T.C. ERCİYES ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ

advertisement
i
T.C.
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
ECZACILIK FAKÜLTESİ
BİYOTEKNOLOJİNİN 2000 YILINA KADAR OLAN
TARİHSEL GELİŞİMİ
Hazırlayan
İrem YILDIZ
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Dilşad Onbaşlı
Bitirme Ödevi
Haziran 2014
KAYSERİ
i
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK
Bu çalışmadaki tüm bilgilerin, akademik ve etik kurallara uygun bir şekilde elde
edildiğini beyan ederim. Aynı zamanda bu kurallar ve davranışların gerektirdiği gibi, bu
çalışmanın özünde olmayan tüm materyal ve sonuçları tam olarak aktardığımı ve referans
gösterdiğimi belirtirim.
İrem YILDIZ
ii
YÖNERGEYE UYGUNLUK
“Biyoteknolojinin 2000 Yılına Kadar Olan Tarihsel Gelişimi” adlı bitirme ödevi
Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ ne uygun olarak
hazırlanmıştır.
Tezi Hazırlayan
İrem YILDIZ
Danışman
Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞLI
Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı
Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞLI
iii
“Biyoteknolojinin 2000 Yılına Kadar Olan Tarihsel Gelişimi” adlı Bitirme Ödevi
Erciyes Üniversitesi Lisansüstü Tez Önerisi ve Tez Yazma Yönergesi’ ne uygun olarak
hazırlanmış ve Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı’ nda Bitirme Ödevi olarak
kabul edilmiştir.
Tezi Hazırlayan Danışman
İrem YILDIZ Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞLI
Farmasötik Biyoteknoloji Anabilim Dalı Başkanı
Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞLI
ONAY:
Bu bitirme ödevinin kabulü Eczacılık Fakültesi Dekanlığı’ nın ………………….tarih
ve ……………………….sayılı kararı ile onaylanmıştır.
…/…/2014
Prof. Dr. Müberra KOŞAR
Dekan
iv
TEŞEKKÜR
Tez konumun belirlenmesinden, çalışmalarımı tamamlamama kadar bilgi ve
tecrübeleriyle, yardım ve desteğini esirgemeyen Danışman Hocam Yrd. Doç. Dr. Dilşad
ONBAŞLI’ ya, tezin hazırlanmasındaki tüm yardımlarından dolayı Araş. Gör. Berrak
ALTINSOY’ a,
Tez çalışmam için yaptığı çevirilerle bana yardımcı olan Emre ÖZBAŞ’ a, lisans
eğitimimi tamamlarken her konuda destek olan arkadaşlarıma, ve bugünlere gelmemde
en büyük emeğin sahibi olan, hayatım boyunca benden desteklerini hiçbir zaman
esirgemeyen sevgili aileme sonsuz teşekkürler…
İrem YILDIZ
KAYSERİ, Haziran 2014
v
BİYOTEKNOLOJİNİN 2000 YILINA KADAR OLAN TARİHSEL GELİŞİMİ
İrem YILDIZ
Erciyes Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi
Bitirme Ödevi, Haziran 2014
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞLI
ÖZET
Biyoteknoloji tıp, eczacılık, tarım, gıda ve çevre gibi alanlarda son yılların en hızlı
gelişen, toplumu hızla etkileyen konularından birisidir. Eski çağlardan beri yoğurt,
peynir, şarap, sirke, bira ve benzeri fermantasyon ürünlerinin mikroorganizmalar
aracılığıyla üretilmesi, bitki ve hayvanlardaki ıslah çalışmaları biyoteknolojinin en eski
uygulamaları
olarak
kabul
edilmektedir.
Antibiyotik
ve
aşıların
bulunuşu
biyoteknolojide önemli aşamalar olarak kabul edilmiş, daha sonraki yıllarda DNA’nın
yapısının aydınlatılması, genetik kodun çözülmesi, rekombinant DNA teknolojisinin
bulunuşu, monoklonal antikor üretiminin başarılması, polimeraz zincir reaksiyonunun
yayınlanması, insan somatik hücre gen tedavisinin onaylanması, klonlamanın başarıyla
uygulanması ve insan genom projesinin tamamına yakınının bitirilmesi ve yayınlanması
tarihsel gelişim sürecinde önemli kilometre taşlarını oluşturmuştur. Bu tarihsel süreç
içerisinde biyoteknoloji, canlı organizmalarda bir ürün geliştirmek veya sorunları
çözmek üzere biyolojik sistemlerin (hücreler ve moleküller) kullanılması olarak
bugünkü anlamını kazanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Biyoteknoloji, Biyoteknolojideki Gelişmeler, Biyoteknoloji
Tarihi
vi
THE HISTORICAL DEVELOPMENT OF BIOTECHNOLOGY UNTIL 2000
İrem YILDIZ
Erciyes University, Faculty of Pharmacy
Graduation Project, June 2014
Adviser: Yrd. Doç. Dr. Dilşad ONBAŞLI
ABSTRACT
Biotechnology is one of the issues that affect society rapidly in the fastest growing areas
as well as medicine, pharmaceutical, agriculture, food and environment in recent years.
Since ancient times, yogurt, cheese, wine, vinegar, beer and other fermentation products
produced by means of microorganisms and the breeding works about plants and animals
have been considered as the oldest applications of biotechnology. The discovery of
antibiotics and vaccines have been considered significant progress for biotechnology. In
later years, elucidation of DNA structure, the solved of genetic code, the discovery of
recombinant DNA technology, the achieved of monoclonal antibody production, the
publication of polymerase chain reaction, approval of human somatic cell gene therapy,
successful implementation of cloning and almost all of the completion and issuance of
the human genome project has created significant milestones in the process of historical
development. In that historical process biotechnology, as used the biological systems
(cells and molecules) to develop a product in living organisms or solve problems have
gained its current meaning as used.
Key Words: Biotechnology, The developments in biotechnology, The history of
biotechnology.
vii
İÇİNDEKİLER
BİLİMSEL ETİĞE UYGUNLUK ............................................................................... i
YÖNERGEYE UYGUNLUK ..................................................................................... ii
ONAY:........................................................................................................................ iii
TEŞEKKÜR ............................................................................................................... iv
ÖZET........................................................................................................................... v
ABSTRACT ............................................................................................................... vi
İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... vii
TABLOLAR LİSTESİ ............................................................................................... ix
ŞEKİLLER LİSTESİ.................................................................................................. x
KISALTMALAR ...................................................................................................... xii
1. GİRİŞ VE AMAÇ ................................................................................................. 14
2. GENEL BİLGİLER .............................................................................................. 15
2.1. BİYOTEKNOLOJİNİN TANIMI ..................................................................... 15
2.2. GÜNÜMÜZDE BİYOTEKNOLOJİNİN ÖNEMİ ............................................ 16
2.3. BİYOTEKNOLOJİNİN TARİHÇESİNE GENEL BAKIŞ................................ 18
2.4. KISA TARİHÇE .............................................................................................. 23
2.4.1. Günümüze Kadar Biyoteknoloji Alanında Kazanılan Nobel Ödülleri ......... 55
2.5. BİYOTEKNOLOJİNİN TARİHSEL DÖNEMLERİ......................................... 63
2.5.1. Geleneksel Biyoteknoloji Dönem (1919-1939) ........................................... 63
2.5.2. Ara Dönem (1940-1973) ............................................................................ 63
2.5.3. Modern Biyoteknoloji Dönemi (1973-Günümüze)...................................... 64
2.6. M.Ö BİYOTEKNOLOJİ UYGULAMALARI .................................................. 65
2.7. 16.YY DA BİYOTEKNOLOJİK GELİŞMELER ............................................. 66
2.8. 17.YY DA BİYOTEKNOLOJİK GELİŞMELER ............................................. 67
2.9. 18.YY DA BİYOTEKNOLOJİK GELİŞMELER ............................................. 67
2.10. 19.YY DA BİYOTEKNOLOJİK GELİŞMELER ........................................... 68
viii
2.11. 20.YY DA BİYOTEKNOLOJİK GELİŞMELER ........................................... 69
2.12.
BİYOTEKNOLOJİDE
KULLANILAN
TEKNİKLERİN
TARİHSEL
SÜRECİ .................................................................................................................. 70
2.12.1. Fermantasyon Teknolojisinin Gelişim Süreci............................................ 70
2.12.2. Transgenik Hayvan Üretiminin Gelişim Süreci......................................... 73
2.12.3. Memeli Hayvanlarda Hayvan Klonlama Teknolojilerinin Gelişim Süreci . 74
2.12.4. Kök Hücre ve Kök Hücre Tedavisinin Gelişim Süreci .............................. 75
2.12.5. Embriyo Dondurma Tekniğinin Gelişim Süreci ........................................ 76
2.12.6. Genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların (GYDO) Gelişim Süreci ....... 76
2.12.7. Biyoplastik Üretiminin Gelişim Süreci ..................................................... 78
2.12.8. Tek Hücre Proteini (THP) Gelişim Süreci ................................................ 78
2.12.9. Monoklonal Antikorların Gelişim Süreci .................................................. 81
2.12.10. Rekombinant DNA Teknolojisinin Gelişim Süreci ................................. 82
2.13. TARİHTE BİTKİSEL ÜRÜNLERİN İLAÇ OLARAK KULLANILMASI .... 83
2.13.1. Osmanlı Devleti’nde Tıbbi Bitkilerin İlaç Olarak Kullanımı ..................... 85
2.14. BİYOTEKNOLOJİNİN ECZACILIK ALANINDAKİ UYGULAMALARI VE
FARMASÖTİK BİYOTEKNOLOJİNİN GELİŞİMİ ............................................... 85
2.14.1. Farmasötik Biyoteknoloji Ürünlerinin Tarihsel Gelişimi........................... 86
2.15.
TÜRKİYE’
DE
BİYOTEKNOLOJİNİN
TARİHSEL
GELİŞİMİ
VE
GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU ................................................................................. 92
2.16.
DÜNYA
VE
TÜRKİYE’DE
BİYOTEKNOLOJİK
GELİŞMELER
KARŞISINDA POLİTİKA SEÇENEKLERİ VE BİYOGÜVENLİK....................... 93
3.TARTIŞMA VE SONUÇ ....................................................................................... 95
KAYNAKLAR .......................................................................................................... 97
ÖZGEÇMİŞ ............................................................................................................ 117
ix
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1. Günümüze Kadar Biyoteknoloji Alanında Kazanılan Nobel Ödülleri............ 55
Tablo 2. Kök Hücre Üzerine Yapılan Çalışmalar ........................................................ 75
Tablo 3. FDA Onayı Alarak Piyasaya Çıkmış Olan Biyoteknoloji Ürünü İlaçlar ........ 89
x
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1. Biranın kullanımını gösteren Sümer silindir mühür baskısı............................. 24
Şekil 2. Eski Mısır’ da ekmek yapımını gösteren bir gravür ........................................ 24
Şekil 3. Fermantasyon işlemi ile bira üretimini gösteren Sümer tabletleri.................... 25
Şekil 4. Robert Hooke tarafından kullanılan mikroskop ve ona ait bir gravür .............. 26
Şekil 5. Antonie van Leeuwenhoek ve kullandığı mikroskobun bir gravürü ................ 27
Şekil 6. Dr. Edward Jenner’ in Çiçek hastalığına karşı bir çocuğu aşılaması ............... 27
Şekil 7. Theodore Schwann, Matthias Schleiden ve Rudholf Virchow ........................ 28
Şekil 8. E.coli bakterisinin mikroskobik görünüşü ...................................................... 29
Şekil 9. Louis Pasteur ................................................................................................. 29
Şekil 10. Gregor Mendel ............................................................................................ 30
Şekil 11. Johann Friedrich Miescher .......................................................................... 30
Şekil 12. Robert Koch ................................................................................................ 31
Şekil 13. Sırası ile Tuberküloz, Şarbon (Antraks), Kolera basilleri .............................. 31
Şekil 14. Luther Burbank ve yeni bitki ve meyve türleri ile ilgili çalışması ................. 32
Şekil15. Karl Ereky .................................................................................................... 34
Şekil 16. Alexander Fleming ....................................................................................... 35
Şekil 17. George Beadle ve Edward Tatum ................................................................. 35
Şekil 18. Sırası ile Oswald Avery, Colin Macleod ve Maclyn McCarty....................... 36
Şekil 19. James Watson ve Francis Crick ................................................................... 37
Şekil 20. DNA çift sarmal yapısı ................................................................................ 37
Şekil 21. Santral doğma mekanizması ......................................................................... 38
Şekil 22. DNA replikasyonu ....................................................................................... 38
Şekil 23. Sırasıyla Stanley Cohen ve Herbert Boyer .................................................... 40
Şekil 24. Rekombinant DNA teknolojisi ..................................................................... 41
Şekil 25. Sırası ile Georges J. F. Köhler ve César Milstein .......................................... 41
Şekil 26. Monoklonal antikor üretimi .......................................................................... 42
xi
Şekil 27. Phil Leder, Tim Stewart ve meme kanseri modelinin oluşturulduğu ilk
transgenik fare ............................................................................................................ 43
Şekil 28. FDA’ nın onayladığı ilk biyoteknolojik ilaç “Humulin” ............................... 44
Şekil 29. Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR)............................................................. 44
Şekil 30. Recombivax HB, İlk Genetik Modifiye Aşı .................................................. 45
Şekil 31. Ateş böceklerinde lusiferaz enzimini kodlayan genin aktarıldığı tütün bitkisi 46
Şekil 32. Bitki fizyoloğu Athanasios Theologis ve ACC sentaz geni içermek üzere
modifiye edilmiş, CGN-89564-2 olarak da bilinen bir Flavr Savr domates .................. 48
Şekil 33. Çekirdek transfer yöntemi ile Dolly’ nin klonlanması................................... 49
Şekil 34. Embriyonik kök hücre üretimi ...................................................................... 50
Şekil 35. Altın pirinç................................................................................................... 51
Şekil 36. Gen çipi (complete human gene microarrays ).............................................. 53
Şekil 37. Deniz anasında yeşil floresans ...................................................................... 54
Şekil 38. Yapay genom üretimi ................................................................................... 55
xii
KISALTMALAR
AB
: Avrupa Birliği
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
AIDS
: Acquired Immune Deficiency Syndrome \Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği
Sendromu/EBES
BM
: Birleşmiş Milletler
DNA
: Deoksiribonükleik asit
DPT
: Devlet Planlama Teşkilatı
E.coli
: Escherichia coli
EAPB
:
European
association
of
Pharmaceutical
Biotechnology\Avrupa
Farmasötik Biyoteknoloji Derneği
EFB
: Avrupa Biyoteknoloji Federasyonu
FDA
: Food and Drug Administration\ Gıda ve İlaç Dairesi
GDO
: Genetiği Değiştirilmiş Organizma
GMBAE : Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırma Enstitüsü
GYDO
: Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar
HIV
: Human Immunodeficiency Virus / İnsan Bağışıklık Yetmezlik Virüsü
HPV
: İnsan Papillomavirus
IFGM
: Institute of Food and Grocery Management
IUPAC
: International Unions of Pure and Applied Chemistry
M.Ö.
: Milattan Önce
MAM
: Marmara Araştırma Merkezi
xiii
MS
: Multiple Skleroz
NRRL
: Northern Regional Research Laboratory
NT
: Nükleus Transferi
OECD
: Organization for Economic Cooperation and Development
PCR
: Polymerase chain reaction (Polimeraz Zincir Reaksiyonu)
PHA
: Polyhydroxylalkanoates
RNA
: Ribonükleik asit
SARS
: Severe Acute Respiratory Syndrome
Taq
: Thermus Aquaticus
THP
: Tek Hücre Proteini
TTGV
: Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı
TÜBA
: Türkiye Bilimler Akademisi
TÜBİTAK : Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu
14
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Yaşam, kaydedilen tarihten daha eskidir. Biyoteknoloji de insanlık tarihi kadar uzun ve
eski bir tarihe sahiptir. Organizmalar sadece kendi soylarının mesaj ve hafızalarını
değil, aynı zamanda gelecek kuşaklarının plan veya yazılımlarını da içlerinde taşırlar
(1). Ve Karl Ereky ‘e göre; “Biyoteknoloji alanındaki ürün çalışmalarının hemen hepsi,
ham materyallerden canlı organizmalar yardımıyla üretimi içerir. “
Biyoteknoloji, tek veya çok hücreli canlıların, organ doku veya hücrelerin, ekonomik
değeri olan ürünlerin elde edilmesinde kullanılmasıdır.
İnsan, medeniyetin başlangıcından bu yana binlerce yıllık deneyimlerinin sonucunda
çeşitli araçlar, yöntemler ve teknolojiler geliştirmiş, doğayla olan ilişkisini, istemsiz bir
bağlılıktan, doğa ve canlılar üzerinde müdahil olmaya ve onları üretimde kullanmaya
dönüştürmüştür. Artan bilgi birikimiyle birlikte yeni bir evrenbilim anlayışı ortaya
konulmuş, insan yaşamını pek çok alanda etkileyecek bilimsel gelişmeler yaşanmıştır.
Biyoteknoloji, tarihsel süreçte her dönemde çeşitli alanlarda teknolojik gelişmeler
açısından anahtar rol oynamıştır.
Tüm bilimler gibi biyoteknolojinin de ortaya çıkışı ve ilerleyişi, birçok bilim insanının
çalışmaları ve her biri çığır açacak nitelikteki katkılarıyla mümkün olmuştur.
Bu çalışmanın amacı, biyoteknolojinin, tarihsel derinliği, kültürel, multidisipliner
genişliği, çeşitlilik ve karmaşıklılığı, ve devam eden evrimsel sürekliliği içerisinde
fermantasyon teknolojisinden insan genom projesine uzanan, tarihsel gelişimini
incelemek ve sunmaktır.
15
2. GENEL BİLGİLER
2.1. BİYOTEKNOLOJİNİN TANIMI
Biyoteknoloji; belirli bir amaca hizmet etmek üzere ürün üretildiği ya da değişikliğe
uğratıldığı, bunlar yapılırken de biyolojik sistemlerin, canlı organizmaların veya
türevlerinin kullanıldığı teknolojik uygulamalar olarak tanımlanır (2,3).
Biyoteknoloji kavramını ilk kez 1919 yılında Karl Ereky kullanmıştır ve bu kavramın
tanımını
“Biyolojik
sistemlerin
yardımıyla
hammaddelerin
yeni
ürünlere
dönüştürüldüğü işlemlerdir” şeklinde yapmıştır (4). Bu tanım, o zamanki geleneksel
biyoteknolojik uygulamalara çok benzemektedir. Çünkü, o yıllarda biyoteknolojik
sistemler herhangi bir değişikliğe uğratılmadan kullanılmıştır. Bunun başlıca nedeni,
teknolojinin gelişmemiş olmasıdır. Biyoteknoloji teriminin o zamanki tanımı, anlamı ve
kapsamı, günümüze kadar gelişen modern tekniklerin bu alana uygulanması ile, önemli
ölçüde değişikliklere uğramıştır (5).
1929 yılında Brockhaus biyoteknolojiyi, mikroskobik hayat formlarını keşfetmek için
endüstriyel uygulamaların kullanılması olarak tanımlamıştır (6).
1933 yılında Nature dergisi biyoteknolojiyi, insan gelişimi için kullanılan biyolojik
teknolojiler olarak tanımlamıştır (7).
1962’de biyoteknoloji, biyolojik sistemler ve aktivitelerinin çok yönlü kullanımı olarak
tanımlanmıştır (8).
1981 yılında Avrupa Biyoteknoloji Federasyonu tanımına göre “Biyoteknoloji: İnsan ve
çevre sağlığını olumsuz etkilemeyecek yöntemler ile, biyolojik sistemlerin bilim ve
mühendislik ilkelerine dayalı olarak ürün ve hizmet üretiminde kullanılmasıdır”(9).
1982 yılında Bull biyoteknolojiyi, biyolojik araçlardan elde edilen materyallerden doğa
bilimleri ve mühendislik prensipleri uygulanarak ürün ve fayda elde edilmesi olarak
tanımlamıştır (10).
16
1982 yılında OECD (Organization for Economic Cooperation and Development:
Ekonomik
İşbirliği
ve
Kalkınma
Örgütü)
tarafından
biyoteknolojinin
tarifi
“Biyoteknoloji; temel bilimlerin ve mühendislik ilkelerinin, hammaddelerin biyolojik
araçlar yardımı ile ürünlere dönüştürüldüğü süreçlere uygulandığı bir teknolojidir”
şeklinde yapılmıştır (11).
1984 yılında IUPAC (International Unions of Pure and Applied Chemistry ) ise
biyoteknolojiyi “ Biyokimya, Biyoloji, Mikrobiyoloji ve Kimya Mühendisliği’nin
endüstriyel süreçlere ve ürünlere ( bu ürünler, sağlık, enerji ve tarım ürünlerini içerir.)
ve çevreye uygulanmasıdır.” şeklinde tanımlar (12).
1989
yılında
EFB,
biyoteknolojiyi
“Doğa
ve
mühendislik
bilimlerinin,
mikroorganizmaların, hücrelerin, bunların parçalarının ve moleküler analoglarının ürün
ve hizmet üretimi için entegrasyonu” olarak tanımlamıştır (13).
BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Cartagena Biyogüvenlik Protokolü (2000)’ne göre
ise biyoteknolojinin tanımı “canlıların, canlı sistemlerin ve biyolojik süreçlerin bilim ve
mühendislik teknikleri uygulanarak mal ve hizmet üretmek amacıyla kullanılması”
şeklinde yapılmaktadır (14).
2.2. GÜNÜMÜZDE BİYOTEKNOLOJİNİN ÖNEMİ
Biyoteknoloji, mikroorganizma, hücre veya doku kültürlerinden veya mikrobiyal
metabolitlerden, mikrobiyoloji, biyokimya ve mühendislik bilimlerinin kullanılarak
değerli ürünlerin elde edildiği interdisipliner bir bilim dalıdır.
Biyoteknoloji, mikroorganizma, enzim ve bunların sistemlerinin üretim ve hizmet
sektörlerinde kullanılması olarak tanımlanmaktadır. Biyoteknolojinin birçok alanda,
gerek sanayi boyutunda, gerekse bilimsel boyutta çok geniş uygulama alanları
bulunmaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde giderek büyük önem taşıyan
“Biyoteknoloji” alanındaki araştırma ve eğitim çalışmaları ulusal ve uluslararası
örgütlerce desteklenmekte; bazı ülkelerde bu alanda yapılan büyük yatırımlarla bu
ülkeler dünya liderliğine soyunmaktadır (15).
İlk lisansüstü eğitim programlarına ABD de 1947 yılında ve İngiltere’de 1958 yılında
başlanmıştır. AB ‘nin Altıncı Çerçeve Programının toplam 17.5 milyar euroluk
bütçesinin 2.3 milyar euroluk kısmını biyoteknoloji oluşturmuştur.
Günümüzde pek çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülke lisans ve lisansüstü biyoteknolji
17
diploması vermektedir. Şu anda yaklaşık 200 hastalık için piyasada 300 den fazla
biyoteknolojik ilaç bulunmaktadır (16).
Ortaya konan her yeni buluş veya teknik, diğer bir uygulamaya, ileriye dönük olarak,
büyük katkıda bulunmuş, onun temel ve itici gücünü oluşturmuş ve yeni ufukların
açılmasına ve yeni problemlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Dünyada giderek artan sayıda ülke, biyoteknolojik araştırmalarda ve buna bağlı olarak
oluşturulan yeni ürünlerin kullanıma çıkarılmasında, bu yönden öncelik kazanarak
biyoteknoloji pazarına hakim olmada birbirleriyle yarış haline girmiş bulunmaktadır.
Bu alanda büyük aktivite gösteren birçok büyük firma kurulmuş ve çok büyük yatırım
yapılmıştır. Kısa bir gelecekte biyoteknolojik ürünlerin, aynen mikroelektronik
malzemeler gibi, gelişmiş ülkelerin ticarî bir silahı haline geleceği çok açıktır (17).
Asırlardır süren geleneksel biyoteknolojinin insan hayatında bu denli köklü bir
değişiklik yapma potansiyeli taşıması nedeni ile içinde bulunduğumuz çağa
“biyoteknoloji çağı” demek yanlış olmayacaktır (18).
Ancak bütün bunların yanında; yeni ürünlerin, hizmetlerin ve süreçlerin toplumsal
güvence ve etik açılarından izlenmesi ve kontrolü gibi çok önemli olguların da garanti
altına alınması gerekmektedir. Halen bu konular uluslararası boyutlarda da hararetle ve
çekişmeli olarak tartışılmakta, sağlıklı çözümler üretilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca
biyoteknolojik araştırma çalışmaları için elverişli koşulların yaratılabilmesi, önemli bir
başlangıç ve alt yapı yatırım maliyetini de gündeme getirmektedir. Sonuçları ise,
özellikle giderek yaygınlaşan küreselleşme olguları ve uygulamaları nedeniyle de;
evrensel boyutlu, toplumsal etkiler ve yankılar yaratabilecek niteliktedir. Bu bakımdan
modern biyoteknolojinin bilimsel ve endüstriyel platformda bu denli güçlenmesi;
biyomühendislik araştırma altyapısının teknik açıdan ve insan gücü olarak gelişmesiyle
toplumsal refaha katkı sağlaması ise, ancak “biyogüvenlik” önlemlerinin alınması ile
mümkündür. Böylece bilimsel ve toplumsal gerekliliklerin, endüstri ve yasa koyucuların
da destek ve katılımıyla bir ortak bilimsel platformda buluşturulması ilkesi, esas
alınmıştır. Böylece üretken bir bilgi birikiminin geliştirilmesi sağlanırken, bu alanın
bütünleyicileri ile kollektif bir paylaşıma gidilerek, sağlıklı ve verimli bir alt yapının
oluşturulması ilkesi de esas alınmalıdır (19).
Türkiye’de de Devlet Planlama Teşkilatı tarafından Biyoteknoloji 2000’li yılların bilimi
18
ve anahtar endüstri olarak ilan edilmiş ve önümüzdeki yıllarda biyoteknoloji sektöründe
diğer sektörlere göre çok daha fazla gelişme beklendiği kaydedilmiştir (20).
2.3. BİYOTEKNOLOJİNİN TARİHÇESİNE GENEL BAKIŞ
Tarih öncesi çağlardan birkaç yüzyıl öncesine kadar bitkiler sadece yiyecek kaynağı
olarak, mikroorganizmalar fermente besinlerin üretiminde, hayvanlar ise hem iş gücü
hem de besin kaynağı olarak kullanılmıştır. Ancak bilimin hızla gelişmesi ve buna bağlı
olarak biyoteknoloji kavramının hayatımıza girmesi ile bu yararlanımın ne kadar sınırlı
olduğu anlaşılmıştır (21).
Biyoteknoloji yeni bir terim olmasına karşın, biyolojik süreçlerin insan yaşamında
kullanımı insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe dayanmaktadır. Biyoteknolojinin
uygulamaları tarihin
çok
eski dönemlerinde,
milattan
önceki
yıllarda
dahi
görülmektedir.
İnsanlar binlerce yıldan beri organizmaları kendi yararlarına kullanmakta ve
değiştirmektedir. Binlerce yıldır, biyokimyasal ve genetik mekanizmaların nasıl
işlediğini bilmeden şarap ve bira yapımında fermantasyondan, peynir ve yoğurt
yapımında sütün bakteriyle ekşitilmesinde ve ekmek yapımında da mayalardan
yararlanılmıştır (22).
Biyoteknolojinin M.Ö yıllarda Sümerlerin ve Babillerin fermentasyon tekniğini
kullanarak bira yapmaya başlaması ve M.Ö 4000 yıllarında Mısırlıların ekmek mayası
kullanmalarıyla ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Bunu, teknolojinin diğer dallarındaki
gelişmelere paralel olarak yoğurt, ekmek, peynir, antibiyotikler, alkoller, organik asitler
gibi diğer ürünler izlemiştir (23). DNA’nın yapısı ve taşıdığı genetik kodun
çözülmesinden sonra birçok biyolojik sırrın DNA’nın baz diziliminde saklı olduğu
anlaşılmış, ve moleküler düzeyde çalışmalar başlamıştır.
Biyoteknolojideki gelişmeler milattan önce mayalama tekniğinin kullanılması ile bira ve
ekmek mayası üretiminden, günümüzde teknolojik birçok gelişmenin de katılımı ile
genetiği değiştirilmiş organizmaların yetiştirilmesine kadar uzanan tarihi bir yolculuk
olarak anlatılabilir (24).
Bu şekilde bakıldığında genetik biliminde uzun zamana yayılan birikim ve gelişmelerin
önemli bir kısmının aynı zamanda biyoteknolojinin de temellerinin atılması anlamına
geldiği söylenebilir (25).
19
Modern genetik, 19. yüzyılın sonunda ve Mendel’in çalışmaları ile başlamıştır (26).
