5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615 Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival

advertisement
_____________________________________________________________________________________
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
Yayın Geliş Tarihi / Article Arrival Date
17.03.2017
Yayınlanma Tarihi / The Publication Date
13.04.2017
Yrd. Doç. Dr. Ali ÇİFTÇİ
Gümüşhane Üniversitesi-İİBF
aciftci@gumushane.edu.tr
BALKANLARDAKİ SİYASAL KARIŞIKLIKLAR VE 1876-77 TERSANE
KONFERANSI BAĞLAMINDA OSMANLI DEVLETİ’NDE SİYASAL
MÜCADELEDE TARAFLAR1
Öz
Osmanlı Devleti'nin 1875-1878 yılları arası yoğun iç ve dış siyasal olaylarla geçmiştir. Balkanlardaki siyasal karışıklıklar ve Avrupa Devletleri ile ilişkiler ülke siyasetinde çok belirleyici etkilerde bulunmuştur. Siyasal hayatta mücadele eden taraflar arasındaki ayrışmada dış gelişmeler hayli etkili olmuştur. Özellikle Sultan
Abdülaziz'in tahttan indirilmesinde, Tersane Konferansı'nda ve Sultan Abdülhamit
ile Sadrazam Mithat Paşa arasındaki çekişmede bunun ipuçları görülmektedir. Çalışmanın sınırları Sultan Abdülaziz döneminden itibaren Osmanlı Devlet hayatındaki reformcularla gelenekçiler mücadelesi, Balkan Olayları ve bunların yol açtığı
Tersane Konferansı, bunun yönetimi ve iç siyasete etkileri, Konferans sonrasında
ortaya çıkan olaylarla çizilmeye çalışılmıştır. Ama olaylar örgüsü büyük ölçüde
dönemin iki baskın karakteri olan Sultan Abdülhamit ile Mithat Paşa arasındaki
kavgada yaşandığı için çalışmada bu kısım daha fazla yer tutmuştur.
Anahtar kelimeler: Tersane Konferansı, İkinci Abdülhamit, Mithat Paşa,
Abdülaziz
Bu makale, 4-5 Mart 2017 tarihlerinde Edirne’de düzenlenen “Uluslararası Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler
Konferansı”nda sunulan bildirinin değiştirilmiş halidir.
1
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
POLITICAL CONFLICTS IN THE BALKANS AND IN THE OTTOMAN
STATE POLITICAL GROUPS IN THE CONTEXT OF THE 1876-77
TERSANE CONFERENCE
Abstract
The years 1875-1878 of the Ottoman State passed through intense internal and
external political events. Political turmoil in the Balkans and relations with European states had a very decisive impact on the country's politics. External developments have been very effective in the separations among parties that struggle in political life. The clues were seen not only when Sultan Abdülaziz was lowered from
the throne, but also at Shipyard Conference and the conflict between Sultan Abdülhamit and the Grand Vizier Mithat Pasha. The boundaries of the work were tried to
be drawn with the struggle of reformists and traditionists in the Ottoman State life
from the period of Sultan Abdülaziz, the Balkan Events and the Shipyard Conference, its management and internal politics effects, and events after the conference.
However, this section took up more space the events about a battle between Sultan
Abdülhamit and Mithat Pasha, two predominant characters of the period.
Keywords: Tersane Conference, Abdulhamit the Second, Mithat Pasha, Abdulaziz
Giriş
Bilindiği gibi 1299’da kurulan Osmanlı Devleti, Anadolu Türk Beylikleriyle çatışmaya girmemeye özen göstermiş, yönünü Batı’ya çevirerek Balkanlarda toprak fetihleri gerçekleştirmiştir.
Kuruluşundan 50 yıl kadar sonra Balkanlara uzanmıştır.
14. yüzyılın ikinci yarısında Edirne’nin fethi, Sırpsındığı Savaşı, 2. Çirmen Savaşı, 1389 Kosova Savaşı, 1396 Niğbolu Savaşı gibi savaşlarla ilerlemeler kaydeden Osmanlılar kısa zamanda
bir Balkan Devleti görünümünü kazandılar. Özellikle de 1448’deki İkinci Kosova Savaşı ile
Avrupa içlerine doğru ilerleyerek Balkanlarda uzun süre kalıcı olacaklarını göstermiş oldular
(Kapanşahin, Muhittin, 2016:26-27). Balkan halklarından Sırplar, Macarlar, Bulgarlar, Arnavutlar, Karadağlılar, Eflak ve Boğdan halkları Osmanlı egemenliğini kabul etmişlerdir. 15. Yüzyılda Mora’nın, Bosna’nın ve Hersek’in fethiyle Balkan fetihleri tamamlanmıştır.
Osmanlı Devleti, millet sistemi çerçevesinde Balkanlardaki halkları 400 yıldan fazla barış ve
huzur içerisinde yönetmiştir. 18. Yüzyılda Fransız Devrimi’nden sonra yayılan milliyetçilik
akımının etkisinde Sırp İsyanı ile başlayan milliyetçi isyanlar, bütün bir 19. Yüzyıl boyunca
Devleti uğraştırmıştır. Verdikleri mücadeleler sonucunda Sırplar, Rumlar, Bulgarlar, Arnavutlar
ve diğerleri 19. Yüzyılda ve 20. Yüzyıl başlarında Osmanlıdan ayrılmışlardır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlarda uğradığı en ağır savaş yenilgilerinden birisi şüphesiz
Rumî 1293, Milâdî 1877-78’deki 93 Harbi’dir. Etkileri çok ağır hissedilmiş bulunan bu Osmanlı-Rus Savaşı, Balkanlarda birkaç yıldan beri şiddetlenen etnik karışıklıkları çözmek amacıyla
İstanbul’da toplanan Tersane Konferansı’nın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine çıkmıştır. Tersane Konferansı hem bu nedenle ve hem de o dönemde Osmanlı Devleti’nin iç siyasetinin işleyişini anlama bakımından incelenmesi gereken önemdedir.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
601
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
Osmanlı Devleti’nde 1875-1878 yılları arası siyasi tarih ve Türk siyasal hayatı açısından çok
yoğun iç ve dış siyasal olaylarla geçmiştir. Her bir olay, üzerinde uzun uzun durulmayı haketmektedir. Elimizdeki çalışmada siyasi olayların gelişimi ışığında Osmanlı devlet adamlarının
dış politika anlayışları ve uluslararası sorunlara yaklaşımları ile içerideki mücadeleleri birlikte
ele alınmaktadır. İç ve dış politikadaki görüş farklılıkları Tersane Konferansı’nın yönetimine de
yansımış ve Konferans Osmanlı Devletinin iç siyasetinde önemli etkilerde bulunmuştur.
Çalışmanın sınırları Sultan Abdülaziz döneminden itibaren Osmanlı Devlet hayatındaki reformcularla gelenekçiler mücadelesi, Balkan Olayları ve bunların yol açtığı Tersane Konferansı,
bunun yönetimi ve iç siyasete etkileri, Konferans sonrasında ortaya çıkan olaylarla çizilmeye
çalışılmıştır. Ama olaylar örgüsü büyük ölçüde dönemin iki baskın karakteri olan Sultan Abdülhamit ile Mithat Paşa arasındaki kavgada yaşandığı için çalışmada bu kısım daha fazla yer tutmuştur. Dönemin olayları arasında Sultan Aziz’in hal’ edilişine yer verilmekte ama ayrı bir
çalışma konusu olacak kadar uzun bir tartışma konusu olduğu için ölümü ile ilgili tartışmalara
girilmemektedir. Olayların merkezinde yer alan Mithat Paşanın Tersane Konferansı’nın başarısızlığından sonra Sadrazamlıktan azline ve İtalya’ya sürgün edilişine değinilmekle birlikte afla
ülkeye döndükten sonra 1881’de, Sultan Abdülaziz’i öldürtenlerden birisi olduğu iddiasıyla
Yıldız Mahkemesi’nde yargılanmasına ve 1884’te Taif Zindanı’nda öldürülmesi tartışmalarına
kısaca temas edilmektedir.
Balkan Halkları Arasında Ayaklanma Hareketleri
3. Selim zamanında 1804’te başlayan ilk milliyetçi isyan olan Sırp İsyanı aşamalarla ilerleyerek
özerk bir prenslikten sonra 1878’de Ayastefanos Antlaşması’na göre bağımsızlıkla sonuçlanmıştır (Kutlu, 2007:113). 1821’de başlayan Rum İsyanı ise daha kısa zamanda sonuçlanmış ve
1830’da Rumlar resmen Osmanlıdan ayrılarak bağımsız devletlerini kuran ilk millet olmuştur
(Akyılmaz, 2015:161, 166).
Tersane Konferansı’nın düzenlenmesine giden yoldaki karışıklıklar Balkanlar’da 1875 yılında
yükselişe geçmiştir. Balkanlar’daki kaynaşmanın arkasında milliyetçilik rüzgârları olduğu kadar
Rusya’nın Slav halkları üzerinden desteklediği Panslavizm hareketi de bulunmaktadır. Rusya,
1871’de Alman Birliğinin kurulmasıyla gündeme gelen Pancermen Bloku’nu dengelemek için
buna karşı Panslav Bloku kurmak istiyordu (Sander, 2011:313). Panslavizm hareketi, Rusya’nın
hakimiyeti altında bütün Slavları birleştiren bir devlet kurulmasını hedefliyordu. Bu ise Türklerin Avrupa’dan kovulmasını gerektiriyordu (Kurat, 1993:343).
