T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI AKKÂ’NIN İDARÎ VE SOSYO-EKONOMİK YAPISI (1864-1918) YÜKSEK LİSANS TEZİ ALİ İHSAN AYDIN İSTANBUL 2013 T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI AKKÂ’NIN İDARÎ VE SOSYO-EKONOMİK YAPISI (1864-1918) YÜKSEK LİSANS TEZİ ALİ İHSAN AYDIN TEZ DANIŞMANI: PROF. DR. ZEKERİYA KURŞUN İSTANBUL 2013 İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ................................................................................................................................................... III ÖZET ....................................................................................................................................................... V ABSTRACT ........................................................................................................................................... VI GİRİŞ ...................................................................................................................................................... 1 1. COĞRAFYA ............................................................................................................................... 1 2. OSMANLI ÖNCESİ AKKÂ ....................................................................................................... 3 3. OSMANLI İDARESİNDE AKKÂ: 1864’E KADAR ................................................................ 5 BİRİNCİ BÖLÜM ................................................................................................................................... 9 AKKÂ SANCAĞI’NIN İDARİ YAPISI (1864-1918) ........................................................................... 9 1. İDARİ TAKSİMAT .................................................................................................................. 10 2. MUTASARRIFLIK ................................................................................................................... 13 3. İDARE MECLİSİ ...................................................................................................................... 19 4. MAHKEMELER ....................................................................................................................... 21 5. BELEDİYE ............................................................................................................................... 23 6. DİĞER DAİRELER .................................................................................................................. 24 7. KAZA VE NAHİYE YÖNETİMİ............................................................................................. 26 İKİNCİ BÖLÜM ................................................................................................................................... 29 AKKÂ SANCAĞI’NIN DEMOGRAFİK VE SOSYAL YAPISI ........................................................ 29 1. 2. AKKÂ SANCAĞININ DEMOGRAFİK YAPISI .................................................................... 29 1.1. Akkâ Sancağı’nın Nüfusu.................................................................................................. 29 1.2. Akkâ Kazası Nüfusu .......................................................................................................... 38 1.3. Hayfa Kazası Nüfusu ......................................................................................................... 41 1.4. Safed Kazası Nüfusu ......................................................................................................... 44 1.5. Taberiye Kazası Nüfusu: ................................................................................................... 47 1.6. Nasıra Kazası Nüfusu: ....................................................................................................... 50 AKKÂ SANCAĞI’NIN SOSYAL YAPISI .............................................................................. 53 2.1. Yerleşik Müslüman Ahali.................................................................................................. 53 2.2. Heterodoks Gruplar ........................................................................................................... 57 2.3. Hristiyanlar ........................................................................................................................ 61 2.4. Yahudiler ........................................................................................................................... 65 I 3. 2.5. Aşiretler/Kabileler ............................................................................................................. 68 2.6. Muhacirler ......................................................................................................................... 76 EĞİTİM VE SAĞLIK ............................................................................................................... 80 3.1. Eğitim ................................................................................................................................ 80 3.2. Salgın Hastalıklar .............................................................................................................. 81 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ............................................................................................................................... 83 AKKÂ SANCAĞI’NIN EKONOMİK YAPISI .................................................................................... 83 1. BİR LİMAN VE TİCARET KENTİ OLARAK AKKÂ ........................................................... 83 2. ZİRÂÎ ÜRETİM FAALİYETLERİ ........................................................................................... 88 3. HAYVANCILIK ....................................................................................................................... 91 SONUÇ ................................................................................................................................................. 94 KAYNAKÇA ........................................................................................................................................ 97 EKLER ................................................................................................................................................ 104 II ÖNSÖZ Ülkemizde, Osmanlı tarih yazımı anlayışının bir devamı olarak gelişen usul ile siyasi tarih alanında oldukça fazla eser verilmiştir. Fakat anlaşılmıştır ki siyasi meselelerin yanında sosyal ve ekonomik araştırmaların yapılması da çok önemli bir zarurettir. Osmanlının Arap vilayetlerinin yerel idareleri ve özellikle Filistin bölgesi hakkında Türkçe literatürde yapılmış olan araştırmalar oldukça yetersizdir. Bu bağlamda biz de kendimize, Akkâ Sancağının İdari Ve Sosyo-Ekonomik Yapısı 1864-1918 başlıklı çalışmayı yüksek lisans tez konusu olarak seçtik. Bu çalışmanın temel hedefi; bölgeyle ilgili yapılan çalışmaların eksikliğini gözeterek, Akkâ Sancağı’nın ve bu sancağa bağlı olan Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazalarının geçirmiş olduğu idari değişimleri, çok çeşitli olan sosyal yapısının dinamiklerini ve bölgenin ekonomik faaliyetlerini incelemek ve anlamaya çalışmaktır. Seçtiğimiz tarih aralığı ise 1864 senesinde uygulanmaya başlanan Vilayet Nizamnamesi ile başlayarak I. Dünya Savaşı sonucunda bölgenin Osmanlı hakimiyetinden çıkmasına kadardır. Daha önce Akkâ Sancağı’nı konu alan bazı araştırmalar yapılmıştır. Daha çok yerel kaynaklardan faydalanan Züheyir Ganâyim Abdullatif Ganâyim’in Liva-i Akkâ Fî Ahdi’t-Tanzîmati’l-Osmaniyye, (Beyrut-1999) isimli doktora tezi, en yaygın bilinenlerden biridir. Arapça olan bu çalışmada, Başbakanlık Osmanlı Arşivi vesikalarından faydalanılmamıştır. Ayrıca Akkâ şehrini çalışma konusu yapan David Kushner, From Eyalet To Sancak: The District Of Acre İn Transition (XIII. Türk Tarih Kongresi; Kongreye Sunulan Bildiriler, cilt: 3, kısım: 3, Ankara-2002) başlıklı makalesinde, Akkâ’nın bölgedeki yerine ve özelliklerine değinmiştir. Bizim çalışmamızın ise asıl kaynağını Başbakanlık Osmanlı Arşivi vesikaları oluşturmaktadır. Bunun yanında Osmanlı Devlet Salnameleri, Suriye ve Beyrut vilayet salnameleri de çok önemli bilgilerin ilk elden alındığı kaynaklardır. Yukarıda zikredilen çalışmalardan ayrı olarak Filistin’in demografik yapısını konu edinmiş olan Amad Alden Dhier’in, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında ve 20. Yüzyılın Başlarında Filistinde Demografik Yapı ve Nüfus Hareketleri (Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-1999) ve Işıl Işık Bostancı’nın ise Filistin’in 19. Asırdaki idari ve sosyo ekonomik yapısını incelediği XIX. Yüzyılda Filistin (İdari ve Sosyo-Ekonomik Vaziyet) (Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ-2006) isimli çalışmaları, Akkâ Sancağı’nın da içinde bulunduğu bölgenin idari ve sosyal yapısını incelemektedir. III Çalışmamızın giriş kısmında Akkâ’nın ismi, coğrafyası ve 1864 senesine kadar tarihi özet olarak sunulmaya çalışılmıştır. Birinci Bölüm’de 1864-1918 seneleri arasında, Akkâ Sancağı’nın kuruluşu ile sancak, kaza ve nahiye merkezlerinin idari yapıları ele alınarak incelenmiştir. İkinci Bölüm’de sancağın demografik yapısı ile ilgili istatistikler bir araya toplanarak bu istatistiklerin birbirleriyle tutarlılıkları ve ayrıştıkları noktalar tespit edilerek bir sonuca varılmaya çalışılmış ayrıca sancak dahilinde bulunan tüm topluluklar ayrı ayrı ele alınarak sancağın sosyal yapısı çıkarılmaya çalışılmıştır. Üçüncü Bölüm’de ise üretim faaliyetleri ile ticari yapı incelenmeye çalışılmıştır. Tez konusunun belirlenmesinde ve daha sonraki aşamaların her biri için büyük zaman harcayan, ayrıca çalışmamın her safhasını dikkatle takip ederek rehberliği ile kritik noktalarda önemli mesafeler kaydetmemi sağlayan danışman hocam Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’a minnetlerimi öncelikle belirtmek isterim. Ayrıca tezimin araştırma ve yazım aşamasında önemli katkılar sağlayan dostum M. Hüseyin Manav’a, tezinin yazma aşamasında olduğu halde içeriğindeki bilgilerden faydalanmama olanak sağlayan Kevser Terzioğlu’na, Arapça metin tercümelerinde yardımlarını esirgemeyen Yahya M. M. Almotawaq ve kardeşim Abdussamed Aydın’a, yardımlarından dolayı IRCICA Kütüphanesi çalışanlarına ve özellikle aileme teşekkür ediyorum. Ali İhsan Aydın IV ÖZET Yapmış olduğumuz bu çalışma ile Osmanlı Devleti’nin Filistin bölgesindeki sahil şehirlerinden biri olan Akkâ’nın, 1864 senesinde uygulamaya koyulan “vilayet sistemi” ile birlikte sancak oluşunu ve devam eden süreçte ise bu sancağın teşkilatlanma kademelerini anlamaya çalıştık. İdari yapının yanı sıra, sosyal dokusunun barındırdığı özellikler ile sancak dahilinde birlikte yaşayan ahalinin ekonomik faaliyetlerdeki etkinliğini incelemek de araştırmamızın hedeflerinden biriydi. Akkâ Sancağı’nın 1864 senesinde Suriye Vilayeti’ne bağlı bir sancak haline getirilmesiyle birlikte burada bir mutasarrıflık teşkilatı kuruldu ve Akkâ merkez kazasından başka Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazaları da Akkâ Sancağı’na bağlandı. 1888 senesinde ise Akkâ Sancağı’nın bulunduğu bölgede Suriye Vilayeti’nden ayrı olarak Beyrut Vilayeti’nin kurulmasıyla Akkâ Sancağı, teşkilatı ile birlikte olduğu gibi Beyrut Vilayeti’ne bağlanmıştır. Taşra teşkilatında yapılan reformların sürekli uygulandığı bir sancak olarak Akkâ, I. Dünya Savaşı esnasında Osmanlı idaresinden çıkmıştır. Aynı zamanda gelişmiş bir ticaret ağına sahip olan sancak, bölgenin önemli ihracat-ithalat kapıları olan Akkâ ve Hayfa limanlarına sahipti. Bölge ticaretinin önemi ve sancak topraklarının Yahudilerce kutsal sayılması sebebiyle, Hristiyan ve Yahudiler 19. Asrın sonlarından itibaren bu topraklara yerleşmeye çalışmışlardır. Anahtar Kelimler: Akkâ, Hayfa, Nasıra, Safed, Taberiye, Suriye Vilayeti, Beyrut Vilayeti. V ABSTRACT With this study we tried to elaborate Akkâ’s -which was one of the sea towns of the Ottoman State’s Palestinian territorities- being sanjak with provincial system which was put in to effect in 1864 and during the ongoing process, we tried to figure out the phases of organization of this sanjak. In addition to the administrative structure, to examine the influneces in the economic field of the public living within the compass of sanjak with the feautures which was hosted by the social fabric has been one of the aims of the study. With the sanjak of Akkâ’s transformation into a sanjak affiliated to Syrian Province in 1864, an organization of lieutenant governor (mutasarrıflık) was established there and farther than Akkâ the central district, Hayfa, Nasıra, Safed and Taberiye distincts was also affiliated to the Sanjak of Akkâ. In the year of 1888, with founding of the Beirut Province differing from the the Syrian Province in the territory within which Sanjak of Akkâ existed, the Sanjak of Akkâ with its organization was affiliated to the Beirut Province as so. As a sanjak in which the reforms made in the provincial organization was continuously put into effect Akkâ ceased to be a part of the Ottoman administration in due course of the World War I. Besides, having a developed commerce network the sanjak had the Akkâ and Hayfa ports which were the important export-import points of the region. Christians and Jews had tried to settle down in this territories as of the end of 19th century on the grounds of the importance of the commerce of the region and its consecration by the Jews. Keywords: Acre, Haifa, Nazareth, Safed, Tibarias, Province Of Syria, Province Of Beirut. VI GİRİŞ 1. COĞRAFYA Tarihte, Akkâ şehrinin ismine ilk olarak M.Ö. 15. Asırdan sonra rastlanılmaktadır. Zaman içinde şehre hâkim olan gücün el değiştirmesi ile şehrin ismi de değişmekteydi. Bu şekilde Akkâ’nın, ilk olarak “Aak”1, “Akka”2, “Akko”3, “Ake” yahut “Akre” olarak isimlendirildiği tarihi kayıtlarda geçmektedir. Şehre verilen bu isimlerin telaffuzları birbirlerine yakındır fakat kökenleri ile ilgili olarak, kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanılamamaktadır. Büyük İskender’in komutanlarından olan ve daha sonra Mısır ve civarında krallık kuran I. Ptolemaios Soter, şehri ele geçirdiğinde buranın ismini, kendi ismine nazaran “Ptolemais” olarak değiştirmiştir.4 Ancak erken dönemde Müslümanların, şehri fethetmesinden sonra burası için “Akkâ” veya “Akke” ismini kullandıkları malumdur. Nitekim İbn-i Batûta, seyahatnamesinde, şehri “Akke” olarak zikretmektedir.5 Orta çağda bir müddet Haçlıların egemenliğinde kalan şehir, St. Jean Tarikatı’nın karargâhı oldu ve şehre tarikatın adına izafetle St. Jean d’Acre ismi verildi.6 Osmanlı coğrafyacıları, 15 ve 16. asırlarda çizdikleri haritalarda burayı “Akye Şehri” olarak göstermektedirler.7 Nitekim Evliya Çelebi de, seyahatnamesinde ayrıntılı bir şekilde anlattığı şehirden, “Akye” şeklinde bahsetmekte fakat ara ara “Akkâ” ismini de kullanmaktadır.8 Şehir için, 17. Asırdan sonra Osmanlı literatüründe artık yalnızca “Akkâ” ismi kullanılmaya başlanmış ve bu durum, Osmanlı sonrasında da Türkçe literatürde bu şekilde devam etmiştir. Günümüzde ise şehir, İsrailliler tarafından “Akko”, Araplar tarafından da “Akkâ” olarak isimlendirilmektedir. Şehrin ismi Batı literatüründe ise “Acre”dir. Akdeniz’in doğu kıyısında Filistin bölgesinin bir liman şehri olan Akkâ, günümüzde İsrail’in Kuzey Bölgesi’nde ve “Hayfa Koyu”nun9 kuzeyinde bulunmaktadır. Akkâ’nın 110 km. kadar kuzeyinde Beyrut, 100 km. kadar güneyinde 1 “Acre-Palestine”, The 1911 Classic Encyclopedia, (Sözkonusu ansiklopedi şu sitede yer almaktadır: http://www.1911encyclopedia.org/Acre,_Palestine), (ET: 09.01.2013). 2 F. Kınal, “Amarna Arşivindeki Babil Mektupları”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, cilt: 23, sayı: 3-4, Akara-1965, s. 189-190; The 1911 Classic Encyclopedia, a.g.m. 3 Kitâb-ı Mukaddes Yani Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd, Hâkimler, 1-31, İstanbul-1885. 4 The 1911 Classic Encyclopedia, a.g.yer. 5 İbn-i Batûta, Seyahatname-i İbn-i Batûta, İstanbul-1333, s. 58. 6 F. Buhl., “Akkâ”, İslam Ansiklopedisi, İstanbul-1978, I, 250. 7 Kemal Özdemir, Osmanlı Deniz Haritaları Ali Macar Reis Atlası, İstanbul-1992, s. 103, 121, 123, 125, 147. 8 Evliya Çelebi, Seyahatname, hzl. Seyit Ali Kahaman-Yücel Dağlı, kitap: 3, İstanbul-1999, s. 66-73. 9 Daha önceleri “Akkâ Koyu” olarak bilinen koy, Hayfa’nın etkinlik kazanmasıyla birlikte “Hayfa Koyu” ismini almıştır: Feridun Emecen, “Akkâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul-1989, II, s. 265. 1 ise Tel-Aviv şehirleri yer almaktadır. Akkâ, sahip olduğu doğal limanıyla birlikte, uzun zamanlar bölge ticaretinin merkezi olmuş ve Filistin’in anahtarı olarak bilinmiştir.10 Bu duruma imkân sağlayan özellik, hal-i hazırda geniş bir sahil düzlüğüne sahip olan Akkâ’nın, doğusunda bulunan Tabor ve Kermel11 dağlarının arasından, Ürdün (Şeria) Nehri Mecrası12 ile Şam ve Kudüs gibi önemli merkezlere ulaşımı sağlayan uygun geçitlere sahip olmasıdır. Ürdün Nehri, Taberiye ve Lut Gölleri arasında uzanarak, Akkâ’nın doğusunda, çok verimli bir bölge olan “Merc bin Amir Ovası”nı oluşturur.13 Bu vadi ile Akkâ arasında bulunan sıradağların etekleri, sahile doğru uzanarak küçük vadiler meydana getirirler. Böylece bu dağlardan kaynayan sular sahile doğru akarak, araziyi sular ve verimi arttırırlar.14 Akkâ şehri, Akdenize doğru bir çıkıntı halindedir. Kale ise, tam bu çıkıntıyı oluşturan burnun ucuna yapılmış olup, surlar biraz daha geriden burayı çevrelemektedir. Liman da bu burnun korumasındadır ve batı rüzgârına açıktır. Tarihte belirli dönemlerde çok etkin kullanılan bu liman, rüzgârın sürüklediği kumlar ile dolmaya da çok müsaitti. Nitekim Osmanlı’nın son dönemlerinde, Kale ve limanın durumları, bir komisyon tarafından hazırlanan haritada ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiştir.15 Bu haritada limana yığılan kumların arz ettiği tehlikenin boyutları da gözler önüne serilmiştir. Limana kumlar biriktiğinde büyük gemiler buraya yanaşamıyor ve açıkta demirlemek zorunda kalıyorlardı. Bu durumda ise gemilerin şiddetli dalgalar tarafından dövülme riskleri artıyordu. Akkâ’nın yaklaşık olarak 5 km. güneyinde bulunan ve Akkâ’ya tâbi bir kazâ olan Hayfa’nın limanı, buraya göre zikredilen tehlikelerden daha emindi.16 Hayfa Limanı’nın Akkâ Limanı’na nazaran daha işlevsel oluşu ve demir yolunun da yapılması, Akkâ’nın anahtar konumunun, 20. Asır başlarından itibaren Hayfa’ya geçmesine neden olmuştur. 10 The 1911 Classic Encyclopedia, a.g.m. Akdeniz’e paralel bir biçimde, kuzey-güney yönünde uzanan dağların, Akkâ civarındaki isimleridir: Salname-i Vilâyet-i Suriye, 13. Def‘a, 1298, s. 190; Bu dağların Batı literatüründeki isimleri “Mount Meron” ve “Samarian Hills”tir. Ayrıca bölgenin günümüzdeki coğrafi bilgileri için bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Geography_of_Israel (ET: 11.01.2013). 12 Şemseddin Sami, Kamusu’l-A‘lâm, İstanbul-1311, c. 4 s. 3165. 13 Salname-i Vilayet-i Beyrut, Def‘a-i Evvel, 1310, s. 329. 14 Şemseddin Sami, a.g.e., s. 3165. 15 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), HRT.H, 525, 29 Z 1297. 16 Muhammed Kürd Ali, Hıtatü’ş-Şam, cilt: 5, Şam-1927/1346, s. 102. 11 2 2. OSMANLI ÖNCESİ AKKÂ Akkâ şehrinin, içinde bulunduğu Filistin bölgesi, yazılı kaynaklar ile ulaşılabilen en erken devirlerde, “Kenan” yahut “Kenan İli” olarak bilinmekteydi. Bu bölgede kurulmuş olan şehirlerin evveliyatı, çok daha eski zamanlara dayansa da bu şehirler, tarihte bir devlet himayesi altına, ilk olarak Akad İmparatorluğu eliyle girmişlerdir. Bölgede Akad hâkimiyeti, M.Ö. 2755 senesinde tesis edilmiş olup bu dönem M.Ö. 2683 senesine kadar devam etmiştir. M.Ö. 2583’den sonra ise, İmparatorluğun zayıflaması ile birlikte, birçok bölge gibi Kenan İli de Akadların hâkimiyetinden çıkmıştır.17 Bölge M.Ö. 1520’lerde Mısır hâkimiyeti altına girmiştir.18 Akkâ şehrinin ismine rastlanılan en erken tarihli metinler de bu döneme aittir. Nitekim şehrin bu tarihlerde Mısır’a tâbi olduğu, şehrin isminin Mısır Kralı III. Thutmose’nin vergi listelerinde yer almasından anlaşılmaktadır.19 M.Ö. 1200’lerde Mısır güç kaybına uğramıştır. Bu durumda bağımsız kalan ve kendilerini geliştiren kıyı kentleri, Fenikelileri buralara çekmiştir. Bu kentlerin başında Arados, Biblos, Sidon(Sayda), Tiros ve Akka gelmektedir. M.Ö. 1000 senesinden sonra güçlenmeye başlayan İsrail Devleti, Fenikelilerin ellerindeki bu bölgeye hâkim olmuştur. Assur İmparatorluğu’nun güçlenmeye başladığı dönemlerde ise, kıyı kentlerinin tümü, Assurlular tarafından haraca bağlanmıştır. Assurun zayıflaması ile birlikte ise Mısır, tekrar bölgede hâkimiyet kurmak istemiştir. M.Ö. 6. asırda Babil Kralı Nabukednazzar’ın Mısır’ı yenmesinin ardından bölgede, Babil hâkimiyeti tesis edilmiştir. Fakat Babil Devleti Persler eliyle yıkılmış ve bölge, Perslerin egemenliğine geçmiştir. Büyük İskender’in gelmesiyle birlikte ise Pers egemenliği son bulmuştur.20 Filistin M.Ö. 63 senesinde Romalıların istilasına uğramıştır. Bu dönemde Kudüs şehri başta olmak üzere bölgede, Yahudi ayaklanmaları meydana gelmiştir. Bu ayaklanmalar, Romalılar tarafından kanlı bir şekilde bastırılmış ve Yahudiler bölgeden büyük oranda çıkarılmıştır. M.S 395’te Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla bölgede, Doğu Roma İmparatorluğu(Bizans)’nun idaresi tesis edilmiştir.21 17 M. Şemseddin Günaltay, Türk Tarihinin İlk Devirlerinden Yakın Şark Elâm Ve Mezopotamya, Ankara-1987, s. 307-308. 18 Ayşe Afetinan, Eski Mısır Tarih Ve Medeniyeti, Ankara-1992, s. 129. 19 Bkz: 1 numaralı dipnot. 20 Hasan Bahar, Eskiçağ Uygarlıkları, Konya-2011, s. 109-110. 21 M. Lutfullah Karaman, “Filistin”, DİA, İstanbul-1996, XIII, s. 90. 3 Filistin bölgesi Müslüman fetihlerine, 634’te Bizans’la yapılan savaşın Müslümanlar lehine sonuçlanmasının ardından açılmıştır.22 Akkâ ise, Hz. Ömer zamanında, Şurahbîl b. Hasene kumandasında 636 senesinde fethedilmiştir. Bu süreçte yapılan savaşlar neticesinde şehir önemli ölçüde tahrip olmuştur. 648’de Müslümanların ilk deniz seferinin Akkâ Limanı’ndan Kıbrıs üzerine yapılacağının kararlaştırılmasıyla birlikte Suriye valisi olan Muaviye, Akkâ Limanı’nı yeniden inşa ettirmiş ve Bizans’tan kalma gemi yapım havuzlarının tekrar kullanılmaya başlanılmasını sağlamıştır. Böylece Akkâ Tersanesi, İskenderiye Tersanesi’nden sonra, o devrin ikinci büyük tersanesi haline gelmiş ve buradan birçok deniz seferi başlatılmıştır.23 Emeviler devrinde de önemini yitirmeyen şehir, 10. Asrın ortalarında İhdîşîlerin, 969’dan itibaren ise Fatımîlerin hâkimiyeti altına girmiştir.24 1074(H. 467) senesinde, Selçuklu emirlerinden Atsız maiyyetinde olan Emir Şöklü, Akkâ’yı ele geçirmişse de, devam eden mücadeleler esnasında Fatımîler şehre yeniden hâkim olmuşlardır.25 Haçlı Seferlerinin ilkinde, Kudüs’te bir Krallık kuran haçlılar Akkâ’yı, 1104 senesinde ele geçirmişler ve önemli limanı sayesinde şehri faal olarak kullanmışlardır. Haçlılara karşı büyük mücadeleler veren Selâhaddîn Eyyûbî ise burayı, 1187 senesinde Haçlılardan almıştır.26 1191’de şehir, Üçüncü Haçlı Seferi ile gelen Haçlılara, şiddetli hücumları neticesinde teslim edilmiştir. Akkâ’nın Haçlılar tarafından ele geçirilmesi, Haçlıların bu bölgede tutunabilmesine olanak sağlamıştır. Kudüs’te kurulan fakat Kudüs’ün Müslümanların eline geçmesinin ardından oradan çıkmak zorunda kalan St. Jean Tarikatı 1229’da Akkâ’ya taşınmış ve Akkâ, bu tarihten itibaren tarikat şövalyelerinin karargâhı haline gelmiştir.27 Haçlıların kurduğu bu krallık ancak yüz yıl hayatta kalabilmiştir. 1291’de Memluk sultanı el-Melikü’l-Eşref, Akkâ’yı yaklaşık bir aylık bir kuşatmanın ardından fethetmiştir.28 22 A.g.m., s. 91. Feridun Emecen, a.g.m., s. 265. 24 A.g.m., s. 265. 25 Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara-1983, s. 67, 133. 26 Feridun Emecen, a.g.m., s. 266. 27 A.g.m. s. 266. 28 Işın Demirkent, “Haçlılar”, DİA, İstanbul-1996, XIV, s. 530-542. 23 4 3. OSMANLI İDARESİNDE AKKÂ: 1864’E KADAR Yavuz Sultan Selim, 1517’de Mısır’ı fethetmesinin ardından, dönüşü esnasında, Akdeniz’in doğu kıyısını da tamamen Osmanlı İdaresi altında toplamıştır.29 İlhak edilen bu yerlerle birlikte bölgede, yeni bir idari taksimat yapılmıştır. Buna göre Adana ve Antep’ten Gazze’ye kadar olan bölge, Şam Eyaleti olarak teşkilatlandırılmıştır.30 Akkâ bu düzenleme esnasında, Safed Sancağı’na bağlı bir nahiye merkezi yapılmış ve bir kadının idaresine verilmiştir. Bu dönemde Akkâ’ya bağlı altmış kadar köy bulunmakta olup merkez nüfusu tahminen 120 kişiden ibaretti. Bu rakam 16. asrın ikinci yarısında 300’lere kadar çıkmıştır. Liman ise bu yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren ticari önemini sürekli arttırmış ve gelirini 500 akçeden 2000 akçeye yükseltmiştir. Bu dönemde şehrin çevresinde pamuk üretimi ön planda olduğundan pamuk sanayiî ve ticareti gelişmiştir.31 17. asrın ikinci yarısında şehri ziyaret eden Evliya Çelebi buranın, hâlâ Safed Sancağı’na bağlı ve yöneticilerinin naib, muhtesib, gümrük emini ve Şam yeniçerisi serdârından ibaret olduğunu yazmaktadır.32 Yine bu devirde şehrin dizdârı, nakîbüleşrafı ve dört mezhep kadıları bulunuyordu. Ancak şehrin başka söz sahibi ve seçkin kimseleri yoktu. Halkının ekseriyetini tüccarlar ve gemiciler oluşturuyordu. Ayrıca burada birçok devletin elçisi de ikamet etmekteydi. Fakat bu yüzyılda Akkâ pek mamur bir şehir değildi. Nitekim ufak tefek kârgîr evler dışında Sinan Paşa Camii ve Hanı ile bir hamamdan ibaret üç önemli yapısı vardı.33 18. asırda ise Şam Eyaleti bölünmüş ve bu bölge iki eyaletten müteşekkil hale gelmişti. Bu yeni olaşturulan eyaletin ismi Sayada Eyaleti yahut Sayda ve Beyrut Eyaleti’ydi. Bu yüzyılın ortalarına kadar Akkâ, Sayda valisinin atadığı bir ağa tarafından yönetildi. Ağanın emrinde, halkın ve ticaretin güvenliğini sağlamak için 16 muhafız vardı. Fakat şehrin atıl vaziyeti devam etmekteydi. Ticaret sınırlı, tarım yapılabilecek topraklar çoraktı. Diğer taraftan Fransız tüccarlar 1740’larda Akkâ’ya yerleşmeye başladılar. Bölgede sivrilmekte olan Benî Zeydan Araplarından Şihaboğulları reisi olan Zahir Ömer, Fransızlarla iyi ilişkiler geliştirmişti. Zahir Ömer 29 Komisyon, Mufassal Osmanlı Tarihi, cilt: 2, İstanbul-1958, s. 771. İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete 1550-1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi, İstanbul-1978, s. 129. 31 Feridun Emecen, a.g.m., s. 266. 32 Evliya Çelebi, a.g.e., s. 67. 33 A.g.e., s. 67-69. 30 5 ittifaklar yaparak 1745’te Akkâ’yı ele geçirdi ve ağayı şehirden kovarak burayı kendi faaliyetleri için bir merkez olarak kullanmaya başladı.34 Akkâ’yı ele geçirmekle yetinmeyen Zahir Ömer, hâkimiyetini genişletmek düşüncesiyle yeni ittifaklara girişti. Mısır’da Osmanlı’ya isyan etmiş olan Bulutkapan Ali Bey ve Akdeniz’de dolaşan Rus donanmasının komutanı Aleksi Orlaf, Zahir Ömer’in ittifak yaptığı kişilerdendi. Zahir Ömer, yaptığı bu ittifaklarla birlikte Sayda Eyaleti’nin geneline hâkim oldu. Osmanlı hükûmeti 1772’de, Mısırlı Osman Paşa’yı Zahir Ömer üzerine gönderdi fakat Osman Paşa başarılı olamadı. Bunun üzerine Osman Paşa Zahir Ömer’le anlaşıp onun, devlete sadık bir vali olarak kabul edilmesine sebep olduysa da Mısır Valisi Ebu Zeheb Mehmed Bey, İstanbul’dan izin isteyerek 1775’te Zahir Ömer’in üzerine yürüdü. Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın da Akkâ üzerine gönderilmesiyle birlikte Zahir Ömer bertaraf edildi ve bölgede Şihaboğullarının hâkimiyeti son buldu.35 Bundan sonra, Zahir Ömer’e karşı yapılan mücadelelerde yer almış olan Cezzar Ahmed, vezirlik rütbesi de verilerek Sayda valiliğine getirildi. Cezzar Ahmed Paşa, Boşnaklar, Arnavutlar ve Kuzey Afrikalılardan müteşekkil oluşturduğu askeri kuvvet ile birlikte, bölgedeki âsî urban ve aşiretlerle mücadeleye girişti ve onları sindirdi. Sayda valiliğinin yanı sıra birkaç defa emîrülhaclık görevi Şam valiliği ile birlikte kendisine verilen Cezzar Ahmed Paşa, bu görevleri süresince sürekli Akkâ’yı merkez edindi.36 Zahir Ömer ile birlikte Akkâ canlanmaya başlamış, Cezzar Ahmed Paşa ile birlikte ise Akkâ’nın bu gelişim süreci devam etmiştir. Cezzar Ahmed Paşa, Akkâ’nın bu gelişimini, görkemli bir cami yaptırarak taçlandırmıştı. Yüzyılın başlarında şehirde bir cami varken sonlarında ise, yarısı Cezzar Ahmed Paşa tarafından inşa edilmiş olan altı cami bulunmaktaydı. Bu durum şehir nüfusunun artış hızını gözler önüne sermektedir. Ayrıca bu devirde camilere ek olarak bir han, bir hamam ve bir de çarşı inşa edilmiş, yeni meyve bahçeleri oluşturulmuş ve tarımsal faaliyetler gelişerek hız kazanmıştır.37 Cezzar Ahmed Paşa, bölgenin dışarıya açılan kapıları olan Akkâ, Sayda ve Beyrut’ta, çok gelir getiren pamuk, ipek ve hububat ticaretine hâkim oldu. Ayrıca bölgede Fransız kolonileri kurulmasına da müsaade ettiyse de, ticarete hâkim olması 34 Amnon Cohen, Palestine In The 18th Century Patterns Of Government And Administration, Jeruselam-1973, s. 119-120, 128-130. 