, daha er­ tesi gün ise Hıristiyanlarındır." (49) Bu hadis-i şerifte, Hz. Peygamber (S.A'.V.J. Yahudilere tahsis edilen Cuma gününde ihtilaf çıkararak onu kabul etmediklerini, toplu ibadet için cumartesi gününü seçtiklerini, müslümanlar için topluca ibadet için Cuma gününün farz kı­ lındığını açıklamaktadır. Buhari, Müslim, Ser­ hu's-Sünne ve muteber hadis kaynaklan da bu hadisi, Cuma namazının farz oluşu için delil ge­ tirmişlerdir. Bu sebeple biz de onlara uyarak ad1 geçen hadisi birinci planda burada zikr ettik. 2 - E « bu Hureyre ve İbn-i Ömer'den riva­ yet edildiğine göre; Hz. Peygamber (S .A.VJ şöy­ le buyurdu: Bazı kimseler ya Cuma'ya gitmeme­ ye son verirler, yahut Allah onlann kalplerine mühür vurur, da sonra gafillerden olurlar.» (50) 3 - «Ebu'l-Ca'd ed-Damıi'den rivayet adildi­ ğine göre; Hz. Peygamber şöyle buyurdu: «Her kim hafife alarak üç Cuma'yı terk ederse, Allah ( 49 ) ( 50 ) 26 Buhari, Cum'a, ı, 1/ 211; Bağavi, a.g.e, s. 200; MUslim, Cum'a, 856. Müslim'in lafızları az farklıdır. MUslim, Cuma, 865; 1/586. onun kalbine müh ür vurur.» (51) Ahmed b. Ha n­ bel ile İbn-i Mace de bu hadisi Cabir'den rivayet etmişlerdir. 4 - «İbn-i Mes'üd'dan rivayet edildiğine gö­ re; Cuma namazından geri kalanlar ha kkınd a Hz. Peygamber şöyle buyurdu: «Bir kimseye, na­ maz kıldırmasını e mr etmeyi, sonra da Cu­ ma'ya gitmeyenierin evlerini yaktırmayı düşün­ düm.» (52) adildi­ ğine göre; Hz. Peygamber şöyle buyurdu : «Cu­ ma'ya gidin; imama yaklaşın. Cuma'dan geri ka­ lan kimse, Cennetlik olduğu halde Cennete git­ meyen kimse gibidir .» (53) 5 - «Semure b. Cündeb'den rivayet 6 «Abdullah b. Ömer'den rivayet edildiği­ ne göre; Hz. Peygamber şöyle buyurdu : Cuma ezarum duyan kimselere Cuma namazı farz­ dır.>> (54) - 7 - «Ha fsa'dan rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber şöyle buyurdu : Cuma'ya gitmek, ba­ liğ olan her erkek üzerine farzdır.» (551 A. el-Benna, Fethurrabbani, 6/ 22; Ebu Davud, Salat, 210 ; Bağavi, Şerhussüne, 4/204; İbn 2, Hadis No Mace, 1/ 358. ( 52 )' MUslim, Mesacid, 42, 1 /452; Taberani, M. Sağir, 1/172. Hadis sahihtir. ( 53 ) A. el-Benna, Fethu'r-Rabban!, 6/23, H. No : 1526; A. B. Hanbel, 5/10. ( 54 ) Darekutni, 2/ 6 , Ctuna; Ebu Davud, 1/244, H. No : 342. ( 55 ) Nesai, Cum'a, 14 /2, c. 3, s. 89; Şevkani, Neylü'-Evtar, 3 /257. ( 51) 27 Cuma namazı, öğle namazından ayrı olarak farz kılınmış olup, ondan daha kuvvetli bir emir� dir. Bu sebeple müslüman üzerine Cuma günü farz olan ibadet öğle namazı değil, Cuma nama� zıdır. Cuma, öğlenin yerine kılınmaz. Cuma na� mazı kılınınca, öğle namazı düşer. Kılınmazsa, o takdirde öğle namazını kılmak farzdır. (56) İcma'dan delil, İslam Tarihinde başlangıcın­ dan günümüze kadar aralıksız kılınagelen bu te­ mel ibadetin, farz olmadığını iddia eden hiç bir alimin çıkmamasıdır. Bütün müslümanlar, Cuma namazının farz olduğu görüşünde birl eşmişlerdir Özellikle dört halife döneminde, İslam Hukuku­ nun ve İslami prensipierin uygulandığı dönem­ lerde bunun farz olduğu hususunda ittifak bulun­ duğunu görmekteyiz. Hanefilerin güvenilir kaynaklarından <<Fet­ hu'l-Kadir» adlı kitapta dikkatimizi çeken şu açık­ lama yer almaktadır. Önemine binaen bu açık­ lamayı aynen almak istiyoruz : <<Cuma'nın farz oluşu ile ilgili deliller üzerin­ de çok durmamızın sebebi şudur: Bazı cahil ki­ şilerin, Hanefi Mezhebine nisbet ederek Cuma namazının farz olmadığını ileri sürdüklerini du� yuyoruz. Bunların yanılgılannın sebebi Kuduri'­ nin ileri sürdüğü ictihaddır. Bu ictihad şöyledir : Bir kimse özürsüz olarak evinde Cuma narnazına gitmeyip Cuma namazı kılınmadan önce, evinde öğl e namazını kılarsa, kıldığı namaz caizdir, fa- ( 56 ) 28 Serahsi, el-Mebsüt, I/32; bkz. İbn-i Nüceym, el-Bah­ rur-Raik, 2 /150; İbn-i Humam, Fethu'l-Kadir, 1/ 408. kat mekruhtur. (57) Aslında Kuduri'nin rnekruh sözünden maksadı, bunun haram olduğunu açık­ lamaktır. (58) Bu ictihad, Kuduri'nin şahsına ait olup Hane­ filere ait ilk kaynaklarda buna rastlanılmamıştır. <<el-Mebsut»'da buna benzer şöyle bir mesele ge­ çiyor: <<Hastalık, yahut yolculuk sebebiyle veya özürsüz olarak bir kimse öğle namazını kılsa, sonra da İmamla birlikte Cuma namazı kılsa, far-6 olan Cuma namazıdr.» (bkz. c . 1/32). Kuduri'nin o ibareyi nereden aldığı bilinmemektedir. İbn-i Müceym de konu He ilgili olarak aynen şöyle diyor: «Zamanımızda Cuma namazının farz olmadığı inancı cahiller arasında yayılmış­ tır. Bunların dayanağı, Cuma'dan sonra, öğle ni­ yeti ile kılınan dört rekat namazdır. Bu namazı İianefilerin sonradan gelen alimleri, bir şehirde birden f azla camide Cuma hamazı kılmanın caiz olup olmayacağı konusundaki şüpheleri üzerine uydurmuşlardır. Sadece bir şüphe üzerine, Zuhr-i Ahir namazı kılınayı tercih etmek suretiyle, Cu­ ma günü Cuma namazı değil de öğle namazının farz olduğu inancı tercih edilen bir görüş değil­ dir.» (59) -( 57 )�,_�ffii-dü-ri, s. :n, Kayıth.UKudurL ( 58 ) bkz. İbn·i Humam, a.g.e., 1/408 ( 59 ) İbn-i Nüceym, a.g.e., 2/150 29 V- CUMA NAMAZININ FARZ OLMASININ ŞARTLARI ı - Müslüman olmak: Müslüman olmayan­ lara Cuma namazı farz değildir. Çünkü, Cuma namazının farz olduğunu açıklayan ayet mümin­ lere hitap etmektedir. 2 - Erkek olmak : Kadınlara Cuma namazı farz değildir. Her ne kadar ayet-i kerime'deki hi­ tap umumi ise de, kadınların Cuma namazı kıl­ makla sorumlu bulunmadıkları hadis-i şerif ile tahsis edilmiştir. Kadınların Cuma namazı ile so­ rumlu bulnmamalannın sebebini Hanefi mücte­ hidleri şu şekilde açıklıyorlar : «Çünkü kadın ko­ casının hizmeti ile meşguldür. Ayrıca erkek top­ luluklan arasına çıkmasından, hem güçlükler, hem de fitne meydana gelebilir. (60) 3 - Hür olmak : Kölelere ve hürriyeti elin­ de bulunmayanlara Cuma namazı farz değildir. ( 60 ) 30 Serahsi, a.g.e, a.y. Köleye Cuma namazının farz olmamasının sebe­ bi, birinci derecede efendisinin hizmetinden so­ rumlu bulunmasıdır. Cuma'ya gidip imaını sonu­ na kadar beklernesi emr edilecek olursa, buna imkan bulamayabilir. Bu sebeple kendisine her­ hangi bir zarar gelebilir. Özellikle köleliğin yü­ rürlükte olduğu dönemlerde, müslüman olan bir kölenin, müslüman olmayan bir kimsenin mülki­ yeti altında olduğunu düşünürsek, bundaki esp­ riyi daha iyi kavramak mümkün olur. Konu ilgi­ li Sünnet delili aşağıda zikr edilecektir. Ancak burada bir noktayı açıklamakta yarar vardır : Bazılannın zannettikleri gibi, bu hürriyetten maksat; siyasi hürriyet değildir. Hz. Peygamber, hadis-i şerif'te, o devirde var olan hukuki köleleri Cuma namazı sorumluluğundan istisna etmiştir. Bunu, <?_zellikle köle olmamak tarzında açıklamış­ tır. Ki, siyasi hürriyet manasına alınması için el­ de herhangi bir delil mevcut değildir. Ancak, biz bu hürriyeti, Cuma namazını kılmaya izin veril­ miş olmak anlamında da kıyaslayabiliriz. Çünkü bir ülkede, yahut, bir yerde Cuma namazı kılın­ masına izin verilmiyorsa, burada bulunan müslü­ manlar bu namazı kılmamaktan ötürü sorumlu tutulamazlar ve hadis-i şeriflerin tehdidi altında bulunmazlar. 4 - (61) Sihhatli olmak: Cuma'ya giderniyecek derecede hasta olan müslümanlar üzerine Cuma namazı kılmak farz değildir. Böyleleri Cuma n a­ mazı yerine öğle namazını kılmakla sorumludur­ lı;:ı,r. C 61 ) bkz. A.g.e, a.y. 31 Ebu Hanife, bunun illetini şöyle açıklıyor Hastanın Cuma narnazına katılmasını emr etmek­ te hasta üzerine güçlük vardır. Buna göre, Ebu Hanife, «kendilerini götürecek kimse bulnsa da, kör olan kimselere Cuma namazı farz değildir» diyor. Çünkü bunda, kişi güçlüğe sevk edilmiş olur. Fakat, İmam Ebu Yusuf ile İmam Muham­ med'e göre, kendilerini Cuma'ya götürecek biri­ ni bulan körler de Cuma namazını kılmakla so­ rumludurlar. (62) Yukanda zikr edilen dört şart, Tarık b. Şi­ hab'tan rivayet maktadır: edilen şu hadis-i «Toplu halde Cuma şerife dayan­ narnazına katıl­ mak, her müslüman üzerinde Allah'ın hakkı olup farzdır. Ancak, dört gurup müslüman bu fariza'­ nın dışındadırlar : Bunlar da başkasının mülkiye­ ti altında bulunan köle, kadın, çocuk ve hasta­ dır.» (63) Ebu Davud'da rivayet edilen bu hadisi Dare­ kutni ve Hakim de rivayet etmişlerdir. (64) Ha­ fız İbn-i Hacer, bu hadisi birçok muhaddisin sa­ hih kabul ettiğini kayd etmiş, kendisi de hadisin isnadının sahih, söylemiştir. (65) ravilerinin güvenilir olduğunu Iraki, hadisin mürsel olarak sa­ hih olduğunu, Cumhura göre delil kabul edilebi­ lecek güçte olduğunu, hatta Hanefilerin, Sahabi mürsellerinin huccet kabul edilmesi üzerinde ic- ( 62) < 63) C 64) ( 65 ) 32 A.g.e, s. 22 vd. Ebu Davut:!. 1/644. H. No · 1067__ Darekutni, 2/3; Hakim·;-el-Müstedrek. Hafız İbn-i Hacer, Fethu'l-Bari, 2/295. ma bulunduğunu söylediklerini kayd ediyor. Ira­ ki'nin verdiği bu bHgiyi kayd ettikten sonra, İmam Şevkani, bu hadisi, Darekutni ve Beyhaki'nin Ca.­ bir'den rivayet ettikleri hadisin takviye ettiğini açıklayarak bunu Cuma'nın farzıyeti için delil ge­ tiriyor. (66) 5 - Baliğ olmak: İlahi emirlerle sorumlu bu­ lunm ak için ergin olmak gerekir. Erginlik çağı­ na girmeyen kimseler sorumlu değillerdir. Bu se­ beple çocuklar üzerine Cuma namazı kılmak farz değildir. Yukanda geçen Tarık hadisi bunun de­ lilidir. 6 - Akıllı olmak: Deliye hiçbir ilahi emir farz olmadığı gibi, Cuma namazı da farz değildir. Sorum,lulukta ehliyetin temeli akıldır. 7 - Seferi olınamak : Cuma namazının farz olması için, bir yerde ikamet şarttır. Yolcuya Cu­ ma namazı farz değildir. Çünkü Peygamber Efen­ dimiz, yolcuyu Cuma namazından muaf kılmış­ tır. İbn-i Ömer'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: «Yolcuya Cuma na­ mazı kılmak mecburiyeti yoktur.» (67) Da vud- i Zahiri ile Eyzai'ye göre; sözleşmeli köleye Cuma namazı farzdır. İbrahim en-Nahai ve İmam Züh­ ri'ye göre ise : yolcu Cuma ezanını işitirse, Cuma narnazına gitmek zorundadır. (68) 8 - Cuma'nın Edasına Bir Engel Bulunma­ mak: Yukanda sayılan vacip olma şartları bu( 66) Seşkani, Nevlü'l-Evtar, 3/258; Cabir hadisi için bkz. Dftrekutni. Sünen, 2/ 3. -c 87} Tliı:I·ekutnt a.g.e, s.4; Akıl ve buluğ şartları için bkz. :RHğ·avi. Şerhu's-Süne. 1/ 2::!5. ( 68 ) F. 3 Bağavi, a .g.e, a.y.; Şevkani, a.g.e, 3/258 33 lunduğ halde, Cum'a narnazına gitmeye engel teşkil edecek herhangi bir mani ortaya çıkarsa, bir müslüman Cuma namazını kılmakla sorumlu tutulamaz. Çünkü bu, kişiye, gücünün yetmedi­ ğini teklif etmek olur. Oysa Allah Teala şöyle bu­ yuruyor : «Allah hiç kimseye gücünün yetmediği­ ni teklif etmez.,, (69) Buraya kadar, Kitap ve Sünnete dayalı ola­ rak, Cuma namazının bir müslümana farz olma­ sı için gerekli olan şartlan tesbit ettik. Buna gö­ re, farz olma şartlannı haiz olan bir müslüman, Cuma günü ezanı duyunca, Cuma narnazına koş­ mak zorundadır. Böyle, bir müslüman Cuma na­ mazına gitmezse, ayetteki <<koşun» emrine muha­ lif hareket ettiği için Allah katında sorumludur. Cuma namazının farz olma şartlannı böyle­ ce tesbit ettikten sonra, Cuma namazımn kılına­ bilmesi için gerekli olan şartlan incelememiz ge­ rekmiştir. . Günümüzde, özellikle bu konu tartışıl­ makta olduğundan, güvenilir kaynaklarda, konu ile ilgili olarak elde ettiğimiz bilgileri aynen bu­ raya aktarmaya çalışacağız. ( 69 ) 34 el-Bakara, 2/ 253. VI - CUMA NAMAZINI YERİNE GETiRMENİN ŞARTLARI Bu başlık altında, Cuma namazını uygulama açısından in celeyeceğiz. Farz olma şartlan bulun­ duğu halde, Cuma namazı uygulaması içi n, bazı şartıann bulunması gerekir. mazsa, Cuma namazının Bu şartlar bulun­ kılınmasından ötürü herhangi bir sorumluluk gerekmez. Uygulama ile i lgili olan bu şartlan aşağıda tesbit ettik. A - Öğle vakti girmiş bulunmak : Cuma namazının geçerli olması için, diğer na­ mazlarda olduğu gibi, vaktin girmiş bulunması şarttır. Ç ünkü Allah Teala : «Şüphesiz namaz, mü­ minler üzerine vakitle belirlenmiş olarak farz kı­ lındı.» ( 70) buyuru yor. Cuma namazının kılınma vakti ise öğle vaktidir. Bunun Sünnetten bir Çok delili vardır. Bunlardan bazılarını aşağıda z ikre­ diy oruz : ( 70 ) en-Nisa, 4/ 103. 35 ı - Hz. Peygamber, Hicretten önce, Medi-­ ne'de bulunan Mus'ab b. Umeyr'e Cuma nama-­ zını kıldırması ile ilgili olarak verdiği yazılı emir-­ nameden de anlaşıldığı üzere, gün ortasında gü­ neş meyl ettikten sonra Cuma namazı kıldırma­ sını emr etmişti. 2 - Enes b. Malik'ten rivayet edildiğine gö­ re; «Hz. Peygamber (S .AJ Cuma namazım, güneş meyl ettiği zaman kıldırırdı.» (72) 3 - Cabir b. Abdillah'a, Hz. Peygamber'in Cuma namazını ne zaman kıldığı sorulmuş, o da şöyle cevap vermiştir : «Hz. Peygamber Cuma na­ mazım kıldırdıktan sonra, gidip sakalık yapan de­ velerimizi serbest bırakırdık Bunun vaktinin ne zaman olduğunu soranlara da «Zeval vakti» idi ce­ vabını verdi. >> (73) 4 - İyas b. Selerne b. Ekva'ın babasından ri­ vayet edildiğine göre; şöyle demiştir : «Güneşin zevalinde Hz. Peygamber ile beraber Cuma naına.­ zı kılardık, sonra Cuma'dan dönünce güneşin göl­ gesinin yerini araştırırdık.» (74) 5 - Selerne b. Ekva'dan rivayet edildiğine göre; kendisi şöyle demiştir : «Hz. Peygamber ile beraber Cuma namazını kılardık Cuma'dan ay­ rılınca, duvarlara ait gölgeleneceğimiz bir gölge olmazdı.» (75) ( 71 ) ( 72 ) bkz. İbn-i Hacer, Fethül-Bari, 2/294 Buhari, Cum'a, 15, 1 /217; Ebu Davud, 1084 ; Tirmizi, 503, K. Sal at, Vaktü'l-Cumua. M ,.., -.. üslini, Cürna, l:l5tl, : 7""3�)---" ( 74 ) ( 75 ) 36 ı/am.ı. A.g.e, a.y. Buhari, Meğazi, 64/35, 6/65 ; Ebü Davud, 1085 ; Bağavl, Ş. Sünne, 1067, 4/240. 6 re; - Sehl b. Sa'd'dan rivayet edildiğine gö­ şöyle demiştir : «Hz. Peygamber döneminde, öğle yemeğini Cuma namazından sonra yer, kay­ lule uykusunu da yine Cuma'dan s onra uyur­ duk. » (76) Kaylule; arapların adeti olduğu üzere, gün ortasında uyku uyumak, yahut bir müddet dinlenmektir. Bütün bu rivayetlerden anlaşıldığına göre, Cuma namazının vakti öğle vaktidir. Abdullah b. Seydan es-Süllemi' den şu rivayet de nakl edilmiştir : «Hz. Ebu Bekir ile beraber Cu­ ma namazı kıldım, hutbe ve namazı, gün orta­ smdan önce idi. Hz. ömer ile beraber Cuma na­ mazı kıldım, namaz ve hutbesi, gün ortasında di­ yebileceğim bir vakitte vuku'bulmuştu. S onra Hz . Osman ile beraber Cuma namazında bulundum, hutbe ve namazı, gündüzün zevalinde idi, diye ­ bileceğim bir vakitte vuku'bulmuştu. Hiç kimse­ nin bunu ayıpladığını, yahut bu duruma karşı çıktığını görmedim. » (77) Hafız İbn-i Hacer'e göre; bu hadisin ravileri güvenilir olup , sadece Abdullah b . S eydan ada­ leti ile tanınmamış bir kişidir. İbn-i A'diy'e göre; bu zat tanınmayan raviye benzemektedir. Buha­ ri, bu zatın hadisinin mutabi'i bulunmadığını, da­ ha kuvvetli olan hadislerin bununla çeliştiğini söylemiştir. İbn-i Ebi Seybe, Süveyd b . Gafle yo­ lu ile, şu rivayeti nakl etmiştir : <<Hz. Ebu Bekir ve Hz. ( 76 ) 6mer Müslim, Cuma. 859, 1 /588 ; Tirmizi, Salat, 525 ; Bağavi, a.g�e, ( 77 ) ile beraber güneş zevalde iken Cu- - - -- - - -- 1068 ;-:BUhari, Cuma. 15, 1 /217. . - - --- · - Darekutni, 2/17. 