8.T.C. İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRKÇÜLÜK ÜNİTE 1: BİR KAHRAMAN DOĞUYOR KONU 1: BATIYA ERKEN AÇILAN KENT SELANİK *Selanik , dönemin önemli liman ve ticaret şehirleri(Manastır,Üsküp,Belgrat,İstanbul vb.) ile bağlantısı olan- Rumeli’de yer alan - Rum ,Sırp Bulgar, Errmeni ,Yahudi gibi milletlerin bir arada yaşadığı bir şehirdi.(Farklı kültür, inanç,düşünceler) *19.yyla kadar devam eden huzur ve istikrar ortamı Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı milliyetçilik akımının etkisiyle çatışma ortamına sürüklenmiştir. *Bu çatışma ortamından ve devleti parçalanmaktan kurtarmak amacıyla Osmanlı aydınları bazı çareler aramış bunun sonucunda yeni düşünce akımları ortaya çıkmıştır.Bunlar; 1-Osmanlıcılık:Bu fikir akımına göre Osmanlı Devleti içindeki tüm milletler bir ‘’Osmanlılık’’ duygusu ile Osmanlı milleti haline getirilmelidir.Böylece devlet içindeki değişik milletlerin ayaklanmaları önlenmiş olacaktır. 2-İslamcılık:Bu akıma göre ,devletin parçalanmasını engellemek için müslüman milletler Osmanlı halifesinin liderliğinde tek bir çatı altında birleşmelidir. 3-Türkçülük:Osmanlı Devleti içinde yaşayanTürkleri milli bir duygu ile bilinçlendirmeyi amaçlamıştır. Balkan Savaşlarından sonra Osmanlıcılık akımının zayıflaması ile Osmanlı yönetimine hakim olan düşünce akımıdır. **Turancılık :Dünya da ki Tüm Türkler 4-Batıcılık:Osmanlı Devleti’nin kurtuluşunun tek yolunun batıya ayak uydurmaktan geçtiğini savunan fikir akımıdır. **Bu fikir akımlarının hiçbiri Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını engelleyememiştir. MUSTAFA’ DA ÇOCUKTU *M.Kemal 1881 yılında Selanik’in Koca Kasım Mahallesi Islahane Caddesi’ndeki evinde dünyaya geldi. *Annesi Zübeyde Hanım Konyadan Rumeli’ye göç eden bir ailenin kızıdır.Babası Ali Rıza Efendi Aydın’nın Söke tarafından gelmiş ,mesleği gümrük memurluğu olan iyi eğitimli biri idi. *Zübeyde Hanım ve Ali Rıza Efendi’nin evliliklerinden altı çocuk dünyaya gelmiş Mustafa ve Makbule dışındaFatma ,Ahmet,Ömer,ve Naciye küçük yaşlarda ölmüşlerdir KONU 2: M.KEMAL OKULDA *Mahalle Mektebi:Mustafa, önce annesinin isteğiyle mahalle mektebine gitti. *Şemsi Efendi İlkokulu:Mahalle mektebinde modern eğitim uygulanmadığından Şemsi Efendi İlkokuluna başladı. Şemsi Efendi İlkokuluna devam ederken babasını kaybetti. Bunun üzerine kısa bir süre öğrenimine ara vermek zorunda kaldı. Babasının ölümüyle aile zor durumda kaldı. Zübeyde Hanım, oğlu Mustafa ve kızı Makbule ile birlikte Selanik yakınlarında çiftlik işleten kardeşinin yanına gitti. *Selanik Mülkiye Rüştiyesi:Mustafa'nın öğrenim görmemesi annesini çok üzüyordu. Bu nedenle Zübeyde Hanım oğlunu öğrenimine devam etmesi için tekrar Selanik'e gönderdi.Mustafa, Selanik'te Mülkiye Rüştiyesine (sivil ortaokul) yazıldı (1892). *Selanik Askeri Rüştiyesi:Mustafa Kemal'in arzusu asker olmaktı. Askerî okul sınavına girdi ve başarılı oldu. Selanik Askerî Rüştiyesine (Selanik Askerî Ortaokulu) kaydoldu. Mustafa bu okulda, zekâsı ve üstün yetenekleriyle öğretmenlerinin sevgisini kazandı. Doğduğunda kendisine "Mustafa" adı verilmişti. "Kemal" adını ise bu okuldaki matematik öğretmeninden almıştır. *Manastır Askerî İdadisi:Mustafa Kemal, Selanik Askerî Rüştiyesini bitirince Manastır Askerî İdadisine yazıldı (1895). Manastır kenti ve girdiği bu okul Mustafa Kemal'in ülke sorunları, vatan ve millet sevgisi, milliyetçilik, bağımsızlık, özgürlük gibi düşüncelerinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır *Harp Okulu:Mustafa Kemal, Manastır Askerî İdadisini bitirdik ten sonra İstanbul'a gelerek Harp Okulunun piyade sınıfına girdi (1899).Teğmen olarak mezun oldu. *Harp Akademisi:Harp Okulundan sonra öğrenimine İstanbul Harp Akademisi, kurmay sınıfında devam etti. (1902). Derslerinin yanı sıra, ülkenin içinde bulunduğu siyası durum ve sorunları ile yakından ilgilendi. Mustafa Kemal, Harp Akademisini kurmay yüzbaşı olarak bitirdi (11 Ocak 1905). Böylece orduda görev almaya hazır bir kurmay subay oldu KONU 3: CEPHEDEN CEPHEYE MUSTAFA KEMAL (Kurtuluş Savaşı’na-1919- kadar M.Kemal’in askeri başarıları hakkında) *Şam’a atanması(1905):İlk görev yeri olarak Şam’a 5. Ordu emrindeki 30. Süvari Alayına atandı.. Burada subaylara askeri bilgiler verecek ve bölgedeki asayişi sağlayacaktı. Suriye'de bulunduğu sırada yakın arkadaşlarıyla Vatan ve Hürriyet Derneğini kurdu (Ekim 1906). 1907'de kolağası olarak Şam 5. Ordu Komutanlığında, oradan da aynı yıl içerisinde Manastır 3. Ordu Komutanlığında görevlendirildi. *31 Mart Olayı (1909):İstanbul'da meşrutiyet karşıtlarının çıkardığı 31 Mart Ayaklanmasını bastırmak ve düzeni sağlamak amacıyla hazırlanan Hareket Ordusu’nda kurmay yüzbaşı olarak Mahmut Şevket Paşa ile birlikte görev yaptı. *Trablusgarp Savaşı (1911):İtalya'nın Trablusgarp'a saldırması üzerine kaçak yollarla Mısır üzerinden Trablusgarp'a gitti. Mustafa Kemal, Enver Paşa Derne ve Tobruk'ta İtalyanlara karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Bu başarılarından dolayı Mustafa Kemal binbaşılığa terfi ettirildi. Balkan Savaşlarının başlamasıyla Trablusgarp'tan ayrılmak zorunda kaldı.1912 yılında İtalyanlarla Uşi Antlaşması yapıldı.Bu analaşmaya göre: **K.Afrikadaki son toprak parçası Trablusgarp ve Bingazi İtalyanlara verildi. -Oniki adageçici olarak İtalyanlara bırakıldı. I. BALKAN SAVAŞI(1911-12) Nedenleri:- Fransız ihtilâlinin etkisi ile milliyetçilik hareketlerinin yaygınlaşması - Rusya'nın Akdeniz'e inmek için Balkan halklarını kışkırtması(Panslavizm) - Osmanlı Devleti'nin Trablusgarp savaşında yenilmesi ve iyice zayıflaması *** Balkan Devletlerinin Karadağ, Sırbistan,Yunanistan, Bulgaristan 1912 Ekim ayında, Osmanlı Devleti'ne saldırmasıyla savaş başlamıştır. Savaşı Osmanlı Devleti kaybetmiştir. Bu kargaşadan yararlanan Arnavutluk bağımsızlığını ilân etmiştir. Londra Konferansı (1913) Balkan Devletleri İle Osmanlı Devleti arasında imzalanmıştır. - İmroz ve Bozcaada dışındaki adalar Yunanistan'a verildi. - Midye-Enez hattı Bulgaristan ile sınır kabul edildi. - Midye-Enez çizgisinin batısındaki topraklar kaybedildi. II. BALKAN SAVAŞI(1912-13) Nedeni: - Londra Antlaşmasında Bulgaristan'ın fazla toprak kazanması -Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ'ın Romanya'yı da yanlarına alarak Bulgaristan'a savaş açmaları Sonucu: Bulgaristan savaşı kaybedince Osmanlı Devleti'de bu durumdan yararlanarak Edirne ve Kırklareli'yi tekrar geri almıştır. Savaş sonucunda Bulgaristan'la "İstanbul Antlaşması" imzalanmıştır. Buna göre Edirne, Kırklareli, Dimetoka, Osmanlı'ya Kavala ise Bulgaristan'a verildi. Yunanistan ile de "Atina Antlaşması" imzalanmış, Selanik, Yanya ve Girit adası Yunanistan'a verilmiştir. NOT: Bab-ı Ali Baskını ile İttihat Terakki Cemiyeti Yönetimi ele geçirerek padişahı etkisiz hale getirdi. 1918’e kadar yönetimde İttihat ve Terakkinin sözü geçti. *Sofya Askeri Ataşeliğine Atanması:Mustafa Kemal 1913 yılındaSofya Askeri Ataşeliği’ne atandı . Mart 1914'te yarbaylığa yükseldi. *Çanakkale Savaşı (1915):Mustafa Kemal'in askeri yönden tanınmasını sağlayan, I. Dünya Savaşı'nda Çanakkale Cephesindeki savaşlar olmuştur. Mustafa Kemal Çanakkale Cephesi'nde üstün bir askerlik yeteneği sergileyerek önemli savunmalar yaptı.Mustafa Kemal ve emrindeki tümen, Anafartalar ve Arıburnu'nda düşmanı ağır bir yenilgiye uğrattı. *Kafkasya Cephesi(1916):M.Kemal Çanakkale’deki başarılarının ardından Ruslara karşı mücadele verilen Kafkasya cephesinde 16.Kolordu komutanı olarak görevini sürdürdü.Burada Ruslar karşısında dağınık halde olan birlikleri bir araya getirerek Rusların elinden Muş ve Bitlisi geri almayı başardı. *Suriye Cephesi(1917):7. ordu komutanlığına atandı.Alman komutan ile düştüğü anlaşmazlık sebebiyle istifa etmiş İstanbul’a dönmüştür.1918 yılında 7.ordunun da bağlı olduğu Yıldırım Orduları Grubuna komutan olarak atanmış,burada Arap ve İngiliz kuvvetlerini durdurmayı başarmıştır. KONU 4: DÖRT ŞEHİR VE MUSTAFA KEMAL (M.Kemal’in Fikir Hayatının oluşumunda etkili olan Selanik,Manastır,Sofya ve İstanbul hakkında) SELANİK * M.Kemal Selanik siyasi, ekonomik ve kültürel açıdan çevre ülkelerden çok fazla etkilenen bir bölge idi. *Büyük devletlerin yayılma ve nüfuz alanlarının en çok etkilediği Selanik şehri aynı zamanda Balkan milletlerinin Osmanlı'ya karşı ayaklanmalarına da merkezlik yapmıştır. *M.Kemal 1907 askeri görevle geldiği Selanik’te burada faaliyet halinde bulunana İttihat ve Terakki Cemiyetine katıldı. İttihat ve Terakki Cemiyetinin çalışmaları sonucunda II.Meşrutiyet ilan edildi.(1908) *Bir müddet sonra M.Kemal ordunun siyasetten ayrılması gerektiğini düşündüğünden ve İttihat ve Terakki ile olan fikir uyuşmazlıkları sebebiyle cemiyetten ayrıldı. MANASTIR * Mustafa Kemal Askeri idadide öğrenim görmek üzere geldiği Manastır’da vatan ve hürriyet şairi Namık Kemal,Türkçülüğü savunan Mehmet Emin Yurdakul ile tanıştı. *M.Kemal’in tarih bilincinin gelişmesinde öğretmeni Mehmet Tevfik Bey’in rolü büyüktür. *Burada bazı Fransız düşünürlerinin eserleriyle tanıştı. * 1897 Türk-Yunan Savaşı-savaşta başarılı olunmasına rağmen barış masasında istenilenin alınamaması-M.Kemal’i derinden etkiledi. İSTANBUL *M.Kemal’in başkente ilk gelişi eğitim amaçlıdır Harp Okulu ve Harp Akademisi. * M.Kemal, İstanbul devletin başkenti olduğu için devletin içinde meydana gelen her türlü gelişmeyi,ayrıca Avrupadaki gelişmeleri de yakından takip edebilmiştir. SOFYA *Mustafa Kemal, 27 Ekim 1913'te Sofya Askeri Ateşeliği'ne atanmıştır. Balkanların ekonomik, politik ve sosyal ortamında bütün azınlıkları, dış güçleri, bunların emellerini ve çeşitli dinleri tanımış; bu büyük karışıklık ortamında kendini yetiştirmişti. KONU 5: KİŞİSEL ÖZELLİKLERİ Mustafa Kemal; çok yönlü, üstün yetenek, zeki ve kuvvetli iradeye sahiptir. Bunlar Mustafa Kemal’in Türk milletinin en büyük lideri olmasında ve tüm dünyaca kabul edilmesinde etkili olan özellikleridir. 1. Vatanseverliği Mustafa Kemal, bir asker olarak birçok cephede vatan savunmasının en güzel örneklerini verdi. Vatanı savunmanın yüce bir görev olduğunu belirtti. Çanakkale Cephesi’nde askerlerine: “Size ben taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçen zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar gelebilir.” diyerek Türk ordusunun Çanakkale Savaşlarındaki başarısının nasıl gerçekleştiğini ortaya koymuştur. Sakarya Meydan Savaşı’nda Mustafa Kemal askerlerine şu emri verdi: “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk edilemez.” Bu emrin harekete geçirdiği vatanseverlik duygusu Türk ordusuna büyük bir zafer daha kazandırdı. 2. İdealistliği Atatürk’ün ideali; Türk milletinin çağdaş, hayat seviyesi içinde yaşayan bir millet olarak varlığını yükseltmektir. Onun ilkeleri bu ideali gerçekleştirmeye yöneliktir. Mustafa Kemal, Onuncu Yıl Nutku’nda, az zamanda çok büyük işler yapıldığını belirtmiş, ancak bunları yeterli görmemiştir. Mustafa Kemal, idealistliğinin bir gereği olarak şunları söylemiştir: “Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.” Bu ideal yalnızca Atatürk’ün değil, aynı zamanda Türk milletinin de idealidir. 3.Hakikati (Gerçegi) Arama Gücü Mustafa Kemal, gerçekçi bir insandı. Gerek dış politikada gerekse iç politikada hiç hayalci olmamış, milleti gerçekleşmesi mümkün olmayan emeller peşinde koşturmamıştır. “Bizim; akıl, mantık, zeka ile hareket etmek en büyük özelliğimizdir.” sözü bu özelliğine en güzel örnektir. 4. Çok Cepheliliği (Yönlülüğü) Mustafa Kemal, üstün bir komutan eşsiz bir devlet adamıdır. O, pek çok alanda ortaya koyduğu görüşleriyle milletini aydınlatmış; kalkınmanın, gelişmenin ve çağdaşlaşmanın yollarını göstermiştir. Mustafa Kemal, hem fikir hem de hareket adamıdır. | Askerlik, tarih, eğitim, sanat ve ekonomi konularında görüşlerini açıklamakla kalmamış aynı zamanda bu görüşlerini uygulamıştır. Mustafa Kemal, bu özelliklerinin yanında kendine güveni, göreve bağlılığı, çabuk ve doğru karar verme gücü ile de çok cepheli bir önderdir. 5. Gurura ve Ümitsizliğe Yer Vermemesi Mustafa Kemal, gerçekleştirdiği büyük ve küçük bütün işlerinden sonra gurura veya büyüklenmeye kapılmamıştır. Kendisine farklı davranılmasından hoşlanmazdı. “Benim müstesna olduğuma dair bir kanun yoktur.” sözü bu özelliğini vurgulamaktadır. Mustafa Kemal, hayatı boyunca yapacağı bütün işlerde şu şekilde düşünürdü: “Ben bir işte nasıl muvaffak olacağımı düşünmem. O işe neler engel diye düşünürüm. Engelleri kaldırdım mı iş kendi kendine yürür.” Çanakkale Savaşları sırasında cephanesi olmayan asker karşısında süngü tak emrini vermesi onun : zor durumlarda bile ümitsizliğe düşmediğini göstermektedir. 6. İleri Görüşlülüğü Mustafa Kemal, olayların gelişmesini sezgileriyle değerlendirerek sonucunda neler olabileceğini isabetli bir şekilde tespit ederdi. Onun ileri görüşlülüğünü gösteren pek çok örnek vardır. “Yolunda yürüyen bir yolcunun yalnız ufku görmesi yetmez. Muhakkak ufkun ötesini de görmesi ve bilmesi gereklidir.” sözü bu özelliğini gösterir. Çanakkale Savaşlarında düşmanın nereden çıkarma yapacağını tahmin etmesi, II. Dünya Savaşı’nın çıkacağı 1932′de bir yurt gezisinde “Kırk asırlık Türk yurdu, düşman elinde bırakılamaz.” diyerek ilerde Hatay’ın ana vatana katılacağını belirtmesi onun bu özeliğini en iyi şekilde ortaya koymaktadır. 7. Yöneticiliği Mustafa Kemal, üstün nitelikli ve çok yönlü bir yöneticiydi. O, bu özelliğini cephede, mecliste ve cumhurbaşkanlığı makamında bütün yönleriyle ortaya koymuştur. Atatürk’ün yöneticilik özelliklerinden biri, yeri ve zamanında en doğru kararı alması ve bunu taviz vermeden uygulamasıdır. Onun başarısının sırrı bu özelliğinde yatmaktadır. Yapacağı işlerde ani kararlar vererek değil, uzun uzun iyice düşündükten sonra ve sırası geldikçe uygulama safhasına koyarak başarılı olmasını bilmiştir. “Bir işi zamansız yapmak o işi bozmak, başarısızlığa uğratmaktır. Her şey sırasında ve zamanında yapılmalıdır.” diyerek yöneticilikte nasıl başarılı olunacağını göstermiştir. 8. Eğitimciliği Mustafa Kemal, birçok alanda olduğu gibi eğitim alanında da milletimizin çağ atlamasını atılım yapmasını sağlayan büyük bir önderdir. Mustafa Kemal, “Cumhurbaşkanı olmasaydınız ne olmak isterdiniz?” sorusuna “Millî Eğitim Bakanı olarak millî kültürü yükseltmeye çalışmak en büyük emelimdi.” karşılığını vermiştir. Mustafa Kemal, büyük bir eğitimci ve ebedi “başöğretmen”dir. Yeryüzünde onun gibi yazı tahtası başında milletine ders veren başka bir devlet adamı yoktur. 9.Sanatseverliği Mustafa Kemal, Türk toplumunun yüksek bir sanat yeteneğine sahip olduğuna inanıyordu. Mustafa Kemal döneminde, sanatçı yetiştiren okullar açıldı. Avrupa’ya öğrenci gönderildi. Mustafa Kemal, her fırsatta sanatçıları ve sanat eserlerini takdir ederdi. Sanat ve sanatçıyla ilgili görüşlerini dile getirerek özendirici bir rol oynardı. Onun bu konulardaki sözlerinden bazıları şunlardır: “Yüksek bir insan toplumu olan Türk milletinin tarihi bu özelliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir.” Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz; hafta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkâr olamazsınız.” sözleri sanatseverliğini vurgulamaktadır. 10. İnsan ve Millet Sevgisi Mustafa Kemal, bütün davranışlarıyla her şeyden önce, kendi milletine karşı olan sorumluluğunu ortaya koymuştur. Türk milletinin şerefi ve hakları söz konusu olduğunda, bunların korunmasını görevlerin en kutsalı saymıştır. Onun şu sözleri insan sevgisi hakkındaki düşüncelerini çok güzel açıklamaktadır: “En uzakta zannettiğimiz bir olayın bize bir gün etki etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için insanlığın hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir organı saymalı gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan diğer bütün organlar etkilenir.” 11.İyi Kalpliliği Mustafa Kemal iyi kalpli, temiz yürekli bir insandı. İnsanlığın huzur ve barış içinde yaşaması için çaba sarf etmişti. Kalbi insan sevgisiyle doluydu. İkinci Dünya Savaşı’nın belirtilerinin ortaya çıkmaya başladığı sıralarda Mustafa Kemal, şunları söylemiştir: “İnsanları mutlu edeceğim diye onları birbirlerine boğazlatmak insani olmayan ve son derece üzücü olan bir sistemdir.” “İnsanları mutlu edecek tek vasıta, onları birbirine yaklaştırarak, onları birbirine sevdirerek karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya yarayan hareket enerjidir.” 2. ÜNİTE: MİLLİ UYANIŞ VE İŞGALLERE TEPKİLER 1.Dünya Savaşı (1914-1918) Üçlü İttifak (1882): Almanya, Avusturya - Macaristan, İtalya Üçlü İtilaf (1907): İngiltere, Fransa, Rusya + 19. yüzyılın sonlarına doğru İtalya ve Almanya'nın siyasi birliklerini kurması mevcut dünya dengesini altüst etti. + İngiliz ve Fransız çıkarları Almanya ile bağdaşmadığından bu iki devlet birbirine yakınlaşmaya başlamıştır. + Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun ise Balkanlardaki çıkar çatışmaları nedeniyle Rusya ile arası açıktı. Bu nedenle Almanya'ya yakınlaştı. + Böylece savaş öncesinde bloklar oluştu. Bloklar arası soğuk savaş başladı. + I. Dünya Savaşı, Avrupa ve diğer kıtalarda bulunan yirminin üzerinde devletin katıldığı, o tarihe kadar dünyada eşi görülmemiş ilk büyük savaştır. NOT:Mustafa Kemal, 1. Dünya savaşı çıktığı sırada Sofya'da askeri ateşe olarak bulunuyordu. Savaşta Taraflar A- İttifak Devletleri: 1. Almanya 2. Avusturya-Macaristan 3. Osmanlı İmparatorluğu 4. Bulgaristan 5. İtalya (Bu devlet savaş başladığında tarafsızlığını ilan etmişti. 1915 yılında İtilaf Devletleri yanında savaşa girdi.) B—İtilaf Devletleri: 1. İngiltere 2. Fransa 3. Rusya 4. İtalya 5. Sırbistan 6. Belçika 7. Japonya 8. Romanya 9. Portekiz 10. ABD 11. Yunanistan 12. Brezilya a) Genel nedenler: + Fransız İhtilali’yle ortaya çıkan milliyetçilik düşüncesinin yayılması. + Bağımsızlık isyanlarının artması. + Sanayi inkılabı ile ortaya çıkan hammadde ve sömürge arayışı. + Silahlanma yarışının hızlanması. b) Özel Nedenler: + Fransa'nın 1871 Sedan Savaşı'nda kaybettiği Alsace- Loren bölgesini Almanya'dan geri almak istemesi + İngiltere ve Fransa'nın mevcut sömürgelerini koruma düşüncesi. + İngiltere ve Almanya arasındaki ekonomik rekabet. + Sırbistan'ın Avusturya topraklarında hak iddia etmesi. + İtalya'nın yeni sömürgeler elde etme gayreti. c) Görünürdeki Sebep: + Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtının Saraybosna'yı ziyareti sırasında Sırplı bir genç tarafından öldürülmesi. + Bu olay üzerine Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Sırbistan'a savaş açar. Rusya Sırbistan'ın yanında yer alır. Almanya'nın Rusya'nın karşısında savaşa girmesiyle İngiltere ve Fransa, Rusya tarafında savaşa girdiler. + Tüm Avrupa'ya yayılan savaş kısa sürede diğer kıtalara da sıçramıştır. Osmanlı Devleti'nin Savaşa Katılması: + Osmanlı Devleti Trablusgarb ve Balkan savaşlarından yeni çıkmıştı. + Ordusu zayıf, donanması yetersiz, diplomasi etkisizdi. Bunun için bir yandan askeri alanda güçlenmeye çalışırken diğer yandan da yalnızlıktan kurtulmak için girişimlerde bulunmaya başladı. + Osmanlı Devleti Almanya'ya güvenemediği için itilaf devletlerine yakınlaşmaya çalışmış ancak bu devletler Osmanlı Devleti'ni yanlarına almak istememişlerdir. Bunun üzerine Osmanlı Devleti; + Almanya ve Bulgaristan'la dostluk anlaşmaları imzaladı. + Osmanlı Mebuslar Meclisi'ni dağıttı. + Tarafsızlığını ilah etti. + Kapitülasyonları tek taraflı olarak kaldırdı. Osmanlı Devleti'nin tarafsızlığı başta Rusya olmak üzere itilaf devletlerince desteklenir. Buna karşılık Osmanlı Devleti; + Kapitülasyonların kaldırılması + Ege adalarının geri verilmesi + Mısır sorununun çözülmesi gibi isteklerini itilaf devletlerine iletti. Bu isteklerin İngiltere tarafından reddedilmesi Osmanlı Devleti'nin Almanya'ya yakınlaşmasına neden oldu. Almanya'nın Osmanlı Devleti'ni Savaşın İçine Çekmek İstemesinin Nedenleri + Avrupa’daki savaş yükünü hafifletmek. + Osmanlı Devleti'nin jeopolitik konumundan yararlanmak. + Halifenin dini ve siyasi gücünü kullanabilmek. + İtilaf devletlerinin Rusya'ya ulaşmasını önlemek. Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girme Nedenleri + Kaybettiği toprakları geri alma düşüncesi. + Yalnızlıktan kurtulma politikası. + Almanya'nın savaşı kazanacağına olan inanç. + Coğrafi konumu itibariyle savaş dışında kalmanın zorluğu + Osmanlı Devlet adamlarının Alman hayranlığı. + Türkçülük idealini gerçekleştirebilmek. + Kapitülasyonlardan kurtulmak. Osmanlı Devleti'nin İngiltere Yanında Savaşa Girmemesinin Nedenleri + Daha önce itilaf devletleri yanında savaşa girme isteğinin kabul edilmeyişi. + İtilaf Devletleri'nin Osmanlı sınırlarında yaşayan azınlıkları kışkırtmaları. + Rusya ve İngiltere'nin Osmanlı Devleti'ni parçalamaya yönelik planlan + İngiltere'nin Osmanlı Devleti'ne ait parası ödenmiş iki savaş gemisine el koyması. Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girmesiyle; => Savaş geniş bir alana yayılmıştır. =» Savaşın süresi uzamış, Almanya büyük ölçüde rahatlamıştır => Yeni cepheler açılmıştır, + Akdeniz'de İngilizlerin önünden kaçan iki Alman gemisi Osmanlılara sığındı. + Osmanlı devleti bu iki gemiyi satın alarak Yavuz ve Midilli adını verdi. + Karadeniz’e geçen bu gemilerin Rus limanlarını topa tutması Osmanlı Devleti'ni fiilen savaşa soktu. Osmanlı Devleti resmen 12 Kasım 1914'te savaşa dahil oldu. CEPHELER Topraklarımızda Savaştığımız Cepheler 1. Kafkas Cephesi Topraklarımız dışında Savaştığımız cepheler 1. Makedonya 2. Çanakkale Cephesi 2. Galiçya 3. Kanal Cephesi 4. Irak Cephesi 5. Filistin Cephesi 6. Hicaz-Yemen Cephesi 7. Suriye Cephesi 3. Romanya Doğu ve Kafkas Cephesi Cephenin Açılma Nedenleri; 1- İttihatçıların Anadolu'daki Türklerle Orta Asya'daki Türkleri birleştirmek istemeleri 2- Almanların Baku petrollerini ele geçirmek istemesi + Osmanlı Devleti'nin ilk taarruz cephesidir, + Osmanlı orduları bu cephede Ruslara karşı savaştılar. + Gerekli hazırlıkların yapılmayıp tedbirlerin alınmaması nedeniyle Türk ordusu iklime mağlup olmuştur. -> Sonuçta, Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon, Erzincan ve Van Rus işgaline uğradı. Çanakkale başarısından sonra Diyarbakır'a gönderilen Mustafa Kemal, burada Rus ileri harekatının durdurulmasında ve Muş'un kurtarılmasında etkili oldu. + Bu sırada doğuda Ruslardan destek alan Ermenilerin katliama girişmesi üzerine çıkarılan 1915 Tehcir (göç) Kanunu ile Ermeniler güvenli olan yerlere göç ettirildi. + Rusya'da çıkan Bolşevik İhtilali Rusya'nın savaştan çekilmesine neden oldu. İmzalanan 3 Mart 1918 Brest Litowsk Antlaşması ile bu cephe kapanmıştır. Böylece bu cephe Osmanlı devleti lehine sonuçlandı. Doğu Anadolu'da birlik sağlandı. Kanal Cephesi + Almanya'nın isteği ile Süveyş Kanalı'nda açılan bir cephedir. + Amacı İngiltere'nin Hindistan sömürge yollarıyla bağlantısını kesmektir. Bu cephede başlayan mücadeleler Temmuz 1916'de Osmanlı devleti aleyhine sonuçlandı. Çanakkale Cephesi 19 Şubat 1915'te başlayan Çanakkale harekatı ile itilaf devletlerinin, + Osmanlı Devleti'ni saf dışı bırakmak + Rus ordusuna gerekli askeri yardımı ve malzemeyi ulaştırmak. + Balkan Devletleri'ni savaşa çekmek + Savaşı kısa zamanda sonuçlandırmak gibi önemli amaçları vardı. + 18 Mart 1915 günü başlayan asıl hücumları sonuçsuz kaldı. İtilaf donanmasını bozguna uğradı. + Boğazı geçemeyeceğini anlayan itilaf devletleri, Gelibolu'ya asker çıkardılar. + Gelibolu'daki mücadeleler sekiz ay kadar devam etti. + Mustafa Kemal'in 19. Tümen Komutanı olarak bulunduğu Türk ordusu; Conkbayırı ve Anafartalar'da zaferler kazanarak düşman ilerleyişini durdurdu. + İngiliz ve Fransız güçleri 8-9 Ocak 1916'da Çanakkale'yi tamamen boşalttılar. Sonuçları: + I. Dünya savaşı uzadı. + Düşman Çanakkale'yi geçemedi ve Rusya'ya yardım ulaştıramadı. + Mustafa Kemal'in tanınmasına ve Milli Mücadele'nin lideri olmasına ortam hazırladı. + Savaş sırasında gizli antlaşmalar ilk kez ortaya çıktı. + Yarım milyona yakın insan hayatını kaybetti. + Balkan devletlerinin tutumları değişmiş, Bulgaristan İttifak Devletlerinin yanında savaşa girmiştir. (Amacı; I. Balkan savaşı sonunda kazandığı toprakları tekrar alabilmektir.) + İtilaf devletleri güçlerini Çanakkale'ye yığdıklarından Almanya rahatladı. Filistin Cephesi Osmanlı Devleti'nin kanal harekatında başarılı olamaması üzerine üstünlük İngiltere'ye geçmiş İngiltere, Araplarla işbirliği yaparak Osmanlı ordusunu Şam'a kadar çekilmeye zorlamıştır. Irak Cephesi + Bu cephe İngilizler tarafından açıldı. + Amaç, Kuzey yönünde ilerleyip Kafkaslardaki Rus kuvvetleriyle birleşmekti. + Böylece Türk kuvvetlerinin İran'a girerek Hindistan'ı tehdit etmesini önlemiş olacaktı. + İngiltere ayrıca Abadan petrollerini korumak istiyordu. Kasım 1915'te Türk kuvvetleri Kut-ül Amara'da İngilizleri yendiler. + Ancak sonuçta Türk ordusu başarısız oldu ve İngilizler Bağdat'ı işgal ettiler. Yemen - Hicaz Cephesi + Türk birlikleri bu cephede hem İngilizlerle hem de ayaklanan Araplarla savaşmak zorunda kalmıştır. + Bu cephedeki savaşlar İslam dünyasında ümmetçilik düşüncesinin sona erdiğini, yerine milliyetçiliğin güçlenmesine sebep olmuştur. Suriye Cephesi + Filistin Cephesinin devamıdır. + Mustafa Kemal bu cephede Yedinci Ordu Komutanı olarak bulunuyordu. + Mustafa Kemal, Halep'in kuzeyinde bir savunma hattı kurarak İngiliz ve Arapların saldırılarını önledi. Savaş Sırasındaki Önemli Gelişmeler + İtalya savaş öncesi ittifak devletleri tarafında iken savaş başlayınca tarafsızlığını ilan etmiş, İngiltere'nin bol vaatleri sonucu Londra antlaşmasıyla (1915) itilaf devletleri yanında savaşa katılmıştır. İtilaf devletleri Osmanlı devletinin topraklarını paylaşmak için gizli anlaşmalar yaptılar + Savaşın başında ABD tarafsızlığını ilan etmiş, Almanya ile arası açılınca itilaf devletleri yanında savaşa girmiştir. ABD'nin savaşa girmesiyle; + Savaşın gidişatı ittifak devletleri aleyhine değişti. + Bulgaristan savaştan çekildi.(İttifak devletleri bloğundan çekilen ilk devlettir.) + Savaşın ömrü kısaldı. ABD'nin ardından Yunanistan itilaf devletleri yanında savaşa girdi. ð 1917'de Rusya'da Bolşevik ihtilali çıkmış ve Çarlık Rusyası yıkılmıştır. ð + Bu sebeple ittifak devletleri ile Brest-litowsk (3 Mart 1918)barışını yapan Rusya savaştan çekilir. ð -» Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti 1878 Berlin Antlaşması ile kaybettiği Kars, Ardahan ve Batum'u (Elviye-ı Selase) geri almıştır. WİLSON İLKELERİ (8 Ocak 1918) Amerika Başkanı VVilson, savaş henüz sona ermeden, barış ilkelerini açıklamıştır. Bu ilkeler; 1. Savaş sonunda yenen devletler yenilen devletlerden toprak almayacak 2. Barış antlaşmaları açık olacak, gizli antlaşmalar yapılmayacak. 3. Devletlerarası sorunları uluslararası platformda çözmek için uluslararası bir cemiyet kurulacak. (Milletler cemiyeti) 4. Osmanlı devleti'nde Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelere kesin egemenlik hakkı tanınmalıdır. 5. Silahlanma yarışına son verilecek ve devletler birbirine garanti verecek. 6. Osmanlı topraklarında yaşayan azınlıkların çoğunlukta oldukları yerlerde bağımsız devlet kurmalarına imkan verilecektir. 7. Boğazlar Dünya devletlerine açık olacak. + Bu ilkeler başarıya ulaşamamıştır. Çünkü; İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar bu ilkelerin kendi çıkarlarına ters düştüğünü anlamışlardı. + Bir yandan ABD'ye ters düşmemeye çalışırken bir yandan da gizli antlaşmaları uygulamaya çalıştılar. -> İşgallerini gizleyebilmek için mandacılık rejimini ortaya attılar. Savaşın Sona Ermesi: + İttifak grubu artık savaşı devam ettiremeyeceğini anlamıştı. İlk önce Bulgaristan savaştan çekildi. + Müttefiklerinin yenilgiyi kabul etmesi üzerine Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkesini (30 Ekim 1918) imzalayarak savaştan çekildi. + Ardından Avusturya ve son olarak da Almanya'da savaştan çekildiler. MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI (30 Ekim 1918) + Bulgaristan'ın savaştan çekilmesiyle ittifak devletleri arasındaki irtibat kesilmişti. + Bu durumda savaşa devam etmeye imkan yoktu. Zaten müttefikler de yenilmişti. + İşte bu ortamda Bahriye Nazırı Rauf Bey başkanlığında bir heyet İngilizlerle gerekli görüşmeler yaparak ateşkesi imzaladılar. + Ateşkes Limni Adası'nın Mondros Limanında yapıldı. + İtilaf Devletleri adına İngiliz Amirali Calthorpe yetkili idi. Antlaşmaya göre; 1. Boğazlar haberleşme istasyonları, demiryolları itilaf devletleri tarafından denetim altına alınacak. 2. İtilaf devletleri; yağ, kömür, akaryakıt gibi maddeleri Anadolu'dan sağlayacak. 3. Osmanlı orduları terhis edilecek, cephedeki askeri birlikler itilaf devletlerine teslim olacak. 4. En tehlikeli maddesi yedinci maddedir. Buna göre itilaf devletleri güvenliklerini tehdit eden bir durum ortaya çıkarsa istedikleri yerleri işgal edebileceklerdi.(Bu madde, Anadolu'yu işgallere açık hale getirmiştir.) 5. Tehlikeli olan bir diğer madde de 24. maddedir. Buna göre; Vilayet—i sitte'de (Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ—Sivas-BESDEV) karışıklık çıkarsa itilaf devletleri bu yerleri de işgal edebileceklerdi. =>Bu madde doğuda bir Ermeni devletinin kurulmasına imkan hazırlayan özellik taşımaktadır. YORUM: + Osmanlı Devleti bu antlaşma ile fiilen sona ermiştir. + Mondros bir ateşkesten çok antlaşma niteliği taşımaktadır. . (Mondros'tan hemen sonra itilaf devletleri işgallere başladı. İngiltere Musul'u işgal ederek ilk işgali gerçekleştirdi.) + Bu işgallere karşı Türk halkının ilk tepkisi bölgesel direniş cemiyetleri etrafında toplanmak olmuştur. + İşgallerin resmen başlaması Kurtuluş savaşının başlamasına neden oldu. NOT:Ateşkes Antlaşması:Barış antlaşması imzalanıncaya kadar silahların susmasıdır. Geçici sözleşmedir. Eğer barış sağlanamaz ise bu antlaşma bozulur ve savaş tekrar başlar. I. DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI + Devletler arasındaki siyasi ve güç dengeleri bozuldu. + Yugoslavya, Polonya, Çekoslovakya, Macaristan gibi yeni devletler kuruldu. + Milli devletler kurulmaya başlandı. + Yeni rejimler ortaya çıktı. + Askeri teknoloji gelişti. (I. Dünya savaşı sırasında ilk kez kimyasal silahlar, denizaltı, uçak ve tanklar kullanılmıştır.) + Osmanlı Devleti Ortadoğu'daki topraklarını kaybederek (Arap dünyası) Anadolu'ya çekildi. + II. Dünya Savaşı'na zemin hazırladı. Dünya barışını korumak için Milletler Cemiyeti kuruldu. Mondros Ateşkes Antlaşması'nın Uygulanması. İtilaf devletleri, barış antlaşmasının imzalanmasını beklemeden, Mondros'a dayanarak Osmanlı topraklarını işgal etmeye başladılar. İngilizler Musul Urfa Antep Maraş Batum Samsun Kars Merzifon Fransızlar Dörtyol Adana Mersin Urfa Antep Maraş ANADOLUNUN İŞGALİ İtalyanlar Yunanlılar Antalya İzmir Fethiye Aydın Bodrum Edirne Konya + İngilizler işgal ettiği Urfa, Antep ve Maraş'ı daha sonra Fransa'ya bıraktı. + 13 Kasım 1918'de itilaf donanması İstanbul'a geldi. PARİS BARIŞ KONFERANSI (18 Ocak 1919) + Konferansı yönlendiren devletler; Amerika, İngiltere, Fransa, Japonya ve İtalyadır. + Asıl amaç itilaf devletlerinin mağlup devletlerle yapacakları antlaşmaların ilkelerini belirlemektir. + Ancak konferansta daha çok Osmanlı topraklarının paylaşımı görüşülmüştür. + Sömürge yolları üzerinde güçlü bir devlet istemeyen İngiltere, savaş sırasında İtalya'ya verilen Batı Anadolu'nun Yunanistan'a verilmesini istemiştir. + Böylece itilaf devletleri arasında ilk anlaşmazlıklar başlamıştır. + Konferansta; Milletler Cemiyeti'nin kurulması kararlaştırılmıştır. + Milletler Cemiyeti'nin kuruluş amacı dünya barışını sağlayabilmek ve insanlığın bir daha Birinci Dünya Savaşı gibi felaketlere sürüklenmesini önlemekti. (Türkiye bu cemiyete 1932 yılında üye oldu.) İZMİR'İN İŞGALİ (15 MAYIS 1919) + Paris Konferansında belirtildiği gibi İzmir ve çevresi kendisine verilen Yunanistan, 15 Mayıs günü İzmir'i işgal eder. + Yunanlılar işgalin haklı olduğu konusunda dünya kamuoyunu yanıltmaya çalışıyorlardı. + Batı Anadolu'nun tarihi ve kültürel açıdan Yunanlılara ait olduğu, bölgede Rumların çoğunlukla olduğu, Hristiyanlar'ın katledildiği iddia edilmekte, Osmanlı Devleti'nin güvenliği sağlayamadığı belirtilmektedir. + İzmir'in işgalinden sonra Yunanlıların halka zulmetmeye başlaması halkın uyanmasına sebep oldu. -* Böylece Batı Anadolu'da ilk defa KUVAY-I MİLLİYE harekatı doğmuştur. AMİRAL BRİSTOL RAPORU (13 EKİM 1919) + Yunanlıların işgal gerekçelerinin doğruluğunu araştırmak üzere Amerikalı Bristol başkanlığında kurulan komisyon bölgeye gelerek incelemelerde bulunur ve rapor hazırlar. + Raporda Yunanlıların iddialarının gerçekçi olmadığı belirtmiştir. + Bu raporda Batı Anadolu'daki karışıklığın sorumluluğunun Yunanlılara ait olduğu ilk kez belirtilmiştir. => Böylece Türklerin haklı davası ilk kez uluslararası alanda duyurulmuştur. KUVAY-I MİLLİYE HAREKETİ + Mondros'tan sonra vatanın dört yandan işgal edilmeye başlaması üzerine işgal bölgesinde bulunan halkın kendiliğinden oluşturduğu direniş kuvvetleridir. + Türk Milleti'nin milli mücadele döneminde kendiliğinden silahlanarak kurduğu bu kuvvetlere Kuvay-ı Milliye denir. + Bu birlikler bölgesel olarak ortaya çıkmış olup düzenli ve disiplinli bir ordu durumunda değildir. ð İlk silahlı direnme 19 Aralık 1918'de Dörtyol'da Fransızlara karış oldu. İlk Kuvay-i Milliye Hareketi ise Batı Anadolu'da İzmir'in işgalinden sonra Yunanlılara karşı başlatılmıştır. I. DÜNYA SAVAŞI SONUNDA İMZALANAN BARIŞ ANTLAŞMALARI: a) Versay Antlaşması (28 Haziran 1919): + İtilaf devletleri ile Almanya arasında imzalanmıştır. + Almanya'ya askeri ve ekonomik kısıtlamalar getirildi. + Bu antlaşma ile Almanya, Avrupadaki topraklarının bir kısmıyla bütün sömürgelerini kaybetmiştir. + Alsace-Loren bölgesi Fransa'ya bırakıldı. + Bu durum Almanya'da rejim değişmesine, silahlanmanın başlamasına ve II. Dünya savaşına zemin hazırlamıştır. b) Saint Germain Antlaşması (10 Eylül 1919): İtilâf devletleri ile Avusturya arasında imzalandı. Bu antlaşma ile Avusturya-Macaristan imparatorluğu parçalanmış Avusturya bir cumhuriyet haline getirilmiştir. c) Triyanon Antlaşması (6 Haziran 1920): İtilaf devletleri ile Macaristan arasında imzalanmıştır. d) Nöyyi Antlaşması (27 Kasım 1919): Bulgaristan'ın Ege Denizi ile olan bağlantısı kesildi. Balkan Savaşları sırasında elde ettiği toprakları kaybetti. e) Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920): İtilaf devletleri Osmanlı devleti ile yapacakları antlaşmanın esaslarını San Remo Görüşmesi ile belirleyerek 10 Ağustos 1920'de Osmanlı Devletine kabul ettirdiler. + Bu antlaşmanın geç yapılmasının sebebi, itilaf devletlerinin Osmanlı topraklarının paylaşılması konusunda anlaşmazlığa düşmeleridir. CEMİYETLER 1) Zararlı Cemiyetler I. Azınlıklar tarafından kurulan zararlı cemiyetler II. Milli varlığa zararlı cemiyetler zararlı cemiyetler 2)Yararlı Cemiyetler ZARARLI CEMİYETLER I. AZINLIKLAR TARAFINDAN KURULAN CEMİYETLER 15. yüzyıldan beri Türk toplumu içinde hür ve rahat yaşamış azınlıklar (Ermeni ve Rum) 20. yüzyılda Türklerin içinde bulunduğu durumdan yararlanarak topraklarımızı parçalamak amacıyle cemiyetler kurmuşlardır, 1. Mavri Mira Cemiyeti: + İstanbul Fener-Rum Patriği tarafından kurulmuştur. + Mavri Mira büyük Yunanistan Krallığını kurmak istiyordu. + Ermeni patriği ile de ilişki halindeydi. 2. Pontus - Rum Cemiyeti: + Trabzon merkez olmak üzere Samsun'dan Batum'a kadar uzanan alanda Pontus-Rum Devleti kurmayı amaçlamıştır. 3. Etnik-i Eterya Cemiyeti: + 1814'te kurulan cemiyetin amacı Yunan ideallerini (Megalo İdea) gerçekleştirmek (1829'da Yunanistan'ın bağımsız olmasında etkili oldu.) 4. Taşnak ve Hınçak Cemiyetleri: + Mavri Mira ile işbirliği yapan bu Ermeni cemiyetlerinin amacı Doğu Anadolu'dan Adana'ya kadar uzanan bir Ermeni devlet kurmaktı. + Fransızlar tarafından desteklenmiştir. 5. Kardos Cemiyeti: + Rumlar tarafından kurulan cemiyetin görünüşteki amacı Rum göçmenlerine yardımcı olmak. + Etnik-i Eterya'nın bir kolu olarak faaliyet göstermiştir. Doğu Karadeniz'e göçmen adı altında silahlı Pontus çeteleri göndermiştir. 6. Mekabi ve Alyans-lsrailit Cemiyetleri: Yahudiler tarafından ekonomik çıkarlarını korumak amacıyla kurulmuştur. Diğerleri; Yunan Kızılhaç Cemiyeti (Rum), Rum Ermeni Birlik Komitesi, Zaven Efendi Derneği. II. MİLLİ VARLIĞA ZARARLI CEMİYETLER Müslümanlar tarafından kurulan zararlı cemiyetlerdir. Kuruluş amaçlan olumlu olmasına rağmen izledikleri metotlardan dolayı milli bağımsızlığa ters düşmüşlerdir. 1. Hürriyet ve İtilaf Fırkası: + İttihat ve Terakki düşmanlığı ile ortaya atılmış, iç isyanlarda kışkırtıcı rol oynamış, müdafaai hukuk hareketlerini hedef almıştır. 2. Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası: + Sadrazam Damat Ferit tarafından desteklenen cemiyeti vatanın kurtuluşunun ancak padişah ve halifenin buyruklarına bağlı kalmakla gerçekleşebileceğini savunmuştur. 3. Teali - İslam Cemiyeti: + İstanbul'da kurulmuştur. Temel dayanağı hilafettir. Kurtuluşun Islamda olduğu savunmuştur. 4. Kürt Teali Cemiyeti: + Wilson prensiplerinden güç alınarak İstanbul'da kurulmuştur. Doğu Anadolu'da bağımsız bir Kürdistan devleti kurmayı hedeflemiştir. 5. Wilson Prensipleri Cemiyeti: + Bazı aydınlar tarafından desteklenen cemiyet, Osmanlı Devleti'nin varlığını koruyabilmesi için ABD'nin manda ve himayesine girmesi gerektiğini savunmuştur. 6. İngiliz Muhipleri Cemiyeti: + İstanbul hükümetince desteklenen cemiyet, Osmanlı Devleti'nin varlığını koruyabilmesi için tek yolun İngilizlerin himayesine sığınmak olduğu tezini savunmuştur. YARARLI CEMİYETLER 1. Trakya-Paşaeli Cemiyeti: + Kurulan ilk yararlı cemiyettir. + Trakya'nın Yunanlılar tarafından işgalini önlemek amacıyla kurulmuştur. + Osmanlı Devleti'nin dağılması durumunda bağımsız bir devlet kurma kararı da alınmıştır. 2. İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (Redd-i İlhak): + Mondros'tan hemen sonra İzmir'de kuruldu. + Amacı İzmir ve çevresini Yunanistan'a katılmasını önlemektir. + Ancak İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinin kesinleşmesi üzerine Redd-i İlhak Cemiyeti olarak çalışmalara devam edildi. 3. Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: + Merkezi İstanbul'dur. + Doğu Anadolu'da teşkilatlanarak faaliyet göstermiştir. + Amacı Doğu Anadolu'yu işgallerden koruyarak Ermeni devletinin kurulmasını önlemektir. + Erzurum kongresini bu cemiyet düzenlemiştir. 4.Kilikyalılar Cemiyeti: + İstanbul'da kurulmuştur. + Amaç; Adana ve çevresini Fransız ve Ermeni işgalinden kurtarmaktır. 5. Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: + Bu cemiyet, Trabzon ve çevresine yönelik Rum ve Ermeni iddialarına karşı, Türk ve Müslüman halkın haklarını korumak amacıyla faaliyet göstermiştir. 6. Milli Kongre Cemiyeti: + İstanbul'da kuruldu. + Cemiyetin amacı, Türklere karşı yapılan haksız ve yersiz propagandalara karşı çıkmak, basın ve yayın yolu ile Türk Milletinin haklı sesini dünyaya duyurmaktır. -Kuvay-i Milliye tabirini kullanan ilk kuruluş Milli Kongre Cemiyetidir. Yararlı Cemiyetlerin Özellikleri =* Bölgesel cemiyetlerdir. Öncelikli amaçları ülkeyi korumak değil, kuruldukları bölgeyi korumaktır. => Genellikle basın-yayın yolu ile çalışmalarını sürdürmüşlerdir. => Milliyetçilik düşüncesi etkilidir. => İstanbul'a bağlı veya karşı değillerdir. => Sivas Kongresiyle birleştirilmişlerdir. Ünite 2 Milli Uyanış Yurdumuzun İşgaline Tepkiler 2.Bölüm KURTULUŞ SAVAŞI (19 MAYIS 1919-11 EKİM 1922) + Mondros Ateşkes Antlaşması imzalandığında Mustafa Kemal, Suriye cephesinde Yedinci ordu komutanı olarak görev yapıyordu. + Ateşkes imzalandıktan bir gün sonra Mustafa Kemal Yıldırım Orduları grup komutanlığına getirildi. + Ancak birkaç gün sonra bu ordu dağıtıldı. Bunun üzerine Mustafa Kemal ateşkes gereği 13 Kasım 1918'de İstanbul'a gelmiştir. + Aynı gün itilaf donanması da İstanbul'a gelmişti. + Mustafa Kemal işgal donanması için "Geldikleri gibi giderler" dedi. + İstanbul'da kaldığı süre içinde önde gelen komutanlar ve siyasiler ile vatanın kurtarılmasına yönelik fikir çalışmalarında bulundu. + Mustafa Kemal burada kesin olarak manda ve himayeye karşı çıkmıştır. MUSTAFA KEMAL'İN SAMSUN'A ÇIKIŞI (19 Mayıs 1919) Mustafa Kemal 16 Mayıs 1919 günü çıkartılan bir fermanla Samsun'a hareket eder. 9. Ordu Müfettişi olarak gönderilen Mustafa Kemal'in yapması istenilen işler. Doğu Karadeniz'de asayişi ve güvenliği sağlamak Mondros Ateşkes Antlaşmasının hükümlerinin uygulanmasını sağlamak Halkın elinde bulunan silah ve cephanelerin toplanması Halka silah satan kişileri ve kurumları belirlemek, bu faaliyetleri yasaklamak ve bu kuruluşları ortadan kaldırmak. Samsun'a 19 Mayıs 1919'da çıkan Mustafa Kemal görevi gereği burada bir durum değerlendirmesi yaptıktan sonra bir rapor hazırlayarak telgrafla İstanbul'a iletir. Bu raporda; Bölgedeki karışıklıkların sebebi Rumlardır. Eğer Rumlar siyasi emellerinden vazgeçerlerse bölgede huzur ve asayiş kendiliğinden sağlanır. Türklüğün yabancı mandası ve kontrolüne tahammülü yoktur. İzmir'in Yunanlılar tarafından işgali haksızdır, işgal geçicidir. Türk Milleti milli hakimiyet ve Milli bağımsızlık arzusundadır. Mustafa Kemal 25 Mayıs 1919'da Havza'ya geçerek burada 28 Mayıs 1919'da bir bildiri yayınlamıştır. HAVZA GENELGESİ (28 MAYIS 1919) İzmir'in işgaline karşı yurdun çeşitli yerlerinde başlayan protesto mitingleri ve halkın heyecanını ortak bir çizgi üzerinde birleştirmek amacıyla yayınlanan genelgede; Büyük ve heyecanlı mitingler yapılarak milli gösterilerde bulunulmalıdır. Büyük devletlerin temsilcilerine ve İstanbul hükümetine uyarı telgrafı çekilmelidir. Genelge askeri ve mülki amirlere gönderilmiştir. ÖNEMİ: Genelgeden sonra yurdun değişik yerlerinde düzenlenen mitingler, Havza Genelgesi'nin halk üzerindeki etkisini göstermektedir. Mustafa Kemal Paşa Türk halkını Milli mücadele fikri etrafında birleştirmeye başlamıştır. Mustafa Kemal 8 Haziran 1919'da İstanbul Hükümeti Harbiye Nezareti tarafından geri çağrılmasına rağmen emre uymamış ve Amasya'ya geçmiştir. AMASYA GENELGESİ (22 HAZİRAN 1919) Amasya'da Milli Mücadele çalışmalarını sürdüren Mustafa Kemal, Rauf Bey (Orbay), Refet Bey (Bele) ve Ali Fuat Paşa (Cebesoy) ile birlikte bir bildiri yayınladı. Hazırlanan bildiri 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'in de onayı alındıktan sonra 22 Haziran 1919'da yayımlandı. 1. Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir. 2. İstanbul hükümeti galip devletlerin etkisi altında olduğundan üzerine düşen görevi yerine getirememektedir. Bu da milleti yok saymaktadır. 3. Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararı kurtar-caktır. 4. Her türlü etki ve denetimden uzak milli bir kurul oluşturulmalıdır. 5. Anadolunun her bakımdan en güvenilir yeri olan Sivas'ta bir kongre toplanacaktır. 6. Ayrıca doğu illeri için Erzurum'da toplanacak olan kongre delegeleri Sivas'a gelecektir. 7. Alınan kararlar milli bir sır olarak saklanacaktır. Önemi: Amasya genelgesi milli mücadelenin gerekçe, amaç ve yöntemini ilk kez belirtmiştir. Gerekçe: Vatanın bütünlüğü ve milletin bağımsızlığının tehlikeye girmesi (1. ve 2. madde) Amaç: Milletin bağımsızlığını sağlamaktır. (3. madde) Yöntem: Milli mücadeleyi halk yapacaktır. (3. madde) Nasıl organize edileceği (4. ve 5. madde) Amasya Genelgesi'nde millet iradesine dayanarak yeni bir devlet kurmaya doğru gidildiği ortaya konmuştur. Yeni bir devletin kurulması fikri ilk kez ortaya atıldı. (3. madde) Genelgenin, milli bir kurulun kurulmasını zorunlu görmesi,başta itilaf devletleri olmak üzere İstanbul hükümetine karşı da bir ihtilal bildirisidir. Genelgeden sonra Mustafa Kemal "Artık İstanbul Anadolu’ya hâkim değil bağlı olmak zorundadır" demiştir. GENELGE SONRASI GELİŞMELER: Ø Genelgeden sonra özellikle Ingilizler'in Mustafa Kemal'i geri getirmek için İstanbul hükümetine baskılarını artırmaları neticesinde Mustafa Kemal İstanbul'a çağrılır. Ø Gerekçe olarak yetkilerini aştığı belirtilmektedir. Ø Mustafa Kemal'in çağrıya uymaması nedeniyle yetkileri elinden alınarak Dokuzuncu Ordu Müfettişliği görevine son verilir. Bunun üzerine Mustafa Kemal 7-8 Temmuz gecesi askerlik görevinden de istifa eder. Ø Bu gelişmeler üzerine bir belirsizlik ve umutsuzluk ortamı doğmuştur. 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir'in Mustafa Kemal'in emrinde olduğunu bildirmesiyle bu sıkıntılar aşılır. Ø Mustafa Kemal, bu tarihten sonra mücadelesine sivil olarak devam etti. Bu durum gücünü halktan alan Milli Mücadele'de Mustafa Kemal'in halkı temsil eden bir lider olmasını kolaylaştırdı. Ø Ø Ø Ø ERZURUM KONGRESİ (23 Temmuz - 7 Ağustos 1919) Mustafa Kemal, Kazım Karabekir ve Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin ısrarı ile kongreye katılmayı kabul etti. Kongrenin amacı; Ermeni ve Rumlara karşı nasıl bir strateji izleneceğini belirlemekti. Kongreye; Erzurum, Trabzon, Sivas, Bitlis ve Van illerini temsil eden 54 temsilci katıldı. Elazığ, Diyarbakır ve Mardin valileri temsilcilerini kongreye göndermediler. Kararlar: 1. Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür bölünmez. 2. İşgalcilere karşı İstanbul hükümetinin kayıtsız kalması durumunda derhal geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümeti milli bir meclis seçecektir. Milli Meclis toplanana kadar görev yapacak bir TEMSİL HEYETİ oluşturulacaktır. 3. Manda ve himaye kabul edilemez. 4. Milli iradeyi hakim kılmak esastır. 5. Azınlık unsurlara siyasi egemenliğimizi sınırlayıcı ve toplumsal dengeyi bozucu ayrıcalıklar verilemez. 6. Ulusal irade padişahı ve halifeyi kurtaracaktır. 7. Derhal meclis toplanmalı hükümet çalışmaları meclis denetimine girmelidir. ÖNEMİ: Manda ve himaye reddedilerek ilk kez ulusal egemenliğin koşulsuz olarak gerçekleştirilmesine karar verilmiştir. Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk cemiyetinin tertiplediği bölgesel bir kongre olmasına rağmen Milli nitelikli kararlar almıştır. Temsil heyeti ilk kez burada oluşturulmuş, başkanlığına Mustafa Kemal seçilmiştir. Yeni bir devletin kurulmakta olduğu açıklanmış, yeni Türk devletinin temelleri atılmıştır. Erzurum kongresi Mustafa Kemal'in sivil olarak yaptığı ilk çalışmadır. Erzurum kongresi amaç ve karakter olarak bölgesel, alınan kararlar ve sonuçları yönüyle millidir. Kongre çalışmaları devam ederken İstanbul Hükümeti 30 Temmuz 1919'da Mustafa Kemal ve Rauf Bey hakkında tutuklama kararı çıkardı. · · · · · · Sonuçları: => Erzurum kongresi yöresel direniş örgütlerinin bir çatı altında toplanabileceğini ilk kez kamuoyuna gösterdi. => Artık bundan sonra İstanbul hükümetinin buyrukları Anadolu'da geçmiyordu. Çünkü doğu illerinin bir Temsil Kurulu vardı. BALIKESİR KONGRESİ (26-31 TEMMUZ 1919) Batı cephesindeki Kuvay-i Milliye birliklerini örgütlemek, sevk ve iradesini sağlamak, ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla toplanmıştır. İşgal devletlerinin temsilcilerine telgraflar çekildi. Bu kongre asker toplamanın yanında, padişaha olan bağlılığını da bildirmiştir. Bu kongrenin tek başına hareket etme gibi bir özelliği de vardır. Kongreyle birlikte Ege'deki güçler bir ölçüde örgütlenmiştir. ALAŞEHİR KONGRESİ (16-25 AĞUSTOS 1919) Bu kongrede Erzurum ve Balıkesir Kongresi'nin kararları görüşülmüştür. Balıkesir kongresi kararlarını pekiştirmek, teşkilatlanmayı genişletip güçlendirmek amacıyla toplanmıştır. Yunanlılara karşı direnilecek, silahlanma ve askere alma çalışması yapılacak SİVAS KONGRESİ (4-11 EYLÜL 1919) Kongrenin toplanmasını engellemek amacıyla Fransızlar ve Osmanlı yönetimi bazı önlemler almışlardı. Elazığ valisi Ali Galip'te kongreyi basmakla görevlendirilmişti. Ancak başarılı olamadılar. Kongre'de, Erzurum'da alınan kararlar aynen kabul edilmiştir. Erzurum Kongresinden farklı olarak tüm ülkeden delegeler katılmıştır Bundan dolayı milli bir kongre niteliği vardır. Başlıca kararlar: 1. Milli sınırlar ve Misak-ı Milli'nin esasları tespit edilmiştir. 2. Manda ve himaye kesin olarak reddedilmiştir. 3. Mondros'tan sonra kurulan ulusal cemiyetler Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir. 4. Temsil heyetinin yetkileri genişletilmiş, üye sayısı artırılmış ve tüm vatanı temsil eder hale getirilmiştir. 5. Meclis-i Mebusan'ın toplanması için İstanbul'a baskı yapılacaktır. 6. Ali Fuat Paşa Batı cephesi Kuvay-i Milliye komutanlığına tayin edilmiştir. (9 Eylül 1919) 7. Haftada iki kez yayınlanmak üzere Irade-i Milliye Gazetesi çıkarılacaktır. (Milli mücadelenin ilk yayın organıdır.) Ali Fuat Paşanın Batı Anadolu Kuvay-ı Milliye komutanlığına getirilmesi ile Temsil Heyeti yürütme yetkisini ilk kez kullanmış oluyordu. Sonuçları: Damat Ferit hükümeti daha fazla direnemeyerek istifa etti. Yerine daha ılımlı olan Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu. Temsil heyetinin İstanbul hükümeti üzerindeki ilk etkisi Damat Ferit Paşa hükümetinin istifasıdır. Sivas Kongresi'nden etkilenen Sivaslı kadınlar; Anadolu Kadınları Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti"ni kurdular. AMASYA GÖRÜŞMELERİ (20-22 Ekim 1919) Yeni kurulan Ali Rıza Paşa Hükümeti'nin isteği üzerine gerçekleşti. Görüşmeye İstanbul hükümetini temsilen Bahriye Nazırı Salih Paşa katıldı. Milli mücadeleyi temsilen, Mustafa Kemal başkanlığında Rauf Bey ve Bekir Sami Bey katıldılar. İstanbul hükümeti; Amasya görüşmesi ile Anadolu'daki mücadele hareketini kendi kontrolüne almayı amaçlamıştır. Temsil Kurulu ise; Milli Mücadele hareketini İstanbul'a tanıtmayı, mümkün olursa desteğini almayı amaçlamıştır. Milli Mücadele adına Salih Paşa'dan; Milli meclisin vereceği en son karara uyulması şartıyla vatan bütünlüğünün ve istiklalinin korunması Müslüman olmayan gruplara, siyasi egemenlik ve sosyal dengemizi bozacak tarzda imtiyazlar verilmemesi Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetinin İstanbul hükümetince tanınması Milli meclisin İstanbul'da toplanmasının işgal ihtimalinden dolayı barış sağlanana kadar hükümetin seçeceği bir yerde toplanması, istenmiştir. Sonuç: İstanbul Hükümeti ilk kez Milli Mücadele'yi yani Temsil Kurulunu tanımış oluyordu. İstanbul Hükümeti'nin Milli Mücadele'ye karşı olan olumsuz tutumu bir süre engellenmiştir. Meclis-i Mebusan'ın toplanması sağlanmış Misak-ı Milli Meclisin onayından geçmiştir. TEMSİL KURULU'NUN ANKARA'YA GELMESİ (27 ARALIK 1919) İstanbul'da toplanacak Meclis-i Mebusan'ın çalışmalarını daha yakından takip edebilmek amacıyla Temsil Heyeti Ankara'ya gelir. Bu iş için Ankara'nın seçilmesinin nedenleri: Milli Mücadele'de en önemli cephe olan Batı Cephesi'ne yakın olması. Ulaşım ve haberleşme imkanlarının fazla olması. Anadolu'nun ortasında merkezi bir konumda bulunması. İç kesimlerde olması nedeniyle güvenlikte olması. Bu arada seçimler de yapılıyordu birçok yerde Müdafaa-iHukuk Cemiyeti'nin adayları kazanıyordu. Mustafa Kemal Erzurum Milletvekili seçilmiştir. Mustafa Kemal, Ankara'da Milli mücadele taraftan mebuslara yaptığı görüşmelerde şu isteklerde bulundu Kendisinin gıyaben meclis başkanı seçilmesi Ali Rıza Paşa Hükümetine güvenoyu verilmesi Misak-ı Milli kararlarının alınması Mecliste bir Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun oluşturulması SON OSMANLI MECLİS-İ MEBUSAN'IN AÇILMASI (12 OCAK 1920) Mustafa Kemal, Meclisin İstanbul'un dışında bir şehirde toplanmasını istiyordu. Bunun nedeni milli iradenin hür biçimde kararlara yansımayacağı düşüncesidir. Ancak, İstanbul Hükümeti'nin padişahsız meclis olmaz, düşüncesi ile hareket etmesi sonucunda Son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı İstanbul'da toplandı. Milli mücadeleciler, her konuda Mustafa Kemal'in istekleri doğrultusunda faaliyet gösteremediler. Ancak vatanın bütünlüğü konusundaki isteklerinin bir kısmı gerçekleşti ve Misak-ı Milli kararları aldı. MİSAK-I MİLLİ KARARLARI (28 Ocak 1920) 1. Mondros Ateşkesi imzalandığı sırada işgal edilmemiş bölgeler kesin Türk yurdudur, parçalanamaz. 2. Kars, Ardahan ve Batum'da (Elviya-i Selase) gerekirse referanduma gidilecektir. 3. Araplar kendi geleceklerini kendileri belirleyecektir. (Arapların çoğunlukla yaşadığı yerlerde referandum yapılacaktır.) 4. Batı Trakya'nın geleceği referandum ile belirlenecektir. 5. İstanbul, Marmara ve Halifenin güvenliği sağlandığı takdirde, Boğazlar trafiğe açılacaktır. 6. Azınlıklara, diğer ülkelerdeki Türk azınlığa tanınan haklar tanınacaktır. 7. Siyasi, mali ve adli gelişmemizi engelleyen sınırlamalar kabul edilemez. (Kapitülasyonlar) Önemi: 1. Milli mücadelede hedefler kesin olarak belirlendi. 2. Vatan sınırları (Misak-ı Milli Sınırları) kesin olarak belirlendi. 3. Son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ın aldığı en önemli karardır. 4. Bu kararlar meclis onayından geçtiği için resmiyet kazanmış kararlardı. 5. Meclis-i Mebusan; kongre kararlarından etkilenmiştir. Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø İSTANBUL'UN RESMEN İŞGALİ (16 MART 1920) Başlangıçta, İstanbul'da toplanacak olan Meclis-i Mebusan'a itilaf devletleri karşı çıkmamıştı. Çünkü bu meclisi kendi amaçları doğrultusunda kullanabileceklerini düşünüyorlardı. Böylece, Anadolu harekatını sonuçsuz bırakmak istiyorlardı. Ancak son Osmanlı Meclis-i Mebusanından tam bağımsızlık anlamına gelen Misak-ı Milli kararlarının çıkması üzerine itilaf devletleri Meclis-i Mebusan'ı dağıttılar ve İstanbul'u resmen işgal ettiler. (16 Mart 1920) Mebusların bir kısmı Malta'ya sürgüne gönderilirken bir kısmı da Anadoluya kaçabildi. İşgalden sonra itilaf devletleri şu bildiriyi yayınladılar. İşgal geçicidir. Amaç padişah ve halifeyi korumaktır. Herkes İstanbul'dan verilecek emirlere uymak zorundadır. Anadolu'da isyan çıkacak olursa İstanbul Türklerin elinden alınacaktır. İşgalden sonra Temsil Heyeti de bazı kararlar ve tedbirler aldı. Önemlilerişunlardır: Ø Ø Ø Ø Ø İstanbul ile telefon ve telgraf görüşmelerinin kesilmesi. İstanbul'a para ve mal gidişi durdurulacak. Anadoluda bulunan itilaf devletleri subayları tutuklanarak silahları alınacaktır. Anadolu'da Temsil Heyeti dışında herhangi bir makamın sözünü dinleyen olursa cezalandırılacaktır. İstanbul'un işgali ve Meclis-i Mebusan'ın dağıtılması iki olumlu gelişmeyi beraberinde getirmiştir. 1. TBMM'nin açılması için uygun bir zemin oluştu ve yeni bir meclis gerekli hale geldi. 2. Mustafa Kemal Milli Mücadeleyi padişah adına da yürüttüğünü söyleme imkanı buldu. TBMM'NİN AÇILMASI (23 Nisan 1920) Ø Mustafa Kemal, Milleti temsil edecek bir meclis oluşturmak için çalışmalara başlamış, İstanbul'daki milletvekillerinin de Anadolu'ya geçmesini sağlamıştır. Ø Boş kalan milletvekillikleri seçimle dolduruldu. Ø 23 Nisan 1920'de Meclis Ankara'da açıldı. Ø Böylece Amasya Genelgesi'nde de belirtildiği gibi milletin, geleceği ile ilgili kararları kendisinin alabileceği bir meclis açılmış oluyordu. Mustafa Kemal meclis başkanı seçildi. Ø Başlangıçta Kurucu Meclis adı verilmesine rağmen tepkilerden çekinildiği için yeni kurulan bu meclise Olağanüstü Meclis adı verildi. NOT: KURUCU MECLİS: Yeni bir devlet kurmak amacıyla kuruluş için gerekli kararlan alan, yeni anayasa yapan ve yeni devletin esaslarını belirleyen heyet temsilcilerinden oluşan bir meclistir. TBMM'NİN ALDIĞI İLK KARARLAR. 1. Hükümet kurmak zorunludur. 2. Geçici devlet başkanı veya padişah vekili atama doğru değildir. 3. Meclis başkanı aynı zamanda hükümetinde başkanıdır, 4. Yasama, yürütme, yargı yetkileri meclise aittir. 5. Padişah ve halifenin durumunu meclis belirleyecektir. 6. Meclis, yürütme yetkisini hükümet aracılığı ile kullanır. 7. Türkiye devleti TBMM tarafından yönetilir ve hükümeti TBMM hükümeti adını alır. 8. TBMM'nin üstünde herhangi bir güç yoktur. Kararların Yorumu Yeni Türk devleti resmen kuruldu. Meclis geçici değil, süreklidir. Milletin egemenliği kesin olarak gerçekleşti. Güçler birliği esası benimsendi. Meclis hükümeti sistemi kabul edildi. Mustafa Kemal, hem meclis hem hükümet başkanı oldu. Meclisin tek amacı vatanı kurtarmaktır. Bu yüzden mebuslar arasındaki fikir ayrılığı gün yüzüne çıkmamıştır. Meclis açılınca Temsil Heyeti'nin görevi sona erdi. TBMM'NE KARŞI ÇIKAN AYAKLANMALAR Bu ayaklanmaları 4 grupta toplamak mümkündür. I. İSTANBUL HÜKÜMETİNİN ÇIKARDIĞI AYAKLANMALAR: a) Anzavur ayaklanması: + Ahmet Anzavurun Balıkesir, Bandırma civarındaki ayaklanmasıdır. + İtilaf devletlerinden destek almıştır. + Çerkez Ethem tarafından bastırıldı. b) Kuvay-i İnzibatiye: + Adapazarı, Geyve dolaylarında görüldü. + Ali Fuat Paşa tarafından bastırıldı. + Hilafet ordusu olarak da bilinir. + Anzavur kuvvetleriyle işbirliği yaptılar. II. İSTANBUL HÜKÜMETİ VE İŞGAL DEVLETLERİNİN BERABER ÇIKARDIĞIAYAKLANMALAR. + Bolu-Düzce-Hendek-Adapazarı ayaklanması: Bu ayaklanmanın esas amacı Anadolu ve İstanbul arasında tampon bölge oluşturmaktı. + Ali Fuat Paşa ve Refet Bey'in çabalarıyla bastırıldı. + Yozgat'ta Çapanoğullan, Afyon'da Çopur Musa, Konya'da Delibaş isyanları bastırıldı. + Milli Aşiret isyanı; Urfa'nın Fransızların işgalinden kurtarılmasında yararlan görülen Milli Aşiret daha sonraları Fransızlarla işbirliği yaparak isyan çıkardı. III. AZINLIKLARIN ÇIKARDIĞI AYAKLANMALAR Başta Rum ve Ermeniler olmak üzere diğer azınlıkların çıkardığı ayaklanmalardır. Sonuçta başarılı olamadılar. IV. Kuvay-ı Milliye Taraftarlarının Ayaklanmaları Düzenli ördü kurma çalışmalarına karşı çıkan Çerkez Ethem, Demirci Mehmet Efe gibi kişilerin çıkardığı ayaklanmalardır. TBMM'NİN ALDIĞI ÖNLEMLER Ø 29 Nisan 1920'de Hiyanet-i Vataniye Kanunu çıkarıldı. Ø Vatana ihanet edenleri cezalandırılması. 