ÜNİTE I BİR KAHRAMAN DOĞUYOR BATIYA AÇILAN KENT SELANİK **Selanik Osmanlı Devleti nin Rumeli’deki ve önemli bir ticaret merkezi olan kentiydi.Avrupa’ya ve İstanbul’a demir yolu ile bağlı olan nadir bir Osmanlı kenti idi.Bu demir yolu da şehre ayrı bir canlılık, zenginlik ve bilgi alış verişi sağlamıştır. **Selanik ayrıca bir çok dinden ve milletten insanları barındırıyordu.Türklerin çoğunluğu oluşturmakla beraber şehirde Rum, Bulgar, Sırp, Ermenililer yaşıyordu.Bu durumda şehirde çok zengin bir kültürel hayata denen oluyordu. **Fransız ihtilaline kadar barış içinde bir kent iken Fransız İhtiallinin çıkardığı Milliyetçilik akımları sonucu balkanlar karışmış Balkan ulusları bağımsız olmaya çalışmıştır.Bu durumdan Selanik’te etkilenmiş ve kentte kargaşa ortamı hüküm sürmeye başlamıştır. **Fransız ihtilalı sonucu Osmanlı devleti parçalanmaya başlanmış Osmanlı Devleti de bu duruma çözüm aramış ve bazı aydınlar tarafından fikir akımları ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devletini Çöküntüden Kurtarmak İçin Ortaya Fikir Akımları 1-OSMANLICILIK: Osmanlıcılık fikrine göre ırk ve din ayrımı gözetilmeksiniz herkes Osmanlı vatandaşı sayılacaktır. Fakat balkan savaşlarında balkan devletlerin bağımsız olmak istemesi ve diğer ulusların Osmanlı Devletinde ayrılmak istemesi nedeni ile bu fikir başarısız olmuştur. 2-İSLAMCILIK(ÜMMETCİLİK) İslamcılık fikrine göre sadece Müslüman halkı devletin çatısı altında tutmaktır.Buda 1. dünya savaşında Müslüman Arapların Osmanlıya saldırması ile başarısız oldu. 3-TÜRKÇÜLÜK: Coğrafyada, dilde, kültürde, tarihte birlik ve bütünlüğü sağlamaktır. 4-BATICILIK: Devletin ancak batılılaşmak yoluyla kurtulabileceğini ve bunun için çeşitli alanlarda ıslahatlar yapılması gerektiğini savunmuştur MUSTAFA KEMAL’DE ÇOCUKTU - M. Kemal 1881’de Selanik’te doğdu. Annesi Zübeyde Hanım, Babası Ali Rıza Efendidir. Peki Selanik Kentinde doğmanın ne gibi avantajları vardı. 1.Öncelikle diğer Osmanlı kentlerine göre oldukça zengin bir kentti.Maddi durumu iyidi 2.Bir çok milletten ve dinden insanlar yaşadığı için Kültür zenginliği vardı.Atatürk böğlece her çeşit milleti tanımış ve bilgi sahibi olmuştur. 3.Ticaret yolu ve demir yolu üzerinde olmasından dolayı hızlı bilgi alış verişinin olduğı İstanbul’dan ve Avrupa’da olan olaylardan anında haberlerin ulaştığı bir kent olması 4.Özgürce düşüncelerin ifade edildiği eğitim imkanların üst düzeyde olduğu çağdaş eğitim sitemin olduğu nadir Osmanlı kentlerinde olmasıda Mustafa Kemal’in yetişmesine önemli katkı sağlamıştı Okuduğu okullar: 1 1- Mahalle Mektebi 2- Şemsi Efendi İlkokulu 3- Selanik Askeri Rüştiyesi 4- Manastır Askeri İdadisi 5- İstanbul Harp Okulu 6-Harp Akademisi NOT:Selanik Askeri Rüştiyesinde Kemal adını bu okuldaki matematik öğretmeni vermiştir NOT:Selanik Askeri Rüştiyesi’ni bitiren Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi’ne (lise) yazılmıştır. Ve burada ülke sorunları, vatan ve millet sevgisi, milliyetçilik, bağımsızlık gibi düşünceleri gelişmiştir. ** 1905 yılında Harp Akademisinden “Kurmay yüzbaşı” olarak mezun oldu. ** İlk olarak Şam’da görev yaptı. (5. Ordu’da). **1906 yılında “Vatan ve Hürriyet” örgütünü kurdu. Daha sonra bu örgüt İttihat ve Terakki ile birleşti. M. Kemal İttihat ve Terakki Cemiyetinin çalışmalarını beğenmeyince örgütten ayrıldı. **13 Nisan 1909’da çıkan 31 Mart Ayaklanmasını bastıran orduda kurmay subay olarak görev aldı. ** 1911’de Trablusgarp’ta halkı harekete geçirmeye giden subaylar arasındaydı. ** 27 Kasım1911’de binbaşılığa terfi etti.1914’te yarbaylığa 1916’da generalliğe terfi etti. **I. Dünya Savaşında Çanakkale, Kafkasya ve Suriye Cephelerinde savaştı. ** Atatürk’ün Fikir Hayatı: Dönemin aydınları olan Ziya Gökalp, Namık Kemal gibi kişilerden ve Fransız akımından etkilendi.Bunlara kendi fikirlerini de katarak “Atatürkçü Düşünce Sistemi” dediğimiz kendi fikirlerini oluşturdu. M. Kemal’in Kurtuluş Savaşı Öncesi görev Yaptığı Yerler: 1- 31 Mart Vakasını bastıran Hareket Ordusunda M.Kemal Kurmay subaylık yaptı. 2- Trablusgarp Savaşı 3- Balkan Savaşlarında Gelibolu’da görev aldı. Bu görevi Çanakkale Savaşında bölgeyi tanıyarak başarılı olmasını sağladı. 4- Çanakkale Savaşı ( Askeri dehası ortaya çıktı. Anafartalar Kahramanı unvanı aldı) 5- Kafkasya ve Suriye Cephelerinde görev yaptı. Atatürk’ün Çeşitli Özellikleri Ve Yönleri: Vatanseverliği: Ulusu için her şeyi yapmasıdır. “Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere canımı vereceğim.” Sözü buna örnektir. İdealistliği: Hedeflerine ulaşmak için yılmadan çalışmaktır. Hedeflerinden vazgeçmemektir. M. Kemal’in en büyük hedefi milletine yararlı olmaktı. Bunu: “Hizmet edenler namus vazifelerini ifa etmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır.” diyerek belirtmiştir. İleri Görüşlülüğü: Geleceği doğru tahmin etmektir. İstanbul’da İtilaf donanmalarını görünce : “ Geldikleri gibi giderler.” buna örnektir. Çok Cepheliliği (Yönlülüğü): değişik alanlarda bilgili ve etkili olmasıdır. M. Kemal iyi bir asker olduğu gibi iyi yönetici ve hukuk adamıdır. Mantıklılığı: Yaptığı işlerde mantık kurallarına uymasıdır. Büyük ve gereksiz hayallere kapılmamaktır. Gurura ve Ümitsizliğe Yer Vermemesi: Yaptıkları işlerle gururlanmaz. Kurtuluş Savaşını kazandığında “Savaşı Türk Milleti kazanmıştır.” demiştir. Zor durumlarda asla ümitsizliğe kapılmamıştır. Hakikati Arama Gücü: Gerçekleri araştırmasıdır. Yaratıcı Zihniyeti: Yeni fikirler ortaya koyabilmesidir. Devrimcidir: Yeni oluşumlar sağlayabilmesi. Barışçı Olması. Akıl Ve Bilime Önem Vermesi: Atatürk akıl ve bilime her zaman öncelik vermiştir. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” demiştir. Sabırlı ve Kararlıdır: Açık sözlüdür: Sanatseverdir: Disiplinlidir: Mustafa Kemal Atatürk’ün Eserleri : 2 Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı en büyük eser Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bunun yanında yazılı eserleri de vardır. Bunlar : 1- Nutuk ( 1919-1927 yılları arasındaki olayları anlattığı eseridir ) 2- Vatandaş İçin Medeni Bilgiler 3- Geometri kitabı MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN HAYATI Ailesi, Çocukluğu, İçinde Yaşadığı Sosyal Ortam ve Yetişme Tarzı 1881 yılında Selanik’in Koca Kasım Mah. Islahane Caddesinde doğmuştur. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım’dır. Ali Rıza Efendi önceleri gümrük memurluğu yapmış, daha sonra görevinden ayrılarak kereste ticaretine başlamıştır. Zübeyde Hanım da; gelenek ve göreneklerine bağlı, sağlam karakterli bir hanımefendidir. M. Kemal’in çocukluğu ve gençliği, Osmanlı Devleti’nin en sıkıntılı dönemine denk gelmiştir. Selanik, 19. yüzyılın sonlarına sık sık çatışmalara neden olan bir Makedonya bölgesindedir. Burası Avrupa’daki kültür hareketlerinin ve siyasi gelişmelerin etkisi altındaydı. M. Kemal aile hayatına çok önem vermiş ve yaşamı boyunca onları yalnız bırakmamıştır. Selanik, Osmanlı Devleti’nin elinden çıkınca annesini ve kız kardeşi Makbule’yi yanına aldırmıştır. Eğitim ve Öğrenim Hayatı M. Kemal önce annesinin isteğiyle Mahalle Mektebi’ne gitmiştir. Burada modern bir eğitim verilmediği için Şemsi Efendi İlkokulu’na başlamıştır. Şemsi Efendi Okulu’na giderken babasını kaybetmiş ve bu nedenle öğrenimine ara vermek zorunda kalmıştır. Ailesi zor durumda kalınca Zübeyde Hanım oğlu ve kızı ile birlikte Selanik yakınlarındaki kardeşi Hüseyin’in çiftliğine gitmiştir. Mustafa’nın öğrenim görmemesi annesini çok üzdüğü için Zübeyde Hanım, oğlunu öğrenimine devam etmesi için Selanik’e göndermiştir. Mustafa Kemal, Selanik’te Mülkiye Rüştiyesi’ne yazılmış ancak asker olma arzusundan vazgeçemediği için askeri oluk sınavına girip başarılı olmuş ve Selanik Askeri Rüştiyesi’ne kaydolmuştur. Kemal adını bu okuldaki matematik öğretmeni vermiştir. Selanik Askeri Rüştiyesi’ni bitiren Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi’ne (lise) yazılmıştır. Ve burada ülke sorunları, vatan ve millet sevgisi, milliyetçilik, bağımsızlık gibi düşünceleri gelişmiştir. Manastır Askeri İdadisi’nden sonra İstanbul’a gelerek Harp Okulu’nun piyade sınıfına girmiş ve teğmen olarak mezun olmuştur. Öğrenim hayatına İstanbul Harp Akademisi’nin kurmay sınıfında devam etmiştir. Buradan da kurmay yüzbaşı olarak mezun olmuştur. Askerlik Hayatı Askerlik mesleğine merakı çocukluk yıllarında başlamıştır. İlk görev yeri Suriye’deki 5. ordu emrindeki 30. süvari alayı’dır. Buradaki görevi; subaylara askeri bilgi vererek, buradaki asayişi sağlamaktır. Suriye’de bulunduğu sırada yakın arkadaşlarıyla “Vatan ve Hürriyet Derneği”ni kurmuştur (Ekim 1906). 1907’’de Şam 5. ordu komutanlığının kolağalığında, aynı yıl Manastır 3. ordu komutanlığında görevlendirilmiştir. İstanbul’da çıkan 31 Mart Ayaklanması’nı bastırmak ve düzeni sağlamak amacıyla Mahmut Şevket Paşa komutasında hazırlanan Hareket Ordusunda kurmay yüzbaşı olarak görev almıştır. İtalya’nın Trablusgarp’a saldırması üzerine kaçak yollarla Mısır üzerinden Trablusgarp’a gitmiş; Enver Paşa ve Fethi Bey ile Derne ve Tobruk’ta İtalyanlara karşı başarılı savunmalar yapmışlardır. Balkan Savaşları başlayınca buradan ayrılmak zorunda kalmıştır. Mustafa Kemal 1913’te Sofya Askeri Ataşeliği’ne atanmıştır. Mart 1914’te de yarbaylığa yükselmiştir. Mustafa Kemal, Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na girmesini doğru bulmuyordu. Ancak savaşa katılınca savaşta rol almak için 2 Şubat 1915’te kurulmakta olan 19. Tümen komutanlığına getirilmiştir. Çanakkale 3 Cephesi’ndeki başarıları da askeri yönden tanınmasını sağlamıştır. Anafartalar ve Arıburnu’nda düşmanı ağır bir yenilgiye uğratıp, İtilaf Devletleri’nin Çanakkale’yi geçmesine izin vermemiştir. Mondros’tan sonra yurdun işgalini önlemek için Anadolu’ya geçmiş, halkı Kurtuluş Savaşı için örgütlemiştir. 13 Kasım 1918’de İtilaf Devletleri’nin donanması İstanbul’a girince yanındakilere “Geldikleri gibi giderler!” demiştir. Erzurum Kongresi’nden bir gün önce askerlikten istifa etmek zorunda kalmıştır (22 Temmuz). Sakarya Meydan Savaşı’ndan önceki gelişmeler onun tekrar askerliğe dönmesine yol açmış ve geniş yetkilerle başkomutanlığa getirilmiştir ( 5 Ağustos 1921 ). 26 Ağustos’ta Kocatepe’ye gelinip taarruza başlanmış, 30 Ağustos 1922’ de de Başkomutanlık Meydan Savaşı yapılmıştır. “ Ordular; ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!” emrini vererek düşmanın takibini sağlamış ve 9 Eylül’de İzmir kurtarılmıştır. Siyasi Hayatı Mustafa Kemal çok yönlü, üstün yetenekli, zeki ve kuvvetli iradeye sahip eşsiz bir devlet adamıdır. Gençliğinde Osmanlı Devleti’nin geçirdiği sıkıntıları görmüş ve çareler üretmeye başlamıştır. 19 Mayıs 1919’da milli birlik ve beraberliği sağlamak için Samsun’a gitmiş ve buradan Havza’ya geçerek bildiriler yayınlamıştır. Amasya’da Amasya Genelgesi’ni yayınlamış, Doğu Anadolu’nun kurtuluşu için Erzurum Kongresi’ne başkanlık etmiş, Sivas Kongresi’nde tüm cemiyetleri bir çatı altında toplamıştır. 27 Aralık’ta Ankara’ya gelerek çalışmaları buradan takip etmiştir. 23 Nisan 1920’de TBMM’yi açmış ve Meclis’e başkan seçilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında I. İnönü Savaşı’ndan sonra Londra Konferansı; Sakarya Zaferi’nden sonra imzalanan Ankara ve Kars antlaşması Mustafa Kemal’in siyasi başarılarıdır. Kurtuluş Savaşı sonunda imzalanan Mudanya ve Lozan Barış Antlaşmalarıyla başarılarını devam ettirtmiştir. * *Ülkesini çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak için çeşitli inkılaplar yapmıştır. Bu inkılapları gerçekleştirirken de her zaman milli çıkarları göz önünde bulundurmuştur. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan etmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olmuştur. 1934’te Atatürk soyadını almıştır. Medeni Hali Türk toplumunda kadının layık olduğu yeri alması için çok çaba harcamıştır. Sağlıklı bir toplumun güçlü bir aile yapısıyla kurulacağına inanıyordu. 29 Ocak 1923’te İzmir’de Latife Hanım ile evlenmiştir. Yurt gezilerine çıktığında da eşini yanında götürmüştür. CEPHEDEN CEPHEYE MUSTAFA KEMAL NOT:31 Mart Vak’ası (13 Nisan 1909) İttihat ve Terakki yönetiminden memnun olmayanlar ve muhalifler isyan etmişler, Selanik’te oluşturulan Mahmut Şevket Paşa komutasındaki hareket ordusu gelerek isyanı bastırmıştır. Not-1 : Rejimi değiştirmeye yönelik ilk isyan hareketidir. Not-2 : II. Abdulhamit isyanla alakalı görülerek meclis kararıyla tahttan indirilmiştir. Not-3 : Mustafa Kemal bu orduda Kurmay Yüzbaşı olarak görev yapmıştır. Not-4 :31 mart olayı denilmesi hicri takvime göre 31 Mart’a denk gelmesidir Mustafa Kemal Trablusgarp’a TRABLUSGARP SAVAŞI (1911 –1912) Nedenleri : ** İtalya’nın hammadde ve Pazar arayışı ** Osmanlı Devleti’nin güçsüz olması ** Trablusgarp’ın coğrafi konumu ** İtalya’nın Habeşistan yenilgisinin ezikliğini atmak istemesi ** Büyük devletlerin desteğini alması İtalya’nın Trablusgarp’ı işgal etmesine karşı karadan ve denizden yardım yapamayan Osmanlı Devleti gönüllü subaylar göndererek halkı direnişe geçirmeye çalışmıştır. 4 Not : Mustafa Kemal’in ilk askeri başarıları Derne ve Tobruk’ta elde ettiği başarılardır.(Trablusgarp savaşı) İtalya Osmanlı Devleti’ni barışa zorlamak için Oniki Ada’yı işgal etmiş, Çanakkale Boğazı’nı abluka altına almıştır. Özellikle Balkanlar’da savaş çıkma tehlikesi üzerine Osmanlı Devleti barış istemek zorunda kalmış, 1912 Uşi Antlaşması imzalanmıştır. Buna göre ; ** Trablusgarp ve Bingazi İtalyanlar’a bırakılacak. ** Oniki Ada Osmanlı Devleti’ne ait olacak fakat Yunan tehdidine karşı geçici olarak İtalyan idaresine bırakılacak ** Trablusgarb dini yönden halifeye bağlı kalacak ** Kapitülasyonların kaldırılmasında İtalyanlar, Osmanlı’ya yardım edecek. ** Trablusgarp’ın Duyun-u Umumiye’ye olan borcunu İtalya ödeyecektir. Not : Osmanlı Devleti Kuzey Afrika’daki son topraklarını da kaybetmiştir. Osmanlı’nın güçsüzlüğü anlaşılmıştır Çanakkale Savaşı İtilaf devletleri 1.dünya savaşında hem Osmanlı devletini ele geçirmek hem de Rusya’ya yardım etmek için Çanakkale boğazına saldırırlar.Boğazdan geçemeyecekleri anlayınca karadan geçmek için Gelibolu’ya çıkartmışlar ve Mustafa kemalin başarıları sonucu geri çekilmişlerdi.Atatürk buradaki başarıları sonucu bir çok madalya ve Albay rütbesi almıştır **Çanakkale savaşında ileri görüşlülüğü ile düşmanın nasıl hareket edeceğini daha önceden kestirmiş ona göre önlem almıştır.Atatürk savaşçı, cesur iyi bir lider zeki olmasının yanında iyi bir vatanseverdir. Kurtuluş Savaşı I.Dünya Savaşını Osmanlı devletinin kaybetmesi sonucu İtilaf devletleri Anadolu’yu işgal etmeye başlamışlardı.Mustafa Kemalin önerliğinde Türk milleti düşmanı yurttan atmışlardır. Tüm başarılar gösteriyor ki Mustafa Kemal katıldığı bütün savaşları kazanmıştır.Trablusgarp gibi yabancı bir milletin bulunduğu yerde insanları organize etmiş ve dünyanın en güçlü devletlerinden olan İtalya’ya karşı Osmanlı Devletinin hiçbir desteği olmadan başarılı olmuştur.. DÖRT ŞEHİR VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK SELANİK Selanik Osmanlı devleti’nin balkanlardaki en gelişmiş şehiridi.Avrupa ile Anadolu arasında demiryolu ağına sahipti.bu yüzden ticarete hayatı oldukça canlı idi.Çeşitli din ve millete sahip insanlar bir kültür zenginliği ile hep beraber yaşıyorlardı.Avrupa da basılan kitaplarınında okuma fırsatları vardı.Yani Avrupa’nın her türlü imkanlarından yararlanılıyordu.Bu da atatürkün fikir hayatının gelişmesine çeşitli kültürdeki insanları tanımasına ve özgür bir ortamda özgürce düşünerek yetişmesine neden olmuştur.Atatürk Selanike göreve geldiğinde İttihak ve terakki cemiyetine katılmıştı.Bu cemiyetin amacı Meşrutiyeti tekrar ilan ettirmekti.başarılı olunmuş fakat Atatürk halka daha fazla özgürlüğün tanınmasından yanadı bu uğurda çalışmalarını yağunlaştırdı fakat görüşleri İttahat ve Terekki cemiyetinin ileri gelenleri ile görüşleri uyuşmaya başlamıştı.Bunu yanında Atatürk Ordunun siyasete karışmasını istemediğin bütün bu sebeplerden dolayı bu teşkilattan ayrılmış ve daha bir fazla askerlik mesleğine sarılmıştır. MANASTIR Manastır şehri çeşitli milletlerdeki insanların çekişmesi içinde bulunmaktaydı.bir kargaşa ortamı hakim sürmekteydi.Atatürk bu şehirde okul hayatı boyunca tarih konularına merak salmış ve Milli duyguları gelişmişti.Mehmet emin Yurdakul Namık Kemal ve Tarih öğretmeni Mustafa Kemal!i milli duygular bakımından son derece etkilemiş ve vatansever olmuştur.Bilhassa bu dönemde savaşta kazanmamıza rağmen sanki mağlup olmuş gibi anlaşma imzalamamız Atatürkü çok etkilemiştir İSTANBUL Mustafa Kemal İstanbul’da yani Osmanlı evletinin başkentinde siyasi partileri İstanbul’u memleketin içinde bulunduğu ortamı daha bir iyi kavramıştı.Siyasilerle bilgi alış verişinde bulunmuş gizli dergiler gazeteler çıkarmış Osmanlı devletini yakından tanımaya başlamıştır. 5 SOFYA Sofya ataşesi olarak Mustafa Kemal sofyada görev yapmaya başladı.Sofya da o zamanlar sosyal hayatı çok canlı idi.Burada Avrupa’nın üst düzey siyasetçileri yetkilileri ile yakından yüz yüze görüşme imkanı buldu.Avrupa siyasi temsilcileri ile yemekli balolarda istişare etmiştir.Bulgaristan’da yaşayan Türkler hakkında yakından bilgi almış ve onların haklarını savunmuştur MUSTAFA KEMAL LİDERLİK YOLUNDA Mustafa kemal her katıldığı teşkilatta ve toplantılarda hep lider olmuştur.Şam daki ilk görev yerinde teşkilatlı bir Vatan ve Hürriyet cemiyeti kurmuştur.Her gittiği görev yaptığı yerlerde vatanın kurtulması için ya gizli teşkilatlar kurmuş gazeteler çıkarmış toplantılar yapmıştır.Çanakkale, 31 mart olayı Trablusgarp savaşı, Kafkas cephesi, Sofya ateşeliği yapmıştır. 6 II.ÜNİTE YURDUMUZUN İŞGALİNE TEPKİLER OSMANLI DEVLETİ HANGİ CEPHEDE I. I. DÜNYA SAVAŞI (1914–1918) Dünya Savaşı’ndan Önce Osmanlı Devleti’nin Durumu Osmanlı Devleti 18. yüzyıldan itibaren Avrupa’daki bilim ve teknik alanında yapılan yenilikleri takip edemedi. Fransız İhtilali’nden sonra yayılan milliyetçilik akımından Osmanlı Devleti olumsuz etkilendi. Osmanlı yönetimindeki milletler ayaklanmaya başladı. Batılı Devletler, Osmanlı Devleti’nin topraklarını sömürge haline getirmek istediler. Kapitülasyonlar nedeniyle Osmanlı ekonomisi zor durumdaydı. Osmanlı Devleti Avrupa devletlerinin açık pazarı haline geldi. Sanayisi gelişemedi. Osmanlı Devleti, ekonomisini düzeltmek için Avrupa’dan borç para aldı. Borçlarını ödeyemeyince Avrupalı devletler Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar İdaresi) yönetimini kurdular. Osmanlı Devleti, içinde bulunduğu kötü durumdan kurtulmak, çöküşü önlemek için ıslahatlar yapıldı. Tanzimat ve Islahat Fermanları ilan edildi, I. Meşrutiyet ve II. Meşrutiyet ilan edildi. I.Dünya Savaşı’nın Sebepleri 1-Sanayi inkılabı sonucunda devletler arasında Pazar ve hammadde arayışından doğan sömürgecilik yarışı ve ekonomik rekabet 2-Ekonomik yarışın devletler arası bloklaşmalara sebep olması 3-Almanya ile Fransa arasında Alsac-e Lorainne (Alsas Loren) bölgesinden doğan çekişme 4-Rusya ile Avusturya – Macaristan İmparatorluğu arasında Ruslar’ın panislavizm politikasından doğan gerginlik 5Ruslar’ın Osmanlı toprakları üzerindeki emelleri ve sıcak denizlere inme politikası 6-Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna Hersek’i ilhalkının Sırbistan ile arasında meydana getirdiği gerginlik ** Avusturya – Macaristan İmparatorluğu veliahtının Bosna Hersek’i ziyaretinde bir sırp tarafından öldürülmesi NOT: I. Dünya Savaşı’nın en önemli sebebi; SÖMÜRGECİLİK’tir. Üçlü İtilaf (Anlaşma) Devletleri: İNGİLTERE, FRANSA, RUSYA Üçlü İttifak (Birleşme) Devletleri: ALMANYA, AVUSTURYA-MACARİSTAN, İTALYA NOT: I. Dünya Savaşı başlarında İtalya taraf değiştirerek İtilaf Devletleri tarafına geçti. İtilaf Devletleri İtalya’ya Batı Anadolu, İzmir ve çevresini vaat etmişti. İttifak Devletleri İtalya’nın oluşturduğu boşluğu Osmanlı Devleti ve Bulgaristan ile doldurdu. Savaş devam ederken İtilaf Devletleri tarafına Romanya, Sırbistan, Japonya, Brezilya, Yunanistan, Portekiz, Amerika Birleşik Devletleri geçti. Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın Yanında Savaşa Girmek İstemesinin Sebepleri Osmanlı Devleti’nin kaybettiği toprakları geri almak istemesi (en önemli sebep) Osmanlı Devleti’nin (İttihat ve Terakki Partisi) Almanya’nın savaşı kazanacağına olan inancı. İttihat ve Terakki Partisi yöneticilerinin (Enver Paşa, Ziya Paşa) Alman hayranlığı. Osmanlı Devleti ve Almanya arasında gizli bir anlaşmanın yapılması. Siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemesi. İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlılara karşı düşmanca politikalar izlemesi. Rusya ile aynı tarafta olmanın imkânsızlığı. Borçlardan ve kapitülasyonlardan kurtulma isteği. Almanya’nın Osmanlı Devleti’ni Kendi Yanında Savaşa İstemesinin Sebepleri Yeni cepheler açarak ve savaşı daha geniş alanlara yayarak savaş yükünü hafifletmek istemesi. Osmanlı Devleti’nin jeopolitik konumundan yararlanmak istemesi. Osmanlı Devleti’nin dini gücünden (halifenin gücünden) yararlanarak bütün Müslümanları İtilaf Devletlerine karşı kullanmak istemesi. Rusya’ya Boğazlar yoluyla yardımda bulunulmasını engellemek istemesi. Osmanlı Devleti’nin insan gücü ve hammadde kaynaklarından yararlanmayı amaçlaması. Süveyş Kanalı’nın denetimini ele geçirip İngiltere’nin sömürgeleri ile olan bağlantısını kesmek. 7 I. DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA BÜYÜK DEVLETLERİN DURUMU İtalya’nın Durumu : Savaş öncesi gruplaşmalarda Almanya’nın yanında yar alan İtalya, savaş başlayınca tarafsız kalmıştı. 12 Ada ve Güneybatı Anadolu’nun vaad edilmesiyle İtilaf Devletleri yanında savaşa katılmış, sonra Batı Anadolu da vaadedilmiştir. Bulgaristan’ın Durumu : II. Balkan savaşında kaybettiği toprakları geri almak isteyen Bulgaristan Çanakkale Savaşı’ndan sonra Osmanlı yanında savaşa girmiştir. Böylece Osmanlı-Alman kara bağlantısı sağlanmıştır. Rusya’nın Durumu : Rusya yardım alamayınca zor durumda kalmış, 1917’de Bolşevik İhtilaliyle Çarlık Rusya’sı yıkılmış Sovyet Rusya kurulmuştur. Sovyet Rusya 3 Mart 1918 Brest – Litowsk Antlaşması’yla savaştan çekilmiştir. ABD’nin Durumu : Savaşta uzun süre tarafsızlığını koruyan ABD, ticaret ve yolcu gemilerinin Alman denizaltıları tarafından batırılması sonucu savaşa katılmıştır. ABD’nin katılmasıyla savaş kısa sürede sona ermiştir. Not : Yunanistan savaşa en son katılan devlettir. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi Akdeniz’de İngilizlerden kaçan iki Alman gemisi (Goben ve Breslav) Osmanlı Devleti’ne sığındılar. Osmanlı Devleti bu iki gemiyi satın aldığını bildirerek İngilizlere vermeyi reddetti. Gemilerin adları Yavuz ve Midilli olarak değiştirildi. Daha sonra bu iki Alman gemisi mürettebatı Türk kıyafetleri girmiş bir şekilde Karadeniz’e açılarak Rus limanlarını (Odessa ve Sivastopol) bombaladı. Bunun üzerine Rusya Osmanlı Devleti’ne savaş açtı. Böylece Osmanlı Devleti bir oldu-bittiyle savaşa girmiş oldu. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesiyle; o Savaş geniş bir alana yayıldı. o Savaşı süresi 2 yıl uzadı. o Almanya’nın savaştığı cephelerin sayısı azaldı. o Yeni cepheler açıldı, mevcut cepheler genişledi. o İtilaf Devletlerinin özellikle Rusya’nın işi zorlaştı. OSMANLI DEVLETİNİN SAVAŞTIĞI CEPHELER Kendi toprakları üzerindeki cepheler : *** Taarruz Cepheleri § § *** § § § § *** § § § Kafkas Kanal Savunma Cepheleri : Çanakkale Irak Suriye – Filistin Hicaz – Yemen Müttefiklerine yardım için savaştığı cepheler : Romanya Makedonya Galiçya Topraklarımızda Savaştığımız Cepheler Topraklarımız dışında Savaştığımız cepheler 1. Kafkas Cephesi 1. Makedonya 2. Çanakkale Cephesi 3. Kanal Cephesi 4. Irak Cephesi 5. Filistin Cephesi 6. Hicaz-Yemen Cephesi 7. Suriye Cephesi 2. Galiçya 3. Romanya Kafkasya (Doğu) Cephesi Osmanlı Devleti’nin savaştığı ilk cephedir (22 Aralık 1914). Bu cephede Osmanlı Devleti, Ruslar ve onları destekleyen Ermeniler’le savaştı. Cephe Almanların isteği üzerine açıldı. Cephenin açılma nedeni; Almanya’nın Bakü petrollerini ele geçirmek istemesi; Enver Paşa’nın Orta Asya Türkleri’ni Osmanlı Devleti çatısı altında toplamak istemesi. Savaşı, kış şartlarının ağır olmasından dolayı Osmanlı Devleti kaybetti. Sonuçları; Ruslar, Muş, Bitlis, Erzurum ve Erzincan’ı ele geçirdiler; İtilaf Devletleri Çanakkale’yi geçemediler ve Rusya’ya yardım gönderemediler. Bunun sonucunda Rusya’da ihtilal çıktı ve Rusya savaştan çekilmek zorunda kaldı (Brest-Litowsk Antlaşmasını imzalayıp savaştan çekildi/3 Mart 1918). NOT: Daha sonra bu cepheye komutan olarak atanan M. Kemal, Rus ilerleyişini durdurdu, Muş ve Bitlis’i geri aldı. 8 Tehcir Kanunu: Birinci Dünya Savaşında Ermenilerin Anadolu’dan Suriye ve Irak’ın kuzeyine göç ettirilmesini sağlayan göç kanunudur. Yalnız günümüzde Ermeniler bu dönemde 1,5 milyon Ermeni’yi öldürdünüz diyerek haksız soykırım iddialarında bulunuyor. Bizim arşivlerimizi incelemek için herkese açtık gelin sizde arşivlerinizi açın soykırım iddiaları olmadığını tartışalım diyoruz yaklaşmıyorlar. İddiaların amacı Türkiye’nin dünya kamuoyunda itibarını sarsmak ve daha bazı topraklarımızda hak idia etmeleridir. Kanal Cephesi Almanların isteği ile açıldı (14 Ocak 1915). Bu cephede Osmanlı Devleti İngilizlerle savaştı. Nedeni; Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı geri almak istemesi; Süveyş Kanalı’nı ele geçirip, İngilizlerin Hindistan sömürgeleri ile bağlantısını kesmek istemesi. Savaşı, Osmanlı Devleti kaybetti (iklim koşulları, insan ve malzeme yetersizliği nedeniyle). Irak Cephesi Cepheyi İngilizler açmıştır (1914–1917) Nedeni; İngiltere’nin Musul (Irak) petrollerinden yararlanmak istemesi; İngiltere’nin Rusya ile birleşmek istemesi, Rusya’ya yardım etmek istemesi; sömürge yolarlının güvenliğini sağlamak istemesi. Savaşı, Osmanlı Devleti kaybetti. Sonucu; zengin petrol yataklarına sahip Kuzey Irak, İngiltere’nin denetimine girdi. Filistin-Suriye Osmanlı Devleti, İngiliz ve Araplarla savaştı. Osmanlı Devleti, bu savaşı kaybetti. Hicaz-Yemen Osmanlı Devleti, İngiliz ve Araplarla savaştı. Nedeni; Osmanlı Devleti’nin İngiliz ve Arapların elindeki kutsal yerleri ele geçirmek istemesi. Savaşı, Osmanlı Devleti kaybetti. Çanakkale Cephesi Cephe İtilaf Devletleri tarafından açılmıştır (1915). Nedeni; Çanakkale ve İstanbul Boğazları’nı alıp İstanbul’u ele geçirmek; Rusya’ya yardım götürmek; Anadolu ve Rumeli arasındaki bağlantıyı kesmek; Osmanlı’yı savaş dışı bırakmak. Çanakkale Cephesi’nin Sonuçları Rusya’ya yardım gönderilemediği için ihtilal çıktı ve Rusya savaştan çekildi (Rusya’da Bolşevik İhtilali çıktı, Çarlık rejimi yıkıldı. 