37 ma namazı kıldım. » Bu rivayetin ravileri kuvvet­ lidir. (78) B - Cemaat Bulunmak : Cuma namazının kılınma şartlarından biri de cemaattır. Cematsız Cuma namazı kılınamaz. Bu­ nun delili, Ebu Davud'un rivayet ettiği, yukarıda geçen şu hadistir : «Cuma namazını cemaatla kılmak, her müs­ lüman üzerine farzdır.» (79) Ancak, cemaatın miktarı üzerinde ittifak edi­ len bir bir görüş yoktur. Hanefi müctehidleri, ce­ maatın asgari sınırını ictihad ile tesbit etmişler­ dir. Ebu Hanife'ye göre , en az imamdan baŞka üç kişi, Ebü. Yusuf ' a göre iki kişinin bulunması, Cuma namazını kılınması için yeterlidir. Bu ic­ tihadlar, iki veya üç kişinin, lugat yönünden ce­ maat manasını ifade ettiği düşlineesine d ayalıdır. Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre, üç kişi­ den azına cemat denilemez. Cemaatın manası bu­ dur. Ebu Yusuf'a göre ise; iki kişi de cemaat hük­ mündedir. Çünkü iki kişiye ferd denilemez. O hal­ de iki kişi de topluluktur. ( 80) İ mam Evzai, aralarında vali bulnmak şartı ile, cemaat mefhumunun teşekkül edebilmesi için, en az üç kişinin bulnmasını yeterli görüyor. İmam Ebu ( 78 ) c ( 79 ) 80 ) 38 Sevr ise, diğer namaziara benzetrnek sure- Şevkani, Neylü'l-Evtar, 3 /296. Davud, ı /644, H. No 1067. Serahsi, el-Mebsüt, 2/24 ; Merğinan1, el-Hidaye, 1 /83 ; Mavsıli, el-İhtiyar, 1 /83. Ebıi tiyle, cemaat oluşturmakta iki kişinin yeterli ol­ duğunu söyleyerek Ebü Yusuf ile bu konuda bir­ � leşmekte ir. (81) İbrahim en-Nahai, Hasan b. Salih ve Davud ez-Zahiri'ye göre, Cuma cemaatı için, imarola bir­ likte bir kişinin bulunması yeterlidir. Cuma cematının yedi kişi olduğu ile ilgili ri­ vayet yanında, İmam Rebi'a'ya göre dokuz kişi olduğu da rivayet edilmiştir. (82) Başka bir rivayete göre; İmam Rebia,. İmam Muhammed, İmam Zühri ve İmam Evzai, Cuma cemaatının oniki kişi olduğu görüşünü benimse­ mişlerdir. (83) İ shak b. Raheveyh'.e göre; imam dahil onbir kişi; İbn-i Hubeyb'in İmam Malik'ten nakl ettiği­ ne göre yirmi kişi cemaat için yeterlidir. Ömer b. Abdülaziz'den ve Ahmed b . Hanbel'den riva­ yet edilen başka bir görüşe göre; cemaat s ayısı yirmi kişidir. ( 84 ) İmam Malikten nakl edilen başka bir te göre ise; rivaye­ Cuma cemaatının sayısı otuz kişi­ dir. (85) Yeni mezhebinde İmam Şafii, İmam Ahmed b. Hanbel, Ubeydullah b. Abdiilah b. Utibe, bir rivayete göre Ömer b. Abdülaziz ve İshak b. Ra( sı ) ( 82 ) C 83 ) ( 84 ) ( 85 ) Bağavi, Şerhu's-Süne, 4/22 1 . Alüsi, a . g :e, 28/2. Bağavi, a.g.e, s. 220 ; Aıusi, a.g.e, a .y. Aıusi, a.g.e, a .y, bkz. Malik, el-Müdevvene, 1/153 bkz. A.g.e.ler. 39 hevey�'e göre, Cuma cemaatının asgari sayısı kırk kişi olup, bir köyde ikamet etmekte olan kırk kişi toplanırlarsa, Cuma namazı kılmak bunlar üze­ rine farz olur. S ayı eğer kırka ulaşmazsa, o tak­ dirde bu köy halkına Cuma namazı kılmak farz olmaz. Ömer b. Abdülaziz de Cuma cematı için, ara­ larında valinin de bulunması şartıyla kırk kişinin bulunması gerektiği görüşünü benimsemiştir. (86) Meşhur olan rivayete göre; Hanbeli Mezhebin­ ce Cuma namazının farz olması için kırk kişinin toplaiması şarttır. (87) Maziri' den rivayet edildiğine göre ise cemaat sayısı elli kişidir. (88) Ahmed ve Ömer b. Abdül­ aziz'den de bu görüş rivayet edilmiştir. (89) Cuma cemaatı için sayı tahdidi koymaksızın, kayıtsız şartsız bir topluluk görüşü, İmam Malik'­ ten rivayet edilmektedir. O'na göre ; bir yerleşim merkezinde otuz ev bulunursa, aralannda bir ki­ şiyi emir nabs ederek C�a namazını kılmalıdır­ lar. Sayı, yahut vali şartı yoktur. Sadece, Cuma namazı kıldıracak bir kişinin o topluluk tarafın­ dan belirlenmesi ve bu köyde alış-verişin yapıldı­ ğı bir çarşının bulunması şart koşulmaktadır. (90) ( 86 ) ( 87 ) Bağavi, a.g.e, 4/221 . İbn-i Kudame, el-Muğni, 2/328. ( 88 ) C 89 ) ( 90 ) Alf:ı.si, a.g.e, a.y. Şevkani, a.g.e, 3/264_ el-Müdevvene, a.g.e, a.y. ; Alüsi, a.g.e , a.y. ; Bağavi, a.g.e, a.y. 40 Yukarıda da temas edildiği üzere, İmam Ehü Hanife ile İmam Ebu Yusuf ' un ictihadlannın da ­ yandığı delil, bu konuda Hz. Peygamber'den bize gelen herhangi bir nassın bulunmaması ve Cuma cemaatı ile diğer farzların eşit olmasıdır. S uyuti , Müzeni ve Şevkani ile Aıusi de bu görüşü benim­ semişlerdir. (91) Cuma namazında İmamdan başka bir kişinin yeterli olduğunu söyleyenlerle, yedi, dokuz, yirmi, otuz, elli ve seksen kişi olduğunu söyleyenierin cia­ yandıklan bir delil yoktur. Dört diyenierin dayandıkları Ümm-i Abdiilah ed-Devsiyye hadisi delil olarak ileri sürülebilecek güçte değildir. Ravileri arasında hadisi metruk olanlar vardır. (92) Oniki diyenierin delili, Hz. Peygamber hutbe okurken dağılan cemaatten geride kalanların sa­ yısının oniki kişi olduğu ile ilgili olarak rivayet edilen ve yukarıda kayd edilen hadis-i şeriftir. Fa­ kat, bu hadis Cuma cemaatının sayısının oniki ki­ şi olacağına işaret etmemektedir. Elli diyenierin dayandıklan delil, Darekutni'­ de zikredilen şu hadistir : «Cuma namazı elli ki­ şiye farzdır. Elli kişiden azına Cuma namazı farz değildir. » Şevkani'nin Darekutni'ye izafeten zikr ettiği bu hadis Darekutni'de şu şekilde geçiyor «Cuma namazı sadece dört kişi bulunan köy aha­ lisine farzdır.'' (93) Buna göre, elli kişi şartını ko­ şanların da herhangi bir delilleri yoktur. ( 91 ) ( 92 ) ( 93 ) Şevkani, a.g.e, Darekutni , 2/7. A.g.e, a.y. a.y. 41 Belli bir sayı kaydı koymaksızın, büyük bir topluluğu şart koşanların dayandıklan delil şu­ dur : Cuma namazı İslam'ın şiarı olan bir namaz­ dır. Bu namaz, ancak İslam düşmanıarına gözda­ ğı verecek büyüklükte bir cemaatla eda edilmeli­ dir. Şevkani bu görüş sahiplerine şu cevabı veri­ yor : Cuma namazının İslam'ın şian olması, bir gösteri manasını yansıtacak sayı bulunmadığı za­ man, müslümanlara farz olmamasını gerektirmez. Çünkü, Cuma namazı ile ilgili emir mutlaktır. Böyle bir kalabalığın bulunması ger.ektiği ile ilgi­ li delil gerekir. Oysa biz biliyoruz ki, Hz. Peygam­ ber Mus'ab b. Umeyr'e Yahudilerin Zeburu aşika­ re okudukları günü tesbit etmesini ve kadınlarla çocukları toplayarak zeval vaktinde Cuma nama­ zı kıldırmasını emr etmiştir. Nitekim bu olay Da­ rekutni'de İbn Abbas'tan rivayet edilmektedir. Bu hadis Cuma namazının meşru oluşunun temelini açıkbyor. Yoksa burada Cuma'nın kılınabilmesi için gerekli cemaat sayısı ve sıhhat şartları ile il­ gili herhangi bir açıklama yoktur. Eğer bu hadis, bu yönü ile delil alınacaksa, o takdirde Medine'de Yahudilerle müslümanlar müşterek oturm akta olduklarından, Cuma namazının ancak, müslü­ manlarla Yahudilerin müşterek oturdukları yer­ lerde farz olduğu neticesini çıkarmak gerekir. Böy­ le bir düşünce ise batıldır. Onların toplanmasın­ dan maksat Allah'ı anmaktır. Bu, cemaatın azı ile de çoğu ile de mümkündür. (94) Hafız İbn-i Ha­ cer'e göre, en kuvvetli görüş, k ayıtsız şartsız bir ( 94 ) 42 Şevkani, a .g.e, a.y. cemaat görüşüdür. İmam Suyuti de bu görüşü ter­ cih etmiştir. (95) Kaynaklarda konu ile ilgili olarak daha geniş bilgiler vardır. Fakat, netice olarak Cuma cemaatı konusunda ittifak edilen bir görüş yoktur. kanaatimiz, Allah ve Resulünün mutlak Bizim olarak zikr edilen beyanları mutlak olarak bırakılmalı­ dır. Çünkü bunda Ümmet-i Muhammed için ko­ laylıklar vardır. Konu ne kadar incelenir ve araş­ tırılırsa, mesele o kadar zorlaşır. Nitekim Hz. Pey­ gamber, ashabına hükümlerle ilgili olarak çok so­ ru sonnamalarını, daha önceki milletleri helılk eden şeyin çok soru sormaları olduğunu itina ile tenbih etmiştir. (96) Bunun asıl sebebi, soru so­ ruldukça Allah tarafından, hükümlerin daha da ağırlaştırılmasından korkmasıdır. Buna binaen, Cuma namazının özellikle hakkında nas bulunma­ yan şartları konusunda, Kitap ve sahih Sünnetin açıklamalarından daha ileri gitmemek gerekir. Duriım ve şartlara göre, az veya çok topluluklar tarafından imkan hasıl olan her yerde kılınma­ lıdı:(. Çünkü, Cuma namazı müslümanların haftalık bağışlanma ve bayram günleridir. Allah'ı zikir­ dir, şükürdür. Ebu Hanife'nin de dediği gibi, en az üç kişinin bulunduğu mahrumiyet bölgelerin­ den tutun da en yaygın kalabalıklara kadar, bü­ tün müslümanlar bu namazı büyük bir tazim ve heyecan içinde kılmalıdır. Nitekim İmam Mallk'in görüşü de bu noktada birleşmektedir. ( 95 ) ( 96 ) .AlO.si, a.g.e, s. 103. Buha:ri, İtisam, 2 ; Müslim, Hac, 411. 43 C Hutbe Okumak : - Cuma namazının yerine getirilme ş artlann­ dan biri de hutbe okumaktır. Hutbe, cemaata dini bir konuşma, yapmak ve Allah'a hamd, Resulüne selat ve selam, müminler('. duadan ibaret bir zi­ kirdir. Cabir b. Abdiilah'tan rivayet edildiğine göre; Hz. :Peygamber (S .A.V. l , cemaata konuşma yapar, bu arada Allah'a hamd eder, şanına layık bir şekil­ de O'nu öğer, sonra şöyle buyururdu: ''Allah kime hidayet vermişse onu hiç kimse saptıramaz, kimi saptırmışsa da onu hiç kimse doğru yola getire­ mez., (97) Daha sonra Sakafi hadisinde olduğu gibi şöyle buyururdu : ••Şüphesiz sözlerin en hayır­ lısı Allah'ın Kitabı, hidayetin en h ayırlısı Muham­ med'in gösterdiği yoldur. i şlerin en kötüsü bid'at­ lerdir. Her bid'at sapıklıktır. » ederdi : Sonra şöyle devam «Ben her mümine kendi canından daha yakınım. Her kim mal bırakırsa, ailesinindir. Her kim borç veya zarar bırakırsa borcu ödemek ba­ na, zarar da banadır. » (98) Başka hutbe örnekleri de vardır. Bir kısmı kısa, bir kısmı biraz daha uzun­ d ır (99) . İbn-i Ömer'den Peygamber (S.A.VJ rivayet edildiğine göre ; Hz. Cuma günü hutbe okuyun­ ca, oturur, sonra kalkıp ikinci defa hutbe okur­ du. b lOO) ( 97 ) ( 98 ) Müslim, Cuma, 867, 1 /592. A.g.e, a.y. ( 100) Buhari, Cuma, 30, 1 / 223. 44 Gerek ilk Cuma namazını kıldıran Zürare, Es' ad b. gerekse Mus'ab b. Umeyr, kıldırdıkları Cuma namazında hutbe okumuşlardır. Hz. Pey­ gamber (S.AJ de Medine'ye ilk gelişinde kıldırdı­ ğı ilk Cuma namazında hutbe okumuş, Cuma na­ mazının farzıyetini bildiren ayetin inmesine se­ bep olan cemaatın dağılma olayı vuku' bulunca, Cuma hutbesini okumaktaydı. Hz. Peygamber'in hutbesiz Cuma namazı kıldırdığı ile ilgili herhan­ gi bir rivayet bilinmemektedir. Hz. Peygamber, ilk hutbesini (konuşmasını} Mekke'de Kureyş kavmini İslam'a davet için irad etmişti. Bundan sonra ilk yaptığı · konuşma Medi­ ne'ye hicretlerinde, Ranüna vadisinde kıldırdığı ilk Cuma namazındaki konuşmasıdır. Bundan son­ ra kıldırdığı bütün Cuma namazlannda Hz. Pey­ gamber konuşma yapmıştır. ( 101) Bu sebeple müc­ tehidlerin büyük çoğunluğuna göre; Cuma nama­ zında konuşma yapmak (Hutbe) şarttır, hutbesiz kılınan Cuma namazı geçerli değildir. Çünkü Al­ lah Teala Cuma namazının farz olduğunu açıkla­ yan ayette : «Namaz için çağrı yapıldığı zaman Allah'ı zikr etmeğe koşun.» ( 102) buyuruyor. Bu­ rada Allah'ı zikr etmekten maksat hutb edir. Bu­ nun delili : «Onlar ticaret, yahut bir eğlence gö­ rünce seni ayakta bıraktılar.» ( 103) ayetidir. Ti­ caret karvanının gelişini davul seslerinden öğre­ nen cemaat, dışanya çıkıp camiyi terk ettikleri za­ man, Hz. Peygamber Cuma hutbesinde idi. Allah 001 ) ( 10?.) ( 103 ) Kurtubi, Ahka.mu'l-Kur'an, 18/98. el-Cumua, 62/9. el-Cumua, 62/1 1 . 45 Teala bunun üzerine müslümanları mezkür ayet ile ikaz etmiştir. Hutbenin farz olduğunu kabul edenlerin ikin­ ci delilleri, icma' dır. Günümüze kadar hutbe okun­ madan Cuma namazı kılınmamıştır. Dolayısıyla hutbe farzdır. ( 104) Gerek Hanbeli fıkhı el-Muğni'de, gerekse Ha­ nefi fıkhı <<el-Mebsıit» 'da, hutbenin farz oluşuna delil olarak zikr edilen «Hutbeden dolayı Cuma namazı kasıltılmıştır. >> tarzında Hz. 'Aişe'den riva­ yet edilen hadisi kaynaklarda bulmak Iriümkün olmamıştır. ( 105) İmam Hasan Hutbe'nin müstahap olduğunu, İbn-i :r.Aaceşün ise, sünnet olduğunu savunmuşlar­ dır. Said b. Cübeyr' e göre de, Cuma hutbesi öğle namazının iki rekat süneti yerindedir. Binaena­ leyh Cuma hutbesi okunmadan namaz kılınırsa, öğle namazının iki rekatı terk edilmiş olur. ( 107) İmam Bagavi'ye göre de Cuma namazının hut­ besi farz olduğu gibi, iki hutbede kıyam, iki hut­ b� arasında oturmak da farzdır. Ancak, hatip aciz olursa oturarak hutbe irad edebilir. (108) Ebu Hanife, İmam Malik ve İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre; hutbede abdestli olma şartı yoktur. Fakat, İmam Malik, hutbe abctestsiz oku­ nursa, hata işlenmiş olacağını söylemiştir. ( 104 ) Serahsi, el-Mebsit, 2/24 vd. ; İbn-i Kudame, el-Muuğni, 2 /230. ( 105 ) İbn-i Kudame. a.g.e, a.y. ( 1 07 ) Kurtubi, Ahkamu'l-Kur'an, 18/ 1 15. ( 108 ) Bağavi, Şerhus-Sünne, 4/249. ( 1 09 ) Kurtubi, a.g.e, a.y. 46 (109) ı - Hutbenin Ölçüsü : Fakibierin büyük bir çoğunluğuna göre; hut­ bede Allah'a harnd, Resulüne sahit, Allah'tan kork­ mayı tavsiye ve Kur'an-ı Kerim'den bir ayet okuya­ rak halkı uyarmak, hutbenin yerine getirilmesi için yeterlidir. İkinci hutbede de ayni şeyleri yap­ mak gereklidir. A-ncak, burada Kur'an'dan ayet­ ler okuma yerine, dua yapılır. İmam 'Azam Ebu Hanife'ye göre; hutbede Allah'a hamd etmek, Al­ lah'ı tesbih etmek, yahut tekbir getirmek yeterli­ dir, Ebu Hanife'nin dayandığı delil, Hz. Osman'ın bir uygulamasıdır. Hz. Osman bir defasında min­ bere çıkıp «Allah'a hamd olsun» dedikten sonra dili tutuldu ve konuşmasını yapamadı. Ancak, şu sözleri söyleyebildi : ··Ebu Bekir ile Ömer, sizlere bu makamda bir çok sözler söylüyorlardı. Sizlerin faal bir idareciden ziyade, güzel konuşma yapan birine ihtiyacınız vardır. Yakında size güzel ko­ nuşma yapan hatipler gelecektir.» Hz. Osman, bu cümleleri s arf ettikten sonra, minherden aşağıya indi ve halka Cuma namazını kıldırdı. Bu olay bü­ yük bir sahabe topluluğunun gözleri önünde vu ­ ku' bulmuş, fakat onlardan hiçbiri, Hz. Osman'ın bu hareketine karşı çıkmamış, hutbesinin yeter­ siz olduğunu iddia etmemiştir. İmam Ebu Yusuf, İmam Şafii, Ebu Ömer b. Abdil-Ber'e göre ise; imamın, hutbe denilebilecek kadar konuşma yapması da vaciptir. Bu konuda söylenenlerin en doğrusu da bu olsa gerektir. (110) ( 110 ) Kurtubi, Ahkamu'l-Kur'an, 18/115. 47 Burada yeri gelmişken hutbe ile ilgili olarak birkaç söz söylemek yerinde olacaktır. Hutbe, arapç a bir kelime olup, konuşma, hitabe demektir. Gerek Meke' de kavmini ilk defa İslam' a davet ederken, gerek ilk Cuma namazını kıldınrken, ge­ rek kıldırdığı diğer bütün Cuma nam azlannda, gereks e savaşlarda Hz. Peygamber' in yap tığı ko­ nuşmal ar kaynaklarda hutbe ad ı ile geçmektedir. Hutbeler, Hz . Peygamber' in yaptığı konuşmalan teşkil eder� Hz. Peygamber'in Cuma hutbeleri, c e­ maatı aydınl atmak, halkı dine ve Allah'a yaklaş ­ tıncı sözler sarf etmek, doğru yolu göstenn ek, inen Kur' an ayetlerini halka tebliğ etmek hedefi­ ne yönelikti. Burada dikkatimizi ç eken bir nokta var, o da cem aatın Hz . Peygamber' in yap tığı ko­ nuşm alan baştan sona anlamasıdır. Cemaat söy­ lediklerini anlamıyacak olsaydı, Hz . Peygamber'in onlara konuşma ya p tığı söylenebilir mi idi? Y a­ hut Hz. Peygamber, cemaatın anlam adığı konuş­ m,ayı yapar mı idi? Hz. Peygamber'in konuşmalan gayet veciz, fakat büyük hikmetler ve engin manalar taşıyıcı mahiyette idi. O, vaazlannı da hutbe tarzında c e­ maatın önünde icra ederdi. O dönemlerde vaaz kürsileri yoktu. Gelen ilahi hükümler, kıs a ve akıl­ da kalac ak ş ekilde halka tebliğ ediliyordu. sonradan, İslam dünyasında İs lami F akat, hükümlerin tebliği için, kürsiler ihdas edil di. Dolayıs ıyla, hut­ beler önemini kayb etti. Halk kendi dilinde yapı­ lan vaazları anlayabildiği için, kürsil ere r ağbet et­ ti. Hutbeler de bir sembol olarak okunageldi. As­ lında fonksiyon unu tamt-crcretı'errhütbel-eFh"'1----&z.B.B= duğu bir toplu mda belki de vaaz verrneğe gerek kalmaz. Anc ak, bu gibi hutbelerin çok araş tırılıp 48 veciz ifadelerle halka sunulması gerekir. Hutbe­ ler bir nevi s embol durumuna intikal edince, arap­ ça ibarelerine ağırlık verilmiştir. Oysa, belli zikir­ ler dışında arapça ibarelere çok az yer verilmeli, tamamı halkııı. anlayacağı cümlelere bırakılmalı­ dır. Aksi takdirde şekilcilikten kurtulmak müm­ kün değildir. Şekilcilik hakim olunca da hutbeler hedefine ulaşmaktan uzak kalır. 