35 Feridun Emecen, “Zahir Ömer”, İA, XIII, s. 455-456. 36 Feridun Emecen, “Cezzâr Ahmed Paşa”, DİA, İstanbul-1993, VII, s. 517. 37 Amnon Cohen, a.g.e., s. 134-135. 6 özellikle Fransızları ürküttü.38 Napolyon’un 1798’de Mısır’ı işgali üzerine, Cezzar Ahmed Paşa’nın Napolyon’u durdurması için uhdesine Mısır valiliği de verilmişse de, Paşa’nın çok fazla güçleneceğinden endişe duyulmuş ve bu karardan vazgeçilmişti. İstanbul’dan 700 Nizam-ı Cedid askeri de Akkâ’ya gönderilmişti.39 Cezzar Ahmed Paşa, Mısır’ın işgali sebebiyle Akkâ Kalesi’nin tahkimatını kuvvetlendirmiş ve Hayfa’da bulunan mühimmatı Akkâ’ya nakletmişti.40 Napolyon ise sahil boyunca ilerleyerek 19 Mart 1799’da Akkâ Kalesi’ni muhasara altına aldı ve hücumlara başladı. Akkâ savunmasına yardım için gönderilen Osmanlı gemilerinin yanında İngiliz Donanması’na ait gemiler de vardı. Çatışmaların devam etmesi ve savunmanın başarılı olması, devletin her tarafında sevince neden olmuş ve bu iştiyakla Akkâ’ya yeni müdafaa kuvvetleri gönderilmiştir.41 İki aylık bir kuşatmanın ardından çok fazla kayıp veren ve herhangi bir başarı elde edemeyen Napolyon, 16 Mayıs’ta kuşatmayı kaldırarak Mısır’a geri çekilmek zorunda kalmış ve bu geri çekilme esnasında Osmanlı askerleri tarafından Gazze’ye kadar takip edilmiştir.42 Bu başarısından sonra Cezzar Ahmed Paşa’nın ünü artmış ve Vehhâbî ilerleyişinin önünü almak için Hicaz seraskerliği ve Şam valiliğine getirildiği gibi Mısır işleri de kendisine bırakılmıştır. Akkâ’dan bu kadar geniş bir coğrafya’yı idare etme olanağı bulan Cezzar Ahmed Paşa, aynı zamanda oldukça yaşlanmıştı. Nitekim 1804 senesinde Akkâ’da vefat etti.43 Cezzar Ahmed Paşa’nın vefatına kadar Akkâ, bölgenin her bakımdan en önde gelen şehri idi. Paşa’dan sonra Sayda valiliğine getirilen Süleyman ve Abdullah Paşalar zamanında bölge, yine Akkâ’dan idare edildi. Fakat etrafta Akkâ aleyhine güçlenen ve hatta birbiriyle ittifaklar yapan Şam ve Halep gibi şehirler vardı. Bunlardan başka Lübnan’da birbirleriyle mücadele eden emirler de, bölge için birer karışıklık müsebbibi idiler. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın, İstanbul ile arasının açılmasıyla Akkâ valisi Abdulah Paşa, Mehmed Ali Paşa’nın himayesinden ayrılarak, Mısır ile Suriye arasındaki ticareti baltalamaya başladı. Bunu bahane eden Mehmed Ali Paşa, oğlu 38 Feridun Emecen, a.g.m., s. 517. M.C. Şehabeddin Tekindağ, “Yeni Kaynak Ve Vesikaların Işığı Altında Bonaparte’in Akkâ Muhâsarası”, Tarih Dergisi, İstanbul-1965, XV, sayı: 20, s. 3-4. 40 Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, cilt: 7, İstanbul-1288, s. 83. 41 M.C. Şehabeddin Tekindağ, a.g.m., s. 10. 42 Ahmed Cevdet Paşa, a.g.e., s. 91. 43 Feridun Emecen, a.g.m., s. 518. 39 7 İbrahim Paşa’yı Akkâ üzerine gönderdi ve İbrahim Paşa Akkâ’yı, Mayıs 1832’de alarak kuzeye doğru ilerledi.44 Akdeniz sahilleri de dâhil olmak üzere tüm Suriye’yi ele geçiren İbrahim Paşa, bu bölgeyi kendi idaresi altında topladı. Bir müddet sonra ise sahil limanlarını, önceden beri Mehmed Ali Paşa’nın müttefiki olan Emir Beşir Şahab’a bıraktı.45 İbrahim Paşa’nın Suriye işgali esnasında takip ettiği yönetimsel siyaset başlarda yerli halkı ve idarecileri memnun ettiyse de sonraları, özellikle İngiltere’nin teveccühünü kazanmak için gayrimüslimlere yeni haklar tanıması, hatta bazı hususlarda onları, Müslümanlardan daha imtiyazlı bir hale getirmesi, bazı bölgelerde halk ayaklanmalarına neden oldu. Mısırın bölgedeki hâkimiyetini zedeleyen bu ayaklanmalar, İbrahim Paşa tarafından kanla bastırıldı. 15 Temmuz 1840’ta Londra’da İngiltere, Rusya, Avusturya, Prusya ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan anlaşma gereğince İngiltere, Avusturya ve Osmanlı gemilerinden oluşan ortak donanma harekete geçti ve 10 Eylül’de Beyrut’a asker çıkarıldı. Bu harekât neticesinde kısa zamanda Sayda, Akkâ ve Hayfa ele geçirildi. Bölge ahalisinin umumi ayaklanmasının da etkisiyle İbrahim Paşa Mısır’a dönmek mecburiyetinde kaldı.46 Böylece Akkâ, sekiz yıl süren bir ayrılığın ardından tekrar İstanbul’un idaresi altına girdi ve bu tarihten, 1864 senesine kadar Sayda vilayetine bağlı bir liva/sancak statüsünde kaldı. Ayrıca bu devirde Akkâ, merkezden atanan ve şehrin önemine binaen genellikle mîr-i mîrân rütbesinde olan bir muhafız tarafından idare edildi.47 Akkâ’nın liva/sancak statüsüne yükseltilmesine karşın önceki prestijli konumunu geri kazanabilmesi olanaksızdı.48 Çünkü artık Sayda vilayetinin değil, yalnızca Akkâ sancağının idare merkeziydi. 44 Engin Deniz Akarlı, The Long Peace, London/New York-1993, s. 20-22. Şinasi Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Suriye’de Hâkimiyeti Esnasında Tatbik Ettiği İdare Tarzı”, Belleten, Ankara-1944, VIII, sayı: 30, s. 232-233. 46 Muhammet Hanefi Kutluoğlu, “İbrahim Paşa, Kavalalı”, DİA, İstanbul-2000, XXI, s. 332. 47 Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, Def‘a: 1, 20, 1263, 1282. 48 David Kushner, “From Eyalet To Sancak: The District Of Acre İn Transition, 1840-1918”, XIII. Türk Tarih Kongresi; Kongreye Sunulan Bildiriler, cilt: 3, kısım: 3, Ankara-2002, s. 2021. 45 8 BİRİNCİ BÖLÜM AKKÂ SANCAĞI’NIN İDARİ YAPISI (1864-1918) II. Mahmud devrinde yapılan düzenlemeler ile taşranın merkez aleyhinde kazanmış olduğu güç kırılmaya başlanmıştır. Bu dönemde ilk olarak taşrada bir nüfus sayımı49 ile birlikte idari düzenleme yapılmış fakat bu uygulamadan kısa süre içinde vazgeçilmiştir.50 Özellikle Tanzimat sonrasında, çeşitli ferman ve talimatnameler çıkarılarak yerel idare düzenlenmeye çalışılmıştır. Bu düzenlemelerin asıl amacı, merkezde biriken bürokrasi yükünü mümkün mertebe yerel idarelere yaymak ve aynı zamanda taşrayı merkeze daha bağımlı hale getirmekti. 51 Osmanlı modern yerel yönetim sisteminin uygulanması açısından ilk önemli girişim, uluslar arası bir sorun haline de dönüşen Lübnan olayları sonrasında hazırlanan Cebel-i Lübnan Nizamnamesi’nin uygulanmasıdır. 52 Bunun ardından ikinci bir uygulama olarak Tuna Vilayeti oluşturulmuş ve bu vilayet için de özel bir nizamname hazırlanmıştır.53 Bu nizamnamenin hazırlanmasında büyük ölçüde Fransız yerel idare sistemi olan department uygulaması örnek alınmıştı. Hatta ondan daha fazla merkeziyetçi bir anlayış taşıyordu.54 Bu iki nizamname ile taşrada modern yönetim sisteminin uygulanabileceği anlaşılmış ve bu reformları tüm eyaletlerde uygulamak üzere 1864’te Vilayet Nizamnamesi yayımlanmıştır. Nizamnameye göre o zamana kadar eyalet ismiyle anılan taşranın en büyük yönetim birimleri vilayete dönüşüyor, vilayetler ise kendi bünyelerinde livalara taksim ediliyordu. Ayrıca livalar kazalara kazalar ise kuraya(köylere) bölünüyordu. Oluşturulan yeni vilayetler birer vali, livalar mutasarrıf, kazalar ise kaymakamların idaresine veriliyordu.55 Bu nizamnameye göre Şam-ı Şerif Eyaleti, Şam şehri merkez olmak üzere Suriye Vilayeti’ne dönüştürüldü ve bir önceki sene Sayda Eyaleti sınırlarındaki yönetim 49 Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, İstanbul-2010, muhtelif yerler. A.g.e., s. 39. 51 Ahmed Cevdet Paşa, Ma‘rûzât, Haz. Yusuf Halaçoğlu, İstanbul-1980, s. 110. 52 İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), İstanbul-2000, s. 51; Abdulhamit Kırmızı, a.g.m., s. 303-304. 53 Tuna Vilayet Nizamnamesi metni için bkz. Takvim-i Vekayi, I. Tertip, sayı: 773, s. 2-5. 54 Engelhardt, Tanzimat, İstanbul-1976, s. 127-128; İlber Ortaylı, “Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Yerel Yönetimler”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, c: 1, İstanbul-1985, s. 237. 55 Nizamname metni için bkz. Düstur, c: 1, İstanbul-1289, s. 608-624. 50 9 birimleri, Suriye Vilayeti’ne bağlandı. Böylece Suriye vilayetine, Akkâ’nın da içlerinde bulunduğu sekiz sancak bağlanmış oldu.56 1. İDARİ TAKSİMAT Akkâ şehri, 1840’ta tekrar Osmanlı hükûmetinin idaresi altına girmesiyle birlikte 1864’e kadar Sayda eyaletine bağlı bir liva olarak kalmıştır.57 1864’te oluşturulan yeni vilayet sistemi içerisinde ise bir mutasarrıflık merkezi olarak teşkilatlanma aşamasına girmiştir. 1869’da Akkâ Sancağına bağlı Akkâ, Hayfa, Nasıra, Taberiye ve Safed kazaları ile Şağur ve Sahil-i Akkâ nahiyeleri görülmektedir.58 Sancağa bağlı bulunan kazalar ve nahiyeler ilk teşekkülden sonra mevcudiyetlerini aynı şekilde devam ettirememiştir. Sürekli yeni kurumların kurulması ve yönetim anlayışının değişmesi ile birlikte birçok yerde olduğu gibi Akkâ sancağının idari taksimatında da değişmeler görülmüştür. 1869 senesinde Suriye vilayetine bağlı olarak yeni kurulan Belka sancağına, Akkâ sancağı sınırları dâhilindeki bazı kaza ve nahiyeler devredilmiştir.59 Bundan başka 1869’da “Nasıra” ile “Safed” isimleriyle kayıtlı olan kazalar, iki yıl sonra “Nasıra ve Şefa-Amr Kazası” ile “Safed ve Cebel Kazası” olarak kaydedilmiş, fakat daha sonra bu durum eski haline dönmüştür.60 1874’te, Suriye vilayetince Belka sancağında bulunan Cenin nahiyesinin Akkâ sancağına bağlanması kararlaştırılmıştır. Fakat Cenin ahalisinin ileri gelenlerinin bu duruma itiraz etmeleri61 üzerine bu karar geri alınmıştır.62 1864 Nizamnamesinde çok kısa bir şekilde bahsedilen nahiye yönetimi 1871 nizamnamesinde etraflı bir şekilde ele alınmıştır.63 1864 teşkilatlanması ile birlikte merkez kazaya bağlı olarak teşkil edilen Şefa-Amr nahiyesi bir müddet sonra Nasıra kazasına bağlanmıştır. Fakat 1871’deki vilayet nizamnamesinde nahiye yönetiminin ayrıntılarına kadar belirlenmesinin ardından bu nahiye, eşkıya saldırılarına da maruz kalması sebebiyle 1874’te Nasıra kazasından ayrılarak müdürlüğe tahvil edilmiş ve buraya bir miktar süvari ile piyade yerleştirilmiştir.64 56 Osmanlı Devlet Salnamesi, 1282, s. 73. A.g.s., 1263, s. 87; Osmanlı Devlet Salnamesi, Def‘a: 19, sene: 1281, s. 73. 58 Suriye Vilayet Salnamesi, 1286, s. 85-90. 59 BOA, A.MKT.MHM, 436/37, 11 Za 1285. 60 A.g.s., 1286, s. 85-90; A.g.s., Def‘a: 3, sene: 1288, s. 78-79. 61 BOA, HR.TO, 551/68, 10 05 1874. 62 A.g.s., 1291, s.90. 63 Düstur, I. Tertip, 1. cilt, İstanbul-1289, s. 636-638. 64 BOA, A.MKT.MHM. 474/96, 16 M 1291. 57 10 1884 senesine gelindiğinde ise Akkâ sancağı merkezinin Hayfa kazasına taşınması mevzubahis olmuştur. Akkâ’dan otuz kişinin imzası ile Dâhiliye Nezareti’ne gönderilen bir arîzada Suriye Vilayet Meclisi’nin, Akkâ sancak merkezinin Hayfa’ya taşınması hususunda aldığı karara itiraz etmişlerdir.65 Neticede yine Akkâ, sancak merkezi olmaya devam etmiştir. Fakat diğer taraftan, sancak merkezi yapılmak istenmesine sebep olan amiller ile Hayfa, gelişmeye devam etmiştir. Hayfa’nın gelişmesinde etkili olan bu amiler 1908 senesinde, Hayfa’nın sancak merkezi yapılmasını isteyen Akkâ Mutasarrıflığı’nın sadarete gönderdiği bir yazıda ayrıntılarıyla açıklanmıştır. Bu yazıda Hayfa’nın, Hicaz demir yolu yapımına başlanmasından itibaren kara ve deniz taşımacılığında merkezileşmesi, limanının her türlü vapur ve gemiler için uygun bir yer olması ve bu sebeplerle ecnebi tüccarlar ile konsolosların buraya daha fazla gelmelerinden dolayı Hayfa’nın önemimin arttığı belirtilmiştir. Bu sebeple burada uygulanacak siyasetin gayet nazik olması ve bunun da sancak merkezinin Hayfa’ya taşınması ile mümkün olabileceği savunulmuştur. Fakat bu arîzaya cevap olarak gönderilen yazıda mutasarrıflığın, usule riayeten vilayete başvurması gerekliliği belirtilmiş ve bu konu daha sonra bir daha gündeme gelmemiştir.66 İdari anlamda yapılan bu düzenlemeler bir taraftan devam ederken diğer taraftan ise Suriye vilayetinin sahil kesimlerini, büyük bir vilayetin merkezi durumundaki Şam’dan idare etmenin güçlükleri düşünülerek, ayrı bir idari birim altında toplamayı zaruri kılmıştır. Böylece Beyrut Vilayeti, 1888(Rumi 1304) senesi itibariyle tesis edilmiştir. Merkezi Beyrut şehri olan bu vilayet Beyrut, Akkâ, Belka, Tralusşam ve Lazkiye sancaklarını ihtiva etmekteydi.67 Bu yeni düzenlemeye göre Akkâ sancağına bağlı Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazaları ile birlikte Şefa-Amr nahiyesi bulunmaktadır.68 1864 Nizamnamesi sonrasındaki teşkilatta görülen Akkâ merkez kazasından, 1871 senesinden itibaren bahsedilmemektedir. Nitekim bu sene, 1864 nizamnamesine göre çok daha tafsilatlı bir şekilde ele alınan yeni nizamname ile merkez liva mutasarrıflık ve kaymakamlık teşkilatından vazgeçilmiştir.69 Fakat Akkâ 65 BOA, HR.TO., 389/139, 16 11 18884; Dâhiliye Nezareti’ne aynı konuda Abdülmecid Sadi imzasıyla bir başka ariza daha gönderilmiştir: BOA, HR.TO, 389/142, 17 11 1884. 66 BOA, DH.MKT, 1280/20, 15 B 1326. 67 BOA, MV 30/08, 02 B 1305; BOA, DH.MKT, 1497/88, 16 B 1305. 68 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 178-186. 69 Mustafa Gençoğlu, “1864 ve 1871 Vilâyet Nizamnamelerine Göre Osmanlı Taşra İdaresinde Yeniden Yapılanma”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(1), s. 36. 11 sancağının 1888’de Beyrut’a bağlanmasıyla birlikte merkez kaza teşkilatı, tekrar sancak idari birimleri arasına katılmıştır.70 İlk vilayet nizamnamesinin yürürlüğe girmesinden itibaren, Akkâ sancağına bağlı bir kaza merkezi olarak teşkilatlandırılan Nasıra kazası 1908 senesinde, Kudüs mutasarrıflığına bağlanmıştır. Fakat Nasıra’nın Akkâ’ya beş saat, Kudüs’e ise üç gün mesafede olmasından dolayı, Nasıra yöneticileri ve halkı bu uygulamadan muzdarip olmuşlardır. Gerek muhtarlar ve gerekse ahaliden kimseler, içinde bulundukları bu müşkil durumu merkeze haber vermişlerdir. Yapılan tahkikatlar neticesinde Nasıra kazası 1909 senesinde, padişah iradesiyle tekrar Akkâ sancağına bağlanmıştır.71 1914 senesine kadar Akkâ merkezine bağlı yalnızca Şefa-Amr nahiyesini görmekteyiz. Ancak bu tarihten itibaren “Ramye” karyesi, “Şağur” ismiyle nahiye olarak teşkilatlandırılmıştır. Bununla birlikte Nasıra kazasında “Safüriye”, Hayfa kazasında “Eczim”, Taberiye kazasında “Ğur” ile “Şefa” ve Safed kazasında ise “Cebel” ile “Ca‘ra(?)” nahiyelerinin teşkil edilmeleri kararlaştırılmıştır.72 70 Merkez kaza teşkilatı bu tarihten itibaren çıkarılan Beyrut Vilayet Salnamelerinde tafsilatlı bir şekilde anlatılmıştır. Yazışmalar için bkz: BOA, DH.MKT, 2668/93, 01 Za 1326; DH.MKT, 2745/80, 29 M 1327; DH. MKT, 2765/75, 20 S 1327; DH.MKT, 2773/52, 29 S 137; DH.MKT, 2817/77, 28 R 1327; İ.DH, 1475/43, 09 C 1327; DH.MKT, 2866/64, 16 C 1327. 72 BOA, DH.İ.UM.EK, 87/27, 25 R 1332. 71 12 Tablo 1.1 Akkâ Sancağının Kaza, Nahiye ve Köyleri73 Birimler Nahiye İsimleri Köy Sayısı Akkâ Merkez Şefa-Amr, Sahil, Şağur 58 Hayfa Kayseriye, Eczim 62 Nasıra Safüriye 53 Taberiye Ğur, Şefa 38 Safed Cebel, Ca‘ra(?) 60 Toplam 10 271 Kaynaklar: Salname-i Vilayet-i Suriye, 1291, 1299; Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, 1318. 2. MUTASARRIFLIK Osmanlı taşra idaresinde, bazı görevlilere mutasarrıf unvanının verilmesine, ilk olarak 17 asrın sonlarında rastlanılsa da mutasarrıflık ancak, 1864 nizamnamesi ile teşekküllü bir kurum haline gelmiştir.74 Bu nizamname, vilayet yönetiminin bir alt birimini oluşturan sancaklarda, birer mutasarrıflık idaresi kurulması esasını getirmiştir. Bu kurumun başında olan mutasarrıflar, sancak idaresinin başında yer almaktadırlar. Bunun yanında hükümetin ve vilayet merkezinin aldığı kararları uygulamakla yükümlüdürler.75 Mutasarrıflar ayrıca, livalarda kurulan idare meclisine de başkanlık etmekteydi. Akkâ’da maarif meclisi ve nafia komisyonunun kurulmasının ardından ise bu iki idari birimin reisliğini de mutasarrıflar yürütmeye başlamışlardır. 76 Mutasarrıflık merkezinin ayrıca üç önemli görevlisi daha vardı. Bunlar muhasebeci, tahrirat müdürü ve evkaf müdürüydü. Evkaf müdürü bu görevliler arasına 1884 senesinde dâhil 73 Bilgiler genel olarak 1291 ve 1299 tarihli Suriye vilayet salnameleri ile 1310 ve 1318 tarihli Beyrut Vilayet salnamelerinden alınmıştır, yukarıda yazılı olan ve salnamelerde isimleri geçmeyen nahiyeler ise daha önce bahsi geçtiği şekilde “BOA, DH.İ.UM.EK, 87/27, 25 R 1332” numaralı belgeden faydalanılarak tabloya eklenmiştir. 74 Ayrıntılı bilgi için bkz. Ali Fuat Örenç, “Mutasarrıflık”, DİA, İstanbul-2006, XXXI, s.379-381. 75 Düstur, s. 613-614. 76 A.g.s., 1318, s. 278-279. 13 edilmiştir.77 İdari görevleri olamamasına karşın salnamelerde mutasarrıflık hiyerarşisinde gösterilen naib ve müftü de liva idare meclisi üyeleri arasındadır. Tablo 1.2 Akkâ Sancağı mutasarrıfları İsim Rürbe Sene 1 Abdülhadi Paşa Mîr-i Mîrân 1865-186778 2 Mehmed Yusuf Bey Mütemayiz 1867-186979 3 Holo Paşa Mîr-i Mîrân 1869-1869 4 Rüşdü Efendi Üla Sanisi 1869-1870 5 Salih Paşa Mîr-i Mîrân 1870-187180 6 Ahmed Tevfik Bey Mütemayiz 1871-1873 7 Abdurrahman Paşa Rumeli Beylerbeyi 1873-187381 8 Esad Efendi Salis 1873-187582 9 Feyzi Paşa Mirliva 1875-1876 10 Mustafa Ziya Efendi Mütemayiz 1876-188183 11 Ahmed Salih Efendi Mütemayiz 1881-188484 77 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1301, s. 165. Bu listede 1 numaradan 6 numaraya kadar olan isimler Beyrut Vilayet Salnamesinde verilmiş olan listeden alınmıştır, bkz. Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 120. 79 Mehmed Yusuf Beyin Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan biyografisinde, 1869 senesi Nisan ayı itibariyle dokuz ay boyunca Akkâ mutasarrıflığı görevinde bulunduğu belirtilmektedir: BOA, DH.SAİD, 2/594, 29 Z 1254. 80 Salih Paşa’nın Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan biyografisinde ise 1872-73’de bir seneliğinde Akkâ mutasarrıflığı görevinde bulunduğu belirtilmektedir: BOA, DH.SAİD, 4/466, 29 Z 1230. 81 BOA, A.MKT.MHM., 460/84, 12 C 1290. 82 8, 9, 13, 14 ve 16. sıradaki isimler yine 1310 tarihli Beyrut Vilayet Salnamesindeki tablodan alınmıştır. 83 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1294, s. 101. 84 A.g.s., 1299, s. 213. 78 14 12 Ziver Paşa Mîr-i Mîrân 1884-188585 13 Mehmed Yusuf Paşa Mîr-i Mîrân 1885-1886 14 Ahmed Abaza Paşa Mîr-i Mîrân 1886-1888 15 16 17 İbrahim Hakkı Paşa Arif Bey Sadık Paşa Rumeli Beylerbeyi Ülâ Sanisi Rumeli Beylerbeyi 1888-188986 1889-1990 1890-189587 18 Hüseyin Efendi Üla 1895-189888 19 Muharrem Efendi Üla 1898-189989 21 Mehmed Cemil Paşa Rumeli Beylerbeyi 1899-190190 22 Edib Bey Üla 1901-190291 23 Hüsnü Efendi Üla 1902-190492 24 İbrahim Sârım Bey Üla 1904-190593 23 Ahmed Arifi Bey Üla 1905-190694 25 Ferid Paşa Rumeli Beylerbeyi 1906-190895 85 BOA, İ.DH, 929/73660, 25 Z 1301; A.g.s., 1302, s. 151. BOA, DH.MKT., 1511/93, 27 N 1305. 87 BOA, İ.DH, 1206/94440, 10 Ca 1308. 88 BOA, BEO, 563/42154, 04 Ş 1312. 89 BOA, İ.DH, 1359/20, 29 C 1316. 90 BOA, İ.DH, 1369/58, 29 B 1317; Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 273. 91 BOA, DH.MKT, 2463/1, 27 Za 1318. 92 BOA, İ.DH, 1393/19, 29 L 1319. 93 BOA, BEO, 2350/176229, 29 Ra 1322. 94 BOA, BEO, 2650/198717, 20 C 1323. 95 BOA, DH. MKT, 1119/67, 06 Ş 1324; Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 177. 86 15 26 Mümtaz Bey - 1908-190996 27 Pertev Bey - 1909-190997 28 Reşad Bey - 1909-191298 29 Behcet Bey - 1912-191299 30 Yusuf Ziya Bey - 1912-1913100 31 Şakir Efendi - 1913-?101 32 Fatin Bey - ?-1916 33 İzzet Bey - 1916-1917102 34 Fevzi Bey - 1917-1918103 35 Hakkı Behiç Bey - 1918104 Kaynaklar: BOA, A.MKT.MHM, BEO, DH,MKT, DH.SAİD, İ.DH, İ.DUİT; Salname-i Vilayet-i Suriye, 1294,1299; Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310. Yukarıdaki tablo Suriye ve Beyrut vilayet salnameleri ile Başbakanlık Osmanlı Arşivi belgelerinden faydalanılarak hazırlanmıştır. Listedeki bazı mutasarrıfların görev süreleri ile ilgili olarak faydalanılan kaynaklardaki bilgiler tutarlılık arz etmemektedir. Örneğin listede ilk sırada bulunan Abdülhadi Paşa’nın memuriyet süresi 1865-1867 arası olarak belirtilmiştir. Fakat Sadaret Mektubi Kaleminden Suriye Vilayetine 1868’de gönderilen bir belgede, Akkâ mutasarrıfı Abülhadi Paşa’ya Rumeli Beylerbeyiliği rütbesinin verildiği bildirilmiştir.105 Ayrıca 1865 tarihli Suriye vilayet salnamesinde Akkâ mutasarrıfı olarak Mehmed Bey ismi geçmektedir. Bundan başka 96 BOA, BEO, 3384/253796, 02 Ş 1326. BOA, DH.MKT, 2832/7, 16 Ca 1327. 98 BOA, BEO, 3631/272297, 23 Ş 1327. 99 BOA, BEO, 4000/299978, 19 S 1330. 100 BOA, İ.DH, 1496/60, 29 Z 1330. 101 BOA, BEO, 4186/313927, 19 B 1331. 102 BOA, İ.DUİT, 42/45, 25 S 1335. 103 BAO, İ.DUİT, 42/58, 27 Ca 1335. 104 BOA, İ.DUİT, 65/12, 29 R 1336. 105 BOA, A.MKT.MHM., 421/30, 06 C 1285. 97 16 1871 tarihli Suriye vilayet salnamesinde Akkâ mutasarrıfının Rüşdü Efendi olduğu belirtilmiş fakat listede bu tarihte Ahmed Tevfik Beyin ismine yer verilmiştir. Yukarıdaki listede görüldüğü üzere Akkâ mutasarrıfları çok sık değişmiştir. Belgelerden müşahede edilebildiği kadarıyla özellikle son dönemlerde, bu değişimlerin birçoğu becayiş usulü ile gerçekleşmiştir. Diğer atamalar ise doğrudan tayin usulü ile gerçekleşmiştir. Akkâ’nın bu kadar sık değişen mutasarrıfları hakkında İstanbul’a bir hayli de şikâyet yazısı gönderilmiştir. Bu yazılar mutasarrıfların görevlerindeki yetersizlikler yahut, onların da içinde bulunduğu yolsuzluklar hakkında olabiliyordu. Örneğin 1881’de Akkâ mutasarrıfı olan Ahmed Salih Efendinin, idari işlerde yetersiz kalmasından dolayı onun yerine, bölgenin durumuna vakıf olan ve Arapça bilen Ziver Paşa getirilmiştir.106 Ayrıca 1894 senesinde gönderilen bir yazıda Akkâ Mutasarrıfı Sadık Paşa’nın, “Kayseriye Kalesi’nin taşlarını kendi malı gibi sattığı” bildirilmiştir.107 Bu tür ihbar yazıları arasında en dikkate şayan olanı içlerinde yine Akkâ mutasarrıfı Sadık Paşa ile Hayfa eski kaymakamı Mustafa Efendi, Akkâ müftüsü Ali Efendi, Hayfa belediye reisi Mustafa ve Hayfa idare meclisi üyesi Necib efendilerin isimlerinin de geçtiği ihbarnamedir. Akkâ müdde-i umûmi eski müdürü es-Seyyid Mehmed Tevfik, Belka sancağı eski reji müdürü Said Hakkı Mehmed ve Belka’ya bağlı bir nahiyenin eski müdürü olan Subhi Efendilerin hazırlayıp gönderdiği ihbar yazısında, özellikle Filistin bölgesinde Yahudilere toprak satışının yasaklanmasına rağmen 1890’da Hayfa ve Yafa’da bir miktar arazinin Yahudilere satışının, yukarıda ismi geçen yetkililerin işbirliği ile gerçekleştiği bildirilmiştir. Bu araziye 140 hane inşa edilerek hanelere Yahudiler yerleştirilmiş ve dışarıdan gelen Yahudilerin çok eskiden beri bu topraklarda yaşadıkları fakat unutularak kayıtlara geçirilmedikleri savunularak, bunlar hakkında sahte belgeler düzenlendiği haber verilmiştir. İhbarnamede yukarıda zikredilen arazi satışından başka daha birçok arazinin de aynı yolla Yahudilere satıldığı ve yerel yöneticilerin Yahudilere karşı menfaat hissiyle aşırı derecede müsamahakâr davrandıkları bildirilmiştir.108 Akkâ sancağı Suriye Vilayetine bağlı bulunduğu esnada Akkâ mutasarrıfları, Suriye merkez ve Beyrut mutasarrıflarından sonra en yüksek maaşı almaktaydılar. 109 106 Bkz. 95 numaralı dipnot. BOA, BEO, 373/27905, 05 N 1311; Aynı gerekçelerle diğer birkaç şikâyet için daha bkz. BOA, HR.TO, 388/9, 12 02 1880; BOA, HR.TO, 388/14, 24 02 1880; BOA, HR.TO, 461/82, 26 08 1886; BOA, HR.TO, 391/71, 26 10 1886. 108 BOA, YPRK.AZJ., 27/39, 02 S 1311. 109 Sabahattin Samur, Suriye Vilayeti’nin İdari ve Sosyal Yapısı 1840-1908, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara-1988, s. 51. 107 17 Tüm mutasarrıfların aynı maaşı almamasına rağmen Akkâ mutasarrıfları genel olarak 7000-7.500 kuruş civarında maaş almaktaydılar.110 Mutasarrıflıkların mali işlerini, vilayet defterdarına bağlı olan ve Maliye Nezareti tarafından atanan muhasebeciler görmekteydi. Muhasebeciler mutasarrıflık idaresinin ikinci önemli görevlisiydi ve liva idare meclisinin tabii üyelerindendi. Vilayet nizamnamesi gereğince mutasarrıflıklarda birer mal kalemi ihdas edilecek ve muhasebeciler de bu kalemin gördüğü hesap işlerinden sorumlu olacaktı.111 Akkâ muhasebecileri, bu nizamnamenin yürürlüğe girmesiyle birlikte mal kaleminin başında yer almıştır.112 Fakat 1871 nizamnamesinde mal kalemi hususunda herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Muhasebeciler bu nizamname sonrasında mal kaleminin başındaki görevliler olarak hesap işlerini yürütmeye devam etmişler fakat salnamelerde bu kalem memurları arasında gösterilmemeye başlanmışlardır.113 1864 nizamnamesinde, livaların her türlü yazı işlerinden sorumlu görevliler olarak tahrirat müdürleri gösterilmektedir. Nizamnameye göre tahrirat müdürlerinin maiyetinde birer tahrirat kalemi kurulacak ve livanın her türlü resmi yazı işleri burada görülerek tutulan kayıtlar, yine bu kalem tarafından muhafaza edilecektir.114 Akkâ mutasarrıflığının kurulmasından, Beyrut vilayetine bağlanmasına kadar tahrirat müdürleri, tahrirat kaleminin başındaki görevli olarak gösterilmekteyken bu tarihten itibaren tahrirat müdürleri, kalem dâhilinde çalışan memurlardan biri olarak gösterilmemektedir. Bu durum, kaleme atanan yeni memurlar ile birlikte kalem dairelerinin tekâmülü ile alakalıdır. Nitekim bu yeni uygulama ile birlikte tahrirat müdürünün tahrirat kalemi ile bağı ortadan kaldırılmamış aksine kalem, tahrirat müdürüne karşı sorumlu hale gelmiştir.115 İdari görevli olmamalarına karşın naibler salnamelerde, mutasarrıflık erkânının ikinci sırasındaki görevlileri olarak gösterilmektedir.116 1864 nizamnamesinde, livalardaki hâkimler olan naiblerin görevleri, yalnızca şerî meselelere bakmak ve bu konularda hükümler vermek olarak belirlenmiştir.117 Naibler mutasarrıflık idare meclislerinin de tabii üyeleriydi. Bu görevlerinden başka da mutasarrıflık yönetiminde 110 BAO, DH.SAİD, 4/466, 29 Z 1230; BOA, DH.SAİD, 2/594, 29 Z 1254; BOA, A.MKT.MHM, 460/84, 12 C 1290. Düstur, s. 614. 112 A.g.s., 1282, s. 86; 1288, s. 77. 113 A.g.s., 1291, s. 75. 114 Düstur, s. 614. 115 Bkz. Beyrut Vilayet Salnameleri: 1318, 1324 ve 1326 ilgili bölümler. 116 Her ne kadar vilayet nizamnamelerinde böyle bir sıralama içinde verilmiş olmasa da, salnamelerde mutasarrıflık hiyerarşisinde mutasarrıflardan sonra zikredilmektedirler. 117 Düstur, s. 615. 111 18 idari bir görevleri bulunmuyordu. 1864’te mutasarrıflıklarda meclis-i deavî-i liva ismiyle kurulan meclislerin reisliklerini naibler yürütmüştür. Daha sonra bu meclislerin isimleri ve şekilleri değişikliğe uğramış olsa da naiblerin bu görevleri devam etmiştir. Ayrıca Akkâ naibleri 1883’te ihdas edilen meclis-i maarif şubesinin de birinci reisliklerini üstlenmişlerdir. Fakat bu kurumun maarif meclisi olarak yeniden teşkilatlanması ile birlikte reislik görevini mutasarrıflar ifa etmeye başlamışlardır.118 Mutasarrıflar gibi sıklıkla değiştirilen naibler şeyhülislam tarafından atanmaktaydı. 119 Salnamelerde mutasarrıflık bünyesinde, idari görevi olamamasına karşın naibden hemen sonra ismi zikredilen görevli müftüdür. 1864 nizamnamesinde liva müftüleri ile ilgili yalnızca idare meclisi tabii azasından oldukları bilgisi verilmektedir.120 Akkâ’da 1883’te meclis-i maarif şubesi kurulduktan sonra müftü, naibden sonra bu şubenin ikinci reisliğine getirilmiştir.121 Fakat Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasından sonra bu şubenin liva maarif meclisine tahvil edilmesiyle birlikte müftü de yeni oluşturulan evkaf komisyonunun reisliğine getirilmiştir.122 Müftü, Akkâ sancağında, diğer görevlilere nazaran en istikrarlı görevlidir. Bilhassa idari görevlilerin sıkça değişmesine karşın Akkâ sancağının 1864’te yeninden teşkilatlanmasından, Akkâ’nın Osmanlı idaresinden ayrılmasına kadar Akkâ’da yalnızca iki müftü bulunmuştur. Bunlardan birincisi müderris olan Ali Efendi’dir. Ali Efendi Akkâ’nın Suriye vilayetine bağlı bulunduğu süre zarfında görevde kalmıştır.123 İzmir payesine sahip olan ikinci müftü ise Akkâ’nın Beyrut vilayetine bağlı bulunduğu süre içinde görev yapmıştır.124 3. İDARE MECLİSİ İbrahim Paşa 1832’de Suriye ve Filistin bölgelerini ele geçirdiğinde şehirlerde, oraların Müslüman ve Hristiyan ileri gelenlerinden müteşekkil karma birer meclis kurdurmuştu.125 Bu dönemde Akkâ’da kurulmuş olan meclis, 1840’ta Akkâ’nın Osmanlı idaresine geçmesinin ardından kaldırılarak, Tanzimat’ın uygulanması amacıyla bir meclis-i kebir ihdas edilmiştir.126 Muhassıllık meclisi olarak da bilinen bu meclisin vergi toplama yükümlülüğü de bulunmaktaydı. Meclis, muhassıllık kurumunun 118 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1282, 1283, 1300; Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318 ilgili bölümler. Düstur, s. 615. 