FİNANSAL SERBESTLEŞME SONRASINDA LATİN AMERİKA

advertisement
FİNANSAL SERBESTLEŞME SONRASINDA LATİN AMERİKA, MEKSİKA,
GÜNEYDOĞU ASYA VE TÜRKİYE’DE YAŞANAN KRİZLER, NEDENLERİ VE
UYGULANAN IMF TİPİ İSTİKRAR PROGRAMLARININ SONUÇLARI
Canan SANCAR*
Özet
1980’li yıllardan günümüze gelinceye kadar az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin çoğu
ekonomik kriz sarmalı içine girmiştir. Ekonomik kriz kavramıyla birlikte anılan ve IMF
tarafından sunulan istikrar programları ve bunların ne ölçüde başarılı olduğu önemli bir
tartışma konusu olmuştur.
Dünya genelinde yaşanan krizler özellikle 1980 sonrası ekonomik büyümeyi sağlamak için
gerçekleştirilen finansal serbestleşme hareketleriyle başlamıştır. IMF, ortodoks ve heteredoks
nitelikli istikrar programlarını ve döviz kuru çapasını, ülkelerin ekonomik ve sosyal yapıları
arasında herhangi bir ayrım yapmadan uyguladığı için çoğu kez başarısızlığa uğramıştır.
Bu makalede 1980 sonrası Latin Amerika, 1994’ te Meksika, 1997’de Güney Doğu Asya ve
finansal serbestleşmesini 1990 da tamamlayan Türkiye’de bu tarihten sonra yaşanan finansal
krizler, krizden çıkış için uygulanan IMF tipi ortodoks ve heteredoks istikrar programları ve
sonuçları incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Finansal Kriz, Finansal Serbestleşme, Gelişmekte Olan Ülkeler, Ortodoks
ve Heteredoks İstikrar Programları.
Abstract
Starting from 1980s up to day, many underdeveloped and developing countries have gone into the
swirl of financial crisis. Stabilization programs, provided by IMF and often remembered with the
financial crisis terms, and how successful they are have always been an important matter of
discussion.
World wide financial crises started with the financial liberation movements carried out in order to
obtain economic growth after 1980s. Since IMF applies orthodox and heterodox qualified stabilization
programs as well as nominal anchor without making any distinction between economic and social
structures of countries, it fails many times.
Latin America after 1980, Mexico in 1994, South East Asia in 1997 and financial crises emerged in
Turkey after it completed its financial liberation in 1990 as well as IMF type orthodox and heterodox
stabilization programs which were used to end the crises and results were studied in this article.
Keywords: Financial Crises, Financial Liberation, Developing Countries, Orthodox and Heterodox
Stabilization Programs.
*Öğr. Gör.İnönü Üniversitesi Sos. Bil. Enstitüsü Doktora Öğrencisi, canansancar@gumushane.edu.tr.
1
1.Giriş
Gelişmekte olan ülkelerde yaşanan krizler temelde yüksek veya kronik enflasyon, dış ticaret
açıkları, artan dış borçlar ve bütçe açıkları gibi finansal ve reel kemsinde yaşanan
dengesizliklere dayanmaktadır. Ekonomik kriz yaşayan ülkelerde krizin atlatılması ve
ekonominin yeniden dengeye getirilmesi sürecinde uygulanan IMF tipi istikrar programları
içerdikleri politikaların özelliklerine göre farklılaşmaktadır. Bu programlar ortodoks ve
heteredoks istikrar politikalarından oluşmaktadır.
Sıkı para ve maliye politikası, fiyat ve ücret kontrolleri, sermaye hareketlerinin
serbestleştirilmesi, faizlerin serbest bırakılması, kamusal malların fiyatlarının yükseltilmesi,
özelleştirme programları, döviz kuru çapası IMF destekli istikrar programlarının ortak
özelliklerini oluşturmaktadır.
Bu tür politikalar uygulanmaya konulduğunda istikrar programını uygulayan ülkeye yabancı
sermaye girişi hızlanmakta, faiz oranları ve enflasyon düşme sürecine girmekte, artan ithalat
ve tüketimin de etkisiyle ekonomik büyüme oranları yükselmektedir.
Ancak belirli bir dönemin sonunda enflasyon hedeflemesi tutturulamamakta ve ulusal paralar
aşırı değerlendiğinden önceki döneme göre ucuzlayan ithalat artmakta, ihracat azalmakta ve
dış ticaret dengesi bozulmaktadır. Bu süreç, yerli ve yabancı yatırımcıların kur ayarlaması
beklentilerini olumsuz etkilemekte ve gerek yerli gerekse yabancı sermaye finansal sistemden
çekilmekte ya da ülkeden kaçmaktadır.
Bu makalenin amacı 1980 sonrasında Latin Amerika ülkelerinden başlayarak Meksika,
Güney Doğu Asya ve Türkiye’de yaşanan krizler, krizlerin nedenleri, IMF’nin kriz yönetimi
ve önerdiği programların başarısını değerlendirmektir.
Çalışmanın birinci bölümünde yer alan giriş kısmından sonra ikinci bölümde IMF tipi istikrar
programları (ortodoks ve heteredoks) teorik olarak incelenecektir. Üçüncü bölümde ise
1980’li yıllarda Latin Amerika ülkelerinde, Meksika (1994), Güney Doğu Asya (1997) ve
Türkiye’de (1994.1998.2000 Kasım ve 201 Şubat) yaşanan krizlerin nedenlerini ve IMF’nin
uyguladığı ortodoks ve heteredoks istikrar programları ile ilişkisi incelenmiştir. Enson
bölümde ise ülke bazında IMF tipi istikrar programlarının bulguları değerlendirilmiş ve
önerilere yer verilmiştir.
2. IMF Tipi (Ortodoks ve Heteredoks) İstikrar Programları
2.1. Ortodoks Programlar ve Araçları
Ortodoks istikrar politikaları, Monetarist (Parasalcı) ve Neo- Klasik görüşlerin oluşturduğu bir
ekonomik modele dayanır (Şahinkaya, 1993: 19). Ortodoks modelin en önemli teşhisi;
enflasyon ve ödemeler dengesi güçlüklerinin az gelişmiş ülkelerin yapısal özelliklerinden
değil talep fazlasından kaynaklandığını ileri sürmek olmuştur (Dornbusch,1992: 9). Ortodoks
istikrar politikalarının; ödemeler dengesini düzeltmek ve enflasyonu aşağılara çekmek gibi iki
ana amacı bulunmaktadır. Ortodoks modelde enflasyon ve ödemeler dengesi açıklarının esas
nedenleri üç faktörde toplanır (Türel, 1993: 191):
 Para arzındaki hızlı artışlar,
 Aşırı değerlenmiş döviz kuru,
 Kamu kesiminin kaynak-harcama açıklarıdır.
2
Programın içerdiği politikalar talep yönlü ve arz yönlü politikalar olmak üzere iki grup altında
incelenebilir. Önemli olan nokta istikrarın talebi kısarak mı yoksa arzı genişleterek mi
sağlanacağıdır. Arz yönlü politikalar nihai mal ve hizmet miktarını artırmayı hedeflerken,
talep yönlü politikalar para arzının daraltılması, kamu harcamalarının kısılması ve kamu
gelirlerinin artırılmasına yönelik sıkı para ve maliye politikalarından oluşur.
Khan ve Diğerlerine(1982) göre, kesin bir çizgiyle asla ayrılmamakla birlikte, arz ve talep
yönlü politikalar arasındaki en önemli fark, arz yönlü politikaların çoğunlukla mikro
ekonomik özellikler taşıması ve sektörel öncelikleri dikkate alması, talep yönlü politikaların
ise makroekonomik karaktere sahip olmasıdır. Ayrıca arz yönlü politikaların talep yönlü
politikalara göre daha uzun uygulama sürecine ihtiyacı vardır. Bu politikalar birbirlerini
tamamlayıcı niteliktedir. Bir politika demetinin yarattığı olumsuz etkiler diğer bir politika
demeti ile azaltılabilmektedir. Örneğin, talep politikalarının üretim ve işsizlik üzerinde
yarattığı deflasyonist etkiler, arz yönlü politikalar ile azaltılıp desteklenebilir (Khan ve
Diğerleri, 1982:713).
Ortodoks istikrar politikalarında ödemeler dengesini düzeltmek ve enflasyonu düşürmek
amaçlarını gerçekleştirebilmek için genellikle şu araçlar kullanılmaktadır(Parasız, 2002: 134):
 Para arzının kontrolü (Sıkı Para Politikası)
 Kamu açıklarının azaltılması



Döviz kurunun devalüasyonu
Fiyatların serbest bırakılması
Sübvansiyonların kaldırılması
Ortodoks programlar yukarıda sıralanan beş politika bileşiminden oluşmakta hem reel ve hem
de parasal dengenin kurulmasını içeren makro dengenin kurulmasını hedeflemektedirler.
Parasal denge genel fiyat istikrarını (mal ve hizmet fiyatları, ücret, kur vs.) içerdiği için, reel
dengenin dışında fiyat dengesinin de kurulması çok önemlidir.
Ortodoks programlar bütçe açıklarını giderilmesi ve reel değişkenleri dengelemesinde olumlu
etkiler yarattıkları gerekçesiyle uluslararası kuruluşlarca genel kabul görmektedir. Ancak
fiyatlar (ücret, kur, faiz, fiyat) arasındaki genel dengenin kurulmasında başarıları
tartışılmaktadır. Bu noktada ise ücret ve fiyat kontrollerini içeren heteredoks istikrar
politikaları devreye girmektedir.
2.2. Heterodoks Programlar ve Araçları
Kiguel ve Diğerlerine göre(1992), heterodoks istikrar programları, ortodoks programın sıkı
para, maliye ve sabit kur politikaları ile geçici fiyat ve ücret kontrolleri, bütçe açıklarının
kapatılması amacıyla kamu kesiminin disipline sokulması ve parasal reform uygulamalarını
içerir. En tipik biçimi fiyatların dondurulması olan bu kontroller, yüksek enflasyonu hızlı bir
şekilde aşağı çekmek ve işsizlik maliyetlerinin azaltılması için kullanılan araçlardır. Amaçlara
ulaşıldıkça bu kontroller kademeli olarak kaldırılır ve politikalara ortodoks yöntemlerle
devam edilir. Heteredoks istikrar programlar;
1. Hiperenflasyonu kısa sürede durdurmayı amaçlayan fiyat ve ücretlerin dondurulması,
2. Sabit döviz kuru,
3. Bütçe açıklarını ortadan kaldırmayı amaçlayan mali disiplin ve bunlara yardımcı bir unsur
olarak parasal reformlardan oluşur, (Kiguel ve Diğerleri, 1992c: 36);
3
Heteredoks şok olarakta adlandırılan programların uygulanmasında sıkı para ve maliye
politikalarını içeren geleneksel ortodoks programlardan farklı olarak fiyat ve ücret kontrolleri
yanında gelirler politikalarıyla, enflasyonist bekleyişlerin kırılabilmesi için program çapası
olarak döviz kuru, faiz oranı, para arzı, banka kredileri ve ücretler seçilebilir.
Bruno ve Diğerlerine göre (1998), heteredoks programların, ücret ve fiyatlar üzerindeki bu
baskısının ekonomide arz yetersizliğinin ve suni piyasaların oluşmasına neden olduğu
gerekçesiyle eleştirilmektedir. Bu programların öngördüğü fiyat kontrol sisteminin ekonomide
kaynak tahsis fonksiyonunu etkin bir şekilde yerine getirmesine engel olduğu iddia
edilmektedir (Bruno ve Diğerleri,1998: 5).
Fiyatlar arasındaki dengesizliğin giderilmesinde etkileri tartışılmaz olan heterodoks
programlar 1980’li yılların ortalarına kadar tek başlarına uygulanmış, fakat tek başlarına
uygulandığında kalıcı başarı sağlanamadığı için, daha sonraki yıllarda reel dengelerin
kurulması ve mali disiplinin sağlanmasında etkili olan ortodoks programla birlikte
uygulanmışlardır.
Kiguel ve Diğerlerine göre(1992), heterodoks programların uygulanması ancak sınırlı
durumlarda tavsiye edilmektedir. Örneğin, Costa Rica ve Filipinlerde olduğu gibi enflasyonun
herhangi bir şok sonrası aniden yükseldiği hiperenflasyon ülkelerinde şok politikalar iyi fikir
değildir. Çünkü enflasyona geçici gözüyle bakılır. Enflasyonist beklentiler yoktur. Heterodoks
programlar ancak “inertia”nın yüksek kronik enflasyonun yaşandığı ülkelerinde uygulanabilir
ve yararlı olabilirler (Kiguel ve Diğerleri 1992c:53).
2.3. Ortodoks ve Heterodoks Politikaların Karşılaştırılması
Ortodoks programlarla ödemeler dengesinde iyileşme ve para arzını kontrol altına alarak
enflasyonu düşürmeyi hedeflerken heteredoks programlar şok bir tedaviyle enflasyonun hızlı
bir şekilde düşürülmesini amaçlar. Solimano ve Diğerlerine’göre (1990), iki program
arasındaki temel farklıklıları şu şekilde sıralanabilir (Solimano ve Diğerleri 1990: 181);
a) Heterodoks programlarda ücret ve fiyat kontrolleri gibi geçici gelir politikalarına yer
verilmektedir. Bundan, işsizliği artırmadan ve üretimde yüksek maliyetlere yol açmadan,
enflasyonda hızlı bir düşüşün gerçekleştirilmesine yardımcı olmak amacı güdülmektedir.