2 - Hutbenin Hedefi Siyasi midir? : Burada önemli bir noktaya daha değinmek ye­ rinde olacaktır. Acaba hutbenin hedefi siyasi mi­ dir? Bu soruya cevap verebilmek için, Hz. Peygam­ ber'in gğzettiği hedefe bakmamız gerekmekte­ dir. Acaba Hz. Peygamber'in İ slaın'ı tebliğdeki he­ defi siyasi mi idi? Önce bu sorunun cevabını ver­ memiz gerekir. Hz. Peygamber, Allah tarafindan, tüm insanlığı doğru yola iletmek için görevlendi­ riimiş bir peygamberdir. Onun hedefi İslam dini­ ni yaymak, sapık yolda bulunanlan doğru yola iletmek, özetle Allah'tan aldığı vahiyleri Allah'ın kullanna tebliğ etmektir. Hz. Peygamber için, bun­ da başka bir hedefin düşünülmesi O'na olan ima­ nı zedeler. Eğer Hz. Peygamber'in siyasi bir hede­ fi bulunsaydı, Mekke'de ilk tebliğini yaptığı sıra­ da, kendisine teklif edilen Mekke liderliğini ka­ bul eder ve davası orada biterdi. O'nun gayesi si­ yaset ve saltanat değildi. Peygamberlik görevini yerine getirmek ve bunun için mücadele etmekt_i , Bu_ hutbele iyasi bir :;elıeple-Hz.- Peygaml5e-r'Jn rc-� konusma değil , dini tebliğin yerine getirildiği bi­ rer konuşmadan ibart idi. Daha sonraki halifeler F. 4 49 ve sultanlar döneminde de bu durum böyle devam etmiştir. Fakat, sonraları, bazı sultanlar tarafın­ dan hutbeler, siyasi hakimiyetin birer sembolü olarak kabul edilmiştir. Bu gibi uygulamalar, sul­ tanların kendi tasarrufları olup, dinin bir gereği değildir. Bu sebeple, Cuma hutbelerini siyasi birer konuşma olarak kabul etmemiz mümkün değil­ dir. Siyasi makam ayrıdır. Dinin tebliğ makamı ayrıdır. Siyasiler hata yapabilirler, fakat bunu hiç bir zaman dine mal edemezler. Hutbe1er belli siyasiler adına bir makam olarak kabul edilirse, o zaman bu kişilerin yaptıkları hataların da dine yüklenmesi gerekir. İ slam dini bundan beridir. Cuma namazı, büyük çapta haftalık bir dini toplantıdır. Yüce Allah'ın kesin emridir. Allah'ın emir ve yasakları her hangibir maksat ve sebebe bağlı olarak izah edilemez. Bu hususta bütün müc­ tehitler ittifak halindedir. Allah'ın diğer bütün emirlerinde her hangi bir maksat aranamıyacağı gibi, Cuma namazında da hiç bir makast güdüle­ ınez ve aranamaz; herhangi bir hedef gösterile­ mez. Allah'ın emir ve yasaklarını bazı yorumlar­ la açıklamanın bir çok önemlisi, sakıncaları böyle bir yorum vardır. En yapılırsa, o takdirde, maksat ve hedef ortadan k ayb olunca, ibadet de ortadan kayb olur. Bunu yapmak ise İslam'a yapı­ labilecek en büyük bir kötülük ve ihanet olur. Nitekim bazı cahil kişiler tarafından, Cuma namazı ve Cuma hutbesi, siyasi bazı yorumlara ta­ bi kılınmaya başladıktan sonra, bu yorumlara pa­ ralel olarak kılınmamaya da başlanmıştır. Bu ise en büyük nefsani ve şeytani bir desisedir. Başa� nya ulaşan şeytan olmaktadır. 50 İbadetlere belli hedefler göstermenin ikinci büyük tehlikesi, imanlarm sarsılmasına sebep ol­ masıdır. Müslüman ibadeti Allah'a inandığı için yapar ve yapmalıdır. Herhangi bir maksada bağ­ lı olarak yaparsa, Allah' a inanmamış, Allah'ı ha­ şa itharn altında bırakmış olur. İbadetlerin temel direği olan Cuma namazını terk ettirmeğe muvaf­ fak olan şeytan için artık kapılar ardına k adar açılmış olur. Bundan s onra böyle bir müminin terk etmiyeceği bir emir olmaz. Çünkü, her emr-i ilahi için, belli bir maksat uydurmak zor bir iş değildir. Bütün şeytani desiselerden Allah'a sı­ ğınınz. Allah'ın emir ve yasaklan, belli maksatlara bağlı değildir. Ancak, biz gördüğümüz bazı fay­ da veya zararlan zikr edersek, bu hiç bir zaman o emir ve yasakların bunun için var olduğuna de­ lil teşkil etmez. Olsa olsa, bu bizim bunlardan anlayabildiğimiz manalan ifade etmiş olur. Ya anlayamadığımız sonsuz hikmetler, izah edemedi­ ğimiz maksatlar ne olacaktır? örnek olarak biz «Cuma namazının tanışmaya, kaynaşmaya, bilgi alış-verişine, müslümaniann kuvvet gösterisine, din ve dünya işlerinde birbirlerine yardımda bu­ lunmalanna, tevazu'lanna vs . vesiledir» diyebili­ riz. Fakat, asla Cum a namazı bu maksatlar için farz kılındı diyemeyiz. Dersek, din temelinden sarsılmış olur. Konu ile ilgili olarak asnmız · müelliflerinden Şerhasi şöyle diyor : .. cuma namazının siyasi yö­ nü var mıdır? Bu soruya cevan verebilmek için, önce siyasetten neyin kast edildiğini bilmek la­ zımdır. Eğer siyasetten maksat; tüccar, sanatkar 51 v e esnafın alışageldikleri grup çuluk aldatmaca, ç ekişme ve dolandmcılık gibi durumlar; yahut mezhep ayrılıkları, görüş ayrılıkları gibi kör bir taassup ise, bilmek gereki r ki, İslam dini hiç bir suretle bunu kabul etmez. Ne Cuma hutb esinde, n e de diğer konuşmalarda İslam elin i bu gibi ay­ rılıklara rıza göstermez. Bu se bep le, hutbe, islam dininin ruhundan uzak olan bu gibi kopuşmalar­ la meşgul edilemez. Bu durum İslam prensiple­ rine uymaz. Yok, eğe r bu siyasetten maksat, şanına layık olduğu şekilde, cemaata hizme t etmek, müslüman­ ların iyi taraflarını araştırmak, müslümanlan sa­ vunmak, üstünlük ve şeref, halkı farzları yerine getirrneğe davet etmek, düşmanların tehlikeli ta­ :caflarını açıklamak, İslam'a muhalif olanların de­ siseleri ve gayr-i müslimlerin müslümanlar aley­ hinde yap tıklan toplantılar hakkında halkı uyar­ mak ise, bu türlü siyaset zaten dinin temel pren­ siplerindendir. Çünkü, İslam dini, bu gibi bozuk­ luklan düzeıtmek için gelmiştir. işte bu manada olmak üzere Cuma namazında verilen hutbenLn dini bir siyasi yönü vardır.» ( 1 1 1) Hutbe esnasında hatibin elinde kılınç bulun­ m ası, Hz. P eygamber ve ashabının yap madığı b ir iştir, ki bid' attir. Hanefi Mezhebinde, özellikle sonradan gelenler tarafından yazılan fıkıh kitap ­ lannda buna yer verllmiştir. İbn-i Abidin tarafından 'yazıl an «Reddül-Muh­ tar, ' da şöyle denilmektedir : «Hatip , Mekke gibi, ( lll ) 52 Şerbasi, Yes'elüneke, 1/77 vd. kılınçla feth edilen şehirlerde hutbede elinde kı­ lınç bulundurur. Hutbe için ayağa kalkınca, kılın­ cı sol tarafında tutar ve ona yaslanarak konuş­ masını yapar. Bunun sebebi, o beldenin kılınç ile feth edildiğini cemaata hatırlatmaktır. Bunun manası şudur : Eğer İsl am'dan dönerseniz, kılınç elimizdedir, sizj_ yine savaşarak yola getiririz . Eğer bir ülke kılınç ile feth edilmemişse, buna lü­ zum yoktur.>> (112) Sünnette ve Raşid halifeler döneminde, ilk fı­ kıh kitaplannda var olmadığı halde, sonradan or­ taya atılan bu hareket bid' attir, geçerli değildir. Çünkü, bugün mesela, atom ile, yahut modenı si­ lahlarla feth edilen ülkelerde de o takdirde, atom bombasının, yahut modern silahiann hutbede bu­ lundurulması gerekecektir. Bu ise imkansızdır. Dolayısıyla, bu düşüncenin dayandığı gerekçe de batıldır. D - Cuma Namazının Şehirde Kılınma Şartı Yukanda Cuma namazının ittifak edilen şart­ lannı, kaynaklardan faydalanarak kayd ettik. Burada ayn bir başlık altında Cuma namazının kılınmasının geçerli olması için koşulan şehir şar­ tını inceleyeceğiz. Cuma namazının kılmabilmesi için, şehir ol­ ma şartı, sadece Hanefi müctehitleri tarafından ileri sürülmüştür. Hanefiler dışındaki tüm İslam alimleri ve müctehitler, Cuma namazının kılına- 012) İbn-i Abidin, Reddül-Muhtar 2/771. 53 bilmesi için, kılınan yerin şehir merkezi olma şar­ tını kabul etmemektedirler. Hanefi Mezhebine göre; Cuma namazı sade­ ce şehir merkezlerinde kılınabilir. Ancak, şehir civarında bulunan yerleşim merkezleri de şehir hükmünde olduğundan, buralarda da Cuma na­ mazı kılınabilir. Hanefiler bu şehir şartını ortaya atarken, «Cuma namazı ile teşrik tekbirleri, sadece ş ehir merkezlerinde eda edilebilir.» tarzında kayd et­ tikleri hadise dayanmaktadırlar. Ancak, hiç bir hadis kaynağında böyle bir hadise rastlamak mmükün olmamıştır. İkinci delilleri Hz. Ali'den rivayet edilen şu sözdür : <<Cuma, teşrik tekbirleri, Ramazan bay­ ramı ve K urban bayramı sadece şehir merkezle­ rinde eda edilir. » Üçüncü delilleri, şudur : Sahabe, feth ettikle­ ri ülkelerde camileri şehir merkezlerinde inşa etdler, mi\nberleri yine şehirlerde nasb ettiler Buna binaen, Cuma namazı ancak şehir merkez­ lerinde geçerlidir. ( 1 13) Hanefilerin burada hadis olarak zikr ettikle­ ri söz hadis değildir. Bu ancak, Hz. Ali'ye nisbet edilen bir sözdür. Bu sözü Abdurrazzak Musanne­ :finde rivayet etmiş olup ( 114) raviler zincirinde bulunan Haris el-A'ver, gerçekten zayıf bir ravi olup rivayet ettiği sözler delil kabul edilemez. Ay­ ni sözü Hz. Ali'ye nisbet edilmiş olarak İbn-i Ebi ( 113) ( 1 14) 54 Serahsi, a.g.e , s. 23. Abdurrazzak, el-Musannef, 3/167, H. No 5175. Şeybe de rivayet etmiştir. Bu rivayette de yine ris bulunduğu için delil kabul edilemez. Beyhaki ve İbn-i Hacer'e göre; ( 115) Ali Zeylai, hadisi merfu' olarak sabit değildir. Nevevi'ye göre, i\li hadisinin zayıf olduğunda ittifak Ha­ Hz. edilmiştir. Sadece Hanefilerden İbn-i Humam, bunu müdafaa ederek, «Ali uyulacak önder olarak yor. C 1 16l İbn-i Hacer' e göre, yeter» di­ mevkuf hadis ola­ rak sahihtir. ( 1 17) Hz. Ali hadisi, görüldüğü üzere ravilerinde za­ yıflık sebebiyle delil olabilecek güçte değildir. Cu­ ma namazı gibi çok önemli bir emrin böyle zayıf bir hadis ile tahsis edilmesi aslında Ebu Hanife'­ nin <<Umumi -olan sözler sahih de olsa tek sahabi yolu ile gelen hadis ile tahsis edilemez,, prensibi­ ne aykındır. Çünkü, ayet-i kerime'de Cuma'ya koş­ ma emri umumidir. Köy, kasaba ve şehir tahsisi yapılmamıştır. Bu konuda herhangi bir ayet bu­ lunmadığı gibi, sağlam, yahut zayıf bir hadis de yoktur. Sadece zayıf olarak Hz. Ali'ye nisbet edi­ len ve bazı ravilerinin zayıf oluşunda ittifak edi­ len bir Sahabi sözü ile tahsis edilmesi, Ebu Hani­ fe'nin koyduğu prensipiere aykındır. Bu bakım­ dan şehir şartından bahs eden mevkuf hadis delil kabul edilemez. Sahabe'nin, feth ettikleri ülkelerde , minberie­ ri şehirlerde nasb etmeleri ve Cumalık camileri şe­ hir m erkezlerinde inşa etmelerine gelince, bundan daha tabii bir şey olamaz. Çünkü feth edilen bir 015) ( 116) ( 117) Zeyla.i, Nasburraye, 2/195 ; Darekutni, 2/7 Fethu'l-Kadir, 1 /409. bkz. Darekutn!, a.g.e, a.y. vd. 55 ülke, gayr-i müslim ülkesi olduğundan, ilk yapı­ lacak işin, müslüman cemaatın Cuma namazını kılmalarını sağlamak üzere, yahut İslam'ın bir remzi olmak üzere, şehir merkezlerinde bir cami inşa etmek olması ve hutbe okunacak minber nasb edilmesi kadar tabii ve makul bir şey düşü­ nülemez. Hatta. şehir merkezlerinde değil de bu işi köylerde yapsalardı, abes olurdu. Nüfus yo­ ğunluğunu dikkate alarak bu işi yapmışlardır. Fa­ kat, bu hiçbir zaman, köylerde c ami inşa edilemez, köylerde Cuma namazı kılınamaz, manasma gel­ mez. Nitekim, nüfusun müslüman olması, ve ca­ miyi ihtiyaç olarak benimsernesinden sonra - İs­ lam dünyasında ve ülkemizde olduğu gibi - bü­ tün köylerde camiler inşa edilmiş ve buralarda da Cuma namazı kılınmıştır ve kılınagelmektedir. Bu meseleyi zamanın şartlan ile izah etmek en akılcı yol olsa gerektir. Cuma namazı için şehir merkezi olma şartını koşmayıp, köylerde ve en küçük yerleşim mer­ kezlerinde de Cuma namazının kılınabileceğini sa­ vunanlann dayandıkları deliller ise aşağıda zikr edilecektir : ı - Başta Buhari, olmak üzere, hemen bütün hadis kaynaklarmda kayd edUdiğine göre; Hz. Peygamber'in Mescidinden sonra, ilk Cuma nama­ zı kılınan yer Bahreyn'e b ağlı bir köy olan Cüva­ ' sa'daki Abdül-Kays mescididir_,, ( 118) İbn-i Hacer yukandaki olayı şöyle açıklıyor : Bu rivayetten anlaşıldığına göre; Abdül-Kays ( 118) 56 Buhari, Cuma, l l , 1/215. Oğulları, Hz. Peygamber'in emri olmaksızın, Cu­ ma namazı kılmamışlardır. Çünkü, vahyin iniş za­ manlarında Sahabe, dini konularda kendi başla­ rına hareket etmezlerdi. Onların adeti bu şekilde idi. Şayet köylerde Cuma namazı sahih olmasaydı, bununla ilgili olarak vaybin inmesi gerekirdi. Cevheri, Zemahşeri ve İbnu'l-Esir'j_n nakl et­ tiklerine göre; Cüvasa Bahreyn'de bir kalenin a dı­ dır. Bu yerde bir kalenin bulunması, oranın köy ol­ ması ile çelişmez. Ebu'I-Hasan el-Lahmi ise, bu­ ranın bir şehir olduğunu söylemiştir. Fakat, ha­ diste geçen ifade buranın köy olduğudur. Bu se­ beple bu yerin şehir değil, köy olması daJ:ıa doğ­ rudur. Çünkü, Cuma namazının kılınmaya baş­ ladığı Hz. Peygamber döneminde bir kö yolması, sonradan da buranın şehirleşmiş bulunması muh­ temeldir. ( 1 19} İmam Şafii tarafından da kabul edilen, köy­ lerde Cuma namazının geçerli olma görüşünün da­ yandığı yukarıdaki hadisi, Hanefi Mezhebi şöyle tevil ediyor : «Cüvasa şehirdir. Ravinin ona köy adını vererek rivayet etmesi, şehir olmasına aykı­ rı değildir. Çünkü Allah Teala Kur'an'da Mekke'­ den Ummul-Kura ediyor. " ( 120) = köylerin anası olarak Hanefilerin bu tevili tutarsızdır. bahs Çünkü, bu n köye şehir adı ı Hanefilerden başkası vermemek­ te, b öyle bir tevile baş vurm amaktadır. Bütün ha­ dis kaynaklannda köy olarak geçen, ve hadis mü- ( 1 19 ) 020) İbn-i Hacer, Fethul-Bari, 2/316. Serahs'!, el-Mebsı1t, 2/23, 57 tehassısları tarafından da böyle kabul edilen bir yerleşim merkezini, tevil yolu ile· şehir yapmak mümkün değildir. Bu bir zorlamadır. Eskiden köy olup sonradan şehir haline gelen nice yerleşim merkezleri vardır. Burasının sonradan şehirleşmiş olması, Hz. Peygamber döneminde köy olmasına ters düşmez. En önemli noktalardan biri, Hanefiler Cüva­ sa'ya şehir derken de, «ravinin aslında şehir olan bu yere köy adını verdiği tarzında,, tevil ederken de dayandıkları herhangi bir delil mevcut değil­ dir. Delilsiz iddia kabul edilemez. 2 - Cuma namazının farz olduğunu bildiren ayet-i kerime'deki <<Allah'ı zikr etmeye koşun." emri umumidir. Kur'an'ın bir nassı ancak, Kur'an ile, yahut sahih bir hadis ile tahsis edilebilir. Oy­ sa şehirlerden başka yerlerde Cuma namazının geçerli olamıyacağı şartı, Hanefilerce zayıf bir Sa­ habi sözü ile tahsis edilmek istenmiştir. Bu ise caiz değildir. Mezhebin kendi prensiplerine de ters düş­ mektedir. ( 121) 3 - Esad b. Zürare, Medine'de ilk Cuma na­ mazını Medine'ye iki mil mesafede bulunan Beni Beyaza köyünde kıldırmış ve buna devam etmiş­ tir. Ne ·Hz. Peygamber' den, ne de Sahabe'den, bu­ na karşı çıkıldığına dair bir rivayet nakl edilme­ miştir. 