1875 yılında Hersek’te vergi vermeme isteğinden kaynaklanan bir halk isyanı çıkmıştır. Bu
isyan Tersane Konferansı’na ve 93 Harbi’ne yol açan en önemli olay olmuştur. Rusya, Almanya
ve Avusturya-Macaristan’ın ittifak içinde hareket ettiği Balkan olaylarında bu devletler konuyu
uluslararası bir sorun haline getirmişlerdir. Tersane Konferansı bu bağlamda gündeme gelmiştir.
Nisan 1876’da bu defa Bulgar isyanı çıkmıştır. Slav Bulgar Devleti kurma amaçlı bu isyanı da
Rusya desteklemekteydi. Bulgar ayaklanması, aylar sonra Müslüman milislerin de rol almasıyla
bastırılmıştır. Müslüman halkın Bulgar ayaklanmacılara zaman zaman haddi aşan karşılıklarda
bulunması daha sonra Osmanlı Devleti aleyhinde kullanılmıştır.
Temmuz 1876’da ise Sırbistan ve Karadağ aralarında ittifak yaparak Osmanlı Devleti’ne savaş
açmışlardır. Bu savaşta Sırp askeri güçlerine Rus subayları komuta etmiştir (Kocahanoğlu,
1997, C.1:289). Sırp askerleri içinde 5000 kadar gönüllü Rus subay ve eri de Osmanlıya karşı
savaşın içindeydi (Kutlu, 2007:103). Osmanlı Ordusu, Gazi Osman Paşa komutasında Sırbistan
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
602
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
ve Karadağ’a karşı savaşta üstünlük elde ederek duruma egemen olmuştur. Bunun üzerine Sırbistan Avrupa Devletlerini devreye girmeleri konusunda yardıma çağırmıştır. Bu durum karşısında Rusya, Almanya ve Avusturya-Macaristan arasında Eylül 1872’de kurulmuş bulunan Üç
İmparatorlar Ligi’nin⃰ (Uçarol, 2013:345) devreye girmesinin çıkarlarına aykırı sonuçlar doğuracağını öngören İngiltere Osmanlıya başvurarak savaşı durdurmasını istemiştir. İngiltere, Rusya’nın Slav halklar üzerindeki haklarını ileri sürerek Balkanlara müdahale etmesinden çekinmekteydi. Rusya’nın da ültimatom vermesi üzerine Osmanlı Devleti Kasım 1876’da harekâtı
durdurmuştur. İşte bu noktada Avrupa Devletlerinin Balkanlarda çelişen çıkarlarından dolayı bir
uzlaşma sağlanamamış ve uluslararası bir konferans gündeme gelmiştir. Rusya, önce, Osmanlı
Devleti’nin katılmadığı ve sadece Hristiyan devletlerden oluşan bir konferans toplanmasını,
burada alınan kararların daha sonra Osmanlı Devleti’ne tebliğ edilmesini istemiştir (Armaoğlu,
2003:511). Osmanlı ile dostluk ilişkileri halâ sürmekte olan İngiltere ise Osmanlı Devleti’nin de
katılmasında ısrar ederek İstanbul’da böyle bir konferans toplanmasını önermiş ve bu kabul
olunmuştur.
Tersane Konferansı Öncesi Türkiye’de Siyasal Olaylar ve Taraflar
Tanzimat Döneminde Osmanlı sadrazamlarının her birisinin yakın ilişki içinde olduğu bir Avrupa devleti vardır. Örneğin Âli Paşa ve Tunuslu Hayrettin Paşalar Fransız siyasetine yakınlık
gösterirken Mahmut Nedim Paşa Rusya yanlısı dış politikadan yanadır. Mustafa Reşit Paşa,
Mithat Paşa, Hüseyin Avni Paşa, Saffet Paşalar ise İngiliz siyasetine yakındırlar. Sadrazamlar
yönetime geldiklerinde her biri bu ülkelerden birisine sırtını yaslamaktadır. Bu dinamiğin Abdülaziz döneminin sonları ve 2. Abdülhamit devrinin başlarına kadar sürdüğü söylenebilir. İncelenen dönemdeki olaylarda bu olgunun etkisi görülmektedir. Hüseyin Avni Paşanın, Abdülaziz
tarafından sadaretten azledildikten sonra tedavi amacıyla gittiği İngiltere’de Sultanın hal’ edilmesi için İngiliz yetkililerden destek istemekten çekinmemiştir (Danişmend, 1972-4:256). 2.
Abdülhamit Hüseyin Avni için daha ağır bir iddia ileri sürerek onun İngilizlerden para yardımı
aldığını kaydetmektedir (Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012:34,79).
1876 yılında Osmanlı Devleti’nin saltanat tahtına üç tane padişah oturmuştur. 1861 yılından beri
Padişah olan Sultan Abdülaziz 30 Mayıs 1876’da hal’ edilmiş ve yerine 5. Murat getirilmiştir. 3
ay sonra 5. Murat da akıl sağlığı sorunlarından dolayı hal’ edilerek saltanata 31 Ağustos
1876’da 2. Abdülhamit getirilmiştir.
5. Murat’ın tahta çıkarılmasında onun masonluğu ve İngiliz politikalarına yakınlığı rol oynamıştır. Amcası Abdülaziz’le beraber 1867’de katıldığı Avrupa gezisi sırasında İngiltere’de veliaht
Edward’ın teklifi üzerine mason olan 5. Murat’ın (Ayaşlı, 2002:69) tahta oturduktan birkaç gün
sonra akıl sağlığındaki bozukluk kendisini iyice göstermiştir.
Abdülaziz’in Hal’ Edilişi ve Sonrası
1861’de tahta oturan Sultan Abdülaziz’in ilk 10 yılında Osmanlı Devleti üzerinde Âli ve Fuat
Paşalar üzerinden Fransız siyaseti etkiliydi. 1871’de Prusya’nın Fransa’yı yenmesi ve Fransa’nın gerilemesiyle Osmanlı üzerinde Rus-İngiliz rekabeti güçlenmiştir. Rusya Slavları kışkırtarak İstanbul’u sıkıştırmaya çalışırken İngiltere kendi çıkarlarına uygun bir Osmanlı yönetimi
için çeşitli entrikalara başvurmaya başlamıştır. Sultan Abdülaziz’in hal’ edilişinde bu rekabetin
yansıması ve İngiltere’nin sonuç aldığı görülecektir.
⃰
1871’de Alman siyasal birliğini kuran Bismarck’ın öncülüğünde Fransa’ya karşı 1872’de önce sözlü olarak kurulan
Üç İmparator Birliği ittifakı 1876’ya kadar sürmüş, değişen şartlarda 1881’de yazılı olarak yenilenmiştir.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
603
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
Sultan Abdülaziz iki aşamada hal’ edilmiştir. İlk aşamada medrese öğrencilerinin ayaklanmasıyla etrafındaki devlet adamları olan Sadrazam Mahmut Nedim Paşa, Şeyhülislam Hasan Fehmi
Efendi gibilerin değişmesi sağlanmış 3 hafta sonra da yeni bürokrat kadro tarafından kendisi
hal’ edilmiştir. Sultan Abdülaziz’in özellikle son döneminde Rus Elçisi İgnatiyef ve Nedim
Paşalarla sürdürdükleri yönetim tarzına karşı içeride güçlü bir muhalefet bloku oluşmuştur. Bu
blokun askerî kanadında Hüseyin Avni Paşa ile Süleyman Paşa; sivil bürokrasi kanadında ise
Mithat Paşa ile Mütercim Rüştü Paşa ve Şeyhülislam [Hasan Hayrullah Efendi] isimleri dikkat
çekmektedir (Çavdar, 2013:43).
Kamuoyunda Abdülaziz ve M. Nedim Paşa yönetimine karşı biriken tepkiler 10 Mayıs 1876’da
medrese öğrencileri öncülüğünde bir ayaklanma ile patlak vermiştir. Sultan Aziz, ayaklanma
karşısında Nedim Paşanın yerine Sadrazamlığa Mütercim Mehmet Rüştü Paşayı, Hasan Fehmi
Efendinin yerine Şeyhülislamlığa Hasan Hayrullah Efendiyi getirmiştir. Seraskerliğe Hüseyin
Avni Paşa getirilmiştir. Mithat Paşa da vükela arasına girmiştir. Sultan Aziz bu değişiklikle
İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın da dediği gibi softaların ihtilâlinin ve halkın zihnindeki karışıklıkların teskin olacağını zannetmiştir (İnal, 1982-1, 110). Adı geçen dört devlet adamını nitelemek için “erkân-ı erbea” deyimi kullanılmıştır (Danimend, 1972-4:256-257). Bu değişimde
dikkati çeken şey görevden alınan Nedim Paşa ve arkadaşlarının Rusya’ya yakın politikalara
eğilimli devlet adamları olmasına karşılık yeni gelenlerin yönünün İngiltere’ye dönük olmasıdır.
Gidenlerin mutlakiyetçi yönetim anlayışında olmalarına karşılık yeni gelenler meşrutiyet yanlısı, modernleşmeci görüşteki Mithat Paşa ekibi olarak bilinmektedir. Ancak daha yakından bakıldığında Sadrazam Rüştü Paşa ile Serasker Hüseyin Avni Paşanın meşrutiyeti o kadar da
önemsemediği görülmektedir (Ayaşlı, 2002:114). Hattâ Rüştü Paşanın KE ilanına aleyhtar olduğu da iddia edilmektedir (Us, 2012:161). Yeni yönetici kadro Padişahı hal’ hazırlıklarına
hemen başlamışlardır. Sadrazam M. Rüştü Paşa, bir yandan darbe ekibiyle hal sebeplerini hazırlarken diğer yandan da Padişaha tepkisini çekecek derecede aşırı bağlılık arzetmekten geri durmazdı (İnal, 1982-1:110,111). İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Rüştü Paşanın selefi olan M.
