sağlıkta bireyin sorumlulukları

advertisement
SAĞLIKTA BİREYİN SORUMLULUKLARI*
Prof. Dr. Erdem Aydın
Hacettepe Üni. Tıp Fak.
Deontoloji, Tıp Etiği ve Tarihi AD.
Bir hastalığa yakalanmak, bir kaza sonucu sakatlanmak ya da başka biçimde
bir sağlık sorunu ile karşı karşıya kalmak genelde bireylerin kendi kontrolleri
dışında bir olgu olarak algılanmaktadır. Bununla birlikte insan sağlığının
“korunabilir” olması, konuyu toplumsal boyutta yeni bir tartışma içerisine
çekmektedir. Toplum yöneticileri şu ya da bu biçimde kişi sağlığının korunması
ve sürdürülmesi yolunda sorumluluklar üstlenmektedir. Bu olgunun beraberinde
akla gelen soru,
bireylerin
de sağlık konusunda belli bir sorumluluk
içerisinde olmaları gerekir mi ? sorusudur. Tek tek her bir birey kendi sağlığının
korunması konusunda böyle bir yükümlülük taşımakta mıdır ? Bireylerin sağlık
alanında bazı haklarının bulunduğunun savunulduğu günümüzde, aynı bireylerin
bazı etik sorumluluk ya da ödevlerinden söz etmek olası değil midir ? Bugün
dünyada gelişmekte olan eğilim, sağlık durumlarının korunması ve sürdürülmesi
konusunda kişilerin sorumlu tutulması gerektiği üzerinedir. Kapsam ve yöntemi
açıkça tanımlanamasa da hasta olsun olmasın, kişilerin sağlıkları yönünden bir
"sorumluluk" konumu içinde oldukları görüşü dünyada yer etmeye başlamıştır.
Diğe yandan kişilerin sağlık konusundaki sorumluluklarını iki başlık altında
incelemek de mümkündür. Bunlardan biri kişinin hastalanmasından önceki
sorumluluklar, ötekisi hastalandıktan sonraki sorumluluklardır.
Hastalık Durumundaki Sorumluluklar
Geleneksel Hipokratik tıp etiğinde hekim-hasta ilişkisindeki etik ögeler,
hekimin sorumluluğu (yükümlülük, ödev) yönünden belirlenmişti. Bu ilişki
içerisinde taraflar arasında eşit güç dengeleri bulunmamaktadır; yardıma
muhtaç-güç durumdaki hasta, kendisine yardım edebilecek bilgi ve beceri
sahibi hekim karşısında edilgen konumdadır. İşte hekimin göreceli bu
üstünlüğünün, hasta aleyhine kullanılmasını önlemek amacıyla bazı etik ilke ve
kurallar 2500 yıl önce hekimlere mesleki sorumluluk olarak yüklenmiştir.
Hekim-hasta
ilişkisinin temel anlayışı olan hekimin söz konusu
sorumluluklarına, son onlu yıllar içerisinde ise bu defa hasta hakları unsuru
eklenmiştir. Bu yeni durum aynı zamanda hekime ait etik sorumlulukların bir
hak olarak hasta adına dile getirilmesidir.
Günümüzde hekim karşısında hastanın hakları savunulurken, öte yandan ise
hastanın bu ilişki içerisindeki sorumlulukları da vurgulanmaya başlanmıştır. Bu
bağlamda hekimlerin de haklarının bulunduğu göz önüne alındığında ödev-hak
eksenindeki şematik durum ilişikteki gibidir. Buradan görülüyor ki hem hekim
ve hem de hasta, karşılıklı bir ödev-hak yumağı içerisindedirler.
