TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİ ÖZET Bu çalışma, Osmanlı Devleti’nin son yılları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında yaşamış, şair, yazar, Mevlevî Dedesi, mutasavvıf, müderris/öğretmen, mesnevihan, devlet memuru, yayıncı, gazeteci, edebiyat ve islam tarihçisi Tahir’ül Mevlevi’nin yaşamı, yapıtları ve islam tarihçiliği konusunu ele almaktadır. Anahtar Kelimeler: Tahir’ül Mevlevi, Mevlevilik, İslam Tarihçiliği ABSTRACT This study examines the issue of the Tahir'ül Mevlevi’s life, works and Islamic historiography. He has lived the last years of the Ottoman Empire and the Republic of Turkey in the early years. He was a poet, writer, Mevlevi Grandfather, sufi, professor / teacher, mesnevih, the civil servant, publisher, journalist, literary and Islamic historian. Key words: Tahir’ül Mevlevi, Mevleviye, Islamic Historiography İÇİNDEKİLER GİRİŞ I. BÖLÜM 1.1. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN HAYATI 1.1.1. Ailesi 1.1.2. Eğitimi 1.1.3.Çalışmaları 1.2 TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN ESERLERİ 1.2.1. Edebi Eserleri 1.2.2. İslam Tarihi İle İlgili Eserleri II. BÖLÜM 2.1. İSLAM TARİHÇİLİĞİNE GENEL BAKIŞ 2.2. İSLAM TARİHÇİLERİ VE YAPITLARI III. BÖLÜM 3.1. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİ 3.2. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM KÜLTÜR ve UYGARLIĞINA BAKIŞI 3.3. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİNDEKİ YERİ SONUÇ KAYNAKÇA EKLER GİRİŞ Çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Tahir’ül Mevlevi, ardında, dini, tarihi, edebi ve tasavvuf alanında çeşitli yapıtlar bırakmıştır. Yapıtları arasında, İslam tarihi ve Hz. Muhammed’in yaşamı ile ilgili olanlarla, edebiyat tarihi ve edebi metin şerhleri önemli bir yer tutmaktadır. Tasavvuf konulu yapıtları içerisinde Mevlevilikle ilgili olanlar çoğunluktadır. Mevleviliğe bağlı bir aileden gelen Tahir’ül Mevlevi (Tahir Olgun), Yenikapı Mevlevihanesi’nde (Ek.1) 1896-1898 yıllarında girdiği çileden sonra Dede ünvanı almıştır. Bu tarihten sonra, kendi geçimini sağlamak düşüncesiyle dergahtan ayrılmış ve bir yayın evi kurmuştur. Daha sonra memuriyet ve öğretmenlik hayatına dönmüş; bir yandan da özel dersler almaya devam etmiş ve yazılar, şiirler yazmıştır. Mevlevilik hakkında yetkin bir kimse olarak kabul edilen Tahirü’l-Mevlevi, Mevlevilerin yolunun Hz. Peygamber’in sünnetine uymak olduğunu belirterek, Mevlevi tarikatının en belirgin özelliklerini, edebe büyük önem vermesi, gönül tokluğu, Allah’tan başka hiçbir varlıktan bir şey beklememek, makam mevki sahipleri önünde eğilmemek olarak belirtmiştir. Tahir’ül Mevlevi, yetişkinlere ve okul dışındakilere, okullarda verilen eğitim dışında ya da yanında din eğitimi gereksiniminde ve isteğinde olanlara, yetişkinlerin dini bilgilerini arttırmak, dini anlayışlarını geliştirerek, yaşamın dinsel boyutunu yorumlamalarına yardımcı olmak amacıyla, Mevlevilik anlayışı doğrultusunda, İslam tarihçiliği çalışmalarında bulunmuştur. Bu doğrultuda, önceki İslam tarihçilerinden ve Kur’an’dan yararlanarak, Tarih-i İslam Sahaifinden, Medaris-i İslamiyye Talebesine Tarih Hülasaları, Cengiz ve Hülagû Mezalimi, Hazreti Peygamber ve Zamanı, İnsanlığın Büyük Önderi Resul-i Azam Hz. Muhammed’in Hal Tercümesi (Siyer-i Peygamberi), Siyer-i Enbiya, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, İslam Askerine, Kameri Aylara Dair Malumat, Osmanlı Devletinde İdam Edilen İki Şeyhülislam, Hallac-ı Mansur'a Dair ve Manzum Hikayeler gibi çeşitli yapıtlar kaleme almıştır. Tahir’ül Mevlevi de, Mevlana gibi, dini anlatım ve doğru yolu göstermede, kıssa tekniğine önem vermiştir. Ona göre, kıssalar, mana tohumunun içinde dinlendiği ölçekler gibidir ve insanın kavrayışını zorlayan yüce ve soyut gerçekleri, dinleyenlerin anlayış ve kavrayış düzeyine indirgeme amacını taşımaktadır. Zeki ve nüktedan kişiliği de, bilgilerini bu yönde aktarmasında rol oynamıştır. I. BÖLÜM 1.1. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN HAYATI 1.1.1. Ailesi İstanbul’un Fatih ilçesi sınırları içinde bulunan ve eski bir semt olan Taşkasap’ta, Mehter Sokak 3 numaralı evde, 13 Eylül 1877 (5 Ramazan 1294) tarihinde dünyaya gelen ElHac Mehmed Tahir’ül Mevlevi (Tahir Olgun), Osmanlı ile Cumhuriyet kuşakları arasında kültür köprüsü oluşturmuş güçlü bir kişilik olarak tanınmıştır.1 Tahir'ül Mevlevi'nin, Sultan Abdülaziz'in çerkez cariyelerinden olan Kafkasya doğumlu annesi Emine Emsal Hanım, Tahir'ül Mevlevi'nin sonraları bir süre yanında vekilharçlık görevinde bulunduğu Abdülaziz’in kızı Nazime Sultan’ın (1866-1947) dadısıydı.2 8 Haziran 1928 tarihinde yaşamını yitiren Emine Emsal Hanım’ın mezarı, Yenikapı mevlevihanesi Hamuşan mezarhğındadır. Tahir'ül Mevlevi'nin babası Hacı Mustafa Saffet Bey, Hademe-i Hassa başçavuşlarındandı. Tahir'ül Mevlevi, henüz 13 yaşındayken, 1307 (1890) Şaban ayında babasını kaybetti.3 Tahir'ül Mevlevi'nin annesi Emine Emsal Hanım, daha sonra Nazime Sultan'ın kahvecibaşısı Mustafa Efendi ile evlenmiştir.4 Mustafa Saffet Bey'in babası Ahmed Efendi, ihtisab (belediye hizmetleri) katiplerindendi; onun babası da İstanbullu Hacı Mustafa Reşid Ağa idi.5 Tahir'ül Mevlevi'nin babası ve büyükbabaları, İstanbul’un Zeytinburnu semtinde bulunan Merkez Efendi mezarlığında, günümüzde mezar taşları kaldırıldığından yerleri belirsiz olmakla beraber, yan yana defnedildikleri bilinmektedir. Tahir'ül Mevlevi'nin babası Mustafa Saffet Bey'in anne tarafından dedesi Seyyid Hacı Mehmed Tahir Efendi (ö.1846) ise, Hattat Mahmud Celaleddin Efendi'nin öğrencisi ve Sultan Abdülmecid’in yazı hocasıydı.6 Tahir'ül Mevlevi'nin, Afife Gülistan Hanım (d.1305/1888) ve ölümüne "Rıhlet-i 'Aliye"7 adlı ağıtı yazdığı Fatma Aliye Hanım (1892-1908) adlarında iki kız kardeşi vardı. Fatma Aliye Hanım, Yenikapı Mevlevihanesi Hamuşan mezarlığındaki yazıttan anlaşıldığına göre, (1311/1894) yıllarında doğmuştur. Atilla Şentürk, Tahir’ül Mevlevi – Hayatı ve Eserleri, Nehir Yay., İstanbul, 1991, 1. Tahir’ül Mevlevi, Divan-ı Tahir’ül-Mevlevi, çev. Atilla Şentürk, Üniversite Kütüphanesi, TY.9387, İstanbul, 1352/1922 vr.2a, 7a, 119a. 3 Tahir’ül Mevlevi, Divan-ı Tahir’ül-Mevlevi, 1352/1922, vr. 2a. 4 A.Şentürk, 1991, 3-4. 5 Tahir’ül Mevlevi, Divan-ı Tahir’ül-Mevlevi, 1352/1922, vr. 2a. 6 A.Şentürk, 1991, 2. 7 Sadi Aytan, “Tahir’ül Mevlevi, Hayatı ve Eserleri”, İslamın Nuru Beyânülhak, nr. 50, 1912. 1 2 8 Haziran 1928 cuma günü, annesi Emine Emsal Hanım'ın yaşamını yitirmesi ve ardından da çocuğu gibi sevdiği, kardeşi Afife Gülistan Hanım'ın kızı Fatma Vediatullah'ın 3 Şubat 1929 tarihinde veremden yaşamını yitirmesi üzerine, Tahir'ül Mevlevi yapayalnız kaldı. Annesinin ölümünden sonra hizmetine bakan, yıllardır evlerinde kalan Kafiye Hanım da 1928 yılı Kasım ayında yaşamını yitirdi.8 1.1.2. Eğitimi Tahir'ül Mevlevi (Mehmed Tahir - Tahir Olgun), ilk eğitimini evlerinin yakınında bulunan Hekimbaşı Ömer Efendi Mekteb-i İbtidai’sinde9 başladı. Bu okulda hocası olan Hafiz Hasan Efendi, aynı zamanda Hürrem Sultan Camii hatibi ve Topçu San Musa Mescidi imamıydı. Tahir'ül Mevlevi, bu zaman sürecinde, aile çevresinden de eğitimi konusunda yakın ilgi görüyordu. Babası Mustafa Saffet Bey'in, son devir mutasavvıf, âlim, şair, edip ve tasavvuf tarihçilerinden olan Hüseyin Vassaf Bey'e (1872-1929) yazdığı bir mektuptan da bu ilgi anlaşılmaktadır. Tahir'ül Mevlevi’nin büyükannesinin (olasılıkla Afife Şefika Hanım) de, son devir Osmanlı bilginlerinden olan Ahmed Şirani'ye (1879-1942) medreselerin daha verimli hale getirilmesi konusunda yazdığı bir mektuptan da, onun eğitiminde önemli katkısı olduğu anlaşılmaktadır.10 Tahir'ül Mevlevi, Gülhane Askeri Rüşdiyesi’nde okurken, 1307 Şaban ayında (Nisan 1890) babasını kaybedip, 13 yaşında öksüz kaldı. Onun bu yıllardaki aile durumu hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Tahir'ül Mevlevi, yazılarında, üvey babası Kahvecibaşı Mustafa Efendi’den hiç söz etmemektedir. Çocukluğundan beri Nazime Sultan'ın lütufdidesi11 (lütuf görmüş) olduğu ifadesi dolayısıyla, onun aile dışından da koruma altında olduğu belirginlik kazanmaktadır.12 Tahir’ül Mevlevi, Divânı Tâhir-ül Mevlevî, Üniversite Kütüphanesi, TY.9387, 1352/1922, vr.l31a-137b. İlköğretim, Meşrutiyet döneminde iki kısma ayrılmıştır. Bunlar, geleneksel eğitimi sürdüren “Mekatib-i sıbyaniye” ve “Mekatib-i iptidaiye”dir. Tanzimatçıların eskiye değiştirmeden yenisini yapmak siyasetine paralel olarak daha 1863’lerde sıbyan okulları düzeyinde iptidai adıyla yeni okulların açılması düşüncesi ortaya atılmıştır. Bu düşünce, ancak 1872 yılında açılan “iptidai numune mektebi” ile uygulamaya geçmişti. İlköğretimdeki bu ikilik, görünüşte “sıbyan mektebi” ve “iptidai mektebi” olarak; temelde ise “usul-ü atika” ve “usul-ü cedide” olarak uzun süre devam etmiştir (B.Kodaman, Abdülhamit Devri Eğitim Sistemi, TTK, İstanbul, 1999). 8 9 Medrese, nr.4, Receb 1331-27 Mayıs 1329; akt. A.Şentürk, 1991, 5. Tâhir'ül Mevlevi, Mecmua-i Eşâr, Üniversite Kütüphanesi, İstanbul, 1937, vr. 17a. (İbnülemin Mahmud Kemal İnal kitapları, T.293I içinde İbnülemin'e teslim edilmiş hâl tercümesi varakları). 12 A.Şentürk, 1991, 6. 10 11 Gülhane Askeri Rüşdiyesi'nden mezun olan Tahir'ül Mevlevi, daha sonra Menşe-i Küttab-ı Askeri’ye girdi.13 Bu okuldaki iki yıllık eğitimini tamamladıktan sonra, 1 Haziran 1308 (13 Haziran 1892) tarihinde, çoğunlukla bu okul mezunlarının alındığı14 Bab-ı Seraskeri'de, 15 yaşındayken, 80 kuruş maaşla ilk memuriyetine başladı. Burada, Piyade Dairesi 3. Şube Jurnal Kısmı Mülazımlığı görevinde bulunuyordu.15 Tahir'ül Mevlevi, o zamanlar jurnal kısmı mümeyyizi (yazıları beyaz kağıda temize çeken kimse) olan ünlü hattat Yahya Hilmi Efendi’nin16 (ölm. 17 Şevval 1325 - 23 Ekim 1907), kendisini sevdiğini ve kendisinin de ona karşı memurluk değil evladlık hissi'17 ile bağlandığını ifade eder. Tahir'ül Mevlevi’nin ardında bıraktığı evrakı arasından çıkan memuriyet sicilinden, bu görevdeki maaşının, 31 Haziran 1310 (12 Temmuz 1894) tarihinde 60 kuruş zamla 140 kuruşa çıkarıldığı bilgisini edinmekteyiz. Tahir'ül Mevlevi, Bab-ı Seraskeri'deki görevini sürdürürken, aynı zamanda Fatih Camii baş imamı Filibeli Mehmed Rasim Efendi18 (1862-1937) ile Galata Mevlevihanesi (Ek.2) Şeyhi Mehmed Esad Dede'nin19 (1757–1911) derslerine de devam etmekteydi.20 Tahir'ül Mevlevi, bir mektubunda, onlarla geçirdiği günleri aktarır.21 Tahir'ül Mevlevi, önceleri Bayezid Camii’ndeki Farsça fikir alışverişini izlerken, aynı zamanda, ara sıra Es'ad Dede'nin dersine devam ediyordu. Esad Dede ile asıl derse, 1309 (1892) yılı Ramazan ayında, ona, kendisinin XIV.yüzyılda yaşamış olan İranlı şair Hafız-ı Şirazi’den şiir şeklinde çevirdiği bir gazelini gösterdikten sonra başladı.22 Bu konuya değindiği mektuptan, Es'ad Dede'nin derslerini bu şekilde üç-dört yıl izlediği, sonraları Esad Dede’nin Tahir'ül Mevlevi’yi kari-i Mesnevi (Mesnevi’yi kurallarına göre okuyan kimse) olarak atadığı anlaşılıyor. 1310 (1893) yılı sonlarında Es'ad Dede'den icazetname (onay belgesi) alan Tahir'ül Mevlevi’ye, bunun uğurlu olması için, Şemseddin (Din'in güneşi) lakabı verilmişti.23 Ailesinden gelen Mevleviliğe bağlılık, anne ve babasının saray görgüsü almış olması, İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şâirleri, cüz.10, Dergah Yay., İstanbul, 1940, 1857. Osman Ergin, Türkiye Maârif Târihi, cilt II, Eser Neşriyat, İstanbul, 1940, 595. 15 Tâhir'ül-Mevlevî'nin "22.10.931" tarihli memuriyet sicili, 11. 16 İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1955, 459. 17 Mecmua-i Eşar, içindeki varaklar, vr. 2a. 18 Ebulula Mardin, Huzur Dersleri, c.II-lII, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul, 1966, 260-61, 930. 19 Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c.II, Meral Yay., 1972, (1311, 87); Ali Seydî & Ali Reşad & Mehmed İzzet, Dairetül Maarif, c.II, Dersaâdet, 1333, 1378-1379; İbnülemin Mahmud Kemal İnal,, Son Asır Türk Şairleri, cüz.2, Türk Tarih Encümeni Yay., İstanbul, 1931, 326-329. 20 Hüseyin Vassaf, Sefıne-i Evliya, Süleymaniye Kütüphanesi, YB. 2305, c.I, 1318/1901, 325. 21 Mahfil, nr. 36, 1341; krş. Hüseyin Vassaf, Esadname, Süleymaniye Kütüphanesi, YB, 2098, 1339/1920, vr.87b. 22 Mahfil, nr.39. Muharrem 1342/1923; krş. Es'ad-nâme, 1339/1921, vr.87b. 23 Mahfil, nr.45, Receb 1342/1923. 13 14 kendinde bulunan yetenekleriyle birleşerek, onu tam bir İstanbul efendisi, nazik, temiz ahlaklı, mükemmel bir insan haline getirmişti.24 1.1.3. Çalışmaları Ailesinin de desteğiyle eğitimini tamamlayan ve 16 yaşında mesnevi onay belgesini alan Tahir'ül Mevlevi, öğrenimini yaşamı boyunca sürdürürken, bir yandan da öğrendiklerini aktarma çalışmalarına başlar. Onun ilk çalışmaları şiir alanındaydı. Şiir Çalışmaları: Tahir'ül Mevlevi’nin şiire başlama zamanı ve şekli bilinmemektedir. Henüz çocukken, babasının kendisine İranlı şair, mutasavvıf, hekim ve eczacı Feridüddin-i Attar’ın Pend-i Attar25 mukaddimesinden birkaç beyit ezberletmesi, ilk karşılaştığı şiirsel yapıtlar olarak bilinmektedir.26 Tahir'ül Mevlevi, 16 yaşındayken, Hafız'ın gazellerinden bir kısmını, manzum olarak çevirmeyi denedi.27 Önceleri kendi kendine şiir yazmayı deneyen Tahir'ül Mevlevi, Selanikli Mevlevi şeyhi, mevlevihan Mehmet Esad Dede'nin (1843-1911) derslerine başladıktan sonra, şair olmamakla birlikte, şiirden iyi anlayan bu kişiden çok yararlandı. Yolda, medresede, evde, hocasıyla birlikte olduğu her an, sürekli olarak Divanı Hafız ve Mesnevi dersleri ile divan edebiyatının inceliklerine hakim olmaya başladı. Farsçayı ilerlettikten sonra, hac yolculuğu sırasında, en iyi Fars şairlerinden ve son önemli sufi şairlerinden biri olan Nureddin Abdurrahman Cami'nin bir gazeline yazdığı Farsça bir nazire ile de hocasının da beğenisini kazanmıştı. Tahir'ül Mevlevi, yine bu süreçte, yatkınlıkla doğaçlama olarak şiir söylemeye de başlamıştı.28 O, 1894 yılında henüz 17 yaşındayken, ilk şiirini yayınlamayı denedi. Mevlevilik Çalışmaları: Tahir'ül Mevlevi’nin ailesi, Mevlevilikle yakın ilişkideydi. Onun aktardığına göre, büyük dedesi Hattat Mehmed Tahir Efendi bir Mevlevi dervişi; onun kızı Afife Şefika Hanım, Şefik Can, “Yenikapı Mevlevihanesinin En Son Mesnevihanı Tahir’ül-Mevlevi”, SÜ Türkiyat Araştırmaları Dergisi, II. Milletlerarası Osmanlı Devletinde Mevlevîhâneler Kongresi Tebliğler Özel Sayısı, II (2), Mayıs, Konya, 1996, 98. 25 İslami edebiyatta pend-name, irşad-name ve nasihat-name adlarıyla tanınan dini-ahlaki öğüt içerikli türün ilk örneklerinden biri, Feridüddin-i Attar’a ait olduğu düşünülen Pendname’dir. bilim, uyarıcı ders ve bilgelik kavramları doğrultusunda işlenmiş olan Pend-name, hem mutasavvıflar hem de halk tarafından yüzyıllar boyu yakınlık görmüş bir yapıttır (Necmiye Alkış, Tercüme-i Pendname-i Feriduddin Attar (Edisyon-Kritik ve Tahlili),İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İstanbul-1953, XXV+86 s., L.T..). 26 Mahfil, nr. 36, 1341 Ramazan/1923. 27 Mahfil, nr. 39, 1341 Ramazan/1923. 28 Tahir'ül-Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul, 1345 (1926), vr.304a. 24 Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Osman Salahaddin Efendi'nin (1819-1887) süt kardeşi; babası Mustafa Saffet Bey'in amcası Mehmed Efendi ise, Mevlevi sikkesini (külahını) sürekli başında taşıyan bir kişiymiş.29 Tahir'ül Mevlevi’nin Mevleviliğe bağlanmasında, bu ailevi bağlar yanı sıra, Mevlana ve Mevleviliğe30 yakınlık duyması da önemli olmuştur. Tahir'ül Mevlevi, Aralık 1894 tarihinde, Mevlevi şeyhi Mehmet Esad Dede aracılığı ile, Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Şeyh Osman Salahaddin Dedezade’nin oğlu Şeyh EbulBurhan Mehmed Celaleddin Dede Efendi'ye31 (1848-1907) bağlandı. Mevleviliğe bağlanan Tahir'ül Mevlevi, bunun ardından, Mevlevi şeyhi Mehmet Esad Dede ile birlikte Mısır'ın Tevfik-i Rabbani vapuruyla hac yolculuğuna çıkar. Mısır’ın İskenderiye, Kahire kentleri, Süveyş ve Kızıldeniz kıyısındaki Yanbu yoluyla Medine'ye, Ramazan ayının başında da (Şubat 1885) Mekke'ye vardılar. Tahir'ül Mevlevi, bu yolculuğu sırasında, yolları üzerinde bulunan dergah, türbe ve benzeri yerleri ziyaret olanağını da bulmuş; Es'ad Dede'nin yönlendirmesiyle Kahire, Medine ve Mekke kentlerinde Şeyh Ahmed Denderavi, İmadullah el-Hindi, Mekke Süleymaniye medresesi hocalarından ve İdrisi şeyhlerinden Şeyh İsmail Nevvab, Ahmed el-İdris Hz. halifeliğinden İbrahim er-Reşid ve Mekke şeyhü'l meşayihi (şeyhlerin başı) Ahmed er-Rufai gibi kişilerin sohbetlerinden yararlanmıştı.32 Ahmed er-Rufa'i, Tahir'ül-Mevlevi’ye uğur getirsin diye Kadiri ve Rufa'i tarikatlarından birer de onay belgesi vermişti.33 Tahir'ül Mevlevi, Hac görevini yerine getirdikten sonra, İstanbul'a döndü. Esad Dede ise, Harem-i Şerif’te okutmaya başladığı Mesnevi derslerini sürdürmek için bir süre daha orada kaldı. O sırada, sonradan dede ve Üsküdar Mevlevihanesi şeyhi olan, Şeyh Ataullah Efendizade Ahmed Remzi Efendi34 de dergahda konuk olarak bulunuyordu. Birbiriyle iyi anlaşan bu iki genç şair, eski tarzda karşılıklı şiir söylüyorlar ve bu konuda Şeyh Celaleddin Efendi'den de destek görüyorlardı.35 Hatta Tahir'ül Mevlevi’nin Hz. Mevlana'ya övgü konulu bir kasidesinin, Ahmed Remzi Efendi tarafından tahmisi (beşleme)36 de 16 Ocak 1896 tarihli Mekteb dergisinde yayınlanmıştı. 29 Mahfil, nr.35, 1341 Ramazan/Nisan 1923. Mecmua-i Eş'âr, içindeki varaklar, vr. 2a. 31 İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şâirleri, cüz. 10, İstanbul, 1940, 1833-1835; Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk Şâirleri, c.II, İstanbul, 1946, 939-946. 32 Recep Dikici, “Tahir El-Mevlevi ve Ermeni Terziyan ile Dini ve Edebi Müzakeresi”, İpek Yolu Dergisi, 2011. 33 Mahfil, nr. 59, Ramazan 1343/1925. 34 Bedi N. Şehsuvaroğlu, Eczacı Yarbay Nayzen Halil Can (1905-1973), Hüsnütabiat Matbaası, İstanbul, 1974, 39-44. 35 Mecmua-i Eşar içindeki varaklar, vr. 4a. 36 Bir gazelin her iki dizesinin başına aynı ölçüde üç dize ekleyerek oluşturulan nazım biçimidir. Tahmis genellikle başka bir şairin gazeline yapılırsa da, kendi gazellerinden tahmis oluşturan şairler de vardır. başarılı bir tahmis'te asıl beyit ile eklenen dizeler anlam bakımından kaynaşmış olmalıdır. Başa eklenen üçer mısra 30 Tahir'ül Mevlevi, hacdan döndükten sonra Yenikapı Mevlevihanesi semazenbaşı Karamanlı Halid Dede'den sema çıkardı ve sonraları devrinin en iyi semazenleri arasında yer aldı.37 O, Divan-ı Tahir'ül Mevlevi'nin başındaki özgeçmişe göre, 13 Ocak 1896’da38 Bab-ı Seraskeri'deki görevinden ayrılarak, 17 Ocak 1896 tarihinde Yenikapı Mevlevihanesi’nde çileye girdi. Yakın zamanlarda yaşayan en önemli tasavvuf tarihi araştırmacılarından birisi olan Hüseyin Vassaf Bey (1872-1929), onun çileye giriş tarihini 12 Şaban 1313 (28 Ocak 1896) olarak göstermektedir.39 Aynı zamanda Kadiri ve Rufa'i tarikatlarından da iki onay belgesine sahip olan Tahir'ül Mevlevi, çile sırasında, dergahta yükümlü olduğu görevinin yanı sıra, bilimsel ve edebiyatla ilgili etkinliklerde de bulunuyordu. Yenikapı Mevlevihanesi neyzen başı Cemal Efendi'nin (1860 – 1899) ölümünden sonra, Şeyh Celaleddin Efendi'nin kari'-i Mesnevi’liğini (Mesnevi okuyan) ve bazen katipliğini yaparken; pazartesi günleri dergahta Tunuslu Şeyh Mustafa Efendi tarafından anlatılan Futuhat-ı Mekkiye derslerine de katılıyordu. Çile alemini ve o alemdeki duygulanmalarını kaydettiği bir defterin yanmış olması nedeniyle, onun bu yılları hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır.40 Tahir'ül Mevlevi’nin çileye girdiği ilk aylarda Şah Abdurrahman'ın Kur'an ve Magz-ı Kur’an (Kuran’ın Özü) adlı yapıtını çevirmeye başladığı bilinmektedir. Tahir'ül Mevlevi’nin o yıllara ait ürünleri arasında, Mirat-i Hazret-i Mevlana adlı yapıtında yayınladığı Hilye-i Hazret-i Mevlana ile aşığa ve dervişe uygun biçimde olan pek çok gazel de bulunmaktadır.41 Çile süresi, 1001 gün üzerinden hesaplandığında, 1898 yılı Ekim ayı içinde biten Tahir'ül Mevlevi, o sırada 22 yaşını henüz doldurmak üzere idi. Çileden sonra, alışılageldiği gibi, Konya'ya, Hazret-i Mevlana'yı ziyarete gitti. Bir süre Konya'da kaldıktan sonra, yeniden İstanbul'a dönerek, Yenikapı Mevlevihanesi’ndeki hücresine çekildi. gazelin matlası ile aynı kafiyede olur. Diğer beyitlere eklenen üçer mısra ise o beyitlerin ilk mısraları ile kafiyelidir (www.diledebiyat.net e.t.15.12.2013). 37 Saadeddîn Nüzhet Ergun, Türk Mûsikîsi Antolojisi, c.II, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İslanbul, 1943, 672. 38 Tâhir'ül-Mevlevî'nin "22.10.931" tarihli memuriyet sicili, 11. 39 Hüseyin Vassaf, Sefine-i Evliya, Süleymaniye Kütüphanesi, YB. 2305, c.I, İstanbul, 1318/1901, 327. 40 Mecmua-i Eşar, içindeki varaklar, vr. 6a-7a. 41 Mecmua-i Eşar, içindeki varaklar, vr. 6a-7a. Kütüphanecilik Çalışmaları: Tahir'ül Mevlevi, dergahta hücre nişin (hücrede oturan)42 olmaktansa, kendi geçimini kendi sağlamayı seçti ve yayın yapmak üzere bir sahaf dükkanı açmaya karar verdi. Çile çıkardıktan 5-6 ay sonra, şeyhi Mehmed Celaleddin Efendi'den aldığı izinle, önceden biriktirdiği ve daha sonra Hicaz ve Kahire'den getirdiği kitaplarla43 Beyazıt semtinde tramvay yolundaki 34 numaralı44 dükkanda, bazı Mevlevi büyüklerinin unutulmuş yapıtlarını yeniden ortaya çıkarma amacıyla Tahir Dede Kütüphanesi’ni açtı.45 İlk olarak, Maarif Nezaret-i Celilesi'nin 15 Haziran 1899 tarihli izniyle Hilye-i Hazreti Mevlana ile bazı tasavvuf şiirlerini kapsayan Mir'at-i Hazret-i Mevlana'yı çıkaran Tahir'ül Mevlevi, ardından 18 Temmuz 1899 tarihli bir diğer bir izinle Nayi Osman Dedezade Sırri Abdülbaki Dede'nin46 (ö.1751) Miraciye'sini (Hz. Muhammed'in göğe yükselişini konu alan edebi yapıt) Manzume-i Mi'rac adı ile yayınladı. Bu arada, bazı nedenlerden ötürü, Tahir Dede Kütüphanesi, Bab-ı Ali caddesinde, daha önce Mir'at-i Hazret-i Mevlana’nın basıldığı Medresetü'l Hattatin’in47 karşısındaki 57 numaralı Cemal Efendi Matbaası’nın yanına taşındı.48 Burada, kütüphanenin üçüncü kitabı olarak, mukaddimesinde (önsöz) her hafta 16 sayfalık bir forması yayınlanmak üzere yaklaşık 100 forma halinde çıkacağı bildirilen, Rüsumat Emanet-i Celilesi muhasebe kalemi katiplerinden olan Vasıf Efendi'nin düzenlediği Mecmua-ı Medayih-i Hazret-i Mevlana’nın yayınına başlandı. Tahir'ül Mevlevi, aynı yıl içinde, kendi yayın dizisi dışında, Cevri İbrahim Çelebi'nin49 (ö.1655) Hilye-i Çar-yar-ı Güzin'ini bir önsöz ekleyerek yayınladı. Tahir'ül Mevlevi, Tahir Dede Kütüphanesi yayınının yanı sıra, bir de bağımsız haftalık gazete çıkarmak için başvuruda bulundu. Bu başvurusu reddedilince, o günlerde yayınına ara veren Resimli Gazete'yi, sahibi Karabet'e her hafta 200 kuruş verme koşuluyla, kendisi çıkartmak üzere anlaştı.50 Yayınına yeniden başlanacağı duyurulan Resimli Gazete'nin çıkacağı, bir hafta önceden, 26 Ekim 1899 tarihli bir bildiriyle duyurulmuştu.51 Hücrenişin: Mevlevihanelerde 1001 gün çile çıkarıp, dede sıfatını kazanan ve aynı zamanda tekke içerisinde bir hücre (oda) sahibi olan kişiye verilen sıfat. 43 Mahfil, nr. 50, 1342 Zilhicce/1924. 44 Tahir'ül Mevlevi, Mirat-i Hazret-i Mevlana, Tahir Dede Kütüphanesi Yay., İstanbul, 1315/1899, dış arka kapak îlanı. 45 Tahir'ül Mevlevi, Divânı Tâhir'ül-Mevlevî, hâl tercümesi kısmı, 1352/1934, vr. 8b. 46 Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri. c.I, Matbaa-i Amire, İstanbul, 1333/1903, 86. 47 Gülbün Mesara, “Medresetü’l Hattatin Yılları ve Ötesi”, Antik ve Dekor, sayı: 17, İstanbul, 1992, 60-64. 48 Mecmua-i Medâyih-i Hazret-i Mevlânâ, çev. Vasıf, Alem Matbaası Ahmed İhsan ve Şürekası Matbaası İstanbul, 1315 (1898), Tahir'ül Mevlevi'nin yazdığı mukaddime. 42 Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri, c.II, 1333/1903, 126. Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345 /1926, vr.6b. 51 İkdam, nr. 1908, 12 Cemadiülahire 1317 (18 Ekim 1899)-14 Teşrinievvel-i rûmî 1315/26 Ekim 1899. 49 50 "Padişah-ı 'avatıf-güster" ibaresindeki avatıf'ın (ihsanlar) avaif şeklinde dizilmesi gibi bazı baskı hatalarıyla çıkan bu ilk sayısının kapağına bir de Mevlevi sikkesi (külahı) resmi konulmuştu.52 28 Ekim 1899 günü çıkan gazetelerin İrade-i Seniye (Padişahın Buyruğu) sütunlarındaki ilanlar, Resimli Gazete'nin yayınına ara verildiğini duyuruyordu.53 Sonradan anlaşıldığına göre, gazete, Malumat gazetesi sahibi Baba Tahir ile Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi Nazif Sururi tarafından, Tahir'ül Mevlevi'nin "İttihad-ı Mevleviye Komitesi" oluşturma amacıyla gazete çıkardığına dair verilen bir bildirim sonucunda kapatılmış.54 O dönemde veliaht bulunan Mehmed Reşad'ın da Mevlevi dostu olması dolayısıyla, veliaht yanlısı propaganda yapmakla da suçlanan Tahir'ül Mevlevi, Celaleddin Efendi'nin de kefil olmasıyla tutuklanmaktan kurtuldu.55 Bu arada, Mecmua-i Medayih-i Hazret-i Mevlana 'nın izin belgesi elinden alınarak, henüz yedi formasını çıkarabildiği bu yapıtın yayını da engellenmişti. Tahir'ül Mevlevi, gazetesi kapatıldıktan sonra sürekli göz altında bulundurulmaktan sıkılarak, yayıncılık işini sürdüremeyeceğini düşünüp, işyerini kapatmak zorunda kaldı. Türk edebiyat tarihçisi ve yazar Saadeddin Nüzhet Ergun (1901-1960), Türkiye Cumhuriyeti'nin 2. Diyanet İşleri Başkanı profesör Mehmed Şerefeddin Yaltkaya'nın (18791947) kardeşi Hafız Kemal’den (ö. 17 Nisan 1943) söz ederken56, onun bir süre Bab-ı Ali'de Tahir'ül Mevlevi ile birlikte kitapçılık yaptığını ve daha sonra Nazime Sultan'ın Ortaköy'deki yalısına imam olarak gittiğini ifade eder. Tahir'ül Mevlevi de, işyerini kapatmasının ardından, Sultan Abdülaziz'in kızı Nâzime Sultan'ın vekilharçlık davetini kabul ederek, sultan dairesinde göreve başladı.57 Divan-ı Tahir'ül Mevlevi'nin başındaki Terceme-i hal’den (biyografi), sultanın hizmetinde de okuma-yazma ile uğraştığı anlaşılır. Burada kendisine "Dede Efendi" diye hitab edilen Tahir'ül Mevlevi, önceleri kitapçılıkta olduğu gibi Mevlevi giysileriyle işine devam ettiyse de, daha sonra uygun olmayacağını düşünerek, yeniden sivil giysiler giymişti.58 Tahir'ül Mevlevi'nin vekilharçlık yaptığı bu dört yıl içinde, basınla ilgisi kesilmekle birlikte, bazı dostlarının ısrarıyla, 1900 yılında Divançe-i Tahir 'i yayınladı. Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, (1345 / 1926), vr.6b. İkdam, nr. 1910, 14 Cemâdiülâhire 1317-16 Teşrinievvel-i rûmî 1315-28 Teşrinievvel-i efrencî 1899. 54 Tahir Olgun, Şeyh Celaleddin Efendi, Matbaa-yi Mekteb-i Sanayi, İstanbul 1908, 6. 55 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayâtım, vr.9a. 56 Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, Rıza Koşkun Matbaası, İstanbul, 1943, 717-718. 57 Salname-i Nezareti Maarifi Umumiye (dördüncü sene), Matbaa-i Amire, 1319/1901, 675. 58 İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, cüz.10, İstanbul, 1940, 1858. 52 53 Orman ve Ziraat Nezareti’ndeki Çalışmaları: Tahir'ül Mevlevi, Nazime Sultan'ın hizmetinden ayrıldıktan sonra, Orman ve Ziraat Nezareti'nde açılan bir sınavı kazanarak 19 Kasım 1319 tarihinde, 370 kuruş maaşla59 defter-i kebir kalemine yazman olarak atandı. Aynı yıl İstanbul’un Fatih ilçesi Koska semtinde bulunan Burhan-ı Terakki ve Rehnüma-yı Füyuzat adındaki özel okullarda60 Farsça ve İslam tarihi okutmaya başladı.61 Tahir'ül Mevlevi, 1907 yılında Rehnüma-yı Füyuzat okulu toplu yapıtlarının ilk kitabı olarak, çocuklar için hazırladığı Farsça gramer kitabını Destavizi Farisi Hanan adı altında yayınladı. Ziraat Nezareti'ndeki görevinde 1 Ocak 1322 tarihinde 430 kuruş maaşla muamelat-ı nakdiye (nakit işlemler) yardımcılığına, oradan da 600 kuruş maaşla Hicaz ve Taşra Masası yazmanlığına atandı (29 Ekim 1907). Tahir'ül Mevlevi'nin dede olduktan sonra 1908'e dek geçen sürede Yenikapı Mevlevihanesi ile ilişkisinin ne şekilde sürdüğüne dair bir kayda rastlanmamıştır. Yenikapı Mevlevihanesi, 21 Kasım 1906 tarihinde bir yangın geçirmiş, bundan 1,5 yıl sonra da Şeyh Celaleddin Efendi yaşamını yitirmişti (13 Mayıs 1908). Tahir'ül Mevlevi, şeyhinin ölümü üzerine Şeyh Celaleddin Efendi Merhum adlı kitapçığını yayınladı. Onun bu yıllarda şiddetli bir özgürlük taraftarı olduğu görülmektedir. Aynı kitapçıkta keyfi idare sistemine ağır bir dille çatmakta ve mevlevihane yangınından, emri altındakilere söz ve özgürlük hakkı tanımayanları sorumlu tutmaktadır. Meşrutiyet’in 23 Temmuz 1908 tarihindeki ilanıyla, birkaç arkadaşının ısrarlarıyla, yayın dünyasında görülen harekete Tahir'ül Mevlevi de katıldı. Aralarında kurdukları bir şirketten sağladıkları gelirle Rehher-i Vatan adını verdikleri gazetenin ilk sayısını çıkardılar. Bu gazetenin baskısı, deneyimsizlikten kaynaklanan dizgi hataları yüzünden yarıda kesildi.62 Tahir'ül Mevlevi'nin 1912 yılında Yeni Osmanlı Matbaası’nda yayınladığı Teşebbüs-i Şahsi adlı romanında, bu gazetecilik serüvenini konu edinmiştir. Rehber-i Vatan gazetesinin ortaklarından ve Rehnuma-yı Füyuzat okulu öğretmenlerinden olan Midhat Rebii, Tahir'ül-Mevlevi'ye, Rehber-i Vatan gazetesinin kapanmasından hemen sonra, kurduğu mizahi Nekregu gazetesinin başyazarlığını önerdi.63 Tahir'ül Mevlevi de, Nekregu'nun ilk sayısından itibaren 'Tahir Saffet" imzasıyla kaleme aldığı mizahi yazılarında keyfi idare sistemini, hafiye örgütünü, Nazif Sururi ve Malumatçı (Baba) Tahir'i alay yoluyla yermeye başladı. Nekregu gazetesindeki yazılarında, İttihad ve Tahir’ül Mevlevi 'nin 22.10.1931 tarihli memuriyet sicilinden. Songül Keçeci Kurt, “Osmanlı Devleti’nde Türklerin Açtığı Özel Mektepler”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, cilt:9, sayı:19, Hatay, 2012, 105-123. 61 Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Lugatı, Enderun Yay., İstanbul, 1973, 9. 62 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayâtım, 1345/1926, vr. 14. 63 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayâtım, 1345/1926, vr. 14. 59 60 Terakki Cemiyeyeti’nden övgü ile söz eden parçalar dikkat çeker. Tahir'ül Mevlevi, daha İstanbul'da İttihad ve Terakki'nin şubesi kurulmadan bu örgüte girmiş, bilinmeyen bir nedenle, yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanma olan 31 Mart Olayları’nın hemen öncesinde, 1909 yılı Mart ayı içinde cemiyetten ayrılmıştı.64 Kısa bir süre sonra kapanan Nekregu gazetesinin yerine, yine Midhat Rebii tarafından kurulan, Nekregu ile Pişekar adlı mizahi gazeteye de yazı yazmayı sürdürdü. Meşrutiyet’in ilanının ardından halk eğitimi için kurulan Cemiyet–i İlmiye-i İslamiye'nin haftada bir yayınladığı Beyanülhak dergisinin 28 Aralık 1908 tarihinde çıkarılan 13. sayısından itibaren bazı şiirlerini ve o zamana dek İslam tarihi hakkında yapmış olduğu çalışmalarını "Tarih-i İslam Sahaifinden" başyazısı altında yayınlamaya başladı. Mesnevihanlık verilecek kişilerin, sınav sonucunda yetenekli oldukları anlaşılınca, Vakıflara önerilmesi anlamında bir Mevlevilik terimi olan A'ref bi'l-Mesnevi’lik ciheti, III. Selim tarafından Şeyh Galib'e ve onun ölümünden sonra da bu konuda en yetenekli olana aktarılmak üzere verilmişti. Daha sonra unutulan bu makamın kaydı, Üsküdar mevlevihanesi şeyhi Ahmed Remzi Efendi tarafından vakıflarda bulunarak, Galata Mevlevihanesi Şeyhi Ahmed Celaleddin Efendi'ye yöneltilmişti.65 Ahmed Celaleddin Efendi de, Kasımpaşa mevlevihanesi mesnevihanı Mehmed Es'ad Dede'nin 9 Ağustos 1911 tarihinde ölümünden sonra, onun yerine Tahir'ül Mevlevi'nin getirilmesine hakkında ilk ve son olarak bir atama belgesi yazmıştır. Ancak, kendisini yıllar boyu örnek aldığı, bazı mevleviler tarafından kutub sayılan66 Mehmed Esad Dede’nin yerine geçmekten çekindiği düşünülen Tahir'ül Mevlevi, çok işi olduğunu öne sürerek bu görevden affedilmesini istemiştir. Tahir'ül Mevlevi'nin 1904 yılında girdiği Burhan-ı Terakki okulu, 1908’de kapatılmıştı.67 Rehnüma-yı Füyuzat adlı özel okuldaki derslerinin hangi tarihe dek sürdüğü bilinmemektedir. 14 Aralık 1909 tarihinde ise, “şefkat yurdu” anlamına gelen Darüşşafaka’nın ilk adı olan Darüşşafakat'ül İslamiye'nin edebiyat ve yazım kuralları derslerine atanmıştı.68 Uzun yıllar sürecek olan hocalığının yanı sıra, 1914 yılında kurulan Osmanlı medrese geleneğinin son halkası olan Darü1hi1afeti'1-Aliye medreselerine Mehmed Akif’in önerisiyle ve Şeyhülislam Hayri Efendi tarafından müderris olarak atandı.69 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.37. Mehmed Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c.I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1971, 79. 66 Abdülbakî Gölpınarlı, Mevlânâ'dan Sonra Mevlevîlik, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 1953, 410. 67 Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, c.lll, Osmanbey Matbaası, İstanbul, 1941, 834. 