Nedim Paşanın hal’ konusunu duyunca rakiplerini defettirmek maksadıyla önce Valide Sultana
ihbar etmek gibi bir yol izlediğini ama hal’ gerçekleştikten sonra Sadaret mektupçusu Memduh
Paşaya, görüşünü sorarak hal’den başka çare ve tedbir olmadığını söylemesiyle hal’i onaylayan
ikiyüzlü bir tavır içinde bulunduğunu nakletmektedir (İnal, 1982-1:309-311).
Mithat Paşa ekibi, başında Serasker H. Avni Paşanın bulunduğu bir grupla 30 Mayıs 1876’da bu
defa Sultan Aziz’i hal’ etmişler ve 5. Murat’ı tahta geçirmişlerdir. Cuntada din adamları, medreseliler de olduğundan bu darbeye Softalar Darbesi de dendi. Resmi hal’ sebepleri olarak Halifenin mecnun olduğu, siyaset işlerinden anlamadığı, hazineyi israf içinde yönettiği, memlekete ve
millete zararlı olduğu belirtilmiştir (Koçu, 1981:411). Konunun dış bağlantılarına bakıldığında
ise Sultan’ı hal’ edenlerin İngiltere ile işbirliğine ilişkin ciddi iddialar ve emareler olduğu söylenebilir. 1875’te İstanbul’da açılan Robert Kolej’de o yıllarda öğretmenlik ve yöneticilik yapmış
olan George Washburn’un tanıklığına göre Mithat Paşa İngiliz Elçisi Sir Henry Elliot ile sıkı
işbirliği içindedir ve Sultan Aziz’in hal’ edilişi tamamen İngiliz Elçiliği ile birlikte planlanarak
gerçekleştirilmiştir (Armağan, 2015: 43-44). Sultan Abdülhamit’in de böyle düşündüğü bilinmektedir.
Mithat Paşa, müstebit, kibirli, gururlu olarak nitelediği Sultan Aziz’in hal’ edilişini savunurken
kamuoyunda bu yönde bir ortak görüş bulunduğunu, hal’den halkın çoğunun memnun olduğunu
ileri sürmektedir (İnal, 1982-1:338, 341; Kocahanoğlu, 1997, C.1: 274-275). Hal’ sebeplerini ve
Sultanın kötü icraatını sayarken Avrupa Devletlerine olan borçların artışı ve Tenzil-i Faiz Kara-
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
604
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
rında olduğu gibi borçların ödenmesinde yaşanan krizleri, artan israfı, Nedim Paşanın Eylül
1875’te tekrar sadarete getirilmiş olmasını, haksız sürgün ve cezaları ve özellikle Balkanlardaki
karışıklıklar ve bunların önlenememesini göstermektedir (Kocahanoğlu, 1997, C.1: 269-271).
Hal’de kişisel sebeplerin bulunduğunu da kabul etmek gerekir. Özellikle Hüseyin Avni Paşa
açısından kişisel bir hesap vardır (İnal, 1982-1:337). 2. Abdülhamit’in de iddia ettiği gibi Abdülaziz’in hal’ edilişinde Sultan Aziz’in daha önce H. Avni Paşayı sürgün etmiş olmasından dolayı
Paşanın ona beslediği kinin etkili olduğu söylenebilir (Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012:16,
25). Mithat Paşanın hatıralarında H. Avni Paşa ile ilgili olarak, onun Padişahı hal’ etmeyi aklına
çoktan koymuş olduğunu ifade etmesi 2. Abdülhamit’in iddiasını desteklemektedir (Kocahanoğlu, 1997, C.2:63). Abdülhamit, Abdülaziz’in hal’ edilişi hakkında dış bir bağlantıya da değinerek onun orduyu ve donanmayı güçlendirmiş olmasından çekinen İngiltere ve Fransa’nın Amcasını yersiz eleştirilerle gözden düşürdüklerini, sonunda da hal’ edilmesini sağlayarak ondan
kurtulduklarını ileri sürmektedir (Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012:65-66). Sultan Abdülhamit ile Mithat Paşa arasındaki güven sorununun önemli bir sebebi olan Abdülaziz’in hal’inde
Mithat Paşanın yerini değerlendirirken Sultan Abdülhamit, Mithat Paşanın hal’ işine karışmakla
idare adamlığından ihtilalciler sınıfına geçtiğini, hükümdarların hal’ işine karışanlara güvenmeyeceğini belirtmektedir (Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012:16).
Osmanlı siyasal hayatında bu dönemde görülen özelliklerden birisi İngiliz-Rus rekabetinin siyasal gruplaşmalara yansımasıdır. Diğer bir deyişle Osmanlı siyasetinde Rusya politikalarına eğilimli devlet adamları ile İngiliz yanlısı siyasete eğilimli devlet adamlarının mücadelesi göze
çarpmaktadır. Mithat Paşa, Sultan Abdülaziz’in dış politikasını eleştirirken onun tahta oturmasından sonra Rusya’nın etki alanına girdiğini, yetenekli bir diplomat olan General İgnatiyef’in⃰
telkinlerine uyduğunu savunmaktadır. Mithat Paşa, Rusya’nın Avrupa Devletleri ile Osmanlı
Devletinin arasının açılmasını sağlamayı ve Hristiyan azınlıkların şikayetlerini kullanarak bu
azınlıklar üzerindeki hegemonyasını sürdürmeyi amaçladığını düşünmektedir. Mithat Paşa ve
arkadaşları ise ülkeyi Avrupa Devletleri ile uyumlu olarak ve onların istediği gibi yöresel meclislerin etkili olduğu yönetimlere dayalı (Çavdar, 2013:40) reformları yaparak yönetmek istemektedirler. Mithat Paşanın Sultan Aziz merkeziyetçiliğine karşı yönetimde adem-i merkeziyet
yanlısı olduğu, otonom vilayetlerden oluşan bir federal devlet düşüncesinde olduğu bilinmektedir (Berkes, 1978:300, 302). Reformcular bu konuda özellikle İngiltere’nin beklentilerini karşılamaya özen göstermektedirler.
Sultan Abdülaziz saltanatı döneminde reformcularla değil gelenekçi ve mutlakiyetçilerle çalışmayı tercih etmiştir. Örneğin Tanzimat Paşalarından Âli ve Fuat Paşaların vilayetlerin yönetiminde seçim usulünü getirme çabalarından çekinmiş ve onları uzaklaştırarak kendi görüşüne
uygun adamlar aramaya başlamıştır (Kocahanoğlu, 1997, C.2: 34-35). Nedim Paşa ve Âli Paşalar aynı kabinede çalıştıkları zamanlarda Nedim Paşa Sultan Abdülaziz’i sürekli pohpohlamış,
doğru olmasa da onun hoşuna gidecek tarzda davranmıştır. Rakipleri olan Âli Paşaları ise sürekli Padişaha gammazlamıştır. Abdülaziz’in ıslahat ve reformları terketmesinde, devlet borçlarını
arttırmasında ve israfa kaymasında da Nedim Paşanın etkili olduğu bilinmektedir. Koçu’nun da
kaydettiği gibi Nedim Paşa, Sultan Abdülaziz’i rüşvete alıştırmış, nefis zevklerine düşürmüş,
devlet hazinesi zararına kendisine kişisel servet yaptırmıştır (Koçu, 1981:406).
⃰
İgnatiyef, 1864-1877 yılları arasında Rusya’nın İstanbul Elçiliğini yapmıştır. General İgnatiyef, Balkanlardaki Slav
ayaklanmalarında, 1876 Tersane Konferansı’nda, 93 Harbi’nde etkili ve önemli bir aktördür. Koyu bir Panslavist olan
İgnatiyef, Mithat Paşanın 5 Şubat 1877’de Sadrazamlık görevinden alınmasında da rol sahibidir.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
605
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
Sultan Abdülaziz’in saltanat döneminin son 5 yılı bir istikrarsızlık ve belirsizlik dönemi olarak
yaşanmıştır. 1871’de M. Emin Âli Paşanın ölümünden 1876’da Abdülaziz’in hal’ edilişine kadar geçen 5 yıl içinde 9 defa hükümet kurulmuştur (Koçu, 1981: 408). Balkanlardaki kargaşa ve
isyanların gelişip büyümesinde iç siyasal istikrarsızlık da etkili olmuş olmalıdır.