18 Eylül 1920'de İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Ø TBMM'ye karşı olanların hızlı bir şekilde cezalandırılması ve toplumsal düzeni tekrar sağlamak Ø İstanbul'dan Milli Mücadele aleyhine alınan fetvalara karşılık, Ankara'dan karşı fetvalar alındı. Ø Kuvay-i Milliye birlikleri kaldırıldı, düzenli ordu kuruldu SEVR ANTLAŞMASI (10 Ağustos 1920) Ø İtilaf devletleri; Osmanlı Devleti'nin topraklarını paylaşma konusunda aralarında anlaşamadıkları için yapacakları barış antlaşmasını geciktirmişlerdi. Ø Mondros'a dayanarak Anadolu'yu işgal eden itilaf devletleri,son olarak Yunanlıları destekleyerek Trakya'yı ve Anadolu'da Marmara kıyılarına kadar olan yerleri işgal etmelerini sağladılar. Ø Ardından daha önce hazırladıkları Sevr taslağını İstanbul Hükümeti'ne sundular. Ø 10 Ağustos 1920'de Damat Ferit hükümeti Sevr Antlaşmasına imza attı. Buna göre; 1) Anayolunun iç kesirnleri ve antlaşmanın diğer şartlarına uyulursa İstanbul, İstanbul hükümetine verilecek. 2) Kapitülasyonlar bütün devletlere verilecek. 3) Musul, Kerkük, Irak, Filistin; İngilizlere, Akdeniz bölgesi; İtalyanlara, Trakya, B. Anadolu; Yunanistan’a, G. Anadolu, Suriye, Lübnan; Fransızlara verilecektir. 4) Boğazlar bütün devletlere açılacak. Boğazlar komisyonunda Türk olmayacaktı. 5) Askerlik mecburi hizmet olmaktan çıkacak asker sayısı 50.000'den fazla olmayacak ve ağır silahlar bulundurmayacak^. 6) Yemen ve Hicaz, Araplara bırakılacak, Yorum: 1) Meclis-i Mebusan onaylamadığı için ölü doğan bir antlaşmadır. (Osmanlı Anayasasına göre, hükümetçe imzalanan barış antlaşmalarının parlamento tarafından onaylanması gerekiyordu.) 2) Boğazlarla ilgili bir komisyon ilk kez bu antlaşma ile ortaya çıktı. 3) I. Dünya savaşından sonra imzalanan en son ve şartları en ağır antlaşmadır 4) Antlaşmayı imzalayanlar TBMM tarafından vatan haini ilan edildi. ÜNİTE 3: YA İSTİKLAL YA ÖLÜM Kurtuluş Savaşında Cepheler KURTULUŞ SAVAŞININ ASKERİ STRATEJİSİ Önce Erzurum'da bulunan XV. kolordu komutanı Kâzım Karabekir Paşa aracılığıyla doğudaki Ermeni işgalini sona erdirmek Güney cephesinde Fransızlara karşı düzenli birliklerle savaşma imkanı olmadığından milis kuvvetleriyle bölgenin kurtuluşunu sağlamak Kurtuluş savaşının kaderini belirleyecek olan Batı cephesinde Yunanlılara karşı önce savunma savaşı yaparak oyalamak, gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra taarruz ederek düşmanı yurttan atmak Doğu Trakya'ya boğazlar işgal altında olduğundan yardım göndermek mümkün olmadığı için kendi imkanlarıyla kurtulmasını sağlamak Kurtuluş Savaşında Cepheler A- DOĞU CEPHESİ Ermeni Meselesi Ø Ermeniler XIX. yy ortalarına kadar Osmanlı hakimiyetinde barış içinde yaşamışlar, devlete olan bağlılıklarından dolayı kendilerine "millet—i sadıka" denilmiştir. Ø Fransız ihtilalinin etkisi ve Avrupalı devletlerin kışkırtmaları sonucu XIX. yy'ın sonlarına doğru Ermeniler bağımsız olma fikrine sahip olmuşlardır.Ø Ermeni meselesi ilk kez Berlin Antlaşması'nda (1878) gündeme gelmiştir. Bu antlaşmada Osmanlı Devleti'nden Doğu Anadolu'da Ermeniler lehine ıslahatlar yapması istenmiştir. Ø Sultan II. Abdülhamit Ermenilerin bağımsız olmalarını sağlayacak olan bu ıslahatları uygulamamıştır. I. Dünya Savaşı'nda Ermeni Sorunu ve Tehcir Kanunu Ø Ruslar I. Dünya Savaşı'nda Kafkas cephesinde Ermenileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak bölgedeki Türkleri katlettirdiler. Ø Ermenilerin doğuda sivil halka ve Türk ordusuna yönelik saldırıları üzerine İttihat—Terakki Hükümeti "Tehcir Kanunu"nu (1915) çıkararak katliamlara karışan Ermenileri Suriye ve Lübnan'a gönderdi. Ø Rusya, 3 Mart 1918'de imzaladığı Brest Litovvsk antlaşması ile Kars, Ardahan ve Batum'u Osmanlı Devleti'ne bırakmıştı. Ø Fakat daha sonra Kars ve çevresini Ermeniler, Ardahan ve Batum'u Gürcüler işgal etti. Ø TBMM, Osmanlı Devleti'nden kalan ve başında Kazım Karabekir Paşa'nın bulunduğu orduya hareket emri verdi. Ermenistan Savaşı Ø TBMM, Ermeni meselesini çözmek için Kâzım Karabekir Paşa'yı Doğu cephesi komutanlığına tayin etti. Ø 24 Eylül 1920'de taarruza geçen Türk ordusu Ermenileri yenilgiye uğrattı. Ø 30 Ekim 1920'de Kars zaferi kazanıldı. GÜMRÜ ANTLAŞMASI 3 ARALIK 1920 +TBMM ile Ermenistan arasında yapıldı. 1. Aras Nehri—Çıldır Gölü hattı sınır olacak 2. Kars, Sarıkamış ve Iğdır TBMM'ye verilecek 3. Ermenistan Sevr'i tanımayacak, Misak-ı Milli'yi tanıyacak Önemi: Ø TBMM'ye bağlı düzenli ordunun ilk başarısıdır. Ø TBMM'yi ve Misak-ı Milli'yi ilk tanıyan devlet Ermenistan’dır. Ø Ermeni meselesi sona erdi. Batum Antlaşması 23 Şubat 1921 Ø TBMM ile Gürcistan arasında yapıldı. Ø Artvin ve Batum çevresi TBMM'ye bırakıldı. Ø Bu antlaşmalardan kısa bir süre sonra Ermenistan ve Gürcistan Sovyet Rusya'nın egemenliğine girdi. Ø Bu antlaşmaların yerine daha sonra Moskova ve Kars antlaşmaları imzalandı. B- GÜNEY CEPHESİ Ø Mondros Mütakeresi'nden sonra Adana, Antep, Maraş ve Urfa önce İngilizlerin işgaline uğramış, Paris Konferansından sonra Fransızlara devredilmiştir. Ø İngilizler bölge halkına yönelik baskılar yapmadıkları için ciddi bir direnişle karşılaşmadılar. Ø Fransızlar bölgeyi Ermenilerle birlikte işgal ederek ağır baskılar yaptılar ve sivil halka yönelik katliamlar gerçekleştirdiler. Bu durum halkın tepkisine neden oldu. Ø Sivas Kongresi'nde bölgeye komutanlar tayin edildi. Bölgede bütün halkın katıldığı bir Kuvay-ı Milliye hareketi başladı. Ø Uzun mücadelelerden sonra; Ø 11 Şubat 1920'de Maraş, 10 Nisan 1920'de Urfa, 8 Şubat 1921'de Antep kurtarıldı. Ø Fransızlar Sakarya Savaşı'ndan sonra imzalanan Ankara Antlaşması (20 Ekim 1921) ile Anadolu'yu terkettiler. Ø TBMM tarafından Maraş'a "Kahraman", Antep'e "Gazi", Urfa'ya "Şanlı" unvanları verildi. C- KURTULUŞ SAVAŞI VE İTALYANLAR Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Birinci Dünya savaşı sırasında İtalya'ya gizli anlaşmayla İzmir verilmişti. Ø Paris Konferansı'nda (18 Ocak 1919) İngilizler Akdeniz'de güçlü bir İtalya istemedikleri için İzmir'in Yunanlılara verilmesini sağladılar. Bu olay anlaşmazlığa neden oldu. Ø İtalyanlar Muğla, Antalya ve çevresini işgal ettiler. Ø İtalyanlarla TBMM arasında ciddi bir savaş olmadı. Çünkü İtalyanların hem İngilizlerle arasının açılması hem de bu dönemde İtalya'da iç karışıklık olması savaş ihtimalini azalttı. Ø İtalyanlar II. İnönü savaşından sonra Anadolu'dan çekilmeye başladılar (5 Temmuz 1921) Sakarya savaşından sonra tamamen çekildiler. D- DOĞU TRAKYA'NIN İŞGALİ ve KURTULUŞU) 15 Mayıs 1919'da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgal edildi. İtilaf devletleri Sevr Antlaşması'nı kabul ettirmek için Yunanlıların tekrar taarruz etmelerini sağladılar. 22 Haziran 1920'den itibaren Yunanlılar Batı Anadolu'daki bazı yerlerle birlikte Doğu Trakya'yı da işgal ettiler. Boğazların işgal altında olması nedeniyle Anadolu'dan Doğu Trakya'ya yardım gönderilemedi. Bölgedeki Türkler Trakya-Paşaeli Cemiyeti'nin öncülüğünde kendi imkanlarıyla mücadele ettiler. Doğu Trakya, Mudanya Ateşkesi'nden (11 Ekim 1922) sonra savaş yapılmadan kurtarıldı. BATI CEPHESİ Batı cephesi, Kurtuluş Savaşının en uzun süren ve en şiddetli savaşların yapıldığı cephesidir. Sebebi; Yunan işgalinin diğerlerine göre daha kanlı olması Yunan işgalinin kalıcı nitelik taşıması 15 Mayıs 1919'da İzmir'i Yunanlıların işgali üzerine açılmıştır. Kuvay-i Milliye birlikleri ilk kez ortaya çıktı. (Ayvalık'ta). Yunanlıların 22 Haziran 1920'de saldırıya geçerek Balıkesir, Bursa, Uşak ve D. Trakya'yı işgal etmeleri üzerine Ali Fuat Paşa TBMM'den izinsiz olarak Yunanlılara karşı Gediz'de taarruza geçti. Ancak birliklerimiz yenilgiye uğradı. Sonuçta; - Bu durum düzenli ordunun gerekliliğini ortaya çıkardı. - Ali Fuat Paşa görevden alınarak Moskova büyükelçiliğine gönderildi. - Batı cephesi ikiye ayrıldı. Asıl Batı cephesine İsmet Bey, Batı cephesinin güney kısmına Refet (Bele) Paşa tayin edildi. DÜZENLİ ORDUNUN KURULMASI 8 KASIM 1920 Sebepleri + Kuvay-ı Milliye birliklerinin halktan zorla para ve yardım toplamaları + Yunan ilerleyişini durduramamaları + Kuvay-ı Milliye komutanlarının merkezi otoriteden uzak, başlarına buyruk hareket etmeleri + Bölgesel kurtuluşu hedef almaları I. İNÖNÜ SAVAŞI 6-10 OCAK 1921 Sebepleri 1. Yunanlıların Çerkez Ethem ayaklanması sonucu milli kuvvetlerin birbirleriyle mücadelelerinden yararlanmak istemesi 2. Türk ordusunun güçlenmesini engelleme düşüncesi 3. Sevr Antlaşması'nı Türk milletine zorla kabul ettirmek istemeleri Sonuçları Savaşı Türk ordusu kazandı TBMM'nin kurduğu düzenli ordunun ilk başarısıdır. TBMM'nin otoritesi ve halkın TBMM'ye olan güveni arttı. İtilaf devletleri TBMM'yi Londra Konferansı'na çağırdılar. Sovyet Rusya ile Moskova Antlaşması imzalandı. Afganistan ile Ankara Dostluk Antlaşması imzalandı. İsmet Bey generalliğe terfi etti. TBMM, kazandığı güçle, Teşkilat-ı Esasiye'yi hazırladı. Çerkez Ethem isyanı bastırıldı. Düzenli orduya geçiş hızlandı. LONDRA KONFERANSI 23 ŞUBAT-12 MART 1921 Katılan devletler İngiltere - İtalya - İstanbul Hükümeti Fransa - Yunanistan - TBMM (Toplanmasında Etkili Olan Devletler: Fransa-ltalya TBMM temsilcisi : Bekir Sami Bey İstanbul Hükümeti Temsilcisi : Tevfik Paşa Konferanstaki Türk Tezi : Misak-ı Milli İtilaf Devletlerinin Tezi : Sevr Antlaşması · · · · Londra Konferansı'nın Toplanmasında Etkili Olan Sebepler TBMM'nin doğuda Ermenileri yenilgiye uğratması Güneyde Fransızlara karşı başarı kazanılması İnönü Savaşı'nda Yunanlıların yenilmesi TBMM'nin Sovyet Rusya ile yakınlaşması · · · İtilaf Devletlerinin Amaçları Yunan kuvvetlerinin yeniden toparlanması için zaman kazandırmak Barış yolu ile Sevr antlaşması'nın şartlarını yumuşatarak kabul ettirmek TBMM konferansa katılmazsa Türklerin barışa karşı oldukları şeklinde propaganda yapmak · · · · · · · · · Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø ü ü ü ü ü · · · Konferansa TBMM ile birlikte İstanbul hükümetini de çağırarak ikilik çıkarmak TBMM'nin Londra Konferansı'na Katılma Sebepleri TBMM'nin barış taraftarı olduğunu göstermek. Mısak-ı Milli'yi dünyaya duyurmak Londra Konferansında İstanbul Hükümeti temsilcisi Tevfik " Paşa "Sözü Türk milletinin yegane temsilcisi olan TBMM heyetine bırakıyorum" demiş, böylece itilaf devletlerinin istedikleri ikilik önlenmiştir. Londra Konferansının Sonuçları İtilaf devletleri TBMM'yi resmen tanıdılar. TBMM ilk defa uluslararası bir kurulda varlığını gösterdi. Yunan kuvvetleri zaman kazanarak yeniden toparlandılar. TBMM barış yanlısı olduğunu ispatladı. Misak-ı Milli dünyaya duyuruldu. MOSKOVA ANTLAŞMASI 16 MART 1921 Türk-Rus Yakınlaşmasının Nedenleri TBMM'nin doğuda Ermenilere karşı başarı kazanması Fransızlara karşı güneydeki halk direnişinin etkili olması Yunanlılara karşı I. İnönü zaferinin kazanılması İki ülke arasında karşılıklı elçilikler açılarak iyi ilişkilerin başlaması Mustafa Kemal Paşa'nın diplomatik çabaları Her iki ülkenin de düşmanlarının ortak olması Sovyet Rusya'nın Anadolu'daki milli mücadeleyi kendi rejimine dönüştürmek istemesi Maddeleri Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya arasındaki anlaşmalar geçersiz sayılacak İki taraftan birinin.tanımadığı bir anlaşmayı diğeri de tanımayacak Sovyet Rusya Sevr'i reddedecek, Misak-ı Milli'yi tanıyacak Kapitülasyonların kalktığını Sovyet Rusya kabul edecek Rusya, TBMM ile Ermenistan ve Gürcistan arasında imzalanan antlaşmaları Batum'un Gürcistan'a verilmesi şartıyla tanıyacak ÖNEMİ Batum'un verilmesi Misak-ı Milli'den ilk tavizdir. Rusya, TBMM'yi tanıyan ilk Avrupa devletidir. Sovyet Rusya milli mücadeleye destek vermeyi kabul etti. Sovyet Rusya, Sevr antlaşmasını tanımadığını ilan etti. Doğu sınırımız güvence altına alındı. TÜRK-AFGAN DOSTLUK ANTLAŞMASI 1 Mart 1921'de Moskova'da imzalandı. İlk kez bir İslam ülkesi TBMM'yi tanıdı. 12 Mart 1921'de İstiklal Marşı, meclis kararıyla kabul edildi. NOT:20 Ocak 1921 'de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu kabul edildi. 1921 Anayasası Yeni Türk devletinin ilk anayasasıdır. § § § § § II. İNÖNÜ SAVAŞI 23-31 MART 1921 Sebepleri TBMM'nin Londra Konferansı'nda Sevr'i kabul etmemesi Yunanlıların I. İnönü mağlubiyetinin öcünü almak istemesi Türk ordusunun güçlenmeden yok edilmek istenmesi İngilizlerin Yunanlıları teşvik etmesi Yunanlıların işgallerini devam ettirmek istemesi Sonuçları § Savaşı Türk ordusu kazandı. § İtalyanlar işgal ettikleri yerlerden çekilmeye başladılar. § Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa'ya çektiği telgrafla "Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makus talihini de yendiniz" demiştir. § Yunanlılar Türkleri yenmek için daha büyük kuvvetlere ihtiyaçları olduğunu anladılar. § İngiltere'nin Yunanistan'a olan güveni sarsıldı. KÜTAHYA-ESKİŞEHİR SAVAŞLARI 10-24 TEMMUZ 1921 Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø ü ü ü Ø Ø Ø Ø Sebepleri Yunanlıların İnönü savaşlarıyla kaybettikleri prestijlerini tekrar kazanmak istemeleri Türk ordusunun toparlanmasına fırsat vermeden ortadan kaldırma düşüncesi Ankara'yı alarak TBMM'yi dağıtmak ve Sevr'i Türklere kabul ettirmek istemeleri İtilaf devletlerinin desteğini yeniden kazanmak istemeleri İsmet Paşa komutasındaki Türk ordusu Yunanlıların takviye kuvvetlerle aniden saldırmaları üzerine yenilgiye uğradı. Mustafa Kemal Paşa'nın tavsiyesiyle Türk ordusu Sakarya ırmağının doğusuna çekildi. Sonuçları Sakarya ırmağı iki ordu arasında sınır oldu. Afyon, Kütahya, Eskişehir işgale uğradı. İtalyanlar Anadolu'dan geri çekilme işlemini durdular. Fransızlar barış yapmaktan vazgeçtiler. TBMM'nin Kayseri'ye taşınması gündeme geldi. Düzenli ordunun kaldırılarak Kuvay-ı Milliye'ye geçilmesi fikri ortaya çıktı. TBMM'de tartışmalar başladı. MUSTAFA KEMAL PAŞA'NIN BAŞKOMUTAN OLMASI 5 AĞUSTOS 1921 Yunan ilerleyişini durdurmak için Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesi fikri gündeme geldi. TBMM'deki milletvekillerinin çoğunluğunun isteğiyle Mustafa Kemal Paşa başkomutanlığa seçildi. Savaşın kazanılması amacıyla daha hızlı kararlar alabilmesi ve uygulayabilmesi için Mustafa Kemal Paşa'ya TBMM'nin bütün yetkileri üç ay süre ile verildi. (Bu yetki daha sonra uzatıldı.) ' Böylece Mustafa Kemal Paşa Erzurum Kongresi öncesi istifa ettiği askerlik mesleğine geri döndü. TEKALİF-İ MİLLİYE KANUNU 8 AĞUSTOS 1921 Ø Ordunun ihtiyacını karşılamak ve orduyu savaşlara hazırlamak için bu kanun çıkarılmıştır. Ø Genel seferberlik uygulanmış, yiyecek, giyecek ve asker toplanmıştır. Ø Tekalif-i Milliye emirlerini sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için İstiklal Mahkemeleri yaygınlaştırıldı. SAKARYA SAVAŞI 23 AĞUSTOS-13 EYLÜL 1921 Sebepleri: Ø Yunanlıların Türk ordusunu kesin olarak yok ederek Ankara'yı işgal etmek istemeleri Ø 22 gün 22 gece savaş sürdü. Ø Mustafa Kemal Paşa, "hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh da bütün vatandır vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz" sözünü söyledi. Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Sonuçları Sakarya Savaşı Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı. 1683’ten beri devam eden Türk ordusunun geri çekilişi sona erdi. Milli mücadelenin son savunma savaşıdır. Yunanlılar savunmaya çekilirken taarruz sırası Türklere geçti. İtalyanlar Anadolu'dan tamamen çekildiler. Fransızlarla Ankara antlaşması imzalandı. TBMM ile Sovyet Rusya hakimiyetindeki Kafkas Cumhuriyetleri arasında Kars antlaşması imzalandı. Ukrayna ile dostluk anlaşması yapıldı. (2 Ocak 1922) Moskova Antlaşmasının hükümleri tekrarlandı) TBMM tarafından Mustafa Kemal Paşa'ya "Gazilik" unvanı ve "Mareşallik" rütbesi verildi. Türk ordusunun Kurtuluş Savaşı'ndaki en büyük kaybı Sakarya Savaşı'nda oldu. İtilaf devletleri Sevr'i hafifleterek kabul ettirme girişiminde bulundular. Yunanlılar Doğu Trakya'dan İstanbul'a yapmak istedikleri saldırıdan vazgeçtiler. KARS ANTLAŞMASI 13 EKİM 1921 Ø TBMM ile Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan arasında imzalandı. Ø Sovyet Rusya'nın hakimiyetine giren bu cumhuriyetlerle imzalanan, Moskova Antlaşmasının tekrarı niteliğinde bir antlaşmadır. Ø Doğu sınırımız kesin olarak güvence altına alınmıştır. ANKARA ANTLAŞMASI 20 EKİM 1921 · · · · · Sebepleri: Fransızların işgal bölgelerinde büyük bir direnişle karşılaşmaları Yunanlıların Türkleri yenemeyeceklerinin anlaşılması TBMM'nin Ermeni meselesini çözmesi Londra Konferansı'nda İtilaf devletlerinin aralarındaki anlaşmazlıkları giderememeleri Sakarya savaşının kazanılması üzerine Fransızlar antlaşma yapmak zorunda kaldılar. · · · · Antlaşmanın Maddeleri Taraflar arasındaki savaş hali sona erecek Savaş esirleri karşılıklı olarak serbest bırakılacak Hatay Fransızlarda kalacak ancak burada özel bir yönetim kurulacak Fransa, Sevr Antlaşması'nı tanıyacak. · · · · · · Ø Ø Ø Ø Önemi: Güney cephesi kapandı. Hatay'ın kaybıyla Misak-ı Milli'den taviz verildi. Suriye sınırı güvenlik altına alındı. Güney illerimizdeki Ermeni meselesi sona erdi. İlk kez bir itilaf devleti Misak-ı Milli'yi tanıdı. İtilaf devletleri grubu parçalandı. BÜYÜK TAARRUZ 26-30 AĞUSTOS 1922 Yapılan Hazırlıklar Bir yıla yakın hızlı ve gizli olarak savaş hazırlıkları yapıldı. Doğu ve güney cephelerinden takviye birlikler getirildi. Tekalif-i Milliye Kanunu bütün yurtta uygulandı. Orduya taarruz eğitimi verildi. Ø Mustafa Kemal Paşa'nın başkomutanlık süresi uzatıldı. Ø Türk ordusu 26 Ağustos 1922'de Afyon'dan taarruza geçti. Ø Afyon'dan taarruz edilmesinin sebebi, Ø Yunanlıların taarruzu Eskişehir'den beklemeleri Ø Afyon’un ulaşım ve haberleşme açısından merkezi bir konum olması Sonuçları: Ø Yunanlılar büyük bir yenilgiye uğradı. Ø 9 Eylül'de İzmir, 18 Eylül'de Bursa düşmandan kurtarıldı. Ø Mustafa Kemal Paşa "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri" sözünü söyledi. Ø Yunan başkomutanı esir alındı. Ø Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştı. Ø Kurtuluş Savaşı'nın sıcak savaş dönemi bitti, diplomatik mücadele dönemi başladı. Ø Yunanlıların çekilmesi üzerine Türk ordusuyla İngiliz kuvvetleri karşı karşıya geldiler. Ø İtilaf devletleri ateşkes teklifinde bulundular. MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI 11 EKİM 1922 Katılan Devletler: İngiltere - İtalya - Fransa <-> TBMM Yunanlılar katılmadı. Yunanistan'ı İngiltere temsil etti. TBMM'nin temsilcisi ismet Paşa'dır. Maddeleri Türk ve Yunan kuvvetleri arasındaki savaş hali sona erecek Doğu Trakya 15 gün içinde Yunanlılarca boşaltılacak ve TBMM'ye teslim edilecek TBMM, barış antlaşması imzalanıncaya kadar Doğu Trakya'ya asker göndermeyecek ancak sekiz bin kadar jandarma kuvveti bulundurabilecek İstanbul ve Boğazların yönetimi TBMM'ye bırakılacak ancak barış yapılıncaya kadar İtilaf kuvvetleri İstanbul'da kalacak Türk kuvvetleri barış yapılıncaya kadar