4 - Hz. Peygamber, Medine'ye hicret eder­ ken Ranıina vadisinde Beni Salim oğulları mahal­ lesinde ilk Cuma namazını kıldırdığını biliyon,ız . ( 121 ) 58 Konu hakkında bilgi için bkz. Darekutni, Sünen, 2/87. Burası bir şehir merkezi değil, küçük bir yerleşim merkezi idi. Eğer şehir veya şehir civarı olma şar­ tı bulunsaydı, bu çok önemli olan noktayı Hz. Pey­ gamber'in açıklaması gerekirdi. Bu olmamıştır. 5 - Ebu Rafi'den rivayet edildiğine göre; Ebu Hureyre halife Hz. Ömer'e Bahreyn'de Cuma na­ mazı kılmaktan sordu. şöyle yazdı Hz. Ömer d e kendilerine «Nerede bulunursanız, orada Cuma namazı kılın. >> Beyhaki «el-Ma'rife,, adlı kitabında, bu hadisin isnadının güzel olduğunu söylüyor. İmam Şafii , bu yazıdaki jfadenin manası, «hangi köyde bulunursanız orada namaz kılın.» demek­ tir. Çünkü Ebu Hureyre ve arkadaşlannın bulun­ duklan yerler köylerdi. Bu rivayeti İbn-i Ebi Şey­ be de Ebu Rafi' yolu ile rivayet etmiştir. İbn-i Hu­ zeyme, rivayetin sağlam olduğnu söylemiştir. ( 122) 6 - Hanefiler, Cuma namazı için hem şehir merkezi olma şartını ileri sürüyorlar, hem de Cu­ ma'nın en az iki veya üç kişi ile kılınabileceğini söylüyorlar. Bu iki şart bir biri ile çelişiyor. Cu­ ma kılınacak yer hem büyük bir şehir merkezi ol­ malıdır, hem de en az iki cemaat olmalıdır. Bu mümkün değildir. Ya şehir şartı olmamalı, yahut cemaatın asgari sının şehrin büyüklüğü ile uygun­ luk arz edecek bir ölçüde olmalıdır. Zira en az iki cemaatı bulunan, değil bir şehir merkezi, bir köy, hatta çok küçük bir yerleşim merkezi bile düşün­ mek mümkün değildir. Buna göre; Hanefilerde ce­ maat şartı, Cuma namazının kayıtsız şartsız, her yerde kılınmasını gerektiriyor. Ya bu şart kalkma­ lı, yahut şehir merkezi olma şartı kalkmalı. ( 122 ) A.g.e, a.y. 59 Hanefiler yukanda kayd ettiğimiz Ebu Rafi' hadisini inkar etmeyip şöyle tevil ediyorlar : <<Ne­ rede bulunursanız Cuma namazı kılın>> demek, Cü­ vasa gibi şehirlerde kılın demektir. (123) Ancak, burada da dikkatimizi çeken nokta, bu tevilin hiç­ bir delile dayanmamasıdır. Delilsiz iddiayı kabul etmek mümkün değildir. E - Cuma Namazmda Devlet Başkanı Şartı : Cuma namazının bizzat devlet başkanı, yahut onun görevlendireceğ.ı. kişi tarafından kıldınlma­ sının şart olduğu görüşü sadece Hanefiler tarafın­ dan ileri sürülmüştür. İmam Malik'ten nakl edi­ len bir rivayete göre de Cuma namazının bizzat devlet başkanı, yahut onun görevlendireceği kim­ seler tarafından kıldınlması gerekir. Diğer riva­ yetlerde ise böyle bir şart ileri sürmediği anlaşıl­ maktadır. Hanefilerle İmam Malik dışında kalan tüm müctehidler, Cuma namazının farz olması, y ahut kılınan Cuma namazının geçerli olması için, dev­ let başkanı yahut naibinin bulunma ş artını ileri sünnemişlerdir. Büyük çoğunluğa göre, Cuma na­ mazı kayıtsız-şartsız olarak farz kılınmıştır, kayıt­ sız- şartsız olarak eda edilmelidir. Bunlara göre, hangi şartlar altında bulunulursa bulunulsun, kıl­ ma imkanı bulunan her yerde eda edilmesi gere­ kir. Meşru. mazeretler dışında terk edilmesi değildir. ( 123 ) Serahsi, el-Mebsut, 2/23. 60 caiz Cumhur'un görüşünü kabul etmekle beraber, biz burada özellikle Hanefilerin devlet şartını ile ­ ri sürerken dayandıklan ana fikri ortaya koya­ rak konuya açıklık getirmek istiyoruz. Hanefiler Cuma namazının edasının geçerli ol­ ması için devlet başkanı, yahut, görevlendirece­ ği naipler tarafından kıldınlması şartını ileri sü­ rerken, bunda herhangi bir siyasi gaye gözetme- . mişlerdir. Onların düşünceleri, bu ilahi emri yeri­ ne getirirken, sadece düzen ve disiplini sağlamak, çıkabilec_ek kargaşayı önlemektir ki, bu da mas­ lahat esasına dayalı bir ictihattır. Bu konuda di­ rekt olarak bir açıklama, herhangi bir nas yok­ tur. Özellikle son zamanlarda, ülkemizde mesele­ nin dini temelini iyi bilmeyen bazı kişiler, mese­ leyi siyasi bir esasa dayandırmak istiyorlar. Bu messlenin dayanağını açıkladığımız zaman, onla­ rın ne derece yanılgı içinde oldukları ve Allah'a karşı büyük bir günah işledikleri ortaya çıkmış olacaktır. Bu sebeple konuyu Hanefilerin en mu­ teber kaynaklannda, geçtiği şekliyle aynen aktar­ mak istiyoruz : Hanefilerin en güvenilir kaynağı olan «el-Mebslit>, 'da şöyle deniliyar : ••Bize göre <Hanefi Mezhebi) Cuma namazı için sultan şarttır. Eğer sultan şart koşulmazsa, bu fitneye sebep olur. Çünkü bir grup herhangi bir maksata mebni camiye önce gelip Cuma na­ mazını kılarlar, sonradan gelenler ise namazı ka­ çırırlar. Dglayısıyla bu cemaat arasında anlaşmaz­ lıkJ �ra yol açar. Bunda açıkça fitne vardır. Bu se­ beple, Cuma namazını kıldırma işi sultana bırakı­ lır. Nttekim, insanların diğer işlerini idare etmek, 61 aralarında adaleti icra etmek de sultana aittir Böyle yapmak fitneyi teskin etmeye daha yakın­ dır.» ( 124) <<Cumada sultanı şart koştuk ki, şehir halkı­ nın bir kısmı bir kısmının (önceden kılmak sure­ tiyle) Cuma namazını kaçırmasına sebep olma­ sın. Fakat, sultan kıldınrsa, kimse Cuma namazı­ nı kaçırmaz.» ( 125) Hanefilerin son mıiteber kaynağı «Reddü'l­ MuhUır, 'da konu ile ilgili olarak aynen şu ibare­ ler yer almaktadır : «Emirden maksat, halkı koru­ yan, bozgunculara karşı koyan ve şer'i hükümle­ ri (Kanunları) uygulayan kimsedir. Özet olarak, emir zalime karşı mazlumun hakkını koruyacak güçte olmalıdır. Bundan kasıt, bütün hükümleri bilfiil uygulamak değildir. Zira Cuma namazı, in­ sanların en zalimi olarak vasıflandınlan Mekke emiri Haccac zamanında bile kılınmaya devam et­ miştir. Belki emir'den kast edilen, adaleti icraya gücü yeten bir kimse olmasıdır. Bu düşüncenin benzerini Ebu's-Suud Efendi Allame Nuh Efendi'­ nin risalesi üzerine yazdığı haşiye'de de nakl et­ miştir. Bu sebeple bir beldede vali vefat etse, ya­ hut herhangi bir fitne olmaksızın, Cuma namazı­ nı kıldırma yetkisi bulunanlardan hiç biri bulun­ masa, cemaat zaruri olarak aralarından bir hatip sec;; erler, Cuma namazını kıla:rlar. Bununla «Fit­ ne zamanlarında, kafirlerin ülkeyi istila ettiği fit­ ne zamanlannda kılınan Cuma namazı geçerU de­ ğildir. » diyenierin cahilliği ortaya çıkmıştır.>> ( 124 ) ( 125 ) 62 Serahsi, 'a.g.e, Serahsi, a.g.e, s. s. 25 ; el-İhtiyar, c. 1/81-83 120. Yine ayni kaynakta Cuma namazının geçerli olmasının şartları sayılırken şöyle denilmektedir : «İkinci şart sultandır. Hükümdar, ister zalim bir erkek, ister zalime bir kadın olsun eşittir. Kadın hükümdarın Cuma namazını kıldırmayı emr etme­ siyle de Cuma namazı caizdir. Kadın hükümdarın kendisinin kıldırması caiz olmadığı halde, kendi emri ile kılınan Cuma namazı geçerlidir. Bunun gibi, bir nahiyenin idareciliğine bir köle tayin edil­ se, kıydığı pikalılar ve verdiği kazai hükümler ge­ çerli olmasa da, kendi emri ile kılınan Cuma nama­ zı geçerlidir.» ( 126) Bu bilgiler, Hanefilerin, Cuma namazında dev­ let şartı meselesini yeterince ortaya koymaktadır. <<Dört şey idarecilere aittir. Bunlardan ikisi b ay­ ramlar, biri de Cuma namazı.» tarzında rivayet edilen söz hadis olmayıp Hasan-i Basri'nin sözü­ dür. ( 127) Hasan-i Basri Tabiü.n'dan olduğu için, böyle bir söz ile ayeti tahsis etmek asla mümkün değildir. Kasani, bu sözü, Bedayi'de her ne kadar hadis olarak zikr etmişse de aslında ne hadistir, ne de Sahabi sözü. ( 128) F - Genel İzin Meselesi : Fıkıh kitaplannda izn-i amm olarak geçen bu ifade, Cuma namazı kılmak için, genel izin veril­ miş olması anlamında kullanılmaktadır. Yani Cu­ ma kılınan yere herkesin girmesine izin verilmiş 026 ) ( 127 ) ( 128 ) bkz. İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar, 2/137 vd. bkz. İbn-i Humam, Fethü'l-Kadir, 1 /413 vd. A.g.e, a.y. Hadis olarak rivayeti için bkz. Kasani , Bedayi', 1 /261 ; Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, 1/258. 63 olmalıdır. İster ferdin, ister devletin kontrolünde bulunsun, Cuma kılınacak yere herkesin girmesi­ ne izin verilmezse, o takdirde Cuma namazı hede­ fine ulaşamaz. Çünkü Cuma namazı müslüman­ ların haftalık büyük bir gösterisi mahiyeti arz edi­ yor. Herkes e açık olmayan yerlerde böyle bir ka­ labalığın toplanması sınırlandırılmış olacağından, bu ş ekilde tahditli olmaması gerekir. Bu konuda ilim adamlannın görüşleri farklı olup İmam Ma­ lik, Ahmed b. Hanbel, İmam Şafii ve Ebu Sevr gi­ bi müctehitlere göre; Cuma namazını kılmak için devletten izin alma şartı yoktur. İmam Malik, Cuma için izin meselesini, dev­ le tin izin vermesi manasında değil, genel manada anlamıştır. O'na göre; Cuma kılınacak mescidin etrafında izinsiz girHemiyecek durumdaki evler­ de Cuma namazı kılınamaz. Bu evlerin sahipleri, sadece Cuma namazını kılmak üzere, izin verse­ ler de Cuma namazı olmaz. Bu iznin genel bir izin olması gerekir. Fakat, Mescitlerin civarında bu­ lunan ev ve dükkanıara eğer hiç bir izne tabi ol­ •madan girilebiliyorsa, o takdirde buralarda da Cuma namazı kılınabilir. Mescid dar gelmedikçe, böyle yerlerde Cuma namazının kılınma:sını güzel görmüyor. ( 129) Yine· İmam Malik'e göre; mescid müştemilatı içinde kilitli ve herkese açık olmayan yer de mes­ cid sayılınayıp burada Cuma namazı kılmak ge­ gerli değildir. ( 130) ( 129 ) ( 130 ) 64 İbn-i Kudame, el-Muğni, 2/330. Malik, el-Müdevvene, 1/151 vd. Burada İmam Malik, genel izni, devletin Cuma namazını kıldırmaya izin vermiş olması anlamın­ da değil, halkın hizmetine her zaman açık olmak manasında anlamaktadır. Cuma namazında devlet izninin şart olmadığı­ nı ileri sürenlerin dayandıklan delil, Hz. Osman'a karşı çıkan ilitilalcı grup onu evinde günlerce ku­ şattıklan zaman, Hz. Ali'nin kıldırdığı Cuma na­ mazıdır. Humayd b. Abdirrahman'ın Ubeydullah b. Adiy'den rivayet ettiğine göre; Oz. Ali kuşatma altında iken Hz. Osman'ın yanına giderek : «Senin başına gördüğün bu musibet indi, oysa sen halinn devlet başkanısın; Cuma ne.mazmı ise guruptan bir imam kıldırmaktadır. fitneci Ben on:unla beraber Cuma namazı kılmaktan zorluk çekiyo­ rum.•• dedi. Hz. Osman ise şöyle dedi : «Şüphesiz namaz insaniann en güzel arnellerinden biridir. Onlar bu namazı güzel kıldıkları zaman siz de on­ la.rla beraber güzelce kılın. Güzel kıldırmazlarsa, onların hatalarından sakının. » ( 13 1 ) Ahmed b . Hanbel'den rivayet edildiğlne göre ; Şam'da dokuz sene fitne ve çekişmeler vuku' bul­ duğu halde Cuma namazı kılıyorlardı. •• ( 132) Ya­ ni siyasi otorite boşluğu, bu namazın kılınmasına engel değildir. İmam Malik'in el-Muvatta'da rivayet ettiğine göre; Ebu Cafer. el-Kari, fit:iıe günlerinde vakt.i geUnce H7. . Cuma Osm an'm makmJ restnde P"örev­ li bulunan kişinin halka Cuma namazım lnldara- 031 ) İbn-i Kudame, ( 132 ) A.g.e, a.y. F. : 5 A . g.e, a.y. 65 cak kimseyi araştırmak üzere Abdullah b. Ömer'in yanına geldi. İbn-i Ömer ona : Cuma'yı sen kıldır, çünkü o farz-ı ayn olan emirlendendir. Ayni za­ manda bu namaz öğle namazı gibi bir namazdır. Diğer namazlardan herhangi bir farkı yoktur. Bu sebeple devlet başkanının, kılınması için izin ver­ mesi şart koşulmamıştır. Bu namaz ayni zaman­ da hacca benzer. Hac işlerini de devlet adamları organize eder, fakat ne haccın farz olması, ne de g eçerli olması için şart değildir. » (133) Cuma namazının kılınması için devlet izninin şart olduğnu, başta Ebu Hanife olmak üzere ( 134) İmam Hasan, Evzai ve Hubeyb b. Ebi S abit kabul etmişlerdir. Çünkü bunlara göre; her asırda Cuma namazını ancak devlet adamlan kıldırma yetkisi­ ne sahiptir. ( 135) Hatta Ebu Hanife'ye göre; dev­ let başkanı Cuma günü, sarayda saray mensup­ lan ile beraber, Cuma namazını kılacak olsa, fa­ kat sarayın kapısı açık bulundurulduğu halde, halkın girişine izin verilmese, kılınan bu Cuma namazı geçerli değildir. Çünkü, Cuma namazını devlet başkanı (yahut bir görevlisininl kıldınna­ sının şart koşulmasının sebebi, cemaatın bir bölü­ münün Cuma n amazını kaçırmamasını ve toplu olarak kılınmasını sağlamalüır. Bu da ancak, her­ kese Cuma namazı için giriş izni verilmesi ile mümkündür.» ( 136) Burada verilen örnekten anlaşıldığına göre; Cuma namazında devlet izni meselesi, saraylarda (133) ( 134 ) ( 135 ) ( 136 ) 66 A.g.e, a.y. Serahsi, el-Mebsfıt, 2/25 . İbn-i Kudame, el-Muğni, 2/330. Serahsi, a.g.e, s . 120. Cuma namazı kılmak isteyen devlet adamlannın kıldıracaklan Cuma'nın geçerli olabilmesi ıçın, halka genel bir izin vermiş olmalan şartına bağ­ lanmıştır. Çünkü Hanefi Mezhebine göre, Cuma namazını devlet başkanı kıldırmalıdır. Fakat, dev­ let başkanı eğer sarayda bu namazı kıldırmak is­ terse, o takdirde sarayın kapısını halka açması ge­ rekir. Halkın girişine izin verilmeksizin sarayda kılinacak Cuma namazı geçerli kabul edilmemiş­ tir. Cuma namazında devletin izin vermesinin şart olmadığı görüşünü kabul edenler, yukanda da zikr edildiği üzere, Hz. Osman dönemindeki Cuma uygulaması ile İbn-i Ömer'in fitne döneminde Cu­ ma ile ilgili olarak söylediği sözdür. Yani bunlar Sahabe uygulaması ve Sahabe sözüne dayanıyor­ lar. İmam Malik ise, diğerlerinden farklı olarak, genel izin meselesini c;levlet izni olarak değil, her­ hangi bir şahsın veya kuruluşun tasarrufu altın­ da bulunan bir yerin, devamlı olarak halka açık bulundurulması, herkese giriŞ izni verilmiş olma­ sı şeklindedir. Bu izni veren özel bir kişi, yahut bir kuruluş da olabilir. Cuma uygulamasında devlet izninin şart oldu­ ğunu ileri sürenler ise maslahata dayanıyorlar. Bu ictihadın hedefi, halkın daha güvenli ve düzenli bir şekilde Cuma ibadetini yerine getirmelerini sağlamaktır. Kitap, Sünet, yahut Sahabi sözü ve Sahabi uygulamasından bir delilleri yoktur. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz : Allah'ın Ki­ tabı, Resulünün Sünnetinde mutlak ve umumi ola­ rak açıklanan Cuma namazı gibi çok önemli ilahi 67 bir emrin, uygulamasının geçerli olabilmesi için, içtihatla tahsis edilmesi ve şarta bağlanması müm­ kün değildir. Bu husus, ·şehir şartında olduğu gi­ bi, Ebu Hanife'nin «Umumi olan bir hüküm, tah­ sis edilemez.,. prensibine de aykın görünmektedir. Zira Ebu Hanife'ye göre, Kur'an'da sabit olan umu­ mi bir hüküm ancak Kur'an'la, yahut mütevatir veya meşhur sünetle tahsis edilebilir. Sahih de ol­ sa tek bir raviden gelen hadis ile tahsis edilemez. Oysa burada umumi olan Cuma emrinin, ictihat­ la tahsis edildiğini görmekteyiz. Burada şöyle bir yorum getirmemiz mümkün­ dür : Devlet izninin bulunması Cuma'nın uygula� ma şartı olarak ileri sürülmektedir. Bunun farz oluşuna bir e.tkisi bulu:r;ı.madığı gibi, izinsiz olarak kılındığı takdirde veçerli olmasında bir etki­ si bulunmaması gerekir. Aricak, şöyle denilebilir. Cuma namazı farz olduğu halde, devlet veya yet­ kili kuruluş izin vermezse, halk bu namazı açık­ tan ve bir gösteri tarzında kılmak mecburiyetinde bulunduğu için, bu namazı kılmamaktan ötürü so­ rumlu tutulamaz. Çünkü yerine getirme imka­ nı bulamamıştır. Cuma'nın bir örneği de hactır. Hac, yoluna gü­ cü yeten her müslümana farzdır. Hacıların hac­ cının kabul olması için, devlet tarafından bir hac emirinin tayin edilmesi şartı yoktur. İhram, Ara­ fat ve tavaf şartlannı yerine getiren her müslü­ man hacı olur. Hac emrinin bulunup bulunmama­ sı, hacıların haccının kabul olup olmamasına te­ ::J.r etu1BZ�u-g-5�vi yerine getirenler sOPdR-W.