Mithat Paşanın Muhalifleri: Mahmut Nedim Paşa ve Ahmet Cevdet Paşa
Balkanlarda yaşanan ayaklanmalar sırasında Sultan Abdülaziz’in en yakın çalıştığı devlet adamı
Rusya Büyükelçisi İgnatiyef’in faaliyetleri sonucu Sadrazamlığa getirilen (Karpat, 2013:65) ve
İmparatorluğu, İgnatiyef ile istişareler yaparak yönetmeye kalkan (Karal, 2011:211) M. Nedim
Paşadır. İlk sadrazamlığı, 1871 Eylül ayında M. Emin Âli Paşanın ölümü ile başlamıştır. İkinci
sadrazamlığı 1875 yılındadır. Nedim Paşa hem Tenzil-i Faiz Kararlarının yol açtığı krizden hem
de Balkanlarda zamanında önlem alamayarak olayların büyümesine yol açmaktan sorumlu tutulmaktadır. Dolayısıyla muhalefetin okları Padişahtan önce kendisine doğrultulmuştur. Reform
karşıtı tutumuyla bilinen Nedim Paşa, reformcu Mithat Paşa ekibinin en büyük rakibi ve hasmı
olmuştur. 1871’de Sadrazam olduktan sonra Mithat Paşanın valilikleri sırasındaki mali açıklarını yakalamaya uğraşmıştır (Kocahanoğlu, 1997, C.1:148). Nedim Paşanın, Rusya yanlısı politikalarına örnek olarak verilen bir icraatı Bulgar Kilisesi’nin Rum Kilisesi’nden ayrılarak müstakil bir Eksarh idaresinin kurulmasını sağlamasıdır. Bu işte Nedim Paşa, çok koyu bir Panslavist
olan İgnatiyef’in (Kurat, 1993:354) telkinlerine uymuştur. Bulgar Kilisesi’nin papazları Rusya’da eğitilmiş Slav papazları idi ki Bulgar fesadını bunlar tertiplemiştir (Kocahanoğlu, 1997,
C.2, 43; Koçu, 1981:407). Bulgar Ortodoks Kilisesi çevresinde Bulgar milliyetçiliği sonraki
yıllarda o kadar ileri gitmiştir ki, Bulgarlar Balkan Savaşları’nda Osmanlı Devleti’nin yenilmesiyle ele geçirdikleri topraklarda yaşayan Müslümanlara din değiştirerek Hristiyan olmaları için
ağır baskılar yapmışlardır (Korkmaz, 2017:468).
Ancak Bulgar Kilisesi kurulmasında Osmanlı yöneticilerinin, Bulgar-Rum ayrılığı ve rekabetini
körükleyerek devlete olan zararlarını azaltma isteği bulunduğu da ileri sürülebilir. Ancak beklenen gerçekleşmemiş ve müstakil Bulgar Kilisesi, Bulgar milliyetçiliğini güçlendiren bir sonuca
yol açmıştır. Tenzil-i Faiz Kararlarının alınmasında da M. N. Paşanın İgnatiyef’in etkisiyle hareket ettiği ileri sürülmektedir. Paşa, İgnatiyef’in de etkisi ve teşvikiyle aldığı bu kararda Avrupalı Devletlere, borçların ve faizlerinin ancak yarısının ödeneceğini, kalan yarısı için beş yıl
vadeli ve düşük faizli tahvil verileceğini ilan etmiştir (Kutlu, 2007:96). Aşırı Rus yanlılığından
dolayı M. Nedim Paşaya Nedimof denmiştir (İnal, 1982-1:309; Kocahanoğlu, 1997, C.1 :153).
Mithat Paşanın rakiplerinden biri de Ahmet Cevdet Paşadır. Yönetimle ilgili reform düzenlemelerinde birlikte çalışan Mithat Paşa ile Cevdet Paşa Kanun-u Esasi (KE) hazırlığı sırasında ters
düştüler. Mithat Paşa hatıralarında, Sadrazamlığı sırasında KE taslağı tartışılırken Adliye Nazırı
[Ahmet] Cevdet Paşanın, hilâfet makamında 5. Murat’tan farklı olarak akıllı bir padişah olan 2.
Abdülhamit’in bulunuyor olmasından dolayı KE’ye gerek olmadığı (İrtem, 2004:29) şeklindeki
sözlerini eleştirerek onu da muhalifi olan Nedim Paşa ile aynı safa koymaktadır (Kocahanoğlu,
1997, C.1:210). Gerçi, Tanzimatın yetenekli, iyi yetişmiş Paşalarından olan [Ahmet] Cevdet
Paşa, Nedim Paşa ile karşılaştırılamayacak kadar ilmî, ahlâkî düzeyi yüksek bir aydındır. Onun
hakkında medrese geleneğinin yetiştirdiği son parlak aydın denilmektedir. Ama o, Ortaylı’nın
deyimiyle Tanzimatçıların yenilikçi heyecanını ve dış dünyaya dönüklüğünü değil ılımlılığını
ve tutuculuğunu temsil etmektedir (Ortaylı, 2000:232). Siyasal görüş ayrılığı ve rekabet duygusu, Cevdet Paşa ile Mithat Paşanın birbirlerini haddinden fazla eleştirmelerine yol açmıştır.
Cevdet Paşanın, KE’nin ilanından bir gün önceki bu tartışmada Kanun-u Esasiye gerek olmadığı
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
606
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
sözüne fena halde kızan sert karakterli Mithat Paşa kendisine “Senin aklın Avrupa kanunlarına
ermez sus” diye bağırmış, Cevdet Paşa da Mithat Paşaya “Birkaç kelimelik Frenkçenle sen mi
bilirsin; senin bildiğin kadarlık Fransızcayı kunduracılar bile bilir” diye karşılık vermiştir (Berkes, 1978:325). Cevdet Paşa, başka bir yerde Mithat Paşayı, “farfara (çok fazla konuşan, ağzı
kalabalık-A.Ç.), bir işin sonunu getiremeyen birisi” olarak değerlendirmektedir (Ortaylı,
2000:233). Birbirinin muhalifi olan bu iki paşa, ilişkilerini çok daha kötü bir son ile bitirmişlerdir. Mithat Paşa, Yıldız Mahkemesi’nde yargılanmak üzere İzmir’den İstanbul’a getirilirken
İzzettin Vapuru’nda Adliye Nazırı Cevdet Paşanın huzurunda sorguya çekilmiştir (Karal,
2011:508). Halbuki, Cevdet Paşanın, Abdülaziz’in hal’ini ve 5. Murat’ın cülusunu onaylayanlardan olduğu bilinmektedir (Kocahanoğlu, 1997, C.2:178).
2. Abdülhamit’in Saltanatı ve Siyaset Tarzı
Yeni Osmanlılar ve Mithat Paşa ekibi, 5. Murat zamanında Padişahın sağlık sorunlarından dolayı planladıkları reformları yapamadılar. 5. Murat tahta çıkarıldıktan sonra yapılan meşrutiyetle
ilgili tartışmalarda Mithat Paşa ile özellikle de Askerî Mektepler Nazırı Süleyman Paşa meşrutiyet isteğini kararlı olarak belirtmişler, Sadrazam Rüştü Paşa ile Serasker Hüseyin Avni Paşa bu
konuda çok istekli davranmamışlardır (Ayaşlı, 2002:114). Sultan Abdülaziz’in hal’i ve 5. Murat’ın tahta geçmesinin ardından af ilan edilmesini sağlasalar da Hersek ve Bulgar ayaklanmalarını da durduramamışlardır (Kutlu, 2007:97).
Mithat Paşa ve arkadaşları, 5. Murat’ın hal’inden sonra 31 Ağustos 1876’da 2. Abdülhamit’i
tahta oturttular. Cülus öncesinde Sultan Abdülhamit ile Mithat Paşa arasında meşrutiyet ilan
edileceği konusunda bir mutabakat arayışı olduğu anlaşılmaktadır (Berkes, 1978: 307). Şehzade
Abdülhamit ile Mithat Paşa arasındaki bu görüşme siyasi tarihimizde çeşitli rivayetlerle hikaye
edilmiştir. Niyazi Berkes, görüşmeden bahsederken Mithat Paşanın, zekâ olarak kendinden çok
üstün ve yarı yaşında bir gencin ağına düştüğünü ifade ederken Abdülhamit’in onu çeşitli söz ve
davranışlarla etki altına aldığını, Paşanın Abdülhamit’i doğru şekilde anlayamadığını kastetmektedir (Berkes, 1978:307). Mahmut Kemal İnal da Şehzade Abdülhamit’in Mithat Paşadan
daha fatin (zeki, anlayışlı, kavrayışlı-A.Ç.) ve daha diplomat olduğunu ifade ederek sade dil
Mithat Paşanın hürriyetçiliğini bildiğinden onun arzusuna uygun yolda konuşarak onun muhabbetini kazandığını ve onu ikna ettiğini ileri sürmektedir (İnal, 1982-1:399).
Rüştü Paşa ile Mithat Paşanın kendisiyle görüştüklerini doğrulayan Abdülhamit, bu görüşmeden
bahsederken görüşmenin bir pazarlık ve kendisine şart koşma şeklinde geçtiği iddiasını ise reddetmektedir (Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012:47-48).
2. Abdülhamit Padişah olduğunda Balkanlardaki etnik temelli kaynaşma devam ediyordu. 2.
Abdülhamit’in siyaset ve yönetim anlayışında biri iç diğeri dış siyaseti doğrudan ilgilendiren iki
yenilik dikkat çekmektedir. İç siyasette, Tanzimat Döneminde görülen, Babıâli’nin ve bürokratik kurumların öne çıktığı (Ortaylı, 2000:89) bir yönetim anlayışına karşılık Sultan Abdülhamit
iktidar gücünü kısa zamanda Saray’da toplayacaktır. 1878’den sonra otoriter-merkeziyetçi modernleşme yolunu seçen Abdülhamit, 5. Murat’ı İngiliz destekli darbe girişimleriyle tekrar tahta
çıkarma olaylarının da etkisinde kalarak ülkede baskı, sansür ve jurnale dayalı sıkı bir yönetim
kurmuştur (Akşin, 2006:33-34). Dış siyaset açısından da Tanzimat Sadrazamlarının herhangi bir
sefarete angaje olmayı tercih eden politikaları yerine daha pragmatik bir politika olan devletler
arasındaki rekabetten yararlanmaya dayalı denge politikasına başvuracaktır (Çavdar, 2013:58).
