Tarih çağlarındaki yanılgıya Fetih 1453 de düştü

advertisement
17 09 2013
AKSİYON
Tarih çağlarındaki yanılgıya Fetih
1453 de düştü
Yeni vizyona giren Fetih 1453 filminin yönetmeni Faruk Aksoy, fethin
öneminden bahsederken ezber bozmadı. İstanbul’un fethiyle Ortaçağ’ın
kapandığı ve Yeniçağ’ın açıldığı yanılgısını yineledi.
Hepimiz okul hayatına başladığımız ilk günden itibaren, sınıf duvarlarında
görmeye alıştığımız Tarih Çağları şeridini ezberleyerek büyüdük. Bu bilgileri
edindiğimiz ya da adamakıllı kullandığımız dönemlerde Hz. Adem’in insanların
atası ve ilk peygamber olduğu şeklinde bir inanç dizgesine de sahiptik ve iki
bilgi arasındaki çelişkiyi gözden kaçırdık. İnancımızla bize öğretilenler ciddi
manada bir çelişki oluşturduğu hâlde, belki de inanç ile bilgimizi karıştırmamak
adına bunu hiç sorgulamadık.
Tarih Çağları Şeması’nı sınıf duvarlarımızda görmek, onun mutlaka öğrenilmesi
gereken bilimsel ve doğru bir bilgi olduğu düşüncesini zihinlerimize yerleştirdi.
Aksini düşünmeyi gündemimize bile almadık. Hele bir de Fatih’in İstanbul’u
fethiyle bir çağ açıp bir çağ kapattığını şemada görmemiz, kelimenin tam
anlamıyla bu şemayı içselleştirmemize sebep oldu. Çünkü bizden bir şeyler
vardı şemada.
Çağ tasnifi, tarihin daha iyi araştırılması, öğretilmesi ve öğrenilmesini
kolaylaştırmak için elbette gereklidir. Aynı zamanda tarih bilincinin
oluşturulabilmesi noktasında çok önemli bir disiplindir.
www.aksiyon.com.tr/aksiyon/newsDetail_openPrintPage.action?newsId=31954
1/5
17 09 2013
AKSİYON
Ancak bu tasnif, oluşturmak
istediğimiz kültürel dokuyla
uyuşmalıdır. Tarihi çağlara
ayırırken ortaya koyduğunuz
kilometre taşları, kültür
dünyamızın önemli kilometre
taşları olmak durumunda.
Başkalarının dünyasına ait
önemli olayları, kendi dünyamızı
inşa etme noktasında kilometre
taşı olarak kullanırsak, bir
çelişki yaşamaktan
kurtulamayız. Doku uyuşmazlığı
olur. Zihin, kabul etmez bunu.
Şimdi ders kitaplarımızda yerini
almış, sınıf duvarlarımızda
bulunan 4 mevsimi
öğrendiğimiz doğrulukta
ezberlediğimiz, bazı çizgi
filmlerle doğruluğu, kesinliği ve
evrenselliği hakkında
şüphelerimizi ortadan kaldırdığımız tabloya dikkatle bakalım: Tarihin çağlara
ayrılmasında en belirgin nokta yazının bulunması olarak ön plana çıkıyor. Çünkü
yazının M.Ö. 3500’lü yıllarda Sümerler tarafından bulunmasıyla insanlığın büyük
bir devrim yaşadığı var sayılıyor ve çağlar yazıya göre tasnif ediliyor: Yazıdan
öncesi, ‘Tarih Öncesi’; yazıdan sonrası ‘Tarihi’ Çağlar…
Yazı öncesi dönemler, insan cinsinin araç-gereç yapabilen zeki bir tür olduğu
önyargısıyla oluşturulmuş. Kabataş, Yontmataş ve Cilalıtaş devirlerinden oluşan
Taş Devri ile Bakır, Tunç ve Demir devirlerinden oluşan Maden Devri. Aynı
tabloda Milat olarak, İsa Peygamberin doğumu esas alınmış.
www.aksiyon.com.tr/aksiyon/newsDetail_openPrintPage.action?newsId=31954
2/5
17 09 2013
AKSİYON
Devam edelim: İlk çağ, yazının bulunmasıyla başlıyor ve Batı Roma
İmparatorluğu’nun yıkılışına (476) kadar devam ediyor. Ortaçağ, Batı Roma
İmparatorluğu’nun yıkılışı ile başlıyor ve İstanbul’un fethine (1453) kadar
sürüyor. Yeniçağ, İstanbul’un fethiyle başlıyor ve Fransız İhtilali (1789) ile sona
eriyor. Yakınçağ ise, Fransız İhtilaliyle başlıyor ve günümüze kadar devam
ediyor. Şema bu...
Tarihin çağlara ayrılmasında toplumların sosyal ve kültürel hayatlarında etkili
olan olaylara yer verilir ve bu olayların kendi kültür coğrafyalarında yetişen
herkesin bilincinde etkin olması düşünülür. Dolayısıyla yukarıda belirtilen ve çağ
başlangıçlarına neden olan olayların Batı’nın kültür coğrafyasında bir karşılığı
vardır. Batılı herhangi bir ülkenin tarih kitaplarında bu tasnif kesinlikle
anlamlıdır. Ancak aynı şeyi Batı’nın kültür coğrafyası dışında bulunan ülkeler
için söylemek mümkün değildir.
Çağ tasnifi, bilimsel anlamda nesnel kabul edilen bir durum değildir. Genelgeçer de değildir. Görece ve yanlıdır. Her kültür coğrafyası, kendi tarihini baz
alarak çağların başlangıç ve bitişleriyle ilgili olaylar belirleyebilir. Bu konuda
oluşturulabilecek her türlü dayatma, kültür despotizmi adına yapılmış demektir.