3 Mart 1918’de Brest-Litowsk anlaşması imzalandı ve Rusya savaştan çekildi) I. Dünya Savaşı uzadı ve geniş bir alana yayıldı. Bulgaristan İttifak Devletleri tarafına geçti. Yaklaşık 500 bin insan öldü. İtilaf Devletleri amaçlarına ulaşamadılar. M. Kemal bu cephedeki başarılarından dolayı tanındı (Kurtuluş Savaşı’nda lider olarak kabul edilmesine neden oldu). Türklerin bu cephedeki başarıları diğer devletlere örnek oldu ve bu devletler bağımsızlık mücadelesi başlattı. NOT: Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’nda müttefiklerine yardım etmek amacıyla Sınırları Dışında da savaştı. Sınırlarımız Dışında Savaştığımız Cepheler: Romanya, Makedonya, Galiçya. 9 ABD, savaşın başında tarafsızdı. Ancak İngiltere ve Fransa’ya gemi, silah, cephane vs. satıyordu. Bunun üzerine Almanya, ABD’nin ticaret gemilerini batırmaya başladı. Ekonomik zarara uğrayan ABD böylece I. Dünya Savaşı’na girdi (1917). NOT: ABD başkanı Wilson, I. Dünya Savaşı girerken Wilson İlkeleri’ni yayınladı.ABDnin savaşa girmesi I.dünya Savaşının bitişini hızlandırdı Savaşın Sonunda İmzalanan Ateşkes Antlaşmaları Bulgaristan = Sofya Ateşkes Antlaşması (29 Eylül 1918) Osmanlı Devleti = Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) Avusturya-Macaristan = Villa Gusti Ateşkes Antlaşması (3 Kasım 1918) Almanya = Rethondes Ateşkes Antlaşması (11 Kasım 1918) NOT: I. Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanacak barış antlaşmalarının maddeleri Paris Barış Konferansı’nda belirlendi. I. Dünya Savaşı’nı Bitiren Barış Antlaşmaları İtilaf Devletleri ile; Almanya = Versay Antlaşması (28 Haziran 1919) Avusturya = Sen Germen Barışı(10 Eylül 1919) Macaristan = Triyanon Antlaşması (6 Haziran 1920) Bulgaristan = Nöyyi Antlaşması (27 Kasım 1919) Osmanlı Devleti = Sevr Antlaşması (10 Ağustos 1920) I. Dünya Savaşı’nın Sonuçları I. Dünya Savaşı’nı İtilaf Devletleri kazandı. Çok uluslu devletler (Osmanlı, Avusturya-Macaristan, Çarlık Rusya’sı) yıkıldı. Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Avusturya, Macaristan, Sovyetler Birliği, Türkiye gibi yeni devletler kuruldu. Dünya barışını sağlamak, devletlerarası sorunları çözmek amacıyla “Milletler Cemiyeti” (Cemiyet-i Akvam) kuruldu. Bazı ülkelerde rejim değişikliği oldu. İtalya’da Faşizm, Almanya’da Nazizim, Rusya’da Kominizm (Sosyalizm) gibi. Cumhuriyet yaygınlaştı. Sömürgecilik isim değiştirerek manda ve himaye adı ile devam etti. Almanya tüm sömürgelerini kaybetti. I. Dünya Savaşı’nın sonuçları II. Dünya Savaşı’na zemin hazırladı (Versay Antlaşması çok ağır şartları olan bir antlaşmaydı, şartları II. Dünya Savaşı’nın bir sebebi oldu). NOT: I. Dünya Savaşı’ndan en kazançlı çıkan devlet İngiltere oldu. İtalya galip devlet olmasına karşın savaştan istediği kazancı sağlayamadı, büyük bir ekonomik bunalıma girdi. NOT: I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI ve SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI imzalandı. MONDROS MÜTAREKESİ (30 EKİM 1918) Osmanlı’nın Mütarekeyi İmzalama Sebepleri: 1-Osmanlı’nın savaşacak gücünün kalmaması 2-Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi sonucunda Osmanlı ile Almanya’nın kara bağlantısının kesilmesi 3-Wilson Prensiplerinden cesaret alınması 4-Güney cephelerinin çökmesi 5-Savaş taraftarı olan İttihat ve Terakki Partisinin ülkeyi terk etmesi sonucunda başa barış isteyen Hürriyet ve İtilaf Fırkasının gelmesi. Mondros Mütarekesi; 30 Ekim 1918’de Osmanlı adına bahriye nazırı Rauf Orbay ile; İtilaf devletleri adına İngiliz amirali Caltrop arasında Limni Adasının Mondros Limanında Agamemnon Zırhlısında imzalanmıştır. 1-Siyasi Alandaki Maddeler : ** Boğazlar İtilaf devletleri denetimine bırakılacaktır. (Osmanlılar’ın Anadolu toprakları ile Rumeli toprakları arasındaki bütünlük bozulmuştur.) ** İtilaf devletleri güvenliklerini tehlikeli gördükleri bölgeleri işgal edebileceklerdir. (7. Madde) ** Doğu Anadolu’da 6 ilde herhangi bir karışıklık çıkarsa bölge işgal edilebilecektir. (24. Madde) (Bir Ermeni devleti kurulmasına zemin hazırlanmak istenmiştir.) 10 2-Askeri Alandaki Maddeler : ** 50.000 kişilik Jandarma kuvveti dışındaki bütün Osmanlı orduları terhis edilecektir. ** Osmanlı donanması, gösterilen limanlarda İtilaf devletlerine teslim olacaktır. ** Osmanlı silah ve cephanesi İtilaf devletlerine teslim edilecektir. ** İtilaf devletleri esirleri serbest bırakılacak fakat Osmanlı esirleri serbest bırakılmayacaktır. 3-Teknik ve Ekonomik Alandaki Maddeler : Demiryolları, bütün ulaşım ve haberleşme araçları, limanlar, Toros tünelleri ve geçitler İtilaf devletleri denetimine bırakılacaktır. Not : Çok ağır şartlar taşıyan, işgallere zemin hazırlayan (özellikle 7. Maddesiyle) Osmanlı Devleti’ni fiilen sona erdiren bir antlaşmadır. İstanbul Hükümeti anlaşmayı olumlu karşılamış, Mustafa Kemal’inde içinde bulunduğu birçok aydın ise tepki göstermiştir. Mondros’a karşı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, işgallerin başlamasıyla da Kuvay-ı Milliye birlikleri kurulmuştur. Not : Osmanlı’nın kayıtsız şartsız teslim belgesidir. İngiltere – Musul (ilk işgal), Urfa, Antep ve Maraş’ı işgal etmiş, ayrıca İzmit, Eskişehir, Afyon, Samsun, Merzifon ve Batum’a asker çıkarmışlar. İtilaf Devletleri – İstanbul’u fiilen işgal etmiş (13 Kasım 1918) Fransa – Adana ve çevresini işgal etmiş. İtalya – Antalya ve Konya çevresini işgal etmiştir. Not-1 : Urfa, Antep ev Maraş sonradan Fransa’ya devredilmiştir. Not-2 : Paris Barış Konferansı’ndan sonra Yunanlılar İzmir’i işgal etmişlerdir. (15 Mayıs 1919) Bazı Maddeleri (tamamı 25 maddedir): 1-Anlaşma devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıktığında istedikleri stratejik bir bölgeyi işgal edebilecektir.(7.Madde) Açıklama: 1- Mütarekenin en önemli maddesi 7. maddedir. 2-Bu madde itilaf devletlerinin Anadolu’da yaptıkları işgallerin hukuki dayanağı olmuştur. 3-İtilaf Devletleri bu maddeyi ateşkese koyarak Wilson ilkelerine ters düşmekten kurtulmuşlardır. 4-Bu madde Osmanlı ülkesini işgale açık hale getirip ülke bütünlüğünü bozmuştur. 2-Doğu Anadolu’da altı ilde (vilayet-i sitte: Erzurum, Van, Elazığ, Sivas, Bitlis, Diyarbakır) bir karışıklık çıktığında itilaf devletleri bu illerin herhangi birini işgal edebilecektir.(24.Madde) Açıklama: Bu madde anlaşma devletlerinin Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermeni Devleti kurma projelerinin en önemli göstergesidir. 3-Sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlanması dışındaki Osmanlı orduları terhis edilecek; ayrıca orduya ait cephane, taşıtlar ve donanma anlaşma devletlerine bırakılacaktır. Açıklama: Böylece Osmanlı Devleti yapılacak işgaller karşısında savunmasız hale getirilmeye çalışılmıştır. Bu madde Anadolu’nun işgal edileceğini gösterir. 4-İran ve Kafkasya’daki Osmanlı birlikleri geri çekilecek. Kuzey Afrika ve Orta Doğu da bulunan Osmanlı askerî birlikleri en yakın itilaf devletine teslim olacaktır. 5-Ermenilerle itilaf devletlerinden alınan esirler serbest bırakılacak; Türk esirler itilaf devletlerinin denetiminde kalacaktır. Açıklama: Bu durum devletlerin eşitliği ilkesine aykırıdır. 6-Haberleşme ve Ulaşıma ait bütün araç-gereçler anlaşma devletinin denetiminde bırakılacaktır. Açıklama: 1-Böylece, işgalci devletlere karşı topyekun bir mücadelenin Türkler tarafından başlatılması engellenmeye çalışılmıştır. 2-Bu durum bölgesel direniş hareketlerinin vatanın bütününe yönelik hale getirilmesini kısa bir için de olsa geciktirmiştir. 3-Bu madde işgallerin başlayacağını gösterir. 7-Limanlar, Toros Tünelleri, tersaneler ve demir yolları anlaşma devletlerine bırakılacak 11 8-Anlaşma devletleri akaryakıt ve kömür ihtiyaçlarını Osmanlı devletinden karşılayacak ve bu maddeler ihraç edilmeyecektir. Açıklama: Anlaşma devletleri bu tür maddelerle Osmanlı Devleti’nin ekonomik bağımsızlığını ortadan kaldırmış ve Osmanlı’yı ekonomik bakımdan kendilerine bağımlı hale getirmeye çalışmışlardır. 9-Boğazlar İtilaf devletlerinin işgalinde olacaktır. Açıklama: Bu madde Osmanlı’nın boğazlar üzerindeki egemenliğini sona erdirdiği gibi; İstanbul’u güvenliksiz hale getirdi ve Anadolu ile Rumeli’nin bağlantısını kesti. 10-Batum işgal edilecektir. Açıklama: İngiltere bu madde ile Kafkasya’yı işgal ederek Osmanlı ile Rusya’nın bağlantılarını kesmek istemiştir. 11-Osmanlı ittifak grubu ile ilişkilerini kesecektir. Mondros Mütarekesinin Önemi: 1-Osmanlı Devleti İtilaf devletlerine teslim olmuştur. 2-Osmanlı Devleti fiilen sona ermiştir. 3-Gizli antlaşmaların uygulama safhası başlamıştır. 4-Milli cemiyetler kurulmuştur. 5-Mütarekeyi imzalayan Rauf Orbay gözden düşmüştür. Açıklamalar: 1-Mütarekenin imzalandığı tarihte Mustafa Kemal Suriye’dedir. 2-Gizli antlaşmaların var olması mütarekenin ağır şartlar taşımasında etkili oldu. B-İZMİR’İN İŞGALİ (15 MAYIS 1919) Paris Konferansında I.dünya savaşında İtalya ya vaat edilen Anadolu toprakları Yunanistan’a verildi.Sebebi ;İngiltere’nin Batı Anadolu da güçlü bir İtalyalın varlığını kendisi için tehlikeli gördü ve güçlü bir İtalya yerine güçsüz bir Yunanistan’ı tercih etti. Yunanlılar Paris Konferansı’nda alınan karara dayanarak 15 mayıs 1919’da İzmir’i işgal etmişler, özellikle Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşunla beraber katliamlara girişmişlerdir. İşgalin Önemi: 1-Kuva-yı Milliye ortaya çıkmaya başladı 2-Milli bilinç uyandı 3-Halkı Milli Mücadele için örgütlemek kolaylaştı 4-Mitingler düzenlendi 5-Redd-i İlhak Cemiyeti kuruldu 6-Halk, işgalcilere güvenilemeyeceğini anladı. C-Amiral Bristol Raporu: İzmir’in işgali dünya kamuoyunda büyük bir yankı ve kınamaya sebep olunca; olayın sorumlusu durumunda olan İtilaf devletleri kamuoyunu yatıştırmak ve İzmir bölgesindeki durumu öğrenebilmek için bölgeye Amiral Bristol önderliğinde bir rapor heyeti göndermişlerdir. Bristol Raporunun İçeriği: 1-Bölgedeki olayların sorumlusu Türkler değil; Rumlardır. 2-Bölgede Türkler çoğunluktadır. 3-Yunanlıların bölgeyi işgali ilhaka yöneliktir. Böl-genin güvenliğini sağlamaya yönelik değildir. 4-Bölgeden Yunanlılar çekilerek; bölgeye İtilaf devletlerinin güvenlik birlikleri yerleşmelidir. Bristol Raporunun Önemi: 1-Yunanlıların Paris Konferansına sahte rapor verdiği ortaya çıkmıştır. 2-Yunan işgalinin niteliği dünyaya duyurulmuştur. 3-İşgalin gereksiz ve haksız olduğu belirtilmiştir. 4-İlk defa uluslararası bir belge Türk Milli Mücadelesinin haklılığını göstermiştir. 12 KUVA-YI MİLLİYE Kuva-yı milliye, işgaller karşısında, halkın harekete geçerek kendi bölgelerini korumaya çalışan direniş hareketidir. İlk Kuva-i Milliye kıvılcımı (ilk silahlı direniş) Güney Cephesi'nde Hatay Dörtyol'da 19 Aralık 1918’de Fransızlara karşı başlamıştır. Bunun en önemli nedeni, Fransızların işgallerine Ermenileri ortak etmeleridir. Amaçları Düşmanın ilerleyişini yavaşlatmak Düzenli ordunun kurulması için zaman kazandırmak Rum ve Ermeni çetelerinin baskınlarını önlemek Türk milletinin düşmana karşı direnme azmini, şuurunu ve kurtuluş umudunu güçlendirmek Özelikleri Yararları Sakıncaları Düzenli bir ordu niteliğine sahip değildi. Eli silâh tutan herkesin katıldığı küçük silâhlı gruplardı. Her türlü ihtiyaçlarını halk karşılıyordu. Milli Mücadele’nin ilk silahlı direniş gücü olmuşlardır. Mondros Ateşkes Anlaşması’ndan sonra Anadolu’nun işgali üzerine başlayan bölgesel hareketlerdir. Kuva-ı Milliye birlikleri arasında ilişki az olup, kendi bölgelerini kurtarmaya çalışmışlardır. Tek bir merkeze bağlı değillerdir. Mondros Ateşkes Antlaşması ile terhis edilen askerler de bu harekete katılmışlardır. Ortak düşünce, vatan topraklarını savunmak ve Türk Milleti'ni onuruyla yaşatmaktı. Sadece kendi bölgelerini korumaya yönelik kuruldular. İşgalci güçlere büyük zararlar vermiştir. Düşmanın ilerlemesi yavaşlatmıştır. Yunan ordularının Anadolu’da rahatça ilerlemelerini engellemişlerdir. Türk köylerini Rum ve Ermeni çetelerinin saldırılarına karşı korumuşlardır. Halka moral vermiş ve ulusal bilincin gelişmesine katkı sağlamıştır. Düzenli ordu kuruluncaya kadar halkı korumuştur. TBMM'ye karşı başlayan iç ayaklanmaların bastırılmasında çok önemli fayda sağlamıştır. Kurtuluş Savaşı'nın örgütlenmesi için zaman kazandırmıştır. Düzenli ordunun kurulması ve teşkilatlanması ortam oluşturmuştur. Kuva-ı Milliye, düzenli ordular kuruluncaya kadar TBMM'ye zaman kazandırmış ve ülkede TBMM'nin hâkim ve tek güç haline gelmesine ortam hazırlamıştır. Kuva-ı Milliye daha sonra kaldırılarak Düzenli Ordu kurulmuştur (8 Ekim 1920). Askerlik tekniğini yeteri kadar iyi bilmemeleri, dağınık, düzensiz olarak mücadele etmeleri Belli bir merkezden yönetilmemeleri Kendi ihtiyaçlarını karşılamak için halktan zorla para ve malzeme toplamaları Düzenli düşman ordularını durduracak güçten yoksun olmaları. İşgalleri kesin olarak durduramamaları Hukuk devleti anlayışına ters davranarak suçlu gördüklerini kendileri cezalandırmaları Anadolu’nun kesin olarak işgallerden kurtarılmak istenmesi TBMM ile yeni Türk Devletinin temelleri atılmıştı. O halde devletin düzenli bir ordusu da olmalıydı düşüncesi 13 A-Kuva-yı Milliyenin Özellikleri 1-İşgallere tepki olarak ortaya çıktılar. 2-Düzensiz birliklerdir 3-Bölgesel olarak hareket ettiler. 4-Düzenli ordu kurulana kadar düşmanı oyaladılar. 5-Düzenli ordunun temelini oluşturdular. 6-TBMM’ye karşı oluşan isyanları bastırdılar. 7-Desteğini halktan aldılar. 8-Tutarsız davranışları halk ile kuva-yı milliyenin vurucu gücü olan milislerin arasını açtı. 9-Ortaya çıkışında işgaller ve işgaller karşısında Osmanlı Devletinin tepkisizliği etkili oldu 10-Milli cemiyetlerin silahlı koludurlar. 11-Disiplin ve birlikten yoksun oluşları en büyük eksiklikleridir 14 MONDROS’TAN SONRA KURULAN CEMİYETLER ZARARLI CEMİYETLER AZINLIKLARIN KURDUĞU CEMİYETLER MİLLİ VARLIĞA DÜŞMAN CEMİYETLER YARARLI CEMİYETLER Doğu Anadolu Müdafaa - i Hukuk Cemiyeti :• Doğu Anadolu’da bir Ermeni ve Kürt devletinin kurulmasını engellemek amacıyla kurulmuştur. • Erzurum Kongresi’nin toplanmasını sağlamıştır. Mavri Mira Cemiyeti :Cemiyetin merkezi İstanbul’daki Kürt Teali Cemiyeti :• İngilizlerden destek alan cemiyet, Rum Patrikhanesi’dir. • Yunan hükümetine bağlı olarak çalışan cemiyetin amacı, İstanbul’u da içine alan bir Bizans Devletini ( Megola İdea’yı gerçekleştirmek amacıyla )kurmak kurulmuştur. Faaliyet alanı Trakya topraklarıdır. Güneydoğu Anadolu’da bağımsız bir Kürt Devleti kurmayı amaçlamıştır. NOT: Ülke bütünlüğünü bozma amacı taşıdığından bu yönü ile diğer cemiyetlerden ayrılır. Pontus Rum Cemiyeti :• İstanbul’daki Rum İslam Teali Cemiyeti :• Medrese hocaları tarafından kurulan İzmir Müdafaa - i Hukuk Cemiyeti :• İzmir ve çevresinin Yunanistan’a verilmesini Patrikhanesi’ne bağlı olarak faaliyet göstermiştir. • Amacı Doğu ve Orta Karadeniz bölümünde Trabzon Rum İmparatorluğu’nu yeniden kurmak Taşnak ve Hınçak Cemiyetleri :Merkezi İstanbul Ermeni Patrikhanesi’dir. • Cemiyetin amacı Doğu Anadolu’da bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmaktır. cemiyet, Kurtuluşun dini kurallara ve hilafete bağlı kalınarak sağlanabileceğini savunmuştur. engellemek amacıyla kurulmuştur. • Bölgenin Türklere ait olduğunu basın - yayın yoluyla duyurmaya çalışmışlardır. Hürriyet ve İtilaf Fırkası :• İttihat ve Terakki’ye karşı olanlar Reddi İlhak Cemiyeti :• İzmir’in işgalinden önce kurulmuştur. tarafından kurulmuştur. • Milli Mücadeleye karşı hareket etmiş ve TBMM’ye karşı çıkan isyanları desteklemişlerdir. • Balıkesir ve Alaşehir kongrelerinin toplanmasında etkili olmuştur. Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti: Anadolu’nun işgalini protesto etmek için Sivas’ta kuruldu Etnik - i Eterya Cemiyeti: :Fener Rum Patrikhanesi İngiliz Muhipleri Cemiyeti: • İngiliz mandasını savunanlar Kilikyalılar Cemiyeti: :• Adana ve çevresinde örgütlenmiş, Fransız ve E meni işgallerine tarafından yönlendirilmiştir. *Mavri Mira ve Pontus Rum cemiyetlerinin çalışmalarını destekleyen cemiyetin amacı, Rumların yaşadığı tüm toprakların Yunanistan’a katılmasını sağlamak ve Yunan Devletini kurmaktır.Ege Bölgesinde faaliyet göstermiştir. tarafından kurulmuştur. • Anadolu’da ulusal direnişe karşı çıkan ayaklanmaları desteklemişlerdir. karşı faaliyet göstermişlerdir. Alyans İsrail ve Makabi Cemiyetleri :Museviler Wilson İlkeleri Cemiyeti :• Kurtuluşun Amerikan mandası Milli Kongre Cemiyeti: • İstanbul Üniversitesi öğretim üyelerince kurulmuştur. tarafından kurulmuştur. • Osmanlı topraklarında çoğunluk sağladıkları bir yer olmadığı için etkili olamamışlardır. • Amaçları Filistin topraklarında bağımsız bir devlet kurmaktır. olunarak sağlanabileceğini savunmuşlardır. • Böylece ülkenin İtilaf Devletleri’nce parçalanmasının önleneceğini düşünmüşlerdir. • Amacı, Anadolu’daki tüm işgallerin haksızlığını basın - yayın yoluyla dünya kamuoyuna duyurmaktır NOT: Kuva-i milliye deyimini ilk kullanan cemiyettir. NOT:Ulusal Kurtuluşu savunmuştur bundan dolayı diğer cemiyetlerden ayrılır Azınlık Cemiyetleri’nin Genel Özellikleri Sulh ve Selamet-i Osmaniye Cemiyeti Milli Kurtuluş’un padişah ve halifeye bağlı kalınarak gerçekleştirilebileceğini savunmuşlardır. 1-Türk halkının Mondros Mütarekesine ilk tepkisidir. 2-Basın yayın faaliyetlerinin elverişli olmasından, elçiliklerin varlığından ve merkez durumunda olmasından dolayı İstanbul’u merkez edindiler 3-Milli mücadeleye örgütsel zemin hazırladılar 4-Halk arasında milli bilinci uyandırdılar 5-İşgalleri ve azınlıkların bölücü faaliyetlerini önlemeye çalıştılar 6-Bölgesel niteliklidirler 7-Mustafa Kemal gibi birleştirici bir liderden yoksun oluşları en büyük eksiklikleridir. 8-İstanbul hükümetine, bağlı olmadıkları gibi; karşı da değillerdir. 9-Sivas kongresinden önceki en büyük eksiklikleri tek elden idare edilmemeleridir. 10-Türkçülük duyguları ile kurulmuşlardır. 11-Genellikle ittihatçılar tarafından kurulmuşlardır. 12-Programları bölgesel kurtuluşa yöneliktir. Bütünü kapsayan plan ve programları yoktur. 13-Önce basın yayın yoluyla propagandayı ilke edindiyseler de; kanlı işgallerin başlamasıyla silahlı mücadeleyi başlattılar. 14-Sivas Kongresinde Anadolu ve Rumeli Cemiyeti adı altında birleştiler 1- Osmanlı Devleti’nin zor durumundan faydalanarak bağımsız devletler kurmaya çalışmışlardır. 2-İtilaf Devletleri tarafından desteklenmişlerdir. 3-İtilaf Devletlerinin işgallerine zemin hazırlamışlardır. 4-Wilson İlkelerine göre hareket etmişlerdir. 5-Mondros Mütarekesi, azınlıkların çalışmaları için uygun zemin oluşturdu 6-Azınlıklar Osmanlı ülkesini sömürmek isteyen işgalciler tarafından kullanıldılar 7-Kiliseleri ve yabancı okullarını üs edindiler 8-Çıkardıkları olaylar ile TBMM’yi meşgul ettiler Trakya Paşaeli Müdafaa - Hukuk Cemiyeti :Trakya’nın Yunanistan’a verilmesini engellemek amacıyla Edirne’de kurutmuştur. Rum çetelerine karşı silahlı mücadele yürütmüşlerdir. Mondros’tan sonra kurulan ilk direniş cemiyetidir(2 Aralık 1918) Trabzon Müdafaa - i Hukuk - u Milliye Cemiyeti • Amacı Trabzon ve çevresinde bir Pontus Rum Devleti’nin kurulmasını engellemektir. Milli Varlığa Düşman Cemiyetlerin Genel Özellikleri * Milli birlik ve bütünlüğü zedeleyici faaliyetlerde bulunmuşlardır. * Müslümanlar tarafından kurulmuşlar, İtilaf Devletleri tarafından desteklenmişlerdir. * Cemiyetlerin bir kısmı saltanat ve hilafet taraftarı, bir kısmı ise manda ve himaye taraftarıdır. * İtilaf Devletleri tarafından desteklenmişlerdir. Cemiyetlerin Genel Özellikleri 15 16 ZARARLI CEMİYETLER (KURULUŞLAR) I-AZINLIKLARIN KURDUĞU CEMİYETLER Rumların Kurdukları Cemiyetin Adı Mavri Mira Cemiyeti Pontus Rum Cemiyeti Etnik-i Eterya Hınçak (çan sesi) ve Taşnak Cemiyetleri II-TÜRK VEYA MÜSLÜMANLARIN KURDUĞU CEMİYETLER (MİLLİ VARLIĞA DÜŞMAN CEMİYETLER) Hakkında Kısaca Bilgi Cemiyetin Adı İstanbul Rum Patrikhanesince kuruldu. Amacı; Çeşitli illerde çeteler kurmak ve Yunanistan lehine propaganda yapmaktır. (Büyük Yunan Devleti kurmak ve Bizans’ı yeniden canlandırmak) Merzifon Amerikan Kolejinde kuruldu. Pontus adlı bir gazeteleri vardı. Amacı: Samsun ya da Trabzon merkez olmak üzere; İnebolu(Sinop)’dan Batum’a kadar bir Pontus Rum Devlet’i kurmak. Amacı: Rumların yaşadığı her yeri Yunanistan’a katmak Osmanlı Devleti’nde yaşayan Ermenilerce kurulmuştur. Amacı: Doğu Anadolu ve Çukurova’da bir Ermeni Devleti kurmak Ermeni İntikam Alayları Çukurova’da bir örgütlenmişlerdir. Ermeni Devleti kurmak Musevi Macabi Alyans Cemiyeti Filistin’de bir İsrail Devleti Kurmak amacıyla örgütlenmiştir. için AZINLIKLARIN KURDUĞU CEMİYETLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ 1. Bulundukları yerdeki güvenliği bozarak 7. maddenin uygulanmasını sağlamak. 2. Türkleri göçe zorlayarak kendi nüfuslarını çoğaltmak. 3. Türk milli birliğini bozmak ve bağımsız devletler kurmak. Hakkında Kısaca Bilgi Kürt Teali Cemiyeti İstanbul’da kuruldu. Amacı: Yabancı bir devletin himayesinde Doğu’da Kürt Devleti kurmaktır. Önemli bey ve aşiretlerin milli mücadeleyi desteklemeleri üzerine etkisine yitirmiştir. Teali İslam Cemiyeti İstanbul’daki medrese hocalarınca (müderris) kuruldu. Hilafet ve saltanata bağlılığı savunmuş, milli mücadeleye karşı çıkmıştır. Kurtuluşu halifenin buyruğu altına girmekte görmüşlerdir. Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası İstanbul’da kuruldu. Amacı: Padişah ve hilafete bağlı kalmayı sağlamaktı. Damat Ferit’i destekliyordu. Meşrutiyet yanlısıydı. Hürriyet ve İtilaf 1911 yılında mecliste İttihat ve Terakki Partisine karşı bir tepki olarak kurulmuştur. Milli mücadeleye karşı çıkmıştır. İngiliz Muhipleri Cemiyeti Wilson İlkeleri Cemiyeti İstanbul’da kuruldu. Amacı: Osmanlı Devleti ile İngiltere arasındaki dostluğu kuvvetlendirmek ve Osmanlı devletini İngiliz himayesine almaktır. İstanbul’da, aydın, yazar ve gazetecilerce kurulmuştur. Osmanlı Devletinin kurtuluşunu ABD himayesine görmüşlerdir. TÜRK VEYA MÜSLÜMANLARIN KURDUĞU CEMİYETLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ 1. Saltanata ve hilafete bağlı görünmeleri 2. Milli mücadeleye karşı olmaları 3. İşgalci devletlerce desteklenmeleri ya da işbirliği yapmaları 4. Kurtuluşu yabancı himayesinde görmeleri 17 18 19 YARARLI (MİLLİ) CEMİYETLER Başlangıçta Türk’ün haklı davasını yayın yoluyla ve propagandayla savunmaya çalışmışlarsa da; işgalci devletlerin haksız tutumu ve İzmir’in işgali bu tür mücadelenin yeterli olamayacağını göstermiş ve silahlı mücadeleye başlamışlardır. Her Cemiyet bir zararlı cemiyete karşı kurulmuştu ve sadece kendi bölgesini savunuyordu, aralarında koordinasyon yoktu. Cemiyetin Adı Hakkında Kısaca Bilgi Trakya Paşaeli Müdafa-ı Hukuk Cemiyeti Edirne’de kuruldu. İlk kurulan cemiyettir. Amacı mütarekeden sonra azınlıkların taşkınlıkları ve işgaller karşısında Trakya'da yaşayan Türklerin haklarını koruyup, direnişi sağlamak ve gerekirse silahla karşı koymaktı. Mavri Mira Cemiyetine karşı kurulmuştur. İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti Şark Vilayetleri (Doğu Anadolu) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti Kilikyalılar Cemiyeti Milli Kongre Cemiyeti 1. 2. 3. 4. 5. 6. 2 Aralık 1918'de kurulmuştur. Cemiyet İzmir'in Yunanlılara verilmesini engellemeye, İzmir'in Türklüğü hakkında propaganda yoluyla dünya kamuoyunu inandırmaya ve haklarını korumaya çalışmıştır. Mavri Mira Cemiyetine karşı kuruldular. İzmir'de kurulan bu cemiyetin ilk adı "Müdafaa-i Vatan Heyeti" dir. İzmir'in işgalinden bir gün önce Redd-i İlhak Cemiyeti adını almıştır. Cemiyetin amacı; İzmir'in haksız olarak Yunanistan tarafından işgalini önlemek, İzmir ve çevresinin Türklere ait olduğunu dünyaya duyurmaktı. İzmir'in işgalinden sonra silahlı direnişe geçen Redd-i İlhak Cemiyeti'nin çalışmalarıyla Kuvay-ı Milliye birlikleri kuruldu. Ayrıca cemiyet Balıkesir ve Alaşehir Kongrelerinin toplanmasında etkili olmuştur. Cemiyet ilk önce Doğu illerindeki Müslüman halkın haklarını korumak amacıyla İstanbul'da kuruldu. 10 Mart 1919'da "Erzurum Müdafaa-i Hukuk" şubesi açıldı. Erzurum Müdafaa-i Hukuk şubesi, Doğu Anadolu'nun Ermenistan'a verilmesini engellemek amacıyla hızla örgütlenmeye ve çevre illerle ilişki kurmaya başladı. Taşnak ve Hınçak Cemiyetine karşı kurulmuştur. Ayrıca cemiyet Ermenilerle mücadele etmek, Doğu illerinde Türklerin Ermenilere sayıca üstün olduğu kadar tarih, kültür ve uygarlık yönüyle de üstün olduğunu kanıtlamak için Fransızca Le Pays, Türkçe Hâdisât ve Albayrak gazetelerini çıkarmış, bu bölgeden göç edilmemesi, bilim, iktisat ve din alanlarında teşkilatların kurulması, bölgenin saldırılara karşı korunması, bölgenin haklarının savunulması gibi kararlar almıştır. Trabzon ve yöresine yönelik Rum Pontus Devleti'nin kurulmasını engellemek ve Ermeni iddialarına karşı bölge halkının haklarını savunmak amacıyla Trabzon'da kuruldu. Pontus Rum ve Etnik-i Eterya Cem. karşı kurulmuştur Fransız ve Ermenilerin Adana ve çevresindeki emellerine ve işgallerine karşı 21 Aralık 1918'de Ali Fuat Paşa'nın girişimleriyle İstanbul'da kuruldu. Cemiyet, Adana'nın Fransız işgaline karşı savunulmasında etkili olmuştur. Ermeni İntikam Alayları ve Hınçak ve Taşnak Cem. Karşı kurulmuştur. II. Meşrutiyet döneminde Türkçülük fikrini ve Türk milliyetçiliği hareketini Milli Eğitim vasıtalarıyla yaymak amacıyla kurulan "Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti" üyeleri tarafından 29 Kasım 1918'de İstanbul'da kuruldu. Partiler üstü bir cemiyet olarak kurulan Milli Kongre Cemiyeti'nin amacı; Türkler hakkında dünyada yapılmış ve yapılmakta olan propagandalara yayın yoluyla karşı koymak ve Türk milletinin haklarını, tarihi vazifelerini, medeni vasıflarını belirtmekti. 1919 yılında Milli Kongre Türkler hakkında tanınmış yazarların sözlerini, dünya kamuoyunda Türklerin durumu ve Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları zulümler hakkında vesikalar ve Fransızca eserler yayımlayarak etkili olmuştur. MİLLİ CEMİYETLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra ( İzmir’in işgal edilmesiyle) kuruldular. Düşman işgalini önlemek ve Türk milletinin bağımsız yaşamasını sağlamayı amaç edinmişlerdir. Önceleri yayın yoluyla mücadeleyi, sonraları silahlı mücadeleyi benimsemişlerdir. Türk halkını teşkilatlandırmak için bölgelerinde kongreler toplamışlardır. Ortaya çıkmalarında Türk milliyetçiliği vardır; milli mücadelenin temelini atmışlardır. Sivas Kongresinde birleştirilerek Anadolu ve Rumeli Müdafa-ı Hukuk adını almışlardır (Daha sonra Halk Fırkası adıyla partiye dönüşmüştür.) 