Temel Yaşam Desteği 02.03.2007 Prof.Dr.Necmettin Ünal Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D. Kardiyopulmoner arres kalbin mekanik fonksiyonunun ve/veya solunum fonksiyonlarının aniden yetersiz hale gelmesi veya durmasıdır. Kardiyopulmoner resussitasyon ise hayati organlara oksijenlenmiş kan sunumunun sürdürülmesi ve aniden duran veya yetersiz hale gelen kalp ve/veya solunum fonksiyonlarının yeniden kazandırılması için yapılan her türlü uygulamadır. TARİHÇE Planlı kardiyopulmoner resussitasyon (Temel yaşam desteği) uygulamasının tarihçesi çok eskilere dayanmamaktadır. Resussitasyon amacı ağızdan ağıza suni solunum uygulaması 1950'li yıllarda yapılmaya başlanmıştır (Safar P, N Engl J Med. 1958;258:671-677; Elam JO, JAMA. 1958;167:328-341). Göğüs kafesi açılarak kalbin ele alınıp kalp masajı uygulanması (açık kalp masajı) ile alakalı detaylı bir makale ise ilk kez 1953 yılında yayınlanmıştır (Stephenson HE, Ann Surg. 1953;137:731-744). Göğüs kafesine dışarıdan elektrik enerjisi uygulanarak (defibrilasyon veya elektriksel şok) kardiyak arrest ritmlerinin normale döndürülmesi ile alakalı ilk makalelerde 1950'li yıllarda yayınlanmıştır (Zoll PM, N Engl J Med. 1956;254:727-732). Tüm bu gelişmelere karşın kardiopulmoner resussitasyon uygulaması 1960 lı yıllara kadar sadece solunumu duran hastalarda başarılı olarak uygulanabilmiştir. Yani sadece suni solunum uygulaması kısmı ile başarılı olabilmiştir. 1960'lı yıllardan sonra ise göğüs kafesi dışından kalp masajı yapılmasının başarılı uygulamaları yapılmaya başlanmıştır (Kouwenhoven W, 1960;173:1064-1067). Daha sonraları ise eksternal elektriksel defibrilasyon uygulamasının başarıyı önemli oranda arttırdığı ortaya koyulmuştur. Kardiyopulmoner resussitasyon pratiğindeki gelişmeler bu konudaki uygulamaların standardize edilmesi gereksinimi ortaya çıkarmıştır. Bu amaçla öncelikle Amerikan Kalp Derneği (AHA) ilki 1974 yılında olmak üzere 6 yılda bir kardiyopulmoner resussitasyon standartlarını belirleyen bilimsel toplantılar yapmaya ve bunun sonucunda da uygulanması hereken resussitasyon pratiğini belirleyen yönergeler hazırlamaya başlamıştır. Amerikan Kalp Derneğini takiben Avrupa Resussitasyon Konsülü de ilki 1992 yılında olmak üzere 4 yılda bir benzer bir çalışma yapmaya ve yayınlamaya başlamıştır. 2000 yılında ise Amerikan Kalp Derneği ve Avrupa Resussitasyon Konsülünün de dâhil olduğu bir çok kuruluşun katılımı ile en geniş içerikli ve katılımlı resussitasyon yönergesi hazırlanmıştır. 2003 yılından itibaren ise tüm dünyadan 281 uzmanın katılımı ile kardiyopulmoner resussitasyon ile alakalı 276 konuda toplam 403 taslak hazırlanarak 2005 yılında 18 ülkeden 380 kişinin katıldığı uzlaşı konferansına sunulmuştur. Konular üzerinde yapılan çalışmalar sonrasında kardiyopulmoner resussitasyon yönergesi hazırlanarak 2005 yılında yayınlanmıştır. Şu anda tüm dünyada 2005 yılı sonunda yayınlanmış olan bu yönergeye göre 1 kardiyopulmoner resussitasyon uygulaması yapılmaktadır (Resuscitation 2005; 67(2-3): 157-342; Resuscitation 2005; 67 (Suppl 1): S1-S190). İSTATİSTİKLER Avrupa'da her yıl ortalama 700.000 kardiyak arrest oluştuğu (Sans S, Eur Heart J 1997;18:123148), Amerika Birleşik Devletlerinde ise hastane öncesinde 225.000, hastaneye yatış sırasında veya hastaneye yatmakta iken 375.000-750.000 kardiyak arrest oluştuğu bildirilmiştir. Hastane dışında oluşan kardiyak arrest vakalarının %71'i evde, %21'i halka açık alanlarda, %8'i ise bakım evlerinde oluşmaktadır (Eisenberg MS, NEJM 2001; 344: 1304). İskoçya'da 1991-1998 yılları arasında kalp hastalığına bağlı olarak hastane dışında oluşan 15.189 kardiyak arrest vakasından 37'si (%0.2) spor müsabakası seyircileri arasında, 274'ü ise sporcularda (%1.8) gerçekleşmiştir. ABD'de liseli atletlerde kardiyak arrest nedeni ile ölüm oranı 0.28-1/100.000'dir (Luckstead EF, Pediatr Clin North Am. 2002;49:581-591; Maron BJ; J Am Coll Cardiol. 