120 A.g.e., s. 614. 121 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1300, s. 211. 122 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 278. 123 Bkz. Suriye vilayet salnameleri: 1282-1302. 124 Bkz. Beyrut vilayet salnameleri: 1318-1326. 125 Şinasi Alptekin, a.g.m., s. 233-234. 126 BOA, C.ML., 698/28545, 29 Z 1300. 119 19 kaldırılmasının ardından127 yalnızca idari sorumlulukları bünyesinde barındırarak mevcudiyetini devam ettirmiştir. 1864 nizamnamesi gereğince idare meclisleri için de yeni kanunlar vazedilmiştir. Bu yeni sistem gereğince sancaklarda oluşturulan idare meclislerine mutasarrıflar başkanlık edecek, kaza hâkimi(naib), müftü, gayrimüslim cemaatlerin reisleri, muhasebeci ve tahrirat müdürü meclisin daimi üyeleri olacaktı. Bunlardan başka ahalinin seçtiği ikisi Müslüman ve ikisi de gayrimüslim toplam dört üye ile birlikte meclisin kadrosu tamamlanmış olacaktı.128 Liva idare meclisleri, vilayet idare meclislerinin alt organları oldukları gibi, kaza ve kendilerine doğrudan bağlı nahiye meclislerinin de üst organıydılar. Bu meclisler sancak dâhilindeki idarî, malî, bayındırlık, eğitim, tarım ve ticarete ait işlerin görüşülüp karara bağlanacağı organlardı.129 Akkâ mutasarrıflığının kuruluşundan Akkâ’nın Osmanlı idaresinden çıkışına kadar Akkâ idare meclisinin tabii üyelerini mutasarrıf başkanlığında naib, müftü, muhasebeci ve tahrirat müdürü oluşturmuştur. Fakat bu tabii üyeler arasına bazı dönemler farklı kimseler de eklenmiş ancak kalıcı olmamışlardır. 1877’de Akkâ idare meclisi tabii üyeleri arasına evkaf vekili ve Marunî reisi katılmıştır. Evkaf vekilinin yerini 1879’da defter-i hakanî memuru almışsa da bir sonraki seneden itibaren artık bu görevli de idare meclisi üyeleri arasında yer almamıştır.130 Marunî reisi ise idare meclisi üyeliğine yine 1879 senesine kadar devam etmiştir. Bir sonraki sene yalnızca dört tabii üye ile çalışan meclise 1881’den 1885’e kadar Latin reis-i ruhanisi de tabii üye olarak katılmıştır.131 Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasından sonra ise idare meclisi tabii üyeleri arasında yukarıda zikredilen dört görevli haricinde başka bir kimseye rastlanılamamaktadır. Her dönemde meclisin seçilmiş dört azasından ikisini Müslümanlar ve diğer ikisini ise gayrimüslim ahali oluşturmuştur. Meclisin seçilen azaları arasında bir defaya mahsus görev yapan da bulunmakta, dokuz sene üst üste meclis üyesi olan da bulunmaktadır. Yahut birkaç sene mecliste görev yaptıktan sonra belirli bir aradan sonra tekrar seçili üyeler arasına katılanlar da vardır. 127 İlber Ortaylı, a.g.e., s. 33, 35, 43. Düstur, s. 614. 129 İlber Ortaylı, a.g.e., s. 81. 130 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1282, 1279 ilgili bölümler. 131 A.g.s., 1297-1302, ilgili bölümler 128 20 4. MAHKEMELER Tanzimat ile birlikte idari düzende olduğu kadar adlî düzende de birçok reformlar yapılmış çeşitli mahkemeler kurulmuştur. Adlî yapıda girişilen reformlara örnek teşkil eden sistem de yine Fransız menşelidir. Tanzimat ile birlikte taşrada da icra edilmeye başlanılan mahkeme reformuna, 1864 nizamnamesi ile birlikte yeni bir anlayış getirilmiştir. Nitekim bu dönemde idare ile adlî işler birbirinden ayrılmış ve mahkemelerin fonksiyonlarında önemli değişiklikler yapılmıştır. 132 1864 Nizamnamesinde, sancaklardaki iki önemli adlî kurumun işleyişi hususunda maddeler bulunmaktadır. Bunlardan biri meclis-i temyiz ve diğeri ise ticaret mahkemeleridir. Sancak merkezinde kurulacak olan meclis-i temyiz, kaza deavî meclislerinin göremeyeceği davaları görecek yahut buralarda görülen davaların istinaf mercii olacaktı. Bu meclis sancak hâkiminin(naib) başkanlığında toplanacak ve seçilmiş olan, üçü Müslüman ve diğer üçü de gayrimüslim olan toplam altı mümeyyiz ile iş görecekti. Ayrıca bir de devletin atadığı memur bulunacaktı. Meclis-i temyizler, mahkeme-i şer‘iyylerde, cemaat ve ticaret mahkemelerinde görülen davaların da istinaf mercii olarak görev yapacaktı.133 Ticaret mahkemeleri 1860’da, ticaret meclislerinden tahvil edilerek kurulmuş ve ticaret kanunu hükümlerince davalara bakması esası getirilmişti.134 1864 vilayet nizamnamesi, sancak merkezlerinde bu mahkemelerin kurulması ve bir reis başkanlığında birkaç aza ile toplanması kuralını getirmiştir.135 Akkâ’nın sancak olarak Suriye Vilayeti’ne bağlanması ile birlikte merkezde bir meclis-i deavi-i liva ve bir de ticaret mahkemesi kurulmuştur. 1864’te Akkâ meclis-i deavi teşkilatı, naibin başkanlığında, altı seçilmiş aza ile teşekkül etmiş ve mahkeme bünyesinde bir de görevli kâtip bulunmuştur. Yine aynı sene ticaret mahkemesi bir reis başkanlığında iki daimi aza ve dört de geçici aza ile toplanmış, ayrıca bir kâtip de mahkeme kadrosunda yer almıştır.136 Akkâ meclis-i deavisi devam eden senelerde meslis-i temyiz adını almış137, daha sonra ise meclis-i temyiz-i hukuk138 ismiyle göreve devam etmiştir. 1880 senesinde bu meclis Mehkeme-i İbtidaiyye Heyeti ismini alarak hukuk dairesi ve ceza dairesi olmak 132 Ekrem Buğra Ekinci, “Tanzimat Devri Osmanlı Mahkemeleri”, Yeni Türkiye, Ocak-Şubat 2000, sayı: 31, s. 768769. 133 Düstur, s. 616. 134 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Ekrem Buğra Ekinci, a.g.m., s. 768. 135 Düstur, s. 614. 136 A.g.s., 1282, s. 87. 137 A.g.s., 1288, s. 86. 138 A.g.s., 1295, s. 93. 21 üzere kendi bünyesinde ikiye ayrılmıştır.139 1883’te bu meclis, bünyesindeki daireleri aynen muhafaza etmek suretiyle Mahkeme-i Bidayet ismini almıştır.140 Mahkeme teşkilatının devam eden seneler içerisinde daha da belirginleşmesi sürmüş ve Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasının ardından Mahkeme-i Bidayet Kalemi ismiyle bir daire daha kurularak zabıt işleri daha da sistemli bir hale getirilmiştir.141 Bu teşkilatlanma süreci içerisinde mahkeme-i bidayetin, reisliğini naibin yaptığı hukuk dairesi daha da sembolik bir hale gelerek mümeyyiz sayısı azalmış, işlerin ağırlıklı olarak görüldüğü ceza dairesinin ise buna bağlı olarak görevli sayısı artmıştır. 1914 senesinde Akkâ Rum Katolik Metropoliti Grigoryus’un gönderdiği bir telgrafa göre, önceleri Akkâ Bidayet Mahkemesi’nde iki Müslüman ve iki de gayrimüslim üye bulunurken yapılan bir düzenlemeden sonra üç Müslüman ve bir gayrimüslim üye seçilip tayin olunmaya başlandığı haber verilerek bu durumun düzeltilmesi istenmiştir.142 Bu durumun resmi kaynaklardan takibi çok kolay olmasa da 1906/07 senesine ait olan Beyrut Vilayet Salnamesi’nden öğrenilebildiği kadarıyla, Akkâ Bidayet Hukuk Mahkemesi ve Mahkeme-i Bidayet Ceza Dairesi’nde toplam dört adet aza bulunmakta, bunların üçü isimlerinden anlaşıldığı kadarıyla Müslüman üyeler olup diğer kişi ise Anton Zahlan isminde bir gayrimüslimdir.143 1864’te yeni kanunlara riayeten Akkâ’da kurulmuş olan ticaret mahkemesi, o seneden sonra 1880’e kadar salnamelerde yer almamıştır. Bu sene bir reis ve iki daimi üye ile birlikte görev yapan mahkeme,144 bir sonraki sene kadrosuna dört geçici üye daha katmıştır.145 1883’te ise bu görevliler arasına bir kâtip ve bir de mukayyit eklenmiştir.146 Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasından sonra ise ticaret mahkemesi kaldırılmış ve mahkemenin gördüğü işleri ticaret ve ziraat odası görmeye başlamıştır.147 Salnamelere göre 1874’ten 1880’e kadar, sancak teşkilatında şer‘iyye mahkemesi de yer almış148 fakat ticaret mahkemesinin tekrar ihdas edildiği bu seneden sonra salnamelerde şer‘iyye mahkemesine yer verilmemiştir. 139 A.g.s., 1297, s. 190. A.g.s., 1300, s. 212. 141 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 272. 142 BOA, DH.İD, 192-2/49, 03 N 1332. 143 A.g.s., 1324, s. 178-179. 144 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1297, s. 191. 145 A.g.s., 1298, s. 195. 146 A.g.s., 1300. S. 213. 147 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 277. 148 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1291, s. 75. 140 22 5. BELEDİYE Klasik dönemde Osmanlı şehirlerinde kadıların üstlendiği beledî hizmetler, Tanzimat sonrasında belediyelere devredilmeye başlanmıştır. Belediyelerin ilk örneği olarak 1855’te İstanbul Şehremaneti kurulmuş, ikinci olarak ise Beyoğlu’nda Altıncı Daire-i Belediye kurulmuştur.149 1864 Nizamnamesi şartlarına göre ise belediye kurumları taşrada da kurulmaya başlanacaktı. Bu göre “her köy bir belediye dairesi” sayıldığı halde nizamnamede, köylerden büyük yerleşim yerleri için herhangi bir hüküm bulunmuyordu.150 Bu yıllarda İzmir, Beyrut, İskenderiye ve Selanik gibi şehirlerin151 yanı sıra Akkâ sancağında da bir belediye ihdas edilmişti.152 Fakat 1864 nizamnamesinin bu konuda ayrıntılı hükümler içermemesinden dolayı bu belediyeler çalışmalarını, Altıncı Daire-i Belediye için hazırlanan kanuna göre sürdürmekteydi.153 1867’de çıkarılan iki talimatname ile taşrada kurulmuş ve kurulacak olan belediye meclisleri, merkezden ayrı olarak nizamlara bağlanmıştır.154 Belirlenen bu yeni esaslara göre meclisler bir reis, bir muavin ve altı üye ile birlikte danışman olarak bir mühendis ile memleket tabibinden mürekkep olacaktı. Bu yıllarda henüz tüzel bir kişiliğe kavuşmamış olan belediyeler bu talimatnameler ile birer devlet dairesi şeklinde çalışmaktaydı. Meclise seçilecek üyelerin her biri memleketin ileri gelenlerinden kimseler olmaları gerekmekteydi. Ayrıca belli bir miktar emlak ve arazi sahibi olmaları şartı da aranmaktaydı.155 1871 Vilayet Nizamnamesi ile birlikte ise daha önce çıkarılmış olan belediye talimatnamelerindeki hususlar yeniden ele alınmış ve taşra belediyeleri vilayet teşkilatı içinde idari bir kurum haline dönüşmüştür.156 1877’de Vilayet Belediye Kanunu adıyla yalnızca belediyelere mahsus bir kanun çıkarılmış ve taşradaki tüm belediyeler tek bir kanun çatısı altında toplanmıştır. Bu kanun ile birlikte belediyelerin görevleri önemli ölçüde genişlemiştir.157 Akkâ mutasarrıflığının kurulması ile birlikte oluşturulan Akkâ belediye meclisi bir reis altı üyeden müteşekkil idi.158 Fakat 1867 de çıkarılan nizamnamede, belediye 149 Tarkan Oktay, “Osmanlı Döneminde Modern Belediye Kurumunun Doğuşu ve Gelişimi”, Selçukludan Cumhuriyete Şehir Yönetimi, Ed: Erol Özvar-Arif Bilgin, İstanbul-2008, s. 385, 387. 150 İlber Ortaylı, a.g.e., s. 173. 151 Tarkan Oktay, a.g.m., s. 396. 152 A.g.s., 1282, s. 87. 153 Tarkan Oktay, a.g.m, s. 396. 154 Düstur, I. Tertip, cilt: 2, İstanbul-1289, s. 491-497. 155 Düstur, s. 491. 156 İlber Ortaylı, a.g.e., s. 176. 157 Tarık Oktay, a.g.m, s. 397. 158 A.g.s., s. 87; 1865’te Suriye Vilayetine gönderilen bir yazıda buraya tâbi tüm sancaklarda, Tuna Vilayeti’nde olduğu gibi birer belediye meclisinin kurulduğunun bahsi geçmektedir: BOA, ŞD., 2269/4, 13 Ca 1285. 23 meclislerinde reis haricinde altı üye bulunması hususu net bir şekilde belirtilmiş ise de bu tarihten üç sene sonra, Akkâ belediye meclisinde üye sayısı ondur. Bir kâtibi bulunan meclisin müşavir olarak bir de tabibi bulunurken meclis dâhilinde mühendis yer almamıştır.159 Bu görevliler arasına 1874’te bir sandık emini katılmıştır.160 Akkâ mutasarrıflığı dairelerinin gelişimi açısından 1880, verimli bir sene olmuştur. Nitekim daha önce incelenen kurumlarda olduğu gibi belediye kurumunda da bu sene önemli bazı değişiklikler vukua gelmiştir. Örneğin daha önce mühendisi olmayan belediye meclisinde bir mühendis, bir kâtip yardımcısı, bir müfettiş ve iki de çavuş göreve başlamıştır.161 Bu tarihte Akkâ belediye meclisinin reisi Safvet Beydir. Her ne kadar teşkilattaki değişimin sebebini açıklamaya yetmese de Safvet Bey, şahit olduğu usulsüzlüklere göz yuman bir kişilik değildi. Nitekim görevde bulunduğu sene içinde merkeze gönderdiği iki ihbarname ile Akkâ mutasarrıfının mîrî arazileri usulsüzce satışı hakkında şikâyette bulunmuştur.162 Bu hadiseden çıkarılacağı kadarıyla Safvet Bey gayretli bir kişiliktir ve muhtemelen belediye teşkilatında yaşanan bu değişiklikler Safvet Beyin kişisel gayretleri ile alakalıdır. Bir sonraki senenin salnamesine göre meclisin riyaseti boş gözükmektedir. Ayrıca mühendis, kâtip yardımcısı ve çavuşlardan birisi de görevlerinden ayrılmıştır.163 1885’te reis haricinde kadrosu dört üyeye düşen meclis, 1901’de yine dört üyeden müteşekkil olarak iş görmekte idi. Üye sayısındaki bu değişmeye paralel olarak kâtip, tabip ve müfettiş gibi görevlilerin sayısı yahut mevcudiyetleri de değişkenlik göstermekte idi. Akkâ’nın Osmanlı idaresinden çıkışına kadar da teşkilattaki bu belirsizlik ortadan kaldırılamamıştır. Bu durumun sebebi ise mutasarrıflık teşkilatında kurulmakta olan yeni kurumların, belediyenin üstlenmiş olduğu bazı yükümlülükleri kendi bünyelerine almakta olmalarıdır. Nitekim üstlenilen yükümlülüklerin değişkenlik arz ettiği bir teşkilatın kadrosundan süreklilik beklemek doğru olmaz. 6. DİĞER DAİRELER Akkâ sancağının ihdas edilmesiyle birlikte bu yeni teşkilatın kurum sayısı oldukça sınırlıydı. İlk zamanlar bu teşkilat meclis-i idare-i liva, meclis-i deavi-i liva, mal kalemi, tahrirat odası, mahkeme-i ticaret ve belediye meclisinden mürekkep bir 159 A.g.s., 1288, s. 77. A.g.s., 1291, s. 76. 161 A.g.s., 1297, s. 191. 162 BAO, HR.TO, 388/9, 12 02 1880; BOA, HR.TO, 388/14, 24 02 1880. 163 A.g.s., 1298, s. 190. 160 24 halde idi.164 Teşkilat bu yapısıyla bir müddet hizmet verdikten sonra 1871 Vilayet Nizamnamesinin ardından, bu nizamnamede belirtilen hususlara uygun olarak genişlemeye başlamıştır. Bu nizamnamede, bir önceki nizamnamede bahsedilmemiş olan defter-i hakanî memurları ile nüfus ve emlak memurlarının bulunması gerektiği bildirilmiş ve görevleri açıklanmıştır.165 1874 Suriye vilayet salnamesinden anlaşılıyor ki defter-i hakanî memuru iki yardımcısı ve iki de kâtibi ile birlikte166 Akkâ sancağında göreve başlamıştır. Ayrıca tahrir-i emlak komisyonu167 kurulmuş ve altı görevlisi ile teşkilatta yerini almıştır. Bunlardan başka aynı senenin teşkilatında liman idaresi de yer almıştır.168 1880’de mutasarrıflık teşkilatına, beş kişiden oluşan tahsilât memurları da katılmıştır. Ayrıca yine aynı sene içinde Akkâ mutasarrıflığı dâhilinde bir cemiyet-i hayriyye teşkil edilmiş, bir reis, on üç üye, bir kâtip ve bir de sandık emini bu teşkilat içerisinde yerlerini almışlardır. Akkâ mutasarrıflığı teşkilatının gelişimi açısından verimli olan bu dönemde teşkilata bir telgrafhane katılarak telgraf ve posta memurları169 ile rusûmât memurları da katılmıştır.170 Bir sonraki sene ise Akkâ’da bir meclis-i maarif şubesi teşkil edilerek birinci reisliğine naib, ikinci reisliğine ise müftü getirilmiştir. Bunlardan başka meclisin, aralarında tahrirat müdürünün de bulunduğu yedi kişiden oluşan bir üye heyeti vardı.171 1883’te ilk defa olarak teşkil edilen Ziraat Komisyonu iki reis, dört üye ve iki kâtip ile teşkilatta yerini almıştır.172 Komisyonun şekli bir sonraki sene Ticaret ve Ziraat Odası olarak değiştirilmiş, fakat görevlilerindeki değişiklik yalnızca kâtiplerden birinin çıkarılması olmuştur.173 1885’te mutasarrıflık teşkilatında birer yeni memur, kâtip ve kâtip yardımcısı göreve başlamış aynı zamanda mutasarrıflık 164 A.g.s., 1282, s. 85-87. Düstur, I. Tertip, cilt: 1, s. 635. 166 1881’de bu memurlar için Defter-i Hakanî Kalemi ismiyle bir daire tahsis edilmiştir; A.g.s., 1298, s. 194. 167 1880’de bu komisyonun yanında aynı isimle bir de kalem ihdas edilmiş, kalem baş kâtibi aynı zamanda komisyona da başkanlık etmiştir: A.g.s., 1297, s. 190; Bu teşkilat 1883’ten itibaren ise Emlak Komisyonu ve Emlak Kalemi isimleri ile yine iki ayrı birim olarak çalışmalarına devam etmiştir: A.g.s., 1300, s. 211; Akka’nın Beyrut’a bağlanması ile birlikte ise bu iki kurum ile Aşar Kelemi ilga edilmiş ve yerlerine Tahrir-i Vergi Dairesi ihdas edilmiştir: Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 274. 168 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1291, s. 75-76. 169 BOA, ŞD. 2426/7, 14 Za 1296. 170 A.g.s., 1297, s. 190. 171 A.g.s., 1300, s. 211; Meclisin ismi 1881’de Maarif Şubesi olarak değiştirilmiştir: A.g.s., 1301, s. 166; 1901 tarihli Beyrut salnamesinde, mutasarrıflık bünyesinde yeni kurulan eğitim kurumları ile maarifin artan önemine binaen, teşkilatın ismi tekrar maarif meclisi olarak değiştirilmiş ve bu sefer reisliğine mutasarrıf getirilmiştir: Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 278; Fakat bu değişiklik nihai olmamış daha sonrada kurum Maarif Komisyonu ismiyle çalışmalarına devam etmiştir: A.g.s., 1324, s. 179. 172 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1300, s. 212. 173 A.g.s., 1302, s. 153. 165 25 bünyesine nüfus kalemi de eklenmiştir.174 Fakat kurumun ismi sonraki senelerde nüfus dairesi175 ve daha sonra ise nüfus idaresi176 olarak değiştirilmiştir. Duyun-ı Umumiye İdaresi de yine Akkâ’da ilk olarak 1885’te ihdas edilmiştir.177 Bu sene bir memur ve iki kâtip ile mutasarrıflık bünyesine katılan idare, 1909 senesi itibariyle mutasarrıflık teşkilatından çıkarılmıştır.178 Akkâ’da, mutasarrıflığın Beyrut’a bağlanmasından sonra kurulan Ziraat Bankası şubesi için bir de meclis ihdas edilmişti. Bu meclis bir reis haricinde dört üyeden oluşuyordu.179 Ayrıca evkaf idaresi ve evkaf komisyonu da bu dönemde kurulan birimlerdir. Evkaf idaresi bir müdür ve bir de tahsildardan müteşekkil iken, müftü riyasetinde toplanan evkaf komisyonunun dört üyesi bulunmaktaydı.180 Aynı dönemde Akkâ’da bir de polis dairesi kurulmuş olup ilk zamanlar bu dairede bir komiser, bir nefer ve bir mülazım bulunurken181 daha sonra bu görevliler arasına polis muavini de eklenmişse de dairedeki görevlilerin sayısı sürekli değişkenlik arz etmiştir. 182 7. KAZA VE NAHİYE YÖNETİMİ 1864 Nizamnamesi’ne göre her kazaya, oranın idari, mali ve güvenlik işlerine bakmak üzere devlet tarafından birer kaymakam atanacaktır. Mutasarrıfa karşı sorumlu olan kaymakam, ayrıca devletin kazadaki muhatabıdır.183 Nizamnamenin Akkâ sancağındaki uygulanması ile 1864’te, Akkâ mutasarrıflığı dâhilinde ihdas edilen dört kaza yönetiminin her birine birer kaymakam atanmıştır.184 Kaymakamlar ayrıca her kazada teşekkül edilecek olan kaza idare meclislerinin riyaseti görevini de üstleneceklerdi. Bu meclisler kaymakamdan başka kazanın hâkimi(naib), müftü, varsa gayrimüslim cemaat reisi, kaza kâtibi ve ahaliden seçilmiş üç kişiden müteşekkil olacaktı.185 Akkâ sancağının kurulmasından itibaren bir süreliğine, kaza idare meclisleri aynı zamanda, meclis-i idare ve deavi ismiyle deavi meclisleri görevini de yüklenmiştir. Bu meclisler bir süreliğine, kazalardaki mutasarrıflık kurumu haricindeki tek idari teşekkül olma özelliğini göstermişlerdir. Nizamnamede idare meclisinin üyeleri 174 A.g.s., s. 152. Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 178. 176 A.g.s., 1326, s. 264. 177 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1302, s. 155. 178 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1326, s. 262-266. 179 A.g.s., 1318, s. 277. 180 A.g.s., 1318, 1324, 1326, ilgili bölümler. 181 A.g.s., 1318, s. 280. 182 A.g.s., 1324, 1326, ilgili bölümler. 183 Düstur, s. 616. 184 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1282, s. 88-90. 185 Düstur, s. 617. 175 26 arasında kazanın idari memurları gösterilmişse de, meclislerin birleşik olduğu dönemde, meclis reisi olan kaymakamlar haricinde meclislerde üye devlet memuru bulunmamıştır.186 Akkâ kazalarındaki meclisler ancak 1874 senesine gelindiğinde nizamnamede belirtilen şartlara uygun olarak biçimlenmiştir. Buna göre kaza idare meclisleri ile deavi meclisleri birbirlerinden ayrılmış, riyasetinde yine kaymakamların bulunduğu idare meclisi naib, müftü, mal müdürü ve tahrirat kâtibinden oluşan daimi üyeleri ile üçer kişilik seçilmiş üyeden müteşekkil hale gelmişlerdir. Deavi meclisleri de naibin riyasetinde dört aza ile görevlerine devam etmişlerdir. 187 Bu meclislerin azalıklarına da sancak merkezlerinde olduğu gibi şehrin ileri gelenleri seçilmekteydi. 1880’de daha önce meclis-i deavi ismiyle iş gören Akkâ sancağındaki kaza meclislerinin isimleri, mahkeme-i ibtidaiyye olarak değiştirilmişlerdir. Bunların arasında yalnızca Nasıra kazası deavi meclisinin ismi mahkeme-i bidayet olmuştur.188 Ancak bir sonraki sene diğer üç kazanın mahkemelerinin ismi mahkeme-i ibtidaiyye iken Safed kazası mahkemesinin ismi mahkeme-i bidayettir.189 Bu değişikliklerden sonra 1882’de dört kaza mahkemesinin ismi de mahkeme-i bidayet olarak kaydedilmiştir.190 Kazalarda bulunan mahkeme meclisi üyeleri yerli halk arasından seçilmekteydi. Fakat bu usulün mahsurlu görülmesi ve mahkeme heyetinin liyakatli olmasının lüzumu üzerine merkeze bir yazı yazılarak Akkâ kazaları mahkemelerine üye tayini yapılması istenmiştir. Bu yazıya cevap olarak, tayin edilen memurlara ödeme yapılmasında güçlük çekileceği belirtilerek, yerli ahaliden seçimle üye usulünün devamı zarureti bildirilmiştir.191 Akkâ kazalarında ilk belediye meclisleri 1873’te kurulmuştur.192 Bu sene Hayfa ve Nasıra’da kurulan belediye meclisleri 1878’de Safed193 ve 1879’da ise Taberiye kazasında kurulmuştur.194 1867’de taşra belediye meclisleri için çıkarılan iki talimatnamede meclislerde bir reis, bir muavin ve altı üye ile birlikte danışman olarak bir mühendis ile memleket tabibinin olması esası getirilmişti.195 Akkâ kazalarındaki belediye meclislerinin üye sayıları kazalara ve yıllara göre üç kişi ile altı kişi arasında değişmiştir. Genel olarak bu meclisler dâhilinde kâtip, müfettiş ve çavuş gibi 186 A.g.s., 1282-1288, ilgili bölümler. Bu tarihte Nasıra ve Taberiye kazalarının idare meclislerinde dörder kişilik seçilmiş aza yer almıştır: A.g.s., 1291, s. 76-79. 188 A.g.s., 1297, s. 194-197. 189 A.g.s., 1298, s. 197-201. 190 A.g.s., 1299, s. 218-221. 191 BOA, DH.İD, 192-1/11, 18 Za 1331. 192 Mahmoud Yazbak, Haifa In The Late Ottoman Period 1864-1914, Leiden-Boston-Köln-1998, s. 76. 193 A.g.s., 1266, s. 93-97. 194 A.g.e., 1297, s. 196. 195 Düstur, I. Tertip, cilt: 2, İstanbul-1289, s. 491. 187 27 görevlilerin bulunmasına karşın mühendis hiç bulunmamış, bir tabib ise 1882-1883 senelerinde Safed belediye meclisi üyesi olmuştur.196 1882’de Hayfa’da bir rusumat müdüriyeti kurulmasına karşın bu daire diğer kazalarda kurulmamıştır.197 1884’te yine Hayfa kazasında, naibin reisliğinde ve altı üyeden müteşekkil maarif şubesi kurulmuştur.198 Bir sonraki sene Safed kazasında da kurulan bu şube,199 Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasından sonra Akkâ genelinde yaygınlaşmış ve diğer kazalarda da kurulmuştur.200 Bundan başka bu dört kazada da reisliğini kaymakamların yaptığı ve üye sayısının üç ve dört arasında değiştiği vesait-i nakliye-i askeriye komisyonu, ticaret ve ziraat odası ve ziraat bankası şubeleri kurulmuştur. Bunlara ek olarak bir de Hayfa’da duyun-ı umumiye memuriyeti ihdas edilmiştir.201 Akkâ mutasarrıflığının kurulmasıyla birlikte merkez kazaya bağlanan nahiyeler, daha önce zikredilmişti.202 Bunlardan ayrı olarak bir de Hayfa kazasına bağlı Kayseriye nahiyesi bulunmaktadır. Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasından önce nahiye teşkilatı yalnızca müdür, naib ve bir kâtipten oluşurken bu değişiklikten sonra, riyasetinde nahiye müdürünün bulunduğu, iki üyeli bir de nahiye meclisi teşkil edilmiştir. Aynı nahiye teşkilatı Kayseriye için de geçerliğidir.203 1914’te Akkâ’da kurulan diğer nahiyelerin204 teşkilatları hakkında ise herhangi bir bilgiye sahip değiliz. İdari teşkilatta nahiyenin bir alt birimi olan muhtarlık teşkilatının Akkâ’da kurulması, Tanzimat ilanının hemen sonrasına rastlamaktadır. Bu konu ile ilgili elimizdeki en erken tarihli belge, 1848 senesine aittir. Bu belgede Akkâ ve civarında, kaza ve köylere nasb olunan muhtarlar için yapılmış olan mühürlerin gönderildiği ve ayrıca tanzim olunan mahallat defterlerinin de gönderileceği belirtilmiştir.205 Bu tarih itibariyle taşranın en küçük idari birimi olan muhtarlık, Akkâ Sancağı’ndaki en istikrarlı kurum olmuştur. 196 A.g.s., 1299, s. 219; A.g.s., 1300, s. 216. Hayfa Rusumat Müdüriyeti’nin ismi daha sonraki senelere ait olan salnamelerde geçmesine karşın diğer kazalarda bu dairenin ismine rastlanılamamaktadır. A.g.s., 1299, s. 218. 198 A.g.s., 1301, s. 171. 199 A.g.s., 1302, s. 158. 200 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 297, 304. 201 A.g.s., s. 288-310. 202 Bkz. 71 numaralı dipnot. 203 A.g.s., s. 283, 292. 204 Bkz. 71 numaralı dipnot. 205 BOA, A.DVN.MHM, 6/31-1, 08 L 1264. 197 28 İKİNCİ BÖLÜM AKKÂ SANCAĞI’NIN DEMOGRAFİK VE SOSYAL YAPISI Akkâ sancağı, dini ve etnik bakımdan içinde çok çeşitli gurupları barındıran bir yönetim birimiydi. Osmanlı devleti hâkimiyetindeki grupları tasnif ederken Müslümanları bir bütün olarak görmekte, her bir gayrimüslim cemaati ise ayrı ayrı belirtmektedir. Elimizdeki kaynaklara göre Akkâ sancağında Müslümanlar haricinde Rumlar, Katolikler, Protestanlar, Latinler, Yahudiler ve Marunîler bulunmaktaydı. Ayrıca bahsi pek geçmeyen fakat az da olsa Akkâ sancağında yaşadıkları bilinen küçük bir Ermeni nüfusu da bu topluluklar arasına katmak gerekir. Sancak nüfusunun kahir ekseriyetini oluşturan Müslümanlar içerisinde ise yerli Araplar, Türkler, Cezayir göçmenleri ile Bahaîler ve Dürzîler gibi heterodoks gruplar bulunmaktadır. 19. Asrın sonlarına doğru sancak nüfusunda önemli bir artış gözlenmektedir. Bu hareketliliğin arkasında Cezayir’in Fransızlar tarafından işgali neticesinde Cezayir’den göç eden Müslümanların bir bölümünün sancak dâhiline yerleştirilmeye devam edilmesi, Yahudilerin Filistin’e yerleşme çabaları ve asrın getirmiş olduğu ekonomik ve ticari hareketliliğe binaen ecnebilerin, özellikle sahil kesimlerinde yerleşmeye başlamaları gibi sebepler bulunmaktadır. Nüfus kesafetinin bu şekilde artışı aynı zamanda sancağın kozmopolit yapısının oldukça çeşitlenmesini de beraberinde getirmiştir. Bu değişim, Akkâ’nın I. Dünya Savaşında Osmanlı idaresinden çıkmasına kadar devam etmiştir. 1. AKKÂ SANCAĞININ DEMOGRAFİK YAPISI 1.1. Akkâ Sancağı’nın Nüfusu Sonradan Akkâ sancak sınırları dâhilinde olacak olan bölgenin nüfusu hakkında tahminlerde bulunan, 19. Asrın ilk yarısına ait çeşitli batı kaynakları vardır. Bu tahminlere göre Akkâ kazasının bu dönemdeki nüfusu 8,000 ile 10,000 arasında değişmekte idi. Hayfa kazası 1,000 - 3,000, Safed kazası 5,000 - 7,000, Taberiye kazası 2,000 - 4,000 ve Nasıra kazası ise 1,000 - 3,000, arasında değişen bir nüfus kesafetini barındırıyordu.206 Bu bilgilere göre Akkâ sancağı dâhilindeki yerleşim bölgelerinin nüfusu 19. Asrın ilk yarısında tahminen 17,000 ile 27,000 arasında değişkenlik 206 Yehoshua Ben-Arieh, “The Population Of The Large Towns In Palestine During The First Eight Years Of The Nineteenth Century According To Western Sources”, Studies On Palestine During The Ottoman Period, Jerusalem1975, s. 53-68. 