Çanakkale-lzmit çizgisinde bekleyecek Önemi Kurtuluş savaşının silahlı mücadele bölümü sona erdi. İstanbul ve Doğu Trakya savaş yapılmadan kurtarıldı. Osmanlı devleti hukuken sona erdi. Lozan Antlaşması'na zemin hazırlandı. İngiltere'de Yunan yanlısı Lyod George Hükümeti istifa etti. İsmet Paşa'nın prestiji arttı. ÜNİTE 4-ÇAĞDAŞ TÜRKİYE YOLUNDA ADIMLAR · · · · ÇAĞDAŞ TÜRKİYE YOLUNDA ADIMLAR SALTANATIN KALDIRILMASI 1 KASIM 1922 İtilaf devletleri barış konferansına TBMM ile birlikte İstanbul Hükümeti'ni de çağırdılar. Amaçları Türk heyetleri arasında ikilik çıkarmaktı. TBMM hem bu ikiliği kaldırmak hem de milli egemenliği tam olarak gerçekleştirmek için Saltanatın kaldırılmasına karar verdi. Sonuçları Altı yüz yıldan beri devam eden Osmanlı hanedanı sona erdi. Tevfik Paşa Hükümeti istifa etti. Son Osmanlı hükümdarı Sultan Vahdettin İstanbul'dan ayrıldı. Laikliğin gerçekleştirilmesi için ilk önemli adım atıldı. İtilaf devletlerinin çıkarmak istedikleri ikilik önlendi. Milli egemenliğin gerçekleşmesi için önemli bir aşama kaydedildi. Osmanlı hanedanından şehzade Abdülmecit Efendi TBMM tarafından Halifeliğe seçildi. Şartlar uygun olmadığı için halifelik kaldırılmamıştır. LOZAN ANTLAŞMASI 24 TEMMUZ 1923 I. Lozan Görüşmeleri 20 Kasım 1922- 4 Şubat 1923 II. Lozan Görüşmeleri 23 Nisan 1923 - 24 Temmuz 1923 Katılan Devletler İngiltere - İtalya - Yunanistan - Fransa Japonya - Romanya - Yugoslavya Boğazlarla ilgili Görüşmelere Katılanlar; Sovyet Rusya-Bulgaristan Gözlemci Devlet; ABD Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø · · · Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Konferansın Toplanma Yeri Sorunu TBMM, konferansın İzmir'de toplanmasını istiyordu, böylece; Mustafa Kemal Paşa'nın konferansı etkilemesi kolaylaşacak Türk heyeti ile TBMM arasındaki haberleşme daha kolay sağlanacaktı. İtilaf devletleri ise uluslararası konferansların tarafsız ülkelerde toplanması gerektiğini bildirdiler. Konferansın İsviçre'nin Lozan kentinde yapılması kabul edildi. Konferansa Gönderilecek Temsilci Sorunu TBMM'yi Lozan Konferansı'nda hükümet başkanı Rauf (Orbay) Bey temsil etmek istiyordu. Amacı Mondros Ateşkesi'ni imzalamakla edindiği kötü izlenimi silmekti. Mustafa Kemal Paşa Mudanya'da başarılı bir ateşkes imzalamış olan İsmet Paşa'yı tercih etti. TBMM tarafından İsmet Paşa'nın temsilci olması kararlaştırıldı. Konferansta Görüşülecek Konular Türk heyeti, konferansta sadece Kurtuluş Savaşı'yla ilgili konuları değil yüzlerce yıllık sorunları görüşecekti. Türk heyeti iki konuda kesinlikle taviz vermeyecekti, bunlar; Ermeni meselesi Kapitülasyonların kaldırılması Konferansta görüşülecek diğer konularla ilgili olarak ise pazarlık yapılacaktı. Lozan Görüşmelerinin Başlaması ve Kesilmesi 20 Kasım 1922'de başlayan Lozan görüşmeleri bir süre sonra tıkandı. İtilaf devletleri Türk heyetinden birçok konuda taviz istediler. En çok anlaşmazlık çıkan konular şunlardı, Kapitülasyonlar Dış borçlar Musul sorunu Boğazlar sorunu Bu gelişmeler üzerine Lozan görüşmeleri 4 Şubat 1923'te kesildi. Lozan görüşmelerinin kesildiği dönemde Türkiye'de iki önemli olay meydana geldi. - İzmir I. İktisat Kongresi17 Şubat 1923 - I. TBMM'nin feshedilmesi 1 Nisan 1923 Lozan Görüşmelerinin Yeniden Başlaması ve Barış Antlaşmasının İmzalanması Lozan konferansının dağılması üzerine TBMM, boğazlar ve çevresini ele geçirmek için hazırlık yapmaya başladı. İngilizlerle savaş tehlikesi ortaya çıktı. İngiltere'de ise kamuoyu yeni bir savaşa karşı idi. Ayrıca İngiliz sömürgeleri çıkacak bir savaşta yardım göndermeyeceklerini, diğer Avrupa devletleri ise tarafsız kalacaklarını açıkladılar. Her iki tarafında savaşı göze alamaması üzerine konferans yeniden toplandı. 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması imzalandı. Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø LOZAN ANTLAŞMANSININ MADDELERİ 1-SINIRLAR Doğu Sınırı : Görüşülmedi, Kars antlaşması geçerli oldu. Irak Sınırı : Musul konusunda anlaşmazlık çıkması üzerine Türkiye ile İngiltere arasında ikili görüşmelere bırakıldı. Suriye Sınırı : 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Antlaşmasına göre belirlendi. Batı Sınırı : Meriç nehri sınır oldu. Ege Adaları : Bozcaada ve Gökçeada Türkiye'ye, Oniki Ada İtalya'ya, diğer bütün Ege adaları silahsızlandırılması şartıyla Yunanistan'a verildi. II. Dünya savaşından sonra imzalanan Paris Antlaşması ile 12 Ada Yunanistan'a verildi. 2-BOĞAZLAR Boğazların yönetimi başkanlığını bir Türk'ün yapacağı uluslararası komisyona bırakılacak Boğazların her iki yakasında yirmişer km'lik alan silahsızlandırılacak Ticaret gemileri serbestçe boğazlardan geçebilecek Savaş gemilerine tonaj sınırlaması getirilecek. Savaş ihtimali olduğunda Türkiye boğazlan silahlandırabilecek 3-İSTANBUL'UN DURUMU İstanbul'un Lozan antlaşması'nın TBMM'de onaylanmasından sonra bir buçuk ay içerisinde İtilaf devletlerince boşaltılması kararlaştırıldı. 4-KAPİTÜLASYONLAR Kapitülasyonların bütün sonuçlarıyla birlikte kaldırılması kabul edildi. 5-DIŞ BORÇLAR En çok Fransa ile aramızda bu konuda sorun çıktı. Düyun-u Umumiye İdaresi kaldırıldı. Osmanlı borçları Osmanlı Devleti'nden ayrılan devletler arasında paylaştırıldı. Borçların önemli bir kısmını Türkiye ödeyecekti. Borçlar Türk lirası ya da Fransız frangı ile ve taksitler halinde ödenecekti. 6-PATRİKHANE Yabancı kiliselerle ilişki kurmaması şartıyla patrikhane İstanbul'da kalacak + Seçilen patriği Türk hükümeti onaylayacak 7-YABANCI OKULLAR Türkiye'de bulunan bütün yabancı okullar Türk Milli Eğitim sistemine bağlı olacak. Bu okullar Türk müfettişlerince denetlenecek. 8-SAVAŞ TAZMİNATI Yunanistan'dan savaş tazminatı olarak sadece Edirne'nin Karaağaç istasyonu alındı. 9-AZINLIKLAR Türkiye'de bulunan bütün azınlıklar Türk vatandaşı sayıldı. Böylece Avrupalı devletlerin içişlerimize karışmaları önlendi. Batı Trakya Türkleri ile İstanbul Rumları hariç Yunanistan'daki Türkler ve Türkiye'deki Rumların yer değiştirmesi kararlaştırıldı. LOZAN ANTLAŞMASI'NIN ÖNEMİ Türkiye'nin bağımsızlığı tanındı. Türk milleti açısından I. Dünya savaşı sona erdi. Lozan Antlaşması uzun süre geçerli olması açısından diğer antlaşmalara örnek oldu. Boğazlar komisyonunun varlığı milli egemenliğimize gölge düşürdü. Uzun yıllar süren kapitülasyonlar, dış borçlar, azınlıklar gibi sorunlar çözümlendi. Irak sınırı hariç diğer sınırlarımız belirlendi. Türk bağımsızlık savaşı diğer esir milletlere örnek oldu. Antlaşmadan Sonra Sorun Olan Konular Musul Sorunu Hatay Sorunu Boğazlar Sorunu Dış borçların ödenme şekli Nüfus mübadelesi Yabancı okullar II. TBMM DÖNEMİ Kurtuluş savaşını kazanan I. TBMM bu süre içinde yıprandığı için 1 Nisan 1923'te feshedildi. 11 Ağustos 1923’te II.TBMM açıldı. II. TBMM 1923-1927 arasında faaliyet gösterdi. II. TBMM bir inkılap meclisidir. II. TBMM döneminde; Lozan Antlaşması'nın onaylanması Cumhuriyetin ilanı Halifeliğin kaldırılması Ankara'nın başkent olması 1924 Anayasası'nın kabulü Medeni Kanun'un kabulü Kılık - Kıyafet Kanunu Tevhid-i Tedrisat Kanunu gibi önemli inkılaplar gerçekleştirildi. CUMHURİYETİN İLANI 29 EKİM 1923 Kurtuluş savaşı yıllarında sürekli milli egemenliğin önemi vurgulanmıştır. TBMM'nin varlığı cumhuriyetin ilanını gerektiriyordu. Ankara'nın başkent olarak ilanının ardından rejim tartışmaları başladı. 1923 Ekim'inde Ali Fethi Bey hükümetinin istifasıyla ortaya bir hükümet bunalımı çıktı. Meclis hükümeti, sistemi yüzünden yeni bir hükümetin kurulması gecikiyordu. Hükümet bunalımını çözmek ve rejim tartışmalarını sona erdirmek amacıyla Mustafa Kemal Paşa'nın teklifiyle Cumhuriyet ilan edildi. SONUÇLARI Ø Yeni Türk devletinin rejimi belirlendi. Ø Hükümet bunalımı sona erdi. Ø Meclis hükümeti sisteminden kabine sistemine geçildi. Ø 1921 Anayasası'na devletin rejimi, dili, dini, başkenti ile ilgili maddeler eklendi. Ø Mustafa Kemal Paşa - İlk Cumhurbaşkanı Ø İsmet Paşa - İlk Başbakan Ø Fethi (Okyar) Bey - İlk TBMM başkanı seçildiler. HALİFELİĞİN KALDIRILMASI 3 MART 1924 Sebepleri Ø Saltanatı kaldırılması ve Cumhuriyetin ilanı ile halifeliğin bir fonksiyonunun kalmaması Ø Ulusal egemenlikle halifeliğin bağdaşmaması. Ø Yeni rejime karşı olanların sığınabilecekleri tek makamın halifelik olması Ø Bazı milletvekillerinin halifeyi TBMM'nin üzerinde görmeleri · Bütün bu gelişmeleri dikkate alan TBMM, 3 Mart 1924'de çıkardığı bir kanunla halifeliği kaldırdı, aynı zamanda; · Şer'iye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı. Yerine daha sonra Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. · Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti kaldırıldı. Genel kurmay başkanlığı kuruldu ve siyaset dışı bırakıldı. Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarılarak eğitimde birlik sağlandı. Osmanlı hanedanı yurt dışına çıkarıldı. Halifeliğin Kaldırılmasının Sonuçları İnkılapların gerçekleştirilmesi için uygun bir ortam hazırlandı. Laikliğin gerçekleştirilmesi için önemli bir adım atıldı. Yeni kurulan rejim güçlendirilerek eski rejime dönüş yolu kapatıldı. Ulusal egemenliğin pekiştirilmesi sağlandı. ANKARA'NIN BAŞKENT OLMASI 13 EKİM 1923 Kurtuluş savaşının kazanılmasından sonra başkent sorunu ortaya çıktı. Ankara, Kurtuluş Savaşı'nın merkezi olması ve güvenli bir konumda bulunması sebebiyle TBMM tarafından başkent olarak kabul edildi. Ø Ø Ø Ø ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ İlk TBMM'de Gruplar İlk TBMM'de bütün milletvekillerinin ortak amacı vatanın işgalden kurtarılması olduğu için partileşmeye gidilmedi. İlk TBMM'de Islahat Grubu, İstiklal Grubu, Tesanüt Grubu gibi gruplar vardı. Mustafa Kemal Paşa'nın öncülüğünde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu kuruldu. Mustafa Kemal Paşa taraftarlarına I. Grup, karşı olanlara ise II. Grup dendi. II. Grup saltanat ve hilafet taraftarı idi. HALK PARTİSİ'NİN KURULUŞU 9 Ağustos 1923 Ø Mustafa Kemal Paşa'nın öncülüğünde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk grubu temel alınarak kuruldu. Ø Parti 1923-1950 yılları arasında tek başına iktidarda kaldı. Ø Bu süre içinde; Mustafa Kemal Paşa 1923- 1938 İsmet İnönü 1938-1950 hem cumhurbaşkanlığı hem de genel başkanlık yaptılar. Yapılan inkılaplar parti programına dayanarak gerçekleştirilmiştir. Halk partisi ekonomide devletçiliği savunmuştur. Türkiye'de kurulan ilk siyasi partidir. Halk partisi 14 Mayıs 1950'de yapılan seçimleri kaybetti ve yönetimi Demokrat Parti aldı. ORDUNUN SİYASETTEN AYRILMASI 10 Aralık 1924 II. TBMM döneminde milletvekilliği ile komutanlık aynı kişide bulunabiliyordu. Mustafa Kemal Paşa ittihatçılarda gördüğü ordu-politika ilişkisinin Cumhuriyet döneminde de devam etmesini istemiyordu. 1924 yılı Ekim ayı sonlarında Kazım Karabekir Paşa, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa gibi komutanlar birliklerinin başından ayrılarak Ankara'ya geldiler. Bu gelişmeler üzerine milletvekilliğiyle askerliğin aynı kişide bulunamayacağına dair kanun kabul edildi. Böylece ordu siyasetten ayrıldı. TERAKKİPERVER CUMHURİYET PARTİSİ 17 KASIM 1924 Ø Partinin genel başkanı Kâzım Karabekir Paşa'dır. Ø Kurucuları milli mücadelenin önde gelen isimleridir. Rauf (Or-bay) Bey, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Refet (Bele) Paşa, Adnan (Adıvar) Bey gibi Ø Türkiye'de Halk partisinden sonra kurulan ikinci parti, Cumhuriyetin ilanından sonra kurulan ilk partidir. Ø İlk muhalefet partisidir. ð Ekonomide liberal düşünceyi savunmuştur. ð Dini inançlara saygılı olmayı ilke olarak kabul etmiştir. Ø Terakkiperver Cumhuriyet Partisi'nin muhafazakar ve dini inanç!ara saygılı bir siyaset izlemesi yeni rejime karşı olanların bu partide yer almalarına neden oldu. Ø Terakkiperver Cumhuriyet partisi Şeyh Said isyanı ile ilgisi olduğu gerekçesiyle kapatıldı. (5 Haziran 1925) Ø Çok partili hayata geçişte ilk deneme başarısızlıkla sonuçlandı. ŞEYH SAİD İSYANI 13 ŞUBAT 1925 SEBEPLERİ Ø Şeyh Said'in yeni rejime karşı olması Ø İngilizlerin kışkırtmaları Ø Terakkiperver Cumhuriyet Partisi'nin kurulması Diyarbakır'da başlayan isyan çok geniş bir alana yayıldı. İsyanı bastıramayan Fethi (Okyar) Bey hükümeti istifa etti, yeni hükümeti İsmet Paşa kurdu. Alınan tedbirlerle Şeyh Said isyanı bastırıldı. SONUÇLARI Takrîr-i Sükun Kanunu çıkarıldı. (4 Mart 1925) Bu kanunla basına sınırlama getirildi. Hükümetin eleştirilmesi yasaklandı. Bu kanun 1929'a kadar yürürlükte kaldı. İsyan bölgelerine İstiklal mahkemeleri gönderildi. Yeni rejime yönelik ilk isyandır. Terakkiperver Cumhuriyet Partisi kapatıldı. İlk demokrasi denemesi başarısızlıkla sonuçlandı. İngiltere Musul konusunda önemli bir avantaj elde etti. MUSTAFA KEMAL PAŞA'YA SUİKAST GİRİŞİMİ 16 HAZİRAN 1926 Eski ittihatçılarla yeni rejime karşı olanlar Mustafa Kemal Paşa'ya bir suikast düzenleyerek iktidarı ele geçirmeyi planladılar. Suikast yeri olarak İzmir seçildi. Suikast gerçekleşmeden ortaya çıkarıldı. Olayı planlayanlar İzmir İstiklal mahkemesinde yargılanarak ağır cezalara çarptırıldılar. . Mustafa Kemal Paşa "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." demiştir. SERBEST CUMHURİYET PARTİSİ 12 AĞUSTOS 1930 1929'da bütün dünyada başlayan ekonomik bunalım Türkiye'yi de etkiledi. İktidardaki Cumhuriyet Halk Partisi'ne karşı tepkiler artmaya başladı. İktidar partisinin denetlenebilmesi ve demokrasinin tam olarak yerleşebilmesi için yeni bir partiye ihtiyaç duyuldu. Mustafa Kemal Paşa'nın isteğiyle Fethi (Okyar) Bey'in başkanlığında Serbest Cumhuriyet Partisi kuruldu. Serbest Cumhuriyet Partisi ekonomide liberalizmi savunuyordu. Zamanla partiye inkılap karşıtları girmeye başladı. Fethi Bey kontrolü kaybedeceğini anlayınca partiyi feshetti. (17 Kasım 1930) MENEMEN OLAYI 23 Aralık 1930 Derviş Mehmet ve adamları Menemen'de olay çıkardılar. Olayı bastırmak isteyen asteğmen Kubilay öldürüldü. Alınan tedbirlerle isyan bastırıldı. Olayı çıkaranlar İstiklal mahkemelerinde yargılanarak ağır cezalara çarptırıldılar. Menemen olayı rejime yönelik ikinci harekettir. Serbest Cumhuriyet Partisi'nin feshedilmesindeki haklılık anlaşılmıştır. 1946'ya kadar çok partili hayata geçilmesi gecikmiştir. ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİLEMEMESİNİN SEBEPLERİ Yeni rejimin yerleştirilmek istenmesi Halkın çok partili hayata hazır olmayışı Yeni bir dünya savaşının çıkma ihtimali Lozan'dan kalan bazı sorunların çözülmek istenmesi (Hatay-Boğazlar) Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞ 1946 II. Dünya savaşından sonra bir çok ülkede demokrasi hakim olmaya başladı. Savaşı kazanan ülkeler de demokrasi ile yönetilen ülkelerdi, Dünya barışını korumak için savaştan sonra Birleşmiş Milletler kuruldu. Türkiye'nin de dünya devletleri içerisinde yerini alabilmesi için çok partili hayata geçmesi gerekiyordu. 1946'da Cumhuriyet Halk Partisi'nden ayrılan Adnan Menderes, Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü Demokrat Parti'yi kurdular. 1946'da "açık oy, gizli sayım" sistemine dayalı yapılan seçimi Cumhuriyet Halk Partisi kazandı. 14 Mayıs 1950'de "gizli oy, açık sayım" sistemiyle yapılan seçimi Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla kazandı. Demokrat Parti 1950-1960 yılları arasında Türkiye'yi idare etti. Bu dönemde Cumhurbaşkanı - Celal Bayar, Başbakan - Adnan Menderes TBMM Başkanı - Refik Koraltan İNKILAPLAR Cumhuriyet döneminde; Hukuk alanında Eğitim alanında Sosyal alanda Ekonomi alanında inkılaplar yapıldı. Siyasi alanda ise, + Saltanatın kaldırılması 1 Kasım 1922 + Ankara'nın başkent olması 13 Ekim 1923 + Cumhuriyetin ilanı 29 Ekim1923 + Halifeliğin kaldırılması 3 Mart1924 + Çok partili hayata geçiş denemeleri yapılmıştır. Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø Ø 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. A) Hukuk Alanında Yapılan İnkılapların Sebepleri Osmanlı Devleti'nde hukuk birliğinin olmaması Kadın-erkek eşitliğinin olmaması Çağın ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir hukuk sitemine ihtiyaç duyulması Devlete laik bir karakter kazandırma düşüncesi TEŞKİLAT-I ESASİYE'NİN KABULÜ 20 OCAK 1921 23 Maddedir. Kısa olmasının nedeni o zamanın olağanüstü şartları ve acil ihtiyaçları karşılamak için hazırlanmış olması. Güçler birliği ilkesi hakimdir. TBMM yasama ve yürütme yetkisine sahiptir Meclis Hükümeti sistemi vardır. TBMM'nin üstünde güç yoktur. Amasya Genelgesi ile gelişen milli hakimiyet ruhuna resmi bir kimlik verilmiştir. Bu Anayasaya devletin yönetim şekli (cumhuriyet)29 Ekim 1923'de eklenmiştir. 1924 ANAYASASI'NIN KABULÜ 20 NİSAN 1924 Gerçek hayatın ihtiyaçlarına cevap veren bir anayasadır. Egemenlik kayıtsız şartsız millete verilmiştir. Vatandaşın haklarının korunması için Danıştay kurulmuştur. 1928'de Anayasadan "devletin dini İslam’dır" ibaresi çıkarılmıştır. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. 1937'de Atatürk ilkeleri anayasaya girmiştir. Günün şartlarına göre en çok değişikliğe uğrayan Anayasadır 1960'a kadar yürürlükte kalmıştır. - İsviçre Medeni Kanunu'nun kabulü 17 Şubat 1926 - İsviçre Borçlar Kanunu'nun kabulü 8 Mayıs 1928 - Alman Ticaret Kanunu'nun kabulü 10 Mayıs 1928 LAİKLİĞE GEÇİŞ AŞAMALARI Saltanatın Kaldırılması 1 Kasım 1922 İlk aşamadır. Halifeliğin Kaldırılması 3 Mart 1924 En önemli aşamadır. Şer'iye ve Evkaf Vekaleti'nin kaldırılması 3 Mart 1924 3 Mart 1924 Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun Kabulü Tekke-Zaviye ve Türbelerin Kapatılması 30 Kasım 1925 Medeni Kanun'un Kabulü 17 Şubat 1926 Devletin Dini İslam'dır" Maddesinin Anayasa'dan çıkarılması Laikliğin Anayasa'ya girmesi 5 Şubat 1937 İsviçre Medeni Kanunu'nun Kabul Edilmesinin Sebepleri + Çağın ihtiyaçlarına uygun akılcı çözümler getirmesi + Avrupa'da yapılan kanunların en yenisi olması + Aile hukukunda kadın-erkek eşitliğine yer verilmesi Medeni Kanunu'nun Kabul Edilmesinin Sonuçları + Kadın - erkek eşitliği sağlandı. + Yeni Türk devletinin yapısına uygun bir hukuk sistemi getirildi. 