Gregor Mendel’in 1866’da bezelyeler üzerinde yaptığı çalışmalar ile genetik biliminin
temelleri atılırken biyoteknolojinin ilk uygulaması olarak kabul edilebilecek seçilmiş
tohumlar ile çaprazlama yönteminin de ilk adımları atılmıştır (27). Endüstriyel
uygulamalarda, mikroorganizmaların kullanımı (mayalar ve laktik fermentler / enzimler
vb. gibi) tarihsel bir uygulama olup enzimlerin (peynir için rennet enzimi gibi)
kullanılmaya başlanması da bu çerçevede değerlendirilebilmektedir. Genetik ve daha
geniş anlamda biyoloji, 1940’lı yıllarda Delbruck’un çalışmaları ile yeni bir döneme
girmiştir (28). 1950’li yıllarda kalıtım materyalinin DNA olduğunun anlaşılması ve
Watson Crick tarafından DNA’nın yapısının aydınlatılması ile 20. yüzyılda genetik
biliminde ivmesel gelişmeler yaşanmıştır (29). 1960’lı yılların sonunda genetik kodların
tamamen saptanmasıyla daha ileri düzeyde gelişmiştir. Bu kapsamda moleküler biyoloji
alanında; yeni araçlar geliştirilmiş olup bunlar tarımda gelişimin ve dışsal çevreye
uyumun biyolojik etmenleriyle, organizmaların biyolojisi arasındaki ilişkileri anlamada
da kullanılmaya başlamıştır (30).
XX. yy’ın başlarında, kimya sanayisinin gelişmesi ve buna koşut olarak organik boya
üretiminin başlaması, organik kökenli çözücülere gereksinimi artırdı; alkollü içki
sanayisinde ulaşılan teknolojik birikim fermantasyon yoluyla büyük çapta solvent etanol
üretimini olanaklı kılmıştır. Tarihte ortaya çıkan büyük krizler biyoteknolojinin
gelişmesine ve sanayisel ölçekte uygulanmasına yol açmıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda
patlayıcı madde üretmek üzere ortaya çıkan aseton açığı, asetonun mikrobiyal yöntemle
üretilmesiyle karşılanmıştır; 1920 lerde bulunan penisilin, ancak 1940 larda, savaşın
doğurduğu baskılar sonucu yaygın biçimde üretilmeye başlanmıştır. 1933'te bütün canlı
sistemlerinde kalıtım mekanizmasının temelini oluşturan DNA molekülünün yapısı
açığa çıkarılmıştır (31).
1970’li yıllardan günümüze kadar olan dönemde ise hem proteinler ve metabolik
döngülere ilişkin bilgilerimiz artmıştır, hem de DNA’nın enzimler aracılığıyla kesilip,
değiştirilebilmesi ve bir canlıdan bir başkasına nakledilebilmesini mümkün kılan
teknolojiler gelişmiştir. Örneğin, sıcak su kaynaklarında yaşayan bakterilerden birinden
elde edilen, yüksek sıcaklığa dayanıklı olan Taq DNA Polimeraz, günümüzde uygulama
ve temel bilim çalışmalarının ayrılmaz bir parçası olan PCR’ nin önemli bir girdisidir
(32).
20
1970 li yılların başında yaşanan petrol krizi, bilim adamlarını fosil kaynaklar (petrol,
kömür, doğal gaz) yerine şeker, selüloz, nişasta ya da kimi yenilenebilir hammadde
kaynaklarına yöneltmiştir. Bu genel eğilim de, biyoteknolojiye büyük bir ivme
kazandırmıştır. 1973’te ABD’ li iki bilim adamı (Boyar ve Cohen) bir kurbağa
hücresinden belirli bir özellik taşıyan bir geni ayırarak bunu mikrobiyal bir hücreye
aktarmayı başarmıştır; ertesi yıl bir mikroorganizmanın, kurbağaya ait geni, kendi
geniymişçesine işleme soktuğu saptanmıştır. Böylece genetik mühendisliği teknikleri
doğmuştur (33).
İnsanoğlunun yerleşik hayata geçişinden itibaren deneme yanılma yoluyla temel
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik üretime dayandırılan ilk biyoteknolojik uygulamalar
1970’ li yılların sonunda genetik mühendisliği, hücre kültürü ve hücre füzyonu
alanlarında sağlanan gelişmelerin sonucunda yeni bir endüstrinin ortaya çıkmasına
neden olacak bir değişim geçirmiştir (34, 35).
İkinci Dünya Savaşı sonrasında, tarım geliri ile toprak ve iklim koşullarının kısıtlayıcı
olmadığı hemen tüm ülkelerde, yapılan yatırımlarla özellikle tarımsal verimlilikte
beklentilerin ötesinde artışlar kaydedilmiştir. Başlangıçta “Yeşil Devrim” olarak
adlandırılan ve ağırlıkla 1970-1980 yılları arasını kapsayan söz konusu büyüme
döneminde dünya nüfusunun ortalama yıllık artış hızı yüzde 1.6 iken tarımsal büyüme
yüzde 2.0 seviyesinde seyretmiştir. Bu yüksek büyüme hızı, bilimsel ve teknik alandaki
ilerlemelerle desteklenen tarımsal verimlilikteki artış sayesinde gerçekleştirilmiştir.
Temellerini yeşil devrimin oluşturduğu tarımsal büyümenin aslında, birkaç teknik
alandaki ilerlemeden kaynaklandığı ifade edilmektedir (36).
Tarımsal alanda “Yeşil Devrim” olarak adlandırılan biyoteknoloji uygulaması önemli
ölçüde ürün verimi artışlarına yol açmış ayrıca özellikle gelişmekte olan ülkelerin
tarımında köklü dönüşümler yaratmıştır (37, 38, 39).
Tarımın modernleştirilmesinde esas önemli bir unsur olan, emeğin sermaye ile yer
değiştirmesini güçlü bir şekilde sağlayan ve son dönemde bilgisayar ve uzay
teknolojileri
yardımıyla,
girdi
optimizasyonu
oldukça
hassaslaştırabilen
ve
kolaylaştırabilen bir yapıya kavuşmuştur. Tarımsal mekanizasyon, kontrollü sulama ile
birlikte yüksek ürün verimliliğini de getiren, özellikle azot bazlı suni gübrelerin
kullanımı, önemli oranda kimyasallar yoluyla uygulanmış olan ve halen uygulanan bitki
koruma önlemleri, şehirleşme ile paralel büyüyen, talebi büyük oranda şehirden alan,
21
tarımda bilimsel teknikler kullanılarak, sonucu amaca bağlı yönlendiren gelişmeler
arasındadır. Enerji veya protein ağırlıklı hayvan beslenmesinin sağlanması ve bitkisel
besin tüketiminin, daha yüksek nitelikli hayvansal besine dönüştürülmesinde görülen
büyük gelişmeler; ilaçlar, aşılar ve tanı araçlarındaki gelişmelerle birlikte hayvan
sağlığında kaydedilen ilerlemelerle, ekonomik anlamda kayıpların önlenmesi, tarımdaki
verimliliğin yüzde 50’sinin kaynağı durumundaki ıslah ve hibrit tohum üretimi
çalışmaları birbirini izleyen teknolojik gelişimler olarak özetlenebilmektedir. Doğal
kaynakların kısıtlanmasına bağlı, ekilebilir toprakların alt sınırlarına ulaşıldığı bir
dönemde, yeni hibrit tohumlar ve suni gübrelerin kontrollü sulama yöntemleriyle
kullanılması, önemli ölçüde ürün verimi artışlarına yol açmıştır. Bu, özellikle de
gelişmekte olan ülkelerin tarımında köklü dönüşümler yaratmıştır. Yeşil devrimle,
tarımda genel anlamda gen nakline dayanmayan ıslah çalışmalarıyla yürütülürken, diğer
taraftan da daha ileri düzeyde genetik çalışmalar sürdürülmüştür (40).
1970-1980’li yılları kapsayan bu tarımsal büyüme tarımsal mekanizasyon, kontrollü
sulama, suni gübrelerin kullanımı, bitki koruma önlemlerinin geliştirilmesi, hayvan
beslenmesi ve hayvan sağlığında kaydedilen gelişmeler ile ıslah ve hibrit tohum üretimi
çalışmaları gibi birçok basamakta meydana gelen gelişmelerin bir bütünüdür (41, 42).
Islah programlarında seçilim yapılırken ürün kalitesi ve miktarı gibi bitkisel özellikler
ön planda tutulduğundan, hastalık ve zararlılara karşı dayanıklılık her zaman ikinci
planda kalmıştır (43).
Temel bilimlerde oluşturulan bu yeni birikim birçok teknik uygulamayı da birlikte
getirmiştir. 1970 yılında Smith, Wilcox ve Kelly gibi bilimciler, genetik bilgileri taşıyan
uzun DNA (deoksiribonükleik asit ) zincirini belli noktalardan kesme yeteneğine sahip,
hassas bir moleküler makas gibi davranan kısıtlama enzimlerini (restriction enzymes)
saptamışlardır. Escherichia coli’ de ilk gen nakli 1973 yılında Boyer ve Cohen
tarafından gerçekleştirilmiştir. Böylece, modern biyoteknoloji bu iki yönteme dayalı
olarak günümüzdeki gelişmişlik düzeyine ulaşmıştır. Nitekim DNA zincirinin
parçalarına ayrılabilmesi ve çoğaltılarak mikroorganizmalara yerleştirilmesi de, bu
yollarla olanaklı hale gelmiştir (44).
1980‘ li yıllarda, laboratuar koşullarında DNA parçacıklarının kopyalarının üretilmesini
sağlayan PCR yöntemi geliştirilmiş (45) ve 1983 yılında ABD’de bir grup şirket
tarafından bitki üzerinde ilk gen nakli gerçekleştirilmiştir. Bu arada biyokimyasal
22
analizlerin otomasyonu da, baş döndürücü şekilde ilerlemiştir. Gen teknolojisinin
yüksek düzeyde yatırım gerektirmesi nedeniyle, 1980 yılında ABD Yüksek
Mahkemesi’nin patent korumasını, bitki parçaları, dokuları ve genleri dahil yeni
bitkilere yaygınlaştırılmasına olanak tanıyana kadar, ticari uygulamalar yeterince
gelişememiştir (46).
1983 yılında, ABD’de Monsanto ve Agrigenetics şirketleri tarafından bitki üzerinde ilk
deneysel gen nakli gerçekleştirilmiştir. Deneysel sürecin bitip, ticari ürünlerin piyasaya
sürülmesi bir on yıl daha almış ve 1990’lı yılların başında (1994), yine ABD’de
Calgene tarafından ilk ticari transgenik (gen nakli uygulanmış) bitki, ‘Flavr savr
domates’ adıyla 1996 yılında piyasaya sürülmüştür. Daha sonra ise, gen nakli
yöntemiyle kuraklığa, bitki zararlılarına karşı dayanıklı ve kalite özellikleri değiştirilmiş
pamuk, soya, mısır, kanola elde edilmiştir. Öte yandan, günümüz bilgi ve uygulama
düzeyinde, gen naklinin sadece bir veya birkaç gen ile yapılabildiği göz önüne
alındığında, belirli bir bitki zararlısına karşı koruma veya özel bir zararlıya karşı toksin
sentezleme gibi çok fazla sayıda gen değişimini gerektirmeyen tekniklerle, tarımda
yaşanan sorunlara kısmi çözümler üretildiği gözden kaçırılmamalıdır. Hemen her
transgenik tohuma yerleştirilebilen yok edici (terminatör) genlerin, bu tohumdan üreyen
yeni tohumların kısır olmasına ve böylece dünyada tarımla uğraşanların %80’inin, halen
kullanmakta olduğu üründen tohumunu ayırarak tekrar ekim imkanının ortadan
kalkmasına ve dolayısıyla üreticilerin transgenik tohum üreticisi firmalara bağımlı
kalmasına neden olacağı belirtilmektedir (47).
1990’lı yılların sonuna doğru genetiği değiştirilmiş (ya da klonlanmış) hayvan
üretiminin ilk adımları atılmış ve çekirdek transferi yöntemi ile klonlanan ilk canlı
olarak tarihe geçen “Dolly” dünyaya gelmiştir (48).
2000’li yıllara gelindiğinde ise biyoteknoloji ile ilgili gelişmeler altın çağını
yaşamaktadır ve bu teknoloji başta sağlık sektörü olmak üzere tarım, hayvancılık ve
endüstri sektörlerinde de büyük rol oynamaktadır (49).
Esasen gelişmeler doğrultusunda gerçekleştirilen Biyoteknoloji Dünya Kongresinde
(The World Congress on Biotechnology- 2000) 2000’li yıllar da dahil, yapılan tüm
çalışmalar ve projeksiyonların da, moleküler biyoloji yanında; içme suları, diğer besin
kaynakları ve enerjinin geri kazanımı, biyodegradasyon, biyogaz üretimi, hücresel
interaksiyonlar, operasyonel tasarımlar, metabolik ürünler mühendisliği (hücre
23
mühendisliği), mikrobiyal başkalaşım, biyoinformatik, tanı / sağıtım, biyoproses,
biyokatalizleme vb. birçok konuda da çalışmaların sürdürülmesine ve yoğunlaşmasına
neden olduğu tartışılmıştır (50).
Son 15-20 yıl, biyoteknolojik gelişmelerin altın çağı olarak kabul edilmektedir ve
biyoloji, kimya, fizik, biyokimya, mikrobiyoloji ve diğer bilim dallarındaki yeni
buluşlarla bu yeni alan desteklenmiş ve insanoğlunun hayallerinin sınırladığı noktaya
kadar adım adım gerçekleşmiştir.
Günümüzdeki uygulamalar; yeni ilaçların üretimi, transgenik bitki ve hayvanların elde
edilmesi, biyolojik yakıt elde edilmesi, gen terapileri ve çevre kirliliğini önlemeyi içeren
çok farklı araştırma alanlarını kapsamaktadır. (51, 52, 53, 54, 55).
2.4. KISA TARİHÇE
Biyoteknolojinin tarihsel gelişim süreci ve alanın gelişmesi ile ilgili önemli olaylar ve
tarihler kronolojik sıraya göre özetlenmeye çalışılmıştır (56, 57, 58, 59, 60, 61, 62,63,
64, 65, 66).
M.Ö 15.000
Islah ile ilgili ilk uygulamaların Nil vadisinde başladığı sanılmaktadır.
M.Ö 8000
İnsanlar bitki ve hayvanları ıslah etmiştir. Patates beslenme amacı ile yetiştirilen ilk
bitkidir.
M.Ö 6500
Süpürge tohumları kullanılarak ilk bira üretilmiştir.
M.Ö 6000
Sümerler ve Babiller temelindeki bilimsel mekanizmayı bilmeden fermantasyon tekniği
kullanarak bira yapmaya başlamıştır.
24
Şekil 1. Biranın kullanımını gösteren Sümer silindir mühür baskısı
M.Ö 4000
Mısırlılar maya kullanarak ekmek yapmaya başlamıştır.
Şekil 2. Eski Mısır’ da ekmek yapımını gösteren bir gravür
25
M.Ö 2000
Tarımsal üretim tekniklerinin denenmeye başladığı dönemdir, ilk hurma ağacının
yetiştirildiği bildirilmektedir.
M.Ö 3000
Temelindeki bilimsel mekanizmayı bilmeden fermantasyon tekniği ile alkolik
mayalanma gerçekleştirilmiştir.
Sirke yapımı öğrenilmiştir.
M.Ö 2000
Mezopotamya’da şarap üretimi gerçekleştirilmiştir.
M.Ö 1750
Sümerlere ait tabletler üzerinde, fermantasyon teknikleri kullanılarak bira üretildiğine
dair kanıtlar bulunmuştur.
Şekil 3. Fermantasyon işlemi ile bira üretimini gösteren Sümer tabletleri
M.Ö 600
İlk zeytin ağaçlarının yetiştirildiği dönemdir.
M.Ö 500
Çinliler, küflü soya fasulyesini antibiyotik olarak ve yanıkları tedavi etmek için
kullandı.
M.Ö 250
Yunanlılar hasat döngüsünü deneyerek ürün verimliliğini artırmıştır.
26
M.S 100
Çinliler, toz haline getirilmiş krizantem bitkisini insektisit olarak kullanmıştır.
1150
Etanol üretimine başlanmıştır.
14.yy
Sirke üretimi (endüstriyel) başlamıştır.
1590
Mikroskop Janssen tarafından bulunmuştur.
1650
Kültür mantarı üretimi gerçekleştirilmiştir.
1663-1665
Robert Hooke mikroskop ile tüm canlıların hücrelerden oluştuğunu keşfetmiştir.
Şekil 4. Robert Hooke tarafından kullanılan mikroskop ve ona ait bir gravür
1673
Leeuwenhoek tarafından protozoa ve bakteri keşfedilmiştir.
Antonie van Leeuwenhoek (1632 -1723), protozoa ve bakterilerin fermantasyonda rol
oynayabileceğini açıklayan ilk bilim adamı olmuştur.
27
Şekil 5. Antonie van Leeuwenhoek ve kullandığı mikroskobun bir gravürü
Başlangıçta zanaatsal bir yaklaşımla ve farkında olmaksızın kullanılan bu süreçlerin
temel biyolojik bilimlerde 18.yüzyılda ortaya çıkan gelişmelere paralel olarak bilimsel
ve teknolojik kontrolü devreye girmiştir.
1761
Kölreuter ilk kez bitkilerde melezleme çalışması yapmıştır.
1797
Edward Jenner mikroorganizmaların insan hastalıkların tedavisinde kullanılabileceği ve
bu fikirden hareketle smallpox virüse karşı aşı ürettiğini yayınlamıştır ve bir çocuğu
çiçek hastalığından korumak için aşılamıştır.
Şekil 6. Dr. Edward Jenner’ in Çiçek hastalığına karşı bir çocuğu aşılaması
1802
Gottfried tarafından ilk kez “biyoloji” terimi kullanılmıştır.
28
1830
Proteinlerin keşfedilmiş ve yapıları tanımlanmıştır.
İskoçyalı botanik uzmanı Robert Brown bitki hücrelerinde nükleusu tanımlamıştır.
1833
İlk enzimler izole edilmiştir.
Hücre çekirdeği keşfedilmiştir.
1834
Dutrochet tarafından dokunun yaşayan hücrelerden oluştuğu bulunmuştur.
1835
Charles Cagniard ilk kez mayalar ile ilgili çalışmalar yapmıştır.
Schleiden ve Schwann isimli araştırmacılar bütün organizmaların hücrelerden meydana
geldiği görüşünü ileri sürmüşlerdir.
Virchow her hücrenin başka bir hücreden köken aldığını iddia etmiştir.
Şekil 7. Theodore Schwann, Matthias Schleiden ve Rudholf Virchow
1845
Temel besin maddesi olarak kullanılan patateslerde meydana gelen mantar hastalığı
sonucunda bir milyona yakın İrlandalı hayatını kaybetmiştir.
1855
Escherichia coli (E.coli) bakterisi keşfedilmiştir. İlerleyen zamanlarda, biyoteknoloji
için temel araştırma, geliştirme ve üretim aracı olacaktır.
29
Şekil 8. E.coli bakterisinin mikroskobik görünüşü
1856
Louis Pasteur (1822 -1895) Mikroorganizmaların fermantasyondan sorumlu olduklarını
kesin bir şekilde tanımlamıştır.
1857-1864
1857 de Pastör mayalar ile ilgili deneysel araştırmalara başlamış ve 1864’de mayaların
yaşayan mikroorganizmalar olduğunu ispat etmiştir.
Şekil 9. Louis Pasteur
1863-1865
Mendel, bezelyeler ile yaptığı çalışmalar sonucunda, özelliklerin nesilden nesile
bağımsız birimler -ileride gen olarak tanımlanacak- aracılığıyla aktarıldığını
keşfetmiştir. Yaptığı gözlemler, genetik biliminin temellerini oluşturacaktır.
30
Şekil 10. Gregor Mendel
1869
Beyaz kan hücrelerinden ilk DNA izolasyonu gerçekleştirilmiştir.
Johann Friedrich Miescher alabalık sperminde nükleik asidi ilk defa izole ederek bu
bileşene “nüklein” adını vermiştir.
Şekil 11. Johann Friedrich Miescher
1870
Yeni bir portakal türü üretilmiştir.
1877
Robert Koch geliştirdiği boyama tekniği ile bakterilerin identifikasyonunu yapmıştır.
1877-1882-1883
Robert Koch, antraks (şarbon) basili, tüberküloz basili ve kolera basilini keşfetmiş ve
belli hastalıklara belli mikropların sebep olduğunu açıklamıştır.
31
Şekil 12. Robert Koch
Şekil 13. Sırası ile Tuberküloz, Şarbon (Antraks), Kolera basilleri
1878
Laval tarafından
ilk santrifüj geliştirilmiştir.
Mikrop terimi ilk kez kullanılmıştır.
1879
Alman embriyolog Walter Fleming kromatin varlığını keşfetmiştir. Hücre çekirdeği
içerisinde bulunan çubuk şeklindeki bu yapılar
adlandırılacaktır.
1881
Mikrobiyal yoldan süt asiti üretilmiştir.
ileride "kromozom” olarak
32
1882
Fleming, kertenkele larvaları üzerinde yaptığı mikroskobik inceleme ile hücre
bölünmesi ve aşamaları ile ilgili önemli sonuçlara ulaştığını bildirmiştir.
İsviçreli botanikçi Alphonso Candolle kültür bitkilerinin orijinleri ile ilgili yaptığı
önemli araştırmasını yayınlamıştır.
1883
Francis Gulton seçici çoğalma hipotezini ortaya atmıştır.
İlk kuduz aşısı geliştirilmiştir.
1884
Luther Burbank yetiştirdiği 800 yeni bitki çeşidi ve 200 farklı yeni meyve türü ile ilgili
52 sayfalık bir çalışma yayınlamıştır. Bu çalışma dünyada bitki biyoteknolojisi ile ilgili
önemli ipuçları içermesi yönü ile önemli kabul edilmektedir.
Şekil 14. Luther Burbank ve yeni bitki ve meyve türleri ile ilgili çalışması
1885
Fransız kimyacı Pierre Berthelot topraktaki bazı mikroorganizmaların atmosferdeki
nitrojeni tuttuğunu öne sürmüştür.
1888
Waldyer tarafından kromozom keşfedilmiştir.
1890
Amonyak ilk kez sentezlenmiştir.
33
1893
Robert Koch ve Louis Pasteur mayalanma sürecinin patentini almıştır.
Lister ilk kez difteri antitoksinini izole etmiştir.
20. Yüzyılın İlk Yarısı
1900
Walter Reed tarafından sarıhumma hastalığının sivrisinekler tarafından taşındığı
keşfedilmiş böylece hastalık oluşturan ilk viral etken ortaya konmuştur.
1902
İmmünoloji terimi ilk kez ortaya çıkmıştır.
Walter Sutton “gen” terimini ilk kez kullanmıştır ve kromozomların genleri taşıdığı
fikrini ortaya atmıştır.
1904
İlk suni ipek üretilmiştir.
1906
Genetik terimi literatüre girmiştir.
1907
İlk in vivo hayvan hücre kültürünün rapor edilmiştir.
1909
Genler ile kalıtımsal hastalıklar arasında bağlantı kurulmuştur.
1910
Biyolog Thomas Hunt Morgan yaptığı deneysel çalışma ile cinsiyetin kromozomların
etkisi ile belirlendiğini ortaya çıkarmıştır.
1911
Rous tarafından kansere neden olan virüs keşfedilmiştir.
1914
Manchester/İngiltere`de ilk kez bakteri kullanılarak kanalizasyon suları işlenmiştir.
34
1915
Faj veya bakteriyel virüsler keşfedilmiştir.
1916
Felix Huber bakterileri yok eden küçük virusları bakteriyofaj olarak tanımlamıştır.
1919
Biyoteknoloji kelimesi ilk kez bir Macar ziraat mühendisi olan Karl Ereky tarafından
kullanılmıştır.
Şekil15. Karl Ereky
1920
Evans ve Long tarafından insan büyüme hormonu keşfedilmiştir.
Suni ipek kullanımı endüstriyel olarak patlama göstermiştir.
1927
Herman Muller tarafından X-ışınlarının meyve sineklerinin kromozomlarında mutasyon
oluşturduğunu ortaya çıkarılmıştır.
1928
Alexander Fleming petri kaplarında bir parça küfle çevrelenmiş bölümde tüm
bakterilerin öldüğünü keşfetmiştir.
Böylece penisilin dönemi başlamıştır. Fakat 15 yıl sonra tıbbi kullanım için uygun
duruma gelmiştir.
35
Şekil 16. Alexander Fleming
1932
Genetik mühendisliği konusunda ilk kitap yayınlanmıştır.
1938
Proteinler ve DNA çeşitli laboratuarlarda çalışılmaya başlanmıştır. “Moleküler biyoloji”
terimi gündeme girmiştir.
1940
Genetik mühendisliği terimi Danimarkalı bir mikrobiyolog olan A.Jost tarafından ilk
kez kullanılmıştır.
1941
George Beadle ve Edward Tatum tarafından “Bir gen bir enzim hipotezi” ortaya
atılmıştır.
Şekil 17. George Beadle ve Edward Tatum
36
1942
Elektron mikroskobu bir bakteriyofajın tanımlanması ve karakterizasyonu için
kullanılmıştır.
1943
Avery DNA`nın dönüşüm faktörü olduğunu göstermiştir.
Rockefeller vakfı Meksika hükümeti ile işbirliği yaparak Meksika Tarım Programı
başlatılmıştır. Bu yabancı yardımıyla yapılan ilk bitki ıslahı çalışması olarak
biyoteknoloji tarihinde yerini almıştır.
1944
Oswald Avery, Colin Macleod ve Maclyn McCarty yaptıkları araştırma ile DNA’nın bir
protein değil, canlının temel yapıtaşı olduğunu ortaya çıkarmışlardır.
DNA genetik materyal olarak tanımlanmıştır.
Şekil 18. Sırası ile Oswald Avery, Colin Macleod ve Maclyn McCarty
1946
Farklı virüslerin aralarında genetik materyal değişimi yaptıkları ve yeni virüslerin
meydana geldiği deneysel araştırma sonuçları ile ortaya konmuştur.
1949
Linus Pauling yaptığı araştırma ile orak hücreli aneminin bir protein olan hemoglobinde
meydana gelen mutasyon sonucu ortaya çıkan bir genetik hastalık olduğunu ortaya
koymuştur.
37
1950
İngiliz bilim adamı Douglas Bevis aminoasitlerin Rh faktörü üzerindeki belirleyici
etkilerini ortaya çıkaran özel bir yöntem keşfetmiştir. Teknik uzun süre doğum öncesi
dönem genetik bozuklukların saptanabilmesi için kullanılmıştır.
1951
McClintock tarafından mısırda "zıplayan genler" keşfedilmiştir.
1953
James Watson ve Francis Crick yaptıkları çalışma sonucunda DNA`nın üç boyutlu, çift
sarmal yapıda olduğunu ve DNA’nın aynı zamanda genetik kod taşıdığını
keşfetmişlerdir.
Şekil 19. James Watson ve Francis Crick
Şekil 20. DNA çift sarmal yapısı
Kortizon büyük ölçekte üretilen ilk ürün olmuştur.
1954
Hücre kültür teknikleri geliştirilmiştir.
1955
İlk kez nükleik asit sentezinde yer alan bir enzim izole edilmiştir.
Frederick Sanger tarafından insülinin aminoasit sekansı bulunmuştur.
1956
Japonya`da fermantasyon süreci başarıyla uygulanmıştır.
38
Kornberg tarafından DNA polimeraz I enzimi keşfedilmiş ve bu keşif DNA`nın kendini
nasıl eşlediğinin anlaşılmasına yol açmıştır.
1957
Orak hücreli anemiye tek bir aminoasitteki değişikliğin neden olduğu gösterilmiştir.
Francis Crick ve George Gamov DNA’dan protein oluşumuna giden santral doğma
mekanizmasını açıklamışlardır.
Şekil 21. Santral doğma mekanizması
Matthew Meselson ve Franklin Stahl isimli araştırmacılar DNA replikasyon
mekanizmasını açıklamışlardır.
Şekil 22. DNA replikasyonu
1958
Arthur Kornberg DNA polimeraz enzimini ilk kez izole etmiştir.
DNA ilk kez tüpte çoğaltılmıştır.
39
1960
Melez DNA-RNA molekülleri yaratılmış, mesajcı RNA keşfedilmiştir.
1961
Genetik kod ilk kez anlaşılmıştır.
1964
Ters transkriptazın varlığı tahmin edilmiştir.
Stanford Üniversitesi öğretim üyesi genetik bilimci Charles Yanofsky ve arkadaşları
aminoasitlerle proteinler ve bunların DNA yapısındaki yeri ile ilgili önemli sonuçlar
elde etmişlerdir.
