SERVİKAL KANSERLERDE YENİ TARAMA YÖNTEMİ

advertisement
1993
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı
SERVİKAL KANSERLERDE YENİ TARAMA
YÖNTEMİ – TRUSCREEN®
UZMANLIK TEZİ
Dr. Halis Özdemir
ANKARA
2011
1
1993
TÜRKİYE CUMHURİYETİ
BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı
SERVİKAL KANSERLERDE YENİ TARAMA
YÖNTEMİ – TRUSCREEN®
UZMANLIK TEZİ
Dr. Halis Özdemir
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. Ali AYHAN
ANKARA
2011
Bu tez Başkent Üniversitesi araştırma fonu tarafından desteklenmiştir.
Proje No: KA09/159
2
TEŞEKKÜRLER
Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümünde yaptığım asistanlık eğitimim süresince bilgi
ve deneyimlerinden yararlandığım, her konuda bilimsel ve manevi desteğini ve bu tez
çalışmasının oluşmasında büyük katkıları bulunan değerli hocam sayın Prof. Dr. Ali Ayhan’a
sonsuz saygı ve teşekkürlerimi sunarım.Ayrıca eğitimim süresince benimle sabırla, birebir
ilgilenen, yol gösteren, gelecekteki mesleki hayatımda bana yardımcı olacak deneyimleri
kazanmamda çok katkısı ve emeği olan Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü A.D. Başkanı
sayın Prof. Dr. Esra Kuşçu’ya, sayınProf. Dr. Hulusi Bülent Zeyneloğlu’na, sayın Prof. Dr.
Filiz Yanık’a, sayınDoç. Dr. Göğşen Önalan’avesayın Doç. Dr. Polat Dursun’a sonsuz
teşekkürlerimi sunarım. Bu günlere gelmemde en büyük paya sahip olan, destek, ilgi ve
sevgilerini benden esirgemeyen ve hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan çok sevdiğim annem
Miyase Özdemir’e ve babam Ali Özdemir’e, sabrı ve ilgisiyle hep yanımda olan eşim Op.Dr.
E.D.Özdemir’e, varlıklarıyla hayatıma renk katan ikiz kızlarım Nehir ve Irmak’ıma,tüm
zorlukları birlikte aştığımız, iyi ve kötü günleri paylaştığımız ve tez çalışmam sırasında
desteklerini esirgemeyen en başta Op.Dr.Gonca Çoban olmak üzere tüm asistan arkadaşlarıma
sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Bu çalışma esnasında maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen, Grimed ekibine,
Anamur, Bozyazı ve Aydıncık Belediye Başkanlarına ve personellerine, Onay Patoloji’den
Dr. M. Salih Deveci’ye,Mersin KETEM ekibine ve Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş
Dairesi’nden Op. Dr. Nejat Özgül’e ve Op.Dr. Murat Gültekin’e sonsuz teşekkürlerimi
sunarım.
Dr. Halis Özdemir
3
İÇİNDEKİLER
Sayfa No:
Teşekkürler
3
Tablolar Dizini
5
Şekiller Dizini
6
Kısaltmalar Dizini
7
Özet
8
İngilizce Özet(Abstract)
9
1.Giriş Ve Amaç
10
2.Genel Bilgiler
12
A. HPV Ve Servikal Kanser İlişkisi
13
B. HPV’de Bulaş
16
C. Serviksin Premalign Lezyonları
17
D. Servikal İntraepitelyal Neoplazi Histolojisi
18
E. Bethesda Sınıflandırma Sistemi
19
F. Serviksin Preinvazif Lezyonlarının Tanısı
20
G. Yeni Tarama Metodları
27
H. Servikal Kanser Taraması
28
İ. Türkiye’de Servikal Kanser Taraması
30
3.Materyal Ve Metod
31
4.Bulgular
38
5.Tartışma Ve Sonuç
46
6.Kaynaklar
50
4
TABLOLAR DİZİNİ
Sayfa No:
Tablo 1: Servikal lezyonlar
17
Tablo 2: Servikal intraepitelyal neoplazilerde regresyon ve progresyon oranları
18
Tablo 3: Servikal intraepitelyal neoplazilerde histolojik özellikler
18
Tablo 4: Bethesda sınıflandırma sistemi 2001
21
Tablo 5: Avrupa ülkelerinde servikal kanser tarama sıklıkları
29
Tablo 6: Bölgelerin demografik özellikleri
38
Tablo 7: Biyopsi sonuçları.
41
Tablo 8: Sitoloji Sonuçları
42
Tablo 9: Hasta bazında biyopsi ve sitoloji sonuçları
42
Tablo 10: Anormallik Oranları
43
Tablo 11: TruScreen® ile Pap Test sonuçlarının karşılaştırılması
43
Tablo 12: TruScreen®, Kolposkopi ve Pap test sonuçlarının biyopsi ile
karşılaştırılması
44
Tablo 13: Çalışılan Testlerin Sensitivite, Spesifite, NPV ve PPV
44
Tablo 14: TruScreen® operatörlerinin anormal TruScreen® ve komplikasyon oranları
45
Tablo 15: Anormal ve normal TruScreen® sonuçlarındaki ortalama spot sayısı
45
Tablo 16: Polarprobe ile ilgili çalışmalar
48
5
ŞEKİLLER DİZİNİ
Sayfa No:
Şekil 1 Servikal kanser taraması ile birlikte serviks kanserinin insidans ve
mortalitesindeki azalma
13
Şekil 2 HPV’ nin yapısal görünümü
14
Şekil 3 HPV’ nin filogenetik ağacı
15
Şekil 4 HPV yaşam döngüsü
16
Şekil 5 VIA pozitif. Asetowhite pozitif iyi sınırlı, opak alanlar. (A Practical
Manual on Visual Screening for Cervical Neoplasia-IARC)
24
Şekil 6 VILI pozitif. Dens ve iyot tutmayan alanlar. (A Practical Manual on Visual
Screening for Cervical Neoplasia - IARC)
25
Şekil 7 TruScreen® cihazı
28
Şekil 8 Çalışmanın algoritması
33
Şekil 9 TruScreen® cihazı
33
Şekil 10 Kalibrasyon cihazı ve TruScreen® probu
34
Şekil 11 TruScreen® cihazının hazırlanması
34
Şekil 12 Servikste taranacak bölgelerin gösterilmesi
35
Şekil 13 Hasta kayıt ve TruScreen® raporu örneği
36
Şekil 14 Bölgelere göre hasta sayısı ve anormal sitoloji sayısı
39
Şekil 15 Bölgelere göre toplam ve anormal TruScreen® sayısı
40
Şekil 16 Kolposkopi ve biyopsi sayıları
41
6
KISALTMALAR DİZİNİ
Cervical Intraepithelial Neoplasia
CIN
Human Papilloma Virus
HPV
High Risk Human Papilloma Virus
Atypical Squmous Cells Of Undetermined Significance
Atypical Squmous Cells, Cannot Exlude Hsıl
hrHPV
ASC-US
ASC-H
Low Grade Cervical Intraepithelial Lesion
LSIL
High Grade Cervical Intraepithelial Lesion
HSIL
Carcinoma İn Situ
Atypical Glandular Cells
Atypical Glandular Cells Of Undetermined Significance
CIS
AGC
AGUS
Adenocarcinoma İn Situ
AIS
Visual İnspection With 3-5% Acetic Acid
VİA
Magnified Visual İnspection With Acetic Acid
VIAM
Visual İnspection With Lugol’s İodine
VILI
Herpes Simplex Virus
HSV
Deoxyribonucleic Acid
DNA
World HealthOrganization
WHO
Food And Drug Administration
Kanser Erken Teşhis, Tarama Ve Eğitim Merkezi
International AgencyForResearch On Cancer
FDA
KETEM
IARC
Positive Predictive Value
PPV
Negative Predictive Value
NPV
7
ÖZET
Servikal kanser, tarama yöntemlerinin geliştirilip yaygınlaşmasına rağmen tüm
dünyada hala önemli bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Başta serviks kanseri olmak
üzere çoğu malignitelerde olduğu gibi erken tanının ve uygun tedavinin hayat kurtarıcı olduğu
bir gerçektir. Preinvaziv servikal lezyonların teşhisi ve uygun tedavisi ile servikal
kanserlerden ölüm %70 oranında azaltılmıştır.
Kanserde
tarama
için
kullanılan
testlerin,
asemptomatik
populasyonda
uygulanabilinecek ucuz ve basit testler olması gerekmektedir. Konvansiyonel servikal sitoloji
(Pap-test) ise bunlardan en fazla kullanılandır. Liqued-based (sıvı bazlı) sitoloji, HPV DNA
testi, %3-5 asetik asit ile görsel inspeksiyon (visual inspection with 3-5% acetic acid [VİA]),
%3-5 asetik asit ile görsel inspeksiyonun büyütülerek bakılması (magnified visual inspection
with acetic acid [VIAM]), Lugol solüsyonu ile görsel inspeksiyon (visual inspection with
Lugol’s iodine [VILI]) ise daha az kullanılan diğer yöntemlerdir.
Çalışmamızda amaç yeni bir tanı yöntemi olan TruScreen® yönteminin tarama
amacıyla kullanılmasının avantaj ve dezavantajlarını belirlemektir. Bu amaçla toplam 1438
hasta taranmış ve bunların 819 tanesine TruScreen® ile bakılmıştır.
TruScreen® çalışmamızda servikal displazi yakalama oranı Pap teste göre daha iyi
bulunmuştur. Ancak TruScreen® ile yapılan taramada kolposkopi oranı çok artmaktadır ve bu
da taramanın maliyetine etki etmektedir. Tek başına TruScreen® kullanımı maliyet etkin bir
yöntem değildir. Diğer testler ile kombinasyonu, hem fazla olan kolposkopi oranını azaltacak
hem de daha etkin bir tarama yöntemi olarak kullanılmasını sağlanmış olacaktır. Gelecekte
TruScreen® testinin tek başına kullanımı yerine diğer testlerle kombine kullanıldığı
çalışmalar yapılması daha umut verici sonuçlar doğurabilir.
Anahtar kelimeler: TruScreen® Pap-test, preinvazif servikal lezyon
8
ABSTRACT
Eventhough extensive screening methods had been developed, cervical cancer remains
to be an important health problem. Early detection and administration of appropriate therapy
is still a life saving procedure especially for cervical cancer. With advances on diagnosis and
treatment of pre-invasive cervical lesions, deaths related with cervical cancer had been
decreased by 70%.
Screening methods for cancer have to be simple, cheap and easily appliable to
asymptomatic population. The most common screening method for cervical cancer is still
cervical cytology (Pap-test). Other less commonly used methods are; liquid based cytology,
Human Papilloma Virus (HPV) testing, visual inspection with 3-5% acetic acid (VIA),
magnified visual inspection with acetic acid (VIAM), visual inspection with Lugol’s iodine
(VILI).
Our aim is to find out advantages and disadvantages of a recently developed method
which is called as TruScreen®. Two different methods had been used (conventional pap test
and TruScreen®) and 1438 patients had included into the study. 819 of these had been
screened with TruScreen®.
Interception rates for cervical dysplasia with TruScreen® had been found to be better than
conventional pap test. The need for colposcopy dramaticly increased with the use of
TruScreen®. Use of TruScreen® alone is not found to be cost effective. Combination with
other methods of screening would decrease the cost of the process. Further studies needed to
find out the possible effects for combination of TruScreen® with other testing methods.
Keywords: TruScreen® Pap test, preinvasive cervical lesion
9
Giriş ve Amaç
Serviks kanseri dünya genelinde kadınlarda kansere bağlı ölümlerde ön sıralarda yer
almaktadır. 1930’lu yıllarda ABD de kanser nedenli ölümlerde servikal kanseri bir numaralı
neden olarak yerini almıştır. Sitolojik tarama yöntemi ile bu ölümler %70 oranında azaltılmış
olmasına rağmen hala servikal kanser, dünyada kadın kanser ölümlerinde ilk üçte yerini
almaktadır. Globocan 2008 verilerine göre dünya genelinde kadın kanserleri arasında 2. sırada
yer almakta ve her sene 530.000 yeni vaka ortaya çıkmakta ve aynı sene içinde 275.000 vaka
ölmektedir. Bu sayının büyük bir kısmı gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanmaktadır.
Gelişmekte olan ülkelerde 452.000 yeni vaka çıkmaktadır ve bunların 241.000’ini aynı sene
içinde ölmektedir.[1]The American Cancer Society’nin hesaplamalarına göre 2007 yılında
ABD de 3670 vakanın ölümüyle sonuçlanan 11.150 yeni invazif serviks karsinomu olmuştur
(http://www.cancer.org/cancer/cervicalcancer/index).
Dünya
sağlık
örgütü
2006
istatistiklerine göre serviks kanserinde her yıl 493.000 yeni vaka ortaya çıkmakta ve yılda
280.000 ölüm meydana gelmektedir. ABD de ise 9.710 yeni vaka ve 3.700 ölüm meydana
gelmektedir. Globocan 2008 verilerine göre Türkiye’de serviks kanseri 8. sırada yer almakta
ve insidansı 4.2/100.000, mortalitesi ise 1,6/100.000’dır. Her yıl 1443 yeni vaka ve 556 ölüm
izlenmektedir (http://globocan.iarc.fr/). Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığının 2004-2006 yılı
verilerinde kadınlarda en sık görülen dört kanserin meme, kolorektal ,tiroid ve uterin korpus
kanseri olduğu ve servikal kanserin jinekolojik kanserler içinde üçüncü sırada (insidansı
4,6/100.000) olduğu bildirilmektedir (http://kanser.gov.tr/folders/file/8iL-2006-SON.pdf ).
Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi 2007’de 8 ilden toplanan verilere göre serviks
kanseri insidansı 3.96/100.000’dır.
Serviks kanseri yavaş ilerleyen preinvazif lezyonlardan gelişen ve bu nedenle kanser
öncesi latent evresi uzun bir hastalıktır. Erken tanı konması halinde küratif olabilmektedir.