10 Nisan 1928 + Ülkede hukuk birliği sağlandı. + Patrikhanenin dini konuların dışındaki yetkileri kaldırıldı. + Azınlıklar Lozan'da tanınan kendi kanunlarıyla yönetilme hakkından vazgeçerek Türk kanunlarına tabi oldular. B) Eğitim Alanında Yapılan İnkılaplar Medreselerin kapatılması ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924) Eğitimde birlik sağlandı. Latin harflerinin kabulü (1 Kasım 1928) Öğrenim kolaylaştı. Millet mekteplerinin açılması (1 Ocak 1929) Türk Tarih Kurumu'nun kurulması (15 Nisan 1931) Milliyetçilik ilkesi ile ilgilidir. Türk Dil Kurumu'nun kurulması (12 Temmuz 1932) Milliyetçilik ilkesi ile ilgilidir. Üniversite reformunun yapılması (1933) C) Sosyal Alanda Yapılan inkılaplar Şapka ve Kılık - Kıyafet (25 Kasım 1925)Kanunu'nun Kabulü Giyim-kuşamda çağdaşlaşma sağlandı. Tekke-Zaviye ve Türbelerin (30 Kasım 1925)kapatılması Miladi Takvimin kabulü (26 Aralık 1925)ve uygulanmaya başlaması (1 Ocak 1926) Uluslararası ölçü ve tartının kabulü (1 Nisan 1931) Uluslararası ticari ilişkilerde kolaylık sağlandı. Soyadı Kanunu'nun kabulü (21 Haziran 1934) Kişilerin toplum hayatında kolayca tanınmaları sağlandı. Hafta tatilinin Cuma gününden Pazar gününe alınması (1935) Uluslararası ilişkilerde düzen sağlandı. Kadın Haklarındaki Gelişmeler Medeni Kanun'un kabulü (17 Şubat 1926) Belediye seçimlerine katılma hakkı verilmesi (3 Nisan 1930) -> İlk siyasi haktır. Muhtar olma hakkının verilmesi (26 Ekim 1933) Milletvekili seçme- seçilme hakkının verilmesi (5 Aralık 1934) D) Ekonomi Alanındaki İnkılaplar İzmir I. İktisat Kongresi ve Misak-ı İktisadi’nin kabulü 17 Şubat 1923) Özel girişimlerin desteklenmesi Sanayiyi teşvik edecek kanunların çıkarılması Yurtta hammaddesi olan sanayi kollarının geliştirilmesi İlk özel bankanın (İş bankası) kurulması (1924) Aşar (öşür) vergisinin kaldırılması (17 Şubat 1925) – Köylü rahatladı. Kabotaj Kanunu'nun kabulü (1 Temmuz 1926) Denizlerimizde ve limanlarımızda ticaret yapma hakkının alınması Teşvik-i Sanayi Kanunu'nun kabulü(28 Mayıs 1927) Beş yıllık kalkınma planının hazırlanması (1934) Devletçi ekonomik bir politika izlenmiştir. Etibank ve Maden Tetkik Arama (1935) Enstitüsü'nün kurulması ÜNİTE 5:ATATÜRKÇÜLÜK Türk milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devlet yönetiminin millet egemenliği esasına dayandırılması, aklın ve bilimin öncülüğünde Türk kültürünün çağdaş uygarlık düzeyi üzerine çıkarılması amacıyla temelleri yine Atatürk tarafından belirtilen devlet hayatına, fikir hayatına ve ekonomik hayata, toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi düşüncelere ve ilkelereAtatürkçülük denir. Atatürkçülüğün Nitelikleri Atatürkçülüğü oluşturan ilkeler bir bütündür. Birbirinin devamı ve tamamlayıcısıdır. ► Akıl ve bilime dayanır, milli birlik ve beraberliğe önem verir. ► Yurtta ve dünyada barışın korunmasından yanadır. ► Millete ve insanlığa hizmet etmeyi esas alır. ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİ Atatürkçülük; Türk Devleti'nin ve toplumunun çağdaşlaşması yolundaki genel hedef, amaç ve ilkeleri ortaya koyduğundan, Atatürkçü düşünce sistemi olarak da adlandırılmaktadır. Atatürkçü Düşünce Sisteminin Özellikleri Siyasi, ekonomik, kültürel, adli, askeri vb. alanlarda tam bağımsızlığı sağlamayı hedefler. Milli egemenliğe dayalı güçlü bir devleti öngörür. Milli kültürümüzü aklın ve bilimin yol göstericiliğinde çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmayı; çağın ihtiyaçlarına uygun siyasal ve sosyal kurumlar oluşturmayı; demokratik ve laik kurallar içinde Türk milletinin rahat ve mutlu bir yaşam sürmesini hedefler. Milli birlik ve beraberliğin sağlanmasını ve sürdürülmesini hedefler. Türk milletinin ihtiyaçlarından, tarihi gerçeklerinden doğmuş, temelinde Türk tarihi ve kültürü olan milli bir düşünce sistemidir. Dogmalara dayanmaz. Akılcılık ve bilimselliği temel aldığından yeniliklere açık, dinamik bir düşünce sistemidir. Atatürk'ün belirlediği ilkeler, işaret ettiği hedefler ve gerçekleştirdiği inkılaplarla bir bütündür. Atatürkçü Düşünce Sisteminin Oluşmasında Etkili Olan Olaylar ► Fransız ihtilali'nden sonra demokrasi, eşitlik, adalet, insan hakları, özgürlük ve milliyetçilik gibi kavramların tüm dünyada yaygınlık kazanmaya başlaması ► Osmanlı Devleti'nin, Avrupa devletlerinin gerisinde kalması ve her alanda Avrupa'ya bağımlı hale gelmesi ►Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşlarının kayıplarla sonuçlanması neticesinde Türk halkının büyük acılar çekmesi ► Avrupa devletlerinin ve azınlıkların, Osmanlı topraklarını bölmeyi amaçlamaları ► Mondros Ateşkesi'nin ardından başlayan işgaller karşısında Osmanlı yönetiminin aciz kalması ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCEDE MİLLİ GÜÇ UNSURLARI HER ŞEY GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İÇİN Bir ulusun, ulusal hedeflerine ulaşabilmek amacıyla kullanabileceği maddi ve manevi kaynaklarının toplamına milli güç denir. Milli güç unsurları şunlardır: Siyasi Güç Atatürkçü düşüncede siyasi güç, devletin gücünü milletten alması ve devlet politikalarının millet iradesine göre belirlenmesi esasına dayanır. Atatürk, siyasi gücün zayıflamasının devletin ve demokrasinin geleceğini tehlikeye düşüreceğini söylemiştir. Ekonomik Güç Ekonominin toplum hayatında büyük bir rolü bulunmaktadır. Çünkü bir ülkede üretim, dağıtım, tüketim durumlarıyla ilgili faaliyetler ekonominin konusu içinde yer almaktadır. Atatürk de cumhuriyetin ilk yılarında, ekonomik yönden zayıf bir milletin güçlü medeniyet kuramayacağını, toplumsal ve siyasal felaketten kurtulamayacağını belirterek, yeni Türk Devleti'nin güçlü bir ekonomiye sahip olması gerektiğini vurgulamıştır. Siyasi bağımsızlık gibi ekonomik bağımsızlığa da büyük bir önem veren Atatürk bu amaçla, kapitülasyonların kaldırılması ve ülkemizde bulunan yabancılara ait kuruluşların millileştirilmesi politikalarını izlemiştir. Askeri Güç Türkiye'nin, coğrafi konumu gereği her türlü iç ve dış tehditlere açık olması güçlü bir orduya sahip olmasını gerektirmektedir. Bu nedenle Atatürk, her dönemde Türk ordusuna ayrı bir önem vermiştir. I. Dünya Savaşı'nın ardından Osmanlı ordusunun dağıtılması üzerine Milli Mücadele Dönemi'nde düzenli bir ordu kuruldu. Bu ordu sayesinde Kurtuluş Savaşı kazanılarak siyasi ve ekonomik bağımsızlığa ulaşılmıştır. Sosyokültürel Güç Bir ülkede eğitimli, kültürlü ve teknik bilgilerle donanmış insanların oluşturduğu güce, sosyokültürel denir. Milli gücün temel öğesi olan insan iyi yetiştirildiğinde siyasi, ekonomik ve askeri güç de değer kazanır. Sosyokültürel güç; bilim, sanat ve diğer alanlarda gelişmeye yol açar. Bunun bilincinde olan Atatürk, bireyden başlayarak halkı eğitmek ve halkın bilgi düzeyini yükseltmek için çalışmalarda bulunmuştur. ATATÜRK İLKELERİ Türk milletini çağdaş uygarlıklar düzeyinin üzerine çıkarmak için yapılacak çalışmalarda ve yeniliklerde esas alınacak olan ilkelerdir. CUMHURİYETÇİLİK Cumhuriyet, halkın kendi kendisini yönetmesi ve devlet içinde karar verecek en yetkili ve son makam olarak milleti kabul etmektedir. Cumhuriyet rejiminde esas, yöneticilerin seçimle iş başına gelmeleridir. Halkın kendini doğrudan doğruya yönetmesi demek olan demokrasi ise cumhuriyet rejiminin ulaştığı en ideal yönetim biçimidir. Cumhuriyet yönetiminde millet adına karar verme yetkisi doğrudan millet tarafından seçilmiş olan meclise aittir. Cumhuriyetçilik; demokrasi ve cumhuriyet rejiminin korunması, geliştirilmesi ve benimsenmesi için yapılan tüm çalışmalardır. UYARI:Cumhuriyetçilik İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar ► TBMM'nin açılması ►1921 ve 1924 Anayasalarının yapılması ► Saltanatın kaldırılması ► Cumhuriyetin ilan edilmesi ► Siyasal partilerin kurulması ► Ordunun siyasetten ayrılması ► Kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilmesi Cumhuriyetin Kazandırdıkları Ø Ülkenin bir hanedan tarafından yönetilmesi uygulamasına son verilmiş, vatandaşlar devlet yönetimine eşit olarak katılma imkanı elde etmişlerdir. Ø Temel hak ve özgürlükler devlet güvencesi altına alınmıştır. Ø Herkesin kanun önünde eşitliği sağlanmış, kanunları uygulama görevi bağımsız mahkemelere verilmiştir. Ø Düşünce özgürlüğü sağlanarak, vatandaşlara huzurlu bir hayat sürme olanağı tanınmıştır. Ø Gelişmemize engel olan unsurlar ortadan kaldırılarak, çağdaş uygarlığa ulaşmayı sağlayacak bir ortam oluşturulmuştur. Ø 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşına seçme ve halk oylamasına katılma hakkı ve sorumluluğu getirmiştir. MİLLİYETÇİLİK Ait olduğu milletin varlığını sürdürmesi ve yüceltilmesi için diğer bireylerle birlikte çalışmaya bu çalışmayı ve bilinci diğer kuşaklara da yansıtmaya milliyetçilik denir. Milliyetçiliğin en önemli unsuru millettir. Atatürk'e göre milliyetçilik, kendini aynı milletin üyeleri sayan kişilerin, o milleti yüceltme istekleridir. Milliyetçilik bir duygu işidir. Bir insan kökeni ne olursa olsun kendini hangi millete ait hissediyorsa o milletin kimliğini taşıyor demektir. Bu yüzden Atatürk ne mutlu Türk olana değil "Ne mutlu Türküm diyene" demiştir. Atatürk'ün milliyetçilik ilkesi birleştirici ve bütünleştiricidir. Bu durumu güçlendiren unsurlar, milli eğitim, Misak-ı Milli, dil, tarih, kültür ve gaye birliği, milli kültür, Türklük şuuru ve manevi değerlerdir. Uyarı: Milliyetçilik ilkesi doğrultusunda, * Kapitülasyonların kaldırılması * Kabotaj Kanunu'nun çıkarılması * Türk Tarih Kurumu'nun kurulması * Türk Dil Kurumu'nun kurulması * Yabancı okulların ayrıcalıklarının kaldırılarak Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanması * Yabancı okullarda Türkçe, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından okutulması gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır. HALKÇILIK Bir milleti oluşturan, çeşitli mesleklerin ve toplumsal grupların içinde bulunan insanlarahalk denir. Halkçılık, milletin çıkarına ve yararına bir siyaset izlenmesi, halkın kendi kendini yönetmeye alıştırılmasıdır. Halkçılıkta belli bir grup, kişi ya da sınıf üstünlüğü yoktur. Toplumu oluşturan bütün vatandaşlar ülkesine ve devletine karşı hak ve sorumluluklar açısından eşittir. Herkes devlet imkânlarından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkes seçme ve seçilme hakkına sahiptir. Kanunlar önünde herkes eşittir. Uyarı: Halkçılık ilkesi doğrultusunda, * Cumhuriyetin ilanıyla egemenliğin doğrudan halka verilmesi * Hukuk birliğinin gerçekleştirilmesiyle kanunlar karşısında eşitliğin sağlanması * Azınlıkların Türk vatandaşı kabul edilerek ayrıcalıklarının sona erdirilmesi ve toplumda eşitliğin sağlanması * Soyadı Kanunu'nun yanı sıra çıkarılan bir kanunla "ağa, hacı, hoca, hafız, molla, bey" gibi ayrıcalık belirten unvanların kaldırılması * Medeni Kanun'un kabul edilmesiyle sosyal ve ekonomik alanlarda kadın - erkek eşitliğinin sağlanması * Sosyal devlet niteliğinin benimsenmesi gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır. NOT: Halkçılık ilkesi, hem cumhuriyetçilik hem de milliyetçilik ilkelerinin doğal sonucudur. DEVLETÇİLİK Devletçilik, temel anlamıyla devletin ekonomik hayatın içine girmesidir. Devletçilik bir ekonomi siyasetidir. Atatürk'ün devletçilik anlayışı komünizmden farklıdır. Atatürk'ün devletçilik anlayışında devlet ekonominin içinde yer almakla birlikte özel teşebbüsün önünde engel değildir. Sermayesi olan vatandaşlar birkaç alan dışında diledikleri biçimde üretime katılabilirler. Devletçilik ilkesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra özel teşebbüs desteklenerek liberal bir ekonomi kurulmak istenmişti, ancak sermaye yetersizliği, makine ve yedek parça sorunu, teknik eleman azlığı gibi nedenlerden dolayı özel teşebbüs başarısız oldu. Bu durumda devlet ekonomik hayata müdahale etmek zorunda kaldı. 1933'ten itibaren I. Beş Yıllık Kalkınma Planı ile devlet ekonomik hayatın içinde yoğun bir şekilde yer almaya başladı. Kısa zamanda devlet eliyle büyük sanayi tesisleri kuruldu. Devlet tarafından dokuma ve şeker fabrikalarının yanında Karabük Demir Çelik Fabrikası gibi dev sanayi tesisleri oluşturuldu. 1939'da II. Beş Yıllık Kalkınma Planı hazırlandı. Ancak II. Dünya Savaşı çıktığından uygulanamadı. Uyarı: Devletçilik ilkesi doğrultusunda, * Beş Yıllık Sanayi Planları yapılması ve bu planlar doğrultusunda dokuma, maden, selüloz, seramik ve kimya gibi sanayi kollarında fabrika ve işletmeler kurulması Sanayi yatırımlarını desteklemek için Sümerbank ve Etibank’ın kurulması Eğitim,sağlık,kültür ve sanat alanlarında yatırımların yapılması * Faiz oranlarının ve temel tüketim mallarının fiyatlarının devlet tarafından belirlenmesi * Devlet bankalarının ve Merkez Bankası’nın kurulması gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır. Devletçilik, halkçılık ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Ekonomik kalkınmada bölgeler arası farklılıkların giderilmesinde önemli rol oynamıştır. LAİKLİK Laiklik, devlet düzeninin ve hukuk kurallarının dine değil, akla ve bilime dayandırılmasıdır. Kısaca din işleri ile devlet işlerinin ayrı yürütülmesidir. Laiklik ilkesinde temel hedef, inanç özgürlüğü sağlanmasıdır. Herkes istediği inanca sahip olabilir ve bu inancın gereklerini yapabilir. Atatürk'e göre dine saygı, inanan kişinin haklar saygının bir sonucudur. Atatürk dine karşı olmadığı gibi, gerçek dindara da karşı değildir. O, dinin çıkarlar için kullanılmasına karşı çıkmıştır. Atatürk, "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletin devamına imkan yoktur. Din vardır, lazımdır. Temeli sağlam bir dinimiz vardır." diyerek dinin hayatımızdaki yerini belirtmiştir. Uyarı: Laiklik ilkesi doğrultusunda, * Saltanatın kaldırılması * Halifeliğin kaldırılması * Tevhid-i Tedrisat (eğitim - öğretimin birleştirilmesi) Kanunu'nun çıkarılması * Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması * İbadet yerleri dışında dinsel kıyafet, sembol ve işaretlerle dolaşılmasının yasaklanması * Medeni Kanun'un kabul edilmesi * Ekonomi, hukuk, eğitim ve sosyal yaşam gibi her alanda dinden kaynaklanan uygulamalara son verilmesi * 1928de anayasadan, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dini İslâm'dır."maddesinin çıkarılması * 1937'de anayasaya Türk Devleti'nin laik olduğu ifadesinin eklenmesi gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır. İNKILAPÇILIK İnkılap, bir toplumun önemli kurumlarını kısa bir süre içinde değiştirip kendini yenileştirme atılımıdır. Atatürk inkılabı, "Türk milletini son yüzyıllarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak yerlerine, milletin en yüksek medeni gereklere göre ilerlemesini sağlayacak yeni müesseseler koymuş olmaktır." şeklinde tanımlamıştır. İnkılapçılık, Batılılaşma ve çağdaşlaşma yolunda daima ileriye, çağdaş uygarlığa yönelmektir. Atatürk'ün inkılap anlayışı eskiyi kaldırıp yerine yeni ve güzel olanı koymak olmakla birlikte, milli kültürün geliştirilmesi de Atatürkçülüğün özünü oluşturmaktadır. Atatürk bu konuda, "Biz, batı medeniyetini bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi, kendi bünyemize uygun bulduğumuz için dünya medeniyet seviyesi içinde benimsiyoruz." diyerek milli kültürün de geliştirilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Uyarı: Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik veinkılapçılık olarak bilinen Atatürk ilkeleri, 10 Mayıs 1931'de yapılan Cumhuriyet Halk Fırkası kurultayında Atatürk tarafından açıklanmıştır. Bu ilkeler, Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuza kadar yaşatmayı, Türk milletini yüceltmeyi amaçlayan bir düşüncenin programıdır. 1937 yılında anayasaya eklenen Atatürk ilkeleri, 1961 ve 1982 yıllarında hazırlanan anayasalarda da anlam ve içerik yönüyle yer almıştır. ATATÜRK İLKELERİNİN AMAÇLARI VE ORTAK ÖZELLİKLERİ ► Atatürkçü düşünce sistemini kurmayı ve geliştirmeyi amaçlar. ► Aklın ve bilimin öncülüğünde, Türk milletini çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmayı hedefler. Türk toplumunun ihtiyaçlarından doğmuştur. ► Akla ve mantığa uygundur. ► Atatürk tarafından hem sözle hem de uygulama ile belirlenmiştir. ► İlkeler bir bütündür. Birbirlerinden ayrılamazlar. ATATÜRK İLKE VE İNKILAPLARINI OLUŞTURAN TEMEL ESASLAR Milli Tarih Bilinci ve Milli Dil Tarihi olmayan millet köksüz bir ağaca benzer, güçlü bir rüzgar karşısında yıkılır gider. Türk tarihinin, uygarlığın en eski çağlarına kadar uzanması her Türk için onur ve gurur kaynağıdır. Atatürk, tarihte büyük devletler kurmuş, dünya medeniyetine önemli katkılarda bulunmuş Türk milletinin, geçmişten aldığı güçle, çağdaşlaşma yolunda bütün gücünü ortaya koyacağına inanmıştır. Milli dil, milli birliğin başta gelen unsurlarından biridir. Bu nedenle, milli dilimiz olanTürkçeyi koruyarak, çağın gereklerini karşılayacak şekilde gelişmesine yardımcı olmalıyız. Atatürk bu konu ile ilgili olarak "... Türk milletindenim diyen insanlar herşeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır..." demiştir. Bağımsızlık ve Özgürlük Tarih boyunca kendi vatanında bağımsız yaşamış olan Türk milleti, başkalarının egemenliği altında yaşamaktansa ölmeyi yeğlemiştir. Atatürk, "Biz, milli sınırlarımız içinde özgür ve bağımsız yaşamaktan başka birşey istemiyoruz." diyerek bağımsız ve özgür yaşamaya verdiği önemi göstermiştir. Vatan ve Millet Sevgisi Atatürkçülüğün en önemli unsurlarından biri de vatan ve millet sevgisidir. Atatürk'ün,"Yurt toprağı! Her şey sana feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz." ve "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözleri vatanına ve milletine karşı beslediği hayranlık ve şükran duygularını ifade etmektedir. Türk Milletini Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Üzerine Çıkarma Hedefi Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen inkılapların büyük bir kısmı çağdaşlaşma ve Batılılaşma hedefini taşımıştır. Bu doğrultuda Türk milleti de çağdaş uygarlık düzeyini yakalamayı hatta daha ileriye gitmeyi hedeflemiştir. Egemenliğin Millete Ait Olması Atatürk henüz daha Kurtuluş Savaşı'nın başında alınan, "Milli kuvvetleri etkili, milli iradeyi hakim kılmak esastır." kararı ile egemenliğin millete ait olduğunu vurgulamıştır.TBMM'nin açılması, saltanatın kaldırılması ve cumhuriyeti ilanı gibi inkılaplarla egemenlik hakkı kesin olarak millete verilmiştir. Milli Birlik ve Beraberlik, Ülke Bütünlüğü Milli birlik ve beraberlik, milletçe birliği, bir arada yaşamayı ifade eder. Böylece milletin sevgi ve saygı ile birbirine bağlanmasını, ortak ideallere yönelik olarak varlığını devam ettirmesini sağlar. Milli birlik ve beraberlik aynı zamanda ülke bütünlüğünün korunmasını gerektirir. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde yaşamasını, hiçbir bölücü unsura yer vermemesini gerektirir. Milli Kültürün Geliştirilmesi Yabancı kültürlerin benimsenmesi milli varlığımızı tehlikeye düşürür, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamamızı engeller. Atatürk, Batı'nın tekniğinden ve biliminden yararlanırken milli kültürümüzü de korumamız gerektiğini belirtmiştir. 6.ÜNİTE ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI VE ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKASI Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri Siyasi ve ekonomik bağımsızlığın korunması Milli çıkarların korunması İttifaklara önem verilmesi Devletlerin eşitliği prensibine uyulması Yurtta Sulh, cihanda sulh prensibinin gerçekleştirilmesi 1923-1930 DÖNEMİ ■ Türkiye'nin dış politikası, Lozan'dan geriye kalan sorunların çözülmesine ve Lozan'da alınan kararların uygulanmasına yönelik olmuştur. 