1965
Plazmitler keşfedilmiştir.
1966
Marshall Nirenberg, Heinrich Mathaei ve Severo Ochoa yaptıkları araştırma ile kodon
tanımın yaparak genetik kodun çözülmesi ile ilgili önemli sonuçlara ulaşmışlardır.
1967
İlk otomatik protein dizi ayrıştırıcısı geliştirilmiştir.
1969
İlk kez in vitro ortamda bir enzim sentezlenmiştir.
Harvard Üniversitesi’nden bir grup tıp öğrencisi DNA’da bulunan daha sonra yapılan
araştırmalar ile vücut şeker metabolizmasında etkili bir gen keşfetmiştir.
1970
Winconsin Üniversitesi’nden bir grup araştırmacı dokudan ilk DNA eldesini
gerçekleştirmiştir.
Spesifik restriksiyon nükleazları tanımlanmıştır. Böylece gen klonlama çalışmalarının
yolunun açılması, rekombinant gen teknolojilerinde devrim niteliği taşımaktadır.
Ters transkriptaz birbirinden bağımsız olarak sıçan ve kuş retrovirüslerinde
bulunmuştur.
40
Howard Temin ve David Baltimore reverse tarnskriptaz enzimini izole etmişlerdir.
1971
Restriksiyon endonükleazları keşfedilmiştir.
Ters transkriptaz`ın ribonükleaz aktivitesi gösterdiği bulunmuştur.
1972
İnsan DNA`sının bileşimi ile şempanze ve goril DNA`larının %99 benzediği
bulunmuştur.
Paul Berg restriksiyon enzimlerini kullanarak ilk rekombinant DNA molekülünü
oluşturmuştur.
1973
Stanley Cohen ve Herbert Boyer, bir kara kurbağasından aldıkları geni, bir bakteri
DNA' sına aşılayarak ilk başarılı rekombinant DNA deneylerini yapmışlardır. Bu
çalışma biyoteknoloji devrinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
Şekil 23. Sırasıyla Stanley Cohen ve Herbert Boyer
41
Şekil 24. Rekombinant DNA teknolojisi
1974
Amerikan Ulusal Sağlık Örgütü tarafından rekombinant genetik çalışmaların izlenmesi
için Rekombinant DNA Tavsiye Komitesi kurulmuştur.
1975
Koloni hibridizasyon ve Southern Blotting tekniklerinin spesifik DNA dizilimlerinin
tayini için kullanılmıştır.
Kohler ve Milstein monoklonal antikorların üretimini tanımlamışlardır
Şekil 25. Sırası ile Georges J. F. Köhler ve César Milstein
42
Şekil 26. Monoklonal antikor üretimi
1976
Rekombinat DNA ilk kez insanda kalıtımsal hastalıklarda kullanılmıştır.
Moleküler hibridizasyon ilk kez alfa talaseminin doğum öncesi teşhisinde kullanılmıştır.
Maya genlerinin ilk kez E.coli` de ekspresyonu gerçekleştirilmiştir.
1977
Genetik modifiye bakteriler ilk kez, insan büyüme hormonunun sentezi için
kullanılmıştır.
1978
North Carolina Üniversitesi bilim adamlarından Hutchinson ve Edgell`in DNA
molekülünün
spesifik
bölgelerinde
spesifik
göstermişlerdir.
E.Coli kullanılarak insan insülini üretilmiştir.
1979
İlk insan büyüme hormonu
sentezlenmiştir.
mutasyonların
oluşturulabildiğini
43
1980
A.B.D. Yüksek Mahkemesi, bir dava sonucunda (Diamond-Chakrabarty) genetik
modifiye canlı türlerinin, patentleme prensiplerini onaylamıştır. (Petrol yiyen bakteri
için patent verilmiştir.)
Araştırmacılar
bazı
yararlı
bakterilerle
genler
arasındaki protein
alışverişini
saptamışlardır.
Martin Cline ve ark bir fareye başka bir fareden işlevsel genler aktarmayı
başarmışlardır.
1981
İlk gen sentezleme cihazı geliştirilmiştir.
İlk genetik modifiye bitki rapor edilmiştir.
İlk patent ham petrolü parçalayan genetik modifiye bakteriye verilmiştir.
Ohayo Üniversitesi bilim adamları diğer hayvanlardan fareye gen aktarılması ile ilk
transgenik hayvanı üretmişlerdir.
Şekil 27. Phil Leder, Tim Stewart ve meme kanseri modelinin oluşturulduğu ilk
transgenik fare
44
1982
Genentech firması tarafından diyabet hastalarının tedavisinde kullanılmak üzere
"Humulin" adlı ilaç, genetik modifiye bakteriler kullanılarak üretilmeye başlanmıştır.
Bu ilaç, Gıda ve İlaç İdaresi tarafından onay verilen ilk biyoteknolojik ilaçtır.
Şekil 28. FDA’ nın onayladığı ilk biyoteknolojik ilaç “Humulin”
1983
Polimeraz Zincir Reaksiyon (PCR) tekniği geliştirilmiştir. ( Kary Mullis)
Şekil 29. Polimeraz Zincir Reaksiyonu (PCR)
İlk yapay kromozom sentezlenmiştir.
Spesifik kalıtımsal hastalıklara ait ilk genetik işaretleyiciler bulunmuştur.
Tek sarmallı DNA`dan çift sarmallı DNA sentezi için etkin metotlar geliştirilmiştir.
Araştırmacılar Huntington hastalığının yok edilmesi için gerekli kodları barındıran bir
gen keşfetmiştir.
45
1984
DNA parmak izi tekniği geliştirilmiştir.
İlk genetik modifiye aşı geliştirilmiştir.
Chiron, HIV virüsünü klonlamış ve genom dizilimini belirlemiştir.
Genetik mühendisliği teknikleri ile virüs, bakteri ve insektlere dayanıklı bitki geliştirme
çalışmaları başlatılmıştır.
1985
Tamamen aktif sıçan ters transkriptazı E.coli`de klonlanmıştır.
Böcek, bakteri ve virüslere dirençli bitkilerin toprakta yetiştirilmesi çalışmaları
yapılmıştır.
1986
Genetik modifye bitkilerin (tütün) ilk alan çalışmaları yapılmıştır.
Ortho Biotech firmasına ait Orthoclone OKT3, böbrek naklinde, organ reddine karşı
kullanılmış ve ilk monoklonal antikor tedavisi olarak onay almıştır.
Biogen firmasına ait Intron A ve Genentech firmasına ait Roferon A adlı ilaçlar,
biyoteknoloji türevli ilk interferon ilaçları kanser tedavisinde kullanılmak üzere, Gıda
ve İlaç İdaresi’ nden onay almıştır. 1988 yılında, AIDS`in bir komplikasyonu olan
Kaposi`s Sarkoma tedavisinde kullanılmıştır.
İlk genetik modifiye insan aşısı, Chrion firmasına ait Recombivax HB, hepatit B`yi
önlemek üzere kullanımı için onay almıştır.
Şekil 30. Recombivax HB, İlk Genetik Modifiye Aşı.
46
İlk antikanser ilaç üretimi (interferon) üretilmiştir.
Ateş böceğinin ışık yayma özelliğini kodlayan genler elde edilerek tütün bitkisi
genomuna aktarılması ile tütün bitkisinin yapraklarında ışıldama elde edilmiştir.
Şekil 31. Ateş böceklerinde lusiferaz enzimini kodlayan genin aktarıldığı tütün bitkisi
1987
İnsan büyüme hormonu yetmezliği için "Humatrope" adlı ilaç geliştirilmiştir.
İlk defa genetiği değiştirilmiş gıda bitkisi (transgenik bitki) -virüse dayanıklı domatesiçin tarla çalışmalarına izin verilmiştir.
1988
Amerikan Kongresi İnsan Genom Projesini destekleme kararı almıştır.
İlk genetiği değiştirilmiş hayvan olarak meme kanseri çalışmalarında kullanılan fare için
patent alınmış ve Harvard Üniversitesi’nde göğüs kanserini yenebilen bir fare
yetiştirilmiştir.
1989
Exxon Valdez Petrol Sızıntısı sonucu oluşan kirliliğin temizlenmesi amacıyla
mikroorganizmalar
kullanılmıştır.
Cystic Fibrosis`e neden olan gen bulunmuştur.
Bitki genomunun şifresini çözmek için çalışmalar başlatılmıştır.
“İnsan Genom Projesi” olarak adlandırılan ve insan genomunun şifresini çözmek amacı
ile gerçekleştirilecek projenin planlanmasına başlanmış ve proje için bilimsel çalışmalar
tarihinin en büyük bütçesi olan 3 milyar dolarlık fon ayrılmıştır.
47
1990
Amerikalı bir bilim adamı olan ve gen tedavileri üzerine araştırmalar yapan W.French
Anderson tarafından bir tür bağışıklık sistemi rahatsızlığı olan 4 yaşında bir kız
çocuğuna, onay verilen ilk gen terapi yönteminin başarıyla uygulanmasıyla insan genom
projesi resmen başlatılmıştır. (İlk başarılı gen terapisi çalışması)
Rekombinant DNA teknolojisi ilk kez gıda sanayinde kullanılmıştır.
1991
Amgen firması tarafından "Neupogen" adlı bir ilaç geliştirilmiştir. Bu ilaç koloni uyarıcı
faktör ilaçlarının yeni bir sınıfı olarak, kemoterapi hastalarında düşük beyaz küre
sayısının arttırılması amacıyla kullanılmaya başlanmıştır.
Genzyme firmasına ait "Ceredase" adlı ilaç Gaucher`s hastalığının tedavisinde
kullanılmak üzere onay almıştır.
Biyoçipler geliştirilmiştir.
Kanserli ailelerin kadınlarına ait kromozomlar incelenmeye başlanmıştır.
Mary-Claire King isimli genetik mühendisi 17 numara olarak adlandırdığı bir
kromozomun kanseri gelecek nesillere taşıdığını keşfetmiştir. Aynı kromozom
yumurtalık
kanser riskini de
artırmaktadır.
1992
HIV Ters Transkritaz`ın üç boyutlu yapısı aydınlatılmıştır.
Chrion firması tarafından üretilen “Proleukin" renal hücre kanserinin tedavisinde
kullanılmak üzere onay almıştır.
Genetic Institude tarafından geliştirilen "Recombinate" hemofili A`nın tedavisinde
kullanılmaya başlamıştır. Bu ilaç, Amerika Birleşik Devletlerin`de onaylanan ilk
genetik modifiye kan pıhtılaşma faktörüdür.
FDA (Food and Drug Administration) genetik mühendisliği kullanılarak üretilen
gıdaların herhangi bir kalıtımsal soruna neden olmadığını açıklamıştır.
1993
Gıda ve İlaç İdaresi, genetik modifiye gıdaların doğaya zararlı olmadığını ve herhangi
bir özel yönetmelik gerektirmediğini deklare etmiştir.
48
İnsan kromozomal haritası oluşturulmuştur.
1994
Meme kanseri geni bulunmuştur.
Calgene firması tarafından üretilen çürümeye karşı dirençli genetik modifiye "Flavr
Savr" domatesi Dünya Gıda Örgütü ‘nden satış için onay almıştır ve ABD ‘de satılmaya
başlanmıştır. 1997 yılına kadar piyasada mevcut olmamıştır.
Şekil 32. Bitki fizyoloğu Athanasios Theologis ve ACC sentaz geni içermek üzere
modifiye edilmiş, CGN-89564-2 olarak da bilinen bir Flavr Savr domates.
1995
Virüsler hariç ilk kez bir canlı organizmanın "Hemophilius Influenza" bakterisinin gen
dizisinin tamamı belirlenmiştir.
Genetik olarak türetilmiş yeni nesil bir domuz grubuna Baboon maymunlarından alınan
kalp nakledilmiştir. Denek hayvanları sadece 2 ya da 3 saat hayatta kalabilmişlerdir.
1996
İskoç bilim adamaları, erken embriyonik dönemdeki bir koyundan eş kuzular,
klonlamayı başarmıştır.
Biyosensörler kullanılmaya başlamıştır.
1997
İskoçya Rosli Üniversitesi’nde bilim adamaları, erişkin bir koyundan, bir koyun
klonladıklarını rapor etmişlerdir. Klon koyuna “Dolly” adı verilmiştir.
49
Şekil 33. Çekirdek transfer yöntemi ile Dolly’ nin klonlanması
Oregon`dan bir grup araştırmacı iki Rhesus maymunu klonladıklarını rapor etmişlerdir.
PCR, DNA çipleri ve bir bilgisayar programını içeren yeni bir DNA tekniği, hastalık
yapıcı genlerin araştırılması için kullanılmaya başlanmıştır.
1998
Hawai Üniversitesi araştırmacıları, sıçanı erişkin yumurtalık hücrelerinin çekirdeğinden
üç nesil klonlamayı başarmışlardır.
İnsan derisi in vitro olarak üretilmiştir.
Bir solucanın genom haritası tamamlanmıştır. Bu tamamlanan ilk hayvan genomudur.
İnsan genom haritası kabaca tamamlandı. 30.000`in üzerinde gen belirlenmiştir.
Embriyonik kök hücre üretimi gerçekleştirilmiştir.
50
Şekil 34. Embriyonik kök hücre üretimi
Japonya Kinki Üniversitesi bilim adamları tek bir inekten sekiz adet daha kopyalamayı
başarmışlardır.
1999
İnsan kromozomunun genetik kodunun tamamı deşifre edilmiştir.
Avrupa`da biyoteknolojik gıdalara halkın ilgisi artmaya başlamıştır.
Deli dana hastalığı için hızlı ve hassas tanı sistemi geliştirilmiştir.
2000
Celera Genomics ve İnsan Genom Projesi tarafından insan genom çalışmaları
tamamlanma aşamasına gelmiştir.
İnsanlara transplantasyon için organ üretici olarak kullanılmaları düşüncesiyle, domuz
ikinci klonlanan hayvan olmuştur.
Menenjite sebep olan "Neisseria meningitidis" bakterisinin 2.18 milyon bazdan oluşan
gen haritası belirlenmiştir.
Üçüncü dünya ülkelerindeki körlükle mücadele edebilmek için A vitamini üretmek
üzere modifiye edilen Altın Pirinç üretilmiştir.
51
Şekil 35. Altın pirinç
2001
İnsan genom haritası Science ve Nature dergilerinde yayınlanmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri embriyonik kök hücre ile ilgili araştırmalara federal
bütçenin fonlarından yapılan yardımları kesmiştir.
2002
Bilim adamları, pirinç için önemli ekonomik kayıplara(yılda yaklaşık 60 milyon insanın
beslenmesine karşılık gelen miktarda) sebep olan patojenin gen diziliminin taslağını
bitirmişlerdir.
Gen çipleri (complete human gene microarrays ) ticari ürün olarak piyasaya
sürülmüştür.
Şekil 36. Gen çipi (complete human gene microarrays )
2003
Dolly, başarıyla klonlanan ilk memeli, solunum yetmezliğinden ölmüştür.
13 yıl süren “İnsan Genom Projesi” sonuçlanmıştır. Proje ile insan DNA yapısındaki
52
yaklaşık 20.000-25.000 gen tanımlanırken insan genomunda yaklaşık üç milyar baz
sekansı taranmıştır.
SARS (Severe acute respiratory syndrome) virüs keşfinden sadece 3 hafta sonra sekensı
okunmuştur.
İlk kopya at dünyaya gelmiştir.
2004
Türkiye`de biyoteknoloji ve biyomedikal alanlarında çalışmalar yapmak amacıyla
TÜBİTAK-BİYOMEDTEK Araştırma Merkezi kurulmuştur.
İlk kez kedi klonlanmıştır. (klonlanmış ilk evcil hayvan). CopyCat ismi verilmiştir. (Cc)
Monoklonal antikor yöntemi ile üretilen ilk kanser ilacını FDA onaylamıştır. AVASTIN
(bevacizumab).
Koreli bilim adamları ilk embriyonik kök hücre hattını ürettiklerini bildirmişlerdir.
Kaliforniya Üniversitesi araştırmacılarından Ron Evans ve arkadaşları genetik
mühendisliği teknolojileri kullanarak kas yüzdesi normale göre yüksek bir fare
üretmişlerdir.
2005
Araştırmacılar karkas hücresinden inek klonlamışlardır.
Enerji politikası yasası ile biyoetanol gelişimi için çok sayıda teşvik ve yetki, kanun
haline geçmiştir.
Dan Luo yönetimindeki bir grup araştırıcı nanobarkod ürettiklerini bildirmişlerdir.
San Diego Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı kök hücrelerin kanser tedavisinde
kullanımı ile ilgili araştırmalarda önemli sonuçlara ulaşmışlardır.
Biyoteknoloji yöntemleri kullanılarak ilk insan terapötik antikorları üretilmiştir.
2006
Göğüs kanserinin tekrarlaması üzerine 10.000 hasta üzerinde 10 yıl sürecek genetik test
çalışmaları başlatılmıştır.
İnsan papillomavirus’e (HPV) karşı FDA onaylı ilk rekombinant aşı üretilmiştir.
İnfluenza A virüsüne karşı antiviral ilaç geliştirilmiştir.
53
Microarray yöntemi kullanılarak gen ekpresyonu ile ilgili önemli sonuçlar elde
edilmiştir.
Bir MS (Multiple Skleroz) hastasına uygulanan kök hücre tedavisinin başarılı olduğu
yönünde önemli bulgulara ulaşıldığı bildirilmiştir.
Antiviral tedavi amacı ile ilk kez nano materyaller kullanılmıştır.
Kök hücreler ilk kez kalp hastalıklarının tedavisi için kullanılmaya başlanmıştır.
Purdue Üniversitesi bilim adamları kanserin moleküler mekanizmasını çözme yolunda
önemli aşama kaydettiklerini bildirmişlerdir.
2007
Her tür geni durdurabilen özel bir tür RNA keşfedilmiştir.
FDA tarafından kuş gribi için ilk aşı H5N1 aşısı onaylanmıştır.
Tıp ve Fizyoloji Nobel Ödülü, Mario Capecchi, Oliver Smithies ve Sir Martin Evans’a
fare kök hücrelerinde geliştirdikleri yeni teknikler sonucu memeli fizyolojisinin ve
hastalıkların sistemik işleyişlerinin anlaşılmasına katkıları sebebi ile verilmiştir.
2008
Londra Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Oftalmoloji Enstitüsü araştırıcılarının görme
yetenekleri olmayan fareler üzerinde gerçekleştirdikleri çalışmada kök hücre nakli ile
retina hücreleri oluşturularak yeniden görme özelliği kazandırılmıştır.
Denizanalarında görülen yeşil floresan proteini keşfedilmiştir ve yapısı aydınlatılmıştır.
Şekil 37. Denizanasında yeşil floresans
54
2009
GDO ürün ekili araziler küresel ölçüde 330 milyon dönüme ulaşmıştır.
İnsan antitrombininin bir rekombinant formda üretimi için genetik olarak tasarlanmış ilk
hayvan FDA tarafından onaylanmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri’nde omurilik zedelenmelerinin tedavisi amacıyla insanlar
üzerinde uygulanacak olan embriyonik kök hücre çalışmalarına ilk kez onay verilmiştir.
2010
J.Craig Venter Enstitüsü, ilk sentetik bakteriyel genomu üretip, onu DNA’sı olmayan
bir bakterinin içine enjekte ettiklerini duyurmuştur. Böylece Synthia bakterisi dünyanın
ilk sentetik yaşam formu olmuştur.
Şekil 38. Yapay genom üretimi
55
2.4.1. Günümüze Kadar Biyoteknoloji Alanında Kazanılan Nobel Ödülleri
Tablo 1. Günümüze Kadar Biyoteknoloji Alanında Kazanılan Nobel Ödülleri (67)
YIL
1901
KAZANANLAR
GEREKÇE
Emil Adolf von
Serum tedavisi üzerindeki çalışmalarıyla ve özellikle difteriye karşı
Behring
uygulamasıyla, hastalık ve ölümlere karşı hekimlerin ellerine güçlü
ve etkili bir silah vererek, tıp biliminin etki alanında yeni bir yol
açmıştır.
1902
Ronald Ross
Sıtma üzerine çalışmalarıyla organizmanın vücuda nasıl girdiğini
göstermiş ve böylece bu hastalık ve onunla mücadele yöntemleri
hakkındaki başarılı araştırmaların temellerini atmıştır.
1903
Niels Ryberg Finsen
Yoğunlaştırılmış ışık radyasyonu ile hastalıkların, özellikle lupus
vulgarisin, tedavisi konusundaki katkılarıyla tıp biliminde yeni bir
yol açmıştır.
1904
Ivan Petrovich
Sindirim sistemi fizyolojisi üzerine çalışmalar yapmıştır.
Pavlov
1905
Robert Koch
Tüberkülozla ilgili yaptığı araştırma ve keşifler yapmıştır.
Camillo Golgi
1906
Santiago Ramón y
Sinir sisteminin yapısı konusunda çalışmalar yapmışlardır.
Cajal
1907
Charles Louis
Protozoanın hastalıklara neden olma konusunda oynadığı rol
Alphonse Laveran
üzerine çalışmalar yapmıştır.
Ilya Ilyich
1908
Mechnikov
İmmün sistem ile ilgili çalışmalar yapmıştır.
Paul Ehrlich
1909
1910
Emil Theodor
Tiroid bezinin fizyolojisi, patolojisi ve cerrahisi ile ilgili çalışmalar
Kocher
yapmıştır.
Albrecht Kossel
Nükleik maddeler de dahil olmak üzere proteinler üzerinde yaptığı
çalışmalar sayesinde hücre kimyası hakkındaki bilgilerimize
katkılar sağlamıştır.
1911
Allvar Gullstrand
Göz diyoptrisi ile ilgili çalışmalar yapmıştır.
1912
Alexis Carrel
Damar sütürü, kan damarı ve organ transplantasyonu ile ilgili
çalışmalar yapmıştır.
1913
Charles Robert
Anafilaksi ile ilgili çalışmalar yapmıştır.
Richet
1914
Robert Bárány
Vestibüler aparatın patolojisi ve fizyolojisiyle ilgili çalışmalar
yapmıştır.
56
1915
Ödül Verilmemiştir
1916
1917
1918
1919
Jules Bordet
İmmüniteyle ilgili keşifler yapmıştır.
1920
Schack August
Kapiller damarlardaki motor düzenleme mekanizması ile ilgili
Steenberg Krogh
keşifler yapmıştır.
Ödül Verilmemiştir
1921
Archibald
1922
Kaslardaki ısı üretimi ile ilgili keşifler yapmıştır.
Vivian Hill
Otto Fritz
Kaslardaki oksijen tüketimi ve laktik asit metabolizması arasındaki sabit
Meyerhof
ilişkiyi keşfetmiştir.
Frederick
Grant Banting
1923
John James
İnsülini keşfetmişlerdir.
Rickard
Macleod
1924
Willem
Elektrokardiyogram mekanizmasının keşfetmiştir.
Einthoven
1925
Ödül Verilmemiştir.
1926
Johannes
Spiroptera carcinoma’yı keşfetmiştir.
Andreas Grib
Fibiger
1927
1928
Julius Wagner-
Sıtma aşısının paralitik demans vakalarının tedavisinde de
Jauregg
kullanılabileceğini keşfetmiştir.
Charles Jules
Tifüs ile ilgili çalışmalar yapmıştır.
Henri Nicolle
Christiaan
1929
Antinöritik vitamini keşfetmiştir.
Eijkman
Sir Frederick
Büyümeyi uyarıcı vitaminleri keşfetmiştir.
Gowland
Hopkins
1930
Karl
İnsan kan gruplarını keşfetmiştir.
Landsteiner
1931
Otto Heinrich
Solunumsal enzimlerin etki mekanizmaları ve doğası ile ilgili keşifler
Warburg
yapmıştır.
57
Sir Charles
Scott
1932
Sherrington
Nöronların işlevlerine ilişkin keşifler yapmışlardır.
Edgar Douglas
Adrian
1933
Thomas Hunt
Kalıtımda kromozomun rolü ile ilgili keşifler yapmıştır.
Morgan
George Hoyt
Whipple
1934
George
Anemi vakalarında karaciğer tedavisi ile ilgili keşifler yapmışlardır.
Richards
Minot
William Parry
Murphy
1935
Hans Spemann
Embriyonik gelişimde organize edici etkiyi keşfetmiştir.
Sir Henry
1936
Hallett Dale
Sinir uyarılarının kimyasal iletimi ilgili keşifler yapmışlardır.
Otto Loewi
1937
Albert von
Fumarik asidin katalizi ve C vitamini için özel atıfı ile birlikte biyolojik
Szent-Györgyi
yanma süreçleri ile ilgili keşifler yapmıştır.
Nagyrapolt
1938
Corneille Jean
Solunumun düzenlenmesinde sinüs ve aort mekanizmalarının rolü ile
François
ilgili keşifler yapmıştır.
Heymans
1939
Gerhard
Prontosil'in antibakteriyel etkilerini keşfetmiştir.
Domagk
Ödül Verilmemiştir
1940
1941
1942
1943
Henrik Carl Peter Dam
K vitaminini keşfetmiştir.
Edward Adelbert Doisy
K vitamininin kimyasal yapısını keşfetmiştir.
Joseph Erlanger
Tekli sinir liflerinin son derece farklılaşmış fonksiyonları ile
1944
Herbert Spencer Gasser
Sir Alexander Fleming
Ernst Boris Chain
ilgili keşifler yapmışlardır.
58
1945
1946
Sir Howard Walter
Penisilini ve onun çeşitli bulaşıcı hastalıklardaki küratif
Florey
etkilerini keşfetmişlerdir.
Hermann Joseph Muller
X ışını radyasyonuna maruz kalmaya bağlı olarak gerçekleşen
mutasyonları keşfetmiştir.
Carl Ferdinand Cori
1947
1948
Gerty Theresa Cori
Glikojenin katalitik dönüşümü sürecini keşfetmişlerdir.
Bernardo Alberto
Ön hipofiz lobu hormonunun şeker metabolizmasında oynadığı
Houssay
rolü keşfetmiştir.
Paul Hermann Müller
Birçok arthropoda karşı bir temas zehiri olarak DDT'nin yüksek
etkisini keşfetmiştir.
Walter Rudolf Hess
İç organların faaliyetlerinin koordinatörü olarak ara
beyinin fonksiyonel düzenini keşfetmiştir.
1949
Antonio Caetano de
Belli bazı psikozlarda, lobotominin terapötik değerini
Abreu Freire Egas
keşfetmiştir.
Moniz
Edward Calvin Kendall
Adrenal korteks hormonlarının yapıları ve biyolojik etkileri ile
Tadeus Reichstein
ilgili keşifler yapmışlardır.
1950
Philip Showalter Hench
1951
Max Theiler
Sarı humma ve onunla nasıl mücadele edileceği ile ilgili keşifler
yapmıştır.
1952
1953
Selman Abraham
Tüberküloza etkili
Waksman
ilk antibiyotik olan streptomisini keşfetmiştir.
Hans Adolf Krebs
Sitrik asit siklusunu keşfetmiştir.
Fritz Albert Lipmann
Ko-enzim A ve onun ara metabolizmadaki önemini keşfetmiştir.
John Franklin Enders
Thomas Huckle Weller
1954
Frederick Chapman
Robbins
1955
1956
Poliomyelit virüslerinin çeşitli doku tiplerinin kültürlerinde
üreyebilme yeteneğini keşfetmişlerdir.
Axel Hugo Theodor
Oksidasyon enzimlerinin etki mekanizması ve yapısı ile ilgili
Theorell
keşifler yapmıştır.
André Frédéric
Dolaşım sisteminin patolojik değişiklikleri ve kalp
Cournand
kateterizasyonu ile ilgili keşifler yapmışlardır.
Werner Forssmann
Dickinson W. Richards
59
1957
Daniel Bovet
Vücuttaki bazı maddelerin etkisini inhibe eden sentetik
bileşikler, ve özellikle onların iskelet kasları ve damar
sistemindeki etkileri ile ilgili keşifler yapmıştır.
1958
George Wells Beadle
Belirli kimyasal olayların düzenlenmesinde genlerin rolünü
Edward Lawrie Tatum
keşfetmişlerdir.
Joshua Lederberg
Bakterilerin genetik materyalinin organizasyonu ve genetik
rekombinasyonuyla ilgili keşifler yapmıştır.
Severo Ochoa
1959
Arthur Kornberg
Deoksiribonükleik asit ve ribonükleik asidin biyolojik sentez
mekanizmasını keşfetmişlerdir.
Sir Frank Macfarlane
1960
Burnet
Kazanılmış immünolojik toleransı keşfetmişlerdir.
Peter Brian Medawar
1961
Georg von Békésy
Koklea içindeki stimülasyonun fiziksel mekanizması konusunda
keşifler yapmıştır.
