BÜVÜME RAKAMLARıNıN ic PiVASA

advertisement
TÜRKivE EKONOMisiNDE SON
VILLARDA VASANAN VÜKSEK ORANLI
BÜVÜME RAKAMLARıNıN ic PiVASA
ÜZERiNDEKi ETKiLERi
TÜRKiYE EKONOMisi YAYıNLARı
YAYıN NO: 2008-56
TÜRR:İYE EKONOMİsİNDE
SON YıLLARDA YAŞANAN
••
••
••
YUKSEK ORANLI BUYUME
•
•
RA~~IÇPIYASA
••
•
•
•
•
UZERINDEKI ETKILERI
HAZIRLAY ANLAR
Prof. Dr. Ahmet İNCEKARA
""
Yrd. Doç. Dr. Ferda YERDELEN TATOGLU
YAyıN
NO: 2008-56
İstanbul, 2008
Copyright © İTO
Tüm haklar saklıdır. Bu yayının hiç bir bölümü, yazarın ve İTO'nun
önceden yazılı izni olmaksızın mekanik olarak, fotokopi yoluyla
veya başka herhangi bir şekilde çoğaltılamaz. Eserin bazı bölümleri
veya paragrafları, sadece araştırma veya özel çalışmalar amacıyla,
yazann adı ve İTO belirtilmek suretiyle kullanılabilir.
ISBN 978-9944-60-349-2 (Basılı)
ISBN 978-9944-60-350-8 (Elektronik)
İTO ÇAORI MERKEZİ
Tel: (212) 444 O 486
İTO yayınlan için aynntılı bilgi
Bilgi ve Doküman Yönetimi Şubesi
Dokümantasyon Servisi 'nden alınabilir.
T e l : (212) 455 63 29
Faks
: (212) 5120641
E-posta: ito.yayin@ito.org.tr
İnternet: www.ito.org.tr
Odamız yayınlanna
tam metin ve ücretsiz olarak
internetten ulaşabilirsiniz.
YAyıNAHAZIRLIK, BASKı, CİLT
VİMEKAJANS
Reklamcılık Matbaacılık
Tel: 0212 577 49 12 Fax: 0212577 49 44
www.vimekajans.com
ÖNSÖZ
Türkiye 2001 krizi sonrası uygulamaya koyduğu makroekonomik program
ve gerçekleştirdiği yapısal reformlar sayesinde, 2002-2007 yıllarını kapsayan
dönem için yıllık ortalama %7 gibi çok yüksek bir büyüme performansı
yakalamış ve daha da önemlisi bunu 20 çeyrek boyunca kesintisiz bir
biçimde büyüyerek gerçekleştirmiştir. Bu olgunun doğal bir sonucu olarak,
Türkiye artık ülke ekonomisini derinden sarsacak krizlerden endişe etmek
yerine, bu yeni dönemde yüksek oranlı sürdürülebilir kalkınmadan bahseder
konuma gelmiştir. Dünyanın önde gelen kurum ve kuruluşları, halihazırda
dünyanın en büyük 17. ekonomisi durumunda olan Türkiye'nin sahip olduğu
potansiyel ile, yakın bir gelecekte dünyanın ilk 10 ekonOlnisi arasına gireceği
tahmininde bulunmaktadırlar. Türkiye bugün Çin'den sonra ikinci en hızlı
büyüme potansiyeline sahip "Yükselen Piyasa" olarak addedilmektedir.
Diğer taraftan, son 6 yıllık süre zarfında tanık olduğumuz önemli iyileşmelere
rağmen, Türkiye ekonomisinin kimi zaafları varlığını korumaya devam
etmiştir. üzellikle işsizlik oranının düşürülememiş olması kamuoyunda
sıklıkla, yaşanan hızlı büyüme sürecinin aslında ekonominin reel kesiminde
karşılığının bulunmadığı, ekonomik birimler tarafından hissedilmediği,
dolayısıyla sanalolduğu yorumlarının yapılmasına neden olmuştur. Türkiye
ekonomisi yakından incelendiğinde, sözkonusu büyümenin sanalolmak bir
yana, önemli bir potansiyelin göstergesi olduğu, sancılı bir dönüşüm
sürecinden geçen Türkiye'nin aslında birçok sanayi alt sektöründe küresel
ekonominin gerekleri doğrultusunda ciddi bir yeniden yapılanma ve
uyarlanma sürecinden geçtiğini göstermektedir.