29 göstermiştir. Amerikan konsolosluğu tarafından hazırlanan bir rapora göre ise 1852’de Akkâ livasındaki kaza ve köylerde bulunan toplam nüfus 36,070 idi.207 Akkâ Sancağı’nın tesisinden sonra sancak genelinin nüfus istatistiklerine ilişkin ilk resmi rakamlar 1871/72 senesinde, Suriye Vilayet Salnamesi’nde verilen hane sayılarıdır. Fakat batı kaynakları göz önünde bulundurularak yapılan çalışmalarda, 1860 senesi için bölgedeki yerleşim yerlerinin nüfusları tespit edilmeye çalışılmıştır. Buradan hareketle Akkâ sancağı henüz kurulduğunda ihtiva ettiği nüfus hakkında ortalama bir tahminde bulunabiliriz. Yehoshua Ben-Arieh’in yapmış olduğu söz konusu çalışmada, vilayet nizamnamesi ile Akkâ’ya bağlanacak olan kazaların toplam nüfusu 26,000 kişi olarak tespit edilmiştir.208 Bu tahmine, Akkâ sancağı dâhilindeki nahiye ve köy nüfusları dâhil edilmemiştir. Aşağıda ayrıntılarıyla verilecek olan Akkâ Sancağı hane istatistiklerinde, Akkâ merkez kazası da dâhil olmak üzere toplam beş kazasının hane oranı, sancak dâhilindeki toplam hane sayısının %47,7’sidir. Kabaca belirtirsek bu kazaların nüfusları, sancak nüfusunun yarısına tekabül etmektedir. Buna göre 1860 senesi için batılı kaynaklara dayanılarak yapılan söz konusu tahmin göz önüne alındığında Akkâ sancağının toplam nüfusunu 52,000 kişi olarak vermemiz mümkündür. Akkâ Sancağı tesis edildiği tarihte ise sancağın toplam nüfusu 50,000 ile 60,000 arasında olduğunu kabul etmemiz mümkündür. Yukarıda bahsi geçtiği şekilde H. 1288 M. 1871/72 tarihli Suriye Vilayet Salnamesi’nde Akka Sancağı’nın dâhilindeki toplam hane istatistikleri verilmiştir. Bu istatistikler bize sancağın kaza, nahiye ve köylerinde bulunan hane sayılarını ayrıntılarıyla vermektedir. İstatistiklere göre bu tarihte Akkâ Sancağında toplam 14,785 hane bulunmaktadır.209 Hane sayısı üzerinden net nüfus miktarını belirlemek mümkün değildir. Osmanlı araştırmalarında hanenin ortalama nüfusu genellikle “5” olarak ele alınsa da bu rakam coğrafi bölgelere göre değişkenlik arzeder. Fakat baz alınan ortalama katsayıları 3 ile 7 arasındadır.210 Yukarıda Akkâ Sancağı’nın toplam hane sayısının verildiği tarihten on sene sonrasına ait nüfus sayımında, sancağın toplam nüfusu 77,198 kişi olarak verilmiştir. Bu rakam göz önüne alındığında, Akkâ Sancağı hane mevcudu için tahmin edebileceğimiz ortalama katsayı 4,5’tir. 1871/72 senesindeki hane sayısını bu katsayı ile çarptığımızda, sancağın toplam nüfusunu 66,532 olarak 207 Alexander Schölch, “The Demografic Devolopment Of Palestine 1850-1882”, İnternationel Journal Of Middle East Studies, vol: 17, no: 4, Nowember-1985, s. 493. 208 Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 68. 209 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 237-250. 210 İsmail Hakkı Özkan, “Hane”, DİA, XV, s553-554. 30 bulmaktayız. On sene içindeki nüfus artışını göz ününe alacak olursak tespit ettiğimiz katsayı, elimizdeki veriler ışığında doğruya yakın bir tahmindir. Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz ki, 1870’lerde Akkâ Sancağı dâhilinde bulunan bir hanede ortalama olarak 4,5 kişi bulunmakta ve sancağın toplam nüfusu ise 60,000 ile 70,000 bin arasında idi. Akkâ sancağının nüfusu hakkında, V. Schwöbel de bir araştırma yapıp tahminlerde bulunmuştur. Schwöbel’in tahminleri 1870’ler ve 1880’lere ait olmak üzere iki dönem için geçerlidir. 1870’ler için yapılmış olan tahminler, Osmanlı resmi kayıtlarının vermiş olduğu rakamlara yakındır. Yapılan bu tahmine göre Akkâ sancağındaki kaza merkezleri, nahiye ve köylerinin toplam nüfusu bu tarihlerde 73,535’tirr.211 Bu tahmin bizim, Suriye Vilayet Salnamesi’nin vermiş olduğu istatistiklere dayanarak yukarıda yapmış olduğumuz tahminlerle hemen hemen örtüşmektedir. Fakat aynı tabloda Schwöbel, Akkâ Sancağı’nın 1880’lerdeki toplam nüfusunu 139,200 kişi olarak vermektedir. Osmanlı kaynaklarının 1886’daki istatistiklerini212 göz önüne alacak olursak, Schwöbel’in bu ikinci dönem için vermiş olduğu tahmin bir hayli yüksektir. Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi kaynaklarına göre Akkâ sancağının 1880’deki toplam nüfusu 106,104’dir. Bu arakam 1883’e gelindiğinde 119,076’ya yükselmiştir.213 Akkâ sancağının nüfusu hakkında elimizde, 1880’lerin başından itibaren dini gruplara göre Osmanlı resmi istatistik rakamları bulunmaktadır. Bu net veriler Osmanlı genel nüfus sayımlarına ve vilayet salnamelerine dayanmaktadır. Vilayet salnameleri de genellikle nüfus sayımlarının sonrasında ortaya çıkan rakamları kullanmışlardır. Fakat unutulmamalıdır ki özellikle de kadınlar ve göçebe aşiretler bu sayımlara tam olarak dâhil edilememekte ve ortaya çıkan rakam, asıl nüfus sayısının altında olmaktaydı.214 211 V. Schwöbel, “Die Verkehrswege und Ansiedlungen Galiläas in ihrer Abhiängigkeit von den natürlichen Bedingungen”, Zeitschrift des Deutschen Palästina, cilt: 27, Leipzig-1904, s. III. 212 Tablo 2.1. 213 Alexander Schölch, a.g.m., s. 502. 214 Şemseddin Sami, a.g.e., c. 4, s. 3165. 31 Tablo 2.1 Senelere göre Akkâ Sancağı’nın nüfusu E 1884-86215 1900/01216 1906/07217 1908/09218 30,288 34,618 30,072 50,815 Müslüman 97,885 K 28,552 34,906 30,798 52,778 E 3,383 3,886 2,943 16,516 Rum 9,648 K 3,114 4,003 3,041 11,900 E 3,660 3,888 2,969 374 Katolik 11,124 K 3,129 3,514 3,498 319 E 229 283 189 292 Protestan 784 K 204 259 204 222 E 876 1,013 729 10 Latin 2,365 K 829 1,013 737 13 E 842 3,208 3,185 31 Yahudi 10,383 K 776 3,634 3,118 30 E 697 730 564 5,768 Marunî 1,684 K TOPLAM 1914219 619 742 621 4,762 77,198 95,697 82,668 143,830 133,878 215 1881/82-1893 Osmanlı Genel Nüfus Sayımı bkz. Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273; Bahsedilen bu nüfus sayımının Akkâ sancağında icra edildiği tarih 1884-1886 arasıdır: Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 96. 216 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 317. 217 Osmanlı Nüfus Sayımı 1906/7 bkz. Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 342-343. 218 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1326, cetvel; Fakat aynı salnamenin 270. Sayfasında Müslümanların toplamı 71,215, gayrimüslimlerin toplamı ise 23,125 kişi olarak verilmektedir. 219 1914 Senesi Osmanlı Nüfus İstatistikleri bkz. Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272 32 Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1906, 1914; Salname-i Vilayet-i Beyrut: 1318, 1326. Yukarıdaki tabloda ilk sütunda verilen rakamlar, 1881-1893 seneleri arasında, yaklaşık on sene süren bir sayımın sonucunda ortaya çıkan rakamlardır. Tabloya göre bu ilk dönemde Akkâ Sancağı’ndaki toplam nüfus 77,198 kişidir. Ülke genelinde on sene süren bu sayım Akkâ Sancağı’nda 1884-1886 seneleri arasında yapılmıştır. Bu sayımı yakından takip eden G. Schumacher,220 sayım hakkında bir makale yazmış ve bu makalede Akkâ Sancağı’nda toplam nüfusu 153,740 kişi olarak vermiştir. 221 Bu rakam diğer verilerdeki rakamlara göre bir hayli yüksektir. Schumacher, Osmanlı sayım sonuçlarının tahminden öte bir nitelik taşımadığını belirtmektedir. Ona göre nafia idaresinin Akkâ Sancağı’nda başlatmış olduğu yol yapım çalışması için bölgedeki 6 ile 60 yaş arasındaki erkeklerin bu işte çalıştırıldığını ve nüfus sayımının bu çalıştırılan erkekler üzerinden hesaplandığını belirtmektedir. Bu sonuca da her haneden bir kişinin bu işte çalıştırıldığını hesaba katarak ulaşmıştır. Kendisi ise vermiş olduğu rakama, çalıştırılan erkeklerin sayısını beş katsayısı ile çarparak ulaşmıştır.222 Hükümet görevlileri ve askerlerin dâhil edilmediği bu istatistikleri inceleyecek olursak, yol yapımında çalıştırılan insan sayısının 30,000 civarında olduğunu söyleyebiliriz. Daha önceki hesaplamalarımızda Akkâ sancağında hane başına 4,5 kişinin düştüğünü söylemiştik. Burada Schumacher’in, bir hanede 5 kişinin bulunduğu varsayımı tutarsızdır. Çalıştırıldığı tahmin edilen bu işçi sayısını 4,5 katsayısı ile çarptığımızda 135,000 rakamına ulaşmaktayız. Sayımlarda tüm ahaliye ulaşılamadığını hesaba katsak bile bu rakam yine de, 1886 senesi Akkâ sancağının toplam nüfusu için bir hayli yüksek bir rakamdır. 1892/93 senesine ait olan Beyrut Vilayet Salnamesinde ise sancağın toplam nüfusu 83,609 olarak verilmiştir.223 Yine aynı tarihlerde Akkâ Sancağı nüfusu hakkında Kamusu’l-A‘lâm’da 84,742 rakamı verilmektedir.224 Bizlere Akkâ Sancağıyla ilgili önemli bilgiler veren Vital Cuinet ise sancağın 1896’daki nüfusunu 66,975 olarak vermektedir.225 Bu tahminlerden başka batılı bazı kaynaklara göre Akkâ Sancağı kaza 220 Schumacher aynı zamanda Filistin’de, eski eserleri inceleyen İngiliz Cemiyeti için, Osmanlı Devleti’nin bilgisi dahilinde arkeolojik çalışmalar yapmaktaydı, bkz. BOA, DH.MKT, 599/23, 18 B 1320. 221 Alexander Schölch, “The Demografic Devolopment of Palestine 1850-1882”, Internationel Journal Of Middle East Studies, vol: 17, no: 4, Nowember-1985, s. 496. 222 Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 96-97. 223 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 463. 224 Şemseddin Sami, a.g.e., c. 4, s. 3165. 225 Vital Cuinet, Syrie Liban Et Palestine: Géographie Administrative, Statistique, Descriptive Et Raisonnée, Paris1896, s. 93. 33 merkezlerinin 1880’deki toplam nüfusu 32,000’dir.226 Daha önce de yaptığımız gibi kaza merkezleri haricindeki nüfusu da bu rakama eklersek bu tarihte sancak nüfusunun tahmini toplamı 65,000 ile 70,000 arasında olacaktır. 1914 senesi Akkâ Sancağı’nın toplam nüfusu için J.B. Barron’un vermiş olduğu rakam 137,164’tür. Elimizde Akkâ Sancağı’nın nüfus istatistiklerini veren çok önemli bir kaynağımız daha bulunmaktadır. Resmi dairelerin kayıtlarını da görme imkânına sahip olan, Mehmed Behçet ve Refik Temimi isimli iki kişinin, tüm Beyrut vilayetini gezerek hazırladıkları seyahatname tarzındaki iki ciltlik eseri, bize Akkâ sancağının son zamanlarındaki nüfus istatistiklerini sunmaktadır. Beyrut Vilayeti isimli bu eserin ilk cildinde Akkâ Sancağı kazalarının nüfusları ayrıntılarıyla verilmektedir. Bu eserde verilen bilgilere göre, Akkâ Sancağı’nın 1914-15 senesindeki toplam nüfusu 120,394 kişiydi.227 Tabloda ilk sütunda verilen nüfus istatistik rakamlarının tarihi ile ikinci sütunda verilen 1900 senesine ait rakamların tarihi arasında 14 senelik bir zaman vardır. Bu süre zarfında Akkâ Sancağı’nın toplam nüfusu %23.96 artmıştır. Gerek bu tarihte ve gerekse diğerlerinde Müslüman nüfus diğer milletlerin nüfusuna göre hayli fazladır. Bu süreç içinde sancaktaki Müslüman nüfus 10,684 kişi artmıştır. Bu rakam %18.15’e tekabül etmektedir. Rumlar %21.40 ile 1391 kişi, Katolikler %9.02 ile 613 kişi, Protestanlar %25.17 ile 109 kişi, Latinler %18.82 ile 321 kişi, Marunîler ise %12.15 ile 156 kişi artış göstermiştir. Bu artış oranları bölge hareketliliğine nispeten normal rakamlardır. Verilen tarihler arasında sancak genelinde nüfus miktarı en fazla artış gösteren grup ise Yahudilerdir. Yahudiler bu tarihler arasında %322.86 ile 5,224 kişi artış göstermişlerdir. 1914 senesine gelindiğinde Akka Sancak nüfusu 1886’ya göre bir hayli artış göstermiştir. Buna göre Akkâ Sancağı’nın toplam nüfusu bu seneler arasında %73.42 ile 56,680 kişi artış göstermiştir. Bu artışta kişi sayısı nazarında en hızlı yükselen rakam Müslüman nüfusuna aittir. Müslümanlar ise %66.35 ile 39,045 kişi artmıştır. Fakat oran bazında Müslüman nüfusunun artış hızı üçüncü sırada gelmektedir. Belirtilen tarihler arasında en hızlı artış gösteren, Yahudi nüfusudur. Yahudiler bu hesaplamaya göre Akkâ Sancağı genelinde, 1886 ile 1914 seneleri arasında %541.71 ile 8,765 kişi artmıştır. Bu durum, Filistin’e olan Yahudi göçü ve yerleşimini Akkâ örneğinde açıkça ortaya koymaktadır. Oran bazında Yahudileri %81.06 ile Protestanlar takip etmektedir. Protestanları Müslümanlar, Müslümanları ise %63.85 ile Katolikler takip etmektedir. 226 227 Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 68. Mehmed Behçet-Refik Temimi, Beyrut Vilayeti: Cenûb Kısmı, Beyrut-1333, s. 185, 241, 368, 381, 398. 34 Sıralamada saha sonra sırasıyla %48.47 ile Rumlar, %38.70 ile Latinler ve %27.96 ile de Marunîler gelmektedir. Grafik 2.1 Akkâ Sancağı 1886 senesi nüfus dağılımı 8.79 0.56 2.2 2.09 1.7 Müslüman 8.41 Rum Katolik Protestan 76.21 Latin Yahudi Marunî Kaynak: Tablo 2.1’deki veriler esas alınmıştır. Akkâ sancağında Müslüman nüfusun oranı diğer gruplara nazaran çok daha fazla idi. 1886’da Akkâ sancağında gerçekleştirilen Osmanlı nüfus sayımı istatistiklerine göre sancakta toplam 77,198 kişi bulunmaktadır. Müslümanlar 58,840 kişi ile bu nüfusun %76.21’ini oluşturmaktadırlar. Bu tarihte diğer gruplar arasında en fazla nüfusa sahip olanı Katoliklerdir. Katolikler ise 6,789 kişi ile tüm sancak nüfusunun %8.79’unu oluşturmaktadırlar. Müslümanların sayısını bir tarafa koyarsak diğer tüm gayrimüslimler ise 18,358 kişi ile sancak nüfusunun %23.79’unu oluşturmaktadırlar. Yine aynı tarihte sancak genelinde 39,975 erkek ve 37,223 kadın nüfus bulunmakta idi. Erkeklerin bu nüfusta oranı %51.78, kadınların ise %48.22’dir. 35 Grafik 2.2 Akkâ Sancağı 1914 senesi nüfus dağılımı 0.65 1.98 8.6 1.4 9.31 Müslüman 8.07 Rum 81.95 Katolik Protestan Latin Yahudi Kaynak: Tablo 2.1’deki veriler esas alınmıştır. 2.1 numaralı grafikte verilen nüfus istatistikleri ile 2.2 numaralı grafikte verilen nüfus istatistikleri arasında yaklaşık olarak otuz senelik bir zaman bulunmaktadır. Bu zaman zarfında bir takım küçük oynamalar haricinde Müslüman ve Yahudi nüfus oranlarının artışı göze batmaktadır. Bu durumda Müslüman nüfusun oranı %81.95’e, Yahudi nüfusun oranı ise %8.6’ya yükselmiştir. 36 Grafik 2.3 Akkâ Sancağı nüfus hareket çizelgesi 101000 81000 Müslüman Kişi Sayısı Rum Katolik 61000 Protestan Latin 41000 Yahudi Marunî 21000 1000 1886 1900/01 1906/07 1908/09 1914 Kaynak: Tablo 2.1’deki veriler esas alınmıştır. Akkâ Sancağı kurulduğundan itibaren sancak nüfusu sürekli değişim halinde olmuş ve bu değişim daha çok nüfusun artışı şeklinde tezahür etmiştir. Nüfusu en fazla artan grup ise yine en kalabalık olan Müslümanlardır. Müslüman nüfusun artışı, Akkâ Sancağı’nın teşkil edilişinden 1. Dünya Savaşı yıllarına kadar olan dönemin geneline bakıldığında normal bir artıştır. Fakat tabloda belirtildiği üzere 1906/07 ve 1908/09 yılları arasındaki artış pek de normal bir artış değildir. Bu farklılığın sebebi, bu iki ayrı zamana ait olan nüfus verilerinin alındığı kaynaklardır. Tabloda verilen, 1906/07’ye ait Akkâ Sancağı nüfus verileri, 1906/7 Osmanlı Nüfus sayımı verileridir. Tablodaki 1908/09 senesine ait nüfus verileri ise 1326(M. 1908-09) Beyrut Vilayet Salnamesi’nden alınmıştır. Bu salnamenin cetvel kısmında Akkâ Sancağı’nın ayrıntılı nüfus verileri sunulmuş olup sancağın toplam nüfusu 143,830 kişi olarak verilmiştir. Fakat aynı salnamenin 270. Sayfasında ise sancağın toplam nüfusu 95,340 kişi olarak verilmektedir. Tablodaki 1908/09 nüfus verileri hesaba katılmazsa sancak dâhilinde nüfus kesafeti en istikrarlı artış gösteren grup Yahudilerdir. 1886’da 1,618 kişi olan Yahudilerin sayısı 1914’te 10,383 kişiye yükselmiştir. Tabloda verilen 1908/09 dönemine ait Yahudi nüfusu ise oldukça azdır. Bu sütunda Yahudi nüfusu tüm sancak genelinde 61 kişi olarak verilmiştir. Bilgilerin alındığı kaynakta sayıları oldukça düşük 37 gösterilen Yahudilere karşın yukarıda belirtildiği üzere Müslüman nüfusu oldukça yüksek gösterilmiş, ayrıca Rumların 1906/7 döneminde 5,984 kişi olan nüfusları 1908/09 döneminde belirtilen salnamede 28,416 kişi olarak gösterilmiştir. Tüm bu nüfus istatistik ve tahminlerinde görüldüğü kadarıyla istikrarlı bir şekilde artış gösteren Akkâ Sancağı’nın nüfusu, 1. Dünya Savaşı yıllarında düşüşe geçerek önemli oranda azalmıştır. Savaş öncesinde neredeyse 150,000’e ulaşan sancak nüfusu savaş esnasındaki son verilere göre 120,000’e gerilemiştir. 1.2. Akkâ Kazası Nüfusu Akkâ Sancağı’nın merkez kazası olan Akkâ Kazası, sancağın kuzey-batı kesimde bulunmakta olup güneyinde Hayfa, doğusunda Nasıra ve Taberiye ve kuzeydoğusunda ise Safed kazaları bulunmaktadır. Akkâ Kazası bu kazalar arasında en kalabalık nüfusa ev sahipliği yapan şehirdir. Akkâ şehrinin demografisi, tarihte her zaman kozmopolit bir yapı arz etmiştir. Şehrin, 1900’lü yılların başlarına kadar bölgede, deniz ticaretinin merkezi durumunda olmasının bu çeşitlilikte çok büyük etkisi vardır. Fakat bu tarihi şehrin surlarla çevrili olması, onu fiziksel bakımdan kemikleştirmiş ve ancak 19. Asrın sonlarında sur dışında yerleşimin başlamasına kadar şehrin iç nüfusu çok fazla değişmemişti. Bu tarihlerde Hayfa’nın ticaret ve ekonomide Akkâ’ya rakip bir şehir haline gelmesi ve akabinde 1. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, şehir nüfusunun artmasına engel teşkil etmiştir. Akkâ şehrinin nüfusu 1800’lerin başından, 1864’te Akkâ Sancağı teşkil edilene kadar 8,000 ile 10,000 arasında değişiklik göstermiştir.228 Akkâ şehrinin nüfusu, sancak teşkil edildiği tarihte de yaklaşık olarak 10,000 kişiden ibaret olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakamlar yalnızca surlar ile çevrili olan Akkâ şehri içerisinde bulunan nüfusa ait değildir. Akkâ Sancağı teşkil edilmeden önce de çevrede Akkâ’ya bağlı bulunan nahiye ve köylerin tahmini nüfusları da bu rakamlara dâhildir. 1852 senesine ait olan Amerikan konsolos raporuna göre daha sonra Akkâ merkez kazasına dâhil olacak yerlerin toplam nüfusu 15,604’tür.229 1871/72 tarihli Suriye Vilayet Salnamesinde verilen istatistiklere göre ise Akkâ kaza merkezinde toplam 723 hane bulunmaktadır.230 Daha önce yaptığımız hesaplamaların izinden gidecek olursak bu tarihte Akkâ kaza merkezinde 3,253 kişi bulunduğunu söyleyebiliriz. Aynı tarihte 228 Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 55. Alexander Schölch, a.g.m., s. 493. 230 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 238. 229 38 kazada, mülhakatıyla birlikte ise toplam 3,511 hane bulunmaktaydı. Bu hane sayısına göre ise kazanın toplam nüfusu 15,799’dur. Bu rakam Akkâ merkez kazası ile birlikte Sahil ve Şağur nahiyeleri ve onlara bağlı köylerin toplam nüfusudur. 1886’da yapılmış olan nüfus sayım verilerine göre Akkâ Kazansı’nda Müslümanlar, Rumlar, Katolikler, Yahudiler, Protestanlar ve Latinler birlikte yaşamaktaydı. Bu sayıma göre kazanın toplam nüfusu 26,610’dur. Bu nüfusun 13,819’u erkek ve 12,791’i ise kadındır.231 Fakat bu nüfus sayımını takip eden G. Schumacher, kazanın genelinin nüfusu için 39,560 rakamını vermektedir.232 Tıpkı sancak genelinin nüfus verilerinde olduğu gibi G. Schumacher’in Akkâ merkez kazası için vermiş olduğu bu rakam da Osmanlı resmi rakamlarına nazaran hayli yüksektir. 1892/93 senesine gelindiğinde bu nüfus 27,008’e ulaşmıştır.233 Yine aynı şekilde bünyesinde çok çeşitli cemaatleri barındıran bu nüfusun 14,036’sı erkek ve 12,971’i ise kadınlardan oluşmaktadır. Fakat aynı tarihte Kamusu’l-A‘lâm’ın vermiş olduğu bilgilere göre kazanın toplam nüfusu 20,064 idi. Vital Cuinet’in verdiği istatistiklerde ise bu rakam daha düşüktür. Cuinet’e göre kazanın 1896’daki toplam nüfusu 14,753’tür.234 Bu rakamlara Nahiyeler ve köy nüfusları eklenmeksizin kaza merkezinin nüfusu ise 7,825 kişiden ibaretti.235 1914 senesine gelindiğinde Akkâ Kazası’nın toplam nüfusu bir hayli yükselerek 40,852’ye ulaşmıştır.236 Aynı tarihlerde Akkâ Sancağı’nı gezerek bir eser kaleme alan Mehmed Beçet ve Refik Temimi’nin eserinde ise bu rakam 41,322’dir.237 231 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273. Alexander Schölch, a.g.m., 496. 233 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 467. 234 Vital Cuinet, a.g.e., s. 100. 235 Şemseddin Sami, a.g.e., c. 4, s. 3164-3165. 236 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369.. 237 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 185. 232 39 Tablo 2.2 Senelere göre Akka Kazası’nın nüfusu 1852238 1884/86239 1892/93240 1914241 12,098 20,014 20,064 31,800 Rum 2,914 2,910 3,959 Katolik 3,213 3,117 4,316 Protestan 130 130 332 Latin 216 216 268 Yahudi 123 473 106 Marunî - 93 67 26,610 27,003 40,848 Müslüman 3,506 TOPLAM 15,604 Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1914; Salname-i Vilayet-i Beyrut: 1310 ve batılı kaynaklar. Tablonun ilk sütununda verilen rakamlar Akkâ sancağının teşkil edilmesinden öncedir fakat nüfus kesafeti bakımından bu tarih ile sancağın teşkil edildiği tarih arasında pek bir farklılık yoktur. Buna göre 1852’de 15,604 olan kaza nüfusu 1914’te %161.77 oranında artış göstererek 40,848 kişiye yükselmiştir. Kaza nüfusu içerisinde, sancakta olduğu gibi yine Müslümanlar kahir ekseriyet ile çoğunluktadır. Tablo verilerine göre Müslümanlar haricinde diğer cemaatlerin artış durumlarını, veri yetersizliğinden dolayı 1852’den itibaren başlatamamaktayız. Müslümanlar 1852’de 12,098 kişi iken 1914’te %162.85 oranında 19,702 kişi artış göstererek 31,800’e ulaşmışlardır. Diğer toplulukların nüfus durumlarını 1852’den itibaren ayrı ayrı hesaplayabilmiş olsaydık artış oranlarında daha farklı bir sonuç elde edebilirdik fakat bu mümkün olmadığı için bu hesaplamayı 1886 senesinden itibaren başlatmak 238 Alexander Schölch, a.g.m., s. 493. Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273. 240 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 467. 241 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369. 239 40 durumundayız. Buna göre Akkâ Kazası’nda 1886’dan 1914’e nüfusları Müslümanlardan sonra en fazla artış gösteren cemaat Katoliklerdir. Katolikler aynı zamanda kaza içinde nüfusları en büyük oranda artış gösteren cemaat olma özelliklerini de korumaktadırlar. Buna göre 1886’da 3,213 kişi olan Katolikler 1914’e gelindiğinde %34.32 oranında 1,103 kişi artış göstererek 4,316 kişiye yükselmişlerdir. Tabloya göre kazada nüfusu en düşük olan topluluk Marunîlerdir. Fakat tabloya girmemelerine rağmen Akkâ Kazası’nda 1914 senesinde 4 kişilik bir de Ermeni topluluğun varlığı bilinmektedir.242 1.3. Hayfa Kazası Nüfusu 1864’te Akkâ Sancağı teşkil edildiğinde sancak bünyesinde, yaklaşık olarak 3 bin kişilik nüfusuyla küçük bir kaza merkezi durumunda olan Hayfa, 1. Dünya Savaşı’na kadar geçen sürede, Akkâ kaza merkezinin aleyhine gelişerek büyümüş ve bu sürecin sonunda yaklaşık olarak 30,000 kişilik nüfusa malik duruma gelmiştir. Özellikle 18. Asrın sonlarında ve 19. Asrın ilk yarılarında Akkâ’nın bölgedeki yükselişi ve hâkimiyeti sebebiyle sönük kalan Hayfa’nın nüfusu, 19. Asrın ortalarına kadar ve hatta büyük ihtimalle Akkâ Sancağı’nın kuruluşuna kadar 3,000 civarında idi.243 Bu idari taksimat kurulduktan sonra bir müddet daha kaza merkezinin nüfusu düşük seviyelerde seyretmiştir. 1871/72 Suriye Vilayet Salnamesi’nin verdiği hane sayıları hesaba katılır ise bu tarihte kaza merkezinde 2,070 kişilik bir nüfustan söz edebiliriz. Fakat aynı tarihte kaza merkezine bağlı nahiye ve köyler ile birlikte kazanın toplam nüfusu 11,839 kişidir.244 Osmanlı resmi nüfus sayımı verilerine göre Hayfa Kazansı’nın 1886’daki toplam nüfusu 16,394’tür.245 Bu nüfus içinde Müslümanlar, Rumlar, Katolikler, Yahudiler, Protestanlar ve Latinler bulunmaktadır. Ayrıca nu nüfusun 8,690’ı erkek ve 7,704’ü ise kadınlardan oluşmaktadır. Aynı tarihte kazanın toplam nüfusu için G. Schumacher bize 25,325 rakamını vermektedir. Daha önce bahsettiğimiz nedenlerden ötürü bu rakamlar, Osmanlı resmi rakamlarının hayli üzerindedir. Schumacher’in vermiş olduğu rakamlara göre Hayfa kazası nüfusunun 21,390’ı Müslüman, 3,250’si Hrsitiyan ve 685’i ise Yahudidir.246 Bu tarihte yine Schumacher’e göre kaza merkezinin nüfusu 7,165’tir.247 242 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368. Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 56-57; Alexander Schölch, a.g.m., s. 493. 244 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 240-243. 245 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273. 246 Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 96. 247 Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 56. 243 41 1892/93 senesinde Beyrut Vilayet Salnamesi’ne göre kazanın toplam nüfusu 17,536’dır.248 Salnamenin vermiş olduğu bu rakam, 1886 Nüfus sayımı verileriyle paralellik arz etmektedir. Yine aynı salnamede kazanın 1904/05 tarihindeki nüfusu 20,723, 1909/10’daki nüfusu ise 23,460’tır.249 Kamusu’l-A‘lâm’a göre kazanın 1891’deki toplam nüfusu 25,000’dir. Bu nüfusun 6,000’i kaza merkezinde, diğer 19,000’i ise kazaya bağlı mülhakatta bulunmaktadır.250 Konsolos raporlarına göre 1907 senesinde Hayfa Kazası’nda toplam 15,000 kişi olup bunun 6,500’ü gayrimüslimlerden oluşmaktadır.251 Bölgenin Osmanlı Hâkimiyetindeki son zamanlarında resmi nüfus sayım sonuçlarına göre, Hayfa’daki toplam nüfus 30,189’dur.252 Mehmed Behçet ve Refik Temimi’nin, savaş yıllarında Hayfa’yı da ziyaret etmeleriyle temin ettikleri nüfus istatistikleri, Osmanlı Nüfus sayımı sonuçlarını doğrular niteliktedir. Buna göre 1915/16’da Hayfa kazasında toplam 30,737 kişi yaşamaktadır.253 Aynı zamanda bu rakam, Hayfa’nın Osmanlı egemenliğinden çıkışı esnasında, bünyesinde barındırdığı nüfus miktarını göstermektedir. 248 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 467. Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 93. 250 Şemseddin Sami, a.g.e., c. 3, s. 2006. 251 Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 103. 252 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369. 253 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 241. 249 42 Tablo 2.3 Senelere göre Hayfa Kazası’nın nüfusu 1884/86254 1892/93255 1914256 Müslüman 13,935 14,528 23,417 Rum 452 452 939 Katolik 1,365 1,188 2,903 Protestan 15 15 54 Latin 124 124 250 Marunî - 177 187 Yahudi 503 1,052 2,439 TOPLAM 16,394 17,536 30,189 Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1914; Salname-i Vilayet-i Beyrut: 1310. Yukarıdaki tabloda Hayfa Kazası’nın, mülhakatıyla birlikte yıllara göre toplam nüfusu verilmiştir. Elimizde, Hayfa kaza merkezinin nüfus tahminine ilişkin 19. Asrın başlarından beri bazı veriler bulunuyor olsa da bunlar, Akkâ Sancağı teşkil edildikten sonra Hayfa Kazası’nın sınırları içerisinde kalan nahiye ve köyleri kapsamadığı için tabloya dâhil edilmemişlerdir. Tabloya göre Hayfa kaza nüfusunun artışı, Hayfa’nın 19. asrın son seneleri ve 20. Asrın başlarındaki gelişimine paralel bir görünüm arz etmektedir. 20. Asrın başlarından itibaren Müslüman nüfusun yanında gayrimüslim nüfus da hızlı bir yükselişe geçmiştir. 1886’da 13,935 kişi olan Müslümanlar 1914’e gelindiğinde, %68.04 oranında artış göstererek 23,417’ye yükselmiştir. Aynı tarihler arasında Rumlar ise 452 kişiden %107.74 oranında artış göstererek 939 kişiye yükselmişlerdir. Yine Katolikler, 1,365 kişi iken %112.67 ile 2,903 kişiye, Protestanlar 254 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273. Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 467. 256 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369. 255 43 15 kişi iken %260 ile 54 kişiye, Latinler 124 kişi iken %101.61 ile 250 kişiye ve Yahudiler ise 503 kişi iken %384.89 ile 2,439 kişiye ulaşmışlardır. 1886’da Hayfa’da hiç Marunî nüfus bulunmaz iken 1914 senesinde 187 kişi bulunmaktadır. Bu 28 senelik süreç içerisinde Hayfa Kazası’nda en fazla artış gösteren cemaat Yahudilerdir. Bu durum da, Yahudilerin 19. asrın sonlarından itibaren bölgeye yerleşme konusundaki çabaları ile izah edilebilir. 1.4. Safed Kazası Nüfusu Akkâ’nın kuzey doğusunda bulunan Safed Kazası, nüfus kesafeti bakımından sancak dâhilinde üçüncü sıradaki yönetim birimidir. Kurulduğunda tahmini olarak 15,000 civarında olan kaza nüfusu, 1. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde 30,000 kişiye kadar yükselmişti. Akkâ sancağının diğer kazalarında olduğu gibi Safed Kazası’nda da sayısal olarak Müslüman nüfusun gayrimüslim nüfusa karşı büyük bir üstünlüğü söz konusudur. Safed kaza merkezinin, 19. asrın başlarında neredeyse 8,000’e ulaşan nüfusu, 1837’de meydana gelen şiddetli bir deprem sonucunda 5,000’lere kadar gerilemiştir. Fakat bu asrın ikinci yarısında tekrar yükselişe geçen kaza nüfusu, 1864’te Akkâ sancağının kurulmasından hemen öncesinde yaklaşık olarak 6,000’e yükselmiş,257 sancağın kurulmasından yedi sene sonra 1871’de ise, 11,000 civarına ulaşmıştır. Aynı tarihte kazanın mülhakatıyla birlikte toplam nüfusu ise yaklaşık olarak 18,000’dir. 258 Akkâ Sancağı nüfusu hakkında tahminlerde bulunan Schwöbel’e göre Safed Kazası’nın 1870’lerdeki toplam nüfusu, 9,480’dir. 259 Bu sayı Osmanlı resmi rakamlarının verdiği sayının oldukça altındadır. 1886’da yapılan Osmanlı nüfus sayımına göre ise kazanın nüfusu 14,407’dir.260 Bu rakam, daha önce 1871 Suriye Vilayet Salnamesi’ndeki hane sayılarını 4,5 katsayısı ile çarparak ulaştığımız rakamdan daha düşüktür. O halde 1886 nüfus sayımında verilen Safed kaza nüfusu rakamının yalnızca kaza merkezine ait olduğunu kabul etmek durumundayız. 1880’li yıllara ait olmak üzere, iki batılı araştırmadan birisi Safed kazasının toplam nüfusunu 24,615 kişi olarak vermekte,261 bir diğeri ise bu nüfusu 38,715 kişi262 olarak belirtmektedir. Bunlardan ilki olan Fred M. Gottheil’in vermiş olduğu rakamlar daha kabul edilebilir rakamlar olsa da yine 257 Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 67. Bu tarihte çıkarılan Suriye Vilayet Salnamesi’nde kaza merkezindeki hane sayıları verilmiş olup bu rakamlar, hane sayısının 4,5 katsayısı ile çarpımından elde edilmiştir: Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 247. 259 V. Schwöbel, a.g.m., s. III. 260 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273. 261 Alexander Schölch, a.g.m., s. 500. 