Fakat erken fark edilmezse mortalite oranı yüksektir. 5 yıllık yaşam beklentisi preinvazif
lezyonlarda %100, erken lokalize lezyonlarda %92, bölgesel yayılımda %49, uzak metastazda
%14,9 bulunmuştur. Hastalığın hafif displazi ile başlayıp invasif karsinoma doğru devamlılık
gösterdiğinin kanıtı servikal displazinin 20'li yaşlarda, karsinoma in situnun 25-35'li yaşlarda
ve invasif hastalığın ise 40 yaşlardan sonra görülmesidir. Bu yüzden, invaziv kanser
aşamasına gelmeden önce lezyonları yakalamak için taramaya erken yaşlarda başlamak
gereklidir.
Kanser taramasında kullanılacak tarama yöntemleri, asemptomatik populasyonda
uygulanabilinecek basit ve ucuz yöntemler olmalıdır. Tarama sonucu pozitif gelen hastalar
10
ileri inceleme ve tedavi prosedürlerine göre değerlendirilmelidir. Servikal kanser
taramasındaki ana hedef preinvasif lezyonların tespiti ve tedavi ile birlikte kanserden ölüm
oranını
düşürmektir.
Servikal
kanser
öncüllerinin
tespitinde
çok
sayıda
yöntem
tanımlanmıştır. Konvansiyonel servikal sitoloji (Pap-test) ise bunlardan en fazla
kullanılanıdır. Liqued-based (sıvı bazlı) sitoloji, HPV testi, %3-5 asetik asit ile görsel
inspeksiyon (visual inspection with 3-5% acetic acid [VİA]) , %3-5 asetik asit ile görsel
inspeksiyonun büyütülerek bakılması (magnified visual inspection with acetic acid [VIAM]),
Lugol solüsyonu ile görsel inspeksiyon (visual inspection with Lugol’s iodine [VILI]) ise
daha az kullanılan diğer yöntemlerdir. Genel itibariyle bu yöntemler skuamöz lezyonları
saptamada glandüler prekürsör lezyonlara göre daha başarılıdır. Konvansiyonel servikal
sitoloji (Pap testi) servikal hücrelerin toplanması, lam üzerine yayılıp, boyanması ve
okunmasını içeren çok aşamalı bir yöntemdir. İyi bir spesifite değeri vardır. Fakat sensitivite
değeri düşüktür. CİN2-3 saptamadaki sensitivite 47%-62% , spesifitesi 60%-95% arasında
değişmektetir. Yorumlayana göre sensitivitesi ve spesifite ise değişmektedir. Yapılan iki
önemli meta-analizde pap testlerinin yüksek seviye lezyonlar için sensitivitesinin bazı
durumlarda %50’ye kadar düşebildiğini göstermiştir.
Sıvı bazlı sitoloji ise geleneksel Pap testinin bir varyasyonudur. Toplanmış olan
servikal hücreleri korumak için bir solüsyon içerir. Bu teknikte, geleneksel tekniğin
kullanımında ortaya çıkabilecek zayıf fiksasyon, düzensiz hücresel dağılım yoğunluğu, kan ve
iltihabi eksuda ile hücrelerin belirsizleşmesi önlenir. Solüsyonu aynı zamanda HPV testi için
kullanılabilmektedir. Son yapılan araştırmalar, sıvı bazlı sitolojinin Pap smear testinden daha
duyarlı olmadığını göstermiştir[2].
Polarprobe, TruScreen®, serviksi taramak için düşük seviye elektrik ve ışığı kullanır.
Hızlı sonuç verir ve objektiftir. TruScreen®, prekanseröz ve kanserli dokuları, fiziksel doku
karakteristiklerinin bulunduğu bir veritabanıyla karşılaştırma yaparak tespit eder. Ölçülen
doku karakteristikleri, düşük seviye elektrik ve ışık uyaranlarına karşı dokunun tepkisidir.
CIN 2-3 lezyonları olduğu doğrulanmış bir çalışmada TruScreen® sensitivitesi %70,
Pap test sensitivitesi 69, CIN 1 lezyonlarında TruScreen® sensitivitesi %67, Pap test
sensitivitesi 45 olarak bulunmuştur. [3] Çalışmamızda amaç TruScreen® (Polarprobe)
tekniğini kullanılarak Pap testi ile Polarprobun karşılaştırmalı veri analizini yapmak ve
yıllardır kullanılmakta olan sitolojiye alternatif bir yöntem olarak kullanılmasının avantaj ve
avantaj olmayan yönlerinin belirlenip ve saptanmasıdır.
11
Genel Bilgiler
Serviks kanseri dünya genelinde kadınlarda kansere bağlı ölümlerde ön sıralarda yer
almaktadır. 1930’lu yıllarda ABD de kanser nedenli ölümlerde servikal kanser bir numaralı
neden olarak yer almıştır. 1940’lı yıllarda Papanicolaou GN. tarafından sitolojinin serviks
kanserinde tarama olarak kullanılabileceği öne sürüldüğünden beri sitolojik tarama yöntemi
ile bu ölümler %70 oranında azaltılmıştır. Ancak hala servikal kanser, özellikle gelişmekte
olan ülkelerde ve dünyada kadın kanser ölümlerinde en ön sırada yer almaktadır. Globocan
2008 verilerine göre dünya genelinde kadın kanserleri arasında 2. sırada yer almakta ve her
sene 530.000 yeni vaka saptanmakta ve aynı sene içinde 275.000 vaka ölmektedir. Bu sayının
çoğunluğu gelişmekte olan ülkelerde bulunmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde saptanan
452.000 yeni vakanın 241.000’ini aynı sene ölmektedir. [1] The American Cancer Society’nin
hesaplamalarına göre 2004 yılı için kansere bağlı ölümler gelişmiş ülkelerde ilk sıralarda yer
alırken gelişmekte olan ülkelerde kalp hastalıklarından sonra 2. sırada yer almaktadır. 2008
verilerine göre gelişmiş ülkelerde insidans 9.0/100.000 ve mortalite 3.2/100.000 iken;
gelişmekte olan ülkelerde ise insidans 17.8/100.000 ve mortalite 9.8/100.000 (Global Cancer
Facts & Figures 2nd Edition). Dünya Sağlık Örgütü 2006 istatistiklerine göre serviks
kanserinde her yıl 493.000 yeni vaka ortaya çıkmakta ve yılda 280.000 ölüm meydana
gelmektedir. ABD’ de 9.710 yeni vaka ve 3.700 ölüm meydana gelmektedir. Globocan 2008
verilerine göre Türkiye’de serviks kanseri 8. sırada yer almakta ve insidans 4.2/100.000 ve
mortalite ise 1,6/100.000’dır.
Her
yıl
1443
yeni
vaka saptanmakta ve 556’si
ölümlesonuçlanmaktadır (http://globocan.iarc.fr/). Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığının 20042006 yılları verilerinde kadınlarda en sık görülen dört kanserin meme, kolorektal, tiroid ve
uterin korpus kanseri olduğu ve servikal kanserin jinekolojik kanserler içinde üçüncü sırada
(insidansı 4,6/100.000) olduğu bildirilmektedir (http://kanser.gov.tr/folders/file/8iL-2006SON.pdf ). Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi’nin 2007’de 8 ilden toplanan verilerine
göre serviks kanseri insidansı 3.96/100.000’dır.
Önlenebilir
bir
hastalık
olarak
kabul
edilmesinin
sebeplerinden
biri
de
etyopatogenezinde rol oynayan HPV’dir. HPV ile enfekte dokunun hücresel değişiklikleriile
başlayan, displazi ve kanser şekline progresyon gösteren bir takım olaylar etyolojide rol
oynamaktadır. 10 yıllar içinde gelişen bu süreçte değişik derecelerde displaziler
gelişmektedir.
12
İnvazif olmayan lezyonların ilk kez 1900 yılında Cullen tarafından tanımlanmasıyla
başlanan araştırmalar 1988 yılında Bethesda sisteminin kullanıma girmesiyle devam etmiştir.
Bunlar düşük dereceli lezyonlar (LSİL), yüksek dereceli lezyonlar (HSİL), atipik skuamöz
hücreler (ASC-US, ASC-H) ve atipik glandüler hücrelerdir (AGUS).
Servikal kanserlerinin ortalama tanı yaşı 52 olmakla birlikte, 35-39 yaşları arasında ve
60-64 yaşları arasında olmak üzere çift pik yapmaktadır. Servikste karsinoma in situ (CIS),
servikal kansere göre 10 yıl önce, yani 35-40 yaşlarında görülür. Düşük dereceli servikal
lezyonlar ise CIS’dan daha erken yaşlarda yaklaşık 25-30 yaşları arasında teşhis edilirler.
Displaziler servikal kanserlerin öncü lezyonlarıdır ve tedavi edilmediğinde bunların bir kısmı
kansere ilerleyecektir. Her yıl servikal kanser tanısı alan hastaların yarısı ya Pap smear
testinin kapsamının düşüklüğünden ya da bu testin tanı koyma konusundaki yetersizliğinden
dolayı erken tanı almamışlardır. Bu nedenle servikal kanser taraması için alternatif yöntemler
gündeme gelmektedir.
Şekil 1 Servikal kanser taraması ile birlikte serviks kanserinin insidans ve
mortalitesindeki azalma [4]
HPV ve Serviks Kanseri İlişkisi
Serviks kanseri dünyada önemli bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir ve bunun da en
önemli nedeni HPV enfeksiyonudur. Yılda yaklaşık 300 milyon yeni vaka HPV
13
enfeksiyonugeçirmektedir. Bunlardan yılda 30 milyon vakada düşük dereceli lezyon, 10
milyon vakada yüksek dereceli lezyon gelişmektedir. HPV ve servikal kanser arasındaki ilişki
ilk kez 1977 yılında zur Hausen tarafından bildirilmiştir. Persiste yüksek risk veya onkojenik
HPV tipleri (hrHPV) ile kofaktörler varlığında servikal kanser gelişimi olmaktadır. Bakılan
servikal kanserli dokularda yüksek oranda HPV DNA tespit edilmiş ve bu ilişki sigaranın
akciğer kanseri ile arasındaki bağlantıdan veya hepatit B ile karaciğer kanseri arasındaki
bağlantısından daha güçlü olarak bulunmuştur [5]. Tabiki HPV gerekli ama kofaktörlerinde
bulunması serviks kanseri gelişiminde rol almaktadır. Bunlar sigara içmek, HIV
koenfeksiyonu, yüksek parite, uzun dönem oral kontraseptif kullanımı, Herpes simpleks virus
(HSV), klamidya trochomatis enfeksiyonu, erkeğin sünnetsiz oluşu, immünsupresyon, diyet
ve nutrisyonel faktörlerdir [5,6]. Kofaktörlerin altta yatan mekanizması HPV enfeksiyonunu
persistan hale getirmektir. Sigara immünsupresiftir ve kadın hormonları üzerine etkisi ve
genetik hasar oluşturması sigara ilişkili karsinogenesizin nedenlerindendir. İnhale edilen
nikotin, kotinine dönüştürülmekte ve bu da servikste depolanmaktadır ve bu da antijen
üretiminde rol oynayan langerhans hücrelerine ters etki etmektedir. Oral kontraseptifler
servikste HPV gen ekspresyonunu artırmakta ve konakçı kromozomuna virusun
entegrasyonunu sağlamaktadırlar. Estrojen ve yüksek parite, ektoserviksteki transformasyon
zonunun asidik vajen sekresyonları ve HPV ile karşılaşmasını artırmaktadır. HSV ve
klamidya enfeksiyonu da inflamatuvar reaksiyon yaratmakta ve serbest oksijen radikallerin
oluşmasını sağlamaktadır. Bu da genetik düzensizliğin oluşmasını sağlamaktadır [7].
Şekil 2 HPV'nin yapısal görünümü
HPV çift zincirli, Papillomaviridae ailesinden bir DNA virusudur. 150’nin üzerinde
farklı genotipe sahiptir ve bunların 40 tanesi anogenital traktın skuamöz epitelini enfekte
etmektedir. Bunlardan ise sadece 15 farklı tip servikal kansere neden olabilir. Alt genital
sistemi enfekte eden 5 HPV türü vardır. Bunlar alfa 5 (HPV tip 26,51,69,82), alfa 6 (HPV tip
14
53,30,56), alfa 7 (HPV tip 18,39,45,59,68,70), alfa 9 (HPV tip 16,31,33,35,52,58,67), alfa 10
(HPV tip 6,11,13,44,74) türleridir. Bunlarda en virülan olanları ise alfa 7 ve 9 türünden
gelmektedir [8].
En sık izlenen HPV tipleri 16 ve 18’dir. Servikal lezyonların %60-80’i bu tiplere bağlı
olmaktadır. Daha seyrek görülen tiplerinde, tip 31 ve 45’i içeren dünya genelinde geniş bir
varyasyon mevcuttur [6][9][10].
HPV daha çok servikal lezyonlarla ilişkili olmasının yanında, benign genital
kondilomlar, düşük ve yüksek dereceli displaziler ve hem erkeklerde hem de bayanlarda
saptanan anogenital kanserlerle de ilişkisi vardır. HPV aynı zamanda respiratuar
papillomatozis ve bazen kansere ilerleyebilen orofarinks ve oral kavitedeki mukozal siğil
benzeri lezyonlara neden olmaktadır.
Şekil 3 HPV'nin filogenetik ağacı
HPV ilişkili lezyonlarda doğal seyir akut enfeksiyon ile başlar. Subklinik ve
klinikenfeksiyon gelişir. Subklinik enfeksiyon genellikle semptomsuz olarak geçirilir ve virüs
eradike edilir veya ölçülemeyecek düzeylere iner. Yüksek dereceli HPV’de klinik enfeksiyon
düşük dereceli veya yüksek dereceli lezyon gelişimine yol açar ve persistan enfeksiyon haline
gelir [4]. Güncel bilgiler ışığında servikal lezyonlarda progresyon CIN 1 ile başlayıp
15
sonrasında CIN2-3 ve en sonunda da servikal kanser gelişimi şeklindedir [11]. Düşük dereceli
lezyonların çoğu tedavisiz gerilemekte ve yüksek dereceli lezyonlarınönemli bir kısmı ise
tedavi verilmediğinde kansere ilerlemektedir.