Hasta hakları kavramı 1960'lardan sonra Batı dünyasında;
her
insanın, yalnızca kendisi tarafından kullanılabilecek kişilik ya da özerk
haklarının bulunduğu ve bunların korunması gerekliliği anlayışını taşıyan bir
hareketin sonucudur. Her koşulda hastaya yararlı olmayı birinci ilke olarak
benimseyen geleneksel tıp etiği, böylelikle kapsamına "Hasta Özerkliğine
Saygı" ilkesini de katar. Böylece hekim sorumluluğu niteliksel bir değişime
uğramış olur. Birbirini tamamlayan hasta hakları ve özerkliğe saygı ilkesi
doğrultusunda aydınlatılmış onam, tıbbi karara hastanın katılımı, saygınca
bakım, gerçeği bilme, tıbbi bilginin gizliliğinin korunması gibi etik ögeler
hekim-hasta ilişkisine yerleşir.
Özerklik kavramını yakından incelediğimizde onun iki ayrı bölümden
oluştuğu ortaya çıkmaktadır. Kişi özerkliği kavramı belli bir serbesti içinde
tutum ve davranışta bulunabilmeyi içerirken, aynı zamanda bu tutum ve
davranışların sorumluluğunu kabullenmeyi de gerektiriyor. Bu çerçevede
özerk bir birey olarak hastanın tedavi sürecine iştiraki ve hekimiyle (ve öteki
sağlık çalışanlarıyla)
işbirliği içerisinde, tıbbi kararda belli
bazı
sorumluluklarının (yükümlülük, ödev) varlığı ortaya çıkıyor. Bu durum hasta
özerkliği kavramını pratikte pekiştiren bir boyut..
Eğer hekim-hasta ilişkisinde hastanın özekliği ve hasta haklarından söz
ediliyor ise bu yalnızca hekimin çabasıyla değil, hastanın aktif katılımıyla
gerçekleşecek bir işbirliği sonucu olabilir. Sağlığı, hastalığı, sıkıntılarıyla
ilgili beklentilerinin gerçekleşmesini isteyen hastanın, hekime yardımcı
olması gerekir. Hekimin tıbbi bilgi ve becerisi sorunların çözümünde
belli bir yere kadardır. Hastanın işbirliğine katkısı oranında bu sınır
genişler. Dolayısıyla da hastanın herşeyi hekimden bekleyen geleneksel
anlamdaki bir "hasta" rolünden çıkması gerekir.
Bu bağlamda hasta, hastalık ve rahatsızlığının bilincinde, davranış ve
eylemlerinin sonucuna katlanan, hastalığını vicdani sömürü konusu yapmayan,
soru soran, inceleyen, hekimi ve kendisini sorgulayarak ilişkide belirleyici rol
alan biri olmalıdır. Hastanın, şikayetleri ve yardım isteme gerekçesi hakkında
hekimine karşı dürüst olmalısı gerekir. Kişisel bilgiler ve hastalık öyküsü
eksiksiz, geniş, ayrıntılı ve doğru biçimde aktarılmalıdır. Hasta tanı-tedavi
program ve kurallarına uymalıdır; tıbbi tedavi ve tavsiyeleri yerine
getirmeli, yerine getirmediği durumda hekimine bildirmeli, yanlış bilgi
vermemeli ve onu yanıltmamalıdır. Onun, sorunlarıyla ilgili beklentilerinde
açık sözlü olması gerekir; şikayet ve problemlerinin
hekim tarafından
önceden tahmin edilmesini istemeye hakkı yoktur.
Sağlık durumları, tanı ve tedavileriyle ilgili mevcut gelişmeleri en az
hekim kadar hastanın da takip etmesi, bilgi edinmesi, belli bir araştırıcı tavır
içerisinde olması gerekmektedir. Örneğin tedavi ve ilaçların yan etki ve
zararları, salgın ve bulaşıcı hastalıkların yayılma yolları, nasıl korunulacağı
konularında olduğu gibi.. Hekimin etik sorumluluk içerisinde hasta ile
işbirliğine gitmesi; insan onuruna yakışır biçimde davranması, kişilik hak
ve değerlerine saygı göstermesi hasta tarafından değişik amaçlarla istismar
edilmemelidir. Tüm bunlar hasta için bir etik sorumluluk, bir etik ödev
yaklaşımı içerisinde algılanmalıdır.