Fakat bu politika, enflasyona karşı kademeli olarak yavaşlatıcı bir etki yaratmak amacıyla
uygulamaya konulması yerine, şok tedavi (soğuk hindi modeli) şeklinde uygulanmıştır.
Çünkü ekonomideki sorunlar, kronik yüksek enflasyondan, hiperenflasyona doğru kaymaya
başladığı zaman, ortodoks istikrar programının kademeli olarak uygulanması başarısız
sonuçlar meydana getirmektedir.
b) Geleneksel (ortodoks) programların enflasyona karşı uygulanması, tamamıyla kademeli
olarak yapılmış ve daha uzun bir süreye yayılarak gerçekleştirilmiştir. Heterodoks programlar
uzun vadeli olarak uygulanabilirliği mümkün olan programlar değildir. Katı tutum nedeniyle,
bu programın uygulamalarının uzun süreli olması, toplumsal infiallere sebep olabilir.
Dolayısıyla, heterodoks programların uygulanmaya başladığı tarihten bir süre sonra
(ekonominin gidişatına göre 3 ay ile 6 ay gibi) ortodoks programlara geçilmelidir. Bu
programlar hiç bir ülkede Ortodoks programlardan bağımsız olarak uygulanamamışlardır. Şok
programlar, fiskal ve para fiskal araçlar yoluyla, talep üzerinde yoğunlaşan programları da
kapsayan, geniş bir politika kombinasyonuyla uygulamaya konulabilmiştir.
4
c) İki program arasındaki bir diğer farklılıkta, performans yönünden ortaya çıkmaktadır.
Ortodoks programlar, daraltıcı etkileri nedeniyle GSMH’nın büyümesi üzerinde bir baskı
oluşturarak ekonomide durgunluğa yol açarlar. Buna karşılık, heterodoks programlar yüksek
büyüme hızı ve en azından işsizlik açısından uygulamanın başlangıç aşamasında daha
etkindir. Nitekim Enflasyonun % 500’lere çıktığı İsrail ve Meksika gibi ülkelerde fiyat
artışları yıllık olarak % 20 gibi düşük seviyelerde tutulurken, işsizliğin de nispeten
kabullenilebilir bir seviyede seyrettiği görülmüştür. Bu ise, gelişmekte olan ülkelerde
heterodoks programların tercih edilmesinin en önemli nedenlerinden biridir.
d) Politikalar açısından bakarsak, ortodoks istikrar programları, sıkı para politikası
kullanmakta ve kamu açıklarının büyük ölçüde azaltılmasını ya da tamamen ortadan
kaldırılmasını öngörmektedir. Buna karşılık heterodoks istikrar politikaları sıkı maliye
politikalarını hedeflemekte, ancak özellikle ikinci safhada daha genişletici para politikalarına
ağırlık vermektedir. Bununla birlikte heterodoks programın ikinci aşamasında ekonomik
birimler, birinci aşamada enflasyonun durdurulduğu varsayılarak, paradan kaçışı
durdurabilirler
e) Heterodoks istikrar programları uygulanmaya başladıkları ilk aşamada ortodoks istikrar
programlarına göre daha büyük büyüme oranı ve daha az işsizlik yaratırlar. Bu sonucun
ortaya çıkmasında gelirler politikasının desteği rol oynamaktadır. Gelirler politikasının
desteği ile yurtiçi talebin canlılığı korunur. Bu doğrultuda ekonomik büyümeye önem veren
gelişmekte olan ülkeler, istikrarlı bir ekonomiye kavuşmak için heterodoks istikrar
rogramlarını tercih etmektedirler.
Yukarıda belirtildiği şekliyle, gelir dağılımındaki aşırı dengesizlikler ülkeler açısından
ekonomik istikrarsızlığın önemli bir belirtisidir. Bu nedenle, uygulanan istikrar
programlarının gelir dağılımına duyarlılığı, ilgili istikrar modelinin başarısı açısından son
derece önemlidir. Bu amaç doğrultusunda, ortodoks ve heterodoks programların her ikisi de
teoride bu yönde herhangi bir önlem içermemektedir. Ancak heterodoks programların
uygulanmasında bu tür amaçların gözetildiği görülmektedir.
3.Latin Amerika, Meksika, Güney Doğu Asya, Türkiye krizleri ve IMF Tipi İstikrar
Programlarının Uygulama Sonuçları
3.1. Latin Amerika Krizi
Latin Amerika Ülkeleri, 1980’lerden sonra piyasa ekonomilerinde istikrar sağlayabilmek için
ekonomik serbestleşmeyi hedeflemiştirler. Ancak sürecinin sonunda piyasa ekonomilerindeki
eksiklikler sebebiyle kriz yaşamıştırlar.
1980’li yıllarda Latin Amerika ülkelerinden Bolivya, Dominik Cumhuriyeti, Ekvator,
Nikaragua, Peru ve Venezüella’da faiz oranlarının kontrol edilmesi, kredi tesisinin devlet
tarafından yapılması, menkul kıymet borsalarının ve yeni mali kurumların kurulmasının
engellenmesi, sermaye hareketlerine sınır getirilmesi şeklinde uygulanan finansal baskı
politikaları hissedilir derecede ağırdı. Arjantin, Brezilya, Şili ve Uruguay gibi ülkelerde ise
bankacılık sistemi ağır sorunlar ihtiva ediyordu.
Edwards ve Diğerlerine göre (1995), Latin Amerika ülkelerinde reform öncesi dönemde
görülen en önemli problemlerden birisi mali sistem üzerinde etkin bir denetim mekanizması
5
olmamasıdır. Bankaların kredi portföyleri hakkında yeterli bilgi verme zorunluluğunun
minimum düzeyde olması ya da hiç olmaması, yerli ya da yabancı bağımsız denetleme
kurumlarınca bankaların denetlenmemesi, mevduata verilen garantiler nedeniyle bazı holding
bankalarının topladıkları kredileri kendi bünyelerindeki şirketlere usulsüzce aktarmaları,
şüpheli alacak karşılıklarının düşük olması ve benzeri nedenler yüzünden verimsiz kredilerin
oranı yükselmiştir. 1982 yılındaki borç kriziyle birlikte verimsiz kredilerin oranı bankaların
toplam portföyünün % 20’sine ulaşmıştır Finansal sektörünün büyüklüğünü ölçen para arzının
(M2) /GSYH’ya oranı, 1980 öncesinde %40’ların altında seyretmiştir. Gelişmiş ülkelerinkiyle
karşılaştırıldığında bu oran oldukça düşüktür (Edwards ve Diğerleri,1995:207).
Arjantin, Kolombiya, Şili borç krizi finansal sektörleri derinden etkilemiş ve bu ülkelerde
bankalar devlet tarafından satın alınarak ya tasfiye edilmiş ya da özel sektöre devredilmiştir.
Bolivya’da 1981’de % 29, 1982’de %133, 1983’te %269 olarak gerçekleşen ve giderek büyük
bir hız kazanan enflasyon, 1984 yılında % 1281, 1985 yılında %20.000 seviyelerine
çıkmıştır. Latin Amerika ülkelerinde tüm finansal önlemlere rağmen kriz 1986 yılına kadar
sürmüştür.
Latin Amerika ülkeleri hiperenflasyonla mücadele ve devasa bütçe açıklarını kapatmak için
farklı bileşimlerde finansal reformlar uygulamışlardır. Finansal reformlar kredi tahsis
politikalarının terk edilmesi, mevduat munzam karşılıklarının düşürülerek bütün finansal
kesim için uyumlu hale getirilmesi, faiz oranlarının ve sermaye hareketlerinin serbest
bırakılması şeklinde gerçekleştirilmiştir. Enflasyonu düşürmek için döviz kurundaki
değişmeleri önceden gösteren takvimler çıkarılmıştır. Bu ülkelerde uygulanan programlarla
sermaye hareketlerini serbestleştirerek ulusal faiz oranlarının uluslararası oranlara
yaklaştıracaklarını ve bu suretle enflasyonun ve faiz oranlarının düşürüleceğini
hesaplamışlardır.
Tablo–1. Latin Amerika Ülkelerinde Kişi Başına GSYH Değişmeler% (1982-1990)
Ülkeler
Arjantin
1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989 1990 82-90
-7.2 1.1
0.9
-5.9 4.4
0.5
-4.4 -6.7 -2.5 -19.8
Brezilya
-1.6
-5.6
2.8
6.1
5.2
1.5
2.4
0.9
-7.0
-0.1
Şili
-2.2
4.3
0.7
3.6
3.7
5.3
6.7
0.3
7.9
Kolombiya
14.5
-1.1
-0.2
1.7
1.7
4.9
3.7
5.3
6.7
0.3
7.9
Peru
-2.3
2.1
-0.3
6.2
4.6
-4.2
-1.0
3.1
-5.0
1.3
-22.1
1.3
1.3
0.7
-1.5
12.4
10.8
-1.0
-32.1
-4.0
10.9
2.1
-5.9
Venezüella
14.1
-8.1
-2.9
-10.7
Latin
-3.5 -5.0 1.2
Amerika
Kaynak: Ramirez, 1993: 1017
Finansal reformların uygulandığı dönemde (bkz. tablo-1) kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla
1982’de - % 3,5, 1983’te %5, 1990’da - %2,9 azalmıştır ve bu oran 82-90 ortalaması
alındığında - %10,7 olarak belirlenmektedir.
6
IMF tarafından Latin Amerika ülkelerinde 1980’li yılların ortalarına kadar tek başına
uygulanan heteredoks programlar başarısız olmuş daha sonraki yıllarda geleneksel ortodoks
programlarla birlikte uygulanmıştır. 1980’li yılların ortalarından başlayarak 1990‘lı yıllara
kadar süren dönemde Latin Amerika ülkeleri finansal sistemlerini denetim altına almak ve
yatırımların verimliliğini artırmak amacıyla bir dizi mali reformlar yapmışlardır.
Finansal reformlar uygulamaları sonucunda ulusal ve uluslararası faiz oranları arasındaki fark
artmış, sermaye girişi hızlanmış, ulusal paraları aşırı ölçüde değerlenmiş, ithalat artarken
ihracat olumsuz yönde etkilenmiş, enflasyon beklenenden fazla çıkmış ve tüm bunlar büyük
bir parasal genişlemeye ve ulusal talepte artışa neden olmuştur. Mevduata verilen garantiler
nedeniyle bankalar yurt dışına dolar cinsinden aldıkları kredileri yurt içinde yüksek faiz
oranları ile müşterilerine kredi olarak vermişlerdir. Ancak, ulusal para cinsinden büyük karlar
elde eden bankaların döviz cinsinden borçları artmıştır. Latin Amerika ülkelerinde yapılan
finansal reformlar en çok menkul kıymetler borsasını olumlu olarak etkilemiştir.
Tablo–2:Latin Amerika Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması
Latin Amerika Ülkeleri
Kriz Yılı
Kriz Nedenleri
Uygulanan İstikrar
Programları
Değerlendirme
Arjantin
Austral Planı
1985
HeteredoksOrtodoks
Başarısız
Konvertibilite Planı
1991
Kısa Vadeli Dış Borçlardaki
Artış
Hiperenflasyon
Para ve Banka Krizleri,
Hiperenflasyon
Ortodoks
Başarılı
Brezilya
Brezilya planı
1981–1984
Ortodoks
Başarısız
Cruzado Planı
1986
Heteredoks
Başarısız
Collor I planı
1990
Heteredoks
Başarısız
Collor II planı
1991
Heteredoks
Başarısız
Real Planı
Brezilya Planı
1994
1995
Hiperenflasyon,
Dış Ticaret Açığı
Finansal Kriz,
Yüksek enflasyon
Hiperenflasyon,
Banka krizleri
Hiperenflasyon,
Politik İstikrarsızlık
Hiperenflasyon
Dış Ticaret Açığı
1994 Meksika Krizi
Ortodoks
Ortodoks
Başarısız
Başarısız
1985
Hiperenflasyon
Ortodoks
Başarılı
1982
Dış Ticaret Açığı
Ortodoks
Başarılı
Bolivya
Bolivya
Şili
Şili
Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Latin Amerika ülkeleri 1980 ve 1990’lı yıllar boyunca IMF tipi istikrar programları
uygulamış (bkz. tablo-2), 1990’lı yıllarda makro ekonomik göstergelerinde olumlu değişmeler
olmuştur. Ancak istikrar programları uygulandıktan sonra 1980 öncesinde kaydedilen
ortalama yıllık %5 olan büyüme oranına ulaşılamamıştır.