Genital kondilomların çoğu HPV tip 6 ve 11’e bağlı gelişmektedir. LSİL hastaların
%35’inden fazlası HPV tip 16 ve 18’e bağlı gelişirken, LSİL hastaların ancak %10’unda tip 6
ve 11 bulunur [12]. Tip 16 ve 18’i içeren LSİL lezyonlarının diğer genotiplere bağlı gelişen
lezyonlara oranla daha yüksek progresyon geliştirme ihtimali vardır.
HSİL lezyonların çoğunluğunda persistan HPV tip16 ve 18 bulunmaktadır. Tedavi
verilmediği taktirde önemli bir kısmında progresyon görülmesi muhtemeldir. Yüksek dereceli
lezyonlar, düşük dereceli lezyonlardan progrese olmadan de novo olarak persiste HPV
enfeksiyonusonuçu olarakta gelişebilirler[13]. HPV enfeksiyonundan, yüksek dereceli lezyon
gelişmesi için hesaplanmış tahmini süre yaklaşık 7-10 yıldır ve bu süre yüksek dereceli
lezyondan kanser gelişimi için gereken süreden genellikle daha kısadır [4].
HPV’deBulaş
HPV’de en büyük bulaş nedeni seksual kontaktdır. Özellikle yaşam boyu seksual
partner sayısının fazla olduğu bayanlarda bu risk yüksektir [14]. HPV enfeksiyonun vertikal
geçişi ise juvenil respiratuar papillomatosize neden olur. Horizontal geçişte özellikle vulva ve
vajen lezyonlarında parmaktan, tampondan ve non-penetran ilişkiden geçiş tanımlanırken,
servikal lezyonlarda penetran ilişkinin rolü daha baskındır. Bundan dolayı kondom kullanımı
HPV geçişini engelleyebilir ancak tamamen koruyucu olduğu söylenemez. HPV enfeksiyonu
oldukça yaygın bir enfeksiyondur ve seksual olarak aktif genç bayanların %25’inde pozitiftir.
30 yaş sonrası HPV prevalansı dramatik olarak düşmekte ve % 5 olmaktadır
[4].
Şekil 4 HPV yaşam döngüsü
16
HPV enfeksiyonlarının çoğu 6 ay içinde hücresel immünite aracılığıyla vücuttan
temizlenmektedir. Ancak bazı HPV tipleri özellikle onkojenik tiplerin temizlenmesi daha
uzun zaman almaktadır(12-24 ay) [15]. Akut HPV enfeksiyonu geçirenlerde, özellikle yüksek
riskli HPV tiplerine bağlı enfeksiyon geçiren bayanların ancak %50 si 12 ay içinde
serokonvert hale gelmektedir. Bu nedenle bu yetersiz immüniteden dolayı çoğu kadın gelecek
dönemde yine aynı HPV tipine bağlı enfeksiyon geçirme olasılığı bulunmaktadır [4].
Serviksin Premalign Lezyonları
İlk olarak 1949 yılında Papanicolaou tarafından invaziv kansere progresyongösterecek
lezyonları belirlemek için ‘’displazi’’ terimi tanımlanmıştır. İnvazif kansere dönüşme
potansiyeli olmayan lezyonlar; bazal hücre hiperplazisi, rezervhücre hiperplazisi, immatür
skuamöz metaplazi ve matür skuamöz metaplazi gibibenign fizyolojik durumlardan oluşur.
Malign potansiyel taşıyan grupta displazi vekarsinoma in situ yer alır. Displazi hafif, orta ve
ağır derecelere ayrılır.
Tablo 1: Servikal lezyonlar
Benign
Premalign
Bazal Hücre Hiperplazisi
Displazi
Rezerv Hücre Hiperplazisi
*Hafif *Orta *Ağır
İmmatür Skuamöz Metaplazi
Karsinoma İn situ
Matür Skuamöz Metaplazi
Daha sonra, 1968 yılında Richart ve Barron tarafından displazi sınıflamasımodifiye edilerek,
invaziv karsinom ile ilişkili lezyonların hepsi ‘’Servikalİntraepitelyal Neoplazi’’ (CIN) olarak
tek ortak kategoriye alındı.
-CIN I......Hafif displazi
-CIN II.....Orta displazi
-CIN III....Ağır displazi ve karsinoma insitu
Böylece CIN hafif displazi olarak klasifiye edilen iyi diferansiye birneoplaziden başlayıp,
invazif karsinomla sonlanan intraepitelyal değişikliklerin bir spektrumudur. WHO, displaziyi
“epitelin kalınlığının değişen oranlarında atipigösteren hücrelerle yer değiştirdiği bir lezyon”
olarak
tanımlar.Yapılan
hücrelerlegerçekte
aynı
moleküler
yapıda
çalışmalarda,
olduğu
ve
displastik
benzer
hücrelerin
derecede
CIS’
teki
kromozomsal
anormalliklergösterdiği belirtilmiştir. Yaklaşık CIS olgularının %50 oranında invazif
17
karsinomaprogresyon
gösterdiği
vedisplazi
vakalarının
%25’
inin
sonuçtainvazif
karsinomadönüştüğü belirtilmiştir.Dolayısıyla displazi zararsız görülüp bırakılmamalıdır.
Displazik lezyonlarCIS’e dönüşmedende invaziv karsinom geliştirebilir[16].
Tablo 2: Servikal intraepitelyal neoplazilerde regresyon ve progresyon oranları[17]
Regresyon %
Persistans %
CIN 3’e
İnvazif kanser
progresyon %
%
CIN1
60
30
10
1
CIN2
40
40
20
5
CIN3
33
-
>12
Servikal İntraepitelyal Neoplazi Histolojisi
CIN, hafif displazi olarak klasifiye edilen iyi diferansiye bir neoplazidenbaşlayıp,
invazif
karsinomla
sonlanan
intraepitelyal
değişikliklerin
bir
spektrumudur.CIN
lezyonlarındadereceleme neoplastik hücrelerle yer değiştiren epitelin oranına vesellüler atipi
derecesine göre yapılır. Lezyonun derecesi progresyon ile sıklıklailişkilidir.
Tablo 3: Servikal intraepitelyal neoplazilerde histolojik özellikler
CIN değerlendirmesindeki önemli histolojik özellikler
1-Diferansiasyon
a-Varlığı veya yokluğu
(Matürasyon, Strafikasyon)
b-Diferansiasyon gösteren epitelin oranı
2-Nükleer anormallikler
a-Nükleositoplazmik oran
b-Hiperkromazi
c-Nükleer pleomorfizm ve anizokaryozis
3-Mitotik aktivite
a-Mitoz sayısı
b-Epiteldeki seviyesi
c-Anormal konfigürasyon
18
CIN I: Hafif nükleer atipi olabilmesine rağmen çok katlı yassı epitelin üst2/3‘lük kısmının
hücreleri normal matürasyon gösterir. Bazal 1/3’lük kısımda isenükleer anormallikler daha
belirgin olup hafif derecededir. Mitoz bulunur fakat çoksayıda değildir. Epitelin 1/3’ünde
sınırlıdır, anormal mitoz yapıları nadirdir.
CIN II: Nükleer atipi yüzeye kadar izlenebilmesine rağmen epitelin üstyarısı matürdür.
Nükleer anormallikler CIN I ‘den daha belirgindir. Mitozlar bazal2/3’ de mevcuttur ve
anormal formları görülebilir.
CIN III: Matürasyon yoktur veya sadece üst 1/3’te sınırlıdır. Nükleeranormallikler epitelin
tamamına yakınında izlenir. Mitozlar çok sayıdadır ve epitelintüm tabakalarında mitozlar
sıktır.
Bethesda Sınıflandırma Sistemi
Klinik takibe yardımcı olması ve servikal sitoloji sonuçlarının uniform bir şekilde
raporlanması için Bethesda sistemi geliştirildi[18]. Bu amaçla ilk çalışma 1988 yılında
yapıldı. Buradaki asıl amaç laboratuvar sonuçlarını standardize etmekti. Ancak ilk raporlar
yeterli görülmedi [19]ve 1991 yılında modifiye Bethesda olarak yeniden düzenleme
yapıldı[20]. Yeni çalışmalar eşliğinde ve teknolojinin gelişmesi ile birlikte 2001yılına kadar
yaygın bir şekilde kullanılan bu sınıflama, 2001 yılında üçüncü birtoplantı ile tekrar ele alındı
ve en son şeklini almıştır[21][22].BethesdaSistemi’nde, potansiyel premalign skuamöz
lezyonlar dört kategoriye ayrılmaktadır.Önemi belirgin olmayan atipik squamöz intraepitelyal
lezyonlar (ASCUS), ekarteedilemeyen HSIL (ASC-H) düşük grade squamöz intraepitelyal
lezyonlar (LSIL) veyüksek grade squamöz intraepitelyal lezyonlar (HSIL).Glandüler epitelle
ilgili patolojiler ise bu sistemde; Önemi belirlenemeyenatipik glandüler hücreler (AGUS),
endoservikal adenokarsinom, endometriyaladenokarsinom, extrauterin adenokarsinom ve
orjini belirlenemeyen adenokarsinom başlıkları altında toplanmaktadır [22].
ASC(atipik skuamöz hücreler): Skuamöz intraepitelyal lezyon kriterlerine yanıt veremeyen
ve daha çok reaktif değişikliklere benzeyen anormal hücrelere ASCUS (Atypical squmous
cells of undetermined significance, önemi net belirlenemeyen atipik skumöz hücreler) denir
[22]. Daha önceleri ‘’atipik’’ olarak adlandırılan küçük anormalliklerin çoğu bu kategoride
yer almaktadır. 2001 Bethesta sınıflandırmasıyla atipik skuamöz hücreler iki kategoriye
ayrıldı. Bunlar önemi belirlenemeyen (ASC-US) ve yüksek dereceli lezyon dışlanamayan
(ASC-H). Bethesda Sistemi’nde normal olarak kodlanması gereken benign, reaktif ve
düzeltici değişiklikler artık malignite açısından negatif olarak raporlanmalıdır. ASC-US tanısı
maligniteyi dışlayıcı bir tanı değil, özellikle altında intraepitelyal lezyon mevcut olabilir diye
19
düşündürmesi gereken bir tanıdır[22]. Yeni terminoloji olan ASC-H ise tüm ASC vakalarının
yaklaşık %5-10’unu oluşturmaktadır [23][24]. Bu kategori içinde gerçek HSIL lezyonlarda
yer aldığı için hemen değerlendirilmesi gereken bir kategoridir [22].
LSIL/HSIL: 1988 Bethesda sınıflandırmasıyla rutin kliniğimize girmiş ve 2001 Bethesda
sınıflandırması ile bu değişmemiştir. Skuamöz servikal bozuklukların spektrumunu
yansıtmaktadır. LSIL daha çok HPV enfeksiyonuna bağlı geçici bir enfeksiyöz durumu
yansıtırken HSIL daha persistan ve progresyon gösterme riski yüksek bir enfeksiyonu
yansıtmaktadır [25][26]. Bazı klinikler de 3 basamaklı terminoloji olan CIN1, CIN2 ve CIN3
daha çok kullanmaktadır.
AGC: Daha önceleri bu kategoride yer alan AGUS tanısı Bethesda 2001 sınıflaması ile
birlikte değişikliğe uğradı. AGUS sınıflandırması yanlışlıkla ASCUS gibi anlaşılmasına
neden oluyordu. Çünkü atipik glandüler hücrelerin altında ASCUS’a göre daha yüksek oranda
yüksek dereceli lezyon çıkabilmektedir. Bu da klinik önemini artırmaktadır [22]. Atipik
glandüler hücreler atipik endoservikal, endometrial veya glandüler hücreler olarak
sınıflandırılmaktadır. Bu hastaların takibinde %10-39 oranında yüksek dereceli lezyonlar tanı
almaktadır [22][27]. 1991 Bethesda sınıflandırmasında adenokarsinoma in situ (AIS) AGUSneoplazi lehine kategorisinde yer alırken yeni sınıflandırma ile bu ikisi faklı kategoriye
konuldu. AGC- neoplazi lehine ve endoservikal adenokarsinoma in situ (AIS) [22].
Serviksin Preinvazif Lezyonlarının Tanısı:
Sitoloji:
Servikal kanserden ölümlerin ilk sırada olduğu 1940’lı yıllarda Dr. George
Papanicolaou,
vajinal
aspirasyon
örneğinden
prekanseröz
ve
kanseröz
hücrelerin
tanınabileceğini keşfetmiştir. Ancak 1957 yılına kadar servikal kanser tarama programı
uygulamaya konulamamıştır. Bu programı ilk olarak Finlandiya, İsveç, İzlanda ve Norveç
kullanılmaya başlanmış ve sonraki iki dekat boyunca servikal kanser insidansında %50
azalma saptanmıştır. Konvansiyonel Pap test ile ilgili olarak yüksek dereceli lezyonlarda
geniş bir sensitivite aralığı verilmiştir (%30-%87)[28]. Aynı zamanda %14-%33 arasında
değişen yanlış negatiflik oranı verilmiştir ve bunların çoğunluğuda örneğin yanlış alınmasına
bağlıdır [29]. Sonuçlar alınan örneğe, preparatın hazırlanmasına ve yorumlayan sitolojiste
bağlıdır. Bunlara göre bu testin duyarlılığı geniş aralıklarda seyretmekte ve yüksek negatiflik
oranı vermektedir.