1923-1930 döneminde; Musul sorunu, dış borçlar, yabancı okullar ve nüfus mübadelesi konuları Türkiye'nin dış politikasında belirleyici olmuştur. IRAK SINIRI VE MUSUL MESELESİ Ø Lozan Barış Antlaşması'yla Musul sorunu çözüme kavuşturulamamıştır. Türk Hükümeti, Musul halkının çoğunun Türk olmasından dolayı Musul'un kendisine bırakılmasını istiyordu. Ø İngiltere ise bölgenin zengin petrol yataklarına I sahip olması ve ekonomik çıkarları dolayısıyla Musul« topraklarını bırakmak istemiyordu. Ø Lozan'da Musul sorununun iki taraf arasında yapılacak karşılıklı görüşmelerle halledilmesine karar verilmişti. Ø İkili görüşmeler sırasında bir çözüm sağlanamamış ve durum Milletler Cemiyetine götürülmüştü. Ø İngiltere'nin uzlaşmaz tutumu üzerine Türkiye, bölgeye müdahale kararı almış, fakat bu sırada Şeyh Sait İsyanı'nın çıkması, müdahalenin gerçekleşmesini engellemişti. Ø Sonuç olarak 5 Haziran 1926'da iki ülke arasında Ankara Antlaşması imzalanmış ve Musul sorunu çözülmüştür.Türkiye, Şeyh Said isyanıyla uğraştığı için gerekli askeri müdahalede bulunamadı. Ankara Antlaşması (1926) Ø Türkiye ile İngiltere arasında yapıldı. Ø Musul, İngiliz mandasındaki Irak'a verildi. Ø Musul'un petrol gelirlerinin % 10'u yirmi beş yıllığına Türkiye'ye verildi. Ø Türkiye beş yüz bin İngiliz sterlini karşılığı bu hakkından vazgeçti. Önemi Türk—İngiliz anlaşmazlığı sona erdi. Musul'un kaybıyla Misak-ı Milli'den taviz verildi. Musul’daki Türkleri koruyucu kararlar alınmadı. DIŞ BORÇLAR SORUNU Fransa ile aramızda sorun oldu. Türkiye'den alacağı en fazla devlet olan Fransa, borçların altın olarak ödenmesini istedi. Türkiye ise borçların kağıt para olarak ve Fransız frangı şeklinde ödenmesini kabul ettirdi. Türkiye borçların ana parasını 1954'e, faizlerini ise 1984'e kadar ödedi. 1929'da başlayan dünya ekonomik bunalımı Türkiye'nin borçlarını geç ödemesinde etkili oldu. YABANCI OKULLAR SORUNU Avrupalı devletler kapitülasyonlar aracılığıyla Osmanlı Devleti'nde pek çok farklı okullar açmışlar ve çeşitli haklara sahip olmuşlardır. Bu okullar, zamanla Osmanlı Devleti'ne karşı bazı zararlı faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır. Lozan Barış Antlaşması'yla; bu okullarla ilgili tek yetkili kurumun TBMM olmasına karar verilmiş ve bu okulların eğitim sistemini düzenleme yetkisi TBMM'ye verilmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde Tevhidi-Tedrisat Kanunu'nun çıkarılmasıyla tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Lozan'da yabancı okulların Türk milli eğitim sistemine bağlanması kararlaştırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de bu durum pekiştirilmiştir. Fransa ile papalık yabancı okullarda Türk öğretmenlerin görev yapmasına ve bazı derslerin Türkçe okutulmasına karşı çıktılar. Türkiye, bu sorunun kendi iç meselesi olduğunu bildirdi. Bu okullarda tarih, coğrafya,Türkçe derslerinin Türk öğretmenlerce okutulması, Türk müfettişlerince denetim yapılması kararlaştırıldı. NÜFUS MÜBADELESİ (NÜFUS DEĞİŞİMİ) SORUNU Nüfus mübadelesi Yunanistan'la aramızda sorun olmuştur. Lozan Antlaşması'na göre İstanbul Rumlarıyla Batı Trakya Türkleri hariç diğer Türk ve Rumların yer değiştirmesi kararlaştırılmıştı. Yunanistan, özellikle İstanbul'da daha çok Rum bulundurmak istiyordu. Sorun, Milletler Cemiyeti ve Lahey Adalet Divanı'nda da çözümlenemedi Türk-Yunan ilişkilerini bu durum gerginleştirdi. Türkiye ile Yunanistan 10 Haziran 1930'da antlaşma yaptı. İstanbul Rumlarının ve Batı Trakya Türklerinin yerleşme tarihlerine bakılmaksızın kalmaları kabul edildi. Atatürk'ün sağlığında Türkiye ile Yunanistan arasında yakınlaşma doğdu. Yunan Başbakanı Venizelos Türkiye'yi ziyaret etti. Türk - Yunan ilişkileri 1954 yılına kadar sürecek iyi ilişkiler dönemine girdi. yerlerinde 1954 yılında ortaya çıkan Kıbrıs sorunu, Türk-Yunan ilişkilerinin yeniden bozulmasına neden olmuştur. 1930-1939 DÖNEMİ 1929'da başlayan dünya ekonomik bunalımı liberal eğilimlere karşı tepkilere neden olmuş, otoriter rejimler güçlenmiştir. (Komünizm, Faşizm, Nazizm gibi) Almanya ve İtalya'nın saldırgan politikaları Türkiye'nin dış güvenliğini tehlikeye düşürmüş ve ittifak arayışlarına yöneltmiştir. TÜRKİYE'NİN MİLLETLER CEMİYETİ'NE GİRMESİ 18 Temmuz 1932 Ø Cemiyet I. Dünya Savaşı'ndan sonra uluslar arası sorunları barışçı yollarla çözümlenmesi için itilaf devletleri tarafından kurulmuştur. Ø Türkiye, dünya barışına verdiği önemi göstermek ve yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini gerçekleştirmek amacıyla Milletler Cemiyeti'ne üye oldu. BALKAN ANTANTI - 9 Şubat 1934 Ø Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan antlaşmalar kalıcı bir barış sağlayamamıştır. Ø Avrupa'da devam etmekte olan silahlanma yarışı ve Almanya ile İtalya’nın yayılmacı politikaları Balkanları ve Orta Doğu'yu tehdit etmekteydi. Ø Bu gelişmeler karşısında Milletler Cemiyeti kuruluş amacına uygun olarak devletler arası anlaşmazlıkları çözmede etkisiz kalmıştır. Ø Bu gelişmeler üzerine Türkiye, Yunanistan,Yugoslavya ve Romanya arasında Balkan Antantı imzalanmıştır. Ø Bu antlaşmayla Balkan ülkeleri karşılıklı olarak sınırlarını güvence altına almayı ve çıkabilecek tehlikeleri birlikte önlemeyi amaçlamışlardır. Ø Bulgaristan Balkanlardaki emellerinden dolayı ittifaka katılmamıştır. Ø Arnavutluk ise İtalya'dan çekindiği için tarafsız kalmıştır. Ø Türkiye, Balkan Antantı'nı imzalayarak batı sınırını güvence altına almıştır. Ø Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine ittifak dağılmıştır. MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ – 20 Temmuz 1936 Lozan'da Boğazlar sorunu Türkiye'nin aleyhine çözümlenmiş, tam egemenlik hakkı verilmemişti. Lozan Barış Antlaşması'nda Boğazların yönetiminin Türkiye'nin başkanlığını yapacağı uluslararası komisyona verilmesi ve Boğazların her iki yakasında asker bulundurmaması Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını sınırlandırmaktaydı. 1930'lu yıllarda Almanya'nın hızla silahlanması, İtalya'nın Habeşistan'ı işgali, Japonya'nın Mançurya'ya saldırması karşısında Milletler Cemiyeti hiçbir şey yapamadı. Türkiye'nin isteği ile İsviçre'nin Montrö şehrinde bir konferans toplandı. Konferansa katılanlar; Türkiye - Yunanistan - İngiltere - Fransa - Sovyet Rusya -Yugoslavya - Japonya İtalya 1938'de bu sözleşmeyi imzalamıştır. Rusya'nın karşı çıkmasına rağmen İngiltere ve Fransa'nın desteğiyle Türkiye'nin boğazlardaki hakimiyeti kabul edildi. Boğazlar komisyonu kaldırılarak yetkileri Türkiye'ye devredildi. Ticaret gemileri serbest geçebilecekti. Boğazların iki yakasındaki askersiz yerlere asker yerleştirilebilecekti. Barış zamanında ticaret gemilerinin geçişine izin verilecek, Savaş gemilerinin geçişine sınırlandırmalar getirilecek, Savaş durumunda Türkiye isterse Boğazları kapatabilecektir. Önemi: Boğazlar kesin olarak Türkiye'nin kontrolüne girdi. Türkiye'nin Akdeniz'deki güvenliği artmıştır. Boğazlar Sorunu, Misakı Millî'ye uygun bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur. SADABAT PAKTI (8 Temmuz 1937) 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan'a saldırması, Akdeniz ve Ortadoğu güvenliğinin tehlikeye düşmesine neden olmuştur. Bu yüzden Balkan Antantı'na benzer bir antlaşmanın Orta Doğu'da da gerçekleştirilmesi için faaliyetlere başlanmıştır. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre üye ülkeler; Karşılıklı olarak birbirlerinin sınırlarına saygılı olmayı, İç işlerine karışmamayı, Ortak çıkarlar doğrultusunda dostluk ve iş birliklerini geliştirmeyi kabul etmiştir. Bu antlaşma ile Türkiye, doğu sınırlarının güvenliğini sağlamış oldu. HATAY SORUNU VE SONUCU - 1939 1921 yılında TBMM ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşmasıyla Hatay, Fransa mandası durumundaki Suriye sınırlarında kalmıştır. Ayrıca burada yaşayan Türklere geniş haklar tanınmış ve bölgede özerk bir yönetim uygulanmıştır. Hatay'ın Türk toprakları dışında kalması Misakı Millî’den taviz verildiği anlamına gelmekteydi. Mustafa Kemal bu yüzden Hatay'ın anavatana katılması gerektiğini savunmuş ve çeşitli girişimlerde bulunmuştur. M. Kemal Adana'da yaptığı bir konuşmada, "Kırk asırlık Türk yurdu, düşman elinde esir kalamaz." diyerek ileride Hatay'ın ana vatana katılacağının müjdesini vermiştir. 1936 yılında Fransa, Suriye'deki manda yönetimine son verdi ve buralardan çekildi. Ancak Hatay'ın durumu belirsizliğini korudu. Bunun üzerine Türkiye, Milletler Cemiyetine başvurarak sorunun çözülmesini istemiştir. Türkiye ile Fransa arasında yapılan ikili görüşmelerden sonra Türkiye'nin önerdiği, "Hatay'ın geleceğini buradaki halkın belirlemesi" ilkesi kabul edildi. Hatay'da bağımsız bir Türk devletinin kurulması kararlaştırıldı. Bir anayasa hazırlandı ve seçimler yapıldı. Ardından Hatay Bağımsız Cumhuriyeti kuruldu. (2 Eylül 1938). Misak-ı Milli'ye son katılan toprak Hatay'dır. Bağımsız Hatay Cumhuriyeti'nin devlet başkanlığını Tayfur Sökmen yapmıştır. ATATÜRK'ÜN ÖLÜMÜNÜN, YURTİÇİ VE YURT DIŞINDAKİ YANKILARI Son Günleri ve Ölümü Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, hayatı boyunca milletine her alanda hizmet etti. Milletin huzuru, güveni ve mutluluğu için çalıştı. Atatürk'ün hastalığı ile ilgili ilk şikâyetleri 1937 yılında başladı. Fakat doktorlar bu hastalığın teşhisini uzun bir süre koyamadılar. 1938 yılında Yalova Kaplıcalarına dinlenmek için gittiğinde kaplıcadaki doktor, Atatürk'ün hastalığının siroz olduğunu belirledi. Hastalığın teşhisi geciktiği için hastalığın ilerlemesi engellenemedi. Buna rağmen Atatürk'ün hastalığı Türk milletinden ve dünyadan gizlendi. Çünkü, Hatay'ın ana vatana katılması çalışmalarıdevam ederken Atatürk'ün hastalığının duyulması, Türkiye için olumsuz bir gelişme olurdu. Atatürk, ömrünün son yıllarında yoğun olarak Hatay sorunu ile ilgilendi. Hataylılara yalnız olmadıklarını bildirmek ve Türk devletinin gücünü diğer ülkelere göstermek isteyen Atatürk, 1938 yılında Mersin ve Adana gezilerine çıktı. Bu gezilerde ordunun tatbikatlarını ve geçit törenlerini hasta olmasına rağmen ilgi ile izledi. Geziden sonra Ankara'ya döndü. Hem tedavi olmak hem de dinlenmek için İstanbul'a gitti. Doktorlar onun sağlığına kavuşması için yoğun bir çaba harcadılar. İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı yerine Savarona yatında kalmayı tercih etti. Atatürk doktorların dinlenmesi yolundaki ısrarlarına rağmen ülke işleriyle ilgilenmeye devam etti. Hastalığın iyice ilerlemesi üzerine Dolmabahçe Sarayı'nda dinlenmeye alındı. Atatürk 2 Eylül 1938 tarihinde hasta yatağında yatarken Hatay'ın bağımsız bir devlet olduğu haberini alınca buna çok sevindi. Atatürk'ün hastalığı ciddiyetini korumaya devam ediyordu. Kendisini iyi hissettiği bir gün noterçağırarak vasiyetnamesini hazırlattı. Atatürk vasiyetnamesinde, malvarlığının büyük bir bölümünü kendisi tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumuna bağışladı. Atatürk, cumhuriyetin ilanının on beşinci yıl dönümünü hasta yatağında geçirdi. Çok arzu ettiği hâlde, Ankara'ya gidip cumhuriyet törenlerine katılamadı (29 Ekim 1938). Türk ordusuna gönderdiği mesaj, dönemin başbakanı Celal Bayar tarafından okundu. Bu mesajda, Türk ordusuna Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği kahramanlıktan dolayı teşekkür etti. Ayrıca Türk milletini ve cumhuriyeti, modern silahlarla donanmış Türk ordusuna emanet ediyordu. 1 Kasım 1938'de cumhurbaşkanı tarafından yapılması gelenek hâline gelen TBMM'nin yeni yılı açılışkonuşmasını, Atatürk'ün yerine yine başbakan yaptı. Atatürk'ün hastalığı, kasım ayının ilk haftasından itibaren normal seyrinden çıkarakşiddetlendi.Nihayet korkulan an geldi ve Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 perşembe günüsaat dokuzu beş geçe öldü. Kara haber, memleketin her köşesini derin bir yasa boğdu. Ayrıca dünyada geniş bir yankıuyandırdı. Bu büyük üzüntüye rağmen, devlet iş!erinde herhangi bir aksamaya meydan vermemek en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü, cumhurbaşkanı seçildi (11 Kasım 1938). 16 Kasım günü, Atatürk'ün Türk bayrağına sarılı tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın tören salonunda katafalka konularak ziyarete açıldı. Üç gün üç gece, gözü yaşlı insan seli ona duyduğu saygı, minnet ve bağlılığı ifade etmeye çalıştı. 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından cenaze namazı kıldırıldı. Daha sonra naaşı Yavuz Zırhlısı'na konuldu. Türk donanması ve yabancı gemilerin eşliğinde İzmit'e getirildi. Buradan Ankara’ya gönderildi. 20 Kasım'da Ankara'ya getirilen cenazeyi binlerce insan gözyaşları içinde karşıladı. NaaşıTBMM’de bir katafalka konuldu. Ertesi gün yapılan devlet törenine binlerce vatandaşımızın yanısıra, birçok sayıda yabancı devlet temsilcisi katıldı.Törenden sonra Atatürk'ün naaşı Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre konuldu. Atatürk'ün naaşı 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’e nakledildi. 7.ÜNİTE ATATÜRK'TEN SONRA TÜRKİYE 2. DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI II. DÜNYA SAVAŞI (1939 - 1945) II. Dünya Savaşı'nın Nedenleri 1.I. Dünya Savaşı'nda yenilen devletlerle ekonomik, siyasi, askerî ve hukuki alanlarda ağır şartlar içeren antlaşmalar imzalandı. Bu durum Almanya'da hoşnutsuzluğa ve dolayısıyla II. Dünya Savaşı'na neden oldu. 2. I. Dünya Savaşı'ndan sonra sınırların çizilmesinde milliyetçilik anlayışına dikkat edilmedi. Bu nedenle etnik çatışmalar ve sınır sorunları ortaya çıktı. 3. İtalya Birinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkmasına rağmen amaçlarına ulaşamadı. İtilaf Devletleri tarafından ikinci sınıf bir devlet gibi davranılması İtalya'yı saldırgan bir devlet hâline getirdi. Yönetimi ele geçiren Mussolini'nin İtalya'yı büyük devlet yapmak istemesi, II. Dünya Savaşı'nın nedenlerinden biri oldu. 4. Uzak Doğu'da imparatorluk kurmaya çalışan Japonya, Avrupa Devletlerini Asya'dan çıkarmak istedi. Savaşın Gelişimi Ø İtalya, Almanya ve Japonya aralarında anlaşarak "Üçlü Mihver" grubunu kurmuşlardır. Ø Almanya'da iktidara gelen nazi yönetimi, üstün Alman ırkı, düşüncesini savunmuş, Versay Barış Antlaşmasını tanımadığını ilan etmiş ve işgallere başlamıştır. Ø Avusturya ve Çekoslovakya Alman işgaline uğramıştır. Ø Mihver Grubuna karşı, İngiltere ve Fransa "Müttefik Devletler" grubunu kurmuşlardır. Bu gruba daha sonra Rusya ve ABD'de katılmıştır. Ø Almanya, Rusya ile tarafsızlık anlaşması imzalamış ve 1939 yılında Polonya'ya savaş açmıştır. İngiltere ve Fransa, Polonya'ya güvence vermişler, Polonya da Almanya'ya savaş ilan etmiş, böylece II. Dünya Savaşı başlamıştır. Ø Savaşın başlamasıyla Almanya işgal ettiği Polonya topraklarını Ruslarla paylaşmıştır. Ø Daha sonra Almanlar; Danimarka, Norveç, Hollanda ve Fransa'yı işgal etmiştir. Ø İtalya ise Arnavutluk'u işgal etmiş, Yunanistan'a saldırmış fakat başarılı olamamıştır. Ø Bunun üzerine Almanya, Balkanlara yönelmiş,Macaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’yı işgal etmiştir. Ø Almanların Balkanları tehdit etmesi üzerine Rusya, müttefik grubuna geçmiştir. Ø Japonların ABD'nin Pearl Harbour üssüne saldırması üzerine ABD de Müttefik Grubunda savaşa katılmıştır. Savaşın Sona Ermesi Ø Almanya ve İtalya, ABD'nin Akdeniz çıkarması sonrasında geri çekilmek zorunda kalmıştır. Ø 1944'de müttefiklerin Sicilya'ya asker çıkarmaları ve İtalya'ya geçmeleri üzerine İtalya teslim olmuştur(Mussolini Hükümeti düşmüştür.) Ø 1944 Haziran'ında müttefikler Fransa’nın kuzey bölgelerine çıkarma yapmışlar ve Almanya sınırlarına ilerlemişlerdir. Ø Ruslar Almanları, Polonya ve Rusya’dan çıkarmaya başlamıştır. Ø Almanya 1945'te ateşkes istemiştir. Ø II. Dünya Savaşı Mihver Devletlerinin yenilgisiyle sona ermiştir. Ø Yalnız kalan Japonya, savaşa devam etmiş, Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası atılmasıyla teslim olmak zorunda kalmıştır. II. DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI Savaşı demokrasiyi savunan devletler kazanmış ve Avrupa'da demokrasi rejimi yaygınlaşmıştır. Demokratik Avrupa devletleriyle birlikte hareket eden Türkiye'de de demokratik hayata geçilmiştir. Sömürgecilik dönemi sona ermeye başlamış ve sömürge altındaki Hindistan, Mısır, Pakistan, Cezayir, Tunus ve Libya bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Milletler Cemiyeti'nin yerine, Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmuştur. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler gelişmiş, Türkiye Sovyet Rusya'dan uzaklaşarak ABD'ye yakınlaşmıştır. Almanya ve İtalya’nın işgal ettiği Balkan ve Doğu Avrupa ülkeleri, Rusya'nın denetiminde yeniden kurulmuştur. Rusya, komünist rejimini bu ülkelere taşımış, ABD ile birlikte dünyanın en büyük iki devleti haline gelmiştir. Almanya ikiye bölündü. Doğusunda Rusya, batısında ABD, Fransa, İngiltere denetim kurdular (1990'da Almanya Devleti birleşmiştir.). Dünya devletleri iki gruba ayrıldı. Sovyetler Birliği öncülüğünde Varşova Paktı, ABD öncülüğünde Nato kuruldu. Dünya barışını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler kuruldu (1948). İngiltere ve ABD'nin desteğiyle Filistin'de İsrail devleti kuruldu (1948). Türk - Amerikan ilişkileri gelişti. Devletler arasındaki rekabet savaştan sonra da devam etti. § § § § TÜRKİYE'NİN SAVAŞTAKİ TUTUMU Türkiye İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünya devletlerine karşı dost bir politika izliyordu. Ancak, İtalya ve Almanya'nın yayılmacı politikalarına karşı İngiltere ve Fransa'ya daha yakın durmaya çalışıyordu. Türkiye bu savaşta toprak bütünlüğünü kazanmayı ve tarafsız kalmayı amaç edinmişti. Müttefik ve Mihver Grubu devletleri Türkiye'yi kendi saflarına çekmek için her yolu denediler. Türkiye savaşın başından itibaren Müttefik Devletlerle ile yakın ilişkiler kurmaya özen gösteriyordu. Ancak müttefiklerin bütün ısrarlarına rağmen savaş girmeme konusundaki tutumunu da sürdürüyordu. § 4-11 Şubat 1945'te ABD, İngiltere ve Sovyet Rusya'nın katıldığı Yalta Konferansında,II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulacak olan Birleşmiş Milletle Teşkilatı'na katılmak için 1 Mart 1945'e kadar Almanya ve Japonya'ya savaş açmak şartı getirildi. Bu gelişme üzerine Türkiye 23 Şubat 1945'te Japonya ve Almanya'ya savaş ilan etti. Türkiye, böylece hem II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya siyasetinde söz sahibi olma imkanı elde etmiş, hem de Avrupa'nın demokratik devletleriyle yakınlaşmıştır. § İkinci Dünya Savaşı'nın Türkiye üzerinde olumsuz sonuçları da oldu. Ülkemiz insanı, yanı başında yaşanan bu savaş sebebiyle sıkıntılı günler yaşadı. Çünkü Türkiye her an savaşa girecekmiş gibi hazırlık yaptığı için tarım, sanayi ve ekonomi alanlarında duraklama dönemi yaşadı. İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye'de Alınan Önlemler § Bütün illerde hava saldırısı tehlikesine karşı karartma uygulaması başlatılmıştır § Almanların işgal tehlikesine karşı sivil savunma önlemleri alınmıştır. § Tahıl stoklarına el konmuş, ekmek, zeytin, şeker gibi ürünler karneyle verilmeye başlanmıştır. Buğday unundan pasta ve benzeri ürünlerin yapılması yasaklanmıştır. UYARI:ikinci Dünya Savaşı döneminde büyük şehirlerde kimin ne kadar ekmek alacağı hükümet tarafından belirleniyordu. Bu amaçla ekmek karnesi düzenlenmişti. Herkesin aldığı günlük ekmek miktarı karnesine işleniyordu. Bu dönemde zeytin ve şeker gibi ürünler de karneyle veriliyordu. Bu uygulamaya yol açan esas etken savaş şartlarından dolayı temel gıda ürünlerini tasarruflu bir şekilde kullanma isteğiydi. Bu durum savaşın, savaşa girmeyen ülkeleri de ekonomik ve sosyal yönden olumsuz etkilediğini göstermektedir. § İstanbul'da özel