Latin Amerika ülkelerinde 1990’larda uygulanan istikrar programları, sıkı para ve maliye
politikalarını yanında devletin ekonomik faaliyetlerinin azaltılması ve dünya ekonomisiyle
entegrasyona yönelik dışa açık ihracat odaklı büyüme modeli ve finansal reformlarla ortodoks
istikrar programları temeline oturtulmuştur. Bu dönemde makroekonomik dengelerin
7
düzelmeye başlamış ve enflasyon oranı önceki dönemlere göre nispeten düşmüştür. Ancak,
Latin Amerika ülkeleri 1990’larda büyük ölçüde dış finansmana bağımlı hale gelmiştir.
Arjantin’de konvertibilite planı (bkz. tablo-2) çerçevesinde uygulanan ortodoks programlar
başarılı olmuş ancak 1997’de Güney Doğu Asya, 1998’de Rusya ve 1999’da da dış ticaretinin
%30’unu yaptığı Brezilyanın ödemeler dengesi problemi yaşamasından etkilenerek tekrar
eden bir kriz sarmalı içerisine girmiştir.
Brezilya 1985’te %380’lere varan enflasyon oranlarını düşürmek için heteredoks şok
tedbirlerini içeren Cruzado Planını uygulamaya koymuş ve ulusal para birimini sabit bir kura
bağlamıştır. Ücret ve fiyat kontrollerini de içeren heteredoks uygulamalar ortodoks
uygulamalarla desteklenmediği için ekonomisi durma noktasına gelmiştir. 1988-90
döneminde enflasyonun %1500 olacağı beklentisi ile Brezilya hükümeti gelirler politikası,
ücret ve fiyatları dondurulmasını içeren heteredoks programlarını içeren Collor I Planını
uygulamıştır.
Başlangıçta reel değişkenler olumlu yönde etkilenmiş ancak döviz kazanmayan ihracat ve
sermaye kaçışı nedeniyle tekrar bir finansal kriz ortamı oluşmuştur. 1993’te %2700’lere varan
enflasyonu düşürmek için IMF destekli ve ortodoks özellikli istikrar programı devreye
girmiştir. Real planı ile finansal serbestleşmeye gidilmiş yabancı sermaye kaçışı tersine
çevrilmiş ancak ulusal paranın değer kazanmasıyla birlikte artan ithalat ve ödemeler
bilançosundaki dengesizlik mali sistemde etkinlik sağlanamadığı için de başarısızlıkla
sonuçlanmıştır. Brezilya 1995’te krizi önlemek amacıyla sıkı para ve maliye politikalarını
içeren ortodoks programları uygulamıştır. Ancak bu programda borç yükü sürekli artan
Brezilya ekonomisini 1997 Güney Doğu Asya krizinin olumsuz etkileri yüzünden yeni bir
krizden kurtaramamış dolayısıyla başarısız olmuştur. 1998’de tekrar ortodoks uygulamalara
başlanmıştır.
Şili 19982–1985 döneminde uyguladığı ortodoks istikrar programları sonucu 1986-1989
döneminde Şili ekonomisi % 6 üzerinde büyüme tirendi yakalamış ve enflasyonu %20’nin
altında tutmayı başarmıştır. Bolivya uyguladığı ortodoks istikrar programları ile 1985 yılında
yıllık %60 bin olan hiperenflanyon oranlarını kısa sürede aşağı çekmeyi başarmıştır.
3.2.Meksika (Tekila) Krizi
1990’ların başında, Meksika ekonomisi sağlıklı görünmekteydi. 1982 borç krizi ve 1986
petrol fiyatlarının düşüşüyle ekonomiyi düzensizleştiren 1980’lerin “kayıp on yılı” sonrasında
yeniden büyümekteydi. Üstelik enflasyon büyük derecede azaltılmıştı, yabancı yatırımcılar
ülkeye para akıtmaktaydı ve merkez bankası rezervlerinde milyarlarca dolar biriktirmişti. Bu
olumlu gelişmelerin nedenlerinin başında, Meksika’nın en büyük ticari ortağı ile yapılacak
olan Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması vasıtasıyla ticari engelleri kaldırma teklifi
yatıyordu. Sonunda, antlaşma 1994 yılının başında yürürlüğe girdi. 1980’lerin zor zamanları
tarih olmuş gibi görünüyordu. Ancak, NAFTA’nın yürürlüğe girmesinden daha 12 ay geçmeden,
Meksika ekonomik bir felaket ile yüz yüze geldi. 20 Aralık 1994 tarihinde Meksika hükümeti pesonun
değerini düşürdü. Peso’nun değerinin yarıya düşmesini takip eden finansal kriz enflasyonu
uçurdu ve Meksika’da ciddi bir resesyonun başlangıcını yaptı (Whitt, 1996:1).
Latin Amerika ülkelerinde 1980 ve 1990’lı yıllarda yaşanan krizlerden farklı olarak 19941995 yıllarında yaşanan Meksika krizi makro ekonomik dengelerin oldukça iyi gittiği bir
ortamda gerçekleşmiştir. 1990’lı yıllarda yaşanan olumlu konjonktürün etkisiyle Meksika’ya
8
akan sermaye yatırımlarının, değerlenmiş kur, ödemeler bilançosu dengesizliği ve yerli
tasarrufların azalması nedeniyle geriye dönmesinden kaynaklanmıştır. Yani Meksika’da kriz
ortamı oluşurken ne Latin Amerika ülkeleri ne de Güney Doğu Asya ülkelerinde görülen
hiperenflasyon ve devasa bütçe açıkları söz konu değildir.
Güloğlu ve Diğerlerine göre (2002), Meksika, uzun yıllar yüksek kronik enflasyonun
yaşandığı bir ülkedir. Fakat enflasyon hiçbir zaman hiperenflasyon düzeyine ulaşmamıştır.
Sadece 1983, 1987 ve 1988 yıllarında üç haneli enflasyon gerçekleşmiştir. 1987 ve 1988
yıllarında uygulanan istikrar programları ile Meksika istikrara kavuşmuştur. Fakat 1994 yılına
gelindiğinde, daha önceki krizlerden farklı olarak yüksek enflasyonun sebep olmadığı bir
finansal kaos yaşanmıştır (Bahçeci, 1997:45). 1990’lı yıllarda yaşanan olumlu konjonktürün
etkisiyle Meksika’ya akan sermaye yatırımlarının, değerlenmiş kur, ödemeler bilançosu
dengesizliği ve yerli tasarrufların azalması nedeniyle geriye dönmesinden kaynaklanmıştır.
Yani Meksika’da kriz ortamı oluşurken ne Latin Amerika ülkeleri ne de Güney Doğu Asya
ülkelerinde görülen hiperenflasyon ve devasa bütçe açıkları söz konu değildir (Güloğlu ve
Altunoğlu,2002:117)
Tablo-2: Meksika Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması
Kriz Yılı
Uygulanan İstikrar
Programları
Ortodoks
Heteredoks
Kriz Nedenleri
Finansal Kriz
Kronik Enflasyon
Sermaye girişindeki artış
Reel kurun değerlenmesi
Ortodoks
Ağır borç yükü
Hiperenflasyon
Finansal sistemdeki problemler
Peso-dolar kompozisyonunun dolar
lehine değişmesi
Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Meksika
1982
1988
1994
Değerlendirme
Başarısız
Başarılı
Başarılı
1980’li yıllarda Meksika’da artan kamu açıkları, cari açık ve dış borçlar nedeniyle makro
ekonomik dengeler bozulmuş ve IMF destekli ortodoks istikrar programları uygulanmıştır.
Sıkı para ve maliye politikalarının izlendiği programda enflasyonu düşürmek, işsizlik artışını
yavaşlatmak amacıyla mali disiplin sağlanması ve döviz kurunun kontrol edilmesi
amaçlanmıştır. Alınan önlemlere rağmen enflasyon 1983 yılında %107 iken, 1984 yılında
ancak %70’lere düşürülmüştür.
Ortriz ve Diğerlerine göre (1991), bu sonuç ortodoks istikrar programlarının geniş ölçüde dış
kaynak transferine bağımlı ülkelerde uygulanmasının zor olduğunu göstermiştir.1985 yılına
kadar sıkı para ve maliye politikalarıyla ekonomik istikrar sağlanmaya çalışılmış ancak mali
disiplin sağlanamamıştır. Meksika’da 1987 yılında uygulanan IMF destekli heterodoks
istikrar programlarıyla fiyat ve ücretler geçici süreyle dondurulmuştur. Programa döviz kuru,
ücret ve fiyat artışları ile başlanmış belirli bir süre sonra asgari ücret, KIT mal fiyatları, kur ve
kısmi özel sektör fiyatları için kademeli ayarlama yapılması kararı alınmıştır
(Ortiz,1991:292)..
1988–1993 döneminde kamunun ekonomi içindeki payının düşürülmesi, özel sektörün teşvik
edilmesi, ticaretin liberizasyonunu, sıkı para ve maliye politikaların içeren ortodoks
9
programların heteredoks programlarla uygulandığı bir model geliştirilmesiyle istikrar
sağlanmıştır.
1987 yılında uygulanan IMF destekli heteredoks politikalar daha sonra ortodoks önlemlerle
desteklenmiş ve 1988–1993 döneminde sabit fiyatlarla GSMH % 4 büyümüş ve enflasyon
1987 yılında yüzde 100’ün üzerinde olan fiyatlar genel seviyesindeki artış hızı, 1991’de yüzde
18,8’e ve 1993’te yüzde 8,3’e gerilemiştir. Ekonominin bu istikrarlı seyri, yabancı sermayenin
inanılmaz ölçüde ülkeye akışına neden olmuştur.
Bahçeci ve Diğerlerine göre(1997), 1994 Meksika krizinin nedenleri yurtiçi ve yurtdışı
(uluslararası) nedenler olarak ikiye ayrılabilir (Bahçeci, 1997:52-54).
Yurtiçi Nedenler: 1990–93 döneminde Meksika’ya yaklaşık 91 milyar dolar net sermaye
girişi olmuştur. Net sermaye girişlerinin büyük bir bölümünü “net portföy yatırımları”
oluşturmuştur. Net portföy yatırımlarının da büyük bir kısmı borsaya yönelmiştir. 1994’ün
başında Meksika’nın NAFTA'ya girişinin onaylanmasının da etkisiyle Meksika borsası
patlamış, sermaye girişleri ve rezervlerin artmasıyla yurtiçi faizler düşmeye başlamıştır.
Meksika’nın potansiyel problemi yabancı portföy yatırımlarının Meksika para piyasasında
likit formda kalmasından kaynaklanmıştır. İç dengenin bu noktadan sonra bozulmasına neden
olan bir faktör de, 1994 yılında Meksika Merkez Bankası’nın sermaye girişlerine karşı
sterilizasyon ile müdahale politikasını uygulamasıdır. Kurun kontrol edilmesinden
kaynaklanan reel değerlenme, ticaretin serbestleşmesi ve tarifelerin düşmesiyle talebin
yabancı mallara kayması sonucu ithalatın artışı, ihracat artışının ise azaldığı gözlenmiştir. Cari
açık / GSMH oranı 1993 yılında % 6,4’ten, 1994 yılında % 8’e çıkmıştır.
Meksika’da enflasyon oranı 1994 yılında % 7,1 iken 1995 yılında % 52,1’e sıçratmıştır.
Meksika krizi ödemeler dengesinden kaynaklanan bir krizin sadece cari açık veya bütçe
açığından değil finansal sistemin kırılganlığı sonucu ortaya çıkarıla bileceğini göstermiştir.
Meksika’da ortaya çıkan kriz özellikle Latin Amerika ülkelerini etkilemiş ve borsalarında
önemli düşüşler yaşanmıştır.
Yurtdışı nedenler: 1994 yılında Meksika ekonomisinin yaşadığı finansal çalkantılarda yurtiçi
politik şoklar kadar yurtdışı ekonomik şokların da rolü büyüktür. Söz konusu dönemde
gelişmiş ülkelerin çoğuna hakim olan güçlü büyüme dinamikleri bu ülkelerde yatırım
fonlarına olan talebi arttırmış, gelişmiş ülkelerde sıkı para politikası uygulanmaya başlanması
faiz oranlarında artışa ve dolayısıyla yatırımcıların portföylerinde Meksika’nın da aralarında
bulunduğu yükselen piyasalara ayırdıkları payı yeniden gözden geçirmelerine sebep olmuştur.
Ayrıca, 1994 yılında A.B.D. faiz oranlarındaki yükseliş (5 kez artırılmıştır), Meksika için hem
borç servisinin hem de yeni ihraçların maliyetini artırmıştır.
Meksika dahil birçok ülkede finansal serbestleşme programlarının uygulanmaya konulduğu
yıllarda özel tasarruf oranlarının düştüğü, hızlı sermaye akışının toplam talebi artırarak hisse
senedi ve gayrimenkul fiyatlarını artırdığı görülmüştür. Uygulanan heteredoks programlar
makro ekonomik dengelerin kurulmasında önemli gelişmeler sağlamış ve enflasyonun
düşürülmesinde ve başarılı olmuştur. Ancak kurun aşırı değerlenmesi faizlerin yükselmesi ve
kısa vadeli sermeyenin girişi ekonomi 1994 yılında Meksika ekonomisi ‘Tekila Krizi’
olarakta anılan bir kriz sürecine girmiştir.