20
Tablo 4: Bethesda sınıflandırma sistemi 2001
BETHESDA SINIFLANDIRMASİSTEMi 2001
SPESMEN YETERLİLİĞİ

Değerlendirme için yeterli
(endoservikal/transformasyon zonu mevcudiyeti)




GENEL GRUPLAMA
Değerlendirme için yetersiz
İntraepitelyal lezyon ve malignansi için negatif
Epitelyal hücre anormalliği
Diğer
SONUÇ
İntraepitelyal lezyon ve malignite açısından negatif
1)
Organizmalar





2)
Kandida ile uyumlu
Bakterial vaginozis ile uyumlu
Aktinomiçes ile uyumlu
Herpes simpleks ile uyumlu hücresel değişiklikler
Diğer Non-neoplastik Bulgular



Epitelyal Hücre Anormallikleri
Trikomonas vaginalis
Reaktif hücresel değişiklikler
o
İnflamasyon
o
Radyasyon
o
Rahim içi araç
Histerektomi sonrası glanduler hücreler
Atrofi
Skuamöz hücre anormallikleri
1.
Atipik skuamöz hücreler


2.
”of undetermined signifigance” (ASC-US)
”cannot exclude HSIL” (ASC-H)
Düşük dereceli skuamöz intraepitelyal lezyon
(LSIL) (CIN1)
3.
Yüksek dereceli skuamöz intraepitelyal lezyon
(HSIL) (CIN2 ve CIN3)
4.
Skuamöz hücreli karsinom
Glandüler Hücre Anormallikleri
1.
Atipik glandüler hücreler (AGC)
endoservikal/endometrial veya tanımlanamayan
hücreler
2.
Atipik glandüler hücreler, malignite lehine
(endoservikal/tanımlanamayan hücreler)
Diğer
3.
Endoservikal in situ adenokarsinom(AIS)
4.
Adenokarsinom
≥40 yaş bayanlarda endometriyal hücre
21
Toplum taramalarında daha iyi sonuçlara ulaşmak için daha etkin bir testin gerekliliği her
zaman olmuştur. Bu yüzden sıvı bazlı sitolojiler gündeme gelmiştir. İlk olarak 1996 yılında
FDA (US Food and Drug Administration) tarafından onay alan ilk sıvı bazlı sitoloji
olanThinPrep® Pap test (Hologic, Inc, Marlborough, MA) ortaya çıkmıştır[29].Sonrasında
1996 yılında ikinci sıvı bazlı sitoloji testi olan SurePath™ (Becton, Dickinson and Company,
Franklin lakes, NJ) FDA tarafından onay almıştır. 1955 yılından 1980’li yılların ortasına
kadar olan dönemde Amerika Birleşik Devletinde yaklaşık olarak %70 oranında azalma
izlenmiştir[29].Ancak sonrasında 1990’lı yıllarda bu azalış plato çizmiştir ve sıvı bazlı
sitolojilerin kullanması ile bu düşüş tekrar hızlanmıştır[29].Premalign yada invaziv servikal
kanser
olgularının
%20-50’sinde
yapılan
tek
konvensiyonel
pap-smearla
patoloji
atlanmaktadır. Pap smearın CIN1’deki sensivitesi %30-87 arasında değişmekle birlikte
ortalama %47’dir. Spesifitesi ise %85-100 arasındadır ve ortalama %95’dir.CIN2 ve yüksek
dereceli lezyonlarda ise sensivitesi daha yüksektir (%44-99), spesifitesi ise %91-98
arasındadır. ThinPrep® Pap test ile yapılan çalışmalarda konvansiyonel sitoloji ile
karşılaştırıldığında LSIL ve HSIL yakalama oranlarının daha iyi olduğu bazı çalışmalarda
söylenmiştir[30-32]. Ancak son yapılan araştırmalar, sıvı bazlı sitolojinin Pap smear testinden
daha duyarlı olmadığını göstermiştir[2][33].Glandüler lezyon/adenokarsinom için sensitivitesi
daha iyidir[4] .Sıvı bazlı sitolojinin bir avantajı da kullanılan transport medyumun aynı
zamanda HPV testi içinde kullanılabilir olmasıdır. ThinPrep® için kullanılan medyumun
HPV testi için FDA tarafından onayı mevcut iken SurePath™ testinin FDA onayı
bulunmamaktadır.
HPV DNA Testi:
Human Papillomavirus (HPV) DNA testinin klinik pratiğe girmesi ile primer tarama,
triaj, tedavi sonrası takipte sağlayacağı etkinlikte daha fazla ilerleme umutları artmıştır.
Günümüzde yayınlanan randomize klinik çalışmalar, HPV testinin primer taramada, sitolojiye
ek olarak yapılabileceği kadar tek primer test olarak da etkin olarak integre edilebileceğini
göstermiştir. Prospektif ve randomize çalışmalarda HPVtestinin sensitivitesinin sitolojiden
daha iyi olduğu saptanmıştır[34][35][36][37].Çalışmalar ayrıca HPV DNA testinin, şüpheli
sitolojik anomalili kadınların triajında da kullanılabileceğini göstermiştir. CIN tedavisi
sonrasında rezidü veya rekürren hastalığı olan kadınları ayırt etmek için de potansiyel bir rolü
vardır[38]. Her ne kadar sitolojiye oranla daha sensitif olsa da CIN 2 ve üzeri lezyonlar için
daha az spesifiktir[39].Düşük dereceli lezyonların triajında yetersiz kalır ve eğer primer
tarama testi olarak uygulanırsa, kolposkopiye ihtiyacı olan hastaları ayırt etmek için hastalığa
22
daha spesifikek bir belirtece sahip olmak gerekecektir. Teorik olarak HPV DNA testi avantajlı
gibi gözükse de özellikle yeni enfeksiyonlar 5 yıl içinde %90 temizlenmektedir ve HPV DNA
testi geçici ve kronik enfeksiyonu ayırt edememektedir[40]. Bu iki tip enfeksiyon arasındaki
ayrım, persistan enfeksiyonun servikal neoplaziye progresyonunu predikte ettiği için ancak
geçici enfeksiyon etmediğinden önemlidir[41]. Altın standart olarak sıklıkla uygulanan
servikal biyopsilerin histolojik incelemesi intra ve interobserver farklılıkları nedeni ile anlamlı
olarak güçleşir[42]. Şüpheli sonuçları olan hastalardan tedavi gerektirenlerin ayırtedilmesine
yönlendirebilecek, histolojik materyallere uygulanabilecek anlamlı belirteçler eklenmelidir.
Visual tarama metodları (VIA, VILI)
Her ne kadar sitoloji tabanlı tarama yöntemleri servikal kanser taramasında etkili de
olsa çoğu az gelişmiş ülkelerde bu yöntem ekonomik nedenlerle sağlıklı yürütülememektedir.
Bu yüzden iki basit yöntem olan serviksin asetik asit veya lugol ile boyanıp visual olarak
değerlendirilmesi gündeme gelmiştir.Eğitimli bir sağlık personeli tarafından sitolojiye
alternatif olarak uygulanabilir. VIA (visual inspection with acetic acid), günümüzdeki
çalışmalarda sitolojiye eşit sensitivite oranları verilmiştir. Ancak spesifitesi sitolojiye oranla
daha düşük rapor edilmiştir. VİLİ (visual inspection with Lugol’s iodine) ise başlangıç
çalışmalarında umut veren bir yöntem olarak değerlendirilmiştir.
VIA
Servikse uygulanan %5 asetik asit sonrası doku üzerinde geri dönüşümlü bir
koagulasyon olur ve hücresel proteinlerin çöker. Normal skuamöz epitel pembe, kolumnar
epitel ise kırmızı izlenir. Kolumnar epitelin kırmızı izlenmesinde altta yatan neden
stromasının yoğun olarak damardan zengin olmasıdır. Eğer epitelyum yoğun olarak hücresel
protein içeriyorsa asetik asit bu proteinleri koagule edecek ve bu da altta yatan stromanın
renginin bize ulaşmasını engelleyecektir. Asetik asit uygulaması sonrası anormal doku
etrafından çıplak gözle bile görülebilecek bir beyazlığa sahip olacaktır. CIN ve invasif kanser
alanlarında epitel yüksek oranda nuklear protein içermesinden dolayı asetik uygulaması
sonrası dens bir beyazlık oluşacaktır. Ancak asetowhite alanlar sadece CIN veya invasif
kanser için spesifik görünümler değildir. Diğer bazı durumlarda da asetowhite epitel
izlenebilir. Bunlar; immature skuamöz metaplazi, inflamatuar veya iyileşen epiteldokusu,
lökoplaki ve kondilomlardır. CIN veya kanserle ilişkili asetowhite alanlar daha dens, kalın ve
etrafını çevreleyen epitelden sınırları daha net ayrılmış lezyonlardır.İnflamme veya iyileşen
epitel dokusuna ait beyazlık servikste daha geniş ve çabuk kaybolan bir lezyon oluşturur.
Asetik asit uygulaması sonrası lökoplaki ve kondilomda güçlü bir gri-beyaz renk oluşur.
23
CINveya preklinik invazif kanser lezyonlarında asetik asitin etkisi daha geç döner.( A
Practical Manual on Visual Screening for Cervical Neoplasia-IARC)
Şekil 5 VIA pozitif. Asetowhite pozitif iyi sınırlı, opak alanlar. (A Practical Manual on
Visual Screening for Cervical Neoplasia-IARC)
Sritipsukho P ve arkadaşları tarafından 2010 yılında 11 çalışmanın değerlendirildiği
bir derlemede asetik asit ile visual inspeksiyonun sensitivitesini %71,8, spesifitesini %79,4,
pozitif prediktif değerini %16,7 ve negatif prediktif değerini %99 olarak vermişlerdir.
Yazarların görüşüne göre düşük kaynakları olan ülkelerde bu negatif prediktif değerinin
yüksek oluşu nedeniyle uygulanabilir bir yöntem olduğu söylenmektedir[43]. Mısır’dan
yapılan bir çalışmada 5000 hastaya VIA uygulanmış ve testin pozitif olduğu 151 hastada
(%60) CIN saptanırken testin negatif olduğu 4 hastada (156 hasta arasından) CIN
saptanmıştır. Bu çalışmada testin sensitivitesini ve negatif prediktif değerini %97 olarak
vermişlerdir. Pozitif prediktif değerini her derece CIN’de %60, yüksek dereceli CIN de ise
%90 olarak verilmiştir[44].Ancak bu çalışmada testin negatif olduğu gruptan küçük bir
örneklem alınmışve alınan örneklemde rastgele seçimden çok başka nedenlerle klinik
endikasyonu olan hastalardan seçilmiş olması nedeniyle çalışmanın sonuçlarına şüphe ile
yaklaşmak daha doğru olacaktır. Elit L. ve arkadaşlarının Moğolistan’da yaptığı ve 2 tarama
metodunu karşılatıran çalışmasında da iki testin sonuçları benzer bulunmuş ve tarama metodu
olarak kullanılabileceğini belirtmişlerdir.[45]
24
VILI
Skuamöz epitelyum glikojenden zengin bir dokudur. CIN ve invazif kanserde glikojen
az miktarda bulunur veya hiç bulunmaz. Aynı zamanda kolumnar epitelde de glikojen
bulunmaz. İmmature skuamöz epitelde de glikojen az miktarda veya kısmı glikojenizasyon
bulunur. İyodin solusyonu glikofilik bir solusyondur ve glikojenize epiteltarafından içeri
alınır. Bundan dolayı normal glikojenize epitel iyodin sonrası koyu-kahve veya siyah izlenir.
Kolumnar epitel ise iyodin tutmaz ve boyanma izlenmez. İmmatür skuamözepitelde ise ya
tamamen boyanmaz yada kısmen boyanma izlenir. Yüzeyel bir erozyonda veya
inflamasyonda doku gene iyodin tutmayacaktır ve çevre dokuya göre daha açık izlenecektir.
CIN ve invazif kanserin bulunduğu dokularda da iyodin tutulumu olmayacak ve çevresine
göre açık renkte izlenecektir. Lökoplaki alanıda iyodin tutmaz ve açık renkte izlenecektir.
Kondilom ise bazen parsiyel iyodinile tutulum izlenebilir. ( A Practical Manual on Visual
Screening for Cervical Neoplasia-IARC)
Latin Amerika tarama çalışmasında hem VIA hem de VILI yöntemlerinin tarama için
kullanılabilirliği değerlendirilmiştir. Taranan populasyonda VIA yöntemi kullanılan grupta
test pozitifliği %11,6; VILI kullanılan populasyonda test pozitifliği %23 olarak saptanmış ve
bu oran Pap testte %2,2, HPV (HCII testi) testinde %17,1 olarak saptanmıştır. Sonuçta VILI
yöntemi kullanılan grupta 3 kanserli hastanın birinde testyanlış negatif sonuç vermiş ve VIA
yönteminde ise 28 kanserli hastanın 7’sinde test yanlış negatiflik sonuç vermiştir. Sonuç
olarak yazarlar bu iki yöntemin ancak Pap test ve HPV ile kombinasyonunda yüksek
sensitivite ve spesifite değerlerinin elde edilebileceğini belirtmişlerdir. Ancak düşük
ekonomik yapısı bulunan ülkelerde bu yöntemi kullanmak hiçbir test yapılmamasına göre
elbette da iyi sonuç verecektir[46]. Yayınlara baktığımızda VILI yönteminin sensitivitesi
%77,8-%98 ve spesifite değerleri %73.0-%91,3 arasında değişmektedir.
Şekil 6 VILI pozitif. Dens ve iyot tutmayan alanlar. (A Practical Manual on Visual
Screening for Cervical Neoplasia - IARC)
25
Kolposkopi
Tarama metodu olarak kullanılması doğru değildir. İkinci basamak tanı testidir.
Anormal veya test pozitifliği halinde biyopsi öncesi kullanılması ideal yaklaşımdır.