Francis Harry Compton
Crick
1962
James Dewey Watson
Nükleik asitlerin moleküler yapısı ve bunun canlı
Maurice Hugh
organizmalarda bilgi transferindeki önemini keşfetmişlerdir.
Frederick Wilkins
Sir John Carew Eccles
1963
Alan Lloyd Hodgkin
Sinir hücre zarının merkezi ve periferik kısımlarında eksitasyon
Andrew Fielding Huxley
ve inhibisyon olaylarında görev alan iyonik mekanizmalar ile
ilgili keşifler yapmışlardır.
1964
1965
Konrad Bloch
Yağ asidi metabolizması ve kolesterol regülasyonu ve
Feodor Lynen
mekanizması ile ilgili keşifler yapmışlardır.
François Jacob
Enzimlerin genetik kontrolü ve virüs sentezi ile ilgili keşifler
André Lwoff
yapmışlardır.
Jacques Monod
Peyton Rous
Tümör indükleyici virüsleri keşfetmiştir.
Charles Brenton
Prostat kanserinin hormonal tedavisi ile ilgili keşifler yapmıştır.
1966
Huggins
Ragnar Granit
1967
Haldan Keffer Hartline
George Wald
Gözün birincil fizyolojik ve kimyasal görsel süreçleri ile ilgili
keşifler yapmışlardır.
60
Robert W. Holley
1968
Har Gobind Khorana
Marshall W. Nirenberg
Genetik kodu ve onun protein sentezindeki fonksiyonlarını
yorumlamışlardır.
Max Delbrück
1969
1970
1971
Alfred D. Hershey
Virüslerin replikasyon mekanizması ve genetik yapısı ile ilgili
Salvador E. Luria
keşifler yapmışlardır.
Sir Bernard Katz
Sinir uçlarındaki hümoral transmitterler ve onların depolanma,
Ulf von Euler
salınım ve inaktivasyon mekanizmalarıyla ilgili keşifler
Julius Axelrod
yapmışlardır.
Earl W. Sutherland, Jr.
Hormonların etki mekanizmaları ile ilgili keşifler yapmıştır.
Gerald M. Edelman
1972
Rodney R. Porter
Antikorların kimyasal yapısı ile ilgili keşifler yapmışlardır.
Karl von Frisch
1973
Konrad Lorenz
Bireysel ve toplumsal davranış kalıplarının tanımlanması ve
Nikolaas Tinbergen
organizasyonu ile ilgili keşifler yapmışlardır.
Albert Claude
1974
Christian de Duve
Hücrenin yapısal ve fonksiyonel organizasyonu ile ilgili keşifler
George E. Palade
yapmışlardır.
David Baltimore
1975
Renato Dulbecco
Hücrenin genetik materyali ve tümör virüsleri arasındaki
Howard Martin Temin
etkileşim ile ilgili keşifler yapmışlardır.
Baruch S. Blumberg
1976
D. Carleton Gajdusek
Enfeksiyöz hastalıkların kaynağı ve yayılımı için yeni
mekanizmalar konusundaki keşifler yapmışlardır.
Roger Guillemin
1977
Beyinin peptit hormon üretimi ile ilgili keşifler yapmışlardır.
Andrew V. Schally
Rosalyn Yalow
Peptit hormonların radyoimmunolojik
yöntemlerini geliştirmişlerdir.
Werner Arber
1978
1979
Daniel Nathans
Restriksiyon enzimlerinin keşfetmişler ve moleküler
Hamilton O. Smith
genetiğin problemleri için onları kullanmışlardır.
Allan M. Cormack
Godfrey N. Hounsfield
Bilgisayar destekli tomografiyi geliştirmişlerdir.
Baruj Benacerraf
1980
Jean Dausset
George D. Snell
İmmünolojik reaksiyonları düzenleyen, genetik olarak
belirli hücre yüzey yapıları ile ilgili keşifler yapmışlardır.
61
Roger W. Sperry
Serebral hemisferlerin fonksiyonel uzmanlaşmaları ile ilgili
keşifler yapmıştır.
1981
David H. Hubel
Vizüel sistemdeki bilgi işleme süreçleriyle ilgili keşifler
Torsten N. Wiesel
yapmışlardır.
Sune K. Bergström
Bengt I. Samuelsson
Prostoglandinler ve ilişkili biyolojik olarak aktif maddeler ile
1982
John R. Vane
ilgili keşifler yapmışlardır.
1983
Barbara McClintock
Hareketli genetik elemanları keşfetmiştir.
Niels K. Jerne
1984
Georges J.F. Köhler
Monoklonal antikorların üretim prensiplerini keşifleri
César Milstein
ve bağışıklık sisteminin gelişimi ve kontrolünde özgüllük
konusunda teoriler sunmuşlardır.
Michael S. Brown
Kolesterol metabolizmasının regülasyonu ile ilgili keşifler
1985
Joseph L. Goldstein
yapmışlardır.
1986
Stanley Cohen
"Growth faktörleri keşfetmişlerdir.
Rita Levi-Montalcini
1987
Susumu Tonegawa
Antikor üretimi çeşitliliğinin genetik ilkelerini keşfetmiştir.
Sir James W. Black
1988
Gertrude B. Elion
Farmakolojinin önemli ilkelerini keşfetmişlerdir.
George H. Hitchings
1989
1990
1991
J. Michael Bishop
Retroviral onkogenlerin hücresel kaynağı ile ilgili keşifler
Harold E. Varmus
yapmışlardır.
Joseph E. Murray
İnsan hastalıklarının tedavisinde organ ve hücre nakli ile ilgili
E. Donnall Thomas
keşifler yapmışlardır.
Erwin Neher
Hücrelerdeki iyon kanallarının fonksiyonlarını keşfetmişlerdir.
Bert Sakmann
1992
Edmond H. Fischer
Biyolojik düzenleme mekanizması olarak
Edwin G. Krebs
tersinir protein fosforilasyonunu keşfetmişlerdir.
Sir Richard J. Roberts
1993
Phillip A. Sharp
Bölünmüş genleri keşfetmişlerdir.
1994
Alfred G. Gilman
G-proteinlerini ve hücrede sinyal iletimindeki rolünü
Martin Rodbell
keşfetmişlerdir.
Edward B. Lewis
1995
Christiane Nüsslein-
Erken embriyonik gelişimin genetik kontrolü ile ilgili keşifler
Volhard
yapmışlardır.
Eric F. Wieschaus
1996
Peter C. Doherty
Rolf M. Zinkernagel
Hücre aracılı immün defansın özelliklerini keşfetmişlerdir.
62
1997
Stanley B. Prusiner
Enfeksiyonların yeni bir biyolojik kaynağı
olan prionları keşfetmiştir.
Robert F. Furchgott
1998
1999
Louis J. Ignarro
Kardiyovasküler sistemde bir sinyal molekülü olarak nitrik
Ferid Murad
oksiti keşfetmişlerdir.
Günter Blobel
Proteinlerin hücrede yerleşim ve taşınımını yöneten içsel
sinyalleri keşfetmiştir.
Arvid Carlsson
2000
Paul Greengard
Sinir sistemindeki sinyal iletimi ile ilgili keşifler yapmışlardır.
Eric R. Kandel
Leland H. Hartwell
2001
Sir Tim Hunt
Hücre döngüsünün anahtar düzenleyicilerini keşfetmişlerdir.
Sir Paul M. Nurse
Sydney Brenner
2002
H. Robert Horvitz
Organ gelişiminin genetik regülasyonu ve programlı hücre
Sir John E. Sulston
ölümünü keşfetmişlerdir.
Paul Lauterbur
Manyetik rezonans görüntüleme (MR)'ı keşfetmişlerdir.
2003
Sir Peter Mansfield
2004
Richard Axel
Odorant reseptörler ve olfaktör sistemin düzenlenmesini
keşfetmişlerdir.
Linda B. Buck
2005
2006
2007
Barry J. Marshall
Helicobacter pylori bakterisini ve onun gastrit ve peptik
J. Robin Warren
ülser hastalığındaki rolünü keşfetmişlerdir.
Andrew Z. Fire
RNA engellemesini (çift iplikli RNA tarafından gen
Craig C. Mello
susturulması) keşfetmişlerdir.
Mario R. Capecchi
Embriyonik kök hücrelerin kullanımı ile farelerde belirli gen
Sir Martin J. Evans
değişikliklerinin ilkelerini keşfetmişlerdir.
Oliver Smithies
Harald zur Hausen
Serviks kanserine neden olan insan papilloma
virüsünü keşfetmiştir.
2008
Françoise Barré-
İnsan immün yetmezlik virüsünü keşfetmişlerdir.
Sinoussi
Luc Montagnier
2009
Elizabeth H. Blackburn
Kromozomların telomerler ve telomeraz enzimi tarafından nasıl
Carol W. Greider
korunduğunu keşfetmişlerdir.
Jack W. Szostak
63
2010
Sir Robert G. Edwards
İn vitro fertilizasyonu (tüp bebek) geliştirmiştir.
Bruce A. Beutler
Edinilmiş bağışıklık sisteminin etkinleşmesi ile ilgili keşifler
yapmışlardır.
2011
Jules A. Hoffmann
Dendritik hücre ve edinilmiş bağışıklık sistemindeki rolünü
Ralph M. Steinman
keşfetmiştir.
2012
2013
Sir John B. Gurdon
Erişkin hücrelerin yeniden programlanarak pluripotent hücrelere
Shinya Yamanaka
dönüştürülebileceğini keşfetmişlerdir.
James E.Rothman
Hücresel kesecik trafiği (vesicle traffic) olarak bilinen süreçte
Randy W. Schekman
hormonların, enzimlerin ve anahtar materyallerin hücre içinde
nasıl taşındığını ortaya çıkarmışlardır.
Thomas C. Sudhof
2.5. BİYOTEKNOLOJİNİN TARİHSEL DÖNEMLERİ
Biyoteknoloji tarihsel gelişim süreci göz önüne alındığında üç döneme ayrılmaktadır.
2.5.1. Geleneksel Biyoteknoloji Dönem (1919-1939)
Bu dönemdeki bilgi birikimi ve teknolojiyle, Karl Ereky’nin tanımladığı biyoteknoloji
kapsamında, biyolojik sistemler (bakteri, maya, mantar), herhangi bir değişime tabi
tutulmaksızın aynen kullanılmıştır. Aslında, bu tarihlere ait bilgi ve teknoloji de genetik
düzeyde değişiklikler yapabilecek durumda değildir. Yaklaşık 20 yıl kadar devam eden
bu dönemde biyolojik sistemler ekmek, peynir, yoğurt, alkol vb. maddelerin
üretilmesinde kullanılmıştır. Bu nedenle bu dönemde ”Fermantasyon teknolojisi”
ağırlıklı olup buna yönelik üretimi kapsamaktadır (68).
2.5.2. Ara Dönem (1940-1973)
Bu dönem, metabolik süreçler ile gen ifadesinin (protein sentezinin mekanizması)
anlaşılmaya
başlaması
ile
biyoteknolojik
uygulamaların
endüstriyel
anlamda
genişlediği, bazı küçük tekniklerin ilavesiyle de üretimin geliştirilip artırıldığı bir
dönemdir. Bu dönemin temeli biyoişlem teknolojisidir. Antibiyotiklerin keşfi, virüs
aşılarının üretimi, enzimlerin üretimi, protein, karbonhidrat, organik asitler, alkol vb.
üretimi, biyogaz üretimi bu dönemde gerçekleşmiştir (69).
64
Ara dönemde genomlarında köklü bir değişiklik yapılmaksızın, biyolojik sistemlerin
endüstride kullanım alanları genişletilmiş, sınırlı tekniklerle fermantasyon teknolojisi
kullanılarak (antibiyotik, enzim, protein ve organik asitler vb.) maddelerin üretimi
geliştirilmiştir (70). Bu nedenle bu dönem biyoişlem teknolojisi ile birlikte
fermantasyon teknolojisine de dayanmaktadır.
2.5.3. Modern Biyoteknoloji Dönemi (1973-Günümüze)
Modern biyoteknoloji, rekombinant DNA’nın hücre ya da organellere doğrudan
enjeksiyonu ya da farklı taksonomik arasında uygulanan hücre füzyonu gibi doğal
çoğalma ve rekombinasyon engellerini ortadan kaldıran ve klasik ıslah ile seleksiyon
yöntemlerince kullanılmayan in vitro nükleik asit tekniklerinin tamamı olarak
tanımlanmaktadır (71).
Bu dönemde transgenik mikroorganizmalar, bitkiler ve hayvanlar kullanılmaya
başlanmıştır. Hastalık ve çevre şartlarına dayanıklı bitki ve hayvan türleri (GDO)
geliştirilmiştir. Klonlama ve gen haritalarının çıkarılması çalışmaları yapılmıştır.
Rekombinant DNA teknolojisinin uygulanmaya başlaması bu dönemin miladıdır. 1973
ve sonrası ‘modern biyoteknoloji dönemi’ gelişmiştir ve modern teknikler ve genetik
mühendisliği tekniklerinin biyolojik sistemlere uygulanmasına ilişkin çalışmaları
kapsamaktadır. Böylece mutasyonlar ya da rekombinant DNA teknolojisi yardımıyla
oluşturulan mutantlar veya transgenik organizmalar, endüstride ve diğer alanlarda
yoğun biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Kan proteinleri, insan kanı serumu, insan
hormonları, insülin, biyoteknolojik aşılar gibi yararlı ürünlerin eldesine olanak veren bir
alan olmuştur. Bu dönemin temeli moleküler biyoloji ve genetiktir. Bu bağlamda
20.yüzyılın son yıllarında biyoteknolji, uygulamalı ve disiplinler arası bir alan olarak
tanımlanmaktadır.
Modern biyoteknolojinin temelini oluşturan moleküler genetik, 1953’te DNA
molekülünün yapısının açıklandığı dönüm noktasını takiben 20. yüzyılın son çeyreğinde
çok hızlı bir devinim göstermiştir. Özellikle ilk genetik uygulamaların yapıldığı ve
hibridoma teknolojisinin ( seçilen antijene göre monospesifik antikorların yapımı )
rapor edildiği 1970’li yılların ortalarından, insan genomunun neredeyse tamamının dizi
analizinin tamamlandığı ve bunun yanı sıra 100’ ün üzerinde mikrobiyal genomun ve
daha ileri canlıların ( maya, sirke sineği, solucan, tarımsal önemi olan bitkiler vb.)
genomlarının analizinin tamamlandığı / tamamlanmakta olduğu, günümüze dek büyük
65
mesafeler kaydedilmiştir. Bu gelişmelere paralel bir şekilde geleneksel biyoteknoloji,
genetik mühendisliğinin uygulama alanı olan modern biyoteknolojiyi ön plana
çıkarmıştır. Modern biyoteknoloji, öncülüğünü ve ağırlığını sağlık ve tarım sektörleri
üstlenmek üzere pek çok alanda uygulama bularak çok önemli bir biyoendüstri ve
ticaret alanı oluşturmuştur (72).
Bu nedenle “modern biyoteknoloji”, bilişim teknolojisi ile birlikte, 21. yüzyılda
insanlığın refahında en önemli katkıyı sağlanması beklenen teknolojilerin başında
gelmektedir. Küreselleşmeye bağlı biyoteknolojik gelişmeler, özellikle gelişen birçok
ülke açısından yeni değişim fırsatları da yaratmıştır. Bu nedenle biyoteknoloji;
bazılarınca hastalıklar, açlık ve yoksullukla mücadele açısından; bir savaşım fırsatı
olarak görülmektedir. Daha da özgün olarak toksik kimyasalların uygulanmasıyla
yaratılacak zararlı kalıntıları azaltılması, verimliliğin arttırılması, erozyonun ve diğer
doğal kayıpların getirdiği alan kısıtlarının azaltılması, mevsimsel sınırlamalara bağlı
diğer doğal kökenli üretim kısıtlarının önüne geçilmesi ve çevresel korumanın
sağlanması açısından önemli avantajlar sağladığı ifade edilmektedir (73).
Geleneksel biyoteknoloji ve modern biyoteknoloji birçok açıdan farklı alanlar olarak
değerlendirilmektedir. Geleneksel biyoteknoloji doymuş ve oturmuş bir teknoloji;
modern biyoteknoloji ise, yenilikçiliğe (innovasyon) açık, çok hızlı büyümesine karşın
potansiyeli sınırsız, ancak “moleküler biyoloji” de yapılan temel bilim araştırmalarına
ve alt yapısına sıkı sıkıya bağlı bir teknolojidir (74).
2.6. M.Ö BİYOTEKNOLOJİ UYGULAMALARI
M.Ö biyoteknoloji uygulamaları, ıslah çalışmaları, patates, hurma, zeytin gibi ilk
ürünlerin yetiştirilmesi ve mayalanma ve fermantasyonun uygulanması şeklindedir.
M.Ö 15.000 de ıslah ile ilgili ilk uygulamaların Nil vadisinde başladığı sanılmaktadır.
İnsanın yeryüzündeki yaşam kavgasında ilk yıllarda toplama ve avlama faaliyetlerini
yapmakta olduklarını, toplayıcıların da kadınlar olduğunu görmekteyiz. İyi, güzel ve
lezzetli olanları toplayıp seçerek bunları üretime alan kadınların bu çabaları aslında bitki
ıslahının ilk uygulamaları sayılabilir.
M.Ö 1000 yılına gelindiğinde Yeni Dünya'da yani Amerika Kıtası'nda beslenmede
kullanılan tüm önemli bitkilerin kültüre alınmaları tamamlanmıştır. M.Ö 700 yılında
Asur ve Babil'de hurma bitkisinde ilk yapay tozlama yapılmıştır (75).
66
Biyoteknoloji, zaman süreci içinde, fermantasyon teknolojisinden gelişmiş bir bilim
dalıdır. M.Ö fermantasyon tekniklerinin kullanılması biyoteknoloji biliminin ilk
uygulamaları olmuştur.
Fermantasyon yöntemlerinden yararlanılarak insanların çeşitli besin ve içkileri elde
etmeleri çok eski zamanlara değin gider. Başlangıcı tarihten önceki dönemlerin
karanlığında saklıdır. Ancak ilk buluşlar ve tecrübeler bireysel olarak keyif veren
içkilerin, ekşimiş süt ürünlerinin, peynirlerin ve Uzak Doğu ‘da olduğu gibi, ihtimar
etmiş soya fasulyesi ürünlerinin hazırlanması üzerinde olmuş ve nihayet bu buluş ve
tecrübeler daha büyük halk topluluklarının genel kültürüne mal olmuştur.
M.Ö ki dönemlerde, küfün yaraları iyileştirdiği bilinmektedir. Çin’de M.Ö 600’de küflü
soya püresiyle iltihaplı yaralar tedavi edilmiştir. Sümer ve Mısırlılar, bayat ekmekle
yapılan birayı antibiyotik olarak kullanmıştır. Mezopotamya’da yaralar toprakla tedavi
edilmiştir.
Arkeologların kanılarına göre, en az 10.000 yıldan beri Aşağı Mısır ve Mezopotamya
arasında kalan bölgede üzüm suyundan şarap elde edilişi, hatta bal, palmiye ve hurma
şarabı Taş Devri’nin ortalarında, bu bölgelerdeki yüksek medeniyetlerin başlamasından
çok önce bilinmektedir. Şarabın kendiliğinden kolay bir biçimde dönüşmesi ile
meydana gelen sirkenin bilinmesi ise daha geç olmasa gerektir.
Biranın tarihçesi ekmeğin tarihçesi kadar eskidir. Mısır’da milattan takriben 2600 yıl
önce ekmek ve bira halkın besin maddesi olarak rağbet görmüştür. Zira eski
Mısırlılardan kalan papirüslerden öğrendiğimize göre, Mısır’da 8 çeşit bira imal
edilmiştir. Hemen hemen aynı tarihlerde Uzak Doğu’da pirinç birasının hazırlanışının
bilindiği açık bir gerçektir. Bu alkollü içkinin Çin’deki Hsia-İmparator sülalesinin
sarayında M.Ö 2200 yıllarında bilindiği saptanmıştır (76).
2.7. 16.YY DA BİYOTEKNOLOJİK GELİŞMELER
Bu yüzyılda mikroskobun bulunması ve geliştirilmesiyle hücrenin ve çok sayıda
mikroorganizmanın yapısının aydınlatılması başarılmıştır.
Roger Bacon’ un (1214-1294) basit büyüteç yaparak başlattığı mikroskop, bu yüzyılda
birçok bilim adamının da katılmasıyla bu güne gelmiştir (77).
Hollandalı Zacharias Janssen’ in 1590 dolaylarında bir teleskobu tadil etmek suretiyle
bugünkü şekliyle mikroskobu ilk defa meydana getirdiği kabul edilmektedir (78).
67
Nitekim İtalyan bilgini Galilei Galileo iki mercek kullanarak bazı tecrübelerde
bulunmuştur (79).
Avrupa’da yapılmış ilk çift lensli mikroskobun yapımı ise 16. yüzyılın sonuna
rastlamaktadır.
1600’lerin
ortalarında,
az
sayıda
bilim
insanı,
el
yapımı
mikroskoplarıyla gözle görülemeyen hücrelerin dünyasını araştırmada öncülük
etmişlerdir (80).
2.8. 17.YY DA BİYOTEKNOLOJİK GELİŞMELER
Mikroskoplar 17. Yüzyılda yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Francisco Stelluti
tarafından (1625) yazılan ve arıların bedenini konu edinen çalışma, mikroskoba dayalı
ilk bilimsel eserdir (81). Robert Hooke’ un (1635-1703) mantarların yapısı ile ilgili
çizimleri “Micrographia” (1665) isimli kitabında yayımlanmıştır; bu kitap “hücre”
kelimesinin ilk defa kullanıldığı eserdir (82).
Van Leewenhoek (1632-1723) ve Marcello Malpighi (1628-1694), mikroskopla önemli
buluşları
ilk
gerçekleştiren
isimler
arasındadır.
Leeuwenhoek
‘in
kullandığı
mikroskoplar 270 kat büyütme kapasitesine sahipti (83) ve bu 17. Yüzyıl için
olağanüstü bir gelişmedir. Antony van Leewenhoek (1632-1723), 200 defadan fazla
büyütebilen ve iki metal arasına yerleştirilmiş bikonveks mercekten oluşan büyütme
aleti ile yaptığı çeşitli incelemelerde mikroskobik canlılar dünyasını bulmayı başarmıştır
(84).
Hücreyi ilk keşfeden kişinin, genellikle, bir İngiliz mikroskopçusu olan Robert Hooke
olduğu kabul edilmektedir. Hooke’un cevaplamaya çalıştığı soruların arasında ağaç
kabuğundan yapılan şişe mantarının nasıl olup da şişenin içindeki havayı o kadar iyi
tuttuğudur. 1665 yılında bir şişe mantarından incecik bir parça kesip onu mikroskop
altında incelediğinde, bu kesitin gözenekli bir yapıda olduğunu görmüştür.
Manastırlarda rahiplerin kaldığı hücrelere benzedikleri için, bu gözeneklere “hücre
(cellula ) “ adını vermiştir. Aslında Hooke, bir zamanlar canlı hücreleri çevrelemekte
olan fakat şimdi ölmüş bitki dokusundan geriye kalan hücre duvarlarını görmüştür (85).
2.9. 18.YY DA BİYOTEKNOLOJİK GELİŞMELER
1760 da Kölreuter bitkiler arasında ilk modern melezleme çalışmalarını başarmıştır
(86).
68
Edward Jenner’ in sığır virusunun çiçek virusuna karşı koruyucu olduğunu göstermesi
ile aşılamanın bilimsel temelleri atılmıştır (87).
Edward Jenner’ in 1796 yılında yeni ufuklar açan ancak, etik yönden tartışılabilir olan
aşılama deneyleri immunoloji ve aşı geliştirme alanında büyük ilerleme kaydedilmesini
sağlamıştır (88). Böylece önemli bir farmasötik ürün olan aşı çiçek hastalığı için tüm
dünyada kullanılmaya başlamıştır.
2.10. 19.YY DA BİYOTEKNOLOJİK GELİŞMELER
1838’de, Alman botanikçi Matthias Schleiden, arada yapısal birçok farklılık
bulunmasına karşın, bitkilerin de hücrelerden oluştuğu sonucuna varmıştır. 1839
yılında, Alman zoolog Theodor Schwann hayvan yaşamının hücresel temeli üzerine
ayrıntılı bir rapor hazırlamıştır. Schwann da, hayvan ve bitki hücrelerinin temelde aynı
yapıda oldukları sonucuna varmıştır ve Schleiden ve Schwann bütün organizmaların
hücrelerden meydana geldiği görüşünü ileri sürmüşlerdir. 1855’e gelindiğinde, Alman
patolog Rudolf Virchow hücrelerin yalnızca kendilerinden önceki hücrelerin
bölünmesiyle oluştukları teorisini ortaya koymuştur. 1857’de Kolliker, kas hücrelerinde
mitokondriyi tanımlamıştır. Cajal ve diğer dokubilimciler, 1881’de boyama teknikleri
geliştirip mikroskobik anatomiyi kurmuşlardır. 1898’de Golgi, gümüş nitratla boyanmış
hücrelerde Golgi aygıtını ilk defa görüp tanımlamıştır (89). Bu yüzyılda hücrelerin
yapısı ile ilgili çalışmalar devam etmiş ve hücre çekirdeği ve kromozomun keşfi
gerçekleşmiştir.
Enzimlerin keşfedilmesi ve izole edilmesiyle enzimler, çeşitli endüstriyel işlemlerde
kullanılmaya başlanmıştır. 1897’ de mayalarda keşfedilen, şekeri alkole dönüştürebilen
enzimler, bütanol, aseton ve gliserol gibi kimyasalların endüstrisinde kullanılmaya
başlanmıştır (90).
19.yy sonları biyoteknoloji için en önemli dönemlerden biri olmuştur. Bu dönemde
mikroorganizmalar keşfedilmiştir.
Pasteur’ün (1820–1895) çalışmalarında elde ettiği bulgular 19. Yüzyılda Avrupa’da
bakteriyoloji biliminin yükselmesine önayak olmuştur. Robert Koch’un 1876’da
bakterilerin hastalıklara yol açabileceğini kanıtlamıştır. İlk olarak şarbon basilinin
hayvanlarda hastalığa yol açtığını kanıtlayan Koch (1843 – 1910),daha sonra tüberküloz
basilini göstermeyi başarmış ve ünlü Koch Postulatlarını geliştirmiştir (91).
69
Gregor Mendel, bezelyeler üzerinde yağtığı denemelerden elde ettiği bilgilere
dayanarak bugünkü genetik ilminin temellerini kurmuştur (92).
2.11. 20.YY DA BİYOTEKNOLOJİK GELİŞMELER
1928 yılında Alexander Fleming petri kaplarında küf ile çevrilmiş kısımlarda bakteri
üremesinin olmadığını gözlemlemesi üzerine günümüzde de kullanılan bir antibiyotik
olan penisilin keşfi gerçekleşmiştir.
20. yy’da genetik alanındaki gelişmelerin de katkısıyla ileri düzey biyoteknolojik
çalışmalara rastlanmaktadır (93).
James Watson ve İngiliz Francis Crick 1953 yılında DNA’nın yapısını keşfetmişlerdir.
1960’lı yılların başında genetik kodlar izah edilmiş, açıklanmıştır (94).
Biyolojide DNA’nın yapısının çözümlenmesi 20. Yüzyıldaki en önemli bilimsel
gelişmelerden biridir. Bu gelişme, alanda yeni çalışmalara ivme kazandırmıştır. Yeni
teknolojilerin kullanıldığı ve uygulandığı bu çalışmaların doğurguları fiziksel ve doğal
dünyayı değiştirebilecek niteliktedir. Bu nedenle bilimsel platformlarda yeni yüzyıl
biyoteknoloji yüzyılı olarak tanımlanmaktadır (95).
1970’li yıllarda tek hücrelilerin genetik yapılarını bilinçli olarak değiştirme
çalışmalarına ve araştırmalarına gidilmiştir. Mikroorganizmaların doğal yetenekleri ile
sınırlı kalınmamaya ve hedefli olarak genetik manipülasyonlarla yeni yeni
mikroorganizma üretimine başlanmıştır. Bunlardan birçoğu da doğada ayrışmayan veya
zor ayrışan maddelerin ayrışmasını sağlayacak, maddeye özgün mikroorganizma
olmasına çalışılmıştır (96).
Gen mühendisliği teknikleri kullanılarak 1978’de rekombinant insulin geni E. coli ‘ ye
aktarılmış ve 1982’de şeker hastalığının tedavisi için gerekli olan insulin üretimi
sağlanmıştır
(97).
1990’lı yıllarda biyoteknoloji alanındaki gelişmeler gerçek anlamda ve genetik düzeyde
hastalıkları ve bozuklukları eleme şansını artırmıştır (98).