20 21 MİLLİ MÜCADELE MUSTAFA KEMAL’İN SAMSUN’A ÇIKMASI (19 MAYIS 1919) Samsun çevresindeki Türkler’in silahlanmasını ve teşkilatlanmasını engellemek için 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Samsun’a gönderilmiştir. Samsunda yayınladığı raporda Rumlar’ın siyasi emellerinden vazgeçmeleri halinde karışıklığın kendiliğinden sona ereceğini belirtmiştir. Not : 19 Mayıs 1919 Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı kabul edilmektedir. AMASYA GENELGESİ (22 HAZİRAN 1919) Mustafa kemal milli birliği gerçekleştirmek ve Kurtuluş Savaşı’na çağrıda bulunmak amacıyla çeşitli komutanların da imza ve desteğini alarak Amasya’da yeni bir genelge yayınlamıştır. (Ali Fuat, Kazım Karabekir vs.) Buna göre ; KARARLARI: 1-Vatanın bütünlüğü ve milletin istiklali tehlikededir. (Kurtuluş Savaşı’nın gerekçesidir) 2-İstanbul hükümeti üzerine aldığı vazifenin gereğini yerine getirmemekte, bu da milletimizi yok göstermektedir. 3-Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. (Kurtuluş Savaşı’nın amaç ve yöntemi) 4-Milletin haklarını tüm dünyaya duyuracak bir kurul toplanmalıdır. (Temsil heyetinden bahsediliyor.) 5-Her bakımdan güvenli bir bölge olan Sivas’ta milli bir kongre toplanmalıdır. (Davet) 6-Bunun için yurdun her yanında 3 delege seçilmeli, seçimlerin yapılmadığı yerde halkın güvenini kazanmış 3 kişi belirlenip derhal yola çıkarılmalıdır. 7-Delegelerin belirlenmesinde, Müdafa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri ve belediyeler görevlendirilmiştir. (Böylece kurtuluş savaşını yayma ve millete maletme hedeflenmiştir). 8-Bütün bu işler büyük bir gizlilik içinde yapılmalı ve milli bir sır olarak saklanmalıdır. 9-10 Temmuz’da Erzurum’da doğu illeri adına bir kongre toplanacaktır. Amasya Genelgesi’nin Önemi : * İlk defa kurtuluş savaşının mücadele safhası başlamıştır. * İlk defa kurtuluş savaşının gerekçesi , yöntemi ve amacı belirtilmiştir. * İlk defa milli bir kurulun oluşturulmasından bahsedilmiştir. * İlk defa İstanbul hükümetinin görevini yerine getiremediğinden bahsedilmiştir. * Sivas Kongrelerinin toplanmasına karar verilmiştir. * İlk kez millet egemenliğine dayalı bir yönetim kurulacağından bahsedilmiştir. Not- 1: Halk milli mücadeleye davet edilmiştir. Not-2: Sivas Kongresi’ne çağrı yapılmış, Erzurum Kongresi’nin toplanacağı duyurulmuştur. Not-3 : Mustafa Kemal’in Amasya Genelgesi ile yetkilerini aşması önce İstanbul Hükümeti tarafından daha sonra padişah tarafından geri çağrılmasına sebep olmuş, Mustafa Kemal, 7-8 Temmuz gecesi askerlikten istifa etmiştir. ERZURUM KONGRESİ (23 TEMMUZ – 7 AĞUSTOS 1919) Erzurum’da 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa Mustafa Kemal’e destek vermiş, Erzurum Kongresi’ne katılmasını ve başkan seçilmesini sağlamıştır. Kongrede çok önemli kararlar alınmıştır. KARARLARI: 1- Milli sınırlar içerisinde vatan bir bütündür parçalanamaz. (Misak-ı Milli’ye temel teşkil etmiştir.) 2- İşgallere karşı topyekün savunmaya geçilecektir. 3- Osmanlı hükümeti vatanın bütünlüğünü koruyamazsa geçici bir hükümet kurulacak, bu hükümet üyeleri milli kongre tarafından seçilecek, milli kongre toplanana kadar hükümet görevi yapacak olan temsil heyeti oluşturulacaktır. 4- Milli kuvvetleri etkili, milli iradeyi hakim kılmak esastır. 5- Azınlıklara milli birliğimizi ve sosyal dengemizi bozacak haklar verilemez. 6- Manda ve himaye kabul edilemez. (ilk kez reddedilmiştir.) 7- Osmanlı Mebusan Meclisi’nin bir an önce toplanmasına çalışılacaktır. 8- Doğu Anadolu’daki cemiyetler, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir. 22 Not-1: Toplanışı yönüyle bölgesel, kararları yönüyle millidir. Not-2 : İhtilal özelliği belirgindir. Not-3 : Sivas Kongresi’nin ve Misak-ı Milli’nin temelini oluşturmuştur. Not-4 : Erzurum Kongresi’ni toplayan Doğu Anadolu’daki müdafaa-i hukuk cemiyetleri Türklerin bölgeden izinsiz göçünü yasakladıkları gibi kültürel faaliyetlere de önem vermişlerdir. Erzurum Kongresinin Önemi: ** Erzurum kongresi bölgesel olarak toplanmış fakat aldığı kararlar ulusal bir kongredir. ** Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin girişimleriyle bölgedeki Ermeni tehlikesine karşı toplanmıştır. **İlk defa milli sınırlardan bahsedilmiş. Vatanın asla parçalamaz olduğu belirtildi.(Misak-ı Milli’de aynen yer aldı.) ** İlk defa yeni hükümet kurulmasından bahsedilmiş ve ilk defa 9 kişilik Temsil Heyeti seçilmiştir. **İlk defa manda ve himaye reddedilmiştir. ** Milli Meclisin derhal toplanması ve hükümetin meclisin denetimine girmesi kararlaştırıldı.(Mebusan Meclisi) BALIKESİR VE ALAŞEHİR KONGRELERİ (26-31 TEMMUZ) (16 – 25 AĞUSTOS 1919) Batı Anadolu’da Yunanlılar’a karşı elde edilen bazı başarılar birliklerimizin desteklenmesi düşüncesini doğurmuştur. Bu amaçla Edirne, Balıkesir, Alaşehir ve Nazilli’de kongreler toplanmıştır. Balıkesir Kongresi Kararları : 1Yunanlılar’a karşı mücadele devam ettiği sürece seferberlik vardır. 2İdareyi tek elden sağlamak için merkez heyeti kurulacaktır. 3Sancaklarda ve kazalarda levazım birlikleri oluşturulacaktır. 4Ayvalık kıyılarından başlayan Soma, Akhisar, Salihli, Nazilli kasabalarından geçen bir hat üzerinde Batı cephesi oluşturulmuştur. (Kurtuluş Savaşı’nın ilk cephesi) Not-1 : Erzurum Kongresi kararlarından habersizdir. Not-2 : Bölgeseldir. Not-3 : Alaşehir Kongresi’nde Balıkesir Kongresi kararları onaylanmıştır. SİVAS KONGRESİ (4-11 EYLÜL 1919) Amasya Genelgesi’nde toplanması istenilen Sivas Kongresi yurdun her yerinden gelen delegelerin katılımıyla toplanmıştır. İtilaf devletlerinin Sivas’ı işgal etme tehdidi ve Elazığ Valisi Ali Galip’in kongreyi basma girişimi sonuç vermemiştir. Kongrede Mustafa Kemal’in başkanlığı, manda fikri ve Erzurum Kongresi kararları tartışılmıştır. Alınan Kararlar : 1- Erzurum Kongresi kararları kabul edilmiş, bazı konularda değişiklik yapılmıştır. 2“ Temsil Heyeti, Doğu Anadolu’yu temsil eder.” cümlesi “ Temsil Heyeti bütün vatanı temsil eder.” Şeklinde değiştirilmiştir. 3Bütün cemiyetler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı altında birleştirilmiştir. 4567- Manda ve himaye kesin olarak reddedilmiştir. İrade-i Milliye adıyla bir gazete çıkarılmalıdır. Mebusan Meclisi’nin açılması için yapılan çalışmalar hızlandırılacaktır. Yurdun bölünmesi düşünen, Ermeni ve Rum devleti kurmayı amaçlayan cemiyetlerin çalışmalarına izin verilemez. 23 Özellikleri : 1Toplanması ve aldığı kararlar yönüyle millidir. 2Mustafa Kemal’in güç ve otoritesi artmış milli bir lider olarak ortaya çıkmıştır. 3 Kurtuluş Savaşı bütün vatana yayılmış, millete mal edilmiştir. 4Sivas Kongresi’nde Ali Fuat Paşa Batı Cephesi Komutanlığı’na getirilmiş, böylece Temsil Heyeti yürütme gücünü ilk kez kullanmıştır. Sonuçları : 1Mustafa Kemal İstanbul ile haberleşmeme emrini vermiştir. 2Padişahtan Mebusan Meclisi’nin bir an önce toplanmasını ve Damat Ferit’in istifa etmesini istemiştir. 3Anadolu’daki gelişmeleri önleyemeyen Damat Ferit Paşa istifa etmiş ve yerine Ali Rıza Paşa kabinesi kurulmuştur. Not : Temsil Heyeti’nin ilk siyasi başarısı Damat Ferit’in istifasıdır. 4Vatansever bir kişi olan Ali Rıza Paşa milli mücadelecilerle iyi geçinmeye çalışmış, gönderdiği temsilcilerle Amasya Görüşmeleri’ni yapmıştır. Önemi: ** Ülke genelindeki milli cemiyetler “ Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla birleştirildi. ** Manda ve himaye fikri kesin olarak reddedildi. * İrade-i Milliye adıyla bir gazete çıkarıldı. ( Kamuoyu oluşturmak ve ulusal gücün sesini duyurmak için çıkarıldı.) * Temsil heyeti 15 kişiye çıkarılmıştır. * Toplanış ve aldığı kararlar yönüyle ulusal bir kongredir. * Ali Fuat Cebesoy Batı Anadolu Kuva-i Milliye Komutanlığına atanmıştır. ( Temsil heyeti yürütme gücünü kullanmıştır.) AMASYA GÖRÜŞMELERİ (20-22 EKİM 1919) Ali Rıza Paşa Bahriye Nazırı Salih Paşa’yı Amasya’ya göndermiş, Temsil heyeti ile 3 gün süren görüşmeler sonunda Salih Paşa, ileri sürülen konuları şahsen kabul etmiş, İstanbul Hükümeti’ne de kabul ettirmeye çalışacağını belirtmiştir. Görüşülen konular : 1Vatanın bütünlüğü, işgallere izin verilmemesi gerektiği 2Mebusan Meclisi’nin İstanbul dışında, güvenli bir bölgede toplanması 3Temsil heyetinin haberi olmadan düşmanla barış görüşmelerine gidilmemesi 4Azınlıklara dengeyi bozucu imtiyazlar verilmemesi Önemi: İstanbul Hükümeti, Amasya görüşmesine temsilci göndermekle, Temsil Heyetinin hukukî varlığını resmen kabul etmiş oluyordu. NOT: İstanbul Hükümeti yukarıda alınan kararlardan sadece Mebuslar Meclisi'nin toplanmasını kabul etti. İstanbul Hükümeti meclisin toplanması dışındaki konulara sıcak bakmamıştır. Amasya Genelgesi Erzurum Kongresi Sivas Kongresi Amasya Görüşmeleri Kurtuluş Savaşının amacı, gerekçesi, yöntemi açıklandı. -İlk defa ulusal egemenlikten bahsedildi. - İlk defa milli kurulun kurulmasından bahsetti. - Sivas’ta kongre toplanması istendi. - Bölgesel olmakla beraber, kararları ulusaldır. - İlk kez manda ve himaye reddedildi. - Doğudaki cemiyetler birleştirildi. - İlk defa temsil heyeti oluşturuldu. - Milli sınırlar içinde vatan bütündür, bölünmezdir. - Ulusal kongredir. - Erzurum Kongresi kararları aynen benimsendi. - Manda ve himaye kesin olarak reddedildi. - Yurttaki tüm cemiyetler birleştirildi. - İrade-i Milliye gazetesi yayınlandı - Temsil heyeti yürütme yetkisini kulandı. (Ali Fuat Paşayı batı cephesine atayarak.) - - * ** İstanbul Hükümeti resmen temsil heyetini tanıdı. - Mebuslar meclisinin tekrar açılması sağlandı. - Sivas kongresi kararları kabul edilecekti. - Azınlıklara fazla hak verilmeyeceği belirtildi. - Bağımsızlığın korunması istendi. ** Sadece Mebuslar meclisi açılma fikri kabul edildi. 24 GENELGELER VE KONGRELER GENELGENİNKONGRENİN ADI HAVZA GENELGESİ TARİHİ MADDELERİ KURTULUŞ SAVAŞINDAKİ YERİ VE ÖNEMİ M. Kemal Havza’ya gelince askeri ve sivil mülki amirlere gönderdiği bildirilerle, işgallerin protesto yapılmasını, mitingler düzenlenmesini , ülkemizin içinde bulunduğu durumun millete anlatılmasını İstanbul hükümetine protesto telgraflarının çekilmesini istemiştir. *Mustafa kemal’in, halkın düşman işgallerine ve İstanbul hükümetine karşı tepkisini ortaya koyması için ulusal bilincin uyandırılması yönündeki ilk çalışmasıdır. Vatanın ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğu belirtilmiştir Milletin geleceğini , milletin azim ve kararı kurtaracaktır Osmanlı hükümetinin görevini yapmadığı ve bu durumun milletimizi yok saydığı belirtilmiştir Milletimizin sesini dünyaya duyuracak her türlü etki ve denetimden uzak milli bir kurulun kurulması gerektiği belirtilmiştir. 29 MAYIS 1919 AMASYA GENELGESİ M. Kemal , Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir toplantı yaparak , aldıkları kararları genelge olarak yayınlamışlardır. 22 HAZİRAN 1919 Bu nedenle seçimlerin yapıldığı yerlerde seçilen kişiler seçimlerin yapılamadığı yerlerde ise halkın güvenini kazanmış 3 delege Sivas’a gelerek toplanılması gerektiği belirtilmiştir. Doğu illeri adına Erzurum’da bir kongre toplanacak İlk defa kurtuluş savaşının mücadele safhası başlamıştır. İlk defa kurtuluş savaşının gerekçesi , yöntemi ve amacı belirtilmiştir. İlk defa millet egemenliğine dayanan yönetimden bahsedilmiştir İlk defa milli bir kurulun oluşturulmasından bahsedilmiştir. İlk defa İstanbul hükümetinin görevini yerine getiremediğinden bahsedilmiştir. İlk defa Erzurum ve Sivas Kongrelerinin toplanmasına karar verilmiştir. M. Kemal Amasya Genelgesi’nden sonra 8 Temmuz 1919’da padişaha yolladığı bir telgrafla resmi göreviyle birlikte askerlik görevinden de istifa ettiğini açıklamıştır. 25 23 TEMMUZ 1919ERZURUM KONGRESİ Mustafa Kemal paşa kongre başkanı seçilmiştir. Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür asla parçalamaz olduğu belirtildi.(Misak-ı Milli’de aynen yer aldı.) İlk defa hükümet kurulmasından bahsedilmiş ve ilk defa 9 kişilik Temsil Heyeti seçilmiştir. 7 AĞUSTOS 1919 Erzurum kongresi bölgesel olarak toplanmış fakat aldığı kararlar tüm yurdu ilgilendirdiği için milli bir kongredir İlk kez milli sınırlardan bahsedilmiştir. Milli güçlerin etkili ve millet iradesinin egemen olması belirtildi Manda ve himaye fikri ilk kez reddedildi. Azınlıklara yeni haklar verilmeyeceği ilk kez belirtildi. Osmanlı mebusan meclisinin toplanması gerektiği belirtildi. İlk defa manda ve himaye reddedilmiştir. Milli Meclisin derhal toplanması ve hükümetin meclisin denetimine girmesi kararlaştırıldı.(Mebusan Meclisi) SİVAS KONGRESİ 4- 11 EYLÜL 1919 (ULUSAL KONGRE) Kuva-yi Milliye’yi etken ve milli iradeyi hakim kılmak esastır. Hristyan azınlıklara siyasi egemenliğimizi ve sosyal dengemizi bozacak ayrıcalıklar verilemez Ülke genelindeki milli cemiyetler “ Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla birleştirildi. Manda ve himaye fikri kesin olarak reddedildi. İrade-i Milliye(milletin iradesi) adıyla bir gazete çıkarıldı. Temsil heyeti 15 kişiye çıkarılmıştır. Her yönüyle ulusal bir kongredir. Ali Fuat Cebesoy Batı Anadolu Kuva-i Milliye Komutanlığına atanmıştır. Erzurum kongresi kararları aynen kabul edildi Tüm cemiyetler birleştirilerek milli mücadele tek elden yürütülmeye başlandı Mustafa kemal başkanlığında temsil heyeti üye sayısı 15 e çıktı. İrade-i milliye adlı gazete çıkarıldı TEMSİL HEYETİ’NİN ANKARA’YA GELİŞİ (27 ARALIK 1919) : Mustafa Kemal meclisin İstanbul dışında toplanmasını istemişse de arkadaşları bile mevcut kanunlara göre bunun mümkün olmadığını belirtince ısrarlı olmamış, seçimlerin yapılmasını beklemeye başlamıştır. Bu arada Temsil heyeti’nin merkezi Ankara’ya taşınmıştır. Bunun sebepleri : 26 12345- Ulaşım ve haberleşme yönünden elverişli olması Coğrafi konumunun uygunluğu Batı cephesine yakınlığı Güvenli bir bölge olması İstanbul’daki meclisin çalışmalarının daha yakından takip edilebilmesi SON OSMANLI MEBUSAN MECLİSİ’NİN TOPLANMASI (19 OCAK 1920) Seçimler hiçbir müdahale olmadan yapılmış ve genellikle Müdafaa-i Hukuk taraftarları kazanmıştır. Mustafa Kemal görüşmelere katılacak arkadaşlarından bazı önemli isteklerde bulunmuştur. İstekleri: 1Kendisinin meclis başkanı seçilmesi (Böylece meclis başkanı sıfatıyla, meclisin dağıtılması durumunda, yeni bir meclis toplayabilecektir.) 2Müdafaa-i Hukuk adlı bir grup oluşturmaları 3Misak-ı Milli kararlarının kabul edilmesi Not : İstanbul’daki padişah taraftarlığı havasından etkilenen mebuslar fikirlerini değiştirmişler, Mustafa Kemal başkan seçilmemiş, Felah-ı Vatan adlı bir grup oluşturulmuş, fakat Misak-ı Milli kararları kabul ve ilan edilmiştir. MİSAK-I MİLLİ (28 OCAK 1920) 12- Mondros imzalandığı tarihteki sınırlar milli sınırlarımızdır. Bu sınırlar içinde vatan bölünmez bir bütündür. Mondros’tan önce işgal edilmiş olan üç bölgede ise halk oylamasına gidilecektir. ** ** ** Kars, Ardahan, Batum Batı Trakya Arapların yaşadığı bölgeler 345- İstanbul, Marmara ve Halife’nin güvenliğinin sağlanması şartıyla Boğazlar’dan geçiş serbest olacaktır. Azınlıklara tanınan haklar, komşu devletlerdeki Türkler’e tanınan haklar kadar olacaktır. Siyasi, adli ve ekonomik bağımsızlığımızı kısıtlayıcı ayrıcalıkların varlığı kabul edilemez. (Dış borçların ödenmesi de bununla ilgilidir.) Önemi : 1Yeni kurulacak Türk devletinin Milli sınırlarını tespit etmiştir. 2Erzurum ve Sivas Kongresi kararlarına dayanır. 3Son Osmanlı Mebuslar Meclisi’nce belirlenmiş, ilk TBMM tarafından gerçekleştirilmiştir. 4Kabul edilebilecek askeri şartları içerdiğinden bir barış programı niteliğindedir. 5Wilson ilkeleri esas alınmıştır. Sonuçları : 1Seçimlerin yapılmasına ve meclisin çalışmalarına müdahale etmeyen itilaf devletleri, Misak-ı Milli’nin ilanını büyük bir şaşkınlık ve öfke ile karşılamışlardır. 2İstanbul Hükümeti’ne baskı yapmışlar, Ali Rıza Paşa istifa etmiş, Salih Paşa hükümeti kurulmuştur. 3İstanbul’u işgal etmişlerdir. (16 Mart 1920) Böylece Osmanlı Devleti bir kez daha fiilen sona ermiştir. 4Meclis dağıtılmış, üyelerinin bir kısmı tutuklanıp sürgün edilmiştir. 5Mebusların bir kısmı Anadolu’ya kaçarak Milli Mücadele’nin kadro yönüyle güçlenmesini sağlamışlardır. 6İstanbul’un işgalini kınayan ve baskılara rağmen Milli Mücadele’ye karşı olduğunu bildirmeyen Salih Paşa istifa etmek zorunda kalmıştır. Damat Ferit Paşa yeniden hükümeti kurmuştur. 7Böylece Temsil Heyeti ile İstanbul Hükümeti arasında başlayan yakınlaşma tekrar gerilimli bir hale dönmüştür. 8Mustafa Kemal kurtuluş hareketinin padişah ve halifenin de kurtuluşunu amaçladığını belirtmiştir. Not : Böylece milli birlik ve bütünlüğün sağlanmasına çalışılmıştır. 9Anadolu’da yeni bir meclisin toplanması tartışmasız kabul edilir hale gelmiştir. 27 İstanbul’un İşgali ( 16 Mart 1920): Misak-ı Milli kararlarını beklentilerine aykırı bulan itilâf Devletleri: İstanbul’u resmen işgal ettiler. Mebuslar Meclisi'ni basarak, Temsil Heyeti'nin görüşleri doğrultusunda çalışan Mebusları tutukladılar. Bazıları Anadolu'ya kaçtılar. Anadolu'da sürdürülen millî mücadeleden vazgeçilmezse, İstanbul’u tamamen alacaklarını ilân ettiler. - Vahdettin, Mebuslar Meclisini kapattı. (11 Nisan 1920). Böylece II. Meşrutiyet’te resmen sona erdi. Ali Rıza Paşa, Hükümet Başkanlığından istifa etti. Salih Paşa Hükümeti kuruldu. O da istifa etti ve yerine tekrar Damat Ferit Paşa geçti. İstanbul’un İşgaline Karşı M. Kemal’in Aldığı Önlemler: 1- Durumu vatanın her tarafına duyurdu ve protesto etti. 2. İstanbul ile telgraf ve telefon haberleşmesinin kesilmesini istedi. 3. İstanbul'daki tutuklamalara karşı, Anadolu'daki İtilâf Devletleri subaylarının tutuklanmasını istedi. 4.Anadolu'dan İstanbul'a her türlü malî kaynak gönderimini durdurdu. 5. İşgal güçlerinin İstanbul ve Adana'dan Anadolu'ya yapacakları sevkıyata engel olmak için Geyve ve Ulukışla demiryollarını tahrip ettirdi. İLK TBMM (23 NİSAN 1920) İstanbul’daki gelişmeleri yakından takip eden Mustafa Kemal 19 Mart’ta yayınladığı bir genelgeyle bütün yurtta seçimler yapılmasını ve Ankara’da yeni bir meclis toplanmasını istemiştir. Buna göre TBMM, 23 Nisan 1920’de Sinop mebusu Şerif Bey’in başkanlığında toplanmıştır. İstanbul’dan kaçan Mebusan Meclisi üyeleri de TBMM’ye kabul edilmiştir. Not : Böylece Milli İradeye saygı gösterilmiş, milli birlik ve bütünlüğün sağlanmasına çalışılmıştır. İlk TBMM’nin Özellikleri: 1- Güçler birliği ilkesi benimsenmiştir.(yasama ,yürütme ,yargı güçlerinin mecliste toplanması)Böylece çabuk ve uygulanabilir kararların alınması sağlanmıştır.(Çünkü o sırada ülkemiz işgal altındaydı.) 2- Egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu ve meclisin üstünde bir gücün olmadığı belirtilmiştir. 3- Meclisin başkanı aynı zamanda hükümetinde başkanıdır. 4- Partileşme yoktur, gruplaşma vardır. 5- Padişahlık hemen ret edilmedi. Çünkü padişah yanlılarının tepkisini çekerek iç sorun yaşamak ve bölünmeler olsun istenmiyordu. 6- Kurucu meclis niteliğindedir. 7- Meclis Hükümeti sistemini benimsedi. (Bakanların meclis tarafından seçildiği sistemdir.) Cumhuriyetin ilanı ile şimdiki sistem olan “Kabine Sistemine” geçilecektir. TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NE AYAKLANMALAR Sebepleri • İstanbul hükümetinin kışkırtması • İtilaf devletlerinin kışkırtması ve desteklemesi • Şeyhülislamın fetvasının rolü • Halkın askerlikten ve savaştan bıkması • Kuva-yi milliye birliklerinin halka karşı bazı olumsuz davranışlarda bulunması • Şahsi menfaat temin etme isteği • Azınlıkların çalışmaları ve bağımsızlık istemeleri A) Doğrudan İstanbul Hükümeti Tarafından Çıkartılan Ayaklanmalar 1. Aznavur Ayaklanması İngilizlerin teşviki ile güney Marmara, Manyas, ululat, Balıkesir ve Gönen’de çıkartılmıştır. Ayaklanma Çerkez ethem ve kuvvetleri ile bastırılmıştır. 2.Kuva-yi inzibatiye Ayaklanması Bu ordu İngilizlerin teşviki ve yardımı ile Osmanlı saltanatına bağlı olarak kurulmuştur. Ayaklanma İstanbul ve Anadolu arasında önemli bir geçit olan Geyve boğazının kuva-yi milliyecilerin eline geçmesini önlemek için çıkartılmıştır. Geyve boğazındaki kuva-yi milliye birliklerine saldıran hilafet ordusunun er kadrosunun ali Fuat paşa komutasındaki kuva-yi milliye birliklerine katılmasıyla ayaklanma bastırıldı. B) İstanbul Hükümeti ve İşgalcilerin Kışkırtmaları Sonucu Çıkan Ayaklanmalar Anadolu’daki milli direnişi en çok bu ayaklanmalar uğraştırmıştır. 28 1. Bolu, Düzce, Hendek, Adapazarı ayaklanmaları İngilizler boğazları elde tutmak için İstanbul hükümeti ile işbirliği yaptılar. Bölgedeki halk kışkırtıldı. Geyve’deki birliklerimiz pusuya düşürüldü. Ayaklanma Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa tarafından bastırıldı. 2. Yozgat Ayaklanması Yozgat, Boğazlayan, Yeni han ve çevresinde Çapanoğlu, Aynacı oğlu gibi bölgenin ileri gelenleri, padişah ve halifeye bağlılık iddiasıyla ayaklandılar. Çünkü bu kişiler, meclisin açılışı ve yeni bir devletin kuruluşu ile otoritelerinin yok olacağından endişe etmekte idiler. Bu ayaklanmayı batı cephesinden çağrılan Çerkez Ethem ve birlikleri bastırmışlardır. 3. Konya – Bozkır Ayaklanması Delibaş Mehmet tarafından bozkırda başlayan ayaklanma Konya ve çevresine yayıldı. Ayaklanmayı Refet paşa bastırdı. Delibaş Fransızlara sığındı. 4. Afyon’da Çopur Musa Ayaklanması Halifelik elden gidiyor diye başlatılan ayaklama, aslında yunan ajanlarının kışkırtması ile başlatıldı. Ayaklanma bastırılınca Çopur Musa yunanlılara sığındı. Yunanlılar böylece Batı Anadolu’da daha rahat ilerleyeceklerini düşünüyorlardı. 5. Milli Aşireti Ayaklanması Daha önce kuva-yi milliye tarafları olan bu aşiret, Fransızların kışkırtması ile Urfa ve civarında ayaklandı. 6. Koçkiri Ayaklanması Erzincan, Sivas ve dolaylarında çıkartılmıştır. Ayaklanma, Amasya’da bulunan merkez ordusu tarafından bastırılmıştır. 7. Cemil Çeto Ayaklanması Bahtiyar aşireti reisi olan Cemil Çeto, Garzan ve yöresinde ayaklanma çıkarmıştır. Bu ayaklanmalardan başka Ali Batı ve Şeyh Eşref ayaklanmaları da çıkmıştır. C) Önceden Kuva-yi Milliye Yanlısı Olup Sonradan Ayaklananlar Düzenli ordunun kurulması ile bu ordunun emrine girmek istemeyen bazı kuva yi milliye komutanları isyan etti. Bunların Başlıcalar 1. Demirci Mehmet Efe Ayaklanması: Refet Paşa tarafından bastırıldı 2. Çerkez Ethem Ayaklanması : I. İnönü savaşı sonrası İsmet paşa tarafından bastırıldı. D) Azınlıkların Çıkardıkları Ayaklanmalar Ermeni ve Rumların yoğun olarak yaşadıkları yerlerde çıkardıkları ayaklanmalardır. Başlıcalar Şunlardır: 1. Pontus Rum Ayaklanmaları: Yunanlılarla işbirliği yapılarak ve itilaf devletlerinin desteği alınarak Karadeniz bölgesinde çıkarılmıştır. Rumların bölgede bağımsız bir Rum devleti kurmak için çıkarttığı bu ayaklanmalar ancak milli mücadelenin kazanılmasından sonra tamamen söndürülebilirdi. 2. Trakya ve Batı Anadolu’daki Rum Ayaklanmaları: Yunan işgallerinin başlaması ile çıkartılmıştır. 3. Ermeni Ayaklanmaları: Çukurova ve doğu Anadolu’da ermeni devletleri kurmak için Ermenilerce çıkarılmıştır. Ayaklanmaların Sonuçları • Milli mücadelenin kazanılmasını geciktirmiştir. • Anadolu’daki işgalleri kolaylaştırmıştır. • Çok sayıda Müslüman Türk insanı şehit düşmüştür. • Maddi yönden büyük kayıplara neden olmuştur • Ayaklanmaların bastırılması TBMM’nin otoritesini ve gücünü artırmıştır. • Düzenli ordunun kurulmasını hızlandırmıştır. • Ayaklanmaların bastırılmasıyla milli birliğin sarsılıp yok olmayacağı anlaşılmıştır. • Ayaklanmaların bastırılması hilafeti, saltanatı ve Osmanlı hükümetinin otoritesini zayıflatmıştır. TBMM’nin Ayaklanmalara Karşı Aldığı Tedbirler • İstanbul hükümeti ile her türlü haberleşme ve ilişki kesildi. • Şeyhülislamın fetvasına karşılık Ankara müftüsü Rıfat efendi ve Anadolu’daki birçok müftünün imzası ile milli mücadeleyi destekleyen karşı fetva yayımlandı. • “Anadolu Ajansı” kurdurularak milli mücadele lehinde propaganda yapıldı. 29 • Hıyaneti vataniye kanunu (29 Nisan 1920)çıkarılarak TBMM’nin otoritesi artırıldı ve suçluları yargılamak için İstiklal Mahkemeleri kuruldu. • Damat Ferit Paşa vatan haini sayılarak vatandaşlıktan çıkartıldı. Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun Çıkarılmasındaki Amaçlar(29 Nisan 1920) • Meclis iradesi karşı gelenleri ve ayaklanmaları önlemek • Kuva-yi milliye amaçları dışında iş yapmasını önlemek • Cezaların geciktirilmeden uygulanmasını sağlamak • Meclise olan güveni artırmak • Askere alma işini hızlandırmak ve orduyu güçlendirmek • Osmanlı hükümetiyle işbirliği yapanları cezalandırmak TBMM ilk hükümeti 2 Mayıs 1920’de kurdu. İstiklal Mahkemeleri • TBMM’nin otoritesini sağlamak amacıyla kuruldu. • İstiklal mahkemeleri üyeleri TBMM içinden seçilmiştir. Bu güçler birliği ilkesinin bir gereğidir. • İstiklal mahkemelerinin kararları kesin olum temyiz hakkı yoktur. SEVR ANTLAŞMASI (10 AĞUSTOS 1920) : - İtilâf Devletleri, l. Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı Devletine kabul ettirmeyi düşündükleri esasları İtalya'nın SanRemo kentinde belirlemişlerdi. Bu esaslar meclis kapatıldığı için “Osmanlı Saltanat Şurası'nda” incelendi ve onaylandı. Rıza Paşa'dan başka hepsi de antlaşma şartlarını kabul etti. Sonra da Paris'in Sevr mahallesinde Damat Ferit Paşa tarafından antlaşma metni imzalandı. Maddeleri: 1. İstanbul, Osmanlı Devletinin başkenti olarak kalacak, fakat Osmanlı Devleti azınlıkların haklarını gözetmezse İstanbul, Türklerin elinden alınacaktı. 2. Boğazlar, her zaman bütün devletlerin gemilerine açık bulundurulacak ve "Boğazlar Komisyonu" nün idaresinde bulunacak. 3. Doğu Anadolu'da Kürdistan ve Ermenistan devletleri kurulacak. 4. İzmir dahil, Ege bölgesinin büyük bir bölümü ile Midye - Büyük çekmece çizgisinin batısında kalan bütün Trakya, Yunanlılar'a verilecek. 5. Antalya ve Konya yöresi, İtalyanlara verilecek. 6.Adana, Malatya ve Sivas dolaylarını birleştiren bölgeler ile Suriye Fransızlar'a verilecek. 7. Arabistan ve Irak, İngilizlere verilecek. 8.Askerlikte, mecburi hizmet olmayacak. Elli bin kişilik bir ordu bulundurulacak. Bu ordunun, Tank ağır makineli tüfek, top ve uçağı olmayacak. 9. Azınlıklara geniş haklar verilecek. Müslüman milletlerden de azınlık ihdas edilecek. 