Kolposkopinin kelime anlamıvajina içine bakmaktır (colpo ve scope)Kolposkop, Hans
Hinselman tarafından 1925 yılında icat edilmiştir. 1960’ların sonuve 1970’lerin başlarında
özellikle Coppelsan ve ark., Kolstad, Stahl, Townsed veark. ve Burghardt gibi yazarların
kolposkopi ile ilgili terminoloji ve adlandırmayıgenişleterek değiştirmeleri, bu arada eğitim
amaçlı kurslar düzenlenip kolposkopininasistanlık eğitimine sokulmasıyla, serviks, vajina,
vulva, perine hatta penis veskrotumdaki lezyonların tanı ve izlenmesinde kolposkopi giderek
artan ölçülerdekullanıma girmiştir.Bu gecikmede muhtemelen sitolojide daha erken
gelişmelerinolmasının da yeri vardır. Ancak sitoloji ve kolposkopi birbirine rakip değil,
tamtersine
birbirini
tamamlayıcı
yöntemlerdir.
Kolposkopi
ise
pozitif
sitolojik
bulgularındeğerlendirilmesinde kullanılır. Şüpheli alanlardan biyopsi yapılır. Sonuç
olaraksitolojik, kolposkopik ve histolojik verilerin birlikte incelenmesiyle hastaya en
doğruyaklaşım yapılmış olur. Her kolposkopik incelemenin amacı en az invazif
servikskanserinin dışlanması olmalıdır.Kolposkop, parlak ışıkta, serviksin 6-40 kez
büyütülerek
direktincelenmesini
sağlayan
stereoskopik
bir
mikroskoptur.
Servikal
kolposkopinin amacı, transformasyon zonunda, serviks üzerinde yada servikal kanalda
bulunan lezyonların tanımlanması, prekanseröz servikslezyonlarının varlığının araştırılması
ve anormal Pap-smear sonucunda biyopsiyapılacak alanların tespit edilmesidir.
Kolposkopi endikasyonları
1. Serviksin görünümünde anormallik
2. Sitolojide invazif karsinom şüphesi
3. Sitolojide CIN2-3
4. Sitolojide persiste düşük dereceli lezyon (12-18 aydır)
5. CIN 1 sitoloji
6. Persiste yetersiz kalitede sitoloji
7. Onkojenik HPV pozitifliği
8. VIA veya VIAM’da pozitiflik
9. VILI’de pozitiflik
26
Yeni Tarama Metodları
Servikal kanser taraması ile serviks kanserine bağlı ölümlerde ciddi azalma olmuştur.
Bundan dolayı tarama programları için kullanılan testler oldukça etkili olmasına rağmen
özelikle gelişmekte olan ülkelerde sitolojistin deneyimine bağlı olaraktan bu testlerin güven
aralıkları değişiklik göstermektedir. Bu nedenle yeni yaklaşımlar ve testlerin kombinasyonuile
hem sensitivite ve spesifiteyi artırmak hem de olabildiğince testleri yapandan bağımsız hale
getirmek için çalışmalar mevcuttur. Bu yeni yaklaşımlara örnek olarak CellDetect ® ve
TruScreen® sayılabilir.
1. CellDetect® boyama:
Günümüzde Zetiq Technologies Ltd. tarafından kullanıma sunulmuş, morfolojik ve
histokimyasal boyama yöntemidir. Yeni bir teknoloji olması nedeniyle hakkında çok fazla
literatür bulunmamaktadır. Hemotoksilen & Eosin’den farklı bir boyama yöntemi
bulunmaktadır ve bu boyamada hem biyopsi hem de hücre kültüründe neoplastik hücre ile
non-neoplastik hücre veya doku düzeyinde daha rahat ayırt edilebilmektedir. 2 fonksiyonlu
bir boyama yöntemi, hem morfolojik olarak hem de histokimyasal olarak hücreler
saptanmaktadır. İdelevich ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada Pap-teste göre spesifitenin aynı
olduğu ama sensitivitenin CellDetect®’de daha iyi olduğu söylenmiştir. Özellikle bu fark
konvansiyonel sitolojide ThinPrep®’e göre daha belirgin olarak izlenmektedir. Aynı zamanda
CIN2/3 olarak bakıldığında konvansiyonel sitolojide Pap-test sensitivitesi %76,7;
CellDetect® sensitivitesi %93,3 olarak bulunmuştur[47].
2. TruScreen®
Geleneksel tarama yöntemlerinin hepsi yapana bağlı testlerdir. Eğer bir iyi bir
sitolojistiniz yoksa Pap testin sensitivitesi o laboratuvarda düşük olacaktır. Literatüre
baktığımızda Pap test ile ilgili verilen sensitivite ve spesivite değerleri geniş bir aralık
tutmaktadır. Aynı zamanda özellikle populasyon taramalarındataranan populasyonun
büyüklüğü ile orantılı olarak bakılacak sitoloji sayısı artmış olacak ve bu da kısa zamanda
değerlendirmesi güç bir iş yüküne neden olacaktır. Taranan gruba geri bildirim yapılması da
zaman alacaktır ve her zaman her hastaya birebir ulaşmanız mümkün olmayacaktır. Bu
amaçla üretilmiş cihazlardan biri olan TruScreen® (Polarntechnics Limited,Sydney,
Australia) ilk defa 2003 yılında akredite olmuştur. Dokuların düşük doz elektrik pulsasyonuna
göre verdiği yanıt dijitalize edilip dahaönce cihazın belleğinde bulunan değişik servikal
dokuların sonuçlarıyla karşılaştırarak normal veya anormal olarak verilmektedir.
27
Dokuların elektrik akımına karşı resiztansının farklı olduğu ilk defa 1926 yılında
Fricke ve Morse tarafından meme kanseri üzerinde yaptıkları çalışma ile ortaya atılmıştır.
Onu takiben 1949 yılında serviks dokusunda kanserli ve kanserli olmayan dokuların farklı
elektriksel parametreleri olduğu Langman ve Burr tarafından bulunmuştur. Tabi bu
dönemlerde testin in vivo yapılması donanımın uygun olmaması nedeniyle mümkün
olmamıştır. Ancak son dekatlarda teknolojinin gelişimi ile birlikte bu teknoloji daha
uygulanabilir hale gelmiştir.
Şekil 7 TruScreen® cihazı
Teknik donanım: (1) dokunun uyarılmasını sağlayan ve sensör içeren prob, (2) gelen dijital
sinyalleri işleme sokan bir konsol ve (3) prob ile konsolu bağlayan kablo ve güç ünitesi.
Polarprobe’ın ucunda 3 adet böbrek şeklinde elektrot ve ortasında optik fiberler yer
almaktadır.
Servikal Kanser Taraması
Dünya genelinde kadın kanserleri arasında birinci ve ikinci sırada meme kanseri ve
serviks kanseri yer almaktadır. Günümüzde çoğu tarama stratejisi içinde Pap test
kullanılmaktadır. Kanser mortalitesinde ve insidansında bu strateji ile önemli bir düşüş
sağlanmıştır. 2003 yılında The Council of the European Union önerisi 20 ve 30 yaşlar
arasında servikal kanser taramasının Paptest ile başlanmasıdır. The Advisory Committee on
Cancer Prevention önerisi servikal kanser tarama sıklığı 3-5 yıl olmalıdır şeklinde olmuştur.
Tabi her ülkenin kendi sağlık ekonomisi ile ilgili olarak değişik stratejiler belirlemişlerdir.
Bazı ülkeler popülasyon temelli programlar yürütmüşlerdir. Bu programda taranacak
28
popülasyonda taranacak kadın tespiti yapılır ve taramaya davet edilir. Bu tarama ülke
genelinde veya sadece spesifik bir bölgede uygulanabilir.Oportünist uygulamada kendi
kararıyla başvuran veya bir sağlık çalışanı tarafından bilgilendirilmiş olan taranır. Popülasyon
temelli programda başarıya ulaşma şansı daha yüksektir. Palencia ve arkadaşlarını yaptığı
çalışmada Avrupa ülkelerinde değişik tarama programlarının popülasyonun sosyoekonomik
durumuna göre değerlendirilmesi yapılmıştır.[48]Popülasyon temelli tarama programlarında
sosyoekonomik olarak herhangi bir eşitsizlik yok iken, oportünist veya bölgesel taramada
popülasyonun sosyoekonomik durumu göre eşitsizlik yarattığını söylemişlerdir. Neden olarak
daha iyi bilgilendirilmiş ve sosyoekonomik durumu daha iyi olan bayanların daha çok tarama
programlarına katıldığı söylenmiştir. Sosyoekonomik statüden bağımsız olarak herkes
programa davet edilip tarandığı için popülasyon temelli programların başarı oranın daha
yüksek olduğu raporlanmıştır.[48]
Avrupa ülkelerinde tarama programları aşağıdaki tabloda verilmiştir. Almanya
başlangıç yaşını 20, bitiş yaşını ise 70 yaş üzeri alarak ve taramasıklığını yılda bir alarak en
yoğun servikal kanser taraması yapan ülkelerden biridir. Finlandiya, İrlanda ve Hollanda ise
tarama sıklığı en az olan ülkelerdir.
Tablo 5: Avrupa ülkelerinde servikal kanser tarama sıklıkları
Ülkeler
Hedef Grup
Başlangıç
Bitiş
Tarama
Kadın
Kapsanan
aralığı
başına
popülasyon
smear sayısı
Belçika
25
64
3
14
58
Danimarka
23
59
3
13
100
Finlandiya
30
60
5
7
100
Fransa
25
65
3
14
5
Almanya
20
70+
1
>50
90
Yunanistan
25
64
3
14
-
İrlanda
25
60
5
8
-
İtalya
25
64
3
14
13
Hollanda
30
60
5
7
100
Portekiz
20
65
3
16
-
İspanya
25
65
3
14
-
İsveç
20
59
3
14
100
İngiltere
20
65
3 veya 5
16 veya 10
-
[49]
29
Türkiye’de Servikal Kanser Taraması
Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Daire Başkanlığı'nın 2005 yılından itibaren kurmaya
başladığı KETEM (Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi) ile daha önceden
uygulanmakta olan dar kapsamlı ve pilot uygulamalar yerini daha geniş toplum taramaları
almıştır. KETEM’de üç önemli kanser olan meme, serviks ve kolon kanserleri özellikle 2008
yılında yürürlüğe giren yasa ile bütün tetkiklerin geri ödeme ve sosyal güvenlik kurumları
tarafından ödenmesi ile etkin bir tarama programı uygulamaya başlamışlardır. Türkiye’de her
5 yılda bir 35-65 yaş arası bayanlara tarama yapılmaktadır.65 yaş bayanda son iki test
negatifse tarama sonlandırılmaktadır. Toplum tabanlı tarama programı ülkemizde
uygulanmaktadır.
30
Materyal ve Metod
Amaç:
Bu çalışmanın amacı yeni bir tanı testi olan TruScreen® (Polartechnics Limited,
Sydney, Australia) cihazının doğruluk oranlarını saptamak ve tarama programları için
uygunluğunu test etmektir. TruScreen® bu çalışmada konvansiyonel Pap-test ile
karşılaştırılacaktır. Kolposkopi eşliğinde alınan biyopsiler ise altın standart test olarak
alınacaktır.
Hasta seçimi:
Başkent Üniversitesi Hastanesi Etik Kurulu onayı ( proje no KA09/159) alındıktan
sonra popülasyon taraması yapmayı planladığımız bölgeler seçildi. Birbirine benzer
özellikleri barındıran ve komşu olan 3 ilçe bu tarama için uygun görüldü (Anamur, Bozyazı
ve Aydıncık). Bu üç bölge, hem ekonomik hem de sosyal anlamda benzer özellikler
içermektedir. Her üç bölgenin de bazı kesimlerinde düşük sosyoekonomik koşullar nedeniyle
sağlık hizmetlerine ulaşım konusunda zorluklar mevcuttu. Tarama öncesi her üç bölgede
Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı ve Mersin KETEM’in (Kanser Erken
Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezi) desteğiyle belediye başkanları ile görüşüldü. İlçe
Belediyesinin desteğiyle tarama öncesi halk, yerel basın ve görsel medya aracılığı ile
taramanın içeriği hakkında bilgilendirilip taramaya davet edilmiştir. Tarama öncesi her
bölgede İlçe Belediyesinin uygun gördüğü bir konferans salonunda halka yönelik “rahim ağzı
kanseri nedir ve önlenebilir mi?” konulu sempozyum verilmiştir. Sempozyum sonrası arzu
edenler tarama için davet edilmiştir. İlçe Belediyesinin uygun gördüğü, hasta mahremiyetine
saygı gösterilerek ve hasta doktor ilişkisinin birebir sağlanabildiği alanlarda tarama
yapılmıştır.
Başvuran her hasta uygun kriterleri sağlıyorsa çalışmaya alınmıştır.
Pap-test için kriterler:
1. 20 yaşını doldurmuş veya ilk ilişkiden sonra en az 3 yıl geçmiş olması.
2. Daha önce benign nedenle histerektomi yapılmış olmamak. (Benign nedenli
olduğunu net bilmeyen veya daha önce hiç pap test yaptırmadığını söyleyen
hastalardan pap test alınmış ancak çalışmaya dahil edilmemiştir.)
3. Son bir yıl içinde pap test yaptırmamış olmak.
31
TruScreen® için kriterler:
1. İşlem için bilgilendirme yapılan ve onam formunu imzalayan
2. 18-70 yaş arası
3. 6 hafta içinde Pap Smear alınmamış
4. İşlem esnasında ağır kanaması olmayan
5. Gebe olmayan veya postpartum 4 aydan fazla süre geçmiş olan
6. Önceden histerektomi olmayan
7. Son üç ayda servikse cerrahi prosedür uygulanmayan
8. Bilinen her hangi bir fotosensitif hastalığı olmayan
9. Daha önce pelvik bölgeye radyoterapi almayan
10.Kemoterapi almayan veya son 5 haftadır kemoterapi almayan
11.Pap-test için uygun olan
Yöntem
Her hasta, jinekolojik masa, jinekolojik masanın üzerine serilmesi için kağıt havlu,
soyunup giyinmesi için bir kabin, üzerine sarması amacıyla örtü, tek kullanımlık spekulum ve
eldiven, tek kullanımlık smear fırçası, lavabo, sabun ve aydınlatma ünitesinin bulunduğu
odalarda muayene edilmiştir. TruScreen® ve Pap-test için3 odadizayn edilmiş, 1 oda ise
kolposkopi ve küçük cerrahi işlemler için dizayn edilmiştir. TruScreen® cihazını her odada
doktor, hemşire veya teknisyen kullanmıştır. Kolposkopi ise doktorlar tarafından
uygulanmıştır.