68 Hey'et-i İdare ile Muallimin ve Müsdahdemin Kayıd Defteri, (98 tarihinden itibaren), vr.10, Darüşşafaka Arşivi. 69 Tahir Olgun & Abdullah Sert, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, Bahar Yay., İstanbul, 1974, 5. 64 65 Darülhilafe medreselerinde "Te'ali-i kısm-ı evvel" üçüncü sınıflarının 1-4. şubelerinde "Tarihi enbiya ve İslam" derslerinin 1915-1916 yıllarında kendisine ait olduğunu kesin olarak bilinmektedir.70 Tahir'ül Mevlevi, 24 ekim 1915 tarihinde, 1000 kuruş maaşla terfi ettiği Maadin Me'muriyet-i Umumiyesi (Madenler Genel Müdürlüğü) birinci sınıf katipliğinden, 2 Kasım 1918 tarihinde 1500 kuruş maaşla Madenler Müdürlüğü madenler masası baş katipliğine getirildi. Aynı görevdeki maaşı, 22 Nisan 1918 tarihinde 1600 kuruşa yükseltildi. O yıllarda, Namık Kemalzade Ali Ekrem Bey'in (Bolayır) başkanlığında kurulan "Tedkikat-ı Lisaniye Heyeti"71 bünyesinde çalışmalarını sürdüren Lugat Encümeni’nden Ahmed Rasim'in istifa etmesi üzerine, onun yerine Maarif Nezareti tarafından 30 Mart 1918 tarihinde Tahir'ül Mevlevi getirilmişti. Tahir'ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında, üyelerin yetersizliği dolayısıyla komisyonun bir iş yapamayacağını düşünerek, oradaki görevinden çekildi.72 Tahir'ül Mevlevi, 10 Haziran 1918 tarihinde çıkan büyük Fatih yangınında, Taşkasap'taki evi ile birlikte, kitaplığı ve yazılmış yapıtları da yanmış; bir süre Beşiktaş'ta kiraladığı bir evde oturduktan sonra, yanan yere küçük bir ev yaptırıp, oraya taşınmıştı. Ev yaptırma işleriyle uğraşırken, Nekregu ile Pişekar dergisinin sahibi Midhat Rebii aracılığıyla, Trabzon'da çıkan İkbal gazetesi sahibi Osman Nuri Bey ile tanışarak, istek üzerine elinde hazır bulunan Futuhat-ı İslamiye, Efgan Emiri Abdurrahman Han, Hind İhtilali gibi bazı çeviri yapıtlarının yayın hakkını İkbal gazetesine sattı.73 Böylece, bu tarihten itibaren, yukarıdaki yapıtların Trabzon'da yayınlanmasına, yazı dizisi halinde başlanıyordu. Tahir'ül Mevlevi, 22 Eylül 1919 tarihinde, 2250 kuruş maaşla, 4 Haziran 1919 tarihli bir kararname ile Maliye Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Tevhid-i Mubayehat Komisyonu’na (Satın alma Komisyonu) girmişti. Komisyonun ortadan kaldırılması üzerine, 26 Nisan 1920'de, tüm memurlar gibi kendisi de açıkta kaldı. Ancak, Orman ve Ziraat Bakanlığı’na başvurusu üzerine, 28 Nisan 1920 tarihinde, 2000 kuruş maaşla Ekonomi Kurulu başkatipliğine getirildi.74 1919 yılında, süregelen İbtida-yı Dahil medreselerindeki derslerinin yanı sıra, Eylül 1919 tarihinde 600 kuruş maaşla Medresetü'l-kuzat'a (Kadılar Medresesi) kitabet-i resmiye Ceride-i İlmiye, nr..l4, Şaban 1335/1917, 133; İlmiye Salnamesi, Amire Matbaası, İstanbul, 1334/1916, 239. Agah Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 1960, 387388. 72 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.40-41. 73 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.49. 74 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345 1926, vr.47. 70 71 mualimi (resmi yazışma usulü dersi hocası) olarak atandı. Bu okuldaki dersleri, okulun Mayıs 1924 tarihinde kapanmasına dek sürdü.75 Tahir'ül Mevlevi, 1919 yılında İbtida-yı Dahil medresesi umum müdürlüğüne getirilen İskilibli Mehmed Atıf Efendi’nin, kendi kurduğu Cemiyet-i Müderrisin'e üye olması için yaptığı teklifi, siyasi bir topluluğa girmemeye kararlı olduğu ve ayrıca kendisinin müderris olmadığı gerekçesiyle reddetmişti. Ancak, kurumun adı Teali-i İslam'a76 çevrilerek, dinsel ve bilimsel bir topluluk halini aldıktan sonra, kendisine sunulan ikinci bir öneriyi kabul ederek, bu topluluğa girdi.77 Hükümetin Ağustos 1922 tarihinde aldığı bir kararla, şeyhlik makamı tarafından cemiyetin haberi olmaksızın Teali-i İslam Cemiyeti adına bir bildirge bastırılmıştı. Bildirgenin amacı, bilimsel bir topluluğun aracılığıyla, halkın fikrini Kuvayı Milliye aleyhine çevirmeyi hedefliyordu. Tahir'ül Mevlevi, bunu öğrendiğinde, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ile sorunu tartışmış ve topluluğun bu bildirgeyi kesinlikle mühürleyemeyeceği düşüncesini savunmuştu. Daha sonra sorunun cemiyet içinde oylamaya sunulması sırasında çıkan tartışmalarda, bu bildirinin aleyhinde şiddetli konuşmalarda bulunarak, İskilibli Atıf Efendi ile birlikte onaylanmasına engel oldular.78 Bildirgenin reddinden bir gün sonra, Tahir'ül Mevlevi’nin Ziraat Bakanlığı’ndaki görevine resmi bir belge ile son veriliyordu. Ancak, bu olaydan birkaç gün sonra, Tahir'ül Mevlevi’nin başvurusu üzerine, Bakanlık Alt Kurulu’nun 26 Eylül 1908 tarihli cevaz-ı istihdam kararı (görülen idari gereklilik ve zorunluluk üzerine, görevinden uzaklaştırılan memurun yeniden memuriyete alınabilmesi için, görevinden uzaklaştıran daire tarafından verilmesi gereken karar) ile yeniden görevinin başına döndü.79 Tahir'ül Mevlevi, 26 Eylül 1920 tarihinde, Alî Satış Komisyonu başkatipliğine getirildi; 24 Ekim 1920’de ise maaşı 7500 kuruşa çıkarıldı. Ticaret ve Ziraat Bakanlığı’nda açıkta bulunan sicil mümeyyizliğine atanma teklifi kabul edilerek, kendisine bir resmi belge verilmişti. Daha sonra, memuriyet sicilindeki bir kayıttan anlaşıldığı gibi, 28 Şubat 1923'te bir miktar işsizlik maaşı bağlanarak, sicil mümeyyizliği görevinden alındı. Böylece, Tahir'ül Mevlevi’nin müderrislik dışındaki memurluk yaşamı sona ermiş oluyordu.80 Bir yıl kadar sonra, Isparta'da bir memuriyete atanmasını kabul etmemesi üzerine, işsizlik maaşı da kesildi. Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.133-134. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasi Partiler 1859-1952, Doğan Kardeş Matbaası, İstanbul, 1952, 462-463. 77 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayalım, vr.48. 78 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayalım, vr.51-52. 79 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayalım, vr.54. 80 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayalım, vr.105. 75 76 Fatih Camii Mesnevihanlığı ve Mahfil Dergisi Çalışmaları: Tahir'ül Mevlevi, Temmuz 1920 tarihinden itibaren, Mahfil dergisini yayınlamaya başladı. Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında, derginin kuruluşunu anlatır. 1919 mali yılı sonlarında, önceleri ayda bir, sonradan haftada iki kez çıkmak üzere, Mahfil 'in yayın hakkı alınmıştı; fakat, yönetim yeri bulunamadığı için, bir süre derginin yayını ertelendi. Teali- İslam Cemiyeti’nin Şehzadebaşı'nda bulunan merkezinin bir süreliğine Mahfil bürosu olabileceğini düşünen Tahir'ül Mevlevi, önerisinin cemiyet tarafından kabul edilmesi üzerine, ilk sayıyı hazırlayıp, metal baskı levhalarını sansüre gönderdiğinde, izin belgesi tarihinin üç ayı geçmesi nedeniyle, derginin çıkmasına izin verilmedi. Tahir'ül Mevlevi, bazı dostlarının yardımıyla, 14 Temmuz 1920 tarihinde aldığı yeni bir izin belgesiyle, 29 Temmuz 1920 tarihinde81 Mahfil 'in ilk sayısını çıkarttı.82 Mahfil Dergisi’nde, ilk sayılarından itibaren, hemen hemen tümüyle dini, edebi ve felsefi konulara ağırlık verilmiştir. Tahir’ül Mevlevi’nin MAHFİL’de Yayınlanan Makaleleri (1920-1926)83 Makale adı Yıl Cilt Sayı Abdullah b. Cahş 1340/1922 II 24 Abdullah ibn Sebe 1342/1924 IV 46 Ahmed Tevfik Bey Merhûm 1341/1923 IV 37 Ahmediyye Mezhebi Kitaplarından Biri 1341/1923 IV 37 Ali Emîrî Efendi Merhûm 1342/1924 IV 45 Arap Romanları 1338/1920 I 2 Âsâr-ı Münteşire: Hind Masalları 1343/1924-25 V 55 Asr-ı Saâdetde Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri 1338/1920 I 1 Asr-ı Saadette Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri 1340/1921 II 17 Asr-i Saâdette Müslümanligin Medeniyete Hizmetleri 1338/1920 I 2 Asr-ı Saâdette Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri 1339/1920 III 3 Bayram Namazı 1342/1924 IV 48 Bayram Tebriği ve Bir İki Söz 1342/1924 IV 48 Bayram ve Sadaka-i Fitre 1343/1925 V 60 Benî Kureyza Meselesi 1340/1922 II 22 Bir Makale Dolayısıyla 1340/1921 I 16 Büyüklerimiz 1338/1920 I 1 Büyüklerimiz 1338/1920 I 2 Büyüklerimizden: Abdullah b. Cahş b. Riab el-Esedî 1340/1922 II 21 Büyüklerimizden: Ebû Gıfârî 1340/1921 I 15 Büyüklerimizden: Ebû Zerr el-Gıfârî (r.a) 1339/1921 I 14 Büyüklerimizden: Ebu Zerr Gıfari 1340/1921 I 16 Büyüklerimizden: Musab b. Umeyr 1339/1921 I 13 Büyüklerimizden: Said b. Zeyd b. Ömer b. Tufeyl el-Adevi 1341/1922 III 32-33 Büyüklerimizden: Ümmü Umâre (r.a) 1340/1922 III 26 Cafer b. Ebi Talib 1341/1923 III 36 Cafer b. Ebi Talib 1341/1923 IV 38 Peyam-ı Sabah, nr.597, 13 Zilkade 1338 - 30 Temmuz 1920. Tahirül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, vr.49. 83 http://ktp.isam.org.tr/makaleosm/recordlist.php?-skip=0&-max=10&YazarEmekci=Tahir 81 82 Sayfa 224-226 181-183 14-15 7-11 165 28-29 113-114 6-7 89-91 27-28 49-51 205-206 202-203 221-223 167-172 75-76 7-10 25-26 149-152 49-51 30-34 69-71 7-9 142-146 41-42 181-183 32-34 Cafer b. Ebi Talib Cafer b. Ebi Talib Cemâziyel-evveli ve’l-âhire Cenûbî Hind Müslümanları Cum'a Guslü Cuma Namazı Darüşafaka'ya Muâvenetin Lüzûmu Dârüşşafaka ve Şefkat-i İslâmiyye Davud Paşa Kışlası Önünde Ok Atışı Davud Paşa Kışlası Önünde Ok Atışı Dilmesti-i Mevlânâ Kitabı Hakkında Dinde mi İkrah Var Dinsizlikte mi? Doktor Abdullah Cevdet Bey’in Bir Tezkiresi Ebû Zerr Gıfârî Ebu’l-Feth el-Bistâmî’nin Bir Kasîdesi ve Manzûm Tercümesi Ebu’l-Feth el-Bistâmî’nin Bir Kasîdesi ve Manzûm Tercümesi Elhamdülillâhillezi hedânâ le-hezâ vemâ künnâ lenehtedî levlâ enne hedânallâh Esad Dede Efendi Hakkında Esad Dede Efendi Hakkında Esad Dede Efendi Hakkındaki Mektuptan Esad Dede Efendi Merhûm Hakkında Esad Dede Efendi Merhum Hakkında Hüseyin Vassaf Bey’e Mektuptan Esad Dede Merhûma Dair Esat Dede Efendi Merhûm Hakkında Farziyyet-i Hac, Vakfe-i Arafat Fatih Cami-i Şerifi’nde ve Çıktıktan Sonra Furûzan Hanım’ın İrtihali Tarihi Ganî-i Keşmirî Ganî-i Keşmirî ve Bazı Ebyâtı Ganî-i Keşmirî ve Bazı Ebyâtı Ganî-i Keşmirî ve Bazı Ebyâtı Ganî-i Keşmirî ve Bazı Ebyâtı Ganî-i Keşmirî ve Bazı Ebyâtı Güya Hazret-i Peygamber ve Bazı Ashâbın Resimleri Hac Veda Hutbesi Hazret-i Fâtımâ’nın Cihâzı ve Düğünü Hitâbet-i Nebeviyye Husûf ve Küsûf Hutbe Hz. Peygamber ve Zamanı İbâdât-ı İslâmiyye Tarihçesi: Namaz İbâdât-ı İslâmiyye Tarihçesinden: Mescid-i Nebevî İbâdât-ı İslâmiyye Tarihçesinden: Minber İnşâsı İbâdât-ı İslâmiyyeden: Beş Vakit Namaz İbâdât-ı İslâmiyyeden: Namaz İbâdet-i İslâmiyye Tarihçesi: Namaz İbâdet-i İslâmiyye Tarihçesi: Namaz İbâdet-i İslâmiyyeden: Gece Namazı İbrahim Aleyhisselam Hakkında Bir İstîzah: İsmail Hakkı Bey Efendi’ye İfâde-i Mahsûsa İfâde-i Mahsûsa İfâde-i Mahsûsa İfâde-i Mahsûsa 1342/1923 1342/1923 1339/1921 1340/1922 1341/1923 1341/1923 1339/1921 1340/1922 1341/1922 1341/1922 1340/1922 1343/1925 1340/1922 1340/1921 1341/1922 IV IV I II III III I II III III II V II II III 42 40 7 23 36 34 7 23 27 28 22 57 21 17 27 107-108 63-64 120-121 208 176 150-151 114-116 196-202 64-68 91-92 172-173 154-155 157-158 88-89 53-60 1341/1922 III 28 84-86 1341/1923 III 36 174 1342/1924 1343/1925 1342/1924 1343/1924 1341/1923 IV V V V III 46 58 50 54 36 183-184 186-188 30-31 108-109 184 1342/1923 1343/1925 1338/1920 1343/1925 1342/1924 1338/1920 1338/1920 1339/1920 1339/1920 1339/1921 1339/1921 1339/1921 1342/1924 1340/1922 1342/1923 1343/1924 1341/1923 1342/1923 1341/1922 1342/1923 1342/1924 1341/1922 1341/1923 1341/1923 1341/1923 1341/1922-23 1343/1924 IV V I V V I I III I I I I V II IV V IV IV III IV IV III III III III III V 41 59 2 58 50 1 2 3 5 8 10 14 50 21 41 52 38 41 29 42 44 32-33 35 36 34 31 51 89-90 217-220 18-19 173-176 25-26 11-13 32-33 53-55 91-92 143-144 176 19-23 17-20 146-149 76-77 57-58 21-22 92 102-108 106-107 147-148 135-136 159-160 175-176 150-153 127-129 36-39 1339/1921 1340/1922 1341/1923 1343/1925 I III IV VI 13 25 37 61 2-3 2 2 1-2 İki Ziyâ' İlm-i Envâr İlm-i Nücûm İlmiye Kisvesi Hakkında İnsan Şeytanları İntihar İstiftâ ve İftâ İşret ve İbret İzâh-ı Tevzîh Kelile ve Dimne Eser-i Meşhuru Hakkında Kelile ve Dimne Eser-i Meşhûru Hakkında Kıssa, Hisse: Deve ile Yavrusu Kubâd ve Mezdek Kudemây Medresesinden Aksekili Mahmud Efendi Merhûmun Târih-i Vefâtı Kur’ân-ı Kerîm'in İlk Nâzil Olan Âyetleri Kur'ân’ın Cevabı Kur'ân’ın İ'cazı Lisân Tahsilinin Lüzûmu Ma'hûd-ı Hezeyân Konfederansı Hakkında Ma'lûmât-ı Câhiliyye Hakkında Bir Konferans (Ma'lûmât-ı Câhiliyye) Hakkında Bir Konferans Mahfel Tarihi Mahfel Tasavvufi: Tevekkül ve Sa'y Mahfel Tasavvufu Medresetü’l-Kuzâtta Mevlid-i Şerîf Mehmed Esad Dede Efendi Merhûma Dair (Hüseyin Vassaf Bey’e Mektuptan) Mektebe Başlama Merasimi Merhûm Esad Dede Efendi’ye Dair Merhûm Esad Dede Efendi’ye Dair Bazı Hâtırât Mesâcidin Tathîri, Tecmîri ve Muhâfaza-i Hürmeti Mescidlerde Alkış Caiz Olur mu? Mesnevî-i Şerîf’in Cild-i Sâdisi Mukaddimesinden Bazı Ebyât Meşhûr Kelile ve Dimne Eseri Hakkında Mevlevîlik Menâkibinden Midhat-ı Rabî'i Bey Merhûm Minber-i Saadetin Bânîsi Muallim Naci Muhâcirlere Yardım Muharrem ve Mâtem Muharremü’l-Haram Muiniddin Çeşti’nin Müntehab Bazı Ebyâtı Müslümanlar Dinin Bazı Ahkâmını Tasdik Bazısını İnkâr Edebilir mi? Müşrikîn-i Arab’ın Meşhûr Putları Müşrikîn-i Arabın Meşhur Putları Müvelledi’n-Nebî Aleyhisselâm Rabiülevvel ve Mevlid-i Şerîf Ramazân-ı Şerîf Ramazan-ı Şerîf ve Oruç Ramazân-ı Şerîf ve Oruç Ramazanü’l-Mübârek Ramazânü’l-Mübârek Recebü’l-Ferd Said b. Zeyd Salât-ı Küsûf 1339/1921 1341/1923 1341/1923 1342/1924 1342/1923-24 1344/1926 1342/1924 1343/1924 1340/1922 1343/1925 1343/1925 1339/1920-21 1340/1922 1342/1923 I III III IV IV VI IV V II V V I III IV 10 35 34 45 43 64 47 53 23 56 58 6 25 39 174-175 165-166 152-153 159-161 118-121 59-60 186-188 78-81 211-212 150-152 194-195 111-112 18-19 47-50 1339/1920 1343/1924 1342/1924 1342/1923 1340/1921 1341/1923 1341/1922 1341/1922 1340/1921 1339/1921 1342/1924 1342/1924 I V IV IV I III III III II I IV IV 5 54 49 39 15 36 32-33 30 18 8 47 45 74-75 94-96 2 43-45 42-43 177 137-139 120-121 94-95 136-138 199 163-165 1342/1923 1341/1923 1342/1923 1342/1923-24 1341/1923 1340/1922 IV IV IV IV IV III 42 37 42 43 38 26 113-116 13 171-172 132-133 18-19 38-39 1342/1924 1340/1922 1339/1920 1343/1924 1340/1922 1342/1923-24 1340/1921 1339/1920 1342/1924 1342/1923 IV II I V II IV I III IV IV 49 22 5 54 22 43 15 3 48 42 14-16 177-180 87-91 98-99 186-187 129-131 51-57 45-49 211-212 94-96 1339/1920-21 1340/1921 1343/1924 1339/1920 1341/1923 1343/1925 1340/1922 1339/1921 1342/1924 1339/1921 1341/1923 1343/1924 I I V I III V II I IV I III V 6 15 53 5 35 59 23 11 47 9 34 53 102-104 57-59 74-75 79-81 158-159 198-200 190-191 178-197 186 151-154 156 77-78 Salât-ı Küsûf Sene-i Cedîde Tarihi Sultan Ahmed Celâyirî Divanı ve Bazı Ebyâtı Sultan Ahmed Celâyirî Divanı ve Ebyâtı Sultânî Mezunlarından Akif Bey’e Süleymaniye Cami'-i Şerîfi: Bir Âbide-i Mu'azzama-i Osmaniye Şabanü’l-Muazzam Şefkat-i İslâmiyye Şehr Emini Bey Efendi Hazretlerinden Bir Temennî Şemseddin Efendi’nin İrtihâli ve Tarihi Şeref-i Müsûl Şevvâlü’l-Mükerrem Şeyh Muiniddin Çeşti’nin Divanı ve Bazı Ebyâtı Şeyh Muiniddin Çeşti’nin Müntehab Ebyâtı ve Tercümeleri Şeyh Sadi’nin Abaka Han’a Yazdığı Nasihatnâme Ta'lîm ve Ta'allum Hakkında Bir Hadîs-i Şerîf Tan Gazetesi’nin Mekke’ye Dair Bir Makalesi Târihî Bir Mukâyese Tayyârecizâde Zeki Bey Tebrik ve Leyle-i Regâib Temennî ve Tazarru' Temsîl-i Kur’ânî Tenşîtü’l-Muhibbîn (bi-Menâkib-i Hoca Hüsameddin) Tevekkül ve Sa'y Tevekkül ve Sa'y Tevekkül ve Sa'y Tevrîh ve Tevzîh Teyyarelerimiz Uçarken Ticâret ve İstikâmet Türklüğe Dair Bir Eser Ufaktan Hasbetallah Bir Rica Uhud ve Hamra el-Esed Gazveleriyle Harb-i Umûmî ve Zafer-i Ahîr Ümmü Umâre Ümmü Ümâre (r.a.) Va'd-i Kur'ânî Vecîh Bir Tevcîh Yaşar Şâdi Bey Merhûm Yeni Sene ve Hicri Tarih Yenikapı Mevlevihânesi Postnişini Şeyh Abdülbâki Efendi Hazretleri’nin Ârifâne Bir Gazeli Yine Bir Hasbihal Zâir Allahabâdi ve Bazı Ebyâtı Zebh-i İsmail Zilhicce ve Îd-i Adhâ Zilka'de Münasebetiyle 1343/1924 1343/1924 1340/1922 1340/1922 1339/1921 1340/1921-22 V V III III I II 54 51 26 25 9 20 97-98 33 40-41 14-15 158-160 136-143 1339/1921 1340/1922 1342/1923-24 1340/1921 1341/1922-23 1339/1921 1342/1924 1342/1924 1340/1922 1339/1920-21 1343/1924-25 1340/1921 1342/1923 1343/1925 1339/1921 1338/1920 1342/1924 1340/1921 1340/1921-22 1340/1921-22 1342/1923 1343/1925 1341/1923 1344/1926 1342/1924 1341/1922 I II IV II III I IV IV II I V I IV V I I IV II II II IV VI IV VI IV III 10 24 43 18 31 12 46 49 24 6 55 15 42 57 14 1 49 17 19 20 40 62 38 63 45 29 167-173 217-220 118 108 125-126 213-220 179-180 12-13 228-230 94 121-124 44-45 102-103 153-154 18 1-3 7-9 79-82 111-112 126-127 67 17-18 28-30 40-41 161-162 110-112 1341/1922 1341/1922 1342/1923 1340/1921 1341/1923 1344/1926 1341/1923 III III IV I IV VI III 27 29 39 16 38 63 34 60-61 108-110 38-39 72-75 30-31 33-35 155 1340/1921-22 1342/1923 1338/1920 1343/1925 1343/1925 II IV I VI VI 20 42 2 62 61 125-126 104-106 30-31 18-20 15-16 Tahir'ül Mevlevi, Mahfil dergisinin yönetim bürosunu, 19. sayıdan itibaren, cemiyetin Şehzadebaşı’daki yerinden Taşkasap'taki evine nakletti. O sırada, Mahfil 'in o zamana dek çıkarılan tüm sayıları, Paris'te çıkan Revue du Monde Musulman (1906-1926 yılları arasında çıkan, Müslüman dünyasını anlamaya yönelik Fransızca bir dergi) dergisine gönderilmiş84; 84 Mahfil, nr. 18, Rebiülahir 1340 / Aralık 1921. sonradan, gönderilen Mahfil nüshaları 11 sayfalık bir özetle, bu derginin bir sayısında Fransız yayın dünyasına tanıtılmıştı. Mahfil dergisi, kısa bir müddet sonra, Revue du Monde Musulman ile değiş tokuş edilmek suretiyle, Fransa'da da okunmaya başlamış oluyordu.85 Dergi, o aylarda Anadolu'yla bağlantı kurulması nedeniyle, buradaki il ve kasabalarda da tanıtılarak, oldukça geniş bir okuyucu kitlesine seslenme olanağını buldu. Tahir'ül Mevlevi’nin Taşkasap'taki evi, 1,5 yıl kadar yönetim bürosu olarak kullanıldıktan sonra, Beyazıt'ta eski Darülfünun karşısındaki Hasan Paşa Medresesi’nin bir odası tutularak, derginin yönetim bürosu oraya aktarıldı ve burada 5 sayı çıkarıldı.86 Ancak, Ekim 1923 tarihinden itibaren medrese yapısının boşaltılması nedeniyle, Mahfil yönetim bürosu olarak, Beyazıt Camii’nin türbe kapısı karşısındaki bir kahvehanenin üst odası tutuldu.87 Tahir'ül Mevlevi, hattat Suud'ül Mevlevi ile birlikte, Mart 1924 tarihinde, Babıali'de ortak bir yer kiralayarak, dergiyi 46. sayıdan itibaren orada çıkardı. Tahir'ül Mevlevi’nin, Medresetü'l-irşad, Darülhilafe, Darüşşafakatü'l-İslamiye ve Medresetü'l-kuzat adlı medreselerdeki dersleri ve dergi ile olan uğraşına88, 1923 yılı Eylül ayından itibaren, bir de Fatih Camii Mesnevihanlığı ekleniyordu. Aralık 1894 tarihinde Mevleviliğe bağlanmasından yaklaşık 30 yıl sonra, kendisine, Üsküdar mevlevihanesi şeyhi Ahmed Remzi Akyürek (1872-1944) aracılığıyla, din adamı ve siyasetçi Abdülhalim Çelebi (1869-1925) tarafından gönderilen izin belgesiyle, mesnevihanlara özgü destar sarma mezuniyeti verilmişti. Tahir'ül Mevlevi'nin 9 Ağustos 1911 tarihinde yaşamını yitiren hocası Mehmed Esad Dede, 30 yıldan fazla Fatih Camii’nde Mesnevi okutmuş; onun ölümünden sonra yerine getirilen Karahisarlı Ahmed Efendi de, yaklaşık 12 yıl aynı görevi sürdürmüştü. Ahmed Efendi’nin 1923 yılında ölümü üzerine boş kalan Fatih Camii mesnevihanhğı, daha önce olduğu gibi kendisine önerildiyse de, bu öneriyi reddetti. Ancak Tahir'ül Mevlevi, dostlarının ısrarlarına daha fazla karşı koyamayarak, 17 Eylül 1923 pazartesi gününden itibaren, Fatih Camii’nde Mesnevi derslerine başladı.89 Mesnevi derslerinin başlangıcından iki yıl sonra, Galata mevlevihanesi Şeyhi Ahmed Celaleddin Efendi tarafından İstanbul Müftülüğü'ne hitaben, Tahir'ül Mevlevi'nin Ümmügülsüm Hanım Vakfı90 mesnevihanlığına getirilmesi Mahfil, nr. 22-23, Cemadiülahire 1340 / Ocak-Şubat 1922. Mahfil, nr. 37, Zilkade 1341 / Haziran-Temmuz 1923. 87 Mahfil, nr.42, Rebiülahir 1342 / Kasım-Aralık 1923. 88 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayalım, vr.105. 89 Tahir Olgun,Mesnevi Dersleri, cüz. 1, İstanbul, 11 Şubat 1949, 4. 90 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926. 85 86 konusunda bir dilekçe yazılmıştı. Onun bu görevi kabul ettiği, kendisine vakıftan iki kez ücret ödendiğini söylemesinden91 anlaşılmaktadır. Bu belgenin tarihiyle, İstiklal mahkemesine gönderilmesi nedeniyle Fatih Camii’ndeki Mesnevi derslerine 7 Aralık 1925 tarihinde92 son verilmesi arasında, üç ay gibi kısa bir zaman bulunduğundan, bu ücret geçen iki yıla ait olmalıdır. Çocukluğundan itibaren vakıf lokması yememeyi kendisine prensip edinen Tahir'ül Mevlevi, Fatih camii mesnevihanlığına başladığı ilk iki yıl, birçok parasal zorlukla karşılaştığı halde, vakfın güdümünde olmayarak, kendinden önce gelen Mehmed Esad Dede ve Karahisarlı Ahmed Efendi'nin her yıl aldıkları vakıf parasını almamıştı. Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında, bu konuyu oldukça kapalı geçmekle birlikte, bazı anlatımlarından ve ele geçen bir belgeden, mesnevihanlık yönünü o devirde giysi konusunda bazı haklardan yararlanma amacıyla kabul ettiği ya da istediği düşünülmektedir. İstiklal Mahkemesi Anıları: Tahir'ül Mevlevi, orta ve yüksek öğretim yapılan medreselerin 1924 yılı Mayıs ayında kaldırılması üzerine, yaklaşık 2500 kuruşla devam ettiği medreselerdeki derslerine karşın, 1500 kuruşla İstanbul İmam ve Hatip Okulu edebiyat, söz sanatı ve doğru yolu gösterme öğretmenliğine getirilmişti.93 İlahiyat Fakültesi'nin yanı sıra Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir meslek okulu olarak kurulan ve orta düzeyde eğitim yapan İmam ve Hatip okulları94 ile fakülte arasında, 3 Mart 1924 tarihli bir kanun uyarınca, lise öğretimi yapan bir kurum bulunmuyordu. İlk yıllarda fakülte derslerine devam eden eski medrese öğrencisinin mezuniyetinden sonra gelen lise ve İmam-Hatip'te okumuş lise mezunları, hazırlıksız olmaları nedeniyle, dersleri izlemekte zorlanıyorlardı. Öğrenciyi İlahiyat Fakültesi'ne hazırlama amacıyla, aynı yıl içinde, Tahir'ül Mevlevi'nin de aralarında bulunduğu İstanbul İmam ve Hatip okulu öğretmenleri alt kurulu tarafından, öğretim programına birkaç yıl daha eklenerek, okulun lise düzeyine çıkarılmasına dair bir tutanak hazırlanmıştı. Bu tutanağın hükümete sunulmasından bir yıl kadar sonra, sorunu ele alan dönemin Milli Eğitim Bakanlığı, eski medrese örgütünün yeniden kurulmaya çalışıldığını düşünerek, tutanakta imzası bulunan 15 kadar öğretmeni Ekim 1925 tarihinde görevinden aldı. Sonradan yapılan soruşturmada, tasarının Tahir'ül Mevlevi tarafından 91 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.118. Tahir Olgun, Mesnevi Dersleri, cüz. 1, İstanbul 11 Şubat 1949, 4. 93 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1345/1926, vr.l26. 94 Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul 1340. 92 hazırlandığı söylendi.95 Tahir'ül-Mevlevi, bu konuyu Matbuat Alemindeki Hayatım'da ayrıntılı olarak anlatarak, kendisinin suçlu olmadığını, olayın okul katipliği tarafından yapılan bir yanlıştan kaynaklandığını belirtir. Tahir'ül Mevlevi, İmam, vaiz, hatip ve diyanet işleri üyeleri dışında kalan tüm devlet memurlarının şapka giyeceği konusunda çıkan 25 Ağustos 1925 tarihli bakanlar kurulu kararı üzerine, sarık sarma hakkından yararlanma amacıyla, o zamana dek devletin koyduğu kurallar dışında sürdürdüğü Fatih Camii mesnevihanlığını, Ahmed Celaleddin Efendi'nin bir dilekçesiyle96 resmen üzerine almış; mesnevihanlık dolayısıyla da sarık sararak gezebileceğine dair kendisine, din işleriyle uğraşan hocalar sınıfının giysisi olarak kabul edilen siyah lata ile fes üzerine beyaz sarıkla çekilmiş bir fotoğrafının bulunduğu bir belge verilmişti. İstanbul polis müdürlüğü, Aralık 1925 başlarında, şapka ve devrimler karşıtı tavır takınan yaklaşık 25 kişiyi tutuklamıştı.97 Tahir'ül Mevlevi de, 7 Aralık gecesi, evindeki kütüphanesi tarandıktan sonra, kuşkulu görülen bazı belgelerle birlikte Ahmediye karakoluna gönderildi. Yaklaşık bir hafta orada tutuklu kaldıktan sonra, 13 Aralık pazar günü Aksaray merkezine, bir gün sonra da polis müdürlüğüne götürülerek ifadesi alındı.98 Burada, aralarında Ömer Rıza (Doğrul), Müftü Ali Rıza, Suud'ül-Mevlevi, Dağıstanlı Seyyid Tahir, kitapçı Abdülaziz ve Mihran Efendi’nin de bulunduğu99 tutuklularla birlikte bir hafta kadar alıkondu. Ankara İstiklal Mahkemesi heyeti, Karadeniz dönüşünde, 21 Aralık’ta İstanbul'a geldi ve birkaç gün içinde o zamana dek yapılan soruşturmaları gözden geçirip, tutukluların bir kısmının serbest bırakılmasına, diğerlerinin ise Ankara'da yargılanmasına karar verdi. İstanbul gazeteleri, karardan bir gün sonra, kentte tutuklu bulunan gerici grubun, 24 Aralık sabahı trenle Ankara'ya götürüleceğini haber veriyorlardı.100 Şapka kanununun çıkarılmasından bir yıl önce bastırdığı Frenk Mukallidliği (Avrupa Taklitçiliği) adlı kitapçığı nedeniyle tutuklanan İskilibli Atıf Efendi'nin de dahil edildiği devrim karşıtları, 25 Aralık Cumartesi günü, Ankara hapishanesine teslim edildiler. Burada bir ay tutuklu kaldıktan sonra, ilk olarak 26 Ocak 1926 tarihinde çıkarıldıkları mahkemede101, Tahir'ül Mevlevi, Frenk Mukallidliği adlı kitapçığın Mahir İz, Yılların İzi, İrfan Yay., İstanbul, 1975, 185. Mahir İz, Yılların İzi, İrfan Yay., İstanbul 1975, 30. 97 Cumhuriyet, nr.569, 8 Kânunievvel 1341/1925 – 21 Cemadiülevvel 1341/1925. 98 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayâtım, 1345/1926, vr.l47. 99 Cumhuriyet, nr.582, 21 Kânumevvel 1341/1925 – 5 Cemâdiülâhir 1344. 100 Cumhuriyet, nr.585, 23 Kânunievvel 1341/1925 – 8 Cemâdiülâhir 1344. 101 Necip Fâzıl Kısakürek, Son Devrin Din Mazlumları, Büyük Doğu Yay., İstanbul 1974, 101-102. 95 96 dağıtılmasına yardım ettiği ve Teali-i İslam Cemiyeti üyelerinden olduğu iddiasıyla yargılanıyordu.102 Savcı, 2 Şubat 1926 salı günü yeniden toplanan mahkemede, Müftü Ali Rıza Efendi hakkında idam, İskilipli Mehmet Atıf Efendi (1875-1926) hakkında 3 ila 15 yıl kürek cezası, Tahir'ül Mevlevi hakkında ise 23. maddenin uygulamasını istemişti.103 Atıf Efendi'nin önerisi üzerine, savunma belgelerinin hazırlanması için, mahkeme bir gün sonraya bırakıldı. Tahir'ül Mevlevi, 3 Ocak sabahı yeniden mahkeme huzuruna çıkarıldığında, bir gün evvel hapishanede hazırladığı savunma belgesini okumuştu. Ertesi günkü Ankara gazeteleri, İskilibli Atıf Efendi'nin, önceki Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi ile birlikte idam edildiklerini; Tahir'ül Mevlevi'nin ise, ceza almadığını haber veriyordu.104 Tahir'ül Mevlevi, daha sonra, Ankara'da geçirdiği 10 günlük zaman sürecinde, hakkında cevaz-ı istihdam (aklanma) kararı verilmesi için başvuruda bulunduysa da, olumlu bir yanıt alamayarak, 15 Şubat günü İstanbul'a döndü. Son Yıllarındaki Çalışmaları: Mahfil bürosu, Tahir'ül Mevlevi'nin tutuklanmasının ardından, polisler tarafından arandıktan sonra mühürlenmiş, kurulduğundan beri düzenli olarak çıkan dergi, bu üç ay süresinde yayınlanmamıştı. Mahfil'in Mart ayı içinde yeniden çıkarılması, okuyucular arasında derginin yayınının süreceği kanısını uyandırdıysa da, bilinmeyen bir nedenden dolayı 68. sayıdan sonra dergi çıkmadı. Tahir'ül Mevlevi, İstanbul İmam ve Hatip okulundaki görevinden alınmakla birlikte, Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye kendisinin Darüşşafaka'daki derslerini sürdürmesini yasaklamamıştı. Tutukluluğu süresince bu okuldaki derslerine arkadaşları girmişler, İstanbul'a dönüşünden sonra da derslerini kendisi sürdürmüştü. Ankara'yla uzun zaman süregelen yazışmalar105 sonucunda, Şair Halil Nihad Bey'in (Boztepe) de aracılığı ile, 6 Aralık 1927'de hakkında cevaz-ı istihdam (aklanma) kararı çıkarıldı. Böylece Darüşşafaka'daki derslerini rahatlıkla sürdürebilme hakkına yeniden sahip oluyordu. Tahir'ül Mevlevi, öğretmenliğinin yanı sıra, Ankara'dan aldığı yazılı bir bildiriyle, Defterhane'deki tapu dairesi Kuyud-ı Umumiye İdaresi’ne (Genel Kayıtlar İdaresi) başvurarak, 22 Şubat 1926 tarihinde, 150 kuruş gündelikle memuriyete başladı. 26 Mart 102 Hakimiyeti Milliye, nr.l642, 12 Receb 1344 - 27 Ocak 1926. Hakimiyeti Milliye, nr.1648, 18 Receb 1344 - 3 Şubat 1926. 104 Hakimiyet-i Milliye, nr..l649, 19 Receb 1344 - 4 Şubat 1926. 105 Bu belgelerin bir kısmı, Süleymâniye Kütüphanesi’ne gelen belgeler arasındadır. 103 1929'da 25 kuruş eklenerek, gündeliği 175 kuruşa çıkarıldı.106 Yaklaşık 2,5 yıl sonra Maltepe Askeri Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atanması üzerine, 29 Ağustos 1929 tarihinde buradaki görevinden affını istedi.107 İstifası kabul edilerek, isteği üzerine kendisine bir belge verildi.108 15 Ağustos 1929 tarihinden itibaren 80 lira ücretle Maltepe Askeri Lisesi'nde derslerine başlayan Tahir'ül Mevlevi, bundan tam iki yıl sonra, 1 Ağustos 1931 Milli Eğitim Bakanlığı emriyle, Kuleli Askeri Lisesi'ne atanır.109 Tahir'ül Mevlevi, İstiklal Mahkemesi dönüşünde, Mahfil dergisini 68.sayısını çıkardıktan sonra kapatmış ve İmam-ı Buhari’nin hazırladığı Sahih-i Buhari adlı yapıtın, Ebü’l Abbas Zeynü’d- Dîn Ahmed bin Abdüllatif eş-Şerci ez-Zebidi tarafından kısaltıldığı bir çalışma olan Tecridi Sarih düzeltmenliği gibi çalışmalar dışında hemen tamamen yayın dünyasından çekilmişti. İmam ve Hatip okulundan ayrılmasından sonra başından geçen tüm bu üzücü olaylar, Tahir'ül Mevlevi'yi bezgin ve üzgün bir halde inzivaya sürüklemişti. 15 Ağustos 1929 tarihinde Maltepe Askeri Lisesi'ne atanması, kendisini oldukça hareketli göreve getirmiş ve topluma yeniden bağlayıcı bir unsur olmuştur. İki yıl sonra Kuleli Askeri Lisesi'ne nakledilerek, burada geçirdiği on yıllık edebiyat öğretmenliği devresi, çalışmalarını hemen tamamen edebiyat tarihi alanına yöneltmesine, dolayısıyla yayında yeni bir aşamaya girmesine neden olacaktır. Tahir'ül Mevlevi, Kuleli askeri lisesinde geçirdiği on yıllık edebiyat hocalığı döneminde pek çok öğrenci yetiştirmiş; öğrencilerine hem kendisini hem de Türk edebiyatını sevdirmişti. Bugün hayatta bulunan öğrencilerinin ifadelerinden, bu sevgilerinin hala sürdüğüne ve hocalarını adı geçtikçe rahmetle andıklarına şahit oluyoruz. Eldeki bir belgeden 1941 yılı içinde Kuleli askeri Lisesi’nin Konya'yı nakli üzerine Tahir'ül Mevlevi'nin okuldaki görevini bıraktığı anlaşılır.110 Kuleli Askeri Lisesi'nden ayrıldıktan 4 ay sonra (1 Eylül 1941) Beşiktaş'ta bulunan Musiki Mektebi'nde Türkçe öğretmenliğine başladı. 13 Kasım 1941 tarihli bir resmi belge ile de Kadıköy Saint Joseph Lisesi'ne aynı görevle atanarak, 25 Aralık 1941 tarihinde derslere Tahir'ül-Mevlevi’ye ait vesikalar (II), Süleymâniye Kütüphanesi, F.S. Türkmen, 181, vr.l4. A.g.e. 108 A.g.e. 109 A.g.e. 106 107 110 Tâhir'ül-Mevlevî'ye Ait Bazı Vesikalar (II). vr.21. başladıysa da, öğrencilerin aşırı şımarıklığı karşısında daha fazla dayanamayarak bir ay sonra, 22 Aralık 1941 tarihinde buradaki görevinden ayrıldı.111 1927 yılında kütüphanelerimizdeki yazmaları sınıflama amacıyla bir komisyon kurulmuş, ancak 6 ay kadar faaliyet gösterdikten sonra dağılmıştı. 2 Mart 1935 tarihinde kurulan yeni bir sınıflama komisyonu ise, uzunca bir süreden beri çalışmalarını sürdürmekteydi. Tahir'ül Mevlevi, Ragıb Paşa Kütüphanesi’nde bulunan kurulda, 31 Mart 1943 tarihinden itibaren 60 lira ücretle komisyon katipliği görevini üstlendi. Kalkandelenli Sabri Bey'in 9 Nisan 1943'te ölümü üzerine, 26 Nisan 1943 tarihinde onun yerine 120 lira ücretle komisyon üyeliğine atandı.112 Tahir'ül Mevlevi, 1909 yılından itibaren, 35 yıl kadar Darüşşafaka'da öğretmenlik görevini sürdürmüştü. Darüşşafaka okul müdürlüğü tarafından, yaşının ilerlemesi ve bazı sağlık sorunları neden gösterilerek, Milli Eğitim Bakanlığı’na başvuruda bulunularak, Tahir'ül Mevlevi’nin emekliliği istendi. Bakanlık da bu teklifi uygun bularak, bunu kendisine bir yazıyla bildirdi.113 Emekliliğine şiddetle karşı çıkan Tahir'ül Mevlevi, ilgili kurumlara arka arkaya yazdığı çeşitli dilekçelerle, emekliliğe ayrılmasına hiç bir neden bulunmadığını ısrarla tekrar ettiyse de114, bunlardan hiç biri fayda vermedi. 13 Eylül 1944 tarihinde Darüşşafaka'dan ayrıldı; ardından kendisine Türk Okutma Kurumu tarafından 400 liralık ikramiyesini alması için başvuruda bulunulduysa da, bu öneriyi derhal reddederek, parayı aynen geri verdi.115 Tahir'ül Mevlevi, Süleymaniye Camii’nde Kubad Çavuş adlı bir kişiye ait bulunan mesnevihanlık için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1947'de açılan sınavda kimsenin başarı gösterememesinin ardından, 71 yaşındayken, 10 Aralık 1947 tarihli bir dilekçe ile Vakıflar Umum Müdürlüğü'ne başvuruda bulunarak, mesnevihanlık için gönüllü olarak başvurdu116 ve 29 Mayıs 1948 tarihinde Süleymaniye Camii’nde, büyük ilgi uyandıran Mesnevi derslerine başladı.117 Tahir'ül Mevlevi, ömrünün son yıllarını, İstanbul kütüphanelerini sınıflama komisyonundaki görevi ve Süleymaniye Camii’nde başlattığı (29 Mayıs 1948) Mesnevi derslerini sürdürmekle geçiriyordu. Araştırmacı ve şair Sabri Kalkandelen'in (1862-1943) 111 A.g.e., vr.22. İstanbul Kütüphaneleri Tarih - Coğrafya Yazmaları Katalogları, 1. Türkçe tarih yazmaları, 1. fasikül, seri: 1, no.l, İstanbul, 1943, IV. 113 A.g.e., vr.23. 