otomobillerin trafiğe çıkması yasaklanmış, daha sonra bu yasak ticari araçları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. § Savaş şartlarının getirdiği ekonomik sıkıntıları aşmak için yeni vergiler konmuştur. § Tifo ve kolera gibi salgın hastalıkları önlemek amacıyla çalışmalar yapılmıştır. § Askeri harcamalar artırılmıştır. § Karadeniz'deki Türk gemi seferleri durdurulmuştur. § Radyo yayınlarında kesinti yapılmıştır. § Belli bölgelerde gece 23.00'dan sonra sokağa çıkma yasağı getirilmiştir. UYARI:İkinci Dünya Savaşı sırasında alınan bu önlemlerle seyahat etme, haber alma ve ekonomi alanındaki hak ve özgürlükler sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın amacı kamu güvenliği ve sağlığını korumaktır. Çünkü yaşama hakkının korunması diğer hak ve özgürlüklerden daha önemlidir. TÜRKİYE'DE DEMOKRASİNİN GELİŞMESİ o 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla demokrasi yolunda en önemli adımlardan biri atılmış oldu. o 1923 ile 1930 yılları arasında çok partili hayata geçiş denemeleri yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı. o 1930'dan sonra Türkiye'de tek partili rejim 1946 yılına kadar devam etmişti. o İkinci Dünya Savaşı'nın Batı demokrasilerinin zaferiyle sonuçlanması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisinde birkaç milletvekili siyasi hayatımızda demokratik usullerin kabul edilmesini istemeye başlamıştır. o Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti’yi kurdular. o 1945 yılından sonra Millî Kalkınma ,Millet Partisi ve Türkiye Köylü Partisi kurulmuştur. o 1946 yılından sonra çok partili rejim uygulamasına geçilmiş, böylece demokrasi alanında önemli bir adım atılmıştır. o 14 Mayıs 1950 seçimleri cumhuriyet tarihinde demokrasinin gelişmesi bakımından büyük bir ilerleme olmuştur. Çünkü bu seçimde millî egemenlik en iyi şekilde temsil edilmeye başlanmıştır. ÇATIŞMA YOK AMA... Amerika ve Sovyet Rusya liderliğinde Batı ve Doğu blokları arasında gelişen, açık ama silahlı mücadeleye dönüşmeyen sınırlı çekişmeye soğuk savaş adı verilmiştir. UYARI:"Soğuk savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında Amerika'da kongredeki bir görüşme sırasında ABD'li maliye ve başkanlık danışmanı Bernard Buruch tarafından ifade edilmiştir. Ø II. Dünya Savaşı sonunda Amerika Birleşik Devlet/eri ve Sovyet Rusya iki süper güç olarak ortaya çıktılar. Bu durumun ortaya çıkmasında dünya siyasetinde söz sahibi devletlerden Almanya, italya ve Japonya'nın II. Dünya Savaşı'nda yenilmeleri, savaşın galiplerinden İngiltere ve Fransa'nın da bu süreçte her bakımdan yıpranmaları etkili olmuştur. Ø Sovyet Rusya II. Dünya Savaşı'ndan sonra yayılmacı bir politika takip ederekkomünizm rejiminin Balkanlar ve Orta Avrupa'da yerleşmesi için mücadele etmiştir. Rusya'nın komünizm ideolojisini bütün dünyaya yaymak istemesi demokrasi ile yönetilen ABD'yi ve Avrupa devletlerini endişelendirmiştir. Ø II. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan yeni durum ABD'nin önderliğinde demokratik Batı Avrupa devletlerinden oluşan Batı Bloğu'nu ve Sovyet Rusya'nın önderliğinde Doğu Avrupa ve Balkan devletlerini içine alan Doğu Bloğu'nu ortaya çıkarmıştır. Ø Soğuk Savaş Dönemi'nde nükleer silahların gelişmesi yüzünden ABD ve Sovyet Rusya silahlı olarak karşı karşıya gelmekten kaçınmışlardır. Taraflar arasında rekabet daha çok siyaset, ekonomi ve propaganda alanlarında sürdürülmüştür. Truman Doktrini ve Marshall Planı SSCB'nin Doğu Avrupa'da yayılması üzerine ABD Başkanı Truman, Sovyet tehdidi adı altındaki ülkeleri ekonomik ve askeri açıdan güçlendirmek için kendi adıyla anılanTruman Doktrini'ni ortaya atmıştır (1947). Bu doktrin çerçevesinde yapılan ekonomik yardımlara Marshall Planı denmiştir. Marshall Planı çerçevesinde Türkiye'nin de içinde olduğu 16 ülkeye yapılan yardımlar daha çok askeri araç gereçleri kapsıyordu. NATO'NUN KURULMASI II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa devletleri savaşın yıkıntılarını temizleyip ekonomilerini güçlendirmeye çalışırken, Sovyetler Birliği genişleme politikasını sürdürüyordu. Sovyetler Birliği, 1948 yılında 456.000 km2 toprağı kendi sınırlarına katmıştı. Ayrıca 983.000 km2 üzerindeki yedi ülkede kendi kontrolünde komünist yönetimlerin kurulmasını sağlamıştı. Batı Avrupa ülkeleri, Sovyetler Birliği'nin yayılmacı politikaları karşısında ortak bir güvenlik sistemi kurmaya karar verdiler. Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ilkelerine sadık kalarak oluşturulacak bu savunma teşkilatı barışı korumayı amaç edinecekti. Bu amaçla Belçika, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, İngiltere, ABD, Kanada, Portekiz, Norveç, İtalya, İzlanda ve Danimarka arasında 4 Nisan 1949'da Washington'da imzalanan antlaşma ile Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı(NATO) kurulmuştur. TÜRKİYE'NİN NATO'YA ÜYE OLMASI Asya ve Avrupa arasında yer alan Türkiye, sahip olduğu jeopolitik konumu nedeniyle dünya politikasında önemli bir ülkeydi. Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişi sağlayan Boğazlara sahip olması, Orta Doğu'ya hakim bir konumda bulunması jeopolitik önemini artırıyordu. Bir toprağın veya coğrafyanın bölge ya da dünya siyasetindeki konumuna jeopolitik konum denilmektedir. Türkiye, ikinci Dünya Savaşı'na girmemişti. Ama sahip olduğu bu jeopolitik konum yüzünden savaş sonrasında yerini belirlemek zorundaydı. Ayrıca Sovyetler Birliği Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı istiyor, Boğazlardan da üs talep ediyordu. Bu yüzden Türkiye için NATO'ya üye olmak hayati derecede önemliydi. Türkiye, II. Dünya Savaşı yıllarından beri NATO üyesi devletlerle uyumlu bir dış politika takip ettiği için 1952 yılında Yunanistan ile birlikte bu ortak savunma örgütüne alınmıştır. Türkiye'nin sahip olduğu coğrafyanın bir savaş sırasında Avrupa, Asya ve Orta Doğu için askeri açıdan büyük önem taşıması NATO'ya kabul edilmesini kolaylaştırmıştır. KORE SAVAŞI Ø Soğuk Savaş Dönemi'nde ABD ile SSCB'yi karşı karşıya getiren önemli olaylardan biri de Kore Savaşı'dır. Savaş SSCB'nin denetimindeki Kuzey Kore'nin, ABD'nin denetimindeki Güney Kore'ye saldırmasıyla başlamıştır. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler saldırıyı kınayarak müdahale kararı almıştır. Uluslararası bir askeri güç oluşturularak, ABD başkanlığında bölgeye gönderilmiştir. Ø 1950-1953 yılları arasında süren savaşta taraflar birbirine üstünlük sağlayamamış ve ateşkes imzalayarak savaşa son vermişlerdir. Ø Türkiye, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'ne karşı ABD ile yakınlaşma politikası takip ediyordu. Ayrıca Atatürk'ün "Yurtta barış dünyada barış" ilkesi doğrultusunda dünya barışını koruyucu faaliyetlere destek vermeyi görev sayıyordu. Bu doğrultuda Birleşmiş Milletlerin çağrısına uyarak Kore'ye bir tugay gönderdi.Türkiye'nin Kore'ye asker göndermesi NATO'ya kabul edilmesinde önemli rol oynamıştır. Ø Kore Savaşı, Soğuk Savaş ortamını değiştirmemiştir. NATO'ya üye devletlerin Kore Savaşı'ndaki ittifakı karşısında SSCB, etkisi altındaki Doğu Avrupa devletleri ile Varşova Paktı'nı kurmuştur, iki kutup arasındaki rekabet silahlanma yarışını artırmıştır. HEDEF TÜRKİYE Ø Türkiye dünya üzerinde çok önemli bir konuma sahiptir. Bu nedenle çok sayıda ülkenin, topraklarımız üzerinde emelleri vardır. Bu emellerine ulaşabilmek için kültür, dil, din, yurt, tarih ve ülkü birliğini zayıflatmaya bu yolla milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya çalışmaktadırlar. Ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditlerden bazıları şunlardır: Misyonerlik Ø Misyonerlik, başka dini inançlara sahip olan insanları kendi dinine geçirmek, ülke içindeki milli ve kültürel değerleri yok ederek ülke bütünlüğünü bozmak için çalışmalar yapmaktır. Ø Misyonerler hedeflerine ulaşabilmek amacıyla halkın arasına katılıp, özellikle gençleri etkileyebilmek için sevgi, barış, kardeşlik, özgürlük, mutluluk gibi evrensel kavramları kullanırlar. Bölücü Unsurların Faaliyetleri Ø Bir bütün olan toplumun unsurlarının ayrı ırk, ayrı din ve ayrı mezhepten olduklarını iddia ederek toplumu bölmeye yönelik faaliyetlere bölücülük denir. Türkiye, son yıllarda ülkeyi ırk ayrılığı bahanesiyle bölmeyi amaçlayan terör hareketleriyle karşı karşıya kalmıştır. Terörizm; her türlü siyasal eyleme karşı bilinçli ve kanlı şiddet göstergesidir. Terörizm insandaki ahlaki değerleri yok eder. Bu özelliği ile sadece insanlığa değil, uygarlığa karşı da bir tehdit oluşturur. Terör örgütleri, Ø Hak, adalet, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel değerleri kötü amaçlı kullanırlar. Ø Devletimizin halkı sömürdüğünü iddia ederler. Ø Hedeflerine ulaşmak için katliam yapmaktan çekinmezler. Ø Ülkemiz ile menfaatleri çatışan ülkelerin desteğini alarak faaliyet gösterirler. İrticai Faaliyetler Ø İrtica, bir toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri reddedip akla ve bilime aykırı faaliyetlerde bulunarak eski düzeni geri getirmeye çalışmaktır. Ø irticai faaliyetlerin amacı Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik yapısını değiştirerek yerine dini esaslara dayalı bir devlet kurmaktır. Bölücülük ve İrtica İle Mücadelede Kişilere Düşen Görevler Ø Milli hedefler doğrultusunda bilinçli olmalıyız. Türk milletinin bağımsızlığını, bütünlüğünü, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumanın milli hedeflerimizin en başında geldiğini bilmeliyiz. Ø Millî kültürümüzden taviz vermeden, Türk vatandaşı olmanın, şeref ve mutluluğunu duyarak, Atatürk'ün yolunda yürümeliyiz. Türk olmakla gurur duymalı, vatanımızı,milletimizi ve bayrağımızı çok sevmeliyiz. Ø Yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı bilinçli olmalıyız. Bu faaliyetlerin ülkenin ve toplumun huzurunu bozacağını temel hak ve özgürlükleri yok edeceğini bilmeliyiz. Ø Terörizm ve terör odaklarına karşı duyarlı olmalıyız. Bu hareketlerin toplum içinde yayılmasını engellemek için gereken vatandaşlık görevlerimizi yapmalıyız. Yakınlarımızın terör hareketlerinin içinde yer almasını önlemeliyiz. Ø Cumhuriyet yönetimine inançla bağlı olmalıyız. Cumhuriyetin hak ve özgürlüklerimizin korunması ve kullanılmasını KÖRFEZ'DE SAVAŞ I. Körfez Savaşı · Irak, 1980 -1988 yılları arasında İran ile yaptığı savaşta ekonomik yönden ağır zararlara uğramıştı. Bu zararları karşılamak için 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etti. · Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın Kuveyt topraklarını boşaltması için karar alarak, bu kararın 15 Ocak 1991 tarihine kadar uygulanmasını, aksi taktirde güç kullanılacağını duyurdu. Irak'ın bu süre içinde Kuveyt'i terk etmemesi üzerine ABD'nin öncülüğündeki çok uluslu hava güçleri 17 Ocak 1991 'de taarruza geçti. · Irak, çok uluslu müttefik güçler karşısında başarısız olarak 6 Nisan 1991'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin şartlarını kabul ettiğini yazılı olarak ilan etti. Böylece I. Körfez Savaşı sona ermiştir, II. Körfez Savaşı · ABD, Irak'ın Kitle İmha Silahları ürettiğini iddia ederek bu devlete 20 Mart 2003'te yeniden savaş açtı. · ABD bu savaşta Birleşmiş Milletler’den askeri destek kararı çıkartamamıştır. Bunun üzerine ağırlığını ABD ve İngiltere askerlerinin oluşturduğu koalisyon gücü oluşturulmuş, bu güç 1 Mayıs 2003'te Irak'ta Saddam Hüseyin yönetimine son vermiştir. · Irak'ta 30 Ocak 2005'te geçici seçimler yapılmış ve demokratik yönetime geçilmiştir. Ancak ABD güçleri hala Irak'ta bulunmaktadır ve ülke henüz huzur ve güvene kavuşamamıştır. Körfez Savaşlarında Türkiye'nin Tutumu · Türkiye, I. Körfez Savaşanda Irak'ın karşısında yer alarak Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlara destek vermiştir. Örneğin Birleşmiş Millefler'in Irak'a ekonomik ve askeri ambargo kararına ilk uyan ülke Türkiye'dir. Ancak Türkiye savaşa aktif olarak katılmamış, İncirlik Üssü'nün çok uluslu güçler tarafından kullanılmasına izin vermiştir. · Türkiye, II. Körfez Savaşı 'nda ABD'yi ve koalisyon güçlerini desteklemekle birlikte daha çekimser bir politika izlemiş ve koalisyon güçlerinin Türkiye üzerinden cephe açmasına izin vermemiştir. Körfez Savaşlarının Türkiye'ye Etkileri § Irak'a uygulanan ambargo Türkiye'yi ekonomik yönden olumsuz etkilemiştir. Türkiye'nin ihracat kaybı onlarca milyar dolara ulaşmıştır. § Körfez Savaşlarından sonra Kuzey Irak'ta oluşan otorite boşluğu ve kaos Türkiye için bir tehdit ve risk bölgesi oluşturmuştur. § Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan yararlanan bölücü terör örgütü, kamplarını buraya taşımış ve bunun sonucunda Güney Doğu Anadolu'da terör olayları artmıştır. § Körfez Savaşı'nın sonunda Saddam Hüseyin'in baskısından kaçan yüz binlerce kurt, Türkiye'ye sığınmıştır. Bu mültecilerin vatanlarına geri dönünceye kadar geçen sürede barınma ve temel ihtiyaçlarının karşılanması Türkiye'ye ekonomik bir yük getirmiştir. § Körfez Savaşlarında Türkiye, savaş bölgesi ilan edilmese de yüz binden fazla yabancı turist rezervasyonlarını iptal ettirerek ülkemize gelmekten vazgeçmiştir. sağladığı bilinciyle hareket etmeliyiz. Türkiye'nin Enerji Politikası Türkiye, enerji kaynakları bakımından dışa bağımlı bir ülke olmasına rağmen dünyada enerji kaynaklarının yaklaşık % 70'ini barındıran Orta Doğu ve Avrasya ülkelerinin komşusu durumundadır. Bu durum Türkiye'nin jeopolitik önemini artırmaktadır. Petrol ve doğalgaza sahip olmak kadar bu kaynakları dünya pazarlarına ulaştırmak da önemlidir. Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gibi petrol ve doğalgaz bakımından zengin kaynaklara sahip ülkeler bu kaynakları ihraç edecek altyapıya sahip değiller.Hazar Denizi çevresindeki enerji kaynaklarının Avrupa'ya ve dünyaya taşınmasında Türkiye koridor görevi görebilecek bir konumdadır. Baku - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı Projesi Türkiye, kendi topraklarından geçen uluslararası enerji yollarının dünya siyasetinde etkisini artıracağını ve ekonomik kalkınmasına büyük katkı yapacağını bilmektedir. Türkiye bu bilinçle 1990'lı yılların başından beri Azerbaycan petrolünü Akdeniz'e ulaştırmak için Baku - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı Projesi'ni gerçekleştirmeye çalışmıştır. Nihayet 2005 yılında tamamlanan boru hattı ile Azerbaycan petrolü Ceyhan'a ulaşmıştır. Kazakistan petrollerinin de bu hat ile taşınması konusunda anlaşmaya varılmasıyla bu hattın kapasitesi ve önemi artmıştır. Baku - Tiflis - Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi Azerbaycan petrolünün yanında doğalgazının da Türkiye vasıtasıyla Avrupa'ya taşınması için Baku Tiflis - Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi tamamlanmış ve 2006 yılının sonunda Bakü'den Erzurum'a doğalgaz pompalanmaya başlanmıştır. Türkmenistan doğalgazının da bu yolla nakledilmesi söz konusudur. Nabucco Projesi Türkiye bu doğalgazın Avrupa'ya taşınması için Yunanistan - İtalya - Doğalgaz Boru Hattı ve Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Avusturya'ya bağlayacak olanNabucco Projesi'ni hayata geçirmeye çalışmaktadır. GAP Projesi:Türkiye, uluslararası düzeyde yürüttüğü projelerin yanında ulusal düzeyde de önemli projeleri gerçekleştirmektedir. Bunların en önemlisi Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)'dir. Bu proje ile tarım alanlarının sulanması ve enerji üretiminin artırılması amaçlanmıştır. Özellikle nüfusun artması ve sanayinin gelişmesi sonucunda elektriğe duyulan ihtiyaç artınca GAP son derece önemli hale gelmiştir. AVRUPA BİRLİĞİ'NE DOĞRU Türklerle Avrupalılar arasındaki ilişkiler uzun bir geçmişe sahiptir. Osmanlı Devleti ile Avrupa ülkeleri arasındaki karşılıklı etkileşim yüz yıllar boyunca sürmüştür. Türkiye ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan yeni dünya düzeni içinde Avrupa devletleri ile birlikte hareket etmiştir. AB'nin kuruluşu 18 Nisan 1951'de Belçika, Federal Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda arasında Paris'te imzalanan antlaşmaya kadar uzanır. 25 Mart 1957 tarihinde Roma'da imzalanan anlaşmalarla resmen kurulmuştur. 7 Şubat 1992'de Hollanda'nın Manstricht şehrinde imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması ile topluluğun adı Avrupa Birliği (AB) olmuştur. Avrupa Birliği, Avrupa'nın ekonomik ve siyasi olarak bütünleşmesini hedeflemektedir. Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri 11 Eylül 1959: AET Bakanlar Konseyi Ankara ve Atina'nın ortaklık başvurularını kabul etti. 27 Mayısl 960: Türkiye - AET ilişkileri donduruldu. 12 Eylül 1963: Türkiye ile AET'yi Gümrük Birliği'ne götürecek ve tam üyeliği sağlayacak olan Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) imzalanmıştır. 13 Ocak 1972: Ortaklık Anlaşması'nın Topluluğa katılacak yeni ülkelerce de kabulünü sağlayacak Türkiye - AET müzakereleri başlamıştır. 22 Ocak 1982: Avrupa Topluluğu, Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı almıştır. 16 Eylül 1986: Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplanmış, böylece dondurulmuş bulunan Türkiye - AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başlamıştır. 14 Nisan 1987: Türkiye, AT'ye, tam üye olmak üzere müracaat etmiştir. 1 Ocak 1996: Türkiye ile AB arasında sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrük birliği yürürlüğe girmiştir. 11-12 Aralık 1999: Helsinki'de gerçekleştirilen Avrupa Konseyi zirve toplantısında Türkiye'ye adaylık statüsü tanınmıştır. 28 Haziran 2002: Avrupa Birliği ile Türkiye arasında topluluk programlarına katılımın genel ilkelerini belirlemek üzere imzalanan Çerçeve Anlaşma, 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gaze-te'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 16-17 Aralık 2004: AB Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyinin Brüksel'de yapmış olduğu zirve toplantısında, Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterli ölçüde karşıladığına karar verilmiş ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlanması öngörülmüştür. 12 Haziran 2006: Türkiye ile AB arasında üyelik müzakereleri başlamıştır. Avrupa Birliği:1 Ocak 2002 yılından itibaren, Avrupa Birliği üyesi 15 ülkeden 12'si kendi ulusal para birimlerini bırakarak ortak para birimi "euro" yu kabul ettiler. Avrupa Komisyonu tarafından geliştirilen e simgesi, Avrupa sözcüğünün ilk harfini temsil eder, iki paralel çizgi ise ekonomideki istikrarı simgeler. Avrupa Birliği'ne Üye Ülkeler 10 Ocak 2QOTdeki genişleme ile AB'nin 27/üyesi vardır. 1951/1957 yıllarında toplulukta bulunan altı kurucu üye şunlardır: • Belçika - Fransa İtalya Almanya • Lüksemburg Hollanda Bunu izleyen yıllarda çeşitli aşamalarda şu ülkeler birliğe katıldı: 1973'te Danimarka, İrlanda ve Birleşik Krallık, 1981'de Yunanistan, 1986'da Portekiz ve ispanya, 1990'da Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesi sonucu üye ülke sayısı artmamasına rağmen AB'nin sınırları genişledi ve nüfusu arttı. 1995'te Avusturya, Finlandiya ve İsveç, 2004'te Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya 2007'de ise Bulgaristan ve Romanya birliğe üye olmuştur.