Uygun olan her hasta önce TruScreen® sonra Pap-test ile taranmıştır. TruScreen®
sonucu anormal gelen her hasta kolposkopi odasına yönlendirilmiş ve kolposkopi ile tekrar
değerlendirilmiştir.
32
Şekil 8 Çalışmanın algoritması
TruScreen® ile değerlendirme
Uygun boyutta spekulum yerleştirilmesini takiben serviks orta hatta olacak şekilde
konumlandırılır. Çok yoğun mukus olan hastalarda servikse dokunmadan mukus bir ring
forseps ve gazlı bez yardımıyla alınır.
Şekil 9TruScreen® cihazı
TruScreen® cihazı açık ve yazıcıda yeterli kağıt olduğundan emin olunduktan sonra
cihaz için özel olarak tasarlanmış tıkaç (optical test plug) ile cihazın kalibrasyonu yapılır.
33
Şekil 10 Kalibrasyon cihazı ve TruScreen ® probu
Cihazın kalibrasyonu yapıldıktan sonra cihaza tek kullanımlık olan başlık takılır (SUS,
single use sensor). Uygun şekilde takılmadığında cihaz uyarı verecektir. Uygun ve nazikçe
tekrar yerleştirildiğinde cihaz da yeşil ışık yanacak, butona bastığınızda sarı ışık yanacak ve
cihaz muayene için hazır olacaktır.
Şekil 11TruScreen® cihazının hazırlanması
34
Serviks transformasyon zonu üzerinde cihazın ucu uygun noktalara konularak
gezdirilir. Cihaz taranan bölgeyi algıladıktan sonra aşağıdaki diyagramda gösterildiği gibi
serviks tüm transformasyon zonunu kapsayacak şekilde taranır. Taramanın bitiminde cihaz
tarafından otomatik olarak veya butona basılarak yazıcıdan çıktı alınır.
Şekil 12 Servikste taranacak bölgelerin gösterilmesi
Yazıcıdan çıkartılan kâğıda mutlaka hasta ismi yazılır. Kullanılan tek kullanımlık ucun
seri numarasını içeren yapışkan kâğıtlardan biri yazıcıdan alınan çıktının üzerine yapıştırılır
diğeri ise hasta bilgilerinin bulunduğu forma yapıştırılır.
35
Şekil 13 Hasta kayıt ve TruScreen® raporu örneği
Sonuç 2 farklı yöntemle rapor edilebilir. Birinci yöntemde sonuç normal veya anormal
yazar. İkinci yöntemde ise sonuç üç haneli şifreli bir kodlama ile verilir. Her üç cihazı da
şifreli kullanmayı tercih ettik. Bunu yapmamızdaki temel amaç smear alırken sonuçtan
haberdar olmamak ve aynı şekilde sonucun hasta tarafından görülüp gereksiz telaş
yaratılmaması sağlamak. Smear alındıktan sonra TruScreen® tarafından verilen hasta raporu
kodlama kağıdına bakılarak sonucu değerlendirildi. Hasta bilgileri ve TruScreen® sonucu
hasta kayıt formuna doldurulduktan sonra eğer sonuç anormal ise hasta kolposkopi odasına
yönlendirildi.
Smear alınması
Konvansiyonel Pap test yöntemi ve 2 farklı smear fırçası kullanıldı. Endoservikal
kanalı net izlenmeyen hastalarda smear örneği endoservikal smear fırçası kullanılarak yapıldı.
Örnek 365 derece döndürülerek alındı. Her hastadan bir lam alındı. Fırçanın 2 tarafı da lama
eşit şekilde yayıldı. Örnek, saç spreyi ile fiske edilerek smear kutusuna konuldu ve hastanın
ismi ve TC kimlik numarası hem lama hem de smear kutusuna yazıldı.
Kolposkopik değerlendirme
TruScreen® sonucu anormal gelen her hastaya kolposkopi yapıldı. Kolposkopi için iki
farklı cihaz farklı zamanlarda kullanıldı. Anamur bölgesinde dijital kolposkopi (Centrel
S1 Grimed ®) kullanıldı. Bozyazı ve Aydıncık bölgesinde klasik kolposkopi (kolposkopi F1
Grimed ®) cihazı kullanıldı. Tek kullanımlık spekulum yerleştirilmesi sonrası serviks net
36
görülecek şekilde kolposkopiye başlandı. Vajen ve serviks steril distile su ile temizlendikten
sonra çıplak gözle ve büyütülerek serviks incelendi. İşlemi takiben servikse %3’lük asetik asit
ve iyot solüsyonu uygulandı ve anormal izlenen alanlardan biyopsi forsepsi ile biyopsi alındı.
Alınan biyopsi spesmenleri formol içeren kaplara yerleştirildikten sonra hasta ismi ve TC
kimlik numarası yazıldı. Her hastanın kolposkopi bulguları hasta kayıt formuna işlendi.
Pap-test ve biyopsinin değerlendirilmesi
Pap-test ve biyopsi sonuçları 2 farklı merkezde değerlendirildi. Pap-test preparatları
Mersin KETEM tarafından değerlendirildi. Biyopsi spesmenleri ise Onay Patoloji ve Sitoloji
Laboratuvarı (Selanik 2. Cad. 53/2 Kızılay/ANKARA Tel/Faks: (0312) 417 00 67) tarafından
değerlendirildi. Her iki merkezde bir diğerinin sonucunu bilmeden spesmenleri değerlendirdi.
İstatiksel analiz
Çalışma verileri, SPSS versiyon 17.0 istatistik paket programına (Statistical Package
for the Social Sciences,version 17.0, SPSS Inc, Chicago,III,USA) aktarılarak analiz edilmiştir.
Karşılaştırmalı verilerin analizinde Ki-karekullanılmıştır.İstatistiksel anlamlılık düzeyi p<0.05
olarak kabul edilmiştir.
37
BULGULAR
Toplam 3 bölgede olmak üzere 1438 hasta tarandı ve 819 tane hastaya TruScreen®
uygulandı. İstatistiksel analiz 819 hasta üzerinden yapıldı (anormal sitoloji oranı, toplam hasta
sayısı üzerinden verilmiştir). Hastaların ortalama yaşı 42,5 (±9,04; 19-70) idi. Her üç bölgede
benzer yaş dağılımları mevcuttu. Anamur 42,5±8,7, Bozyazı 43,7 ± 9,8, Aydıncık 41,3 ± 8,4
idi.Hastaların %22,1’i menopoz sonrası hastalardı. %73,3 hasta ise üreme çağında hasta
grubunu oluşturuyordu. %4,6 hastada menopozal statü bilinmiyordu. Hastaların sadece %
8,9’u daha önce Pap test yaptırmıştı. Bunların hepsinin sonucunun normal sitoloji olduğu
söylenmişti. Hastaların %56’sında vajinal akıntı, %7,4’ünde ise postkoital kanama şikâyeti
mevcuttu.
Tablo6: Bölgelerin demografik özellikleri
Anamur
Bozyazı
Aydıncık
Toplam
Yaş
42,5±8,7
43,7 ± 9,8
41,3 ± 8,4
42,5 ±9,04
Menopoz öncesi
263 (%72)
160 (%70)
177 (%76)
600 (%73)
Vajinal akıntı
153(%42)
132 (%58)
180 (%77)
465 (%56)
Postkoital kanama
38 (%10)
16 (%7)
7(%3)
61(%7,5)
Daha önce Pap test yaptıran
42 (%11)
22 (%9)
9 (%3,8)
73 (%8,9)
Pap-test uygulanan
697
374
367
1438
TruScreen®uygulanan
361
225
232
818
Kolposkopi yapılan
125
75
64
264
Biyopsi alınan
87
59
51
197
Toplam Pap-test yapılan hasta sayısı 1438 idi. Benzer özellikleri olan 3 bölge tarandı. 1.
bölgede (Anamur) 697 hastaya Pap-test yapıldı ve 361 hastaya TruScreen® uygulandı. 2.
bölgede (Bozyazı) 374 hastaya Pap-test yapıldı ve 226 hastaya TruScreen® uygulandı. 3.
bölgede (Aydıncık) 367 hastaya Pap-test yapıldı ve 232 hastaya TruScreen® uygulandı. Üç
bölgenin toplam anormal Pap test sayısı 15 ve bunların 5 tanesi ASCUS, 9 tanesi LSIL, 1
tanesi HSIL’di. Anormal smear oranı %1,04. LSIL’de bu oran %0,62, ASCUS’ da %0,34,
HSIL de ise % 0,069 olarak hesaplanmıştır. ASC-H ve AGC hücre her üç bölgede de
raporlanmamıştır. Anamur’da taranan hastalardan sadece 2 tanesinde anormal sitoloji
bulunmuş ve bunlarda ASCUS olarak değerlendirilmiştir. Bozyazı bölgesinde taranan
38
hastalarda toplam 5 anormal sitoloji bulunmuş ve bunlar da 2 ASCUS, 2 LSIL ve 1 HSIL
olarak değerlendirilmiştir. Aydıncık bölgesinde toplam 8 anormal sitoloji bulunmuş ve bunlar
da 1 ASCUS, 7 LSIL olarak değerlendirilmiştir.
Pap-test
Anamur
Bozyazı
Aydıncık
Toplam
Anormal
2 (%0,28)
5(%1,33)
8 (%2,17)
15 (%1.04)
Toplam
697
374
367
1438
Şekil 14 Bölgelere göre hasta sayısı ve anormal sitoloji sayısı
Toplam 819 hastaya TruScreen® uygulandı, 261 hastada anormal, 558 hastada normal
sonuç verdi. Bölgelere göre değerlendirildiğinde Anamur bölgesinde toplam 361 hastaya
TruScreen® uygulandı ve 126 hastada anormal, Bozyazı bölgesinde 226 hastaya TruScreen®
uygulandı ve 72 hastada anormal sonuç ve Aydıncık bölgesinde 232 hastaya TruScreen®
uygulandı ve 63 hastada anormal sonuç verdi.
TruScreen® sonucu anormal gelen hastaların hepsine kolposkopi yapıldı. TruScreen®
normal gelen 6 hastada ise 1 hastanın smear sonucu ASCUS gelmesi diğer 5 hastanın ise
klinik olarak şüphe edilmesi sonucu ek olarak kolposkopi yapılmıştır. Toplam 267 hastaya
kolposkopi yapılmıştır. Kolposkopi yapılan hastaların 197’sinde kolposkopi eşliğinde biyopsi
yapılmıştır. Toplam 242 adet biyopsi alınıp değerlendirilmiştir. 71 hastada ise sadece
kolposkopi yapılmış ve herhangi bir patolojik görünüm izlenmediği için biyopsi
yapılmamıştır.
39
Anamur
Bozyazı
Aydıncık
Toplam
ToplamTruScreen®
361
226
232
819
Anormal
126 (%34)
72 (%31)
63 (%27)
261 (%31,8)
28 (%7,7)
24 (%10,6)
3 (%1,29)
55 (%6,7)
TruScreen®
Anormal Biyopsi
Şekil 15 Bölgelere göre toplam ve anormal TruScreen® sayısı
Toplam 197 hastanın biyopsi sonuçları Tablo 7’de verilmiştir. 3 hastada yüksek
dereceli lezyon, 7 hastada ise düşük dereceli lezyon saptanmıştır. Ancak kondilom ve
koilositik değişiklikler anormal olarak değerlendirildiğinde toplam anormal histoloji sayısı 55
(55/197; %27,9)’tir. En fazla izlenen histopatolojik sonuç isekronik servisittir (122/197;
%61,9).
40
Şekil 16 Kolposkopi ve biyopsi sayıları
Anormal sitolojisi olan 15 hastanın 8 tanesinde TruScreen® uygulanmış ve sonuçları
Tablo 8’de verilmiştir. Anormal sitolojisi olan 4 hastanın TruScreen® sonucunormal olarak
değerlendirilmesi nedeniyle bu hastalara o esnada kolposkopi yapılmamıştır. Ancak 3
numaralı hasta bir sonraki taramada çağrılmış ve tekrar değerlendirilmiştir. 5 numaralı hasta
ise kendi kliniğimize başvurmuş ve orada yakın takibealınmıştır. Kendi kliniğimizde
yaptığımız kolposkopi ve biyopsi sonucu yüksek dereceli lezyon gelmiştir.
Tablo 7: Biyopsi sonuçları
Histopatolojik sonuç
Sayı
Yüksek dereceli lezyon
3
Düşük dereceli lezyon
7
Kondilom (düz ve verrüköz)
25
Koilositik değişiklikler
20
İmmatur skuamöz metaplazi
1
Kronik servisit
122
Normal epitel
11
Nabothi kisti
8
41
Tablo 8: Sitoloji Sonuçları
Hasta
Sitoloji sonucu
TruScreen® sonucu
Biyopsi sonucu
1(T.E.)
ASCUS
Normal
yok
2(Ü.Y.)
ASCUS
Anormal
Kronik servisit
3 (H.K.)
ASCUS
Normal
Kronik servisit
4 (K.B.)
LSIL
Normal
yok
5 (A.G.)
LSIL
Normal
HSIL*
6 (S.G.)
LSIL
Anormal
Kronik servisit
7(A.S)
LSIL
Anormal
Kronik servisit
8 (Ş.D.)