Bu çalışma, bir taraftan sözkonusu büyüme sürecinin dayandığı temelleri ve
yüksek büyüme oranlarının neden işsizliğin istenilen düzeylere indirilmesini
sağlayamadığını sorgulamaya çalışırken, diğer taraftan makro-ekonometrik
bir modellerne çerçevesinde, son yıllarda yakalanan yüksek büyüme
oranlarının iç piyasada gerek üretim gerekse satışlar üzerinde anlamlı bir
etkisinin olup olmadığını ampirik verilere dayanarak test etmek suretiyle
"sanal/gerçek büyüme" tartışmasına ışık tiJtma çabasında olan bir çalışmadır.
Sözkonusu çalışmanın, büyüme, verimlilik, sanayi üretimi, ihracat/ithalat,
istihdam ve işsizlik gibi birbiriyle ilintili büyüklükleri tartışırken, bu
değişkenler arasındaki karşılıklı etkileşimlerin ve neden-sonuç ilişkilerinin
doğru anlaşılmasına ve geçmekce olduğumuz sürecin doğru tahlil edilmesine
önemli katkı yapacağını düşünmekteyiz.
"Türkiye Ek0!l0misinde .. Son Yıllarda Yaşanan Yüksek Oranlı Büyüme
Rakamlannın Iç Piyasa Uzerindeki Etkileri" isimli yayınımızın gerek karar
alıcılar ile ilgili kurum ve kuruluşlar, gerekse akademik bir bağlamda olsun
ya da olmasın konuya ilgi duyan tüm ekonomik birimlere, özellikle de
üyelerimize faydalı olmasını diler, yayını Odamız adına hazırlayan Prof. Dr.
Ahmet İncekara ve Yrd. Doç. Dr. Ferda Yerdelen Tatoğlu'na teşekkür
ederim.
Dr. Cengiz Efsun
Genel Sekreter
YÖNETICİ ÖZETİ
Türkiye ekonomisi, ekonomik büyüme itibariyle tarihi bir dönem yaşamak­
tadır. 200 ı krizinden sonra Türkiye ekonomisİ, bu çalışmada ele alınan 20022007 (ilk yarı)'deki beş buçuk yıl ya da 22 çeyrek dönem boyunca büyümüş,
üretimi arttırmıştır. 2002-2007 (ilk yarı) dönemİ ortalama büyüme oranı
yüzde 7 olmuştur.
Büyürnede iki önemli özellik dikkati çekmektedir. Kesintisiz/sürekli büyüme
ve yüksek oranlı büyüme Türkiye'nin 2002'den önceki yıllarına bakıldı­
ğında, yakın dönemlerde, bu denli olumlu bir ekonomik döneme rastlanmamaktadır.
yılından sonra özellikle dış piyasalarda ortaya çıkan kısa süreli bir
sarsıntının etkisİ Türkiye ekonomisinde kur ve faizlerde yükselme olarak
ortaya çıkmıştır. 2006 yılından itibaren, Türkiye' de GSMH bünyesinde artış
devam etmiş, ancak artış oranı azalmaya başlamıştır. Buna paralel olarak
piyasalarda yüksek oranlı büyümenin sorgulanmaya başlandığı görülmekte-
2006
dir.
Bu çalışmada "Türkiye'de son yıllarda yaşanan yüksek oranh ekonomik
büyümenin iç piyasalar üzerindeki etkisi" inceleme konusu yapılmıştır.
Araştırmada
piyasalar; tüketim, ara ve yatırım malları sektörleri olarak,
ancak tüketim malları piyasası dayanıklı ve dayanıksız olmak üzere dörde
ayrılarak incelenmiştir. Piyasadaki değişmeler; fırma sayıları, üretim ve satış
rakamları TÜİK'ten elde edilerek, reel milli gelir değişmesi ile ilişkisi
açısından analize tabi tutulmuştur.
Öncelikle, Türkiye' de ekonomik büyüınenin arz kaynaklarına bakıldığında;
sermaye birikimi, istihdam artışı ve toplam faktör verimliliği unsurlarının
yüzde katkılarına dikkat çekilmektedir. Sermaye birikimi yani yatırımların
büyümeye katkısı halen en yüksek orandadır. Onu istihdam izlemekte,
ardından toplam faktör verimliliği gelmektedir.