ılu!r­ tan kurtulurlar. Ancak, devlet bu işi organize et­ meyip haccın ifa edileceği. yerlerde büyük bir iz. 68 diham ve anarşi meydana gelecek olsa, giden hacıların can güvenliği buraya. tehlikede olsa , o takdirde hacı adaylan o sene bu görevi yerine ge­ tirmeseler ve geri dönüp ikinci sene gitme imka­ m bulamasalar, yahut ölüm vaki olsa, Allah katın­ da bu görevi yerine getirm ernekten ötürü sorum­ lu değillerdir. Çünkü uygulamada zorluk, can tehlikesi bulunmuştur. hatta Böyle bir tehlikenin bulunması haccın tehiri için şer'i bir mazeret ola­ bilir. Fakat, hiçbir suretle devlet, hac emiri nasb etmediği için, bir müslüman kendini hac sorum­ luluğundan uzak tutamaz. Cuma namazının da bundan bir farkı yoktur. Bunu bir başka örnekle de açıklamamız müm­ kündür. Toplum düzeni ile ilgili meselelerden bi­ ri de cenaze namazıdr. Cenaze namazı farz-ı ki­ faye'dir. Kılınabilmesi için güvenlik görevlilerinin bulunmasına ihtiyaç yoktur. Fakat, cenazeye işti­ rak eden cemaat, eğer çok büyük bir oluşturm-q.şsa ve gerek trafiğe, gerekse kalabalık asayişin aksamasına sebep alacaksa, güvenliği sağlamak için devletin burada görevli bulundurması gerekir. Fakat, bu hiç bir zaman cenaze namazının kılın­ ması veya de�n edilmesi için bir şart olarak ileri sürülemez. Son olarak şu noktayı da gözönünde bulundur­ mamız gerekir : Cuma namazı kendilerine farz ol­ madığı halde, imkan bulup bu namazı kılan ka­ dın, köle, çocuk, yolcu gibi insaniann Cuma na­ mazı geçerlidir. ( 137) Cuma namazı farz -htı ı:tı�.ı:ITlaığr Cuma -namazı ( 137 ) geçerli olrn.a,y:;ı_�J:ı,.: olduğu halde, Serahsi, el-Mebsut, 2/23. 69 Cuma farz olduğu halde, kılmak için imkan bu­ lanlara nasıl farz olmaz? Yahut böyle bir namaz nasıl geçerli kabul edilmez? Bulgaristan, Arnavut­ luk ve Sovyet rej iminin tehdidi altında yaşayan müslümanlar Cuma namazı farz olduğu halde, açıktan topluca kılma imkanı verilmediği tahdir­ de, buralardaki müslümanlar, bu farzı yerine ge­ tirmediklerinden ötürü sorumlu değillerdir. Bu meseleyi bu şekilde anlamak gerekir. Kaldı ki, di­ ğer üç mezhepte böyle bir şart da koşulmamıştır. Her yerde her zaman kılınabilir. G - Bir Şehirde Birden Fazla Yerde Cuma Kılınınası : Asr-ı Saadette, Medine'de sadece Hz. Peygam­ ber'in Mascidinde Cuma namazı kılınıyordu. Dört halife döneminde de durum ayni şekilde devam et­ miştir. Bu sebeple Raşid halifeler döneminde, bir şehirde birden fazla camide Cuma namazı kılınıp kılınamıyacağı konusunda h�rhangi bir görüş ay­ rılığı yoktu. Çünkü şehireilik anlayışı gelişmemiş, Saadet asnnın şartlan devam diyordu. Daha sonraki dönemlerde ise, nüfus çoğalma­ sı sebebiyle şehir merkezlerinde cemaatler çoğal­ mış , bir şehir halkının bir tek camide toplanma güçlüğü ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla gerek Asr-ı saadette, gerekse Sahabe döneminde böyle bir uy­ gulama ömeği bulunmadığı için, iki ya da daha çok camide Cuma namazı kılınıp kılınamıyacağı, kılındığı takdirde hangisinin geçerli olacağı hu­ susunda görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır. Bu gö­ rüşleri anahatlan ğiz : 70 itibarıyla aşağıda zikr edece­ ı - İmam Şafii'ye göre; bir şehirde, nüfus ve mescitler ne kadar çağalırsa çoğalsın, Cuma na­ mazı sadece o şehrin en büyük camisinde kılına­ bilir. Şayet, bir şehirdeki camiierin ve mescidle­ rin hepsi de aynı büyüklükte ise, o takdirde bun­ lardan sadece birinde kılınan Cuma namazı ge­ çerli olup diğerlerinde kılınan namaz geçersiz­ dir. ( 138) İmam Şafii, bir şehirde bulunan birden faz­ l a büyük camilerden hangisinde kılınan Cuma'nın geçerli olacağını tesbit için, şöyle bir düşünce ile, ri sürüyor : Öğle vakti girdikten sonra, ayni anda Cuma namazı kılınan bu mescitlerin hangisin­ de namaz daha önce kılınırsa, orada kılınan Cu­ ma namazı geçerli olup diğerlerinde kılınan geçer­ sizdir. hk Cuma kılınan cami dışındaki cami ce­ maatının öğle namazını yeniden kılmalan gere­ kir. Şayet, Cuma'nın hangi camide önce kılındığı tesbit edilemezse, bütün halk öğle namazını da kıl­ malıdır. İlk Cuma namazını kılmış olm ada, Cuma namazını kıldıran vali ile onun görevlendirdiği ki­ şi, yahut diğer halk kesimi arasında bir fark yok­ tur. Eğer Cuma'yı kıldırmada valinin sona kalmış olduğu tesbit edilirse, onun ve cemaatının öğle na­ mazlannı da kılmalan gerekir. Cumalan geçerli değildir. ( 139) İmam Ebu Yusuf'a göre; bir şehirde sa­ dece iki camide Cuma namazı kılınabilir. İkiden fazla camide kılınamaz. 2 - ( 138 ) Şafii el-Ürnrn, 1/139. ( 139) bkz. A.g.e, a.y. 71 Bu görüşün dayanağı şudur : Bazı şehirlerin çevresi merkeze uzak olur. Bu sebeple yaşlı ve za­ yıf kimselerin Cuma kılmak için şehrin bir ucun­ dan diğer ucuna gitmeleri zor olur. Bu zorluğa bi­ naen iki yerde kılınabilir. İmam Ebu Yusuf'tan nakl edilen başka bir gö­ rüşe göre ise; Bağdat gibi içinden büyük nehirle­ rin aktığı ve şehri ortadan ikiye bölen büyük şe­ hirler dışında; bir tek şehirde iki yerde Cuma na­ mazı kılmak caiz değildir. Eğer şehrin ortasından bir nehir geçerse, o takdirde iki yakası ayn birer şehir hükmüne geçer. İmam Ebu Yusuf'tan nakl edilen bu ikinci gö­ rüşün dayanağı şudur : Hz. Peygamber Medine'de tek bir mescidde Cuma namazı kıldırmıştır. On­ dan sonra gelen h�ilifeler döneminde de çeşitli şe­ hirler feth edilmesine rağmen, onlar bu şehir mer­ kezlerinde Cuma namazı kılmak için sadece bir tek cami inşa etmişlerdir; birden fazla cami inşa et­ memişlerdir. Bir şehirde iki yerde Cuma namazı­ nın k ılınm a sını caiz görmek, iki yerden fazlasında kılınmasını caiz görmeyi gerektirir. Oysa bir şe­ hirde iki yerde cuma namazı kılınayı caiz görme düşüncesi, c emaatlann azalmasına sebeptir. Ce­ maatlann azalmasına sebep olan şey ile hükm et­ mek caiz değildir. Bu göıiişün esas dayanağı Hz. Ali'nin uygula­ masıdır. Hz, Ali Bayram günü bayram namazını kıldırmak üzere, Cebane' denilen yere çıkınca, Ca­ mi' de zayıf ve yaşlı kimselere bayram namazını kıldırmak üzere Ebu Mes'ud el-Bedri'yi vekil bırak­ mıştı. Zaruretler kendi ölçüsünde takdir 72 edilir, kaidesince, iki camide Cuma kılmakla bu zaruret ortadan kalkar. Dolayısıyla ikiden fazla camide kı­ lınamaz. Çünkü bunda herhangi bir zaruret yok­ tur. (140) Ebu Hanife, İmam Muhamed, Ahmed b. Hanbel ve İmam Malik'e göre, bir şehirde birden fazla camide kılınan Cuma namazlan geçerlidir. Bup.lar, görüşlerini : «Cuma namazı ve Teşrik tek­ birleri, sadece şehir merkezlerinde vaciptir.>> tar­ zında rivayet ettikleri hadise dayandınyorlar. (141) Ancak, bu sözün hadis olmadığını, Hanefilerin şe­ hir şartı ile ilgili görüşlerini açıklarken zikr etmiş­ tik. Bu söz zayıf olmakla beraber Hz. Ali'ye aittir. Bu söz yanında yukandaki görüşün açıklamasını şöyle yapıyorlar : 3 - «Cuma n amazında ş ehir şartı, gruplaşmalara meydan verilmeden Cuma namazının kılınabil­ mesi için koşulmuştur. Ayni zamanda bu, güçlük­ leri önlemeye de yöneliktir. Oysa şimdi ( o dönem­ del böyle bir güçlük bahis konusu değildir. Hat­ ta bir şehirde sadece bir Cami' de Cuma namazının kılınabileceğini söylemek hem güçlük doğurur, hem de fitne meydana getirir. Bir şehrin halkı, da­ ğınık bir şekilde yerleşmiş olabilir. Cuma n ama""' zı kılmak için, bunlan bir yerde toplanmaya mec­ bur etmek fitnenin körüklenmesine sebep olur. Oysa bizler, fitneyi yatıştırmakla görevliyiz. Bu sebeple Cuma namazının iki ve daha fazla yerler­ de kılınmasını caiz görüyoruz. Hz. Ali'nin yaptığı gibi, bayram namazını Ceba.ne'de kılarken, şehir( 140 ) ( 141 ) Serahsi, a.g.e, s. 120 vd Serahst, a.g.e, a.y. .. 73 de Cuma namazının kılınması geçerlidir. Yağmur duası için kılınan namazlarda da d urum böyle­ dir.>> ( 142) «El-İhtiyar» .da ( 143) konu ile ilgili olarak Ebu Hanife, İmam Muhammed ve İmam Ebu Yusuf'un görüşleri bir birine kanştınlmış olarak verildiğin­ den «el-Mebsut, 'a dayandık Hanbeli fıkhı «el­ Muğni» 'de de İmam Ebu Hanife, İmam Malik ve Şafii'nin görüşü, bir şehirde birden fazla yerde Cu­ ma namazı kılmanın caiz olmadığı şeklinde kayd edilmşitir. Ancak, «el-Mebsut, 'da Ebu Hanife'nin görüşü gayet açık olarak yukanda zikr edilen şe­ kilde geçmektedir. «el-Muğni» 'nin bu bilgiyi ne­ reden aldığını bilemiyoruz. Esas olan Hanefilerin kendi kaynağıdr. ( 144) el-Muğni'de Hanbeli Mezhebinin görü şü ş öy­ le açıklanıyor : Eğer bir şehir büyük olur da bir­ kaç camide Cuma namazı kılmaya ihtiyaç hisse­ dilirse, o şehirdeki bütün camilerde Cuma nama­ zı kılınabilir. Bunun açıklaması şöyledir : Eğer bir şehir İsfehan, Bağdat gibi büyük olur da halkının tek bir camide toplanması güçlük doğurursa ve çevresinin merkeze uzak olması sebebiyle, yahut tek bir cami'in c emaatı kapsayamaması sebebiy­ le, Cuma namazını kılmak imkansız hale gelirse, ihtiyaç ölçüsünde bir çok camide Cuma namazı kıl­ mak caizdir. Bu görüş Ata b. Ebi Rebah'ın görü­ şüdür. Bir rivayet e göre; Ebu Yusuf bu hükmü sırf ( 142 ) 043 ) ( 144 ) 74 A.g.e, a.y. bkz. Mavsıli, el-İhtiyar, 1/83. bkz. İbn-i Kudame, el-Muğni, 2/234. Bağdat şehrine mahsus olmak üzere caiz görmiıiş­ tür. Hanbeliler, görüşlerinin mesnedini açıklarken şöyle devam ediyorlar : Cuma namazı çemaatle­ rin toplanması ve hutbe için meşru kılınmıştır. Bayram namazlannda olduğu gibi, ihtiyaç hisse­ dilen her yerde kılınabilir. Nitekim Hz. Ali de böy­ le yapmıştır. Hz. Peygamber'in Medine'de iki yer­ de Cuma namazı kıldırmaması, buna ihtiyaç his­ sedilmemesindendir. Çünkü, ashab onun hutbesi­ ni dinlemek ve arkasında namaz kılmak için, ev­ lerinin uzaklığına rağmen, Hz. Peygamber'in Mes­ cidine geliyorlardı. Çünkü o, Allah'ın elçisi ve Şe­ riatın hükümlerinin koyucusu idi. Fakat sonradan başka şehirlerde buna ihtiyaç hissedilince, çeşitli yerlerde Cuma namazı kılındı ve buna hiç karşı çıkan olmadı. Dolayısıyla bunda icma vaki oldu. «Cuma namazı kılınacak yerde cezaların infaz edilmesi gerektiği ile ilgili düşüncenin ise hiç bir delili yoktur. Hatta Ahmed b. Hanbel'in şöyle de­ diği duyulmuştur : «Mus'ab b. Umeyr Medine'de Cuma namazı kıldırmak için gelince, burada han­ gi had cezası uygulanıyorrlu ki?» ''Hanbeli Mezhebine göre; eğer bir şehirde ge­ rek yoksa, birden fazla camide Cuma namazı kılı­ namaz. İki cami ihtiyaca cevap veriyorsa üçüncü­ de kılınamaz. Şayet ihtiyaç bulunmadığı halde, bir şehirde· iki yerde Cuma namazı kılınırsa, o tak­ dirde sadece devlet başkanı, yahut naibinin kıldır­ dığı Cum'a namazı geçerlidir. Cuma namazını ön­ ce, yahut sonra kılmalan arasında bir fark yok­ tur. ( 145) ( 145 ) İbn-i Kudame, a.g.e, s. 234 vd. 75 Buraya kadar, Cuma namazının farz olma şartlan ile bu namazın uygulaması ile ilgili. şart­ lan, üzerinden ittifak edilenleri esas almak sure­ tiyle ineeledik Bunun için de sağlam dini naslara dayanınayı prensip olarak kabul ettik. En mute­ ber hadis kaynaklanndan hareketle, Cuma nama­ zı hakkındaki bilgileri aktarmaya çlıştık. Dört mezhep imamımn konu hakkındaki düşünceleri­ ni, kendi kaynaklarından faydalanarak zikr ettik. Üzerinde ihtilaf bulunan şartlan ayn başlıklar ha­ linde inceleyerek münakaşasını yaptık. Dayandık­ lan akli ve nakli delilleri gözler önüne sererek okuyucnun gerçeği görmesine yardımcı olduk ve sonuçta kendi kanaatimizi de belirtmekten uzak durmadık. Cuma namazını tarihi seyri içinde ele aldığımızdan, ilk kılınışından farz oluşuna ve Hz. Peygamber'in kıldırmasına uygun bir zincirleme içinde takdim etmeğe çalıştık. Şimdi de Cuma eza­ nı ile ilgili kısa bir bilgi verdikten sonra, Cuma na­ mazının kılımşını ve rekatlarını açıklamaya çalı­ şacağız. ı 76 VII - CUMA EZANI Hz. Peygamber dönemi ile Hz. Ebu Bekir ve Hz. Önier dönemlerinde, ezan, hatip hutbe için min­ bere çıktığı zaman okunuyordu. Daha sonra top­ lumdaki değişmeye paralel olarak, ezanda da de­ ğişiklik yapılmış, Hz. Osman tarafından ikamet da­ hil, üçüncü ezan ihdas edilmiştir. Buhari'de Saib b. Yezid'in Zühri'den rivayet ettiği hadis-i şerif'te bu olay şöyle anlatılmaktadır: «Hz. Peygamber, Ebu Bekir ve Ömer zamanlannda ezan, hatip minbere çıktığı zaman okunuyordu . Hz. Osman döneminde nüfus çoğalınca, o, Zevra. adı­ nı taşıyan çarşı içindeki yüksekçe bir evin üzerin­ de üçüncü ezanı ilave etti. Müezzin buraya çıkıp ezan okur, indikten sonra da ikamet getirirdi. Hz. Peygamber döneminde tek bir müezzin vardı, ve ezan Mescid-i Nebevi'nin içinde okunuyordu. ( 146) -( 146}---- B-uh-a.r-i--;-Guın-a-, 21�2-2 ; 1/219 ; dört- mezhetin görüşll icin bkz. Serahsi, a.g.e, c. I/134 ; İbn-i Kudame, el­ Muğni, 2/292 ; Şafii, el-Ümm, 1 /195. 77 Bu olay diğer güvenilir hadis kaynakları ile fı­ kıh ve tefsir kitaplannda da bu şekilde zikr edil­ miştir. Biz Buhari'nin rivayetini esas aldık. U47) İbn-i Arabi, bu konuda şu bilgiyi veriyor : Hz. Peygamber döneminde Cuma ezanı ,diğer ezanlar­ dan farklı değildi. Beş vakit namaz için okunan ezan gibi, Cuma günü Mescidde· bir ezan okunu­ yordu. Hz. Peygamber Minberde oturduğu zaman, tek bir müezzin ezan okurdu. Hz. Eb Bekir, Hz. Ömer ve Küfe'de bulunan Hz. Ali de böyle yapıyor­ du. Hz . Osman döneminde durum değişti. O, nü­ fusun arttığını görerek, Zevra adını taşıyan evin bir bölümünden Cuma namazı için ezan okutul­ masını ihdas etti. Bu ezanı duyanlar Hz. Peygam­ ber'in Mescidine yöneliyordu. Hz. Osman Minbere oturunca, Hz. Peygamber .döneminin müezzini ezan okuyor, ondan sonra da hutbesini okuyordu. Hadis-i şerifte Hz. Osman'ın ilave ettiği ezana üçüncü ezan adı verilmiştir. Bunun sebebi ikamet­ ten itibaren sayınca dış ezanın üçüncü ezan olu­ şudur. Hz. Peygamber «Dileyen iki ezan arasında namaz kılabilir.» ( 148) buyunnuştur. İnsanlar bu­ nun Hz. Osman ezanı ile ikamet arası olduğunu ve dış ezanın asıl olduğunu zannetmİşlerdir. Bu dü­ şünce yanlıştır. Sonradan bu üç ezanı ayni vakit­ te birleştirip okumak adeti ihdas edilmiştir. Bu da yanlış üstüne yanlıştır. Ben Medine'de minare­ de okunan ezandan sonra, cemaatın arasında hut­ beden önce ezan okunduğunu gördüm. Zamanı047 ) 048) 78 bkz. İbn-i Mace, ikame, 97, 1 /359 ; Beyhaki, Sünen. 3/192. Buhari, Ezan, 14, 16 ; Tirmizi, Salat, 22 ; Nesai, Ezan, 39 ; MUslim, Müsafirin , 56. mızda da bu şekilde yapılagelmektedir. Bunlann hepsi bidattir.» ( 149) Kurtubi'nin kayd ettiğin e göre; Hz. Ömer de çarşının Mescid-i Nebevi 'ye yakın olan kısmında, Cuma' dan ö nc e eza n okuturdu. Bunun sebebi, in­ sanlan uya rmak ve Cuma namazına zamanında hazırlanıp gelmelerini sağlamaktı. Cemaat topla­ nınc a da Mescid içinde tek bir ezan okutur­ du. ( 150) İmam Şafii'nin kayd ettiğine göre; Ata b. Ebi Rebah üçüncü ezanı Hz. Osman' ın değil, Hz. Mua­ viye'nin ihdas ettiğini söylemiştir. İmam Şafii' ye göre; Cuma ezanı Hz. Peyga mber döneminde ol­ duğu gibi,. tek ezan tarzmda olmalıdır. Günümüz­ de olduğu gibi, Şa fii, üç ezan okunmasını çirkin görmektedir. (151) Hanefi lerden İmam Tahavi' ye göre; Cuma gü­ nü alış-verişi yasaklayan ve Cuma narnazına koş­ ınayı emr eden ezan, hatip minbere çıktığı . za­ man okunan ezandır. Çünkü Hz. Peygamber dö ­ neminde bu şekilde yapılıyordu. Hanefi lerden İmam Hasan b. Z iyad' a göre ise; Cuma günü muteber olan ezan ö ğle vakti minare­ de okunan dış eza ndır. Çünkü iç ezanın okunınası beklenirse, cemaa t, hutbe di nlemeyi ve Cuma na­ mazını kaçırabilir. Hanefi Mezhebince kabul edilen görüş şöyle­ dir : Sonuç olarak, öğle vakti girmeden ö nc e oku­ nan ezanlar a lış-verişi bırakınayı yasaklayıcı ma- ( 149) İbn-i Arabi, Ahkam, 4/1791 ; Kur.tubi, .Ahkam, 18/ 100 . ( 150) Kurtubi, Ahkam'ul-Kur'an, 18/100. 