Meksika ekonomisinin makro dengelerinin tekrar düzeltilebilmesi için 1995 yılında IMF
destekli ortodoks programlar uygulanmıştır. Sıkı para ve maliye politikalarıyla birlikte
10
finansal disiplinin sağlanması ve etkin bir şekilde denetlenmesine yönelik önlemler alınmış,
Merkez Bankasının şeffaflığı artırılmış ve parasal büyüklük hedeflemesi stratejisi
uygulamasına geçmiştir. 1998 yılına gelindiğinde uygulanan ortodoks istikrar programı
başarılı olmuş, mali denge nispeten sağlanmış ve yıllık enflasyon %16 seviyelerine
çekilmiştir.
3.3.1997 Güney Doğu Asya Krizi
1990’ların başından itibaren Avrupa ve Japonya’da devam eden düşük büyüme oranları,
yüksek getiri bekleyen yabancı sermayeyi Güney Doğu Asya’da yükselen yeni ekonomilere
kaydırmıştır. 1997’de yaşanan krizden önceki dönemde Güney Doğu Asya ülkelerine yabancı
sermaye akışı hızlanmıştır.
Nanto’ya göre (1998), Asya Finansal Krizine yol açan dört temel problem;1) Tayland,
Endonezya, Güney Kore ve diğer Asya ülkelerinde para birimlerinin değerlerinin ciddi bir
şekilde düşmesiyle sonuçlanan yabancı döviz sıkıntısı, 2) sorunlu Asya ekonomilerinde hızlı
sermaye girişi ve bunu kaldıracak derecede gelişmemiş finans sektörü ve mekanizmaları, 3)
krizin hem Amerika Birleşik Devletleri hem de dünya üzerindeki etkisi, 4) Uluslar arası Para
Fonu’nun krizlerdeki rolü ve operasyonlarıdır.
Kriz 1997 yılının başında iki aşamalı olarak para birimlerinin değer yitirmesiyle başlamıştır.
İlk aşama Tayland ‘Bahtı’, Malezya ‘Ringit’, Filipin ‘Pezo’su ve Endonezya ‘Rupiah’ının
birden şiddetli bir şekilde düşmesidir. Bu para birimleri düşük seviyelerde sabitlendiğinde,
ikinci aşama Tayvan ‘Dolar’ının, Güney Kore ‘Won’unun’ Brezilya ‘Real’inin, Singapur
‘Dolar’ının ve Hong Kong ‘Dolar’ının düşmesi ile başlamıştır.
Düşüş eğiliminde olan para birimlerine karşı hükümetler yabancı döviz rezervlerinden dolar
satmış, kendi para birimlerini satın aldılar, spekülatörleri önlemek ve yabancı sermayenin
dikkatini çekmek için faiz oranlarını yükseltmişlerdir. Bu durumun aksine de yüksek faiz
oranları ekonomik gelişmeyi yavaşlatmış ve faize dayalı menkulleri hisse senetlerinden daha
cazip hale getirmiştir. Hisse fiyatları düşmüştür. Kasım 1997’de, hisse değerlerinden bu düşüş
Amerikan ve Avrupalı pazarların hızla düzelmesine karşın dünyadaki diğer borsalara olumsuz
yansımıştır (Nanto,1998:1).
M2/Rezervler oranı finansal serbestliğe sahip ülkelerde finansal kırılganlığı gösteren en
önemli göstergelerden biri olup,
1997 krizi öncesi Asya ülkelerinin tamamında
M2Y/rezervler oranı birden çok yüksek seviyeye çıkmıştı. Bu oranın yüksek olması
devalüasyon korkusu yaşayan spekülatörlerde ulusal para cinsinden tuttukları aktiflerini
dövize çevirmelerine neden olmaktadır. Asya ülkelerinin ulusal paralarının reel anlamda
değerlenmesi, kısa vadeli borçların artması, döviz kuruna karşı belirsizlik ortamı yaratmış,
pahalı hale gelen Güney Doğu Asya ürünlerinin ihracı imkansız hale gelmiş ve ödemeler
dengesi bozulmuştur. Bankacılık sistemdeki verimsiz krediler de bu sisteme eklenince söz
konusu ülkeler ulusal paralarını devalüe etmek zorunda kalmışlardır.
Fischer’e göre (1998), Güney Doğu Asya krizi olağanüstü ekonomik performansa sahip
ülkeleri vurması nedeniyle en şoke edici krizlerden biri olmuştur. Özellikle Tayland,
Endonezya ve Güney Kore aralarında Pazar güvenilirliğinin kaybı, ulusal paralarının değer
yitirmesi ve zayıf finansal sistemleri, hükümet, özel sektör ve bankalar arasında şeffaf bir
ilişkinin olmaması krizi körükleyici etkiler yaratmıştır (Fischer, 1998:1).
11
Sharma’ya göre (1998) ise, Temmuz 1995’te halka açık toplantıların birinde IMF’ten üst
derecede bir politikacılar topluluğu Güney Doğu ve Doğu Asya’nın ‘mucize ekonomilerinin’
Aralık 1994 de Meksika Peso’sunu mahveden finansal krizin bir benzerine maruz
kalabileceğini açıkladığında dinleyenler şoke olmuştu. IMF yetkilileri, Asya Kaplanlarının
görünüşte sağlam olan makro ekonomik temellerine karşın düzenin bozulduğuna dair
gerçekleşen belirtiler olduğunu ve bölgede bazı star rolündeki oyuncuların ortaya
çıkabileceğini ifade etmişlerdi. Bunlar özellikle Endonezya, Malezya, Filipinler, Tayland ve
birçoğunu şaşırtan ve dünyanın on birinci en büyük ekonomisine sahip olan Güney Kore idi.
Tartıştıkları sorunsal temel makro-ekonomi ile anlatılabilirdi: Dikkatsizce büyümüş ve
büyüyen ve kısa süreli sermaye akışı ile finanse edilen cari hesap açığı, kötüye giden uluslar
arası rekabet, hızla artan dış borç, hükümet ve özel sektör arasındaki ekonomik konularda
şeffaf olamama, disiplinli bir yapıya sahip olmayan bankacılık sistemi, sermaye akışının artan
hızı, ve artan borç yüküdür. 1995 yılının ikinci yarısı ve 1996 yılı boyunca, aralarında
yönetim müdürü Stanley Fischer’in da bulunduğu üst düzey IMF yetkilileri Endonezya,
Malezya, Tayland ve diğer ülkelerin hükümetlerini sürekli olarak uyardılar. Güney Doğu
Asya’yı tehdit eden ekonomik krizi geri çevirmek için hükümetlere bir dizi reform önerileri
sunuldu ( Sharma, 1998:27).
IMF tarafından Güney Kore, Endonezya ve Tayland’a önerilen istikrar programları sıkı para
ve sıkı maliye politikaları, faizlerin yükseltilmesini içeren ortodoks programlar ortak bir
şekilde uygulanmıştır (bkz. tablo-3).
Tablo-3:Güney Doğu Asya Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre
Sınıflandırılması
Güney Doğu
Asya Ülkeleri
Tayland
Endonezya
Güney Kore
Kriz Yılı
1997
Kriz Nedenleri
Kısa vadeli borçların artması
Spekülatif amaçlı sermaye akımı,
Dış Dengesinin Bozulması
Finansal sistemdeki kırılganlıklar
Uygulanan
İstikrar
Programları
Değerlendirme
Ortodoks
Başarılı
Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Topallı ve Diğerlerine göre ( 2006), IMF tarafından Güney Kore, Endonezya ve Tayland ‘a
programların yapısal reform kısmında; iflas etmiş finansal kurumların kapatılması, varlığını
devam ettirebilecek olan finansal kurumların yeniden yapılandırılması, Merkez Bankası
denetimindeki zayıf finansal kurumların kapatılması, finansal denetim ve düzenlemelerin
güçlendirilmesi hedeflenmiştir. Ayrıca programda finansal kurumların denetimlerle ve
düzenlemelerle uluslararası standartlara kavuşturulması, hükümet ve iş kesimi arasındaki
yakın ilişkilerin terk edilmesi, enflasyon oranlarının düşürülmesi şeklinde genel politikalar yer
almaktadır.
Bu sayede bazı sektörlerin yeniden yapılandırılması, borç geri ödeme
kapasitelerini kaybeden firmaların iflası ve borçların azalması beklenmiştir. Kriz yaşayan bu
ülkelerde borçlarını ödeyemeyen bankaların en kısa sürede kapatılma şartı konulmuştur
(Topallı ve Diğerleri, 2006:149).
12
Tablo 4:Güneydoğu Asya Ülkelerinin Makro Ekonomik Göstergeleri% (1992-2001)
Tayland
Yıllar
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
Endonezya
Güney Kore
Reel
GSYH
Enflasyon
(TÜFE)
Cari
İşlemler
(GSYH´ye
oranı)
Reel
GSYH
Enflasyon
(TÜFE)
Cari
İşlemler
(GSYH´ye
oranı)
Reel
GSYİH
Enflasyon
(TÜFE)
Cari
İşlemler
(GSYH´ye
oranı)
8,9
5,9
-1,7
-10,2
4,2
5, 0
5, 0
5,8
5,9
5,6
8,1
0,3
1,7
2,6
-7,6
-7,5
12,7
9,1
7,2
5,9
8,2
8, 0
4,5
-13, 0
0,3
4, 0
5, 0
9,4
7,9
6,6
58, 0
20,8
3,2
5,2
-3,2
-3,3
4,2
3,7
3,7
1,3
8,9
6,8
5, 0
-6,7
10,7
8,8
6,5
7,1
3,9
3,1
5,1
-1,6
1,7
0,1
-2
-4,8
12,8
6,1
2,3
0,4
Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur.
Kriz öncesi dönemde (bkz. tablo-4) Tayland’ın makro ekonomik göstergelerine bakıldığımda
1995’te %8.9, 1998’da % 9 olan büyüme oranı n 1998’de -%10.2 oranında küçülmüş,
1996’da%5.6 olan yıllık enflasyon oranı 1999’da %0.3’e düşmüştür.
Endonezya’da 1996’da %8.0 olan büyüme oranı sahip ekonomi 1998’de- %13.0 oranında
küçülmüş ve 1999 yılından itibaren pozitif bir gelişim göstermiştir. Enflasyon oranı 1996
yılında %6.6 iken 1998’de %58’e fırlamış ve ancak 2000’li yıllarda tek haneli rakamlara
düşürüle bilmiştir.
Güney Kore’nin göstergelerine bakıldığında 1996’ya kadar ortalama %7 olan büyüme
oranının 1998’de -%6.7 oranında küçüldüğü ancak 1999-2001 yılları arasında ortalama %9
büyüme gerçekleşmiştir.
Cari işlemler hesabının GSYH’ye oranına bakıldığında üç ülkenin kriz sonrası dönemde cari
işlemler hesabının fazla verdiği görülmektedir. Bu bağlamda 1997 krizi sonrasında uygulanan
IMF destekli Ortodoks programlar üç ülkede de istikrarlı büyüme sağlamış, cari işlemler açığı
azalmış, enflasyon oranları kontrol altına alınmıştır.
Fischer ve Diğerlerine göre (1998), 1997’de Güney Doğu Asya’da ortaya çıkan kriz
sonrasında uygulanan IMF destekli ortodoks programları başarılı sonuçlar ortaya koymakla
birlikte istikrar programlarına yöneltilen eleştiriler aşağıdaki başlıklar altında toplana bilir
(Fischer,1998:2).
 Endonezya, Tayland ve Güney Kore’ye uygulanan ortodoks programlar bilinen IMF
tipi istikrar ilaçları idi. Ancak bu ilaç farklı hastalıktan rahatsız olan hasta ülkelerin
hepsine uygun dozlarda değil de aynı dozda verilmiştir.
 Makro ekonomik dengenin kurulması için alınan gereken tedbirlerin ötesine gidilerek
finansal sistemin yeniden yapılandırılmasına gidilmesi ve kurumsal yönetimin
geliştirilme çabaları programı hedefleri dışına taşımıştır.
 IMF’nin gelişmekte olan ülkelerin yapısal nitelikli sorunlarına ilişkin bakışı çok
abartılı olup, çözüme yönelik önerileri de zamansızdır. IMF, gelişmekte olan ülkelere
özellikle kriz zamanlarında önerdiği yapısal nitelikli düzenlemelerle krizler daha da
derinleşmektedir. IMF’nin özellikle likidite krizi içindeki ülkelere, ayrıntılı ve
13




kapsamlı yapısal koşullar sunmasıyla, uluslararası yatırımcılar, krizin derinliği
hakkında abartılı ve yanlış değerlendirmelere kapılmaktadırlar.
Kapsamlı ve ayrıntılı mikro düzeyli yapısal düzenlemeler, gelişmekte olan borçlu
ülkeler için yüksek maliyet anlamına gelmektedir. Bu da piyasa şartlarına göre daha
düşük maliyet içeren IMF kaynaklarının örtük maliyetlerini yukarı çekmektedir.
Yapısal sorunlar ve dengesizlikler, IMF tarafından sürdürülebilir bir büyüme
trendinin önünde engel olarak görülürken, pek çok gelişmekte olan ekonomi, yapısal
sorunlarını çözmeden de uzun bir yüksek oranlı büyüme trendini yakalamıştır.