Ekonomik büyümenin talep açısından kaynaklarına bakıldığında ise, özel
tüketim ve yatırım harcamaları en önemli katkı unsurları olarak ortaya
çıkmaktadır. Özel tüketim harcamalarının 200S'te GSMH'ye oranı yüzde 65,
2006'da yüzde 7 1.4' tür. 2007'de yüzde 69.9 olması beklenmektedir. Yatırım
harcamalarının payı ise 200S'te yüzde 22.3 iken 2006'da yüzde 18.6 olarak
gerçekleşmiştir. 2007' de yüzde 19.2 olması beklenmektedir.
Bu parametrelerdeki değişimler, Türkiye'de iktisadi büyümenin bizzat tüketim ve yatırımlardaki artışlara dayalı olarak gerçekleştiğini göstermektedir.
çalışmamızın
ekonometrik analiz bölümünü oluşturan üçüncü bölümde,
Türkiye' deki yüksek iktisadi büyüme oranlarının, özellikle mal piyasaları
üzerindeki etkileri incelenmiştir. Mal piyasasında tüketim malları piyasası,
dayanıklı ve dayanıksız olarak ayrı ayrı ele alınmıştır. Ara malları piyasası ve
yatırım/sermaye malları piyasaları ele alınan diğer piyasalardır.
İncelemede,
piyasalara ilişkin şirket sayısında, üretimde ve satışlardaki
değişimlerle reel GSMH değerleri arasında ilişkiler sorgulanmıştır. Yani,
Türkiye ekonomisindeki yüksek büyüme oranlarının iç piyasalar üzerindeki
etkileri, imalat sanayinin her bir alt sektörünün üretİm ve satışlarının bağımlı,
GSMH değerlerinin bağımsız değişken olduğu modellerle, bilimsel bir
analize tabi tutulmuştur.
Yapılan
analiz sonuçlarına göre tüm modellerde, reel GSMH'nin satışlar ve
üretimler üzerindeki etkilerinin anlamlı olduğu bulunmuştur. GSMH artışı
yani büyüme ve gelir artışının etkisİ, satışlara ve üretimlere olumlu
yansımıştır.
Reel GSMH'nin satışlardaki değişkenliği açıklama gücü yatırım/sermaye
malı üreten sektörlerde %87, ara malı üreten sektörlerde %85, dayanıklı
tüketim malı üreten sektörlerde %53 ve dayanıksız tüketim malı üreten
sektörlerde %50 olarak bulunmuştur/hesaplanmıştır. Buna göre, ekonomide
reel gelir değişmelerinden etkilenen sektörlerin başında yatırım ve ara
malları üreten sektörler geldiği belirtilmelidir. Dayanıklı ve dayanıksız
tüketim malı üreten sektörler ise, daha sonra gelmektedir. Gelirdeki
değişmelerin, yani reel milli gelir artışlarının dayanıklı tüketim mallarındaki
satışları açıklama gücünün %53 olması, dayanıklı tüketim malları satışlarının
%53 'ünün gelire bağlı olarak açıklanması, kalan yüzdenin ise diğer
faktörlerin etkisİ ile açıklanabileceğini ifade etmektedir. Benzer durum
dayanıksız tüketim malları satışlarının açıklanması için de söz konusudur.
Kısaca, tüketim malları sektöründe reel GSMH büyümesinin satışlara
yansıması daha düşük kalmaktadır. Başka faktörlerin etkisi de en az gelir
artışı kadar söz konusudur. Demek ki, dayanıklı ve dayanıksız tüketim
malları sektörlerinde, yüksek gelir artış oranlarının, satışlara daha az
yansıdı ğı yönündeki şikayet doğrudur. Bu, büyümenin olmadığı ya da
"sanal", hormonlu olduğu anlamına gelmez. Ancak büyüme aynı oranda
satışlara yansımamaktadır. Benzer sonuçlara büyümenin üretim üzerindeki
etkilerini incelemek üzere kurulan modellerde de rastlanmaktadır. Dayanıklı
ve dayanıksız tüketim mallarındaki üretim ve satışların durgun seyir izleıne­
si, bir süre sonra ara ve yatırım mallarına da yansıyabilir. O nedenle,
büyürnede sürekliliğin sağlanması için, özellikle istihdam piyasasında
yapısal önlemlerin acilen alınması gereği bulunmaktadır.