262 V. Schwöbel, a.g.m., s. III. 258 44 yüksektirler. Çünkü 1892/93 senesine ait olan Beyrut Vilayet Salnamesi’nde kazanın toplam nüfusunun 21,313 kişiden oluştuğu bildirilmektedir.263 1891’de kaleme alınan Kamus’ul-Alam da, kazanın toplam nüfusu için, Beyrut Vilayet Salnamesi’nin vermiş olduğu rakamı aktarmaktadır.264 Safed Kazası’nın toplam nüfusu 1890’lardan 1904/05’e kadar çok fazla bir artışa maruz kalmayarak kesafetini genel olarak korumuştur. Buna göre kazanın 1904/05’teki toplam nüfusu, 22,884’tür. Fakat bu tarihten sonra dört sene içerisinde bir önceki döneme göre daha fazla artış gösteren kaza nüfusu 1908/09’da 26,113’e yükselmiştir.265 Bu son dönemde yakalamış olduğu kısmi artış hızını sonraki senelerde de koruyan kaza nüfusu 1914’e gelindiğinde 30,561’e ulaşmıştır. 263 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 468. Şemseddin Sami, a.g.e., c. 3, s. 2956. 265 Amad Alden Dhier, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında ve 20. Yüzyılın Başlarında Filistinde Demografik Yapı ve Nüfus Hareketleri, Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul1999, s. 165. 264 45 Tablo 2.4 Senelere göre Safed Kazası’nın nüfusu 1884/86266 1892/93267 1904/05268 1914269 Müslüman 12,882 13,971 18,892 22,481 Rum 218 238 440 326 Katolik 1,114 1,093 1,658 2,049 Protestan - - 42 26 Latin - - 4 3 Yahudi 193 5,214 4,146 4,644 Marunî - 797 931 1,032 TOPLAM 14,407 21,313 26,113 30,561 Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1914; Salname-i Vilayet-i Beyrut: 1310 ve 1322. Safed Kazası’nın 1886’daki nüfusu, Osmanlı nüfus sayımı verilerine göre 14,407’dir. Bu rakam, 1914 senesine gelindiğinde %112.12 oranında, 16,154 kişi artış göstererek 30,561’e ulaşmıştır. Kaza nüfusunun, en az mensubu bulunan cemaati Latinlerdir. Latinleri Protestanlar, Protestanları Rumlar ve Rumları da sırasıyla Marunîler, Katolikler ve Yahudiler izlemektedir. Kazanın en kalabalık nüfusunu oluşturan Müslümanlar 1886 senesinde 12,882 kişi iken 1914’e gelindiğinde %74.51 oranında 9,599 kişi artış göstererek 22,481’e yükselmişlerdir. Kişi sayısı bakımından kaza dâhilinde, Müslümanlar en fazla artış gösteren topluluk olsa da oran bazında en fazla artış gösteren cemaat Yahudilerdir. Yahudiler 1886’da 193 kişi iken 1914’e gelindiğinde %2,306.21 oranında 4451 kişi artış göstererek 4,644 kişiye ulaşmışlardır. Aynı tarihler arasında Katolikler 1,114 kişi iken %83.93 oranında 935 kişilik bir artış 266 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273. Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 468. 268 Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 165. 269 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369. 267 46 göstererek 2,049 kişiye, Rumlar ise 218 kişi iken %49.54 oranında 108 kişilik artışla 326 kişiye yükselmişlerdir. Kazada 1886 senesinde Protestan, Latin ve Marunî nüfus bulunmamaktadır. 1914’e gelindiğinde ise Protestanlar 26, Latinler 3 ve Marunîler ise 1,032 kişi olmuşlardır. 1.5. Taberiye Kazası Nüfusu: Akkâ sancağının doğusunda, kendi ismiyle anılan gölün ise güney batı sahilinde yer alan Taberiye Kazası, Akkâ Sancağı’ndaki diğer kazalara göre en düşük nüfusa sahip kazadır. Taberiye kaza merkezi, 19. Asrın başlarında 4,000 kişilik bir nüfusa malik iken Safed Kazası’nda olduğu gibi yıkıcı bir depremin ardından bu nüfusun yarısı yok olmuş ve geriye 2,000 kişi kalmıştır. Bu nüfus 19. Asrın ikinci yarısına girerken de pek fazla bir artış göstermemiş olup ancak 2,500’lere kadar yükselebilmiştir.270 Aynı yıllarda 26 adet köyün bağlı bulunduğu Taberiye’nin, mülhakatıyla birlikte toplam nüfusu ise ancak 4,212’ye kadar çıkabiliyordu.271 Vilayet Nizamnamesi ile birlikte Akkâ sancağının teşkil edilmesinden kısa bir zaman sonraya ait olan hane istatistiklerine göre Taberiye kazasında 1871/72 senesinde toplam 812 hane bulunmaktadır.272 Bu hane istatistiklerinden hareketle, 4,5 katsayısına göre kazanın toplam nüfusunu 3,654 kişi olarak bulmaktayız. Bu rakam daha önce batılı kaynaklara göre verdiğimiz kaza nüfusu rakamlarından daha düşüktür. Genel itibarla batılı kaynakların bu konuda, Osmanlı resmi istatistiklerine nazaran daha yüksek rakamlar vermeleri göz önüne alınacak olursa, bu durumun nedeni anlaşılabilmektedir. Fakat 1870’lere ilişkin Taberiye kazasının nüfusu hakkında tahminde bulunan V. Schwöbel’in vermiş olduğu rakamlar, Osmanlı hane istatistikleri ile tutarlılık arz etmektedir. Buna göre 1870’lerde Taberiye kazasının nüfusu 4,500’dür. Yine Schwöbel’e göre kazanın 1880’lerdeki nüfusu 7,460’tır.273 Nitekim Osmanlı nüfus sayımı sonuçlarına göre Taberiye Kazası’nın 1886’daki nüfusu 6,179’dur.274 Fakat bu nüfus sayımını takip eden Schumacher ise kaza nüfusu için hayli yüksek bir rakam vermektedir. Schumacher’e göre 1886’da Taberiye kaza merkezinde 3,640 kişi, mülhakatıyla birlikte kazanın genelinde ise toplam 13,700 kişi yaşamakta idi.275 270 Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 66. Alexander Schölch, a.g.m., s. 493. 272 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 249-250. 273 V. Schwöbel, a.g.m., s. III. 274 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273. 275 Alexander Schölch, a.g.m., s. 496. 271 47 Schumacher’in kazanın merkez nüfusuna ilişkin vermiş olduğu rakamlar genel itibarla diğer kaynaklar ile tutarlılık arz etse de,276 kazanın toplam nüfusu için verilen rakamlar oldukça yüksektir. Şemseddin Sami, kazanın toplam nüfusunu 1891 senedine 6,752 olarak vermektedir.277 Bu veriler Beyrut salnamesinde verilmiş olan bilgilerle örtüşmektedir. Nitekim Beyrut Vilayet Salnamesinde verilen, 1892/93 senesi nüfus istatistiklerinde Taberiye Kazası’nın nüfusu 6,852 olarak verilmektedir.278 Aynı salnamenin 1994/05 senesi için çıkarılan sayısında ise bu rakam 8,196 olarak verilmektedir.279 Yine Beyrut Vilayet Salnamesi verilerine göre kaza nüfusunun 1908/09’daki toplam nüfusu ise 9,524’tür.280 19. Asrın sonlarından itibaren yavaş da olsa istikrarlı bir şekilde artış gösteren kaza nüfusu, 1914 senesine gelindiğinde 12.027’ye ulaşmıştır.281 Bundan bir sene sonra ise bu rakam 14,788’dir.282 276 Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 66, 68. Şemseddin Sami, a.g.e., c. 3, s. 2995. 278 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 469. 279 Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 172. 280 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1326, s. Cedvel. 281 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369. 282 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 381. 277 48 Tablo 2.5 Senelere göre Taberiye Kazası’nın nüfusu 1884/86283 1892/93284 1904/05285 1914286 Müslüman 5,161 4,351 6,029 8,410 Rum 54 54 108 150 Katolik 158 158 193 244 Protestan - - - 5 Latin 7 7 9 24 Yahudi 799 2,282 1,857 3,194 Marunî - - - - TOPLAM 6,179 6,852 8,196 12,027 Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1914; Salname-i Vilayet-i Beyrut: 1310 ve 1322. Akkâ Sancağı’nın kazaları arasında nüfus çeşitliliği en az olan kaza Taberiye Kazası’dır. 1864’ten 1. Dünya Savaşı’na kadar, yapılan sayım ve tahminlere göre Taberiye kazasında Marunî nüfus hiç bulunmamıştır. Bunun yanında kaza dâhilinde Protestanlar, yalnızca 1914’nüfus sayımında beş kişi olarak görünmektedirler. Yine tabloya göre Latinlerin sayısı 24’ü geçmemiş, Rumlar ve Katolikler de birkaç yüzden fazla bir kalabalık teşkil edememişlerdir. Taberiye kazası ahalisi içerisinde en kalabalık nüfusu teşkil eden topluluk Müslümanlardır. Müslümanları ise Yahudiler izlemektedir. 1886 senesinde 6,179 kişiden müteşekkil olan kaza nüfusu 1914’e gelindiğinde %94.64 oranında 5,848 kişi artış göstererek 12,027 kişiye yükselmiştir. Bu nüfusun içinde yine aynı tarihler arasında Müslümanların sayısı, başta 5,161 iken %62.91 oranında 3,249 kişi artış göstermiş ve 8,410 kişiye yükselmiştir. Taberiye Kazası’nda Yahudiler, 283 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273. Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 468. 285 Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 165. 286 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369. 284 49 Müslümanlardan sonra nüfus kesafeti bakımından ikinci sırada gelmelerine rağmen artış hızı bakımından ise ilk sıradadırlar. Nitekim 1886’da kaza dâhilinde sadece 799 kişi olan Yahudiler, 1914’e gelindiğinde ise %299.74 oranında 2,395 kişi artış göstermişler ve 3,194 kişiye yükselmişlerdir. 1.6. Nasıra Kazası Nüfusu: Akkâ Sancağı kazaları arasında son olarak incelediğimiz Nasıra Kazası nüfusu, 19. Asrın başlarında, diğer kazalara göre kesafeti en düşük olanıdır. Nasıra kaza merkezinin nüfusu 1800’de 1,250 iken, bu asrın yarısında 3,000’lere ve Akkâ Sancağı’nın tesis edildiği 1864’te ise tahminen 4,500’lere ulaşmıştır.287 1871/72 senesinde verilen kaza hane istatistiklerine göre Nasıra Kazası’nda, mülhakatıyla birlikte toplam 3,513 hane bulunmaktadır.288 Bu rakamı 4,5 katsayısı ile çarptığımızda kazanın o seneki nüfusu 15,808 kişi olarak bulunmaktadır. Fakat bu rakam, Nasıra Kazası’nın kısa bir süreliğine geçici olan nüfusunu belirtmektedir. Nitekim 1871 Vilayetler Nizamnamesi ile birlikte Şefa-Amr nahiyesi Nasıra Kazası’na bağlanmıştı. Verilen bu istatistiklere, Şefa-Amr nahiyesinin nüfusu da dâhildir. Şefa-Amr 1874 senesinde Nasıra Kazası dâhilinden çıkarıldıktan sonra kazanın toplam hane sayısı 2,546, toplam nüfus sayısı ise tahmini olarak 11,457’ye gerilemiştir. V. Schwöbel’in, kaza nüfusuna ilişkin vermiş olduğu rakamlar, Suriye Vilayet Salnamesi’nin verdiği hane istatistiklerinden ulaşılan veriler ile örtüşmektedir. V. Schwöbel’e göre Nasıra kazasının 1870’lerdeki toplam nüfusu 11,700’dir.289 1886’da yapılmış olan Osmanlı nüfus sayımı, kazanın toplam nüfusuna ilişkin daha önce çeşitli kaynakların vermiş olduğu rakamları teyit etmekte olup 12,292 rakamını vermektedir.290 Kazanın bir önceki on yılına ilişkin nüfus tahminlerinde bulunan V. Schwöbel’in, 1880’ler için vermiş olduğu rakam ise 15,145’tir.291 Fakat 1892/93 senesine ait olan Beyrut Vilayet Salnamesi’nin vermiş olduğu bilgiler göz önüne alınacak olursa, kaza nüfusu 1890’ların başlarında bir miktar düşüş yaşamıştır. Buna göre kazanın 1892/93’teki toplam nüfusu 12,004’tür.292 Nasıra nüfusunun bu 287 Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 64-65, 68. Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 289 V. Schwöbel, a.g.m., s. III. 290 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273. 291 V. Schwöbel, a.g.m., s. III. 292 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 468. 288 50 senelerdeki düşüşü, Şemseddin Sami’nin Kamusu’l-Alam’ında da kendisini göstermektedir. Şemseddin Sami’ye göre kazanın 1898’deki nüfusu 12,124 kişidir.293 Bir önceki on yıla nazaran, 20. Asrın başlarında tekrar yükselişe geçen kaza nüfusu 1904/05’te 16,856’ya çıkmıştır.294 1912/13 senesine gelindiğinde 20,248 olan Nasıra kaza nüfusu, bu seneden sonra 1. Dünya Savaşı’na kadar pek fazla değişmemiş ve 1915’e gelindiğinde yine 20.000 civarında kalmıştır.295 293 Şemseddin Sami, a.g.e., c. 6, s. 4549. Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 180. 295 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 398. 294 51 Tablo 2.6 Senelere göre Nasıra Kazası’nın nüfusu 1884/86296 1892/93297 1904/05298 1912/13299 1915300 Müslüman 6,848 6,619 9,760 11,777 12,313 Rum 2,859 2,914 3,751 4,274 4,190 Katolik 932 731 944 1,612 1,774 Protestan 288 246 358 367 966 Latin 1,358 1,246 1,713 1,820 1,803 Yahudi - - - - - Marunî - 249 303 398 403 TOPLAM 12,292 12,004 16,856 12,027 20,792 Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1912/13; Salname-i Vilayet-i Beyrut: 1310, 1322 ve Mehmed Behçet-Refik Temimi, Beyrut Vilayeti Cenubi Kısmı. Akkâ Sancağı’nın diğer kazalarına göre toplam nüfusu, tablolarda verilen tarihler arasında oransal olarak en az artış gösteren kaza Nasıra’dır. Kazanın, 1886 senesinde toplam 12,292 kişilik olan nüfusu, 1915’e gelindiğinde %69.15 oranında 8,500 kişi artış göstererek 20,792’ye ulaşmıştır. Nasıra’nın nüfusu 1886’dan 1904/05’e kadar istikrarlı bir biçimde artış göstermiştir fakat bu tarihte 16,856 kişi olan kaza nüfusu 1912/13’te 12,027’ye gerilemiş ve sonra tekrar yükselmiştir. Kaza nüfusunun yarısından fazlasını Müslümanlar oluşturmaktadır. Kazanın nüfus artış oranında Protestanlardan sonra ikinci sırada yer alan Müslümanların 1886’da 6,848 kişi olan nüfusları 1915’e kadar %79.80 oranında 5,465 kişi artarak 12,313’e yükselmiştir. Kazanın en kalabalık ikinci topluluğu olan Rumlar ise aynı tarihler arasında 2,859’dan 296 Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273. Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 468. 298 Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 165. 299 Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 180. 300 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 398. 297 52 %46.55 oranında artış göstermiş ve 4,190 kişiye, Katolikler 932 kişi iken %47.46 oranında 842 kişi artış göstererek 1774’e, Protestanlar 288 kişi iken %235.41 oranında 678 kişi artış göstererek 966’ya, Latinler 1,358 kişi iken %32.76’lık bir artışla 1,803 kişiye yükselmişlerdir. Marunîler ise kaza dâhilinde, tabloya göre ilk yıllarda mevcut olmayıp varlıkları 1892’den sonra zikredilmektedir. Zikredildikleri ilk tarihte 249 kişi olan Marunî nüfus 1915’te 403 kişiye ulaşmıştır. Akkâ Sancağı’nın diğer kazalarında önemli ölçüde mevcudiyetleri bulunan ve istatistikî olarak kayda değer artışlar gösteren Yahudi nüfus, söz konusu tarihler arasında Nasıra Kazası’nda bulunmamıştır. 2. AKKÂ SANCAĞI’NIN SOSYAL YAPISI 2.1. Yerleşik Müslüman Ahali Nüfus bahsinde görüldüğü üzere Akkâ Sancağı’nın kahir ekseriyetini oluşturan topluluk Müslümanlardı. Müslümanlar ise Sünniler ve Heterodoks gruplar olmak üzere ikiye ayrılmaktaydılar.301 Sünnileri yerli Araplar, yönetici ve asker konumundaki Türkler, Cezayir, Rumeli ve Kafkasya gibi yerlerden göç etmiş olan muhacirler ve çeşitli tarikat mensubları oluşturmaktadır. Heterodoks gruplar ise Dürziler ve Babîler idi. Belki buraya üçüncü bir grup olarak aşiretleri eklemek yerinde olacaktır. Aşiretler, çoğunluğu müslüman olmakla birlikte içlerinde heterodoks ve gayrimüslim grupların da bulunduğu topluluklar olduklarından ayrı bir başlık altında incelenecektir. Akkâ Sancağı sınırları dâhilinde bulunan Müslüman ahali buraya ilk olarak, İslam fetihleri ile birlikte gelmeye başlamış ve buradaki yerleşik halkın da Müslüman olmalarıyla bu nüfus artmıştır. Osmanlı idaresinin son zamanlarına kadar da bölgedeki Müslümanlar diğer milletlere nazaran çoğunluğu teşkil etmişlerdir. Bu dönemlerde bölgenin iktisadi ve ticari üstünlüğünü de elinde bulunduran Müslümanlar, 19. Asrın sonralarına doğru bölgeye gayrimüslimlerin gelip yerleşmeye başlaması ve özellikle ticarete hâkim olmalarıyla birlikte ekonomik faaliyet alanlarında güç kaybına uğramışlardır. Bu durum kendisini özellikle de sahil kesimlerinde göstermiştir. 20. Asrın başlarında bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar kayıkçılık, balıkçılık ve sebzecilik gibi işler yapmaktaydılar. Zamanlarının büyük çoğunluğunu kahvelerde geçirmekte ve bu hareketsizliğin getirisi olarak da derme çatma evlerde ortalama bir hayat 301 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 429. 53 sürmekteydiler.302 1873 Senesinden itibaren üç yıl boyunca Akkâ’da sürgünde bulunan Bereketzade İsmail Hakkı303, Yad-ı Mâzi adlı eserinde, Akkâ’daki sosyal hayat hakkında bize ipuçları vermektedir: Fransızca “Saint Jean D’Acre” benâm olan “Akke” veya “Akkâ” şehri kâmilen sur içinde bulunduğundan hâneleri pek sık ve birbirine pek mülâsıktır. Surun muhîti yaklaşık yirmi-yirmi beş dakikada dolaşılabiliyor. Ahalisi 7,825 nüfusdan onbine kadar tahmin olunur. Sokakları Arabistanın eski şehirlerinde olduğu üzere üç buçuk-dört arşın arzında olarak gayet dar ve letâfetten ârîdir. Hâneler kârgîrdir. Sefain-i cesîme duhûlüne müsaid limanı var ise müddet-i medîde tathîr edilmediğinden şimdi derûnunda ancak küçük kayıklar barınabilmektedir. 304 Bu dönemde Akkâ Sancağı’nın sahil kazalarında yaşayıp ticaret yapan ve mülk sahibi olan çok az sayıda Müslüman bulunmaktaydı. Akkâ’da ticaretle uğraşan müslümanlardan birkaçına, 19. Asrın son yıllarında taltif için Papa tarafından bazı nişanlar verilmiştir. Sövalye Saint Gregory nişanı verilen Akkâ tüccarlarından İbrahim Nasrullah Havrî Efendi305 ve yine aynı nişanla taltif edilen Hayfa tüccarlarından Selim Nasrullah Efendi bu kişiler arasındadır.306 Yaptıkları ticaret sayesinde Papa tarafından nişan verilen bu kimselerin, kardeş olmaları ve yabancı koslosluklarda bazı görevleri ifa etmiş olma ihtimalleri vardır. Akkâ’nın önde gelen kişileri, bulundukları yerlerde ortaya çıkan uygunsuzluklara karşı çeşitli yollara başvurmaktaydılar. Örneğin Akkâ eşrafından Necib Hakkı, Yusuf Kürd, Mehmed Kamil, Mehmed Salim ve diğer birkaç kişinin daha imzası bulunan bir telgrafta Akkâ Ziraat Bankası memuru Mahmud Akil Efendinin, nüfuzunu arttırmak için çeşitli faaliyetlere giriştiği haber verilmektedir.307 Ayrıca daha önce bahsedildiği gibi, Akkâ müdde-i umûmi eski müdürü es-Seyyid Mehmed Tevfik, Belka Sancağı eski reji müdürü Said Hakkı Mehmed ve Belka’ya bağlı bir nahiyenin eski müdürü olan Subhi Efendiler, Akkâ sancağıncaki bazı devlet memurlarının iş birliği yaparak Yahudilere toprak sattıklarını haber vermişlerdir.308 302 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 259-260, 289-290, 372-373, 388, 405-406; Akkâ sancağı dâhilindeki Müslümanların hayat koşulları hakkında daha ayrıntılı bilgiler için adı geçen eserin ilgili bölümlerinde daha ayrıntılı bilgiler bulunmaktadır. 303 Bereketzâde İsmail Hakkı’nın hayatı, eseri ve düşünceleri için bkz. Osman Yiğitoğlu, Bereketzâde İsmail Hakkı (1851-1918) Ve Anılarına Göre Son Dönem Osmanlı Toplumu, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri-2005. 304 Bereketzade İsmail Hakkı, Yad-ı Mazi, İstanbul-1232, s. 98-99. 305 BOA, BEO, 692/51855, 23 R 1313. 306 BOA, DH.MKT, 393/3, 11 M 1313; BOA, İ.TAL, 82/1313/M-53, 21 M 1313; BOA, BEO, 656/49160, 24 M 1313; İbrahim Nasrullah Efendi’nin isminin geçriği arşiv vesikası tarafımızca incelenmiş olup Selim Nasrullah Efendinin isminin geçtiği belgeler, Osmanlı Arşivi tarafından henüz araştırmacıların istifadesine açılmadığı için yalnızca katalog özetini görmüş bulunmaktayız. 307 BOA, DH.H, 72/10, 11 Za 1331. 308 Bkz. 107 numaralı dipnot. 54 Akkâ’da yalnızca mensub bulunduğu aile nedeniyle hürmet gören ve devlet tarafından çeşitli haklar tanınan kişiler de vardı. Akkâ sancağı dahilindeki Arabî Köyünde ikamet eden Yusuf bin Ali, Hz. Ebu Bekir’in sülalesinden gelmekteydi. Yusuf Bin Ali, çeşitli yerel kurumlar tarafından Hz. Ebu Bekir’in soyundan geldiğinin tasdik edildiği şehadetnamelere dayanarak devletten askerlik hizmeti ve tekalif-i saireden muaf olmak için bir arzuhal kaleme almıştır.309 Akkâ’dan bir başka tanınmış kişi de, 1909 Senesinde Meclis-i Mebusan’da bulunan Akkâ mebusu Esad Tevfik Efendidir.310 H. 1324(M. 1906-07) tarihli Beyrut Vilayet Salnamesi’nde Akkâ sancağında bulunan bazı tanınmış kimselerin isimleri ve rütbeleri verilmiştir: 309 310 BOA, ŞD, 3034/42, 13 Ra 1324. BOA, ŞD, 3059/36, 22 N 1327. 55 Tablo 2.7 Akkâ ahâlisinden rütbe sahibi olan kişiler İsimler Rütbeler Vilayet Mektûbî Kalemi Mümeyyizi Sânîsi Nusret Efendi Sâniye Akkâ Ulemasından Haydar Efendi Ruus ? Akkâ Muteberânından Ahmed Nur Efendi Sâlise Akkâ Muteberânından Hacı Mustafa Dellâl Efendi “ Akkâ Belediye Reisi Zeki Beyzun Efendi “ Nâsıra Mal Müdürü Muavini Tevfik Efendi “ Akkâ Muteberânından Kâmil Şâmi Efendi “ Akkâ Muteberânından Hasan Efendi “ Akkâ Muteberânından Şehâdî Afîfî Efendi “ Akkâ Muteberânından Kâsım Şakîr Efendi “ Akkâ Muteberânından Sâlih Şakîr Efendi “ Kaynak: Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 182. Akkâ Sancağı’nda yaşamış bulunan tanınmış kimse ve ailelerin bilgilerine, Hayfa Kazası özelinden bahsederek Akkâ sancağı geneline değinen, Mahmoud Yazbak’ın eserinden ulaşılabilir.311 Sahilden uzak olan bölgelerdeki Müslümanların durumu diğerlerine nazaran daha iyiydi. Örneğin Nasıra’da toprak sahibi güçlü aileler bulunmaktaydı. Bu ailelerin güzel konakları ve emirlerinde yüze yakın atlılar vardı. Sahip oldukları geniş topraklarında ise çok sayıda insan çalıştırmaktaydılar.312 311 312 Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 112-162. Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 405-406. 56 Akkâ Sancağı dâhilindeki tarikatlerin genellikle Akkâ Kazası’nda yoğunlaştıkları bilinmektedir. Özellikle Şazelî ve Rufaî tarikat mensubları kazada oldukça fazlaydı. Bu tarikatlere mensub kişiler Pazartesi ve Perşembe geceleri toplanarak zikir çekerler ve sesleri sokaklardan rahatça duyulurdu. 313 Taberiye kazasında da Halvetî tarikati mensublarının olduğu bilinmekte olup kazanın Dariseraye adlı mahallinde, Abdülmelik Efendi isimli bir kişi tarafından Halvetî tekkesi inşa edilmiş ve devlet de burası için bir miktar tahsisat ayırmıştır.314 Akkâ Sancağı’nda yaşayan halkın yaygın olarak kullandığı dil Arapçaydı. Arapça dışında başka diller kullanan Müslümanlar, nüfusun % 1’den daha az bir kısmını oluşturuyordu. Türkçe konuşan hükümet görevlileri ve askerler, bu % 1’lik kesimin içinde bulunmaktaydı.315 Arapçanın bu kadar baskın olduğu sancakta mutasarrıflık teşkilatında Arap kâtipler de istihdam edilmiştir.316 Fakat genel bir politika olarak Osmanlı devleti, Arap bölgelerine gönderdiği diğer üst düzey memurların da ahalinin diline vakıf olanlardan seçilmesine özen göstermekteydi. Akkâ kazası ahalisi akşam sefası için sahil boyunca şemmü’l-hevâ dedikleri bir gezintiye çıkarak, denizin esintili havası ile yaz akşamlarında ferah bir keyif yaşamış olurlardı. Bunun haricinde sur dışında, şehre yarım saatlik mesafede olan Abdullah Paşa Bahçesi’ne ve yine şehre iki saat mesafede bulunan limon ve portakal ağaçlarıyla dolu olan Mezraa denilen yere teferrüc için gidilirdi.317 Akkâ’da teferrüc için gidilen yerler dışında dini mahiyette ziyaret yerleri de bulunmaktaydı. Bunlar, sur dışında fakat şehre yakın olan Hz. Salih (a.s.) ile sahabeden Ebu Utbe hazretlerinin makamları idi. 318 Bu makamlar halk tarafından ziyaret edilmekte olup mamur bir vaziyetteydi. 319 2.2. Heterodoks Gruplar 2.2.1. Dürzîler: 1017 senesinde Fatımîliğin içinden çıkarak zaman içinde gittikçe kendine özgü bir hal alan Dürzîlik’in arka planında “İsmailiyye” anlayışının olduğu bilinmektedir. Dürzîlik, 408(M. 1017)’de Hâkim Biemrillah’ın ulûhiyetinin ilan edilmesiyle başlamış 313 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 290. BOA, ŞD, 57/27, 11 R 1322; Tasnif numarası verilen arşiv vesikası, tarafımızca görülmemiş olup verilen bilgiler katalog özetinden alıntı yapılarak ilave edilmiştir. 315 Justin McCarthy, The Population Of Palestine: Population History And Statistics Of The Late Ottoman Period And The Mandate, New York – 1990, s. 9. 316 BOA, MVL, 339/16, 24 Ra 1270. 317 Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 98. 318 Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 99. 319 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 435. 314 57 fakat Hamza b. Ali’nin, yardımcıları ile bu mezhebi sistematik hale getirmeye çalışmlası ile birlikte yeni bir mezhep halini almaya başlamıştır.320 Dürzîlk bu tarihlerden sonra genellikle kuzeyi ve güneyi de dâhil olmak üzere Suriye havalisinde yaygınlaşmıştı. Tarih boyunca Dürzî toplumu, önde gelen dört büyük aile etrafında toplanmıştır. Bunlar Tenûhîler, Şihâbîler, Ma‘nîler ve Canbolatlardır. Zaman zaman birbirleriyle de mücadele halinde olan bu ailelerin mensubları arasında Dürzî olmayanlar da bulunmaktaydı.321 19. Asrın ikinci yarısından itibaren Lübnan’da, İngilizlerin desteklediği Dürzîler, Fransızların desteklediği Marûnîler ve Rusların desteklediği Ortodoks Rumlar arasında karışıklıklar ve çatışmalar meydana gelmeye başladı. Dürzî ve Marûnî kaymakamlıkları üzerinden yürüyen bu çatışmalar, Osmanlı hükümetini de son derece rahatsız etmiş ve bu karışıklıkların giderilmesi için devlet bölgeye, bazı müdahalelerde bulunmuştur. Fakat kesin bir netice alınamayan bu girişimlerden sonra 1860’da Fuat Paşa bölgeye bir harekât düzenlemiş ve olaylar durulmuştur. Bölgenin siyasi istikrarı için çareler aranmış, neticede bu amaçla kalıcı bir çözüm arayışı ile Fuat Paşa’nın başkanlığında İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve Prusya temsilcilerinin katıldığı müzakereler başlamıştır. Müzakereler sonucunda 9 Haziran 1861 tarihinde, Lübnan’daki Dürzî ve Marûnî kaymakamlıkları birleştirilerek müstakil bir mutasarrıflık tesis edilmiş ve çatışmalar yerini sükûnete bırakmıştır.322 Akkâ Sancağı dâhilinde, 16 adet Dürzî köyü bulunmaktaydı. Bu köylerde yaşamakta olan Dürzî nüfusu ise 1,250 ile 1500 arasında değişmekteydi.323 Dürzîler, Akkâ Sancağı’nın Akkâ, Hayfa ve Safed kazaları dâhilinde yaşamaktaydılar. Bölge olarak ise Sahil, Şağur ve Kermel Dağı mevkiilerinde bulunmaktaydılar. Yerke, Cöls, Yânûh, Kisra, Sücûr, Asfiyye ve Deryu’l-Kermel bu bölgelerde Dürzîlerin yaşamış oldukları köylerin isimleridir.324 İbrahim Paşa’nın bölgeye girmesinden sonra vergi ve askerlik yükü sebebiyle Dürzîler, Mısır yönetiminden hoşnut kalmamış ve bu durumun dile getirilmesinin ardından gelişen olaylar sonucunda İbrahim Paşa, bazı Dürzî köylerine girerek düzen sağlamaya çalışmıştır. Bunun ardından bölgedeki Dürzîlerin bir kısmı, kendilerini daha rahat hissedecekleri Lübnan ve Havran’a göç ettiler. Bazıları ise bölgedeki dağların yüksek kesimlerine çıkarak burada sekiz tane köy kurdular.325 Bölgede Osmanlı idaresi yeniden tesis edildiğinde Dürzîler yine yönetimle iyi 320 Ahmet Bağlıoğlu, Orta Doğu Siyasi Tarihinde Dürzîler, Elazığ-2006, s. 9. Mustafa Öz, “Dürzîlik”, DİA, X, İstanbul-1994, s. 39-48. 322 Ahmet Bağlıoğlu, a.g.e., s. 35-42. 323 BOA, HR.TO, 261/32, 13 Aralık 1883. 324 Züheyir Ganâyim Abdullatif Ganâyim, Liva-i Akkâ Fî Ahdi’t-Tanzîmati’l-Osmaniyye, Beyrut-1999, s. 144. 325 A.g.e., s. 145. 321 58 anlaşamamış ve özellikle Dürzîlerin çok bulunduğu Havran bölgesine doğru göç devam etmiştir. Örneğin 1895 senesinde Akkâ’da mukim bulunan Dürzî taifesi ve özellikle bu taifenin şeyhleri Zarîfü’l-Muhammed hakkında jandarma tarafından yapılan teaddiyat devam ederse buradan göç edecekleri, Hacya Kazası Dürzî reislerinden Mehmed Tahir Şemsî bey ile Şeyh Hamdi tarafından bildirilmiş ve hükümet, yerel idarecilerden bu konuda özen göstermelerini istemiştir.326 Dürzîler yalnızca hükümetle değil, 19. Asrın sonralarına doğru bölgeye yerleşmeye başlayan Yahudilerle de iyi ilişkiler geliştiremiyordu. Örneğin 1898’de Yahudiler El-Mutille köyüne yerleşmeye başladıktan sonra buradan ayrılan Dürzîler arasından El-Vehhab ailesi Kermel Dağı’nın tepesinde bulunan Asfiye köyüne yerleşmişlerdir. Ayrıca yine o bölgeden Şefa-Amr civarında da göç edenler olmuştur.327 2.2.2. Bâbîler: Bâbîlik, İsnâaşeriyye fırkası içinde bulunan ve Şeyhiyye olarak isimlendirilen tasavvufi hareketin sonucu olarak İran’da ortaya çıkmıştır. Kurucusu, 1819 senesedine Şiraz’da doğan Mirza Ali Muhammed el-Bâb’dır. Mirza Ali Muhammed 1844’te, kendisinin Mehdi’ye açılan kapı anlamına gelen bâb olduğunu, aynı sene içinde Mekke’de ise bizzat beklenen Mehdi olduğunu ileri sürmüştür. Şiraz, Tahran, İsfahan ve Tebriz’de iddialarını yaymaya çalışan Mirza Ali Muhammed, cemaatinin İran’da tehlikeli bir hal almaya başlaması sonucu 1850’de Nasırüddin Şah’ın emriyle kurşuna dizildi. Daha sonra ortaya çıkan Mirza Hüseyin Ali el-Mâzenderânî, Bâbîliğin Bahâilik adıyla devam etmesini sağlamıştır. Mirza Hüseyin Ali ve etrafındakiler önce 1853’te Bağdat’a ve ardından 1853’te ise İstanbul’a sürgün edilmişlerdir. İstanbul’da dört ay kaldıktan sonra ise Edirne’ye gönderilmişlerdir.328 Edirne’de bulunan cemaatin başında Mirza Hüseyin Ali ve kardeşi Subh-i Ezel Mirza Yahya bulunuyordu. Bir süre sonra bu iki kardeş arasında anlaşmazlık çıkmış ve 1886’da Bahâîyye olarak isimlendirilen Mirza Hüseyin Ali ve etrafındakiler Akkâ’ya, Ezeliyye olarak adlandırılan Subh-i Ezel ve etrafındakiler ise Kıbrıs’a gönderilmişlerdir. Ayrıca birbirlerinin sırlarını ve hareketlerini takip edip hükümete haber vermeleri için Ezeliyye’den bazıları Akkâ’ya, Bahâîlerden bazıları ise Kıbrıs’a yerleştirilmişlerdir.329 326 BOA, BEO, 656/49198, 25M 1313. A.g.e., s. 146. 328 Ethem Ruhi Fığlalı, “Bahâîlik”, DİA, IV, İstanbul-1991, s. 464-466. 329 Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 113-114; BOA, BEO, 481/36072, 22 Ra 1312. 