Bu bilgilerden hareketle yukarıdaki şemayı inceleyelim: Tarihin çağlara
ayrılmasında en belirgin noktanın yazının Sümerler tarafından bulunması
olduğu, yazıdan önceki dönemlerde insanların yaptıkları araç gereçlerin
işlenme şekli ve bunun için kullandıkları malzemelerle devir atladıkları, sürüler
hâlinde yaşayan insanların hayvanları yaklaşık 3 bin yıl sonra evcilleştirdikleri
ve tarımsal hayat ve üretime böylelikle geçtikleri söyleniyor. Oysa Hz. Adem ve
onun biri tarım diğeri hayvancılıkla uğraşan oğulları Habil ve Kabil’e ait bilgilerin
esamisi okunmuyor. Hz. Adem’e bütün isimlerin öğretilmesi ve ona 10 sahife
gönderilmesi bir bilgi olarak bile değerlendirilmiyor. Çünkü bu doğru bilginin
onların kültür dünyalarında tam anlamıyla bir karşılığı bulunmuyor.
Milat olarak Hz. İsa’nın doğumu esas alınıyor. Bu, Hıristiyan kültür coğrafyası
için yerinde olabilir. Ancak bir Budist’in dünyasında bunun hiçbir manası yoktur.
Eskiçağ, Batı Roma İmparatorluğu’nun 476’da yıkılışıyla sona eriyor ve Ortaçağ
başlıyor. Fakat Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı sözgelimi, Hint tarihi için
hiçbir mana ifade etmiyor.
Ortaçağ, Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışıyla başlıyor ve 1453’te Doğu
Roma İmparatorluğu’nun yıkılışına kadar devam ediyor. Ancak nedense biz,
Doğu Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı ile İstanbul’un fethini aynı
değerlendiriyoruz. Bu çağ tasnifine toplum olarak sahip çıkmamızı sağlayan en
önemli unsur, bu yanlış değerlendirmeden kaynaklanıyor. Doğu Roma
İmparatorluğu’nun yıkılışı ile İstanbul’un fethi aynı olaydır. Fakat olayların
adlandırılması, olaya hangi kültür coğrafyasından bakıldığıyla yakından ilgili.
Osmanlı kültür coğrafyasından bakan biri, 1453’te İstanbul’un fethedildiğini
görürken, Batının kültür dünyası içinden bakan biri aynı olayı Kutsal Roma
İmparatorluğu’nun Doğudaki son kalesi durumunda olan Doğu Roma
İmparatorluğu’nun yıkılışı olarak görüyor.
www.aksiyon.com.tr/aksiyon/newsDetail_openPrintPage.action?newsId=31954
3/5
17 09 2013
AKSİYON
Kaldı ki Yakınçağ’ın Fransız İhtilali ile başladığı dikkate alınırsa, 1453’ü
İstanbul’un fethi olarak adlandırmanın tablonun bütünlüğünde bir çelişki
oluşturacağı söylenebilir. Hz. İsa’nın doğumu, Batı Roma’nın yıkılışı ve Fransız
İhtilali, Avrupa kültür coğrafyasının önemli olayları arasında yer aldığı için
Osmanlı kültür coğrafyası içinde anlamlı bir yeri olan İstanbul’un fethi tabloda
aykırı kalıyor. Oysa İstanbul’un fethi yerine Doğu Roma İmparatorluğu’nun
yıkılışı konulduğunda tablo, kendi içerisinde tutarlı bir bütünlük oluşturmuş
olacaktır.
Müslüman kültür coğrafyası, zengin bir tarihsel geçmişe sahiptir. Tarih ilminin
şekillenmesi noktasında Avrupa’nın hiç de gerisinde değildir. Bu çerçeveden
hareketle Avrupa’nın ortaya koyduğu tarihsel birtakım yaklaşımların evrensellik
adı altında bizleri zihnen kucaklamasının dışına çıkmak gerekmektedir.
Yarınımızı doğru ve bize özgü şekillendirebilmek için dünü kendi norm ve
değerlerimizle okumak durumundayız.
Bugün artık, bir zamanlar zannedildiği gibi Avrupa’nın yaşadığı sürecin her
toplum tarafından yaşanılmasının zorunlu olmadığı çok sesli olarak dile
getiriliyor. Herkes ve her toplum kendisini yaşamak zorundadır.
Toplum olarak, sürdürülmesi gereken zihin inşa hareketini doğru bir zemin
üzerine bina etmeliyiz. Tarihçilerimiz bir araya gelerek okul kitaplarından
başlamak üzere, kendi kültür coğrafyamıza uygun, kendi dokumuzla
uyuşabilecek ve toplumumuza her yönüyle bilinç sunabilecek, bizden olan bir
çağ tasnifi şeması oluşturmak durumundadır. Bu sadece akademik bir çalışma
olarak değil, ders kitaplarında hızlı bir şekilde yer alıp topluma indirgenebilecek
bir çalışma olarak ortaya konulmalıdır. Çünkü bu bir ödevdir. Bakalım Fetih
1453 bu gündemi oluşturabilecek mi?
www.aksiyon.com.tr/aksiyon/newsDetail_openPrintPage.action?newsId=31954
4/5
17 09 2013
AKSİYON
2012-02-27
Muhabir: M. EDİP BEKİ (Tarihçi)
www.aksiyon.com.tr/aksiyon/newsDetail_openPrintPage.action?newsId=31954
5/5
Download