2011 Olağan 29. Pazar A İsa'yı, tuzağa düşürmek istediler Bunun üzerine Ferisiler çıkıp gittiler. İsa'yı, kendi söyleyeceği sözlerle tuzağa düşürmek amacıyla bir düzen kurdular. Hirodes yanlılarıyla birlikte gönderdikleri kendi öğrencileri İsa'ya gelip, «Öğretmenimiz» dediler, «senin dürüst biri olduğunu, Allah yolunu dürüstçe öğrettiğini, kimseyi kayırmadığını biliyoruz. Çünkü insanlar arasında ayrım yapmazsın. Peki ne dersin, söyle bize, Sezar'a vergi vermek Kutsal Yasa'ya uygun mu, değil mi?» İsa onların kötü niyetlerini bildiğinden, «Ey ikiyüzlüler!» dedi. «Beni neden sınıyorsunuz? Vergi ödemekte kullandığınız parayı gösterin bana!» O'na bir dinar getirdiler. İsa onlara, «Bu resim, bu yazı kimin?» diye sordu. «Sezar'ın» dediler. O zaman İsa onlara, «Öyleyse Sezar'ın hakkını Sezar'a, Allah’ın hakkını da Allah’a verin» dedi. (Mat 22, 15-21) oo0oo Allah’ın hakkını da Allah’a verin “Sezar'ın hakkını Sezar'a, Allah’ın hakkını da Allah’a verin.” Çok ün kazanmış bir deyimdir. Aklımızda apaçıktır: belli bir şey bir kişiye aitse, ona kesinlikle iade edilmelidir. Bu bir haktır. Diğer taraftan herkesin başkasına karşı hakları ve görevleri vardır. Mallarını elde etmek için en yoksullara saldırıldığında İncil’in mesajına ters düşülüyor. İsa’nın büyük buyruğuna uymak istersek başkalarının kişilerine, düşüncelerine, mallarına saygı göstermemiz gerekir. Fakat bugünkü İncil metni bunun çok ötesine gidiyor. İsa’nın bazı düşmanlarıyla karşı karşıdayız. Bir yandan işgalci Romalının yetkisine sadık Hirodes’in taraftarları var, d,ğer taraftan din büyükleri: birinciler ikincilerin komplosuna katılıyorlar. Artık birileri gibi diğerleri de İsa’nın iletisine dayanamıyorlar. Ona bir soru sormak için birleşiyorlar : “Sezar'a vergi vermek Kutsal Yasa'ya uygun mu, değil mi”? Evet derse, ülkesine ihanet eden işbirlikçi sayılacak. Hayır derse, İmparatorun düşmanı olarak ihbar edilecek. Her iki durumda da tuzak onu mahkûm edecektir. Bu, bugün hepimizi ilgilendiren bir sorudur. İsa’ya kurulan tuzak halen günceldir. Bugünkü dünyada imanlarına tanıklık etmek için girişimde bulunan insanlar vardır. En yoksullara hizmet etmek girişinde bulunmakla haksızlıkları, ayak oyunlarını, şiddeti ihbar etmeye götürüyor. O zaman konuşturarak onları tehlikeye düşürmeye çalışılıyor. Yapmadıkları suçlarla suçlamaktan çekinilmiyor. Böylece sözlerine inanılmayacak; devre dışı bırakılacaklar. Fakat Allah elçilerini yalnız bırakmıyor. Kutsal Kitap boyunca sık gelen bir ileti vardır: “Korkma, ben seninleyim”. İsa’nın düşmanlarının tuzağı Sezar’a vergiyle ilgilidir. Evet desin, hayır desin birilerini hoşnutsuz edecek. Fakat tuzağın cinliği başka yerdedir. İsa kendini Allah’ın elçisi olarak tanıtıyor. Müjdeyi küçüklere, yoksullara, dışlanmışlara getirmeye geldi. Bu iletisi inançlarına kesin bağlı olanları tedirgin ediyor. Onu dinleyeceklerine tuzağa düşürmek için çabalıyorlar. Soruları yalakalıkla başlıyor: «Öğretmenimiz» diyorlar, «senin dürüst biri olduğunu, Allah yolunu