Özellikle Asya ekonomileri, yapısal sorunlarının çözümüne yetmeyecek kadar kısa bir
zamanda, tekrar büyüme sürecine girmişlerdir.
IMF, yapısal politika yelpazesini genişlettikçe, uzmanlığı dışında kalan özelleştirme,
tarım, yönetişim vb. alanlara da girmekte ve doğru olduğu kanıtlanmayan, tartışmalı
politika önerilerinde bulunmaktadır.
IMF’nin hukuki kapsamı, özellikle stand-by anlaşmalarının yapısal koşullara
bağlanmasına imkan tanımamaktadır. En azından, böyle bir uygulamaların
desteklendiği düzenlemeler bulunmamaktadır.
Aysa krizi sonrası finansal serbestleşmenin hedeflendiği ve sabit kur sisteminin uygulandığı
ülkelerde ulusal paraların aşırı değerlenmesi sonucu ihraç ürünlerinin pahalı hale gelmesi ve
ithalatın artması sonucu dış ticaret açıkların oluşabileceği ve kısa vadeli dış borçların yüksek
bir düzeye ulaşabileceği gerçeği Güney Doğu Asya krizi ile birlikte anlaşılmış oldu. Daha
sonraki yıllarda yaşanan Türkiye krizi ile IMF, Fıscher’inde (1998), ifade ettiği gibi farklı
hastalara aynı reçeteyi sunmanın doğru bir tedavi yöntemi olmadığını bir kez daha anlamış
oldu.
3.4. Türkiye’de Yaşanan Krizler, Uygulanan IMF Tipi İstikrar Programları ve
Sonuçları
Türkiye örneği incelenirken 1990’lı yıllardan sonra finansal serbestleşmeyle birlikte ortaya
çıkan 1994, 1998, 2000 ve 2001 krizleri ele alınmıştır.
3.4.1. Nisan 1994 Krizi
Türkiye 1980 önceki yıllarda yüksek enflasyon, ağır kısa vadeli dış borçlar yükümlülükleri,
işsizlik, ithalat kısıtlamaları ve ihracat durgunluğu içinde idi. Ayrıca bu yıllarda uygulanan
finansal baskı politikaları yüzünden finansal piyasalar gelişmemişti. Siyasi yönden çalkantılı
bir ortam vardı.
Türkiye bu kriz ortamını gidermek ve ekonominin reel değişkenlerini düzeltmek için 24 Ocak
1980’ de IMF destekli ortodoks istikrar programları uygulanmıştır. 24 Ocakta TL’nin değeri
47 TL’den 70 TL’ye çıkarılarak TL Amerikan doları karşısında %48 devalüe edilmiştir. Amaç
enflasyonu kontrol altına almak, ticareti liberalleştirmek, ödemeler dengesi açıklarını
gidermek, geniş kapsamlı özelleştirmeler yapmak ve kamu harcamalarını azaltmak, selektik
kredi kontrollerine son verilmesi gibi önlemler alınırken diğer taraftan ortodoks programların
geleneksel araçlarından sıkı para ve maliye politikası kullanılmıştır. Ancak işçilerin toplu
sözleşme ve grev haklarının kaldırılması 24 Ocak kararlarına heteredoks nitelik
kazandırmaktadır. Ayrıca piyasanın işleyişinin her mal ve hizmetin fiyatının piyasada oluşan
arz ve talebe göre belirlenmesi 24 Ocak kararlarının diğer özelliğidir.
Karluk ve Diğerlerine göre (1999), 24 Ocak kararlarıyla birlikte ihracat patlaması yaşanmış ve
ödemeler dengesi açıkları küçülmüştür. Değerlenmemiş kur ve düşük ücret politikaları da
14
ihracat artışında önemli yer oynamıştır. 1988 yılında ücret artışlarının enflasyon artışından
düşük tutulması politikasından vazgeçilmiş ve değerli kur politikası benimsenmiştir. Sonuçta
iç talep ve ithalat’ta büyük miktarlarda artış kaydedilmiştir. 1989 yılında sermaye
hareketlerinin serbest bırakılmasıyla birlikte TL reel anlamda değer kazanmaya başlamış, kur
değerli tutulduğundan, kısa vadeli sermaye hareketlerini yurtiçine çekebilmek için faiz
oranları yüksek tutulmuştur.
Bu dönemde reel faizler yükselmeye başlamıştır. Ayrıca 1984-1990 döneminde dış borç geri
ödemeleri yoğunlaştığından, bu dönemde dış borç ödemeleri genelde iç borçlanmaya
başvurularak yapılmıştır. Bu da faiz oranlarının yükselmesini teşvik etmiştir. Faiz oranlarının
yükselmesi sonucu kısa vadeli sermaye hareketleri hızlanmış ve 1990 yılında doruk noktaya
ulaşmıştır Kısa vadeli sermaye girişi, ithalatın finansmanı ve aynı zamanda kamu açıklarının
iç borçlanma yoluyla kapatılması için kullanılmıştır (Karluk, 1999:413).
Keyder ve Diğerlerine göre (2000), 1993’de piyasadaki likidite fazlası devalüasyon
beklentisiyle 1994 yılının başlarında dövize yönelmiştir. Kurlar hızlanmaya başlamış ve 1994
yılı başında resmi kur ile serbest kur arasındaki fark %23’ü geçmiştir. Ocak 1994’te döviz
kuru aşırı bir şekilde yükselmiş, MB rezervleri de 3 milyar dolara düşmüştür. Borsa endeksi
düşmüş ve TL önemli ölçüde değer kaybetmiştir.
Bankalar ve aracı kuruluşlar iflas etmiş mali sistem tümden çökmüştür. Hazine dövize olan
akını kesmek ve kısa vadeli kamu borçlarını ödeyebilmek için Mayıs 1994’te %400 faizli
borçlanma kayıtlarını piyasaya sürmek zorunda kalmıştır. TL’nin çok fazla değer
kaybetmesini önlemek amacıyla, Merkez Bankası 20 Ocak 1994 tarihine kadar müdahale
etmediği bankalar arası para piyasasına müdahale ederek gecelik faiz oranlarını yükseltmek
zorunda kalmıştır. Ayrıca Devlet İç Borçlanma senetlerinin (DİBS) faiz oranları %50’lere
kadar yükseltilmiş ve bu senetlerden alınan stopaj kaldırılmıştır. 1988 yılında %4.8 olan daha
sonra artmaya başlayan kamu kemsi borçlanma gereği 1988- 1993 döneminde
GSMH’nın’%12’sine ulaşmıştır. Bütün bu gelişmelere Ocak 1994’de Moodys ve Standart and
Poors isimli iki uluslararası rating kuruluşunun Türkiye’nin kredi notunu düşürmesi ve üç
küçük bankanın kapatılması eklenince ekonomi krize sürüklenmişti ve 5 Nisana gelinmiştir
(Keyder ve Diğerleri,2000:112).
Tablo-5.:Türkiye Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre
Sınıflandırılması(1980-1994)
Kriz Yılı
Kriz Nedenleri
Türkiye
24 Ocak 1980 Programı
5 Nisan 1994 Programı
1980
1994
Yüksek Enflasyon
Kısa vadeli Dış Borç
Yükümlülükleri
Dış Ticaret Dengesinde
Bozulma
Devletin uyguladığı Finansal
Baskı Politikaları
Dış Ticaret Dengesinin
Bozulması
Bütçe Açıkları
Dış Borç Yükünde Artış
Parasal Genişleme
Uygulanan İstikrar
Programları
Değerlendirme
Başarısız
Ortodoks
Ortodoks-Heteredoks
Başarısız
Kaynak: Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur
Kriz ortamının atlatılması için (bkz. tablo–5.) 5 Nisan 1994’te IMF destekli bir istikrar
programı uygulanmıştır. Programda ücret ve maaşları dondurması yönüyle heteredoks özellik
15
kazandırılmıştır. Ancak özellikle kamu harcamalarının azaltılması ve ve para arzının
daraltılmasına yönelik uygulamalar istikrar programına tamamen ortodoks özellik
kazandırmaktadır. Program çapası olarakta döviz kuru, ücret ve maaşlar seçilmiştir.
5 Nisan Kararları ile para piyasasında kontrolün sağlanması için disponibilite ve mevduat
munzam karşılıklarını yeniden düzenlemiştir. Geleceğe dönük enflasyon hedeflemesine
gidilmiş ve TL’ye istikrar kazandırmak amaçlanmıştır. Kamu harcamaları kısılarak(ücret
ödemeleri dışındaki kamu harcamalarının dondurulması, yeni personel alımının durdurulması,
taşıt ve bina alımının durdurulması gibi) tedbirler alınması, kamu gelirlerini özellikle vergi
gelirlerini artırmak için vergi reformları düzenlenmesi planlanmıştır. Özellikle sosyal
güvenlik kuruluşlarının kamu üzerindeki yükünü hafifletecek düzenlemelere gidilmiştir.
İhracat, turizm ve diğer döviz kazandırıcı işlemler teşvik edilmiştir. KİT’lerin
özelleştirilmesine gidilmiş ve Hazinenin Merkez Bankası kaynaklarını kullanımına
sınırlamalar getirilmiştir.
Tablo–6: 1994 Krizinde IMF Performans Kriterleri ve Gerçekleşmeler (Trilyon TL)
Konsolide Bütçe Açığı
TEFE a
Hedef
73.5
47.6
Gerçekleşme Hedef
61.1
96.3
43.7
3.7
Gerçekleşme Hedef
99.2
109.6
9.0
9.7
Gerçekleşme
152.2
21.6
41.1
35.6
4.8
10.9
11.0
23.9
35000
31725
35700
33895
38000
37407
MB Rezervleri b (Milyon $)
-350
812
300
2906
1000
30.66
MB Net İç Varlıkları
305.5
271.2
294.5
259.9
293.0
271.9
Emisyon Hacmi
76.9
91.7
81.4
118.1
90.0
120.2
Rezerv Para
139.4
148.1
147.8
184.1
164.2
185.7
M1
150.0
47.3
159.7
205.5
187.3
239.0
TÜFE a
Dolar Kuru (Aylık Ort. TL/$)
Kaynak: Bahçeci, 1997:98-99
Tablo-6 Türkiye’nin temel göstergelerin ilk üç ay hedefleri/gerçekleşmeleri, altı ay
hedefleri/gerçekleşmeleri ve 1994 yılsonu hedefleri ve yılsonu gerçekleşmelerini
göstermektedir. 5 Nisan Kararları ile uygulanan ortodoks ve heteredoks içerikli programın
ekonomi zerindeki olumlu etkileri ilk aylarda hissedilmeye başlanmıştır. Para ve döviz
piyasalarında istikrar sağlanmış, kur kontrol altına alınmış, cari işlemler açığı fazlaya
dönüşmüş, döviz rezervleri rekor düzeyde artmış ve kamu açıkları önemli ölçüde azalmıştır.
Ancak ilk üç ayda ve altıncı ayda sağlanan bu performans orta ve uzun vadede
gerçekleştirilememiştir.
Bahçeci ve Diğerlerine göre 5 Nisan Kararlarının aksayan yönleri şunlardır: 5 Nisan
Kararları’nın ilk aylardaki olumlu etkileriyle kısa vadeli hedeflere ulaşılmış, fakat uzun
vadede sürdürülebilir büyüme trendine girilememiştir. 1992 -2000 yılı arasında ihracat ithalatı
karşılayamamıştır. 1994’ten sonra ithalat/GSMH oranı %20’lerden inmemiştir. 1992’de 22
milyon dolar ithalat 1994‘te 23 milyon dolarken, 2000’de 53 milyon dolar olmuştur. 1992’de
14 milyon dolar olan ihracat ise daha sınırlı artışlarla 2000’de 30 milyon dolar olarak
gerçekleşmiştir. 1993–2000 yılları arasında bütçe sürekli açık vermiştir. IMF tarafından 1994
yıl sonu için Konsolide Bütçe açığına 109,6 trilyon TL üst limit konmuştu. 1994 sonunda
152.2 trilyon TL olarak gerçekleşmiştir. Bu nedenle, KKBG’nin GSMH’ya oranı % 7.9 olarak
gerçekleşmiştir. Aralık ayı için TEFE ve TÜFE üçer aylık yüzde değişmeleri sırasıyla, % 9.7
16
ve % 11 olarak hedeflenmişken; % 21.6 ve % 23.9 düzeyinde gerçekleşmiştir. Diğer bir
deyişle, 5 Nisan Kararları’nın enflasyonu düşürme hedefi gerçekleştirilememiştir. Ortalama
maaş ve ücretler, fiyat artışlarının gerisinde kalarak reel olarak azalmıştır. İç talebin
daraltılması sonucu reel GSMH, 1994 yılında % 6 oranında azalmış, fert başına düşen GSMH,
1993’te 3056 dolar iken, 1994’te 2161 dolara düşmüştür. Krizin reel ekonomi üzerindeki
etkileri olumsuz olmuştur (Bahçeci,1997:98).