327 59 Bahâullah Efendi olarak bilinen Mirza Hüseyin Ali, Akkâ’da kirada oturduğu evde münzevî bir hayat yaşamaktaydı. Bu esnada ise cemaatin işlerini oğlu Abbas Efendi idare ederdi. Abbas Efendi babasına nazaran siyaset işleriyle daha fazla ilgilenir ve İran’daki gelişmeleri dikkatle takip ederdi. Abbas Efendi Bâbîliği İslam’ın içinde tarif eder330 ve Şafiliğe yakın olduğunu belirtirdi. Fakat ayin ve mezheb kaideleri son derece gizli tutulurdu.331 Bereketzade İsmail Hakkı, Akkâ’da bulunduğu zaman zarfında Bâbîler ile yakın ilişkiler kurmuş ve onların hayat tarzları hakkında son derece özgün bilgiler sunmuştur: Pek çok kere olurdu ki Abbas Efendi haric-i surda vâkî bostanlar içinde iştirâ eylemiş olduğu bahçede bize ziyafetler verir idi. Birlikte çıkılıp tenezzühler taamlar eyledikten sonra yine birlikte kaleye avdet olunurdu. Esnâ-yı sohbette etfâl-i cemaat meşâire iderler idi. Şöyle ki çoçuğun biri ezberden Farisî bir beyt okur, beytin harf-i ravîsi ne ise diğer bir çocuk satıra o harfden bir beyt bulup mukabele eder, beyt-i sânînin ravîsi her vâkî olursa üçüncü de evveli böyle bir beyt bulur. Mesela, birinci beytin kafiyesi mim ise diğer çocuk evvelki harfi mim bir beyt okur. Beyt-i sânînin kafiyesi nun ise üçüncü çocuk evveli nun beyt bulur, böyle böyle bir yetmiş seksen kadar beyt okunur. ...... Gerek cemaatin gerek etfâl-i cemaatin terbiyeleri hakîkaten sezâver-i takdîrdir. Biz Akkâ’da iken cemaatin çocuklarına Kuran-ı Kerîm Farisî tercümeleriyle beraber ta‘lîm edilir, mebâdî-i ulûm gösterilir Fransızca Almanca okutulur olduğunu gördük. Âhad cemaatten bazıları marangozluk, doğramacılık gibi sanatlar icra ederler, bir takımı buğday vesâire ticaretiyle meşgul olur. Keşkûl-bedest olarak İran’dan kopup gelen bazı seyyâhîne Abbas Efendi mikdâr-ı kâfî sermâye verir, isti‘dâd ve kabiliyetine göre san’at veya ticaretle meşgûl eder, mutâva‘at etmeyenlerini dâire-i cemaatte ta‘dîd etmez idi.332 Fakat Osmanlı hükmümeti nezdinde bir fesat cemiyeti olarak görülen Bâbîlerin faaliyetleri, devlet tarafından oldukça yakından takip edilmekteydi. Örneğin 1894 senesinde Beyrut Vilayeti’ne gönderilen bir yazıda Bâbîlerin başında bulunan Abbas Efendi’ye Akkâ mutasarrıfı Sadık Paşa ve memurların müsamaha göstermesi sebebiyle, Bâbîlerin, 1886’da Akkâ’ya gönderildiklerinde kendilerine çok dikkat edilmeleri gerekliliği hakkında yazılmış bulunan ve Akkâ hükümet dairesinde muhafaza edilen fermanı, Akkâ müftüsü Ali Efendinin vasıtasıyla çaldıkları ve tahrip ettikleri bildirilmiş, ayrıca Akkâ, Hayfa ve Taberiye civarında kanun dışı yollarla edindikleri mülkler için az vergi verdikleri, ilişki kurdukları yabancıları önemli mahallerde gezdirdikleri ve yaptırdıkları türbe ve ibadethaneye her sene çokça ziyaretçi gelerek buradaki sandukaya 330 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 271. Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 105-106. 332 A.g.e., s. 107-108. 331 60 secde ettikleri anlatılmış ve bu durumlar için vilayetin önlem alması istenmiştir.333 Bu tarihten bir sene sonra devletin aldığı bilgilere göre Bâbîler gizli bir şirket de kurmuş, merkezi Akkâ olduğu tahmin edilen bu şirketin İzmir de dâhil olmak üzere daha birçok yerde şubeler açarak halkı celb etmeye çalıştıkları ifade edilmiştir.334 Bahâîlerin reisi Mirza Hüseyin Ali 1892’de ölmüş ve yerine, ölümünden önce halife tayin ettiği oğlu Abbas Efendi geçmiştir. Akkâ’ya sürgün edilip buradan başka bir yere gitmeleri yasak edilmiş olan Bahâîler, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra serbest kalmışlar ve hemen sonra Abbas Efendi nüfuzunu genişletmek için Mısır, Avrupa ve Amerika’ya seyahatler yapmıştır.335 Bu sehayatler sonucu Bâbîler gittikleri yerlerde müntesibler elde etmişlerdir. Nitekim 1908 tarihli bir belgede Amerika’daki Bâbîlerce toplanan yardımlar ile Hayfa’da bir hastane yapılarak Alman hastanesiyle birleştirileceği haber alınmış ve bunun engellenmesi istenmiştir.336 Fakat bu durumdan anlaşıldığı kadarıyla Bâbîler henüz Akkâ’da ikamete mecbur iken çeşitli yollarla Avrupa ve Amerika’da müntesip edinme faaliyetleri içerisindeydiler ve bu uğraşları sonucunda gözle görülür faydalar sağlamışlardır.337 2.3. Hristiyanlar İslam fetihlerinden önce Filistin bölgesindeki halkın çok büyük bir kısmı Hrsitiyanlardan oluşmaktaydı. İkiye ayrılan bu Hristiyan nüfusun genel olarak şehirlerde yaşayan kısmını Rum Ortodokslar, taşrada yaşayan kısmını ise Süryaniler oluşturmaktaydı. Bu Hristiyan çoğunluk, Arapçanın Müslümanlar ile birlikte bölgede hâkim olmasından önce Arami dilini konuşmaktaydı. İslam’ın bölgede yayılması ile birlikte birçok Hristiyan Müslüman olmuş, İslam’ı kabul etmeyen Hristiyanlar ise bölgenin önemli bir azınlığı olarak mevcudiyetlerini devam ettirmişlerdir.338 Akkâ Sancağı dâhilinde hem Ortodoks ve hem de Katolik Rumlar bulunmakta idi. Bu her iki cemaatin de başlarında kendi metropolitleri vardı. Fakat Ortodoks olan Rumlar bölgedeki en kalabalık Hristiyan cemaatini oluşturmaktaydılar. Rum Ortodokslar Akkâ Sancağı’nda özellikle Akkâ, Hayfa ve Safed kazalarında yerleşmiş bulunmaktaydılar.339 333 BOA, BEO, 481/36072, 23 Ra 1312. BOA, DH.MKT, 411/22, 21 S 1311. 335 Ethem Ruhi Fığlalı, a.g.m., s. 466. 336 BAO, BEO, 3339/250391, 20 Ca 1326. 337 Abbas Efendi, gezip dolaştığı yerlerden geldikten sonra kendisine merkez olarak Hayfa’yı seçmiş ve burada İngilizler lehine yapmış olduğu faaliyetler sebebiyle de İngiliz hükümeti tarafından şövalyelik rütbesiyle mükafatlandırılmıştır. 1921’deki ölümüyle birlikte ise Hayfa’da Kermel Dağı’nda bulunan Bâb Mirza’nin mezarının yanına defnedilmiştir: Ethem Ruhi Fığlalı, a.g.m., s. 466. 338 Justin McCarthy, a.g.e., s. 12. 339 A.g.e., s. 12-13. 334 61 Örneğin 1909’da Akkâ ve Hayfa Rum Ortodoks metropoliti Nikandros Efendi idi ve bu metropolitlik Kudüs patriği hiyerarşisi içinde bulunmaktaydı.340 Akkâ sancağı dâhilinde bulunan Rum cemaatin kendilerine mahsus kiliseleri de bulunmaktaydı. Örneğin Basa köyünde 20 hane ve 117 nüfusa sahip bulunan Rum cemaate ait olan kilisenin yeniden inşaası talep edilmiş ve istek hükümetçe uygun bulunmuştur.341 Yine Cedide köyünde, 10 hane ve 55 nüfusa sahip olan Rum Ortodokslar, yeni bir kilise inşa etmek için izin istemişler, çıkarılan bir irade ile bu izin kendilerine verilmiştir.342 Osmanlı klasik devrinde Ortodoks Rumlardan sayılan fakat 1846’da Osmanlı Devleti tarafından farklı bir hiyerarşiye sahip oldukları kabul edilen Melkitlerden343 bir kısmının da, Akkâ Sancağı dâhilinde yaşadıkları bilinmektedir.344 Sancak dâhilinde Rum Ortodokslar haricinde Katolik Rumlar da yaşamakta ve dini işleri, Ortodoks metropoliti tarafından yürütülmektedir. Sancak dâhilinde yaşayan Katolik Rum cemaati de ayrı bir metropolitin idaresi altında idi. Örneğin1906’da Akkâ’daki Katolik Rum Gregoryus Efendi metropolitti.345 Ve aynı zamanda bu Katolik Rumların sancağın birçok yerinde kendilerine mahsus kiliseleri bulunmakta idi. Dini hayatlarını tam bir özgürlük içinde yaşadıkları gibi, kilise inşa etmelerine de izin verilmekte idi. Örneğin 1906 senesinde Akkâ Rum Katolik metropoliti Gregoryus Efendinin Nasıra kazasında bulunan Yafa ve Taran köylerinde mutasarrıf olduğu iki tarla üzerine birer kilise inşaatı için ruhsat verilmiştir.346 Akkâ sancağı dâhilinde yaşan Hristiyan nüfusun önemli bir mikdarını da Protestanlar oluşturmaktaydı. Protestanlar, yerli yahut Avrupa’dan gelen göçmenler idi. Örneğin Safed Kazası’nda, önceleri Latin ve Ortodoks Rum olan bir miktar Hrsitiyan nüfus, Anglikan Protestanlığı kabul etmiş ve 1871’de kendilerine bir kilise inşaa etmişlerdir.347 Fakat Protestan nüfusun büyük bölümü Avrupa’dan gelmiştir. 19. Asrın sonlarında Avrupa’daki siyasi gelişmelerin sonucu olarak Almanların Filistin’e ilgisi artmış, bu durumun sonucu olarak da I. Dünya Savaşı’na kadar bölgeye çok sayıda Alman muhacir gelmiş ve koloniler kurmuşlardı. Bölgeye yerleşen Alman Protestanlar, 340 BOA, DH.MKT, 2719/61, 03 M 1327. BOA, BEO, 889/66606, 24 B 1314. 342 BOA, BEO, 792/59369, 27 Z 1313. 343 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Canan Seyfeli, “Osmanlı Devlet Salnamelerinde Rum Melkit Katolik Patrikliği 1847-1918,”, Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, yıl: 3, sayı: 11. 344 BAO, A.DVN, 135/20.1, 25 S 1275; BOA, HR.MKT, 236/64,17 N 1274. 345 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 182. 346 BOA, DH.MKT, 1083/71, 02 R 1324, Bu arşiv vesikası, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nin henüz belgeleri kullanıcıların istifadesine açmamış olmalarından ötürü tarafımızca görülmemiş olup bilgiler katalog özetinden alınmıştır. 347 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 407. 341 62 buranın halkı ile iyi geçinmeye gayret ediyorlar ve her türlü sürtüşmeden de uzak duruyorlardı. Protestan misyonerlik faaliyetleri içinde yer alan Almanlar bu yolla inançlarını yaymalarının daha kolay olacağını düşünmekteydiler.348 Almanlar bölgeye ilk kez 1869 senesinde küçük bir grup olarak Hoffman ve Haridi isminde iki kişinin önderliğinde gelip yerleşmişlerdi. Bu yerleşim için de Sultan Abdülaziz’den izin almışlardı. Gelen bu ilk grubun Hayfa’ya yerleşmesinden bir sene sonra da 10 Alman Ailesi daha Hayfa’ya gelmiş ve bu göç dalgası sürekli devam etmiştir. Örneğin Hayfa’daki bu Alman kolonisinde 1914 senesinde 80 aile bulunmaktaydı. Bu koloninin belediyeye ait bir de nizamnamesi bulunuyordu. Aynı tarihte kolonide iki dereceli bir mektep olup çocuk kısmına 50, ve rüşdiye kısmına ise 80 talebe devam etmekteydi. 349 Buradaki Almanlar genel itibarla varlıklı kimselerdi. Hayfa’nın en büyük mağazaları Almanlara aitti. Ayrıca oteller ve birahaneler işletmelerinin yanında, arabacılık ve dülgerlik gibi meslekleri de icra edenleri vardı. Kolonide yaşamakta olan Almanlar dünyada yaşanan hadiselerden haberdar olmak için uluslararası gazetelere de abone idiler.350 Bereketzade İsmail Hakkı eserinde, Hayfa’daki Alman kolonisi hakkında neredeyse her türlü bilgiyi ayrıntıları ile şöyle anlatmaktadır: Hayfa Kasabası’nı dolaştık. Sonra Alman karyesine gittik. Karyenin manzara-i umumiyyesinden bir ehl-i hırfet ve harâit-i Âramgâhî olduğu nümâyân. Öyle mükellef ve müzeyyen kâşâneler ve köşkler yok. Fakat cebelden sahile doğru bir istikamet ve renkde iki geçeli inşa edilmiş o küçük haneler hakikaten dilrubâ. Evlerin önlerinde kendilerine göre çiçek bahçeleri ve arka tarafta her hanenin hayvanât ve müştemilâtı için mikdâr-ı kâfî havlusu var. Zokakların iki canibinde vâkî sıra hanelerin yüz yüze mukâbil düşen cihetleri arasında geniş geniş caddeler açılmış olduğu gibi bunlarla arka taraftan havluları biri birine karşı gelen diğer sıra haneler arasında da on onbeş zirâ‘ mikdarı yollar var. Köyün sürüleri, ekin ve saman arabaları havlu kapılarının açıldığı zokakdan işlediğinden köyün caddelerinde fışkı ve bir saman çöpü görülmez. Her hanenin üst katına çıkıldıkda karşıkı gelen odanın kapısına mukabil duvarına bir Arz-ı Filistin haritası asılı ve haritanın önündeki sehpâ üzerine de üstü yeşil çöke ile örtülü büyük hacimde kitap Tevrat ve İncil mevzû‘dur. Ehli karye hemen umumiyet ile zirâ‘dır. Fakat bir köyün tesisi ve ziynet ve ümranı için mi‘mar, mühendis, dülger, duvarcı, temirci, marangoz, sirac gibi vücudu zaruri olan hırfet ashabı bulunduğu gibi tabipleri eczacıları da vardır. Geceleri köy bekçileri etraf-ı karyede nöbet beklerler. Bunlar tabiat-ı aslıyyelerini muhafaza ediyorlar ve hatırımda kaldığına göre hükûmeti mahalliye ile münasebetleri yalnız a‘şar vermekden ibaret kalıyor. 348 Kevser Terzioğlu, Filistinde Alman Kolonizasyonu 1883-1914, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Devam Etmekte Olan Tez, (II. Bölüm). 349 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 248-251. 350 A.g.e., s. 269. 63 Köyün kilisesi, mektebi bir heyet-i ihtiyariye odası ile bir ufak oteli var. Biz orada iken naklederlerdi ki, Almanya’dan biri buraya hicret edip yerleşmek istese, bu arzusu bir mektupla muhtar-ı karyeye bildirerek matlubu olan hanenin mektubu ile birlikte gönderdiği harita mucibince kaça yapılacağını ve arsası ne kadara alınabileceği gibi ahvali isti‘lâm, muhtar da heyet-i ihtiyariye ile daha huzuru mu‘tâd olanları odaya da‘vet edip harita görüldükten ve mefâd-ı mektup ma‘lûm oldukdan sonra cereyân eden müzakerenin netice-i hâsılası sahib-i mektuba cevaben iş‘âr edermiş. Bu cevap o kimsenin işine geldiği takdirde tablî olunan kıymet ve masârıfın karşılığını poliçe ile göndermesi üzerine derhal arsa iştirâ ve hâne inşâ edilerek keyfiyet kendisine telgrafla bildirilir, o dahî ailesini müsteshiben Hayfa’ya gelip doğruca hânesine inermiş. Muhâcirîn-i merkûme pek çalışkan adamlardır. Kermel taşlıklara ceraskal aletiyle toprak çıkararak oralara bağ yetiştirmişler. Usûl-i cedîd üzere kendi tarlalarını ekip biçdikten sonra komşuları bulunan Hayfa ahâli-i asliyesinin mezra‘alarında dahî ücretli çalışırlar. Hayfa ile Akkâ arasında ve yine Hayfa ile beş altı saat mesâfede bulunan Nasıra beyninde (Kerûse) işletirler. Zeytin ağacından masalar, çekmeceler ve sâir şeyler yaparlar. Mevlûdü’l-Bahar ile taharrin olunur. Dakik değirmenleri de inşa etmişler. Biz Akkâ’da iken yüz yüz elliden mütecâviz hâneleri var idi. Sonraları nüfusları tezâyüd ederek karye pek çok daha tevsî‘ ve terakkî etmiş ve bir takım karargâhlar arasında müsbeneler(sabun fabrikası) dahî ihdâs olunmuşdur. Avrupa sabunları şekil ve tarzında olarak orada i‘mâl olunan rengârenk kokulu kokusuz tevâlüd sabunlarından âhiren İstanbul’da iken râkimü’l-hurûfe Akkâ’da ba‘zı eviddâ-i kadîme tarafından gönderilmişdi, hakîkaten pek güzel. Lakin bu adamlar pek tunuk ve pek müte‘âsıbdırlar. Yüzlerinde asla âsâr-ı besâset görülmez, bir zanâ‘atkâra yaptırdığının bir şeyisi Pazar günü almak îcâb etse dükkânın yanında oturduğu halde dükkânı açıp o şeyi vermek şöyle dursun, cevap vermeye dahî tenezzül etmez. 351 Misyonerlik amacıyla bölgeye gelen bazı Katolik Fransızlar da Akkâ’da yerleşik bulunmakta ve kendi dini hiyerarşileri dâhilinde yaşamaktaydılar. Örneğin 1905 senesinde Nasıra’da bulunan Fransız rahiplerinin kullandıkları manastır, mektep ve hastahane aynı bina dâhilinde bulunmakta olduğundan, hastahanenin bu binadan ayrılarak yeni yapılacak olan başka bir binaya nakledilmesi ve ayrıca bu yeni yapılan bina dâhilinde bir de ibadethane yapılması için izin verilmiştir.352 Bu tarihten dört sene sonrasında Hayfa’da bulunan Fransız rahipleri de manastır, mektep ve hastahane inşası için izin istemişlerdir.353 Bu bilgilerden de öğrenildiği şekilde Akkâ sancağındaki Fransızların sayısı Osmanlı son döneminde artış göstermiş ve nüfus kesafetine paralel olarak bu cemaatin maddi imkanlarının da gayet iyi bir seviyede olduğu bilinmektedir. 351 Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 133-136. BOA, BEO, 2606/195385, 20 R 1323. 353 BOA, DH.MUİ, 41-1/32, 25 Za 1327. 352 64 Bölge Hristiyanlarının bir kısmını da, 5. Asırda Ortodoksluktan ayrılan ve kendi kiliselerini kuran Marunîler oluşturmaktaydı. Genel olarak Lübnan’da yaşayan ve Fransa’nın himayesi altında olan Marunîlerin küçük bir kısmı da Akkâ Sancağı’nda yaşamaktaydılar.354 Sancak dâhilinde bulunan kazalardan yalnızca Taberiye’de Marunî nüfus bulunmamaktadır. Nüfus bahsinde geçtiği üzere diğer kazalarda az çok Marunî yaşamaktaydı. Genellikle arabacılık ve emsali meslekler ile iştigal olan Marunîler,355 Akkâ Sancağı’nda kalabalık bir nüfusa sahip olmadıkları için dini yaşantılarını rahatlıkla sürdüremiyorlardı. Örneğin Nasıra Kazası’nda bulunan Marunîler 1770 senesine kadar ayinlerini Latin kilisesinde icra etmişler ancak bu tarihte kendi kiliselerini inşa edebilmişler ve ayrı bir cemaat halini almışlardır. Buradaki Marunîlerin 1914’teki nüfusları ise yaklaşık olarak 500 kişiden ibaretti.356 Akkâ sancağında tüm bu Hristiyan cemaatlerin yanında bir de, çok az nüfusa sahip olan Ermeniler bulunmaktaydı. Muhtemelen bu Ermenilerin sayısı 5 ile 10 kişi arasında değişmekteydi. Örneğin 1914 senesinde Akkâ Kazası’nda dört kişilik bir Ermeni nüfus bulunmaktaydı.357 Bazı yayın organlarında devlet dairelerinde Ermenilerin istihdam edilmediği şeklindeki haberler dolayısıyla düzenlenen bir cetvelde, Akkâ sancağı dahilinde çeşitli görevler üstlenen Ermenilerin isimleri zikredilmiştir. Bu kişiler Akkâ Karantina Memuru Simon Efendi, Safed Belediye Tabibi Bağyâ Azeryan Efendi, Parsıhyan ve Safed Müdürü Vanis Efendilerdir.358 Akkâ sancağında bazı cemaatler, kendi ruhânî reisleri tarafından idare edilmekteydi. Bunların arasında Rum Ortodoks metropoliti, Rum Katolik metropoliti, Marûnî reisi ve Nirasanta Manastırı reisi bulunmaktaydı. Örneğin 1906 senesinde Rum Ortodoks Metropolitliği boş olmasına rağmen Rum Katolik Metropolitliğinde Gregoryus Efendi bulunmakta, ayrıca Havri Levis Efendi Marûnîlerin reisi ve Salvador Moranet ise Nirasanta Manastırı reisi idi.359 2.4. Yahudiler Akkâ Sancağı’nın kapsamış olduğu topraklar çok eski zamanlardan beri Yahudilere yurt olmuş bir bölgedir. Tarih içinde, Yahudilerin buradan sürülmesinin 354 Marunîler hakkında daha fazla bilgi için bkz. İsmail Taşpınar, “Marûnîler”, DİA, Ankara-2003, XXVIII, s. 71-72; Engin Deniz Akarlı, a.g.e., muhtelif kısımlar. 355 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 260. 356 A.g.e., s. 407. 357 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 184. 358 BOA, BOA, Y.PRK.DH, 5/50, 23 M 1310. 359 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 182. 65 ardından küçük bir Yahudi toplumu Filistin’nde var olmaya devam etmiştir. 15 ve 16. Asırlarda İspanya’dan gelen bazı Yahudi mülteciler de bu bölgeye yerleşmiştir Ayrıca kutsal topraklara ziyaret amacıyla gelen Yahudilerden de geri dönmeyerek burada kalmaya devam edenler de olmuştur. Bunlardan ayrı olarak çeşitli nedenlerle gelenler de dâhil olmak üzere Yahudiler, Filistin’de Kudüs, Safed, El-Halil ve Taberiye gibi şehirlere yerleştirilmişlerdi.360 Filistin’de, 19. asrıdaki ilk Yahudi göç dalgasının hemen öncesinde toplam 24,000 kişilik bir Yahudi nüfusu bulunmaktaydı. 361 Bu nüfusun ise büyük bir bölümü olarak, 17 ve 18. Asırlar boyunca Filistin’de en fazla Yahudi nüfus Safed’de bulunmaktaydı.362 19. Asrın sonralarına doğru ise bölgeye özellikle Rusya’dan oldukça fazla Yahudi göç etmeye başlamış ve bunun için bir dernek dahî kurulmuştur.363 Buraya akın eden Yahudiler Filistin’e ilk ayak bastıkları yer ise Hayfa’dır. Bu senelerde Hayfa’da Yahudiler oldukça organize çalışarak buraya gelen herbir Yahudi ailesine 300 ile 420 dönüm arasında arazı verilmekteydi. Bu tür işlerin kurumsal bir kimlik altında yapıldığı “İsti‘mâr-ı Yahudi” şirketinin Hayfa’da bir şubesi vardı. Bu şirket 1914 senesine kadar Yahudilere yalnızca Hayfa’da 100,000 dönüm arazi temellük etmiştir.364 Ayrıca Yahudiler Hayfa’da büyük bir kısmının sahibi oldukları bir bankayı da işletmekteydiler.365 Hayfa’da Yahudilerin 70 mevcutlu bir anaokulu, 220 mevcutlu iki Alyans Mektebi ve bir de 150 mevcutlu lise düzeyindeki okulları vardı. 366 Safed kazası ise önceden beri Yahudiler için bir cazibe merkezi idi. Çünkü Mesihin burada zuhur edeceğine inanmaktaydılar ve buraya gelen Yahudiler bu kutsal topraklara, ölmek için gelip yerleşmekteydiler.367 Her çeşit Yahudi grubun gelip yerleştiği Safed, Akkâ Sancağı’nda Yahudi nüfusun en kalabalık bulunduğu kazadır. Kazada Osmanlı hakimiyetinin son senelerinde beş bine yakın bir Yahudi nüfus bulunmaktaydı. Bu itibarla buradaki Yahudiler diğer gayrimüslim guruplara nazaran, nüfus kesafeti bakımından bir üstünlük elde etmişlerdir. Bu durumun kaçınılmaz bir sonucu olarak da Yahudiler, Sayda ve Akkâ’da nüfus üstünlüklerini sebep göstererek meclis ve mahkeme 360 Justin McCarthy, a.g.e., s. 13. Alexander Schölch, “Britain İn The Palastine 1838-1882: The Roots of The Balfour Policy”, Journal of Palestine Studies, vol: XXII, No: 1, Autumn-1992, s. 52. 362 Justin McCarthy, a.g.e., s. 13. 363 Vahdettin Engin, Pazarlık, İstanbul-2010, s. 23. 364 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 251. 365 A.g.e., s. 163. 366 A.g.e., s. 253. 367 A.g.e., s. 373. 361 66 azalıklarında temsil hakkı istemişlerdir.368 Kazada bu denli bir kalabalığa sahip olan Yahudilerin hayat tarzları oldukça fakîrâne idi. 1914 senesinde Akkâ Sancağı’nı da karış karış gezerek ahvaline dair kendi izlenimlerini aktaran Mehmed Behçet ve Refik Temimi, kazada yaşayan Yahudilerin durumunu şu sözlerle anlatmaktadırlar: Binâen aleyh, yaşamak için değil ölmek için gelen binlerce kadın erkek ihtiyar Yahudi Safed’in en kirli bir tabakasını teşkil ederler. Uzun saç ve sakallarıyla kat‘iyyen yıkanmayan sîmâlarının kirliliği, elbiselerinin kirliliği, yağlı yakalarının-kollarının manzarası, başlarındaki sâldîde kocaman .... şapkaların hali ve o şapkalar altında arkadan gözüken kirli, yağlı takiyyelerin manzarası pek elimdir. Bunlar ellerinde bir Tevrat veya bir Telmut sokak başlarında veya evlerinin kapılarında, basamaklarında her yerinde oturur, okurlar ellerini yıkamazlar. Evlerini ne temizlerler ne de temizletirler. Süprüntüye, ufûnete ehemmiyet vermezler. Bunların evlerinden mahallelerinden geçildiği zaman duyulan kokuya, tahammul-i insaniyyetin fevkinde bir kuvvete ihtiyaç gösterir. Yemek yer üzerlerine silerler. Üzerleri her türlü haşerâtın merkez-i tabî‘yyesidir. Ve bî şübhe bütün bu düşüklüğün ma‘nâsı zühddür, takvâdır.369 Kalabalık bir Yahudi nüfusun bulunduğu diğer bir kaza ise Taberiye kazası idi. Taberiye kazasında Avrupa’dan gelen Aşkenaz Yahudileri, Selanik-Bulgaristan ve Rodos’tan gelen Yahudiler, Arap Yahudileri, Basra ve Kürdistan muhacirleri, İran’dan gelen Yahudiler ve Kuzey Afrika’dan gelen Yahudiler bulunmaktaydı. Yerli halk bu yeni gruplardan Selanik-Bulgaristan ve Rodos’tan gelmiş olanlara İstanbuliyye, Basra ve Kürdistan’dan gelenlere Ekrad ve Kuzey Afrika’dan gelenleri ise Mağribe olarak isimlendirmişlerdi.370 19. asrın sonlarında Yahudilerin Filistin topraklarına olan rağbeti giderek artmıştı. Bu durumda Osmanlı Devleti bölgeye Yahudi göçünü yasaklamıştı ve yalnızca üç aylık olmak üzere Yahudilere, kutsal saydıkları bu bölgeye girme izni veriyordu. 371 Fakat bu durumda da Yahudiler bu topraklara girmenin çeşitli yollarını kovalıyorlardı. Bu minvalde, yalnızca 1885 senesi zarfında Akkâ Sancağı’na 700 kadar Yahudi göçmen gelerek yerleşmiş ve bu göçmenler ayrıca Osmanlı tabiyetine de geçmişlerdir.372 Sürekli Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşme çabaları ile ilgili olarak devlete haberler geliyor ve devlet de bu tür faaliyetlerin önünün kesilmesini yetkili makamlardan istiyordu. Örneğin 1893 senesinde Filistin’e giren Yahudilerin bir kısmının Akkâ 368 BAO, DH.TMIK.S, 52/29, 14 M 1322. Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 373-374. 370 A.g.e., s. 389. 371 BOA, DH.MKT, 1859/87, 11 M 1309. 372 BAO, DH.MKT, 1846/37, 24 Za 1308. 369 67 Sancağı dâhilindeki Taberiye ve Safed kazalarına ve bir kısmının ise Kudüs’e yerleşmeye çalıştıkları haber alınmış ve derhal engellenmesi istenmiştir.373 Yahudilerin bu bölgeye yerleşme ve yeni gelecek olan Yahudileri de bu bölgeye yerleştirme ısrarlarının yanında,374 Osmanlı yerel yöneticileri ve orada toprak sahibi olanların da birtakım çıkarlar amacıyla bu göçe kolaylık sağladıkları muhakkaktır. Örneğin 1902 senesinde Aydın Valisi Kamil Paşa ve biraderinin, Akkâ Sancağı’ndaki arazilerini, başka isimler kullanarak Yahudilere satma teşebbüsleri devlet tarafından öğrenilmiş ve bu durum kontrol altına alınmıştır.375 Böyle bireysel yapılan kanun dışı satışların yanında bir de yerel yöneticilerin, Yahudilerin usulsüz arazi temellük etmesine kolaylık sağladıkları vakalar mevcuttur. Eski Hayfa Kaymakamı Mahmud Efendinin 1888 senesindeki ifadelerine göre, bu tarihten birkaç sene önce dışarıdan gelen Yahudilerin kaza dâhiline yerleştirilmeleri, Akka Mutasarrıflığı’nın emriyle olmuştur.376 Bu ifadenin verildiği tarihten beş sene sonrasına ait bir belgede Akkâ Mutasarrıflığı dâhilindeki mutasarrıf, müftü ve belediye reisi gibi görevlilerin, nasıl organize olarak Yahudileri sancak dâhiline yerleştirdikleri ve Osmanlı vatandaşlığına geçirdikleri ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.377 Devlet kademelerindeki bu üst düzey görevlilerin, menfaat karşılığında organize çalışarak yürüttükleri, Yahudileri usulsüzce Filistin’e yerleştirme çabası sonucu Hayfa’nın güneyindeki Zemârin adlı köy, 700 haneli büyük bir yerleşim yeri haline gelmişti ve buradaki halkın tamamı Yahudi idi.378 2.5. Aşiretler/Kabileler Akkâ Sancağı’nın kırsalında, uzun zamandır konargöçer yahut yerleşik aşiretler bulunmaktaydı. Genel olarak bu aşiretler Akkâ Sancağı dâhilindeki Merc İbn Amir Vadisi, Celil ve Kermel dağları civarında bulunuyorlardı. Arazinin yapısı ve suyun bu bölgelerdeki bolluğu, aşiretlerin rahatça yaşaması için uygun ortamı sağlıyordu. Akkâ 373 BOA, BEO, 80/5962, 08 Ra 1310. Yahudilerin Filistin’e yerleşmeleri hususunda en fazla gayret gösterenlerden birisi Baron Rothschild’dir. Londra’nın en ünlü ailelerinden birine mensub olan Baron Rothschild, bu uğurda sadrazam ile görüşecek kadar çaba sarfetmiştir: BOA, Y.PRK.AZJ, 30/37, 24 C 1312; Osmanlı hükümeti de Rothschild’in bu ısrarları karşısında ziyadesiyle hoşnutsuzluk içerisinde idi. Nitekim Osmanlı hükümeti görevlilerince kaleme alınan bir belgeye göre, Taberiye kazası dâhilinde Cezayir muhacirlerinin yerleştirildiği birkaç köy arazisinin satış işlemleri, Baron Rothschild’in yahut başka gayrimüslimlerin eline geçme tehlikesine karşı 20 sene müddetince yasaklanmıştır: BOA, DH.MKT, 2147/73, 28 B 1316; Ayrıca Emil Frank ve ortakları da Yahudilerin Filistin topraklarına yerleştirilmeleri için çaba sarfedenlerdendi. Osmanlı Hükümetinin edindiği bilgilere göre bu kişiler 1892 senesinde, Yahudi mültecileri yerleştirmek gayesiyle Akkâ, Beyrut ve Havran’da 27 ayrı yerde toplam 80 bin dönüm arazi satın almışlardı: Vahdettin Engin, a.g.e., s. 52. 375 BOA, BEO, 1859/139361, 25 S 1320. 376 BOA, DH.MKT, 1557/87, 18 S 1306. 377 Bkz. 107 numaralı dipnot. 378 Vahdettin Engin, a.g.e., s. 57-57. 374 68 Sancağı dâhilinde yaşayan aşiretler çok büyük ve kalabalık aşiretler değildi.379 1884 senesinde buradaki aşiretlerin toplam nüfusu 4,000 idi. Bu rakam Akkâ çevresindeki birçok sancak dâhilinde bulunan aşiretlerin sayısından daha fazladır.380 Yukarıda bahsi geçen Celil dağlarının doğusunda Heyb, Şemelne, Siyed, Mevasi, Kadiriyye, Zengariyye, Delaike, Semkiyye ve Hasaniye kabileleri bulunmaktaydı. Bunlardan başka El-Guvarna kabilesi 19. Asrın ortalarında el-Hûlâ bölgesine yerleşmişti. El-Hamedûn kabilesi ise Taberiye gölü etrafında bulunmaktaydılar. Bu kabile Taberiye kazasındaki en büyük kabilelerden biri olup bölge, herhangi bir saldırı tehdidi altına girdiğinde bu kabile tarafından korunmaktaydı. Taberiye’da ayrıca göçebe Henadî381 ve Başetova382 kabileleri de bulunmaktaydı. Bu bölgede yaşayan kabileler hayvancılığın yanı sıra Taberiye gölünde balıkçılık faaliyeti ile de uğraşmaktaydılar. Ayrıca sazlıklardan temin ettikleri kamışlar da bu kabileler için bir gelir kaynağı idi.383 Tabur Dağı’nın etrafında ise, imkan bulduğunda ganimet için savaşan ve bu sebeple sorunlar çıkaran es-Sabîh aşireti bulunmaktaydı. Örneğin bu kabile 1883 senesinde Havran’dan Akkâ’ya gelen erzak kervanına saldırmış ve kervan ticaretini yürüten aşiretin karşılık vermesi sonucunda taraflar arasındaki çatışmalar çıkmış fakat idarecilerin devreye girmesiyle sorun daha fazla büyümeden çözülmüştür. Akkâ vadilerinde ayrıca Ğazviyye ve Sukûr kabileleri bulunuyordu. Bunların toplam nüfusu 6,500 idi. Sakr kabilesi buradaki en güçlü kabilelerden biriydi. Bu kabile, Taberiye’nin güneyindeki Ürdün vadisinde yaşamaktaydı. Bu kabile 19. Asırda çok güçlendi ve bölgeyi koruyan kabile haline geldi. Sukûr kabilelerinin böylesine güçlenmeleri, bazı aşiretlerin buradan başka yerlere gitmesine neden oldu.384 170 kişilik Seayde Arapları, 200 kişilik Harifat Arapları ve yine 200 kiişilik Mezarîb Arapları, buradan ayrılıp Merc ibn Amir Ovası’na yerleşen aşiretlerdi.385 Merc İbn Amir Ovası’nda, Akkâ ‘nın en büyük kabilelerinden olan Türkmenler bulunmaktaydı. Bundan dolayı bu Türk kabilelerine Merci’t-Türkmen kabileleri denilmekteydi. Bu kabilelerin içinde, Tavatha, Benîhâ, Benî-Gurava, Avadîn, Şugayrât, Benî-Saidan, Aragman ve Neğneğiyye 379 Züheyir Ganâyim Abdullatif Ganâyim, a.g.e., s.151. Salname-i Vilayet-i Suriye, 1302, s. 233. 