ıçİNDEKİLER
ÖNSÖZ ....................................................................................................... 3
YÖNETİCİ ÖZETİ .................................................................................... 5
GİRİŞ ......................................................................................................... 13
1. KAVRAMSAL ÇERÇE'VE .................................................................... 17
1. ı. İKTiSADİ BÜYÜME, GELİşME, KALKINMA .......................... 17
1.2. İKTİsADİ BÜYÜME; TEORİK - PRATİK ................................... 21
1.3. TEKNOLOJİ, İKTİsADİ BÜYÜME VE VERİMLİLİK ............... 27
1.4. İKTİsADİ BÜYÜME, İSTİHDAM VE İHRACAT ....................... 29
1.5. İKTİsADİ BÜYÜME TEORİsİNE YENİ KATKILAR ................ 33
1.6. İKTİsADİ BÜYÜMENİN HESAPLANMASI; AB
STANDARTLARI VE TüİK ÇALIŞMALARI ............................. 35
2. TÜRKİYE'DE 2001 KR1Zt SONRAsı EKONOMİK BÜYÜMENİN
KAYNAKLARI ..................................................................................... 39
2.1. GENEL EKONOMİK BÜYÜME ................................................... 41
2.2. SEKTÖREL ANALİz ..................................................................... 43
2.2.1. TARIM SEKTÖRÜ ................................................................... 44
2.2.2. SANAYİ SEKTÖRÜ '" .............................................................. 45
2.2.3. HİZMETLER SEKTÖRÜ ......................................................... 46
2.3. TALEP YÖNLÜ ANALİz .............................................................. 47
2.4. ÜRETİM FAKTÖRLERİNİN BÜYÜME ÜZERİNE
ETKİLERİNİN ANALİzİ ............................................................... 54
3. TÜRKİYE'DE YÜKSEK BÜYÜME ORANLARININ ıÇ
P1YASAYA ETKlLERfN1N EKONOMETRlKANALtzt ..................
3.1. REEL GSMH ...................................................................................
3.1.1. REEL GSMH'NIN GRAFİKSEL ANALİzİ ............................
3.1.2. REEL GSMH SERİSİNİN DURAGANLIK ANALİzİ ...........
3.2. DAYANIKLI TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE
DURUM ..........................................................................................
3.2.1. DAY ANIKLI TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE
GRAFİKSEL ANALİz .............................................................
3.2.2. DAYANIKLI TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLER
İÇİN EKONOMETRİK ANALİz ............................................
59
59
60
61
64
64
66
3.3. DAYANIKSIZ TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE
DURUM .......................................................................................... 69
3.3.1. DAYANIKSIZ TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE
GRAFİKSEL ANALİz ............................................................. 69
3.3.2. DAYANıKSız TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLER
iÇİN EKONOMETRİK ANALİz ............................................ 71
3.4. ARAMALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE DURUM ........................ 73
3.4.1. ARAMALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE GRAFİKSEL
ANALİz .................................................................................... 73
3.4.2. ARAMALI ÜRETEN SEKTÖRLER İÇİN EKONOMETRİK
ANALİzLER ............................................................................. 74
3.5. SERMAYE (YATIRIM) MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE
DURUM ........................................................................................... 77
3.5.1. SERMAYE MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE GRAFİKSEL
ANALİz .................................................................................... 77
3.5.2. SERMAYE (YATIRIM) MALI ÜRETEN SEKTÖRLER
iÇİN EKONOMETRİK ANALİzLER ..................................... 79
3.6. EKONOMETRİK ANALİzİN SONUÇLARI ................................ &2
DEGERLENDİRME VE SONUÇ ............................................................ 83
KAYNAK.ÇA ............................................................................................. 87