HSIL
Anormal
HSIL
*Hastaya daha sonra kliniğimizde kolposkopi yapılmış ve biyopsi alınmıştır
Biyopsi sonucu CIN 1 ve daha üzeri gelen hastaların listesi aşağıda verilmiştir. 8 (Ş.D.)
numaralı hasta dışında hiçbir hastada biyopsi sonucu smear sonucu ile korelasyon
göstermemektedir.
Tablo 9: Hasta bazında biyopsi ve sitoloji sonuçları
Hasta ismi
Biyopsi sonucu
Pap-test sonucu
8 Ş.D.
HSIL
HSIL
9 H.D.
HSIL
Malignite izlenmedi
10 F.B.
LSIL
Malignite izlenmedi
11 H.Y.
LSIL
Malignite izlenmedi
12 H.K.
LSIL
Malignite izlenmedi
13 A.Ç.
LSIL
Malignite izlenmedi
14 M.G.
LSIL
Malignite izlenmedi
15 A.Ö.
LSIL
Malignite izlenmedi
16 A.Ş.
LSIL
Malignite izlenmedi
Pap testte anormallik oranı %1 olarak izleniyorken bu oran TruScreen® için %31,9’dır.Bu
hastalar kolposkopi ile değerlendirildiğinde yarısında olabilecek düşük dereceli veya yüksek
42
dereceli lezyonlar tanımlanmıştır. Ancak bunlar biyopsi ile değerlendirildiğinde sadece
%28’sinde anormal histoloji mevcuttur.
Tablo 10:Anormallik Oranları
Normal (%)
Anormal
Toplam
Pap-Test***
802 (%97,9)
8 (%1)
819*
TruScreen®***
557 (%68)
261 (%31,9)
819**
Kolposkopi
126 (%47)
138 (%53)
264
Servikal Biyopsi
142 (%72)
55 (%28)
197
*9 hastada Pap- test sonucu dejenereolarakgelmiştir
** 1 Hastada yetersiz sonuç gelmiştir.
*** TruScreen® ve Pap-test tüm hastalara uygulanmıştır.
Tablo 11’de izlendiği gibi TruScreen ® ile anormal sonuç alınan hastaların sadece 4
tanesinde Pap test epitelyal hücre anomalisi var. Ancak TruScreen® testinin anormal dediği
258 hastanın 254’ünde Pap Test normal olarak rapor edilmiştir.
Tablo 11: TruScreen® ile Pap Test sonuçlarının karşılaştırılması
Truscreen®
Pap Test
Toplam(n)
Anormal(n)
Normal(n)
Anormal (n)
4
4
8
Normal (n)
254
547
809
258
551
809
Toplam (n)
Tablo 10 ve 11’i beraber değerlendirdiğimizde TruScreen® testi anormal olan hastaların
%27,8’inde histolojik olarak doğrulanmış bir epitelyal hücre anomalisive eş zamanlı Pap test
ile 4 hastada epitelyal hücre anomalisi mevcuttur. Ancak histolojik olarak bu hastaların
3’ünde kronik servisit ve1’nde HSİL saptanmıştır(Tablo8).
43
Tablo 12: TruScreen ®, Kolposkopi ve Pap test sonuçlarının biyopsi ile karşılaştırılması
Anormal Histoloji (biyopsi alınan hastalar)
Pozitif (n)
Negatif (n)
Pozitif
53
137
Negatif
2
5
Pozitif
47
91
Negatif
8
51
Pozitif
2
4
Negatif
52
136
TruScreen ®(n)
Kolposkopi(n)
Pap Test(n)
Tablo 13: Çalışılan Testlerin Sensitivite, Spesifite, NPV ve PPV ‘si*
Sensitivite %
Spesifite %
PPV %
NPV %
TruScreen® *
-
-
27
-
Pap Test*
-
-
16
-
Kolposkopi
85
35
33
86
*Biyopsi alınan hastalar göre hesaplandığındaki veriler sunulmuştur
Tablo 13’de gösterildiği gibi TruScreen® testinin pozitif prediktif değeri %27 iken
Pap-testin pozitif prediktif değeri %16’dır. Ancak taranan grubumuzda kolposkopi
endikasyonu sadece TruScreen® testinin anormal olduğu hastalar olduğu için bu testin
sensitivitesi ve spesifitesi doğru olmayacaktır. Kolposkopinin sensitivitesi %85, spesifitesi
%35 olarak hesaplanmıştır. Pozitif prediktif değer kolposkopi yapılan hastalarda %35’dir.
44
Tablo 14: TruScreen® operatörlerinin anormal TruScreen® ve komplikasyon oranları
Doktor %
Hemşire ve
Toplam %
p
Teknisyen %
Anormal TruScreen®
26,3
37,9
31,8
.001
TruScreen®
3,2
6,2
4,6
.112
Komplikasyonları
Tablo 15: Anormal ve normal TruScreen® sonuçlarındaki ortalama spot sayısı
Ortalama spot sayısı
p
(±Std.Deviasyon)
Anormal TruScreen®
23,13 ±3,1
Normal TruScreen®
23,25 ±3,1
.598
TruScreen® yapılan hastaların 35 tanesinde minör kanama, 1 hastada major kanama, 1
hastada ise minör rahatsızlık komplikasyonları olmuştur. Tablo 14’de izlendiği gibi
TruScreen® operatörü ile komplikasyon arasında istatistiksel olarak anlam bulunmamaktadır
(p=.112). Ancak anormal TruScreen® oranlarına baktığımızda TruScreen ® operatörü eğer
doktor ise anlamlı olarak daha düşük bulunmuştur (p .001). Ancak bakılan spot sayısı ile
anormal sonuç arasında istatistiksel olarak anlam bulunmamaktadır (p,598).
45
Tartışma ve Sonuç
Bu çalışma Türkiye’de TruScreen® kullanımı adına yapılmış ilk çalışmalardan biridir.
Serviks kanseri taramasında daha az zahmetli ve doğruluk oranı daha yüksek bir testin
kullanımına her zaman ihtiyaç olmuştur. 1941 yılında konvansiyonel Pap testin kullanıma
girmesi ve 1960’lı yıllarda kolposkopinin etkin kullanılmasıyla beraber serviks kanseri
insidansında ve mortalitesinde önemli bir düşüş izlenmiştir. Sıvı bazlı sitolojilerin kullanıma
girmesi ile beraber bu testlerin doğruluk oranı artmış ve daha çok hastaya tedavi imkânı
sağlanmıştır. Ancak hala günümüzde her ne kadar testlerin sensitivitesi ve spesifitesinin
artmasına rağmen iş yükünde bir azalma izlenmemiştir. Ülkemizde taramada mevcut patolog
sayısı ve yıllık bakılan sitoloji sayısını göz önüne aldığımızda taranması gereken
popülasyonun (14 milyon kadın, 30-65 yaş) ancak %42’sine (6 milyon) en iyi şartlarda
bakılmaktadır. Aynı zamanda sonucun hastaya ulaşması da iş yükü nedeniyle haftaları
almaktadır. Nitekim çalışmamızda daha önce Pap test yaptıranların sayısı %8,9 idi.
Servikal sitoloji taramasının etkinliğinin laboratuvar şartlarından etkilenmesini de göz
önüne alırsak bu yavaş işleyen programın her zaman alternatiflerinin ortaya çıkması
kaçınılmazdır. TruScreen® testinin alternatif olarak gündemi gelmesi yine bu nedenlerin
başındadır.
TruScreen® ile taramanın olası avantajları şunlardır. Öncelikle objektif bir testtir.
Yorumlanma ihtiyacı olmayan bir testtir. Sonuç normal veya anormal olarak söylenecektir ve
her anormal sonuç bir ileri teste yönlendirilecektir. Testin bir diğer avantajı da sonucun
söylenmesi için herhangi bir ek süreye ihtiyaç duyulmamasıdır. Bu nedenle hasta
memnuniyeti en üst seviyede olmaktadır. Her ne kadar toplum bazlı tarama stratejisinde
taranacak popülasyonun önceden davet edilmesi uygulanmakta ise de oportünist yaklaşımda
bu hastaların kendi inisiyatifinde olan bir durumdur. Anında sonucunu öğrenen hastalarda
memnuniyet daha üst düzeyde olacaktır ve bu da tarama programına katılımı artıran bir
durumdur. Mould T AJ ve arkadaşlarının çalışmasında 152 hasta üzerinde yapılan ankette
hastaların Polarprobe ile daha az anksiyete (2/10 vs. 4.5/10), daha az ağrı (%3 vs. %33), daha
az kanama ve rahatsızlık (%5vs. %12) yaşadığı saptanmıştır. Sonuçta bayanların çoğunluğu
Polarprobe yöntemini smear testine tercih etmiştir (%82 vs. %2). Bizim çalışmamızda da
%4,6 oranında komplikasyon saptanmış ve 1 hasta dışında bunların hepsi minör kanama veya
minör rahatsızlık idi.
46
TruScreen® dezavantajları ise her türlü doku anormalliğinden etkilenmesidir. Kronik
servisit oldukça yaygın bir patolojidir ve benign olmasına rağmen TruScreen® tarafından
yanlış yorumlanıp anormal olarak sonuç vermesidir. Diğer bir dezavantajı ise güvenirliği ile
ilgilidir. İyi bir şekilde hazırlanmamış olan bir cihaz anormal sonuç verecektir. Bunlar cihazın
kalibrasyonu, probun ucunun temiz olup olmaması ve kullanılan tek kullanımlık ucun kırık
olup olmaması gibi nedenler sayılabilir. Anormal olarak rapor edilen bir sonucun dokunun
anormal olarak algılanması nedeniyle mi yoksa cihaz nedeniyle mi anormal olarak
raporlandığının analizini yapacak herhangi yöntem bulunmamaktadır. Bu nedenle cihazın
güven aralığı oldukça dardır.
Elektriksel akım ile anormal dokunun tanınabileceği 1990’lı yıllarda bulunmasına
rağmen bu yöntemin rutin uygulamaya hala konulmamış olması ve yeterli literatürün
bulunmaması cihazın en büyük handikaplarını oluşturmaktadır.
Literatürde Polarprobe ile ilk çalışmayı 1994 yılında M. Coppleson ve arkadaşları
yayınlamıştır[50]. Bu çalışmada 183 hasta değerlendirmeye alınmış, Polarprobe ve
kolposkopi/histoloji üzerinden sonuçlar verilmiş. Bu çalışmada histolojik olarak düşük
dereceli olduğu bilinen hastalarda %85, yüksek dereceli lezyonlarda %90, invazif kanserlerde
%99 doğruluk oranı verilmiştir. Ancak hastadan hastaya ilk klinik çalışma 1997 yılında
Singer A ve arkadaşları tarafından yapılmıştır. Bu çalışmada 2 grup hasta sınıflandırılmıştır.
1. grup hastada değişik evrelerde olan semptomatik ve gözle görülebilir lezyonu olan 41
serviks karsinomlu hasta yer alırken 2. grupta son 12 ayda servikal cerrahi geçirmemiş ve
hem Pap-test hem de kolposkopi negatif olan 45 hasta dahil edilmiştir. Histolojik olarak
konfirme edilmiş serviks karsinomlu hastalar da Polarprobe yönteminin sensitivitesi %98,
spesifitesi %91 olarak bulunmuştur.
Singer A ve arkadaşlarının 2003 yılında yayınladıkları ve 10 merkezde toplam 651
hastayı içeren çalışmasında TruScreen ®, Pap test ve iki testin kombinasyonun sensitivitesini
yayınlamışlardır[3]. Bu çalışmaya 2 farklı kategoriden hasta dâhil edilmiş. Birinci grup
tamamen gönüllülerden oluşmakta (n:485), ikinci grup ise kolposkopi kliniğine daha önceden
bilinen anormal bir sonuç için başvuran hastalar dahil edilmiştir.Çalışmada birinci grupta
CIN1 ve CIN2-3 prevelansı %1 ve %0,6 veikinci grupta CIN1 ve CIN2-3 prevelansı %14 ve
%31 idi.
47
Tablo 16: Polarprobe ile ilgili çalışmalar
M. Coppleso et al. 1994
Sensitivite
Spesifite
CIN1-atipi %85
%86-97
CIN2-CIN3 %90
İnvazif kanser %99
Singer A et al * 1997
%98
%91
Singer A et al 2003
%67 (CIN1)
%81
%70 (CIN2-3)
Pruski D et al 2008***
CIN (1-2) %53
84
CIN3 %80
He Xiu-kui et al 2010**
%32,2
%96,7
*İnvazif kanser için değerler
** Çalışma Çince yazılmıştır. Sayılar ingilizce özetinden alınmıştır
***Çalışma Lehçe (Polonya dili) yazılmıştır. Sayılar ingilizce özetinden alınmıştır.
Bu çalışmada CIN2/3 ve CIN 1 için TruScreen® sensitivitesi %70 ve %67, spesifite %81
olarak hesaplanmıştır. Bu çalışmada Pap-test ve kombine testte (TruScreen® + Pap Test)
sensitivite CIN2/3 için %69 ve %93; CIN 1 için %45 ve %87 verilmiştir. Spesifite Pap test
için %95, kombine test için %80 hesaplanmıştır.
Bizim çalışmamızda tarama grubunun hepsinin histolojik tanısı olmadığından sensitivite
ve spesifite hesaplanmamıştır. Sadece TruScreen® sonucu anormal olan hastalar
kolposkopiye yönlendirilmiş ve biyopsi alınmıştır. TruScreen® testinin PPV %27, Pap-testin
%16 ve kolposkopinin %33’tur. Çalışmamızda anormal sitoloji sonucu olan ve aynı zamanda
TruScreen® yapılan 8 hasta mevcuttu. Bu sonuçları karşılaştırdığımızda TruScreen® 1 HSIL
hastasında yanlış negatif sonuç verdi. 1 ASCUS ve 1 LSIL hastasında TruScreen® normal
olması nedeniyle biyopsi sonucu yoktu. Ancak biyopsi ile doğrulanmış 7 LSIL, 1 HSIL
hastasında TruScreen® anormal demesine rağmen sitoloji bu hastalarda yanlış negatif sonuç
verdi. Toplam 2 testte farklı hasta grupları tanı almış ve iki testin kombinasyonunda
taramanın doğruluk oranının artacağı net olarak izlenmektedir.