114 Bu yazışmaların asıl ve kopyaları Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir. 115 Dîvân'ındaki biyografisine sonradan düşürülen bir dipnotta makbuz tarihinin 18 Kânunievvel 1944, numarasının ise cilt 44/varak 11 olduğu belirtilmiş. 116 Aynı albüm, vr.27. 117 İslam Yolu, nr.6, 11 Kasım 1948 - 9 Muharrem 1968. 112 giriştiği, fakat yayınlamaya ömrünün elvermediği İstanbul kütüphanelerindeki yazma divanların kataloğunu düzenleme görevini üzerine almış, bu yapıtın yıllarca üzerinde çalıştığı XII. ve XVII. yüzyıl şairlerinin divanlarını kapsayan birinci kısmı, 1947 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bastırılmıştı. Tahir'ül Mevlevi’nin son yıllarındaki bu çalışmaları yaşına göre oldukça ağır olmasına rağmen ömrünün sonuna dek öğretmenliğin ve özellikle Darüşşafaka'daki öğrencilerinin özlemini çekmiştir. Ancak hakkında yazılıp söylenilenler ve özel mektuplarından anlaşıldığı gibi, dostları ve eski öğrencileri kendisini bir an olsun yalnız bırakmıyorlardı. Haftanın belirli günlerinde evinde düzenlediği sohbetlerle, öğrencilerine ve oraya gelenlere doğru yolu göstermeye devam ediyordu. Tahir'ül Mevlevi, 1940 yılı Şubat ayında uzun süredir rahatsız olduğu prostattan arka arkaya iki ağır ameliyat geçirmiş; hatta İstanbul ve İzmir'de, vefat ettiğine dair bir söylenti çıkmıştı. Son yıllarında ise, tutulduğu kalıcı bir ülser dolayısıyla, zaman zaman oldukça sıkıntılı günler geçiriyordu. Son anına dek, yoğun çalışma temposunu sürdürmeye çalışan Tahir'ül Mevlevi, 21 Haziran 1951 tarihinde hasta yatağında yaşamını yitirdi. Cenazesi, ölüm haberini duyan, çoğunluğunu vefalı öğrencilerinin oluşturduğu alçak gönüllü bir topluluk tarafından Taşkasap'taki evinden kaldırıldı, Sünbül Efendi Camii’nde kılınan öğle namazından sonra vasiyeti üzerine şeyhi Celaleddin Efendi'nin mezarı önüne getirildi, daha sonra Yenikapı Mevlevihanesi’nin "Hamuşan"118 mezarlığına götürülerek orada defnedilmiş bulunan annesi Emine Emsal Hanım'ın yanına defnedildi.119 1.2. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN ESERLERİ Mevlevi Dedesi, mutasavvıf, mesnevihan, yazar, şair, öğretmen, gazeteci, çevirmen, edebiyat ve islam tarihçisi olarak çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Tahir’ül Mevlevi’nin Edebiyat Lugati adlı yapıtının başında kendi kaleminden çıkmış biyografisi ile basılmış ve basılmamış çeşitli türde yapıtları yer almıştır.120 Yapıtları şu gruplarda toplanabilir: Mevlevi tabirlerindendir. Konya'da Mevlana'nın türbesi dışında ve kıble yönündeki büyük kabristana verilen isimdir. 118 119 Vakit, nr.12114-1362, 23 Haziran 1951;Son Posta, nr.5637-1876, 22 Haziran 1951; Yeni Sabah, nr.5085, 22 Haziran 1951. 120 Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Lugati, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1973, 6-11. 1.2.1. Edebi Eserleri a- Şiir 1- Mir’at-ı Hazret-i Mevlana: Tahir'ül Mevlevi, Tahir Dede Kütüphanesi’ni açtıktan sonra, ilk olarak, Yenikapı Mevlevihanesi’ndeki çilesi sırasında yazdığı, bu yapıtının ilk bölümünde bulunan Hilye-i Hazret-i Mevlana ile Mevlana Celaleddin Rumi için yazdığı, aşığa ve dervişe uygun biçimde olan pek çok gazeli, kütüphanesinin ilk kitabı olarak, Maarif Nezaret-i Celilesi'nin (Milli Eğitim Bakanlığı) 15 Haziran 1899 tarihli izniyle yayınlamıştır.121 Tahir'ül Mevlevi, bu yapıtını, kendisinden önce, Manisa Mevlevihanesi postnişi Lütfi Çelebi ve Rıza Dede’nin yazdıkları hilyelerden yararlanarak oluşturmuştur. Küçük hacimli olmasına rağmen, bilgi içeriği bakımından oldukça yoğun olan bu yapıt, Hz. Mevlana aşıklarına yol gösterici niteliktedir.122 Bu yapıt, önsözden sonra 3. sayfada Hilye-i Hazret-i Mevlâna ile başlar ve 26. sayfada son bulur. Beyitler bazen tek, bazen de iki sütun halindedir. İstanbul’da 1315/1897 yılında Cemal Efendi Matbaası’nda küçük boy 30 sayfa olarak basılan yapıtın 27–30. sayfalarında ise övücü tanıtım yazıları vardır.123 Hz. Mevlana’yı anlamak isteyenlere ve onun fiziksel, ahlaksal, ruhsal ve insanca özelliklerini öğrenmek isteyen Hz. Mevlana dostlarına rehberlik edecek bir başvuru kaynağı niteliğini taşıyan bu yapıt, besmele ile başlar. Hamdele ("Elhamdülillah" demenin kısaca ismi) ve salveleden (Hz. Muhammed’e okunan salavat ve dua) sonra, sırasıyla dört halife olan Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali övülür ve dönemin padişahı olan Abdülhamid Han’a dua edilir. Yazar, bunun ardından, Hz. Mevlana’nın yüzünün levhi mahfuza (her şeyin yaşamının duygusal, soyut, kutsal mekanda yazılması) benzediğini, ela renkli gözünün mahmur ve geniş, sakalının kumrala yakın olduğu gibi fiziksel özellikleri ile sohbetinin tatlı ve yüzünün güleç olduğu, söz söyleyince ölü gönüllerin dirildiği, şefkatli ve merhametli olduğu gibi ahlaki, ruhsal ve insani özelliklere sahip olduğunu aktarır.124 Sûreti sîreti ma‘nâsı güzel Cism-i nâzendesi sîmâsı güzel b34 (Mevlana’nın ahlakı ve dış görünüşü güzel) Nûr-ı pîşânına bakdıkda kamer Tahir’ül Mevlevi, Mir’at-ı Hazret-i Mevlana, Cemal Efendi Matbaası, İstanbul, 1315/1896, 30 s.; Tahir Olgun, Mir’at-ı Hazret-i Mevlana, haz. Mehmet Veysi Dörtbudak, Rumi Yay., Konya, 2008. 122 Abdullah Arı, “Tahir’ül Mevlevi, - Mir’at-ı Hazret-i Mevlana”, Sufi Araştırmaları, cilt:3, sayı:5, Manisa, 2012, 115-116. 123 Ali Temizel, 2009, 47. 124 Neslihan Koç Keskin, “Tahir’ül Mevlevi’nin Hilye’si’ne Göre Mevlana”, Erdem Dergisi, sayı:50, 2008, 197222. 121 Bağladı ‘aşkına hâleyle kemer b35 (alnı parlaklığı nedeniyle aya kemer bağlatmıştır) Sarı reng ile siyâhın beyni Türkçesi ya‘ni elâ[y]dı ‘aynı b47 (gözleri elâ olarak belirtilmiştir) Etdi bir nazrada ol dîde-i mest Nice mukbilleri sarhoş-ı Elest b49 (mutlu olanları Elest sarhoşu eder) Zer-i sâfî idi ol şâh-ı kerîm Zer nedir doğrusu iksîr-i ‘azîm b53 (saf altın gibiydi) Oldu ‘âriflere mağz-ı Kur’ân Şübhesiz vahyi cenâb-ı Mennân b85 (Mesnevî; Kur’ân’ın özüdür, vahyedilmiştir) Nutk-ı cân-bahşı halâvetli idi Cebhe-i pâki beşâşetli idi b112 (güler yüzlü ve tatlı dillidir) Edip altmışla sekiz yıl Mevlâ Onu şâhenşeh-i taht-ı ma‛nâ b145 Altı yüz yetmiş ikide nâ-gâh Mak‘ad-ı sıdka ‘urûc etdi o şâh b146 ((Mevlânâ’nın 68 yaşında ve h.672’de /5 Cemâziye’l-âhir 672/17 Aralık 1273 vefat ettiği belirtilmiştir) Bu çalışmanın hilye kısmından sonra, kendisinin Kaside-i Atiye-i Nef’i’ye nazire olarak yazdığı şiirin Kayseri Mevlevi Şeyhi Ahmet Remzi Akyürek Dede tarafından yapılan tahmisi ve Nazmi Bey’in, İzmirli Hafız İsmail Bey’in ve Hafız Şerafeddin Bey’in birer şiiri yer almaktadır.125 2- Divançe-i Tahir: Tahir'ül Mevlevi’nin sonraki şiirlerinin eklenmesi ve Divanı Tahir’ül Mevlevi adı altında 1932 yılında düzenlenen, ancak basılamayan yapıtın ilk şeklidir. Divan-ı Tahir’ül Mevlevi’nin son 7 varağı, Divançe-i Farsi-i Tahir’e ayrılmıştır. Bu yapıt, Tahir'ül Mevlevi’nin biyografisi, yapıtlarının listesi ve İfade başlığı altında şiir hakkındaki görüşlerinin yer aldığı 218 varaktan oluşan divandır. Tahir'ül Mevlevi, 1945 yılından sonra kaleme aldığı şiirleri yine Divan-ı Tahir’ül Mevlevi adı altında bir araya getirmiş, fakat bu yapıt da basılamamıştır.126 3- Farsça Divançe ve Tercümesi: Tahir'ül Mevlevi’nin Farsça 29 gazeli, az sayıda kıta, rubai, tahmis ve mesnevisiyle, bunların Türkçesini kapsayan yapıtı, Yusuf Öz ve Tahir Olgun, Mir’at-ı Hazret-i Mevlana, haz. Mehmet Veysi Dörtbudak, Rumi Yay., Konya, 2008. Tahir’ül Mevlevi – (1877-1951) Edebiyat tarihçisi, Yazar ve Şair, 2012, 3. http://www.liseedebiyat.com/index.php/byografler/213-cumhuryet-doenem/2123-tahirulmevlevi.pdf e.t.29.12.2013. 125 126 Yakup Şafak tarafından yayınlamış127; Mehmet Atalay tarafından da, daha geniş bir içerikle, Tahir'ül Mevlevi’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi adıyla ikici bir yayını gerçekleştirilmiştir128. Tahir'ül Mevlevi’nin yer yer içli söyleyişlere sahip manzumelerden oluşan bu divançesi, sade ve anlaşılır bir dille yazılmıştır. Bu yapıtında kendi şiirlerini serbest tarzda ve kuvvetli bir Türkçe ile kendisinin çevirmesi de, ilginç bir özellik olarak karşımıza çıkar. Bu divançede, Mevlana, Sadi, Cami gibi tasavvufçu ünlü şairlerin adları anılmakta ve bazıları adına kaleme alınmış manzumeler de bulunmaktadır.129 b- Dil ve Edebiyat Bilgileri 1- Dest-aviz-i Farsi-hanan: Tahir'ül Mevlevi’nin Farsça ve İslâm Tarihi okuttuğu Rehnümâ-yı Füyûzât Mektebi adlı özel okul külliyatının ilk kitabıdır.130 2- Amuzgar-ı Farsi: Tahir'ül Mevlevi’nin bu yapıtının, Kirkor Faik'in sahibi olduğu ve Asır Matbaası tarafından çıkarılan Musavver Terakki gazetesinde 1906 tarihinde yayınlandığı bilinmektedir.131 3- Tedrisat-ı Edebiyyeden Nazım ve Eşkal-i Nazım: Tahir'ül Mevlevi’nin Darüşşafaka'da okuttuğu edebiyat derslerinin notlarıdır. Şiirle ilgili teknik konular, vezin ve kafiye gibi şekillerle bazı edebiyatçıların kısa biyografisinden oluşur.132 4- Edebiyat Lugati: Tahir'ül Mevlevi’nin, Edebiyat Lügati Komisyonu'ndan 6 Mayıs 1934 tarihinde ayrıldıktan sonra hazırladığı, örnekler vererek açıkladığı edebiyat terimlerini alfabetik olarak açıkladığı Edebiyat Istılahları kitabının kısaltılmış şeklidir. Bu yapıt, bazı küçük değişikliklerle, Kemal Edip Kürkçüoğlu tarafından da yayınlanmıştır.133 Tahir'ül Mevlevi’nin bunun dışında Edebiyat Kaideleri ve Edebiyat Sözlüğündeki Uydurma Tabirler Tahir’ül Mevlevi, Farsça Divançe ve Tercümesi, haz. Yusuf Öz, Yakup Şafak, Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Konya, 2003, 24-96. 128 Mehmet Atalay, Tâhirü’l-Mevlevî’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi, Çantay Kitap Kırtasiye, İstanbul , 2007. 129 İbrahim Kunt, “Tahir’ül Mevlevi’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi (Tanıtım)”, Nüsha, yıl: III, sayı: 9, 2003, 205-206. 130 Tahir’ül Mevlevi, Dest-aviz-i Farsi-hanan, İstanbul, 1325. 131 Tahir’ül Mevlevi – (1877-1951) Edebiyat tarihçisi, Yazar ve Şair, 2012, 3. http://www.liseedebiyat.com/index.php/byografler/213-cumhuryet-doenem/2123-tahirulmevlevi.pdf e.t.29.12.2013. 132 Tahir’ül Mevlevi, Tedrisat-ı Edebiyyeden Nazım ve Eşkal-i Nazım, İstanbul, 1329. 127 133 Tahir’ül Mevlevi: Edebiyat Lugati, haz. Kemal Edip Kürkçüoğlu, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1973, 184 s. adlı yapıtları bulunmaktadır. Edebiyat Sözlüğündeki Uydurma Tabirler adlı yapıt, Türk Dil Kurumu'nun yayınladığı Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü’nün134 eleştirisidir. Elde bulunan bir formasından anlaşıldığı kadarıyla, Divan Edebiyatı Istılahları başlıklı bir çalışmasını, 1951 tarihinde İslam Yolu dergisinin eki şeklinde basılmaya başlanmıştır.135 c- Edebiyat Tarihi, Biyografi ve Şerhler 1- Şeyh Sadi’nin bir Sergüzeşti: Fars şairi ve İslam bilgini Şeyh Sadi-i Şirazi’nin (1193-1292) küçük öykülerden oluşan Bostan adlı ünlü ahlaki ve didaktik mesnevisindeki Somenat öyküsüne dair şiirin yorumlamasıdır.136 Tahir’ül Mevlevi, çalışmasını şu sözlerle aktarmaktadır:137 Hindistan’daki Sûmenât mabedi ile oradaki putperestlerin ahvâline dâir ma’lûmâtı hâvîdir. kıt’asıyla kudret-i şâirâneleri itiraf olunan vahy-âverân-ı Acem’den Şeyh Sa’dî’nin, nâm-ı hakîmânesi Şark ve Garb’ın ma’rûfu bulunup bir asırdan ziyade ömür sürdükten sonra 691 Şevval’inin bir Cuma günü Şiraz’da âlem-i bekâya intikal eyleyen o muazzam cihan şairi ve o büyük ahlâk mualliminin Gülistân-ı her dem-tâzesi gibi Bostan namında da bir eser-i mu’teberi vardır ki yakın zamanlara kadar -âsâr-ı sâiresi misilli- hikem-cûyân-ı Osmanî’ye tedris edilirdi. Hazret-i Sa’dî, bu ravza-i irfânı 655 tarihinde ve iki bayram arasında tarh ve tesis eylediğini: beyitleri ile haber veriyor. Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü, Arı Matbaası, TDK Yay., Ankara, 1948, 146 s. Tahir’ül Mevlevi, Divan Edebiyatı Istılahları, İslam Yolu, 1951; İSAM Ktp., nr.9153. 136 Tahir’ül Mevlevi, Şeyh Sadi’nin bir Sergüzeşti, Muslihiddin Sadi-i Şirazi, müt. Mehmed Tahir el-Mevlevi (Olgun), Asır Matbaası, İstanbul, 1327/1908, 48 s. 137 Esra Çakar, “Tahirü’l Mevlevi’nin İlk Metin Şerhi Denemesi: ‘Şeyh Sa’di’nin Bir Sergüzeşti’’”, Doğu Araştırmaları, sayı: 10, 2012, 47-74. 134 135 Adl, ihsan, aşk, tevazu, rıza, kanaat, terbiye, şükür, tövbe, münacata dair on bab üzerine müretteb olan Bostan’ın sekizinci babında Cenâb-ı Şeyh’in bir ser-güzeşt-i garîbi mündericdir. Bu ser-güzeştin garip olmakla beraber Sumenât138 mabedi hakkında izahatı hâvî bulunmasından bazı kelimâtının şerhiyle mealen tercümesini münasip gördük. Tâhirü’l-Mevlevî 2- Başlangıcından Tanzimat Devrine Kadar Edebiyat Tarihimize Dair Manzum Bir Muhtıra: Edirneli Ali Güfti’nin (? – 1677) Güfti Tezkiresi ve Ziya Paşa’nın (1825-1880) klasik Türk, Fars ve Arap şiiri için düzenlediği bir antoloji olan Harabat Mukaddimesi’ne benzer şekilde hazırlanmış olan kısaltılmış bir yapıttır.139 Tahir’ül Mevlevi’nin, bu yapıtı tamamlamak için yazdığı, XIX. asrın yarısına kadar Garp Edebiyat Tarihine Dair Manzum Bir Muhtıra adlı basılmamış bir yapıtı da bulunmaktadır. Yapıtın giriş kısmında, Yunan edebiyatına değinildikten sonra, XIII. yüzyıldan itibaren kronolojik sıra izlenerek, her yüzyılda yetişen İtalyan, Fransız, İngiliz, Alman, İspanyol ve Rus gibi Batılı yazarların biyografileri, getirdikleri yenilikler, Avrupa'daki edebi akımlar ve temsilcileri hakkında kısaca bilgi verilmiştir. 28,5x20cm. boyutlarındaki 36 sayfalık yapıtın sonunda, bitiş tarihi olarak, 13 Şubat 1937 ibaresi bulunmaktadır.140 3- Fuzuli’ye Dair: Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Tarihimizde Araştırmalar serisinin ilk kitabı olan Fuzuli’ye Dair141 adlı araştırmasında, ünlü Türk divan şairi Fuzuli’nin (1483-1556) Bâde, Fuzulî’nin 16. yüzyılın başlarında kaleme aldığı ve Şah İsmail’e sunduğu “Beng ü Bâde” mesnevisinde Şah İsmail’in sembolik değerinin Bade olduğunu 142 ilk dile getirenlerden birisi olmuştur: Hayâlî bir savaş Beng ü Bâdesi Kaçar dayanmaz şiddet-i harbe Sûmenât: Hindistan’ın Gucerât sahilinde eski bir şehir idi ki derununda gayet cesîm u fevkalâde müzeyyen bir puthane vardı. Sultan Mahmud-ı Gaznevî, Sûmenât’ı fethedince puthane dahilindeki altın ve gümüşü iğtinam eyleyerek tezyinatından çoğunu payitahtı bulunan Gazne’ye getirmiş. Burhân-ı Kâtı’ın beyanına göre puthanedeki sanem-i a’zamı da kırdırdıktan sonra darüssaltanasındaki camiin kapısına eşik yaptırmış. Sultan Mahmud’un vefatını müteakip Sûmenât puthanesi yeniden kesb-i imrân eylemiş olmalı ki Şeyh Sadi orada fildişinden masnu’ bir put görmüş. Çünkü Sultan Mahmud 421 tarihinde vefat etmiştir. (Yazarın notu) 138 Tahir’ül Mevlevi, Başlangıcından Tanzimat Devrine Kadar Edebiyat Tarihimize Dair Manzum Bir Muhtıra, İttifak Matbaası, İstanbul, 1931, 156 s. 140 A.Şentürk, 1991, 100. 141 Tahir’ül Mevlevi, Fuzuli’ye Dair, Selamet Basımevi, İstanbul, 1936, 62 s. 142 Ali Yıldırım, “Fuzuli’nin Beng ü Bade Mesnevisi ve Bade Sembolü”, F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi, cilt: 14, Elazığ, 2014, 2. 139 Zannımca Fuzûlî bu manzûm ile Zaferi Bâde’ye vermekte çünki Kısıktır orada esrârın sesi Şarâbın eline geçer galebe Göstermiş cemîle Şah İsmaile Şâh şarâb içerdi Bâyezid bengi (1936; 52). 4- Şair Nev’i ve Suriyye Kasidesi: Divan şairi Nevi’nin (1533-1599) kısa biyografisiyle birlikte, Sultan III.Murad’ın oğlu Şehzade Mehmed’in (III.Mehmed 15661603) 1582 yılının Haziran ayındaki görkemli sünnet düğününün anlatıldığı ünlü kasidesinin şerhidir.143 Tahir’ül Mevlevi’nin bu çalışmasında aktardığı bilgilere göre, asıl adı Yahya olan Nev’î Efendi, 1533 yılında Malkara’da doğmuştur. 1550 yılında medrese eğitimi almak için İstanbul’a gelen Yahya, medrese öğrencisi olduğu dönemde, Nev’î takma adıyla şiirler yazmaya başlar. Tahir’ül Mevlevi’nin, Nev’î’nin oğlu Atâyî’den aktardığına göre, Nev’î, dönemin ünlü şairlerinden Bakî ile arkadaşlık etmiştir. 1582 şenliği üzerine “Sûriyye Kasidesi”ni yazdığı dönemde öğretmenlik yaptığı bilinir. Nev’î, 1589 yılında Bağdat kadılığına atanır, ancak bu görevi almak istemez. Bu sıralarda III. Murad’ın küçük şehzadelerine özel öğretmen olarak saray hizmetine alınır. Nevî’nin, bazen III. Murad’ın da katıldığı bu dersler dolayısıyla sultanla yakınlık kurduğu söylenir.144 5- Baki’ye Dair: Tahir’ül Mevlevi’nin, Yücel Dergisi’nin (1935-1956 / 163 sayı) ilk iki cildinde yayınlanan ve günümüzde referans değeri taşıyan yazılar arasında yer alan Şair Baki’nin Zati ile İlk Görüşmesi adlı çalışması, Edebiyat tarihimizde Araştırmalar başlığı altında yer almıştır.145 İki bölümüyle ilgili Sadettin Nüzhet Ergun’un eleştirileri Mecburi Bir-kaç Söz başlığıyla değerlendirilmiştir.146 Tahir’il Mevlevi’nin, yine aynı dergide, “Fuzulî’nin Şikâyetname Gönderdiği Nişancı Kimdi?” (S. 8), “Bengübâde” (S. 9), “Gene Fuzulî’nin Nişancısı Hakkında” (S. 10), “Fuzulî Leylâ ve Mecnun Manzumesini Niçin Yazmıştı?” (S. 11-12), “Fuzulî Leylâ Mecnun Tahir’ül Mevlevi, Şair Nev’i ve Suriye Kasidesi, Aydınlık Basımevi, İstanbul, 1937, 48 s. Gülsüm Ezgi Korkmaz, “Surnamelerde 1582 Şenliği”, Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2004, 38. 145 Mehmet Can Doğan, “Yücel Dergisinin Fikri ve Edebi Tahlili”, Güz, sayı:3, 2008, 100. 146 Tahir’ül Mevlevi, Baki’ye Dair, Aydınlık Basımevi, İstanbul, 1938, 96 s. 143 144 Manzumesini Kimin Adına Yazmıştı?” (S.14), “Eski İstanbul’dan Parçalar” ana başlığı altında yayınladığı yazıları bulunmaktadır.147 6- Mesnevi’nin Eski ve Yeni Muterizleri: 1946-1947 yıllarında Mesnevi hakkında uzunca bir tartışma yaşandı. Muhammed Şahin isimli bir kişi, kaleme aldığı Mesnevi'nin Tenkidi (İstanbul 1946) adlı kitabında, bulduğu bazı anlatım ve kanıtlarla Mesnevi'nin söylence ve batıl inançtan oluştuğu düşüncesini ileri sürüyordu. Tahir'ül-Mevlevi, kitabı inceledikten sonra, oldukça dindar ve bağnaz olan eleştirmene bir yanıt niteliğinde Mesnevi 'nin Eski ve Yeni Muterizleri148 adıyla bir kitapçık yayınladı. Sert ve alaylı anlatımların bulunduğu bu kitapçığı, karşı tarafın hırçın bir dille kaleme aldığı Mesnevi'nin Tenkidini Beğenmeyene Cevap149 adlı karşı yanıtı izledi. Tahir'ül-Mevlevi, Muhammed Şahin'in hiç bir ödün vermeyerek, savında ısrar ettiği ve edeceği anlaşıldığından; sürdürülmesi yararsız görülen tartışmaya, Mesnevi'nin Yeni Muterizine İkinci Cevap150 (İstanbul 1947) isimli bir kitapçıkla son verdi.151 7- Germiyanlı Şeyhi ve Harnamesi: Yücel Dergisi’nin Edebiyat tarihimizde Araştırmalar serisinin son kitabı olan Germiyanlı Şeyhi ve Harnamesi152, divan şairi Germiyanlı Şeyhi’nin (?-1431), yaşamı, yapıtları, edebi gücü ve kaderi yük taşımak olan bir eşeğin, semiren öküzlere özenmesi üzerine başına gelenleri mizahi ve alegorik bir dille alaylı bir şekilde yerdiği, 126 beyitten oluşan Harname adlı mesnevisinin açıklamasından ibarettir. Yapıtın sonunda, Türk Dil Kurumu tarafından 1942'de tıpkıbasım olarak yayınlanan Şeyhi Divanı hakkında yazarın İstanbul kütüphaneleri düzenleme komisyonu adına bir eleştiri yazısı ve Şeyhî'nin bir beyti hakkında, Ali Nihad Tarlan'la aralarındaki yazışmaların metinleri bulunmaktadır. Yazarın el yazısı ile temize çektiği nüsha, Süleymaniye Kütüphanesi’nde F.S. Türkmen 79 numarada kayıtlıdır. 24,5 x 6,5 boyutlarında, mavi bez sırtlı ve mukavva kapaklı olan, 80 varaklık ve sonunda 26 Ağustos 1947 tarihi bulunan bu nüsha, çizgili kağıtlara siyah mürekkep kullanılarak rik'a ile yazılmıştır.153 Mehmet Can Doğan, 2008, 102. Tahir’ül Mevlevi, Mesnevi’nin Eski ve Yeni Muterizleri, Tecelli Matbaası, İstanbul, 1946, 22 s. 149 Muhammed Şahin, Mesnevi’nin Tenkidini Beğenmeyene Cevap, Güven Basımevi, İstanbul, 1947, 12 s. 150 Tahir’ül Mevlevi, Mesnevi’nin Yeni Muterizine İkinci Cevap, Rıza Koşkun Basımevi, İstanbul, 1947, 16 s. 151 A.Şentürk, 1991, 55-56. 152 Tahir’ül Mevlevi, Germiyanlı Şeyhi Harname’si, Yeşil Giresun Matbaası, Giresun, 1949, 66 s. 153 A.Şentürk, 1991, 79-80. 147 148 8- Mesnevi Dersleri: Tahir’ül Mevlevi'nin Mesnevi yorumlamasına dair ilk denemeleri, 20 Ağustos 1339 / 1929 tarihinden itibaren Fatih Camii’ndeki mesnevihanlığı süresince, ders sırasında kürsüde bulundurmak üzere, 7 Muharrem 1342 / 1924 tarihinden itibaren tuttuğu defterlerde yer alır. Mesnevi Takrirleri olarak adlandırdığı bu defterlerden bir kısmı, günümüzde Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Onun, uzun bir süre sonra Süleymaniye Camii’nde başlattığı Mesnevi dersleri, İslam Yolu dergisinin sahibi Esad Ekicigil tarafından, Mesnevi Dersleri adı ile 11 Şubat 1949'dan itibaren süreli yayın olarak yayınlanmaya başlandı. Ekicigil, "Okuyucularımıza" başlıklı sunum yazısında bu durumu şu şekilde açıklamaktadır: "Üstad Tâhir Olgun'un Süleymâniye camiinde verdiği derslerin ehemmiyeti dolayısıyla onların kitap hâlinde neşrini kendisinden rica ettim. Muvafakat gösterdi. Lâkin bu mühim ve değerli eseri, kitap hâline getirmek uzunca süreceği ve bir an evvel mütâlâasından hakikat taliplerini mahrum edeceği için forma forma neşrini münâsip gördüm. "Mesnevi Dersleri"nin beher forması şimdilik 15 günde bir çıkacak ve her forma 15 kuruşa satılacak ve 26 forması bir cilt olacaktır. Altı aylık abone ücreti 375 kuruştur /.../." 123 forma olarak yayınlanan bu dersler, Tahir’ül Mevlevi’nin 21 Haziran 1951 tarihinde ölümünden sonra, ancak 6 kez çıkarılabilmiştir. Onun son yıllarındaki en büyük arzusu Mesnevi şerhini tamamlamaktı. Ancak, 5.cildin 1094. beytine dek getirebildiği bu yapıtı, ölümü dolayısıyla yarım kalmıştı. Yazı taslağı halindeki bu çalışmaları, Fethi Sezai Türkmen Bey'in çabalarıyla, 1963 tarihinden itibaren 14 cilt halinde yayınlanmıştır.154 9- Tahir’ül Mevlevi’nin Şerh-i Mesnevi’si: Tahirü’l-Mevlevi’nin 20 Ağustos 1929 tarihinden itibaren Fatih Camii’nde verdiği Mesnevi derslerinde aktaracaklarını anımsamak üzere, Mesnevi Takrirleri adı altında tuttuğu notlar, şerhinin temelini oluşturur.155 Mesnevi takrirleri ilk olarak İslam Yolu dergisinin sahibi Esad Ekincigil tarafından Mesnevi Dersleri adı altında 11 Şubat 1949 tarihinden itibaren 15 günde bir, 16 sayfalık bir forma halinde yayınlanmaya başlar.156 Uzun yıllar Mesnevi şerhi üzerinde çalışan Tahirü’l-Mevlevi, bu çalışmalarla ancak ilk dört cildi ve beşinci ciltten de bin beyit kadarını şerh edebilmiş, geri kalanına yaşamı A.Şentürk, 1991, 93-95. A.Şentürk, 1991, 93. 156 İsmail Güleç, “Mevlana’nın Mesnevisi’nin Tamamına Yapılan Türkçe Şerhler”, İlmi Araştırmalar Dil ve Edebiyat İncelemeleri, 22, 2006, 135-154. 154 155 yetmemiştir.157 Yazı taslakları halinde kalan bu çalışmalar, yıllar sonra Fethi Sezai Türkmen’in girişimleriyle, 1963’ten itibaren yeniden yayınlanmıştır. En düzenli yayınlanması ise, Şamil Yayınevi tarafından yapılmış olanıdır. Diğer kısımlar, Şefik Can (ö. 2005) tarafından tamamlanarak yayınlanmıştır.158 Ahmet Ateş, bu şerhin çevirisini mükemmel bulmakla birlikte, metni anlama ve açıklama açılarından herhangi bir yenilik getirmedikleri ve eski şerhlerin bir tekrarı oldukları için de eleştirmektedir.159 Tahir’ül Mevlevi, bu çalışmasına Mesnevi’nin Arapça önsözünün şerhiyle başlamaktadır. Bu kısmı cümleler halinde şerh ederken ayrıca Mesnevi’nin yazılma ve okunma nedenlerini de açıklamaktadır. Tahir’ül Mevlevi’nin Kuran bilgisinin derinliği, hemen her cümleyi şerh ederken verdiği ayetlerden de anlaşılmaktadır. O bu yapıtını, adeta Mevlevi’lere ve dostlara Mesnevi dersi verir gibi anlatmaktadır. Bu şerh ve açıklamalar, son dönemde yazılmış olmakla birlikte, geleneğe bağlı ve çoğunlukla Mevlevilere yöneliktir. Tahir’ül Mevlevi, asıl metin, Türkçe okunuşu, çevirisi ve metin içinde geçen kelimelerin sözlük ve terim anlamlarından sonra, şerh edilmesi şeklinde bir yöntem izler. Şerh sırasında ayet ve hadislerden oldukça sık yararlanılmaktadır. Bu şerhin yazar nüshası, Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesi İhtisas no: 9057-9067’de bulunmaktadır. Tahir’ül Mevlevi’nin Mesnevi şerhi, Ankaravi ve Konuk’un yapıtlarından sonra, en geniş Mesnevi şerhidir.160 Tahir’ül Mevlevi’nin Mesnevi’nin 21.beytinin şerhi şu şekildedir: Kâse-i çeşm-i harîsân pür neşüd Tâ sadef kaani neşüd pür dür neşüd “Hırs ve tama ehlinin gözü doymaz. Halbuki sedef, kanaat gösterip kapanmayınca içinde inci olmaz.” Hadis-i şeriften mealen: “Adem oğlunun iki vadi dolusu altını ve gümüşü olsa, mutlaka onlara ilaveten üçüncü bir vadisi olmasını ister. Adem oğlunun içini ancak toprak doldurur.” Buyurulmuşdur. Naklolunan Hadis-i Şerifin mealini Hazret-i Mevlana başka bir tarzda ifade ediyor. Haris olanların kaselerinin daima boş kalacağını, karınları tok olsa da gözlerinin aç bulunacağını söylüyor. Sedefin içinde inci hasıl olması için, onun kanaat göstermesi ve kabuklarını kapaması lazım geldiği gibi, kalbinde marifet cevherleri husûle gelmesini isteyenler de hırs ve tama ağzını kapamalıdır, diyor. Tahir’ül Mevlevi, Şerh-i Mesnevî, 2. Baskı, İstanbul, 15. Şefik Can, Mevlânâ, Hayatı, Şahsiyeti, Fikirleri, Ötüken Yay., İstanbul, 1997, 381. 159 Ahmet Ateş, “Mesnevi’nin On Sekiz Beytinin Manası”, 60. Doğum Yılı Münasebeti ile Fuad Köprülü Armağanı, DTCF, Ankara, 1953, 41. 160 İsmail Güleç, 2006, 147. 157 158 İncinin nasıl hasıl olduğunu bilmiyorum. Şairane, yani hayali ve efsane olmak üzere şöyle bir söz vardır. Güya Nisan yağmurları yağarken, denizde istiridye, kabuğunu, karada yılan ağzını açarmış; yağmur damlaları istiridye içinde düşünce inci, yılanın ağzına da girince zehir olurmuş. Lakin incinin husûle gelmesi için istiridye kabuklarının kapanması yağmur damlalarının deniz suyuna karışmaması lazım imiş. Hazret-i Pir’in bu misali irad etmesi onu hakikat olarak kabul etmesinden değil, şöhretine mebni olmalıdır.161 Tahirü’l-Mevlevi’nin Mevlevilik hakkındaki düşüncelerini şu şekilde özetlenebilir:162 1. Mevlevilik tarikatı, Mevlana tarafından değil, vefatından sonra, oğlu Sultan Veled tarafından kurulmuştur. 2. Mevlevilik, Mevlana’nın ölümsüz yapıtı olan Mesnevi’nin ortaya çıkardığı bir kuruluştur. 3. Mevlevilik yolu, Kur’an ve Hz. Muhammed’in yoludur. 4. Mevlevilik, tüm kural ve uygulamalarıyla, İslami terbiyeyi önemseyen bir tarikattır. 5. Mevlevilik yolu, gönül doygunluğu yoludur, yani Mevleviler dünyalık elde etmek için kimsenin önünde eğilmezler. 6. Bazı Alevi, Bektaşi, Şii meşreb Mevleviler olmakla birlikte, bu tarikatın adı geçen tarikatlarla bir ilgisi yoktur. Mevleviliğin Veledi veya Şemsi şeklinde ifade edilen iki kolu yoktur. 10- Tahir’ül Mevlevi’den Metin Şerhi Örnekleri: Tahir’ül Mevlevi, Divan Edebiyatından Birkaç Parça ve İzahı adlı basılmamış yapıtı, Baki’nin Sünbül Kasidesi ile Kanuni Sultan Süleyman’a Kasideler’i, Taşlıcalı Yahya’nın Şehzade Mustafa Mersiyesi, Nefi’nin Hotin Kasidesi, Sabri’nin Ebusaid Efendi Kasidesi, Fuzuli’nin Bağdad Kasidesi ve Şikayetnamesi’ni içermektedir. Onun bu çalışması, sonradan Şener Demirel tarafından yayınlanmıştır.163 Tahir’ül Mevlevi’nin ayrıca, İbni Kemal’in Yavuz Hakkındaki Mersiyesi, Mantıki ve Bir Hezelliyesi, Nedim’in Köşk Kasidesi ve Namık Kemal ile Ziya Paşa’nın Naziresi, Vehbi’nin Tayyare Kasidesi ve Şerhi, Tannane Kasidesi gibi yayınlanmamış şerh çalışmalarıyla, Veliyüddinoğlu Ahmed Paşa Divanı’nın Nesre Çevrilişi adlı bir yapıtı vardır.164 Mevlânâ Celaleddin Rûmî, Mesnevî, tercüme ve şerheden Tahirü’l-Mevlevî, II. Baskı, Şamil Yayınevi, İstanbul, 74-77. 162 Zülfikar Güngör, , “Son Mesnevihanlardan Tahirü’l-Mevlevi ve Mevlevilik Hakkında Bazı Görüşleri”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt: 9, sayı: 3, 2009, 184-185. 163 Şener Demirel, Tahirü’l-Mevlevi (Olgun)’den Metin Şerhi Örnekleri, Araştırma Yay., Ankara, 2005, 255 s. 164 Tahir’ül Mevlevi – (1877-1951) Edebiyat tarihçisi, Yazar ve Şair, 2012, 3. 161 11- Şair Anıtları: Tahir’ül Mevlevi’nin görüştüğü ya da tanıdığı 30 kadar şairin biyografisi ile ölümlerine düşürdüğü tarihleri içeren yapıtı, Mehmet Atalay tarafından yayınlanmıştır.165 12- Biyografi Çalışmaları: Tahir’ül Mevlevi’nin basılmamış yapıtları içinde Aşık Çelebi Tezkiresi ve Şair Zati, Bursalı Gazali, Kudema-yı Mevleviyye, Şükufe-i Baharistan, Şair Refi-i Kalayi, Şair Ali İffet gibi biyografi çalışmaları bulunmaktadır. Ayrıca Şeyh Galib’in Hüsn-ü Aşk’ını yayına hazırlamıştır.166 Aşık Çelebi Tezkiresi ve Şair Zati: Yazarın bu yapıtı, Aşık Çelebi'nin yaşamı, kişiliği ve yapıtının benzerleri arasındaki yerinden kısaca söz edildikten sonra, biyografisine aktardığı şairlerin değerlendirme şekline bir örnek vermek amacıyla, Zati'ye dair yazdıklarının sadeleştirilmesinden oluşmuştur. Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 150 numarada kayıtlı bulunmaktadır. Bu çalışma, daha önce daktilo ile üzerine yazılmış 11 dosya kağıdı katlanarak arkalarında kalan boş sayfalar kullanılmış şekilde, 21,5x13,5 cm boyutlarında, kırmızı karton kapaklı, 22 varak, 18 civarında değişen satır sayılıdır. Sadeleştirmede, Millet kütüphanesinin Pertev Paşa bölümünde, 440 numarada kayıtlı bulunan, Meşâirü'şşuarâ nüshası esas alınmıştır. Yazarın bu çalışması, 29 Mart 1920 tarihinde bitirilmiştir.167 Bursalı Gazali: Bu çalışma, Bursalı Gazali'nin yaşamı ve kişiliğini 168 konu olarak almıştır. Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen, 146 numarada kayıtlıdır. Kitapçık, 19x13 cm. boyutlarında, kırmızı karton kapaklı ve 64 sayfadır. Rık'a (yazarın hattı) ile birinci hamur kağıtlara yazılarak ortadan dikilmiş, 18 satırdır. Kitapçıkta Gazali'den söz eden tarih ve şairlerin tezkirelerinden yararlanılmıştır. Sonra Gazali'nin Mekke'den İstanbul'a gönderdiği mektupla169, Zati, Rûmi ve Cafer Çelebi'nin yanıtladıkları mektuplar, Nuruosmaniye kütüphanesindeki 4968 numaralı dergiden aynen aktarılmış: Telif tarihi 8 Mayıs 1944’dür. http://www.liseedebiyat.com/index.php/byografler/213-cumhuryet-doenem/2123-tahirulmevlevi.pdf e.t.30.12.2013. 165 Tahirül-Mevlevi, Şair Anıtları, haz. Mehmet Atalay, Çantay Kitap Kırtasiye, İstanbul, 2008. 166 Tahirül-Mevlevi, Tedrisat-ı Edebiyeden Nazım ve Eşkal-i Nazım, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul, 1329/1914. 167 A.Şentürk, 1991, 63. 168 Orhan Şaik Gökyay, “Gazali (Deli Birader)”, Türk Dili, nr.223, Mart 1970; nr.224, Nisan 1970. 169 Günay Kut (Alpay), “Gazali’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona Yazılan Cevapları”, T.D.A.Y. Belleten, Ankara, 1974, 223-252. Kudema-yı Mevleviyye: Yazar, bu çalışmasında, Mevlevî tarihçisi Ahmet Efkâfi'nin Menakibü’l-arifi’ adlı yapıtında yer alan 114 ravinin (hadisi hocadan alıp, eda lafızlarından biriyle kendinden sonrakilere aktaran kimse) biyografilerini konu edinir.170 Yapıtın, iki parça defterden oluşan yazar nüshasının birinci kısmı bulunamamıştır. İkinci defter, Süleymaniye kütüphanesinde F.S. Türkmen 161 numarada kayıtlıdır. Kırmızı mukavva kapaklı ve altın yaldızlı meşin ciltli olan bu nüshanın kabı parçalanmış, sayfaları da yıpranmıştır. Yazı taslağı olduğundan, özensiz bir hattı vardır. 28x19 cm. boyutlarındaki 150 varaklık bu nüsha, çizgili beyaz kağıtlara, her varağın tek yüzü kullanılarak, siyah mürekkeple ve nefis bir rık'a ile yazılmıştır.171 Şükufe-i Baharistan: Tahir'ül-Mevlevi'nin gençlik yıllarının ürünü olan bu çalışması, XV. Yüzyılın büyük bilgin ve mutasavvıfı Molla Cami'nin (1414-1492), içinde birçok evliya menkıbesinin, başka şairlere ait şiirlerin, hikmetli sözlerin ve hikâyelerin yer aldığı, hikmet temelli, insanın Allah’ı ve kendini tanıması amacıyla yazılan bir kitabı olan Baharistan'ındaki “Yedinci ravza''da adı geçen kırk şairin biyografilerini konu alır. Tahir'ül Mevlevi, bu çalışmasını 1899 yıllarında bir öğrencesine Baharistan okuttuğu sırada hazırlamış, baş tarafını Terakki dergisinde yayınladıktan sonra, kitap halinde çıkartmak üzere Encümen-i Maarif’’e göndermişti. Yazı taslakları uzun bir süre bekletildikten sonra bozulmuş ve çizilmiş olarak geri gönderilince, Tahir'ül Mevlevi de yayından vazgeçmişti. Yıllar sonra, ilk haliyle Beyânülhak dergisinin 26 Temmuz 1910 tarihli 70. sayısından itibaren dizi halinde yayınlanan yapıtın aslı yangında kaybolmuştur.172 Şair Refi-i Kalayi: Tahir’ül Mevlevi’nin, XVIII.-XIX. yüzyıl şairi Refi-i Kalayi’nin173 biyografisini ele alan bir çalışmasıdır. Kalayi'nin174 (?-1821) yaşamı, kişiliği ve divanından söz eden bir kitaptır. Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 89 numarada kayıtlı bulunan yapıt, 12,5x33,5 cm. boyutlarında, 8 yaprak, sarı ve yeşil kartonlara rık'a (yazar hattı) ile yazılıp ortadan dikilmiştir. Kitabın başında Kalayi’nin Diyarbakırlı Refi (?