EK. .............................................................................................................. 89
10
ORAF1KLER
Grafik ı. 1990-2006 Dönemi Yıllık Büyüme Oranları (%) ...................... 43
Grafik 2. Reel GSMH ................................................................................ 60
Grafik 3. Dayanıklı Tüketim Malı Üreten Sektörlerin Firma Sayısı ......... 65
Grafik 4. Dayanıklı Tüketim Malı Üreten Sektörlerde Üretim ................. 65
Grafik 5. Dayanıklı Tüketim Malı Üreten Sektörlerde Satışlar ................. 66
Grafik 6. Dayanıksız Tüketim Malı Üreten Sektörlerin Firma Sayısı ....... 69
Grafik 7. Dayanıksız Tüketim Malı Üreten Sektörlerde Üretim ............... 70
Grafik 8. Dayanıksız Tüketim Malı Üreten Sektörlerde Satışlar ............... 70
Grafik 9. Aramalı Üreten Sektörlerin Firma Sayısı ................................... 73
Grafik 10. Aramalı Üreten Sektörlerde Üretim ......................................... 73
Grafik 11. Aramalı Üreten Sektörlerde Satışlar ......................................... 74
Grafik 12. Sermaye Malı Üreten Sektörlerin Firma Sayısı ....................... 77
Grafik 13. Sermaye Malı Üreten Sektörlerde Üretim ................................ 78
Grafik 14. Sermaye Malı Üreten Sektörlerde Satışlar ............................... 78
11
TABLOLAR
Tablo 1. Türkiye Ekonomisinde Yapısal Dönüşüm Dönemlerine Göre
Büyüme Oranları ......................................................................... 42
Tablo 2. Türkiye Ekonomisinde 2001-2007 Dönemi Yıllık Büyüme
Oranları (%) ................................................................................ 44
Tablo 3. Türkiye Ekonomisinde Sektörel Büyüme Oranları:
1980-2007 (%) ............................................................................. 45
Tablo 4. Türkiye'de Planlı Dönemde Sektörel Büyüme Oranları (%) ...... 47
Tablo 5. Ekonomik Büyümenin Talep Kaynakları (GSMH'ya Oran ve
Yıllık Artış) ................................................................................. 49
Tablo 6. Üretim Faktörlerinin Büyümeye Katkıları (%) ........................... 55
Tablo 7. Üretim Faktörlerinin Büyümeye Katkıları (%) ........................... 56
Tablo 8. Logaritmik Reel GSMH Serisinin HEGY Testi Sonuçları ......... 62
Tablo 9. Reel GSMH Serisi İçin ZA Testi Sonuçları ................................ 63
Tablo 10. Dayanıklı Tüketim Malı Üreten Sektörlerin Logarİtmik
Üretim ve Satış Serileri İçin HEGY Testi Sonuçları ............... 67
Tablo ll. Dayanıklı Tüketim Malı Üreten Sektörler İçin Regresyon
,
Sonuçları .................................................................................... 68
Tablo 12. Dayanıksız Tüketim Malı Üreten Sektörlerin Logaritmik
Üretim ve Satış Serileri İçin HEGY Testi Sonuçları ................ 71
Tablo 13. Dayanıksız Tüketim Malı Üreten Sektörler İçin Regresyon
Sonuçları .................................................................................... 72
Tablo 14. Aramalı Üreten Sektörlerin Logaritmik Üretim ve Satış
Serileri İçin HEGY Testi Sonuçları ........................................... 75
Tablo 15. Aramalı Üreten Sektörler İçin Regresyon Sonuçları ................. 76
Tablo 16. Sermaye Malı Üreten Sektörlerin Logaritmik Üretim ve Satış
Serileri İçin HEGY Testi Sonuçları .......................................... 79
Tablo 17. Sermaye Malı Üreten Sektörlerin Logaritmik Üretim ve Satış
Serileri İçin ZA Testi Sonuçları ................................................ 80
Tablo 18. Sermaye Malı Üreten Sektörler İçin Regresyon Sonuçları ....... 81
12
GlRtş
Türkiye ekonomisİ, tarihinde ilk kez üst üste 6 yıl süre ile büyümektedir.
2001 kırılmasından sonra 2007 'nin ilk yarısı dahil 22 çeyrek dönem süreli ve
nispeten hızlı bir üretim artışı dönemi yaşanmaktadır.
2001 kırılmasından önce
sonra ödemeler dengesi
Türkıye ekonomİsi bir ya da iki yıl büyüyen, daha
açığı ve döviz sorunu nedeniyle; kısaca kaynak
eksikliğinden dolayı durağanlaşan, istikrarsız bir büyüme süreci kaydetmiştir. 2001 öncesi büyümenin seyri, yeterli ve kaliteli finansman
olanaklarının kısıtlılığı sonucu sürdürülebilir olmamıştır.