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
607
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
İngiltere’yi Osmanlı İmparatorluğu’ndan uzaklaştıran ve aradaki dostluğun sona ermesinde rol
oynayan sebeplerden bazıları, Osmanlı Ülkesinde ve hinterlandında Abdülaziz zamanından
itibaren yükselen İslamcılık Hareketinin İngiltere’yi ürkütmüş olması ve Süveyş Kanalını tam
kontrolüne almış olan İngiltere’nin artık Osmanlı Devleti’ne ve onun toprak bütünlüğünün korunmasına çok fazla ihtiyaç duymamasıdır (Karpat, 2013:64, 67). İki ülke arasındaki dostluk
ilişkilerinin bozulmasının bir sebebi de İngiliz iç politikasındaki dengelerin Osmanlı aleyhine
değişmesidir. Şöyle ki, Türk ve Osmanlı düşmanı olan Liberal Parti Lideri William Ewart
Gladstone, Türk dostu sayılan iktidardaki Muhafazakâr Partili Disraeli Hükümetini yıpratmak
için Bulgaristan’daki ayaklanmanın şiddetle bastırılmasını abartılı olarak bir broşürle İngiliz
kamuoyunda duyurmuş ve Tersane Konferansı öncesinde Türkiye aleyhinde bir hava oluşturmuştur. Disraeli Hükümeti, İngiliz kamuoyunun etkisiyle ve yaklaşan seçimleri kaybetmeme
adına Konferansa Rusya yanlısı Lord Salisbury baş delege olarak göndermek zorunda kalmıştır
(Berkes, 1978:324).
Tersane Konferansı’nın Osmanlı Devleti’nden Talepleri
İngiltere’nin öncülüğünde İstanbul’da 23 Aralık 1876’da toplanan konferans bu ülke açısından
Rusya ile rekabetinde önemli bir anlama sahipti. İngiltere, Rusya’nın Osmanlı Devleti ile olası
bir savaşta kendisi karşısında Balkanlarda üstün konuma gelmemesi için bu konferansı önemsemekteydi. 6 Avrupa Devletinin delegeleri, Konferans resmî olarak başlamadan önce 11 Aralık’ta İstanbul’da Rusya Büyükelçiliği’nde toplanarak Konferansta izleyecekleri stratejiyi belirlemişlerdir. Bu toplantılarda Osmanlı temsilcisi bulunmamıştır.
29 günde toplam 9 toplantının yapıldığı (Akyılmaz, 2015:291) konferansta Osmanlı Devleti’ni
Hariciye Nazırı Saffet Paşa ile İkinci Başkan olarak Berlin Elçisi İbrahim Ethem Paşa temsil
etmiştir. Saffet Paşa Konferans Başkanı oldu. Ancak bu sırada Sadrazam olan Mithat Paşanın
konferansın gidişatıyla yakından ilgilendiği ve asıl yetkilinin kendisi olduğu rahatlıkla söylenebilir. Çünkü Sultan 2. Abdülhamit, iç ve dış kamuoyunun eğilimlerine, halkın isteğine uyarak
(Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012:64-65,16,) KE’nin hazırlanmasında en etkili aktör olan
Mithat Paşayı 19 Aralık 1876’da Mütercim Mehmet Rüşdi Paşanın yerine Sadrazam yaparak
esas sorumluluğu ona vermiştir. Konferansa⃰ Osmanlı Devleti’nden başka Almanya, Rusya, İngiltere, Avusturya-Macaristan, Fransa ve İtalya katılmıştır. Bu 6 devlet 1856 Paris Antlaşması’nı imzalayan devletlerdir. Konferansın ilk günü olan 23 Aralık 1876’da törenler, gösteriler ve
top atışları eşliğinde Kanun-u Esasi’nin yürürlüğe konulduğu ilan edilmiştir (İnal, 1982-1:348).
Mithat Paşa ve arkadaşları, KE’nin yürürlüğe konulmasıyla meşrutî bir yönetime geçileceği için
kısa vadede Avrupalı devletlerin konferans aracılığı ile ülkenin içişlerine karışmasına engel
olacaklarını düşünmektedirler. KE’nin yürürlüğe konulmasında bundan dolayı acele etmişlerdir.
Orta ve uzun vadedeki beklentileri ise etnik toplulukların Osmanlı siyasal sisteminin eşit birer
parçası olacakları için ayaklanmadan ve ayrılıkçı düşüncelerden uzaklaşacaklardır. Mithat Paşa
ekibi bu konuda İngiltere başta olmak üzere konferansa katılan devletlerden yüksek bir beklenti
içindeydiler. Hattâ böylece konferansı geçersizleştirebileceklerini veya gereksiz kılacaklarını
düşünüyorlardı. Oysa bu sıralarda İngiliz iç siyasetinde Türkiye aleyhinde bir iktidar değişimi
gerçekleştiğinden Mithat Paşa henüz haberdar olmamıştı. Bizzat Osmanlı delegesi Saffet Paşa
konferansın başında Osmanlı Devletinin bugünden itibaren anayasalı bir devlet olduğunu ve
⃰
İstanbul’da toplandığı için İstanbul Konferansı; Haliç Tersanesi’nde toplandığı için Tersane Konferansı ve Avrupalı
devletlerin büyükelçileri katılımcı olduğu için Elçiler Konferansı denilen toplantı Kasımpaşa’daki Bahriye
Nezareti’nde yapılmıştır.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
608
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
konferansa gerek kalmadığını ifade eden bir konuşma yaptı. Ancak elçiler bunu ciddiye almadılar. Avrupalı delegeler, Rus delegesinin kararlı tutumuna tâbi kalarak konferansı sürdürmeye
karar verdiler. Osmanlı temsilcileri Saffet Paşa ve Ethem Paşa, büyük Avrupa Devletleri karşısında Osmanlı Devleti’nin hak ve çıkarlarını diplomatik olarak savunabilecek pozisyonda ve
güçte değillerdi. Kendileri, KE ilanından beklentileri gerçekleşmeyince toplantıyı terketme yoluna gittiler (Çavdar, 2013:46). Tanzimat’tan beri izlenen Avrupa devletlerinden birisine angaje
olma politikası, özellikle İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni gözden çıkardığının anlaşıldığı bir
dönemde artık işe yaramıyordu. Mithat Paşa ve ekibinin Tersane Konferansı’nda ve sonrasında
İngiltere’den bekledikleri desteği alamamalarını böyle açıklamak gerekir.
Konferansta Osmanlı Devleti’ne sunulan başlıca öneriler şunlardır: Bosna Hersek’e otonomi
verilecek, Bulgaristan Tuna Vilayeti ve Doğu Rumeli Vilayeti olmak üzere iki vilayete ayrılacak, iki vilayete Osmanlı Padişahınca Hristiyan genel vali atanacak, vilayetlerde uluslararası
denetime açık reformlar yapılacak, Bulgarların milis askerî gücü olacak, kaleler dışındaki yerlerde Osmanlı askeri garnizonu bulunmayacak (Kutlu, 2007:107). Konferansın Osmanlı Devletinden talepleri arasında Bulgaristan’da toplanan gelirlerden bir kısmının devlet hazinesine verilmesi, büyük kısmının ise yerel masraflara harcanması gibi malî hususlar da vardı (Kocahanoğlu, 1997, C.1:208). Bosna-Hersek ve Bulgaristan’da mahkemelerde Türkçenin yanında yerel
dillerin de kullanılması teklifler arasındaydı.
Sadrazam Mithat Paşa, Konferansın tekliflerini kabul edilemez bulmaktaydı. Ancak tekliflerle
ilgili kesin kararı vermek üzere bir istişare meclisinin toplanması kararlaştırıldı. Sultan Abdülhamit hatıralarında bunu Mithat Paşaya kendisinin teklif ettiğini belirtmektedir. Meclis-i Umumi adıyla 18 Ocak 1877’de toplanan söz konusu danışma meclisinde 200 kadar kişi vardı.⃰ Bunlar, sivil ve asker ileri gelenler, ilmiye sınıfı temsilcileri ve gayrimüslim cemaatlerin temsilcilerinden oluşuyordu (Armaoğlu, 2003:514). Sadrazam Mithat Paşanın burada okutturduğu bir
Beyannamede Balkanlardaki olayların gelişimi özetlenmekte ve Tersane Konferansı teklifleri
karşısında alınacak olası pozisyonların sonuçları etraflıca kritik edilmektedir (Kocahanoğlu,
1997, C.1:288). Sonuç olarak, Osmanlı Devleti açısından büyük kayıplar ifade eden Konferans
tekliflerinin masada kabul edilmesinin devletin itibarını hayli zedeleyeceği ve daha ağır kayıplara yol açsa da onurlu şekilde savaşarak kaybetmenin daha doğru olacağı görüşü ağır basmıştır
(Armaoğlu, 2003:514, Kocahanoğlu, 1997, C.1:295; İnal, 1982-1:352). Sultan Abdülhamit’in
kararı eleştirirken dayanağı burası olsa gerektir.
Bir çözüme ulaşılamayınca Konferans 20 Ocak 1877’de dağıldı ve yabancı elçi ve delegeler
ülkelerine döndüler. Delegeler ülkeyi terkedince Osmanlı yönetiminde bunalım başgösterdi.
Mithat Paşa ile Padişahın Konferans dağıldıktan sonraki günlerde görüş ayrılıkları derinleşti.