Değişik organizmalara ait genlerin, bireysel olarak farklı organizmalara transfer
edilebilmesi ve çalıştırılması, biyoteknolojinin bir endüstri kolu haline gelmesine yol
açmıştır (99). Genetik olarak üstün hayvanlar elde etmek için yapay tohumlama,
embriyo transferleri ve embriyo veya hücre çekirdeğine mikroinjeksiyon ile gen
70
transferi ve klonlama, nükleus füzyonu teknikleri uygulamaya geçmiştir (100). Bu yolla
ekonomik değeri olan aynı zamanda sağlık açısından önemli olan ürünler üreten
transgenik organizmalar elde etme çalışmaları yoğun bir ilgi görmüş ve bu terapötik
maddeleri biyoteknolojik olarak elde edilen transgenik hayvanlara ürettirmek
teknolojinin hedefi haline gelmiştir (101, 102, 103, 104, 105, 106).
2.12.
BİYOTEKNOLOJİDE
KULLANILAN
TEKNİKLERİN
TARİHSEL
SÜRECİ
2.12.1. Fermantasyon Teknolojisinin Gelişim Süreci
Fermantasyon
tekniği
M.Ö
dönemlerde
bira,
ekmek,
sirke
gibi
ürünlerin
fermantasyonuyla başlamıştır ve uzun yıllar devam etmiştir.
Bu zamanımıza kadar gelen fermantasyon yöntemleri kısmen aslından farklı ve
bölgesel, hammaddeye dayalı farklılıklarla dünya ölçüsünde bir yayılım alanı
bulmuşlardır.
İnsanlar
tarafından
kullanılan
bütün
bu
ananevi
fermantasyon
proseslerinin
ekonomisinde ve faydalanma biçimlerinde yaklaşık yüzyıl öncesine kadar esaslı bir
değişiklik olmamıştır. Yöntemlerin başarısı ya da başarısızlığı çoğu kez rastlantıya bağlı
kalmıştır ve cereyan eden olaylar daima doğaüstü, içinde sırların saklı olduğu bir şeye
bağlanmıştır. Modern tabii ilimlerin gelişmesini takiben ilk defa bu ampirik
fermantasyon teknikleri yavaş yavaş teknolojiye dönüşmeye başlamıştır.
Bu
gelişmede
en
önemli
sınır
taşını
1810
yılında
Gay-Lussac’ın
alkol
fermantasyonunun kimyasal madde bilançosu ve Pasteur’ün 1860 yılında alkol ve laktik
asit fermantasyonlarının faktörleri üzerinde vardıkları yargılar teşkil etmektedir. Bu
suretle kapı akılcı görüşlere ve fermantasyon yöntemlerinin yöntem tekniğiyle
yönetilmelerine açılmıştır. Bütün bu proseslerde özel mikroorganizmaların rol alması ve
mikrobik metabolizmanın kesin fonksiyonları sonraki yıllar içinde yöntem tekniğinde
gelişmeler mümkün kılacak ölçüde aydınlığa kavuşturulmuştur. Eski küçük işletme
yöntemlerinin çoğu endüstriyel üretim proseslerine dönüşmüştür. Bugün fermantasyon
tekniği organik maddeler için kendine özgü bir üretim biçimi olmuştur ve bu üretim
biçimi böyle maddeler için mevcut diğer üretim teknikleri, özellikle ziraat ve kimyasal
sentez yanında, ilke olarak aynı değer taşımaktadır.
Araştırma sonuçları mikroorganizmaların maddelerin parçalanması ve biyosentezinin
71
tür özelliği ve ortamla ilgili olanakları bakımından hayret verici zenginliğini ortaya
koymuştur. Şimdiye kadar saptanan mikrobik metabolizma ürünlerinin sayısı binleri
bulmaktadır. Burada kısmen doğada yüksek bitkilerde de yaygın olarak bulunan doğal
maddeler, kısmen de yalnız belli mikroorganizmalar tarafından teşkil edilen özel
bileşikler bahis konusudur. Bu tür birçok madde için mikrobik üretim olanakları
ekonomik olarak ilgi çekici bulunmuştur. Çünkü bu suretle ya önceki üretim ve
izolasyon yöntemleri ile olandan daha ucuza imal edilebiliyordu veya özel, yeni
mikrobik ürünler için bir pazar gereksinmesi doğurmuştur.
Bu gelişme sürecinde devamlı yenilenen klasik fermantasyon yöntemleri yanında, yeni
endüstriyel fermantasyon prosesleri ortaya çıkmıştır. Bu prosesler zaman itibariyle
birbirini aşağıda gösterildiği gibi izlemiştir. Burada yıllar kayıtlara göre ilk üretimi
gösterir. Aynı zamanda bu listede iki bilimsel teknik enstitünün kuruluş yılları da
bulunmaktadır. Bu farklı bölgelerde kurulan her iki enstitü mayalanma endüstrisinin
gelişmesinde birlikte önemli roller oynamışlardır.
-1874 Berlin’de bugünkü Fermantasyon Teknolojisi ve Biyoteknoloji Enstitüsü’nün ilk
deneme istasyonu kurulmuştur.
-1880 O zamana değin ispirto fabrikasının bir yan ürünü olan ekmek mayasının
<havalandırma yöntemi>nin uygulanışı ile esas ürün olması; bu suretle maya endüstrisi
ispirto endüstrisinden ayrı olarak kendi başına gelişmiştir.
-1881 Pişirme tozunda kullanılan şarap taşının yerine kullanılmak üzere mayalanma
yoluyla ticari amaçla laktik asidin (kalsiyum laktat) ilk defa elde olunmuştur.
-1890 Danimarka ve USA’da ekşi kremanın elde olunmasında laktik asit başlatıcı
kültürleri (Starter kültürü) kullanılmıştır.
-1892 IJGB maya yetiştirme tesisinde hazırlanan saf maya kültürlerinin ispirto, bira ve
maya fabrikalarında kullanılmaya başlamıştır.
-1894 Endüstriyel ölçüde mantar amilazının elde olunmuştur (USA’da Takamine
firması); mantar maltının alışılmış malt yerine bazı yerlerde kullanılmıştır.
-1895 Baklagil tohumlarının aşılanmasında kullanılan Rhizobium’un USA’da
endüstriyel anlamda yetiştirilmeye başlanmıştır.
72
-1907 Endüstriyel alkol üretiminde Sülfitablavgeyi kullanan ilk ispirto fabrikası
kurulmuştur (İsveç).
-1914-1918 arası: Nitrogliserine olan askeri gereksinmeyi karşılamak üzere Almanya’da
devletin fermantasyona dayalı büyük çapta gliserin üretimini teşviki olmuştur.
Fermantasyon yöntemi Connstein ve Ludecke tarafından geliştirilmiştir. Teknik üretim
IJGB tarafından tespit ve kontrol edilmiştir. Bugüne değin kullanılan bu fermantasyon
tekniği
harpten
sonra
sabunlaştırılmasından
ekonomik
açığa
çıkan
nedenlerle
gliserin
terk
miktarı
edilmiştir.
normal
Çünkü
halde
yağın
endüstrinin
gereksinmesini karşılayabilecek ölçüdedir.
İngiltere, Kanada ve USA’da Weizmann tarafından geliştirilen Aseton-Butil alkol
fermantasyon yöntemi ile aseton üretimi gerçekleştirilmiştir. Üretim ordunun patlayıcı
bir madde olan <Cordite>nin yapımında kullanılan asetona çok fazla gereksinmesi
nedeniyle devletin himayesine alınmıştır. Fermantasyonda oluşan ikinci ürün olan butil
alkol önce yeterli ölçüde pazar bulamamıştır; fakat harpten sonra bundan kolaylıkla elde
olunan butil asetik asit ester otomobil endüstrisinin nitrosellülozlu cilası için eritken
madde olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Almanya’da ekmek mayası üretiminde melas hammadde olarak kullanılmaya
başlanmıştır. Bu IJGB’de <Havalı Akıtma Yöntem> nin (Zulauf ver -fahren)
geliştirilmesi olanak dahiline girmiştir. Bu yöntem, muhtemelen Almanya’daki
gelişmeyle ilgili olmayarak, az sonra Danimarka’da da uygulanmaya başlanmıştır ve
ekmek mayası üretiminde harpten sonra dünya ölçüsünde kullanılmaya başlanmıştır.
Almanya’da melastan <Mineral Maya> denilen mayanın büyük ölçüde yetiştirilmesiyle
endüstriyel protein üretilmiştir. IFGM tarafından yöntem geliştirme ve üretim yöntemi
ile harpten sonra ekonomik esaslara uygun bir yöntem gerçekleşmiştir.
-1923 Melastan Aspergillus niger küf mantarı kullanarak üst yüzey yöntemiyle sitrik
asit üretimi başlamıştır (USA’da Pzifer firması). Ürün tıpta kalsiyum taşıyıcısı olarak
kullanılmıştır.
-1933
Almanya’da
Rheiman’da
kimyasal
yolla
odunun
şekillendirilmesi
gerçekleştirilmiştir ve elde olunan şıradan endüstriyel alkol üretimi için bir tesisi
kurulmuştur.
73
-1936 Vitamin C nin ticari üretiminde bir aşama olarak fermantasyon yoluyla sorbitten
sorbozun elde olunmuştur (USA’da Pfizer firması).
-1939 Almanya’da devletin teşvikiyle mikroorganizma proteini elde olunması için
endüstriyel tesisler kurulmuştur. 1’inci dünya savaşı sırasında ilkeleri ortaya konulan
tecrübeler esas olmak üzere geliştirilen yöntemlerle odun şekeri şırasından, sülfit
ablavgeden ve ispirtoculuk şilempesinden, keza peynir altı suyundan protein mayası
üretimine geçilmiştir.
-1940 US-Tarım Bakanlığı’nın fermantasyon teknolojisi ile ilgili araştırma merkezi olan
<Northern Regional Research Laboratory (NRRL)> kurulmuştur.
-1942 İngiltere ve USA’da devlet himayesinde penisilinin endüstriyel üretimine
başlanmıştır. Bu alanda İngiltere’de Florey ve Chain ve USA’da NRRL’deki Coghill’in
çevresindeki çalışma grupları önemli gelişmeler kaydetmişlerdir. Özellikle NRRL’deki
çalışmalara dayanarak eskiden beri kullanılan üst-yüzey-fermantasyon tekniği yerine 1
yıl kadar sonra <Daldırma fermantasyon tekniği (Submers) > kullanılarak penisilinin
kitle üretimine geçilebilmiştir.
-1945’e kadar modern fermantasyon tekniği ve biyoteknoloji dönemidir. Bu dönemde
hızla artan bir ölçüde başka antibiyotikler bulunarak denemeleri yapılmıştır ve
üretimleri için endüstriyel fermantasyon prosesleri geliştirilmiştir. Bunun yanında
büyük sayıda başka, yeni fermantasyon ürünleri piyasaya çıkarılmıştır. Endüstriyel
etilalkol, butilalkol ve diğer çözücü maddelerin üretimleri için büyük fermantasyon
kapasiteli fabrikalar kurulmuştur. Bu fermantasyon ürünlerinin pek çoğunun üretim
yöntemleri ilk defa 1945 yılından sonra yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Bu
tarihten
başlayarak
“Steril Daldırma
Fermantasyon”
tekniğinin
ön
koşulları
araştırılmaya başlanmıştır (107).
2.12.2. Transgenik Hayvan Üretiminin Gelişim Süreci
Transgenik hayvanlar gen transferi yoluyla hücrelerinde yabancı genleri taşıyan
hayvanlardır.
Çiftlik
hayvanlarına
gen
transferinden;
hayvanların
büyüme
parametrelerinin iyileştirilmesi, üreme oranının artırılması, süt üretimi, besin değerinin
artırılması ve kompozisyonunun değiştirilmesi (laktozsuz süt, aminoasit yapıları
değiştirilmiş proteinler vb.), yapağı üretim miktarının ve kalitesinin artırılması,
hayvanların yemden yararlanma kabiliyetlerinin artırılması, hastalıklara dirençliliğin
74
yükseltilmesi, transgenik hayvanların organ vericisi haline getirilmesi amaçlanmaktadır
(108). Ancak, bazı araştırıcılar insan ve hayvan sağlığı açısından çok önemli olan bazı
proteinleri ve terapötik maddeleri gen transferi yoluyla hayvanların kanından veya
sütünden salgılanarak elde etmeyi amaçlamışlardır (109, 110, 112, 113, 114, 115,116).
Bu amaçlar doğrultusunda çeşitli hayvanların embriyolarına çok çeşitli genler transfer
edilmiştir.
Benjamin Brackett spermatozitlere gen transferi çalışmalarını 1970 yılında dünyada ilk
defa yapmıştır (117). İlk transgenik fare ise viral transfeksiyon yöntemi kullanılarak
elde edilmiştir (118). Fakat aktarılan gen bir sonraki generasyona geçmediğinden bu
teknolojinin kullanımı kısa zamanda terk edilmiştir. Fakat 1980 yıllarında pronüklear
DNA mikroenjeksiyon yöntemi ile Gordon ve ark. tarafından transgenik fareler elde
edilmiştir (119, 120). Daha sonra 1985 yılında ilk transgenik tavşan, koyun, domuz ve
inekler elde edilmiştir (121).
Yapılan ilk deneysel transgenik çalışma, 1980’li yıllarda fare metallotiyonin promotorü
altında sıçan büyüme hormonu geni kullanılarak gerçekleştirilmiştir (122). Daha sonraki
yıllarda deneysel çalışmalardan elde edilen olumlu sonuçlarla çok sayıda büyüme
hormonu geni ekonomik önemi olan çiftlik hayvanlarda tekrarlanmıştır. Ülkemizde ise
ilk doktora tezi düzeyinde çalışma Bağış (1994) tarafından farelerde gerçekleştirilerek
transgenik fareler elde edilmiştir. Elde edilen transgenik fareler insan büyüme hormonu
geni taşımaktadır (123).
2.12.3. Memeli Hayvanlarda Hayvan Klonlama Teknolojilerinin Gelişim Süreci
Klonlama eşeysiz üreme yöntemiyle genetik yapısı birbirinin aynı canlıların
oluşturulması anlamına gelmektedir. İlk klonlama çalışmaları embriyonun bölünmesi ve
bir embriyodan birden fazla canlının oluşturulması ile 1980 yıllarının başlarında
başlamış ancak 1997 yılında erişkin bir koyunun genetik kopyasının yapılmasıyla büyük
ivme kazanmıştır. Son yıllarda içinde sığırların da bulunduğu çiftlik hayvanlarının
klonlanması üzerine birçok çalışma yapılmıştır (124).
Klonlama teknolojisi 1970’li yılların sonunda memelilerde yavaş adımlarla ilerlemiş
ancak son 10 yıl içinde çok büyük bir hızla ilerleyerek gerek biyomedikal gerekse
tarımsal endüstrinin ilgi odağı haline gelmiştir (125, 126, 127).
Teknik, ilk önceleri embriyoların bölünmesi ile bir embriyodan birden fazla embriyonun
75
oluşturulması şeklinde başlamış, ancak nükleus transferi (NT) ile çiftlik hayvanlarında
ilk başarılı klonlama, embriyonik hücreler vasıtasıyla 1986 yılında gerçekleşmiştir
(128). Daha sonra embriyodan elde edilen embriyonik hücrelerden 1996 yılında ilk
koyun klonlaması yapılmış (129), ardından farklılaşmış bir hücrenin transferi yoluyla
olgun bir hayvanın klonlanması ile çok büyük bir adım atılmıştır.
2.12.4. Kök Hücre ve Kök Hücre Tedavisinin Gelişim Süreci
Dünyada kök hücre çalışmalarına altyapı oluşturan ilk çalışmalar 1800 lerin sonunda
yapılmaya başlanmıştır. Ancak konu ile ilgili özellikle 1900’lü yılların ikinci yarısında
önemli yol kat edilmiştir.(130).
Kök hücre konusunda yapılan çalışmalarda önemli olduğu düşünülen gelişmeler ve
tarihleri tablo 2’de özetlenmeye çalışılmıştır (131, 132, 133, 134, 135, 136,137).
Tablo 2. Kök Hücre Üzerine Yapılan Çalışmalar
YIL
ÇALIŞMA
1878
İlk kez memeli yumurtalarının vücut dışında fertilizasyonuna yönelik çalışmalar başlamıştır.
1900
Kök hücreler ile ilgili ilk çalışma kırmızı kan hücreleri üzerinde yapılmıştır.
1909
Alexander Maximov, periferik kanda hematopoetik hücrelerin bulunduğunu öne sürmüştür.
1957
Thomas ve Freebee, hematolojik maligniteli altı hastaya sağlıklı kişilerden kemik iliği
infüzyonu gerçekleştirmiştir.
-Stevens bir farenin peritonal boşluğuna, bir sıçandan geliştirilen teratokarsinoması
1959
transplante etmiştir. Bu doku çok farklı türlerde doku içeren embriyoid cisimler
oluşturmuştur.
-Thomas ve ark. Lösemili bir hastaya ikizinden kemik iliği infüzyonu gerçekleştirmiştir.
1960
Farelerde, teratokarsinomların, embriyonik germ hücrelerinden kaynaklandığı gösterilmiştir.
1962
Periferik kan kök hücreleri farelerde saptanmıştır.
1963
Till ve McCulloh hematopoetik kök hücrelerin temel özelliklerini tanımlamışlardır.
1968
Edwards ve Bavister, ilk kez insan yumurtasının in vitro fertilizasyonunu
gerçekleştirmişlerdir.
1970
Stevens insan primordial germ hücrelerinden embriyonik germ hücreleri elde etmiştir.
1971
Periferik kan kök hücreleri insanlarda saptanmıştır.
1972
Thomas ve ark. Aplastik anemide ilk allojenik kemik iliği nakli sonuçlarını yayınlamışlardır.
1974
İlk kez Friedenstein mezenkimal kök hücreleri izole etmiştir.
1975
1976
Mintz embriyonik kök hücrelerini gelişmekte olan bir fare blastosistine enjekte ederek
sağlıklı mosaik bir fare elde etmiştir.
Friedenstein ilk kez mezenşimal kök hücrelerin kendini yenileyebildiğini değişik doku
elemanlarına farklılaşabileceğini göstermiştir.
76
1978
İlk in vitro fertilizasyon bebeği Louise Brown İngiltere’de doğmuştur.
-Ashton tavşan kemik iliğinden stroma hücrelerini izole edip başka hayvanlara intraperiton
implante ederek kemik ve kartilaj oluşumunu göstermiştir.
1980
-Castro-Malaspina insan kemik iliğinden mezenşimal kök hücreleri izole edip in vitro
özelliklerini karakterize etmişlerdir.
Ewing sarkomlu bir hastaya singenik lökosit infüzyonu yapmıştır.
1981
1988
1989
Evans, Aufman fare blastosistlerinin iç hücre kitlelerinden laboratuar ortamında ilk kök
hücreleri elde etmişlerdir.
İlk kordon kanı nakli yapılmıştır.
-İnsan embriyonal karsinoma hücresi elde edilmiştir.
-İlk allojenik kök hücre nakli yapılmıştır.
1993
İlk akraba dışı kök hücre nakli yapılmıştır.
1994
İn vitro fertilizasyon için gönüllülerden insan blastosistleri elde edilerek kültüre edilmiştir.
1995-
Hayvanlardan ilk kez in vitro embriyonel kök hücre sağlanmıştır.
96
1996
İlk klonlanmış koyun Doly İskoçya’da doğmuştur.
Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden Dr. James Thomsan insan blastosistlerinden
1998
embriyonik kök hücrelerini, John-Hopkins Üniversitesi’nde John Gearhart insan embriyonik
germ hücrelerini izole etmişlerdir.
2.12.5. Embriyo Dondurma Tekniğinin Gelişim Süreci
Gliserolün 1949 yılında sperma hücrelerinin dondurulmasında başarıyla kullanılması
(138), embriyoların da dondurularak saklanması için gerekli araştırmaların yapılmasının
başlangıcını oluşturmuştur. İlk başarılı embriyo dondurma işlemi 1972 yılında fare
embriyolarında gerçekleştirilmiştir (139). Daha sonra Wilmut ve Rowson dondurup
çözündürdükleri fare ve sığır embriyolarından gebelik elde ettiklerini bildirmişlerdir
(140).
1985 yılında vitrifikasyon ismi verilen embriyo dondurma yöntemi geliştirilmiştir (141).
2.12.6. Genetik yapısı değiştirilmiş organizmaların (GYDO) Gelişim Süreci
GYDO lar ile ilgili bilim ve teknolojilerin başlangıcı medeniyetlerin gelişim sürecine
bağlı olarak tarihin derinliklerinde yerini bulur. Yaklaşık 10.000 yıl önce insanoğlu
medeniyetler kurarken ve geliştirirken organik ihtiyaçlarını karşılamak için hayvanları
ve bitkileri kültüre almaya başlamışlardır (142). Eski ve yeni dünya ile ilgili ilk
yazıtlarda, kültüre alınan bitki ve hayvan popülasyonları içerisinde gözleme dayalı
77
verim ve kalite yönünden seleksiyonların yapıldığı bilinmektedir. Bitki ve hayvan
yetiştiriciliği ile ilgili geliştirilen metotların akabinde çeşitli ulus ve toplumların
endüstrileşmesi ile mikroorganizmaların tanılanması ve kültüre alınma yöntemleri
geliştirilmiştir. Özellikle gıda sektöründe mikroorganizmaların seçilerek klasik
fermantasyon endüstrisinde kullanılması (şarap, maya, peynir, yoğurt ve sos üretimi
gibi) ilk biyoteknolojik uygulamaların bilinen örnekleridir (143). 1860’lı yıllarda
Mendel’in bitki genetiğine yönelik buluşlarının (144,145) bitki ıslahında kullanımı
tarihte yeşil devrim (gren revolution) adı verilen gelişmelerin önünü açmış ve yeni
hibrit ve/veya bitki genotiplerinin geliştirilmesinde önemli katkılar sağlamıştır (146).
Geleneksel biyoteknoloji uygulamalarında devrim niteliğinde bir değişim ise 20.
Yüzyılın ortalarında yaşanmıştır. 1953 yılında DNA molekülünün yapısı ve
fonksiyonunun aydınlatılması (147) ile bilim insanlarının DNA üzerinde değişiklikler
oluşturarak farklı organizmaların geliştirilmesi ve üretilmesine yönelik çalışmaları hız
kazanmıştır.
Başlangıçta, çeşitli kimyasal veya ışın uygulamaları ile DNA üzerinde oluşturulan
değişikliklerin (mutasyonların) kalıtsal olarak yeni nesillere aktarılması sonucu mutant
organizmalar üretilmiştir (148,149). Daha sonraki yıllarda, crossing over mekanizması
ile iki farklı hücre orjinli mutasyonların tek bir organizmanın genetik yapısında
değişiklikler (rekombinasyon) oluşturmak üzere kullanılabileceği ortaya konulmuştur.
Farklı yöntemler ile genetik yapısında değişiklik oluşturulmuş organizmalardan ilk defa
Jacob ve Monod (1961) Escherichia coli bakteri modelinde laktoz metabolizmasını
kontrol eden genlerin ifade mekanizmasını belirlemede faydalanmışlardır (150).
1955-1965 yılları arası aynı zamanda farklı bakteri türlerine ait genetik materyallerin
rekombinasyonları sonucu hibrit bakteriyel suşlar geliştirilmiştir (151, 152, 153, 154,
155). Ancak genetik modifikasyonların en önemli etkisi 1970 yılların ortalarında
restriksiyon ve ligasyon enzimlerinin bulunmasından sonra görülmüştür (156, 157,158).
Bu teknolojinin uygulanmasına yönelik ilk başarı 1973 yılında rRNA geninin
kurbağadan klonlanarak E.coli bakterisine aktarılması ve ifadesinin sağlanması ile
ortaya konulmuştur (159).Endüstriye yönelik ilk uygulaması ise şeker hastalığının
tedavisinde kullanılan insülin hormon geninin klonlanarak E.coli bakterisine aktarılması
ve ticari üretiminin yapılmasıdır (160).
78
2.12.7. Biyoplastik Üretiminin Gelişim Süreci
Biyoplastiklerin tarihi, petrokimyasal plastiklerin tarihinden daha geriye gitmektedir. İlk
doğal kaynaklı termoplastik 1860’ta üretilmiş olan “selüloid” dir. Bu malzeme,
selülozun kimyasal bir işlemle çözülmez hale getirilmesiyle hazırlanmıştır. Bu tarihten
sonra çok sayıda biyo-kökenli plastiğin keşfine yönelik çalışmalar yapılmış ve patentler
alınmıştır. Örneğin 1940’lı yıllarda biyo-kökenli etil alkolden suyun uzaklaştırılmasıyla
etilen üretilmiştir. Ancak 1930’ lu ve 1940’ lı yıllarda yapılan bu keşifler yalnızca
laboratuarlarda kalmış; 1950’li yıllarda ham petrol kullanılarak çok ucuza sentetik
polimer üretimi yapılabildiği için de ticari kullanım bulamamıştır. 1970’lerde Hindistan
etanolün küçük bir kısmını etilen üretiminde kullanmıştır. Fakat 1990’ ların başında
düşük petrol fiyatları nedeni ile biyo-kökenli etilen üretimini durdurmuştur. Ancak
küresel ısınma, sınırlı fosil yakıtlar ve artan petrol fiyatları nedeniyle biyoplastikler ilgi
çekici hale gelmektedir (161, 162, 163).
2.12.8. Tek Hücre Proteini (THP) Gelişim Süreci
Dünyadaki “protein açlığı” nın önlenmesi için yapılması gerekenlerden biri, yeni bir
besin kaynağı yaratmaktır. Bunun için mikroorganizma hücrelerinin önemli oranda
protein, aminoasit, karbonhidrat, vitamin vb. içermeleri nedeniyle bunların insan ve
hayvanlarda besin olarak kullanılması düşünülmüştür. İlk mikroorganizmanın keşfinden
bu yana insanlar tek hücreli canlıları, ekmek, şarap, ilaç yapımı vb. nedenlerle
kullanılmışsa da bilinçli olarak bunun besin ve yem olarak kullanılması ve bu amaçla
mikroorganizmaların üretimi yakın zamanlarda olmuştur. Besin amaçlı olarak
mikroorganizmlardan elde edilen proteinlere önceleri “Mikrop Proteini” daha sonra da
“Tek Hücre Proteini” (Single Cell Protein) ismi verilmiştir (164, 165).
Spirulina’ nın Aztekler tarafından tüketilmesi ile alglerin insan gıdası olarak
kullanılması çok eski yıllara dayanmaktadır (166).
Mikrobiyal biomassdan üretilen kütlelerin kullanımına I. Dünya Savaşı yıllarında da
rastlanmaktadır. Alman Max Delbruck ve Berlin’de Institut für Garungsgewerbe’ deki
arkadaşları
1910’da
bira
mayasının
hayvan
yemi
olarak
değerli
olduğunu
göstermişlerdir. Ayrıca buna “Fodder Yeast” (hayvan yemi mayası) ismini vermişlerdir
(167).
79
Yine bu tarihlerde Voltz ve Basdrexel kuru mayanın %90 oranında hazmedilebilir
protein ihtiva ettiğini ve bu sebepten mayanın, protein ihtiyacını karşılamak üzere insan
beslenmesinde kullanılabileceğini bildirmişlerdir (168).
I.Dünya Savaşı’ndan sonra mayalar, insan ve hayvan beslenmesinin sağlanmasında
kullanılmıştır. Mayalar inek, tavuk vb. hayvanları beslemede kullanılırken savaş
zamanında önce ordu diyetlerinde daha sonra sivil diyetlerinde özellikle çorbalarına
ilave edilerek kullanılmıştır. Savaştan sonra 1950’lerin sonunda besin problemi
gündeme geldikçe bu konudaki araştırmalar artmış ve 1970’lerin başında bu problem
daha da kötüleşince mikrobiyal biomass önem kazanmıştır (169).
1977’den sonra ise birçok yeni yöntemler geliştirilmiştir. Burada asıl özellik bakteri ve
filamentözleri içeren (S. cerevisiae, C. utilis vb.) çok çeşitli mikroorganizmaların bu
amaçla kullanılabilmesidir. Çeşitli konferans ve sempozyumlarda bu konu çok
tartışılmıştır. 1967 ve 1973’de Amerika’da yapılan toplantılarda mikrobiyal biomass
“Single Cell Protein” (Tek Hücre Proteini) adını almıştır (170).
THP elde edilmesinde yapılmış bazı çalışmalar;
Tuse ve ark. (1985) tarafından pirinç kabuklarının (çöplerinin) asit hidrolizatlarında
yetiştirdikleri C.utilis’i hayvanlar üzerine uygulamışlardır (171).