10. Kapütilâsyonlardan da bütün devletler yararlanacak. Önemi: - Türk Milletine yaşama hakkı tanımayan ve Türk vatanının parçalanmasını öngören bir antlaşmadır. - Müslüman azınlıklar iddiası ile Türk milletinin de parçalanması plânlanmıştır. - TBMM bu antlaşmayı tanımadı., Antlaşmayı kendisi değil, İstanbul Hükümeti imzalamıştı. Mustafa Kemal Türk milletini yok sayan, Türk vatanının parçalanmasını öngören bu antlaşma kabul etmedi. - İmzalayan ve onaylayanlar vatan haini kabul edildi. - Sevr Antlaşmasını TBMM kabul etmediği için yürürlüğe girememiştir. ÜNİTE III YA İSTİKLAL YA ÖLÜM Kurtuluş Savaşımız sırasında, Doğu Cephesinde Ermeniler, Güney Cephesinde Fransızlar ve Batı Cephesinde Yunanlılar ile savaşıldı DOĞU CEPHESİ(Gümrü Antlaşması) 30 Osmanlı Devleti'ni parçalamak isteyen devletler, kendilerine çıkar sağlamak için Osmanlı, ülkesinde yaşayan Müslüman olmayanların haklarını savunma rolü oynamışlardır. Ermeniler'i de bu politikalarına alet ettiler. Ermeniler, önce Rusya'nın, sonra da İngiltere’nin desteği ile, Doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurmak için harekete geçtiler. Pek çok katliam yaptılar. Ruslarla savaşan Türk ordusunu arkadan vurdular. Bunun üzerine, savaş bölgesinde yaşayan insanların can ve mal güvenliğini sağlamak için TBMM, Tehcir (göç) yasasını çıkardı. Bu yasayla Ermeniler, Suriye'ye göç ettirildiler (1915). ** I. Dünya Savaşından sonra Kafkasya'nın güneyinde bir Ermenistan Devleti kuruldu. İtilâf Devletleri, Doğu Anadolu'yu Ermenilere vermeyi planladılar. Bundan cesaret alan Ermeniler, 1920 Haziranında Türkiye'ye karşı saldırıya geçtiler. Fakat Doğu Cephesi Komutan'ı Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki Türk kuvvetlerine yenildiler ve G ü m r ü Antlaşmasını yapmak zorunda kaldılar Gümrü Antlaşması (3 Aralık 1920) : 1Çıldır gölü Aras nehri sınır olacak 2Berlin Antlaşması ile kaybedilen Kars çevresi ile Ardahan’ın bir bölümü TBMM’ye bırakılacak 3Ermenistan TBMM’nin onaylamadığı hiçbir anlaşmayı imzalamayacak 4Doğu Anadolu’da Ermeniler’in çoğunlukta olmadığı kabul edilecektir. Önemi : TBMM’nin ilk askeri ve siyasi zaferidir. Notlar : 1Sevr’in geçersizliği ilk kez belirtilmiştir. 2Misak-ı Milli kısmen gerçekleştirilmiştir. 3Doğu sınırı belirlenmeye başlanmıştır. 4Ermeni meselesi çözüme kavuşturulmuştur. 5İlk kapanan cephe Doğu cephesidir. Buradaki birlikler batıya kaydırılmıştır. 6Gürcistan’a bir nota verilmiş, Yapılan Batum Antlaşması’yla (23 Şubat 1921) Ardahan, Batum TBMM’ye verilmiştir. 7Halkın TBMM1ye güveni artmıştır. 8Ermenistan TBMM’nin gücünü kabul etti GÜNEY CEPHESİ (Ankara Antlaşması): Bu Cephede Fransızlar, Ermenilerle işbirliği ederek yöre halkına büyük işkenceler yaptılar. Bunun üzerine halk direnişe geçti. Sivas Kongresinde güneydeki Kuva-yi Milliye direnişinin örgütlenmesine karar verildi. Temsil Kurulu tarafından buraya subaylar gönderildi. Batı Cephesinden farklı olarak, Güney Cephesinde halkın tamamı bu subaylarla kaynaşarak topyekûn bir savaş başlatıldı. Kuva-yi Milliye ve halk savaşı kazandı. - Düşmana karşı gösterdiği dirençten ve başarıdan dolayı Maraş’a “Kahraman”, Urfa’ya “Şanlı”, Antep’e de “Gazi” unvanları verildi. - Fransızlar Sakarya Savaşının kazanılması üzerine Ankara Antlaşmasını imzalayarak (20 Ekim 1921) yurdumuzu terk etmek zorunda kaldılar. - bu antlaşma ile: 1- Hatay dışında kalan bugünkü Suriye sınırımız çizildi. Hatay'da özel bir yönetim kuruldu. 2-Afganistan ve Sovyetler Birliğinden sonra Fransa da, yeni Türk Devletini tanımış oldu. NOT: İtilâf devletleri içinde yeni Türk devletini ilk tanıyan devlet Fransa'dır. BATI CEPHESİ : Bu cephede İngiliz ve Fransızların desteklediği Yunan ordusu ile savaşılmıştır. Ve Kurtuluş Savaşımızın en ağır ve kaderimizi belirleyen savaşları bu cephede yapıldı. DÜZENLİ ORDUNUN KURULMASI 8 KASIM 1920 Sebepleri + Kuvay-ı Milliye birliklerinin halktan zorla para ve yardım toplamaları + Yunan ilerleyişini durduramamaları + Kuvay-ı Milliye komutanlarının merkezi otoriteden uzak, başlarına buyruk hareket etmeleri + Bölgesel kurtuluşu hedef almaları NOT:Düzenli ordu kurulunca Çerkez Ethem ve Demirci Mehmet Efe katılmayarak isyan ettiler. I. İNÖNÜ SAVAŞI (6 – 10 OCAK 1921) Sebepleri: Yunanlılar : 1Sevr-i TBMM’ye kabul ettirebilmek, 31 2Eskişehir’i alıp Ankara’ya ulaşarak milli mücadeleyi sona erdirmek, 3Gücünü göstererek itilaf devletlerinden daha fazla yardım sağlamak, 4Çerkez Ethem’in isyanından faydalanmak gibi amaçlarla harekete geçmişler, İnönü mevkiinde mağlup olarak geri çekilmişlerdir. Hemen arkasından Çerkez Ethem mağlup edilmiş, Yunanlılar’a sığınmıştır. Sonuçları : 12345678910- TBMM’nin kurduğu düzenli orduların ilk zaferidir. Düzenli ordu çalışmaları sona ermiş milli birlik ve bütünlük sağlanmıştır. Halkın kendisine ve düzenli orduya duyduğu güven artmıştır. Teşkilatı Esasiye kabul edilmiştir. (20 Ocak 1921) Londra konferansı toplanmıştır (23 Şubat – 12 Mart 1921) İstiklal Marşı kabul edilmiştir. (12 Mart 1921) Afganistan ile dostluk antlaşması imzalanmıştır. (1 Mart 1921) Ruslar’la Moskova Antlaşması imzalanmıştır. (16 Mart 1921) İsmet Bey generalliğe yükselmiştir. İstiklal mahkemeleri kaldırılmıştır LONDRA KONFERANSI (23 ŞUBAT – 12 MART 1921) TBMM’nin arka arkaya aldığı başarılar özellikle de I. İnönü zaferinden sonra İtalya ve Fransa’nın ısrarıyla Londra’da bir konferans toplanarak Sevr’in yeniden gözden geçirilmesine sebep olmuştur. Amaçları küçük değişikliklerle Sevr’i TBMM’ye kabul ettirmek ve Yunan ordusuna zaman kazandırmaktır. İkilik çıkarmak amacıyla hem İstanbul Hükümeti hem de TBMM davet edilmiştir. TBMM’nin Amaçları : 12- Misak-ı Milli’yi dünya kamuoyuna duyurmak Savaş taraftarı olmadıklarını göstermektir. İstanbul Hükümeti temsilcisinin sözü TBMM temsilcisine bırakması ikilik çıkmasını önlemiştir. TBMM temsilcisi Bekir Sami Bey Misak-ı Milli’yi İtilaf devletleri ise Sevr’i savunmuşlar, neticede konferans bir netice alınmadan dağılmıştır. Not-1 : TBMM’nin varlığı İtilaf Devletleri tarafından resmen tanınmıştır Not-2 : Milli mücadelenin savaş meydanlarında kazanılacak başarılardan sonra gerçekleşebileceği anlaşılmıştır. Not-3 : İtilaf devletleri arasındaki görüş ayrılığı artmıştır. Not-4 : İtilaf devletlerince Yunanlılar’a bir şans daha tanınarak taarruz emri verilmiştir. İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ (12 MART 1921) TBMM’nin açtığı ödüllü yarışmaya istemeyerek de olsa katılan Mehmet Akif “Kahraman Ordumuza” hitaben yazdığı şiirle birinci gelmiştir. AFGANİSTAN İLE DOSTLUK ANTLAŞMASI (1 Mart 1921) : Moskova’da Ruslar’la görüşmeler sürerken, Afganistan ile bir dostluk antlaşması imzalanmış, birbirlerini tanımışlar ve yardımlaşma sözü vermişlerdir. Not : TBMM’yi tanıyan ilk Müslüman Asya devletidir. MOSKOVA ANTLAŞMASI (16 Mart 1921) : Ortak düşman karşısında yalnızlık politikasından da kurtulmak isteyen Sovyet Rusya ve TBMM birbirlerine yakınlaşmışlar ve Moskova Antlaşması imzalanmıştır. Buna göre : 32 1Batum Gürcistan’a verilmek şartı ile Kars, Ardahan ve Artvin’in TBMM’ye ait olduğu kabul edilmiştir. (Misak-ı Milli’den ilk taviz verilmiştir.) 2Osmanlı Devleti’yle Çarlık Rusya arasında imzalanan anlaşmalar geçersiz sayılmıştır. 3Taraflardan birinin onaylamadığı bir antlaşmayı diğeri de onaylamayacaktır. 4Sovyet Rusya, TBMM’ye yardım yapacaktır. Önemi : İlk kez bir Avrupa Devleti tarafından TBMM ve Misak-ı Milli tanınmıştır. Not-1: Kapitülasyonların kaldırılması ilk kez Sovyet Rusya tarafından kabul edilmiştir. Not-2 : Doğu sınırımız büyük ölçüde çizilmiştir. (Kesin olarak Kars’ta belirlenmiştir.) ***TBMM’yi tanıyan ilk Avrupa Devleti Rusyadır ***TBMM’yi tanıyan ilk Müslüman Devlet Afganistandır ***TBMMYi taniyan ilk İtilaf Devleti Fransadır II. İnönü Savaşı (26 Mart-1 Nisan 1921): Londra Konferansında yeni Türk Devletine isteklerini kabul ettiremeyen itilâf Devletleri Yunanistan'ı yeniden saldırıya geçirttiler. Nedeni; Türk ordusunun daha fazla güçlenmesini önlemek, Sevr’i kabul ettirebilmek, Eskişehir’i ele geçirip Ankara’ya geçmek, Milli Mücadele’yi sona erdirmek gibi amaçlarla tekrar saldırıya geçti Sonuçları : 1Yunanlılar yenildi. 2Fransızlar Zonguldak’ı, İtalyanlar Güneybatı Anadolu’yu boşaltmaya başlamışlardır. 3Batı cephesi birleştirilmiş ve İsmet Bey’in emrine verilmiştir. 4Düzenli orduya duyulan güven artmıştır. 5Mustafa Kemal çektiği bir telgrafla İsmet Paşa’yı tebrik etmiştir. 6Türk ordusu Dumplupınar ve Aslıhanlar’da bir taarruz denemesinde bulunmuş, fakat yeterli taarruz gücüne ulaşılamadığı için başarılı olamamıştır. Kütahya - Eskişehir Savaşları (10-24 Temmuz 1921): -Üst üste yenilgiye uğrayan Yunanlılar büyük bir hazırlık yaparak şiddetli bir saldırıya geçtiler. Afyon, Kütahya, Eskişehir Yunanlıların eline geçti. Türk ordusu daha elverişli şartlarda savaşmak üzere Mustafa Kemal'in emriyle Sakarya’nın doğusuna çekildi. Ordumuzun fazla kayıp vermesi önlendi. Araç - gereç sağlandı. Yunan kuvvetleri, Anadolu içine çekilerek mevzilerinden uzaklaştırılmış oldu. - Ancak, önceki başarıların yarattığı iyimserlik kayboldu. Hükümet merkezinin Kayseri'ye taşınması bile gündeme geldi. Fakat TBMM kabul etmedi. - Bu savaşla Türk ordusunun daha saldırı (taarruz ) gücü olmadığı anlaşıldı. -Tekalif-i Milliye Emirleri(ordunun ihtiyaçlarını gidermek için)yayınlandı BAŞKOMUTANLIK YASASI (5 Ağustos 1921) Mustafa Kemal işleri daha hızlı yürütmek ve kötü gidişe son vermek amacıyla meclisten geniş yetkiler istemiş, 3 aylığına başkomutanlığa atanmıştır. Buna göre yasama, yürütme, İstiklal Mahkemeleri vasıtasıyla yargı yetkisine sahip olmuştur. Birkaç kez uzatılan görev, 1922 Temmuzu’nda süresiz olarak uzatılmıştır. Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar bu görevde kalmıştır. Savaşa Rağmen Eğitim Kongresi: Maarif nazırı (milli eğitim Bakanı)Hamdullah Suphi Bey Eğitim sorunlarını ve ilerideki eğitim politikalarını konuşmak üzere konferans ayarlamıştı. Kütahya Eskişehir savaşlarını görünce M. Kemal’e konferansı isterse erteleyelim dedi. M. Kemal eğitimin önemli olduğunu cehaletin eğitimle yenileceğini söyleyerek kongrenin toplanmasını istedi. Kendiside bizzat katılarak konuşma yaptı.15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında yapıldı. TEKALİF-İ MİLLİYE EMİRLERİ (8 Ağustos 1921) Ordunun ihtiyacını karşılamak ve orduyu savaşlara hazırlamak için bu kanun çıkarılmıştır. 33 Genel seferberlik uygulanmış, yiyecek, giyecek ve asker toplanmıştır. Tekalif-i Milliye emirlerini sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için İstiklal Mahkemeleri yaygınlaştırıldı Tekalif-i Milliye ulusal yükümlülük anlamına gelir. Sakarya Savaşı öncesi hazırlanıp yayınlanmıştır. Buna göre: 1- Her ilçede Tekalif-i Milliye komisyonları kurulacak. 2- 40 yaşına kadar olan herkes askere alınacak 3- halkın ve esnafın elinde olan giyim eşyası, hayvan ve yiyeceğin %40’ı parası sonra ödenmek şartı ile alınacak 4- Her aile bir askeri giydirecek iç çamaşırı, çorap ve ayakkabı hazırlayıp verecek. 5- Akaryakıt, haberleşme araçları, kamyon lastiklerinin %40’ı devlete verilecek. 6- Halkın elindeki silah ve cephane orduya teslim edilecek 7- Ülkede tüm zanaatkarlar (demirci, dökümcü, marangoz vb.) ordunun emrine alınacak. SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ (23 Ağustos – 13 Eylül 1921) Sebepleri: Yunanlıların Türk ordusunu kesin olarak yok ederek Ankara'yı işgal etmek istemeleri 22 gün 22 gece savaş sürdü. Mustafa Kemal Paşa, "hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh da bütün vatandır vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz" sözünü söyledi. Sonuçları: - Türk Milletinin bağımsızlık azmi daha da güçlendi. - Türklerin, 1683 II. Viyana kuşatmasından beri devam eden geri çekilişi durdu. - Mustafa Kemal'e "Gazilik" unvanı ve "Mareşallik" rütbesi verildi. - Yunanistan taarruzdan savunmaya geçti. - İtilâf Devletleri, Yunanistan'dan uzaklaşmaya başladı. - Kafkas Cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması imzalandı.(13 Ekim 1921) - Fransızlarla Ankara Antlaşması imzalandı.(20 Ekim 1921) - İtalya yurdumuzu terk etti. KARS ANTLAŞMASI 13 EKİM 1921 TBMM ile Azerbaycan - Gürcistan - Ermenistan arasında imzalandı. Sovyet Rusya'nın hakimiyetine giren bu cumhuriyetlerle imzalanan, Moskova Antlaşmasının tekrarı niteliğinde bir antlaşmadır. Doğu sınırımız kesin olarak çizilmiştir ANKARA ANTLAŞMASI 20 EKİM 1921 Sebepleri: Fransızların işgal bölgelerinde büyük bir direnişle karşılaşmaları Yunanlıların Türkleri yenemeyeceklerinin anlaşılması TBMM'nin Ermeni meselesini çözmesi Londra Konferansı'nda İtilaf devletlerinin aralarındaki anlaşmazlıkları giderememeleri Sakarya savaşının kazanılması üzerine Fransızlar antlaşma yapmak zorunda kaldılar. Antlaşmanın Maddeleri Taraflar arasındaki savaş hali sona erecek Savaş esirleri karşılıklı olarak serbest bırakılacak Hatay Fransızlarda kalacak ancak burada özel bir yönetim kurulacak Fransa, Sevr Antlaşması'nı tanıyacak. Önemi: Güney cephesi kapandı. Hatay'ın kaybıyla Misak-ı Milli'den taviz verildi. 34 Suriye sınırı güvenlik altına alındı. Güney illerimizdeki Ermeni meselesi sona erdi. İlk kez bir itilaf devleti Misak-ı Milli'yi tanıdı. İtilaf devletleri grubu parçalandı. BÜYÜK TAARRUZ 26-30 AĞUSTOS 1922 Yapılan Hazırlıklar Bir yıla yakın hızlı ve gizli olarak savaş hazırlıkları yapıldı. Doğu ve güney cephelerinden takviye birlikler getirildi. Tekalif-i Milliye Kanunu bütün yurtta uygulandı. Orduya taarruz eğitimi verildi. Mustafa Kemal Paşa'nın başkomutanlık süresi uzatıldı. Türk ordusu 26 Ağustos 1922'de Afyon'dan taarruza geçti. Afyon'dan taarruz edilmesinin sebebi, Yunanlıların taarruzu Eskişehir'den beklemeleri Afyon’un ulaşım ve haberleşme açısından merkezi bir konum olması Sonuçları: Yunanlılar büyük bir yenilgiye uğradı. 9 Eylül'de İzmir, 18 Eylül'de Bursa düşmandan kurtarıldı. Mustafa Kemal Paşa "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri" sözünü söyledi. Yunan başkomutanı esir alındı. Kurtuluş Savaşı başarıya ulaştı. Kurtuluş Savaşı'nın sıcak savaş dönemi bitti, diplomatik mücadele dönemi başladı. Yunanlıların çekilmesi üzerine Türk ordusuyla İngiliz kuvvetleri karşı karşıya geldiler. İtilaf devletleri ateşkes teklifinde bulundular. MUDANYA ATEŞKES ANTLAŞMASI 11 EKİM 1922 Katılan Devletler:İngiltere - İtalya - Fransa <-> TBMM Yunanlılar katılmadı. Yunanistan'ı İngiltere temsil etti. TBMM'nin temsilcisi ismet Paşa'dır. Maddeleri Türk ve Yunan kuvvetleri arasındaki savaş hali sona erecek Doğu Trakya 15 gün içinde Yunanlılarca boşaltılacak ve TBMM'ye teslim edilecek TBMM, barış antlaşması imzalanıncaya kadar Doğu Trakya'ya asker göndermeyecek ancak sekiz bin kadar jandarma kuvveti bulundurabilecek İstanbul ve Boğazların yönetimi TBMM'ye bırakılacak ancak barış yapılıncaya kadar İtilaf kuvvetleri İstanbul'da kalacak Türk kuvvetleri barış yapılıncaya kadar Çanakkale-lzmit çizgisinde bekleyecek Önemi Kurtuluş savaşının silahlı mücadele bölümü sona erdi. İstanbul ve Doğu Trakya savaş yapılmadan kurtarıldı. Osmanlı devleti hukuken sona erdi. Lozan Antlaşması'na zemin hazırlandı. İngiltere'de Yunan yanlısı Lyod George Hükümeti istifa etti. İsmet Paşa'nın prestiji arttı. ÜNİTE IV ÇAĞDAŞ TÜRKİYE YOLUNDA ADIMLAR SALTANATIN KALDIRILMASI (1 Kasım 1922) 35 Saltanatın kaldırılma nedenleri: 1-Lozan görüşmelerine çağrılarak ikilik yaratmayı önleme 2-Kurtuluş Savaşında padişahın olumsuz tutumu 3-M. Kemal’in yeni kurulan devlette saltanat yerine Cumhuriyeti istemesi ** Lozan’a İstanbul hükümeti de çağrılınca M. Kemal Lozan Antlaşması öncesi saltanatla halifeliği ayırarak saltanatı kaldırdı. Son padişah Vahdettin ülkeyi terk edince halife olarak Osmanlı soyundan gelen Abdülmecit Efendi halife oldu. Not-1 : 623 yıllık Osmanlı Devleti resmen sona erdi. Not-2 : Laikliğin ilk aşaması gerçekleşti. Not-3 : Milli egemenlik yolunda önemli bir adım atıldı. Not-4: İtilaf Devletlerinin ikilik çıkarma oyunları sona erdi. Not-5 :Cumhuriyetin ilanı için zemin hazırladı. Zaferin Ve Bağımsızlığın Tescili Lozan Barış Antlaşması(24 Temmuz 1923): ** Mudanya Ateşkes Antlaşmasından sonra barış esaslarını görüşmek üzere Lozan Konferansı toplandı (20 Kasım 1922). **Konferansa İstanbul Hükümeti de çağrılınca M. Kemal ikiliği önlemek ve Lozan’a tek katılmak için Saltanatı Lozan Antlaşması öncesi kaldırdı. **Konferansa Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Yugoslavya katıldı. Boğazlarla ilgili konular görüşülürken, Sovyet Rusya ve Bulgaristan da hazır bulundular. **Konferansta Türk devletini İsmet Paşa başkanlığında bir heyet temsil etti. **Konferans üç önemli konuyu çözecekti. 1. Türk - Yunan barışının esaslarını belirlemek. 2. Osmanlı Devletinin yerine, yeni Türk Devletini ve onun haklarını tanımak. 3. Osmanlı Devletinin yabancılara vermiş olduğu kapitülâsyonları kaldırmak. Konferans görüşmeleri çok çetin geçti. - Borçlar meselesi, - Kapitülâsyonlar, - İstanbul'un itilâf Devletlerince boşaltılması, - Irak sınırımızın belirlenmesi, konularında anlaşmaya varılamadı. Konferans 4 Şubat 1923’te dağıldı. Tekrar toplandığında Lozan Antlaşması imzalandı (24 Temmuz 1923). Maddeleri : Sınırlar : 1Yunanistan ile sınır Mudanya’da olduğu gibi Meriç nehri olacak 2Bulgaristan ile sınır İstanbul ve Nöyyi Antlaşmaları’na göre olacak 3Bozcaada ve Gökçeada dışındaki Ege adaları Yunanlılar’a verilecek, özellikle sınırlarımıza yakın olan adalar silahlandırılamayacak 412 ada İtalyanlar’a bırakılacak 5Türkiye-Suriye sınırı Ankara Antlaşması’na göre belirlenmiştir. 6Türkiye-Irak sınırı ilgili devletlerin (Türkiye, İngiltere) ikili görüşmelerine bırakılmış, Musul sorunundan dolayı anlaşma sağlanamamıştır. 78- Türkiye-İran sınırı 1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması’ndaki gibi kalmış, Zağros Dağları sınır kabul edilmiştir. Doğu sınırımız, Moskova ve Kars antlaşmalarına göre belirlenmiştir. Boğazlar : Boğazlar Türkiye’nin başkanı olduğu bir komisyon tarafından idare edilecek, her iki yakası askerden arındırılacaktır. Kapitülasyonlar : Kesin olarak kaldırılmıştır. Savaş Tazminatı : Savaş tazminatı olarak Yunanlılar’dan Karaağaç kasabası alınmıştır. Azınlıklar : Türkiye vatandaşı kabul edilerek ayrıcalıkları kaldırılmıştır. Nüfus Mübadelesi : İstanbul’daki Rumlar ile Batı Trakya’daki Türkler haricinde kalan nüfus karşılıklı değiştirilmiştir. 36 Patrikhane : Bütün çabalara rağmen patrikhane yurt dışına çıkarılamamıştır. Ancak yabancı kiliselerle irtibat kurması yasaklanmıştır. Dış Borçlar : Osmanlı’dan kalma dış borçların ödenmesi isteğimize göre çözülmüş, borçlar Osmanlı’dan ayrılan devletler arasında paylaştırılmış, payımıza düşen kısım kağıt para olarak taksitle ödenmiştir. Duyun-i Umumiye kaldırılmıştır. Yabancı Okullar : Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış, bu konuda yabancı devletlerin müdahalesine izin verilmemiştir. İstanbul’un Boşaltılması : Lozan’ın onayından sonra 6 hafta içinde gideceklerdir. Lozan’da Çözümlenemeyen (Yarım Kalan) Konular: 1- Boğazlar sorunu ( Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile çözülecek) 2- Musul Sorunu (İngiltere ile sonra görüşmek üzere bırakıldı. Ancak alınamadı) 3- Hatay Sorunu ( Fransızlarla 1939’da imzalanan Ankara Antlaşması ile Türkiye’ye bağlandı.) Önemi: 1-- Siyasî bağımsızlık yanında ekonomik bağımsızlık elde edildi. 2-- M. Kemal ülkeyi kalkındırmak ve geliştirmek için İnkılaplar dönemini başlatmasını sağladı. 3- I. Dünya Savaşı’nın en son imzalanan barış antlaşması Lozan’dır. 4- Uluslar arası bir anlaşmadır ve geçerliliğini günümüzde de korumaktadır. 5- Sevr’in geçersiz olduğu kabul ettirilmiştir. 6- İtilaf Devletleri Misak-ı Milli’yi ve Türk Devleti’nin bağımsızlığını kabul etmişlerdir. 7- Türk isteklerine en fazla direnen devletler İngiltere ve Fransa’dır. 8- Türk Kurtuluş Savaşı sömürge altındaki milletlere örnek olmuştur Milli Sınırlardan Milli Ekonomiye: 1. İzmir (Türkiye) İktisat Kongresi (17 Şubat 1923) Ülke ekonomisinin durumu Kurtuluş savaşında iyice bozulmuştu. Elde edilen askeri ve siyasi başarının bir benzeri ekonomik alanda da sağlanması şarttı. Ekonomiyi güçlendirmek ve milli ekonominin kurulmasıyla ilgili esasları belirlemek amacıyla 17 Şubat 1923'de İzmir iktisat kongresi toplandı bu kongreye çiftçi Tüccar, sanayici ve işçi kesimlerinden temsilciler katıldı. Burada Misak-ı iktisadi (ekonomik ant) kabul edildi. Kongrenin Toplanma Sebepleri: 1-Milli ekonominin amaçlarını ve amaçlara ulaşmak için izlenecek yöntemi belirlemek 2-Ekonomik bağımsızlığın yöntemini belirlemek 3-Milli ekonominin temellerini atmak Kongrede Alınan Bazı Kararlar: 1-Anonim şirketlerin kuruluşunu kolaylaştırmak 2-Milli bankalar kurmak 3-Demir yolları inşaatının hükümetçe bir programa bağlanması 4-Sanayii teşvik etmek 5-Yerli malının kullanımına önem vermek 6-Teknik eleman yetiştirecek okullar açmak 7-Sanayi mallarının gümrük vergileri ile korunması 8-Ulaşım sorunlarının çözülmesi 9-Tüketim mallarının üretimine öncelik vermek 10-Yabancı kurumları millileştirmek Açıklamalar: 1-Bağımsız ekonomi için ilk adım Lozan’da kapitülasyonların kaldırılması ile atıldı. 2-İzmir İktisat Kongresi bağımsız, liberal ve milli ekonomiyi benimsedi. 3-1930’da Merkez Bankasının kurulması Türk parasını yabancı sermayenin elinden kurtardı. 37 4-İzmir İktisat Kongresinde Misak-ı İktisadi kabul edildi. ANKARA’NIN BAŞKENT OLMASI (13 Ekim 1923) Sebepleri: 1-Ankara 27 Aralık 1919dan itibaren Temsil heyetinin merkezi durumundaydı. 2-TBMM de Ankara da açılmıştır. 3-Türkiye’nin merkezi durumundaydı. 4-Askeri ve coğrafi bakımından başkent olmaya uygundu. **13 Ekim 1923de Anayasada değişiklik yapılarak başkent yapılmıştır. CUMHURİYET’İN İLANI (29 Ekim 1923) TBMM’nin açılması, arkasından saltanatın kaldırılmasıyla millet egemenliği büyük ölçüde gerçekleşmişti. Fakat kamuoyu hazır olmadığı için “Cumhuriyet” adı konmamıştı. Üstelik “Meclis Hükümeti” sistemi hükümet bunalımına yol açmıştı. Sonunda 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildi. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı, Feti Bey TBMM başkanı, İsmet Paşa başbakan oldu. Cumhuriyetin ilanıyla : 12345- Devlet rejiminin adı belirlendi Devlet başkanı sorunu çözüldü Yürütmeye işlerlik kazandırıldı. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı, İsmet Paşa Başbakan, Fethi Bey meclis başkanı seçilmiştir. Meclis hükümeti sisteminden kabine sistemine geçildi. **Kabine Sistemine göre ,bakanlar başbakan tarafından seçilir ve Cumhurbaşkanınca onaylanır **Meclis Hükümet sistemi , Yasama ve Yürütme meclise aittir.Güçler birliği vardır.Bakanların meclis içinden tek tek seçildiği yönetim şeklidir.Adaylar üzerinde anlaşma sağlamadığında hükümetin kurulması gecikir.Meclis başkanı aynı zamanda hükümetin de başkanıdır **devlet bakanların meclis içinden tek seçildiği hükümet sistemidir. **devlet başkanlığı mevkisi yoktur.**başkanlığı mevkisi yoktur.* Çağdaş Devlete Doğru: HALİFELİĞİN KALDIRILMASI (3 Mart 1924) Halifeliğin kaldırma nedenleri: 1. Milliyetçilik ve milli egemenlik düşüncesi üzerinde kurulmuş olan yeni Türk devletinin yapısıyla saltanat ve halifeliğin bağdaşmaması, 2. Halife Abdülmecit Efendinin devlet başkanı gibi hareket etmeye başlaması. 3. Yapılacak inkılap çalışmalarının önünde halifeliğin bir engel gibi görünmesi Halifeliğin kaldırmasının sonuçları: 1. Laik devlet yapısının oluşturulması için en önemli adım atıldı. 2. İlerde yapılacak inkılaplara uygun bir ortam hazırlandı. 3. Milli egemenlik daha da güçlendi. Aynı Gün ; 1Şer’iye ve Evkaf Vekaleti kaldırıldı (laiklik yolunda önemli bir adımdır.Yerine din konusunda halkı aydınlatmak için Diyanet İşleri Başkanlığı,vakıf mallarını korumak,yaşatmak ve işletmek amacıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu). 2Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi (Eğitim ve öğretimin birleştirilmesi sağlandı). 3Erkan-ı Harbiye Vekaleti kaldırıldı (genel Kurmayın politikayla uğraşması engellendi ve Genel Kurmay Başkanlığı kuruldu) 4Osmanlı hanedanının yurt dışına çıkarılmasına karar verildi. 5Harbiye Nezareti kaldırıldı. (Yerine Savunma Bakanlığı Kuruldu) 38 EĞİTİM YENİLİKLERİ Sebepleri: 1-Eğitimi çağdaşlaştırmak 2-Milli demokratik ve laik bir toplum oluşturmak 3-Eğitimi birleştirmek 4-Eğitimdeki ikilik ve karışıklığı önlemek 5-Cumhuriyet rejimini güçlendirecek eğitim siste¬mini oluşturmak. 6-Kültür ikiliği ve çatışmasını önlemek. Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği Kanunu) (3 Mart 1924) Tevhid-i Tedrisat Kanunu'nun kabul edilmesinin sonuçları: 1-Eğitim ve öğretimde birlik sağlandı. 2-Bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlandı. 3-Eğitim devletçi, milliyetçi ve laik bir karakter kazandı. 4-Azınlık okullarının zararlı faaliyetleri durduruldu. 5-Yabancı okullara Türkçe dersleri kondu. 6-Medreseler kapatıldı. 7-İlk öğretim zorunlu ve parasız duruma getirildi. 8-Eğitimde eşitlik sağlandı. Medreselerin Kapatılması Osmanlılarda en önemli eğitim kurumları medreselerdi. Osmanlı devletinin yenileme ve çöküş dönemlerinde diğer kurumlar gibi medreseler de bozulmuştu. Tanzimat'tan itibaren batı tarzında eğitim veren okullar açılmıştı. Aynı zamanda azınlık ve yabancı ülkelerin okulları da bulunmaktaydı.Bu durum ülkede kültür çatışmasına neden oluyordu Sebepleri: 1-Yeni rejim karşıtlarının yetişmesini önlemek 2-Kültür ikiliğini önemek 3-Din bilginine pek ihtiyaç olmaması 4-Medreselerin çağa ayak uyduramaması 5-Tutucuların kendi fikirleri doğrultusunda adam yetiştirmesini önlemek ÇOK PARTİLİ SİYASİ HAYATA GEÇİŞ DENEMELERİ Demokrasilerin düzgün işleyebilmesi için birden fazla partiye gerek vardır. M. Kemal bu nedenle çoklu parti için çalışmaların başlanmasını istiyordu. - M. Kemal’in isteği ile çok partili rejim denemeleri için kurulacak partiler ülke rejimini tehdit edince çok partili rejim denemelerine bir süre ara verilecek. 1946’da Demokrat Parti kurulması ile çok partili hayat başlayacak. 1950’ya kadar Cumhuriyet Halk Fırkası iktidarda kaldı.1950 yılında çok partili hayata geçildi 1-CUMHURİYET HALK PARTİSİ (9 Ağustos 1923) Mustafa Kemal meclis çatısı altında bütün grupları birleştirmeyi denedi. Bunu başaramayınca kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla birlikte "Anadolu ve Rumeli Müdafaayı hukuk" grubunu kurdu. Bu grup daha sonra Atatürk'ün emriyle Halk fırkası adını aldı. (9 Eylül 1923). Cumhuriyetin ilanından sonra ise ismi değiştirilerek Cumhuriyet Halk partisi oldu. **Böylece cumhuriyet tarihinin ilk siyasi partisi kurulmuş oldu. ** CHP devletçilik ilkesini benimsemiş olmasından dolayı kendisinden sonra kurulan partilerden ayrılır. 