051 ) Şafii, eı-ümm, 1 /191 79 hiyette değildir. İster dışarıda minarede, ister hut­ beden önce cami içinde okunan ezan o�sun, öğle vakti girdikten sonra okunan ilk ezan, Cuma na­ mazına koşmayı emr edici ve alış-verişi yasakla­ yıcı olan ezandır. U52) Fakihfmi'nin zikr ettiğine göre; Mekke' de dış ezanı Cilkl ilidas eden zat Haccac, Basra'da Ziyad olmuştur. İbn-i Hacer'in anlattığına göre; Mağribliler (İbn-i Hacer'in yaşadığı dönemdel , bir­ den fazla ezon okumuyorlardı. İbn-i Ebi Şeybe İbn-i ömer'in şöyle dediğini nakl etmiştir : Cuma günü okunan ilk ezan bidattir. Bu ya inkar maksadı ile söylenmiştir, yahut Hz. Peygamber döneminde bulunmayıp sonradan ortaya konduğunu ifade et­ mek üzere söylenmiştir. Her ne kadar başkalanna izafe ediliyorsa da, beş vakit namaza kıyasla Hz. Osman'ın, insanlara Cuma namazı vaktinin girdi­ ğini ilan etmek için, bu ezanı ihdas etmiş bulundu­ ğu görüşü daha kuvvetlidir. Yukarıda da kayd edildiği üzere, Hz. Ömer'in buna benzer bir ezan ihdas ettiği yolunda bir ri­ vayet nakl ediliyorsa da, İbn-i Hacer bu rivayetin munkatı' olduğunu, dolayısıyla delil olamıyacağı­ nı söylemektedir. İslam dünyasının çeşitli ülkelerinde mahalli olarak ihdas edilen, Cuma'ya çağrı mahiyetindeki salavat ve sair zikirler, sonradan ortaya konmuş şeyler olup bu konularda Selefe uymak, Hz. Pey­ gamber'e uymak hepimizin göre·vidir. U53) ( 1 52 ) ( 153 ) 80 /134. Şevkfmi, Neylü'l-Evtar, 3/298 vd. İbn-i Hacer Fethul­ Bari, 2/327 vd. Renıhsi, a.g.e. J Burada dikkatimizi çeken önemli bir nokta vardır. Hukuki konularda olduğu gibi, toplumu il­ gilendiren Cuma namazı gibi önemli konularda, devlet aksine uygulama veya bir nas bulunmasına rağmen, maslahata d ayalı olarak bazı tasarruflar­ da bulunmuştur. Hz. Peygamber döneminin ş art­ lan ile Hz. Osman döneminin şartlan eşit değil­ di. Hadiste de açıklandığı üzere, Hz. Peygamber dö­ neminde nüfus kalabalık olmadığı ve Hz. Peygam­ ber'i dinlemeye ç ok haris oldukları için, zamanın­ da camiye gelip bu veeibe'yi yerine getirmek için toplanıyorlar, vakit gelince de Mescid içinde ezan okunup Hz. Peygamber tarafından Cuma hutbesi veriliyor, namaz kılınıyordu. Fakat, Hz. Osman döneminde toplum yapısındaki değişiklik, yani nü­ fusun çoğalması ve meşguliyetlerin artması, bu-· na göre bir tedbir almayı gerekli kıldı ve tedbir alındı. Ancak, sonradan ihdas edilen ezan günü­ müzde tam namaz vaktinde okunursa, o takdirde iç ezanın yerini almış olur. Hz . Peygamber içeride okuttuğu ezanı öğle vaktinde okuttuğuna bugün de öğle vaktinde göre, okunan ezan ile o ezan arasında herhangi bir fark kalmamıştır. Caminin içinde, yahut dışında kılınması arasında bir fark yoktur. Bu b;3,kımdı::m İmam Hasan b_ Zivad'm gö­ rüşünü tercih ederek, Cami içinde ikinci bir ezan okumanın gerekli olmadığını ifade edebiliriz. F. : 6 81 VIII - CUMA NAMAZINA GİTMEYİ GEREKLİ KlLAN UZAKLIK İliın adamlan Cuma namazı kılınan yer ile Cuma namazı kılacak kişi arasında ne kadar uzak­ lık bulunması gerektiği konusunda ihtilafa düş­ müşlerdir. Çünkü bu konuda herhangi bir açıkla­ ma yoktur. Alıcak Ebu Davud ve Darekumi'de İbn­ ömer'den rivayet e dilen şu hadis vardır : «Cuma nam a zı , ezanı duyan kimseye vacip­ tir.,. ( 154) Bu hadis hakkında çeşitli sözler söylen­ miştir. Zayıf, müdelles, delil kabul edilemez, gibi sözler sarf edilmişse de Şevkani , «Cuma günü na­ maz için ezan okunduğu zaman Alah'ı zikr etme­ ğe koşun» (155) ayeti bunun bir şahididir, takvi­ ye edicisidir. Bu hadis, Cuma ezanını duyan her­ kese Cuma namazının farz olduğna delalet etmek­ tedir. Buna göre, Cuma ezanını duymayanlara Cu­ ma'ya gitmenin farz olmadığı görüşünü savunan­ lar da vardır. İmam Şafii, Ahmed b. Hanbel, İs- ( 154 ) (155 ) 82 Darekutni, 2/6 ; Ebu Davud, Cuma, 213 ; 1/640. el-Cuma, 62/9. hak b. Raheveyh, .İmam Malik, Abdullah b. Amr bu görüşü benimsemişlerdir. ( 156) Bu Tirmizi ile İbn-i Arabi'nin rivayetiJ?.e göredir. Iraki'nin «Tirmii» Şerhinde nakl ettiğine gö­ re; İmam Şafii, İmam Malik, Ahmed b. Hanbel, Cu­ ma ezanını duyınasalar da şehir halkına Cuma na­ mazı vaciptir, diyorlar. Cuma namazı kılınan şehrin dışındaki müslü­ manlara, Cuma namazının farz olup olmadığı hu­ sudunda farklı görüşler vardır. Abdulalh b. Amr Ebu Hureyre, Enes b. Malik, Hasan, Ata, Nafi, Ik­ rime, Hakem, Evzai ve İmam Yahya'ya göre; gün­ düzün sonu ve gecenin evvelinde ailesine dönüş imkanı verecek kadar uzaklıkta bulunan kimse­ lerin Cuma narnazına katılmaları farzdır. Ancak, bunların dayandıkları hadis zayıftır. Bu alimler­ den başkası, Cuma'ya gitmeyi gerekli kılacak me­ safeyi ölçü ile belirtmişlerdir. :Ata b. Ebi Rebah'a göre; bu mesafe Cuma kı­ lınacak yerden on mil; Zühri'ye göre, altı mil, Re­ bia'ya göre dört mil, İmam Malik' e göre üç mil, Şafii ve Ahmed b. Hanbel' e göre bir fersahtır. İbn-i Kudame bu görüşün Rey mensuplannın d a görü­ şü olduğunu söylüyor. ( 157) Zeyd b. Ali, Bakır, Mü­ eyyid Billah ve Ebu Hanife'ye göre ise; şehir dı­ şında bulunanlara Cuma narnazına gitmek mec­ buriyeti yoktur. (158) Cuma'ya gitmeyi gerekli kılacak uzaklık ko­ nusunda ileri sürülen görüşler, bu görüş sahiple­ rinin yaşadıklan dönemin toplumsal yapısı ile ya- ( 156) Bağavi, a.g.e, 4/221. ( 157 ) bkz. İbn-i Kudame, a.g.e. ( 158) Şevkani, a.g.e, s. 260 vd. 83 kından ilgili bulunmaktadır. Bu konuda rivayet edilen hadislerin bir kısmı zayıf, bir kısmı da doğ­ rudan bu konuda bir ölçü belirtmek için söyü;m­ memiştir. Mesela; Hz. �işe hadisinde, insanların avali denilen şehir civarındaki küçük yerleşim merkezleri ve tarlalarından nöbetleşerek Cuma narnazına geldikleri rivayet edilmektedir. Bu riva­ yet Cuma'ya gitmeyi vacip kılan ölçüyü belirtmek için söylenmiş değildir. Bu bakımdan kesin bir de­ lil kabul edilemez. Yani avali'den bir miktar ileri­ de bulunan bir yerleşim merkezinden Cuma'ya gelmek gerekmez, manasını taşımamaktadır. Günümüzde teknik şartların getirdiği kolay­ lıklar sebebiyle: bir müslüman ezanı duyarak Cu­ ma'ya gitmek durumunda değildir. Herkes saat­ ten yararlanarak Cuma vaktini öğrenebilir. Cu­ ma namazının vaktini öğrenebilmek için ezanın okunmasını beklernesi şart değildir. Yine o dönem­ lerden müezzinlerin sesinin ulaştığı yer ile günü­ müzde hoparlörlerle okunan ezanın ulaşacağı me­ safe arasında büyük farklar vardır. Yine günü­ müzde, bazı İslam devletlerinde olduğu gibi, Cu­ ma vakti yapılan yayınlar ve okunan ezanlarla, durumun çok geniş bir kitleye yayılması ve du­ yurulması imkanı bulunmaktadır. Bu sebepler do­ layısıyla, yukandaki görüşleri o toplumların ken­ di şartlan içinde mutalaa etmek gerekir. Günümüz şartlarında, Cuma narnazına ne ka­ dar uzaktan gitmenin farz olduğu ile ilgili olarak şöyle bir prensip kabul etmemiz mümkündür : Ge­ rek vasıta ile, gerekse yaya olarak ve gerekse uçak­ la, güçlüklere sebep alınadan gidip gelme imkanı varsa, böyle bir mesafeden Cuma narnazına git­ mek farzdır. Doğrusunu Allah bilir. 84 IX - CUMA VAKTiNDE ALIŞ-VERİŞiN HÜKMÜ Cuma günü, Cuma namazı için ezan okunun­ ca, namaza koşmanın farz oldu ğu hususunda alim­ ler arasında ittifak vardır. Bunun delili Cuma ayetindeki : <<Namaz için çağnda bulunulduğu za­ man_ Allah'ı zikr etmeğe ko ş un . » ( 159) ayet-i keri­ mesidir. Bu ayette koşmak emri, namaz için oku­ nan ezana bağlanmıştır. Ezan da öğle vaktinde okunan ezandır. Vakit girmeden okunan ezanın hükmü yoktur. ( 160) Cuma günü öğle ezanı okunduğu zaman, Cu­ ma narnazına koşmanın farz olu ş lmda olduğu gi­ bi, bu vakitte alış-veriş yapmanın, haram olduğu husu sun d a da ittifak vardır. Bunun dayandığı de­ lU Cuma ayetind eki : «Alış-verişi bırakın>> ibare­ sidir. Burada her ne kadar, alış-şeriv zikr edilerek 059) ( 160) el-Cumua, 62/ ll. Kurtubi, el-Cami' Li Ahk3.mil-Kur'an, 18/ 107 . 85 yasaklanmışsa da, icare, nikah, ve diğer rnuame­ lelerin de yasak olduğuna nas yolu ile delalet et­ mektedir. Yani alış-veriş gibi önemli işler bırakıl­ ması gerekiyorsa, diğer muameleleri bırakmak el­ bette gereklidir. Buradaki emir farz manasınadır. Dolayısıyla, her türlü meşguliyetİn bırakılınasını kapsamına almaktadır. (161) Cuma ezanı okunduktan sonra alış-verişin ya­ sak olduğu konusunda ihtilaf bulunmamakla be­ raber, şayet bö yle bir zamanda ticari bir muamele icra edilecek olursa, bunun hükmünün ne olaca­ ğı hususunda ise değişik görüşler belirtilmiştir. İmam Malik'e göre; Cuma saatinde alış-veriş geçersiz olup fesh edilebilir. yapılan ( 162) Muği­ İbn-i (163) l\-1aceşün da bu gö­ Ebu Hanife, İmam Şafii, İmam Ebu Yusuf, re, İbnu'J-Kasım, Eşheb , rüşü benimsemişlerdir. İmam Züfer ve İmam Muhammed; Cuma na­ mazına koşmak vacip, alış-veriş haram olmakla beraber, böyle bir zamanda yapılan akitlerin ge­ çerli olduğnu kabul ediyorlar. Ebu Bekr er-Razi el-Cessas da bu görüşü benimseyip, delilini şöyle açıklıyor : Allah Teala ayette : «Mallarınızı aranız­ da batıl bir şekilde yemeyin. Karşılıklı nza ve ti­ caret yolu ile olursa bu müstesna.•• { 164) buyuru­ yor. Bu ayetin zahiri manası, bu alış-verişin ge­ çerli olmasını gerektiriyor. Çünkü karşılıklı nza ( 161 ) 0 62 ) Alusi, Ruhu'l-Maani , 28/ 1 03 ; Kurtubi, el-Cami' Li Ah- kamiJ...Kur'an, 18/ 107-8. Malik el-Müdevvene. 1 / 154 . ( 1 63 ) İbn-i Arabl, Ahkamu'l-Kur'an, 4 1 /793 . C 164) en-Nisa, 86 4/29. ile yapılmaktadır. Diğer zamanlarda yapılan bu gibi akitler geçerli olduğu gibi, böyle zamanlarda da geçerlidir. ( 165) Hanbeli Mezhebine göre; ezan okununca alış­ veriş haram olur, Cuma narnazına koşmak vacip olur. Ancak, Cuma'ya koşma emri ile alış-verişi bı­ rakma yasağı, Cuma n amazı ile m.ükellef olanla­ ra aittir. Cuma namazı ile muhatap olmayan, ço­ cuk, kadın, köle ve yolcular için böyle bir yasak sözkonusu değildir. Hanbeli Mezhebine göre; Cuma günü Cuma saatinde yasak olan muamelenin sadece alış-veri­ şe mahsus olup, diğer dünya muamelelerini kapsamamaktadır. Mezhebin hakim görüşü bu ol­ makla beraber, Hanbelilerden bazı alimiere göre bu yasak hem alış-veriş e, hem de diğer akit ve· mu­ amellerin tümüne şamildir. Mezhebin dayandığı delil, ayetteki yasağın sadece alış-verişe tahsis edilmiş olmasıdır. Tahsis olduğu için, diğer mua­ meleleri buna kıyas etmek geçerli değildir. ( 166) Ancak, Mezhebin, hakim olan bu görüşü nassın zahirine bakmak tarzında ortaya çıkıyor. Burada alış-verişin yasaklanmasının sebebi, ayetin iniş se­ bebinin alış-veriş olmasına binaendir. Bundan maksat, insanları meşgul eden işleri bırakarak Cuma farizasını edaya koşmalarını sağlamaktır. Dolayısıyla bütün meşguliyetlerin bırakılması ge­ rektiği görüşü diğerlerine göre daha kuvvetlidir. ( 165 ) İbn-i Arabi a.g.e, a.y. ; Şafü, el-Umm, 1/195 ; Cessas, Ahkamul-Kur'an, 5/341 vd. ( 166 ) İbn-i Kuo.ame, el-Muğni, 2/398 ; Malik, a.g.e, 1 / 195. 87 Cuma vaktinde alış-veriş ve benzeri akitlerin fesh edilebileceğini kabul eden İmam Malik'e gö­ re; devlet Cuma günü çarşılarda alış-verişi yasak­ layamaz, fakat, Cuma namazı vaktinde ezandan sonra alış-veriş ve benzeri muameleleri yasakla­ yabilir. Ömer b. Abdülaziz bu vakitte alış-verişi yasaklamıştı. Cuma namazı ile sorumlu bulunma­ yanlar bu hükümden müstesnadır. Sonuç olarak şunu ifade etmeliyiz : Cuma na­ mazının hedefine ulaşahilmesi ve Kitap ile Sün­ netteki önemini kazanabilmesi için, ayetteki emir ve yasak ifadeleri doğrultusunda; Cuma vakti gir­ dikten sonra sorumlulann Cuma narnazına koş­ malan farz, bu vakitte gerek alış-veriş, gerekse diğ e r dünyevi ınuamelelerle uğraşmak yasaktır Bu y asak her ne kadar Cuma farz olmayanları kapsamı içine almıyorsa da, kontrol güçlüğü sebe­ biyle, Cuma vaktinde, gerek Cuma ile sorumlu bu­ lunanlara, gerekse sorumlu olmayanlara ç arşılar­ da her türlü muamelenin yasak olması, toplum dü­ zenini sağlamak açısından daha uygun olsa ge­ rektir. Kadın, köle, çocuk ve yolcularla hasta ve m azeretli kişilerin bu saatte evlerinde herhangi bir iş ile meşgul olmalarında ise bir sakınca yok­ . tur. 88 X - CUMA NAMAZININ KlLlNIŞI Buraya kadar, sırasıyla Cuma, namazının farz olma ve uygulaması ile ilgili şartları ve bunlarla ilgili bazı görüşleri geniş bir şekilde açıklamaya çalıştık. !Ju başlık altında, şimdi de Cuma nama­ zının kıl!nış şeklini ve kaç rekat olduğunu yine sağlam hadisiere ve muteber kaynaklara olarak açıklam aya çalışacağız. dayalı Bunun için özel­ likle Hz. Peygamber'in Cuma namazını nasıl kıl­ dığını belirtrneğe çalışacağız. 1 Gerek Hicretten önce Es'ad b. Zürare'nin imamlığında kılınan Cuma namazı, gerek Mus'ab b. Umeyr'in kıldırdığı Cuma namazı, gerekse Hz. Peygamber'in Medine'ye hicretinde Ranuna vadi­ sinde kıldırdığı Cuma namazı ile, daha sonraki yıl­ larda kıldırdığı Cuma namazlannın iki rekat oldu­ ğu tevatür derecesinde Sünetle sabit olup üzerinde alimierin ic'maı vardır. 89 N esai'de İbn-i Ebi Leyla yolu ile Hz. Ömer'den mevkuf olarak rivayet edilen bir hadis-i şerif'te şöyle buyuruluyor : «Cuma namazı iki rekattır. Fıtır namazı (Ramazan bayramı) iki rekattır. Kur­ b an bayramı namazı iki rekattır. Bu namazlar Muhammed'in dili üzere tamamdır, eksik değil­ dir. '' ( 1 67) Cuma namazının iki rekat olduğu hususunda ittifak bulunmakla beraber, farzdan önce ve son­ ra kılınan nafile namazlada ilgili olarak farklı ri­ vayetler nakl edilmiştir. Bu noktanın tam aydın­ lığa kavuşabilmesi için, sahih rivayetlerle sabit Sünneti ortaya koyarak neticeye varmak istiyo­ ruz : 1 Ebu Hureyre'den rivaye tedildiğine gö ­ re; Hz. Peygamber şöyle buyurdu : «Cuma nama­ zından sonra, namaz kılmak isteyen dört rekat kılsın.>> ( 168) Bu hadis başka bir ifade ile şöyle rivayet edilmiştir : <<Cuma namazından sonra na­ maz kılmak isterseniz, dört rekat kılın. '' ( 169) - 2 İbn-i Ömer'den rivayet edUdiğine göre; Hz. Peygamber, Cuma namazından sonra (Mescid­ den) ayrılıp evinde iki rekat namaz kılarch . '' ( 170) - ( 167 ) ( 1613 ) Nesai, Cuma, 37, 3 / 1 1 1 . Bu hadisi Buhari dışında büyük bir topluluk rivayet etmi.ştir. bkz. Müslim, 1 /600, Cuma, 33 ; Ebfı Di:\vud, Cuma , 1 /673 ; Tirmizi, Cmna, 376, 2/400 ; İbn-i Mace, 95, l /358 ; Nesai, a.g.e, s. 1 1 3 ; Ahmed b. Hanbel, 2/249 ; Şevkani, Meylü'l-Evtar, 3/318. ( 169 ) ( 170 ) Müslim, a.g.e, a.y. Bu hadisi hadis alimlerinden bir topluluk rivayet et­ miştir. 