IMF’nin 1994 yılında uyguladığı Ortodoks ve heteredoks nitelikli istikrar programı, özellikle
kamu kemsinde ücret ve fiyatlar baskı altına alınmasına rağmen, özel kesime herhangi bir
kısıt getirilmemiş olmasından dolayı heteredoks uygulamalar yetersiz kalmıştır.
3.4.2. 1998 Krizi
1997 yılında yaşanan Asya ve 1998 yılındaki Rusya krizlerinden Türkiye ekonomisi büyük
ölçülerde etkilenmiştir. Bu ülkelerde kriz dönemi sonrası yaşanan devalüasyon ülkelerin
Türkiye karşısındaki rekabet gücünü artırmıştır1998 yılında Asya ülkelerine ve Rusya’ya olan
ihracat %45.7 ve %34.5 oranlarında azalmıştır. 1997 yılında %8,3 olan kişi başına GSMH
büyüme hızı 1998 yılı sonunda %3.8 olarak gerçekleşmiştir. . Kriz sonrası ortaya çıkan
ekonomik belirsizlik de tüketim harcamalarının daha da çok kısılarak ekonomik büyümenin
gerilemesine neden olmuştur. Türkiye’de 1999 yılında % -7.3 büyüme ve enflasyon % 53.2
oranı gerçekleşmiştir.
Güloğlu ve Diğerlerine göre (2002), 1998 yılında vergi reformu yapılmış ve mali milat olarak
adlandırılan kaynakların bankalarda 1 gün süreyle bloke edilmesi zorunluluğunu getiren ve
bunun yapılması halinde geçmişe yönelik inceleme yapılmayacağını taahhüt eden yasa kabul
edilmiştir. Sonuçta 25 milyar dolara yakın para, sermaye artırımı ve yeni şirket kurulması
yoluyla 4 milyar dolarlık döviz bankalara yatırılarak kayıt altına alınmıştır. Asya ve Rusya
krizlerinin ve 17 Ağustos depreminin ardından, Aralık 1999’da IMF ile yeni bir stand-by
anlaşması imzalamıştır. 2000 yılında faiz dışı bütçe dengesinin fazla vermesi, döviz kuru ve
para politikalarının yeniden belirlenmesi, sosyal güvenlik, özelleştirme, vergi ve tarım
konularında yapısal reformların gerçekleştirilmesini içeren enflasyonla mücadele programını
yürürlüğe koymuştur. 2000 yılı başından itibaren para politikası Para Kurulu benzeri bir
şekilde izlenmeye başlanmıştır. Program, sıkı bir maliye politikası uygulayarak faiz dışı
fazlanın arttırılması, yapısal reformların gerçekleştirilmesi, özelleştirmenin hızlandırılması,
enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikasından oluşmaktadır (Güloğlu ve Diğerleri,
2002:132).
Tablo–7: Türkiye Krizlerinin IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre
Sınıflandırılması(1999-2001)
Kriz Yılı
Kriz Nedenleri
Türkiye
1999 Enflasyonu Düşürme
Programı
1998
2001 Güçlü
Geçiş Programı
2000
2001
Ekonomiye
1997 Güney Doğu Asya Krizi
1998 Rusya Krizi
Yüksek Enflasyon
Siyasi istikrarsızlık
Dış Ticaret Dengesinin
Bozulması
Döviz Fiyatlarında Yükseliş
Kısa Vadeli Dış Borç
Yükünün Artışı
Uygulanan İstikrar
Programları
Değerlendirme
Ortodoks-Heteredoks
Başarısız
Ortodoks
Başarılı
Kaynak: Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur.
17
Program IMF tipi ve içinde ortodoks ve heteredoks (bkz. Tablo-7) özellikleri birlikte taşıyan istikrar
programıdır. Programın çapası olarak döviz kuru ve TCMB ‘nin iç varlıkları seçilmiştir. Erçel ve
Diğerlerine göre (1999), program genelde üç temel unsur üzerine kurulmuştur (Erçel ve
Diğerleri,1999:5)
 Sıkı bir maliye politikası uygulayarak faiz dışı fazlanın arttırılması, yapısal reformların
gerçekleştirilmesi ve özelleştirmenin hızlandırılması
 Enflasyon hedefi ile uyumlu gelirler politikasıdır.
 Bu unsurların enflasyon ve reel faizlerin düşürülmesine yapacağı katkıyı desteklemek
ve ekonomik birimlere uzun vadeli bir bakış açısı kazandırmak için enflasyonun
düşürülmesine odaklanmış kur ve para politikası uygulanmasıdır.
Bu program çerçevesinde, devlet bir yandan tarım ve emek kesimi ile olan teşvik, destekleme
ve emeklilik fonu gibi, sosyal-siyasi geleneklerini yeni bir yapıya kavuşturmayı amaçlarken,
bir yandan da kamu maliyesi ve para otoritelerinin teknik işlevlerini ve sorumluluklarını
sınırlayarak, ulusal mali ve finans piyasalarını tamamen dış sermayenin denetimine açmıştır.
3.4.3. Kasım 2000 ve Şubat 2001 Krizi
Türkiye IMF destekli ortodoks ve heteredoks nitelikli 1999 enflasyonla mücadele programını
uygulamaya geçirdikten sonra Türkiye’ye gelen uzun vadeli sermaye hareketleri %114,3 kısa
vadeli sermaye hareketleri ise %431,6 oranında yükselmiştir.
Yabancı sermaye uygulanmakta olan IMF programına ve döviz kuru uygulamasına duyulan
güven nedeniyle 2000 yılının ilk aylarında yoğun bir şekilde Türkiye’ye akmıştır. Ancak 2000
yılının Eylül ayından itibaren net sermaye hesabı negatife dönüşmüş ve yabancı sermaye
ülkeyi terk etmeye başlamıştır. Bu durum piyasalarda bir panik havası yaratmıştır.
Tablo-8: Türkiye’nin Ödemeler Dengesi Göstergeleri (1999-2002)
Ödemeler Dengesi
(Milyon Dolar)
1999 Yılı
2000 Yılı
2001 Yılı
2002 Yılı
İhracat
28.842
30.721
34.373
39.147
İthalat
-39.326
-53.131
-38.916
-47.782
Mal Dengesi
-10.484
-22.410
-4.543
-8.635
Hizmet Gelirleri
16.800
20.364
16.030
14.799
Hizmet Giderleri
-9.314
-8.996
-6.900
-6.885
Mal ve Hizmet Dengesi
-2.998
-11.042
4.587
-721
Yatırım Gelirleri
2.350
2.836
2.753
2.489
Yatırım Giderleri
-5.887
-6.838
-7.753
-7.038
Mal, Hizmet ve Yatırım Geliri
Dengesi
-6.535
-15.044
-413
-5.270
Cari Transferler
5.175
5.225
3.803
3.487
Cari İşlemler Hesabı
Kanak: HM 1999-2002 Verileri
-1.360
-9.819
3.390
-1.783
18
1999 yılında (bkz. Tablo–8) ihracat 28.842 milyon dolardan 2000 yılında ortalama %5’lik bir
artışla 30.721 milyon dolara yükselmiştir. Aynı yılların ithalat açısından mukayesesi
yapıldığında ithalattaki artış yaklaşık %40 civarında gerçekleşmiştir. Bu durum uygulanan
istikrar programı ile birlikte faiz oranlarında yaşanan büyük düşüş ve ertelenmiş tüketim
harcamalarının gerçekleştirilmesi sonucu meydana gelmiş ve dış ticaret dengesi olumsuz
yönde etkilenmiştir. Enflasyonun programda öngörülen şekilde düşmemesi, iç talepte görülen
hızlı artış, ham petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artış ve Euro/$ paritesinin değişmesi sonucu
Türkiye’nin cari işlemler açığı 1999yılında1.360 milyar dolardan 2000 yılında 9.819 milyar
dolara yükselmiştir. 2000 yılında dış ticaret açığı 22,4 milyar dolar olmuştur. Bu 1999 yılına
göre %114,3’lük bir artış ifade eder.
Uygur ve Diğerlerine göre (2001), programın daha açıklandığı günlerde olumsuz görüşler
bulunmaktadır. Uygulanmasıyla birlikte ortaya çıkan zayıflık ve aksaklıklarda programa olan
güveni sarsmıştır (Uygur, 2001: 10–14):
1. Türkiye geçmişte IMF ile istikrar programları uygulamış, ancak bunlarla enflasyonu
indirememiş, üstelik bunların bir bölümünü de yarıda kesmişti. Bir başka olumsuz
görüş, dövizi çapa yapan benzer programların 1990’larda birçok ülkede başarısız
olmasından kaynaklanıyordu. Örneğin Brezilya, Meksika, Rusya ve Tayland’da döviz
kurunu çapa yapan programlar finansal krizlerle sona ermişti.
2. Programın enflasyonu düşürmek isterken büyümenin yükseleceğini öngörmesi de
eleştiri konusuydu. 1999 sonu-2000 başında TEFE enflasyon beklentisi %20 hedefe
göre zaten çok yüksekti. Programın ilan edilmesiyle 2000 sonu için beklenen ortalama
TEFE enflasyonu %50’lerden %40’ların altına çekildi ama daha sonraki aylarda
düşmedi ve %37’nin altına inmedi.
3. Bu arada 2000 Şubat ayında portföy yatırımı amacıyla, özellikle hisse senedine
yönelik olarak Türkiye’ye gelen yabancı fonların bir bölümünün Türkiye’den ayrıldığı
anlaşıldı. Bu olay borsa endeksinde önemli düşüşe neden oldu. 18 Ocak 2000’de
18,548 olan borsa endeksi, %21,6 azalışla 18 Şubat’ta 14,539’a indi. Bu olay program
konusunda bazı somut kuşkular doğurdu.
4. 1999 Aralık ayından 2000 Aralık ayına kadarki 12 aylık dönemde TÜFE endeksi
içindeki kira kaleminde %49,1 oranında artış oldu. İkincisi, ücret artışlarının kamu
kesiminde %25 sınırı içinde kalacağı özel kesimin de buna uyması gerektiği açıklandı.
Ücret artışlarında da %25 hedefi şu nedenlerle aşıldı. Birincisi, daha önce yapılan
toplu iş sözleşmeleri nedeniyle, 2000’de kamu kesiminin önemli bir bölümünde ücret
artışı %60-70’lere ulaştı. İkincisi, özel kesimin bir bölümünde de geçmiş enflasyonu
temel alan ücret artışları oldu ve yine %60 oranları görüldü.
 Yapısal uyum sürecinde belki de en önemli konu, zayıf ve sorunlu olduğu bilinen
bankacılık sisteminin yeniden yapılandırılmasıydı. Ancak kamu Bankalar dışarıdan
borçlanıyor, para kurulu benzeri düzene göre TCMB’nin Net İç Varlıkları sabit ama
sterilizasyon yapılmıyor ve parasal taban TCMB’nin Net Dış Varlıklarına göre
belirleniyordu. Bu düzende bankaların dışarıdan borçlanmasıyla; nominal faiz ve daha
hızlı olarak da reel faiz düşüyordu. Euro/dolar paritesindeki düşme, bir yandan
ihracatın bu bölgeye arzını olumsuz etkiliyor, diğer yandan da ihracatın dolar değerini
düşürüyor, döviz girdisini azaltıyor. Bu gelişmelerle birlikte cari açık hızla
yükseliyordu. Program cari açığı GSMH’nın %1.5-2’si dolayında, 3-4 milyar dolar
arasında öngörmüştü. Gerçekleşme 9.8 milyar dolar oldu. Türkiye’ye 2000 yılı içinde
gelen yabancı doğrudan yatırım da varsayılanın tersine çok sınırlıydı. Dış kaynak
girişi dış borçlanma yoluyla olmak zorundaydı.
19
Alper ve diğerlerine göre (2004), Türkiye’de Kasım 2000 krizinin ortaya çıkmasında özel
ticari bankalar işlevsel bir rol oynamıştır. Başlangıçta sermaye girişlerinin neden olduğu
faizlerdeki düşüşün devam edeceğini umarak açık pozisyonlarını genişleten Türk bankacılık
sistemi, spekülatif sermaye çıkışlarının yol açtığı şok faiz yükselişleri karşısında 22 Kasım
2000 günü ciddi bir likidite krizi içine girdi. Kasım krizi daha çok özel bankaların açık
pozisyonlarını kapatmak amacı ile döviz talep etmelerinden dolayı meydana gelmiştir.
Kasım ayında yaşanan spekülatif ataktan sonra 19 Şubat 2001’de Cumhurbaşkanı ile
Başbakan arasında ortaya çıkan siyasi sürtüşmenin kamuya yansıtılması sonucu bir kriz
yaşamış ve bu olayın hemen ardından ikinci bir spekülatif atak başlamıştır.