Goldberg (1985), bakterilerle methanolden THP üretimi üzerine bir değerlendirme
yapmıştır (172). Nyeste ve ark. (1985) bu şekilde oluşturulan biomass ürünü üzerine
kinetik çalışmalar yaparak endüstriyel düzeyde değerlendirmeler yapmışlardır (173).
Davy ve ark. (1985) karbonhidrat atıklarından mayanın üretimi üzerine araştırma
yapmışlardır. Bu araştırmada ilk olarak Bioceleratör tesisatının kuruluşunu ve
ekonomik, ticari düzeyde değerlendirmesini vermişlerdir (174).
Kamikubo ve ark. (1985) selülozdan THP üretimini araştırmışlardır. Enzimatik
parçalanmayla selülozdan elde edilen şekerle C. Utilis ve S.cerevisiae’ nin üretimine
çalışılmış ve enzimatik selülozun ayrışmasıyla elde edilen şekerli ortamda iyi bir üreme
gözlenmiştir (175).
Ebbinghaus ve ark. (1985) THP üretimi için metanolden faydalanmışlardır. Norprotein
kullanmışlar ve ticari açıdan değerlendirmesini yapmışlardır (176).
Chahal (1989), zengin protein içeriği olduğu saptanan Pleurotus sajor-caju’ yu mısır
80
atıklarında (koçanı, samanları) üretmeyi başarmış ve sonuçta %49 protein biomass elde
etmişlerdir (177).
Samman ve ark. (1993), THP işlemi boyunca değişen proteini izlemek için 28-h metodu
üzerine çalışmışlardır (178).
Moreno ve ark. (1991), THP’deki toksik etki yapan nükleik asit miktarının
indirgenmesi için çalışma yapmışlar, DNA ve RNA hidrolizasyonu için bir endonükleaz
olan immobilize benzoaz kullanmışlardır (179).
Sandhu ve ark. (1983), 9 ayrı mayanın peyniraltı suyunda üreme durumlarını
incelemişlerdir (180).
Kiessling ve ark. (1993), gökkuşağı alabalığında iki bakteri türüne ait THP nin besin
değerini incelemişlerdir (181).
Assem ve ark. (1991), hemiselülozu kullanabilen 10 tür mikroorganizma üzerinde,
yüksek biomass eldesine çalışmışlardır (182).
Enwefa ve ark. (1992), tropikal bir meyve olan pawpaw’ın pulp extraktından THP
üretimini ve bunu etkileyen etmenleri araştırmışlardır (183).
Gadgoli ve ark. (1991), tarafından Musa paradisiaca kabuklarından THP eldesi
araştırılmıştır (184).
Vaccarino ve ark. (1992), tarafından üzüm posasının THP üretiminde uygunluğu
araştırılmıştır (185).
Türkiye’de yapılmış bazı çalışmalar da şunlardır:
Özyurt (1979), zeytin suyundan üretilen mikrobiyal proteinin fareler ve sıçanlar üzerine
etkisini araştırmıştır(186).
Karaboz ve Öner (1988), şapkalı mantarlardan Morchella conica var. costata’nın batık
kültürde üretilmesi ve bunun THP olarak değerlendirilmesini amaçlamışlardır (187).
Karapınar (1984), portakal artığının karbon kaynağı olarak kullanılabileceğini
göstermiştir (188).
Güven ve Cansunar (1983), atık sülfit liköründe THP üretimi üzerine çalışmışlardır
(189).
Özyurt (1977), zeytin suyundan hazırlanan vasatlarda çeşitli mikroorganizmaların
81
gelişimini araştırmıştır (190).
Sırma (1985), ince kapaktan tek hücre proteini eldesi üzerine çalışmıştır (191).
İnanç (1994), Scenedesmus spp.’in yetiştirlmesi ve izolasyonu üzerine çalışmıştır (192).
Beyatlı ve Aslım (1990), peyniraltı suyunda Kluyveromyces lactis ve C. Tropicalis
mayalarının yetiştirilmesine çalışmıştır (193).
Çelikol (1975), peyniraltı suyunun besiyeri olarak kullanılışını araştırmış, agar olarak
değerlendirilebileceğini göstermiştir (194).
Algur ve Gökalp (1991), THP üretimini etkileyen bazı fermantasyon parametrelerini
araştırmıştır (195).
Kaya (1993), portakal, mandalina, elma kabukları ve üzüm küspesi ile hazırlanan besi
ortamlarında THP üretimini başarmıştır (196).
Aksöz ve ark. (1989), bazı gıda endüstrisi atık ve artıklarını kullanarak elde edilen
Gibberella fujikuroi’ nin hayvan yemlerine THP olarak katılıp katılamayacağını
araştırmışlardır (197).
2.12.9. Monoklonal Antikorların Gelişim Süreci
Monoklonal antikorlar, immunize edilmiş hayvanın tek bir B hücresinin hücre kültürü
ortamında çoğaltılmasıyla elde edilen antikorlardır. Monoklonal antikor eldesi Georges
J. F. Köhler ve Cesar Milstein tarafından geliştirilen hibridoma teknolojisi sayesinde
olanaklı hale gelmiştir. Bu teknoloji ile antikor sentezleyen ama ölümlü lenfositler
kültür ortamında çoğalabilme özelliği olan miyelom hücreleri ile birleştirilmiş ve ortaya
çıkan hibrit hücrelerin ölümsüzlük ve antikor üretme özelliğinden yararlanılmıştır.
İlerleyen yıllarda bu teknolojinin tanı, tedavi ve yaşam bilimi araştırmalarında çok
yaygın uygulama alanları bulması ve immun sistemin çalışma mekanizmalarının çok
daha iyi anlaşılmasının sağlanması, bu konuyu ortaya çıkarıp geliştiren Georges J. F.
Köhler ve Cesar Milstein’a 1984’te Nobel ödülü kazandırmıştır. O günlerden bu yana
bu teknoloji geliştirilmiş ve monoklonal antikor geliştirmek standart bir yöntem haline
dönüşmüştür. Öte yandan monoklonal antikorların kullanıldığı analitik tekniklerin yanı
sıra, bu antikorlar son yıllarda çeşitli hastalıkların tedavisinde de kullanılmaya
başlamıştır.
Monoklonal antikorlar spesifik antijenlere bağlanma yeteneklerinden dolayı kanser
82
çalışmalarında da kullanılmıştır. Çok sayıda monoklonal antikorun kanser hastalarında
kullanımına onay verilmiştir. Kanser dışındaki hastalıkların tedavisinde de monoklonal
antikorlar
kullanılmaya
başlamıştır
(Chron
hastalığı
tedavisi,
organ
transplantasyonundan sonra immun sistemin reddinin önlenmesi gibi ) (198).
2.12.10. Rekombinant DNA Teknolojisinin Gelişim Süreci
Rekombinant DNA teknolojisi özellikle 1960'lı yılların sonlarına doğru DNA ile ilgili
bazı enzimlerin etki mekanizmalarının anlaşılması sayesinde gerçekleştirilen bir dizi
yöntemleri kapsamaktadır. Bununla birlikte bu süreçte 1940' lardan 1970' lere
kadar moleküler biyolojinin gelişmesini sağlayan bilgi birikimi de rekombinant DNA
teknolojisinin temelini oluşturmuştur.
Genetik çeşitlenme olaylarının yapay olarak gerçekleştirilmesi esasına dayanan
rekombinant DNA teknolojisine ilişkin ilk çalışmalar, 1973 yılında başta Cohen olmak
üzere bir araştırma grubunun önderliğinde in vitro koşullarda gerçekleşmiştir. Buna
göre doğada eldesi imkânsız olan yeni gen düzenlemelerinin yapılması bu teknolojiyle
sağlanabilmekte,
bir
canlının
genotipi
önceden
belirlenebilmekte
ve
yönlendirilebilmektedir. In vitro koşullarda oluşturulan yeni DNA moleküllerine
önceleri "kimera" (aslan başlı, keçi gövdeli ve yılan kuyruklu mitolojik bir yaratık) adı
verilmiştir. Bu kimeralar, birbirleriyle ilişkili olmayan ve farklı kökenlere ait genleri
içeren rekombinant DNA molekülleridir.
Rekombinant DNA teknolojisi 1980'li yıllarda dev adımlarla ilerlemiş ve günümüzde
adından en çok bahsedilen ve moleküler genetikte devrim yaratan bir bilim dalı
olmuştur.
Özellikle 1985'de ortaya atılan bir veya iki hücreden elde edilen DNA'nın birkaç saat
içerisinde çoğaltılarak 24 saatte genetik tanının konmasına olanak sağlayan polimeraz
zincir tepkimesi (PCR) rDNA teknolojisi için belki en büyük gelişmelerden biri olarak
kabul edilebilir (199).
Rekombinant DNA Teknolojisi Kısa Tarihçe
1960 ‘da restriksiyon endonukleazlar bulunmuştur. 1969 E.coli’de EcoRI’in varlığı
belirlenmiştir. 1970 yılında revers transkriptase enzimi saptanmıştır. In vitro gen sentezi
gerçekleştirilmiştir. 1972’de ilk rekombinant DNA molekülü hazırlanmıştır. 1973’ de
plasmidler gen klonlanmasında kullanılmıştır. 1975’ de gen spesifik problarla parental
83
DNA saptanmıştır. 1977 DNA baz sıraları belirlenmiştir. Somatostatin rDNA
teknolojisi ile üretilmiştir. 1978 yılında insan genomik kütüphanesi hazırlanmıştır.
1979’ de rDNA ile insülin hazırlanmıştır. 1979’ de şap virusu viral antijeninin E.coli’ de
klonlanmıştır. 1982’ de insan insülini E.coli’ de klonlanmış ve ticarete sunulmuştur.
İnsan kanser geninin izolasyonu, klonlanması ve karakterizasyonu gerçekleştirilmiştir.
Rat büyüme hormonu fare embriyosuna transfer edilmiştir. 1985 yılında tütün bitkisi
herbicide (glyphosate) dirençli hale getirilmiştir. PCR tekniği geliştirilmiştir. 1987’de
farelerdeki genetik hastalığın (shiverer mutasyon) fonksiyonel genin fare embriyolarına
verilmesi ile tedavisi gerçekleştirilmiştir. 1988’ de genetik manipulasyonla elde edilen
soya fasulyesi üretilmiştir. Gen tabancası (gene gun) geliştirilmiştir. 1990’ da ilk fertil
mısır üretilmiştir. 1991 yılında transgenik domuz ve keçi elde edilmiştir. (insan
hemoglobini üreten). İnsanlarda kanserin tedavisinde genler kullanılmaya başlanmıştır.
Sonuç olarak rekombinant DNA teknolojisinin oluşturduğu devrim sonucu insanın
doğal olarak ürettiği pek çok biyokimyasal çok daha güvenli, saf ve etkili olarak
üretilmektedir. Bunun yanı sıra gen tedavisi biyoteknolojik ilaçlar için de önemli bir
potansiyeli oluşturmaktadır. Gelecekte bu konuda önemli gelişmeler beklenmektedir
(200).
2.13. TARİHTE BİTKİSEL ÜRÜNLERİN İLAÇ OLARAK KULLANILMASI
Bitkiler binlerce yıldan beri tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Tıbbi bitkilerin,
hastalıkların tedavisinde bir kaynak olarak kullanılmasının ilk bilimsel izleri ve yazılı
delilleri, 5000 yıl öncesi erken dönem Çin, Hint ve Yakındoğu medeniyetlerine kadar
uzanmaktadır (201).
Anadolu’da tarih öncesi dönemden başlayarak Mezopotamya, Eski Mısır, Hitit, Yunan,
Roma, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bitkisel ilaçlar kullanılmıştır. Cumhuriyet
Dönemi’nde de halk tıbbı (tıbbi folklor) araştırmaları yapılmıştır. Anadolu insanının
Yontmataş (Paleolitik) çağından beri bitkileri tedavi amacıyla kullandığı ve yaklaşık
50.000 yıldan beri bitkilerden çeşitli amaçlarla yararlandığı bilinmektedir (202).
Eski Mısır dönemine ait tıbbi papirusların bulunması, Mısır tıbbı ve ilaçları hakkındaki
bilgilerimizi çok genişletmiştir. İlaçlar ve tedavi ile ilgili papirusların en önemlisi İ.Ö.
1550 yıllarında yazıldığı tahmin edilen Ebers papirusudur. (203).
84
Mezopotamya uygarlığı döneminde kullanılan bitkisel drog miktarı 250 civarındaydı.
Bu döneme ait tabletlerdeki reçetelerde, bugün dahi tababette kullanılan droglara sık sık
rastlanmıştır (204).
Grekler döneminde 600 kadar tıbbi bitki tanınıyordu (205).
Arap-Fars uygarlığı döneminde bu rakam 4000 civarına kadar yükselmiştir (206).
On dokuzuncu yüzyılın başlarında ise bilinen tıbbi bitki miktarı 13000 ‘i bulmuştur
(207).
Asya ile Avrupa arasında bir köprü konumunda bulunan Anadolu yüz yıllardır bitkisel
ilaç ve baharat ticaretinde önemli bir rol oynamıştır. Anadolu ‘da ilaç etken naddesi
olarak kullanılan bitki ve bitki kısımları ticaretinin çok eski tarihi çağlardan beri
yapıldığı bilinmektedir (208).
Bizanslılar döneminde 6. Yüzyıldan itibaren İstanbul, baharat ve drog ticaretinin
merkezi haline gelmiştir.
Osmanlı imparatorluğu döneminde de Anadolu baharat ve drog nakliyatındaki önemini
korumuştur (210).
Yirminci yüzyılda tıbbi ve aromatik bitkilerin üretim ve kullanımındaki gelişmeler
incelendiğinde, yüzyılın başlarında teknolojinin getirdiği yenilikler, sosyal ve politik
değişimler, bitkilerin ilaç olarak kullanımının hızla azalmasına neden olmuştur. 1930’lu
ve 1940’lı yıllarda organik kimyasalların sentezi, tıbbi bitkilere ilave olarak sentetik
ilaçların üretimini teşvik etmiştir. Dünya Savaşı’nı izleyen ekonomik ve sosyal
değişiklikler ile bitkiler ve tedavilerle ilgili yeni tanımlamalar, sentetik kimyasal
ilaçların elde edilmesi sonucu endüstriyel ilerlemelerle modernleşen batı ülkelerinde,
1970’li yılların sonuna kadar bitki ekstraktları ile bitkilerin kullanımında azalmaya
neden olmuştur (210).
Yirminci yüzyılın başlarında listelenen ilaçların %40’ ından fazlası (çoğunlukla rafine
edilmeden elde edilenler ) bitkisel kökenli iken, 1970’li yılların ortalarına gelindiğinde
%5 ‘in altına düşmüştür (211).
1980 ve 1990’lı yıllarda tüketicilerin sağlık hakkında daha fazla bilgilenmeleri, özellikle
gelişmiş ülkelerde bitkisel ilaçlar lehine gözlenen ilgi artışı, organik ve doğal besinlere
olan yönelme beraberinde tıbbi ve aromatik bitkileri tekrar gündeme getirmiştir. Bu
85
durum gelişmiş ülkelerde bitkisel ilaçlar ile ilgili yasa ve yönetmelikleri yeniden ciddi
bir şekilde ele almaya itmiştir (212).
1980 ve 1990 ‘lı yıllarda tıbbi ve aromatik bitkiler üzerinde başlanan araştırmalar,
bitkilerin üretimindeki gelişmelere, biyoaktif bileşenlerin ekstraksiyonuna ve tıbbi
uygulamaların doğrulanmasına önderlik etmiştir (213).
2.13.1. Osmanlı Devleti’nde Tıbbi Bitkilerin İlaç Olarak Kullanımı
Osmanlı Devleti’nde ilaç yapımında çok sayıda bitki kullanılmıştır. Tıbbi bitkilerin bir
kısmı Osmanlı coğrafyasında yetişmekle birlikte kayda değer bir kısmı da ithal
edilmekteydi.
Basit ilaç olarak veya kompoze ilaç (mürekkeb edviye) yapımında bu bitkilerin kök,
tohum, meyve, yaprak ve çiçekleri yanında bitkilerden elde edilen yağ, reçine ve zamk
gibi ürünler de kullanılırdı. Öte yandan Paracelsus tıbbının etkisinin olmadığı klasik
dönemde bile, ilaç yapımında madeni ve hayvansal maddelere de müracaat edilirdi
(214).
2.14. BİYOTEKNOLOJİNİN ECZACILIK ALANINDAKİ UYGULAMALARI
VE FARMASÖTİK BİYOTEKNOLOJİNİN GELİŞİMİ
İlaç sektöründe hastalıkların erken teşhisinde kullanılacak biyomarkerların tespitinde,
yan etkileri azaltılmış veya tamamen ortadan kaldırılmış etkin ilaçların üretiminde ve
daha güvenli aşıların üretilmesinde biyoteknolojik tekniklerden faydalanılmaktadır
(215,216).
Eczacılıkta başlıca ilaç, aşı ve diagnostiklerin ve bunlarla ilgili taşıyıcı sistemlerin
araştırılması ve üretimi amacıyla biyoteknolojiden yararlanılmakta ve biyoteknolojinin
üretim amacıyla en fazla kullanıldığı iki alan tarım ve eczacılık olmaktadır.
Farmasötik Biyoteknoloji 1990 yılından beri tüm dünya ülkelerinde eczacılık
fakültelerinde yapılandırılmaya başlanan, ülkemizde eczacılık fakültelerinin bazılarında
1993’ den beri kurulmuş olan ve 2000 yılı Nisan ayında Avrupa Farmasötik
Biyoteknoloji Derneği (EAPB-European association of Pharmaceutical Biotechnology)
çatısı altında örgütlenen bir akademik ve endüstriyel dal olarak gelişmesini
sürdürmektedir.
86
Farmasötik Biyoteknoloji, biyoteknoloji ürünü ilaç, aşı ve tanı malzemelerinin süreç
geliştirme, karakterizasyon, üretim ve ruhsatlandırma gibi yasal işlemleri ile ilgili tüm
bilimsel ve teknik konuları kapsayan bir alandır (217).
2.14.1. Farmasötik Biyoteknoloji Ürünlerinin Tarihsel Gelişimi
Penisilin’ in 1928’de Alexander Fleming tarafından üretilmesi ile başlayan
biyoteknolojik yöntemle ilaç üretimi 1970’ li yıllarda gerçekleşen iki önemli bilimsel
gelişme sonucu bugünkü modern yapısına ulaşmıştır. İlk farmasötik biyoteknoloji ürünü
bilindiği gibi “Humulin” adıyla tedaviye sunulan rekombinant insan insülinidir (218,
219).
Genetik mühendisliği ve moleküler biyolojinin geliştirdiği teknikler biyoteknolojide
büyük gelişmelere yol açmıştır. İlaç sanayiinde rekombinant DNA teknolojisi,
antibiyotiklerin, hormonların, aşıların, enzimlerin ve antikorların büyük miktarlarda
üretilebileceği yeni yöntemler getirmektedir (220).
Bu yeni teknolojinin etkisi, çeşitli kimyasal madde gruplarının oluşturduğu geniş bir
yelpazeyi kapsamaktadır. Biyoteknolojinin ilaç ve sağlık alanındaki kullanımı 1980’li
yıllarda hızlanan insan genlerinin haritasının çıkarılmasına ilişkin çalışmalara bağlı
olarak yoğunlaşmıştır. ABD Enerji Bakanlığı 1984 yılında, insan geni haritasının
çıkartılması konusunda daha kapsamlı bir çalışma yapılmasını önermiştir. Dört yıl sonra
böyle bir iş tasarlanan projenin başına 1950’ lerin ilk yıllarında DNA yapısındaki çift
sarmalı keşfeden çalışması dolayısıyla fizyoloji dalında Nobel ödülünü kazanan
Amerikalı bilim adamı James Dewey Watson getirilmiştir (221). “İnsan Genom Projesi”
olarak bilinen proje çalışmaları sonucunda 2001 yılında insan genomunun büyük bir
bölümü, 2003 yılında ise tamamının çözümlendiği iddia edildi. Bu proje ile Watson ve
Francis Crick DNA’ nın yapısını çözerek 20. yüzyılın en çok tartışılan ve en önemli
keşiflerinden birini gerçekleştirmiş oldu.
Son yirmi yıldır gen teknolojisinde kaydedilen hızlı gelişmelerle birlikte canlıların
genom analizi ile ilgili çalışmalarda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. İnsan
genomunun çözümlenmesi ile genlerin ve işlevlerinin tanımlanmasına gidilmiş ve
böylece sağlık alanında, tanıdan tedaviye, tıp alanında kullanılması yönünde adımların
atılmasına yol açmıştır. İlerleyen teknolojiler aracılığıyla, genlerdeki mutasyonların
kanser, kalp hastalıkları, diyabet gibi çeşitli genetik hastalıkların tedavisinde
kullanılması olanaklı olabilecektir.
87
Ayrıca DNA mikroçipleri kullanılarak kişilerin bireysel gen profillerinin çıkartılması ve
böylece hangi hastalıklara yatkın olduklarının ya da uygun tedavi yöntemlerinin ne
olabileceğinin belirlenmesi de sağlık alanındaki kullanıma girmiştir. Sağlık ve tıpta
kullanım alanlarının başında üreme biyoteknolojisi gelmektedir. Bu teknolojinin
kullanımı ülkemizde de oldukça yaygındır.
Biyoteknolojinin sağlık alanındaki kullanımının başarı alanlarından biri klinik
uygulamalardır. Biyoteknoloji, yeni ve çok düşük dozda etkili moleküller olan,
biyoterapötiklerin endüstriyel boyutta üretimini sağlar. Bu alanda başta 1986’ da
onaylanmış olan Hepatit B aşısı olmak üzere geleneksel yönteme göre oldukça güvenilir
aşılar geliştirilmiştir. Son yıllarda ise, Rekombinant DNA tekniklerinin kullanımı ile
HIV aşısının geliştirilmesi yönünde adımlar atılmaktadır (222).
Avrupa Farmakopesi ve Amerikan Farmakopesi 23’ de biyoteknoloji ürünleri;
-Rekombinant DNA teknolojisi ürünleri,
-Hibridoma teknolojisi ürünleri ve
-Transforme olmuş sürekli hücre kültürlerinde üretilen ürünler olmak üzere ele
alınmakta ve ileri teknolji ürünleri olarak adlandırılmaktadır.
Bu ürünlerle ilgili resmi standartlar; tanıma, potens, nitelik ve saflık üzerine
yoğunlaşmıştır ve kaynak, bileşim ve amaçlanan kullanım önemlidir (223).
Eczacılık alanında araştırılan, üretilen ve kullanılan ürünler aşağıda sınıflandırılmıştır
(224).
Peptid ve Protein Yapıda İlaçlar
-Rekombinant DNA teknolojisi ile üretilen protein ve peptidler
-Monoklonal antikorlar
-Peptidomimetikler
-Transgenik hayvanların sütünde salgılanan peptid ve proteinler
Aşılar
-Rekombinant aşılar
-DNA aşılar
88
Gen İlaçlar
-Plazmid DNA
-Oligonükleotidler
-Antisense oligonükleotidler
Küçük Biyolojik Moleküller
-Antibiyotikler
-Aminoasitler
-Vitaminler
1999 yılı dahil ABD’ de 100 biyoteknoloji ürünü ilaç FDA’ dan onay almıştır; 300’ den
fazla ilaç da klinik geliştirme denemelerinin son safhasındadır, bunların yaklaşık
yarısına yakını kanser ilacıdır ve 77 civarında da aşı bulunmaktadır (225, 226).
İnsülin
Modern biyoteknolojinin ilk ürününde pankreasta üretilen, vücudun kan şekeri (glukoz)
konsantrasyonunu düzenlemek için kullandığı bir protein hormonu olan insülin
kullanılmıştır. Diyabet hastaları insülin üretememekte ve kan glukozunu yeterli ölçüde
düzenlemek için bir dış kaynağa ihtiyaç duymaktadır.
İnsülin ilk olarak 1920'lerin başında ineklerin ve domuzların pankreaslarından izole
edilmiştir. Bu hayvan kaynaklı insülinin diyabetli hastaların tedavisinde etkili olduğu
kanıtlanmıştır ve bu insülin hastaların kullanımına sunulmuştur. Ancak, hayvan
kaynaklı insülin insan materyali ile özdeş olmadığından, hekimler bu insülinin uzun
süreli kullanımı ile ilgili olarak giderek daha fazla kaygılanmıştır. Ayrıca, diyabet
hastalarının populasyonu 1970'lerin ortalarında artmaya devam ettiği için, hayvan
kaynaklı insülinin uzun süreli tedarikiyle ilgili dikkate değer kaygılar ortaya çıkmıştır.
Bu faktörler insan hastalıklarına yeni genetik mühendisliği teknikleri uygulamak isteyen
küçük bir biyokimyager grubu için insülini ideal bir hedef haline getirmiştir.
1978'de San Francisco'daki California Üniversitesi'nde Herbert Boyer'in laboratuarında
insan insülini geninin sentetik bir versiyonu oluşturulmuş ve Escherichia coli'ye
yerleştirilmiştir. İnsülin bir proteindir ve diğer tüm proteinler gibi, aminoasitler adı
verilen bir yapı taşları zincirinden meydana gelir. Bir proteindeki aminoasitlerin sırası
89
rastgele değildir; o proteine özgüdür. Aminoasit dizilimi bilindiğinde, buna karşılık
gelen DNA dizilimi izole edilebilir (veya bu durumda kimyasal yolla sentezlenebilir) ve
insan proteinini oluşturmak üzere bakteri hücrelerine yerleştirilebilir.
Bunu yapabilmek için, ilk önce yabancı DNA parçası, taşıyıcı işlevi gören küçük bir
DNA çemberi olan bir plazmide yerleştirilir. İnsan genini taşıyan yeni "rekombinan"
plazmid daha sonra başka bir bakteri hücresine yeniden yerleştirilir. Plazmid üzerindeki
insan geni hücreye girdikten sonra hücrenin protein yapıcı mekanizması tarafından
okunabilir.
Zamanında, Boyer ve arkadaşlarının gen sentezi yaklaşımı duyulmamıştı. Fakat bugün,
bu yaklaşıma daha sık rastlanmaktadır ve doğrudan veya dolaylı olarak insan DNA'sının
izolasyonunda kullanılan diğer yöntemler daha yaygın olarak kullanılmaktadır.
Rekombinan insan insülini ilk kez modern biyoteknolojinin ilk ürünü olarak Boyer'in
şirketi Genentech tarafından Ekim 1982'de geliştirilmiştir.
Bu ilk başarıdan beri biyoteknolojinin insan tıbbına uygulanması olağanüstü bir hızda
artmaya devam etmektedir (227).
Tablo 3. FDA Onayı Alarak Piyasaya Çıkmış Olan Biyoteknoloji Ürünü İlaçlar (228).