90 Zühri'den rivayet edildiğill e göre; Hz. Peygamber, Cuma namazından sonra iki rekat na­ maz kılardı.» ( 1 71) 3 4 - Yine Abdulah b. ömer'den rivayet edii­ diğine göre; ResuluHalı (S.A.V. ) , öğle namazından önce ve sonra, akşam namazından sonra, evinde iki rekat namaz kılardı. Yatsı namazından sonra da iki rekat, Cuma namazını kıldıktan sonra yine iki rekat namaz kılardı.» U72) - «Kim kılmak isterse» ifadesine dayanarak, alimler Cuma namazından sonra kılınan dört re­ kat namazın nafile olduğuna hükm etmişlerdir. Diğer hadislerden, Hz. Peygamber'in kendisinin dört rekat değil, iki rekat nafile kıldığı anlaşılmak­ tadır. Ancak, ashaptan Cuma namazından sonra camide nafile namaz kılmak isteyenlere dört re­ kat kılmalarını tavsiye etmiştir. Kendisi iki rekat kıldığı halde camide kılanlara dört rekatı tavsiye etmesinin sebebi, Cuma namazını tamamlayan bir namaz olmadığı anlaşılsın içindir. Böyle olmasa kendisi bu namazı evinde iki kılmazdı. Ashab'tan İbn-i Ömer'in evinde Cuma namazından sonra iki rekftt nafile kıldığı rivayet edilmektedir. ( 173) Hz. Peygamber'in Cuma namazından sonra evinde iki rekat nafile namaz kıldığı ile ilgili ri­ vayetlere dayanarak, Imran b. Husayn bu nama­ zı böyle kılmıştır. Tirmizi'nin kayd ettiğine göre ise; İmam Şafii ve Ahmed b. Hanbel'den de ayni rivayet nakl edilmiştir. Ancak, İmam Şafii eel- ( !71 ) ( 172 ) 073 ) Müslim, a.g.e, a.y. ve diğer hadis kaynaklan. Buhari, Cuma, 39, 1/225. Şevkani, Neylü'l-Evtar, 3/319. 91 Ümm» adlı kitabında Hz. Ali rivayetini kabu1 et­ meyip dört rekat kılmak gerektiği görüşünü be­ nimsediğini ifade etmektedir. (174) İbn-i Kudame'nin nakl ettiğine göre; Ahmed b. Hanbel «Cuma namazından sonra dileyen iki rekat, dileyen dört rekat, dileyen altı rekat kılsın. " demiştir. ( 175) İbn-i Mes'üd, İbrahim en-Nahai ve Rey ekolü mensupları ise; Ebu Hureyre hadisine dayanarak Cuma'dan sonra dört rekat nafile namaz kılınayı benimsedikleri anlaşılmaktadır. ( 176) Hz. Ali, Ebü Musa el-Eş'ari, Ata.', Mücahit, Hu­ mayd b. Abdirrahman ve· S evri aşağıda zikr edi­ len İbn-i Ömer hadisine dayanarak Cuma'dan sonra altı rekat nafile namaz kılınması görüşü­ nü kabul etmişlerdir. ( 177) Hadisin metni şöyle­ dir : «İbn-i Ömer'den rivayet edildiğine göre; ken­ disi Mekke'de Cuma n amazı kılınca, Mes cid i Ha­ - ram'a erken gelerek iki rekat namaz kılmış, bir başka Cuma'da ise dört rekat kılmıştır. İbn-i Ömer Medine'de Cuma namazı kılınca, Cuma'dan sonra evine dönerek iki rekat namaz kılmış, Mescidde kılmamıştır. Bu durum kendisine sorulunca : «Hz. Peygamber'in de böyle yaptığını söylemiştir.» ( 178) I'raki'ye göre, bu hadisin senedi sağlamdır. Bu ha­ disi Nesai, Tirmizi ve İbn-i Mace de rivayet etmiş­ lerdir. ( 179) ( 174 ) ( 175) ( 176) 077 ) 078 ) ( 179 ) 92 Şevkani, a.g.e, a.y. ; Şaüi, el-Ümm, 1/139. İbn-i Kudame, a.g.e, 2 /232 . Şevkani, a.g.e, a.y. Serahsi, a.g.e, c . 1 /175. Şevkani, a.g.e, a.y. Ebu Davud, 1 /673, H. No 1 130. A. el-Benna, Feth, 6/76 ; Şevkani, a.g.e, s. 318. «Fethurrabbani» 'de konu ile ilgili rivayet şöy­ le geçmektedir : «Nafi'den rivayet edildiğine gö ­ re; İbn-i Ömer Cuma günü sabahleyin Me scid'e gi­ der, rekatlarca namaz kılar, namazda kıyamı uza­ tır, Cuma namazını kıldıran imam ayrılınca da evine dönerek evde iki rekat daha namaz kılar; Hz. Peygamber'in de böyle yaptığını söyler­ di.» ( 180) Bu hadis ile ilgili olarak Şevkani şöyle diyor : İbn-i ömer'in «Hz. Peygamber de böyle yapardı, sözü hakkında herhangi bir bilgimiz yoktur. Bu yoruma muhtaçtır. Hz. Peygamber'in Mekke'de bunu yaptığını zannetmiyorurn. Çünkü Hz. Pey­ gamber'in Mekke'de Cuma namazı kıldığı ile H­ gili sağlam bir ri vaye t yolüur. Belki İbn-i Ömer, yaptığı bu işin sadece Medine ile ilgili olan ln s­ mını Hz. Peygamber'e nisbet etmiştir. ( 1 8 1 ) Hadis kaynaklannda " yaptığımız araştırma­ larda, Hz. Peygamber'in Cuma namazından önce nafile olarak herhangi bir namaz kılmadığı anla­ şılmaktadır. İbn-i Abbas'tan mevkuf olarak riva­ yet edilen hadis'in delil kabul edilerniyecek dere­ cede zayıf olduğunu kayd etmiştik. İbn-i Ömer'in Cuma'dan önce kıldnğ rivayet edilen namaz'ın Mekke'de Harem'e erken gittiği zamanla ilgilidir. Medine'de kılınca evinde Cuma'dan sonra iki re­ kat kıldığı anlaşılmaktadır. O halde şu noktayı ke­ sin olarak tesbit edebiliriz. Hz. Peygamber'in ge­ rek fiili Sünnetinde, gerekse sözlü sünnetinde Cu- ( 180) ( 181 ) Şevkani a.g.e, a.y. ; Nasai, 3/111, Cuma, 73. Şevkani, a.g.e, a.y. 93 ma namazının ittifak edilen rekat sayısı ikisi farz dördü sünet olmak üzere altı rekattır. Ancak bu sünne t namaz Camide kılınmak istendiği zaman­ ki tavsiyeye binaendir. Cuma namazının farzın­ dan sonra evinde kılmak isteyenler için sünnet na­ maz yine ittifakla iki rekattır. Bu tesbiti yaptık­ tan sonra, Cuma namazından önce nafile namaz­ la ilgili rivayetleri incelemek istiyoruz : 94 XI ı - - CUMA'DAN ÖNCEKi NAMAZ Tab enini'de İbn-i Abbas 'tan ş u hadis ri­ vay et ed ilmek tedi r : «Hz. Peygamber , C uma'dan önce dört r ek at nama z k ılard ı. » B u had isin s ene­ d ind e Mü beşşir b. Ub eyd b ulund uğ u iç in c idd en zayıf t ır. (182) 2 - İbn-i M ac e'de a z bir d eğ işik lik le, Müb eş ­ şir b. Ubeyd- Haccac b . Ert at- Atıyye el- Avfiy y o lu i le yine İbn-i Abbas' tan rivay et ed Udiğine gör e; Hz . P eygamb er C uma namazı ndan önce, h iç fası la v erm eden dö rt r ek at nama z kı lardı .» ( 183) Avnü 'l-Ma'b lid 'd a bu hadis i le i lgi li olar ak ş u bi lgi v eriliyor : «B u hadis cidd en z ayı ftır , deli l ka ­ bul ed ilem ez. Bakıyy e b. Velid hadi s ilmind e çok t ed lis yapan kiş i o larak tanınmaktad ır. Mü beşşir Münk er hadis rivay et ed er. Ahm ed b. Hanb el Mü ­ b eşş ir h akk ında: «Hadis uyd uru r,, d em iştir. 082 ) 083 ) Hac - Şevkani, Fethul- Kadir, 3/318. İbn-i Mace, İkame, 94, 1/358. 95 cac'ın rivayet ettiği hadisi Yahya el-Kettan ile İbn-i Mehdi terk etmişlerdir. Atıyye'yi ise hadis alimlerinin büyük bir çoğunluğu zayıf kabul et­ mişlerdir. Ebu Şamme el-Makdisi ise; yukandaki hadis için şu bilgiyi veriyor : «Bu hadis mezkür hadis ravilerinin dilinde değişikliğe uğramış olma­ lıdır. Çünkü raviler sağlam değildir, güçleri kuvvetli değildir. ezberleme Bu sebeple Cuma'dan sonra» diyecek yerde «Cuma'dan önce•• ifadesini kullanmış olabilirler. ·•:Sonra» kelimesi yerine ön­ ce kelimesinin değişikliğe uğraması sonucu böyle rivayet edilmiş olsa gerektir. «Önce» kelimesi ye­ rine «Sonra» kelimesi konulursa bu konuda riva­ yet edilen diğer kuvvetli hadisiere de uymakta­ dır. ( 184) Dolayısıyla ravilerinin tamamı zayıf ve biri uydunnacılıkla ün kazanan üç ravinin, sağ­ lam ve meşhur olan rivayetlere ters olarak riva­ yet ettikleri bu hadisi, delil olarak kabul etmeğe imkan yoktur. 3 - Tirmizi'de ise İbn-i Mes'üd'dan şöyle bir rivayet nakl ediliyor : «İbn-i Mes'üd, Cuma'dan önce ve Cuma'dan sonra, dört rekat namaz kılar­ dı. » ( 185) Bu hadis'teki «Cuma'dan önce dört re­ kat» ifadesi, yazma nushalardan birinde bulun­ madığı kayd edilmiş, istihsah edenin unutmuş ola­ cağına haml edilmiştir. Fakat, Cuma'dan önce dört rekat ifadesi bulunmayan o nushadaki bu konudaki diğer sağlam hadisiere dır. ( 186) 084 ) ( 185 ) ( 18 6 ) 96 Azimabadi, Avnu'l-Ma'büd, 3/477 . Tirmizi, 2/477. bkz. A.g.e, a.y. ifade, uymakta­ İbn-i öm er'in Cuma'dan önce, uzun uzadıya namaz kılması, kendi isteği, ile nafile olarak kıldı­ ğı namazlardır. Bu durum Sahabilerden bazıların­ da da görülmektedir. Bunun açıklaması şöyledir : İbadete meyyal ve çok zühd ehli olan bu gibi Sa­ habiler Cuma'ya erken giderler, bu vesile ile Cu­ ma narnazına kadar geçen zaman içinde namaz kılmakla meşgul olurlardı. İbn-i Mes'ud'un Cuma'­ dan önce kıldığı rivayet edilen dört rekat namaz da böyle olsa gerektir. Eğer rivayet doğru ise bu , İbn-i Mes'ud'un kendiliğinden kıldığı nafile qir na­ mazdır. Bu namazın Sünet qld:uğunu söyleyen bir alim yoktur. İbn-i Münzir'in nakl ettiğine göre; İbn-i ömer, Cuma'dan önce oniki rekat, İbn-i Abbas ise sekiz rekat namaz kılardı. Bu namazlar Hz . Peygam­ ber'in sünneti olarak değil, kendiliklerinden kıl­ dıkları namazlardır. Kıldıkları namazın rekat ade­ di de bunun için değişik olarak rivayet edilmiştir. Nafile namazın kapısı j s e açıktır. Bunlar, Cuma günü Cuma ezanı okunmadan ve Cuma vakti gir­ meden kılınan namazlardır. ( 187) Hatta Hz. Ali'­ nin Cuma namazından sonra iki rekat, daha son­ ra dört rekat namaz kıldığı rivayet edilmiş­ tir. ( 188) Bunlar a dıgeçen Sahabilerin kendilikle­ rinden yaptıkları ibadetlerdir. Onların bu yaptık­ ları şey, Ümmet için bir teşri manası ifade etmez . Böyle yapmak herkes için caiz ve mubahtır. Na­ maz olması bakımından bu namaziara karşı çıkıl- 087 ) Azimabadi, a.g.e, 3/477 vd. ( 188 ) Ti rmizi, a.g.e, s. 401 ; Seyyid Sadık, Fıkhu's-Sünne. 1 /266. F. 7 97 maz. Ancak, bunun kabul edilmeyen yönü, Sünnet olduğuna inanmaktır. (189) Hanefi Mezhebi, Cuma namazından önce ve sonra, dörder rekat sünet kılınması görüşünü be­ nimsemiştir. Bunun dayandığı delil «el-Mebslit» ' ­ d a şöyle açıklanmaktadır : « Cuma namazından önceki dört rekat, öğle narnazına benzediği için sünnettir. Çünkü öğle na'mazından sonra ve önce dört rekat sünnet namaz kılınmaktadır. Dayandıkları ikinci delil; İbn-i Ömer'den riva­ yet edilen şu hadis-i şeriftir : «Hz. Peygamber, Cu­ ma' dan önce dört rekıU namaz kılardv> ( 190} Kay­ naklarda bu lafızla İbn-i Ömer'den rivayet edil­ miş herhangi bir hadis mevcut değildir. Yukanda kayd edilen İbn-i Ömer hadisinin yorumunu kay­ naklara dayalı olarak yapmış bulunuyoruz. Ha­ nefi Mezhebinde bu düşüncenin önce öğle narna­ zına benzetilerek ortaya k onması ve ikinci olarak hadisin delil getirilmesi de dikat çekicidir. Çün­ kü ibadetler tevkifi olduğundan, bunlarda kıyas geçersizdir. Yani benzetilerek ibadet ilidas edile­ mez. �limlerin büyük çoğunluğu, Cuma namazm­ dan önce, Hz. Peygamber tarafından belirlenmiş sünnet bir namazın bulunmadığı hususunda itti­ fak halindedirler. (191) ( 189 ) Geniş bilgi için bkz. Ebut-Tayyib, A .g.e, a.y. ( 190 ) Serahsi, a.g.e , 1 / 1 57. ( 191 ) bkz. Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, 1/267. 98 XII - CUMA NAMAZI KILMAMA MAZERETLERİ Akıllı, ergin, köle olmayan, müslüman ve yol­ cu bulunmayan herkese Cuma namazı bizzat kı­ lınması gerekli bir farzdır. Hükmü Kıyamete ka­ dar bakidir. Özürsüz olarak bu namazı terk et­ mek kesinlikle haramdır ve terk eden kimseler hakkında, Hz. Peygamber'in tehdit edici ifadele­ ri vardır. Bir kısmını daha önce kayd etmiş bulu­ nuyoruz. Özür sebebiyle Cuma namazını kılma­ makta ise herhangi bir günah yoktur. Bu özürler şunlardır : ı - Cuma narnazına giderniyecek derecede hasta olmak, yahut Cuma'ya gittiği takdirde has­ talığının artmasından korkmak 2 - Haps edilmiş olmak, yahut haksız. yere haps edileceğinden korkmak 3 - Bulgaristan, yahut dini inançlara ve iba­ det! ere yasak koyan ülkelerde olduğu gibi, Cuma'- 99 ya gitmek herhangi bir sebeple engellenmiş bu­ lunmak. ihtiyacı olan yiyecek ve giyeceklerinin gasp edilmesinden korkmak 4 - Herhangi bir 5 korkmak - malın zayi' olmasından Fırına atılmış ekmeğin, yahut pişmekte 6 olan yemeğin yanmasından korkmak - 7 Kayb ettiği bir malın peşinden koşarken, takib mecburiyetinde bulunmak, - Malına, canına, yiyecek ve giyeceklerine 8 bir zarar gelmesinden korkmak - 9 Tarlasının, yahut bahçesinin su kanalını açtıktan sonra, mahsulün zayi olmasından korkJ ni ak - Bekçisi bulunduğu bostan ve bahçele­ rin çalınmasından korkmak 10 - Ceınaatın arasına katılabilmek için av­ ret yerini örtecek elbise bulamamak, ll - Başından aynidığı takdirde, arkadaşı, yahut �ir yakınının hasta olmasından, yahut has­ talığının artmasından korkmak 12 - 12 - Cuma'ya gittiği takdirde kendisine, ya­ hut aile fertlerinden birine zarar ·geleceğinden korkmak 13 - Bulgaristan, yahut Arnavutluk gibi, za­ idarenin kendisini yakalayıp haps etme­ sinden korkmak. lim bir 100 14 - Yırtıcı, hayvanların saldırısından kork­ mak. 15 - 16 - Yolculuk halinde bulunmak. Yolculuk halinde arkadaşlarını kayb et­ mekten korkmak 17 - Çok uykusuz olmak. ( 192) Bu sayıl�nlar dışında, bir müslümanın gerek şahsına, gerek malına, gerekse aile fertlerine her­ hangi bir zarar gelmesinden korkulursa, yahut her hangi bir zaruret ortaya çıkarsa, bu zaruret ve mazeretler sebebiyle bir müslüman Cuma na­ gıazı kılmadığından ötürü sorumlu değildir. Özür­ süz olarak Cuma namazını kılmayanları Hz. Pey­ gamber ağır tehditler altında bırakmaktadır. Bu hadislerden bir kısmını Cuma namazının farz olu­ şunun delilleri bahsind e zikr ettik. Burada üç ay­ rı hadisi kayd ederek yetineceğiz ( 192 ) Hacavi ei-Ivia.kdisi, el-İkna', 1 / 1 73-5. 101 XIII - CUMA NAMAZINI ÖZÜRSÜZ TERK ETMENİN HÜKMÜ ı - Cabir'den rivayet edilen hadis-i şerif'te Hz. Peygamber şöyle buyuruyor : «Hükmünü hafi­ fe alarak, yahut farz oluşunu inkar ederek, her­ kim Cuma namazını hayatımda, yahut ölümüm­ den sonra terk ederek kılmazsa, Allah onu perişan etsin, işlerine bereket vermesin. Tevbe etmedikçe, böylelerinin namazı kabul dğildir, haccı kabul de­ ğildir, orucu kabul değildir, yaptığı iyilikler ka­ bul değildir. Tevbe edenin ise Allah tevbesini ka­ bul eder.» ( 193) Bu hadis h er ne kadar zayıf ka­ bul ediliyorsa da, Cuma namazını terk edenleri tehdit edici mahiyetteki hadislerle takviye edil­ mektedir. 2 - Cabir el-Ca'fi'den rivayet edildiğine gö­ re; Hz. Peygamber şöyle buyurdu : «Her kim özür­ süz olarak, üç defa Cuma n amazını terk ederse, munaJıklardan yazılır.'' ( 1 94) ( 193 ) ( 1 94 ) 102 İbn-i M::>. ce, 1/343. Müslim, Cum'a, 40, 1/191. 3 - Senıure b. Cündeb'den rivayet edilen bir hadis--I şerif'te ise şöyle huyurulmaktadır: kim özürsüz olarak «Her Cuma namazını terk ederse, bir dinar para sadaka versin. Eğer bularnazsa ya­ rım dinar versin.» ( 195) Bu ve benzeri hadis-i şerifler kesin hüküm ifa­ de etmekte olup, bunlardan haberdar olduğu hal­ de, özürsüz olarak Cuma namazını kılmayan kim­ selerin büyük bir günah işledikleri muhakkaktır. Bunda bile bile ısrar edenlerin munafıklardan ol­ duklan da hadis-i şeriflerin ifadesidir. Hangi sebe­ be dayalı olursa olsun, Cuma'ya gitmemeyi mu­ balı kılan meşru mazeretler dışında, Cuma nama­ zını kılmamak, özellikle Cuma namazını siyasi bir düşüneeye alet etmek İslam dışı, Ehl-i Sünnet dışı bir harekettir. Tarih boyunca Ehl-i Sünnete men­ sup hiç bir fert veya toplumun Cuma namazını si­ yasi veya gayr-i siyasi bir düşüneeye alet ettikle­ ri göriilmemiştir. Hz. Peygamber'in, özellikle Cu­ ma namazını kılmamakta ısrar edenlerin, muna­ fık olduklarını açıklanıası da çok manidardır. Hz. Peygamber döneminde, munafıklar İslam'a tefri­ ka sokmak için, böyle bir yola başvurduklan gi­ bi, bazi dönemlerde de bunun tekrarlanması nor­ maldir. Önemli olan, Hz. Peygamber'in uyarılan­ na kulak vermek, bu gibi nifak tohumlanndan top­ lumu temizlemede, el birliği yaparak, Ehl-i Sün­ net yolunu korumaktır. Fıkıh kitaplarında yer alan bazı meselelerden anlaşıldığına göre; tarihte zaman zaman, bu gibi 095) Ebu Davud , 1/639 ; A. el-Benna, Fethu'rrabbani, 6/25 ; H. No : 1528. 