2- TERRAKİPERVER CUMHURİYET FIRKASI(17 Kasım 1924) - Bu parti, kurtuluş savaşında Atatürk'le aynı saflarda bulunmuş olan bir grup sivil ve asker tarafından kuruldu. Bu kişiler Kazım Karabekir (partinin başkanı) Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Adnan Adıvar'dı - Atatürk yeni kurulan partiyi olumlu karşıladı. Çünkü demokrasilerde çok parti olmalıydı. Aynı zamanda hükümetin 39 denetlenmesi için de muhalefet partilerinin bulunması gerekliydi. -** Parti ilk muhalefet partisidir. Devletçilik ilkesi yerine liberalizmi (serbest ekonomi) benimsiyordu. - Terakkiperver Cumhuriyet fırkası demokratik hayatı benimsemekle beraber dini inanışlara saygılıyız görüşüne de ağırlık veriyordu. Kısa zamanda amacından sapan parti aynı zamanda inkılapları benimsemeyen kişilerin sığınabileceği bir yer durumuna geldi. Doğuda çıkan Şeyh Sait ayaklanmasında, partinin bazı yöneticilerinin de rolü olduğu gerekçesiyle, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. (5 Haziran 1295) 3-SERBEST CUMHURİYET FIRKASI (12 Ağustos 1930) 1929 yılında, Dünyada büyük bir ekonomik kriz yaşandı. Ülkemiz de bundan etkilendi. Hükümetin ekonomik programı bazı milletvekilleri tarafından eleştirildi. Mustafa Kemal “yeni bir parti kurulursa hükümet daha iyi denetlenebilir” diyordu. Bu amaçla yakın arkadaşı Fethi Okyar'a yeni bir parti kurmasını istedi. Böylece Türkiye'nin üçüncü partisi olan Serbest Cumhuriyet Fırkası Fethi Okyar'ın başkanlığında kuruldu. (12 Ağustos 1930) - Demokrasinin gereği olarak kurulan bu parti kısa sürede laikliğe karşı olanların toplandığı bir parti haline geldi. - Fethi Bey, partinin devlet için tehlikeli olmaya başlaması üzerine partiyi kapatmak zorunda kaldı. (17 Kasım 1930) Açıklama: 1-Halkın istek ve şikayetlerinin meclise daha iyi yansıması için çok partili hayat denendi. Fakat gerek halk buna hazır olmadığından gerekse inkılaplar tam olarak oturmadığından dolayı çok partili hayatın uygulanması sonraya bırakıldı. 2- Çok partili hayata geçiş 1950’de Demokrat Parti ile başlamıştır. Çağdaş uygarlığa Doğru Adımlar: Kılık-Kıyafet Kanunu (25 Kasım 1925) Sebepleri: 1-Türk halkının görünümünü çağdaşlaştırmak 2-Ayrılık ifade eden giysilerin giyimini durdurmak. 3-Çağdaşlaşmayı ve birliği sağlamak. Açıklamalar: 1-Şapka devrimi Kastamonu’dan başlatılmıştır. 2-Kadınların giyimi konusunda kanun çıkarılmayıp; bu durum doğal haline bırakıldı. 3-3 Arlık 1934’de çıkarılan bir kanunla din adamlarının ibadet yerlerinin dışında dini kıyafet giymeleri yasaklandı. (Diyanet İşleri Başkanı, Patrik ve Haham Başı bu kuralın dışında tutuldu.) D- Miladi Takvimin Kabulü (26 Aralık 1925) Sebepleri: 1-Avrupa ile Türkiye arasındaki ilişkileri kolaylaştırmak Açıklama: 1-Aynı gün Avrupa’nın saat ölçüsü kabul edildi. 2-1931’de Avrupaî tarz ağırlık ve uzunluk ölçüleri kabul edildi. 3-1935’de haftalık tatil Cumadan Pazara alındı. 4-1928’de uluslararası rakamlar kabul edildi. 5-Uzunluk ve ağırlık alanındaki değişiklikler ve hafta tatilinin değiştirilmesi Avrupa ile ticari ilişkileri kolaylaştırmaya yöneliktir. A-Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925) Tekke; tarikatların toplantı, tören, eğitim yeridir. Zaviye ise tekkenin daha küçüğüdür. Tekke ve zaviyeler Osmanlı devletinde tarikatların faaliyet yaptığı yerlerdi. Osmanlı devletinin son zamanlarında Tekke ve zaviyeler esas görevlerinden uzaklaştılar. Halkın din duygularının istismar edildiği yerler haline geldi. 40 Önemi: 1-Türk halkının bilime, akılcılığa ve laik düşünceye yönelmesi açısından önemli bir adım atıldı. 2-Birlik beraberliğin sağlanması yönünde önemli bir adım atıldı. 3-Türkiye’nin falcılar, şeyhler, dervişler ve büyücüler ülkesi olamayacağı ispatlandı. Açıklamalar: 1-Aynı gün şeyh, derviş, mürit gibi unvanların kullanılması ve kurumlarla ilgili elbiselerin giyilmesi ve muskacılık yasaklandı. 2-Türbeler kapatılırken Yavuz ve Fatih gibi Türk büyüklerinin türbelerinin kapatılmaması; Türk İnkılabının tarihi kökleri koparmaya yönelik olmadığını gösterdi. HUKUK VE AİLE: Hukuk vatandaşların devletle ve birbirileriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar bütünüdür. TC ANAYASALARI 1921ANAYASASI (TEŞKİLAT- ESASİYE) 1924 ANAYASASI 1961 ANAYASASI 1982 ANAYASASI 1-1921 Anayasası-Teşkilat-ı Esasiye Kanunu(20 Ocak 1921) Teşkilat-ı Esasiyenin Özellikleri: 1-Olağan üstü durum için hazırlandığından dolayı geniş kapsamlı değildir. 2-Milli Egemenliği yansıtan ilk siyasi belgedir. 3-Temel hak ve hürriyetlere yer verilmemiştir. 4-23 madde bir ek bölümden oluşur. 5-Yeni devlete işlerlik kazandırdı. 6-Laik bir anayasa değildir. 7-Kuvvet ve yetkinin kaynağı millettir. 8-Meclisin üstünde güç yoktur. 9-En önemli değişikliğini cumhuriyetin ilanı ile gördü. 10-Yeni devletin kurulduğunu belgeledi. 11-TBMM’nin meşruluğunu tanıttı. 12-Amasya Genelgesinden itibaren oluşan ruh resmi hüviyet kazandı. 13-Meclis hükümeti sistemi benimsendi. 14-Milli egemenlik ilkesi yasallaştı. 15- Güçler Birliği ilkesi kabul edilmiştir.Buna göre kanun yapma, yürütme yetkisi ve yargı milletin tek temsilcisi olan TBMM’ye verilmiştir. Bu madde Kurtuluş Savaşı yıllarında daha çabuk karar alabilmek için uygulanmıştır. 2-1924 Anayasası (20 Nisan 1924): Kapsamı: 1-Egemenlik milletindir. 2-Devletin şekli cumhuriyettir. 3-Devletin dini İslam, Başkenti Ankara, dili Türkçedir. 4-Yasama, yürütme ve yargı meclise aittir. 5-Kişi hürriyeti başkasının hürriyetinin başladığı yerde biter. 6-Vekiller 4 yılda bir seçilir. 7-Seçme yaşı 22; seçilme yaşı 30’dur. 8-Cumhurbaşkanı 4 yılda bir seçilir. Tekrar seçilebilir. 9-Seçme ve seçilme erkekler aittir. 10-Vatandaşlar kanun önünde eşittir. 11-Kabine sistemi geçerlidir. 12-Cumhuriyet sistemi değiştirilemez. 41 Özellikleri: 1-Meclis hükümeti sistemi ile parlamenter sistem arasında bir geçiştir. 2-Türk İnkılabının hukuki temelleri atıldı. 3-Yargı kısmen meclisin dışına alındı. 4-Kanun-ı Esasi kesin olarak yürürlükten kalktı. 5-En uzun ömürlü anayasamızdır. 6-İnkılaplar dönemi anayasası olduğundan dolayı, en fazla değişikliğe uğrayan anayasamızdır. 7-1928’de, anayasadan “devletin dini İslam’dır” maddesi atılarak, anayasa laikleşti. 8-1934’de kadınların seçme ve seçilme hakkı anayasaya alındı. 9-1937’de Atatürk ilkeleri anayasaya alındı. 10-1945’de anayasanın dili sadeleştirildi. 11-1952’de anayasanın eski dili tekrar kabul edildi. 3-1961 Anayasası: Kapsamı: 1-Kuvvetler ayrılığı prensibi benimsendi. 2-Cumhuriyet senatosu kuruldu. 3-Nispi temsil sistemi benimsendi. 4-Anayasa mahkemesi kuruldu. 5-Kişisel hak ve hürriyetler genişletildi. 6-Cumhuriyetin nitelikleri değişmez kabul edildi. 7-Sosyal hukuk devleti anlayışı benimsendi. 8-Yürütme sınırlandırıldı. 9-Cumhurbaşkanlığı sembolikleştirildi. 10-Üniversiteler, TRT, DPT ve MGK anayasaya a-lındı. 11-Anayasa Mahkemesi, Kanun Hükmünde kararname çıkarma, Yüksek Savcılar Kurulu, Yüksek Hakimler Kurulu ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi benimsendi. 12-Meclis 450 üyeden, cumhuriyet senatosu 150 üyeden oluştu. 13-Vekiller 4 yılda bir; senatörler 6 yılda bir seçilecektir. 14-Siyasi parti hakları anayasaya alındı. 1961 Anayasasının Özellikleri: 1-27 Mayıs 1961 askeri darbesi sonucunda hazırlandı. 2-Yapılan darbeyi haklı gösterme eğilimindedir. 3-Siyasi iktidarın uygulamalarına karşı olduğu için bir tepki anayasasıdır. 4-1982 Anayasası: Özellikleri: 1-12 Eylül 1980 askeri darbesi sonucunda hazırlanmıştır. 2-1982’de yapılan referandum sonucunda hem anayasa hem de cumhurbaşkanı belirlendi. 3-Kişisel hak ve hürriyetler kısıtlandı 4-Cumhuriyet senatosu kaldırıldı. 5-Millet vekili sayısı 400 olarak belirlendi. (1987’de 450’ye çıkarıldı.) 6-Milletvekili seçimlerinin 5; cumhurbaşkanlığı se-çiminin 7 yılda bir yapılması kabul edildi. 7-Bir tepki anayasasıdır. 8-Yapılan darbeyi haklı gösterme eğilimindedir. 9-Yürütmeyi güçlendirmeye çalışmıştır. 10-Değişmeyecek hükümleri çoktur. 11-Cumhurbaşkanlığı sembolik olmaktan çıkarıldı Medeni Kanunun Kabulü (17 Şubat 1926) . Avrupa devletlerinde modern hukuk kuralları uygulanırken Osmanlı Devleti’nde Tanzimat döneminde dini kurallara dayalı “MECELLE” adı verilen kanun hazırlanmıştı. Mecelle ihtiyaçlara cevap veremediği için 1926 yılında Türk 42 milletinin örf ve hukukuna en yakın olan ve Avrupa’daki en yeni medeni kanun olan İsviçre Medeni Kanunundan alınarak hazırlandı. İsviçre Medeni Kanununun Türk Medeni Kanunu Olarak Kabul Edilmesinin Sebepleri: 1-Mevcut kanunların en yenisi olması 2-Demokratik olması. 3-Akılcı ve pratik olması. 4-Kadın ve erkek eşitliğine uygun olması. Medeni Kanunun Getirdiği Yenilikler: 1.Aile hukukunda kadın-erkek eşitliği sağlandı. 2.Resmi nikah ve tek kadınla evlilik esası kabul edildi. 3.Kadına da boşanma hakkı verildi. 4.Mirasta kadın erkek eşitliği sağlandı. 5.Mahkemelerdeki şahitlikte kadın erkek eşitliği getirildi. 6.Kadınlara istediği mesleğe girebilme hakkı tanındı. 7.Boşanma durumunda çocukların hakları güvence altına alındı. NOT: Medeni Kanun kadınlara siyasal haklar vermemiştir Hukuk alanında diğer yenilikler: - Türk Ceza Kanunu : İtalya’dan alınıp hazırlanmıştır. - Borçlar Kanunu: İsviçre’den alındı. - Türk Ticaret Kanunu:Almanya’dan alındı. - İcra ve İflas Kanunu ŞEYH SAİD AYAKLANMASI (13 Şubat 1925) Nedenleri: 1-TerakkiperverCumhuriyet Fırkasının’da Cumhuriyete karşı olanların halkı dini duyguları ön plana çıkararak kışkırması. 2- Lozan’da çözümlenemeyen Musul sorununu İngilizler çözmek için Anadolu’da isyan çıkartmak istemesi 3- Tutucu kesimin saltanat ve hilafeti geri istemesi. 4- Laik Cumhuriyet’e ve inkılaplara karşı olanların bir araya gelmeleri ***13 Şubat 1925'te Ergani'nin Piran köyünde başlayan isyan kısa zamanda bölgeye yayıldı. İngilizler isyancılara silah ve cephane yardımında bulundu. Hükümet derhal gerekli önlemleri aldı. ilk önce Doğu ve Güneydoğuda seferberlik ilan etti. Daha sonra da isyancılar kısa zamanda yakalanarak gerekli cezaya çarptırıldılar. Şeyh Sait isyanının Sonuçları - İsyanı bastırmak için Takrir-i Sükun Kanunu çıkarıldı. -İstiklal Mahkemeleri tekrar açıldı. - Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatıldı. - Çok partili hayata geçiş için erken olduğu anlaşıldı. - İngilizler bu isyan sırasında Musul sorununu kendi çıkarları doğrultusunda çözümlediler *** Şeyh Sait ayaklanması cumhuriyet rejimine karşı yapılmış ilk isyandır. Kabotaj Bayramı(1 Temmuz 1926): Ülkemizde Cumhuriyetten önce ticaretin çoğunluğu gayrimüslimler tarafından yürütülüyordu. Deniz taşımacılığının çoğu da gayrimüslimlerde idi. 1 Temmuz 1926’da Kabotaj Kanunu çıkarılarak Türk kıyılarında deniz taşımacılığı, limanlar arasında gemi işletmeciliği ve taşımacılığı Türk vatandaşlarına ve Türk gemilerine verildi. Mustafa Kemal'e Suikast Girişimi(İzmir suikastı) (14 Haziran 1926) Şeyh Sait ayaklanmasının bastırılması ve Terakkiperver Cumhuriyet fırkasının kapatılmasından sonra cumhuriyete karşı olanlar Mustafa Kemal'e bir suikast düzenlemeye karar verdiler. Suikast planını Mustafa Kemal Paşanın İzmir'e geleceği gün gerçekleştireceklerdi. 43 -Bu plan Mustafa Kemal'in İzmir'e yapacağı gezinin bir gün gecikmesi üzerine suikastçıları kaçıracak kayıkçının itirafı ile ortaya çıktı. Suikastçılar silahlarıyla birlikte yakalandılar ve istiklal mahkemesinde gerekli cezaya çarptırıldılar. -Mustafa Kemal suikast girişimi sonrasında: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacak, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” demiştir. Bir Devrin Analizi: NUTUK Nutuk (Söylev)yeni Türkiye devletinin yazılan ilk tarihidir. Yazarı Mustafa Kemal Atatürk’tür. 1919-1927 yılları arasında olan olayları yazmıştır. M. Kemal Nutukla ülkeyi nasıl kurduklarını ve hedeflerini anlatmıştır. M. kemal Nutuk’a “1919 senesi mayısın 19’uncu günü Samsun’a çıktım” sözleriyle başlar; Türk gençliğe seslenişle bitirmiştir. Nutuk, Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisinin 15-20 Ekim tarihleri arasında Ankara da toplanan İkinci Kongresinde okunmuştur. Konuşma otuz altı buçuk saat sürmüştür. - Nutuk’u üç aşamaya ayırmıştır: 1- Birinci aşama: 19 Mayıs 1919’dan 23 Nisan 1920 TBMM’nin açılışına kadar kısımı, 2- İkinci aşama: 23 Nisan 1920’den 29 Ekim 1923 Cumhuriyetin ilanı dönemini 3- Üçüncü aşama: 29 ekim 1923’ten 1927 tarihlerini kapsayan Cumhuriyet dönemini anlatmıştır. Harf İnkılabı’ndan Millet Mektepleri’ne: C- Türk Harflerinin Kabulü (1 Kasım 1928) Sebepleri: 1-Arap harflerinin okuma ve yazmayı zorlaştırması. 2-Avrupa ile ilişkilerin kolaylaştırılmak istenmesi 3-Halkı çağdaşlaştırmak 4-Öz Türkçe’yi yeniden canlandırmak 5-Okuma yazma oranını artırmak 6-Arap alfabesinin Türkçe’nin yapısına uymaması Sonuçları: 1-Türk dilinin gelişmesi sağlandı 2-Okuma yazma oranı ve yazılan basılan eser sayısı arttı 3-Çağdaşlaşma yolunda önemli adım atıldı NOT:1928 yılında Millet Mektepleri açılarak eğitim seferberliği başlatılmıştır. Mustafa Kemal bu mekteplerde 24 Kasım 1928’de ders verdiği için, kendisine baş öğretmen denilmiştir. - Mustafa Kemal okur yazar oranını arttırmak ülkeyi cehaletten kurtarmak için 7’den 70’e herkese okuma öğretmek için Mahalle Mekteplerini kurdurmuş. Buralarda halkın okuma yazma öğrenmesi için çalışmalar yaptırmıştır. Mili Kültürümüz Aydınlanıyor: D-Türk Tarih Kurumunun Kurulması (15 Nisan 1931) TTK’ nın Kurulmasının Sebepleri: 1-Türk vatanının bütünlüğüne karşı girişilecek tertipleri tarihi kanıtlarla etkisiz hale getirmek. 2-Türklerin üstün medeni kabiliyetini ve dünya medeniyetine yaptığı hizmetleri gözler önüne sermek. 3-Türk milletine atılan iftiraları cevaplandırmak. 4-Türk Tarihinin derinliklerini araştırmak. 5-Ortak tarih bilinci oluşturulacak 6-Anadolu’nun eski halkını araştırmak. Açıklama: 1-Türk Tarih Kurumunun kurulması ulusçulukla ilgilidir. 44 2-Osmanlı Devleti’nde Tanzimat Dönemine kadar İslam Tarihi; Tanzimat Döneminde Osmanlı Tarihi; II. Meşrutiyet Döneminde ise Türk Tarihi ağırlıklı olarak okutuldu. 3-1932’de Türk Tarih Tezi ortaya atıldı. E-Türk Dil Kurumunun Kurulması (12 Temmuz 1932) TDK’ nın Kurulma Sebepleri: 1-Türkçe’yi yabancı dillerin etkisinden kurtarmak. 2-Türkçe’nin kökenlerini araştırmak. 3-Türkçe’yi zenginleştirmek. 4-Türkçe’yi bilim dili haline getirmek. 5-Türkçe’yi halkın anlayacağı şekle getirmek. 6-Dil çalışmalarını planlı hale getirmek 7-Türkçe’nin zenginliğini ortaya koymak 8-Türk dilini öz benliğine kavuşturmak. 9-Konuşma dili, yazı dili ve bilim dili arasındaki farkları gidermek. 10-Dildeki Osmanlıcılığı bitirmek 11-Halk ile aydınlar arasında dil uzlaşması sağlamak 12-Resmi dil ile halk dili arasındaki farkları gidermek. Açıklamalar: 1-TDK’ nın kurulması ulusçuluk ile ilgilidir. 2-1932’de Halk Evleri açıldı. Menemen (Kubilay)Olayı (23 Aralık 1930): Derviş Mehmet denilen bir isyancı “şeriat isteriz” diyerek Menemen halkını isyana çağırdı. İsyanı önlemeye çalışan asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay gericiler tarafından öldürüldü. Bölgeye gelen askeri birlikler isyanı bastırdı. Önemi: 1-Çok partili hayat için ortam oluşmadığı görüldü. 2-Rejimin yerleşmesi için daha dikkatli olunması gerektiği görüldü. 3-SCF’ nin kendi kendini kapatmasının haklılığı anlaşıldı. NOT: İnkılapların yerleşmesi için 1945 yılına kadar bir daha çok partili hayat denenmedi. Bir Cumhuriyet Kenti: M. Kemal Ankara’nın Cumhuriyete yakışır bir şehir olması için çabalar harcamıştır. Ankara’Da fakülteler Üniversiteler kurmuş. Şehrin planlı gelişmesi için yarışma düzenlemiş 1928 yılında. Yarışmayı Alman Mimar Hermann Jansen (Herman Yansen) kazanmıştır. Ankara’nın gelecek 50 yılı düşünülerek 300 bin nüfuslu şehir planı yapmıştır. Ankara’yı bahçelerle yeşilliklerle kaplı bahçe şehir olarak planlamıştır. Çağdaş Üniversite yolunda: Osmanlı zamanında kurulan Darülfünun (İstanbul üniversitesi) çağın gereklerine uygulanması için M. Kemal İsviçreli bilim adamı Malche’den rapor istemiş. - 1 kasım 1933’te Mecliste üniversite reformlarını açıklamış bu doğrultuda Darülfünun yerine modern eğitime uygun olan İstanbul Üniversitesi açılmıştır. Tıp, hukuk, fen ve edebiyat fakültesi ve sekiz enstitüden oluştu. Dışarıdan getirilen öğretim üyeleri ile de modern ve bilimsel eğitim başlatıldı. İstanbul Üniversitesi kendinden sonra açılacak üniversiteler örnek oldu. Devlet Toplum El Ele: Milli Mücadelen çıkan halkın sağlık sorunlarını çözmek için 1892’de kurulmuş aşı evleri kaldırılarak Hıfzısıhha enstitüsü kuruldu. 45 İlk Hıfzısıhha enstitüsüne sağlık bakanı refik saydam’ın adı verildi. - Verem o önemde yaygın bir hastalıktı. Bu amaçla: 1923’te İzmir Veremle Mücadele Cemiyeti; 15 ağustos 1924’te İstanbul’da Sanatoryum; 1925’te Veremle mücadele için ilk Dispanser ; 1927’de İstanbul Veremle Mücadele Cemiyeti; 1930’da “Umumi Hıfzısıhha Kanunu” çıkarıldı. Umumi Hıfzısıhha Kanunu ile veremlilerin ihbar edilmesi ve önlem alınması ile ilgili kanundur. - Behçet hastalığını ilk kez 1937 yılında Hulusi Behçet tanımladığı için hatalık onun adıyla anılır. - Kurulan diğer kurumlar: Kızılay, Yeşilay, Verem Savaş dernekleri çocuk esirgeme kurumu gibi sosyal kuruluşlar kuruldu. Modern Tarımın Doğuşu: Tarım milli ekonominin temeli kabul ediliyordu. Bu alanda gelişme sağlamak için köylünün durumunu iyileştirmek gerekiyordu. Bu amaçla yeni kurulan devlet şu tedbirleri aldı. - *** Aşar vergisi kaldırılarak köylünün ekonomik bakımdan rahatlaması sağlandı. (1925) - Köylüye ucuz kredi vermek amacıyla Ziraat Bankası kuruldu. - Tarım Kredi Kooperatifleri kurularak kooperatifleşme sağlandı. - Üretimi artırmak amacıyla tohum ıslah çalışmaları yapıldı. - Ziraat enstitüsü ve Ziraat fakülteleri açıldı. * Atatürk Orman Çiftliğinin Kuruluş amacı: - Örnek çiftlik kurarak çiftçilere örnek olmak. – Ziraat konusunda uygulamalı eğitim yapmak. – Ankara Yüksek Ziraat Okuluna gelecek gençlere staj yaptırmak. –Eğlenme ve dinlenme alanı oluşturmak. Az Zamanda büyük İşler Yaptık. : Mustafa Kemal Cumhuriyetin 10. Yılında yaptığı konuşmada kısa zamanda ne kadar büyük işler yaptığını Onuncu yıl Nutku’nda dile getirmiştir. Ülkemizin kısa sürede toprlanıp gelişmekte olduğunu ve ülkemizin hedefinin Çağdaş uluslar seviyesine çıkması gerektiğini vurgulamıştır konuşmasında. Sanat ve Spor: -Atatürk sanat ve spora çok büyük önem vermiştir. “Hepiniz millet vekili olabilirsiniz, Bakan olabilirsiniz; hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatkar olamazsınız.” Sözü ile sanata verdiği önemi vurgulamış. Ülkemizde müzik resim heykel gibi sanat dallarının gelişmesi için elinden gelen çabayı göstermiş. Güzel sanatlarla ilgili okullar açılmasını sağlamıştır. -‘'Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.'' Diyerek spora verdiği önem ve sporcunun nasıl olması gerektiğini vurgulamıştır. Çağdaş Türk Kadını: Kadın hakları daha çok 19. Yüzyıldan sonra dünyada yankı bulmaya ve gelişmeye başlamıştır. M. Kemal Kurtuluş Savaşında Mehmetçikle birlikte savaşan Türk kadınını her zaman önemsemiş. Çağdaş Türkiye’de kadının erkekle eşit haklara sahip olabilmesi için çalışmıştır. Medeni kanun, Belediye seçimlerine ve milletvekilliği seçimlerine katılabilmesi için çalışmış. Türk kadını çoğu Avrupa kadınından önce seçme seçilme hakkını elde etmiştir. M.Kemal aşağıdaki sözleri ile Anadolu kadınına verdiği önemi vurgulamıştır: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte, Anadolu kadını kadar emek verdim diymez. Erkeklerden kurduğumuz ordumuzun hayat kaynaklarını kadınlarımız işletmiştir. Çift süren, tarlayı eken, kağnısı ve kucağındaki yavrusu ile yağmur demeyip, kış demeyip cephenin ihtiyaçlarını taşıyan hep onlar, hep o yüce, o fedakar, o ilahi Anadolu kadını olmuştur. Bundan ötürü hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı, şükranla ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.” Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakları: **1930 yılında kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı ** 1933’de muhtarlık seçimlerine katılma hakkı ** 1934’de milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi. Not: Türk kadını seçme seçilme hakkını bir çok Avrupa kadınından önce elde etmiştir. Kadınlara Siyasal Hakların Verilmesinin Önemi: 1-Kadın, siyasal alanda erkeğe eşit hale geldi. 2-Ulusal irade meclise tam olarak yansıdı. 3-Milli Egemenlik ve Halkçılık pekişti. 46 4-Türk kadını Avrupa ülkelerinde kadınlara verilmiş olan haklardan daha fazla hakka sahip oldu. NOT:1935 seçimlerinde 18 kadın milletvekili meclise girmiştir. C-Soyadı Kanununun Kabulü (21 Haziran 1934) Osmanlı toplumunda soyadı yoktu. Genellikle insanlar lakapları ve doğduğu yerlere göre çağrılırdı. Bu durum resmi işlerin yürütülme-sinde büyük zorluklar doğuruyordu. Bu karışıklıkları önlemek amacıyla 21 Haziran 1934'de soyadı kanunu çıkarıldı. Mustafa Kemal'e de Atatürk soyadı verildi. Sebepleri: 1- Resmi işlerden doğan aksaklıkları gidermek. 2-Toplumda ayrılık ifade eden lakapları kaldırarak birliği güçlendirmek. 3-Eşitlik ilkesini güçlendirmek Not:1-Soyadı kanunuyla sosyal hayat düzene ve rahatlığa kavuştu. 2- Molla, Hoca, Hacı, Hafız vb. gibi unvanlar yasaklandı. Çünkü bu unvanlar halkı sınıflara ayırarak sanki ayrıcalıklı konumuna taşıyordu.Amaç halk arasında eşitliği sağlamaktır. 47 İNKILAPLAR 1- SİYASAL ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR Saltanatın kaldırılması ( 1 Kasım 1922) Ankara’nın başkent olması (13 Ekim) Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923) Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924) Siyasi Partiler kuruldu. TBMM açıldı EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR 3 Mart 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ilan edildi. Eğitim öğretim laikleştirildi. Bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlandı. Medrese ve okul ikiliğine son verildi 1Kasım 1928’de Latin alfabesi kabul edildi. 15 Nisan 1931’de Türk Tarih Kurumu kuruldu. 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumu kuruldu. 1924’te Topkapı Sarayı müze haline getirildi. Aynı yıl Etnografya Müzesi ve Güzel Sanatlar Akademisi açıldı. 1933’te İstanbul Üniversitesi ve Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi açıldı. NOT: Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu’nun kurulması Atatürk’ün Milliyetçilik ilkesiyle doğrudan ilgilidir. HUKUK ALANINDA YAPILAN İNKILAPLAR 20 Ocak 1921’de ilk anayasa Teşkilat-ı Esasiye ilan edildi. Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 anayasası ilan edildi. 17 Şubat 1926’da Medeni Kanun ilan edildi. İsviçre’den alındı. a) Birden fazla kadınla evlenme yasaklandı. b) Mirasta ve boşanmada kadın erkek eşitliği geldi. 8 Mayıs 1928’de Borçlar Kanunu –İsviçre’den 10 Mayıs 1928’de Ticaret Kanunu—Almanya’dan 1Temmuz 1928’de Ceza Kanunu – İtalya’dan alınarak ilan edildi. TOPLUMSAL (SOSYAL)ALANDA YAPILAN İNKILAPLAR 25 Kasım 1925’de “Şapka Kanunu “ çıkarıldı. 30 Kasım 1925’de tekke , zaviye ve türbeler çıkarılan bir kanunla kapatıldı. 1934 çıkarılan bir kanunla din görevlilerinin dini elbiselerle ibadet yerleri dışında dolaşmaları yasaklandı. En yetkili kişi hariç (Diyanet İşleri Başkanı “”gibi) 1925 Yılında Hicri ve Rumi takvimler kaldırılarak Miladi takvim kabul edildi.1 Ocak 1926’dan itibaren uygulamaya geçildi. 1931 Yılında bir kanunla Okka ,arşın vb. yöresel ölçü birimleri yerine Kilo, metre ve litre gibi ölçü birimleri kabul edildi. 1935 Yılında hafta sonu tatili Cuma’dan Pazar gününe alındı. 24 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu kabul edildi. Türk Kadınına Siyasi Haklar Verildi. a) 30 Nisan 1930’da belediye seçimlerinde seçmen olma hakkı, b) 26 Ekim 1933’te muhtar seçme ve köy ihtiyar heyetine seçilme hakkı, c) 5 Aralık 1934’te milletvekili seçilme ve seçme hakkı verildi. NOT: Bir çok Avrupa ülkesinde Türk kadınından yıllar sonra milletvekili seçilme hakkı verilmiştir. Türkiye’de 1935 Yılındaki yapılan seçimlerde meclise 18 kadın milletvekili girmeyi başarmıştır. MİLLİ EKONOMİ ALANINDA YENİLİKLER 17 Şubat 1923 ‘de “İzmir İktisat Kongresi” toplandı .Milli ekonominin hedefleri belirlendi. Yatırım 48 yapacak şirketlere kolaylık sağlanacağı, milli bankanın kurulacağı, demiryolu yapımına önem verileceği,yerli malı kullanımı teşvik edileceği belirtilmiştir. Ayrıca kongrede “Misak-ı İktisadi” (Ekonomi Andı) ilan edildi. Buna göre ekonomik kararlar uygulanırken ekonomik bağımsızlığın titizlikle korunması kararlaştırıldı. Özel teşebbüsün yetersiz olmasından dolayı 1930’dan itibaren “Devletçi” bir ekonomi politikası uygulanmaya başlanmıştır. 1933 yılında “İlk Beş Yıllık Kalkınma Planı” hazırlandı ve başarıyla uygulandı. TARIM ALANINDA GELİŞMELER Köylünün durumunu düzeltmek için Aşar (Öşür) vergisi 1925’te kaldırıldı. Ziraat Bankasının verdiği kredi artırıldı. Çiftçinin tarımda makine , iyi tohum , gübre ve ilaç kullanımı teşvik edildi. Çiftçiye damızlık hayvan, tohum, fidan , borç para verildi. 1929’da “Tarım Kredi Kooperatifleri” kuruldu. SANAYİ ALANINDA GELİŞMELER 1925’te “Sanayi ve Maadin Bankası” kuruldu. (Yıpranmış Osmanlı tesislerini tamir etmek için.) 1927’de “Teşvik-i Sanayi Kanunu” çıkarıldı.(Halk sanayiye teşvik edildi, ancak halkın gücü olmadığından “Devletçilik” politikası izlendi.) 1933’te “İlk Beş Yıllık Sanayi Planı” hazırlandı. 1933’te Sümerbank kuruldu. 1938 ‘de “İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı” hazırlandı .Ancak 1939’da II. Dünya Savaşı’nın çıkması bu planın uygulanmasına engel olmuştur. Ülkedeki madenleri aramak için 1935’te Maden Tetkik Arama Enstitüsü (M.T.A) kuruldu. Madenleri işlemek içinde Etibank kuruldu. 1939’da Türkiye’nin ilk demir çelik fabrikası olan Karabük Demir-Çelik Fabrikası kuruldu. TİCARET ALANINDA GELİŞMELER 1924’te İş Bankası kuruldu.( İş sahiplerine kredi vermek amacıyla kuruldu) 1 Temmuz 1926 ‘da “Kabotaj Kanunu” çıkarıldı. Böylece Türk karasularında yolcu ve yük taşıma hakkı yalnızca Türk gemilerine verildi. Ayrıca Denizbank’ın kurulmasıyla denizcilik faaliyetleri artmıştır. BAYINDIRLIK ALANINDA GELİŞMELER Demiryolları yabancı şirketlerin elinden alınarak devletleştirildi. Yeni demiryolları yapıldı. Cumhuriyetin ilanından 1938 yılına kadar 3360 km demiryolu yapılmıştır. Osmanlı Devleti’nden 18335 km kalan karayolu 1948 yılında 45000 km’ ye çıkmıştır. Denizcilik alanında Kabotaj Kanunu çıkarılmış ve yeni liman ve iskeleler yapılmıştır. Pek çok yeni şehir ve kasaba inşa edilerek modern bir görünüm almıştır. TÜRKİYE’DE İNKILAP HAREKETLERİ Atatürk’ün inkılap anlayışı radikal ve köklü değişiklikler yapılması şeklindeydi. Özellikle Türk milletini son yüzyıllarda geri bıraktıran kurumları kaldırmak, yerine çağdaş kurumlar getirmek istiyordu. Zaten ulusal egemenlik anlayışına uygun kurulan bir devletin de yeni kurumlara ihtiyacı vardı. Bundan dolayı birbirini takip eden değişik alanlarda çeşitli inkılaplar yapılmıştır. SİYASİ ALANDA : 1234567- Saltanatın kaldırılması (1 Kasım 1922 – Laikliğin ilk aşaması) Ankara’nın başkent olması (13 Ekim 1923) Cumhuriyet’in ilanı ( 29 Ekim 1923 – Demokratikleşmede önemli bir adım) Halifeliğin ilgası (3 Mart 1924 Laikleşmede önemli bir adım) Ordunun siyasetten ayrılması (19 Aralık 1924) Anayasa’dan “Devletin dini İslam’dır” ibaresinin çıkarılması (10 Nisan 1928) Atatürk ilkelerinin anayasaya girmesi (1937) 49 HUKUKİ ALANDA : Yenilik Yapılmasının Nedenleri : § § § § § § Osmanlı Devleti’nde hukuki birliğin olmaması Modern hayatın ihtiyaçlarına cevap verememesi Batı medeniyetine bir an önce geçmek için batı hukukuna yönelme gereği Osmanlı hukuk sisteminin, laik devletin esaslarına uygun olmaması Osmanlı hukuk sisteminde kadın hakları konusunda eksikliklerin olması Mecellenin tamamlanamamış olması Medeni Kanunun Kabulü (17 Şubat 1926) : Medeni kanun, evlenme, boşanma, miras vb. her türlü ilişkileri düzenlemektedir. Medeni kanun bu yönüyle toplum hayatının düzenlenmesinde önemli rol oynamıştır. Türkiye laikliği benimsediği için şer’i hukuka göre düzenlenen mecelleyi uygulayamazdı. Yeni bir kanun hazırlanması da çok zaman alabilirdi. Bundan dolayı Japonlar’ın yaptığı gibi İsviçre Medeni Kanunu’nun alınması kararlaştırıldı. En son hazırlanan modern bir kanundu. Akılcı ve pratik çözümler getiriyordu. Laiklikte önemli bir adım atıldı. Buna göre; tek eşlilik, resmi nikah zorunluluğu, kadınlara da boşanma hakkı, mirasta ve şahitlikte eşitlik, kadınların dilediği işte çalışabilmesi, Patrikhane’nin dünya ile ilgili yetkilerinin kaldırılması, din ve mezhep farkının kaldırılması gerçekleştirilmiştir. Not : Ayrıca Almanya’dan Ceza Mahkemeleri Usülü, İtalya’dan Ceza, Fransa’dan idari hukuk alınmıştır. EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA : Osmanlı Devleti’nde eğitimde birliğin olmaması ve dini nitelikli olması yenilik yapılmasını zorunlu kılıyordu. 