Diğer taraftan Şubat 2001’deki krizi oluşturan temel aktörlerden biri de kamu bankaları
olmuştur. Şubat krizi kamu bankalarının yeniden yapılandırılmalarında gecikme yaşanması
sebebiyle, durumlarının daha da kötüleşmesi ve döviz talebinde bulunmaları sonucunda
oluşmuştur. Merkez Bankası, TL’yi savunmak için döviz rezervlerinin 5,2 milyar dolara yakın
bir kısmını satmış ve gecelik faizleri yüzde 4000’in üzerine yükseltti. 5.2 milyar dolarlık bu
kayıp, yabancıların 3,8 milyar dolar tutarındaki net pozisyon kapatma miktarı ile 1.4 milyar
dolarlık kısa vadeli yabancı banka kredilerinin ödenmesinin toplamından oluşmaktaydı. Bu
yüklü sermaye çıkışı, GSMH’nın yüzde 4,8’ine ulaşan cari açığın daha fazla
sürdürülemeyeceğini, dolayısıyla döviz kuru hedeflerinin inandırıcı olmaktan çıktığını
algılayan yabancı sermeyenin, “devalüasyondan önce batacak gemiyi erkenden
terketmeleri”ydi (Alper ve Diğerleri, 2004:16).
Özet olarak IMF’nin döviz kuru çapasına dayalı ortodoks ve heteredoks nitelikli,1980’li
yıllarda Latin Amerika, 1990’lı yıllarda ise Meksika ve Güneydoğu Asya’ya uyguladığı
programlarla benzer özellikler taşıyan bir istikrar programı daha başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Türkiye 15 Nisan 2001 tarihinde IMF’nin önerdiği dalgalı kur sistemini dayanan ‘Güçlü
Ekonomiye Geçiş Programı’nı uygulanmaya başlamıştır.
3.4.4.Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ve 2002–2005 Yılları
Türkiye 1999 yılında uygulamaya konulan ve başarısızlıkla sonuçlanan ‘Enflasyonla
Mücadele’ programının başarısızlıkla sonuçlanması üzerine 3 yıllık uygulama süresi olan 15
Nisan 2001 tarihinde (bkz.tablo–7) “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” (GEGP)
açıklanmıştır. Program sıkı para ve maliye politikalarını içermesi nedeniyle klasik IMF tipi
Ortodoks istikrar programlarının temel özelliklerini taşımaktadır.
Erçel ve Diğerlerine göre (2000), yeni programın hedefleri şunlardır (Erçel, 2000: 12-13):
 Dalgalı kur sistemi içinde enflasyonla mücadeleyi kesintisiz ve kararlı bir biçimde
sürdürmek
 Bankacılık sektöründe kamu ve TMSF bünyesindeki bankalar başta olmak üzere hızlı
ve kapsamlı bir yeniden yapılandırılması, böylece bankacılık kesimi ile reel sektör
arasında sağlıklı bir ilişki kurmak,
 Kamu finansman dengesini bir daha bozulmayacak bir biçimde güçlendirmek,
 Toplumsal uzlaşmaya dayalı, fedakarlığın tüm kesimlerce adil bir biçimde
paylaşılmasını öngören ve enflasyon hedefleri ile uyumlu bir gelirler politikası
sürdürmek,
 Bütün bunları etkinlik, esneklik ve şeffaflık ile sağlayarak yapısal unsurların yasal
altyapısını oluşturmaktır.
20
Bu son Program, ekonomiyi olası krizlere karşı güvenceye almayı ve enflasyonist olmayan
sürdürülebilir bir büyümenin temellerini atmayı hedeflemekte olup, Aralık 1999 niyet
mektubuyla somutlaşan 2000 enflasyonu düşürme programından temel farkı, döviz çapasının
yerine dalgalı kura dayanan bir para programı olmasıdır. Zaten 2000 programının diğer
hedefleri (kamu kesimi reformu, sosyal güvenlik, özelleştirme, tarım reformları) aynen bu
programın hedefleri arasında da bulunmaktadır (Bağımsız Sosyal Bilimciler İktisat Grubu,
2001: 8).
Bu program öncelikle bankacılık sektöründe reformların yapılmasını öngörmektedir.
Programla birlikte Türk Ekonomisinin yapısal sorunları olduğu kabul edilerek bu sorunların
üstesinden gelinmeden kalıcı büyümenin sağlanamayacağı ve enflasyonist süreçten
çıkılamayacağı kabul edilmiştir. 3 Kasım 2002 Genel Seçimleriyle iş başına gelen yeni
hükümet de programı sürdürme yönündeki kararlılığını ve taahhüdünü, 5 Nisan 2003 tarihli
niyet mektubuyla IMF’ye bildirmiştir. Bu kapsamda yeni hükümetin temel amaçları;
enflasyonla mücadele, borç yükünün azaltılması ve sürdürülebilir hızlı büyüme olarak
belirginleşmiştir. İlk olarak, program ekonominin şoklara karşı dayanıklılığını artıracak ve
olası krizlere karşı kırılganlığını azaltacaktır. Bunu sağlamak için: a) dalgalı döviz kuru rejimi
uygulamasına devam edilecek ve enflasyonda önemli bir düşüş sağlanması için enflasyon
hedeflemesi uygulanacaktır, b) banka yeniden yapılandırmalarına hız verilecektir ve c)
sağlıklı bir kamu borç pozisyonu sağlanacaktır. İkinci olarak program, Türkiye’nin büyüme
potansiyelini artırmaya yönelik temel yapısal reformlar içerecektir (Üçgöz,2005:110).
Tablo-9:Türkiye Ekonomisinde Bazı Göstergeler (1998 - 2003)
Yıllar
GSMH
(Milyar $)
1998
204,7
1999
186,9
2000
201,3
2001
148,2
2002
165,6
2003
237,7
Kaynak:DPT(1998-2003)
Fert
Başına
GSMH($)
3255
2879
2948
2160
2400
3383
Büyüme
İhracat
(%)
(Milyar $)
3,8
-6,1
6,3
-9,4
7,8
5,9
26,9
26,6
30,7
34,4
39,1
50,8
İthalat
(Milyar $)
Bütçe
Dengesi/
GSMH(%)
45,9
40,7
53,1
38,9
47,8
64,7
-6,9
-11,6
-10,2
-16
-14
-11
Yeni programın uygulamaya alınmasıyla (bkz. Tablo-9) fert başına GSMH, 1999’da 2.879
dolar iken 2003’te 3.383 dolara yükselmiştir. 1998, 1999 ve 2001 yılında negatif olan
büyüme oranı 2003 yılında % 5,9 olmuştur. 1999’da 26.6 milyar dolar olan ihracat 2003
yılında 50,8 milyar dolara çıkmıştır. Ancak, ihracat ithalatı karşılayamamaktadır.
Hükümetin 3 Mart 2003 tarihinde yapmış olduğu açıklamada harcamalara yönelik olarak
kamuda toplam 9,8 katrilyon düzeyinde bir harcama tasarrufu sağlanacağı öngörülmüştür. Bu
miktar IMF dördüncü gözden geçirme çerçevesinde verilen niyet mektubunda 11,3 katrilyon
lira düzeyine çıkarılmıştır. GSMH’ya oran olarak yüzde 3,2 düzeyine karşılık gelen harcama
tasarrufları, 2003 yılı için hedeflenen faiz dışı fazla hedefinin yaklaşık yarısına eşittir.
Harcama tasarruflarının esas olarak yatırım harcamaları, personel harcamaları ve doğrudan
gelir başta olmak üzere tarımsal destekleme harcamaları üzerinde yoğunlaşmıştır (Emil ve
Yavuz, 2003: 48).
Daha önceki programların başarısız olmaları, IMF’yi, uygulanan para ve maliye
politikalarında etkinliğin sağlanmasının yeterli olmadığını, kurumsal yapılanmalarda da
21
değişikliğe gidilmesi gerektiği sonucuna götürmüştür. Bu tespitin yapılmış ve genel kabul
görmüş olması da IMF ile stand-by antlaşması imzalayan ülkelerde iktisadi yapılanmayı
değiştiren kararların uygulanmasına neden olmuştur. Böyle bir yapılanmanın belki de etkin
bir şekilde uygulandığı tek ülke Türkiye’dir. Bundan dolayı IMF, Türkiye’yi örnek ülke
olarak görmektedir. 2002 yılında iktidara gelen hükümet, IMF’nin önerdiği ve desteklediği
GEGP’ kesintisiz bir şekilde uygulamıştır. Uygulanan programın sürekliliğinin sağlanması,
enflasyon oranını %12’lere çekerken, ortalama büyüme oranı da %5’lerin üzerine çıkmasını
sağlamıştır (Çolak, 2004: 1-2). 18. stand-by düzenlemesine 4 Şubat 2002’de başlayan
Türkiye, 4 Şubat 2005’te bu anlaşmanın sona ereceği tarihten önce Ocak 2005’te 19. stand-by
anlaşmasına imza atmıştır (Aktaş,2002:10).
Türkiye 2002’de 1,52; 2003’de 8,03 ve 2004’de 15,6 milyar dolar açık veren cari işlemler
hesabı, 2005’de 23,0 milyar dolar ve 2006 yılı sonunda 31,3 milyar dolar düzeyinde rekor
açık vermiştir (Akalın ve Uçak,2007:261). Türkiye’de 2001-2005 yılları dikkate alındığında
GSMH’nin 2001 kriz yılında %9,5 oranında küçülmüştür. 2001 yılının kriz yılı olması
nedeniyle 3,390 milyon dolar fazla veren cari işlemler dengesi 2002 yılından itibaren açık
vermeye başlamış 1994ve 2005 yılı itibariyle cari işlemler hesabı 23,155 milyon dolar açık
vermiştir. Güçlü Ekonomiye Geçiş Programının cari işlemler dengesi ile ilgili hedeflere tam
olarak ulaşamadığı ve cari işlemler dengesinde kalıcı bir gelişme sağlayamadığı söylenebilir.
(Topallı,2006:152).
Tablo-10: Türkiye 2001-2005 GSMH(%), Enflasyon(%), Cari işlemler Dengesi
(Milyon dolar), Cari İşlemler/GSMH Oranı (%)
Yıllar
2001
2002
GSMH (%)
-9,5
7,9
8,4
10,3
İşsizlik(%)
Enflasyon (%Yıllık)
68,5
29,7
Cari İşlemler Dengesi (Milyon $)
3,39
-1,524
Cari İşlemler Dengesi (Milyon $)
2,4
-0,8
Kanak: DİE;DPT;TCMB 2001-2005 Yıllık Raporları
2003
2004
2005
5,9
9,9
7,6
10,5
9.7
10.3
18,4
-8,036
-3,4
9,3
-15,604
-5,2
7,7
-23,155
-6,4
Türkiye’de 2002 yılı başından itibaren uygulamaya konulan ekonomik programla,
enflasyonun düşürülmesi ve kamu borcunun milli gelire oranının azaltılması hedefine odaklı
programın uygulanması sonucunda, 2004 yılında büyüme oranı (bkz. tablo-10) % 9.9 olarak
gerçekleşmiştir. Ancak bu büyüme istihdamsız bir büyüme olup, 2001’de %8,4 olan işsizlik
2002’de %10,3’e, 2003’de ise %10,5’e yükselmiştir. 2004 yılında bu oran % 9.7 ve 2005’te
10.3 olarak gerçekleşmiştir. Ancak cari işlemler hesabı sürekli açık vermiştir.
İstihdam alanında yaşanan bu sıkıntıya rağmen, enflasyonda önemli düşüşler sağlanmış, 2001
yılında yaklaşık %68,5 olan enflasyon oranı, 2002’de %29,7’ye, 2003 yılında %18,4’e 2004
yılında %9,3’e inerek 2005 yılında %7,7 düzeylerine inmiştir. Uygulanan program ile birlikte
enflasyon oranının tek haneli seviyelere inmesi ve pozitif değerli büyüme oranlarının
sağlanması programın başarısı olarak nitelendirilebilir.
22
4. BULGULAR VE ÖNERİLER
Bu çalışmada 1980 sonrası Latin Amerika, 1994’ de Meksika, 1997’de Güney Doğu Asya ve
1990’lı yıllarda Türkiye’de yaşanan finansal krizler, krizden çıkış için uygulanan IMF tipi
ortodoks ve heteredoks istikrar programları (bkz.tablo–11) ve başarıları değerlendirilmiştir.
Tablo–11: Latin Amerika, Meksika, Güney Doğu Asya ve Türkiye Krizlerinin IMF Tipi
İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması
Kriz Yılı
Kriz Nedenleri
Uygulanan
İstikrar
Programları
Arjantin
Austral Planı
1985
Heteredoks- Ortodos
Başarısız
Konvertibilite Planı
1991
Kısa Vadeli Dış Borçlardaki Artış
Hiperenflasyon
Para ve Banka Krizleri,
Hiperenflasyon
Ortodoks
Başarılı
Brezilya
Brezilya planı
1981-1984
Ortodoks
Başarısız
Cruzado Planı
Collor I planı
Collor II planı
1986
1990
1991
Heteredoks
Heteredoks
Heteredoks
Başarısız
Başarısız
Başarısız
Real Planı
Brezilya Planı
1994
1995
Hiperenflasyon,
Dış Ticaret Açığı
Finansal Kriz, Yükseksek enflasyon
Hiperenflasyon, banka krizleri
Hiperenflasyon,
Politik İstikrarsızlık
Hiperenflasyon
Dış Ticaret Açığı
1994 Meksika Krizi
Ortodoks
Ortodoks
Başarısız
Başarısız
1985
Hiperenflasyon
Ortodoks
Başarılı
1982
Dış Ticaret Açığı
Ortodoks
Başarılı
1982
1988
1994
Finasal Kriz
Kronik Enflasyon
Sermaye Girişindeki Artış
Reel Kurun Değerlenmesi
Ağır Borç Yükü
Finansal sistemdeki problemler
Peso-Dolar Kompozisyonunun Dolar
Lehine Değişmesi
Ortodoks
Heteredoks
Başarısız
Başarılı
Ortodoks
Başarılı
Ülkeler
Değerlendirme
Latin Amerika
Bolivya
Bolivya
Şili
Şili
Meksika
Güney Doğu Asya
1997
Tayland
Endonezya
Güney Kore
Kısa Vadeli Borçların Artması
Spekülatif Amaçlı Sermaye Akımı,
Dış Dengesinin Bozulması
Finansal Sistemdeki Kırılganlıklar
Ortodoks
Kaynak: Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur.