103 kıpırdanmalar olmuştur. Özellikle Hanefi ve Han­ beli toplumların bu meseleyi kurcaladıklarını gör­ mekteyiz. Daha önce de geçtiği üzere, İbri-i Hu­ mam, «Fethu'l-Kadir» adlı kitabında, Cuma nama­ zının farz oluş delilleri üzerinde ısrarla duruşu­ nun sebebini, Kuduri'nin bir ifadesini yorumlaya­ rak bazı cahil kişilerin, Cuma namazının farz ol­ madığını iddia etmelerine bağlamıştır. Oysa, Ha­ nefi müctehitlerine göre; Cuma namazı öğle nama­ zından daha kuvvetli bir namazdır. Öğle namazı Cuma namazının yerine geçemez. Cuma namazı kılmınca öğle namazı düşer. ( 1 96) İbn-i Humarn'ın bu açıklaması, o dönemde ba­ zı kimselerin buna yeltendiklerini göstermekte­ dir. Açıklama da bunun için yapılmıştır. Kudu­ ri'nin ibaresinden de anlaşılacağı üzere, kendisi çok önemli bir farz olan Cuma namazını kılınayıp özürsüz olarak evinde kılmanın caiz, fakat rnek­ ruh olduğunu söylemiştir. ( 197) Bu görüşün nastan herhangi bir delili yoktur. Kuduri'nin kendi kana­ atidir. Böyle bir kanaatla nasların kayıtlandınl­ ınası nasıl caiz görülebilir? Hanbeli Fıkhı «el-Muğni» 'de, Cuma narnazına gitmekle ilgili olarak şöyle bir açıklama yapılıyor: «Cuma namazını kıldıran ister sünni, ister bidat­ çı, ister adaletli, ister fasık kişi olsun, her halü karda Cuma namazı farzdır; Cuma'ya gitmek de farzdır. Ahmed b. Hanbel'in açıklaması böyledir. Abbas b. Abdül-A'zim'den rivayet edUdiğine göre; kendisi Ebu .Abdillah'a CAhmed b. HanbeD ; Müte096 ) Serahsi, a.g.e, 2/22. 097) Ebu'l-Hasan el-Kudri, Kuduri, s. 21 . 104 zile'nin arkasında Cuma namazı kılmanın hük­ münden sormuş, o da şöyle cevap vermiştir : Cu­ ma. narnazına gelince, Cuma'ya gitmek gerekir. Eğer Cuma'yı kıldıran Mü.tezili ise, bu namazı kı:l­ mak, fakat sonradan iade etmek gerekir. İmamın, Mü.tezililerden olup olmadığı bilinmezse, o takdir­ de iade edilmez. Bu konuda ilim adamlan arasın­ da herhangi bir ihtilafın bulunduğnu bilme·mekte­ yim. Bu meselin delili «Allah'ı zikr etmeğe ko­ şun . . » (198) ayetinin umumi mana ifade etmiş bu­ lunmasıdır. Bu umumi mana ictihatla tahsis edile­ mez. Hz. Peygamber'in hadisleri ile Sahabe'nin ic­ maı, Cuma namazının farz oluşunun diğer delil­ leridir. Abdullah b. ömer ve diğer bazı Sahabiler, Hacçac ve b enzeri zalim idarecilere rağmen, Cuma namazını devamlı olarak kılmışlardır. Bu S aha­ bilerin hiç birinden, Cuma narnazına gidilmemesi ile ilgili herhangi bir fetva duyulmamıştır. «Abdullah b. Ebi Hüzeyl'in anlattığına göre; sultan Muhtar zamanında Cuma namazı meselesi­ ni müzakere ettik. Bütün alimler, Cuma namazı­ na gidilmesi gerektiği konusunda ittifak etmişler­ dir. Muhtar'ın yalanı ise; kendine aittir. «Cuma namazının bir özelliği de, dini bir gös­ teri olmasıdır. Bunu kıldırmak ve kıldırma işini yönetmek idarecilere, yahut onların görevlendire­ ceği kimselere aittir. Zalim bir idareciden ötürü Cuma namazını terk etmek, ileride Cuma nama­ zının düşmesine sebep olur.'' Bir kimse Muhammed b . Nadr el-Harisi'ye ge­ l erek «Benim bid'at ehli komşularım vardır. Ben ( 1 98) el-Cumua, 62/ 1 1 . 105 onları ayıplıyor, dini bakımdan noksan olarak ka­ bul ediyordum. Onlardan biri, bir gün bana gele­ rek : «Bize söyle, neye karşı çıkıyorsun?» dedikten sonra aralarında şu muhavere geçti : Muhammed b. Nadr sordu : •<- Onlar ne söylüyorlar?» ••- İlk söylediğim gibi, Cuma namazını farz görmüyorlar?•• <<- Ebıi Bekir ile Ömer'i reddeden hakkında­ ki görüşün nedir?•• «- Kötü adamdır. » ••- Ya Hz. Peygamber' e karşı çıkan adamın hükmü nedir?» .,_ Kafirdir.•• Muhammed b. Nadr, bir müd­ det bekledikten sonra, şöyle dedi : «- Hz. Ali'ye karşı gelene ne dersin?•• Bu so­ ruyu takiben bir müddet baygınlıktan sonra biraz bekledi «- ve şunları ekledi : Valiahi O'na karşı çıkın. Allah Teala «Ey iman ed enler! Cuma günü namaz için çağnda bulunulduğu zaman, Alah'ı anınaya koşun, alış­ verişi b ırakın . •• ( 199) buyuryor. Vallahi, Allah Alı­ hasilerin bunun hakkında soru sorduklarını bil­ diği halde öyle buyurmuştur.» (200) Hanbeli Mezhebi, yukarıdaki ibareyi kayd et­ tikten sonra, arkasında diğer namaziann iade edil­ diği imarnın peşinde kılınan Cuma namazının iade edilmeyeceği neticesine vanyor. ( 199) (200 ) 106 Eel-Cum'a, 62/11. İbn-i Kudame a.g.e. s. 302. Sahabe'nin uy- gulamasından anlaşılan, onlann, bu şekilde bid'at ehli de olsa, imaınıann arkasında kıldıklan na­ mazlan iade etmemiş olduklandır. Mutezili düşüncesinin etkisiyle, devletin siyasi baskısı ve gözetimi altında yaşamış bulunan Ah­ med b. Hanbel, Cuma namazı kıldıranıann Mute­ zili' düşüneeye bağlı olduklannı bildiği halde, Cu­ ma namazını iadeyi emr etmiş, fakat, hiçbir za­ man Cuma'ya gitmemeye müsaade etmemiştir. Buna müsaade etmiş olsa, bile bile Hz. Peygam­ ber'in bu konudaki tehditlerine karşı çıkmış olur­ du. Hanbeli Mezhebi de bu görüŞtedir. Bunun gi­ İmam Ebü Hanife de siyasi baskı altında bu­ bi, lunmuş, hatta hapiste vefat etmiştir. Buna rağmen ne kendisi, ne de Hanefi Mezhebine mensup hiç bir alim, bunu bahane ederek Cuma narnazına gitmemeye fetva vermemiştir. 107 XIV - S O N U Ç Araştırmamızda vardığımız son-ucu şu şekil­ de özetiemerniz mümkündür : Hz. Peygamber; Mekk� döneminde Mekke idarecilerinin şiddetli baskı, · işkence ve takipleri sonucu, Cuma namazı­ nı burada kılma fırsatını bulam amıştır. Oysa, Mek­ ke'de farz olan beş vakit namazı, müslümanlada birlikte kılıyorlardı. Fakat, Cuma namazı İslam'ın şian olduğu için, açıktan kılınması gerekiyordu. Bu sebeple Hz. Peygamber ve ashabı, Cuma nama· zını Mekke'de kılamamışlardır. Fakat, Meke'de yaşayan müslümanlara göre; daha müsait şartlar altında b:ulunan Medineli müs­ lümanlar, kendi aralannda istişarede bulunarak, Hz. Peygamber'in bilgisi dışında, Cuma namazı kılmışlardır. Medineli müslümaniann daha müsait şartlar içinde bulunduğunu gören Hz. ,Peygamber, Mus'ab b. Umeyr adlı ilk muhacir olan Sahabi'ye yazı yazarak, Cuma namazı kıldırmasını emr et­ miştir. ·Böylece ilk müslümanlar, henüz .İslam dev- 108 1 ' : . .,.,., " ı leti kurulmadan; bu önemli ibadeti yerine getir­ mişlerdir. Hz. Peygamber de Medine'ye. hicret ettiği ilk hafta içinde, hemen ashabı ile birlikte yolda Cuma namazını kıldırmıştır. Hz. Peygamber'in, vefatma kadar, Cuma n amazını terk ettiği hiç görülme­ miştir. Ashab, Tabiün ve daha sonraki müctehit­ ler döneminde de bu fariz a kesin olarak yerine getirilmiş, tartışma konusu yapılmamıştır. Müc­ tehid imamlar, siyasi bazı olaylarla karşı karşıya bulunmalarına rağmen, kendilerine bağlı olan müslümanlan Cuma namazından geri kalmama­ ya özenle teşvik etmişlerdir. Hz. Peygamber'den sonraki iç kargaşanın ha­ kim olduğu, siyasi çekişmelerin yaygın olduğu Hz. Osman döneminde, Ashap isyancilann arka-­ sında Cuma namazı kılmıştır. Hz. Ali döneminde de- siyasi boşluk ve iç çekişmeler bulunmasına karşılık, asla edilmemiştir. Cuma namazı terk Çünkü bu namaz, hiçbir dönemde siyaset nama­ zı olarak kabul edilmemiş, y alnız ve ancak Al­ lah Teala'nın mutlak bir emri olarak telakki edil­ miştir. Allah'ın emirleri ise, hiçbir surette, belli bir sebebe bağlanarak izah edilemez; bu emirler kesindir ve tereddütsüz yerine getirilmek ister. Cuma namazının özellikle uygulama ş artları ile ilgili olarak, bazı müctehitler tarafından orta­ ya konan şartlar ise, toplum düzenini koruma, di­ siplini sağlama ve uygulanabilme açısından mu­ � talaa edil'miştir; farz olma şartı olarak i eri sü­ rülmemiştir. Yani Cuma namazı farz olan kim­ seler, uygulama vasatı bulamazlarsa, bu namazı 109 kılmamaktan ötürü sorumlu değillerdir. Bu isti­ kamette, maslahata uygun olarak ileri sürülen şartların, bazı gerekçelerle s aptınlmasına ve Cu­ ma namazının farz olmayacağı anlammda yorum­ lanmasına asla imkan ve ihtimal yoktur. O halde, Cuma namazı, sorumlu bulunan her müslüman tarafından, fırsat ve imkanların elver­ diği her yerde, her türlü şartlar altında kılınma­ si mecburidir. Elı.l-i Sünet kaynaklarına göre, ak­ sini savunmak mümkün değildir. SON 1 10 B İ B L İ Y O G R A FY A - A - 1 - Ahmed b. Himbel Cv. 241/855 ), Müsnedü Ahmed b. Hanbel, U-VI) cilt, ofset baskı, Çağrı Yayınları, İs­ tanbul, 1401/1981. 2 - Azimabadi, Ebu't.Tayyıb Muhamed Şemsül-Hak, Av­ nu'l-Ma'biid Şerhu Süneni Ebi Daviid, { !-XIV ) cilt, A. Muhammed Osman Tahkiki, ikinci b askı el-Mektebe-­ tü's-Selefiyye neşri, Medine-i Münevvere, 1388/1968. 3 - Alılsi, Ebu'l-Fadl Şihabuddin Muhammed (v. 1270/ Tefsiru'l-Kur'ani'l-Aziın ves-Seb'il-Mesani, 1854 ), { !-XXX ) cilt, İhyau't;..Türasi'l-Arabi neşri, Beyrut. , - B - 4 - Benna, Ahmed Abdurrahman, el-Fethu'r-Rabbani ı.i Tertibi Müsnedi Ahmed b. Hanbel eş-Şeybani, C I-XXIV) cilt, İhyau't-Türasi'l-Arabi neşri, ikinci bas­ kı, Beyrut. 5 - Bagavi, Ebu Muhammed el-Hüseyin b . Mesud b. Me­ sud el-Ferra, (v. 516/1122 ) Şerhu's-Sünne, ( I-XVI) cilt, el-Mektebü'l-İslami neşri, Beyrut, 1403/1983 . 6 - Beyhaki, Ebu Bekr Ahmed b. el-Hüseyin b. Ali Cv. 458/ 111 1066 ) , es-Siinenii'l-Kübra, { I-X ) cilt, birinci baskı, Dai­ retü'l- lVIaarifi'l-Osmaniyye, Haydarabad, 1347/1928. 7 - Buhari , Ebü Ab diil ah Muhammed b. İsmail S70 ) , S ahihu'l-Buhari, ( I�vnn Amire neşri, İstanbul , - ci1t, (v. 256/ Daru'1;-Tıba'ati'l­ 1257 / 1 84 1 . C - 8 - Cessas, Ebu Bekr Ahmed b. Ali er-Razi ( v . 370/980 ) , Ahkamu'l-Kur'an, ( I-V ) cilt, Daru'l-Mushaf neşri, ikin­ ci baskı, B eyrut. - D 9 - Darimi, Ebu Muhammed Abctillah b. Abdirrahman ( v. 255/869 ) , Süncnü'd-Darimi, Çağrı Yayınları, ofset baskı, İstanbul, 1 40 1 / 1981 . 10 - Darekutn.i, Ali b. Ömer ( v. 385/�95 ), Sünenü'd-Darelmt­ ni, { I-IV ) cilt, Daru'l-Muhsin - ll - E neşri, Kahire, 1386/1966. - Ebü Davud, Süleyman b. Eş'as es-Sicistani, (v. 275/ 888 ) , Sünenü Ebi Davfi.d, U-V ) cilt, Ç ağrı Yayınları, Ofset baskı, İst., 1 40 1 / 1 98 1 . 12 - Elmalılı, Muhammed Harndi Yazır ( v. 1342/1946 ), Hak Dini Kur'an Dili, ( I-IX ) cilt, Ebu'z-Zıya Ma.tbaası neş. ri, İstanbul, 1354/ 1935. - H - 13 - Hacavi Şerefuddin Musa el-M akdi si , (v. 968/1560 ) , el­ İkna', ( I-IV ) cilt, Daru'l-Ma'rife, Beyrut. 14 - Heysemi Nureddin, Ali b. Ebi Bekr el-Hafız, (v. 807/ 1404 ) , Mecmau'z-Zevaid, U-X ) cilt, Daru'l-Kütüb neşri, Lübnan. Beyrut. 15 - İbn-i Hacer, Şihabuddin Ahmed b. Muhammed el-Heytemi, (v. 974/1567 ) , Tuhfetü'l-Muhtac hi'l-Minh ac , Yazma Nusha Süleymaniye Ktp. 112 b. Ali Bi Şer­ 16 - Hılkim, Hafız Ebu AbdilHih en-Nisaburi, ( v. 405/ 1 014 ) , < I IV ) cilt, Mektebü'l­ Matbüati'l-Arabiyye neşri, ofset baskı, Beyrut. el-Müstedrek Ales-Sahihayn, - - İ İbn-i Abidin, Muhammed Emin, (v. 1252/1836 ), Red­ dü'l-Muhtar Aleddürril-Muhtar, ( I-VIII ) cilt, Kahra­ man Yayınlan, Ofset baskı, İst., 1404/1984. 18 - İbn-i Arabi, Ebu Bekr Muhammed b. Abdillah, (V. 543/ 1 148 ) , Ahkamu1-Kur'an, C I-IV) cilt, İkinci baskı, İsa el-Babi el-Halebi neşri, 1378/1967. İbn-i Hacer el-Askalani Şihabuddin ( v. 852/1448), Fet. 19 hu'l-Bari Şerhu Sahihi'l·Buhari, < I-XIII), cilt, Dılru'l­ Ma'rife neşri, ikinci baskı, Ofset, Beyrut. 20 İbn-i Humam, Kemaleddin Muhammed b. Abdil-Vahid es-Sivasi, (v. 988/1580 ) , Fethu'l-Kadir, ( I-VIII) cilt, Matbaa-i Emiriye, Bulak, 1315/1897. 21 - İbn-i Hişam Cv. 218/833 ) , Abdül-Melik, es-Siretün-Ne­ beviyye, C iriV) oilt, M.E.B. el-Halebi neşri, Mısır, 17 - - -- 1355/1936. 22 - İbn-i Mace, Ebu Abctillah Muhammed b. Yezid el-Kaz­ vini, (v. 275/888 ) , Sünenu İbn-i Mace, ( !-II ) cilt, Çağn Yayınlan, İst. 1401-1981. 23 - İbn-i Kudame, Ebu Muhammed Abdillılh b. Ahmed b. Muhammed, ( v. 620/1223 ) , el-Muğni, C I-IX) cilt, Mek­ tebetü'l-Cumhuriyyeti'l-Arabiyye n:a şri, Mısır. İbn-i Nüceym, Zeynüddin (v. 970/1562 ) , el-Bahru'r-Raik 24 Şerhu Kenzi'd-Dekaik, ( I-VIII ) cilt, Daru'I-Ma'rife, neş­ ri, ofset, ikinci baslo, Beyrut. 25 İbn-i Sa'd (V. 230/844) el-Tabakatii'l-Kübra, C I-VII ) cilt, Dar'u Sadır, Beyrut. - - - K 26 - Kasan1, Alauddin Ebü Bekr b . Mes'Qd, Cv. 587/1 191 ) , Bedayiu's-Sanayi Fl Tertibi'ş-Şerayi', ( INI! ) cilt, ikinci baskı, Daru'l-Kütübi'l-Arabi neşri, Beyrut. 27 F. - Kuduri, Ebu'I-Hasan Cv. 922/1 037 ), K.itabu'I-Kudurl, ( el-Muhtasar) ofset baskı, Salalı Bilici neşri, İstanbul. 8 113 28 - Kurtubi, Ebu Abdiilah Muhammed b. Ahmed el-An­ sari ( v. 671 / 1 273 ), el-Cami' Li Ahkami'l-Kur'an, < I-XX ) cilt, üçüncü b askı, Daru'l-Kalem, neşri, 1386/1966. - M 29 - 30 - Malik b. Enes, C v. 179/795 ) , el-Müdevvenetü'l-Kübra, < I-VI) cilt, Daru Sactır neşri, ofset baskı, Beyrut. Mfı.lik b. Enes, el-Muvatta, U-Il ) cilt, İ sa el-Babi el­ Halebi neşri, Muhammed Fuad Abdül-Baki tahkiki, Mısır, 1321. 31 - Mavsıli, Abdullah b . Mahmud b . Mevdud, ( v . 683/1289 ), el-İhtiyar Li Ta'lili'l-Muhtar, U-V ) cüz, Daru'l-Ma'rife, Beyrut, 1395/1975. 32 - Merginani, Burhanuddin Ebu'l-Haasn Ali b. Ebi Bekir, Cv. 593/1197 ) , el-Hidaye, Şerhu Bidayeti'l-Mübtedi, O I V ) cüz, el-Mektebetü'l-İslamiye neşri, son baskı. - 33 - Mevlevi, Tahir, Müslümaniılda ibadet Tarihi, İkinci baskı, İst. 1383/1963. 34 - Muhammed Fuad Abdül-Baki, el-Mu'cemu'l-Müfehres (v. 1030/ 1621 ) , Feyzu'l-Kadir, O-VD ci lt, Daru'l-Marife neşri ikinci baskı, Beyrut. Müslim b . Haccac el-Kuşeyri, (v. 261/875 ) , Sahihu Müs­ Li el-Hafızı'l-Kur'ani'l-Kerim, AbdurraUf, , 36 - lim, Muhammed Fuad Abdül-Baki tahkikli, Çağrı Ya­ yınları, İstanbul, 1401/1981. 37 - Münziri, Abdül-Azim b . Abdül-Kaviy, C v. 656/1258 ), Terğib vet-Terhib, et­ ( I-IV ) cilt, Mustafa el-Babi el-Ha­ lebi neşri, Mısır, 1388/1968. 38 - el-Mu'cemu'l-Müfehres Li Elfazi'l-Hadis, C I-VII ) cilt, Laydin, 1355/1936. - N - 39 - Nesai, Ebu Abdirrahman Ahmed b. Şuayb b. Ali b. Si­ nan el-Horasani, ( v. 215/830) , 40 - Sünenü'n-Nesai, - 1 075 ) , Esbabun-Nüzfiı, İkinci baskı, el-Halebi neşri, Mısır, 1378/1958. i14 U-VIII ) ci l t, Çağn Yayınları, İ stanbul, 1401/198 1 . Nisaburi, Ebu'I-Hasan Ali b . Ahmed el V ahi di ( v . 468/ , M ust afa el-Babi, - S 41 - San'ani, Ebü Bekr Abdurrazzak b. Hemmam, ( v. 211/ 42 - 826 ), el-Musannef, ( 1-XD . cilt, Habibur-Rahman el-A'· zami neşri, birinci baskı, 1390/1970. Suyuti, Celaleddin Abdurrahman, Cv. 911/ 1505 ) , ed­ Dürrü'l-Mensiir Fit-Te'vil Bil-Me'siir, O-VD cilt, Bey­ rut. 43 - Suyuti, Celaleddin Abdürrahman b. Ebi Bekr, (v. 911/ 1505 ), el-Camiu's-Sağir, ( I-II ) cilt, beşinci baskı, M.E.B. el-Halebi neşri, Mısır. 44 - Serahsi, Şemseddin Ebu Bekr Muhammed b. Ahmed Ebü Sehl Cv. 490/1097 ) , el-Mebsiit, C I-XXX) cilt, Daru'l· Marife, İkinet baskı, ofset, Beyrut. 45 - Seyyid Sabık, Fıkhu's-Sünne, < I-III ) cilt, Mektebetü Dari İhya-it'Türas, Kahire. 46 - Şafii, Muhammed b. İdris, (v. 204/819), el-tlmm, ( I-VIII ) cilt, Daru'l-Marife, tkinci baskı, Beyrut. 47 - Şerbasi, Dr. Ahmed, Yes'eliineke Fid-Dini vel-Hayati, C I-VII ) cilt, Darul-Ciyl, dördüncü baskı, Beyrut. 48 - Şeşkani, Muhammed b. Ali b. Muhammed, ( v. 1250/ 1834 ), Neylü'l-Evtar, ( I-VII I ) , son baskı, M.E.B. el-Ha­ lebi neşri, Mısır. - T 49 - Tahtavi Ahmed b . Muhammed b. İsmail, (v. 1231/181 6 ), Haşiye Ala Meraki'l-Felah, Şerhu Nuri'I-izah, Bula�. M. K. Emiriye , Bulak, 1318/1900. -- Tirmizi, Ebu İsa Muhammed b . İsa b . Sevre, (v. 279/ 892 ) , Sünenu't·Tirmizi, ( !-V ) cilt, Çağrı Yayınları, İs­ tanbul, 1981 - 140 1 . 5 1 - Zeyla,i, Ceınaleddin Ebü Muhammed Abdullah b. Yu­ suf, (v. 762/1361 ) , Nasbu'r-Raye, ( I-IV) cilt, el-Mektebe­ tü'l-İslamiye neşri, ikinci baskı, 1393/1973. 52 - Zırıkli, Hayreddin, el-A'Him, ( I-XII ) cilt, üçüncü bask!. 50 115