1Tevhid-i Tedrisat Kanunu (3 Mart 1924) : Eğitim ve öğretim birleştirilerek, devlet denetimine ve Milli Eğitim Bakanlığı emrine verildi. Bu kanun çerçevesinde medreseler kapatıldı. (Laiklikle ilgilidir.) 2Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun (1926) : İlk ve orta öğretimin esasları tespit edildi. Eğitim-öğretim hizmetleri laik eğitim anlayışıyla modernleştirildi. (Laiklikle ilgilidir.) 3Harf İnkılabı (1 Kasım 1928) : Türkler tarih boyunca Göktürk, Uygur ve Arap alfabelerini kullanmışlardı. Laik Türkiye Devleti’ne en uygunu olarak görülen Latin alfabesi, yeni Türk alfabesi olarak kabul edildi. 4Millet Mektepleri’nin Açılması (1928) : Yeni Türk Alfabesi’ni “halka” öğretmek amacıyla okullar açılmıştır. § Türk Tarih Kurumu’nun Kurulması (15 Nisan 1931) : Türk tarihini “Milliyetçilik ve Laiklik” ilkeleri esaslarına uygun olarak ele almak, Türkler’in kökenini, hizmetlerini, kurdukları devlet ve medeniyetleri araştırmak amacıyla kurulmuştur. 5Türk Dil Kurumu’nun Kurulması (12 Temmuz 1932) : Türkçe’yi yabancı dillerin tesirinden kurtararak gelişmesini ve zenginleşmesini sağlamak, dilde millileşme ve sadeleşme yoluna gitmek, Türkçe’yi bir bilim ve kültür dili haline getirmek amaçlanmıştır. Not : Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’nun kurulması milliyetçilik ilkesiyle ilgilidir. 6- Üniversite Reformunun Yapılması (1933) : Darülfünun kaldırılarak yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur. (31 Mayıs 1933). Modern bilime açık olan bu üniversitede Hitler Almanyası’ndan kaçan bilim adamları da görev aldılar. Ankara Hukuk mektebi (1925 – İlk yüksekokul), Yüksek Ziraat Enstitüsü (1933) Ankara Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi (1936 – İlk fakülte) Güzel Sanatlar Akademisi, Devlet Konservatuarı açıldı. 50 TOPLUMSAL ALANDA : 1- Kılık – Kıyafet İnkılabı : - Şapka Kanunu (25 Kasım 1925) Dini Kıyafetlerle dolaşılmasının yasaklanmadı (3 Aralık 1934) Not-1 : Çağdaşlaşma ile ilgili bir inkılaptır. Not-2 : Diyanet İşleri Başkanı, Patrik ve Hahambaşı bu kanunun dışında tutulmuştur. 2Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması (30 Kasım 1925) : Çıkarılan kanunla tekke, türbe ve zaviyeler kapatıldı. Yine aynı kanunla “ Şeyhlik, dedelik, dervişlik, seyyitlik, çelebilik, türbedarlık” gibi unvanlar da kaldırıldı. (Laiklikle ilgilidir) 3Takvim, Saat ve Ölçülerde Değişiklik : Bu alanlarda birliği sağlamak ve batılılaşmak amacıyla değişiklik yapılmıştır. Hicri ve Rumi takvim yerine Miladi Takvim (1 Ocak 1926) kabul edildi. Ağırlık ve uzunluk ölçüsü olarak uluslar arası ölçüler olan metre ve gram kullanılmaya başlandı (1 Nisan 1931) Devletler arası ilişkilerde düzeni sağlayabilmek için hafta tatili Cuma’dan pazara alındı. (1935). 4Soyadı Kanunu’nun Kabulü (21 Haziran 1934) : Kişilerin sosyal hayatta kolaylıkla tanınmaları, karışıklıkların önlenmesi için herkese Türkçe ve ahlaka aykırı olmayan birer soyadı verilmiştir. TBMM Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadını vermiştir. Bu kanunla beraber eski toplum zümrelerini belirten unvanlar kaldırıldı. Aynı kanunla Osmanlı nişan ve rütbelerini taşımak da yasaklandı. 5Kadınlara Siyasi Haklar Verilmesi (5 Aralık 1934) : Kadınlara 1930’da belediye meclislerine, 1933’te muhtarlıklara girme hakkı, 5 Aralık 1934’te de milletvekili seçme ve seçilme hakkı bir çok Avrupa devletinden önce verilmiştir. EKONOMİK ALANDA : Mustafa Kemal, askeri zaferlerin, siyasi ve ekonomik zaferlerle devam ettirilmesi gerektiğine inanıyordu. Bu gayeyle ekonomik faaliyetleri bir bütün olarak değerlendirmiş ve Lozan imzalanmadan önce ele almıştır. 1İzmir İktisat Kongresi (18 Şubat – 4 Mart 1923) : Lozan’daki barış görüşmelerinin kesildiği bir sırada, İzmir’de Türkiye İktisat Kongresi toplandı. Değişik kesimlerden 1135 temsilcinin katıldığı bu kongrenin sonucunda “Misak-ı İktisadi” kabul edildi. Buna göre ekonomik kalkınmada tam bağımsızlık öngörülüyor, kaynakların en iyi şekilde değerlendirilmesi ve kendi çabamızla kalkınmanın gereği ortaya konuluyordu. 2Kapitülasyonların Kaldırılması (24 Temmuz 1923) : Lozan’da kesin olarak kaldırılmıştır. 3İş Bankası’nın Kurulması (1924) : Özel sektöre destek sağlamak amacıyla ilk özel Türk bankası olan İş Bankası kuruldu. 4Aşar Vergisi’nin Kaldırılması (17 Şubat 1925) : Köylünün rahatlatılması ve üretimin artırılması amacıyla aynı zamanda şer’i bir vergi olan aşar kaldırıldı. 5Kabotaj Kanunu’nun Çıkarılması (1 Temmuz 1926) : Türkiye karasularında Türk gemicilerin ticaret yapmasına imkan tanınıyor, denizcilik geliştirilmeye çalışıyordu. (Milliyetçilikle ilgilidir.) 67- Teşvik-i Sanayi Kanunu (1926) : Özel sektörü sanayi alanına çekmek ve ona kredi sağlamak için çıkarılmıştır. Tarım-Kredi Kooperatiflerinin Kurulması (1928) : Çiftçiye kredi, ucuz alet ve makine imkanı oluşturmaya çalışıldı. 51 8Toprak Reformu (1929) : Topraksız köylüyü toprak sahibi yapmak hedeflenmiştir. Fakat tam başarılı olunamamıştır. 9Birinci 5 Yıllık Kalkınma Planı (1933 – 1938) : Bu dönemde devlet, temel tüketim ve ara mallar sağlamak gayesiyle üç beyaz ve üç siyah projesine ağırlık vermiştir. Un, şeker, pamuk üç beyazı, kömür, demir ve akaryakıt ise üç siyahı oluşturuyordu. Bu temel malların üretilmesi ile döviz tasarrufu sağlandığı gibi, bu maddeler ile dışa bağımlılık da ortadan kalkacaktı. Hazırlanan bu plana göre özel sektörün gerçekleştiremeyeceği yatırımlar, devlet eliyle yapılmaya başlandı. Plan doğrultusunda dokuma, demir, kağıt, cam ve kimya alanlarında 1937’ye kadar onaltı fabrika kuruldu. Fabrikaların işletmeye açılmasıyla, dışarıdan alınan mallar yüzde elli oranında azaldı. “İkinci Beş Yıllık Plan” ise İkinci Dünya savaşı’ndan dolayı uygulanamadı. Fakat, 1945 yılına kadar süren savaş esnasında Türkiye, dışarıya muhtaç olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmiştir. Sümerbank’ın açılmasıyla elde edilen başarı, kuruluşların açılmasını teşvik etmiş ve maden işleri uğraşacak Etibank kurulmuştur. Böylece sanayide devletçilik ilkesi yerleştirilmeye çalışılmıştır. Not : Çağdaşlaşmanın en yoğun olduğu dönem 1923-1934 yılları arasıdır 52 SİYASİ ALANDA İNKILAPLAR EĞİTİM VE KÜLTÜR ALANINDA TOPLUMSAL(SOSYAL)ALANDA İNKILAPLAR İNKILAPLAR HUKUK ALANDA İNKILAPLAR * TBMM'nin açılması (23 Nisan 1920) *Saltanatın kaldırılması ( 1 Kasım 1922) *Cumhuriyetin ilan edilmesi (29 Ekim 1923) *Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924) *1921 Anayasasının kabul edilmesi *1924 Anayasasının kabul edilmesi *Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi(1930,1933,1934) *Çok partili hayata geçiş *Tevhidi Tetrisat kanunu'nun çıkarılması(3 Mart 1924) *Maarif teşkilatı ile ilgili kanunun çıkarılması(1926) *Latın alfabesinin kabul edilmesi (1 Kasım 1928) *Medreselerin kapatılması Üniversite kanunun çıkarılması(1933) *Türk tarih kurumu kurulması (15 Nisan 1931) *Türk dil kurumunun kurulması (12 Temmuz 1932) *Millet mekteplerinin açılması(1928) *1921 Anayasasının kabul edilmesi *1924 Anayasasının kabul edilmesi *Medeni kanunun kabulu (17 Şubat 1926) *İcra, iflas, borçlar ve ticaret kanunlarının kabulu *17 Şubat 1926’da Medeni Kanun ilan edildi. İsviçre’den alındı *Tekke ve zaviyelerin kapasılması (30 Kasım 1925) *Soyadı kanununun kabul edilmesi (21 Haziran 1934) *Kılık ,kıyafet Kanunu(3 Aralık 1934) *Şapka kanununun çıkarılması (25Kasım1925) *30 Kasım 1925’de tekke , zaviye ve türbeler in kapatılması *Miladi takvim kabul edildi (.1 Ocak 1926) *1931 Yılında bir kanunla Kilo, metre ve litre gibi ölçü birimleri kabul edildi. *1935 Yılında hafta sonu tatili Cuma’dan Pazar gününe alındı. *24 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu kabul edildi. *Türk Kadınına Siyasi Haklar Verildi. a) 30 Nisan 1930’da belediye seçimlerinde seçmen olma hakkı, b) 26 Ekim 1933’te muhtar seçme ve köy ihtiyar heyetine seçilme hakkı, c) 5 Aralık 1934’te milletvekili seçilme ve seçme hakkı verildi. EKONOMİK ALANDA İNKILAPLAR Tarım *Aşar vergisinin kaldırılması (17 Şubat 1925) *Yüksek ziraat entitüsünün açılması *Toprak repormunun yapılması(1929) *Ziraat bankasının kredi olanaklarını artırılması *Tarım kredi kooperatiflerinin kurulması(1928) Ticaret *İzmir iktisat kongresinin toplanması(18 Şubat – 4 Mart 1923) *İş bankasının açılması(1924) *Kabotaj kanunun kabulu (1 Temmuz 1926) *Takvim, saat ve ölçülerde değişiklik yapılması * Miladi Takvim (1 Ocak 1926) kabul edildi. *Ağırlık ve uzunluk ölçüsü olarak uluslar arası ölçüler olan metre ve gram kullanılmaya başlandı (1 Nisan 1931) *Devletler arası ilişkilerde düzeni sağlayabilmek için hafta tatili Cuma’dan pazara alındı. (1935). Sanayi *Maden tetkik entitüsünün açılması(1935) *Teşvik-i sanayi kanununun kabulü(1926) *1. Beş yıllık kalkınma planının yapılması(1933 – 1938) *Etibank açılması *Sümerbankın açılması(1933) 53 54 V.ÜNİTE ATATÜRKÇÜLÜK Atatürkçülük:Esasları Atatürk tarafından belirlenen,devlet hayatına ,fikir hayatına ,ekonomik hayata ve toplumun temel kurumlarına,devletin rejimine ve işleyişine ait gerçekçi fikir ve ilkelerdir. Atatürkçülük iki bölümde incelenir: I-)Atatürk’ün Ulaşmak İstediği Hedef İlkeler a) Milli egemenlik b) Milli bağımsızlık ve özgürlük c) Milli birlik ve beraberlik d) Yurtta barış dünyada barış e) Çağdaşlık ve Batılılaşma f) Akılcılık ve Bilim g) Vatan ve Millet Sevgisi h) Milli Tarih ve Milli Dil Bilinci II-)Atatürk’ün Siyasal Sistem İlkeleri a) Cumhuriyetçilik b) Halkçılık c) İnkılapçılık d) Laiklik e) Devletçilik f) Milliyetçilik Atatürk’ün Siyasal Sistem İlkeleri,1931 yılında C.H.P’nin kongresinde kabul edilmiş ve 5 Şubat 1937’de de anayasamızın başlangıç maddesinde yer almıştır. Atatürkçülüğün Özellikleri 1. Atatürkçülük tam bağımsızlığı gerektirir.Temelinde milli kültür vardır,dış baskı yoktur. 2. Atatürkçülük ülkenin huzur ve refah içinde olmasını ister 3. Atatürkçülük milli egemenliği savunur 4. Atatürkçülük aklın ve bilimin öncülüğünde çağdaşlaşmak için gerekli ortamı hazırlar,akla ve mantığa uygundur. 5. Dogmalara dayanmaz. Akılcılık ve bilimselliği temel aldığından yeniliklere açık, dinamik bir düşünce sistemidir Durağan değildir,dinamiktir;sürekli kendini yeniler,çağın ve milletin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillenir 6. Devlet yönetiminde Türk Milleti’nin söz ve karar sahibi olmasını esas alır.Türk Milletinin iradesinin üstünde bir güç yoktur. 7. Bazı Avrupa ve Afrika ülkelerinin bağımsızlıklarına da etki yaptığı için evrenseldir. 8. Atatürkçülüğü oluşturan ilkeler bir bütündür. Birbirinin devamı ve tamamlayıcısıdır,birbirinden ayrılmaz tek tek değerlendirilmez,bir bütünü oluşturan öğelerdir. 9. Türk milletinin ihtiyaçlarından, tarihi gerçeklerinden doğmuş, temelinde Türk tarihi ve kültürü olan milli bir düşünce sistemidir Atatürkçü Düşünce Sisteminin Oluşmasında Etkili Olan Olaylar ► Fransız ihtilali'nden sonra demokrasi, eşitlik, adalet, insan hakları, özgürlük ve milliyetçilik gibi kavramların tüm dünyada yaygınlık kazanmaya başlaması ► Osmanlı Devleti'nin, Avrupa devletlerinin gerisinde kalması ve her alanda Avrupa'ya bağımlı hale gelmesi ►Trablusgarp, Balkan ve I. Dünya Savaşlarının kayıplarla sonuçlanması neticesinde Türk halkının büyük acılar çekmesi ► Avrupa devletlerinin ve azınlıkların, Osmanlı topraklarını bölmeyi amaçlamaları ► Mondros Ateşkesi'nin ardından başlayan işgaller karşısında Osmanlı yönetiminin aciz kalması 55 ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCEDE MİLLİ GÜÇ UNSURLARI HER ŞEY GÜÇLÜ BİR TÜRKİYE İÇİN Bir ulusun, ulusal hedeflerine ulaşabilmek amacıyla kullanabileceği maddi ve manevi kaynaklarının toplamına milli güç denir. Milli güç unsurları şunlardır: Siyasi Güç: siyasi güç, devletin gücünü milletten alması ve devlet politikalarının millet iradesine göre belirlenmesi esasına dayanır. Ekonomik Güç: : Ülkenin kalkınması için yararlanılan kaynakları, insan gücünü ve uygulanan ekonomik politikaları kapsar. Askeri Güç:Ülkeyi iç ve dış tehlikelere karşı korumak için oluşturulan askeri güçtür. Askeri gücümüzü Türk Silahlı Kuvvetleri oluşturur. Sosyokültürel Güç Bir ülkede eğitimli, kültürlü ve teknik bilgilerle donanmış insanların oluşturduğu güce, sosyokültürel denir. Milli gücün temel öğesi olan insan iyi yetiştirildiğinde siyasi, ekonomik ve askeri güç de değer kazanır. Sosyokültürel güç; bilim, sanat ve diğer alanlarda gelişmeye yol açar. Bunun bilincinde olan Atatürk, bireyden başlayarak halkı eğitmek ve halkın bilgi düzeyini yükseltmek için çalışmalarda bulunmuştur. CUMHURİYETLE BİR MİLLETİZ ATATÜRK İLKELERİ - Atatürkçülüğün altı temel ilkesi vardır. Bunlar: Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, ve inkılapçılık (devrimcilik)’tır. CUMHURİYETÇİLİK: 1-Devletin rejim şeklidir. 2-Halk egemenliğini esas alır 3-Demokratiktir. 4-Seçme ve seçilme hakkı tüm vatandaşlara verilir. 5-Hükümet ile millet arasında kopukluk yoktur. 6-Bu ilke,bir kişinin,ailenin ya da zümrenin ülke yönetimini ele almayı kabul etmez. Anahtar kelimeleri: Ulusal Egemenlik, Seçim, Ulusal İrade, Çok Partili Rejim, Seçme ve Seçilme Hakkı UYARI:Cumhuriyetçilik İlkesi Doğrultusunda Yapılan İnkılaplar ► TBMM'nin açılması ►1921 ve 1924 Anayasalarının yapılması ► Saltanatın kaldırılması ► Cumhuriyetin ilan edilmesi ► Siyasal partilerin kurulması ► Ordunun siyasetten ayrılması ► Kadınlara seçme ve seçilme haklarının verilmesi Cumhuriyetin Kazandırdıkları Ülkenin bir hanedan tarafından yönetilmesi uygulamasına son verilmiş, vatandaşlar devlet yönetimine eşit olarak katılma imkanı elde etmişlerdir. Temel hak ve özgürlükler devlet güvencesi altına alınmıştır. Herkesin kanun önünde eşitliği sağlanmış, kanunları uygulama görevi bağımsız mahkemelere verilmiştir. 56 Düşünce özgürlüğü sağlanarak, vatandaşlara huzurlu bir hayat sürme olanağı tanınmıştır Gelişmemize engel olan unsurlar ortadan kaldırılarak, çağdaş uygarlığa ulaşmayı sağlayacak bir ortam oluşturulmuştur. 18 yaşını dolduran her Türk vatandaşına seçme ve halk oylamasına katılma hakkı ve sorumluluğu getirmiştir. MİLLİYETÇİLİK: 1-Milletini sevme,onun değerlerini benimseme,başka milletleri küçümsemeden milletini yüceltmek için her türlü fedakarlığa katlanmaktır. 2-Vatanın bütünlüğü ,milletin egemenliği ve bölünmezliği esastır. 3-Atatürk’ün milliyetçilik anlayışında ”Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” ifadesi ile vatandaşlar arasında hiçbir ayrıma izin verilmemiştir.Irkçı değildir ve milletimize saygılı olan tüm milletlere saygı esası vardır 4Kurtuluş Savaşının yapılmasında ve Türk Devle-tinin kurulmasında temel ilke oldu. 5-Bu ilke fedakarlık ve dayanışmayı gerektirir. 6-Irkçılık ve ümmetçiliği ret eder. 7-Milli birlik ve beraberlik esastır. Anahtar Kelimeleri: Ortak vatan, Dil ve kader birliği olmalı, Din ve ırk birliği şart değildir. Uyarı: Milliyetçilik ilkesi doğrultusunda yapılan inkılaplar * Kapitülasyonların kaldırılması * Kabotaj Kanunu'nun çıkarılması (Türk karasularında taşımacılık hakkının Türkiye’ye geçmesi) * Türk Tarih Kurumu'nun kurulması * Türk Dil Kurumu'nun kurulması * Tevhid-i Tedrisat Kanunu(Yabancı okulların ayrıcalıklarının kaldırılarak Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanması) * Yabancı okullarda Türkçe, tarih ve coğrafya derslerinin Türk öğretmenler tarafından okutulması * TBMM’nin açılması * İstiklal Marşının Kabulü * Yabancıların elindekiişletmelerin millileştirilmesi HALKÇILIK: 1Halkın eşitliği esastır. 2Sınıf mücadelesi değil; sosyal dayanışma esastır. 3-Halkın çıkarına ve faydasına göre hareket etmek ve kanun önünde herkesin eşit tutulmasıdır. 4-Hiçbir toplumsal sınıfın üstünlüğünün kabul etmez;toplumu vatanı ve milletiyle bölünmez bir bütün olarak kabul eder. 5Temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alarak devlet yönetimine eşit şekilde katılmalarını sağlar. Anahtar Kelimeleri: Ayrıcalıkların kaldırılması, Eşitlik, Dayanışma, Sosyal devlet. 57 Uyarı: Halkçılık ilkesi doğrultusunda, *Aşar vergisinin kaldırılması *Kıyafet devrimi *Türk Medeni Kanunun kabulü Soyadı kanunu(Lakap ve unvan kalktı) *Kadınlara siyasal haklar tanınıdı(Kadın-erkek eşitliği) *TBMM’nin açılması(Egemenlik halka verilmiştir) *Saltanatın kaldırılması * Azınlıkların Türk vatandaşı kabul edilerek ayrıcalıklarının sona erdirilmesi ve toplumda eşitliğin sağlanması * Sosyal devlet niteliğinin benimsenmesi NOT: Halkçılık ilkesi, hem cumhuriyetçilik hem de milliyetçilik ilkelerinin doğal sonucudur. DEVLETÇİLİK *Ekonomik faaliyetlerin büyük ölçüde devlet tarafından yürütülmesi ve özel teşebbüsün desteklenmesi demektir. *Devletçilik, ekonomik alanda doğrudan doğruya devletin müdahalesini öngören sistemdir. NOT: Devletçilik ilkesi bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra özel teşebbüs desteklenerek liberal (Serbest)bir ekonomi kurulmak istenmişti, ancak sermaye yetersizliği, makine ve yedek parça sorunu, teknik eleman azlığı gibi nedenlerden dolayı özel teşebbüs başarısız oldu. Bu durumda devlet ekonomik hayata müdahale etmek zorunda kaldı. NOT:Devletçilik ilkesi Türkiye’nin o günkü şartlarından doğduğu için Türkiye’ye özgüdür. Anahtar Kelimeleri: Ekonomi, yatırım, kamulaştırma, Bütün yatırımların devlet eli ile yapılması, Özel sektör ve müteşebbisin olmaması. Uyarı: Devletçilik ilkesi doğrultusunda, * I. Beş Yıllık Kalkınma Planının hazırlanması *Sanayi yatırımlarını desteklemek için devletin Sümerbank ve Etibank’ı kurması *Eğitim,sağlık,kültür ve sanat alanlarında yatırımların yapılması * Faiz oranlarının ve temel tüketim mallarının fiyatlarının devlet tarafından belirlenmesi * Devlet bankalarının ve Merkez Bankası’nın kurulması *Kamulaştırma(Devletleştirme )çalışmaları gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır. Devletçilik, halkçılık ilkesinin zorunlu bir sonucudur. Ekonomik kalkınmada bölgeler arası farklılıkların giderilmesinde önemli rol oynamıştır. LAİKLİK *Devlet düzeni ve hukuk kurallarının dine değil, akıl ve bilime dayandırılmasıdır. *Devlet yönetiminin milli egemenlik ilkesi ile çağdaş bilimin ışığında yürütülmesidir. *Atatürk’ün laiklik ilkesi,vatandaşın din,vicdan,ibadet özgürlüğünün sağlamak ve korumak esasına dayanır. Anahtar Kelimeleri: Din ve Devlet işlerinin ayrılması, Akılcılık ve Bilimsellik, 58 Din ve vicdan özgürlüğü, Çağdaşlaşma. Uyarı: Laiklik ilkesi doğrultusunda, * Saltanatın kaldırılması * Halifeliğin kaldırılması * Tevhid-i Tedrisat (eğitim - öğretimin birleştirilmesi) Kanunu'nun çıkarılması * Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması * İbadet yerleri dışında dinsel kıyafet, sembol ve işaretlerle dolaşılmasının yasaklanması * Medeni Kanun'un kabul edilmesi(mecelle Kaldırıldı) * Ekonomi, hukuk, eğitim ve sosyal yaşam gibi her alanda dinden kaynaklanan uygulamalara son verilmesi * 1928de anayasadan, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dini İslâm'dır." maddesinin çıkarılması * 1937'de anayasaya Türk Devleti'nin laik olduğu ifadesinin eklenmesi *Şeriye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılması gibi inkılaplar ve çalışmalar yapılmıştır. İNKILAPÇILIK İnkılap, bir halden başka hale dönüşme, biçim değiştirme, devrim anlamına gelir. Kurumların sürekli olarak yenilenmesi, çağa ayak uydurması anlamına gelir. DURAĞAN değildir. DEĞİŞKEN dir. Sürekli çağdaşlaşma anlamına gelir. Kurumların ihtiyaçlara yanıt verecek duruma gelmesini sağlar Anahtar Kelimeleri: **Devrim, İnkılap **Çağdaşlaşma **Değişim **Yenilik. NOT:Yapılan bütün inkılaplar inkılapçılık ilkesiyle ilgilidir BÜTÜNLEYİCİ İLKELER : 1 Ulusal egemenlik (Cumhuriyetçilik – Egemenliği milletin kullanması) 2 Ulusal birlik, beraberlik ve ülke bütünlüğü (Milliyetçilik) 3 Ulusal bağımsızlık 4 Yurtta barış, dünyada barış (Dış siyaset, kalkınma amaçlı) 5 Bilimsellik ve akılcılık (Rasyonalizm) 6 Çağdaşlık ve batılılaşma (İnkılapçılık) 7 İnsan ve insanlık sevgisi (Dünya milletleri akrabadır) Atatürk İlke Ve İnkılaplarının Dayandığı temel Esaslar: 1- Milli tarih bilinci 2- Vatan, millet sevgisi 3- Akılcılık ve bilimsellik prensibi güvenmek 5- Barışçılık prensibi 6- Milli bağımsızlık 7- Egemenliğin millete ait olması 9- Çağdaş uygarlık düzeyine yükselme 10- Milli kültürün geliştirilmesi 4- Türk milletine inanmak ve 8- Milli birlik ve ülke bütünlüğü 11- Milli dil 59 Milli Tarih Bilinci ve Milli Dil Tarihi olmayan millet köksüz bir ağaca benzer, güçlü bir rüzgar karşısında yıkılır gider. Türk tarihinin, uygarlığın en eski çağlarına kadar uzanması her Türk için onur ve gurur kaynağıdır. Atatürk, tarihte büyük devletler kurmuş, dünya medeniyetine önemli katkılarda bulunmuş Türk milletinin, geçmişten aldığı güçle, çağdaşlaşma yolunda bütün gücünü ortaya koyacağına inanmıştır. Milli dil, milli birliğin başta gelen unsurlarından biridir. Bu nedenle, milli dilimiz olan Türkçeyi koruyarak, çağın gereklerini karşılayacak şekilde gelişmesine yardımcı olmalıyız. Atatürk bu konu ile ilgili olarak "... Türk milletindenim diyen insanlar her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır..." demiştir. Bağımsızlık ve Özgürlük Tarih boyunca kendi vatanında bağımsız yaşamış olan Türk milleti, başkalarının egemenliği altında yaşamaktansa ölmeyi yeğlemiştir. Atatürk, "Biz, milli sınırlarımız içinde özgür ve bağımsız yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz." diyerek bağımsız ve özgür yaşamaya verdiği önemi göstermiştir. Vatan ve Millet Sevgisi Atatürkçülüğün en önemli unsurlarından biri de vatan ve millet sevgisidir. Atatürk'ün, "Yurt toprağı! Her şey sana feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz." ve "Ne mutlu Türk'üm diyene!" sözleri vatanına ve milletine karşı beslediği hayranlık ve şükran duygularını ifade etmektedir. Türk Milletini Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Üzerine Çıkarma Hedefi Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen inkılapların büyük bir kısmı çağdaşlaşma ve Batılılaşma hedefini taşımıştır. Bu doğrultuda Türk milleti de çağdaş uygarlık düzeyini yakalamayı hatta daha ileriye gitmeyi hedeflemiştir. Egemenliğin Millete Ait Olması Atatürk henüz daha Kurtuluş Savaşı'nın başında alınan, "Milli kuvvetleri etkili, milli iradeyi hakim kılmak esastır." kararı ile egemenliğin millete ait olduğunu vurgulamıştır. TBMM'nin açılması, saltanatın kaldırılması ve cumhuriyeti ilanı gibi inkılaplarla egemenlik hakkı kesin olarak millete verilmiştir. Milli Birlik ve Beraberlik, Ülke Bütünlüğü Milli birlik ve beraberlik, milletçe birliği, bir arada yaşamayı ifade eder. Böylece milletin sevgi ve saygı ile birbirine bağlanmasını, ortak ideallere yönelik olarak varlığını devam ettirmesini sağlar. Milli birlik ve beraberlik aynı zamanda ülke bütünlüğünün korunmasını gerektirir. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, Türk milletinin birlik ve beraberlik içinde yaşamasını, hiçbir bölücü unsura yer vermemesini gerektirir. Milli Kültürün Geliştirilmesi Yabancı kültürlerin benimsenmesi milli varlığımızı tehlikeye düşürür, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamamızı engeller. Atatürk, Batı'nın tekniğinden ve biliminden yararlanırken milli kültürümüzü de korumamız gerektiğini belirtmiştir. Atatürk İlkelerinin Ortak Özellikleri: 1- Kaynağı Türk milli kültürdür 2- Taklitçi değildir.Kabul edilmesinde dış baskı ve zorlama yoktur 3- Evrensel ve barışçıdır 4- Türk milletinin ihtiyaçlarından doğmuştur 5- Akılcı ve bilimseldir 6- Hak ve hürriyetleri koruyucudur 7- Birbiriyle uyumlu ve birbirini tamamlayıcıdır 8- Uygulamaya yansımıştır 9- Laik düşünce ve hukuka dayanır 10- Milli egemenlik ve bağımsızlık temeline dayanır 60 VI. ÜNİTE ATATÜRK DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI VE ATATÜRK’ÜN ÖLÜMÜ Türk Dış Politikasının Temel İlkeleri İttifaklara önem verilmesi Devletlerin eşitliği prensibine uyulması Barışçıdır: Türkiye, Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesi çerçevesinde, devletlerarası sorunların çözümünde eşitliğe dayanan dostluklar ve ittifaklar kurmayı amaçlar. Bağımsızdır: Ülkemiz bağımsızlığını her şeyin üstünde tutarken, diğer devletlerin dış politikalarından ve yönetim sistemlerinden etkilenmez Siyasi ve ekonomik bağımsızlığın korunmasına önem verir. Gerçekçidir: Dış siyasette Türkiye dünyadaki siyasi ve ekonomik gelişmeleri göz önünde bulundurarak gerçekleştirmeyi amaçladığı hedeflere yönelir. Hukuka Bağlıdır: Devletlerarasındaki meselelerin hukuki yollardan, diplomasi yoluyla ve eşitlik ilkesi ile çözümlenmesi, Türkiye’nin benimsediği bir yoldur. Milli Güce Dayalıdır: Türkiye, ülke menfaatlerini ve kendi halkını dikkate alan, bilim ve teknolojiyi rehber kabul eden milli bir dış politika takip eder. Milli çıkarların korunmasına önem verir 1923-1930 DÖNEMİ ■ Türkiye'nin dış politikası, Lozan'dan geriye kalan sorunların çözülmesine ve Lozan'da alınan kararların uygulanmasına yönelik olmuştur. 