dürüstçe öğrettiğini, kimseyi kayırmadığını biliyoruz. Çünkü insanlar arasında ayrım yapmazsın z.” İsa ikiyüzlülüklerini hemen anladı. Cevap vereceğine kendisi soruyor : “Vergi ödemekte kullandığınız parayı gösterin bana!” diyor ve hemen sorusunu soruyor : “Bu resim, bu yazı kimin?” – “İmparatorun” diyorlar. Cevabında İsa herkesi gerçek yerine yerleştiriyor : “Öyleyse Sezar'ın hakkını Sezar'a, Allah’ın hakkını da Allah’a verin”. Gösterdikleri paranın üzerinde “Tiberius tanrısal Sezar” yazısı vardı. Roma İmparatorları kendileri tanrı sanını verdirirlerdi. Kendilerine tanrılar gibi tapılmasını istiyorlardı. Tabi ki İsa bunu kabul edemezdi. Sezar Allah değildir. Ona tapılmamalı. Kendine Allah’a ait haklar verdiğinde ona uyulmamalıdır. Kutsal Kitapta şu sözü okuyoruz : “Ben RAB’bim, benden başka rab yoktur”.. Bugünkü dünyamızın sorunu, ileri gelen bazı insanların kendilerini Allah sanmalarıdır. Onlara yaltaklık etmek ve vicdana uymayan bazı durumlarda uzlaşma kabul etmek eğilimi güçlüdür. Kral olan paraysa oyun kuralları değişir. Fakat İncil bizi esas olana getirmek istiyor. Parada Sezar’ın markası vardı. Biz Hıristiyanlar, Allah’ın markasını taşıyoruz. Vaftiz günümüzde Mesih’in Haçıyla damgalandık: Allah’ın çocukları olduk. Tüm yaşamımızı yönetmesi gereken bir markadır. Artık Allah’ın varlığı ve sevgisiyle işlenilmeye çalışmalıyız. İnsan sevdiğinde neyin caiz, neyin haram olduğunu araştırmaz. Seven Allah gibi sevmesi gerektiğini bilir. İsa tüm insanları “göklerin yurttaşı” ve “Allah’ın Egemenliği yolcusu” olmaya davet ediyor. Bu, siyasi etkinliğinin önemsiz olduğu anlamına gelmez. Hepimizin daha çok adalet için uğraşmamız gerekiyor. En yoksulların ve en ayrıcalıksızların tanınması ve sayılması için çabalamak acildir. Hepimiz olduğu gibi bu dünyaya İncilin elçileri olarak gönderilmiş oluyoruz. Allah’ın hakkı olanını Allah’a verilmesinin eşsiz günü Pazar günüdür. Bunu, her birimiz köşesinde değil, toplanan ve başkalarına gönderilmek için dağılan Allah’ın halkı olarak yapmamız isteniyor. Ayinde Mesih’in Baba’sına sungusuna katılacak ve bedenine ve kanına ortak olacağız. Allah’a hakkını vermek olağanüstü şeyler yapmak değildir; Kutsal Ruh’un güdümünde İsa’nın yaptığı gibi basit bir şekilde yapmaktır. Onsuz nuna olanağımız yoktur. “O’nun sayesinde, O’nın içinde ve O’nunla birlikte!” yaşamımızın yönelimi budur. Ya Rab! Yaşamlarımızı bir efkaristiya, şanına bir övgü duası kıl DUA Ya Rab, çocuklarını yapmakla ne harikulade bir armağan verdin bize. Seni Allah’ımız, tek Allah’ımız ilân ediyoruz. Oysa çoğu kez, yaşamlarımızdaki zamanın ihtiyaçları tinsel ihtiyaçlarının önüne geçerek, dünyanın çekicilikleri bizi sarsıyor. Paraya, konfora ve eğlencelere, hatta zihinsel kültüre olan yatkınlığımız için affet bizi. Senin şanına pek katkısı olmayan ilmin ve tekniğin, sanatların ve spor başarılarının çekiciliği için affet bizi… Ya Rab, değerlerimizi doğrula, bizi yeniden ışığa getir yüreklerimizin saplantısı ve eylemlerimizin ruhu ol…