Türkiye'de tasarruf orar larının nispeten düşük olduğu bilinmektedir. 2000
yılı öncesinde, kamu harcamalarının disipline edilememesi, kamu kesimi
borçlanma gereğini ve bunun sonucu olarak faiz oranlarını YÜkseltmİştir.
Kamu kesimine göre daha yüksek tasarruf oranlarına sahip özel kesim de
yüksek faiz yüksek enflasyon ortamında üretim ve yatırımdan çok kamu
harcamalarını finanse etme kolaycılığına soyunmuştur. Finansal piyasalar
daha ziyade iç piyasadan borçlanarak, özel kesimin dışlanmasına yol açan
kamu maliyesinin finansman ihtiyaçlarını karşılamıştır. Bu süreçte, yeni
bankalar kurulmuş, en son 1994 istikrar kararları ile mevduata % ı 00
garanti getirilmiştir. Kamu bankaları finansal sorunlarını gizlerken, özel
kesim bankaları da bazı kredi manipülasyonları ile yönetim ya da sahipleri
tarafından zarara uğratılmıştır.
2001 krizi, sürekli ertelenen yapısal reformların ve istikrar getirmeyen
istikrar programlarının kaçınılmaz sonucudur ve 2001 krizi ile Türkiye
ekonomisi, tarihinin en yüksek gerilemesini yaşamıştır. Ekonominin
yumuşak karnı finansal kesimden başlayan kırılma; reel faaliyetleri,
istihdamı kısaca tüm ekonomiyi derinden sarsmıştır.
IMF destekli olarak uygulamaya geçilen son istikrar programı, Güçlü
Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP)'dır. Programın temel amacı; Türkiye
ekonomisinin başta kamu ekonomi yönetimi olmak üzere, yeniden
yapılandırılması, kırılganlıkların ortadan kaldırılması ve sürdürülebilir bir
ekonomik büyüme ve istihdam artışının sağlanmasıdır.
Gündelik siyasi kararların ekonomi yönetiminde popülizme varan etkilerinin
sınırlanması için; TCMB 'nin bağımsızlığı sağlanmış, başta Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) olmak üzere yeni bağımsız
kurullar oluşturulmuştur.
13
GEGP ile 2001 yılında başlayan düzenleme ve uygulamalar; bankacılıkta,
kamu maliyesinde, özel kesimde yeniden bir güven ortamı tesİs edilmesinde
önemli bir başarı sağlamıştır. 2002 Kasım ayında yapılan parlamento
seçimleri tek partili bir siyasal hükümeti iş başına getirmiştir. Yeni
hükümet, 2001' de başlayan programı temelde benimsemiş ve uygulamayı
sürdürmüştür.
2007 yılına gelindiğinde, GEGP'nİn sonuçları, esas itibariyle başarılı bulunmasına rağınen, birkaç hususta eleştirilmeye başlanmıştır. Birinci eleştiri,
serbest kur politikasının bir yan sonucu olarak ortaya çıkan TL'nin aşırı
değerlenınesi, yüksek reel faizler ve yüksek cari açık konusunun, programın
sürdürülebilirliğini tehdit etmesidir. üzellikle yabancı piyasalarda meydana
gelebilecek dışsal bir negatif ekonomik olgunun Türkiye'ye yansıyabilecek
dalga etkisi, bu durumda daha yıkıcı olabilecektir.
İkinci eleştiri, ilk eleştiri konusunun bir diğer bileşenİ olarak, ithalatın ve
özel kesim borçlarının artması, toplam ülke yükümlülüğünün genişlemesidir.
GEGP uygulamasının başarısında, kamu maliye politikalarındaki performansın çok önemli katkısı vardır. Ancak bu sefer özel kesim, kolay
borçlanabilme imkanının sonucu olarak, önemli boyutta bir pozisyon açığı
ile karşı karşıya kalmıştır. Negatif bir dış dalganın yüksek kur riski taşıyan
Türk reel kesimini derinden etkileme riski vardır. Makro ve mikro önlemlerin
burada gündeme getirilmesi ve Türk özel sektörünün rekabet gücünün
arttırılması gereği vardır.