1923-1930 döneminde; Musul sorunu, dış borçlar, yabancı okullar ve nüfus mübadelesi konuları Türkiye'nin dış politikasında belirleyici olmuştur. IRAK SINIRI VE MUSUL MESELESİ Lozan Barış Antlaşması'yla Musul sorunu çözüme kavuşturulamamıştır. Türk Hükümeti, Musul halkının çoğunun Türk olmasından dolayı Musul'un kendisine bırakılmasını istiyordu. İngiltere ise bölgenin zengin petrol yataklarına I sahip olması ve ekonomik çıkarları dolayısıyla Musul« topraklarını bırakmak istemiyordu. Lozan'da Musul sorununun iki taraf arasında yapılacak karşılıklı görüşmelerle halledilmesine karar verilmişti. İkili görüşmeler sırasında bir çözüm sağlanamamış ve durum Milletler Cemiyetine götürülmüştü. İngiltere'nin uzlaşmaz tutumu üzerine Türkiye, bölgeye müdahale kararı almış, fakat bu sırada Şeyh Sait İsyanı'nın çıkması, müdahalenin gerçekleşmesini engellemişti. Sonuç olarak 5 Haziran 1926'da iki ülke arasında Ankara Antlaşması imzalanmış ve Musul sorunu çözülmüştür.Türkiye, Şeyh Said isyanıyla uğraştığı için gerekli askeri müdahalede bulunamadı. Ankara Antlaşması (1926) Türkiye ile İngiltere arasında yapıldı. Musul, İngiliz mandasındaki Irak'a verildi. Musul'un petrol gelirlerinin % 10'u yirmi beş yıllığına Türkiye'ye verildi. Türkiye beş yüz bin İngiliz sterlini karşılığı bu hakkından vazgeçti. Önemi Türk—İngiliz anlaşmazlığı sona erdi. Musul'un kaybıyla Misak-ı Milli'den taviz verildi. Musul’daki Türkleri koruyucu kararlar alınmadı. DIŞ BORÇLAR SORUNU Fransa ile aramızda sorun oldu. Türkiye'den alacağı en fazla devlet olan Fransa, borçların altın olarak ödenmesini istedi. Türkiye ise borçların kağıt para olarak ve Fransız frangı şeklinde ödenmesini kabul ettirdi. Türkiye borçların ana parasını 1954'e, faizlerini ise 1984'e kadar ödedi. 1929'da başlayan dünya ekonomik bunalımı Türkiye'nin borçlarını geç ödemesinde etkili oldu. 61 YABANCI OKULLAR SORUNU Avrupalı devletler kapitülasyonlar aracılığıyla Osmanlı Devleti'nde pek çok farklı okullar açmışlar ve çeşitli haklara sahip olmuşlardır. Bu okullar, zamanla Osmanlı Devleti'ne karşı bazı zararlı faaliyetlerde bulunmaya başlamışlardır. Lozan Barış Antlaşması'yla; bu okullarla ilgili tek yetkili kurumun TBMM olmasına karar verilmiş ve bu okulların eğitim sistemini düzenleme yetkisi TBMM'ye verilmiştir. 3 Mart 1924 tarihinde Tevhidi-Tedrisat Kanunu'nun çıkarılmasıyla tüm okullar Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Lozan'da yabancı okulların Türk milli eğitim sistemine bağlanması kararlaştırılmış, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile de bu durum pekiştirilmiştir. Fransa ile papalık yabancı okullarda Türk öğretmenlerin görev yapmasına ve bazı derslerin Türkçe okutulmasına karşı çıktılar. Türkiye, bu sorunun kendi iç meselesi olduğunu bildirdi. Bu okullarda tarih, coğrafya, Türkçe derslerinin Türk öğretmenlerce okutulması, Türk müfettişlerince denetim yapılması kararlaştırıldı. NÜFUS MÜBADELESİ (NÜFUS DEĞİŞİMİ) SORUNU Nüfus mübadelesi Yunanistan'la aramızda sorun olmuştur. Lozan Antlaşması'na göre İstanbul Rumlarıyla Batı Trakya Türkleri hariç diğer Türk ve Rumların yer değiştirmesi kararlaştırılmıştı. Yunanistan, özellikle İstanbul'da daha çok Rum bulundurmak istiyordu. Sorun, Milletler Cemiyeti ve Lahey Adalet Divanı'nda da çözümlenemedi Türk-Yunan ilişkilerini bu durum gerginleştirdi. Türkiye ile Yunanistan 10 Haziran 1930'da antlaşma yaptı. İstanbul Rumlarının ve Batı Trakya Türklerinin yerleşme tarihlerine bakılmaksızın yerlerinde kalmaları kabul edildi. Atatürk'ün sağlığında Türkiye ile Yunanistan arasında yakınlaşma doğdu. Yunan Başbakanı Venizelos Türkiye'yi ziyaret etti. Türk - Yunan ilişkileri 1954 yılına kadar sürecek iyi ilişkiler dönemine girdi. 1954 yılında ortaya çıkan Kıbrıs sorunu, Türk-Yunan ilişkilerinin yeniden bozulmasına neden olmuştur. 1930-1939 DÖNEMİ 1929'da başlayan dünya ekonomik bunalımı liberal eğilimlere karşı tepkilere neden olmuş, otoriter rejimler güçlenmiştir. (Komünizm, Faşizm, Nazizm gibi) Almanya ve İtalya'nın saldırgan politikaları Türkiye'nin dış güvenliğini tehlikeye düşürmüş ve ittifak arayışlarına yöneltmiştir. TÜRKİYE'NİN MİLLETLER CEMİYETİ'NE GİRMESİ 18 Temmuz 1932 Cemiyet I. Dünya Savaşı'ndan sonra uluslar arası sorunları barışçı yollarla çözümlenmesi için itilaf devletleri tarafından kurulmuştur. Türkiye, dünya barışına verdiği önemi göstermek ve yurtta sulh, cihanda sulh ilkesini gerçekleştirmek amacıyla Milletler Cemiyeti'ne üye oldu. BALKAN ANTANTI - 9 Şubat 1934 Dünya Savaşı'ndan sonra imzalanan antlaşmalar kalıcı bir barış sağlayamamıştır. Avrupa'da devam etmekte olan silahlanma yarışı ve Almanya ile İtalya’nın yayılmacı politikaları Balkanları ve Orta Doğu'yu tehdit etmekteydi. Bu gelişmeler karşısında Milletler Cemiyeti kuruluş amacına uygun olarak devletler arası anlaşmazlıkları çözmede etkisiz kalmıştır. Bu gelişmeler üzerine Türkiye, Yunanistan,Yugoslavya ve Romanya arasında Balkan Antantı imzalanmıştır. 62 Bu antlaşmayla Balkan ülkeleri karşılıklı olarak sınırlarını güvence altına almayı ve çıkabilecek tehlike-leri birlikte önlemeyi amaçlamışlardır. Bulgaristan Balkanlardaki emellerinden dolayı ittifaka katılmamıştır. Arnavutluk ise İtalya'dan çekindiği için tarafsız kalmıştır. Türkiye, Balkan Antantı'nı imzalayarak batı sınırını güvence altına almıştır. Dünya Savaşı'nın çıkması üzerine ittifak dağılmıştır. MONTRÖ BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ – 20 Temmuz 1936 Lozan'da Boğazlar sorunu Türkiye'nin aleyhine çözümlenmiş, tam egemenlik hakkı verilmemişti. Lozan Barış Antlaşması'nda Boğazların yönetiminin Türkiye'nin başkanlığını yapacağı uluslararası komisyona verilmesi ve Boğazların her iki yakasında asker bulundurmaması Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını sınırlandırmaktaydı. 1930'lu yıllarda Almanya'nın hızla silahlanması, İtalya'nın Habeşistan'ı işgali, Japonya'nın Mançurya'ya saldırması karşısında Milletler Cemiyeti hiçbir şey yapamadı. Türkiye'nin isteği ile İsviçre'nin Montrö şehrinde bir konferans toplandı. Konferansa katılanlar; Türkiye - Yunanistan - İngiltere - Fransa - Sovyet Rusya -Yugoslavya - Japonya İtalya 1938'de bu sözleşmeyi imzalamıştır. Rusya'nın karşı çıkmasına rağmen İngiltere ve Fransa'nın desteğiyle Türkiye'nin boğazlardaki hakimiyeti kabul edildi. Boğazlar komisyonu kaldırılarak yetkileri Türkiye'ye devredildi. Ticaret gemileri serbest geçebilecekti. Boğazların iki yakasındaki askersiz yerlere asker yerleştirilebilecekti. Barış zamanında ticaret gemilerinin geçişine izin verilecek, Savaş gemilerinin geçişine sınırlandırmalar getirilecek, Savaş durumunda Türkiye isterse Boğazları kapatabilecektir. Önemi: Boğazlar kesin olarak Türkiye'nin kontrolüne girdi. Türkiye'nin Akdeniz'deki güvenliği artmıştır. Boğazlar Sorunu, Misakı Millî'ye uygun bir şekilde çözüme kavuşturulmuştur. SADABAT PAKTI (8 Temmuz 1937) 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan'a saldırması, Akdeniz ve Ortadoğu güvenliğinin tehlikeye düşmesine neden olmuştur. Bu yüzden Balkan Antantı'na benzer bir antlaşmanın Orta Doğu'da da gerçekleştirilmesi için faaliyetlere başlanmıştır. Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre üye ülkeler; Karşılıklı olarak birbirlerinin sınırlarına saygılı olmayı, İç işlerine karışmamayı, Ortak çıkarlar doğrultusunda dostluk ve iş birliklerini geliştirmeyi kabul etmiştir. Bu antlaşma ile Türkiye, doğu sınırlarının güvenliğini sağlamış oldu. HATAY SORUNU VE SONUCU - 1939 1921 yılında TBMM ile Fransa arasında imzalanan Ankara Antlaşmasıyla Hatay, Fransa mandası durumundaki Suriye sınırlarında kalmıştır. Ayrıca burada yaşayan Türklere geniş haklar tanınmış ve bölgede özerk bir yönetim uygulanmıştır. Hatay'ın Türk toprakları dışında kalması Misakı Millî’den taviz verildiği anlamına gelmekteydi. Mustafa Kemal bu yüzden Hatay'ın anavatana katılması gerektiğini savunmuş ve çeşitli girişimlerde bulunmuştur. M. Kemal Adana'da yaptığı bir konuşmada, "Kırk asırlık Türk yurdu, düşman elinde esir kalamaz." diyerek ileride Hatay'ın ana vatana katılacağının müjdesini vermiştir. 63 1936 yılında Fransa, Suriye'deki manda yönetimine son verdi ve buralardan çekildi. Ancak Hatay'ın durumu belirsizliğini korudu. Bunun üzerine Türkiye, Milletler Cemiyetine başvurarak sorunun çözülmesini istemiştir. Türkiye ile Fransa arasında yapılan ikili görüşmelerden sonra Türkiye'nin önerdiği, "Hatay'ın geleceğini buradaki halkın belirlemesi" ilkesi kabul edildi. Hatay'da bağımsız bir Türk devletinin kurulması kararlaştırıldı. Bir anayasa hazırlandı ve seçimler yapıldı. Ardından Hatay Bağımsız Cumhuriyeti kuruldu. (2 Eylül 1938). Misak-ı Milli'ye son katılan toprak Hatay'dır. Bağımsız Hatay Cumhuriyeti'nin devlet başkanlığını Tayfur Sökmen yapmıştır. ATATÜRK'ÜN ÖLÜMÜNÜN, YURTİÇİ VE YURT DIŞINDAKİ YANKILARI Son Günleri ve Ölümü Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, hayatı boyunca milletine her alanda hizmet etti. Milletin huzuru, güveni ve mutluluğu için çalıştı. Atatürk'ün hastalığı ile ilgili ilk şikâyetleri 1937 yılında başladı. Fakat doktorlar bu hastalığın teşhisini uzun bir süre koyamadılar. 1938 yılında Yalova Kaplıcalarına dinlenmek için gittiğinde kaplıcadaki doktor, Atatürk'ün hastalığının siroz olduğunu belirledi. Hastalığın teşhisi geciktiği için hastalığın ilerlemesi engellenemedi. Buna rağmen Atatürk'ün hastalığı Türk milletinden ve dünyadan gizlendi. Çünkü, Hatay'ın ana vatana katılması çalışmaları devam ederken Atatürk'ün hastalığının duyulması, Türkiye için olumsuz bir gelişme olurdu. Atatürk, ömrünün son yıllarında yoğun olarak Hatay sorunu ile ilgilendi. Hataylılara yalnız olmadıklarını bildirmek ve Türk devletinin gücünü diğer ülkelere göstermek isteyen Atatürk, 1938 yılında Mersin ve Adana gezilerine çıktı. Bu gezilerde ordunun tatbikatlarını ve geçit törenlerini hasta olmasına rağmen ilgi ile izledi. Geziden sonra Ankara'ya döndü. Hem tedavi olmak hem de dinlenmek için İstanbul'a gitti. Doktorlar onun sağlığına kavuşması için yoğun bir çaba harcadılar. İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı yerine Savarona yatında kalmayı tercih etti. Atatürk doktorların dinlenmesi yolundaki ısrarlarına rağmen ülke işleriyle ilgilenmeye devam etti. Hastalığın iyice ilerlemesi üzerine Dolmabahçe Sarayı'nda dinlenmeye alındı. Atatürk 2 Eylül 1938 tarihinde hasta yatağında yatarken Hatay'ın bağımsız bir devlet olduğu haberini alınca buna çok sevindi. Atatürk'ün hastalığı ciddiyetini korumaya devam ediyordu. Kendisini iyi hissettiği bir gün noter çağırarak vasiyetnamesini hazırlattı. Atatürk vasiyetnamesinde, malvarlığının büyük bir bölümünü kendisi tarafından kurulan Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumuna bağışladı. Atatürk, cumhuriyetin ilanının on beşinci yıl dönümünü hasta yatağında geçirdi. Çok arzu ettiği hâlde, Ankara'ya gidip cumhuriyet törenlerine katılamadı (29 Ekim 1938). Türk ordusuna gönderdiği mesaj, dönemin başbakanı Celal Bayar tarafından okundu. Bu mesajda, Türk ordusuna Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği kahramanlıktan dolayı teşekkür etti. Ayrıca Türk milletini ve cumhuriyeti, modern silahlarla donanmış Türk ordusuna emanet ediyordu. 1 Kasım 1938'de cumhurbaşkanı tarafından yapılması gelenek hâline gelen TBMM'nin yeni yılı açılış konuşmasını, Atatürk'ün yerine yine başbakan yaptı. Atatürk'ün hastalığı, kasım ayının ilk haftasından itibaren normal seyrinden çıkarak şiddetlendi.Nihayet korkulan an geldi ve Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 perşembe günü saat dokuzu beş geçe öldü. Kara haber, memleketin her köşesini derin bir yasa boğdu. Ayrıca dünyada geniş bir yankı uyandırdı. Bu büyük üzüntüye rağmen, devlet iş!erinde herhangi bir aksamaya meydan vermemek en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü, cumhurbaşkanı seçildi (11 Kasım 1938). 16 Kasım günü, Atatürk'ün Türk bayrağına sarılı tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın tören salonunda katafalka konularak ziyarete açıldı. Üç gün üç gece, gözü yaşlı insan seli ona duyduğu saygı, minnet ve bağlılığı ifade etmeye çalıştı. 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından cenaze namazı kıldırıldı. Daha sonra naaşı Yavuz Zırhlısı'na konuldu. Türk donanması ve yabancı gemilerin eşliğinde İzmit'e getirildi. Buradan Ankara’ya gönderildi. 20 Kasım'da Ankara'ya getirilen cenazeyi binlerce insan gözyaşları içinde karşıladı. Naaşı TBMM’de bir katafalka konuldu. Ertesi gün yapılan devlet törenine binlerce vatandaşımızın yanı sıra, birçok sayıda yabancı devlet temsilcisi katıldı.Törenden sonra Atatürk'ün naaşı Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre konuldu. 64 Atatürk'ün naaşı 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’e nakledildi. Atatürk’ün Ölümü (10 Kasım 1938): - Bütün hayatını Türk milletinin huzur ve mutluluğu için çalışmakla geçiren ve Kurtuluş Savaşının kazanılmasında önemli yere sahip olan M. Kemal Atatürk’ün sağlığı 1937 yılları sonunda bozulmaya başladı. - 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayında öldü. Naaşı Anıtkabir yaptırılana kadar Ankara’daki Etnografya Müzesinde kaldı. 10 Kasım 1953’te Anıtkabire nakledildi. Anıtkabir projesini çizen kişiler Emin Onat,Orhan Arda’dır - Bütün mal varlığını Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumuna bıraktı. 65 VII.ÜNİTE ATATÜRK'TEN SONRA TÜRKİYE: II. DÜNYA SAVAŞI VE SONRASI M. Kemal Atatürk, dış politikada "Yurtta barış,dünyada barış!" ilkesini benimsemiştir. Bu politika doğrultusunda Türkiye, cumhuriyetin ilanından sonra çevresindeki ülkelerle dostluk antlaşmaları imzaladı. Almanya ve İtalya'nın yayılmacı politikaları karşısında Türkiye, Balkan Antantı ve Sadabat Paktı gibi dostluk antlaşmalarını imzaladı. Atatürk'ün İkinci Dünya Savaşı'nın çıkacağını rceden tahmin ederek gerekli önlemler alması ve barış amaçlı bir politika izlemesi Türkiye'nin bu savaşta doğru kararlar almasını sağlayacaktı. II. DÜNYA SAVAŞI (1939 - 1945) II. Dünya Savaşı'nın Nedenleri 1.I.Dünya Savaşı sonucu Almanya ile imzalanan Versay Antlaşması 2. I. Dünya Savaşı'ndan sonra sınırların çizilmesinde milliyetçilik anlayışına dikkat edilmedi. Bu nedenle etnik çatışmalar ve sınır sorunları ortaya çıktı. 3. İtalya Birinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkmasına rağmen amaçlarına ulaşamadı. İtilaf Devletleri tarafından ikinci sınıf bir devlet gibi davranılması İtalya'yı saldırgan bir devlet hâline getirdi. Yönetimi ele geçiren Mussolini'nin İtalya'yı büyük devlet yapmak istemesi, II. Dünya Savaşı'nın nedenlerinden biri oldu. İtalya’nın ve Japonya’nın sömürgecilik faaliyetleri. Savaşın Gelişimi MİHVER DEVLETLER: ALMANYA, JAPONYA, İTALYA MÜTTEFİK DEVLETLER: İNGİLTERE, SSCB, FRANSA, ABD Almanya'da iktidara gelen nazi yönetimi, üstün Alman ırkı, düşüncesini savunmuş, Versay Barış Antlaşmasını tanımadığını ilan etmiş ve işgallere başlamıştır. Avusturya ve Çekoslovakya Alman işgaline uğramıştır. Mihver Grubuna karşı, İngiltere ve Fransa "Müttefik Devletler" grubunu kurmuşlardır. Bu gruba daha sonra Rusya ve ABD'de katılmıştır. Almanya, Rusya ile tarafsızlık anlaşması imzalamış ve 1939 yılında Polonya'ya savaş açmıştır. İngiltere ve Fransa, Polonya'ya güvence vermişler, Polonya da Almanya'ya savaş ilan etmiş, böylece II. Dünya Savaşı başlamıştır. Savaşın başlamasıyla Almanya işgal ettiği Polonya topraklarını Ruslarla paylaşmıştır. Daha sonra Almanlar; Danimarka, Norveç, Hollanda ve Fransa'yı işgal etmiştir. İtalya ise Arnavutluk'u işgal etmiş, Yunanistan'a saldırmış fakat başarılı olamamıştır. Bunun üzerine Almanya, Balkanlara yönelmiş,Macaristan, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya’yı işgal etmiştir. Almanların Balkanları tehdit etmesi üzerine Rusya, müttefik grubuna geçmiştir. Japonların ABD'nin Pearl Harbour üssüne saldırması üzerine ABD de Müttefik Grubunda savaşa katılmıştır. Savaşın Sona Ermesi Almanya ve İtalya, ABD'nin Akdeniz çıkarması sonrasında geri çekilmek zorunda kalmıştır. 1944'de müttefiklerin Sicilya'ya asker çıkarmaları ve İtalya'ya geçmeleri üzerine İtalya teslim olmuştur(Mussolini Hükümeti düşmüştür.) 1944 Haziran'ında müttefikler Fransa’nın kuzey bölgelerine çıkarma yapmışlar ve Almanya sınırlarına ilerlemişlerdir. Ruslar Almanları, Polonya ve Rusya’dan çıkarmaya başlamıştır. Almanya 1945'te ateşkes istemiştir. II. Dünya Savaşı Mihver Devletlerinin yenilgisiyle sona ermiştir. Yalnız kalan Japonya, savaşa devam etmiş, Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atom bombası atılmasıyla teslim olmak zorunda kalmıştır. 66 II. DÜNYA SAVAŞI'NIN SONUÇLARI Savaşı demokrasiyi savunan devletler kazanmış ve Avrupa'da demokrasi rejimi yaygınlaşmıştır. Demokratik Avrupa devletleriyle birlikte hareket eden Türkiye'de de demokratik hayata geçilmiştir. Sömürgecilik dönemi sona ermeye başlamış ve sömürge altındaki Hindistan, Mısır, Pakistan, Cezayir, Tunus ve Libya bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Milletler Cemiyeti'nin yerine, Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmuştur. Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler gelişmiş, Türkiye Sovyet Rusya'dan uzaklaşarak ABD'ye yakınlaşmıştır. Almanya ve İtalya’nın işgal ettiği Balkan ve Doğu Avrupa ülkeleri, Rusya'nın denetiminde yeniden kurulmuştur. Rusya, komünist rejimini bu ülkelere taşımış, ABD ile birlikte dünyanın en büyük iki devleti haline gelmiştir. .Almanya ikiye bölündü. Doğusunda Rusya, batısında ABD, Fransa, İngiltere denetim kurdular (1990'da Almanya Devleti birleşmiştir.). Dünya devletleri iki gruba ayrıldı. Sovyetler Birliği öncülüğünde Varşova Paktı, ABD öncülüğünde Nato kuruldu. Dünya barışını korumak amacıyla Birleşmiş Milletler kuruldu (1948). İngiltere ve ABD'nin desteğiyle Filistin'de İsrail devleti kuruldu (1948). Türk - Amerikan ilişkileri gelişti. Devletler arasındaki rekabet savaştan sonra da devam etti. TÜRKİYE'NİN SAVAŞTAKİ TUTUMU Türkiye İkinci Dünya Savaşı öncesinde dünya devletlerine karşı dost bir politika izliyordu. Ancak, İtalya ve Almanya'nın yayılmacı politikalarına karşı İngiltere ve Fransa'ya daha yakın durmaya çalışıyordu. Türkiye bu savaşta toprak bütünlüğünü kazanmayı ve tarafsız kalmayı amaç edinmişti. Müttefik ve Mihver Grubu devletleri Türkiye'yi kendi saflarına çekmek için her yolu denediler. Türkiye savaşın başından itibaren Müttefik Devletlerle ile yakın ilişkiler kurmaya özen gösteriyordu. Ancak müttefiklerin bütün ısrarlarına rağmen savaş girmeme konusundaki tutumunu da sürdürüyordu. 4-11 Şubat 1945'te ABD, İngiltere ve Sovyet Rusya'nın katıldığı Yalta Konferansında, II. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulacak olan Birleşmiş Milletle Teşkilatı'na katılmak için 1 Mart 1945'e kadar Almanya ve Japonya'ya savaş açmak şartı getirildi. Bu gelişme üzerine Türkiye 23 Şubat 1945'te Japonya ve Almanya'ya savaş ilan etti. Türkiye, böylece hem II. Dünya Savaşı'ndan sonra dünya siyasetinde söz sahibi olma imkanı elde etmiş, hem de Avrupa'nın demokratik devletleriyle yakınlaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı'nın Türkiye üzerinde olumsuz sonuçları da oldu. Ülkemiz insanı, yanı başında yaşanan bu savaş sebebiyle sıkıntılı günler yaşadı. Çünkü Türkiye her an savaşa girecekmiş gibi hazırlık yaptığı için tarım, sanayi ve ekonomi alanlarında duraklama dönemi yaşadı. İkinci Dünya Savaşı Sırasında Türkiye'de Alınan Önlemler Bütün illerde hava saldırısı tehlikesine karşı karartma uygulaması başlatılmıştır Almanların işgal tehlikesine karşı sivil savunma önlemleri alınmıştır. Tahıl stoklarına el konmuş, ekmek, zeytin, şeker gibi ürünler karneyle verilmeye başlanmıştır. Buğday unundan pasta ve benzeri ürünlerin yapılması yasaklanmıştır. UYARI:ikinci Dünya Savaşı döneminde büyük şehirlerde kimin ne kadar ekmek alacağı hükümet tarafından belirleniyordu. Bu amaçla ekmek karnesi düzenlenmişti. Herkesin aldığı günlük ekmek miktarı karnesine işleniyordu. Bu dönemde zeytin ve şeker gibi ürünler de karneyle veriliyordu. Bu uygulamaya yol açan esas etken savaş şartlarından dolayı temel gıda ürünlerini tasarruflu bir şekilde kullanma isteğiydi. Bu durum savaşın, savaşa girmeyen ülkeleri de ekonomik ve sosyal yönden olumsuz etkilediğini göstermektedir. İstanbul'da özel otomobillerin trafiğe çıkması yasaklanmış, daha sonra bu yasak ticari araçları da kapsayacak şekilde genişletilmiştir. Savaş şartlarının getirdiği ekonomik sıkıntıları aşmak için yeni vergiler konmuştur. Tifo ve kolera gibi salgın hastalıkları önlemek amacıyla çalışmalar yapılmıştır. Askeri harcamalar artırılmıştır. Karadeniz'deki Türk gemi seferleri durdurulmuştur. Radyo yayınlarında kesinti yapılmıştır. Belli bölgelerde gece 23.00'dan sonra sokağa çıkma yasağı getirilmiştir. 67 UYARI:İkinci Dünya Savaşı sırasında alınan bu önlemlerle seyahat etme, haber alma ve ekonomi alanındaki hak ve özgürlükler sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırmanın amacı kamu güvenliği ve sağlığını korumaktır. Çünkü yaşama hakkının korunması diğer hak ve özgürlüklerden daha önemlidir. o o o o o o o o TÜRKİYE'DE DEMOKRASİNİN GELİŞMESİ 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılmasıyla demokrasi yolunda en önemli adımlardan biri atılmış oldu. 1923 ile 1930 yılları arasında çok partili hayata geçiş denemeleri yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı. 1930'dan sonra Türkiye'de tek partili rejim 1946 yılına kadar devam etmişti. İkinci Dünya Savaşı'nın Batı demokrasilerinin zaferiyle sonuçlanması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisinde birkaç milletvekili siyasi hayatımızda demokratik usullerin kabul edilmesini istemeye başlamıştır. Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan 7 Ocak 1946'da Demokrat Parti’yi kurdular. 1945 yılından sonra Millî Kalkınma ,Millet Partisi ve Türkiye Köylü Partisi kurulmuştur. 1946 yılından sonra çok partili rejim uygulamasına geçilmiş, böylece demokrasi alanında önemli bir adım atılmıştır. 14 Mayıs 1950 seçimleri cumhuriyet tarihinde demokrasinin gelişmesi bakımından büyük bir ilerleme olmuştur. Çünkü bu seçimde millî egemenlik en iyi şekilde temsil edilmeye başlanmıştır. ÇATIŞMA YOK AMA... Amerika ve Sovyet Rusya liderliğinde Batı ve Doğu blokları arasında gelişen, açık ama silahlı mücadeleye dönüşmeyen sınırlı çekişmeye soğuk savaş adı verilmiştir. UYARI:"Soğuk savaş" deyimi ilk kez 1947 yılında Amerika'da kongredeki bir görüşme sırasında ABD'li maliye ve başkanlık danışmanı Bernard Buruch tarafından ifade edilmiştir. II. Dünya Savaşı sonunda Amerika Birleşik Devlet/eri ve Sovyet Rusya iki süper güç olarak ortaya çıktılar. Bu durumun ortaya çıkmasında dünya siyasetinde söz sahibi devletlerden Almanya, italya ve Japonya'nın II. Dünya Savaşı'nda yenilmeleri, savaşın galiplerinden İngiltere ve Fransa'nın da bu süreçte her bakımdan yıpranmaları etkili olmuştur. Sovyet Rusya II. Dünya Savaşı'ndan sonra yayılmacı bir politika takip ederek komünizm rejiminin Balkanlar ve Orta Avrupa'da yerleşmesi için mücadele etmiştir. Rusya'nın komünizm ideolojisini bütün dünyaya yaymak istemesi demokrasi ile yönetilen ABD'yi ve Avrupa devletlerini endişelendirmiştir. II. Dünya Savaşı'ndan sonra oluşan yeni durum ABD'nin önderliğinde demokratik Batı Avrupa devletlerinden oluşan Batı Bloğu'nu ve Sovyet Rusya'nın önderliğinde Doğu Avrupa ve Balkan devletlerini içine alan Doğu Bloğu'nu ortaya çıkarmıştır. Soğuk Savaş Dönemi'nde nükleer silahların gelişmesi yüzünden ABD ve Sovyet Rusya silahlı olarak karşı karşıya gelmekten kaçınmışlardır. Taraflar arasında rekabet daha çok siyaset, ekonomi ve propaganda alanlarında sürdürülmüştür. Truman Doktrini ve Marshall Planı SSCB'nin Doğu Avrupa'da yayılması üzerine ABD Başkanı Truman, Sovyet tehdidi adı altındaki ülkeleri ekonomik ve askeri açıdan güçlendirmek için kendi adıyla anılan Truman Doktrini'ni ortaya atmıştır (1947). Bu doktrin çerçevesinde yapılan ekonomik yardımlara Marshall Planı denmiştir. Marshall Planı çerçevesinde Türkiye'nin de içinde olduğu 16 ülkeye yapılan yardımlar daha çok askeri araç gereçleri kapsıyordu. NATO'NUN KURULMASI II. Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa devletleri savaşın yıkıntılarını temizleyip ekonomilerini güçlendirmeye çalışırken, Sovyetler Birliği genişleme politikasını sürdürüyordu. Sovyetler Birliği, 1948 yılında 456.000 km2 toprağı kendi sınırlarına katmıştı. Ayrıca 983.000 km2 üzerindeki yedi ülkede kendi kontrolünde komünist yönetimlerin kurulmasını sağlamıştı. Batı Avrupa ülkeleri, Sovyetler Birliği'nin yayılmacı politikaları karşısında ortak bir güvenlik sistemi kurmaya karar verdiler. Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ilkelerine sadık kalarak oluşturulacak bu savunma teşkilatı barışı korumayı amaç edinecekti. Bu amaçla Belçika, Fransa, Hollanda, Lüksemburg, İngiltere, ABD, Kanada, Portekiz, Norveç, 68 İtalya, İzlanda ve Danimarka arasında 4 Nisan 1949'da Washington'da imzalanan antlaşma ile Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı (NATO) kurulmuştur. TÜRKİYE'NİN NATO'YA ÜYE OLMASI Asya ve Avrupa arasında yer alan Türkiye, sahip olduğu jeopolitik konumu nedeniyle dünya politikasında önemli bir ülkeydi. Akdeniz ile Karadeniz arasında geçişi sağlayan Boğazlara sahip olması, Orta Doğu'ya hakim bir konumda bulunması jeopolitik önemini artırıyordu. Bir toprağın veya coğrafyanın bölge ya da dünya siyasetindeki konumuna jeopolitik konum denilmektedir. Türkiye, ikinci Dünya Savaşı'na girmemişti. Ama sahip olduğu bu jeopolitik konum yüzünden savaş sonrasında yerini belirlemek zorundaydı. Ayrıca Sovyetler Birliği Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı istiyor, Boğazlardan da üs talep ediyordu. Bu yüzden Türkiye için NATO'ya üye olmak hayati derecede önemliydi. Türkiye, II. Dünya Savaşı yıllarından beri NATO üyesi devletlerle uyumlu bir dış politika takip ettiği için 1952 yılında Yunanistan ile birlikte bu ortak savunma örgütüne alınmıştır. Türkiye'nin sahip olduğu coğrafyanın bir savaş sırasında Avrupa, Asya ve Orta Doğu için askeri açıdan büyük önem taşıması NATO'ya kabul edilmesini kolaylaştırmıştır. KORE SAVAŞI Soğuk Savaş Dönemi'nde ABD ile SSCB'yi karşı karşıya getiren önemli olaylardan biri de Kore Savaşı'dır. Savaş SSCB'nin denetimindeki Kuzey Kore'nin, ABD'nin denetimindeki Güney Kore'ye saldırmasıyla başlamıştır. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler saldırıyı kınayarak müdahale kararı almıştır. Uluslararası bir askeri güç oluşturularak, ABD başkanlığında bölgeye gönderilmiştir. 