-1711) ve Adanalı Sururi ile karşılıklı yergileri anlatılır. Varak 4a'dan sonrası, 1867 yıllarında taşbasması olarak basılan divanının 170 http://www.mevlevider.net/default.aspx?mi=251 e.t. 2.1.14 A.Şentürk, 1991, 87-90. 172 A.Şentürk, 1991, 108-109. 173 İ.Hakkı Aksoyak, “Rafi-i Kalayi’ye Dair Yeni Bilgiler ve ‘Geçme Çubuk’ ile İlgili Manzumesi”, Türk Kültürü İncelemeleri, sayı: 4, İstanbul, 2001, 159-172. 174 Fatin, Hatimet’ül-eş’ar, İstanbul, 1269 (1857), 160-162; Muallim Naci, Esami, İstanbul, 1308 (1890), 149; Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmani, cilt: II, 413. 171 incelenmesine ayrılmıştır. Telif tarihi belirtilmemiş, İslam Yolu dergisinde (nr.53, 6) Ekim 1949’dan itibaren hemen tamamı dizi halinde çıkarılmıştır.175 Şair Ali İffet: Tahir'ül-Mevlevi'nin, yakın dostu Girit'li Şair Ali İffet Gençarap’a176 dair yazdığı bir kitaptır. Kitabın 1246 tarihli nüshalarından biri, Ali Emiri kütüphanesinde kayıtlıdır. Bir diğer nüshası da Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 145 numarada kayıtlı bulunmaktadır. Ali Emiri kütüphanesindeki nüsha, 21x17,5 (14 x 10) boyutlarında, koyu kırmızı renkli kartonla kaplanmış, mukavva kapaklı, 63 sayfa (her varağa önlü arkalı sayfa numarası konulmuş), birinci hamur kağıtlara mavi mürekkeple ve kesik uçlu kalem kullanılarak, rık'a (yazar hattı) ile yazılmış, 15 satırdır. Süleymaniye'deki nüsha ise, Ali Emiri kütüphanesindeki nüshanın yazı taslağı şeklindedir. 33,5x12 cm. boyutlarında, dışı kahverengi ve beyaz çizgili bir kağıtla kaplanmış, karton kapaklı, 32 varak, ambalaj kağıtlarına siyah dolmakalem kullanılarak rık'a ile yazılmış 30 satırdır. Her iki nüsha arasında bazı cümle ve yer değişiklikleri bulunmaktadır. Tahir'ül-Mevlevi, bu yapıtında sırayla, Ali İffet ile tanışmalarını, "İffet Bey'in Nazire Yazdırmak ve Yazmak Merakı" başlığı altında, uzunca bir bölüm olarak yazdığı şiirler ve nazireleri; daha sonra Ali İffet'in İstanbul'daki evinde yapılan edebi sohbetler, onun edebi kişiliği, Türkçe ve Farsça şiirleri, hastalanması ve ölümü anlatılıyor.177 Yazı taslağında, yapıtın telif tarihi belirtilmemiş; Ali Emiri nüshasının sonunda 4 Şubat 1943 tarihi düşülmüştür. İstanbul Kütüphaneleri Tarih-Coğrafya Yazmaları Katalogları, Biyografiye Ait Eserler, İstanbul 1948, Milli Eğitim Basımevi, cüz.8, s.716-717'de eserin Ali Emiri kütüphanesindeki nüshası tanıtılmıştır.178 Şeyh Galib - Hüsn-ü Aşk: Tahir'ül-Mevlevi, Galata Mevlevihanesi şeyhlerinden ve Osmanlı şairlerinin en tanınmış kişilerinden olan Şeyh Galib’in kurgusal anlamda Hüsn (Güzellik) isminde bir kız ile Aşk isminde bir erkeğin aşkını anlatan, tasavvufi bir tema ve temele sahip Galib’in Hüsn-ü Aşk adlı mesnevisini 1341 yılında Mahfil’de yayınlamıştı. 100 A.Şentürk, 1991, 107. Saadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, c.I, Bozkurt Basımevi, İstanbul, 1936, 441-444; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul, 1937, cüz:4, 225-251. 177 http://farsedebiyati.blogspot.com/2009/05/sair-ali-iffet-merhum-hakkinda.html e.t.03.01.2014 178 A.Şentürk, 1991, 104-105. 175 176 sayfayı aşan bu çalışmanın fiyatı, 15 kuruştu. Tahir’ül Mevlevi’nin, Mahfil’in 39.sayısına Hüsn-ü Aşk hakkında eklediği tanıtım yazısı şu şekildedir: “…Hüsn ü Aşk hem çoğunluğu itibariyle ikaz derecesine yükselmiş bir edebi eser, hem süluk-i tarikatle vüsul-i hakikati musavver bir tasavvuf kitabıdır. Gariptir ki bu ciheti pek de nazar-ı dikkate alınmamış, münekkidlerce yalnız edebi kıymet ve mahiyeti hakkında sözler söylenilmişti. Öyle zannediyorum ki zamanımız edebiyatçılarına Hüsn ü Aşk’ı anlatabilmek için erbabı tarafından mükemmel bir şerh yapılması ve bilhassa tasavvufi nüktelerinin izah olunması lazımdır”. d- Anı, Mektup ve İzlenimler 1- Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh Celaleddin Efendi Merhum: Tahir’ül Mevlevi’nin bu yapıtı, şeyhi Osman Salahaddin Efendizade Ebu’l-Burhan Mehmed Celaleddin Dede Efendi’nin179 (?-1908) ölümü üzerine yayınladığı 12x23 cm. boyutlarında, 48 sayfalık bir risaledir. Tahir’ül Mevlevi, şeyhi hakkında daha önce Temaşa gazetesinde yazdığı yazılara eklemeler yaparak, 1326 /1910 tarihinde Mekteb-i Sanayi matbaasında bastırılmıştır. Yenikapı Mevlevihanesi şeyhi Celaleddin Dede’nin oğlu Abdülbaki Efendi’ye sunulan yapıt, aynı zamanda kendi yaşamına dair bazı bilgiler de içermektedir.180 Yazarın önsözü şu şekildedir:181 “Eşi’’a-i irşâdının müstezîsi lemeât-ı âgâhîsinin müstefîzi olduğum bir mihr-i ma’rifetin iğtirâb-ı sûrîsi üzerine yetim kalan rûh-ı mecrûhumun tercümân-ı nevhâtı olarak şu risaleyi teşkil eden sütûr-ı siyeh-rengi yazmıştım. Bir miktarı Temâşâ gazetesine derc edildi. Bakıyyesi gayrimatbu kaldı. Bu defa o nefha-i rûhu, evânîn-i kalbi, o nâle-i vicdânı cihân-ı irfân, pâydâr-ı imkân oldukça nisyân-nâ-pezîr olan Şeyh Celâleddin nâm-ı akdesine bir âbide-i nâçîz ve müsterşidîn-i muhlisîne yâdigâr-ı münevveri bulunan necl-i mükerremi Şeyh Abdülbaki Efendi Hazretlerine dest-âvîz olmak üzere neşr ediyorum. Feilâtün feilâtün feilün Rûh-ı müştâkı urûc eyleyerek Verdi fer âlem-i illiyyîne İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şâirleri, cüz.10, Dergah Yay., İstanbul, 1940, 1833-1835. Tahir’ül Mevlevi, Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh Celaleddin Efendi Merhum, Mekteb-i Sanayi Matbaası, İstanbul, 1326/1910, 48 s. 181 Müzahir Kılıç, “Tahirrü’l Mevlevi’nin ‘Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh Celaleddin Efendi Merhum’ Adlı Eseri”, Doğu Araştırmaları, sayı: 10, 2012, 75-106. 179 180 Biz de ihlâs ile takdîm edelim Fâtiha rûh-ı Celâleddîn’e1 Yenikapı Mevlevihanesi çilekeşlerinden Tâhirü’l-Mevlevî” 2- Matbuat Alemindeki Hayatım: Tahir'ül Mevlevi, bu anı kitabında, okul, memurluk ve yayın yaşamında başından geçenleri anlatmıştır. Adı Matbuat Alemindeki Hayatım olmakla birlikte, yayın alanındaki anılarına ayırdığı sayfalar, yapıtın belirli bir kısmını oluşturmaktadır. Girdiği edebiyat ve bilimsel tartışmalara geniş yer ayırmıştır. Anıların önemli bir yönü de, Ankara İstiklal Mahkemesi’ne gönderildiğinde geçirdiği iki aylık tutukluluk yaşamının her gününün anlatılmış olmasıdır. Bu konular, özellikle İskilipli Atıf Efendi gibi şapka konusu ile ilgili tutuklananlar182, hakkında şimdiye dek söylenilen ve anlatılanlara ışık tutacak nitelikte olduğundan, ayrı bir önem kazanır. Tahir'ül Mevlevi, anılarını 6 Muharrem 1345 / 1927 tarihinden itibaren yazmaya başlamıştır, varak lb'de şu anlatım bulunmaktadır: "Şu eseri, teşviki üzerine yazdığım ferzend-i ruhum, vefakar evladım Sa'di Bey'e ithaf ediyorum". 29,5 x 11,5 cm. boyutlarındaki kitabın sırtı siyah bez kaplı, kapakları kahverengi mukavva ve yeşil cilt bezinden köşebentlidir. Kaliteli beyaz kağıtlara eflatun mürekkep kullanılarak rık'a (müellif hattı) ile yazılmıştır. Varakların "a" yüzleri kullanıldığı halde 378 varaktır, "b" yüzlerine sonradan yapılan bazı düzeltme, ekleme ve dipnotlar kaydedilmiştir. Yeri geldikçe, bazı sayfalara gazete ve dergilerden alıntı yapılan yayınlanmış yazılar kesilerek yapıştırılmıştır. İçinde Tahir'ül Mevlevi'nin gençlik anılarından etraflıca söz edildiğinden, hocası Es'ad Dede'nin menkıbelerine dair 12 Şaban 1341 / 30 Mart 1923’de, tasavvuf tarihçisi Hüseyin Vassaf Bey'e yazdığı mektubun Mahfil'de yayınlanan sütunları kesilerek, yapıtın sonuna eklenmiştir (vr. 365-378).183 Tahir'ül Mevlevi’nin bu yapıtı, Sadık Albayrak tarafından, bazı bölümleri çıkarılarak yayınlanmıştır.184 3- Çilehane Mektupları: Tahir’ül Mevlevi’nin 20 mektubundan oluşan bu yapıtı, Prof.Dr.Cemal Kurnaz ve Gülşen Erişen tarafından günümüz Türkçesine aktarılarak yayınlanmıştır.185 Tahir’ül Mevlevi, 17 Ocak 1896 – Ekim 1898 tarihleri arasında, Yenikapı Hakimiyet-i Milliye, nr.1648, 18 Receb 1344 – 3 Şubat 1926. A.Şentürk, 1991, 92-93. 184 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, haz. Sadık Albayrak, Nehir Yay., İstanbul, 1992, 430 s. 185 Tahir’ül Mevlevi, Çilehane Mektupları, haz. C.Kurnaz & G.Erişen, Akçağ yay., Ankara, 1995, 259 s. 182 183 Mevlevihanesi’nde 1001 gün süren çile alemine girmiştir. Evinde çıkan yangında, bu aleme dair tuttuğu notların yanmış olması dolayısıyla, kapsamlı bir bilgiye sahip olunamamıştır.186 Eldeki mektupların büyük bir kısmı o dönemde yazıldığı ve bu konuda bilgiler içerdiği için Çilehane Mektupları adı altında yayınlanmıştır. Bu mektuplarda, onun çile yaşamı, bu dönemde kaleme aldığı şiirler, ilişkide bulunduğu kişiler, yayınladığı yapıtlar ve yaşadığı zorluklar yer almaktadır. Tahir’ül Mevlevi, Çilehane Mektupları’nda, Celâleddîn Efendi’nin rubailerine nazire olarak şu rubaileri kaleme almıştır:187 Ey neş’e-dih-i gamîn olan Mevlânâ Şâdî-i dil-i hazîn olan Mevlânâ Kurtar bizi hestî-i ademden lillâh Ey dâd-res-i enîn olan Mevlânâ Ey matla‘-ı Şems-i dîn olan Mevlânâ Bürhân-ı dili yakîn olan Mevlânâ Öldür bizi aşkınla be-hakk-ı Zer-kûb Ey tâb-ı Hüsâm-ı dîn olan Mevlânâ 4- Edebi Mektuplar: Tahir’ül Mevlevi’nin bu kitabını benzersiz kılan nokta, onun yaşamına, kişiliğine ve dönemine ayna tutan bilgiler yanı sıra, asıl önemlisi, anlaşılmasında güçlük çekilen beyitlerin açıklamalarının yer aldığı mektuplar olmasıdır. Bu mektuplarda, divan şiiri hakkında açıklayıcı bilgiler bulunmaktadır. Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar ve İzahı adlı yapıtın yazarı Ahmet Talat Onay (1885-1956), kitabını hazırlama aşamasında bazı beyitlerin açıklamasında zorlanınca, Tahir’ül Mevlevi’nin derin bilgisinden yararlanmak ister ve mektuplar yazarak, bu konuda ondan yardım alır. Kitapta, onların yazıştığı 9 mektubun yanı sıra, Tahir’ül Mevlevi’nin, Hüseyin Vassaf, Hakkı Süha Gezgin, Ali Nihat Tarlan, Agah Sırrı Levend ve Ferit Kam’a yazdığı mektuplar da yer almaktadır.188 Mecmua-i Eşar, içindeki varaklar, vr.6a-7a. Tahir’ül Mevlevi, Çilehane Mektupları, haz. C.Kurnaz & G.Erişen, Akçağ yay., Ankara, 1995, 95-96. 188 Tahir’ül Mevlevi, Edebi Mektuplar, Akçağ Yay., İstanbul, 1995, 212 s. 186 187 e- Roman 1- Teşebbüs-i Şahsi: Tahir’ül Mevlevi’nin kendi başından geçen başarısız bir gazete çıkarma girişiminden yola çıkarak yazdığı bir romandır.189 Bunun bir kısmı, Gazetecilik başlığıyla Nekregu Dergisi’nde yayınlanmıştır. 1.2.2. Çevirileri 1- Efgan Emiri Abdurrahman Han: Afganistan’da dağınık bir durumda olan halka örgütlü bir hükümet sistemini kabul ettiren, iç reformları başlatan Afgan Emiri Abdurahman Han’ın (1844-1901), Afgan diliyle kaleme aldığı yapıtın Farsça çevirisinden Türkçeye aktarılmış olup, ilk cildi 1908’den itibaren yayın hayatına giren haftalık Sırat-ı Müstakim Dergisi’nde yer almıştır (nr.163, 6 Teşrinievvel I327'den başlayarak).190 2- Kafkas Mücahidi Şeyh Şamil’in Gazavatı: Dağıstan bilginlerinden Muhammed Tahir el-Karahi’nin Arapça olarak yazdığı Barikatü's-suyufi'd-Dağıstaniyye fi ba'zı gazavati'ş-Şamiliyye adlı yapıtın basılmamış bir nüshası, şeyhin Medine'de oturan çocuklarından biri tarafından Mehmed Akif’e hediye edilmiş; Mehmed Akif de yapıtı çevirerek yayına hazırlaması için Tahir'ül Mevlevi'ye yönlendirmişti. Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında şu şekilde aktarmaktadır:191 “Mehmet Akif Bey, Harb-i Umumi’de Necid’e gönderildiği sırada Medine-i Münevvere’de olan Şamil ile görüşmüş. Kitapları ona vermişler. O da avdetinde bana ödünç verdi. Sebilürreşad idaresince bunun ıslah edilerek tab’ına arzu gösterildi. Binaenaleyh kitabın aslını ve tercemesini okuyup anlayabildiğim kadar yeniden yazdım. Bereket versin ki o vakit yazılmış ve basılmış. Çünkü büyük Fatih yangınında kitablarımla beraber o nüshalar da yanmıştı”. Kafkasya Mücahidi Şeyh Şamilin Gazavatı adıyla Matbaa-i Amidî'de basılan kitap, Sebilürreşad kütüphanesi serisinden 23 adet, 19x12,5 cm. boyutlarında ve 216 sayfa olarak yayınlanmıştır. Çevirinin önsözünden, yapıtın Arapça aslının daha önce Abdülhamid b. Abdullah elŞekevi tarafından ağır bir dille Osmanlıcaya çevrildiği; Mezakü’l-ervah fi Şa'şa'ati's-salah Tahir’ül Mevlevi, Teşebbüs-i Şahsi, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul, 1914, 221 s. Tahir’ül Mevlevi – (1877-1951) Edebiyat tarihçisi, Yazar ve Şair, 2012, 3. http://www.liseedebiyat.com/index.php/byografler/213-cumhuryet-doenem/2123-tahirulmevlevi.pdf e.t.31.12.2013 191 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 38. 189 190 adlı bu basılmamış çevirinin de yararlanması için Tahir'ül Mevlevi'ye verildiği anlaşılmaktadır.192 3- Hind Masalları: Tahir’ül Mevlevi, ilk çevirilerini Namık Kemal’in yaptığı, Hint edebiyatçısı İnayetullah Han tarafından Farsçaya çevrilen Bahar Daniş adlı Hindistan kaynaklı öykülerin tamamını, Hind Masalları adıyla 1921 yılında yayınlayarak dilimize kazandırmıştır.193 O dönemde, her yaşta okuyucu tarafından büyük ilgi görmüş olan bu masallar, edebi bir dille ve renkli bir üslupla kaleme alınmıştır. Öykülerin satır aralarında uyarıcı dersler ve yararlı öğütler yer almaktadır. Tipik Doğu öyküleri niteliğindeki bu anlatılar, kültürel özellikleri bakımından yerli öykülerimizle de benzerlik gösterir.194 4- Mirat’ül-Akaid: İranlı filozof Molla Cami’nin (1414-1492), İnançlar Aynası anlamına gelen mesnevi şeklindeki manzum yapıtının çevirisi olan bu kitabın vezni failatün mafailün failün’dür.195 Molla Cami’nin bu kitabı, daha önce Abdurrahman Hulusi tarafından çevrilmişti.196 5- Nisabü’l-Mevlevi: Tahir’ül Mevlevi, XVII. yüzyıl Osmanlı mutasavvıfı olan ve Türkçe, Arapça, Farsça yapıtlarıyla ün yapmış İsmail Ankaravi’nin (?-1631), tasavvufi konulardan oluşan Nisabü’l-Mevlevi adlı mesnevi seçkisini sade bir üslupla ve yararlı açıklamalarla çevirmiştir. Nisâbü’l-Mevlevî tercümesi’nin iki adet müellif hattıyla yazılmış nüshaları, Selçuk Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Fars Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Öğretim Üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Yakup Şafak ve Yrd. Doç. Dr. İbrahim Kunt tarafından bulunarak ve bu nüshalar esas alınarak bazı katkılarla günümüz harflerine çevrilmiştir. Konya Tekin Kitapevi Yayınları tarafından Mevlevîlik Kültür Serisi:1 olarak 2005’de yayımlanan eser, yayıma hazırlayanların önsözünden ve İsmâil Ankaravî’nin yaşamı, eserleri ve Nisâbü’lMevlevî ve çevirisinin konu olarak alındığı bir girişten sonra, Tahir’ül Mevlevi’nin sunumu ve yazarın önsözüyle başlamaktadır. tarîkat âdâbına dair, şerîat âdâbına dâir, mârifet ve A.Şentürk, 1991, 85-86. Şeyh İnayetullah Han Dehlevi, Hind Masalları, çev. Tahir’ül Mevlevi, Matbaa-i Amire Matbaası, Mahfel Mecmuası Neşriyatı, cilt: 1, 3. Kitab, İstanbul, 1337/1921, 40 s.; Yeni Türkiye Matbaası, Mahfel Mecmuası Neşriyatı, cilt: 1-2, İstanbul, 1926, 120 s. 194 Tahir’ül Mevlevi, Hind Masalları, I-II, İstanbul, 1337-1338; Tahir’ül Mevlevi, Masal Masal İçinde, Kaknüs Yay., İstanbul, 2007, 288 s. 195 Molla Cami, Mir’at-ül Akaid, çev. Tahir’ül Mevlevi, Abdullah Işıklar Yay., İstanbul, 1968, 48 s. 196 Molla Cami, Mir’at-ül Akaid, çev.Abdurrahman Hulusi, İstanbul, 1277/1861, 48 s. http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=njp.32101077095782;view=1up;seq=5 e.t.31.12.13 192 193 hakîkat âdâbına dâir başlıkları altında üç kısımdan oluşan bu yapıt, özellikle Mevleviliğîn dayandığı düşünsel temeller ve kavramlar açısından önemlidir.197 6- Münacat‐ı Hazret‐i Mevlana Tercümesi: Tahir’ül Mevlevi tarafından XX. yüzyılın başlarında yazılan bu yapıt, Ahmed Remzi Akyürek’in (1872–1944), Mevlana’nın Mesnevi’sinden dua ile ilgili beyitleri seçerek oluşturduğu Münâcât‐ı Hazret‐i Mevlâna adlı yapıtın Türkçe çevirisi ve bu beyitlerdeki bazı söylemlerin açıklamasıdır. Düz yazı olarak kaleme alınan ve telif tarihi bilinmeyen yapıtın İstanbul Millet Kütüphanesi, Ali Emiri, Şeriyye, nr. 1320’de ilk sekiz varağı basılı bir nüshası bulunmaktadır. Baş tarafında Tahirü’l Mevlevi’nin önsözü bulunan yapıtın basımının yarıda kaldığı ve yazmayla tamamlandığı sanılmaktadır. İstanbul Millet Kütüphanesi, Ali Emirî, Şeriyye, nr. 1320’de kayıtlı olan bu çalışma, 21x13,5 cm. boyutlarında ve 55 varaktır. Satır sayısı farklıdır. Baştan sekiz varağı matbu olan yapıtın 9-35 arasındaki varaklar, normal beyaz bir defterdir.198 7- Basılmamış Çevirileri: Kur’an ve Mağz-ı Kur’an, Menakıbü’l-Arifin’de Münderic Makalat-ı Şems-i Tebrizi’den on faslın çevirisi, Risale-i Fütüyiyye çevirisi, Sa’di-i Şirazi’ye Dair, Tercüme-i Tefsir-i Hüseyn, Hind İhtilali, Hind’in Moğol Hükümdarları ve Nadir Şah, Ahmed Paşa Divanı’nın Nesre Çevrilişi, Cam-ı Cihannüma Tercümesi, Levami Tercümesi, Şerh-i Rubaiyat Tercümesi, Tercümelerim. 1.2.3. İslam Tarihi ve Uygarlığı İle İlgili Eserleri 1- Tarih-i İslam Sahaifinden: Tahir’ül Mevlevi, Tarih-i İslam Sahaifinden199 başlıklı yazı dizisini, 1329-1330 yılları arasında çıkarılan ve süreli çocuk yayınlarından olan Mektepli200 dergisinde yayınlanmıştır. Matbuat Âlemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri adlı anı kitabında, Mektepli dergisinde yazı yazdığından söz etmektedir. Yine aynı yapıtında, Tarih-i İslam Sahaifinden başlıklı yazılarının, daha önce Cemiyet-i İlmiye-i İslamiye adlı bir dergide yayınladığından söz eder. 1324/1906 yılından 1326/1908 yılına dek yazılarını Ali Temizel, “Nisabü’l-Mevlevi Tercümesi”, Nüsha, yıl: VI, sayı: 20, 2006, 170-172. Ali Temizel, Mevlana – Çevresindekiler, Mevlevilik ve Eserleriyle İlgili Eski Harfli Türkçe Eserler, S.Ü.Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi Yay., no: 4, Konya, 2009, 56. 199 Tahir’ül Mevlevi, Tarih-i İslam Sahaifinden, Mekteb-i Sanayi Matbaası, İstanbul, 1910, 88 s. 200 Fatma Banu Deniz, “II.Meşrutiyet Dönemi Süreli Çocuk Yayınlarında Dini Motifler”, T.C.Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2010, 20-30. 197 198 sürdürmüştür. Tahir’ül Mevlevi, bu yazı serisini, 1324’ten 1328’e kadar 182 sayı VII cilt olarak Cemiyet-i Milliye-i İslamiye Derneği tarafından çıkarılan Beyanülhak dergisinin201 13. Sayısından itibaren de yayınlamıştır.202 1329/1911 yılında da, Tarih-i İslam Sahaifinden adı ile bir kitap yayınladığını belirtmektedir.203 Tahir’ül Mevlevi’nin BEYANÜLHAK’ta Yayınlanan Makaleleri (1908-1921)204 Makale adı Yıl Cilt Sayı Sayfa Açık Mektup : Yusuf Suad Efendi Hazretlerine 1327/1911 V 118 2155-2156 Adab-ı Taam-ı İslam : İmam Gazali'nin Kimya-yı Saadetinden 1326/1910 II 54 1121-1123 Tercüme Edilmiştir Arif Sami Mevlana Cami Kaddese Sirrahu Hazretlerinin Meşhur 1326/1910 III 61 1235-1236 Bir Gazeliyle Mealen Tercümesi Bir Defn-i Hazin 1325/1910 II 48 1031-1032 Bir Musahabe 1326/1911 IV 99 1849-1850 Erhamu Turhamu 1326/1910 II 72 1405-1407 Hoca Abdülhalik hazretlerinin Pendnamesinden mütercemedir 1326/1910 III 57 1168-1169 İhtifal-i Edebi Hakkında Bazı Mütalaat 1328/1912 VII 165 2911-2913 Mahfel Sahibi Aleyhine Zem ve Kadh Davası 1340/1921 II 18 98-101 Me'li 1325/1909 II 39 880-881 Mevlana Hüseyin Vaiz ve Tefsir-i Hüseyni 1325/1909 II 41 915-917 Nafi ve Mühim Bir Teşebbüs 1327/1911 V 121 2202-2204 Nazım ve Eşkal-i Nazım 1326/1911 IV 93 1754-1756 Nazım ve Eşkal-i Nazım 1326/1911 IV 91 1718-1720 Neva-yı Garam 1326/1910 III 59 1204-1206 Nush-i Menbe 1326/1910 III 57 1167-1168 Rabia’ya 1326/1910 II 56 1157-1159 Sırat-ı Müstakim'den : Cinayet-i Tahrir 1327/1911 IV 104 1925-1926 Şam Futuhatı 1328/1912 VII 161 2851-2853 Şam Futuhatı : Mabad 1328/1912 VII 158 2802-2803 Şam Futuhatı : Mabad 1328/1912 VII 159 2817-2819 Şam Futuhatı : Mabad 1328/1912 VII 160 2834-2835 Şam Futuhatı : Mabad 1328/1912 VII 163 2885-2886 Şam Futuhatı : Mabad 1328/1912 VII 164 2901-2903 Şeybetü’l Hamd : Mabad 1326/1910 II 55 1134-1135 Şükufe-i Baharistan 1326/1910 II 71 1399-1400 Şükufe-i Baharistan 1326/1910 III 70 1381-1384 Şükufe-i Baharistan 1326/1911 IV 93 1753-1754 Şükufe-i Baharistan 1326/1911 IV 94 1767-1768 Şükufe-i Baharistan 1327/1911 IV 104 1932-1934 Şükufe-i Baharistan - 2 1326/1910 III 73 1428-1431 Şükufe-i Baharistan : Firdevsi 1326/1911 IV 97 1816-1817 Şükufe-i Baharistan : Mabad 1326/1910 III 77 1494 Şükufe-i Baharistan : Mabad 1326/1911 IV 100 1869-1870 Şükufe-i Baharistan : Mabad 1327/1911 V 119 2175-2178 Şükufe-i Baharistan : Mabad 1327/1911 V 122 2222-2223 Şükufe-i Baharistan : Mabad 1327/1911 V 124 2256-2257 Şükufe-i Baharistan : Mabad 1327/1911 V 125 2271-2273 Mehmet Nuri İnuğur, Basın ve Yayın Tarihi, Der Yay., İstanbul, 2005, 313. Beyanülhak, İstanbul, 1326/1908. 203 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, Nehir Yay., İstanbul, 1991, 59. 204 http://ktp.isam.org.tr/makaleosm/recordlist.php?-skip=0&-max=10&YazarEmekci=Tahir 201 202 Talim ve Terbiye-i Etfal Tarih Sahaifinden Şam Futuhatı Tarih Sahaifinden Şam Futuhatı : Humus’un Fethi Tarih-i İslam Tarih-i İslam Sahafinden : Vaka-i Fil Tarih-i İslam Sahafinden : Vaka-i Fil Tarih-i İslam Sahaifinden Tarih-i İslam Sahaifinden Tarih-i İslam Sahaifinden Tarih-i İslam Sahaifinden Tarih-i İslam Sahaifinden Tarih-i İslam Sahaifinden Tarih-i İslam Sahaifinden Tarih-i Islam Sahaifinden - II: Islam-i Hazret-i Hamza Radiyallahu anh Tarih-i İslam Sahaifinden - III: İslam’ın İlk Harb Sancakdarı Tarih-i İslam Sahaifinden - IV: İslam’ın İlk Seriyyeleri ve Kumandanları Tarih-i İslam Sahaifinden - V Tarih-i İslam Sahaifinden - V Tarih-i İslam Sahaifinden - VI Tarih-i İslam Sahaifinden : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Medine-i Münevveredeki Sekine-i Kadime ve Beyanlarındaki Muharebat-ı Medine Tarih-i İslam Sahaifinden : Medine-i Münevveredeki Sekine-i Kadime ve Beyanlarındaki Muharebat-ı Medine Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Şeybetü’l-Hamd Tarih-i İslam Sahaifinden : Şeybetü’l-Hamd Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Fil : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Fil : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Fil : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Fil : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Fil : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Vaka-i Filden Sonra Yemendeki Hükümetler Tarih-i İslam Sahaifinden : Valid-i Macid Peygamberi Tarih-i İslam Sahaifinden : Valid-i Macid Peygamberi : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Valid-i Macid Peygamberi : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Valid-i Macid Peygamberi : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden : Valid-i Macid Peygamberi : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden / Hafr-i Zemzem Tarih-i İslam Sahaifinden Ecdad-ı Kiram-ı Peygamberiden Haşim bin Abdimenaf Tarih-i İslam Sahaifinden Ecdad-ı Kiram-ı Peygamberiden Haşim bin Abdimenaf Tarih-i İslam Sahaifinden Ecdad-ı Kiram-ı Peygamberiden Haşim bin Abdimenaf Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad 1325/1910 1328/1912 1328/1912 1324/1909 1326/1910 1326/1910 1325/1909 1325/1909 1325/1909 1325/1910 1326/1910 1326/1910 1327/1912 1324/1909 II VII VII I II II II II II II II II VI I 50 169 168 24 71 72 32 33 40 49 53 51 143 16 1059-1060 2982-2984 2963-2965 553-558 1386-1388 1402-1403 750-755 780-782 903-905 1041-1042 1102-1104 1075-1976 2561-2563 350-353 1324/1909 1324/1909 I I 18 20 406-408 450-452 1324/1909 1324/1909 1325/1910 1325/1910 1325/1909 I I I II II 21 22 26 47 43 473-475 499-500 606-609 8-10 948-950 1325/1910 II 46 990-992 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1326/1910 V V V V V V V V II II IV III III III III IV 127 114 115 116 117 120 123 128 54 56 79 73 74 76 77 84 2303-2304 2094-2095 2109-2110 2127-2128 2141-2142 2189-2191 2238-2239 2316-2317 1118-1119 1150 1520-1522 1418-1419 1434-1436 1466-1467 1486-1487 1598-1599 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1325/1909 III III III III III III II 65 66 67 68 69 57 35 1290-1293 1306-1307 1322-1323 1338-1340 1354-1356 1162-1163 820-822 1325/1909 II 36 832-834 1325/1909 II 37 844-846 1327/1911 1327/1911 1328/1912 VI V VII 136 112 171 2449-2450 2057-2059 3010-3013 Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden Şam Futuhatı : Mabad Tarih-i İslam Sahaifinden: Evlad-ı Abdu'l-Muttalip Tarih-i İslam Sahaifinden: Evlad-ı Abdu'l-Muttalip Tarih-i İslam Sahaifinden: Hafr-i Zemzem Tarih-i İslam Sahaifinden: Hafr-i Zemzem Tarih-i İslam Sahaifinden: Hafr-i Zemzem Tarih-i Islam Sahaifinden: Islam’in Ilk Ilmi ve Ilk Alemdarı Tarih-i İslam Sahaifinden: Mescid-i Dırar ve Münafikın-i Eşrar 1328/1912 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1912 1327/1912 1327/1912 1327/1912 1327/1912 1327/1912 1327/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1326/1910 1324/1908 1325/1909 VI VI VI VI VI VI VI VI V V V V VI VI VI VI VI VI VI VII VII VII VII VII VII VII VII VII VI VI VI III III III III III I II 156 131 132 133 134 135 138 140 111 113 129 130 141 142 144 145 146 147 148 157 172 173 174 175 177 178 179 182 150 151 155 62 63 58 60 61 13 38 2767-2769 2368-2369 2384-2386 2399-2401 2420 2435-2436 2483-2484 2515-2516 2045-2047 2078-2080 2334-2336 2353-2354 2528-2529 2547-2549 2580-2581 2591-2593 2609-2611 2624-2625 2637-2638 2786-2787 3027-3028 3046-3048 3062-3064 3077-3079 3110-3112 3125-3127 3141-3142 3187-3189 2676-2677 2688-2690 2756-2758 1242-1245 1262-1265 1178-1180 1210-1213 1228-1229 278-280 861-864 Tahir’ül Mevlevi’nin bu çalışmasında, Arap kavimlerinin dört bölüm halinde incelendiği ifade edilmiş ve her kavim geniş bir şekilde anlatılmıştır. Bu çalışmasının başlangıcını Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında şe şekilde aktarır:205 “Birinci makalem ‘İslamın İlk Alemi ve Alemdarı’ başlıklı idi ki, ashab-ı kiramdan Büreyde b.el-Husayb el-Eslemi’nin Hicret esnasında Müslüman oluşunu ve sarığını mızrağın ucuna bağlayıp Peygamberin yanında alemdarlık edişini tasvir eyliyordu. Yazılarım Beyannü’l-hak okuyucuları tarafından sevilmeye ve okunmaya başladı. Bildiğim ve bilmediğim bir çok kimsenin layık olmadığım halde bana hürmet ve muhabbetini kazandırdı ”. 205 Tahir’ül Mevlevi, a.g.e., 59. Derginin bir sonraki sayısında da yazı dizisi devam etmiştir. Bir bölümde de Hz. Muhammed’in dedesi Abdülmuttalib’in Zemzem kuyusunda başından geçen olaydan, Allah’a oğullarından biri olan Hz. Abdullah’ı kurban etmesine ve Hz. Muhammed’in doğumuna dek geçen süre aktarılmıştır. Metinden bir bölüm şöyledir: “Resulullah Efendimiz, peder-i mükerremi Abdullah’ın irtihalinden iki ay sonra doğmuş, valide-i mâcidinden beş deve, bir sürü koyun Ümmü Eymen namında bir cariye ile tevellüd buyurduğu hane-i saadeti tevarüs etmiştir”.206 Tahir’ül Mevlevi’nin, Mektepli’de “Tarihten Bir Yaprak” bölüm başlığı altında “Tarih-i İslam Sahaifinden” başlıklı metni, İslam tarihi hakkında okuyucuları aydınlatmak amacı ile yazılmış ve bu yazı dizisi, üç hafta devam etmiştir:207 Birinci Bölüm: Bu bölüm, “Müverrihler Arap kavmini Arab-ı Baide, Arab-ı Aribe, Arab-ı Müsta’rebe, Arab-ı Müsta’ceme namlarıyla dört tabakaya ayırmışlardır”208 bilgisi ile başlamıştır. Yazar, bu satırlardan sonra, bahsettiği bu dört kavmi kısaca açıklamış, Arap kabilelerinden Kureyş kabilesi hakkında ise ayrıntılı bilgi vermiştir. Hz. Muhammed’in Kureyş kabilesine mensup bulunduğundan söz etmiştir. Kabilelerin kısaca tanıtımı şu şekilde yer almıştır: “Birinci Tabaka: Arab-ı Baide- Ad, Semud, Amalika, Eyke gibi bazı kavimden ibaret olup ahval-ı tarihiyeleri layıkıyla malum değildir. İkinci Tabaka: Arab-ı Aribe-(Kahtan bin Amr)’ın Yemen taraflarına yayılan evlad ve ahfadıdır ki bunlardan (Abd-i Şems) isminde biri, bir hükümet tesisine muvaffak olmuş ve meşhur (Seba-Mearib) beldesini bina etmiştir. Üçüncü Tabaka: Arab-ı Müsta’rebe- Kahtan bin Amr’ın evladı ve ahfadı Yemen taraflarına yayıldığı gibi oğullarından biri olan (Cürhüm bin Kahtan) neslinden bir cemaatle Mekke taraflarına gelmiş ve emr-i İlahi ile Hazret-i İbrahim’in getirip bıraktığı Hacer ile İsmail’i zemzem kuyusu başında bulmuştu. Aslen İbrani olan İsmail bunların arasında büyüdü. Arapçayı onlardan öğrendi. Cürhüm’ü reis (Muazz bin Amr)’ın kızıyla izdivaç ederek çoluk çocuk sahibi oldu. Bu suretle vücuda gelen kabail ve aşairi de Arab-ı Müsta’rebe namı verildi. 206 Mektepli, 27 Haziran 1330, 7, 123. Fatma Banu Deniz, 2010, 113-114. 208 Mektepli, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93. 207 Dördüncü Tabaka: Arab-ı Müsta’ceme- Müslümanlığın zuhurundan sonra neşr İslam için muharebeler ederek beldeler fetheyleyen mücahidin-i Arap’ın akvam-ı sair kızlarıyla izdivacından hasıl olan çocuklarla, Arapların tabiatına girerek Arapça konuşmaya başlayan ve kendi lisanlarını tamamıyla unutan kavimlerdir. Bugün Araplık iddiasında bulunanların pek çoğu bu tabakadan yukarıya çıkamaz ”.209 İkinci Bölüm: Tahir’ül Mevlevi, yazı dizisinin bu bölümünde, Kureyş kabilesinin anlatımına devam etmiştir. Kureyş kabilesinin, İslamiyet’ten önce Mekke yönetimini elinde tutan güçlü bir kabile olmasından söz edilmiş ve kabilenin soy kütüğü açıklanmıştır. Yazıda, adları Fihr ve Nadr olan ve lakabı Kureyş olan kişiden itibaren, Hz. Muhammed’e dek uzanan soy kütüğü izlenmiş ve şu adlar yer almıştır: Kureyş (Fihr veya Nadr), Galib, Lüey, Kaab, Mürre, Kilab, Kusay, Zeyd, Abd-i Menaf, Haşim, Abdülmuttalib, Abdullah, Hz. Muhammed. Yazının ikinci bölümünde, Abdülmuttalib’e dek gelinmiştir. Bir sonraki yazı dizisinde de, Abdülmuttalib, Abdullah ve Hz. Muhammed’in İslam tarihi içindeki yeri aktarılmıştır. Çalışmada adı geçen diğer kişilerin yaşamlarına da kısaca değinilmiştir. Üçüncü Bölüm: Tahir’ül Mevlevi, yazı dizisinin bu bölümüne, Abdülmuttalib’in ders alınması gereken kısa öyküsü ile başlamış ve Hz. Muhammed’in doğumu ile son vermiştir. Tahir’ül Mevlevi, bu yazı dizisinde, olasılıkla öğrencilerin medrese eğitiminde bu konuları derinlemesine gördüklerini düşünerek, tarihin bu sayfalarına değinmekten kaçınmış ve Hz. Muhammed’in çocukluk yıllarından, peygamberliğinden ve İslamiyet’in gelişim sürecinden söz etmemiştir. Yazı dizisi, “Resulullah Efendimiz, peder-i mükerremi Abdullah’ın irtihalinden iki ay sonra doğmuş. Valide-i macidinden beş deve, bir sürü koyun, Ümmü Eymen namında bir cariye ile tevellüd buyurduğu hane-i saadeti tevarüs etmiştir” cümleleri ile sona ermektedir.210 2- Medaris-i İslamiyye Talebesine Tarih Hülasaları: Tahir’ül Mevlevi, bu kitabını, çeşitli dergilerde yayınladığı İslam Tarihi ile ilgili bazı yazılardan oluşturmuştur.211 İstanbul’da, Mektepli, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93-94. Mektepli, 10 Temmuz 1329, sayı: 8, 123. 211 Tahir’ül Mevlevi, Medaris-i İslamiye Talebesine Tarih Hulasaları, Matbaa-yı Amedi, İstanbul, 1331/1913, 47 s. 209 210 1331/1913 yılında, Matbaa-i Amidi’de, 19x13,5 boyutlarında ve 47 sayfalık kitap olarak basılmıştır.212 3- Cengiz ve Hülagû Mezalimi: Tahir’ül Mevlevi, bu yapıtında Moğol hükümdarları Cengiz Han (1162-1227) ve onun torunu Hülagû Han’ı (1217-1265) eleştirmektedir.213 Onun bu çalışması, o yıllarda Türkçülük akımının etkisiyle yaygın duruma gelen Timur, Cengiz, Hülagü gibi kişiler konusunda soy gütme göreneğini eleştirmek için kaleme alınmıştır. Doğulu kaynaklarda Moğol istilasından söz eden parçaları derleyerek, bu kavmin müslümanlara yaptığı eziyetleri anlatan Tahir'ül-Mevlevi, yapıtında bu gibi kişilerin Türklere mefahir-i milliye (milli övünç) olamayacağı, gençlere ancak müslüman Türk büyüklerinin anlatılmasının yararlı olabileceği düşüncesini ileri sürmüştür. Tahir’ül Mevlevi, bu yapıtında, Cengiz Han (1162-1227) ile Roma İmparatoru Neron’u (37-68) karşılaştırmış, her ikisinin de kendi ırklarına zalimlik ettiğini vurgulamıştır: “…Romalılar arasında Neron gibi bir zalimin zuhûru, Romalılara şeref vermediği gibi Cengiz denilen azlamın da Moğolistan’dan huruç ile İslâm ve bilhassa Türk âlemlerini herc ü merc etmesi Türkler için medar-ı iftihar olamaz. Ben dinen Müslüman olduğum gibi ırken de Türküm. Fakat dindaş ve ırkdaşlarımdan bir çoğunu kesmiş, hattâ ecdâdımı terk-i diyara mecbur etmiş olan Cengiz’in kendisiyle de, oğulları ve torunları ile de iftihar eylemek şöyle dursun, Avrupalılar, Türklerle Moğolları birleştiriyor, bu münasebetle beni de Cengiz’e mensup biliyorlar diye ar ederim. Bugün Neron namını işiten bir Hıristiyan, İsevilere yaptığı işkenceleri hatırladığı cihetle o Kayser-sitem-gere dişlerini gıcırdatır. Cengiz adını duyan bir Müslüman da dindaşlarına karşı icra eylediği vahşetler dolayısıyla o beşeriyet düşmanı için kalbinde elîm bir acı duyar ve ona husûmet beslemesini Müslüman şehitlerinin cezâ-yı intikâmı sayar. Buna binaendir ki Cengiz ile Neron vahşetinin esamisi altı yedi asırdan beri âlem-i İslâm’da kemali nefret ü istikrah ile yâd edilegelmiş ve bizim memleketteki bazı ifrat-perverândan başka bilumum muâsirîn-i müslimînce de bu hal devam eylemekte bulunmuştur”214 Tahir’ül Mevlevi’nin bu çalışması, Sebilürreşad dergisinin arka arkaya üç sayısında, “Şeyh Sadi’nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi”215 adıyla yayınlanmıştır. Kitap A.