381 BOA, ŞD, 3094/46, 14 R 1330. 382 BOA, ŞD, 2275/15, 23 S 1303; Burada ve bir önceki dipnotta belirtilen aşiretlerin ismlerinin geçtiği belgelerin, yalnızca katalog özetlerini görebilmiş bulunmaktayız. 383 Züheyir Ganâyim Abdullatif Ganâyim, a.g.e., s. 151, 160. 384 A.g.e., s. 152, 155. 385 A.g.e., s. 153-154. 380 69 isimlerindeki aşiretler bulunmaktaydılar. Bu aşiretler Ebu Şöşa ve Ebu Zerîg köylerinde bulunuyorlardı. Toplam 400 haneye sahip olan bu aşiretler, diğerlerinin aksine bulundukları yerlerde mülk edinebilirlerdi. Akkâ’daki Türkmen aşiretlerinden Türkmenâtu’s-Sevahilî ismiyle bilinenleri ise Hayfa’nın Keyseriye nahiyesi dâhilinde bulunmaktaydılar. 386 Akkâ Sancağı’ndaki bedevî aşiretleri hakkında, 1302 (M. 1884-1885) tarihli Suriye Vilayet Salnamesi’nde bilgiler verilmekte olup Safed Kazası’nda Benî Leheb, Benî Kadiriyye, Benî Sevâad, Benî Ceramiyye, Benî Mevâs, Benî Havinlât, Benî Kirâd, Benî Zengeriyye, Benî Tavîtât, Benî Semkiyye, Benî Şeâr ve Benî Hubâr isimli aşiretlerin, Taberiye kazasında ise Benî Garîgât, Benî Henîh, Benî Dilâbeke, Benî Şebşeviş, Benî Suhûru’l-Gavş, Benî Hevâra, Benî Hecîrât, Benî Türkmen ve Benî Edhib isimli aşiretlerin ve ayrıca Benî Henâdî adlı aşiretin ise Şefâ-Amr nahiyesinde bulunduğu bilgileri verilmektedir.387 Bunun dışında II. Abdulhamid dönemi ve sonrasında bölgede araştırmalar yapmış olan Oppenheim’in bizlere sunduğu kıymetli bir liste daha bulunmaktadır ki, önemine binâen aşağıda verilmiştir: 386 387 A.g.e., s. 155-156. Salname-i Vilayet-i Suriye, 1302, s. 229-230. 70 Tablo 2.8 Akkâ Kazası’ndaki bedevî aşiretler388 Kabile Çadır Reis Bölge Misgâl El-Mugays El-Bassa 50 Nacef Ebû Delle El-Bassa 10 Esmer El-Mahmûd El-Bassa 40 Sayısı El-Aramşe a) Tebabeşe b) Kardisin c) Heneynât d) Beyt Suveydân e) Beyt Ebû Sârî El-Kuleytât a) El-Kuleytât b) El-Hureyşât El-Semniye a) Atâ‘ate b) El-Menâsıra c) El-Karî‘ât d) El-Fevâ‘ira Kaynak: Max Freiher Von Oppenheim, Die Beduinen, Hildeshiem – Zürich – New York – 1983, c. 2, s. 18. 388 Max Freiher Von Oppenheim, Die Beduinen, Hildeshiem – Zürich – New York – 1983, c. 2, s. 18. 71 Tablo 2.9 Safed Kazası’ndaki bedevî aşiretler389 Kabile Reis Bölge Çadır Sayısı 100 Es-Siyâd Mut‘eb b. Muz‘al Cubb Yusuf 12 El-Hamedûn a) El-Rihâyele İsmâil El-Halîl Sarı Ali El-Rîhâl b) Beyt-Ahmed c) Beyt-Muhammed El-Numeyrât El-Muhammedât El-Suveylât Kades Mehmed El-Zâhir 5 İsmâil El-Halîl 9 Ramazan El-Husûn El-Hayt; Cubb Yusuf Ramazan El- El-Vakkas; Cubb Numeyrât Yusuf b) Savvelha El-Kadîriyye a) El-Menâsıra Hamd 389 14 Bahret El-Hayt; Bahre 10 Taberiye Sâlih El-Avd 10 Halid b. Mu‘cel 20 Halid b. Mu‘cel 19 Sınır Boyu b) El-Bedârene c) El-Delâyize 8 Sâlih El-Avd Muhammed El- a) Mehâmede 7 Halil Ebû Şelle 3 Ahmed El-Yusuf 5 A.g.e., s. 17. 72 Fâ‘ûr El-Mechûde 2 Meyrûn; Arz El-Hayt El-Sevâ‘ad Mahmûd Es-Sâlih 2 Kaynak: Max Freiher Von Oppenheim, Die Beduinen, Hildeshiem – Zürich – New York – 1983, c. 2, s. 17. Tablo 2.10 Nasıra Kazası’ndaki bedevî aşiretler390 Kabile Es-Huseyrât a) El-Savâleha Reis Bölge Çadır Sayısı El-Abûd el-Ramli El-Abûd el-Ramli El-Batof 32 b) El-Ğadâyira Hasan Mustafa El-Câsir El-Cenâdî El-Cevâmis Mahmûd El-Cendâvî Mehmed Hasan ElAfîfî 40 Safûriye 10 Safûriye: Aylût 20 Muhammed El-Hüseyin El-Mezârib a) El-Hanâhane El-Halef Yusuf El-Halîl 25 Aylût: Ma‘lûl Muhammed El-Hüseyin b) El-Ubeydât 12 El-Halef c) El-Gurbân Kâsım El-Garb 2 El-Gazalyin Hasan El-Kerîm Nasıra 15 El-Sabarca Avde El-Ziyâb Nasıra 15 390 A.g.e., s. 18-19. 73 Kaynak: Max Freiher Von Oppenheim, Die Beduinen, Hildeshiem – Zürich – New York – 1983, c. 2, s. 18-19. Tablo 2.11 Taberiye Kazası’ndaki bedevî aşiretler391 Kabile El-Mevâsî Reis Bölge Sayısı El-Emîe Mehmed El-Accâc a) El-Zuhrân 1- El-Tâhât Çadır 9 Hüseyin El-Tâhâ 6 Ahmed El-Kâsım 8 İbrahim El-Dâlî 16 Kâsım El-Îsât 11 2- El-Kvâseme 3- El-Devâlî b) El-Îsât c) El-Avâyede d) El-Betâtaha Abdeh El-Nâdir 1- El-Tvâlebe Sibâne: Yakûk 20 2- El-Heyâşene 3- El-Merâyeme Hâlid El-Hammâde 2 4- El-Devâ‘ira Hamîs El-Mustafa 10 Ahmed El-Mûsâ 14 Mahmûd El-Muhammed 22 El-Emîe Mehmed El-Accâc 2 e) El-Emâra El-Tallâviye a) Kavâtane b) Şenânebe 10 Hamîs El-Kûtânî El-Guveyr 8 c) Cevâbera d) Derâveşe 8 8 391 A.g.e., s. 19-21. 74 El-Samâbera Hüseyin El-Muhammed El-Guveyr El-Harânebe Abdullah Muhammed El-Cum‘a El-Guveyr a) El-Gavânim Abdullah Muhammed El-Cum‘a 8 b) El-Savâleha Hüseyin Cum‘a 8 Es-Vuheyb a) El-Devâbeşe 15 Nezzal El-Muhammed Nezzal El-Muhammed 15 Ali Muhammed El-Fâ‘ûr 15 b) Katbe‘ât c) Tarâfi d) Mer‘âvî e) Hamâyise f) Hamîde El-Delâyeke a) El-Îsâ Fadîl El-Ahmed Vâdi ElHamâm 25 Âyed El-Abd 6 Helâl El-Mustafa 7 Zeyd Mahmûd El-Arabî 15 Muhammed El-Hatîb Muhammed El-Hatîb 12 b) El-Şehâdât c) El-Muhammed d) El-Dervîş El-Havâlid El-Meşâraka El-Rakîbât Hasan Şehâde Taberiye 5 Mûsâ El-İbrahim 12 Selmân El-Şiblî 6 Muhsin El-Hindî Ali El-Zeyb Hasan Bin Abdullah Taberiye Sarone Salmenâre El-Nakîb 12 20 20 Kaynak: Max Freiher Von Oppenheim, Die Beduinen, Hildeshiem – Zürich – New York – 1983, c. 2, s. 19-21. 75 2.6. Muhacirler 19. Asırda, çok zor durumda kalarak vatanlarından ayrılmak zorunda kalan Osmanlı tebâasının, devlet eliyle yerleştirildiği beş ana iskân bölgesi vardı. Bunlar Doğu Trakya, Batı Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Kuzey Afrika ve Akkâ Sancağı’nın da içinde bulunduğu Suriye bölgesi idi.392 Bu dönemde yabancı güçlerin tazyikleri altında kalan Cezayir, Rumeli ve Kafkasya’dan muhacirlerin yerleştirilmelerinin uygun görüldüğü sancaklardan biri de, geniş tenha ve metruk arazilerin bulunduğu Akkâ Sancağı idi.393 Osmanlı hükümetinin iradesi dışında gelip yerleşmeye çalışan Yahudi muhacirler hariç tutulursa Akkâ sancağında tavattun etmiş olan muhacirlerin büyük bölümünü, 1830’dan itibaren vatanları Fransızlar tarafından işgal edilmeye başlanılan Cezayirli Müslümanlar oluşturmaktaydı. Fransa 1830’da, çeşitli sebepler ileri sürerek Cezayir’i işgale başlamış ve buradaki Fransız karşıtı güçler de, Emir Abdülkadir liderliğinde direnişe geçmişlerdi. Uzun bir dönem direnişlerinde başarı olan Cezayirliler, 1847 senesinde Emir Abdulkadir’in teslim olmak zorunda kalması sonucu, vatanlarındaki Fransız işgalinin tamamlanmasına şahit olmuşlardır.394 Cezayirli Müslümanların bir kısmı bu işgalden sonra, işgalci Fransa’nın da isteği doğrultusunda Suriye bölgesine göç etmeye başlamışlardı. Fransızların bu göç için Suriye bölgesini istemesinin nedeni, eskiden beri orada tesis etmiş oldukları nüfuzu, bu Cezayirliler vasıtası ile daha da derinleştirmek istemeleri idi. Çünkü gelenler, Fransız işgali altındaki topraklardan, Fransız vatandaşı olarak geliyorlardı. Fakat ilk olarak 1848 senesinde Suriye’ye ulaşan Cezayirli muhacir gruba, Osmanlı tâbiyetine geçtiklerine dair senet imzalatıldıktan sonra bu gurup, sahil kesiminden uzak olması ve yabancı nüfuzuna nisbeten kapalı olması hasebiyle Aclun Sancağı’na yerleştirilmişlerdir.395 Aclun sancağı bu muhacirlerin yerleştirilmeleri için devlet nezdinde çok uygun bir yerdi. Nitekim Cezayir’den gelmiş ve Safed kazasının bazı köylerine yerleşmiş bulunan 200 kadar muhacirin, Aclun sancağına yerleştirilmeleri istenmiş fakat yaptıkları zirâî faaliyetlerin atıl kalmaması için bu iş tehir edilmiştir.396 392 Kemal H. Karpat, “Avrupalı Egemenliğinde Müslümanların Konumu Çerkeslerin Sürgünü ve Suriye’deki İskanı” Çerkeslerin Sürgünü, Ankara-1993, s. 77. 393 Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri 1877-1890, Ankara-1994, s. 212. 394 Ş. Tufan Buzpınar, “Suriye’ye Yerleşen Cezayirli Muhacirlerin Tâbiiyeti Meselesi”, İslâm Araştgırmaları Dergisi, Sayı: 1, 1997, s. 92. 395 A.g.m., s. 93; BOA, A.MKT.MVL, 12/45, 14 S 1265. 396 BOA, A.MKT, 181/78, 20 R 1265. 76 Osmanlı hükümeti, bir zamanlar kendi vatandaşları olan bu muhacirlerin, Fransız vesayeti ve vatandaşlığından çıkarak tekrar kendi tâbiyetine geçmesi hususunda son derece ısrarlı idi. Çünkü muhacirlerin halen Fransız vatandaşlığında kalmalarının, yalnızca Fransızların menfaatlerine yarayacağı düşünülmekte idi. Bu sebeple muhacirlerin Osmanlı vatandaşlığını kabul etmeleri için çeşitli yollara başvurmaktaydı. Bu bağlamda Osmanlı hükümeti, Cezayirden gelen göçmenlerin iki seneden fazla kalanları kendi vatandaşı olarak göreceğini ve Fransa vatandaşı olmak isteyenlerin ise iki seneden fazla burada kalamayacağını ilan etti. Neticede 1862’de gelerek Taberiye’ye yerleşen muhacirlerin 1500’ü Osmanlı tebaası olarak kayıt yaptırdılar ve kullanmakta oldukları arazilerin mülkiyet hakkı kendilerine verildi.397 Bundan başka Osmanlı tâbiyetine geçmek için bireysel müraacaatlar da yapılmaktaydı. Örneğin 1895 senesinde, Şefâ-Amr’da yerleşmiş bulunan Cezayir muhacirlerinden Abdulbâki ve arkadaşları Osmanlı vatandaşlığına geçmek için talepte bulunmuşlar,398 yapılan yazışmalar neticesinde ise bu talebin kabulü kararlaştırılmıştır.399 İlk olarak Şam ve çevresine gelmiş olan Cezayir muhacirleri daha sonra bölgedeki uygun olan arazilere yerleştirilmiştir. Örneğin 1868 senesinde Şam’da bulunan Cezayir muhacirlerinin, bir süreliğine vergilerden ve çocukları da askerlik hizmetinden muaf tutularak Hayfa Kazası’nda bulunan Kayseriye’ye yerleştirilmeleri kararlaştırılmıştır.400 Daha önce kısmen Taberiye ve Safed kazalarına yerleşmiş olan muhacirler 19. Asrın sonlarına doğru Akkâ’ya daha fazla gelmeye beşlamışlardı. Fakat sürekli bölgeye gelmekte olan bu muhacirlerin yerleştirilmesi için uygun yerler bulmak her defasında zorlaşmaktaydı. Bunun yanında toplu halde gelmeleri ve barınacak yerleri olamaması sebebiyle hastalıklara yakalanma riskleri de oldukça fazlaydı. 1888 senesinde Akkâ’ya gelmiş olan ve daha önce gelip Taberiye’ye yerleşen muhacirlerin yanına gitmek isteyen kadın erkek 148 muhacir, bir cami altında yatıp kalkmakta olduklarından ve mevsimin sıcak olması, hastalığa yakalanma ihtimallerinin yüksek olması dolasıyla Taberiye’ye gönderilmek istenmiş401 fakat yapılan yazışmalar neticesinde Taberiye’ye gönderilmemişler ve bir süre daha Akkâ’da kalmaya devam etmişlerdir.402 1892 senesinde Akkâ’da Şiare ve Avm köylerine 150 Cezayir göçmeni 397 A.g.m., s. 97. BOA, HR.HMŞ.İŞO, 183/47, 08 Ş 1313. 399 BOA, HR.HMŞ.İŞO, 184/41, 11 Ca 1314. 400 BOA, A.MKT.MHM, 416/3, 17 R 1285. 401 BOA, DH.MKT, 1530/93, 30 Za 1305. 402 BOA, Y.A.HUS, 215/1, 01 Z 1305, Faydalanılan bu arşiv vesikası, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri tarafından araştırmacıların istifadesine henüz sunulmadığından, vesikanın yalnızca katalog özetinden faydalanılmıştır. 398 77 yerleştirilmiş ve bunlara da mîrî araziden toprak verilmişti.403 Bahsi geçen bu 150 Cezayir muhaciri muhtemelen bir önceki örnekte anlatılan, zor durumdaki muhacirlerdir. Akkâ Sancağı dâhilindeki, yukarıda isimleri zikredilen yerleşim yerlerinden ayrı olarak bir de Şefâ-Amr nahiyesi, Cezayirli muhacirlerin yerleştirildikleri yerlerdendi. Burada yerleştirilmiş olan muhacirlere, yardıma muhtaç olmaları sebebiyle yevmiye bağlanması talep edilmiştir.404 Aynı talep 1891 senesinde yine Şefâ-Amr’a yerleştirilen 100 Cezayir muhaciri için de yapılmıştır.405 Bu talebin ardından bu 100 kişiye geçici olarak yevmiye bağlanmış fakat bu yevmiyeler kesildikten sonra tekrar uzatılması için bir başka talep daha yapılmıştır.406 Osmanlı tâbiyetine geçmiş olan Cezayirli muhacirlere bölgeden araziler verilip buraları mülk edinmeleri sağlanıyordu. Fakat önce bu muhacirlerin tasarrufuna verilen bu arazilerin, Osmanlı hükümeti iradesi dışında bölgeye gelip yerleşmeye çalışan özellikle de Yahudi muhacirlerin ellerine geçmeleri engellenmeye çalışılmakta idi. Bu itibarla 1898 senesinde kaleme alınan bir evrakta, Cezayirli muhacirlere ihsan edilen Taberiye’deki Se'âra, Kefersit, Avlim ve Sefder köyleri arazilerinin, diğer gayrimüslimlerin ellerine geçmeleri ihtimaline karşılık 20 sene müddetince satışı yasaklanmıştır.407 Cezayir muhacirlerinin yerleşmesi açısında Akkâ sancağındaki arazilerin uygun olması sonucu, olabildiğince muhacir devlet kontrolünde sancak dâhilinde belirlenen yerlere yerleştirilmiştir. Fakat bir zamandan sonra artık bu iskân için Akkâ Sancağı’nın müsait olmamasından dolayı yeni gelen muhacirlerin başka yerlere yönlendirilmeleri uygun görülmüştü. Bu minvalde 1899 senesinde ilk olarak Beyrut’a gelmiş bulunan ve buradan da Akkâ sancağında yerleşmek isteyen Cezayir muhacirlerinin, burada kendileri için uygun yerler bulunmaması sebebiyle İskenderun’a gönderilmelerinin daha münasip olduğu, yapılan yazışmalarda dile getirilmiştir.408 Akkâ Sancağı’na, Cezayir muhacirlerinin yanı sıra Rumeli ve Kafkasya’dan göç etmek zorunda kalmış olan müslümanlar da yerleştirilmişlerdir. Rumeli kıyıları ve İstanbul’da biriken muhacirlerden, Suriye bölgesine gönderilmeleri planlanan 25,000 403 Kemal H. Karpat, a.g.m, s. 80. BOA, DH.MKT, 1828/33, 04 N 1308. 405 BOA, DH.MKT, 1862/88, 20 M 1309. 406 BOA, DH.MKT, 1898/56, 05 Ca 1309. 407 BOA, DH.MKT, 2147/73, 28 B 1316. 408 BOA, DH.MKT, 2281/79, 04 Ş 1317. 404 78 kişinin bir kısmı da, yine Akkâ sancağına uygun yerlere yerleştirilmişlerdir.409 Rumeli göçmenlerinin yanı sıra Kafkasya’dan gelmiş olan Çerkesler ve Dağıstanlılardan da sancak dâhiline yerleştirilmiş olan bir nüfus bulunmaktaydı. Kafkasya’dan gelen bu muhacirler Safed ve Taberiye kazalarında belirlenen arazilere yerleştirilmişlerdi. 410 Bu muhacirler genellikle deniz yolu ile önce İstanbul’a gelmekte ve ardından da Akkâ gibi yerlere gönderilmekteydiler.411 Tablo 2.12 Akkâ Sancağı’ndaki Rumeli ve Kafkas muhacirleri İskan Yeri Rumeli Muhacir Hane Sayısı Çerkes Muhacir Erkek Kadın Hane Nüfus Nüfus Sayısı Toplam Hane Sayısı Toplam Nüfus Reyhâniye 13 58 91 89 71 180 Kefrigümâ - 184 241 208 174 449 Gâbe - 199 251 145 199 396 Toplam 13 441 583 442 444 1,025 Kaynak: Suriye Vilayet Salnamesi, sene: 1302.412 1302( M. 1884-85) senesi Suriye Vilayet Salnamesi’nden derlenen bu tablo bize, Akkâ sancağındaki muhacirlerin kesafetini vermesi bakımından önemlidir. Fakat tablo, istatistiklerini vermiş olduğu senenin erken bir döneme ait olması sebebiyle, Akkâ’nın Osmanlı idaresinde kaldığı son zamanlarda gelip yerleşmiş olan muhacirlerin istatistiklerini ihtiva etmemektedir. Bu tablodan anlaşıldığı üzere 1884-85 senesinde Akkâ Sancağı’naki Rumeli ve Kafkas muhacirlerinin toplam sayısı 1,025’tir. Rumeli’den gelen ve sadece Reyhâniye’de bulunan muhacirlerin toplam nüfusu 180’dir. 409 Nedim İpek, a.g.e., s. 212. Nedim İperk, İmratorluktan Ulus Devlete Göçler, Trabzon-2006, s. 61. 411 Nedim İperk, a.g.e., s. 66. 412 Salname-i Vilayet-i Suriye, 1302, s. 234-235. 410 79 Sancakta bulunan Çerkesler ise 845 kişiydiler. Yurtlarından ayrılarak buraya gelip yerleşmek zorunda kalan erkek muhacir sayısıi kadın muhacir sayısından daha fazla idi. 3. EĞİTİM VE SAĞLIK 3.1. Eğitim Akkâ Sancak teşkilatı içerisinde eğitim-öğretim faaliyetlerini takip ve idare etmek için 1883’te meclis-i maarif şubesi kurulmuş ve sancak naibi bu şubenin birinci reisliğine, müftü ise ikinci reisliğine getirilmiştir. Beyrut Vilayeti ihdas edilip Akkâ Sancağı’nın buraya bağlanmasıyla birlikte yapılan düzenlemeler ile teşkilatta da bazı değşiklikler yapılarak maarif meclisi reisliğini mutasarrıf yürütmeye başlamıştır.413 Mutasarrıfın maarif meclisi reisliğini yürütmeye başlaması, sancaktaki eğitim durumunun daha da iyileştirilmek istendiğinin göstergesidir. Nitekim özellikle Hayfa’ya yerleşen Alman ve Musevi topluluklarının açmış oldukları okullardaki eğitim hizmetleri takdirle karşılanıyor ve Müslüman ahalinin aldığı eğitimin iyi olmadığı biliniyor ve daha kaliteli eğitim almaları gerektiği savunuluyordu.414 Akkâ Sancağı’nda Akkâ merkez kazası ve Hayfa Kazası’nda olmak üzere toplam iki tane rüşdiye mektebi bulunmaktaydı. 1884 senesinde Akkâ’daki mektebin 45 öğrencisi bulunurken Hayfa’daki mektebin 30 öğrencisi bulunmaktaydı.415 Fakat bu tarihten sonra her iki mektebin öğrenci sayılarında düşüş meydana gelmiştir. 1892 senesinde Akkâ Kazası’nda bulunan rüşdiye mektebinde okumakta bulunan öğrenci sayısı 25 iken Hayfa’daki rüşdiye mektebinde kayıtlı olan öğrenci sayısı 20 idi.416 Sancak genelinde ibtidâî mektepler ise oldukça yaygındı. Her kaza merkezinde ibtidâî mektep olduğu halde kaza merkezlerine bağlı birçok köyde de bu mekteplerden vardı. 1892 senesi istatistiklerine göre Akkâ Kazası’ndaki ibtidâî mekteplerde okumakta olan erkek öğrenci sayısı 355 iken kız öğrenci sayısı 63 idi. Hayfa Kazası’ndaki mekteplerde kayıtlı olan toplam erkek öğrenci sayısı ise 891 iken aynı istatistiklerde kız öğrencilerin bahsi geçmemektedir. Safed Kazası’ndaki toplam erkek öğrenci sayısı 338 iken kız öğrenci sayısı 20 idi. İstatistikte Taberiye Kazası ile ilgili ise yalnızca erkek öğrencilerin 413 414 415 416 Bkz. s. 19. Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s.248. Salname-i Vilayet-i Suriye, 1302, s. 237. Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, 241-242. 80 bahsi geçmekte ve sayıları 200 olarak verilmektedir.417 Sonuç olarak 1892 senesinde Akkâ Sancağı genelindeki ibtidâî mekteplerde okumakta olan toplam erkek öğrenci sayısı 1,784 iken kız öğrenci sayısı ise 83’tür. Bu mekteplerden başka Akkâ Kasabası’nda bir de 70 öğrencili idâdî mektebi bulunmaktaydı. Kasabada ayrıca Rumların bir erkek ibtidâîsi ve bir de kız mektebi bulunmakta ve her birinde 60-70 öğrenci öğrenim görmekteydi.418 Yabancılar, misyonerlik amacıyla Hayfa’da kurmuş oldukları okullar ile oldukça fazla öğrenciye eğitim vermekteydiler. Bu okullar arasında Almanların 150 mevcutlu Gimnaz(lise)’ı, 240 mevcutlu iki Alyans Mektebi, 70 mevcutlu bir Kinder Garden(ana okulu)’ı ve iki de ibtidâî mektepleri bulunmaktaydı.419 Safed Kazası’nda da Almanların, Avusturyalıların ve Alyans Cemiyeti’nin kurup idare ettiği 22 okul bulunmaktaydı ve bu okullarda öğrenim gören öğrencilerin ekserisi Musevi idi.420 3.2. Salgın Hastalıklar Akkâ Sancağı cağrafi konumu sebebiyle yaz aylarında çok sıcak günler geçirmekteydi. Ayrıca özellikle Akkâ Kasabası’nda insanlar, hanelerin konumu ve birbirlerine olan sıklığı gibi sebeplerden ötürü aşırı bir rutubete maruz kalmaktaydılar. Çoğu fakir olan insanların hayat şartlarının kalitesizliği de buna eklendiğinde, hastalıklar için uygun bir ortam kendiliğinden meydana çıkmış oluyordu. Fakat bu sebeplerin yanında Akkâ’da hastalıkların türemesi ve yayılması için çok daha etkili bir sebep bulunmaktaydı. Akkâ kasabasının etrafında bulunan üç bataklık, buranın havasını tamamiyle hastalıkların türemesi için uygun bir mahal haline getirmektedir. Fakat Akkâ yakınında Ayne’l-Bakar isimli başka bir bataklık bulunmakta ve insanlar şifa bulduklarına inandıklarından bu bataklığa girip çıkmaktaydılar. Akkâ’nın kuzeyinde, üç saat uzaklıktaki Kâberî köyünden getirilen su ise, taş bir yoldan getirilip, gelirken başka sular ile karıştığı için, içinde mikroplar barındırıyordu. Bu ortamda doğan çocuklar zayıf ve çelimsiz doğar ve hastalıkalara çok kolay yakalanırlardı. Akkâ Kasabası’nın bu 417 418 419 420 A.g.s., s. 247-248. Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 289. A.g.e., s. 253. A.g.e., s. 371. 81 ortamında eskiden beri, Sıtma ve oldukça tehlikeli bir enfeksiyon hastalığı olan Hummâ-yı Râcia hastalıkları insanların sağlıklarını tehdit etmiştir.421 Bunlardan başka 19. Asrın sonları ve 20. Asrın başlarında Akkâ’da kolera salgınlarına da sıklıkla rastlanmış ve karantina uygulamalarına gidilmiştir. Örneğin 1892 senesinde iki kadın şiddetli ishal neticesinde vefat etmiş ve bu olaydan sonra altı kişi daha aynı rahatsızlığa yakalanmıştır. İlk tespitlerde bu hastalığın hümmâ-yı habîse(sıtma) olduğu ifade edilmişse de422 devam eden tetkikler sonrasında bu hastalığın kolera olduğu tespit edilmiştir.423 Akkâ Kasabası’ndan başka Taberiye ile Safed kazalarında ve Şefâ-Amr nahiyesinde de kolera ve bulaşıcı hastalıklarla ilgili durumlar devlete haber verilmiş, hastalıkların yayılmasının önüne geçilmesi istenmiştir.424 Zuhurundan sonra yayılarak halk için tahlike arzeden bu hastalıklara karşı karantina uygulaması425 ve Beyrut’tan gönderilen yetkin tabiblerin durumu yerinde inceleyip gerekli önlemleri almaları, başvurulan tedbirler arasındadır.426 Ayrıca Akkâ Kasabası sur içinde şekillenmiş olduğu için, haneler de sıkışık bir vaziyette idi. Bu durumun hastalıkları arttırdığı gerekçesiyle, surun uygun yerlerine kapılar açılarak halkın, sur dışına bina yapmalarına müsade edilmiştir.427 421 A.g.e., s. 290-291. 422 BOA, DH.MKT, 1969/72, 08 Z 1309. BOA, Y.A.HUS, 262/21 05 Z 1309. 424 BOA, A.MKT.MHM, 373/68, 27 N 1283; BOA, DH.MKT, 1905/42, 24 Ca 1309; BOA, A.MKT.MHM, 584/5, 07 S 1320. 425 BOA, A.MKT.MHM, 373/68, 27 N 1283. 426 BOA, Y.A.HUS, 261/21, 05 Z 1309. 427 BOA, DH.MKT, 2692/50, 02 Z 1326; BOA, BEO, 3819/286368, 26 L 1328. 423 82 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM AKKÂ SANCAĞI’NIN EKONOMİK YAPISI Akkâ Sancağı’nda ticaret, zirâat ve hayvancılık ekonomiyi canlı tutan en ön önemli uğraş alanlarındandı. Akkâ şehri konumu itibariyle çok eski zamanlardan itibaren ticari bir merkez haline gelmiş ve bu özelliğiyle de devletler ve milletler burada bulunmak istemişlerdir. Akkâ, bölge genelinde ve bölgenin dışında üretilen ürünlerin ihraç edildiği bir limana sahipti. İklimin, coğrafi özelliklerinin ve toprak yapısının da uygun olmasından dolayı zirâî faaliyetler de oldukça rahat bir şekilde sürmekteydi. Bunun dışında, daha çok sancak dâhilinde bulunan aşiretlerin meşgul oldukları hayvancılık ise bir diğer önemli ekonomik uğraş idi. Akkâ Sancağı’nın yerli halkı genel itibarla bu zikredilen kollarda uğraş sarfetmekte, az bir kısmı da esnaflık yapmaydı. Fakat 19. Asrın sonlarına doğru bölgeye gelip yerleşmeye başlayan gayri müslimler, ticaret ve zirâatte oldukları kadar sanayi de ileri bir seviyedeydiler . Ayrıca bazı fabrikalar da açarak çeşitli üretimler gerçekleştirmekteydiler. 1. BİR LİMAN VE TİCARET KENTİ OLARAK AKKÂ Akkâ şehrinin doğal bir limana sahip olmasından dolayı, burada liman ticareti çok eski devirlerden itibaren canlılığını muhafaza etmiştir. Müslümanların Akkâ’yı fethetmesinden sonra liman ayrı bir önem kazanmış ve donanmanın hareket noktalarından biri haline gelmiştir. Bununla birlikte yeniden düzenlenen liman bölgede, İskenderiye Limanı’ndan sonra ikinci büyük liman haline geldi. Haçlı Seferleri esnasında Akkâ Limanı haçlılar için önemli bir hareket noktası olarak kullanıldı ve 13. Asır boyunca Haçlıların, bölgede tutunabilmelerine imkan sağladı. Akkâ Osmanlı idaresine geçtikten sonra liman yine önemini muhafaza etti ve ticaret hacmi de gittikçe genişledi. 18. Asrın ikinci yarısında ise bu canlılık, Zahir Ömer ile birlikte iyice arttı ve Akkâ’nın, bölgenin merkezi durumuna gelmesiyle birlikte ticaret de gelişti. Ayrıca Fransız tüccarlar buraya yerleşmeye başladılar.428 Bu tarihten sonra aynı zamanda yabancı tüccarların sürekli ikamet ettiği yer haline de gelen Akkâ’nın, bölge ticareti açısndan önemi daha da arttı. 19. asrın ikinci yarısında Filistin’in kuzeyinde iki önemli liman bulunmaktaydı. Bunlardan birisi Akkâ Limanı, diğeri ise 20. Asrın başlarında Akkâ Limanı’nı geride 428 Feridun Emecen, “Akkâ”, s. 266. 83 bırakacak olan Hayfa Limanı idi. Bunlardan başka yine sancak dâhilinde Basa ve Kayseriye gümrükleri de bulunmaktaydı.429 Bölgede üretilen mahsuller bu limanlardan ihraç edilmekteydi. Bu limanlardan genellikle buğday, arpa, susam ve zeytin yağı ihraç ediliyordu. Buğday İtalya, Fransa, İngiltere Yunanistan ve Lübnan’a, arpa özellikle Lübnan ve ayrıca İngiltere ve Fransa’ya, Susam Fransa’ya, zeytin yağı Mısır, Fransa ve Anadolu’ya, pamuk ise Fransa’ya ihraç edilmekteydi. Akkâ Limanı’ndan yapılan buğday sevkiyatının büyük bir bölümü ise Havran’dan sağlanmaktaydı.430 Akkâ Limanı, Havran’dan başka Nablus ve hatta Suriye mahsüllerinin de ihraç noktasıydı.431 Bereketzade İsmail Hakkı, Akkâ’da bulunduğu zamanlarda şahit olduğu şekliyle limanın işlevselliğini ve yoğunluğunu şu şekilde anlatmaktadır: Gümrük idaresinin denize nâzır mevki‘i latîf ve gümrükçü Karaferyeli Halîl Efendi merhûm ise gâyet hoş sohbet bir zât olduğundan ale’l-ekser oraya gidüb bahren gelen yolcularla berren etrâf ve eknâfdan zeytin yağı, darı, hubûbât, yapağı, susam beyaz darı, bilhassa mevsiminde Havran’dan buğday yüklü olarak gümrüğün önündeki meydana gelen develeri seyrederdik. Mezrû‘ât ve sâir mahsûlâtın nakli mevsiminde Akkâ’ya Havran ve sâir cihetden yevmiye bin kadar deve gelüb çıktığı olur. Ekseriyetle Avrupa sevâhilinden birçok yelkenli veya buharlı cesîm cesîm vapurlar gelerek şu muhâsıl-ı mütenevvi‘ayı yükledüb götürürler. Ba‘zen sâhilde zehâir ve mahsûlât yüklemek içün yirmi-otuz sefîne bulunur.432 19. asrın son çeyreğine girildiği söz konusu zamanlarda henüz Hayfa, ticaret ve ekonomide kendini göstermeye başlamamışken, bölgenin en canlı limanlarından biri Akkâ Limanı’ydı. Fakat bu tarihten itibaren her sene Akkâ Limanı’nın ihraç hacmi yavaş yavaş düşmüş, bunun yanında Hayfa Limanı’nın ihracat potansiyelinde ise artış gözlenmiştir. Akkâ ve Hayfa Alman konsolosluklarının raporlarından derlenen iki tablo bu durumu bizlere anlatmaktadır: 429 430 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 431. Alexander Schölch, “The Economic Development Of Palestine 1856-1882”, Journal Of Palestine Studies, Vol: X, No: 3, Spring 1981, s. 37, 40. 431 432 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 434. Bereketzâde İsmâil Hakkı, a.g.e., s. 101. 84 Tablo 3.1 Akkâ Limanı’ndan ihraç edilen mahsuller ve miktarları Buğday(Kile) Arpa(Kile) Darı(Kile) Susam(Okka) Zeytin Yağı(Okka) 1872 1,500,000 500,000 600,000 2,000,000 1,000,000 1873 400,000 50,000 - 500,000 - 1874 2,000,000 500,000 2,000,000 2,000,000 300,000 1875 3,500,000 600,000 2,500,000 3,000,000 600,000 1876 1,500,000 - 20,000 400,000 200,000 1877 500,000 100,000 400,000 300,000 200,000 1878 1,750,000 - , - - 1879 211,219 - 4,780 - 40,307 1880 260,000 80,000 100,000 800,000 - Seneler Kaynak: Alexander Schölch, “The Economic Development Of Palestine 1856-1882”, Journal Of Palestine Studies, Vol: X, No: 3, Spring 1981, s. 39. 85 Tablo 3.2 Hayfa Limanı’ndan ihraç edilen mahsuller ve miktarları Buğday(Kile) Arpa(Kile) Darı(Kile) Susam(Okka) Zeytin Yağı(Okka) 1872 800,000 300,000 350,000 1,500,000 100,000 1873 400,000 100,000 - 500,000 - 1874 800,000 150,000 600,000 1,000,000 50,000 1875 1,000,000 200,000 700,000 2,000,000 30,000 1876 100,000 25,000 150,000 500,000 150,000 1877 80,000 20,000 150,000 200,000 150,000 1878 200,000 100,000 - - - 1879 81,320 - - - - 1880 400,000 100,000 150,000 1,500,000 - Seneler Kaynak: Alexander Schölch, “The Economic Development Of Palestine 1856-1882”, Journal Of Palestine Studies, Vol: X, No: 3, Spring 1981, s. 39. Hayfa’da ithalat ve ihracatın yapıldığı liman 1898’de Alman İmparatorunun ziyareti esnasında açılmıştır.433 Bu yeniden düzenleme öncesinde normal bir balıkçı iskelesi halinde olan limanın ticaretteki önemi zamanla artmıştır. Hicaz Demiryolu’nun yapımından sonra da Hayfa Limanı’nda önemli düzenlemeler yapılmıştır. Fakat devletin Hayfa’nın gelişmesine verdiği önem Akkâ’lıları tedirgin etmekte ve Akkâ ileri gelenleri devlete yazıp gönderdikleri arzuhallerde bu tedirginliklerini bildirerek Akkâ için de bazı taleplerini arz etmekteydiler. Örneğin 1913 senesinde Akkâ Müftüsü İbrahim Efendi ve ruhani reislerin birlikte gönderdikleri telgrafta; Hayfa’ya yapılacak olan liman düzenlemesinin daha çok Yahudi ve Alman menfaatlerine yarayacağı savunularak yapılacak olan masraf Akkâ Limanı için harcanırsa, devletin ve milletin faydasına 433 Mustafa L. Bilge, “Hayfa” DİA, İstanbul-1998, XVII, s. 42. 86 olacağı belirtilmiştir.434 Hayfa Limanı’nın gelişmesi, aynı zamanda Akkâ Limanı’nından yapılan ticaretin gerilemesine sebep oluyordu. Örneğin 1880’lerde Akkâ Limanı’nın gümrük gelirleri 4-5 milyon kuruş iken Hayfa Limanı’nın gelirleri ise 100 bin kuruş civarındaydı. 