Hastalığa Yakalanmadan Önceki Sorumluluklar
Hasta ya da bireylerin konumuz çerçevesindeki etik
sorumlulukları
hastalandıktan sonraki yalnızca hekim-hasta ilişkisi kapsamında değildir. En az
onun kadar günümüzde tartışma konusu olan, kişilerin kendi sağlıkları
konusunda öteki kişi ve topluma karşı etik sorumluluklarıdır. Burada genel
olarak sorunsal kabul edilen, kendilerine düşen koruyucu önlemleri alıp
almadıkları, sağlığı uygun tutum ve davranışları gösterip göstermedikleri,
zararlı etkilerden kaçınıp kaçınmadıklarıyla ilişkindir.
Bilindiği gibi insanların
sağlıklı hallerini
sürdürebilmeleri
için
göstecekleri dikkat ve özen olası tıbbi müdahale ihtiyacını azaltmaktadır.
Örneğin uygun diet, sigaranın bırakılması, kilo verilmesi, fizik egzersizlerin
yapılması gibi
yaşamsal alışkanlıklarda yapılacak değişiklikler kalp
hastalıklarında önemli azalmalara sebep olmaktadır. Herhangi bir hastalık ya da
sakatlığa maruz kalmadan önce, kişilerin sağlık durumlarını sürdürmeleri
konusunda belli bir tutum ve davranış içerisinde olmaları da günümüzde artık
birer etik bir sorumluluk halinde görülmektedir. Yaşam biçiminden
alışkanlıklara, basit günlük önlemlerden hastalıklara karşı alınabilecek tedbirlere
kadar, önerilen birçok bireysel tutum ve davranış yerine getirilerek gerçekte hem
kişisel sağlık korunabilir, hem de toplumsal hizmet paylaşımı içerisinde
başkalarının haklarına zarar verilmemiş olunur.
İnsanların yaşam dengelerini altüst eden hastalık dediğimiz olumsuz sağlık
durumlarının kaynağı, yüzlerce yıl insan iradesinin dışındaki doğa dışı
güçlere, mistik kuvvetlere, dinsel temalara bağlandı. Böylesi bir anlayışta
sağlıklı hallerini sürdürme
konusunda insanlara elbette herhangi bir
sorumluluk yüklemek söz konusu değildi. 19. yüzyıldan itibaren hastalık
nedenlerinin anlaşılması ve insan sağlığına olan bakış açısının değişmesine
rağmen,
insanların
kişisel
olarak sağlıklarından doğrudan sorumlu
tutuldukları da pek söylenemez. Çünkü bu dönemde toplum geneline yayılan
iyi bir sağlık sisteminin kurulabilmesi halinde, sağlık alanında arzu edilen
sonuçlara ulaşılabileceği düşünülüyordu.
Sağlık konusundaki kişisel sorumluluklar bağlamında dikkatler ilk başta
insan sağlığını olumsuz etkileyebileceği bilinen "irade" ya da "tercih" konusu
karar, tutum, davranış ve alışkanlıklar üzerine yoğunlaşmaktadır. Gebelikte
annenin bebeğe zarar verecek risklerden kaçınması; sigara ve alkol alışkanlığı;
futbol, kayak, otomobil yarışı gibi tehlikeli sporlar; sağlığı yararlı egzersizleri
ihmal etmek; güneş ışınlarına aşırı maruz kalma; aşı gibi koruyucu tıbbi
müdahaleleri yaptırmamak; aşırı-dengesiz beslenme; süratli araç kullanma,
emniyet kemeri kullanmama gibi günlük yaşam alışkanlıkları hemen akla
gelen konuyla ilgili örneklerden.. Günlük hayatta kimi zaman farkında da
olmadığımız bunlar gibi yaşam alışkanlıkları görüldüğü gibi potansiyel sağlık
riskleridir ve sağlıkta kişisel sorumluluğu akla getirmektedir.