Şentürk, 1991, 93. Tahir’ül Mevlevi, Cengiz ve Hülagu Mezalimi, İstanbul, 1332/1914. 214 H.Ahmet Özdemir, “Tahir’ül Mevlevi ve Cengiz ve Hülagu Mezalimi”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 11, 2005, 135-169. 215 Tahir’ül Mevlevi, “Şeyh Sadi’nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi”, Sebilürreşad Dergisi, cilt: XII, sayı: 295, 1330, 157-160 – sayı: 296, 1330, 177-180 – sayı: 297, 1330, 198-202. 212 213 olarak basıldığında, adı Cengiz ve Hülagû Mezalimi216 olarak değiştirilmiştir. 1322 senesinde "Sebilürreşad Kütüphanesi Neşriyatı" serisinden (aded: 22) çıkan kitap, o dönemde beklenilen dirençle karşılaşmadıysa da, yaklaşık 8 yıl kadar sonra, eski bir öğrencisi tarafından 19 Haziran 1338 tarihli bir mektupla eleştirilmiş ve reddedilmiştir.217 Tahir'ül-Mevlevi, bu mektubu yanıtlamamış, yalnızca uyarıcı ders olarak okunmasını Mahfil okuyucularına önermekle yetinmişti.218 Tahir’ül Mevlevi, o yıllarda, bu yapıtı dolayısıyla, Türk düşmanı olduğu söylentileri ile karşılaşmıştı. Matbuat Alemindeki Hayatım adlı yapıtında, Darülfünun edebiyat öğretmenliğine kabul edilmesine ve yıllar sonra İmam ve Hatip okulundaki görevinden alınmasına bu kitabın neden olduğunu söylemektedir.219 4- Hazreti Peygamber ve Zamanı: Teali-i İslam Cemiyeti’nin hizmetleri kapsamında hazırlanan bu kitap, Darüşşafaka’da ders kitabı olarak kabul edildikten sonra basılmıştır.220 Tahir'ül Mevlevi, 15 Şubat 1919'da dönemin önde gelen din ve öğretim üyeleri tarafından kurulmuş olan bilimsel bir dernek olan Cemiyet-i Müderrisin derneğinin Kuva-yı Milliye karşıtı tavır almasından sonra, onun yerine kurulmuş olan Teali-i İslam Cemiyeti’ne katıldığı ilk günlerde, cemiyet her Cuma İbrahim Paşa Medresesi’nde İskilipli Mehmed Atıf Efendi'nin odasında toplanıyordu. Yenilenen cemiyetin öncelikli yapacağı işler arasında, eğitim ve öğretim sisteminin henüz okul açamadığı köylerde imamların okutabileceği türden basit kitapların yayını da yer alıyordu.221 Hazret-i Peygamber ve Zamanı adlı çalışma (Ek.4), böyle bir karardan sonra kaleme alınmıştır. O dönemde basılmayıp, sonradan ders kitabı olarak okutulması kabul edilince, 1923 Ekimi başlarında yayınlanmıştır.222 13xl9 cm. boyutlarındaki 46 sayfalık kitap, Şer'iyye ve Evkaf Vekaleti Tedrisat Müdir-i Umumiliği tarafından Darüşşafakati'l-aliye'de okutulması onaylanarak, Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye tarafından basılmıştır. Tahir’ül Mevlevi, kitabının gelirinin tamamını bu okula bağışlamıştır.223 Tahir’ül Mevlevi, Cengiz ve Hülagû Mezalimi, İstanbul, 1322/1906. Kaya Nuri, Mahfil Mecmuası Sahibi Tahir’ül Mevlevi, Erkan-ı Harb Binbaşısı Mehmed Emin Beylere Açık Mektub, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1338. 218 Mahfil, nr.26, 1340 Zilhiccesine mahsus nüsha. 219 A.Şentürk, 1991, 65-66. 220 Tahir’ül Mevlevi, Hazret-i Peygamber ve Zamanı, Evkaf-ı İslamiyye Matbaası, İstanbul, 1339/1923, 46 s. 221 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 1926, vr.48-49. 222 Kitabın dış arka kapağındaki bir ilânda Mahfil'in 40. nüshasının yayınlandığı haberi bulunmaktadır. 40. sayı ise, "Safer 1342" (1923 Eylül/Ekim) tarihini taşımaktadır. 223 A.Şentürk, 1991, 81. 216 217 5- İnsanlığın Büyük Önderi Resul-i Azam Hz. Muhammed’in Hal Tercümesi (Siyer-i Peygamberi): Tahir'ül-Mevlevi, 1346 yılı Muharrem ayının ilk gecesi (Temmuz 1927), müslümanlara yeni yılın başında güzel bir hizmette bulunmak amacıyla, İslam bilginlerinden Seyyid Ahmed Zeyni Dahlan'ın (1816-1886) es-Siretü'n-nebeviye ve'l-Asarü'l-Muhammediye adlı yapıtını çevirme girişiminde bulunmuştu. Yazı taslakları Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 117 numarada kayıtlı olan bu çalışma, 15x17 cm. boyutlarında, 5 forma halinde ve 90 varaktır. Sarı kağıtların yalnız bir yüzüne, mor mürekkep kullanılarak rık'a ile yazılmıştır. Satır sayısı çeşitli, formalar aynı kağıttan yapılmış bir zarf içine konulmuş ve zarfın üzerine yazarın mührü basılmıştır. Çevirinin baş kısmına, bir önsözün ardından, yazarın Mucemül-Matbuatil-Arabiye vel-Muarrebe’deki (Mısır 1346 -1928) biyografisi eklenmiştir.224 Yazar, bir süre sonra, yapıtın çevirisini yarıda bırakarak, bu ve Hz. Muhammed'in yaşamını anlatan diğer kitaplarından da yararlanarak, yeni bir çalışmayı kaleme aldı ve İslam Yolu, nr. 19, 10 Şubat 1949 - 11 Rebiülahir 1366'dan itibaren yazı dizisi halinde yayına başladı. Ölümünden sonra, İnsanlığın Büyük Önderi Resul-i A'zam Hz. Muhammed (S.S.)in Hal Tercümesi (İstanbul 1946) ve Hz. Peygamber'in Hayatı adlarıyla Abdullah Işıklar tarafından bazı kısaltma ve sadeleştirmelerle iki kez yayınlanmıştır.225 6- Siyer-i Enbiyâ: Tahir'ül-Mevlevi, Siyer-i Enbiya adlı yapıtını, vaiz, hatip ve imam yetiştirmek için açılan Medresetül-irşad adlı okulda, öğrencilere okuttuğu tarih-i enbiya dersleri için düzenlemiştir. Yazı taslakları, 6.sı kayıp olan 11 parça defter halinde, Süleymaniye kütüphanesinde F.S.Türkmen 128 numarada kayıtlıdır. Kendi listesinde adı bazen "Tarih-i Enbiya" olarak geçen bu çalışması, asıl nüshasından bazı değişikliklerle İslam Yolu, nr.47, 25 Ağustos 1949’dan (1 Zilka'de 1368) itibaren yayınlanmıştır.226 7- Müslümanlıkta İbadet Tarihi: Tahir’ül Mevlevi, bu kitabında, ibadet konusunu ayrıntılı olarak işledikten sonra; namaz, oruç, zekat ve haccın tarihçeleri ile esaslarını konu alır.227 Yazar, kitabın önsözünde: "…Tefsir, hadis, siyer ve fikıh kitaplarından bazılarına müracaatla bulabildiğim tafsilatı bir araya getirdim, şu değersiz eser meydana çıktı" demektedir. 1947 yılında, İstanbul'da, 17,5x24,5 cm. boyutlarında xx+332 sayfalık kitap halinde basılan yapıt, A.Şentürk, 1991, 103-104. Tahir’ül Mevlevi, Hazret-i Peygamber’in Hayatı, Abdullah Işıklar Kitabevi, İstanbul, 1971. 226 A.Şentürk, 1991, 103. 227 Tahir’ül Mevlevi, Müslümanlıkta İbadet Tarihi, Işık Basımevi, İstanbul, 1946, 332 s.; Abdullah Işıklar Kitabevi, İstanbul, 1963, 248 s.; Akçağ Yay., Ankara, 1998, 350 s.; İhvan Neşriyat, İstanbul, 2005, 251 s. 224 225 aslında Tahir'ül Mevlevi'nin yıllar önce yaptığı çalışmaların ürünüdür. İlk bölümünü oluşturan Namaz Tarihçesi kısmı, daha 1922 yılında, Mahfil dergisinde -nr.29, Rebiülevvel 1341'den itibaren- İbadat-ı İslamiye Tarihçesi228 yazı başlığıyla yayınlanmıştı. Bunu izleyen yıllarda, oruç, zekat ve hac tarihçelerinin de tamamlanmasıyla düzenlenmesi tamamlanmış oldu. Tahir’ül Mevlevi’nin bu çalışması, Süleymaniye kütüphanesinde bulunan özel mektuplardan birinden229 anlaşıldığına göre, 1941 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Danışma Kurulu tarafından incelenmiş ve dönemin Diyanet İşleri Başkanı Kamil Miras'ın, yazarına 100 lira telif ücreti ödenmek suretiyle basılması önerisi, 17 Temmuz 1941 tarihli bir mektupla Tahir'ül Mevlevi'ye iletilmişti. Önerinin neden kabul edilmediği ya da neden anlaşma sağlanamadığı bilinmemektedir. Kitabın ikinci baskısı, 1963 tarihinde, Bilmen basımevi tarafından yapılmıştır.230 İslam’ın, Beş Şartı Açısından, Cahiliye Devri İle Karşılaştırılması 231 Cahiliye Devri İslam Devri Tadil: Allah’ın varlığı inancı korundu, Kelime-i Şehadet ama O’nun ortağı, benzeri, eşi ve Allah’a İman Allah’ı biliyor / inanıyor, ama O’na çocuğu olamayacağı ilkeleri (Tevhit ortak koşuyorlardı (s.14-18). inancı) getirildi (İhlas, 112/1-4) İlga: Tavaf esnasında bir namaz ibadeti Namaz Kabe’yi tavaf esnasında ıslık çalıp alkış olarak ıslık çalıp, alkış tutmak (Enfal, tutmak (s.22, 178) 8/35) ilga edildi. Namazın nasıl Cuma Günü Ve Cuma Hutbesi kılınacağı tüm ayrıntılarıyla uygulamalı Cahiliye döneminde Cuma gün olarak olarak Hz. Peygamber tarafından saygı duyulan ve ileri gelenlerin halkı öğretildi. toplayıp konuşma (hutbe) yaptığı bir İbka: Cuma gününe olan saygı ve o gündü (s.42). gün hutbe okuma uygulaması korundu. Tadil: Cuma gününe olan saygı ve o güne özgü konuşma (hutbe) Cuma namazı ibadetiyle pekiştirildi/birleştirildi. Tadil: Putlara infak ilga edidi (En’am Zekat Puthanelere ve yoksullara hayvan veya 6/136-142), ama yoksullara yardıma ekinlerin bir kısmı nafaka olarak ilişkin örf ve adetler korundu. verilirdi (s.120-121). Yapıtın asıl adı olan İbadat-ı İslamiye Tarihçesi, 1947 yılında basılırken, Müslümanlıkta İbadet Tarihi şeklinde değiştirilmiştir. Bk. Tahir’ül Mevlevi, İbadat-ı İslamiye Tarihçesinden: Hitabet-i Nebeviye, Mahfil Dergisi, sayı: 41, cilt: 4. (Milli Kütüphane). 229 Tahir’ül Mevlevi’ye Aid Bazı Evrak (II), Süleymaniye Kütüphanesi, F.S.Türkmen 181, vr.19. 230 A.Şentürk, 1991, 98-99. 231 Tablo: Tahir’ül Mevlevi (Tahir Olgun), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, 2.Baskı, Neşreden Abdullah Işıklar, Bilmen Basımevi, İstanbul, 1963, s.14-16, 22, 42, 102-104, 120-121, 178-182, 184’teki bilgilerden yararlanılarak, Osman Eyüpoğlu & Mehmet Okuyan, “Kur’an’ın Sosyo-Kültürel Koşulları Dikkate Alışı: Ma’ruf Kavramı Örneği”, OMUİFD, sayı: XXVI-XXVII, Samsun, 2008, 195-196’da yayınlanmıştır. 228 Oruç Aşura günü oruç tutmak (s.102-103). Susma Orucu (savm-ı kelam veya savm-ı sumt) (s.104) İbka: Aşura inancı korundu. İlga: Susma orucu mekruh göründü. Tadil: Belli-belirsiz tüm oruçlar, Ramazan ayı boyunca oruç tutma şartının getirilmesiyle tadil edilmiş oldu. Hac İhramlı iken dam altında ve gölgede oturmamak; hayvan eti ve yağ yememek; nafakasını yanına almak; alışveriş/ticaret yapmamak; imtiyazlı hac yapmak; Mina’dan Mekke’ye üç günden evvel inmeyi günah saymak… (s.179-181) Telbiye (s.181) Atalarla iftihar etmek (s.184) Kurban Putlara kurban vs. sunmak; Atire (putlar adına koyun kurban etmek) ve Fera (ilk doğan hayvanın put adına kesilmesi) s.182. İlga: Hac’da anılan adetler kaldırıldı (Bakara, 2/198-199, 203, 289; Araf, 7/31). Tadil: Telbiye’deki şirk nitelemesi kaldırıldı. Tadil: yad-ı ecdad yerine zikr-i ilahi kullanıldı (Bakara, 2 / 200, s.184). İlga: Putlar adına hayvan veya ekin sunulması türünden kurbanlar ilga edildi (Hac (22) / 34, 36; Nahl (16) / 56). Kurbanın yalnızca Allah rızası için kesileceği (Hac (22) / 37) ve etlerinin bir kısmının da komşu ve yoksulun hakkı olduğu ilkesi getirildi. ORANLAR: İbka: 2 / 12; İlga: 4 /12 Tadil: 6 / 12 8- Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri: Tahir'ül-Mevlevi, Dar’ül-hilafe medreseleri kurulduğu sırada, bu okullarda İslam tarihi ve İslam uygarlığı tarihi okutmakla görevlendirilmişti. Öğrenciye tutturacağı ders notları için yaptığı araştırmalar sonucunda oluşturduğu yapıtta, Cahiliye devri gelenek ve görenekleri ile asr-ı saadette temelleri atılan İslam uygarlığının karşılaştırması yapılarak, bu yeni uygarlığın ortaya çıkması ve Hulefa-yı Raşidin devrine dek geçirdiği gelişim evreleri anlatılmıştır. Tahir’ül Mevlevi, bu yapıtını önce İ'tisam gazetesinde, daha sonra 1338 Zilkade’sinde (Haziran 1920) yayına başladığı ilk ayından itibaren Mahfil dergisinde basma girişiminde bulunduysa da, pek az bir kısmı çıkarılabilmiştir. Süleymaniye kütüphanesine gelen kitapları arasında kendi hattıyla bazı yazı taslakları çıktı. Ölümünden yıllar sonra aslı Bahar yayınevine teslim edilerek -ki bu nüsha kaybolmuştur- 1974'te Abdullah Sert tarafından Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri232 adı altında 19,5x13,5 cm. boyutlarında, 312 ve 382’şer sayfalık iki cilt halinde yayınlanmıştır.233 9- İslam Askerine: Tahir’ül Mevlevi’nin bu yapıtı, I.Dünya Savaşı döneminde, askerin cesaretini arttıracak şekilde yazılmıştır. Büyük bir kısmı Sebilürreşad234 dergisinde yayınlanan bu yapıt, Süleymaniye kütüphanesine gelen kitaplar arasında, İslam Askerine İslam Tarihinden Bazı Vak'alar adı altında bulunmaktadır (F.S. Türkmen 164). Tahir’ül Reşad, bu yapıt hakkında şu bilgileri verir: “Sebilürreşad’daki yazılarım bir araya toplansa, Mecmuanın hacimli cildlerinden hemen birini teşkil eder. Bunlardan İslam Askerine ünvanlı dizi makalelerim çok rağbet görüyordu. Çünkü okumak, yazmak bilmeyen bir neferin bile anlayacağı bir lisanla yazılıyordu. Konusu da ‘gazavat-ı Nebeviye’ idi, ki bazı tabor imamlarının bunları aynen takrir etmekle askere va’z ve nasihatte bulunduklarını işitmiştim”.235 Tahir’ül Mevlevi’nin Sırat-ı Müstakim → Sebilür Reşad’da Yayınlanan Makaleleri (1910-1918)236 Makale adı Yıl Cilt Sayı Sayfa Büyük Üstad Hacı Zihni Efendi Merhum 1329/1913 XI 276 246-247 Cevabım 1328/1912 I-VIII 18-200 343-344 Cevabülcevab: Lütfullah Ahmed Efendi'ye 1329/1913 XI 275 228-231 Cevap: [Talib b. Ebu Talib'in Daire-i İslam'a Dahil Olup 1330/1914 XII 295 156-157 Olmadığı Hakkında] Ceyşülusra Nasıl Techiz Edildi? 1325/1910 III 75 366-368 Cinayet-i Tahrir 1326/1910 VI 134 56 Devr-i Peygamberi Tarihçesi 1327/1911 VII 160 51-53 Devr-i Peygamberi Tarihçesi (maba'd) 1327/1911 VII 161 68-69 Devr-i Peygamberi Tarihçesi (maba'd) 1327/1911 VII 163 102-104 Ecnebi Mütehassısları: Afganistan Emir-i Merhumu 1330/1914 XII 294 139-140 Abdurrahman Han'ın Bir Mütalaası Eğer Tarih Tekerrürden İbaret İse.. 1328/1912 II-IX 32-214 105-107 Emir Abdurrahman Han 1327/1911 VII 163 104 Emir Abdurrahman Han 1327/1912 VII 178 351-353 Emir Abdurrahman Han 1328/1912 I-VIII 9-191 160-161 Emir Abdurrahman Han 1328/1912 I-VIII 2-184 23-24 Emir Abdurrahman Han (Beşinci Fasıl) 1287'den 1298 Sene-i 1328/1912 I-VIII 15-197 281-282 Hicriyesine Kadar Semerkand'da İkametim Emir Abdurrahman Han (maba'd) 1327/1912 VII 180 381-383 Emir Abdurrahman Han (maba'd) 1327/1912 VII 182 416-417 Emir Abdurrahman Han (maba'd) 1327/1912 VII 179 366 Emir Abdurrahman Han (maba'd) 1327/1912 VII 181 398-401 Emir Abdurrahman Han (maba'd) 1328/1912 I-VIII 21-203 402-403 Tahir’ül Mevlevi, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, sdl. Abdullah Sert, Bahar Yay., İstanbul, 1974. A.Şentürk, 1991, 62. 234 Sebilürreşad, 1908 Ağustos'unda Eşref Edip Fergan ve Mehmet Âkif Ersoy tarafından çıkarılmaya başlanan ve İslamcılık hareketinin en önemli yayın organı olan bir dergidir. Derginin en büyük özelliklerinden birisi de, Mehmet Âkif Ersoy’un Safahat adlı yapıtının tamamına yakınının burada yayımlanmış olmasıdır. 1966 yılında yayın hayatına son verilmiştir. http://tr.wikipedia.org/wiki/Sebilürreşad e.t. 03.01.2014 235 Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 35. 236 http://ktp.isam.org.tr/makaleosm/recordlist.php?-skip=0&-max=10&YazarEmekci=Tahir 232 233 Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd) Emir Abdurrahman Han (maba'd): Dördüncü Fasıl: Emir Şir Ali Han ile Yeniden Bir Takım Muharebat an 1284 ila 1287 Emir Abdurrahman Han (maba'd): İkinci Fasıl: Belh'den Buhara'ya Firar an sene 1280 ila sene 1282 Emir Abdurrahman Han (maba'd): Üçüncü Fasıl: Emir Seyyid Ali Han ile Mücadelat an 1282 ila 1284 Emir Abdurrahman Han (mabad) Emir Abdurrahman Han [Birinci fasıl] (maba'd) Emir Abdurrahman Han [Birinci fasıl] (maba'd) Emir Abdurrahman Han [Birinci fasıl] (maba'd) Emir Abdurrahman Han [Birinci fasıl] (maba'd) Emir Abdurrahman Han [Birinci fasıl] (maba'd) Emir Abdurrahman Han [İkinci Fasıl] (maba'd) Emir Abdurrahman Han [İkinci Fasıl] (maba'd) Emir Abdurrahman Han [İkinci Fasıl] (maba'd) Emir Abdurrahman Han [Üçüncü Fasıl] (maba'd) Emir Abdurrahman Han [Üçüncü Fasıl] (maba'd) Emir Abdurrahman Han: Birinci Fasıl: an 1270 ila 1281 Hicri Emir Abdurrahman Han: Dokuzuncu fasıl: Herat'ın Afganistan Hükümetine İlhakı Emir Abdurrahman Han: Sekizinci Fasıl: Umur-ı Hükümetin Tanzimi [Emir Abdurrahman Han] (Altıncı Fasıl): Bedahşan'a Vürudum Esnasındaki Vakayi Sene 1298 'Ezan' Hakkında Malumat ve Halisane Bazı Temenniyat Galib Dede İçin Yapılacak İhtifal Hakkında Hadis-i Şerif Hayat-ı Hz. Muhammed (s.a.v.) Eseri Hakkında Bazı Mütalaat -III Hayat-ı Hz. Muhammed (s.a.v.) Hakkında Tenkidat (maba'd) Hayat-ı Hz. Muhammed (s.a.v.) Müellifi Lütfullah Ahmed'in Mahiyeti! Hayat-ı Hz. Muhammed (s.a.v.) Ünvanlı Eser Hakkında -I Hayat-ı Hz. Muhammed (s.a.v.) Ünvanlı Eser Hakkında -II Hayber Fethi -II İ'dad-ı Kuvvet İhtifal-i Ebedi Hakkında Bazı Mütalaat 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1328/1912 1329/1913 1327/1912 1327/1911 I-VIII I-VIII I-VIII I-VIII I-VIII I-VIII I-VIII I-VIII I-VIII I-VIII I-VIII II-IX II-IX II-IX II-IX II-IX I-VIII I-VIII I-VIII X VII 21-202 8-190 7-189 5-187 19-201 14-196 11-193 13-195 16-198 25-207 26-208 27-209 28-210 32-214 31-213 29-211 24-206 18-200 4-186 241 177 382-383 139 118-119 78-79 360-361 265-266 196-197 239-240 303 482-483 498-499 9-10 27-28 110-112 84-86 47-48 462-463 340 60-61 116 334-336 1327/1912 VII 169 203-205 1328/1912 VII 174 285-286 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1911 1327/1912 1327/1912 1327/1912 1327/1911 I-VIII VII VII VII VII VII VII VII VII VII VII VII 12-194 164 165 166 167 168 171 172 173 175 176 163 223-224 125-127 138-139 154-156 170-172 181-182 231-233 250-251 268-269 304-305 312-314 104-105 1328/1913 II-IX 45-227 335-336 1328/1912 II-IX 33-215 127-128 1328/1912 I-VIII 23-205 437-439 1329/1913 1328/1912 1330/1915 1329/1913 X I-VIII XIII XI 236 19-201 327 273 29-31 366-368 113 197-199 1329/1913 1329/1914 XI XI 279 279 295-296 293-295 1329/1913 1329/1913 1330/1914 1329/1913 1328/1912 XI XI XIII XI I-VIII 271 272 320 269 17-199 165-167 183-186 58-59 135-139 320-322 İslam Askerine [-I]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler İslam Askerine [-II]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler İslam Askerine [-III]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler: Bedir Muharebesi İslam Askerine [-IV]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler: Uhud Muharebesi İslam Askerine [-IX]: Hamraü'l-esed Vakası İslam Askerine [-V]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler: Uhud Muharebesinin Maba'dı İslam Askerine [-VI]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler: Bedir Muharebesi'ndeki Şehidler İslam Askerine [-VII]: İslam Tarihinden Bazı Bahisler: Uhud Muharebesindeki Şehidler İslam Askerine [-VIII] İslam Askerine [-X]: Hamraü'l-esed Vakası (Geçen Nüshadan Maba'd) İslam Askerine [-XI]: İkinci Bedir Vakası İslam Askerine [-XII]: Müreysi Vakası İslam Askerine [-XIII]: Müreysi Vakası İslam Askerine [-XIV]: [Müreysi Vakası]-Yevmü'r-reci' Vakası (Geçen Nüshadan Maba'd) İslam Askerine [-XV]: Hendek Muharebesi İslam Askerine [-XVI]: Hendek Muharebesi (Geçen Nüshadan Maba'd) İslam Askerine [-XVII]: Hendek Muharebesi (Geçen Nüshadan Maba'd) İslam Askerine [-XVIII]: Hudeybiye Musalahası İslam Askerine [-XX] 1329/1914 1329/1914 1330/1914 XI XII XII 286 287 288 420-422 9-10 24-27 1330/1914 XII 289 47-49 1330/1914 1330/1914 XII XII 302 290 280-282 66-68 1330/1914 XII 291 88-89 1330/1914 XII 292 97-99 1330/1914 1330/1914 XII XII 294 303 138-139 301-302 1330/1914 1330/1914 1330/1914 1329/1913 XII XII XII XII 304 305 307 308 319-320 331-332 360-363 384-387 1330/1914 1330/1914 XII XII 309 310 391-393 413-415 1330/1914 XII 311 422-426 1330/1914 1330/1914 XII I-XII 312 II-301 Kulağında Küpe Olsun, Unutma! Medresetülmeşayih Dolayısıyla Bir Hatıra 1330/1914 1329/1914 291 285 Merhum Hoca Halis Efendi'ye Mısır'ın Fethi -I Mısır'ın Fethi -II Mısır['ın] Fethi -III Mısır['ın] Fethi -IV Mute ve Girit Müslümanlık Mani-i Tefrikadır Müslümanlık Mani-i Tefrikadır -II Müşriklik ve Müslümanlıkta Rabıta-i İctimaiyye Nafi ve Mühim Bir Teşebbüs Ne Yazmışım, Nasıl Anlaşılmış? Sahipsiz Köpekler Sebat, Sabır Şeyh Sadi'nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi Şeyh Sadi'nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi II Seyh Sadi'nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi III Şeyh Sadi'nin Bostan Hikayatından Türk Hakanının Tahta Çıktığı Gün... Yine Habis Bir Eser Hakkında Yine Habis Eserler Hakkında 1329/1913 1330/1915 1330/1914 1330/1914 1330/1915 1326/1910 1328/1913 1328/1913 1334/1918 1327/1911 1330/1914 1330/1914 1327/1911 1330/1914 1330/1914 XII XIII (XI) X XIII XIII XIII XIII IV II-IX II-IX XIV VI XII XII VII XII XII 440-442 20, 26422, 266 87-88 398-399 242 321 322 323 324 92 50-232 51-233 361 152 292 290 166 295 296 131-133 68-69 76-78 81-83 89-90 239-241 415-417 427-429 204 349 101-103 69-70 149-150 157-160 177-180 1330/1914 XII 297 198-202 1327/1911 1328/1912 1327/1911 1328/1912 VII I-VIII VII II-IX 171 10-192 159 29-211 230-231 184 39-40 52-53 Yazar, dergide yayınlanan kısımların kupürlerini keserek, 34x12,5 cm. boyutlarındaki kaın beyaz kağıtlara yapıştırmış; yayınlanmayan kısımları ise kendi hattı ile vr. 76'dan itibaren, 148 varak olarak tamamlamıştır. Kitap, siyah bez sırtlı ve kahverengi mukavva kapaklıdır.237 10- Kameri Aylara Dair Malumat: Bu ad altında düzenlenmiş ayrı bir yazma nüshaya rastlanmamıştır. Bu yapıt, 18 Ocak-8 Ağustos 2008 tarihleri arasında yayımlanmış Türkiye'nin ilk haftalık şiir ve eleştiri dergisi olan Mahfil’de (nr. 3, 1339 Muharremine ait nüshadan itibaren), derginin her nüshasında çıktığı kameri ayın tarihi olaylarına, önemine, âdetlerine geleneklerine gibi konular hakkında yazdığı makalelerin tamamı olmalıdır. Çıkan makalelerin başlıkları ve çıktığı nüshaların listesi şu şekildedir; Muharremü'l-harâm, (nr. 3, Muharrem 1339); Saferü'l-hayr (nr. 4, Safer 1339); Rebiülevvel ve Mevlîd-i şerif (nr. 5, Rebiülevvel 1339) ; Cemâdiülûlâ ve'l-âhire (nr. 7, Cemâdilûlâ 1339); Recebü'l-ferd (nr. 9, Receb 1339); Şa'bânü'l-muazzâm (nr. 10, Şa'ban 1339); Ramazânü'l-mübârek (nr. 11, Ramazan 1329); Şevvâlü'l-mükerrem (nr. 12, Şevval 1339). Yıllar sonra İslam Yolu dergisinde (nr.5, 4 Kasım 1948 / 2 Muharrem 1368'den itibaren) bazı değişikliklerle her ay yayınlanmıştır.238 11- Osmanlı Devletinde İdam Edilen İki Şeyhülislam: Osmanlı Devleti’nde katledilen şeyhülislamlardan239 Şeyhülislam Ahizade Hüseyin (1572-1634) ve Hocazade Mesud (?-1656) hakkında yazılmış bir yapıttır. Süleymaniye kütüphanesinde, F.S.Türkmen 148 numarada kayıtlı olan bu çalışma, 18x11 cm. boyutlarında, soluk yeşil karton kapaklı, her yaprağın tek yüzü kullanılmış 31 varak halindedir. Rik'a ile (yazar hattı) birinci hamur kağıtlara yazılmış, ortadan dikilmiş. 19 satırdır. İlk 6 yaprak Ahizade'den, sonraki yapraklar Hocazade Mesud Efendi'den söz eder. Her iki şeyhülislamın kısaca yaşam öyküleri ve kişilikleri anlatıldıktan sonra, idamlarına neden olan halleri, ilgili kaynaklara dayanılarak aktarılmış ve yapıt 15 Ağustos 1950 tarihinde bitirilmiştir.240 A.Şentürk, 1991, 85. A.Şentürk, 1991, 86-87. 239 Osman Okumuş, “Osmanlı Tarihinde Katledilen Şeyhülislamlar”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, cilt: 5, no: 1, 2013, 387-396. 240 A.Şentürk, 1991, 101. 237 238 12- Hallac-ı Mansur'a Dair: : Zındıklıkla suçlanması ve uzun süren bir soruşturma sonucunda, Abbasi Halifesi Muktedir Bi’llah’ın emriyle idam edilmesi ile ünlü olan Farsi yazar ve mistik şair olan Hallac-ı Mansur’un ( Ebû Mugis el-Huseyn b. Mansur el-Beyzavi) (857 - 922) hakkındaki şüpheleri giderme amacıyla yazılmış olan 23 sayfalık bu çalışma, Ali Emiri kütüphanesinde (Şer'iye 1168) kayıtlıdır. 21x15,5 (17,5x11,5) cm. boyutlarında, siyah bez sırtlı, vişne rengi mukavva kapaklı (kapaklar ambalaj kağıdı ile kaplanmıştır), soluk düz beyaz kağıtlıdır. Mustafa Nuri b. Mehmed Şâkir tarafından rik'a ile çoğaltılmıştır. Satır sayısı 15-17 arasında değişmektedir. Tahirü'l-Mevlevi bu risaleyi yazarken, İbnü'l-Verdi'nin Tarih’i, İbn Hallikan'ın Vefeyatü'l-A'yan'ı, Mevlana Cami'nin Nefehatü'l-Üns'ü, İmam Gazali'nin Mişkatü'l-Envar'ı, İmamü'l-Haremeyn'in eş-Şamil'i, Mevlana'nın Mesnevi-i Şerif’i ve İsmail-i Ankaravi'nin Minhacu'l-Fukara'sı gibi konuyla ilgili tarihi, tasavvufi ve edebi kaynaklardan yararlanmıştır.241 Bu yapıtın bölüm başlıkları şu şekildedir: "Hallâc-ı Mansur kimdi? (s.2), "Hallac-ı Mansur nasıl idâm edildi? (s.3), "İlmin nevileri ve ilm-i ledünni" (s. 15), "Kurb" (s. 18), "Hallac'ın katline asıl sebeb ne idi?" (s.20). Telif için Mişkâtü'l-envâr, Vefayâtü'l-âyân, Nefahâtul-üns gibi kaynaklardan yararlanılmıştır. Önsözü 1 Şubat 1945 tarihinde yazılan yapıt, 14 Şubat 1945 tarihinde bitirilmiştir. Ali Emiri kütüphanesindeki bu nüsha, İstanbul Kütüphaneleri Târih-Coğrafya Yazmaları Katalogları, Biyografiye Dâir Diğer Eserler (İstanbul 1948, Milli Eğitim Basımevi, cüz.8, s.716) adı altında düzenlenmiştir.242 13- Manzum Hikayeleri: Tahir’ül Mevlevi’nin hece ile yazdığı, Hazret-i Hamza’nın Ebu Cehl’i Tepeleyişi ve İslam’a Gelişi; Hazret-i Ömer’in Müslüman Oluşu; İslam’ın İlk Sancağı ve İlk Sancakdarı: Büreyde bin el-Husayb, Hazret-i Ali’nin Doğuşu ve Adı Konuluşu; Hazret-i Ömer’in Mintanı; Hazret-i Peygamber’in Gazve-i Bedir’deki Münacatı; General Yorgi’nin Hazret-i Halid’le karşılaşması ve Müslüman olması gibi manzum hikayelerin bir kısmı da İslam tarihi ile ilgilidir:243 General Yorgi’nin Hazret-i Halid’le karşılaşması ve Müslüman olması: Zülfikar Güngör, “Tahir’ül Mevlevi’nin ‘Hallac-ı Mansur’a Dair’ Risalesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXIX, Ankara, 1999, 584. 242 A.Şentürk, 1991, 80. 243 Mehmet Atalay, “Tahir’ül Mevlevi ve Şiirleri”, Doğu Araştırmaları Dergisi, sayı:1, İstanbul, 2008, 75-88. 241 “Mâzîye bakarak, ümidsiz olmamalı, hâlde ve istikbâlde çalışmalıdır. İslâm târîhinde (Yermük muhârebesi) diye meşhûr ve kanlı bir muhârebe vardır ki, Sıddîk-i Ekber (Radiyallâhü anh) in devr-i hilâfetinde Rumlarla Müslümanlar arasında vukûa gelmişdir. Düşmanın mükemmel ve mücehhez ordusu 240.000 den fazla idi. Hâlid bin Velîd (Radiyallâhü anh) in kumanda etdiği İslâm ordusu ise, ancak 40.000 kadar vardı. Rumlar, harbin başlangıcında baş kumandan çadırına kadar ilerlemişler; fakat orduda bulunan mücâhid kadınların, sopalarla ve çadır direklerîle müdâfaaları neticesinde püskürtülmüşlerdi. Düşmanın pek kanlı hezîmetiyle. İslâmın de pek şanlı muzafferiyetiyle netîcelenen bu muhârebede Rum kumandanlarından General Yorgi, Hâlid bin Velîd ile karşılaşmış, onun feyz-i nazariyle Müslüman olmuş, Hâlid ile berâber Rumlara karşı bir iki saat kılıç sallamış, nihâyet sehâdet nîmetine ve hüsnü âkıbete mazhar olmusdu. (Radıyallâhü anh ve rahmetullâhi aleyh). Dikkat buyurulsun, General Yorgi, şübhesiz yaşlı başlı bir adamdı. Ömrünün bir çok günlerini teslîs akıydesîyle ve Hristiyan olarak geçirmiş, ehl-i tevhîd ile harbetmek üzere Yermük mevki'ine gelmisdi. Lâkin Hâlid bin Velîd'in feyz-i nazarına uğraması, kendisini muvahhidlik derecesine getirdikden sonra şehâdet rütbesine eriştirdi. Bin üç yüz şukadar sene sonra, hakkında rahmet okunmak saâdetini kazandırdı: (Rahmetullâhi aleyh)”.244 244 Tahir’ül Mevlevi, “Mesnevi’nin İlk 18 Beytinin Şerhi”, http://www.semazen.net/sp.php?id=325 e.t. 03.01.14 II. BÖLÜM 2.1. İSLAM TARİHÇİLİĞİNE GENEL BAKIŞ "Eraha" kökünden türemiş bir mastar olduğu belirtilen tarih kavramı245, İslam tarihçileri tarafından, bir yandan geçmişteki bir noktayı246, geçmişte ortaya çıkan olayların tümünü, kısa bir zaman aralığını ya da bu zaman aralığında oluşan kısmi olaylar ile nedensonuç ilişkisi içerisinde birbirine geçen halkalardan oluşan ve geçmişten geleceğe uzanan köprüyü ifade ederken; diğer yandan söz konusu yapıyı inceleyen bilim dalı olarak, tarih için kullanılmıştır. Tarih kavramı da, diğer birçok kavram gibi, zaman içinde anlam genişlemesine maruz kalmış ve İslam'ın ilk yıllarında zamanı belirlemeyi işaret ederken, sonradan olayların zaman esas alınarak, saptanıp kaydedilmesi anlamında kullanılmıştır. İlerleyen süreçte de, daha önce ahbar (haberler) kelimesinin yüklenmiş olduğu anlamların tamamını kapsamıştır. Tarih kavramı, ancak VIII. yüzyılın sonlan ile IX. yüzyılın başlarında, tüm yönleri kapsayan bir anlama kavuşurken, sonraki yüzyıllarda ise, günümüzdekine yakın bir tanıma kavuşmuştur.247 İslam’ın ilk dönemlerindeki tarih çalışmaları, çoğunlukla biyografiler ve Hz. Peygamber'in puta tapanlara karşı yaptığı savaşımların bir anlatımı şeklinde görülür. Yine bu dönemde, Hadis toplama ve Hadis metodolojisi, her ikisinde de Hz. Peygamber'in yaşamı ve etkinlikleriyle ilgili her türlü bilgi ve belgeyi toplamak ve yorumlamak söz konusu olduğu için, yakın ilişkidedir.248 Bu alandaki ilk metinler eksiksiz olarak korunamamakla birlikte, sonraki dönemde birçok yazar önemli belgeler toplayabilmiştir. İslam tarihi konusundaki araştırmalar, XI. yüzyıldan itibaren sayıca artmış ve çeşitlenmiştir. Bu dönemde dünya tarihi ile ilgili çalışmalar yanı sıra, bir ulusun ya da bölgenin tarihini konu edinen araştırmalar da görülür. Tarihçiler, bu konuda çeşitli yöntemleri dikkatle uygulamışlardır. Bir kısmı Yakubi ve Taberi'nin yolunu izlerken, diğerleri özellikle kendi ülkeleri ya da kentlerinin tarihleriyle uğraşmış, bir diğer grup tarihçi ise değişik sınıflamalar içinde yer alan bilginler, şairler, ileri gelen görevliler ya da emirlerle ilgilenmişlerdir. Bu konu ile ilgili tarihi ve coğrafi sözlükler, erken dönemlerden itibaren görülmektedir. Bunların en tanınmışları, Yakut ve İbn Hallikan'a ait olanlardır. Biyografik Halil b. Ahmed, Kitabu'l-Ayn, (nşr. Mehdi el-Mahzumi), Beyrut, 1988, 1-Vlll. N. 300. İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, I-XV, Beyrut, 1990, III. 4. 247 Mehmet Mahfuz Söylemez, “Klasik Dönem İslam Tarihçilerinin Tarih Anlayışı”, İslami İlimler Dergisi, yıl: 3, sayı:2, 2008, 7-8. 248 Chickh Bouamrane, Panorama de la Pensee Islamique, Sindbad Publ,, Paris, 1984, 252-264. 245 246 yapıtlar sayıca artış gösterir ve Tabakat ya da hadisçiler, fıhki ekoller, mutasavvıflar, idareciler, halifeler tarihleri olarak görülür. Sürekli olarak başvuru kitabı olma niteliğini koruyan ve örnek olarak alınan büyük ansiklopedik sözlükler dışında249, değişik ülke ve kentlerin, değişik dönemlerin önemli kişi ve bilginlerine de birçok bibliyografik eserde yer verilmiştir. İslam tarihçiliği konusunda adından en çok söz ettiren Müslüman tarihçi, İbn Haldun’dur. O, yalnız olayları anlatan bir tarihçilikten yana değil, aynı zamanda, olayların nedenlerinin de araştırılmasını ve açıklanmasını ileri sürer. Bu konudaki görüşünü, "Olayların kendileri kadar, onları şekillendiren nedenleri de bulmak gerekir".250 İbn Haldun, esası eleştiriye dayanan yöntemini, uzun uzun açıklayarak, "zamanlarının olaylarını yazmak ve yaşadıkları dönemi tarihe aktarmakla yetinirler ..."251 sözcükleriyle kendinden önceki doğruluğu kuşkulu durumları gerçekmiş gibi kabul eden tarihçileri de kapalı biçimde eleştirir. İbn Haldun, kuşku duyulan tüm bilgileri atmak, eleştirel bakış açısına ve nesnelliğe sahip olmak gereğinin önemine işaret eder.252 Ayrıca, "yalanın kötülüğüyle, aklın aydınlığında mücadele etmek gerektiğini" ifade eder.253 İbn Haldun, bilimsel tarihçiliğin temellerini ortaya koymuştur. İbn Haldun'dan sonra tarih çalışmaları, bir bölgenin ya da bir ülkenin tarihinin ince1enmesiyle sınırlandırıldı. Genel dünya tarihi, az ya da çok değişen oranda, yerini milli ve bölgesel tarihlere bıraktı. Bunların en dikkat çekici olanları arasında, el-Makrızi, es-Sadi ve el-Mekkari'nin çalışmaları gösterilir. Müslüman bilginler, bazen hac yapmak üzere Mekke'ye, bazen bilgilerini çoğaltmak üzere değişik merkezlere, bazen de her iki amacı bir arada gerçekleştirmek üzere, birçok seyahatler yaptılar. Çoğu kez de, bu gezilerindeki izlenimlerini bir kitapta topladılar. Rıhla olarak adlandırılan bu seyahatnameler, çok önemli bilgileri kapsamaktadır. Bu tür yapıtlarda; tarih, coğrafya, eğitim ve antropoloji için önemli oranda veri bulunur. Bunların içinde en önemlileri, Biruni, İbn Cübeyr ve İbn Battuta' ya ait olanlar gösterilmektedir. Modern çağdaki tarih incelemeleri, XIX. yüzyıldan itibaren büyük bir hız kazandı. Günümüzde tarih araştırmaları alanında birçok bilimsel süreli yayın görülmektedir. Üniversiteler, çalışmalarını, az ya da yanlış tanınan dönemlerin araştırılmasında yoğunlaştırdılar. Önemli olaylar ya da tanınmış kişilerle ilgili, çok sayıda bilimsel toplantı ve Ömer Rıza Kahhâle, Mu‘cemü’l-Müellifîn Terâcimu Musannifî’l-Kütübi’l-‘Arabiyye, I-IV, Müessesetü’rRisâle, Beyrut, 1993. 250 İbn Haldun, Mukaddime, çev. V. Monteil, cilt: I, Beyrut, 1967, II. 251 A.g.e., 7. 252 A.g.e., 13. 253 A.g.e., 6. 