1910’lara doğru gelindiğinde ise Hayfa Limanı’nın gelirleri 5 milyon kuruşu bulmuş, Akkâ Limanı’nın gerlirleri ise 500 bin kuruşa kadar gerilemişti.435 Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında gerçekleştirdiği en önemli proje olan Hicaz Demiryolu Projesi’nin Akkâ Sancağı’nın yakınından geçmesinin faydaları görülmekteydi. Fakat demiryolunun Akdeniz ile bağlantısı yoktu. Bu sebeple demiryolu yapımı için deniz yoluyla gelen malzemeler Beyrut Limanı’nda indiriliyor, buradan da Fransız demiryolu vasıtasıyla inşaat mahalline taşınıyordu. Nakliye masraflarından kurtulmak için 1900 senesinde Hicaz Demiryolu Hayfa Şubesinin inşaatına başlandı.436 Küçük aksamalarla birlikte bu hat Eylül 1905’te tamamlandı.437 İnşatın yapımı esnasında Beyrut’ta, Hicaz Demiryolu’na bağlanacak olan Hayfa hattının inşaat ve muamelelerine bakmak için bir komisyon teşkil edilmişti. Daha sonra bu komisyonun işleri Hayfa İnşaat Nezareti’ne devredilmiştir. Ayrıca burada bir de Tesellüm Komisyonu oluşturuldu. Bu komisyonun görevi de Hayfa İskelesi’ne gelen inşaat malzemelerinin sayım ve kontrolünü yapmak ve ilgili mahalle göndermekti.438 Hayfa’ya kadar uzatılan bu demiryolu için lokomotif ve diğer gerekli olan malzemeler İngiltere’den tedarik edilmiştir.439 Deniryolunun yapılması devleti fazladan nakliye masrafı vermekten kurtardığı gibi Beyrut’un yük trafiği de Hayfa’ya kaymaya başlamıştı. Bu hat nakliye amacıyla yapılmasına rağmen yolcu taşımacılığı da yapılmaktaydı. Böylece Hayfa’nın ticaretteki etkinliği artarak devam etmiştir. Hayfa’ya uzatılan bu demiryolunun, bir müddet sonra askeri ve ticari önemine binaen Akkâ’ya da uzatılması görüşülmüştür. 1909 senesinde Sadaret’ten ilgili nazırlıklara gönderilen ve Akkâ Limanı’nın yeniden düzenlenmesinin de istenildiği yazıda, Hayfa’da son bulan demiryolunun Akkâ’ya kadar uzatılması için gerekli olan işlemlerin yapılması istenmiş ve bu konu hakkında talep eden şirketlerle 434 BOA, DH.İD, 6/55, 05 Za 1331. 435 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 243. 436 BOA, İ.HUS, 85/66, 18 B 1318. 437 Ufuk Gülsoy, Kutsal Proje: Ortadoğu’da Osmanlı Demiryolları, İstanbul-2010, s. 51-52. 438 Ufuk Gülsoy, Hicaz Demiryolu, İstanbul-1994, s. 110. 439 BOA, Y.A.RES, 104/17, 11 B 1317. 87 görüşülebileceği bildirilmiştir.440 Bu görüşmelerin ardından hükümet, Rumî 1327(M. 1912-12) senesi bütçesinden bu hattın yapımı için ödenek ayırmıştır.441 Böylece yapımı kararlaştırılan Hayfa-Akkâ demiryolu I. Dünya Savaşı’ndan hemen önce tamamlanmış ve bir süredir gerilemeye başlayan Akkâ ticareti, canlanmaya başlamış fakat savaşın başlamasıyla ticaret hepten durmuştur. Akkâ’nın Hayfa karşısında öneminin azalması ve daha sonra yapılan bu hat ile birlikte nasıl bir değişimin olduğunu Mehmed BehçetRefik Temimi şu şekilde anlatmaktadır: Yevmiyeleri altı ve hatta yedi mecidiyeye kadar çıkan hamallar bir bir Hayfa yolunu tutmaya mecbur kaldılar. Yüz binlerce deve, ester ve sâir hayvanât-ı nakliye eyvâ eden cesîm hanlar bir birini müte‘âkib kapılarını kapamağa ve ta‘tîl-i işgâl etmeye muztâr kalmıştı. Tâ karûn-ı kadîmeden ticâret-i bahriyede emekdâr olan Akkâ Limanı’nın ahalisiyle beraber, şu atâlet-i ticâriyyesini görüb de müteessir olmamak kabil değildir. Harb-ı Hâzıra’dan bir az evvel bütün Akkâ’lıların dört gözle bekledikleri şimendifer nihayet tarihi şehirlerine muvâselet etmiş birkaç seneden beri uyuklayıp kalmış olan fa‘âliyet-i ticâriyye biraz uyanır gibi bir halde iken Harb-ı Umûmî i‘lân ve şimendifer nakliyatı ta‘tîl idilerek hattâ raylar bile söküldü. Yüzleri biraz gülmeye başlayan Akkâ’lılar şimdi hayât-ı ticâriyye ve servet-i târihiyyelerinden müjde getirecek olan lokomotif seslerini dört gözle beklemektedirler. 442 2. ZİRÂÎ ÜRETİM FAALİYETLERİ Akkâ sancağındaki ziraî üretim faaliyetleri, ekonomi içinde çok önemli bir yer tutmaktaydı. İcra edilen bu ziraî üretim faaliyetleri sonucunda elde edilen mahsulün büyük bir bölümü, ihraç malzemesi olarak limanlara gönderilmekteydi. Sancağın genelindeki arazi yapısının çok çeşitli ve bunun yanında iklimin de oldukça elverişli olmasından dolayı tarımsal üretim, oldukça verimli geçmekteydi. Coğrafyanın ve iklimin ziraî üretime olan bu katkısı sonucunda ortaya çıkan mahsullerin çeşitliliği de azımsanmayacak derecede idi. Akkâ Sancağı dâhilinde kalan araziler zirâî üretim için oldukça elverişli olduğundan eskiden beri bu üretim faaliyetleri bölgenin ekonomisinde önemli bir yer tutmuştur. Osmanlı klasik devirlerinde de bu ehemmiyete binaen Akkâ’nın tahrirleri yapılmıştır.443 Bu üretim faaliyetleri sonucunda ise limanın ihracat hareketliliği her zaman ithalata göre daha yüksek düzeyde seyretmiştir. 440 441 442 443 BOA, BEO, 3522/264111, 05 Ra 1327; BOA, DH.MKT, 2782/14, 09 Ra 1327. BOA, DH.İD, 4-1/10, 01 S 1329. Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 288-289. Feridun Emecen, “Akkâ”, s. 266. 88 Akkâ sancak teşkilatında tarım ve zirâî üretimi arttırmak ve kontrol etmek amacıyla Ticâret ve Zirâat Odası bulunmaktaydı. Akkâ ticaret ve zirâat odası bir reis ve altı üyeden müteşekkil olup, oda kadrosunda bir de kâtip istihdam olunmuştu. Bundan başka sancak merkezinde ayrıca Zirâat Bankası şubesi ve meclisi de bulunmaktaydı. Banka şubesi üç memurla işlerini yürütürken meclis ise bir reis ve dört üyeden müteşekkildi.444 Sancak haricinde diğer kazalarda ise Zirâat Bankası sandıkları bulunmaktaydı. Bu sandıklar ise yine birer meclisten ibaretti. Diğer kazalarda olmamasına rağmen Safed Kazası’nda ayrıca, bir reis ve iki üyeden müteşekkil ticaret ve zirâat odası da bulunmaktaydı.445 Sancak genelinde kilo bazında en fazla mahsul buğdaydan alınmaktaydı. Bir senede elde edilen toplam buğday 1,149,224 kilo idi. Üretilen bu buğday için ayrılan arazi ise 56,100 dönümdü. Buğdaydan sonra ikinci sırada gelen mahsul ise 44,591 dönümden elde edilen 941,800 kilo ile zeytindir.446 Sancak genelinde üretilen mahsul ve bunların elde edildikleri arazi ölçülerinden, Beyrut Vilayet Salnamesinde ayrıntılı bir şekilde bahsedilmektedir. Aşağıdaki tabloda ise salnamede verilen bilgiler derlenmiştir: Tablo 3.3 Akkâ Sancağı genelinde bir senede elde edilen mahsuller Mahsul Dönüm Kilo Mahsul Dönüm Kilo Buğday 561,000 1,149,224 Bakla 21,450 45,900 Zeytin 44,591 941,800 Mercimek 17,000 36,500 Arpa 167,500 378,000 Nohut 12,600 29,300 Beyaz Darı 46,500 314,000 Yulaf 10,000 20,000 Tütün 2,583 162,333 Bal 3,115 Kovan 6,376 Üzüm 4,973 115,000 Mısır 580 5,800 444 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 179. A.g.s., s. 187, 195, 199. 446 Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 430. 445 89 Burçak 16,500 100,000 Ak Burçak 500 5,000 İncir 3,499 66,000 Pamuk 300 5,000 Susam 19,500 65,000 Fasulye 100 1,000 Patates 950 65,000 Kaynak: Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 430. Tablodaki bilgilerin alınmış olduğu salnamede, buğdayın üretildiği tarlaların toplam ölçüsü 56,100 dönüm olarak gösterilmiştir. Fakat kazaların ayrı ayrı bilgilerine bakıldığında, bu arazilerin toplam ölçüsü çok daha fazla çıkmaktadır. Bu yüzden salnamede, buğdayların üretilmiş olduğu arazilerin ölçüsü verilirken hata yapılmış olduğu kabul edilerek yukarıdaki tabloda bu rakam, 561,000 dönüm olarak gösterilmiştir. Sancak genelinde yukarıdaki tabloda verilen mahsullerden ayrı olarak kimyon, ağaç kavunu, portakal, soğan ve meyan kökü de çokça üretilen ürünlerdendir.447 Ayrıca üretilen baldan oldukça fazla bir kısmı, bal mumu yapımı için kullanılmaktaydı.448 Akkâ kazasında da çeşitlilik bakımından, yukarıdaki tabloda üretimi gösterilen mahsullerin büyük bir bölümü yetiştirilmektedir. Bu mahsullerden ayrı olarak karpuz ve badem de kazanın önemli üretim faaliyetleri arasında yerini almıştır.449 Coğrafi özellikleri bakımından Akkâ Kazası’na benzer olan Hayfa Kazası’nda da hemen hemen aynı ürünler yetiştirilmekteydi. Fakat arpa, buğday, darı, mısır, susam ve zeytin en fazla mahsul alınan ürünlerdi.450 Safed ve çevresi zirâî üretim faaliyetleri bakımından çok uygundu. Şehrin çevresinde zeytin çiftlikleri, tütün ve pamuk tarlaları bulunmaktaydı. Özellikle Safed’in doğusu, bölgedeki en zengin meyve ve sebze bahçelerinin bulunduğu köylerden müteşekkildir.451 Nasıra’nın çevresi ise genellikle dağlıktır ve tarım, tepelerin arasında kalan vadilerde yapılmaktadır. Fakat Taberiye Kazası’ndaki zirâî alanlar ve toprak yapısı tarıma daha elverişli idi. Taberiye’nin, çok çeşitli yapıdaki topraklarından 447 448 Vital Cuinet, a.g.e., s. 95. Şemseddin Sami, a.g.e., s. 3165. 449 Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 185. 450 A.g.e., s. 254-255. 451 Vital Cuinet, a.g.e., s. 115. 90 her türlü mahsulü, iklimin elverdiği ölçüde almak mümkündü. Bu sebepten de yerli ahalinin çok az bir kısmı bahçelerinde gübre kullanmaktaydı.452 Akkâ’da zirâî faaliyetler ile uğraşan yerli ahali genellikle üretim makinelerinden yoksun olarak geleneksel tarzda işlerini yürüten köylüler idi. Örneğin 1914’de Hayfa ziraat memurunun anlattığına göre, kendilerinde bile bu alet ve edevatlar yoktu. Ayrıca bu memurlardan, yol parası verilmeksizin her çiftçiyi dolaşarak üretim ile ilgili bilgiler vermesi isteniyordu fakat bir çiftçiye bu iş için ayrılacak olan süre ise birkaç saat idi.453 Bunun yanında yabancılar ise ziraatte her türlü alet ve edevatı kullanmakta ve buna göre de üretimi arttırmaktaydılar.454 Örneğin Hayfa’nın güneyindeki Zemârin Köyü’ne yerleşen Yahudiler köyün etrafında çok geniş arazileri işleyerek tarıma uygun hale getirmişler bu alanda düzenli bir şekilde zirâî faaleyetlerini sürdürmüşlerdir.455 3. HAYVANCILIK Akkâ Sancağı’nın coğrafi özellikleri ve zirâî faaliyetlerinin önemine binaen hayvancılık da ileri bir seviyedeydi. Hayvancılık, zirâî faaliyetlere yardımcı olmasının yanında taşımacılık ile ticarete de önemli katkılar sunmaktaydı. Bunların yanında bir de gıda temini için hayvancılık yapılmaktaydı. İnek, koyun ve keçi üretimini kapsayan bu uğraş, Akkâ Sancağı’nda diğer maksatlarla yapılan hayvancılıktan daha önde gelmekteydi. Sancak genelinde yetiştirilen hayvanların sayılarına baktığımızda, hangi uğraş alanının daha fazla rağbet gördüğü kolaylıkla anlaşılmaktadır. H. 1310(M. 1892/93) tarihli Beyrut Vilayet Salnamesi’nde verilen Akkâ Sancağı genelindeki hayvan sayıları aşağıdaki tablodadır: 452 A.g.e., s. 381. Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 254. 454 A.g.e., s. 381. 455 Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 136. 453 91 Tablo 3.2 Akkâ Sancağı genelindeki hayvan sayıları Cins Sayı Çift Öküzü 20,920 Sığır Boğası 576 İnek 10,663 Dana 3,700 Yük ve Binek Beygiri 2,389 Koyun 29,690 Keçi 96,412 Deve 1,201 Merkep 6,200 Kaynak: Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 430. Tablodaki bilgilerin alındığı salname ile hemen hemen aynı tarihlerde Akkâ Sancağı’nda bulunan hayvanların sayılarını veren Cuinet’in bizlere sunduğu istatistikler, yukarıdaki rakamlardan farklı olsa da bu iki kaynak birbirlerine paralel bilgiler sunmaktadır.456 Yukarıdaki tabloya göre sancakta en fazla yetiştirilen hayvan keçidir. Cuinet’in verdiği bilgilere göre de sancakta en fazla 128,000 adet ile keçi yetiştirilmektedir. Keçileri 34,187 adet ile koyunlar izlemektedir. Bizim vermiş olduğumuz tabloya göre de koyunlar, sayı itibariyle ikinci sırada gelmektedir. Bu rakamlara sayıları 10,663 olan inekleri de eklediğimizde rahatlıkla söylenilebilir ki, Akkâ Sancağı’nda yapılan hayvancılığın çok büyük bir bölümü hayvansal gıdalara yönelik idi. Tablodaki veriler dikkate alındığında Akkâ Sancağı’nda yapılan hayvancılığın ikinci en önemli maksadı, zirâî üretim faaliyetleri idi. Tabloya göre sancak dâhilinde 456 Vital Cuinet, a.g.e., s 95. 92 bulunan çift öküzü sayısı, tüm binek ve yük hayvanları sayısından daha fazladır. Beygir, deve ve merkepler ile yapılan taşımacılık faaliyetleri ise sancak geneline göre, tarımsal faaliyetlerden daha sonra gelmekteydi. Akkâ Sancağı’nın diğer tüm kazalarına bakıldığında bu kazaların her biri, hayvancılık faaliyetlerinin önemi açısından, sancağın birer özeti gibidir. Kaynaklara göre rakamlar değişse de hayvan cinslerinin birbirlerine oranları büyük ölçüde aynı kalmaktadır.457 457 Beyrut Vilayet Salnamesi ve Vital Cuinet dışında bir de Mehmed Behçet ve Refik Temimi, Akkâ sancağının bazı kazalarındaki hayvan sayılarını vermektedirler: Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 256, 387, 404. 93 SONUÇ Tanzimat ile birlikte Osmanlı Devleti’nin her kademesinde olduğu gibi taşra idarelerinde de uygulanmaya başlanan reformlar Akkâ’da da muhtarlık teşkilatı ve muhassıllık meclisi gibi uygulamalarla kendini göstermişse de pek fayda sağlamamıştı. Çünkü Akkâ, on senelik Mısır hâkimiyetinden ancak 1840’da çıkabilmişti. Osmanlı Hükümeti burada kendi düzenini hem vakit kaybetmeden kurmaya çalışmış ve hem de yeni reformları olabildiğince uygulama yoluna gitmiştir. 1864’te vilayet sistemi içerisinde Akkâ’nın sancak statüsüne yükseltilmesiyle birlikte burada bir mutasarrıflık ihdas edilmiş ve mutasarrıfın başkanlığındaki idare meclisi de sancak yönetimin en temel unsuru haline gelmiştir. İdare meclisinin daimi üyeleri arasında muhasebeci, evkaf müdürü ve tahrirat müdürü gibi kurum yetkililerinin yanında naib ve müftü de yer almaktaydı. Ayrıca belediye meclisi de idari düzendeki yenilikler arasında idi. Mahkemeler de bu reformlardan nasiplenerek ayrı birer teşkilat haline gelmiş ve yine kendi aralarında ticaret mahkemesi, meclis-i temyiz ve mahkeme-i şer‘iyye olarak ayrıca sınıflanmıştı. 1864’te Akkâ Sancağı’nda ilk olarak, Vilayet Nizamnamesi’nin gereği olan kurumlar ihdas edilmiş fakat daha sonraki senelerde ihtiyaca göre bu kurumlarda değşikliklere gidilmiş yahut yenileri eklenmiştir. Sancak teşkilatındaki bu değişimlerin yanı sıra kaza ve nahiye teşkilatı da dönemin gereklerine göre ele alınmış ve reformlar taşra teşkilatının en alt biirmlerine kadar götürülmüştür. Önceleri Zahir Ömer ve Cezzar Ahmed Paşa gibi güçlü yerel yöneticilerin merkezi durumunda olan Akkâ, sancak statüsünde, sürekli değişen ve merkeze sıkı sıkıya bağlı olan mutasarrıflar tarafından idare edilmeye başlanmıştır. Bu idarede önemli görevler üstlenen memurlar ise merkezden atanmaktaydı. Sancak ve kaza idare meclisleri sorumluluğu daha fazla memur üzerinde paylaştırırken mahkemeler de her geçen sene daha fazla tekâmül derecesine gelmekteydi. Akkâ Sancağı, bu şekilde gelişen kurumsal yapısıyla merkez üzerindeki yazışma yükünü hafifletmekte fakat daha fazla merkezîleşmekteydi. Böylece reformlardan hâsıl olan maksat yerini bulmaktaydı. Bu kurumsallaşmanın seyri, yalnızca sancağın merkez ile irtibatı noktasında değil, ekonomik faaliyetlerin rahatça yürütülmesi ve sosyal yapıda karşılaşılacak sorunların halli için uygun ortamın sağlanması doğrultusunda devam ediyordu. Akkâ şehri, 19. Asrın sonlarına kadar bölgedeki en stratejik ve etkili noktalardan biri idi. Fakat bu tarihlerde gelişen teknoloji ve insan hareketliliğinin artışı, Akkâ’nın fiziki ortamından, sancak genelinde meydana gelen hareketliliği idare etme işini 94 zorlaştırmaktaydı. Nitekim Akkâ şehrinin etrafı surlarla çevrili olup genişlemeye elverişli değildi. Hala bir kalebent şehri özelliği taşıyordu. Bu sebeplerden ötürü bölge ticareti kendisi için, daha iyi bir liman şehri olan Hayfa’yı seçmişti. Hayfa’da yeni bir iskelenin yapımının ardından artık ithalat ve ihracat iyiden iyiye Hayfa üzerinden işlemeye başlamıştı. Sancağın idare merkezinin Akkâ’dan Hayfa’ya taşınması da bu sebeplerden ötürü gündeme gelmiş fakat bu talep uygun görülmemişti. Tam bu sırada Akkâ limanının elden geçirilerek düzenlenmesi ve demiryolu hattının Hayfa’dan Akkâ’ya kadar uzatılması istenerek Akkâ’nın eski canlı günlerine dönmesi arzu edilmiş ve bu kısmen başarılmıştı. Fakat özellikle ecnebi sermaye sahiplerinin Hayfa’da olması ve I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, Akkâ’nın yeniden canlı bir merkez haline gelme hülyalarına son vermiştir. Daha çok Hayfa üzerinden gelişen ticaret ve yabancıların buralarda nüfuz sahibi olmak isteme düşünceleri, bölgeye yabancıların yerleşmesindeki amillerdendir. Yahudilerce kutsal sayılan toprakların da burada bulunması, Rusya ve Avrupa’dan kaçmak isteyen Yahudilerin buraya gelip yerleşme düşüncelerinde etkili oluyordu. Fakat Osmanlı Devleti, Yahudilerin bu topraklara yerleşmesini ve mülk edinmelerini yasaklamıştı. Buna rağmen sancak dâhilindeki toplumlar arasında Yahudiler, inceleme dönemimizin genelinde nüfusları en fazla artış gösteren gurup olmuştur. Yahudilerin bu topraklara yerleşmesi ve mülk edinmeleri için kendilerinden başka diğer Avrupalılar da oldukça gayret sarfetmekteydiler. Osmanlı yerel idarecilerinin de kendilerine göz yummaları için Yahudiler, rüşvete başvurmaktaydılar. Bu durumdan kendilerine fayda sağlayarak Yahudilere köyler tahsis eden yöneticiler de vardı. Fakat devlet bu duruma karşı teyakkuz halinde idi ve gereken önlemleri mümkün olduğunca alıyordu. Yahudiler, Akkâ sancak yöneticilerini diğer milletlere nazaran daha çok meşgul etmiş olsa da sancak genelinde birbirinden çok farklı topluluklar yaşamaktaydı. Müslümanların sünni ve heterodoks grupları, Rumlar, Latinler, Protestanlar ve Marunîler bu topluluklar arasındadır. Göçebe yahut yerleşik hayat yaşayan bedevîler ve aşiretler ise Akkâ’nın demografik yapısını daha da çeşitlendirmekteydi. Gayrimüslimlerin de içinde olduğu Akkâ Sancağı’nın yerli ahalisi, ekonomik açıdan oldukça sıkıntı içinde olmalarına rağmen buraya gelen yeni ve etkili gayrimüslimler, ticarette gittikçe daha fazla söz sahibi oluyordu. Yerli ahali eski usulleri kullanarak ve modern aletlerden yoksun durumda topraklarından mahsul almaya çalışırken, özellikle Yahudiler, yerleştikleri bölgelerde modern usuller ile zirâî 95 faaliyetlerine devam ediyorlardı. Böylece küçük alanları düzenli bir şekilde kullanarak verimi arttırıyorlardı. Daha çok aşiretlerin uğraştığı hayvancılık faaliyeti ise genel itibarla yerli ahali haricinde revaç bulmamıştı. Buradan da anlaşılıyor ki yerli ahali geleneksel olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışırken yeni gelen ecnebiler ekonomik uğraş alanlarında her bakımdan etkin olmak istiyorlardı. Sonuç olarak çok çeşitli bir sosyal yapıya sahip olan Akkâ Sancağı’nda Osmanlı hükümeti, aldığı tedbirler ile etkinliğini sağlamaya çalışırken düzenin de bozulmaması için uğraşmıştır. Fakat bu tedbirler Akkâ Sancağı’nda Osmanlı etkinliğinin aleyhine gelişen durum sonucunda pek de faydalı olamamıştır. 96 KAYNAKÇA ARŞİV VESİKALARI : 1. Dâhiliye Nezareti Defterleri (DH.D) -Dahiliye Nezareti Sicill-i Ahvâl Komisyonu Defterleri (DH.SAİD.d). 2. Divân (Beylikçi) Kalemi ve Bağlı Birimlerine Ait Belgeler (A.DVN) - Nâme-i Hümâyûn Kısmı Belgeleri (A.DVN.NHM) 3. İrâde Tasnifi (İ) -Dâhiliye (İ.DH). -Dosya Usulü İrâdeler (İ.DUİT). -İrâde Taltifat (İ.TAL). -İrade Husûsî (İ.HUS). 4. Yıldız Tasnifi (Y) -Yıldız Sadaret Hususî Maruzat Evrakı (Y.A.HUS). -Yıldız Sadaret Resmî Maruzat Evrakı (Y.A.RES). -Perakende Evrakı Arzuhal ve Jurnaller (Y.PRK.AZJ). -Dâhiliye Nezâreti Maruzâtı (Y.PRK.DH). 5. Meclis-i Vâlâ Riyâseti Belgeleri (MVL) 6. Meclis-i Vükelâ Mazbataları (MV) 7. Bâb-ı Âlî Evrak Odası Tasnifi (BEO) -Bâb-ı Âlî Evrak Odası (BEO). -Sadaret Mektubi Kalemi (A.MKT). -Sadaret Mektubi Kalemi Mühimme (A.MKT.MHM). 8. Şûrâ-yi Devlet Evrakı (ŞD) 9. Dâhiliye Nezareti Evrakı (DH) -Dâhiliye Nezareti Sicill-i Ahvâl İdaresi (DH.SAİD). -Dâhiliye Nezareti İdâre Kısmı (DH.İD). 97 -İdâre-i Umumiye Belgeleri (DH.İUM). -Dâhiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH.MKT). -Dâhiliye Nezareti Muhaberat-ı Umûmîye İdaresi (DH.MUİ). -Dâhiliye Nezâreti Tesrî-i Muamelât (DH.TMİK.S). 10. Hariciye Nezareti Evrakı (HR) -Tercüme Odası Belgeleri (HR.TO). -Hukuk Müşavirliği İştişare Odası Belgeleri (HR.HMŞ.ISO). 11. Haritalar (HRT.H) SALNAME DÜSTUR VE GAZETELER 1. Düstur, I. Tertip, Dersaadet-1289, I-II. 2. Takvim-i Vekâyi, I. Tertip, sayı: 773. 3. Devlet Salnamesi (Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye) 1263, 1282. 4. Suriye Vilayet Salnamesi (Salnâme-i Vilâyet-i Suriye) 1279 1282, 1283, 1288, 1291, 1294, 1300, 1301, 1302. 5. Beyrut Vilayet Salnamesi (Salnâme-i Vilâyet-i Beyrut) 1310, 1318, 1324, 1326. SÖZLÜK VE ANSİKLOPEDİLER BİLGE, L. Mustafa, “Hayfa”, DİA, c. XVII, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul1998, s. 41-43. BUHL, F, “Akkâ”, İA, c: I, Maarif Vekâleti, Ankara-1940. DEMİRKENT, Işın, “Haçlılar”, DİA, c. XIV, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul-1996, s. 525-545. EMECEN, Feridun, “Akkâ”, DİA, c. II, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul1989, 265-267. _______, “Zahir Ömer”, İA, c. XIII, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara-1986. _______, “Cezzâr Ahmed Paşa”, DİA, c. VII, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul-1993, s. 516-518. 98 FIĞLALI, Ethem Ruhi, “Bahâîlik”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul1991, s. 464-468. KARAMAN, M. Lütfullah, “Filistin”, DİA, c. XIII, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul-1996, s. 89-103. KUTLUOĞLU, Muhammet Hanefi, “İbrahim Paşa, Kavalalı”, DİA, c. XXI, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul-2000, s. 330-333. ÖRENÇ, Ali Fuat, “Mutasarrıf”, DİA, c. XXXI, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul-2006, s. 377-379. ÖZ, Mustafa, “Dürzîlik”, DİA, c. X, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul-1994, s. 39-48. ÖZKAN, İsmail Hakkı, “Hane”, DİA, c. XV, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara1997, s. 553-554. ŞEMSEDDİN SAMİ, Kamusu’l-A‘lâm, c. III, IV, VI, Mihran Matbaası, İstanbul-1308, 1311, 1316. KAYNAK ESER VEİNCELEMELER ABDULLATİF GANÂYİM, Züheyir Ganâyim, Liva-i Akkâ Fî Ahdi’t-Tanzîmati’lOsmaniyye, Beyrut-1999 AFETİNAN, Ayşe, Eski Mısır Tarihi Ve Medeniyeti, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1992. AHMED CEVDET PAŞA, Tarih-i Cevdet, c. 7, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet-1299. _______, Ma‘rûzât, hzl. Yusuf Halaçoğlu, Çağrı Yayınları, İstanbul-1980. AKARLI, Engin Deniz, The Long Peace: Ottoman Lebanon 1861-1920, The Center For Lebanese Studies, Berkeley-1993. ALTUNDAĞ, Şinasi, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Suriye’de Hâkimiyeti Esnasında Tatbik Ettiği İdare Tarzı”, Belleten, c. VIII, sayı: 30, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1944, s. 231-243. BAHAR, Hasan, Eskiçağ Uygarlıkları, Kömen Yayınları, Konya-2011. 99 BAĞLIOĞLU, Ahmet, Orta Doğu Siyasi Tarihinde Dürzîler, Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkersi Tarih Şubesi Yayınları, Elazığ-2006. BEN-ARİEH, Yehoshua, “The Population OfThe Large Towns In Palestine During The First Eight Years Of The Nineteenth Century According To Western Sources”, Studies On Palestine During The Ottoman Period, ed. Moshe Ma’oz, The Magnes Press, Jerusalem-1975, s. 49-69. CARMEL, Alex, Ottoman Haifa: A History Of Four Centuries Under Turkish Rule, IB Tauris, London-2011. COHEN, Amnon, Palestine In The 18th Century Patterns Of Goverment and Administration, The Magnes Press, Jeruselam-1973. CUİNET, Vital, Syrie Liban Et Palestine: Géographie Administrative, Statistique, Descriptive Et Raisonnée, Ernest Leroux, Paris-1896. DHİER, Amad Alden, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında ve 20. Yüzyılın Başlarında Filistinde Demografik Yapı ve Nüfus Hareketleri, Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-1999. EKİNCİ, Ekrem Buğra, “Tanzimat Devri Osmanlı Mahkemeleri”, Yeni Türkiye, sayı: 31, Ocak-Şubat 2000, s. 764-773. ENGELHARDT, Tanzimat, çev. Ayda Düz, Milliyet Yayınları, İstanbul-1976. ENGİN, Vahdettin, Pazarlık, Yeditepe Yayınevi, İstanbul-2010. EVLİYA ÇELEBİ, Sehayatname, hzl. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, kitap: 3, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul-1999. GENÇOĞLU, Mustafa, “1864 ve 1871 Vilayet Nizamnamelerine Göre Osmanlı Taşra İdaresinde Yeniden Yapılanma”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, c. 2, sayı: 1, Nisan-2011. GÜLSOY, Ufuk, Hicaz Demiryolu, Eren Yayıncılık, İstanbul-1994. _______, Kutsal Proje: Ortadoğu’da Osmanlı Demiryolları, Timaş Yayınları, İstanbul2010. GÜNALTAY, M. Şemseddin, Türk Tarihinin İlk Devirlerinden Yakın Şark Elâm Ve Mezopotamya, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1982. 100 İBN-İ BATÛTA, Seyahatnâme-i İbn-i Batûta, çev. Mehmed Şerif, Matbaa-i Amire, İstanbul-1333. İPEK, Nedim, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri 1877-1890, Türk tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1994. _______, İmratorluktan Ulus Devlete Göçler, Serander, Trabzon-2006. KARPAT, Kemal H., Osmanlı Nüfusu 1830-1914, Timaş Yayınları, İstanbul-2010. _______, “Avrupalı Egemenliğinde Müslümanların Konumu Çerkeslerin Sürgünü ve Suriye’deki İskanı” Çerkeslerin Sürgünü, Kafdağı Yayınları, Ankara-1993 KINAL, Firuzan, “Amarna Arşivindeki Babil Mektupları”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, c. 23, sayı: 3-4, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Ankara-1965, 171-194. KIRMIZI, Abdulhamit, “19. Yüzyılda Osmanlı taşra İdaresi”, Selçukludan Cumhuriyete Şehir Yönetimi, ed. Erol Özvar, Arif Bilgin, Türk Dünyası Belediyeler Birliği, İstanbul-2008, 299-319. Kitab-ı Mukaddes Yani Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd, “Hâkimler”, Boyacıyan Agop Basımevi, İstanbul-1885. KOMİSYON, Mufassal Osmanlı Tarihi, c. 2, İskit Yayınları, İstanbul-1958. KUNT, I. Metin, Sancaktan Eyalete 1550-1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul-1978. KUSHNER, David, “From Eyalet To Sancak: The District Of Acre İn Transition, 18401918”, XIII. Türk Tarih Kongresi; Kongreye Sunulan Bildiriler, c. 3, kısım: 3, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-2002, s. 2021-2028. MCCARTHY, Justin, The Population Of Palestine: Population History And Statistics Of The Late Ottoman Period And The Mandate, Colombia Üniversity Press, New York – 1990 MEHMET BEHÇET-REFİK TEMİMİ, Beyrut Vilayeti: Cenûb Kısmı, Vilayet Matbaası, Beyrut-1333. MUHAMMED KÜRD ALİ, Hıtâtü’ş-Şam, c. 5, Mektebü’n-Nuri, Şam-1927/1346. 101 OKTAY, Tarkan, “Osmanlı Döneminde Modern Belediye Kurumunun Doğuşu ve Gelişimi”, Selçukludan Cumhuriyete Şehir Yönetimi, ed. Erol Özvar, Arife Bilgin, Türk Dünyası Belediyeler Birliği, İstanbul-2008, s. 379-402. OPPENHEİM, Max Freiher Von, Die Beduinen, c. II. Georg Olms Verlag, Hildeshiem – Zürich – New York – 1983. ORTAYLI, İlber, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul-2000. _______, “Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Yerel Yönetimler”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, I, İletişim Yayınları, İstanbul-1985, s. 231-244. ÖZDEMİR, Kemal, Osmanlı Deniz Haritaları Ali Macar Reis Atlası, Creative Yayıncılık, İstanbul-1992.Sevim, Ali, Suriye Ve Filistin Selçukluları Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1983. SCHWÖBEL, V. “Die Verkehrswege und Ansiedlungen Galiläas in ihrer Abhiängigkeit von den natürlichen Bedingungen”, Zeitschrift des Deutschen Palästina, c. 27, Leipzig-1904. SAMUR, Sebahattin, Suriye Vilayeti’nin İdari ve Sosyal Yapısı 1840-1908, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara1988. SEYFELİ, Canan, “Osmanlı Devlet Salnamelerinde Rum Melkit Katolik Patrikliği 1847-1918,”, Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, yıl: 3, sayı: 11. SCHÖLCH, Alexander, “The Demografic Devolopment Of Palestine 1850-1882”, İnternationel Journal Of Middle East Studies, vol: 17, no: 4, Nowember-1985, s. 485-505. _______, “Britain In The Palastine 1838-1882: The Roots Of The Balfour Policy”, Journal Of Palestine Studies, vol: XXII, No: 1, Autumn-1992, 39-56. _______, “The Economic Development Of Palestine 1856-1882”, Journal Of Palestine Studies, Vol: X, No: 3, Spring 1981, s. 35-58. 102 TEKİNDAĞ, M.C. Şehabeddin, “Yeni Kaynak Ve Vesikaların Işığı Altında Bonaparte’nin Akkâ Muhâsarası”, Tarih Dergisi, c. XV, sayı: 20, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul-1965, s. 1-20. YAZBAK, Mahmoud, Haifa In The Late Ottoman Period 1864-1914, Brill, LeidenBoston-Köln-1998. YİĞİTOĞLU, Osman, Bereketzâde İsmail Hakkı (1851-1918) Ve Anılarına Göre Son Dönem Osmanlı Toplumu, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri-2005. ELEKTRONİK KAYNAKLAR The 1911 Classic Encyclopedia, “Acre-Palestine”, http://www.1911encyclopedia.org/Acre,_Palestine, (ET: 09.01.2013). 103 EKLER EK: 1 Akkâ Sancağı’nın Konumu Kaynak: BOA, HRT.H, 875, 22/R, 1333. 104 EK: 2 Akkâ Kalesi ve Koyu Kaynak: BOA, HRT.H, 525, 29 Z 1297. 105 EK: 3 Akkâ Sancağı, kazaları ve köyleri Kaynak: BOA, HRT.H, 526, 16 M 1317. 106 EK: 4 Beyrut’un vilayet olması ile birlikte Akkâ’nın Beyrut Vilayet’ine bağlandığını gösteren karar metni Kaynak: BOA, MV 30/08, 02 B 1305. 107 EK: 5 Hayfa’daki Alman Kolonisi Alex Carmel, Ottoman Haifa: A History Of Four Centuries Under Turkish Rule, London-2011, fotoğraf numarası: 25. 108