Üçüncü ve çalışmanıızın temel konusunu da oluşturan eleştiri, sürekli ve
yüksek büyüme oranlarının; üretenler, ticaret yapanlar ve tüketiciler olarak
halk tarafından yeterince hissedilmediğidir. Eleştirinin bir yönü, halkın
gelir/refah düzeyinin yani satın alma gücünün artması ile ilgilidir. Diğer yönü
ve asıl eleştiri tarafı, istihdamda yeterli artışlar sağlanamaması olarak
gündeme taşınmıştır. Yüksek büyüme hızları ve dolar bazında kişi başına
gelirin 2001 'den bu yana bir katını aşan bir düzeye erişmesi, ancak o ölçüde
piyasalarda algılanamanıası, Türkiye' deki iktisadi büyümenin "sanal" ya da
"hormonlu" olduğu nitelernelerine konu olmuştur.
Bt:. çalışmanın esası, "Türkiye Ekonomisinde Son Yıllarda Yaşanan Yüksek
üranh Büyüme Rakamlarının İç Piyasa Üzerindeki Etkileri"nİ araştırmaktır.
Bu çerçevede çalışnıa üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde iktisadi
büyümeye ilişkin kavramlar bir literatür çalışması olarak ele alınmıştır.
İktisadi büyümenin; teknoloji, verimlilik, istihdam, ihracat ile ilişkileri
incelenmiş, iktisadi büyümenin hesaplanması hususunda Türkiye' de ve AB
ile ABD' de yapılan çalışmalar değerlendirilmiştir.
14
İkinci
bölümdç' ..: C' ; .~; "'i
j ı;; de ekonomik büyümenin genel
seyn ve n
sd::tôrlerin büyümeye katkıları ve etkileri,
iktisadi (,ııyüı u::-'ı;~ ~ ',lCP bileşenlerinin analizi ile üretim faktörlerinin
büyüme ile ilişkıleri ele alınmıştır.
l,
l
Son bölüm ise, yüksek ekonomik büyüme oranlarının piyasaya yansımalarını
ölçebilnıek amacı ile, ekonometrik bir çalışmadan oluşmaktadır.
Ekonometrik modellerneye dayanan araştırma, mal piyasasında, dayanıklı ve
dayanıksız tüketim malları sektörü, ara malları sektörü ve yatırım / sermaye
malı sektörlerini kapsamaktadır. Piyasalara ilişkin veriler; firma sayılarının
gelişim seyri, üretim ve s.~!ışlar bazında değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
Araştırma kapsamında TUIK'ten elde edilen veriler, kamu tarafı ile tüm
imalat sanayi işyerlerini, özel sektör tarafı ile 10 ve daha fazla işçi çalıştıran
imalat sanayi işyerlerinin yaklaşık % 80'ini kapsayan büyük ölçekli imalat
sanayi işyerlerini içine almaktadır. Dolayısıyla, araştırmanın kapsamı
açısından herhangi bir eksiklik yoktur. Büyüme ve dolayısıyla gelir
artışlarının piyasalar üzerine etkileri, işletme sayıları, üretim ve satış serileri
GSMH artışı ile ilişkilendirilerek analiz edilmeye çalışılmıştır.TÜİK'ten
sağlanan veriler, istihdama ait rakamları içermediğinden, çok istendiği halde
analize dahil edilememiştir.
15
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
j
J
1. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
ı. ı. İKTISADI BÜYÜME, GELIŞME, KALKıNMA
İster gelişmiş ister gelişmekte olan olsun her ekonomide uygulanan iktisat
politikasının
temel hedefi iktisadi büyümeyi sağlamak ve sürdürmektir.
Iktisadi büyüme hızı yüksek ise, uygulanan iktisat politikaları genellikle
başarılı olarak ilan ve tescil edilir. O halde, iktisadi büyüme kavramı bir
performans göstergesidir. Hızlı iktisadi büyüme oranları, başarıh iktisat
politikaları uygulamasının doğal sonucudur.