Günümüzde
sağlık
hizmetleri
çok
yüksek
harcamalar
gerektirmektedir. Bu harcamalar çeşitli biçimlerle de olsa, yine tüm toplumun
katılımıyla sağlanmaktadır ve harcama kaynakları her yer ve zaman için
sınırlıdır. Kişinin sağlığa zararlı yaşam alışkanlıkların sürdürmesi ve gerekli
önlemleri almamasının getireceği hastalık, yaralanma, sakatlık durumlarının
tedavisi için yapılan harcamalar tüm toplum kesimi
tarafından
ödenmektedir. Dolayısıyla kişisel yanlışlıkların bedeli en az kendisi kadar
başkaları tarafından da karşılanmış olmaktadır. Öyleyse kişiler yüksek
maliyetli sağlık harcamalarına yol
açıcı etkenlere
sebep olmamaya
çalışmalıdırlar; başkalarına yük getirici noktalara varmadan, sağlıklarıyla
ilgili üzerlerine düşeni yapmalı ve kontrolü ele almalıdırlar.
Konuyu
şöyle bir örnekle açabiliriz:
Kişilerin
zararlı
yaşam
alışkanlıkları dendiğinde akla ilk gelen sigara ve alkol oluyor. İnsanların
sağlıkları için zararlı sigara ve alkol kullanımından vazgeçmeleri gerekir.
Akciğer kanseri de içinde olmak üzere sigaranın verdiği zararlar
bilinmektedir. Sigara içen bir insanın karşılaşacağı sağlık sorunları içmeyene
kıyasla daha fazladır. Bu alışkanlığın sebep olduğu zararlar, içmeyenlere
kıyasla o kişilerin daha fazla tıbbi bakım ve tanı-tedavi olanaklarını
kullanmasına neden olmakta, sonuçta sağlık finansmanının eşit biçimde
olmayan bir kullanımı ortaya çıkmaktadır. Belli bir denge içerisinde oluşturulan
sağlık kaynakları, böylelikle adaletsiz biçimde dağıtılmış olmaktadır.
Yine, alkol kullanımı sonucu gelişen karaciğer harabiyeti konumuz
çerçevesinde karşımıza çıkan güzel bir örnektir. Zararları bilinirken, bu
alışkanlıktan vazgeçmeyip karaciğeri iflas ettirmek bir yerde insanların
hastalığı gönüllü kabullenimleridir. Çeşitli hastalık sebeplerinden karaciğer
sirozuna yakalanarak, bu organı işe yaramaz hale gelmiş bir hastanın bugün
tek tedavi yolu karaciğer naklidir. Oysa dünyanın hemen her yerinde, organ
bekleyen hastaların
ancak
küçük
bir bölümü
için organ temin
edilebilmektedir. Bir tarafta ellerinde olmayan nedenlerle hastalığa yakalanmış
organ bekleyen hastalar, öte tarafta alkol alışkanlığından vazgeçememiş, bile
bile kendini bu sona sürüklemiş yine organ beklemekte olan hastalar vardır
(Amerika Birleşik Devletleri'nde organ bekleyen hastaların yaklaşık yarısı
alkol nedenli karaciğer yetmezliğidir). Bu imkandan yararlanabilecek az
sayıdaki şanslı hastayı seçmek başlı başına etik bir sorundur. Bu noktada, "alkol
nedenli-siroz vakaları ile başka nedenlerden meydana gelen siroz vakalarını,
organ bekleme sıralamasında aynı ölçütlerle değerlendirmenin etik yönden
doğru olup olmadığı" sorusu sorulmaktadır. En azından alkol nedenli siroz
vakalarının bu olanaktan tamamiyle mahrum etmenin yanlış olacağı, bunlar için
en azından farklı, yeni ölçütler
getirilmesi görüşünü taşıyanlar
bulunmaktadır.