249 konferanslar düzenlendi. Bu etkinliklerin çalışmaları tutanaklar ya da özetler halinde yayınlandı. Günümüz İslam ülkelerinde, tarih araştırmaları, büyük bir alana yayılmış ve olayları olduğu kadar; kültür, bilim ve sosyo-ekonomik yaşamı da kapsar duruma gelmiştir.254 2.2. İSLAM TARİHÇİLERİ VE YAPITLARI İslam tarihçileri, geçmişte yaşamış insan topluluklarını tarihin konusu olarak gördükleri gibi, evrende oluşan doğal afetleri ve olayları da tarihin konulan arasında belirtmişlerdir. İslam tarihçilerinin hepsini aynı bakış açısından değerlendirmek mümkün olmamakla birlikte, her bir tarihçinin, ancak kendi ilgi alanına giren gruba ışık tutmayı önemsediği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte İslam tarihçilerinin tamamının üzerinde anlaştığı bir eleştiri yönteminin bulunmadığını, her birinin kendine özgü bir yönteme sahip olduğu ve bunu kullandığı belirtilir. Bu yöntemler, Kur'an ve Hadisler ile Uygunluk, Verilerin Akla Uygunluğu, Fayda Nazariyesi, Tarihe Arz, Tarihi Yapan ile Yazan Arasındaki İ1işki, Bugüne Arz, Haber İle Hadisenin Örtüşmesi, Empati Yöntemi şeklindedir.255 Aşağıda, İslamın ilk dönemlerinden günümüz İslam tarihçilerine uzanan sürece kısaca değinilmiştir:256 İSLAM TARİHÇİLERİ İslam Tarihçisi Ka’bu’l-Ahbâr Yılı 551-652 Yapıtları Yahudi asıllı olup, Hz. Ömer döneminde Müslüman olan Ahbar’ın, Hadis-u Zilkif ve Vefat-ı Musâ adlı yapıtları vardır. Abdullah b. Selâm ? - 664 Yahudi asıllı olup, sonradan Müslüman olan Abdullah b. Selâm’ın, Yahudi kaynaklarına ve Yahudilerin kültürüne vakıf olması nedeniyle, peygamberler tarihi hakkında bilgisi oldukça 254 fazlaydı. Bu nedenle Chickh Bouamrane, Panorama de la Pensee Islamique, Sindbad Publ,, Paris, 1984, 252-264. Mehmet Mahfuz Söylemez, 2008, 7-32. 256 Chickh Bouamrane, 1984; Josef Horovizt, İslâmî Tarihçiliğin Doğuşu (İlk Siyer/Meğâzi Eserleri ve Müellifleri), çev. Ramazan Altınay, Ramazan Özmen, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2002; Sabri Hizmetli, İslam Tarihçiliği Üzerine, Diyanet Yayınları, Ankara, 1991; Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Tah. Komisyon, Çağ Yayınları, İstanbul, 1992. 255 Peygamberler kitaplarda tarihini yer konu alan alan bilgilerin çoğunluğu ona dayanmaktadır. ElMesâil adlı bir kitabı vardır. Urve bin ez-Zübeyr 642-712 Siyer ilminin kurucuları arasında olan Urve bin ez-Zübeyr, Emeviler döneminde yaşaması nedeniyle, İslam Tarihi konusundaki sıcak bilgilerini aktarmıştır. Eban bin Osman ? - 723 Hz. Peygamber’in savaşlarını konu edinen Meğâzi alanında ismi ön plana çıkan, Hz. Osman’ın oğlu olan Eban, Emeviler döneminde belli bir süre Medine valiliği yaptı ve Medine de vefat etti. Eğitimini babasından alan ve yine babasından geçmişe dair bilgiler öğrenen Eban, siyer ve meğâzi alanında önemli katkılarda bulunmuştur. Vehb binMünebbih 645-741 Fars asıllı olup, Güney Arabistan’da yaşamını sürdürmüş olan Vehb, 631 yılında Müslüman Peygamberler Tarihi olmuştur. konusunda yazmış el-Mübteda adlı yapıtından başka, Lokman Hikmet-i ve Vehb, Hikmet-i Kısasu’l-Enbiyâ gibi yapıtlarının olduğu bildirilir. Şurahbil bin Sa’d ? - 741 Meğâzi yazarlarından olan Şurahbil bin Sa’d, Bedir ve Uhud gibi önemli savaşlar hakkında en ayrıntılı bilgileri aktarmıştır. Hz. Ali ile 40 yaşında tanıştığı rivayet edilir. O aslen Arap olmayıp, mevaliden birisiydi. İbn Şihâb ez- Zührî 670-742 Mekke kökenli mensup olan Şihap, Zühre oğullarına babası ez-Zühri’nin Bedir’de puta tapanların saflarında yer alan birisiydi. Urve bin ez-Zübeyr’in öğrencilerinden olan ve Abdülmelik döneminde yaşayan Şihâb ez- Zührî, meğâzi alanında ilk eser olan Kütabu’l-Meğâzi’yi kaleme almıştır. Cabir el Cu’fî ? - 745 İlk şii tarihçi olarak kabul edilen Cabir el Cu’fi, Irak’ın bir kenti olan Kufe’lidir. İslam Tarihi’ne şia bakış açısı ve yorumunu katmış, bu alanda yeni bir çığır açma noktasında öncü olmuştur. Abdullah b. Ebu Bekir b. Hazm ? - 752 Abdullah Ensar’ın torunlarından olup, Medine’de doğmuş ve ilmini burada tamamlayan Abdullah b. Ebubekir b. Hazm, dedeleri gibi İslam’a büyük hizmet verenlerden biriydi. Meğâzi alanındaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Musa bin Ukbe ? - 758 Zührî’nin öğrencilerinden olan Musa b. Ukbe, Hadiste ise İmam Malik’in hocası oldu. Meğâzi alanında değerli bilgilere sahip olan Musa’nın bir yapıtı olmamakla birlikte, öğrencileri ile onun bilgi halkası günümüze ulaşmaktadır. Muhammed b. İshak 704-768 Medine doğumlu olan Muhammed b. İshak, babasına izafeten İbn İshak adı ile tanınmıştır. Dönemin büyük tarihçisi Zührî ve bir çok alimden ders alan İbn İshak, Bağdat’ta ilim halkasını kurmuş ve halka ders vererek bir çok öğrenci yetiştirmiştir. Onun en ünlü ve kapsamlı eseri Kitabu’l-Meğâzi’dir. Ma’mer b. Raşid 714-771 Aslen mevla (köle) olan ve Ezd kabilesine mensup olan Ma’mer b. Raşid, Basra’da doğdu. Kendisini adayıp, ilime hadis ve meğâzi alanında önemli bir yer edinerek, pek çok bilginin günümüze kadar ulaşmasını sağladı. Kitabu’l-Meğâzi adında bir kitabı vardır. Ebu Mihnef ? - 774 Iraklı bilginlerden olan Ebu Mihnef, yaşadığı Emevilerin son dönemlerini ve görüştüğü ravilerin söylentilerini anlatmakla kendi yetinmiştir. döneminde Özellikle gerçekleşen hadisleri anlatmıştır. En önemli ve ünlü yapıtı, Makal-ü Osman’dır. Muhammed İbn. Hasan eş-Şeybanî 749-805 Şeyban kabilesinin köle olması nedeniyle Şeybanî künyesi verilen Muhammed İbn. Hasan eş-Şeybanî, Irak’ta dünyaya gelmiştir. Dönemin ilim ve kültür merkezlerine giderek, Ebu Hanife, İmam Yusuf gibi büyük üstatlardan ders almış, Harun Reşit döneminde Kitabu’l- kadılık Asl, Camiu’s-Sağir, Siyeru’s-Sağir, yapmıştır. Kitabu’l-Mebsud, Camiu’l Kebîr, Siyeru’l-Kebîr ve Ziyadat gibi, hukuk ve İslam tarihi alanında birçok eseri bulunmaktadır. Seyf bin Ömer ? - 806 Yaşamı hakkında fazla bilgi bulunmayan Seyf b. Kitabu’l-Futuhu’l-Kebir Ömer’in, ve’r-Ridde, Kitabu’l-Cemel ve Mesir-u Aişe ve Ali adlı yapıtları bulunmaktadır. Ebu’l Münzir Hişam el- Kelbî ? - 819 Kufe doğumlu olan el- Kelbî, mensup olduğu asker ailesinin de etkisiyle, nesep (soy) konusuna önem vermiştir. Cahiliye döneminden itibaren Arapların soyları üzerinde derinleşen ve soyla birlikte cahiliye kültürünü yansıtan çalışmalarda bulunmuştur. Muhammed bin Ömer el-Vakıdî 748-822 Gençliğinde ilerleyen buğday tüccarlığı, yıllarda kadılık yapmıştır. Özellikle tarih (Muhammed'in ve hayatı) siyer konusunda eserler vermiş olan Vakıdi’nin, 28 kitabından yalnızca Kitabu’l-Meğazi günümüze ulaşmıştır. Onun İslam tarihine kazandırmış olduğu yapıtlardan bazıları, et-Tarihu’l-Kebir, et-Tabakat es-Sire, Ahbaru Mekke, Bey’atu’s-Sakife, Siretu Ebu Bekir ve Ridde, Yevmu’l-Cemel, Sıffin, Futuhu’ş-Şam, Futuhu’l-Irak, Darbu’d-Denanir ve’d-Derahim, Kitabu’l-Meğazi et-Tarih ve’l-Meğâzi ve’l-B’as, Ezvacu’-Nebî, Vefatu’n- Nebî’dir. Yapıtlarında kullandığı kaynakları belirtir ve olayları eksiksiz aktarmaya popüler çalışır. anlatımları Söylence ve kullanmaz. Arabistan, Suriye ve Irak’ta seyahat ederek yapıtı için veri toplamıştır. İbn Hişam ? - 833 Asıl adı Abdulmelik olan İbn Hişam, sağlam ve güvenilir olarak kabul edilen İbn Hişam Sire’si ile ünlü olmuştur. İslam tarihi araştırmalarının temel kaynağı olan bu kitap, Hz. Muhammed’in yaşamı ve Hulafa-i Raşidun (dört büyük halife) hakkında ayrıntılı pek çok bilgi sağlamaktadır. İbn Sa'd ? - 840 Basra doğumlu ve Vakıdî’nin katip ve öğrencisi olan İbn Sa’d, Hz.Muhammed’in yaşamını anlatan ve sonraki dönemlerden haber vermesi bakımından geniş bilgiler kapsayan sire’sinin tamamının günümüze ulaşmasını sağlayan yapıtı Kitabu’tTabakatü’l-Kübra ile ün kazanmıştır. Onun bu yapıtı, bir kaç yerde basılarak, günümüzde İslam tarihi konusunda listesinde (sınıflar) baş ucu kaynaklar bulunmaktadır. şeklinde Tabakat biyografik çalışmaların öncüsü olmuştur. Muhammed bin Sa’d 785- 844 Kitabu’t-Tabakati’l-Kebir adlı 8 ciltlik yapıtında, Hz. Peygamber’den başlayarak sahabe, tabiin, etbau’ttabiin gibi yazarın dönemine dek yaşamış olan 4300 civarında kişinin biyografileri verilmektedir. Medainî ? - 849 Çeşitli alan ve konuda birçok yapıtı bulunan Basra doğumlu Medainî’nin en ünlü çalışması, Kitab-u Ahbari’lHulafai’l-Kebir’i Mutasım idi. dönemine Bu kitap, kadar geçen olayları kapsaması ve Bağdat hakkında bilgi vermesi nedeniyle, kendisinden sonra yazılan birçok yapıta kaynak olmuştur. İbn Abdi’l-Hakem ? - 741 Mısır’ın seçkin bir ailesinin çocuğu olarak Mısır’da doğan Ebu’l-Kasım İbn Abdi’l-Hakem, Mısır ve Kuzey Afrika’nın fethi ile ilgili pek çok bilgiyi içeren Futuhu Mısr ve Mağrib adlı yapıtı ile İslam tarihi dalında ün kazanmıştır. İbn Kuteybe 813-880 Dil, edebiyat, şiir yanı sıra İslam tarihi alanında da yetkin Hz. Kuteybe’nin, olan İbn Peygamber’in yaşamından başlayarak IX. yüzyıla dek geçen olayları anlatan, yer yer şairler ve dil bilimcileri hakkında bilgi veren Kitabu’l-Maarif adlı yapıtı, tarih kitapları içerisinde önemli bir bilgi kaynağı niteliğindedir. Dinaverî ? - 895 Irak doğumlu Dinaverî, İran kaynaklı olan ve Hz. Osman’ın yaşamından başlayarak sırası ile Ali, Muaviye ve Ümeyye oğulları hakkında bilgi içeren Kitabu’l-Ahbari’t-Tıvâl adlı yapıtın sahibidir. Kitabını Şia (Şiilik) zihniyeti ile yazdığı için, birçok olayı bu anlayışa göre yorumlayarak yapıtına işlemiştir. Belazurî ? - 897 İslam Bağdad'da tarihini, bizzat başlangıcından şahidi olduğu Abbasiler dönemine dek bir bütün olarak ele alır. Kitabu Futihı'l-Buldan ve Kitabu Ensabi'l-Eşraf adlarında iki önemli çalışması vardır. Kültür, ekonomi, politika, sosyal hareketler gibi yaşamın her alanını tarafsız olarak ele almıştır. El-Yakubi ? - 897 İslamın başlangıcından, 872 yılına dek geçen süreyi anlayışıyla bilimsel aktarır. bir tarih Yapıtları olan Kitab al-Buldan (Ülkeler kitabı) ve al-Arabī)'in Magrib (al-Maġrib coğrafi bir tanımlaması, tam geniş bir şehirler ile bilgiler ve fazlaca topografik ve siyasal bilgileri kapsar. Ya’kubî ? - 905 İlk insandan başlayarak, kendi yaşadığı döneme dek geçen tarihi, belli bir sistematik içinde ele aldığı Tarihu’l- Ya’kubî adlı yapıtı ile tanınan İbn Vahız el- Ya’kubî, Hz.Ali ve Ümeyye oğulları yanlısı tutumundan dolayı Şia yanlısı olarak suçlanır. Taberî 839-921 Araştırıcı ve vazgeçilemez ilim adamları için bir kaynak olan Tahiru'r-Rusul ve'l-Muluk'un yazarıdır. Çalışması için Irak, Suriye ve Mısır'ı içine alan bir dizi seyahat yapmıştır. Antik çağ da dahil olmak üzere, 915 yılına dek İslam dönemini incelemiştir. Mes’udî ? - 956 Bağdad doğumlu olan Mes’udî, çalışması için geniş bir bölgede seyahatler yapmıştır. Murucu'z-Zeheb ve Kitabu't-Tenbih adlı önemli çalışmaları vardır. İbn Nedim ? - 996 Yaşamı hakkında fazla bilgiler bulunmayan İbn Nedim’in, kaybolan yok olan ya da günümüze ulaşmayan bir çok yapıt ve yazar hakkında bilgiler içeren el-Fihrist adlı fihrist özelliği taşıyan belge niteliğindeki yapıtı, kayda değer ve türünün ilk örneği olması açısından büyük öneme kazanmaktadır. Makdisî ? - 997 Filistin’de doğumlu olan Makdisî hakkında ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. Dinler Tarihi ve siyaset içerikli Kitabu’l-Bed ve’tTarih adlı kitabı kaleme almıştır. Çoğaltılarak günümüze kadar ulaşan kitaplardan biri olan bu yapıt, tüm İslam ilimlerini kapsamakta ve 22 bölümden oluşmaktadır. İbn Miskeveyh ? - 1030 Tarih alanında akılcı yaklaşımları ile tanınan bir yazar olan, Rey kenti doğumlu İbn Miskeveyh’in, Nuh Tufanı’ndan Adududdevle’nin ölüm tarihi olan 372/982 tarihine dek geçen olayları topladığı, büyük bir bölümü İran tarihine yönelik olan Teracubu’lUmem ve Teakibu’l-Himem adlı yapıtı bulunmaktadır. İbn Said el-Endülisi ? - 1034 İspanya’nın Tuleytula (Toledo) kentinde kadı olan el-Endülisi’nin, kendi dönemine dek uygarlığın geniş bir tablosunu çizdiği ve sonradan çeşitli araştırmacılar tarafından kaynak olarak kullanılan Tahakutü'lÜmem adlı yapıtı vardır. El-Biruni ? - 1050 Gazneli Hind Mahmud’un seferi sırasında, onunla birlikte Orta Asya ve Hindistan'ı seyahat dolaşan El-Biruni, izlenimlerini, bu bölgenin tanınması açısından önemli bir kaynak olan Kitab fi Tahkik ma li'l-Hind adlı eserinde topladı. İbn Hayyan ? - 1076 İspanya’nın Müslüman tarihçisi olan İbn Hayyan, günümüze yalnızca bazı bölümleri ulaşabilen Kitabu'l- Muktebes fi Tarihi'l-Endülüs ve Eladlı Kitabu'l-Metin yapıtların yazarıdır. Olayları, olumsuz yönlerini saklamaya çalışmadan, olduğu gibi ortaya koymuştur Beyhakî 996-1077 Horasan’ın Beyhak bucağına bağlı Harisabad’ta doğması olarak Beyhakî nedeniyle adlandırılmıştır. Gaznelilerin karışık dönemlerini ve hatta Moğol istilasını gözlemleyen Beyhakî, Moğol istilası sırasında, 30 ciltlik Tarih-u Beyhakî adlı yapıtının ilk 25 cildini kaleme almıştır. Kalan 5 cilt ise, Gazneliler dönemi hakkında bilgiler içermektedir. El-Humeydi ? - 1095 Hadisçi olan Hayyan’ın İspanyadaki bine yakın El-Humeydi, yapıtının alimlerin İbn anısına, yaşamlarını, biyografiyi içeren Cedvetü'l-Muktebis çalışması vardır. Sem’anî ? - 1167 Horasan’ın Merv kentinde dünyaya gelen Ebu Said Abdulkerim esSem’anî, bir çok alanda başarı göstermiştir. Kitabu’l-Ensab adlı beş ciltten oluşan yapıtı, tarihçiler ve coğrafyacılar açısından kaynak kitap niteliğindedir. İbn Asakir ? - 1176 Hatib el-Bağdadi'nin (ö. 463/ 1071) yazmış olduğu Bağdad Tarihi'nden etkilenip, daha geliştirdiği Tarih-i Dımaşk (Şam Tarihi) adlı 80 ciltten oluşan dev eseriyle dikkati çeker. İlk iki cilt Şam'a ve oradaki tarihi yapılara ayrılırken, diğer ciltlerde; kentin, peygamberler, emirler, idareciler, hadisçiler, kadılar, dilciler ve şairler gibi önemli kişiliklerinin yaşamları verilmiştir. İbn Cübeyr ? - 1217 İspanya'dan başlayıp Doğuya uzanan hac seyahatini, Rihletü'-l-Kinani ya da Rihletu lbn Cübeyr adıyla tanınan ünlü bir seyahatnamede (Rıhla) kaleme almıştır. O dönem haçlıların saldırısında olan bölgeyi, ayrıntılı bir şekilde aktarmıştır. Yakut el-Hamavi ? - 1229 El-Hamavi, alanlarında otorite olan ve bir çok ciltten oluşan, Mu'cemu'lBuldan ve Mu'cemu'l-Udeba adlarında iki büyük ansiklopedik sözlükle tanınır. İbnü’l-Esîr 1160-1232 İslam dünyasının 628/1231'e kadar olan dönemini içeren genel tarihini konu alan el-Kitabu'l-Kamil fi’t-Tarih (Tarih Konusunda Mükemmel Kitap) ile Hz. Peygamber'in sahabelerinden 7500'ünün hayatını içeren Usdu'lGabe adlı çalışmaları biyografik bulunmaktadır. İbn Halikan 1211-1282 İbn Halikan’nın, IX-XIII.yüzyıllar arasını kapsayan, Vefayatü'l-Ağyan (Meşhur Adamların Kısa Hayat Öyküleri) adını taşıyan ansiklopedik sözlüğü, alfabetik sıraya göre düzenlenmiş ve 865 maddeden oluşur. İbnu'l-lbri ? - 1286 hıristiyanlığa Yahudilikten geçmesinden sonra, Bar Hebraeus adıyla ünlü olan ve birçok dili gayet iyi bilen bir kilise adamı olan İbnu'llbri, Suriye kilisesi tarihini işleyen bir kronik ve Taberi'yi örnek alarak, Muhtasaru Tarihi’d-Düvel adıyla özlü bir dünya tarihi yazmıştır. Kuvvetli kaynaklara dayanmıştır ve çalışması, günümüzde bile başvuru kaynakları arasında bulunmaktadır. Ebu'l-Fida ? - 1331 Özlü bir Muhtasar dünya fi tarihi olan Tarihi’l-Beşer elile coğrafya alanında yazdığı Takvimü'lBuldan adlı yapıtlarıyla tanınır. İbn Kesîr 1301-1373 Suriyeli muhaddis, müfessir ve tarihçi olan İbn Kesîr, İslam dünyasında kaynak bir eser olan El Bidaye ve'n Nihaye adlı yapıtı kaleme almıştır. İlk insandan başlayarak Memluklulara kadar ki olan insanlık süreci ve tarih hakkında ayrıntılı bilgiler veren bu yapıt, birçok tarihçinin, özellikle de batılı başvuru oryantalistlerin kaynağıdır. Sübkî ? - 1375 Yaşamı hakkında ayrıntılı bilgi bulunmayan Sübkî, tarihçilere yol gösterir nitelikte olan Tabakatu’şŞafiiyye adlı yapıtı kaleme almıştır. İbn Battuta Asya ve Afrika'yı yakından ? - 1377 tanımak üzere Tanca'dan yola çıkarak, Çin ve Sumatra’ya uzanan seyahatini, Rıhletü lbn Battuta seyahatnamesinde adlı aktarır.Onun bu yapıtı, tarihçiler, coğrafyacılar ve antropologlar için önemli bir kaynak oluşturur. İbn Haldun ? - 1406 En ünlü Müslüman tarihçisi olarak İbn bilinen Haldun’un, tarih alanındaki yapıtı olan Kitabu'l-İber (İbretler Kitabı)’in ilk cildini oluşturan ve yapıtın tamamına nazaran başlı başına büyük bir değer olan Mukaddime (Dünya Tarihi Üzerine Görüşler)’de kendisine özgü tarih felsefesiyle dikkati çeker. El-Makrizi ? - 1442 Kahire'de kadı ve müderris olarak görev yapan El-Makrizi, Kitabu'lHıtat adlı yapıtında, bölgede topladığı birçok yazmanın da yardımıyla, bölgeleri, kentleri, olayları, günlük yaşam, kültür, ekonomi, maliye konularını işlemiştir. El-Kalsadi ? - 1486 XV. yüzyılda Endülüs’te ve Kuzey Afrika’da Mâlikî yetişen, mezhebi matematik fıkıh alimi ve el- Kalsadi’nin, matematik konusundaki yapıtlarının yanı sıra, Hidayet-ülEnam Şerhi Muhtasarı Kavaid-ilİslam adlı yapıtı bulunmaktadır. El-Mekkari ? - 1632 Tlemsen (Tilimsan-Cezayir’in batısında bir kent) asıllı olup Kahire'de yerleşmiş olan El-Mekkari, Müslüman İspanya üzerine, Nefhu'tTıb adını taşıyan bir tarih ve edebiyat ansiklopedisi kaleme almıştır. Abdurrahman es-Sadi ? - 1665 Timbuktu’da (Mali) yaşamış olan ve Batı Afrika'nın, özellikle de Soughai Krallığının tarihçisi olan es-Sadi, Tarihu's-Sudan adlı yapıtında, XVI. ve XVII. yüzyıl Afrika’sının önemli bir bölümünü tanıtmaktadır. El-Ayyaşi 1628-1679 Fas'ta öğrenim gören arap yazar, din bilgini, tasavvuf adamı Ebu Salim Abdullah bin Muhammed el-Ayyaşi, yaptığı hac yolculuklarıyla ilgili olarak, Magrip'ten Mekke'ye uzanan kervan yollarını mevâid adlı almıştır. gezi tanıtan Mâ kitabını Kitabında ül- kaleme yolculukları sırasında karşılaştığı ünlü kişileri, bilginleri, sufileri de tanıtmıştır. El-Caberti ? - 1825 Doğu ile Batı arasında yeni ilişkilerin doğmasına neden olan Napolyon'un Mısır'a çıkışının tarihini yazmıştır. El-Zeyyani ? - 1833 Zeyyani’nin et-Tercümanetu'l-Külbra adlı yapıtı, islam tarihine ışık tutacak seyahatnameler bulunmaktadır. arasında Tahtavi 1801-1873 Tüm Ortadoğu’da modernitenin etkilerinin yeni yeni hissedilmeye başladığı bir dönem olan XIX. yüzyılın ilk yarısında, çağdaş düşünce ve bilimlerle bizzat Fransa’da tanışan; bunları ülkesine taşıyan önemli bir yazar ve düşünür olan Mısır doğumlu Rifa’a Rafi el-Tahtavî, sıklıkla İslam’ın akıl ve bilimle uyumlu bir inanç sistemi olduğunu dile getirmiştir. Kitabü Tahlisu'l-İbriz fi Telhis-i Bariz ev el-Divan el-Nefis bi Eyvani Baris adlı yapıtı, Batı'daki yaşam tarzının, siyasi, hukuki, askeri, vd. sistemlerin, Mısır'a nasıl aktarılması gerektiği konusunda fikir edinilmesini sağlamak amacıyla kaleme alınmış bir çalışmadır. Corci Zeydan 1861-1914 Tarihî konularda yaklaşık otuz romanı bulunan, Lübnan asıllı edebiyatçı ve gazeteci Zeydan’ın, Tarihu't- Temeddüni'l-İslami (İslam Uygarlığı Tarihi) adlı kitabı bulunmaktadır. Hasan İbrahim Hasan ? - 1968 Fatımiler konusunda uzmanlaşmıştır. Siyasi, Dini, Kültürel İslam Tarihi adlı çalışması bulunmaktadır. III. BÖLÜM 3.1. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİ Tahir’ül Mevlevi’nin, Mektepli’de “Tarihten Bir Yaprak” bölüm başlığı altında “Tarih-i İslam Sahaifinden” başlıklı metni, İslam tarihi hakkında okuyucuları aydınlatmak amacı ile yazılmış ve bu yazı dizisi, üç hafta devam etmiştir:257 Tahir’ül Mevlevi’nin Mektepli Dergisinde İslam Tarihi ile İlgili Yayınlanan Makaleleri Tarih Sayı Bölüm Adı Metin Adı Sayfa 20.06.1329 6 Tarihten Bir Yaprak Tarih-i İslam Sahaifinden 93-94-95 27.06.1329 7 Tarihten Bir Yaprak Tarih-i İslam Sahaifinden 106-107-108 10.07.1329 8 Tarihten Bir Yaprak Tarih-i İslam Sahaifinden 122-123 Birinci Bölüm: Bu bölüm, “Müverrihler Arap kavmini Arab-ı Baide, Arab-ı Aribe, Arab-ı Müsta’rebe, Arab-ı Müsta’ceme namlarıyla dört tabakaya ayırmışlardır”258 bilgisi ile başlamıştır. Yazar, bu satırlardan sonra, bahsettiği bu dört kavmi kısaca açıklamış, Arap kabilelerinden Kureyş kabilesi hakkında ise ayrıntılı bilgi vermiştir. Hz. Muhammed’in Kureyş kabilesine mensup bulunduğundan söz etmiştir. Kabilelerin kısaca tanıtımı şu şekilde yer almıştır: “Birinci Tabaka: Arab-ı Baide- Ad, Semud, Amalika, Eyke gibi bazı kavimden ibaret olup ahval-ı tarihiyeleri layıkıyla malum değildir. İkinci Tabaka: Arab-ı Aribe-(Kahtan bin Amr)’ın Yemen taraflarına yayılan evlad ve ahfadıdır ki bunlardan (Abd-i Şems) isminde biri, bir hükümet tesisine muvaffak olmuş ve meşhur (Seba-Mearib) beldesini bina etmiştir. Üçüncü Tabaka: Arab-ı Müsta’rebe- Kahtan bin Amr’ın evladı ve ahfadı Yemen taraflarına yayıldığı gibi oğullarından biri olan (Cürhüm bin Kahtan) neslinden bir cemaatle Mekke taraflarına gelmiş ve emr-i İlahi ile Hazret-i İbrahim’in getirip bıraktığı Hacer ile İsmail’i zemzem kuyusu başında bulmuştu. Aslen İbrani olan İsmail bunların arasında büyüdü. Arapçayı onlardan öğrendi. Cürhüm’ü reis (Muazz bin Amr)’ın kızıyla izdivaç ederek 257 258 Fatma Banu Deniz, 2010, 113-114. Mektepli, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93. çoluk çocuk sahibi oldu. Bu suretle vücuda gelen kabail ve aşairi de Arab-ı Müsta’rebe namı verildi. Dördüncü Tabaka: Arab-ı Müsta’ceme- Müslümanlığın zuhurundan sonra neşr İslam için muharebeler ederek beldeler fetheyleyen mücahidin-i Arap’ın akvam-ı sair kızlarıyla izdivacından hasıl olan çocuklarla, Arapların tabiatına girerek Arapça konuşmaya başlayan ve kendi lisanlarını tamamıyla unutan kavimlerdir. Bugün Araplık iddiasında bulunanların pek çoğu bu tabakadan yukarıya çıkamaz ”.259 İkinci Bölüm: Tahir’ül Mevlevi, yazı dizisinin bu bölümünde, Kureyş kabilesinin anlatımına devam etmiştir. Kureyş kabilesinin, İslamiyet’ten önce Mekke yönetimini elinde tutan güçlü bir kabile olmasından söz edilmiş ve kabilenin soy kütüğü açıklanmıştır. Yazıda, adları Fihr ve Nadr olan ve lakabı Kureyş olan kişiden itibaren, Hz. Muhammed’e dek uzanan soy kütüğü izlenmiş ve şu adlar yer almıştır: Kureyş (Fihr veya Nadr), Galib, Lüey, Kaab, Mürre, Kilab, Kusay, Zeyd, Abd-i Menaf, Haşim, Abdülmuttalib, Abdullah, Hz. Muhammed. Yazının ikinci bölümünde, Abdülmuttalib’e dek gelinmiştir. Bir sonraki yazı dizisinde de, Abdülmuttalib, Abdullah ve Hz. Muhammed’in İslam tarihi içindeki yeri aktarılmıştır. Çalışmada adı geçen diğer kişilerin yaşamlarına da kısaca değinilmiştir. Üçüncü Bölüm: Tahir’ül Mevlevi, yazı dizisinin bu bölümüne, Abdülmuttalib’in ders alınması gereken kısa öyküsü ile başlamış ve Hz. Muhammed’in doğumu ile son vermiştir. Hz. Muhammed’in dedesi olan Abdülmuttalib ile ilgili kıssa şu şekildedir: Abdülmuttalib, Hz. İsmail’den hatıra kalan ve sonra Cürhümiler tarafından gizlenen, yeri belirsiz Zemzem kuyusunun yerini, gördüğü bir rüya sayesinde bulmuştur. Fakat kuyunun kazılacağı yerde Asaf ve Naile isminde iki put bulunmaktadır. Putperestler Abdülmuttalib’i tehdit ederler. Abdülmuttalib’in tek oğlu vardır. Kimsesizliği dolayısıyla “On tane oğlum olursa Allah rızası için birini kurban edeyim.” diye nezreder. Kureyşliler kendilerinin de İsmail’in torunu olduğunu, bu sebeple kuyunun işletilmesinde hakları olduğunu söylerler. Abdülmuttalib, bunu kabul etmez ve hakeme başvurmayı teklif eder. Teklif, herkes tarafından kabul edilir. Şam’a doğru yola çıkarlar. Sıcak çöllerden geçerken suları biter. Abdülmuttalib ve arkadaşları Kureyşlilerden su isterler fakat bu teklifleri geri çevrilir. Abdülmuttalib yerde 259 Mektepli, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93-94. nem görür ve kılıcını kuma saplayarak suyu bulur. Kureyşliler bu durum karşısında Şam’a gitmekten vazgeçerler, onun büyüklüğünü kabul ederler. Fakat bu daha sonra da kuyudan altın geyikler ve silahlar çıkar. Açgözlü olanlar, malları paylaşmayı teklif eder. Abdülmuttalib ise kura çekmeyi teklif eder. Kâbe, Kureyşliler ve Abdülmuttalib arasında kura çekilir. Altın geyikler Kâbe’ye, silahlar ise Abdülmuttlib’e çıkar. Tahir’ül Mevlevî’nin, Kâbe’ye asılan geyikler ve silahlar ile ilgili açıklaması şu şekildedir: “Geyikler Kâbe’ye asıldı. Silahlar da muharebe ve kavgada tevzi edilmek üzere hıfz olundu. Daha sonra bu geyikler çalındı. Adülmuttalib’in oğlu Ebu Leheb’in aralarında bulunduğu bir takım çapkınlar, bunları sirkat edip satmışlar ve bedeliyle şarap alıp sızıncaya kadar içmişlerdi. Vaka duyulunca mütecasirlerden tutulanların elleri kesilmişti. Bırakıp savuşanlar da cezadan kurtuldu ki Ebu Leheb’de kaçanlar ve kurtulanlardan idi”.260 Bu cümleler ile kıssa bitirilmiştir. Yazı dizisinin devam eden bölümü, Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’ın evlenmesi ile başlamış ve Hz. Muhammed’in doğumu ile bitirilmiştir. Bu yazıda, Abdülmuttalib’in kıssanın başında ettiği “On tane oğlum olursa Allah rızası için birini kurban edeyim” duasından sonra Abdülmuttalib’in başından geçenler yer almamıştır. Yazıda yazar tarafından anlatılmayan bu olay şu şekildedir:261 Yıllar sonra Abdülmuttalib’in on oğlu olmuştur. Oğullarından birini Allah’a kurban etme zamanı gelmiştir. İslam öncesi devirde görülen ok çekme geleneği ile Allah’a kurban edilecek olan çocuğunu belirlemiştir. Kurban edilecek olan oğlu, Abdullah’tır. Kimse Abdullah’ın kurban edilmesini istememektedir. Abdülmuttalib’i ünlü bir falcıya gitmeye ikna ederler. Kadın fala bakar ve bir teklifte bulunur. Abdülmuttalib’e bir canın diyetini sorar ve on deve cevabını alır. Falcı, ondan on deveyi ve oğlunu daha önce ok çektiği yere götürüp on ok hazırlamasını ve bu sefer develerle oğlu arasında ok çekmesini teklif eder. Çocuğun canına karşılık çektiği her okta, develere bir diyet ekleyecektir. Çekilen her ok, Abdullah’ı gösterir. Bu olay develerin sayısı yüzü buluncaya kadar devam eder. Develerin sayısı yüzü bulunca, ok develeri gösterir ve Abdullah yerine develer kurban edilir. Bu bölüm yazar tarafından anlatılmadan, okuyuculara bırakılmıştır. Tahir’ül Mevlevi’nin bu yazı dizisi, Mektepli dergisinin bilimsellik amacına uygun olarak yazılmış, çocuklarda araştırma isteği uyandırmıştır. Tahir’ül Mevlevi, bu yazı dizisinde, olasılıkla öğrencilerin medrese eğitiminde bu konuları derinlemesine gördüklerini düşünerek, tarihin bu sayfalarına değinmekten kaçınmış 260 261 Mektepli, 10 Temmuz 1329, sayı: 8, 123. Fatma Banu Deniz, 2010, 118-119. ve Hz. Muhammed’in çocukluk yıllarından, peygamberliğinden ve İslamiyet’in gelişim sürecinden söz etmemiştir. Yazı dizisi, “Resulullah Efendimiz, peder-i mükerremi Abdullah’ın irtihalinden iki ay sonra doğmuş. Valide-i macidinden beş deve, bir sürü koyun, Ümmü Eymen namında bir cariye ile tevellüd buyurduğu hane-i saadeti tevarüs etmiştir” cümleleri ile sona ermektedir.262 Diğer dergilerde, İslam tarihi ile ilgili, örnekleme yapılmadan aktarılan kitabi bilgilere karşın; Mektepli’de, Tahir’ül Mevlevî’nin yazmış olduğu İslam tarihi ile ilgili makalesinde, peygamberlerin kıssaları ve kısa hikâyeler haricinde hiçbir bilgiye yer verilmemiştir. Tahir’ül Mevlevî, çocukların ilgisini çeken, Peygamberlerin yaşamları, kıssalar, dini öykülerlerle bilgisini aktarmayı yeğlemiştir. 3.2. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM KÜLTÜR ve UYGARLIĞINA BAKIŞI Tahir’ül Mevlevi, Darü’l-fünun (Fizyolojya-i Ruhiyat) eski öğretmeni olan Dr. Cevdet Nasuhi Bey’in “ictimai hayatımızda cunün” konulu bir konferansı hakkındaki görüşlerini, islam tarihi bilgileri çerçevesinde, bir makaleyle belirtmişti. “Kureyşliler, din ve itikat efkarını hezeyan saymıyorlardı. Hatta kendileri de –batıl da olsa- İbrahim Peygamber’in şeriatının kalıntılarıyla putperestlikten ibaret karışık bir mezhebe iman ve ittiba ediyorlardı. Kainatın tesadüfen ve kendiliğinden vücuda gelmiş olmayıp, yegane bir icatçının yaratıcı eseri bulunduğunu biliyorlar ve tapındıkları putları o tek yaratıcı katında şefaatçı tanıyorlardı. Allah’ın kızları zannına düştükleri meleklerin vücudunu tasdik edenleri, insan amelinin mükafat ve mücazatı görülecek başka bir alem olduğu, itirafı ile ahirete iman edenleri vardı. Efendimizle İslam dinine ve ona dahil olan ashab-ı kirama karşı söz ve fiille saldırıları ise, dinsizlik sevkinden değil, mezhep gayretinden, bir de ictimai düşüncelerden ileri geliyordu. Gerçekte Peygamber Efendimize kahin, şair, sahir, mecnun diyecek derecede saçmalamışlardı. Fakat bu hezeyanlar, yine kendileri, -bu cümleden olarak Velid bin Muğire, Uteybe bin Rebia ve saire gibi akıllı reislertarafından red edilmiştir. Hele Velid bin Muğire, ‘Mecnun desen kim inanır? Onda asla cunün alameti yok’, demişti, dedikten sonra, ilave edeceğim ki: 262 Mektepli, 10 Temmuz 1329, sayı: 8, 123. Şu tecavüz ve itiraflar, 1300 yıl evvel çevresi yalçın kayalar ile kızgın kumlardan ibaret bir bedevi aleminde vukua gelmiş, hem de bütün insanlığa teşmil edilmeterek o muhitte yaşayanların sakinlerinin bazılarına hasr olunmuştu”.263 Servet-i Fünun dönemi şairi ve yazarı Cenap Şehabeddin’in (1870-1934) Sabah gazetesinde yayınladığı Mahfil-i İrfan adlı makalesi, Tahir’ül Mevlevi’nin sahibi olduğu, yararlı ve değerli bilgilerle dolu olduğunu belirttiği Mahfil’i övmekte, ayrıca dergide yayınlanan hicri sene ve kameri aylar hakkındaki yazılardan örneklere yer vermektedir: 264 “Müslümanlar arasında geçerli ve itibarlı olan bu tarih, Mekke ufuklarında doğan peygamberlik güneşinin Medine’ye yükselmesinden, yani bu mübarek beldenin Hicret-i Muhammediye ile şereflenmesinden başlar. Fakat bu tarihi başlangıç, Asr-ı Saadet’le değil, Hz. Ömer devrinde kabul olunmuştur. Ondan evvel Arap kavminin sabit ve muntazam bir tarihi yoktu. Bir işin pek eski bir zamanda vukuunu anlatmak isterlerse, ‘kane zalike min zümüni’l-fithal’ derler ve fithal kelimesinden Nuh Aleyhisselam devrini yahut Adem’in hilkatinden önceki zamanı kastederlerdi… Bizim ‘Ceneviz zamanından kalma’ amiyane tabiri gibi bir de ‘adi nisbeti vardı ki bununla da Ad kavminden kalma ve eskiden kalma manası anlaşılırdı. Fithal zamanından sonra büyücek ve ehemmiyetli vak’aları zamanı tayin için esas kabul etmişlerdi. Mesela Hicaz Arapları ‘Fil vak’asından şu kadar önce’ yahut ‘Ka’b’ın vefatından şu kadar sene sonra’ derlerdi. Bu vak’aların en meşhur ve tarih başlangıcı olmak üzere zikredilenleri şunlardı: Hazreti İbrahim’in ateşe atılışı, Ka’be-i Mükerrem’in İbrahim ve İsmail aleyhisselam tarafından yapılışı, Beni Mu’add’in’in Mekke’den çıkıp etrafa dağılışı, Sa’d, Nehd, Cüheyne kabilelerinin Tihame’ye çıkışı, Peygamber ecdadından Ka’b b. Lueyyin’in vefatı, Fil vak’ası… Araplarca bir tarih başlangıcı olmamakla beraber, kameri sene on iki ay itibar edilir ve Muharrem sene başı olmak üzere Arabi ayların bildiğimiz isimleri kullanılırdı. Bu on iki ayın Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem’den ibaret olan dördüne ‘Haram Aylar’ ve onlar içinde savaş ve kıtali günah sayarlardı. Haram ayların tek bulunan Receb’i ‘Ferd’, diğer üçü ‘Serd’ kelimeleriyle vasıflandırılırdı. Receb’e – mükerremü’l-eimme vezninde- Muttasilü’l-esinne, Asabb, Asamm, Muharrem’e de ‘el-Haram’ vasıflarını verirlerdi. Çünkü Muharrem’in girmesi mızrakların uçlarını çıkarır ve eldeki silahları bıraktırırdı. Recep ayının istimdada karşı kulakları sağırdı. Çünkü içinde imdad dilemeyi gerektirecek bir hareket olmazdı. Muharrem’de ise, ceng ve cidal haram kılınmıştı. Lakin gerek Hz. Peygamber zamanında ve gerek Hz. Ebubekir zamanında tarih başlangıcı 263 264 Mahfil, sayı:15, İstanbul, 1339. Mahfil, sayı:27, İstanbul, 1341. konmadı. Hicretin on altıncı senesi sonlarında yahut on yedinci yılı başlarında Yüce Halife Ömer (r.a) Hazretlerinin emriyle Medine’de bir meclis teşkil edilerek tarih meselesi bahis mevzuu oldu. Hz. Ali’nin teklifi ve meclis azalarının ittifakla kabuluyla Hicret-i Muhammedi islam tarihinin başlangıcı, Muharrem de eskiden olduğu gibi Arap ayları için başlangıç kabul edildi. Sebebine gelince: Hz. Ömer devrinde ibraz edilen bir borç senedinde ödeme tarihi olmak üzere gösterilen Şaban ayının geçen sene Şaban mı, gelecek sene Şaban mı olduğu kestirilememişti. O sırada Basra Valisi Ebu Musa el-Eş’ari’den gelen bir yazıda Hilafet Makamı’ndan gelen yazının hangisi once, hangisi sonra ve hangisinin hükmü ile amel lazım geldiği bilinemediği cihetle şu hale bir çare bulunması temenni ediliyordu”. Tahir’ül Mevlevi, Dr. Abdullah Cevdet Bey’in sahibi olduğu İctihad adlı derginin 144. sayısında kaleme aldığı “Mezheb-i Bahaullah-Din-i Ümem” makalesinde, Bahailiği yüceltmek için hıristiyanlığı ve müslümanlığı alçaltmaya çalıştığını öne sürdüğünü ileri sürerek, Mahfi’in 22. sayısında “Beni Kureyza Meselesi” adlı eleştiri yazısını yayınlamıştır. Tahir’ül Mevlevi, bu yazısında; Babilik ya da Bahailiğin niteliğinden değil, Müslüman aşiretleri arasında yapılan savaşları ve Beni Kureyza olayını utanç verici bir durum olarak görüp, göstermek isteyen Dr. Abdullah Cevdet Bey’i yanıtlamakta ve Beni Kureyza olayını ayrıntılı olarak açıklamaktadır:265 Aleyhisselatü ve’s-Selam Efendimiz, Medine’yi teşrif buyurunca muhacirlere, ensara ve civardaki Yahudilere hükmü Şamil olmak üzere bir muahedename yazdırmış, muhtevası da mahallin sakinleri tarafından kabul edilmişti. Aslı Siret-ü İbni Hişam’da yazılı olan bu muahedenamede: “Bize tabi olan Yahudiler, ihtiyaç anında bizden yardım görecekler. Onlar da savaş esnasında müminlerin nafakasını tedarik ve ita edeceklerdir. Bundan başka ensarın her şubesiyle muahede ve muhalefesi olan Yahudiler, muahedelerin vereceği diyet hususunda muavenette bulunacaklardır” deniliyordu. Medine Yahudileri, kendileri için kurtuluş beratı olan bu anlaşmanın kıymetini bilemediler ve fırsat buldukça hıyanet göstermekten kendilerini alamadılar. Özellikle taassup sebebiyle türlü türlü hareketlere kalkıştılar. Rasulullah’a rast geldikçe “Esselamü Aleyke” yerine “Essamu Aleyke” dediler. Evsliler ve Hazrecliler arasına fitne sokmalarıyla onları kılıç kılıca getirdiler. Nihayet işi azıtıp kavliyattan fiiliyat alanına geçtiler. “Beni Kaynuka” çarşısında bir müslüman kadının tesettürlü yerlerini açtılar. “Beni Nazir” yurduna gelmiş olan Nebiy-yi Ekrem’i ve maiyetindeki birkaç sahabiyi garden öldürmek, Kureyşlilerle 265 Mahfil, sayı: 22, İstanbul, 1341. müttefiklerinin Medine’yi muhasara ettikleri vakit de onlara yardım için Medine’yi kuşatmak teşebbüsünde bulundular. İşte, Medine Yahudileri, Müslümanlığa karşı bu suretle davranıyorlardı ki, “Beni Kureyza” denilen İsrail cemaatı da onlardan bir kısımdı. Hicretin 5. senesi içinde “Beni Nazir” Yahudi camaatı eşrafından Selam bin Mişkem, Kenane bin Ubey el-Hukeyk ve Huyey bin Ahteb gibilerin teşvikleri neticesinde Kureyşlilerle Gatafanlılar ve sair kabileler efradından kurulu on bin kişilik bir ordu Medine-I Münevvere’ye gelmiş, savunma için kazılmış olan hendeğin önüne dizilmişti. Müslümanlar için gayet tehlikeli bulunan bu esnada, Beni Kureyza’da dört senelik bir ahdi bozdular. Bir cihetten mahsur olan Medine’yi diğer taraftan kuşatmaya kalkıştılar. Nasihat için gönderilen Sa’d bin Muaz’ı dinlemek şöyle dursun, tahkir ile geri gönderdiler. Şu hal, Müslümanları dıştan iki, içten -münafıklar olmak üzere- bir, ki toplam olarak üç düşman arasında ve gayet tehlikeli bir durumda bırakıyordu. Nihayet muhasara ordusu kayba uğrayarak çekildi. Beni Kureyza hisarı da, İslam askeri tarafından çevrildi. Yahudiler, Peygamber’in itaati ve merhametine girecek yerde, dil uzatmak ve “sizinle bizim aramızda kılıç vardır” diye tafra saçmaya başladılar. Gölgelenmek için duvarlarının dibine oturmuş olan Cellad bin Süveyd’i başına bir el değirmeni taşı atmak suretiyle şehid ettiler. Lakin muhasaranın devamı üzerine dayanmaya imkan bulamayıp, Nebiy-yi Ekrem’e müracaat ettiler. Aleyhisselatü ve’s-Selam Efendimiz, kayıtsız ve şartsız teslim olmalarını teklif buyurdu. Rasullullah’ın merhamet ve şefkatine itimat etmeyerek, bu teklifi kabule yanaşmadılar. Sonra da Sa’d bin Muaz’ın vereceği hükme rıza göstereceklerini söylediler. İçlerinden üç kişi hisardan çıkıp, Hz. Peygamber’in huzuruna geldi ve emnü emana mazhar oldu. Amr bin Sa’di adında biri daha evvel savuşmuş, müslümanlar tarafından görüldüğü halde, takip ve tevkif olunmamıştı. Muhasara altındakilerin isteği üzerine hakimlik vazifesi ifa etmek üzere Sa’d bin Muaz Hazretleri celb edildi. Hendek muharebesinde yaralanmış olduğu için, Medine’de tedavi altında bulunuyordu. Cenab-ı Sa’d, davet sebebini anlayınca, Beni Kureyza erkeklerinin idamına, kadınlar ile çocuklarının da esaretine hüküm verdi. Medine’de idam edilen ve cesetleri hendeklere doldurulup üstü örtülen maktuller, aşağı yukarı 700 kadardı. Bunlardan Zübeyr bin Bata isminde biri, vaktiyle Sabit bin Kays’ı esaretten kurtarmış olduğu için, Cenab-ı Sabit, onun afv dileğinde bulundu. Zübeyr de çoluğu çocuğu, malı ve mülkü ile beraber Rasullullah tarafından afv ve azad olundu. Fakat Yahudi bundan istifade etmek istemediğinden, kendi arzusu ile katl olundu. Rifae isminde genç bir Yahudi de, kadın sahabilerden ümmü’l Münzir Selma binti Kays’a iltica eylediği cihetle, Hz. Peygamber’in afvından müstefid oldu. Kadınlardan yalnız biri kısasen idam edilmişti, ki o da Cellad bin Süveyd’i şehid eden Müzne, yahut Nebate adlı caniye idi. Esirler, mücahidlere taksim edildikten sonra, fazla kalanları etrafa gönderilip sattırıldı. Tahir’ül Mevlevi, Dr. Abdullah Cevdet Bey’in bu konudaki bilgilerinin kaynağı olan Şam doğumlu tarihçi, coğrafyacı, emir Ebu'l-Fidâ’nın (1273-1331) el-Muhtasar fi-Ahbârî'lBeşer266 adlı kitabını kendisinin de okuduğunu, Cevdet Bey’in yanlış yorumladığını ve insanları yanlış yönlendirdiğini belirtmektedir.267 3.3. TAHİR’ÜL MEVLEVİ’NİN İSLAM TARİHÇİLİĞİNDEKİ YERİ "Tarihin gayi illeti ders alma ve kaçınmadır. Devletlerin değişimlerini öğrenmek, mezhep ve dinlerin iyiye doğru nasıl evrildiklerini bilerek ilerlemek, kötülük ve yanlışlıklardan kaçınmayı gerektirir"268 düşüncesini ileri süren İslam tarihçileri, geçmişten hareket ederek, bugün ve yarınlara bakmayı tarihin amaçsal nedenleri arasında saymakta ve aynı zamanda tarihi, insanın kendisini gerçekleştirdiği bir alan olarak görmektedirler. Onlara göre, yalnızca tarih, insanın varoluş serüveninde geldiği noktayı insana gösterebilmektedir. 