Ürün Adı ve Kategorisi
Endikasyon
Onaylandığı
Yıl
Humulin®
Diabet
1982
Novolin®70\30, L, N, R
1991
Humalaog®
1996
Rekombinant insan insülini
Protropin®, Somatrem,
Çocuklarda büyüme hormonu
1985
Humatrope®, Somatropin
yetersizliği
1987
Biotropin®
1995
Genotropin®
1995
Norditropin®
1995
Nutropin®, Nutropin AQ®
1997
Saizen®
1996
Rekombinant insan büyüme hormonu
Geref® Rekombinant insan büyüme
hormonu salan faktör
1997
90
Serostim®
Rekombinant insan büyüme hormonu
Roferon® A, İnterferonα-2a
Intron® A, Interferonα-2b
Wellferon, Interferon α-n1
Çocuklarda AIDS’ e bağlı büyüme
bozukluğu
1998
Saçlı hücre lösemisi
1986
AIDS’e bağlı sarkoma
1988
Kronik myelojen lösemi
1995
Hepatit C
1996
Saçlı hücre lösemisi
Genital siğiller
1986
AIDS’e bağlı sarkoma
1988
Hepatit C
1988
Hepatit B
1991
Malign melanom
1992
Kemoterapiye bağlı foliküler
1995
lenfoma
1997
18 yaşın üzerindeki kronik hepatit
C tedavisinde
Actimmune, Interferonγ-1b
Malign osteopetrozisin
geciktirilmesi
PEG-Intron, Peginterferon α-2b
2000
Kronik hepatit C’de ribavirin ile
birlikte
2001
Activase®, Alteplase
Akut miyokard enfarktüsü
1987
Rekombinant doku plazminojen aktivatörü
Pulmoner emboli
1990
Akut miyokard enfarktüsü hızlı
1995
infüzyon
İskemik darbe
1996
Akut miyokard enfarktüsü
1996
TNKase, Tenecteplase
Akut miyokard enfarktüsü
2000
Alferon®, Interferon α-n3
Genital siğillerin tedavisi
1989
Epogen®
Kronik böbrek yetmezliği ve
1989, 1990
Retevase® Reteplase
Rekombinant doku plazminojen aktivatörü
AIDS’e bağlı anemilerin
tedavisinde
Prokrit®
Kemoterapiye bağlı anemilerde
1993
Cerrahiye bağlı kan kayıplarında
Rekombinant Eritropoetin
Çocuklarda kullanılma
1996
91
Kronik böbrek yetmezliğine bağlı
anemilerde
Aranesp®, Darbepoetin alfa
1999
2001
Actimmune®, Interferonγ-1b
Kronik granülomatöz hastalık
1990
Neupogen®, Filgastrim
Kemoterpi ile indüklenmiş
1991
nötropenide
Rekombinant G-CSF
Kemik iliği transplantasyonunda
Kronik ciddi nötropenide
Periferal kan hücresi
transplantasyonunda
Çocuklarda akut miyeloid lösemide
1998
Leukine®
Kemik iliği nakli
1991
Rekombinant GM-CSF
Akut lösemide kemoterapiye bağlı
1995
nötropeni
Allojenik kemik iliği
Proleukin®, Interlökin-2
transplantasyonu
1995
Böbrek hücresi karsinoması
1992
Metastatik melanoma
1998
Hemofili A
1993
KoGENate®
Recombinate®
Rekombinant Faktör VIII
1992
Betaseron®
1993
Rekombinant Interferonβ-1b
Multiple skleroz
Avonex®
1996
Rekombinant Interferonβ-1a
Pulmozyme®
RekombinantDNase
Kistik fibröztedavisinde
1993, 1996
Rekombinant Glucocerebrosidaz
Gaucher hastalığı
1994
BeneFIXᵗᵐ
Hemofili B
1997
NovoSeven®, Rekombinant faktör VIIa
Hemofiili A ve B
1999
Carticelᵗᵐ,Otolog condrosit kültürü
Klinik önemi olan cartilaj
1997
Cerezyme®
Rekombinant insan faktör IX
defektlerinde
Enbrel
Tümör nekroz faktör reseptörü
Romatoid artrit
1999
92
Gonal-F®, rekombinant FSH
Kısırlık
1997
Infergen®, Rekombinant interferon
Kronik hepatit C’de
1997
Refludanᵗᵐ
Heparin ile indüklenmiş
1998
Rekombinant lepuridin
trombositopeni tip II’de
Alfacon-1
2.15. TÜRKİYE’ DE BİYOTEKNOLOJİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE
GÜNÜMÜZDEKİ DURUMU
Türkiye’de biyoteknolojinin önemi ve önceliği konusundaki vurgular ve bu yolda
atılacak adımlar 1980’li yıllara rastlar.
1982’de biyoteknoloji konusunda ilk çalışmalar TÜBİTAK bünyesinde, Enzim
Teknolojisi İhtisas Komisyonu ile başlamıştır.
1983’de Gen Mühendisliği ve Biyoteknoloji Araştırma Enstitüsü (GMBAE)
kurulmuştur.
1984’te TÜBİTAK tarafından Biyoteknolojide Türkiye’nin Önceliklerini Saptamaya
Yönelik İhtisas Komisyonu oluşturulmuştur.
1986 yılında Biyoteknoloji Derneği kurulmuştur.
1985’te ise, TÜBİTAK Temel Bilimler Araştırma Grubu Biyoteknoloji İhtisas
Komisyonu tarafından “Biyoteknoloji Alanında Türkiye ve Geliştirme Politikası”
başlıklı rapor hazırlanarak bir durum tespiti yapılmış ve politika önerisi sunulmuştur.
1988’de DPT’nin biyoteknoloji alanındaki çalışmaları Bilim Araştırma Teknoloji Ana
Planı ile başlamıştır.
1989’da VI. Beş Yıllık Kalkınma Planında biyoteknoloji ile ilgili çalışmalar yer
almıştır.
1992 yılında TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi (MAM), Gen Mühendisliği ve
Biyoteknoloji Araştırma Enstitüsü’ne dönüştürülmüştür.
1996 yılında TÜBA-TÜBİTAK ve TTGV’ den uzmanların katılımıyla Genetik-Gen
Mühendisliği-Biyoteknoloji Alanına Yönelik Politikalar Çalışma Grubu tarafından
93
“Bilim-Teknoloji-Sanayi
Tartışmaları
Platformu”
oluşturulmuş
ve
sonucunda
Türkiye’de moleküler biyoloji-gen teknolojisi-biyoteknoloji alanına yönelik politika
önerileri geliştiren bir rapor hazırlanmıştır.
1997 yılında gerçekleşen üçüncü Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısında da
Türkiye’de Biyoteknoloji\Gen Mühendisliği Çalışmalarında Düzenleyici Kuralların
belirlenmesi biyogüvenlikle ilgili olarak önemli bir gelişmedir.
1999’da Beşinci Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’na sunulan raporun önerileri
doğrultusunda Ulusal Biyogüvenlik Kurulu’nun oluşturulması kararı alınmıştır (229).
VIII. Beş Yıllık kalkınma Planı’nda Biyoteknoloji bilim ve teknolojiyi geliştirme
çerçevesindeki temel amaçlar arasında kabul edilmiştir.
Şu anda toplam 6 üniversitede yüksek lisans ve doktora programları yürütülmektedir
(230).
2.16.
DÜNYA
VE
TÜRKİYE’DE
BİYOTEKNOLOJİK
GELİŞMELER
KARŞISINDA POLİTİKA SEÇENEKLERİ VE BİYOGÜVENLİK
Başlangıçta akademik kuruluşların çalışmaları olarak başlayan Biyoteknoloji, başta
ABD olmak üzere birçok sanayileşmiş ülkede bir endüstri kolu haline gelmiş olup,
şirketlerin ilgi alanına girmiştir.
Biyoteknoloji önümüzdeki dönemde en önemli endüstri alanı olma yolunda hızla
ilerlemektedir. Biyoteknolojinin çalışma alanları dikkate alındığında, insan sağlığı,
sosyal yapı ve biyolojik çeşitlilik üzerinde yapacağı olumlu etkiler yanında olumsuz
etkiler de oluşturabileceği ön kabulünden yola çıkarak insanın ve gezegenimizin
güvenliğinin önemli bir bileşeni olarak biyolojik güvenliği sağlamak amacı ile uygun
tedbirlerin alınması gerekmektedir (231).
Biyoteknolojik ürünlerin insanoğlunun besin zincirine, soluduğu havaya, içtiği suya,
aldığı ilaca doğrudan bağlantılı olması, bu ürünlerle ilgili ekonomik, etik ve toplumsal
tepkilerin boyutunu belirlemektedir. Gelişmiş ülkelerde biyoteknoloji uygulamaları ile
ilgili olası yarar ve zararlar üzerine yoğun araştırmalar yapılmakta ve bu araştırmalar
sonucunda uygun politikalar geliştirilmeye çalışılmaktadır (232).
Biyoteknolojinin Türkiye’deki gelişim seyrine bakıldığında “politika” düzleminde yani
kalkınma politikaları içinde yer alması 1980’lere; bilim ve teknoloji politikaları içinde
94
yer alması ise 1990’lara rastlamaktadır. Ancak “yasalaştırma” düzleminde Biyogüvenlik
çalışmaları daha geriden gelmektedir. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta
Biyogüvenlik önlemlerinin yaşamımıza her geçen gün daha etkili biçimde giren
biyoteknoloji ürünleri ve uygulamalarının gerisinden geliyor olmasıdır. Bu geriden geliş
de aslında biyoteknolojinin risklerine açık oluş anlamını taşımaktadır (233).
95
3.TARTIŞMA VE SONUÇ
Biyoteknolojinin değişen ve gelişen tanımları, bir bilim dalı olarak ortaya çıkışından
bugüne geçirdiği aşamaları göstermektedir. Biyoteknolojiye yön veren çeşitli
alanlardaki gelişmeler ve devam eden çalışmalar ise biyoteknolojinin gelecekteki
durumunu belirleyecektir.
Günümüzde biyoteknoloji daha çok gen düzeyindeki çalışmalar ve dikkat çekici
ilaçların geliştirilmesi ile ilişkilendirilse de tarihsel olarak ilk önce besinlerle ve besin
yetersizliği, kıtlık ve tarımsal sorunlarla ilgilenmiştir. Biyoteknoloji, geleneksel
ürünlerden ileri teknoloji ürünlerine kadar çok geniş bir yelpazeyi içine almaktadır.
Geleneksel biyoteknoloji dönemindeki bilgi birikimi ve teknolojiyle biyolojik sistemler,
herhangi bir değişime tabi tutulmaksızın ekmek, peynir, yoğurt, alkol vb. maddelerin
üretilmesinde kullanılmıştır.
Ara dönemde genomlarında köklü bir değişiklik yapılmaksızın biyolojik sistemlerin
endüstride kullanım alanları genişletilmiş sınırlı tekniklerle antibiyotik, enzim, protein
vb. maddelerin üretimi geliştirilmiştir.
Modern biyoteknoloji ile birlikte gelişmiş ve modern teknikler biyolojik sistemlere
uygulanmaya başlamıştır. Mutasyonlar ya da rekombinant DNA teknolojisi yardımıyla
oluşturulan yeni fenotipik karakter taşıyan mutantlar veya transgenik organizmalar
endüstride ve tüm alanlarda yoğun biçimde kullanılmaya başlanmış ve kullanılmaktadır.
Biyoteknoloji giderek genetik mühendisliği uygulamalarının tıbbi, zirai ve endüstriyel
biyolojik maddelerin üretilmesi amacıyla kullanılmasını kapsamaktadır. Bu nedenle 20.
Yüzyılın son yıllarında biyoteknoloji, uygulamalı ve disiplinlerarası bir alan,
“moleküler genetik” ve “rekombinant DNA teknolojisi” olarak tanımlanmaktadır. Artık
bu teknoloji bir organizmanın genomlarında bulunan tüm bilgileri ve şifreleri
değiştirmeyi, aynı ya da farklı cinse ait organizmalara DNA sekansları veya genleri
aktarmayı, istenilen DNA baz sıralarını veya genlerini çıkarmayı; transgenik hayvanlar,
bitkiler, mikroorganizmalar üretmeyi, genetik düzeyde embriyolarda düzenlemeler
96
yapmayı, yeni fenotip ve genotipte canlılar oluşturmayı, proteinler, enzimler,
antibiyotikler hormonlar gibi tanılama, tedavi, koruma ve araştırmalarda kullanılan
maddeler, kimyasallar üretmeyi olanaklı kılmaktadır.
“ Tarihsel süreçte” biyoteknolojiye koşut, endüstri de hızla gelişmektedir. Çünkü
biyoteknoloji ürünleri farmasötik, temel kimyasal ve biyokimyasal maddeler, gıda ve
tarım sektörlerini, teknikleri ise sağlık, çevre, ziraat, hayvancılık ve ormancılık
sektörlerini inanılmaz bir biçimde etkilemektedir.
Biyoteknolojide ulaşılan aşama ve sürdürülen çalışmalar 21. Yüzyılı şekillendirecek
devrimsel gelişmeleri içermektedir (234).
Dünya nüfusunun hızlı artışı nedeniyle hızla tükenmekte olan enerji ve su kaynakları,
kıtlık, küresel ısınma, çevre sorunları gibi problemlerin çözümünde biyoteknolojik
çalışmalar büyük önem taşımaktadır (236).
Biyoteknoloji alanındaki gelişmeler ve başarılar sadece biyolojik bilimler ile değil aynı
zamanda diğer disiplinler ile de yakından ilişkilidir. Potansiyel imkanları ve geniş
uygulama alanı ile biyoteknolojinin endüstriye dönüşmesi nanoteknolojiyle birlikte ülke
ekonomilerinin gelişmesi için öncü rol oynayacaktır.
Biyoteknoloji, büyük bir teknolojik değişimi içerdiğinden insan yaşamında bir devrim
niteliğindedir. Çeşitli yaşam formlarını genetik düzeyde anlama ve bunları ürün elde
etmek için işleme hareketi olarak tarihte yerini almıştır. Ve bu hareket, kendimiz ve
çevremiz üzerinde yeni bir denetim düzeyi vaat etmektedir.
97
KAYNAKLAR
1. Bud R. The uses of life. A history of biotechnology. Cambridge University Press,
1993: 299p.
2. Kıymaz, T., Tarakçıoğlu, M. Biyoteknoloji Alanındaki Gelişmelerin Yansımaları ve
Türkiye’nin Politika Seçenekleri. Planlama Dergisi, Özel Sayı, DPT’nin Kuruluşunun
42.Yılı, 2004: 235-242.
3. Çakar, S., Özdemir, A. H. TTGV. İrlanda Biyoteknoloji, Çalışma ve Gezisi Raporu.
Mayıs 2006.
4. Fari, M. G., Kralovansky, The Founding Father of Biotechnology: Karoly (Karl)
Ereky. International Journal of Horticultural Science. 2006: 12(1): 9-12.
5. Ayşegül Topal Sarıkaya, Biyoteknoloji I Ders Notları.
6. Richard, D. Thieret JW. 2005. Johan Linder (Lindestolpe) (1676-1724), Eponym of
the Generic Name Lindera Thunberg (Plantae: Lauraceae). Journal of the Kentucky
Academy of Science 66(1): 44-49.
7. Nature 1933. Biotechnology (131): 597-599.
8. Siegell SD, Gaden EL. Automatic control of dissolved oxygen levels in
fermantations.Biotecnology and Bioengineering 1962: 4 (3): 345-356.
9. Alper Akkaya ve Nurdan Pazarlıoğlu Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyokimya
Bölümü 21.Yüzyılın Anahtar Teknolojisi: Beyaz Biyoteknoloji, 22-23.
10. Bull AT, Holt G, Lilly MD, Biotechnology: International Trends and Perspectives,
OECD, Paris, 1982.
11. Yılmaz, H., Aşkın, A. Tarımda Uygulanan Biyoteknoloji Metodları. Yüzüncü Yıl
Üniversitesi. Ziraat Fakültesi Yayınları. No:2, Van, 1992.
12. Anonim 1985. TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu) Temel
Bilimler Araştırma Grubu Biyoteknoloji İhtisas Komisyonu Biyoteknoloji Alanında
Türkiye Araştırma ve Geliştirme Politikası, 1985.
13. Alper Akkaya ve Nurdan Pazarlıoğlu Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyokimya
Bölümü 21.Yüzyılın Anahtar Teknolojisi: Beyaz Biyoteknoloji, 22-.
98
14. Anonim, 2003. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Biyogüvenlik Cartagena Protokolü.
Resmi Gazete. 11 Ağustos 2003, Sayı: 25196.
15. Öğr. Gör. Dr. Halil Tosun, Biyoteknolojinin Tanımı Tarihçesi ve Uygulama
Alanları.
16. Anadolu Üniversitesi İleri Teknolojiler Araştırma Birimi, Biyoteknoloji Bilim Dalı
Yüksek
Lisans
Programı
Araştırma
görevlisi
Handan
Açelya
Akdamar
http://www.itab.anadolu.edu.tr
17. Ayşegül Topal Sarıkaya, Biyoteknoloji I Ders Notları.
18. Özdemir, O. İlk Öğretim 8.Sınıf Öğrencilerinin Genetik ve Biyoteknoloji
Konularına İlişkin Kavram Yanılgıları. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Dergisi, (20): 2005: 49-62.
19. Topal, Ş. Biyogüvenlik ve Biyoteknoloji, 2006: 7.
20. Öğr. Gör. Dr. Halil Tosun, Biyoteknolojinin Tanımı Tarihçesi ve Uygulama
Alanları.
21. Bud R. The uses of life. A history of biotechnology. Cambridge University Press,
1993: 299p.
22. Yılmazçetin, M. Gıda biyoteknolojisi. İnönü Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi,
Gıda Mühendisliği ders notları.
23. Smith, J. E. Biotechnology, 3rd ed., University Press, Cambridge UK, 1-25p.Stice
SL., Gibbons J., Rzucidlo SJ., Baile CA. 2000. Improvements in nuclear transfer
procedures will increase commercial utilization of animal cloning. Asian-Aus J Anim
Sci, 13: 1996: 856-860.
24. Ekinci, M. S., Akyol, İ., Karaman, M., Özköse, E. 2005. Hayvansal Biyoteknoloji
Uygulamalarında Güncel Gelişmeler. KSÜ. Fen ve Mühendislik Dergisi, 8(2)-2005: 8990.
25. Aydın, D. Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
Dünyada ve Türkiye’de Tarım Biyoteknolojisindeki Gelişmeler Üzerine Karşılaştırmalı
bir Analiz 2012.
26. Topal, Ş. 2006. Biyogüvenlik ve Biyoteknoloji, 7.
99
27. Bayraç, A. T. Kalemtaş, G. Baloğlu, M. C. Kavas, M. Genetiği Değiştirilmiş
Organizmalar. ODTÜ Bilim ve Toplum Kitapları Dizisi, Türkiye. 2011: 90.
28. Topal, Ş. 2006. Biyogüvenlik ve Biyoteknoloji, 7.
29. Anonim, 2012. http://www.genome.gov
30. Topal, Ş. 2006. Biyogüvenlik ve Biyoteknoloji, 7.
31. http://hakkindabilgial.com/bilim/biyoloji/7781-biyoteknoloji-nedir.html
32. www.koopkur.org.tr
33. http://hakkindabilgial.com/bilim/biyoloji/7781-biyoteknoloji-nedir.html
34. Şahin, T. Su Ürünleri Yetiştiriciliğinde Biyoteknoloji. SÜMAE YUNUS Araştırma
Bülteni, 2003: 3:1.
35.Özdemir, O. İlk Öğretim 8.Sınıf Öğrencilerinin Genetik ve Biyoteknoloji Konularına
İlişkin Kavram Yanılgıları. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, (20):
2005: 49-62.
36. Paillotin, G., The Impact of Biotechnology on the Agro-Food Sector., Future of
Food, 1997:71.
37. Çetiner, S. Türkiya ve Dünyada Tarımsal Biyoteknoloji ve Gıda Güvencesi:
Sorunlar ve Öneriler. Ed. Prof. Dr. Mehmet Öztürk. Avrasya Dosyası, Moleküler
Biyoloji ve Gen Teknolojileri Özel Sayı. 2002. Erişim Tarihi: 30. Kasım. 2006
38.Şahin, T. Su Ürünleri Yetiştiriciliğinde Biyoteknoloji. SÜMAE YUNUS Araştırma
Bülteni, 2003: 3:1.
39. Tiryaki, İ., Acar, Z. Genetik Yapısı Değiştirilmiş Bitkiler: Dünü, Bugün ve
Geleceği. OMÜ Ziraat Fakültesi Dergisi, 20(2): 2005: 121-126.
40. Topal, Ş. Biyogüvenlik ve Biyoteknoloji, 2006: 7.
41. Kıymaz, T., Tarakçıoğlu, M. Biyoteknoloji Alanındaki Gelişmelerin Yansımaları ve
Türkiye’nin Politika Seçenekleri. Planlama Dergisi, Özel Sayı, DPT’nin Kuruluşunun
42.Yılı, 2004: 235-242.
42. James, C. 2009 Yılında Üretilen Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Ürünlerin
(GDO) Global Durumunun Özeti. ISAAA Kurucusu ve Yöneticisi. 2009.
100
43. Aydın, D. Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
Dünyada ve Türkiye’de Tarım Biyoteknolojisindeki Gelişmeler Üzerine Karşılaştırmalı
bir Analiz 2012.
44. Paillotin, G., The Impact of Biotechnology on the Agro-Food Sector., Future of
Food, 1997:71.
45. Mullis, K. B., Faloona, F. A. Specific Synthesis of DNA in Vitro Via a Polymerase
Catalyzed Chain Reaction. Methods in Enzymology, 155: 1987: 335-350.
46. Paarlberg, R. The Global Food Fight. Foreign Affairs; May-June. 2000: 24.
47. Aydın, Z. Genetik Mühendisliği, Azgelişmiş Ülkelerde Yoksulluk ve Gıda Sorunu.
Toplum ve Bilim Dergisi, 2000: 108.
48. Ho, M. W. Genetic Engineering: Dream or Nightmare. Gill and McMillan Ltd.
Dublin, 1999.
49. Bayraç, A. T. Kalemtaş, G. Baloğlu, M. C. Kavas, M. Genetiği Değiştirilmiş
Organizmalar. ODTÜ Bilim ve Toplum Kitapları Dizisi, Türkiye. 2011: 90.
50. Topal, Ş. Biyogüvenlik ve Biyoteknoloji, 2006: 7.
51. Smith, J. E. Biotechnology, 3rd ed., University Press, Cambridge UK, 1-25p.Stice
SL., Gibbons J., Rzucidlo SJ., Baile CA. 2000. Improvements in nuclear transfer
procedures will increase commercial utilization of animal cloning. Asian-Aus J Anim
Sci, 1996: 13:856-860.
52. Kappes, S. M. Utilization of Gene Mapping Information in Livestock Animals.
Theriogenology, 51: 1999: 135-147.
53. Braun, R. People’s Concerns About Biotechnology: Some Problems and Some
Solutions. J. Biotechnol., 98: 2002: 3-8.
54. Gijs, A.K., Harry A.K. Considerations for the Assessment of the Safety of
Genetically Modified Animals Used for Human Food or Animal Feed. Livestock
Produc. Sci., 2002: 74: 275-285.
55. Lyson, T. A. Advanced Agricultural Biotechnologies and Sustainable Agriculture.
TRENDS in Biotechnol., 20: 2002: 193-196.
101
56.. Bull AT, Holt G, Lilly MD, Biotechnology: International Trends and Perspectives,
OECD, Paris, 1982.
57. Torrey JG. The Development of Plant Biotechnology. American Scientist 73: 1987:
354-363.
58. Goodman, David C. From Farming to Biotechnology: A theory of Agroindustrial
Development Oxford: Blackwell. 1987.
59. Bud R. Janus-faced Biotechnology: An Historical Perspective. Trends in
Biotechnology 7(9): 1989: 230-33.
60. Micklos DA, Freyer G A. DNA Science: A First Course in Recombinant DNA
Technology. Cold Spring Harbor Laboratory & Caroline Biological Supply Company.
1990: 477p.
61. Seabrock J. Tremors in the Hothouse. The New Yorker. 1993: 32-41p.
62. McGloughlin M., Edward B.. Evolution of Biotechnology from Natufians to
Nanotechnology, Springer, 2006: 229-245p.
63. www.BIO.org.
64. Genome Network News.
65. http://www.biotechinstitute.org.
66. http://www.bio.org/articles/history-biotechnology.
67. http://tr.wikipedia.org
68. Ayşegül Topal Sarıkaya, Biyoteknoloji I Ders Notları.
69. Öğr. Gör. Ayşem Batur. 2012-2013 Güz Dönemi Biyoteknoloji Ders Notları.
70. Erçetin, Ş. Biyoteknoloji ile Değişen Dünya Düzeni ve Eğitim-1, Hacettepe
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Uygulamada Eğitim Yönetimi, Sayı:18 1999: ss. 169-180.
71. DPT (2000) VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Biyoteknoloji Özel İhtisas Komisyonu
Raporu: Ulusal Moleküler Biyoloji Modern Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik Atılım
Projesi Önerisi, Ankara. 2000.
72. Özcengiz, G. Modern Biyoteknolojinin Kullanım Alanları. “Küreselleşme sürecinde
Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik” Sempozyum Bildirileri Kitabı. Ekim. 2000: S.39-43,
102
23-24. T. C. Çevre Bakanlığı, T. C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Biyoteknoloji
Derneği Ortak Yayını- Ankara.
73. ISAAA, Briefs 32-2004: Preview: Global Status of Commercialized Biotech/GM
Crops: 2004. The ISAAA Food Safety Initiative. http://www.isaaa.org/, Biotech Crop
Area by Country (Embargo until 10:00 a.m. EST on Wednesday,Jan. 12). 2004.
74. DPT (2000) VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı, Biyoteknoloji Özel İhtisas Komisyonu
Raporu: Ulusal Moleküler Biyoloji Modern Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik Atılım
Projesi Önerisi, Ankara. 2000.
75. Ahmet Bağcı. Bitki Islahçıları Alt Birliği (BİSAB) Yönetim Kurulu Başkanı S.
Ahmet Bağcı'nın Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) Dergisi'nin 5. Sayısında
Yayınlanan Yazısı. 2013.
76. W. K. Bronn Fermentasyon Teknolojisinin ve Biyoteknolojinin Gelişmesi ve
Ekonomideki Yeri 114.
77. http://hacettepemikrobiyoloji.com/ogrenci/cumhur/mgiris_not.pdf
78. Microskopes: Time Line. Nobel Web AB
79. Gould, Stephen Jay "Chapter 2: The Sharp-Eyed Lynx, Outfoxed by Nature". The
Lying Stones of Marrakech: Penultimate Reflections in Natural History. New York,
N.Y: Harmony. ISBN 0-224-05044-3. 2000.
80. http://www.biltek.tubitak.gov.tr/
81. http://mbgbilim.com/biyoteknoloji/
82. F. S. Bodenheimer, The History of Biology an Introduction, s. 109.
83. Erik Nordenskiöld, The History of Biology, s. 158.
84. http://hacettepemikrobiyoloji.com/ogrenci/cumhur/mgiris_not.pdf
85. Özpolat, B., D. TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, 2002.
86. http://iys.inonu.edu.tr/webpanel/
87. Ceyhan, M. İnfeksiyon Hastalıklarından Korunmada Gelişmeler. ANKEM Derg.
19(Ek 2): 2005: 19-21
103
88. Bredan, A., Roose, K., Schotsaert, M., Saelens, X. Vaccine Develpoment by
Recombinant DNA Technology. Part I: DNA Vaccines. In: Hadeli, K., Benamer, H.
Editors. The Oea Review of Medicine, Tripoli: Oea Medical Publisher, 2008: p 419434.
89. Özpolat, B., D. TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, 2002.
90. http://biotech.about.com/od/history/a/EarlyBiotech.htm
91. Akalın, M., A. Toplumcu Tıbba Giriş, Virchow- Koch (ve von Behring) Tartışması.
İstanbul: Yazılama. 2013: Sayfa 93-101.
92. Alpan, O. Gregor Mendel Bezelyelerin Getirdiği. Sayfa: 28.
93. http://mbgbilim.com/biyoteknoloji
94. web.deu.edu.tr/erdin/pubs/mikro/bolum_05.pdf
95. Doç. Dr. Ş. Şule Erçetin, Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Uygulamada
Eğitim Yönetimi, Biyoteknoloji ile değişen dünya düzeni ve eğitim-1, sayı:18, 1999:
SS. 169-180,
96. web.deu.edu.tr/erdin/pubs/mikro/bolum_05.pdf
97. http://mbgbilim.com/biyoteknoloji
98. Erçetin, Ş. Biyoteknoloji ile Değişen Dünya Düzeni ve Eğitim-1, Hacettepe
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Uygulamada Eğitim Yönetimi, Sayı:18 1999: ss. 169-180.
99. Akyol, İ. Ekinci, M. S.,, Karaman, M., Özköse, E. Hayvansal Biyoteknoloji
Uygulamalarında Güncel Gelişmeler. KSÜ. Fen ve Mühendislik Dergisi, 8(2)-2005: 8990.
100. Chesne, P., Adenot, P.G., Viglietta, C., Baratte, M., Boulanger, L., Renard, J-P.
Clonet Rabbits Produced by Nuclear Transfer from Adult Somatic Cells Nature
Biotechnol., 70: 2002: ss. 366-369.
101. Kappes, S. M. Utilization of Gene Mapping Information in Livestock Animals.
Theriogenology, 51: 1999: 135-147.
102. Smidt, D., Niemann, H. Biotechnology in Genetics and Reproduction. Livest. Pro.
Sci. 59: 1999: 207-221.
104
103. Wall, R.J. Biotechnology for the Production of Modified and Innovative Animal
Products: Transgenic Livestock Bioreactors. Livest. Pro. Sci., 59: 1999: 243-255.
104. Ward, K.A. Transgene-mediated Modifications to Animal Biochemistry. TRENDS
in Biotechnol., 18: 2000: 99-102.
105. Gijs, A.K., Harry A.K. Considerations for the Assessment of the Safety of
Genetically Modified Animals Used for Human Food or Animal Feed. Livestock
Produc. Sci., 74: 2002: 275-285.
106. Faber, D.C., Molina, J.A., Ohlrichs, C.L., Vander Zwaag, D.F., Fere, L.B.
Commercialization of Animal Biotechnology. Theriogenology, 59: 2003: 125-138.
107. W. K. Bronn Fermentasyon Teknolojisinin ve Biyoteknolojinin Gelişmesi ve
Ekonomideki Yeri 114.
108. Chesne, P., Adenot, P.G., Viglietta, C., Baratte, M., Boulanger, L., Renard, J-P.
Clonet Rabbits Produced by Nuclear Transfer from Adult Somatic Cells Nature
Biotechnol., 70: 2002: ss. 366-369.