Konferanstan beklentileri konusunda Padişah ile Sadrazamı arasında bir farklılık olduğu anlaşılmaktadır. Mithat Paşanın Konferansta keskin davrandığını ve Rusya ile savaşı onun hazırladığını düşünen (Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012:22; İnal, 1982-1:349) 2. Abdülhamit, Rusya ile savaşa karşıydı ve konferansta barışçı bir çözüm bulunmasını istiyordu. Ahmet Cevdet
Paşa da Mithat Paşanın Müslüman halkı heyecanlandırarak savaşa hırslandırdığını iddia etmektedir (İnal, 1982-1:351).
⃰
Bazı kaynaklarda 250, bazılarında 240-300 katılımcı ile toplandığı ifade edilen Meclis-i Umumî’nin, seçimlerden
sonra 19 Mart 1877’de toplanan yasama organı niteliğindeki Meclis-i Umumî ile karıştırılmaması gerekir.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
609
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
Gerilimli günlerde Mithat Paşa, Sultanı protesto bağlamında bir süre evinden çıkmayarak Saraya ve Sadaret makamına gitmemiş, devlet işleriyle ilgilenmemiştir (İrtem, 2004:57; İnal, 19821:357).
Konferans kararlarının reddi ile birlikte Osmanlı Devleti ile Rusya’nın ilişkileri de gerginleşmiştir. Böylece 93 Harbi’ne giden yol açılmış oldu.
Mithat Paşa-İngiltere İlişkileri
Sadrazam Mithat Paşanın hatıralarına da yansıyan katı bir Rusya karşıtı tutumuna karşılık İngiltere siyasetine olan sıcak yaklaşımı dikkat çekmektedir. Bunun çok somut ve ilginç bir örneği
Tersane Konferansı’nda İngiltere’den beklenen desteğin alınamamasını açıklarken başvurduğu
bir yoldur. Mithat Paşaya göre Konferansa İngiltere adına delege olarak katılan Salisbury Türkiye’nin ve halkın durumu hakkında bilgi sahibi değildir ve bütün bilgileri İstanbul’a geldikten
sonra Rusya’nın maksat ve talepleri doğrultusunda Rus Elçisi İgnatiyef’ten almıştır. Paşa, Konferanstan bu nedenle bir sonuç alınamadığını kaydetmektedir (Kocahanoğlu, 1997, C.1:214).
Konferansta Rusya’nın aşırı isteklerini İngiltere’nin vereceği destekle engelleyebileceğine inanan Mithat Paşa, Meşrutiyetin ilanını da burada bir koz olarak düşünmektedir. Ama bu koz işe
yaramamıştır. 2. Abdülhamit ise devletin içinde bulunduğu duruma bakarak savaştan mümkün
olduğu kadar uzak kalınmasını ve devletin askerî ve mali olarak toparlanmasını gerekli görmektedir. O, belli bir devlete ümit bağlamayı doğru bulmuyor ve devletlerarası rekabetten yararlanmayı amaçlıyordu.
Mithat Paşanın devletler arası ilişkilerdeki tutumu hakkında, Konferansın tekliflerini istişare
etmek ve kesin kararı vermek üzere toplanan Meclis-i Umumî’de okutturduğu Beyanname’deki
yaklaşımı da fikir vermektedir. Bunda Mithat Paşa Avrupa Devletlerinin Balkanlardaki isyanlarda isyancıların haksızlığını ve Osmanlı Devleti’nin haklılığını bildikleri halde yine de Osmanlıyı mağlup ve haksız duruma düşürdüklerini belirtmekle birlikte (Kocahanoğlu, 1997,
C.1:289-290) Avrupa Devletlerini eleştirmemeye özen göstermekte ve yine Rusya’ya yüklenmektedir. Paşa, Avrupa Devletleri’nin bu tavrını Rusya’nın politik baskılarıyla ve başka sebeplerle açıklamaktadır (Kocahanoğlu, 1997, C.1:290-291).
93 Harbi arefesinde, 1856’dan bu yana Avrupa Devletler Sistemi’ne dahil bulunan Osmanlı
Devleti, Avrupa Devletleri’ni 1856 Paris Kongresi ruhuna uyarak savaşı engellemeye davet
ettiğinde İngiltere dahil hiçbirisi olumlu karşılık vermemiştir. Mithat Paşanın en azından bu
noktada İngiltere’yi eleştirmesi beklenirken o hatıralarında, İngiltere’yi bu konuda da bir anlamda masum göstererek savaş öncesinde Osmanlı Devleti İngiltere’nin önerilerini yerine getirmediği için İngiltere tarafından Osmanlıya yapılacak bir yardım ve destek ümidi kalmadığını
kaydetmektedir (Kocahanoğlu, 1997, C.1:223).
Mithat Paşanın İngiliz siyasetine olan yakınlığı ve İngiliz korumasına sahip olması onun Yıldız
Mahkemesi yargılamalarında da kendisini göstermiştir. İngiliz Elçisinin Yıldız yargılamaları
sırasında Sultan Abdülhamit’e birkaç defa başvurarak Mithat Paşa için şefaatte bulunduğu, bir
defasında da tehditkâr bir dil kullandığı iddia edilmektedir (Danişmend, 1972-4:321).
1881’deki yargılama, Osmanlı-İngiliz ilişkilerinin kötüleştiği bir döneme denk gelmişti. Mithat
Paşanın yargılandığı günlerde İngiliz kamuoyu gelişmeleri yakından takip etmiştir. Hattâ İngiltere Parlamentosu’nda, bir İngiliz dostu olduğu belirtilen Mithat Paşa ve arkadaşlarını yargılayan mahkemeye güvensizlik dile getirilmiş, Paşanın ünlü ve değerli bir siyasetçi olduğu belirti-
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
610
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
lerek kurtulması veya az ceza alması için nelerin yapılabileceği tartışılmıştır (Kocahanoğlu,
1997, C.2:401-409).
Mithat Paşanın Azline Giden Süreç
Birinci Meşrutiyet dönemi siyasal olayları içinde Abdülhamit-Mithat Paşa çekişmesi büyük bir
yer tutmaktadır. Sultan Abdülhamit ile Mithat Paşa başından beri çatışmalı ilişkiler içinde bulunmuşlardır. 2. Abdülhamit, 19 Aralık 1876’da onu gönülsüz olarak ve kamuoyu baskısı altında Sadrazam yapmıştır. Mithat Paşayı sadrazam yapışını ve Kanun-u Esasi tasarıları arasında
onun tasarısını kabul edişini o zamanki Mithat Paşa yanlısı akımın önüne geçmenin zorluğu ve
Mithat Paşayı devletin ilacı kabul eden hasta halka yine onun hazırladığı ilacı vermenin zorunlu
oluşuyla açıklamaktadır (Abdülhamid’in hatıra Defteri, 2012:22).
Padişah Sadrazamı hem kişilik ve karakter olarak beğenmemekte hem de göreve başladıktan
sonraki bazı icraatlarından rahatsızlık duymaktadır. 2. Abdülhamit, her şeyden önce Sadrazamında, Osmanlı devlet geleneklerinde yerleşmiş bulunan saygı ve itaati görememekten şikayetçiydi. Kendisi hatıralarında Mithat Paşanın Sadrazamlığında daha ilk günden kendisine bir amir,
bir vasi kesildiğini, kişilik olarak onun meşrutiyetçi değil despot ve müstebit eğilimli olduğunu
ifade etmektedir (Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012: 16-17). Mithat Paşanın Şura-yı Devlet
Reisi iken merkezden uzaklaştırılarak Bağdat Valiliği’ne görevlendirilmesinde de onun Sadrazam Âli Paşaya karşı davranışlarında ona akran muamelesi yapması ve serbest tavırlar içinde
bulunmasının etkili olduğu nakledilmektedir (İnal, 1982:323).
Bazı yeteneklerini ve özellikle valilik yaptığı yerlerdeki idari başarılarını takdir eden Sultan
Abdülhamit’in, Mithat Paşanın rahatsız olduğu uygulamaları arasında Millet Askeri adıyla
Müslümanlardan ve Hristiyanlardan karma olarak teşkil edilecek milis tarzı bir ordu kurması
bulunmaktadır (Danişmend, 1972-4:297). Onun askerî okullara gayrimüslim çocukların alınması konusundaki isteği de iki devlet adamı arasındaki görüş ayrılıklarından birisidir (Kocahanoğlu, 1997, C.1:309, 323). Askerî okullara Rum talebe alınması ve benzeri uygulamaları devleti
temelinden yıkabilecek işler olarak gören Padişah ayrıca Sadrazamın halkının çoğunluğu Müslüman olan yerlere azınlıktan valiler tayin etmeye kalkışmasını da eleştirmektedir (Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012:40).
Bir başka konu Padişahın, Mithat Paşanın Osmanlı Hanedanına düşmanlığından ve cumhuriyetçiliğinden şüphelenmesiydi (Armaoğlu, 2003:514, Kocahanoğlu, 1997, C.2:103). İddialara göre
Paşa bir gün bir içki masasında Osmanlı hanedanı yerine kendi hanedanını gündeme getirerek
“Âl-i Osman" (Osmanoğulları) yerine "Âl-i Mithat"ın (Mithatoğulları) kurulabileceğini söylemiştir (Danişmend, 1972-4:297). Sultan Abdülhamit, Mithat Paşanın Mithatoğulları Hanedanı
düşüncesini kendisine iletenin Namık Kemal olduğunu hatıralarında ifade etmektedir (Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012:45). Mithat Paşa, 1876 krizinde çözüm olarak bir “cumhuriyet”
rejimi tasarladığı şeklindeki iddiaları hatıralarında reddetmekte ve “imam”a bağlı olunması gereğinden dolayı bir İslam toplumunda “cumhuriyet”in muhal olduğunu ifade etmektedir (Kocahanoğlu, 1997, C.2:107). Paşa, Cumhuriyetçilik dedikodularını Rusya yanlısı devlet yöneticilerine bağlamaktadır (Kocahanoğlu, 1997, C.1:264).