Hastaların/kişilerin sağlıklarından sorumlu
tutulmaları kaçınılmaz
olarak doğrudan sağlık politikalarına da yansımaktadır. Bu konuda ilk
başta görülen, insanları sağlıklarından sorumlu tutabileceğimiz nitelikte, bilgi
ve beceri sahibi kişiler olarak kılma gereksinimidir; yani bilinçlendirme ve
eğitim işlemidir. Sağlık politikaları açısından önerilen bir başka teklif, kişiler
sağlıklarına sahip çıkmıyorlar ve olumsuz yaşam biçim ve alışkanlıklarından
kolay kolay vazgeçmiyorlar ise bunun bedelini ödemeleridirler. Örneğin
sigara ve alkol kullananlar sağlık finansmanına ötekilerden daha fazla
katkı yapmalıdırlar gibi..
Kuşkusuz, insan sağlığıyla ilgili geliştirilmekte olan söz konusu bu tür yeni
taleplere çeşitli gerekçelerle şiddetle karşı çıkanlar bulunmaktadır. Örneğin
sigara ile akciğer kanseri, alkol ile karaciğer sirozu arasındaki nedensellik
ilişkisi mutlak değildir; yalnızca istatistiki tespitlerdir. Karşıt eleştirilerin
getirdiği daha önemli gerekçeler, hastalığından ya da bedensel rahatsızlığından
dolayı insanları suçlamanın doğru olmayacağı ya da kişileri tutum ve
davranışlarında,
yaşam
alışkanlıklarında zorlayıcı uygulamalara
yönelinmesinin ileride kişilik haklarını zedeleyecek sonuçlara yol açabileceği
olasılığı gibi insan ve toplum yaşamıyla ilgili gerekçelerdir.
Belki de konumuzla ilgili son olarak değinilmesi gereken, hasta
sorumluluğu kavramının gündeme gelmesinin kuşkusuz en önemli sebebinin
sağlık hizmetleri finansmanında yaşanan sıkıntılar olduğudur. Kaynakların
sınırlı olması insanların arzu edilen sağlık ölçütlerine kavuşmalarına engel
olmakta ve kişilerin kendi çabalarını da ihtiyaç duyulmaktadır. Öte yandan
sağlıktaki bireysel sorumluluğunun altına çizen günümüzdeki bir başka grup ise
alternatif tıp uygulayıcılarıdır. Alternati tıbbın önermelerinden
olan ve
kişilerin bedensel sağlıkları konusunda insiyatifi ellerine almalarını isteyen
"bütüncül sağlık" anlayışının taraftarları da, hasta sorumluluğu kavramına
destek vermektedirler.
KAYNAKLAR
1- Callahan D. Legislating safety-how far should we go ? The New England
Journal of Medecine 1989;320(21):1412-3.
2- Meyer MJ. Patient's duties. The Journal of Medicine and Philosophy.
1992;14(5):541-55.
3- Moss AH. Siegler M. Should alcoholics complete equally for liver
transplantasyon ? JAMA 1991;265(10):1295-8.
4- Persaud R. Smokers' rights to health care. Journal of Medical Ethics
1995;21(5)281-7.
5- Veatch RM. Voluntary risk to health. JAMA 1980;243(1):50-5.
6- Wikler D. Who should be blamed for being sick ? Health Education
Quarterly 1987;14(1):11-25.
* I. Ulusal Tıbbi Etik Kongresi. Kocaeli Üni. Tıp Fak. 9-11 Haziran 1999 İzmit.
I. Ulusal Tıbbi Etik Kongresi Bildiriler Kitabı. Ed. Ersoy N. Gündoğmuş ÜN. s.1-3.
Download