109. Pursel, V., Miller, K.F., Bolt, D.J., Pinkert, C.A., Palmiter, R.D., Brinster, R.L.
Insertion of growth hormone genes into pig embryos. (Biotechnology in Growth
Regulation, London, England: Ed. Heap, R.B., Prosser, C.G., Lamming, G.E. ) 1989:
181-188.
110. Bonneau, M. Laarveld, B. Biotechnology in Animal Nutrition, Physiology and
Health. Livest. Pro. Sci. 59: 1999: 223-241.
111. Cunningham, E.P. The Application of Biotechnologies to Enhance Animal
Production in Different Farming Systems. Livest. Pro. Sci., 58: 1999: 1-24.
112. Kappes, S. M. Utilization of Gene Mapping Information in Livestock Animals.
Theriogenology, 51: 1999: 135-147.
113. Smidt, D., Niemann, H. Biotechnology in Genetics and Reproduction. Livest. Pro.
Sci. 59: 1999: 207-221.
114. Houdebine, L.M. The Methods to Generate Transgenic Animals and to Control
Transgene Expression. J. Biotechnol., 98: 2002: 145-160.
115. Wall, R.J. New Gene Transfer Methods. Theriogenology, 57: 2002: 189-201.
105
116. Faber, D.C., Molina, J.A., Ohlrichs, C.L., Vander Zwaag, D.F., Fere, L.B.
Commercialization of Animal Biotechnology. Theriogenology, 59: 2003: 125-138.
117. Bracket BG., Baraksa W., Sawicki W., Koprowski H. Uptake of heterologous
genome by mammalian spermatozoa and its transfer to ova through fertilization. Proc
Natl Acad Sci USA 68(2): 1971: 353-7.
118. Jaenisch R. Transgenic animals. Science, N. Y. 240: 1988: 1468-1474.
119. Gordon JW., ScangosGA., Plotkin DJ., BarbosaJA., Ruddle FH. Genetic
transformation of mouse embryos by microinjection of purified DNA. Proc Natl Acad
Sci. USA 77, 1980: 7380-7384.
120. Brinster RL., Chen HY., Trumbauer ME., Yagle MK., Palmiter RD. Factors
affecting the efficiency of introducing foreign DNA into mice by microinjection egss.
Proc Natl Acad Sci. 82: 1985: 4438-4442.
121. Hammer RE., Pursel VG., Rexroad CE., Wall RJ., Bolt DJ., Ebert KM., Palmiter
RD., Brinster RL. Production of transgeniz rabbits, sheep and pigs by microinjection.
Nature 315: 1985: 680-683.
122. Brinster RL., Chen HY., Trumbauer ME., Yagle MK., Palmiter RD. Factors
affecting the efficiency of introducing foreign DNA into mice by microinjection egss.
Proc Natl Acad Sci. 82: 1985: 4438-4442.
123. Bağış H., Dündar, M. Modern Biyoteknoloji ve Uygulamaları Sayfa 93. Baron LS,
Spilman WM, Carey WF. 1959a. Hybridization of Salmonella species by mating with
Escherichia tol. Science 130: 2010: 566.
124. Arat, S. Modern Biyoteknoloji ve Uygulamaları. 2010: sayfa 58.
125. Wolf E., Zakhartchenko V., Brem G. Nuclear transfer in mammals: Recent
developments and future perspectives. Journal of Biotech 65: 1998: 99-110.
126. Campbell KH. Nuclear transfer in farm animal species. Cell Dev Biol 10: 1999:
245-252.
127. Stice SL, Gibbons J. Rzucidlo SJ, Baile CA. Improvements in nuclear transfer
procedures will incredse commercial utilization of animal cloning. Asian-Aus J. Anim
Sci, 13: 2000: 856-860.
106
128. Wolf E., Zakhartchenko V., Brem G. Nuclear transfer in mammals: Recent
developments and future perspectives. Journal of Biotech 65: 1998: 99-110.
129. Campbell KH. Nuclear transfer in farm animal species. Cell Dev Biol 10: 1999:
245-252.
130. Bağış H., Dündar, M. Modern Biyoteknoloji ve Uygulamaları Sayfa 93. Baron LS,
Spilman WM, Carey WF. 1959a. Hybridization of Salmonella species by mating with
Escherichia tol. Science 130: 2010: 566.
131. Kleinsmith LJ., Pierce Jr G.B. Multipotentially of single embryonal caecinoma
cells. Cancer Res 24: 1964: 1544-1551.
132. Friedrich, T.D., Regenass, U., Stevens, L.C. Mouse genital ridges in organ culture:
the
effects
of
temperature
on
maturation
and
experimental
induction
of
teratocarcinogenesis. Differentiation. 24: 1983: 60-64.
133. Pera, MF, Cooper S, Mills J, Parrington J.M. Isolation and characterization of a
multipotent clone of human emryonal carcinoma cells. Differantiation 42: 1989: 10-23.
134. Dehner LP. Primitive neuroectodermal tumor and Ewing’s sarcoma. Am J Surg
Pathol 17: 1993: 1-13.
135. Bongsa A, Fong CY, et al. Isolation and culture of inner mass cell from human
blastocysts. Hum Reprod 9: 1994: 2110-2117.
136. Trounson, AO, Gardner, DK, Baker G, Barnes FL, Bongso A, Bourne H, Calderon
I, Cohen J, Dawson K, Et al. Handbook of in vitro fertilization (Boca Raton, London,
New York, Washington ) CRC Press. 2000.
137. www.nobelprize.org
138. Polge C, Smith Au, Parkes As. Revival of spermatozoa after vitrification and
dehydration at low temperatures. Nature; 164: 1949: 666-667.
139. Whittingham Dg, Leibo Sp, Mazur P. Survival of mouse embryos frozen to -196
and -269 C. Science; 178: 1972: 411-414.
140. Wilmut I, Rowson Lea. The successful low temperature preservation of mouse and
cow embryos. J. Reprod. Fertil. 33: 1973: 352-353.
107
141. Rall Wf, Fahy Gm. Ice-free cryopreservation of mouse embryos. Nature 1985;
313:573-574.
142. Drewes J. Into the 21 st century. Biotechnology (NY) 11: S16-S20.Durtsche
Richard, Thieret JW. 2005. Johan Linder (Lindestolpe) (1676-1724), Eponym of the
Generic Name Lindera Thunberg (Plantae: Lauraceae). Journal of the Kentucky
Academy of Science 66(1): 1993: 44-49.
143. Budd R. 100 years of biotechnology. Biotechnology (NY) 11: 1993: S14-S15.
144.
Mendel
JG.
Versuche
über
Plflanzenhybriden
Verhandlungen
des
naturforschenden Vereines in Brünn, Bd IV für das Jahr, 1865 Abhandlungen: 1866: 347.
145. Bateson W. Mendel’s Principles of Heredity, a Defense. London: Cambridge
University Press. 1902.
146. Budd R. 100 years of biotechnology. Biotechnology (NY) 11: 1993: S14-S15.
147. Watson JD, Crick FHC. A Structure for Deoxyribose Nucleic Acid. Nature 171:
1953: 737- 738.
148. Deserres FJ. Characteristics of spontaneous and induced specific-locus mutation In
The Ad-3 Region of Neurospora-Crassa-Utilization in Genetic Risk Assessment.
Environmental And Molecular Mutagenesis 20: 1992: 246-259.
149. Schweikl H, Schmalz G, Gottke C. Mutagenic activity of various dentine bonding
acents. Biomaterials 17: 1996: 1451-1456.
150. Primrose, Sandy B, Old RW. Principles of gene manipulation: an introduction to
genetic engineering. Oxford: Blackwell Scientific. 1994.
151. Luria SE, Burrous JW. Hybridization between Escherichia coli and Shigella. J Bact
74: 1957: 461.
152. Baron LS, Spilman WM, Carey WF. Hybridization of Salmonella species by
mating with Escherickla tol. Science130: 1959: 566.
153. Baron LS, Carey WF, Spilman WM. Genetic recombination between Escherichia
coli and Salmonella typhimurium. Proc Nat Acad Sc 45: 1959: 976.
108
154. Baron LS, Carey WF, Spilman WM. Diploid heterozygous hybrids from matings
Escherichia coli and Salmonella typhosa. J Exp Med 112: 1960: 361.
155. Brinton CC, Jr Baron L S. Transfer of piliation from Escherichia coli and
Salmonella typhosa by genetic recombination. Biochim et Biophysica Acta 42: 1960:
298.
156. Danna K, Nathans D. Specific cleavage of simian virus 40 DNA by restriction
endonuclease of Hemophilus influenzae. Proc Natl Acad Sci USA 68: 1971: 29132917.
157. Roberts RJ. How restriction enzymes became the workhorses of molecular
biology. Proc Natl Acad Sci USA 102: 2005: 5905-5908.
158. Roberts RJ, Vincze T, Posfai J, Macelis D. REBASE – enzymes and genes for
DNA restriction and modification. Nucleic Acids Res 35: D 2007: 269-70.
159. Cohen SN, Chang ACY, Boyer HW, Helling RB. Contruction of biologically
functional bacterial plasmids in vitro. Proc Natl Acad Sci USA 70: 1973: 3240-3244.
160. Villa-Komaroff L, Efstratiadis A, Broome S, Lomedico P, Tizard R, Naber SP,
Chick WL, Gilbert W. A bacterial clone synthesizing proinsulin. Proc Natl Acad Sci
USA 75: 1978: 3727-3731.
161. Gümüşderelioğlu, M., Kesgin, D., “Çevreyle Dost Polimerler, Bilim ve Teknik,
Sayı 438, 2004: s. 82-84.
162. Gümüşderelioğlu, M. “ Polimer Bilim ve Teknolojisi “ Ders Notları, Hacettepe
Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölümü. 2012.
163. Shen, L., Worrell, E., Patel, M. “Present and Future Development in Plastics from
Biomass”, Biofuels, Bioproducts, Biorefining, Sayı 4, 2010: s.25-40.
164. Akman, M. “Tek hücre protein, Genel bilgi, THP ’nin üstünlükleri, alg, mantar ve
mayaların bu amaçla kullanılışı”, Mikrob. Bült., 14: 1980: 141-155.
165. Kaya, T. Bazı meyve atıklarının biyoteknolojik olarak değerlendirilmesi, G. Ü. Fen
Bilimleri Enst., Yüksek Lisans Tezi. 1993.
166. Hiam, A. The Promise of Single Cell Protein, Agribusiness Worldwide 1982 July
P: 1982: 4-6.
109
167. Rose, A. H. Economic Microbiology, Microbial Biomass, School of Biological
Sciences University of Bath, England. 1979.
168. Pamir, H. “Endüstriyel mikrobiyolojinin çevre kirlenmesinin kontrolüne katkısı “,
Gıda Dergisi, Sayı:6 1981.
169. www.mikrobiyoloji.org
170. Rose, A. H. Economic Microbiology, Microbial Biomass, School of Biological
Sciences University of Bath, England. 1979.
171. Tuse, D., Russel, L.A. and Hseich, D.P.H. “Nutritional and toxicological
evaluation of SCP produced from an environmental waste”, Advances in
Biotechnology, Vol.II, Fuels, Chemical, Foods and Waste. 1985.
172. Goldberg, I., “Single cell protein (SCP) from methanol by bacteria:
Microbiological and engineering process aspect”, Advances in Biotechnology, Vol. II,
Fuels, Chemical, Foods and Waste. 1985.
173. Nyeste, L. Et al. “Biomass production from methanol by means of a bacterium 1.
Kinetic studies”, Advances in Biotechnology, Vol.II, Fuels, Chemical, Foods and
Waste. 1985.
174. Davy, C.A.E., Wilson, D. And Lyon, J.C.M. “Commercial production of feed yeast
from methanol by bacteria”, Advances in Biotechnology, Vol.II, Fuels, Chemical,
Foods and Waste. 1985.
175. Kamikubo, T. Et al. “Production of SCP from waste cellulose”, Advances in
Biotechnology, Vol.II, Fuels, Chemical, Foods and Waste. 1985.
176. Ebbinghaus, M.E. “Lindblom, M., Production of Single Cell Protein from
methanol by bacteria”, Advances in Biotechnology, Vol.II, Flues, Chemical, Foods and
Waste. 1985.
177. Chahal, D.S. “Production of protein-rich mycelial biomass of mushroom, Pleurotus
sajorcaju, on corn stover”, Journal of Fermentation and Bioengineering, Vol:68, No:5,
1989: 334-338.
178. Samman, N. Et al. “Application of a 28.h method for monitoring nutritional protein
quality changes during SCP processing”, J. Agric. Food Chemical., 41, 1993: 57-60.
110
179. Moreno, J.M. et al. “Hydrolysis of nucleic acids in SCP concentrates using
immobilized benzonase”, Applied Biochem. And Biotech., Vol:31, 1991: 43-51.
180. Sandhu, D.K. and Waraich, M.K “ Conversation of cheese whey to SCP”,
Biotechnology and Bioengineering, Vol:XXV,. 1983: pp. 797-808.
181. Kiessling, A. And Askbrandt “Nutritive value of two bacterial strains of SCP for
rainbow trout”, Aquaculture, 109, 1993: 119-130.
182. Assem, M.H. et al. “Bioconversion of hemicelluloses of rice hull black liquor into
Single Cell Protein”, J. Chem. Tech. Biotechnol., 53, 1992: 147-152.
183. Enwefa, C., Ayanru, D.K.G. and Obuekwe, C.O. “Factors in SCP from production
pawpaw fruit pulp extract”, Acta Biotechnol., Vol:12, No:2, 1992: 127-132.
184. Gadgoli, C., Sarang, M.S. and Jolly, C.I. “SCP from the peels of Musa
paradisiaca”, Research and Industry, Vol:37, 1992: pp. 18-20.
185. Vaccarino, C. et. al., “Grape marc as a source of feed stuff after chemical
treatments and fermentation with fungi”, Bioresource Tech., 40, 1992: 35-41.
186. Özyurt, M. “Zeytin suyundan üretilen mikrobiyal proteinin (Aspergillus niger M1)
fareler ve sıçanlar üzerindeki etkisi”, KÜKEM, 1979: 33-37.
187. Karaboz, İ. Ve Öner, M. “Batık kültürde üretilen Morchella conica var. Costata
Vent. Miselyumunun kimyasal yapısı ve THP olarak değerlendirilmesi”, Doğa
Tu.Biolog. 1988.
188. Karapınar, M. “Narenciye atıklarının maya proteini üretiminde substrat olarak
kullanımı”, Gıda Dergisi, Sayı:4, 1984.
189. Güven, M., Cansunar, E. “Atık sülfit liköründe THP üretimi ve likörün kirlilik
yükünün azaltılması”, Mikrob. Bült., 23, 1989: 329-335.
190. Özyurt, M. Kule fermentasyonu ile endüstriyel mikroorganizmaların zeytin
suyunda üretimi, VI. Bilim Kongresi, Tarım Ormancılık Arş. Grubu Tebliğleri, Gıda ve
Fermentasyon Teknolojisi Seksiyonu, TÜBİTAK. 1977.
191. Sırma, R.T. İnce kepekten THP üretimi üzerine araştırmalar, Yüksek Müh.Tezi,
TÜBİTAK, Proje No:TOA, 1985: 487.
111
192. İnanç, A. Scenedesmus spp.’nin tatlı sulardan izolasyonu ve laboratuvar şartlarında
üremesinin araştırılması, G.Ü. Yüksek lisans tezi. 1994.
193. Beyatlı, Y., Aslım, B. “Candida tropicalis ve Kluyveromyces lactis mayalarının
peynir altı suyunda üreme durumları”, Cilt:13, No:12, Sayfa:43-50, KÜKEM. 1990.
194. Çelikol, E. “Peyniraltı suyunun besiyeri olarak kullanılışı”, Mikrob. Bült., Cilt:9,
Sayı:4, 1975.
195. Algur, Ö.F., Gökalp, H.Y. “Biomass üretmek ve bod düşürmek maksadıyla
R.arrhizus ve A..elegans türlerinin vinas ortamında kesikli kültürle üretimi” Doğa
Dergisi, Türk Biyo. Der., Vol:15, Sayı:3, 1991.
196. Kaya, T. Bazı meyve atıklarının biyoteknolojik olarak değerlendirilmesi, G. Ü. Fen
Bilimleri Enst., Yüksek Lisans Tezi. 1993.
197. Aksöz, N. ve diğerleri. Bazı gıda endüstrisi atık ve artıklarını kullanarak Gibberella
fujihuroi’den giberellik asit ve THP eldesi, TÜBİTAK, TOAG, Proje No:637. 1989.
198. Aslı Ünsal Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İnsan
İmmunoglobulin G 'sine Karşı Monoklonal Antikor Elde Edilmesi 2005: s.3
199. Prof. Dr. Güler TEMİZKAN, Genetik Mühendisliği, Rekombinant DNA Teknolojisi.
200. Prof. Dr. Julide Akbuğa, Farmasötik Biyoteknoloji Ürünleri, Meslek İçi Sürekli
Eğitim Dergisi sayfa 62.
201. Anonymous, Drog, İ. Ü. Eczacılık Fak. Bil. ve Edebiyat Kulübü Yayınları Yıl: 1
Sayı: 1 (1997).
202. Özbek, H. Cinsel ve Jinekolojik Sorunların Tedavisinde Bitkilerin Kullanımı. Van
Tıp Dergisi: 12 (2): 2005: 170-174.
203. Bayramoğlu, M. M., Toksoy, D. Aktarlar ve Tıbbi Bitki Ticareti Üzerine Bir
Araştırma (Doğu Karadeniz Bölgesi Örneği) TMMOB Orman Mühendisleri Odası
Dergisi Yıl: 45 2008: Sayı: 4-5-6.
204. Limet, H. Pharmacopee et Pharmacie Sumeriennes- Rev. Hist. Pharm. 25 (238):
1978: 147.
205. Saber, A. H. Chronological Notes On Medicinal Plants, Hamdard 25(1-4): 1982:
57.
112
206. Levey, M. Early Arabic Pharmacology173, Leiden. 1973.
207. Baytop, T. Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi, Geçmişte ve Bugün. Nobel Tıp
Kitabevleri, II. Baskı ISBN: 975-420-021-1. İstanbul, 1999: 480s.
208. Özhatay, N., Atay, S. Kekik in Trade in Turkey, Proceeding of the XI World
Foresty Congress, Vol: 3: 1997: 234-237, 13-22 October, Antalya.
209. Baytop, T. Anadolu’da Bitkisel Drog Ticaretinin Tarihi. Tarım Orman ve Köyişleri
Bakanlığı Dergisi, Sayı:53 1990: ss 6.
210. Craker, L. E., Z. Gardner, Etter, S.C. Herbs in American Fields: A Horticultural
Perspective of Herb and Medical Plant Production in the United States, 1903-2003.
Horticultural Science 38: 2003: 997-983
211. Craker, L. E., Z. Gardner. Sustaining the Harvest: Challenges in MAP Production
and Markets. Acta Horticulturae. 676: 2005: 25-30.
212. Başer, K. H. C. Tıbbi ve Aromatik Bitkilerin Endüstriyel Kullanımı. TAB Bülteni,
13-14, 1998: ss. 19-43
213. Khan, I. A., Smillie, T. J. Craker, L. E. Quality and Safety Issues Related to
Botanicals, Z. E. Gardner (eds.), Acta Horticulturae. 2005: s.720.
214. Yılmaz, C., Yılmaz, N. Osmanlılarda ilaç yapımında kullanılan tıbbi bitkiler,
Osmanlılarda sağlık 1, 2006: s: 231-247.
215. TÜBİTAK. Biyoteknoloji ve Gen TeknolojileriStratejileri. VİZYON 2023,
AğustosVaccarino, C. et al., 1992. “Grape marc as a source of feedstuff after chemical
treatments and fermentation with fungi”, Bioresource Tech., 40, 2004. 35-41.
216. Ölmez Çakar, S., Özdemir, A. H. TTGV. İrlanda Biyoteknoloji, Çalışma ve Gezisi
Raporu. Mayıs. 2006.
217. Prof. Dr. Filiz Bulut Öner, Biyoteknolojinin Tıpta ve Eczacılıktaki Uygulamaları,
Meslek İçi Sürekli Eğitim Dergisi sayfa 46-47.
218. Steinberg, F. and Raso, J., “Biotech pharmaceuticals and biotherapy: An
overwiew”, J. Pharm. Pharmaceutical Sci., 1, 1998: 48-59
219. FDA Biolagical Licence Application Approvals, 1996-2001.
113
220. Kiefer, B. I. “Rekombinant DNA: Yol Açtığı Tartışmlar, Sahip Olduğu
Gizilgüçler”, iç. Weselyan Sempozyumu, Biyoteknoloji, Genetik Mühendisliği ve İnsan
Geleceği”, iç. Hanson E. D. Ve Sandra Panem (der.) 1987, Weselyan Sempozyumu
1982, Brooking Sempozyumu, Ankara: V Yayınları, Çev. Erthan Göksel ve Alaedin
Şenel. 1985.
221. Pakdemir, N. Gen’ etik Devrim, İstanbul: Su yayınları. 2000.
222. Mehta, M. D. ve J. J. Gair “Social, political, legal and ethical areas of inquiry in
biotechnology and genetic engineering”, Technology in Society, 23, 2001: 241-264.
223. Prof. Dr. Filiz Bulut Öner, Biyoteknolojinin Tıpta ve Eczacılıktaki Uygulamaları,
Meslek İçi Sürekli Eğitim Dergisi sayfa 46-47.
224. Öner F., “Kontrollü Salım Sistemlerinin Biyoteknoloji Alanındaki Uygulamaları”
Kontrollü Salım Sistemleri, Eds; A. Gürsoy.
225.. Steinberg, F. and Raso, J., “Biotech pharmaceuticals and biotherapy: An
overwiew”, J. Pharm. Pharmaceutical Sci., 1, 1998: 48-59
226. FDA Biolagical Licence Application Approvals, 1996-2001.
227. http://www.amgen.com.tr/bilim/biyoteknolojinin-tarihcesi.html
228. Prof. Dr. Filiz Bulut Öner, Biyoteknolojinin Tıpta ve Eczacılıktaki Uygulamaları,
Meslek içi sürekli eğitim dergisi sayfa 46-47.
229. Erbaş, H. Türkiye’de Biyoteknoloji ve Toplumsal Kesimler, Ankara Üniversitesi.
Biyoteknoloji Enstitüsü Yayınları (4), 222, Ankara. 2008.
230. Anadolu Üniversitesi İleri Teknolojiler Araştırma Birimi, Biyoteknoloji Bilim Dalı
Yüksek
Lisans
Programı
Araştırma
görevlisi
Handan
Açelya
Akdamar
http://www.itab.anadolu.edu.tr
231. Kaplan, S. Biyoteknolojiye Etik Yaklaşım: “Biyogüvenlik” Kamu Yönetimi
Dünyası, Sayı:28, 2006.
232. Aydın, D. Ankara Üniversitesi Biyoteknoloji Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi,
Dünyada ve Türkiye’de Tarım Biyoteknolojisindeki Gelişmeler Üzerine Karşılaştırmalı
bir Analiz. 2012.
114
233. Erbaş, H. Türkiye’de Biyoteknoloji ve Toplumsal Kesimler, Ankara Üniversitesi.
Biyoteknoloji Enstitüsü Yayınları (4), 222, Ankara. 2008.
234. Erçetin, Ş. Biyoteknoloji ile Değişen Dünya Düzeni ve Eğitim-1, Hacettepe
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Uygulamada Eğitim Yönetimi, Sayı:18 1999: ss. 169-180.
235. Biyoteknolojinin Altın Çağı, Prof. Dr. Munis DÜNDAR Avrupa Biyoteknoloji
Derneği Başkanı, Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Genetik ABD.
ŞEKİL KAYNAKLARI
Şekil 1.
http://theostheories.com/tag/how-bread-was-discovered/
Şekil 2.
http://ancientstandard.com/category/ancient-mesopotamia/page/2/
Şekil 3.
http://ancientstandard.com/category/ancient-mesopotamia/page/2/
Şekil 4.
http://www.history-of-the-microscope.org/robert-hooke-microscope-historymicrographia.php, http://www.writework.com/essay/microscope-science-sgreatest-invention
Şekil 5.
http://www.ucmp.berkeley.edu/history/leeuwenhoek.html,
http://www.baertierchen.de/wb_aug07.html
Şekil 6.
http://mbgbilim.com/biyoteknoloji/
Şekil 7.
http://www.biologi-sel.com/2012/12/teori-sel.html
Şekil8.
http://www.novasep.com.cn/technologies/Upstream-expression-system
Şekil 9.
http://noticulturaleshoy.blogspot.com.tr/2012/12/pasteur-y-sus-aportes-lahumanidad.html
Şekil 10.
http://allworldimages.blogspot.com.tr/2011/07/gregor-mendel.html
Şekil 11.
http://www.evi.com/q/facts_about__friedrich_miescher
Şekil 12.
https://www.lshtm.ac.uk/library/archives/history/frieze/koch.html
Şekil 13.
http://www.medikalakademi.com.tr/verem-hastaligi-yayiliyor/,
http://www.medikalakademi.com.tr/sarbon-anthrax-tedavi/#!,
http://saglik.uzman.org/kolera-tedavisi/
115
Şekil 14.
http://freethoughtalmanac.com/?p=1564,
http://en.wikipedia.org/wiki/Luther_Burbank
Şekil 15.
http://cmccurso1011.wikispaces.com/
Şekil16.
http://sandwalk.blogspot.com.tr/2008/05/nobel-laureates-george-beadleand.html
Şekil 17.
http://content.time.com/time/specials/2007/article/0,28804,1677329_
1677708_1677828,00.html
Şekil 18.
http://www.downstate.edu/sesquicentennial/images/
http://markuslibrary.rockefeller.edu/?page=events_exhibits_dna
Şekil 19.
http://www.egofelix.com/9803-watson-crick-double-helix
Şekil 20.
http://www.asperbio.com/genetics-allele-nucleotide-double-helix-nucleicacids-adenine-heterozygous-homozygous-nucleotides-cytosine-dnagene/introduction-to-genetics
Şekil 21.
http://www.biyolojisitesi.net/tum%20uniteler/Genetik%20Bilgi
%20Tasiyan%20Molekuller/translasyon.php
Şekil 22.
http://genmed.yolasite.com/fundamentals-of-genetics.php
Şekil 23.
http://web.mit.edu/invent/a-winners/a-boyercohen.html
Şekil 24.
http://www.goldiesroom.org/Note%20Packets/20%20Molecular
%20Genetics/05%20Molecular%20Genetics--Lesson%205.htm
Şekil 25.
http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/medicine/laureates/1984/
Şekil 26.
http://www.nature.com/nchembio/journal/v4/n6/fig_tab/nchembio0608326_F1.html
Şekil 27.
http://genesdev.cshlp.org/content/21/18/2258/F2.expansion
Şekil 28.
http://www.patentdocs.org/2008/03/follow-on-biolo.html
Şekil 29.
http://genotyping.wordpress.com/2007/03/07/polimeraz-zincir-reaksiyonupcr-cok-guclu-bir-teknik/
Şekil 30.
http://www.meritpharm.com/product/pharmaceuticalsrx/vaccines/recombivax-hb-hepatitis-b-vaccine-recombinant/
116
Şekil 31.
http://www.biokurs.de/skripten/13/bs13-10.htm
Şekil 32.
http://www.timberpress.com/blog/2013/07/from-honey-bees-to-the-flavrsavr-tomato-400-years-of-american-horticulture-history/
Şekil 33.
http://www.scoop.it/t/biotech-its-role-in-science-and-its-benefits-as-anoccupation
Şekil 34.
http://haber.sol.org.tr/bilim-teknoloji/insan-embriyonik-kok-hucreleriklonlama-ile-uretildi-haberi-73217
Şekil 35.
http://www.tarimsalbiyoteknoloji.com/page/3/
Şekil 36.
http://www.genomics.agilent.com/article.jsp?pageId=75&_requestid=
253333
Şekil 37.
http://www.kimyasanal.com/konugoster.php?yazi=iimgjt2vcd
Şekil 38.
http://evrimsempozyumu.org/sites/default/dosyalar/dokumanlar/Figure
2.png
117
ÖZGEÇMİŞ
İrem YILDIZ, 21.01.1990 tarihinde Sivas’ta doğdu. İlköğrenimimi Halil Rıfat Paşa
İlköğretim Okulu’nda, ve ortaöğrenimimi Selçuk Anadolu Lisesi’nde Sivas’ta
tamamladıktan sonra 2009’da Erciyes Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde öğrenim
görmeye başladı. Şu an lisans öğrenimini burada sürdürmektedir.
İletişim
Yazışma Adresi: Çiçekli Mah. Kavacık Sok. Yıldız Apt. No:29/3 SİVAS
E-mail: iremm_phrmcst@hotmail.com
Download