1998;32:1881-1884). Farklı sporcular kıyaslandığında en fazla kardiyak arrest görülme olasılığının futbolcularda, onu takibende erkek basketbol oyuncularında oluşabileceği bildirilmektedir. Arrestlerin antrenmanlardan ziyade müsabakalarda, kendi sahasındaki karşılaşmalardan ziyade dış karşılaşmalarda oluşma olasılığının bulunduğu değişik spor tıbbı merkezlerince belirtilmektedir (http://at.uwa.edu/admin/FAU/AED%20Program.doc). Avrupa'da hastane dışında oluşan her 100.000 kardiyak arrest vakasından sadece 49.5-66'sına kardiyopulmoner resussitasyon yapılabilirken diğerleri hayatlarını kaybetmektedir (Pell JP, Heart 2003;89:839-42, Herlitz J, Resuscitation 1999;41:121-31). Amerika Birleşik Devletleri'nde ise hastane dışı kardiyak arrest vakalarına kardiyopulmoner resussitasyon uygulaması daha yüksek oranlarla yapılabilmekte ve bu oran %60'lara kadar çıkmaktadır (J Am Coll Cardiol. 2004;44:12681275; ILCOR, 2005). Kardiyopulmoner resussitasyon yapılabilen arrest vakalarının hastaneden taburcu oranları %5-10 arasında değişmesine karşın ilk 1-2 dakika içinde kardiopulmoner resussitasyon ve özellikle defibrilasyon uygulanabilen vakaların yaşama olasılığı %60'lara kadar çıkmaktadır (Peberdy MA, Resuscitation 2003;58:297-308). Kardiopulmoner arrest olan hastalarda KPR uygulamasındaki her 1 dakikalık gecikme hastanın yeniden yaşama döndürülebilme olasılığını %7-10 oranında azaltmaktadır. Diğer taraftan erkenden elektriksel defifbrilasyon uygulanmasının da arrest olan kişiyi normal hayata döndürebilme olasılığını önemli oranda arttırdığı açıktır. Bir araştırma sonucuna göre kardiyak arrest olan 227 sporcuya erken defibrilasyon uygulandığında bunlardan 37'sinin yaşama geri döndürülebildiği, defibrilasyon uygulanma şansı olmayan 47 sporcunun ise hayatını kaybettiği bildirilmiştir (Jill P Pell, BMJ 2002;325;515). SONUÇ Kardiopulmoner resussitasyon pratiğindeki gelişmeler, başarılı uygulama oranlarındaki artışlar, otomatik ekstrnal defibrilatörlerin kullanıma sunulması sadece tıp eğitimi almış kişilerin değil aynı zamanda tıp dışı kişilerin de kardiyopulmoner resussitasyon eğitimi almalarını zorunlu hale getirmiştir. Bu amaçla polis, itfaye çalışanları, pilot, hostes, alışveriş merkezi çalışanları gibi toplu alanlarda hizmet veren meslek gruplarının kardiopulmoner resussitasyon uygulayacak şekilde eğitilmeleri arrest olan kişilerin yeniden yaşama döndürülme oranlarını önemli oranda arttırmıştır. Benzer şekilde spor alanlarında ve özellikle toplumumuzda geniş oranda kabul ve katılım gören futbol alanlarında görevli ekibin kardiyopulmoner resussitasyon konusunda yeterli, etkin ve periyodik eğitim almalarının sağlanması gerek sporcular gerekse seyirciler açısından büyük yarar sağlayarak ani ölümlerin azaltılmasını sağlayabilecektir. Ayrıca, ülkemizde futbolun toplum tarafından kabul, takip ve önemsenme oranları göz önüne alındığında, Türkiye Futbol Federasyonunca bu konuya verilen önem toplumun konu hakkındaki bilgilenme ve teşviki açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu çerçevede Federasyonumuz son iki yılda bünyesinde görev yapan masörleri ve fizyoterapistlere bu eğitimi vermiştir. Takip eden yıllarda bu konudaki 2 güncellemeleri yapmayı sağlamayı ve teknik direktör ve de antrenörlere bu eğitimi sağlamayı hedeflemiştir. 3