266 İmâduddin İsmail b. Ali Ebu'l-Fidâ, el-Muhtasar fi-Ahbârî'l-Beşer, nşr. Mahmud Deyyub, cilt: 1-II, Dâru’l- Kütübi’l İlmiye, Beyrut, 1997. Tahir’ül Mevlevi, Matbuat Alemindeki Hayatım, 123-133. Şihabuddin Abdullah Hevafi, Coğrafyayı Hafız Ebru, (tahk. Sadık Seccadi), I-11, İntişarat-ı Bünyan, Tahran, 1375, I, 74 267 268 İbnu'l-Esir, bu durumu, "insanın ölümsüzlüğü arzuladığını, bunu da düne bakarak aradığını, hatta orada bulunduğunu"269 kelimeleriyle ifade etmektedir. İslam tarihçiliğinin özellikle IX. yüzyıldan sonra kendini göstermeye başlayan "genel tarih yazıcılığı" şekli, bu devasa neden-sonuç örüntüsünü, bir insanlık tarihi olarak ele almış ve yapıtlarını, evrenin varlık alemine dahil olmasıyla başlatmıştır. Bu bağlamda, onlara göre tarih, ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem ile başlayıp, son insana dek süregelir ve hakhaksızlık çekişmesine sahne olan bir alan olmuş olur. Bu yönüyle de bir tek tanrıcılık savaşımı ve peygamberler tarihi halini alır.270 İslam tarihçilerine göre, bir tarihçide bulunması gereken özellikler şunlar olarak ifade edilir:271 1- Tarihçi veri kullanımında seçici olmamalıdır. 2- Tarihçi veriyi ideolojik amaçlar için kullanmamalıdır. 3- Tarihçi donanımlı olmalıdır. 4- Tarihçi tarafsız olmalıdır. 5- Tarihçi doğru sözlü olmalıdır. 6- Tarihçi işlediği konuya hakim olmalıdır. 7- Tarihçi bilim diline sahip olmalıdır. Tahir’ül Mevlevi, İslam tarihi ile ilgili düşüncesini, hem yetişkinler için, hem de çok öz ve kısa olarak çocuklar için ayrı ayrı kaleme aldığı “Hz. Peygamber’in Hayatı” adlı yapıtında şu cümlelerle ifade etmiştir: “Çocuklar! Analarınızın, ninelerinizin kış geceleri mangal yahut soba kenarında veyahut ocak başında size tatlı tatlı anlattıkları masalları bilirsiniz. Bunların çoğu yalan ve uydurma şeylerdir. Masalların bir de gerçekleri vardır. Öylelerine tarih derler. Bizim dinimizin, yani Müslümanlığın nasıl başladığını, ne türlü ilerlediğini, ne kadar büyük adamlar yetiştirdiğini öğreten tarihe de “İslam Tarihi” adını verirler. Her Müslüman’ın “İslam Tarihi”nden az da olsa bir şeyler bilmesi lazımdır. Onun için bu kitapta “İslam Tarihi”nden bazı parçalar görecek, Hazret-i Peygamber Aleyhisselam ile zamanını kısaca öğrenecek, onları unutmamak üzere ezberleyeceksiniz”.272 Tahir’ül Mevlevi, yukarıda ifade edilen bir tarihçide bulunması gereken özelliklerin hemen hepsine sahip, çok yönlü bir düşün insanıdır. Ailesinden gelen Mevlevilik geleneğini benimsemiş, geleceğini bu yönde şekillendirmiştir. Çok genç yaşlarda, okul bilgisini yeterli İbnu'l-Esir, el-Kamil fi't-tarih-İslam Tarihi, çev:. Ahmet Ağırakça vd., İstanbul, 1991, 9. Mehmet Mahfuz Söylemez, 2008, 13. 271 Mehmet Mahfuz Söylemez, 2008, 25-27. 272 Tahir’ül Mevlevi, Hz. Peygamber ve Zamanı, Erguvan Yay., İstanbul, 2009, 60 s. 269 270 bulmayıp, kendisini daha iyi yetiştirebilmek için birçok âlimden özel dersler almıştır. Bağlandığı Mevlevi Şeyhi Mehmet Celaleddin Efendi ile yaptığı hac yolculuğu sırasında, Kahire, Mekke ve Medine’de seçkin ilim ve tasavvuf ehlinin sohbetlerine katıldı. Bu seyahatte edindiği bilgileri, sonradan okuduğu kitaplarla da pekiştirerek; bilgilerini, çocukların, öğrencilerin, I. Dünya Savaşı’nda vatan için çarpışan askerlerin, halkın her kesiminden insanların kolaylıkla anlayabileceği şekilde aktarmıştı. Tahir’ül Mevlevi, 75 senelik yıllık yaşamının elli yılını gerçeği anlamak ve ortaya çıkarmak için inceden inceye araştırma ve incelemelerde bulunmak; bildiklerini bıkıp, usanmadan ve hiçbir çıkar gözetmeden öğretmek ile geçirerek, ülkenin bilim ve kültürüne büyük hizmetlerde bulunmuştur. Tahir’ül Mevlevi, hiç bir zaman bildiklerini öğretmekten çekinmemiş, bunu, “Öğretmek, ilmin zekâtıdır!.." sözleriyle belirterek, milli ve dini bir görev saymıştır. 273 Tahir’ül Mevlevi, İslam tarihi konusunda eksik olarak gördüğü bölümler konusunda kendisini yetiştirip, bu bilgilerini öğrencilere aktarmasını, “Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri” adlı yapının önsözünde (Mukaddime) şu cümlelerle aktarmaktadır: “Şeyhülislam Ürgüplü Hayri Bey ‘Darü’l-Hilafe Medreseleri’ni kurduğu sırada medreseler müfettişi bulunan merhum şair Mehmet Akif’in tavsiyesi ile beni de Üsküdar’daki Valide Medresesi’ne İslam Tarihi Müderrisi tayin etmiş; ittihatçı olmayan bir adamı nasıl tayin ettiğini soranlara: - Ben hoca arıyorum, ittihatçı aramıyorum, demişti. Haftada iki saatten ibaret olan dersimin aylığı 600 kuruş idi. 1. Cihan Harbi esnasında maaşlar yarım verildiği için, ben de 300 kuruş alıyor ve ayda sekiz defa İstanbul’un Taşkasap semtindeki evimden kalkıp, Üsküdar Topbaşı’ndaki Atik Valide Medresesi’ne giderek ders veriyordum. Sabahları ilk vapura yetişmek için sokağa erken çıkmak, ovakit köprü açık bulunduğu için, vapura sandalla gitmek gerekiyordu. İlk seneki muvaffakiyetim üzerine, İstanbul’a nakl ve Ayasofya ile Sokullu Mehmet Paşa medreselerine tayin edildim. Oralarda da muvaffak olmuşum ki; üçüncü sene ‘İbtida-i Haric’ kısmının bütün medreseleri, yani Ayasofya, Sultanahmet, Sokullu ve Soğukkuyu dershanelerinin İslam Tarihi dersleri bana verildi. Dördüncü sene Fatih’teki ‘İbtida-i Dahil’ kısmının Karadeniz yönündeki ‘Tetimme Medresesi’ne İslam Tarihi ve İslam Medeniyeti Tarihi Müderrisi oldum. Bu 273 http://www.semazen.net/sp.php?id=186 e.t.18.01.14 ikinci dersin müfredatı yoktu. Gösterilecek bahisler tamamı ile bana bırakılmıştı. Fakat elde Corci Zeydan’ın ‘Medeniyyet-i İslamiyye Tarihi Tercemesi’nden başka kaynak eser yoktu. Bu eserde ise, asr-ı saadet (peygamber devri) ile, Hülefa-i Raşidin devri gayet kısa geçilmiş, Emevilerle Abbasiler zamanına dair fazla ma’lumat verilmişdi. Bunlardan birincilerin medeniyyeti Bizanstan, ikincilerin ki ise İrandan alınmış şeylerdi. Asıl İslam Medeniyyetini Asr -ı Saadetde bulmak, bunun için de Cahiliyyet devrinde araştırmalar yapmak, yani Hz. P eygamberin (S.A.V.) Arabları ne halde bulup, ne hale getirmiş olduğunu anlatmak lazımdı. Bu lüzuma binaen epeyce kitap karıştırdım ve pek çok uğraştım. Bulabildiklerimi talebelerime yazdırdım ve okuttum. Talebeler iyi çalıştılar, imtihan parlak oldu. Mümey yiz olarak gönderilen ‘Şer’i Tetkikat Meclisi Reisi’ ile ‘Şeyhulislam Mektubcusu’ gerek yazdırılan bahisleri, gerekse talebenin o bahisleri kavrayışını beğendiler. Verdikleri rapor üzerine olacak ki, Meşihat Makamından bir takdirname aldım. O sırada kabine değişti. Şeyhülislamlığa meşhur Musa Kazım efendi geldi. Onun tayini üzerine ben de azlolundum. Bunun sebebi, benim ittihatçı olmayışım idi. Sinimmar Cezasının 274 yeni bir örneği olan bu haksızlık, meseleyi bilenlerin hayretini mucip olmuş, hatta bu haksızlık kendisine anlatılan Şeyhülislam efendi: - Yaa! O da mı çıkarılmış? Vah vah! Onun çalıştığını ve kendisine takdirname gönderildiğini işitmiştim, diye esef göstermeyi kafi görmüştü. Şimdiye kadar sakladığım o yazıların bulunduğu defter tek nüsha, oldukça karışık bulunduğundan, üslubunu mümkün mertebe sadeleştirmek üzere yeniden yazmayı düşündüm ve şu satırları yazmaya başladım. Cenab -ı Hak güzelce son bulmasını müyesser eyleye!... Amin… 20 Haziran 1943 Tahir OLGUN” Tahir’ül Mevlevi’nin yukarıdaki yazısında sözü geçen Corci Zeydan’ın ‘Medeniyyet-i İslamiyye Tarihi Tercemesi’ 275 adlı yapıtına Hint ulemasından Şiblî Numânî tarafından yazılan tenkit yazısının276, el-Menar dergisinde yayınlanan bölümleri, daha Sinimmar: Rumlardan bir adamın adıdır ki, Numan b. Münzir için Hire’de bir köşk bina etmiş; aynisinden başkasına da yapmasın diye Numan tarafından bu köşkten attırılıb helak edilmiştir. Arablar bunu darbımesel olarak kullanır ve bu ‘Sinimmarın Cezası’ derler. – Sadeleştiren 275 Corci Zeydan, İslam Uygarlıkları Tarihi, çev. Necdet Gök, İletişim Yay., İstanbul, 2004. 276 Şeyh Şiblî Numanî, İntikadu Kitabi’t-Tarihi’t-Temeddüni’l-İslamî, Mısır, 1330. 274 sonra Mehmet Akif Ersoy tarafından çevrilerek277, Sebilür-Reşad dergisinde yayınlanmıştır.278 Şiblî Numani’nin bu çalışmasını önemli kılan noktalar arasında, yalnızca yapıtı eleştirmekle kalmaması; aynı zamanda da tarih metodolojisi nasıl olması, İslam tarihi kaynaklarının nasıl kullanılması gerektiği gibi soruların yanıtlarını aramış ve bu sorulara doyurucu yanıtlar vermeye çalışmış olması olarak gösterilmektedir.279 Tahir’ül Mevlevi, Şiblî Numani’nin kitabındaki eleştirilere katılarak, asr-ı saadet (peygamber devri) ile, Hülefa-i Raşidin (Dört Büyük Halife) devri kısa geçilmiş, Emevilerle Abbasiler zamanı hakkındaysa daha fazla bilgi verildiğini öne sürerek, öğrencilerini eğitmek için, eksik gördüğü kısımlar için araştırmalara giriştiğin i belirtmiştir. Mehmet Akif’in Şiblî Numani’den çevirdiği metinden bir bölüm şu şekildedir: “Müellifin aradığı gaye Ümmet-i Arabiyye’yi tahkir etmekten, onun seyyiatını meydana koymaktan başka bir şey değildir. Lakin fitne ayaklandırmaktan korktuğu için, mecray-ı kelamı değiştirmiş, hakkı batıl kisvesinde göstermiştir. Müellif Asr-ı İslam’ı üç devre taksim ediyor: Hulefa-i Raşidin, Emeviyye, Abbasiyye devirleri. Birinci devirle, üçüncü devri medih ediyor.(Aşağıda görülecektir ki bu medh de zahiridir, hakiki değil.) İşte müellif evvela bizim ulularımız, dinde imamlarımız olan Hulefa-i Raşidin’i, saniyen aleyhi’s-salat-u ve’s-selam efendimizin amca zadeleri olup neşr-i medeniyette azamet, şan ve şevkette medar-ı iftiharımız bulunan Abbasileri medh etmek suretiyle halkı aldattıktan sonra, “Mademki Emevilerin böyle bir mevkii mümtaz-ı dinileri yoktur, kimse çıkıp ta onları müdafaada bulunmaz.” diyerek zavallılara pek fena hücum ediyor. İsnat etmedik fenalık, selb eylemedik iyilik bırakmıyor. Şayet bu hücum Emevilerin, Âl-i Mervan’dan yahut Ümeyye sülalesinden olmalarından neş’et eylese idi, biz onları müdafaa, yahut himaye etmekten vareste kalırdık. Lakin zavallıların bütün kabahati başka milletle asla karışmamış halis Arap olmalarıdır. Nitekim müellif kitabının ikinci cildinde : “Emeviler, Devlet-i Abbasiyye’den halis Arap olmaları itibariyle ayrılıyor” diyor. Dördüncü cildinde: “Sözün hülasası Devlet-i Emeviyye bir devlet-i Arabiyyedir ki, esas maksadı saltanat ve tagallüp daiyesinden ibarettir.” hükmünü veriyor”.280 277 Sebilü’r-Reşad, Çev: Mehmet Akif, 1328, sayı: 5-187, cilt: 1-8, sayfa, 92. Mehmet Azimli, “Corci Zeydan’ın ‘İslam Medeniyeti Tarihi’ Adlı Eserine Karşı Yazılmış Bir Tenkit Yazısı”, İstem, yıl: 3, sayı: 5, 2005, 223-243. 279 Mehmet Azimli, 2005, 224. 280 Mehmet Azimli, 2005, 227. 278 İslam tarihçilerinin de en çok üzerinde durduğu konulardan biri de eleştiridir. Kahire doğumlu, hadis, usûl, edebiyat, tarih ve Şafii mezhebi fıkıh bilgini es-Subhi (1327-1370), 'Tarihçiler zaman zaman bazı insanları olduğundan daha büyük veya daha düşük göstermektedirler. Bunu ya taassup veya bilgisizliklerinden dolayı ya da güvenilmemesi gereken bir metne güvendikleri için yapmaktadırlar"281 sözleriyle bu konudaki görüşünü belirtir. Ona göre, eğer tarihçi, donanım eksikliği yoksa, olaya da ideolojik olarak yaklaşmıyorsa, kullandığı veriyi mutlaka eleştirerek kullanmalıdır. Bir diğer ifade ile, geçmişten gelen verilerin tamamı, geride kaldıkları için, tek gerçek değildirler ve bunlara düşünüp taşınmadan inanılmamalı, kesinlikle eleştiriye tabi tutulduktan sonra üzerinde bir anlatı kurulmalıdır. İbn Haldun, gerçekten uzaklaştıran bir dizi konunun içerisinde, "veriye körü körüne inanmak bir tarihçiyi yalan söylemeğe itmektedir" sözleriyle, eleştiriye tabi tutulmayan malzeme kullanan tarih yazıcılığını da saymaktadır.282 Bununla birlikte, İslam tarihçilerinin tümünün üzerinde anlaştıkları bir eleştiri yönteminin bulunmadığı, her birinin kendine özgü bir yönteme sahip olduğu ve bunu kullandığı ifade edilmektedir. Bu yöntemler kısaca şunlardır:283 1- Kur'an ve Hadisler ile Uygunluk 2- Verilerin Akla Uygunluğu 3- Fayda Nazariyesi 4- Tarihe Arz 5- Tarihi Yapan ile Yazan Arasındaki İ1işki 6- Bugüne Arz 7- Haber İle Hadisenin Örtüşmesi İslamiyet’i en zarif ve en naif yaşama biçimi olarak tanımlanan Mevleviliğe284 gönül vermiş olan Tahir’ül Mevlevi de, öğrencilerine aktardığı İslam tarihi bilgilerinde, Kur’an ve hadisler ile uygunluğu, akla uygunluğu ön planda tutmuştur. Tahir’ül Mevlevi’nin Mevlevilik hakkındaki düşünceleri şöyle özetlenebilir:285 1. Mevlevilik tarikatı Mevlana tarafından bizzat kurulmamış, vefatı sonrası oğlu Sultan Veled tarafından tesis edilmiştir. Tacuddin Ebu Nasr Abdulvahhab b. Takiyuddin Ali es-Subki, Kaidetu fi’l-Cerh ve’t-Ta’lil ve Kaidetu fi’lMüerrihin), tahk. Abdulfettah Ebu Gude, Kahire, 1978, 73. 282 İbn Haldun, Mukaddime, çev:. Süleyman Uludağ, I-II, Dergah Yayınları, İstanbul, 1988, I, 254. 283 Mehmet Mahfuz Söylemez, 2008, 28-32. 284 http://www.netpano.com/mevlevilik-islamiyeti-en-naif-yasama-bicimidir/ e.t.19.01.14 285 Zülfikar Güngör, “Son Mesnevihanlardan Tahirü’l-Mevlevi ve Mevlevilik Hakkında Bazı Görüşleri”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt: 9, sayı: 3, 2009, 184-185. 281 2. Mevlevilik, Mevlana’nın ölümsüz eseri olan Mesnevi’nin ortaya çıkardığı bir müessesedir. 3. Mevlevilik yolu, Kur’an ve Hz. Muhammed’in yoludur. 4. Mevlevilik, bütün kural ve uygulamalarıyla İslami terbiyeyi önemseyen bir tarikattır. 5. Mevlevilik yolu, gönül tokluğu yoludur, yani Mevleviler dünyalık elde etmek için kimsenin önünde eğilmezler. 6. Bazı Alevi, Bektaşi, Şii meşreb Mevleviler olmakla birlikte, bu tarikatın adı geçen tarikatlarla bir ilgisi yoktur. Mevleviliğin Veledi veya Şemsi şeklinde ifade edilen iki kolu yoktur. Din-toplum ilişkilerinde dini merkezi önemde gören Mevlana, toplumu din ya da tersine dini toplum olarak açıklamaktadır. Onun toplum yaklaşımında, peygamber, derviş, sufi, arif, Şeyh, zahid, muhlis, riyakar, Müslüman, kafir, münafık, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt, Mecusi, Mutezile, Cebriler, Ehl-i Sünnet, Kur‘an, Sünnet, Sahabe ve halife gibi dini kavram ve olgular, belirleyicidir. Ayrıca, Mevlana’nın toplumla ilgili konuları ele alırken, ayet ve hadislerden destek almayı bir yöntem olarak olarak tercih ettiği ifade edilir.286 Tahir’ül Mevlevi de, bu görüşten yola çıkarak, öğrencilerine hazırladığı İslam tarihi ile ilgili bilgilerinde, kendinden önceki İslam tarihçilerinin yapıtları yanı sıra, doğrudan Kur’an ayet ve hadislerinden yararlanmıştır. Müslümanlığın Arap yarımadasının Hicaz kısmında ortaya çıkmasının nedenlerini: “İslam Medeniyyetinin ışıkları, Ortaçağda ve miladi yedinci asır içersinde Hicaz kıt’asında görünmeye başladı. Çünkü Hidayet Güneşi Ğeygamberimiz (S.A.V.) Efendimiz orada doğdu ve yine Orada –bütün insanlığın muhtaç bulunduğu- hakiki Medeniyyeti yaymaya memur edildi. Ma’lumdur ki, Hicaz Kıt’ası Arab yarımadası içindedir. Arab yarımadası ise Asyanın güney batısında; kuzey batıdan güney doğuya doğru uzanmış, batıdan Şap denizi, güneyden Aden körfezi ve Hint denizi, doğudan Amman denizi ve Basra körfezi, kuzeyden de yarımada ve Suriye kıt’alarıyla çevrilmiş, 315.700 km2 genişliğinde bir yarımada olup, büyük kısmı kumsal çöllerden ve taşlık dağlardan ibarettir. Ejder Okumuş, “Mevlana’da Din-Toplum İlişkileri”, Uluslararası Mevlana ve Mevlevilik Sempozyumu Bildirileri II, Şanlıurfa, 2007, 74. 286 Coğrafi teşekkülatı dolayisiyle bu yarımada eski zamanlardan beri istilacı kavimlerin ihtirasını çekmemiş, meşhur cihangirlerden hiçbiri buraya ayak basmamış ve hür sakinlerini esaret altına almamıştı. Irak’tan İran’a, Suriye’den Bizans’a komşuluğu hasebile, oralarda bu iki devletin bazı medeniyyeti girebilmiş ise de; iç kısımlar bedevilik ve asliyetini muhafaza etmiş ve bu muhafazakarlık o kısımlar hakkında pek hayırlı olmuştu. Çünkü İran ve Bizans devletleri, bulundukları asra göre, medeniyyet hamlesinde yükselmiş olmakla beraber, mezheb ve meşreb bakımından son derece alçalmışlardı. O kadar ki; biri, kendi eliyle yaktığı odunların alevi karşısında secdeye kapanmakta; diğeri putperestliği bırakıp, Hıristiyanlığı kabul eylediği halde ‘Ekanim-i Selase’ yani ‘baba’, ‘oğul’, ‘Ruhu’l-kuds’den ibaret üçlü bir tevhidi hak zannetmekte idi. Yine bunlardan birinin bir şehriyari olan ‘Kubad’, Mezdek287 adında iştirakiyyundan288 bir herifin teklifi üzerine haremini o herife teslim etmiş, diğerinin imparatoru olan ‘Jüstinyen’ de binlerce kucaktan artakalmış bir fahişeyi imparatoriçelik mevkiine çıkarmış idi. Binaenaleyh, Cenab-ı Hak, hakiki medeniyyeti yaymaya memur ettiği Zat-ı Risalet Penahi’yi (S.A.V.) İran ve Bizans devletlerinin hükmüne girmemiş ve onların medeniyetinin alayişine kapılmadığı için fitri safiyetini koruyabilmiş olan Hicaz bölgesinde peygamberlikle görevlendirdi”. Önemli bir müslüman ortaçağ sonrası tarihçisi ve dikkat çeken al-kāmil fī’ltaʾrīḫ289 adlı yapıtın sahibi olan Cizre doğumlu Ali İbnü'l-Esir (1160-1233), yapıtında dünya ile ilgili olduğu kadar ahiret ile de pek çok yararlı bilgilere yer vermiştir. Ayrıca, geçmiş hakkında ve dünya yaşamının geçici olması konusunda insanlara hatırlatmalarda bulunmaktadır. Al-kāmil fī’l-taʾrīḫ adlı yapıtta, yönetimde iyi olan yöneticiler örnek gösterilerek övülmekte, zalim krallar ise alçaltılarak kınandığı anlatılır. Tarih, insanlara acılar çektirenlerin, onların mallarını, yaşamlarını yaşamlarını yitirmelerine neden olanların ve sürekli adaletsizlik yaparak, haksız yere savaşanların ve yaptıkları haksızlıklar sonucunda 287 Mezdek İsyanı, 6. yüzyılda İran’da Sassanid iktidarına karşı büyük bir başkaldırıdır ve Mezdekçilik Ortadoğu tarihindeki diğer halk hareketlerinin esin kaynağı olmuştur. Zerdüşt kökenli bir rahip olan Mezdek yığınlara şu çağrıları yapar: “Zenginlerin ellerinde bulundurduğu fazla olan malların alınarak, ihtiyacı olan yoksullara geri verilmesi gerekir.” Varlıklı sınıfların, asillerin otoritesi bu çağrı ile tamamen altüst olur. Yoksul yığınlar varlıklı sınıfların buğday ambarlarını zorla ele geçirmiş ve haremlerini dağıtarak kadınları serbest bırakmışlardır. Mezdeklerin ileri gelenleri 528-529’da tuzağa düşürülerek http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1590 e.t.19.01.14 288 289 İştirakiyye: Ortakçılık (Commensalism) İbn Esîr, el-Kâmil fi’l-Tarih, Beyrut, Lübnan, 1967, cilt: I, 7-9. büyük bir katliama uğradılar. onların ülkelerinin ve uygarlıklarının nasıl yerle bir edildiğinin örnekleriyle doludur. Ayrıca tarih, akıllı ve bilgelikle dolu insanların geçmişinden güzel ve yararlı deneyimlerinden de örnekler sunar. Bu nedenle tarih, kişilerin ve ulusların geçmiş örnekleri aracılığı ile dersler verir. Diğer yandan, Müslüman bir âlim olan el-Sahavi’ye göre, tarihin hedefi, uygun edimler sayesinde, Allah’ın rızasını aramaktır. İnsanlığın sorunları hakkında Müslüman tarihçilerin önyargısız veya herhangi bir şeyin etkisi altında kalmaksızın doğruyu araştırıp bulmalarında ve onu kayda geçirmelerindeki görevlerinin kutsallığını gösteren ciddi bir niyetin işaretidir. Ünlü Müslüman tarihçi İbn Haldun’un ölümünden sonra, başkalarını düşünme şeklinde olan tarihin hedefi kavramı ortaya çıktı.290 Tahir’ül Mevlevi de, İslam tarihi ile ilgili bilgilerini aktarırken, iyi yöneticileri övüp, kötülerini ise kınar. O da Ali İbnü'l-Esir gibi, zayıf olanlara yapılan haksızlık ve eziyetleri kınar. Ancak bunları dile getirmeden önce, doğruluğunu dikkatli bir inceleme ile sınamaya çalışır. Tahir’ül Mevlevi, islamiyetin Arap yarımadasında ortaya çıkışı ve o dönemin olaylarını aktaran tarih bilgilerini bu anlayıştan yola çıkarak derlemiştir. İslamiyet öncesi burada yaşayan halkı, onları saran dönemin yozlaşmış uygarlıklarını şu şekilde aktarmaktadır: “Hz. Peygamber (S.A.V.) nin gönderildiği sıralarda, Arab yarımadasındaki halk, dini inanç hususunda karmaşık bir haldeydi. Irak’daki Hireliler, komşusu bulundukları İran’ın Mecusiliğine –ateşperestlik- katılmış; Suriye’deki Gassaniler, komşu oldukları Bizans’ın Hristiyanlığına, Medine ve Yemen havalisindeki bazı kabileler de, oradaki Yahudilerin dinine kapılmışlardı. Bunlardan başka, Sabii (yıldızlara tapma) mezhebine girenler de vardı. Ekseriyeti ise, puta tapanlar teşkil ediyordu. Hicaz, Yemen ve Amelika kavimlerine İsmail (a.s.) peygamber olarak gönderilmiş, fakat zamanın uzaklığı, halkın cahilliği yüzünden şeriatının hükümleri unutulmakla beraber, bazı bakiyyesi, özellikle Tevhid-i ilahı inancı, hicretten yedi sekiz yüz yıl öncesine kadar muhafaza edilmiş olduğu halde, o sıralarda Huzaa kabilesinden olup, Mekke’de başkanlık makamına geçen Amr bin Luhay tarafından, halkın zihinlerinden çıkarılmıştı. Çünkü bu adam tedavi için gittiği ‘Belka’ tarafında gördüğü putlardan bir tane satın alıp Mekke’ye getirmiş ve halkı bu puta tapmaya teşvik etmişti. Böylece de putperestlik Hicaz kıtasında başlamış ve yayılmış oldu. Muhammad Abdul Jabbar Beg, “İslam tarihi Öğretimindeki Problemler”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII, sayı: 4, 2007, 483-500. 290 Amr bin Luhay’ın getirdiği putun adı Hübel idi. İnsan şeklinde olup, taştan oyulmuştu. Ondan sonra da bir çok put yapılıp, Kabe’nin içine ve dışına 360 tane konmuştu. Hurma ile keş, yahut hurma ile yağdan yapılan adına ‘hays’ denilen yemekten mabud yapıp yiyenler bulunduğu gib tesadüfen ele geçirdikleri taşlara tapıp, sonra o taşlarla taharetlenenler de vardı”.291 İranlı din bilgini ve düşünürü Fahreddin Razi (1148-1209) de, Putperestliğin Arap yarımadasına girişini şu şekilde aktarmıştır: Amr b. Luhay kavminin başına geçip, halkının yönetimini eline geçirdiğinde, Kabe'nin hizmetini de üzerine aldığı zaman, Suriye'deki Belka vadisine bir yolculuk yapmıştır. Orada putlara ibadet eden bir topluluk görmüş, onlara bu putlar hakkında sormuş, onlar da kendisine, "bunların yardım istenildiğinde yardım eden, yağmur istenildiğinde yağmur veren tanrılar" olduğunu söylemişlerdir. Amr, bu putlardan birini kendisine vermelerini istemiş, onlar da kendisine Hübel isimli putu vermişlerdir. Amr da onu Mekke'ye getirip, Kabe'ye koymuş, insanları ona ibadet etmeye çağırmıştır. Tarihçilere göre bu olay İran kralı Sabur Zü'l-Ektaf292 zamanının başlarında olmuştur. Razi'nin anlattığı bu olay, Arap Putperestliği konusunda ilk elden kaynak olan İbn Kelbi (ö.206/820)'nin Kitabu'l-Esnam adlı çalışmasındaki bilgiyle uyuşmaktadır.293 İbn Hişam (ö.218/833)294, Şehristani (ö.548/1153)295 ve Biruni (ö.453/1061)296 de aynı olayı anlatmakta ve Arabistan'a Putperestliği getirenin aynı kişi olduğunu belirtmektedirler.297 Putperestler, İslam’a ve Müslümanlara çeşitli yollardan saldırırken; İslam, Mekke’de henüz oluşum safhasındaki bir din olduğu ve insanların her şeyden önce psikolojik açıdan bu dine inanmalarını sağlamak hedeflendiği için, İslam da onlara karşı birtakım psikolojik ağırlıklı araçlarla mücadele etmiştir. Tahir’ül Mevlevi, bu aşamayı, Kur’an surelerine dayanarak, şu şekilde aktarmaktadır:298 Tahir’ül Mevlevi, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, Bahar Yay., İstanbul, 1974, 10-11. Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir, çev.S.Yıldırım & L.Cebeci & S.Kılıç & C.S.Doğru, Akçağ Yay., Ankara, 1988, 136-137. 293 İbni Kelbi, Kitabu'l-Esnam, AÜİF Yay., 1969, 26. 294 İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, Tah. M.es-Sekka-İ.el-Ebyari-A.eş-Şelbi, I, Mısır 1375/1955, 77. 295 Muhammed b. Abdülkerim Şehristani, el-Milel ve'n-Nihal, Tah. Muhammed Seyyid Geylani, Kahire, 1386/1976, 233. 296 Günay Tümer, Biruni'ye Göre Dinler ve İslam Dini, DİB Yayınları, Ankara, 1986, 228-229. 297 Hidayet Işık, “Fahreddin Razi’nin Din Anlayışı İçersinde Putperestliğin Yeri ve Putperestlikle İlgili Verdiği Bilgiler”, Dinler Tarihi Araştırmaları II, (Sempozyum, 20-21 Kasım 1998 Konya), Ankara, 2000, 35-54. 298 Tahir’ül Mevlevi, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, Bahar Yay., İstanbul, 1974, 11-12. 291 292 “Nebiyy-i Ekrem (S.A.V.) efendimiz: ‘Ey insanlar başka mabud yoktur deyiniz’299 şeklindeki tenbih ve irşadlarıyla bu sapık insanları uyardı. Kur’an-ı Hakim de: ‘Sizin ilahınız yegane ma’bud olan yüce Rab’dır. Rahman ve Rahim olan O zat-ı akdesden başka tapılmaya layık hiç bir ma’bud yoktur’300 ayeti celilesi ile en doğru akide olan Tevhid-i Hakiki inancını telkin etti. Müşrüklerden bazıları Hakik’ ma’bud’un bir tek ilah olduğunu bildikleri halde, güya Allah’a yaklaşmak için taştan, ağaçtan yontulmuş bir takım putları şefaatçı edinecek kadar gaflete düşmüştü. Kur’an-ı Kerim; böyle taştan, ağaçtan şefaat bekleyen ahmaklara ümitlerinin pek boş olduğunu şu mealdeki ayetlerle haber verdi: ‘Putperestler Allahdan başka şefaatçiler mi tanıyorlar. Onlara de ki: Putlar hiçbir şeye malik olmadıkları gibi, kendilerine tapanları da tanımıyorlar. Yine Onlara de ki; Bütün şefaatlar ilahi iznin verilmesine bağlıdır. Ki göklerin ve yerin idaresi Zat-ı İlahisine mahsustur. Sonra siz de Ona döndürüleceksiniz’301 Yine müşrik kabilelerin bazılarının, bu arada ‘Kinane’, ‘Huzaa’, Cüheyne’ kabilelerinin garib ve uluhiyyet şanına yakışmayan bir inançları vardı. Bunlar melekler Allahın kızlarıdır diyorlardı. Hele Huzaa kabilesinin ‘Benu Melih’ şubesi: ‘Allah cinlerle temasda bulundu da, melekler vücuda geldi’ hezeyanında bulunuyorlardı. Bu herifler, batıl inançlarının tesiriyle meleklere, dolayısiyle de cinlere ibadet ederler, bir çölde yalnız kalınca: ‘bu vadinin aziz varlıklarına sığınırım’ diyerek, orada mevcud fakat görünmeyen cinlere sığınırlardı”. Adnaniler’in (İsmailoğulları) çoğunluğu, Mekke'deki egemenliklerini, dayıları olan Cürhüm Kabilesi'ne kaptırdıktan sonra kenti terk etmekle beraber, Hz. İbrahim'in diğer oğlundan olan Kanturaoğulları ve Hz. İsmail'in küçük oğullarından olan nesli, Mekke'de kalarak, Adnani, Mudar, Kinane ve Kureyş Kabileleri adları altında varlığını sürdürmüştür. Bu kabileler, Adnan'ın Buhtunnasr'dan sonra Arap Kabilelerini toparlamayı başarmasıyla, Adnaniler olarak anılırlardı. Bu kabilelerin en güçlü kolu olan Mudar'ın, M.Ö. XVIII. yüzyıldan beri, Arabistan Yarımadası'nda tanındığı ve Mekke'de güçlendiği görülmektedir. Muhyiddin Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref Nevevî, Riyâzü‟s-Sâlihîn, terc ve şerh: M. Yaşar Kandemir & İsmail Lütfi Çakan & Raşit Küçük, İstanbul, 2001, 519. 300 Bakara Suresi, ayet: 163. 301 Zümer Suresi, ayet: 43-44. 299 Mekke'nin etnik yapısı incelendiğinde, dini ve siyasi açıdan iki önemli sonucun ortaya çıktığı görülmektedir. Bunlardan biri, Huzaa Kabilesi'nin302 lideri Amr b. Luhay'ın ekonomik çıkarlara dayalı bir putçuluk geleneği başlatarak, tevhid inancını bozması; diğeri de, Arab-ı Baide'den olmadığı halde, Mudar'a yenildikten sonra büyük bir kitle halinde Ankara’ya yerleşerek Hıristiyanlaşan ve milli benliklerini kaybetmek suretiyle ahlaki yozlaşmaya uğrayan İyad Kabilesinin, Orta Doğu'ya yönelik askeri hareketlerde Bizans'a sürekli bir güç kaynağı teşkil etmiş olmasıdır.303 Tahir’ül Mevlevi, meleklerin, erkeklik ve kadınlıktan kurtulmuş olduklarını, ancak Allah tarafından yaratıldıklarını, Kur’an’dan verdiği örneklerle açıklar.304 Mevlana‘nın dintoplum ilişkilerinde de, din merkezi önemdedir. Esasen Mevlana toplumu din veya tersine dini toplum olarak açıklamaktadır. Mevlana’nın toplum yaklaşımında, peygamber, derviş, sufi, arif, şeyh, zahid, muhlis, riyakar, Müslüman, kafir, münafık, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt, Mecusi, Mutezile, Cebriler, Ehl-i Sünnet, Kur‘an, Sünnet, Sahabe ve halife gibi dini kavram ve olgular, belirleyicidir. Ayrıca, Mevlana’nın, toplumla ilgili konuları ele alırken, ayet ve hadislerden destek almayı bir yöntem olarak olarak tercih ettiği ifade edilir.305 Tahir’ül Mevlevi, “Allah Teala hazretlerinin –haşa- kızların babası olmadığı, bu ayetlerle bildirildiği gibi Zat-ı akdes-i kibriya’nın çocuk babası olmasının, uluhiyyetinin şanına zıt bulunduğu, şu ayet-i celileler ile de gerek müşriklere, gerekse Kitab ehli olub da ‘Üzeyr’ ile ‘İsa’nın (a.s.) Allahın oğlu olduğuna inanmış bulunan Yahudi ve Hristiyanlara açıkça balirtildi”306 diyerek, sözlerini Surelerden örnekler vererek açıklamıştır.307 Hem Hıristiyanlık hem de İslamiyet, Hz. Meryem‘in hamileliğinin “Allah‘ın kudretinin” bir eseri olduğunu ifade etmektedir. Mevlana da bu konuda “Gizliden gizliye bir emanet verilmedikçe gönül Meryem‘i, Mesih‘in ışıklarına gebe kalamaz”308 ifadesini kullanmaktadır. Özellikle İslamiyet bu konuyu, bütün berraklığıyla ortaya koymakta ve Meryem‘e hiçbir şekilde leke düşürmemektedir. İşte bu konu Mesnevi‘de çok edebi bir üslupla dile getirilmektedir. Hz Meryem, hayanın, iffetin timsalidir. Kendisini Allah‘a adamış biridir. İlahi kudret, böyle birini, anlaşılması zor hikmet kıvılcımları ile hiçbir erkek İbnü'ı-Kelbi, Nesebu Maad ve'l-Yemen ei-Kebfr, I, thk. Naci Hasan, Beyrut, 1988, 439. Abdusselam Uygur & Yaşar Çelikkol, “İlk Çağlardan M.400 Yılına Kadar Mekke’nin Etnik Yapısı-II”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: VII, sayı: II, Diyarbakır, 2005, 63-80. 