Sultan Abdülhamit, Tersane Konferansı’nın sonuçsuz kalmasından da Mithat Paşanın sert tutumunu sorumlu görüyordu (Armaoğlu, 2003:514). Onun büyük devletlerle uyuşmaya yanaşmamasından şikayetçiydi (Abdülhamid’in Hatıra Defteri, 2012:37-38).
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
611
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
Padişah-Sadrazam ilişkilerinin kopmasında bardağı taşıran son damla Mithat Paşanın bu gergin
günlerde Padişah’a yazdığı saygısızca ifadelerle dolu bir mektup (İrtem, 2004:56) olmuştur. Söz
konusu mektup 30 Ocak 1877 tarihlidir ve özetle Padişaha meşrutiyet ve millet mefhumları
karşısında hükümdarlık görevlerini, haddini, sorumluluklarını hatırlatmaktadır. Mektupta, millet
menfaatlerine aykırı en küçük bir hususta bile Padişaha itaat etmeyeceğini belirten Mithat Paşa,
yönetim anlayışında Padişaha yüksek perdeden öğretici ifadeler kullanmaktadır. Mithat Paşanın
bu davranışları ortaya koyması onun Padişahı Devlet Reisi kabul ederken kendisini de Millet
Reisi olarak görmesinden (Us, 2012:161) kaynaklanmaktadır.
Azil ve sürgün emrini alan Mithat Paşa hatıralarında, idari olarak iyimser gelişmelerin yaşandığı
bir sırada beklemediği sürgün kararının düzeltilemeyecek fenalıkları davet edecek bir karar
olduğunu ifade etmektedir. Azli ve sürgünüyle memleketin mahvolacağına inanmaktadır (Danişmend, 1972-4:298; İnal, 1982-1:363). Ülkeye geri geldiğinde Padişahı Sarayda ve mülkü
yerinde bulamayacağını da eklemektedir (Kocahanoğlu, 1997, C.1:217, 219). Bu ifadeler, Mithat Paşanın kendisini sürgüne gönderen Osmanlı Padişahını, arkasında desteğini hep gördüğü
İngiltere ile tehdit ettiği şeklinde anlamaya çok elverişlidir.
Tersane Konferansı ve İç Siyasetteki Sonuçları
Tersane Konferansı’nın ilk ve en acil sonucu olarak KE’nin Konferans’ın başladığı gün ilan
edilmesi görülebilir. Hazırlıklar hızla tamamlanmış ve 23 Aralık 1876’da Anayasanın yürürlüğe
konulduğu ilan edilmiştir.
KE ilanında Abdülhamit acele etmeyen bir tavır takınarak her bir maddeyi ayrıntılı ve uzun
uzun inceleme yolunu seçmiştir. Mithat Paşa ise çalışmaları bir an önce bitirerek KE’nin ilanını
Konferansa yetiştirmek istiyordu. Paşa, Konferans öncesinde KE’nin yürürlüğe girmesi, eksikliklerin ise daha sonra Mecliste düzeltilebileceği düşüncesindeydi (Berkes, 1978:323). Hatta
Mithat Paşa, işin başında, Mebuslar Meclisinin KE ilanından önce hemen toplanmasını da istiyordu. Ama Padişah bunu kabul etmedi ve seçimlerden önce KE’nin tamamlanmasını istedi
(Berkes, 1978:321).
KE’nin mimarlarından sayılan Namık Kemal’in bu konudaki tavrı Padişahın-Halifenin haklarının KE’de korunmasından yana idi. Namık Kemal, ayrıca Mithat Paşadan farklı olarak siyasal
bakımdan adem-i merkezi veya federal bir devlet değil güçlü merkeziyetçi bir devlet yönetimi
amaçlamaktadır (Berkes, 1978:302). N. Kemal’in meşrutiyet yönetimi ile ilgili bir başka ve
teknik bir hassasiyeti Sadrazamlık-Başvekillik konusundadır. Türkiye’de meşrutiyetle ilgili
siyasal tartışmalarda pek yer tutmayan ama aslında meşrutî sistem tutarlılığı açısından önemli
olan bu konuda şöyle bir gelişme olmuştur: 1. Meşrutiyete geçildikten sonra işin aslı gereği bir
saltanat kurumu olan Sadrazamlığın lağvedilmesi ve yerine Başvekillik ihdas edilmesi gerekirdi.
Ancak KE’ye böyle bir düzenleme konmamıştı. Bununla birlikte bu yönde bir teklif ve Ahmet
Vefik Paşanın Nazırlara Başvekil olarak görevlendirilmesi Saray’dan Meclis’e gittiği halde
Meclis-i Mebusan bu teklifi kabul etmemiştir. İşte Namık Kemal, sürgünde olduğu sırada yaşanan bu gelişmeyi izlemiş ve Meclisin feshinden birkaç gün önce Mebusan üyelerinden birine
yazdığı bir mektupta Meclis’in tutumunun yanlış olduğunu, meşrutiyet esasına uygun olanın
Başvekillik olduğunu ifade etmiştir (Us, 2012:164-167).
Konferansın önemli bir diğer iç siyasal etkisi Mithat Paşanın sadrazamlığının sona ermesi olmuştur. Zaten Mithat Paşanın Saraya ve kendisine karşı itaatsiz ve saygısız davranışlarından
rahatsız olan 2. Abdülhamit, başka bazı gelişmelerin de elini güçlendirmesiyle 5 Şubat 1877’de
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
612
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
Mithat Paşayı hem Sadrazamlıktan azletti hem de onu Kanun-u Esasi’nin 113. Maddesindeki
düzenlemeye göre Avrupa’ya sürgün etti (İnal, 1982-1:361). Mithat Paşanın, azli ve sürgününde, kendisinin bazı yerlerdeki konuşmalarında diktatör olacağı yönünde sözler söylediği şeklindeki bazı jurnallere de dayanılmıştır (Kocahanoğlu, 1997, C.1:218). Sözü edilen jurnaller kendisine gösterilen Mithat Paşa, bunlarda geçen konulardan haberi olmadığına yemin etse de karar
değişmez ve azil ve sürgün kesinleşir (İnal, 1982-1:363-364).
Mithat Paşanın siyasi rakipleri, Konferans Kararları ile ilgili istişare toplantısından red kararı
çıkmasının sebebinin Mithat Paşa olduğunu ileri sürmekte geç kalmamışlardır. Hatıralarında da
sitemle bahsettiği gibi basında ve siyasi çevrelerde muhalifleri bir yandan Bulgar Ayaklanmasının ve Rus Savaşının sebebini ona yıkmak için Tuna Valiliği sırasında Bulgarlara şiddet uyguladığını gündeme getirmekte (Kocahanoğlu, 1997, C.1: 278), diğer yandan Balkanlarda yaptığı
şose yollar olmasaydı Rus ordusunun Balkanları geçip İstanbul kapılarına kolayca dayanamayacağını dile getirerek onunla mücadele etmektedirler (Kocahanoğlu, 1997, C.1: 262). Mithat
Paşa, muhaliflerinin eleştirilerini haksız bulduğunu söyleyerek verdiği cevaplarında Konferans
kararlarının kabul edilmesinin Rumeli’nin yarısı büyüklüğünde olan geniş ve mamur bir bölgenin sebepsiz yere ve savaşsız terki anlamına geleceğini kaydetmektedir (Kocahanoğlu, 1997,
C.1: 278). Mithat Paşayı Tersane Konferansı’nda Avrupalı devletlerle uyuşmamakla ve savaşa
yol açmakla suçlarken Abdülhamit’in ve Mithat Paşa muhaliflerinin savaşsız bunca büyük bir
toprak kaybını zımnen kabul etmiş oldukları anlaşılmaktadır.
Mithat Paşanın azli ve İtalya’ya sürgününden sonra yerine İbrahim Ethem Paşa⃰ Sadrazam olarak
atanmıştır. Saraya asi olduğu düşünülen bir Sadrazamdan sonra itaatkâr bir halefin geleceği
beklenebilirdi, öyle de oldu. Kendisi Hanedana ve 2. Abdülhamit’e bağlılığı ile tanınan Ethem
Paşa, kısa süren Sadrazamlık dönemindeki icraatlarında sürekli Padişahın güvenini kazanmaya
önem vermiştir. Kendisi, Sultan Abdülhamit’in Fransızca Hocalarından birisi olup güven duyduğu bir kişidir (Danişmend, 1972-4:291).
Bu arada Mithat Paşanın kamuoyunda ve halk arasında büyük bir desteği bulunduğu ve görevden alınması durumunda lehinde büyük bir ayaklanma olacağı söylentileri ortalıkta dolaşmaktaydı. Hattâ bu nedenle Mithat Paşayı İtalya’ya götürecek olan geminin temkinli olma adına 24
saat bekletildiği söylenir. Ancak bu söylentiler boş çıkmıştır. Bununla birlikte kaynaklarda,
sürgününde değilse de Mebusan Meclisi seçimlerinden sonra Meclisin açılışının ertesi günü
çeşitli toplum kesimlerinden katılımın olduğu kutlama amaçlı yapılan gösterilerde Mithat Paşa
lehinde, ülkeye dönerek işbaşına getirilmesi gerektiği yönünde sözlerin söylendiği bilinmektedir
(İrtem, 2004:107).