23
Başarılı
Tablo-11(Devamı): Latin Amerika, Meksika, Güney Doğu Asya ve Türkiye Krizlerinin
IMF Tipi IMF Tipi İstikrar Programlarına Göre Sınıflandırılması
Türkiye
24 Ocak 1980 Programı
Kriz Yılı
1980
5 Nisan 1994 Programı
1994
1999 Enflasyonu Düşürme
Programı
2001 Güçlü Ekonomiye
Geçiş Programı
1998
2000
2001
Kriz Nedenleri
Yüksek Enflasyon
Kısa vadeli Dış Borç
Yükümlülükleri
Dış Ticaret Dengesinde
Bozulma
Devletin uyguladığı Finansal
Baskı Politikaları
Dış Ticaret Dengesinin
Bozulması
Bütçe Açıkları
Dış Borç Yükünde Artış
Parasal Genişleme
1997 Güney Doğu Asya Krizi
1998 Rusya Krizi
Yüksek Enflasyon
Siyasi İstikrarsızlık
Dış Ticaret Dengesinin
Bozulması
Döviz Fiyatlarında Yükseliş
Kısa Vadeli Dış Borç
Yükünün Artışı
Uygulanan İstikrar
Programları
Ortodoks
Değerlendirme
Başarısız
Ortodoks-Heteredoks
Başarısız
Ortodoks-Heteredoks
Başarısız
Ortodoks
Başarılı
Kaynak: Kaynak: Çalışma içinde yer alan verilerden yararlanılarak oluşturulmuştur.
IMF’nin Latin Amerika, Meksika, Güneydoğu Asya ve Türkiye’de uygulamış olduğu istikrar
programlarının ortak özellikleri; sıkı para ve maliye politikası izlenmesi, devalüasyon
yapılması, döviz kurunun serbest bırakılması, kamu mallarının fiyatlarının yükseltilmesi,
ücret ve fiyat dondurmaları, fiyatların serbest bırakılması, ithalat kontrollerinin azaltılması,
kamu sektöründe istihdamın azaltılması, özelleştirme, faiz oranlarının serbest bırakılması,
yeni para birimi kullanılması ve yapısal reformlardır. (vergi, sosyal güvenlik, sağlık, eğitim,
hukuk, mali sistem, askeri harcamalar gibi alanlarında).
IMF tarafından önerilen istikrar programlarında ülkelerin ekonomik yapıları ve hastalıklarını
dikkate alınmadan farklı hastalıklara aynı tedaviyi uygulanmaktadır. İncelediğimiz ülke
örneklerinde, finansal kırılganlığa sahip, makro ekonomik açıdan dengesizlik yaşayan
ülkelerde kur çapasının kullanılmasının bu ülkelerde kolaylıkla finansal krize yol açabileceği
ortaya çıkmıştır.
IMF tipi istikrar programlarıyla ülkelere önerilen finansal serbestleşme hareketleri söz konusu
ülkelere doğrudan yabancı sermaye girişi hızlanmakta, faiz oranları ve enflasyon düşme
sürecine girmekte, artan ithalat ve tüketimin de etkisiyle ekonomik büyüme oranları
yükselmektedir. Ancak bu suni büyüme istihdama yansımamakta ve gelir dağılımındaki
adaletsizliği ortadan kaldırmamaktadır.
İncelenen ülkelerde görülen ortak noktalardan bazıları ulusal paraların reel anlamda aşırı
değer kazanmaları, kısa vadeli dış borçların artması, cari işlemler dengesinin önemli ölçülerde
bozulmasıdır. Bütün bunlar döviz kurları üzerindeki baskıyı artırarak devalüasyon
beklentisine neden olmaktadırlar. Kısa dönemli dış borçların döviz rezervlerine oranı
yükselmeye başlayınca ve ihracatta rekabet gücü zayıflamakta, izlenen döviz kuru rejimimi
devam ettirmek imkansız hale gelmektedir.
24
Belirli bir dönemin sonunda enflasyon hedeflemesi tutturulamamakta ve ulusal paralar aşırı
değerlendiğinden önceki döneme göre ucuzlayan ithalat artmakta, ihracat azalmakta ve dış
ticaret dengesi bozulmaktadır. Bu süreç, yabancı yatırımcılarda kur ayarlaması beklentisini
artırmakta ve yabancı sermayenin yurt dışına çıkışına sebep olmaktadır. Yerli yatırımcılarda
finansal piyasaların çökeceği gibi olumsuz beklentilerle bankacılık sistemine dahil menkul
kıymetlerini bu sistemden geri çekmeleriyle kriz ortamı oluşmaktadır.
IMF, Latin Amerikalarını baz alarak oluşturduğu istikrar programları Meksika, Güney Doğu
Asya ve Türkiye gibi ekonomik problem yaşayan bir çok ülkeye uygulanmıştır. Ancak
birçoğundan da olumsuz sonuç almıştır. Çalışma kapsamında oluşturulan Tablo-11’den de
anlaşılacağı üzere incelediğimiz 18 istikrar programından sadece 7’si başarılı olarak
değerlendirilmiştir. IMF’nin Asya ülkelerine uyguladığı tip istikrar programlarıyla zaten
deflasyon yaşayan ülkelerde, üretim düzeylerini daha da azaltacak uygulamalar
gerçekleştirmiştir. IMF, finansal serbestleşme ve ya daha genel bir kavramla küreselleşme
sonucu ortaya çıkan finansal krizlerin tek sorumlusu olmasa da uyguladığı programların etkisi
küçümsenemez ölçüdedir.
ÖNERİLER
Her ülkenin ekonomik yapı ve şartları farklı olduğundan özellikle gelişmekte olan ülkelere
IMF tarafından uygulanan istikrar programları bu koşullar dikkate alınmak suretiyle
uygulanmalıdır.
İstikrar programlarının uygulanmasında sadece para ve maliye politikalarının etkinliğinin
sağlanması yeterli olmayıp, kurumsal yapılanmada da değişikliğe gidilmesi gerekmektedir.
Programlar uygulanırken gelir dağılım bozukluklarının giderilmesi, istihdamın artırılmasına
yönelik hiçbir politika önlemi uygulanmamaktadır. Bu yönde yapılacak değişiklikler kriz
ortamında daha da artan gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldıracaktır.
Ülkelerin geçmiş dönemlerde edindikleri kriz tecrübelerinden faydalanarak sürdürülebilir
kalkınmayı sağlayacak, üretim ve verimliliği artıracak, finansal ve parasal disiplini sağlayıcı
kurumsallaşmış ve istikrarlı, sosyo-ekonomik yapıların oluşturulması için önlemler almaları
gerekmektedir.
25
6. KAYNAKÇA
ALPER C., ONİŞ Z., “The Turkish Banking System, Financial Crises and the IMF in the
Age of Capital Account Liberalization: A Political Economy Perspective”, New Perspectives
on Turkey, No.30, s.14, 2004.
BAĞIMSIZ SOSYAL BİLİMCİLER İKTİSAT GRUBU, Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı,
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, 2001.
BAHÇECİ S.,Ortodoks ve Heterodoks İstikrar Programları : Seçilmiş Ülke Örnekleri ve 1994
Türkiye Deneyimi, D.P.T Ekonomik Modeller ve Stratejik Araştırmalar Genel Müdürlüğü,
ANKARA, 1997.
BRUNO M., “Crisis, Stabilization and Economic Reform: Therapy by Consensus”, Oxford
University Press, Oxford, 1993.
DORNBUSCH R., “Lessons From Experiences with High Inflation”, World
Bank Economic Review, 6/1, 1992.
EDWARDS S., Crisis and Reform in Latin America From Despair to Hope, The World Bank,
Washington D.C. U.S.A.
EMİL, F. ve YILMAZ, H., 2003. “Kamu Borçlanması, İstikrar Programları ve Uygulanan
Maliye Programlarının Kalitesi”, VII.ERC/ODTÜ Uluslar arası Ekonomi Kongresi, Ankara,
6-9 Eylül 2003.
ERÇEL, G. “2000 Yılı Enflasyonu Düşürme Programı: Kur ve Para Politikası Uygulaması”,
TCMB, Ankara, 1999.
FISCHER S., The Asian Crisis, The IMF, And the Japanese Economy, as408, 1998
GÜLOĞLU B. ve ALTUNOĞLU E., Finansal Serbestleşme Politikaları ve Finansal Krizler,
Latin Amerika, Meksika, Asya ve Türkiye Krizleri, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dergisi, No:27, Ekim2002
KARABIÇAK M., IMF’nin Gelişim Süreci Türkiye’de Ekonomik Kriz Dönemlerinde
Uygulanan IMF Politikaları ve Sonuçları, Süleyman Demirel Ünv. İİBF,C:11S:2,2006
KARLUK R., Türkiye Ekonomisi, Beta Basım Yayım, İstanbul, 1999
KEYDER N., Para Teori Politika ve Uygulama, Ankara,2000
KIGUEL M., ve LIVIATAN N, “When do Heterodox Stabilization Programs Work Lessons
From Experience”, The World Bank Research Observer, Volume 7, No. 1, January 1992c.
KHAN M.S. ve KNIGHT, M.D.,“Some Theoretical and Empirical Issues Relating to
Economic Stabilization in Developing Countries” , World Development, 10/ 7,1982
26
NANTO, D., The 1997-1998 Asian Financial Crisis, Specialist in industry and Trade
Economics Division, CRS Report For Congress,1998.
ORTIZ G., “Mexico Beyond the Debt Crisis: Toward Sustainable Growth with Price
Stability”, Lessons of Economic Stabilization and its Aftermath, The MIT Press, London
1991.
PARASIZ İ., Enflasyon, Kriz, Ayarlamalar, Ezgi Kitabevi, Bursa, 2002.
SHARMA S., Asia’ Economic Crisis and the IMF, International Institute for Strategic Studies
Survival, vol.40, no: 2, summer 1998
SOLIMANO A., “Inflation and The Costs of Stabilization, Historical and Recent
Experiences and Policy Lessons”, the World Bank Research Observer, July, 5/2, 1990.
ŞAHİNKAYA S., “İstikrar Programları Üzerine Bazı Gözlemler ve Yeni İktisat
Politikası Yaklaşımı”, Mülkiyeliler Birliği Dergisi, C.18, Ankara, 1993.
TOPALLI N., Kriz Sonrası Uygulanan IMF Tipi İstikrar Programları ve Ekonomik Etkileri,
Selçuk Ünv.İİBF Dergisi Sayı 11 Yıl 9 Aralık 2006.
TÜREL O., Ekonomik İstikrar Programlarına Genel Bir Bakış, Türkiye’de ve Dünya’da
Yaşanan Ekonomik Bunalım, Yurt Yayınevi, Ankara, 1984.
UYGUR E., “ 2000 Kasım ve 2001 Şubat Üzerine Değerlendirmeler ” ,Mülkiye, 25(227),
2001.
ÜÇGÖZ S.,, IMF İstikrar Programları ve Ekonomik Etkileri: Latin Amerika ve Türkiye
Uygulamalarının Karşılaştırması, Kahraman Maraş Sütçü İmam Ünv.Sosyal Bilimler Ens.
Yüksek Lisans Tezi, Eylül 2005
WHITT, J.A., The Mexican Peso Crisis, Federal Reserve Bank of Atlanta, Economic
Review, January/February 1996.
27
ÖZGEÇMİŞ
1972 yılında Gümüşhane’de doğdu. 1993 yılında Gazi üniversitesi İ.İ.B.F Maliye Bölümünde
lisans, 1996 yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat
Bölümünde yüksek lisansını tamamladı.
1998–2000 yılları arasında Türkcell Hizmetleri A.Ş. , 200-2005 yılları arasında Başbakanlık
ve Dünya Bankasınca yürütülen Sosyal Riski Azaltma Projesi kapsamında proje koordinatörü
olarak görev yaptı. 2006 yılında Atatürk Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 2008
yılında Gümüşhane Üniversitesi Kelkit Aydın Doğan Meslek Yüksekokulunda öğretim
görevlisi olarak göreve başlamış olup, halen devam etmektedir.
2010 yılından itibaren İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde İktisat Bölümünde
doktoraya devam etmektedir.
28
Download