304 Nahl Suresi, ayet: 57-59; Saffat Suresi, ayet: 149-159; Sebe Suresi, ayet: 40-41; Zuhruf Suresi, ayet: 19. 305 Ejder Okumuş, 2007, 74. 306 Tahir’ül Mevlevi, Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, Bahar Yay., İstanbul, 1974, 13-14. 307 İhlas Suresi, ayet: 2-3; Nisa Suresi, ayet: 171; Zuhruf Suresi, ayet: 81. 308 Mevlana Celaleddin Rumi, Divan-ı Kebir, haz: Abdulbaki Gölpınarlı, Kültür Bakanlığı Yay., cilt: VII, Ankara, 1992, 313. 302 303 dokunmadan hamile bırakmıştır. Olay baştan başa Allah‘ın kudretinin bin bir renkli parıltıları içerisinde cereyan etmektedir. Aklı ve kalbi madde ile dolup taşan Yahudi toplumunun bunu idrak etmesi beklenemezdi. Bu inceler incesi olayı, ancak kalbi iman dolu zeka sahipleri kavrayabilirlerdi. Bunun için o devrin Yahudi zihniyeti, olayı kavrayamamış ve Hz. Meryem‘e olmadık iftiralarda bulunmuşlardır.309 Hz. Meryem‘in gebe kalma olayını, Hz. Mevlana, “Neye üfürülen nefeste şekerler gizlidir, Meryem‘e benzeyen ney, o nefesten tatlılara gebe kalmıştır”, “Kimi bir solukta Meryem‘i gebe eder, İsa‘yı yaratır; böylece de İsa, soluğuyla onun soluğuna tanıklık eder” ve “Kimdir Ruhul- Kudüs‘ün soluğundan Meryem gibi gebe kalmayan?”310 ifadeleri ile açıklamaktadır.311 Mevlana, Hıristiyanlığın, İsa‘nın tevhidi iletisinin aslı ile oynanmış şekli olduğunu, Hz. İsa‘nın, Hz. Muhammed‘in kendisinden sonra gelecek bir elçi olduğunu bildirdiğini, İsa‘nın tanrı ya da tanrı oğlu olduğunu düşünmenin küfür olduğuna inanmakla birlikte, düşüncelerini tarihsel ve teolojik gerçekler üzerine kurguladığı karikatürize bir öyküyle, onları ‘öteki’leştirmeden ifade etmiştir. Öykünün ana kahramanı ‘Yahudi bir Vezir’dir. Öyküde, hem padişahın hem de vezirin kimliği belirsizdir. Öykü, Yahudilerin İsa yandaşlarının sayıca artmaları karşısında duydukları rahatsızlığı göstermesi açısından da anlamlıdır. Öyküde, satır aralarında teolojik konular da tartışılır. Mevlana’nın öyküsünün, bir düşünceyi, bir öğretiyi çürütmek için yazılan yazılardan en önemli farkı, İsa’nın iletisinin aslı ile oynanmasının bilinçli, planlı ve dışarıdan yapılan bir müdahale olarak ele almasıdır. Mevlana, öyküde312 öncelikle, İsa düşmanı olan ilk İsevilere zulmeden bir padişahın, onları tamamen yok etme düşüncesini ve vezirinin ona yaptığı öneriyi anlatır. Yahudi kralın güvenini kazanmış olan vezir, kendisinin İsa cemaatinin arasına girerek, onların içinde anlaşmazlık tohumları yeşertmek için hazırladığı planı sunar ve kralın onayı ile plan uygulamaya konulur. Plana göre, Yahudi vezir, kral tarafından halkın gözü önünde cezalandırılarak, halkın onun Hıristiyan olduğu için cezalandırıldığına inanması sağlanır. Daha sonra kral, vezirini kendisinden uzaklaştırır ve görünürde Hıristiyanlık adına ceza çeken vezir, İsa cemaati arasında hoş karşılanır. Vezir, çevresinde toplanan insanları kendi M. Aydın, “Hz Mevlana Gözü ile Mesnevi‘de Dinler”, II. Milletlerarası Mevlana Kongresi, 3-5 Mayıs 1990, Konya, 1991, 153. 310 Mevlana Celaleddin Rumi, Divan-ı Kebir, II,/14, VII,/401, V/17. 311 İskender Oymak, “Mevlana Düşüncesinde Hz. İsa ve Hıristiyanlık”, Uluslararası Mevlana ve Mevlevilik Sempozyumu Bildirileri-II, Şanlıurfa, 2007, 125-126. 312 Mevlana, Mesnevî, çev. Veled İzbudak, çev.Abdulbaki Gölpınarlı, cilt: I, MEB Yayınları, İstanbul, 1988, 325-740. 309 düşünceleri doğrultusunda işler. Kendi anlayışını İsa‘nın gerçek öğretisi olarak halka sunar. Vezir, plan gereğince, bir süre sonra öleceğini bildirir ve kendisine bağlı olanlardan seçtiği on iki kişiye kendi halifesi olarak farklı metinler verir ve onlardan her birine sadece kendi elinde bulunan metnin kendi doğru metni olduğunu ve metnin elinde olan kişinin halifesi olduğu söyler. Sonunda vezir, kendi canına kıyarak ortadan çekilir. Ondan sonra on iki kişinin her biri kendisinin tek halife olduğunu düşünür ve diğerleriyle çatışmaya başlar. Ancak, herkesin elinde bir vekil olduğunu gösteren bir metin vardır ve her birinin elindeki metin diğeriyle çelişmektedir. Birinin ak dediğine diğeri kara demektedir. Böylelikle sonu gelmez çatışma ve kavgalar başlar. Mevlana, bu öyküyle, hem muhataplarına hem de öyküyü okuyan diğer insanların kendileri adına dersler çıkarmalarını arzu etmiştir. Nitekim, zaman zaman Kur‘an‘da da kullanılan kıssayla, hem geçmişte yaşanılan/yaşanıldığı düşünülen bir olayı aktarılırken, aynı zamanda inananların, kısa öyküden kendilerine dersler çıkarması hedeflenir. Ayrıca, bilgelik, kısa öykünün satır aralarına gizlenerek sunulur. Bu nedenle de, Kur‘an kıssalarının hemen hemen tamamında, tarihsel zaman dilimlerine çok fazla uyulmadığı gibi, kıssaların tamamı da anlatılmaz. Sadece inananlar ya da doğru yola girmesi umulan insanlar için gerekli olan kısım anlatılır. Mevlana da, kurguladığı öyküde birebir isim vermeden Yahudi bir vezir, Yahudi bir padişah, İseviler gibi adlandırmalarla İsa‘nın iletisinin aslı ile oynanma sürecini anlatır. O da bize, kıssa örneğinde olduğu gibi, birebir tarihi olay anlatmaz, amacı da bu değildir zaten. Öykünün tarihsel hiçbir gerçeklik değeri taşımadığını söyleyen Tahir‘ül Mevlevi de, öykünün amacının tarihi bir olayı aktarmak olmadığını ısrarla söyler.313 Ancak o, aynı zamanda, öykünün ikinci kısmının, ikinci Yahudi kralın inananları hendeğe atarak zulmettiği kısmın, Yemen bölgesindeki Hıristiyanlarla ilgili olduğunu da vurgular. Bir anlamda öykünün birinci kısmının tarihsel bir dayanağı olmadığını söylerken, ikinci kısmı hakkında yorumcular gibi düşünür.314 Mevlana, hem Tahir‘ül Mevlevî‘nin dediği gibi, Müslümanlara ara bozanlığın ne denli büyük bir tehlike olduğunu anlatırken, aynı zamanda Hıristiyanların sağlam bir temele sahip olmadıklarını gösterir. Satır aralarındaki teolojik konular, öğretiyi çürütmek için yazılan 313 314 Tâhir‘ül Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, cilt: 1, 238. Tâhir‘ül Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, cilt: 1, 439. yazı geleneğindeki bilginlerin gündeme getirdikleriyle tamamen aynıdır ve Kur‘an‘ın Hıristiyanlığa bakışıyla da birebir örtüşmektedir.315 Tahir’ül Mevlevi, İslam tarihi ile ilgili yayınlarının yanı sıra, Müslümanlıkta ibadet tarihi ve öğrenciler için hazırladığı derslerde kullanmak üzere hazırladığı Hitabet Dersleri yapıtında, hitabetin tanımı, tarihçesi, Cahiliyye devri hatipleri ve bu devrin esasları, islamdan sonraki hitabet, Hz. Peygamber'in hitabeti, cuma hutbesi ve diğer dînî hutbeler (nikâh, cenaze, bayram v.b.) vaazlar, "İçtimâi hitabet" kısmında ise nutuk, çeşitleri, icabları, erkânı ve hatibin tavrı gibi konuları işlemiştir.316 Cengiz Batuk, “Dinleri Anlamada Öykünün Rolü: Mevlana’nın Yahudi Padişah Hikayesi Bağlamında Hıristiyanlığa Bakışı”, Uluslararası Mevlana ve Mevlevilik Sempozyumu Bildiriler II, Şanlıurfa, 2007, 133-140. 316 A.Şentürk, 1991, 83-84. 315 SONUÇ Türkiye’de tarihçiliğin gelişimi, genel anlamda dört aşamadan geçmiştir:317 Dinsel Tarih Anlayışı: Osmanlı Devleti’nin teokratik yapısından kaynaklanan, Tanzimat’a dek süren dönem, Hanedan tarih anlayışı: Osmanlı hanedanı etrafında, cins ve mezhep ayrıntısı göstermeksizin, çeşitli halkları da amaç tutan tarih anlayışı, Irksal tarih anlayışı: I. Meşrutiyet idaresinin amacına ulaşamaması, Hıristiyan ve Müslüman halk arasında ulusçuluk fikirlerinin gelişmesi nedeniyle, Türk aydınları arasında, ulusal tarih doğrultusunda bir eğilim başlamıştır. Türk tarihi çerçevesinde, Türk dili, Türk edebiyatı ve Türk tarihi konularında yaymış oldukları araştırma sonuçları, Türkçeye çevrilmeye ve hatta bazı telif eserler de oluşturulmaya başlanmıştır. Ulusal tarih anlayışı: II. Meşrutiyet döneminden sonra tarihçilik, Cumhuriyet’in kurulması ile bugünkü ulusal ve çağdaş aşamasına girmiştir. Tahir’ül Mevlevi’nin hem edebi hem de İslam tarihçiliği çalışmaları, bir yandan ailesinin sarayla, diğer yandan Mevlevilikle bağlantılı olmasından kaynaklanan çeşitliliğe, Balkan Savaşı, I. Dünya Savaşı ve ardından Osmanlı Devleti’nin yıkılıp, yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu hareketli bir dönem eklenmiştir. Ailesinin de yardımıyla iyi bir eğitim alan Tahir’ül Mevlevi, Arapça, Farsça ve Fransızca dillerini de ilerletmişti. Öğrendiği bu diller, edebiyat ve İslam tarihi çalışmalarında kaynak kitaplara ulaşmasını sağlamıştı. Araştırmacı ruhu, Mevlevilik terbiyesi ile birleşmiş, ilk gençliğinden itibaren verimli bir yazar ve iyi bir öğretmen olmuştur. İslam tarihi alanında yaptığı çalışmalar, önceki islam tarihçilerin yapıtlarını incelemek, eleştirileri okumak, Mevlevilik düşüncesi çerçevesinde bilgilerini yoğurup, okuyucularına, öğrencilerine, dinleyicilerine aktarmak olarak karşımıza çıkmaktadır. Tahir’ül Mevlevi, renkli bir yaşamıyla (Ek.3), çeşitli türde yaptığı çalışmalarla olduğu kadar, kişiliğiyle de dikkat çekmektedir. Dostları onu, çok nüktedan, zeki, kibar, bilgili, soyadı gibi olgun bir kişi olarak tanımlamaktaydı. "Merhum çok ince ruhlu bir şair olmakla beraber, eşsiz bir muallimdi. Takrirleri esnasında güzel fıkralar, ince nüktelerle talebesine ders dinletir, en ağır bahisleri bile hemen orada öğretirdi." Sadi Aytan Yenal Ünal, “Türkiye’de Tarihçilik, Tarihçiliğin Gelişimi (15-20. yy) ve Türk-Batı Tarihçiliğine Örnek İki Kitabın Karşılaştırmalı Analizi”, Kelam Araştırmaları, 8: 2, 2010, 183-210. 317 "Tahir Hoca, yalnız ilmen değil, ahlaken de yüksekti. Merhum daima fakirlerin, kimsesizlerin yardımına koşmuş ve hiçbir vakit maddiyat için çalışmamıştır. Çünkü ehl-i dünya değildi, hakikî bir müslüman, asil ruhlu, uluvvi cenab sahibi ve tam manasıyle kamil bir insandı." Sadi Aytan "Tanıdığım ilim ve irfan erleri, edebiyyat uluları arasında Üstad Tahir’ül Mevlevi Bey merhumun gönlümde müstesna bir yeri vardır." Kemal Edîb Kürkçüoğlu "Tahir Olgun soyadına yakışan olgunluğuyla ve olanca dolgunluğuyla Mesnevi’yi on dört cilt halinde şerhetti. Zaten kendisi yıllarca Laleli ve Süleymaniye Camiinde Mesnevi okutmuş bir Mevlevi idi. Rahatça söyleyebiliriz ki, onun yaptığı bu şerh; tefsir, hadis, tasavvuf ve diğer İslami ilimlerin muhassaları olup, bugünkü neslin rahatça anlayabileceği büyük bir hazinedir." Dursun Gürlek TÂHİR'UL MEVLEVÎ'DEN NÜKTE-İ ÂZAM318 Mevlevîliğin esası her manasıyla edeptir. Nâçiz yazılarımla memleket evlâdına bir şey öğretebilirsem, kendimi vatan ve milletime olan şükran borçlarımı kısmen ödemiş sayarım. Zahmetimin mükâfatını ise ancak Allah'ın kerem ve rahmetinden beklerim. Ben, Fuzûlî, Nef'i, Sezâyî, Nedim, Nâci vesâ'ire gibi esâtiz-i edebî taklide çalışdım. Bu hareketimle zevk-i millî'den behre-dâr olduğumu isbât etdim. Bundan hazzı olmayanlar varsınlar udebâ-yı efrencin peyrevî olsunlar. Şiir için fart-ı hassâsiyet mahsûlü denilir. Tahassüsdeki ifrâtın hastalık olduğu o nev' mütehassısin hasta bulunduğu söylenir. Şu kavle göre en hisli şâ'irler en marîz insanlardır. Maalesef ben de o zavallılardan biriyim. Çünkü hassâsiyet-i devâ nâ-pezîr illetin şifâ nâ-ümîd mübtelâsıyım. 318 http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=4130&ctgr_id=98 e.t. 22.01.14 KAYNAKÇA AHMED, Halil b., (1988), Kitabu'l-Ayn, (nşr. Mehdi el-Mahzumi), Beyrut. AKSOYAK, İ.Hakkı, (2001), “Rafi-i Kalayi’ye Dair Yeni Bilgiler ve ‘Geçme Çubuk’ ile İlgili Manzumesi”, Türk Kültürü İncelemeleri, sayı: 4, İstanbul. ALKIŞ, Necmiye, (1953), Tercüme-i Pendname-i Feriduddin Attar (Edisyon-Kritik ve Tahlili),İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, İstanbul. ARI, Abdullah Arı, (2012), “Tahir’ül Mevlevi, - Mir’at-ı Hazret-i Mevlana”, Sufi Araştırmaları, cilt:3, sayı:5, Manisa. ATALAY, Mehmet, (2007), Tâhirü’l-Mevlevî’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi, Çantay Kitap Kırtasiye, İstanbul. ATALAY, Mehmet, (2008), “Tahir’ül Mevlevi ve Şiirleri”, Doğu Araştırmaları Dergisi, sayı:1, İstanbul. ATEŞ, Ahmet, (1953), “Mesnevi’nin On Sekiz Beytinin Manası”, 60. Doğum Yılı Münasebeti ile Fuad Köprülü Armağanı, DTCF, Ankara. AYDIN, Mehmet, (1991), “Hz Mevlana Gözü ile Mesnevi‘de Dinler”, II. Milletlerarası Mevlana Kongresi, 3-5 Mayıs 1990, Konya. AZİMLİ, Mehmet, (2005), “Corci Zeydan’ın ‘İslam Medeniyeti Tarihi’ Adlı Eserine Karşı Yazılmış Bir Tenkit Yazısı”, İstem, yıl: 3, sayı: 5. BATUK, Cengiz, (2007), “Dinleri Anlamada Öykünün Rolü: Mevlana’nın Yahudi Padişah Hikayesi Bağlamında Hıristiyanlığa Bakışı”, Uluslararası Mevlana ve Mevlevilik Sempozyumu Bildiriler II, Şanlıurfa. BOUAMRANE, Chickh, (1984), Panorama de la Pensee Islamique, Sindbad Publ,, Paris. CAN, Şefik, (1996), “Yenikapı Mevlevihanesinin En Son Mesnevihanı Tahir’ül-Mevlevi”, SÜ Türkiyat Araştırmaları Dergisi, II. Milletlerarası Osmanlı Devletinde Mevlevîhâneler Kongresi Tebliğler Özel Sayısı, II (2), Mayıs, Konya. CAN, Şefik, (1997), Mevlânâ, Hayatı, Şahsiyeti, Fikirleri, Ötüken Yay., İstanbul. CERİDE-İ İLMİYE, nr..l4, Şaban 1335 / Mayıs-Haziran 1917. CUMHURİYET Gazetesi, nr.569, 8 Kânunievvel 1341 /1925. CUMHURİYET Gazetesi, nr.582, 21 Kânumevvel 1341 / 1925. CUMHURİYET Gazetesi, nr.585, 23 Kânunievvel 1341 /1925. ÇAKAR, Esra, (2012), “Tahirü’l Mevlevi’nin İlk Metin Şerhi Denemesi: ‘Şeyh Sa’di’nin Bir Sergüzeşti’’”, Doğu Araştırmaları, sayı: 10. DARÜŞŞAFAKA ARŞİVİ, Heyet-i İdare ile Muallimin ve Müsdahdemin Kayıt Defteri, (98 tarihinden itibaren), vr.10. DEHLEVİ, Şeyh İnayetullah Han, (1337/1921), Hind Masalları, çev. Tahir’ül Mevlevi, Matbaa-i Amire Matbaası, Mahfel Mecmuası Neşriyatı, cilt: 1, 3. Kitab, İstanbul. DEHLEVİ, Şeyh İnayetullah Han, (1926), Yeni Türkiye Matbaası, Mahfel Mecmuası Neşriyatı, cilt: 1-2, İstanbul. DEMİREL, Şener, (2005), Tahirü’l-Mevlevi (Olgun)’den Metin Şerhi Örnekleri, Araştırma Yay., Ankara. DENİZ, Fatma Banu, (2010), “II.Meşrutiyet Dönemi Süreli Çocuk Yayınlarında Dini Motifler”, T.C.Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Isparta. DİKİCİ, Recep, (2011), “Tahir El-Mevlevi ve Ermeni Terziyan ile Dini ve Edebi Müzakeresi”, İpek Yolu Dergisi, Konya Ticaret Odası Yay., Konya. DOĞAN, Mehmet Can, (2008), “Yücel Dergisinin Fikri ve Edebi Tahlili”, Güz, sayı:3. Edebiyat ve Söz Sanatı Terimleri Sözlüğü, (1948), Arı Matbaası, TDK Yay., Ankara. EBU’L-FİDA, İmaduddin İsmail b. Ali, (1997), el-Muhtasar fi-Ahbârî'l-Beşer, nşr. Mahmud Deyyub, cilt: 1-II, Dâru’l-Kütübi’l İlmiye, Beyrut. ERGİN, Osman, (1924), Türkiye Maarif Tarihi, cilt:I, İstanbul. ERGİN, Osman, (1940), Türkiye Maarif Tarihi, cilt:II, Eser Neşriyat, İstanbul. ERGİN, Osman, (1941), Türkiye Maarif Tarihi, cilt:III, Osmanbey Matbaası, İstanbul. ERGUN, Saadettin Nüzhet, (1937), Türk Şairleri, c.I, Bozkurt Basımevi, İstanbul, 1936, 441444; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul. ERGUN, Sadeddin Nüzhet, (1943), Türk Musikisi Antolojisi, c.II, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul. ERGUN, Sadeddin Nüzhet, (1946), Türk Şairleri, c.II, İstanbul. ESİR, İbn, (1967), el-Kâmil fi’l-Tarih, Beyrut, Lübnan. ES-SUBKİ, Tacuddin Ebu Nasr Abdulvahhab b. Takiyuddin Ali, (1978), Kaidetu fi’l-Cerh ve’t-Ta’lil ve Kaidetu fi’l-Müerrihin), tahk. Abdulfettah Ebu Gude, Kahire. EYÜPOĞLU, Osman & OKUYAN, Mehmet, (2008), “Kur’an’ın Sosyo-Kültürel Koşulları Dikkate Alışı: Ma’ruf Kavramı Örneği”, OMUİFD, sayı: XXVI-XXVII, Samsun. FATİN, (1269/1857), Hatimet’ül-eş’ar, İstanbul. GÖKYAY, Orhan Şaik, (1970), “Gazali (Deli Birader)”, Türk Dili, nr.223, Mart 1970; nr.224. GÖLPINARLI, Abdülbaki, (1953), Mevlana'dan Sonra Mevlevilik, İnkılap Kitabevi, İstanbul. GÜLEÇ, İsmail, (2006), “Mevlana’nın Mesnevisi’nin Tamamına Yapılan Türkçe Şerhler”, İlmi Araştırmalar Dil ve Edebiyat İncelemeleri, 22. GÜNGÖR, Zülfikar, (1999), “Tahir’ül Mevlevi’nin ‘Hallac-ı Mansur’a Dair’ Risalesi”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, XXXIX, Ankara. GÜNGÖR, Zülfikar, (2009), “Son Mesnevihanlardan Tahirü’l-Mevlevi ve Mevlevilik Hakkında Bazı Görüşleri”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, cilt: 9, sayı: 3. HAKİMİYETİ MİLLİYE Gazetesi, nr..l642, 12 Receb 1344 HAKİMİYETİ MİLLİYE Gazetesi, nr.1648, 18 Receb 1344 - 3 Şubat 1926 HAKİMİYETİ MİLLİYE Gazetesi, nr.1649, 19 Receb 1344 - 4 Şubat 1926 HALDUN, İbn, (1988), Mukaddime, çev:. Süleyman Uludağ, I-II, Dergah Yayınları, İstanbul. HALDUN, İbn, (1990), Mukaddime, çev. V. Monteil, cilt: I, Beyrut, 1967İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, I-XV, Beyrut. HEVAFİ, (1375), Şihabuddin Abdullah, Coğrafyayı Hafız Ebru, (tahk. Sadık Seccadi), I-11, İntişarat-ı Bünyan, Tahran. HİŞAM, İbn, (1375/1955), es-Siretü'n-Nebeviyye, Tah. M.es-Sekka-İ.el-Ebyari-A.eş-Şelbi, I, Mısır. HİZMETLİ, Sabri, (1991), İslam Tarihçiliği Üzerine, Diyanet Yayınları, Ankara. HOROVİTZ, Josef, (2002), İslâmî Tarihçiliğin Doğuşu (İlk Siyer/Meğâzi Eserleri ve Müellifleri), çev. Ramazan Altınay, Ramazan Özmen, Ankara Okulu Yay., Ankara. IŞIK, Hidayet, (2000), “Fahreddin Razi’nin Din Anlayışı İçersinde Putperestliğin Yeri ve Putperestlikle İlgili Verdiği Bilgiler”, Dinler Tarihi Araştırmaları II, (Sempozyum, 20-21 Kasım 1998 Konya), Ankara. İBNU’L-ESİR, (1991), el-Kamil fi't-tarih-İslam Tarihi, çev:. Ahmet Ağırakça vd., İstanbul. İKDAM Gazetesi, nr. 1908, 18 Ekim 1899. İKDAM Gazetesi, nr. 1910, 20 Ekim 1899. İLMİYE SALNAMESİ, (1916), Amire Matbaası, İstanbul. İNAL, İbnülemin Mahmud Kemal, (1940), Son Asır Türk Şairleri, cüz.10, Dergah Yay., İstanbul. İNAL, İbnülemin Mahmud Kemal, (1955), Son Hattatlar, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. İNUĞUR, Mehmet Nuri, (2005), Basın ve Yayın Tarihi, Der Yay., İstanbul. JABBAR BEG, Muhammad Abdul, (2007), “İslam tarihi Öğretimindeki Problemler”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VII, sayı: 4. KAHHALE, Ömer Rıza, (1993), Mu‘cemü’l-Müellifîn Terâcimu Musannifî’l-Kütübi’l‘Arabiyye, I-IV, Müessesetü’r-Risâle, Beyrut. KELBİ, İbn’ül, (1969), Kitabu'l-Esnam, AÜİF Yay. KELBİ, İbnü'l, (1988), Nesebu Maad ve'l-Yemen ei-Kebfr, I, çev. Naci Hasan, Beyrut. KESKİN, Neslihan Koç, (2008), “Tahir’ül Mevlevi’nin Hilye’si’ne Göre Mevlana”, Erdem Dergisi, sayı:50. KOMİSYON, (1992), Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, çev. Komisyon, Çağ Yayınları, İstanbul. İSLAM YOLU Dergisi, nr.6, 11 Kasım 1948 - 9 Muharrem 1968 İSTANBUL KÜTÜPHANELERİ TARİH-COĞRAFYA YAZMALARI KATALOGLARI, 1. Türkçe tarih yazmaları, 1. fasikül, seri: 1, no.l, İstanbul, 1943. İZ, Mahir, (1975), Yılların İzi, İrfan Yay., İstanbul. KILIÇ, Müzahir, (2012), “Tahirrü’l Mevlevi’nin ‘Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh Celaleddin Efendi Merhum’ Adlı Eseri”, Doğu Araştırmaları, sayı: 10. KISAKÜREK, Necip Fazıl, İstanbul. (1974), Son Devrin Din Mazlumları, Büyük Doğu Yay., KORKMAZ, Gülsüm Ezgi, (2004), “Surnamelerde 1582 Şenliği”, Bilkent Üniversitesi Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara. KUNT, İbrahim, (2003), “Tahir’ül Mevlevi’nin Farsça Divançesi ve Tercümesi (Tanıtım)”, Nüsha, yıl: III, sayı: 9. KURT, Songül Keçeci, (2012), “Osmanlı Devleti’nde Türklerin Açtığı Özel Mektepler”, Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, cilt:9, sayı:19, Hatay. KUT, Günay (Alpay), (1974), “Gazali’nin Mekke’den İstanbul’a Yolladığı Mektup ve Ona Yazılan Cevapları”, T.D.A.Y. Belleten, Ankara. LEVEND, Agah Sırrı, (1960), Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara. MAHFİL Dergisi, nr.18, Rebiülahir 1340 / Aralık 1921. MAHFİL Dergisi, nr.22-23, Cemadiülahire 1340 / Ocak-Şubat 1922. MAHFİL Dergisi, nr.26, 1340/1910 MAHFİL Dergisi, nr.35, 1341/1911 MAHFİL Dergisi, nr.36, 1341/1911 MAHFİL Dergisi, nr.15, 1339. MAHFİL Dergisi, nr.22, İstanbul, 1341 MAHFİL Dergisi, nr.27, 1341 MAHFİL Dergisi, nr.37, 1341 / 1911 MAHFİL Dergisi, nr.39, 1342/1912 MAHFİL Dergisi, nr.42, 1342 / 1912 MAHFİL Dergisi, nr.45, 1342/1912 MAHFİL Dergisi, nr.50, 1342/1912 MAHFİL Dergisi, nr.59, 1343/1913 MARDİN, Ebulula, (1966), Huzur Dersleri, c.II-lII, İsmail Akgün Matbaası, İstanbul. Mecmua-i Eşar, içindeki varaklar, vr.6a-7a MECMUA-İ MEDAYİH-İ HAZRETİ MEVLANA, (1898), çev. Vasıf, Alem Matbaası Ahmed İhsan ve Şürekası Matbaası İstanbul, (Tahir'ül Mevlevi'nin yazdığı önsöz). MEDRESE, nr.4, Receb 1331-27 Mayıs 1329 MEKTEPLİ, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93 MEKTEPLİ, 20 Haziran 1329, sayı: 6, 93-94. MEKTEPLİ, 10 Temmuz 1329, sayı: 8, 123 MESARA, Gülbün, (1992), “Medresetü’l Hattatin Yılları ve Ötesi”, Antik ve Dekor, sayı: 17, İstanbul. MEVLANA CELALEDDİN RUMİ, ( ), Mesnevî, tercüme ve şerheden Tahirü’l-Mevlevî, II. Baskı, Şamil Yayınevi, İstanbul. MOLLA CAMİ, (1968), Mir’at-ül Akaid, çev. Tahir’ül Mevlevi, Abdullah Işıklar Yay., İstanbul. NACİ, Muallim, (1308/1890), Esami, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul. NEVEVİ, Muhyiddin Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref, (2001), Riyâzü‟s-Sâlihîn, terc ve şerh: M. Yaşar Kandemir & İsmail Lütfi Çakan & Raşit Küçük, İstanbul. NUMANİ, Şeyh Şiblî, (1330), İntikadu Kitabi’t-Tarihi’t-Temeddüni’l-İslamî, Mısır. NURİ, Kaya, (1338), Mahfil Mecmuası Sahibi Tahir’ül Mevlevi, Erkan-ı Harb Binbaşısı Mehmed Emin Beylere Açık Mektub, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul. OKUMUŞ, Ejder, (2007), “Mevlana’da Din-Toplum İlişkileri”, Uluslararası Mevlana ve Mevlevilik Sempozyumu Bildirileri II, Şanlıurfa. OKUMUŞ, Osman, (2013), “Osmanlı Tarihinde Katledilen Şeyhülislamlar”, Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi, cilt: 5, no: 1. OYMAK, İskender, (2007), “Mevlana Düşüncesinde Hz. İsa ve Hıristiyanlık”, Uluslararası Mevlana ve Mevlevilik Sempozyumu Bildirileri-II, Şanlıurfa. ÖZDEMİR, H.Ahmet, (2005), “Tahir’ül Mevlevi ve Cengiz ve Hülagu Mezalimi”, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 11. PAKALIN, Mehmed Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c.I, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul. PEYAM-I SABAH Gazetesi, (1920), nr.597, 13 Zilkade 1338 - 30 Temmuz 1920. RAZİ, Fahreddin, (1988), Tefsir-i Kebir, çev.S.Yıldırım & L.Cebeci & S.Kılıç & C.S.Doğru, Akçağ Yay., Ankara. RUMİ, Mevlana Celaleddin, (1988), Mesnevî, çev. Veled İzbudak, çev.Abdulbaki Gölpınarlı, cilt: I, MEB Yayınları, İstanbul. RUMİ, Mevlana Celaleddin, (1992), Divan-ı Kebir, haz: Abdulbaki Gölpınarlı, Kültür Bakanlığı Yay., cilt: VII, Ankara. SALNAME-İ NEZARETİ MAARİFİ UMUMİYE, (1901), Yıl: 4, Matbaa-i Amire, İstanbul. SEBİLÜ’R-REŞAD, (1328), çev. Mehmet Akif, 1328, sayı: 5-187, cilt: 1-8, sayfa, 92 SÖYLEMEZ, Mehmet Mahfuz, (2008), “Klasik Dönem İslam Tarihçilerinin Tarih Anlayışı”, İslami İlimler Dergisi, yıl: 3, sayı:2. ŞEHRİSTANİ, Muhammed b. Abdülkerim, (1386/1976), el-Milel ve'n-Nihal, Tah. Muhammed Seyyid Geylani, Kahire. SON POSTA Gazetesi, nr.5637-1876, 22 Haziran 1951. SÜREYYA, Mehmed, (1308), Sicill-i Osmani, cilt: II. ŞAHİN, Muhammed, (1947), Mesnevi’nin Tenkidini Beğenmeyene Cevap, Güven Basımevi, İstanbul. ŞEHSUVAROĞLU, Bedi N., (1974), Eczacı Yarbay Nayzen Halil Can (1905-1973), Hüsnütabiat Matbaası, İstanbul. ŞENTÜRK, Atilla, (1991), Tahir’ül Mevlevi – Hayatı ve Eserleri, Nehir Yay., İstanbul. TAHİR, Bursalı Mehmet, (1903), Osmanlı Müellifleri. c.I, İstanbul. TAHİR, Bursalı Mehmet, (1972), Osmanlı Müellifleri, c.II, Meral Yay., İstanbul. Tahir’ül Mevlevi’ye Aid Bazı Evrak (II), Süleymaniye Kütüphanesi, F.S.Türkmen 181, vr.19 TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1315/1896), Tahir’ül Mevlevi, Mir’at-ı Hazret-i Mevlana, Cemal Efendi Matbaası, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1899), Mirat-i Hazret-i Mevlana, Tahir Dede Kütüphanesi Yay., İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1322/1904), Cengiz ve Hülagû Mezalimi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1325/1907), Tahir’ül Mevlevi, Dest-aviz-i Farsi-hanan, İstanbul. TAHİR-ÜL MEVLEVİ, (1908), Şeyh Celaleddin Efendi, Matbaa-yi Mekteb-i Sanayi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1327/1908), Şeyh Sadi’nin bir Sergüzeşti, Muslihiddin Sadi-i Şirazi, müt. Mehmed Tahir el-Mevlevi (Olgun), Asır Matbaası, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1326/1910), Yenikapı Mevlevihanesi Postnişi Şeyh Celaleddin Efendi Merhum, Mekteb-i Sanayi Matbaası, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1910), Tarih-i İslam Sahaifinden, Mekteb-i Sanayi Matbaası, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1329/1911), Tedrisat-ı Edebiyeden Nazım ve Eşkal-i Nazım, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1330/1912), “Şeyh Sadi’nin Acıklı Bir Mersiyesi ve Onu Yazdıran Fecayi”, Sebilürreşad Dergisi, cilt: XII, sayı: 295-297. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1331/1913), Medaris-i İslamiye Talebesine Tarih Hulasaları, Matbaa-yı Amedi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1332/1914), Cengiz ve Hülagu Mezalimi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1914), Teşebbüs-i Şahsi, Yeni Osmanlı Matbaası, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1339/1920), Hazret-i Peygamber ve Zamanı, Evkaf-ı İslamiyye Matbaası, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1922), Divan-ı Tahir’ül-Mevlevi, (1352/1922), çev. Atilla Şentürk, Üniversite Kütüphanesi. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1342/1923), İbadat-ı İslamiye Tarihçesinden: Hitabet-i Nebeviye, Mahfil Dergisi, sayı: 41, cilt: 4. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1926), Matbuat Alemindeki Hayatım. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, 22.10.931 tarihli memuriyet sicili. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1931), Başlangıcından Tanzimat Devrine Kadar Edebiyat Tarihimize Dair Manzum Bir Muhtıra, İttifak Matbaası, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1936), Fuzuli’ye Dair, Selamet Basımevi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1937), Şair Nev’i ve Suriye Kasidesi, Aydınlık Basımevi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1937), Mecmua-i Eşâr, Üniversite Kütüphanesi, İbnülemin Mahmud Kemal İnal Kitapları, T.293I içinde İbnülemin'e verilmiş biyografi varakları. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1938), Baki’ye Dair, Aydınlık Basımevi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1946), Mesnevi’nin Eski ve Yeni Muterizleri, Tecelli Matbaası, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1946), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, Işık Basımevi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1947), Mesnevi’nin Yeni Muterizine İkinci Cevap, Rıza Koşkun Basımevi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ (Tahir Olgun), (1949), Mesnevi Dersleri, cüz. 1, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1949), Germiyanlı Şeyhi Harname’si, Yeşil Giresun Matbaası, Giresun. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1951), Divan Edebiyatı Istılahları, İslam Yolu, 1951; İSAM Ktp., nr.9153. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1963), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, Abdullah Işıklar Kitabevi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1971), Hazret-i Peygamber’in Hayatı, Abdullah Işıklar Kitabevi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1973), Tahir’ül Mevlevi: Edebiyat Lugati, haz. Kemal Edip Kürkçüoğlu, Enderun Kitabevi, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1973), Edebiyat Lugatı, Enderun Yay., İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ (Tahir Olgun) & SERT, Abdullah, (1974), Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, Bahar Yay., İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1974), Müslümanlığın Medeniyete Hizmetleri, sdl. Abdullah Sert, Bahar Yay., İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1991), Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, Nehir Yay., İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1992), Matbuat Alemindeki Hayatım ve İstiklal Mahkemeleri, haz. Sadık Albayrak, Nehir Yay., İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1995), Çilehane Mektupları, haz. C.Kurnaz & G.Erişen, Akçağ yay., Ankara, 1995 TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1995), Edebi Mektuplar, Akçağ Yay., İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (1998), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, Akçağ Yay., Ankara. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2003), Tahir’ül Mevlevi, Farsça Divançe ve Tercümesi, haz. Yusuf Öz, Yakup Şafak, Konya Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Konya. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2005), Müslümanlıkta İbadet Tarihi, İhvan Neşriyat, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2007), Hind Masalları, I-II, İstanbul, 1337-1338; Tahir’ül Mevlevi, Masal Masal İçinde, Kaknüs Yay., İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2008), Mir’at-ı Hazret-i Mevlana, haz. Mehmet Veysi Dörtbudak, Rumi Yay., Konya. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2008), Şair Anıtları, haz. Mehmet Atalay, Çantay Kitap Kırtasiye, İstanbul. TAHİR’ÜL MEVLEVİ, (2009), Hz. Peygamber ve Zamanı, Erguvan Yay., İstanbul. TEMİZEL, Ali, (2006), “Nisabü’l-Mevlevi Tercümesi”, Nüsha, yıl: VI, sayı: 20. TEMİZEL, Ali, (2009), Mevlana – Çevresindekiler, Mevlevilik ve Eserleriyle İlgili Eski Harfli Türkçe Eserler, S.Ü.Mevlana Araştırma ve Uygulama Merkezi Yay., no: 4, Konya. TUNAYA, Tarık Zafer, (1952), Türkiye'de Siyasi Partiler 1859-1952, Doğan Kardeş Matbaası, İstanbul. TÜMER, Günay, (1986), Biruni'ye Göre Dinler ve İslam Dini, DİB Yayınları, Ankara. UYGUR, Abdusselam & ÇELİKKOL, Yaşar, (2005), “İlk Çağlardan M.400 Yılına Kadar Mekke’nin Etnik Yapısı-II”, Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt: VII, sayı: II, Diyarbakır. ÜNAL, Yenal, (2010), “Türkiye’de Tarihçilik, Tarihçiliğin Gelişimi (15-20. yy) ve Türk-Batı Tarihçiliğine Örnek İki Kitabın Karşılaştırmalı Analizi”, Kelam Araştırmaları, 8: 2. VAKİT Gazetesi, nr.12114-1362, 23 Haziran 1951. VASSAF, Hüseyin, (1901), Sefıne-i Evliya, 1318/1901, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul. VASSAF, Hüseyin, (1913), Esadname, 1339/1913, Süleymaniye Kütüphanesi, İstanbul. YENİ SABAH Gazetesi, nr.5085, 22 Haziran 1951. YILDIRIM, Ali, (2014), “Fuzuli’nin Beng ü Bade Mesnevisi ve Bade Sembolü”, F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi, cilt: 14, Elazığ. ZEYDAN, Corci, (2004), İslam Uygarlıkları Tarihi, çev. Necdet Gök, İletişim Yay., İstanbul. İnternet Adresleri: www.diledebiyat.net (e.t.15.12.2013). Mevlevilik İslamiyeti en Naif Yaşama Biçimidir, http://www.netpano.com/mevlevilikislamiyeti-en-naif-yasama-bicimidir/ e.t.19.01.14 Molla Cami, Mir’at-ül Akaid, çev.Abdurrahman Hulusi, İstanbul, 1277/1861 http://babel.hathitrust.org/cgi/pt?id=njp.32101077095782;view=1up;seq=5 e.t.31.12.13 Ortadoğu tarihinde sınıflaşmaya karşı ilk büyük halk hareketi Mezdek İsyanı http://www.bilimvegelecek.com.tr/?goster=1590 e.t.19.01.14 Sebilürreşad, http://tr.wikipedia.org/wiki/Sebilürreşad e.t. 03.01.2014 Tahir’ül Mevlevi, http://www.cevaplar.org/index.php?content_view=4130&ctgr_id=98 e.t. 22.01.14 Tahir’ül Mevlevi – (1877-1951) Edebiyat tarihçisi, Yazar ve Şair, 2012, 3. http://www.liseedebiyat.com/index.php/byografler/213-cumhuryet-doenem/2123tahirulmevlevi.pdf e.t.30.12.2013 Tahir’ül Mevlevi http://www.mevlevider.net/default.aspx?mi=251 e.t. 2.1.14 Tahir’ül Mevlevi, Hayatı ve Eserleri, http://www.semazen.net/sp.php?id=186 e.t.18.01.14 Tahir’ül Mevlevi – Şair Ali İffet Merhum Hakkında http://farsedebiyati.blogspot.com/2009/05/sair-ali-iffet-merhum-hakkinda.html e.t.03.01.2014 Tahir’ül Mevlevi, “Mesnevi’nin İlk 18 Beytinin Şerhi”, http://www.semazen.net/sp.php?id=325 e.t. 03.01.14 Mahfil / Sırat-ı Müstakim → Sebilür Reşad / Beyanülhak Makaleler http://ktp.isam.org.tr/makaleosm/recordlist.php?-skip=0&-max=10&YazarEmekci=Tahir EKLER