Sonuç olarak baktığımızda TruScreen® pozitif olma oranı %31,9 ve bu hastaların
%27’inde histoloji sonucu HPV etkisi ve daha üstü displaziler gelecektir. Anormal sonuç
48
gelen%73 hastaya ise gereksiz kolposkopi yapılmış olacaktır. Bizim çalışmamızda kronik
servisit oranı (%62,2) gibi oldukça yüksek oranda bulunmuştur. Bunun nedeni olarak
taramaya transformasyon zonu net izlenen ve TruScreen® yapılmasına uygun her hastayı
dahil etmiş olmamızdır.
TruScreen®’iliteratürde yapılan testlere göre değerlendirdiğimizde sensitivitesi en az Paptest kadar yüksektir. Nitekim prevelansı düşük olan hastalıklar için iyi bir sensitivite değeri
önemlidir. Bizim çalışmamızda sınırlı sayıda kolposkopi imkanı olduğu için ve test 1/3
oranında pozitif sonuç verdiği için bu çalışmada sadece TruScreen® pozitif olan hastalara
kolposkopi yapıldı. Çalışmamızda da izlendiği gibi TruScreen® ile anormal histoloji
yakalama sayısı Pap-teste göre daha iyidir.Pap-testte 1438 hastada bakılan anormal sitoloji
prevelansı %1,04 (15 hasta) ve bu oran Türk Servikal Kanser ve Servikal Sitoloji Araştırma
Grubunun 2009’da yayınladığı prevelans ile benzerdir (%1,8). Ancak bu oran 2000
laboratuvar verilerini içeren ABD çalışmasında %6,9 (ASCUS %4.5, LSIL %1.6, HSIL %0.5,
AGC %0.3) olarak verilmiştir. Bizim çalışmamızda TruScreen® ile bakılan hastalarda ise
anormal histoloji oranı %6,5 (54/819) idi. Bizim çalışmamızda Pap Test için histolojik tanıları
olan hastalar üzerinden baktığımızda 1 yüksek dereceli lezyonu olanda (%50; ½ hasta), LSIL
olan 7 hastada yanlış negatiflik sonuç vermiştir(0/7). TruScreen® ise 1 hastada yüksek
dereceli lezyonu atlamıştır. Ancak Truscreen® normal olup da kolposkopi ve biyopsi
aldığımız hasta sayısı sınırlı olduğu için TruScreen® ile Pap testi bu noktada karşılaştırmak
doğru olmayacaktır.
Sonuç
TruScreen® çalışmamızda servikal displazi yakalama oranı Pap teste göre daha iyi
bulunmuştur. Ancak TruScreen® ile yapılan taramada kolposkopi oranı çok artmaktadır ve bu
da taramanın maliyetine etki etmektedir. Tek başına TruScreen® kullanımı maliyet etkin bir
yöntem değildir. Diğer testler ile kombinasyonu ile hem aşırı kolposkopi oranını azaltacak
hem de daha etkin bir tarama yöntemi olarak kullanılmasını sağlamış olacaktır. Bunlar içinde
özellikle HPV DNA testi ile beraber kullanıldığında, pozitif gelen hastalara HPV DNA testi
uygulanması ve sonrasında kolposkopi yapılması ile daha etkin bir yöntem olarak karşımıza
çıkabilir. Ancak bunun için şu an literatürdeyeterli çalışma bulunmamaktadır. TruScreen®
testinin tek başına kullanımı ile değil de diğer testlerle kombine kullanılması ile ilgili
çalışmalar yapılması gelecek için daha umut verici görünmektedir.
49
Kaynaklar
1.
Ferlay, J., et al., Estimates of worldwide burden of cancer in 2008: GLOBOCAN 2008.
Int J Cancer.
2.
Davey, E., et al., Effect of study design and quality on unsatisfactory rates, cytology
classifications, and accuracy in liquid-based versus conventional cervical cytology: a
systematic review. Lancet, 2006. 367(9505): p. 122-32.
3.
Singer, A., et al., A real time optoelectronic device as an adjunct to the Pap smear for
cervical screening: a multicenter evaluation. Int J Gynecol Cancer, 2003. 13(6): p.
804-11.
4.
Carter, J.R., Z. Ding, and B.R. Rose, HPV infection and cervical disease: a review.
Aust N Z J Obstet Gynaecol. 51(2): p. 103-8.
5.
Franco, E.L. and D.M. Harper, Vaccination against human papillomavirus infection: a
new paradigm in cervical cancer control. Vaccine, 2005. 23(17-18): p. 2388-94.
6.
Lowy, D.R., et al., Human papillomavirus infection and the primary and secondary
prevention of cervical cancer. Cancer, 2008. 113(7 Suppl): p. 1980-93.
7.
Trottier, H. and E.L. Franco, The epidemiology of genital human papillomavirus
infection. Vaccine, 2006. 24 Suppl 1: p. S1-15.
8.
de Villiers, E.M., et al., Classification of papillomaviruses. Virology, 2004. 324(1): p.
17-27.
9.
Munoz, N., et al., Epidemiologic classification of human papillomavirus types
associated with cervical cancer. N Engl J Med, 2003. 348(6): p. 518-27.
10.
Bosch, F.X., et al., Prevalence of human papillomavirus in cervical cancer: a
worldwide perspective. International biological study on cervical cancer (IBSCC)
Study Group. J Natl Cancer Inst, 1995. 87(11): p. 796-802.
11.
Richart, R.M. and B.A. Barron, A follow-up study of patients with cervical dysplasia.
Am J Obstet Gynecol, 1969. 105(3): p. 386-93.
12.
Clifford, G.M., et al., Human papillomavirus genotype distribution in low-grade
cervical lesions: comparison by geographic region and with cervical cancer. Cancer
Epidemiol Biomarkers Prev, 2005. 14(5): p. 1157-64.
13.
Safaeian, M., D. Solomon, and P.E. Castle, Cervical cancer prevention--cervical
screening: science in evolution. Obstet Gynecol Clin North Am, 2007. 34(4): p. 73960, ix.
50
14.
Burk, R.D., et al., Sexual behavior and partner characteristics are the predominant
risk factors for genital human papillomavirus infection in young women. J Infect Dis,
1996. 174(4): p. 679-89.
15.
Schiffman, M., Integration of human papillomavirus vaccination, cytology, and
human papillomavirus testing. Cancer, 2007. 111(3): p. 145-53.
16.
Schiffman, M.H., et al., Epidemiologic evidence showing that human papillomavirus
infection causes most cervical intraepithelial neoplasia. J Natl Cancer Inst, 1993.
85(12): p. 958-64.
17.
Ostor, A.G., Natural history of cervical intraepithelial neoplasia: a critical review. Int
J Gynecol Pathol, 1993. 12(2): p. 186-92.
18.
The 1988 Bethesda System for reporting cervical/vaginal cytological diagnoses.
National Cancer Institute Workshop. JAMA, 1989. 262(7): p. 931-4.
19.
Davey, D.D., et al., Terminology and specimen adequacy in cervicovaginal cytology.
The College of American Pathologists Interlaboratory Comparison Program
experience. Arch Pathol Lab Med, 1992. 116(9): p. 903-7.
20.
Broder, S., From the National Institutes of Health. JAMA, 1992. 267(14): p. 1892.
21.
Simsir, A., et al., Effect of Bethesda 2001 on reporting of atypical squamous cells
(ASC) with special emphasis on atypical squamous cells-cannot rule out high grade
(ASC-H). Diagn Cytopathol, 2006. 34(1): p. 62-6.
22.
Solomon, D., et al., The 2001 Bethesda System: terminology for reporting results of
cervical cytology. JAMA, 2002. 287(16): p. 2114-9.
23.
Sherman, M.E., D. Solomon, and M. Schiffman, Qualification of ASCUS. A
comparison of equivocal LSIL and equivocal HSIL cervical cytology in the ASCUS
LSIL Triage Study. Am J Clin Pathol, 2001. 116(3): p. 386-94.
24.
Quddus, M.R., et al., Atypical squamous metaplastic cells: reproducibility, outcome,
and diagnostic features on ThinPrep Pap test. Cancer, 2001. 93(1): p. 16-22.
25.
Park, T.W., et al., Association between human papillomavirus type and clonal status
of cervical squamous intraepithelial lesions. J Natl Cancer Inst, 1996. 88(6): p. 355-8.
26.
zur Hausen, H., Papillomaviruses causing cancer: evasion from host-cell control in
early events in carcinogenesis. J Natl Cancer Inst, 2000. 92(9): p. 690-8.
27.
Eddy, G.L., et al., Biopsy findings in five hundred thirty-one patients with atypical
glandular cells of uncertain significance as defined by the Bethesda system. Am J
Obstet Gynecol, 1997. 177(5): p. 1188-95.
51
28.
ACOG Practice Bulletin No. 99: management of abnormal cervical cytology and
histology. Obstet Gynecol, 2008. 112(6): p. 1419-44.
29.
Gibb, R.K. and M.G. Martens, The impact of liquid-based cytology in decreasing the
incidence of cervical cancer. Rev Obstet Gynecol. 4(Suppl 1): p. S2-S11.
30.
Lee, K.R., et al., Comparison of conventional Papanicolaou smears and a fluid-based,
thin-layer system for cervical cancer screening. Obstet Gynecol, 1997. 90(2): p. 27884.
31.
Diaz-Rosario, L.A. and S.E. Kabawat, Performance of a fluid-based, thin-layer
papanicolaou smear method in the clinical setting of an independent laboratory and
an outpatient screening population in New England. Arch Pathol Lab Med, 1999.
123(9): p. 817-21.
32.
Hatch, K.D., et al., Multicenter direct to vial evaluation of a liquid-based pap test. J
Low Genit Tract Dis, 2004. 8(4): p. 308-12.
33.
Arbyn, M., et al., Liquid compared with conventional cervical cytology: a systematic
review and meta-analysis. Obstet Gynecol, 2008. 111(1): p. 167-77.
34.
Ferreccio, C., et al., A comparison of single and combined visual, cytologic, and
virologic tests as screening strategies in a region at high risk of cervical cancer.
Cancer Epidemiol Biomarkers Prev, 2003. 12(9): p. 815-23.
35.
Kjaer, S., et al., The absolute risk of cervical abnormalities in high-risk human
papillomavirus-positive, cytologically normal women over a 10-year period. Cancer
Res, 2006. 66(21): p. 10630-6.
36.
Bulkmans, N.W., et al., Human papillomavirus DNA testing for the detection of
cervical intraepithelial neoplasia grade 3 and cancer: 5-year follow-up of a
randomised controlled implementation trial. Lancet, 2007. 370(9601): p. 1764-72.
37.
Sankaranarayanan, R., et al., HPV screening for cervical cancer in rural India. N Engl
J Med, 2009. 360(14): p. 1385-94.
38.
Paraskevaidis, E., et al., The role of HPV DNA testing in the follow-up period after
treatment for CIN: a systematic review of the literature. Cancer Treat Rev, 2004.
30(2): p. 205-11.
39.
Porras, C., et al., Switch from cytology-based to HPV-based cervical screening:
Implications for colposcopy. Int J Cancer.
40.
Rodriguez, A.C., et al., Longitudinal study of human papillomavirus persistence and
cervical intraepithelial neoplasia grade 2/3: critical role of duration of infection. J
Natl Cancer Inst. 102(5): p. 315-24.
52
41.
Ho, G.Y., et al., Natural history of cervicovaginal papillomavirus infection in young
women. N Engl J Med, 1998. 338(7): p. 423-8.
42.
Stoler, M.H. and M. Schiffman, Interobserver reproducibility of cervical cytologic
and histologic interpretations: realistic estimates from the ASCUS-LSIL Triage Study.
JAMA, 2001. 285(11): p. 1500-5.
43.
Sritipsukho, P. and Y. Thaweekul, Accuracy of visual inspection with acetic acid
(VIA) for cervical cancer screening: a systematic review. J Med Assoc Thai. 93 Suppl
7: p. S254-61.
44.
Abdel-Hady, E.S., et al., Screening for cervical carcinoma using visual inspection
with acetic acid. Int J Gynaecol Obstet, 2006. 93(2): p. 118-22.
45.
Elit, L., et al., Assessment of 2 cervical screening methods in Mongolia: cervical
cytology and visual inspection with acetic acid. J Low Genit Tract Dis, 2006. 10(2): p.
83-8.
46.
Sarian, L.O., et al., Evaluation of visual inspection with acetic acid (VIA), Lugol's
iodine (VILI), cervical cytology and HPV testing as cervical screening tools in Latin
America. This report refers to partial results from the LAMS (Latin AMerican
Screening) study. J Med Screen, 2005. 12(3): p. 142-9.
47.
Idelevich, P., et al., Novel dual-function CellDetect(R) staining technology: wedding
morphology and tinctorial discrimination to detect cervical neoplasia. Diagn Pathol.
5: p. 70.
48.
Palencia, L., et al., Socio-economic inequalities in breast and cervical cancer
screening practices in Europe: influence of the type of screening program. Int J
Epidemiol. 39(3): p. 757-65.
49.
van Ballegooijen, M., et al., Overview of important cervical cancer screening process
values in European Union (EU) countries, and tentative predictions of the
corresponding effectiveness and cost-effectiveness. Eur J Cancer, 2000. 36(17): p.
2177-88.
50.
Coppleson, M., et al., An electronic approach to the detection of pre-cancer and
cancer of the uterine cervix: a preliminary evaluation of Polarprobe. Int J Gynecol
Cancer, 1994. 4(2): p. 79-83.
53
Download