93 Harbi sırasında Mithat Paşa sürgünde idi. Avrupa ülkelerinde Osmanlı Devleti adına bazı
diplomatik girişimlerde bulunmuştur. İngiltere’de bir gazetede yayımlanan bir makalesi “Türkiye’nin Mazisi ve İstikbali” adıyla Türkçeye çevrilmiş ve basılmıştır. Makalede, Hristiyan savunusu yaptığını ileri süren Rusya’nın aslında Balkanlarda Slav Birliği davası güttüğünü söyleyerek Rusya’ya karşı Avrupa kamuoyuna seslenmekte ve Osmanlı Devleti için destek istemektedir. Paşa, makalesinde aynı zamanda kısa bir Osmanlı tarihi çözümlemesi de yapmaktadır (Kocahanoğlu, 1997, C.1:327).
⃰
İ. Ethem Paşa, iyi eğitimli, ilmî düzeyi yüksek, donanımlı birisiydi. Ancak mizaç olarak hiddet sahibi olmasıyla
tanınmaktadır. Mithat Paşanın yerine Şubat 1877’de Sadrazam olmuştur. 93 Harbi onun Sadrazamlığı sırasında
başlamış ve en felaketli sonuçlar onun zamanında alınmıştır.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
613
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
SONUÇ
Balkan halklarının 19. Yüzyıldaki milliyetçi ayaklanmaları Osmanlı devlet adamlarını en çok
uğraştıran siyasal sorunların başında gelmiştir. Devletin modernleşme hamleleri ile aynı dönemde yaşanan etnik karışıklıklara karşı izlenecek politikalar konusunda siyasal aktörlerin farklı
tavırları olmuştur. 1875 ile 1878 arasında Osmanlı İmparatorluğu, adeta tarihinin en uzun yıllarını yaşamıştır. Bu tarih, 1856 Paris Kongresi’nin Osmanlı Devleti’ni Avrupa’nın eşit devletlerinden biri saymaya ve Rus hegemonyasına karşı korumaya dayalı kararlarının Avrupa Devletlerince artık bağlayıcı görülmemeye başlandığı tarihtir. Deyim yerindeyse uluslararası ilişkiler
dengesinin kırılma anıdır. Bunun sonucu olarak Abdülaziz’in son dönemi ile 2. Abdülhamit’in
ilk yıllarında büyük karışıklıkların yaşandığı Balkanlar üzerinde Rusya’nın etkinliği artmıştır.
Balkanlardan kaynaklanan dış politika sorunları Osmanlı siyasal hayatını da fazlasıyla etkilemiştir. Genel bir ifade ile belirtmek gerekirse Sultan Abdülaziz döneminden başlayarak Osmanlı
siyasal hayatında reformcu-meşrutiyetçi-İngilizci kanat ile gelenekçi-mutlakiyetçi-merkeziyetçi
kanat arasında siyasal mücadeleler yaşanmıştır. Mutlakiyetçi kanat daha çok Rusya politikalarına yakınlık duymuştur. Abdülaziz’in son yıllarında kaydığı mutlakiyetçiliğe karşı Yeni Osmanlıların öncülük yaptığı ve Batı Avrupa siyasi fikir akımlarından etkilenen meşrutiyetçi gruplar
siyasal sistemde Padişahın yetkilerini kısmak ve denetime yer veren bir idari yapı kurmak için
mücadeleye girmiştir. Bu kanat, 1876’da 1. Meşrutiyetin ilanı ile mücadelesinde sonuca ulaşmıştır.
Reformcu-meşrutiyetçi kanat Mithat Paşa örneğinde olduğu gibi yerel katılıma önem veren
yerinden yönetim esaslarını öne çıkarmak isterken gelenekçi-mutlakiyetçi kanat merkeziyetçi
uygulamaları sürdürmek istemiştir. Osmanlı modernleşmesinde etkili isimlerden biri olan Mithat Paşa, valilik yaptığı yıllarda mülki yönetimde uyguladığı ve başarılı bulunan icraatları Kanun-u Esasi yoluyla bütün ülkeye genelleştirmek istiyordu. Bununla Osmanlı topluluklarının
birlik ve bütünlüğünü sağlayabileceğini düşünüyordu. Ayrıca Balkanlardaki sorunları görüşmek
üzere 1876’da toplanan Tersane Konferansı’nda Avrupa Devletlerinin muhtemel idari ve siyasi
eleştirilerinin de önünü almak istiyordu.
Başta meşrutiyete taraftar görünen 2. Abdülhamit, Yeni Osmanlıların beklediği bir Padişah olmamıştır. Tersane Konferansı, 2. Abdülhamit ile Mithat Paşa arasında var olan karakter ve siyasi yaklaşım anlaşmazlıklarını net olarak açığa çıkarmış ve çatışmaya dönüştürmüştür. Kendi
coğrafyasındaki bir sorunun yine kendi başkentinde uluslararası bir müzakereye konu olmasının
ezikliğini yaşayan Osmanlı Devleti, Mithat Paşanın politikalarıyla güvendiği İngiltere’den beklediği desteği alamayınca büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır. Mithat Paşa ve arkadaşlarının
mücadeleleri sonucunda Sultan Abdülhamit her ne kadar meşrutiyete geçişi kabul etmişse de
yoğun dış ve iç siyasal olayların gelişimi ona çok da istemediği meşrutiyete son verme fırsatı
sunmuştur. Bunda artık Osmanlıyı terkeden İngiltere’nin hassasiyetlerini gözetme zorunluluğu
kalmamasının da etkisi bulunmaktadır.
Kısa süren 1. Meşrutiyet döneminden sonra 2. Abdülhamit Kanun-u Esasi’yi askıya alarak tekrar mutlakiyete geçiş yapmıştır. Saltanatın ve ülkenin güvenliğini gerekçe gösteren Padişah,
Yeni Osmanlıların meşrutiyetçi ve hürriyetçi yönetim mücadelesinin aksine güvenlikçi politikalara dayalı bir yönetim kurmuştur. Onun mutlakiyeti, Mithat Paşa ve ekibinin adem-i merkeziyetçi ve meşrutiyetçi modernleşme anlayışı yerine otoriter-merkeziyetçi modernleşmeyi koyuyordu.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
614
Balkanlardaki Siyasal Karışıklıklar Ve 1876-77 Tersane Konferansı Bağlamında Osmanlı
Devleti’nde Siyasal Mücadelede Taraflar
KAYNAKLAR
Abdülhamid’in Hatıra Defteri, (2012), Alter Yayıncılık, Ankara.
Akyılmaz, Gül, (2015), Siyasi Tarih, Birinci Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
Akşin, Sina, (2006), Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İmge Kitabevi Yayınları, 4. Baskı, Ankara.
Armağan, Mustafa, (2015), “Sultan Abdülaziz’i İngilizler Öldürttü”, Derin Tarih, Sayı 38.
Armaoğlu, Fahir, (2003), 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını, 3. Baskı, Ankara.
Ayaşlı, Münevver, (2002), Teşrinisâni ve Ötesi, Timaş Yayınları, İstanbul.
Berkes, Niyazi, (1978), Türkiye’de Çağdaşlaşma, Doğu-Batı Yayınları, İstanbul.
Çavdar, Tevfik, (20139, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi, 1839-1950, İmge Kitabevi Yayınları, 5.
Baskı, Ankara.
Danişmend, İsmail Hami, (1972), İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 4, Türkiye Yayınevi,
İstanbul.
İnal, İbnülemin Mahmut Kemal, (1982), Son Sadrazamlar, Cilt 1, Dergâh Yayınları, İstanbul.
İrtem, Süleyman Kâni, (2004), Birinci Meşrutiyet ve Sultan Abdülhamid, Haz: Osman Selim
Kocahanoğlu, Temel Yayınları, İstanbul.
Kapanşahin, Muhittin, (2016), “Sultan II. Murad’ın Haçlılarla Mücadelesi–Varna ve Kosova
Savaşları”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 4, Sayı: 28, s.14-28.
Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, C. 8, (2011), Türk Tarih Kurumu Yayını, 7. Baskı, Ankara.
Karpat, Kemal, (2013), Kısa Türkiye Tarihi, 1800-2012, Timaş Yayınları, 3. Baskı, İstanbul.
Kocahanoğlu, Osman Selim, (1997), Mithat Paşanın Hatıraları, Cilt 1-2, 1. Baskı, Temel Yayınları, İstanbul.
Koçu, Reşad Ekrem, Osmanlı Padişahları, (1981), Ana Yayınevi, İstanbul.
Korkmaz, İsmail, (2017), “I. Dünya Savaşı Öncesi Balkanlardan Anadolu’ya Göç Hareketi”,
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 5, Sayı: 40, s. 466-477.
Kurat, Akdes Nimet, (1993), Rusya Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayını, 3. Baskı, Ankara.
Kutlu, Sacit, (2007), Milliyetçilik ve Emperyalizm Yüzyılında Balkanlar ve Osmanlı Devleti, 1.
Baskı, Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
Ortaylı, İlber, (2000), İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, İletişim Yayınları, 6. Baskı, İstanbul.
Sander, Oral, (2011), Siyasi Tarih, İlkçağlardan 1918’e, İmge Kitabevi Yayınları, 22. Baskı,
Ankara.
Uçarol, Rifat, Siyasi Tarih, 1789-2012, (2013), Der Yayınları, 9. Basım, İstanbul.
Us, Asım, (2012), Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım, 1. Baskı, Haz. İsmail Dervişoğlu,
Kitabevi Yayınları, İstanbul.
The Journal of Academic Social Science Yıl: 5, Sayı: 44, Nisan 2017, s. 600-615
615
Download