1950-1953 yılları arasında süren savaşta taraflar birbirine üstünlük sağlayamamış ve ateşkes imzalayarak savaşa son vermişlerdir. Türkiye, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Sovyetler Birliği'ne karşı ABD ile yakınlaşma politikası takip ediyordu. Ayrıca Atatürk'ün "Yurtta barış dünyada barış" ilkesi doğrultusunda dünya barışını koruyucu faaliyetlere destek vermeyi görev sayıyordu. Bu doğrultuda Birleşmiş Milletlerin çağrısına uyarak Kore'ye bir tugay gönderdi. Türkiye'nin Kore'ye asker göndermesi NATO'ya kabul edilmesinde önemli rol oynamıştır. Kore Savaşı, Soğuk Savaş ortamını değiştirmemiştir. NATO'ya üye devletlerin Kore Savaşı'ndaki ittifakı karşısında SSCB, etkisi altındaki Doğu Avrupa devletleri ile Varşova Paktı'nı kurmuştur, iki kutup arasındaki rekabet silahlanma yarışını artırmıştır. İNSAN HAK ve ÖZGÜRLÜKLERİNİN GELİŞMESİ 1789'da ortaya çıkan Fransız ihtilali sonunda yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi, insan hakları kavramının uluslararası bir nitelik kazanmasını sağlamıştı. İnsan haklarının evrensel ilkeler olarak kabul edilmesi ve korunması yönünde çalışmalar, II. Dünya Savaşı'ndan sonra Birleşmiş Milletler Örgütü'nün kurulmasıyla hızlanmıştır. İnsan Haklarını Koruyan Uluslararası Sözleşmeler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 1945'te dünya barışını korumak için kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü yalnızca üye devletlerde değil, tüm dünyada insan haklarının korunması için çalışmalar başlattı. Bunun sonunda 1948'de insan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. Ülkemizde insan hakları konusunda önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Birleşmiş Milletler Genel kurulu tarafından kabul edilen ilkeler ülkemiz tarafından da kabul edilmiştir, insan haklarının korunması için anayasa ve yasalarda gerekli düzenlemeler yapılarak hukuki bir nitelik kazandırılmıştır. Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme (1966) Devletler bu sözleşmeyle, insan haklarına saygı gösterip göstermediklerini denetleyen bir mekanizma kurulmasını kabul etmişlerdir. Bu doğrultuda İnsan Hakları Komisyonu kurulmuştur. Türkiye, 1976'da yürürlüğe giren bu sözleşmeyi 2000 yılında imzalamıştır. 69 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Avrupa Konseyi'ne üye ülkeler tarafından Roma'da 1950 yılında imzalanmış, 1953 yılında yürürlüğe girmiştir. Bu sözleşmeyle insan Hakları Bildirgesi'nde yer alan temel hak ve özgürlükler yargı güvencesine alınmıştır. Böylece demokrasinin temel öğeleri olan siyasal özgürlükler ve hukukun üstünlüğü uluslararası koruma altına alınmıştır. Avrupa insan Hakları Sözleşmesi'nin en önemli özelliği insan haklarını korumak için Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kurulmasıdır. Bu sözleşmeyi imzalayan devletlerin yurttaşları uğradıkları haksızlıklar nedeniyle kendi devletleri veya diğer devletler aleyhine dava açma hakkına sahiptirler. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni 1954 yılında imzalayan Türkiye, 1987'de bireysel başvuru hakkını tanımış, 1990'da Avrupa insan Hakları Mahkemesi'nin zorunlu yargı yetkisini tanımıştır. İşkencenin ve İnsani Olmayan ya da Küçültücü Ceza ve Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesi 1987 yılında yürürlüğe giren sözleşme Türkiye tarafından 1988'de onaylanmıştır. Bu sözleşmeyle devletler kendi topraklarında ırk ayrımı yapılmasını önlemekle yükümlüdürler. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi 1981 yılında yürürlüğe giren sözleşme Türkiye tarafından 1985'te onaylanmıştır. Sözleşmede kadın ve erkek eşitliğinin sağlanması konusunda alınması gereken önlemler vurgulanmıştır. Çocuk Hakları Sözleşmesi Sözleşmeyi imzalayan devletler, herhangi bir ayrım yapmadan bütün çocukları her türlü fiziksel ve zihinsel zarar ve ihmalden korumayı kabul etmişlerdir. 1990'da yürürlüğe giren sözleşmeyi Türkiye 1994 yılında onaylamıştır. Helsinki Sonuç Belgesi 1975 yılında yürürlüğe giren belge, insan hakları kavramının dünya görüşü ne olursa olsun bütün devletler arasında ortak bir değer olarak benimsenmesi amacını taşımaktadır. idi. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK): Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni içten ve dıştan gelebilecek tehditlere karşı savunma vazifesini üstlenmiş silahlı devlet kuvvetidir. Yaptırım gücünü Türkiye Cumhuriyeti anayasasından alır Günümüzde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK),dünyada en çok asker bulunduran 9. ordudur. Temelini oluşturan yapı Mehmetçiktir. Türkiye'nin güvenliğine yönelik iç ve dış tehditlere karşı caydırıcı güç olanTSK Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevler çerçevesinde şu alt komutanlıklardan oluşur. • Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) • Deniz Kuvvetleri Komutanlığı (DzKK) • Hava Kuvvetleri Komutanlığı (HvKK) • Jandarma Genel Komutanlığı (JGnK) • Sahil Güvenlik Komutanlığı (SGK) TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ'NİN GÖREVLERİ TSK'nin temel görevi Anayasa'da açıkça şu şekilde belirtilmiştir "...Türk Yurdunu ve nitelikleri anayasada belirtilen Türk Cumhuriyetini iç ve dış tehditlere karşı korumak ve kollamaktır." Bu çerçevede TSK 2000'li yıllarda, yeni güvenlik sorunlarına ve sorunlara uygun şekilde tepki göstermek, belirsizliklere karşı hazır olmak, iç ve dış tehdit ve risklere karşı ülkenin güvenliğini sağlayabilmek için şu şekilde kendisine görevler belirlemiştir; • Caydırıcılık, • Güvenlik / Harekât Ortamının Şekillendirilmesi, • Savaş Dışı Harekât (Barışı Destekleme Harekâtı, Doğal Afet Yardım Harekâtı ve İç Güvenlik Hare-kâtı), • Kriz Yönetimi, • Sınırlı Güç Kullanımı, • Konvansiyonel Harp gibi faaliyetleri icra etmek. Bu görevleri yerine getirebilmek için çok amaçlı birliklerin kurulması, sayısal fazlalık yerine teknolojik üs-tünlüğün kurulması, silah ve düzeneklerinin etkinliğini arttıracak teknolojik araştırmaların yapılması ve erken ikaz, darbe, elektronik harp, hava üstünlüğünün kurulması gibi ek görevleri de yapmaktadır. 70 TÜRK ORDUSU KIBRIS'TA o Kıbrıs'ı elinde bulunduran İngiltere 1955 yılından sonra adadan çekilmeye karar verdi. Bu süreçte 1960'da İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında bir Garantörlük Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti bu üç devletin koruma-sı altında bulunacaktı. Ancak Kıbrıs'ta yaşayan Rumlar, Yunanistan'a bağlanma fikrinden vazgeçmedi. Bu durum adada gerginliklere neden oldu. Gerginlik Kıbrıs'taki Türklerin katliama maruz kalmasına dönüşünce Birleşmiş Milletler Ada'ya bir barış gücü gönderdi. o Bu güç Kıbrıs'taki sorunları çözemeyince Türkiye Garantörlük Antlaşması'ndan doğan haklarını kullanarak 20 Temmuz 1974'te barış harekâtı düzenledi. Bu olaydan sonra ada ikiye bölündü. Barış ha-rekâtından sonraki uluslararası görüşmelerde Ada'daki Türk halkının mevcudiyeti tanınmayınca 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti, 1983'te de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulduğu ilan edildi. Günümüzde de Türk ordusu Kıbrıs'ta yaşayan soydaşlarımızın en büyük güvencesidir. Garantör Devlet : Yapılan bir uluslararası anlaşmanın ardından, iki tarafın antlaşmaya bağlı kalıp kalmadıklarını denetleme hakkına sahip olan devlete denir. Cunta: Yönetime kuvvet kullanarak el koyan askeri ya da siyasi gruplara verilen addır. UYARI:Barış harekâtından sonra Türkiye'ye çok yönlü bir ambargo uygulanınca savunma sanayi alanında yeni önlemlerin alınması gerekli hale gelmiştir. Bu gelişme üzerine havacılık alanında TAİ, elektronik alanında ASELSAN, yazılım alanında HAVELSAN, füze imalatı alanında da ROKET-SAN faaliyete geçirilmiştir. Ayrıca Atatürk döneminde kurulan Makine Kimya Enstitüsü (MKE) çağın ihtiyaçlarına göre geliştirilmiş, Savunma Sanayi Müsteşarlığı kurularak bu alandaki çalışmalar sürekli hale getirilmiştir. DÜNYA BARIŞINA KATKI Ülkemiz bulunduğu konum itibariyle Kafkasya, Bakanlar ve Orta Doğu'da meydana gelen gelişmeler-le ilgilenmektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri de Atatürk'ün gösterdiği hedef doğrultusunda barışa kat-kı sağlamak için çeşitli bölgelere uluslararası kuruluşların bünyesinde asker göndermektedir. Türk ordusu ülke sınırlarını korumanın yanında dünya barışını korumaya yönelik çabalara da destek vermiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri dünya barışını destekleme çalışmalarına; Birlik gönderip askeri harekatı destekleyerek Personel gönderip uluslararası gözlemci olarak katkıda bulunmaktadır. Aşağıdaki tabloda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin dünya barışına katkıları gösterilmiştir: Tarih Yer Bölgede Bulunma Nedeni 1974 1992 1993 1997 1999 2001 2002 2006 Kıbrıs Somali Bosna -Hersek Arnavutluk Kosova Makedonya Afganistan Lübnan Uluslararası hukuktan doğan garantörlük hakkını kullanma Somali halkını iç savasın olumsuz etkilerinden koruma Boşnakları Sırp ve Hırvat zulmünden koruma Arnavutluk'ta iç karışıklıkların yaşanması Kosova'daki iç karışıklıkların silahlı çatışmaya dönüşmesi Makedonya'da iç karışıklıkların yaşanması Afganistan’da iç karışıklıkların yaşanması Lübnan'da iç savaş yaşanması Türk ordusu, bugün Bosna - Hersek, Kosova, Afganistan, Lübnan ve Kıbrıs'ta halen barışa hizmet etmeye devam etmektedir. HEDEF TÜRKİYE Türkiye dünya üzerinde çok önemli bir konuma sahiptir. Bu nedenle çok sayıda ülkenin, topraklarımız üzerinde emelleri vardır. Bu emellerine ulaşabilmek için kültür, dil, din, yurt, tarih ve ülkü birliğini zayıflatmaya bu yolla milletin birlik ve bütünlüğünü bozmaya çalışmaktadırlar. 71 Ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditlerden bazıları şunlardır: Misyonerlik Misyonerlik, başka dini inançlara sahip olan insanları kendi dinine geçirmek, ülke içindeki milli ve kültürel değerleri yok ederek ülke bütünlüğünü bozmak için çalışmalar yapmaktır. Misyonerler hedeflerine ulaşabilmek amacıyla halkın arasına katılıp, özellikle gençleri etkileyebilmek için sevgi, barış, kardeşlik, özgürlük, mutluluk gibi evrensel kavramları kullanırlar. Bölücü Unsurların Faaliyetleri Bir bütün olan toplumun unsurlarının ayrı ırk, ayrı din ve ayrı mezhepten olduklarını iddia ederek toplumu bölmeye yönelik faaliyetlere bölücülük denir. Türkiye, son yıllarda ülkeyi ırk ayrılığı bahanesiyle bölmeyi amaçlayan terör hareketleriyle karşı karşıya kalmıştır. Terörizm; her türlü siyasal eyleme karşı bilinçli ve kanlı şiddet göstergesidir. Terörizm insandaki ahlaki değerleri yok eder. Bu özelliği ile sadece insanlığa değil, uygarlığa karşı da bir tehdit oluşturur. Terör örgütleri, Hak, adalet, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel değerleri kötü amaçlı kullanırlar. Devletimizin halkı sömürdüğünü iddia ederler. Hedeflerine ulaşmak için katliam yapmaktan çekinmezler. Ülkemiz ile menfaatleri çatışan ülkelerin desteğini alarak faaliyet gösterirler. İrticai Faaliyetler İrtica, bir toplumun sahip olduğu çağdaş değerleri reddedip akla ve bilime aykırı faaliyetlerde bulunarak eski düzeni geri getirmeye çalışmaktır. irticai faaliyetlerin amacı Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik yapısını değiştirerek yerine dini esaslara dayalı bir devlet kurmaktır. Bölücülük ve İrtica İle Mücadelede Kişilere Düşen Görevler Milli hedefler doğrultusunda bilinçli olmalıyız. Türk milletinin bağımsızlığını, bütünlüğünü, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumanın milli hedeflerimizin en başında geldiğini bilmeliyiz. Millî kültürümüzden taviz vermeden, Türk vatandaşı olmanın, şeref ve mutluluğunu duyarak, Atatürk'ün yolunda yürümeliyiz. Türk olmakla gurur duymalı, vatanımızı, milletimizi ve bayrağımızı çok sevmeliyiz. Yıkıcı ve bölücü faaliyetlere karşı bilinçli olmalıyız. Bu faaliyetlerin ülkenin ve toplumun huzurunu bozacağını temel hak ve özgürlükleri yok edeceğini bilmeliyiz. Terörizm ve terör odaklarına karşı duyarlı olmalıyız. Bu hareketlerin toplum içinde yayılmasını engellemek için gereken vatandaşlık görevlerimizi yapmalıyız. Yakınlarımızın terör hareketlerinin içinde yer almasını önlemeliyiz. Cumhuriyet yönetimine inançla bağlı olmalıyız. Cumhuriyetin hak ve özgürlüklerimizin korunması ve kullanılmasını sağladığı bilinciyle hareket etmeliyiz. SSCB DAĞILDIKTAN SONRA 1991 yılı dünya tarihi açısından yeni bir dönüm noktasıdır. Bu tarihten sonra Avrupa ve Asya'nın siyasi haritası değişmiştir. 1917'de temelleri atılan ve 1922'de kurulan Sovyetler Birliği'nin dağılması ve yerini Bağımsız Devletler Topluluğu'na bırakması (BDT) dönemin en önemli olaylarındandır. İlk önce SSCB'nin batısındaki Baltık ülkelerinden; Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna, Belarus (Beyaz Rusya) Moldova, Kafkas ülkelerinden; Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Orta Asya ülkelerinden; Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan birer birer bağımsızlığını ilan etti. Yeni bağımsız devletler, içinde bulundukları siyasi dönüşüm sürecinde komünist yapılanmadan uzaklaşma arayışlarına girerken, kendi milli kadrolarını, sembollerini ve tarihlerini keşfetmenin heyecanına büründüler. Sovyetler Birliği'nin dağılması dünyada hakim olan süper güçlerden birinin ortadan kalkması demekti. Bu da dünyada siyasi, sosyal ve ekonomik alandaki dengeleri değişikliğe uğrattı. Sovyet Birliği'nin dağılması ile birlikte Adriyatik'ten Çin’e kadar siyasi bir boşluk oluştu. Tûrkiye'nin çevresinde Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya tehlikeli bir bölge hâline geldi. Türkiye bağımsızlığına kavuşmuş ve henüz ne yapacağına karar vermemiş, zayıf ve güçsüz kuzey komşularıyla olduğu kadar Orta Asya'daki Türk devletleriyle de ilgilemek durumunda kalmıştır. SSCB’nin dağılması ile Türk dış ve iç 72 politikası hem olumlu hem olumsuz yönde etkilenmiştir. SSCB'nin dağılması Avrupa'da komünist rejimi uygulayan ülkelerde de bu sistem çözülmesine yol açtı. Bu devletler ekonomik model olarak kapitalist ekonomiye geçmeye başladı. Komünizm : Sanayi Devrimi'nden sonra ortaya çıkan sosyal devlet anlayışının en son aşamasıdır. Ortak mülkiyet ve servetin herkese eşit olarak paylaştırılması düşüncesini savunan siyasi ve ekonomik modele denir. KÖRFEZ'DE SAVAŞ I. Körfez Savaşı Irak, 1980 -1988 yılları arasında İran ile yaptığı savaşta ekonomik yönden ağır zararlara uğramıştı. Bu zararları karşılamak için 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etti. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Irak'ın Kuveyt topraklarını boşaltması için karar alarak, bu kararın 15 Ocak 1991 tarihine kadar uygulanmasını, aksi taktirde güç kullanılacağını duyurdu. Irak'ın bu süre içinde Kuveyt'i terk etmemesi üzerine ABD'nin öncülüğündeki çok uluslu hava güçleri 17 Ocak 1991 'de taarruza geçti. Irak, çok uluslu müttefik güçler karşısında başarısız olarak 6 Nisan 1991'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin şartlarını kabul ettiğini yazılı olarak ilan etti. Böylece I. Körfez Savaşı sona ermiştir, II. Körfez Savaşı ABD, Irak'ın Kitle İmha Silahları ürettiğini iddia ederek bu devlete 20 Mart 2003'te yeniden savaş açtı. ABD bu savaşta Birleşmiş Milletler’den askeri destek kararı çıkartamamıştır. Bunun üzerine ağırlığını ABD ve İngiltere askerlerinin oluşturduğu koalisyon gücü oluşturulmuş, bu güç 1 Mayıs 2003'te Irak'ta Saddam Hüseyin yönetimine son vermiştir. Irak'ta 30 Ocak 2005'te geçici seçimler yapılmış ve demokratik yönetime geçilmiştir. Ancak ABD güçleri hala Irak'ta bulunmaktadır ve ülke henüz huzur ve güvene kavuşamamıştır. Körfez Savaşlarında Türkiye'nin Tutumu Türkiye, I. Körfez Savaşanda Irak'ın karşısında yer alarak Birleşmiş Milletler’in aldığı kararlara destek vermiştir. Örneğin Birleşmiş Millefler'in Irak'a ekonomik ve askeri ambargo kararına ilk uyan ülke Türkiye'dir. Ancak Türkiye savaşa aktif olarak katılmamış, İncirlik Üssü'nün çok uluslu güçler tarafından kullanılmasına izin vermiştir. Türkiye, II. Körfez Savaşı 'nda ABD'yi ve koalisyon güçlerini desteklemekle birlikte daha çekimser bir politika izlemiş ve koalisyon güçlerinin Türkiye üzerinden cephe açmasına izin vermemiştir. Körfez Savaşlarının Türkiye'ye Etkileri Irak'a uygulanan ambargo Türkiye'yi ekonomik yönden olumsuz etkilemiştir. Türkiye'nin ihracat kaybı onlarca milyar dolara ulaşmıştır. Körfez Savaşlarından sonra Kuzey Irak'ta oluşan otorite boşluğu ve kaos Türkiye için bir tehdit ve risk bölgesi oluşturmuştur. Kuzey Irak'taki otorite boşluğundan yararlanan bölücü terör örgütü, kamplarını buraya taşımış ve bunun sonucunda Güney Doğu Anadolu'da terör olayları artmıştır. Körfez Savaşı'nın sonunda Saddam Hüseyin'in baskısından kaçan yüz binlerce kurt, Türkiye'ye sığınmıştır. Bu mültecilerin vatanlarına geri dönünceye kadar geçen sürede barınma ve temel ihtiyaçlarının karşılanması Türkiye'ye ekonomik bir yük getirmiştir. Körfez Savaşlarında Türkiye, savaş bölgesi ilan edilmese de yüz binden fazla yabancı turist rezervasyonlarını iptal ettirerek ülkemize gelmekten vazgeçmiştir. Türkiye'nin Enerji Politikası Türkiye, enerji kaynakları bakımından dışa bağımlı bir ülke olmasına rağmen dünyada enerji kaynaklarının yaklaşık % 70'ini barındıran Orta Doğu ve Avrasya ülkelerinin komşusu durumundadır. Bu durum Türkiye'nin jeopolitik önemini artırmaktadır. Petrol ve doğalgaza sahip olmak kadar bu kaynakları dünya pazarlarına ulaştırmak da önemlidir. Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan gibi petrol ve doğalgaz bakımından zengin kaynaklara sahip ülkeler bu kaynakları ihraç edecek altyapıya sahip değiller. Hazar Denizi çevresindeki enerji kaynaklarının Avrupa'ya ve dünyaya taşınmasında Türkiye koridor görevi görebilecek bir konumdadır. 73 Baku - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı Projesi Türkiye, kendi topraklarından geçen uluslararası enerji yollarının dünya siyasetinde etkisini artıracağını ve ekonomik kalkınmasına büyük katkı yapacağını bilmektedir. Türkiye bu bilinçle 1990'lı yılların başından beri Azerbaycan petrolünü Akdeniz'e ulaştırmak için Baku - Tiflis - Ceyhan Boru Hattı Projesi'ni gerçekleştirmeye çalışmıştır. Nihayet 2005 yılında tamamlanan boru hattı ile Azerbaycan petrolü Ceyhan'a ulaşmıştır. Kazakistan petrollerinin de bu hat ile taşınması konusunda anlaşmaya varılmasıyla bu hattın kapasitesi ve önemi artmıştır. Baku - Tiflis - Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi Azerbaycan petrolünün yanında doğalgazının da Türkiye vasıtasıyla Avrupa'ya taşınması için Baku -Tiflis - Erzurum Doğalgaz Hattı Projesi tamamlanmış ve 2006 yılının sonunda Bakü'den Erzurum'a doğalgaz pompalanmaya başlanmıştır. Türkmenistan doğalgazının da bu yolla nakledilmesi söz konusudur. Nabucco Projesi Türkiye bu doğalgazın Avrupa'ya taşınması için Yunanistan - İtalya - Doğalgaz Boru Hattı ve Bulgaristan, Romanya ve Macaristan üzerinden Avusturya'ya bağlayacak olan Nabucco Projesi'ni hayata geçirmeye çalışmaktadır. GAP Projesi:Türkiye, uluslararası düzeyde yürüttüğü projelerin yanında ulusal düzeyde de önemli projeleri gerçekleştirmektedir. Bunların en önemlisi Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)'dir. Bu proje ile tarım alanlarının sulanması ve enerji üretiminin artırılması amaçlanmıştır. Özellikle nüfusun artması ve sanayinin gelişmesi sonucunda elektriğe duyulan ihtiyaç artınca GAP son derece önemli hale gelmiştir. DOĞAL KAYNAKLARDAN VERİMLİ YARARLANMA Hava, su, toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve madenler doğal kaynakları oluşturur. Doğal kaynaklar insan ve toplum hayatı için vazgeçilemez nitelikte önemli değerlerdir. Su, oksijen, bitki örtüsü, petrol gibi doğal kaynakların büyük hızla azalması, canlıların yaşam alanlarını kısıtlamakta, çevresel felaketlere yol açabilecek iklim değişikliklerine yol açmaktadır. Türkiye çeşitli maden kaynakları bakımından zengindir. Ülkemizde madenlerimizin bilimsel olarak işletilmesi Cumhuriyet döneminde 1935 yılında Maden Tetkik ve Arama (MTA) Enstitüsü'nün kurulması ile başlamıştır. Doğal kaynakların verimli bir şekilde değerlendirilmesi ülkemizin kalkınmasına doğrudan katkı sağlayacaktır. Ülkemizdeki doğal kaynakların verimli kullanılmasıyla ilgili projelerden bazıları şunlardır: o o o Su Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke konumundadır. Üstelik Türkiye mevcut su potansiyelinin tamamını kullanamamaktadır. Devlet Su İşleri'nin verilerine göre 2003 yılında sulama, içme suyu ve sanayi sektöründe mevcut su potansiyelimizin yaklaşık olarak % 36'sı kullanılabilmiştir. Su, günümüzde en önemli enerji türlerinden biri olan elektrik üretiminde de önemli bir kaynaktır. Ülkemizde kurulan hidroelektrik santralleriyle elektrik üretimi yapılmaktadır. Türkiye bu alanda potansiyelinin % 20'sini değerlendirebilmektedir. Devlet Su işleri (DSİ), su kaynaklarının değerlendirilmesi ve verimli bir şekilde kullanılması amacıyla projeler üretmektedir. DSİ ürettiği projeler ile 2030 yılına kadar su potansiyelinin tamamını değerlendirmeyi ve ülke ekonomisine yıllık 27,8 milyar dolar gelir sağlamayı amaçlamaktadır. Petrol Türkiye, çevresinde yer alan komşularının zengin petrol yataklarına sahip olmasına karşın bu doğal kaynak bakımından yetersiz bir rezerve sahiptir. Türkiye enerji ihtiyacının yarısına yakınını petrolden karşılamaktadır. Bu durum Türkiye'yi enerji bakımından dışa bağımlı hale getirmektedir. Ülkemizde petrol arama ve üretimiyle Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) görevlendirilmiştir. TPAO son yıllarda yeni teknolojilerle petrol arama faaliyetlerine hız vermiştir. Özellikle son iki yılda denizlerde yapılan araştırma çalışmalarının sayısı 50 yılın toplamından daha fazladır. Bu çalışmalar sonunda zengin petrol yataklarının bulunması umut edilmektedir. 74 Türkiye coğrafi konumu nedeniyle petrol rezervleri zengin üretici ülkelerle, enerji tüketimi yoğun sanayileşmiş batı ülkeleri arasında ve Asya - Avrupa yolu üzerinde yer almaktadır. Türkiye'nin öncelikli hedefleri arasında bu potansiyelin değerlendirilerek "21. yüzyılın Avrasya Enerji Koridoru" konumuna getirilmesi yer almaktadır. Bor Türkiye, kimya sanayinin önemli ham maddelerinden biri durumunda olan bor madeni bakımından dünyanın en zengin yataklarına sahiptir. Dünyadaki bor rezervlerinin % 63'ü ülkemizde bulunmaktadır. Bor madeni günümüzde, camdan elektroniğe, seramikten uzay teknolojisine, sağlıktan enerjiye, ahşaptan metalürjiye ve izolasyondan tarıma kadar yüzlerce alanda kullanılmakta, yaşam kalitemizi önemli ölçüde etkilemektedir. Ancak Türkiye'nin bu rezervleri istenilen oranda ekonomik kazanca dönüştürdüğü söylenemez. Bor madeni rezervlerimize eş değer oranda ekonomik fayda elde edilebilmesi bora dayalı sanayinin geliştirilmesine bağlıdır. Bu amaçla Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü (BOREN) kurulmuştur. BOREN endüstriyel uygulama amaçlı projelere gerekli desteği sağlamaktadır. Toryum Türkiye'de toplam rezerv yaklaşık 380.000 ton civarındadır. Günümüzde toryumla çalışan ticari ölçekli bir santral bulunmamaktadır. Toryumun, gelecekte nükleer santrallerde kullanılması beklenmektedir. Bu yüzden dünyadaki teknolojik gelişmelerin paralelinde ülkemizde de toryum tabanlı yakıt çevrimi konusundaki araştırma - geliştirme çalışmalarına devam edilmelidir. Bu amaçla Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2000 yılında Uluslararası Yenilikçi Nükleer Reaktörler ve Yakıt Çevrimi adlı projeye katılma kararı almıştır. AVRUPA BİRLİĞİ'NE DOĞRU Türklerle Avrupalılar arasındaki ilişkiler uzun bir geçmişe sahiptir. Osmanlı Devleti ile Avrupa ülkeleri arasındaki karşılıklı etkileşim yüz yıllar boyunca sürmüştür. Türkiye ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan yeni dünya düzeni içinde Avrupa devletleri ile birlikte hareket etmiştir. AB'nin kuruluşu 18 Nisan 1951'de Belçika, Federal Almanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg ve Hollanda arasında Paris'te imzalanan antlaşmaya kadar uzanır. 25 Mart 1957 tarihinde Roma'da imzalanan anlaşmalarla resmen kurulmuştur. 7 Şubat 1992'de Hollanda'nın Manstricht şehrinde imzalanan Avrupa Birliği Antlaşması ile topluluğun adı Avrupa Birliği (AB) olmuştur. Avrupa Birliği, Avrupa'nın ekonomik ve siyasi olarak bütünleşmesini hedeflemektedir. Türkiye - Avrupa Birliği İlişkileri 11 Eylül 1959: AET Bakanlar Konseyi Ankara ve Atina'nın ortaklık başvurularını kabul etti. 27 Mayısl 960: Türkiye - AET ilişkileri donduruldu. 12 Eylül 1963: Türkiye ile AET'yi Gümrük Birliği'ne götürecek ve tam üyeliği sağlayacak olan Ortaklık Anlaşması (Ankara Anlaşması) imzalanmıştır. 13 Ocak 1972: Ortaklık Anlaşması'nın Topluluğa katılacak yeni ülkelerce de kabulünü sağlayacak Türkiye - AET müzakereleri başlamıştır. 22 Ocak 1982: Avrupa Topluluğu, Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı almıştır. 16 Eylül 1986: Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplanmış, böylece dondurulmuş bulunan Türkiye - AET ilişkilerinin canlandırılması süreci başlamıştır. 14 Nisan 1987: Türkiye, AT'ye, tam üye olmak üzere müracaat etmiştir. 1 Ocak 1996: Türkiye ile AB arasında sanayi ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrük birliği yürürlüğe girmiştir. 11-12 Aralık 1999: Helsinki'de gerçekleştirilen Avrupa Konseyi zirve toplantısında Türkiye'ye adaylık statüsü tanınmıştır. 28 Haziran 2002: Avrupa Birliği ile Türkiye arasında topluluk programlarına katılımın genel ilkelerini belirlemek üzere imzalanan Çerçeve Anlaşma, 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gaze-te'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. 16-17 Aralık 2004: AB Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyinin Brüksel'de yapmış olduğu zirve toplantısında, Türkiye'nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterli ölçüde karşıladığına karar verilmiş ve 3 Ekim 2005 tarihinde müzakerelere başlanması öngörülmüştür. 12 Haziran 2006: Türkiye ile AB arasında üyelik müzakereleri başlamıştır. 75 Avrupa Birliği:1 Ocak 2002 yılından itibaren, Avrupa Birliği üyesi 15 ülkeden 12'si kendi ulusal para birimlerini bırakarak ortak para birimi "euro" yu kabul ettiler. Avrupa Komisyonu tarafından geliştirilen e simgesi, Avrupa sözcüğünün ilk harfini temsil eder, iki paralel çizgi ise ekonomideki istikrarı simgeler. Avrupa Birliği'ne Üye Ülkeler 10 Ocak 2QOTdeki genişleme ile AB'nin 27/üyesi vardır. 1951/1957 yıllarında toplulukta bulunan altı kurucu üye şunlardır: • Belçika - Fransa İtalya Almanya • Lüksemburg Hollanda Bunu izleyen yıllarda çeşitli aşamalarda şu ülkeler birliğe katıldı: 1973'te Danimarka, İrlanda ve Birleşik Krallık, 1981'de Yunanistan, 1986'da Portekiz ve ispanya, 1990'da Doğu ve Batı Almanya'nın birleşmesi sonucu üye ülke sayısı artmamasına rağmen AB'nin sınırları genişledi ve nüfusu arttı. 1995'te Avusturya, Finlandiya ve İsveç, 2004'te Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Malta, Polonya, Slovakya, Slovenya 2007'de ise Bulgaristan ve Romanya birliğe üy SELMA AYDIN SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENİ 76