Bir toplumdalekonomide belli bir dönem zarfında, meydana getirilen nihai
mal ve hizmet üretiminin, cari piyasa fiyatları i.!ibariyle değerleri toplamı
Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH)'yı ifade eder. Uretim cephesi ile GSMH,
ekonominin başlıca alt sektörleri olan tarım, sanayi ve hizmetler kesimi üretimlerinden oluşur. GSMH'ye harcama yönü ile bakıldığında,
GSMH=C+I+G+-F olarak yazılabilir. Burada;
C : toplam tüketim harcamaları (özel)
i : toplam yatırım harcamaları (özel+kamu)
G : toplam kamu harcamaları
F : dış alem net faktör geliri (+ veya - )
GSMH'den amortismanın (aşınmaleskime
Hasıla (SMH) büyüklüğüne varılır.
payı) düşülmesi
ile Safi Milli
SMH = C+I+G+-F-A
A : aşınma i eskime payı, amortisman
SMH' den vasıtah vergilerin indirilmesi ile Milli Gelire, yani üretim faktörlerinİn o yıl üretime katılarak elde ettikleri gelirler toplamına ulaşılır. "Bir
ülkenin devamlı sakinlerinİn yıl içinde elde ettikleri faktör gelirlerinin
toplamına, o ülkenin milli geliri denir. Gayri Safi Milli Hasıla, ekonominin
topyekün üretim gücünü, safi milli hasıla iktisadi varlığa net katkıyı, milli
gelir ise ülke halkının ortalama gelir ve satın alma kuvveti seviyesini açıklar.
Milli geliriq.. bir bakıma iktisadi refah ölçüsü olarak kullanılması da bundan
ötürüdür."(Ulgen: 1986, s. 31).
Buna göre milli gelir, üretim faktörleri olan emek, sermaye,
(toprak) ve müteşebbis gelirlerinden oluşur.
17
doğal
kaynaklar
MG=ücret
faiz + rant + kar
Anlaşılacağı
üzere, iktisadi/teknik anlamda GSMH ve milli gelir kavramları
(parametreleri) birbirinden farklıdır. Ancak günlük dilde, genellikle
birbirinin yerine kullanılmaktadır.
İktisadi
büyüme, bir ekonomide milli gelirin bir yıldan diğerine yüzde artışını
ifade eder. Sözgelimi, 2005 yılında Türkiye'nin milli geliri 100 YTL iken,
2006'da 110 olmuşsa, artış oranı ya da hızı % 1O'dur.
Yıllık
iktisadi büyüme hızı (2006):
[2006 milli geliriesabit fiyatla)-2005 milli geliri(sabit fiyatla)]/2006 milli
geliriesabit fiyatla)= 2006 yılı reel milli gelir büyüme oranıdır.
[110-100]1100
% 10 olur.
Bir ekonomide gelirin artış hızının gerçek bir biçimde ölçülebilmesi için,
nominal milli gelir rakamlarının milli gelir rakamlarına dönüştürülmesi
gerekir. Nominal milli gelir, cari fiyatlarla hesaplanmış rakamlardır.
Dolayısıyla, enflasyon değerini de içermektedir. Reel milli gelir ise, nominal
milli gelir rakamlarının sabit fiyatlarla hesaplanmasından ibarettir. Ya da,
ilgili yılın bir önceki yıl fiyatları cinsinden ifade edilerek reel büyüme
oranının bulunabilmesi için aşağıdaki formül kullanılır:
yılı nominal GSMH/t yılı GSMH zımnİ fiyat deflatörü= t yılı GSMH' sİnin
t-l yılı fiyatları ile ifadesi bulunur. Böylece t yılı GSMH'si t yılındaki fıyat
artışlarından arındırılmış olur.
t
şekilde bulunan t yılı GSMH' sinin büyüme oranı da"aşağıdaki
hesaplanır (Eğilmez ve Kumcu: 2004, s. 95):
Bu
ı
t yı ı
formül ile
"
ı b" ..
_ İ-I yılı fiyatlan ile ifade edilmiş t yılı GSMH'si - t-ı yılı GSMH'sİ
GSMH sı ree uyume oranı İ-I yılı GSMH'sİ
İktisadi
büyüme kavramı, iktisadi gelişme kavramı ile çoğu zaman eş anlamlı
olarak kullanılan ekonomik alanda gelişme kavramı, bir toplum
ekonomisinde sadece bir miktar. artışından öteye, bir yapı ve çatı değişmesi­
ni de kapsamaktadır. Hatta ekonomi bir çocuğa benzetilirse, büyüme
çocuğun fizik yapısı ile genişlemesi ve boyatmasını akla getirir. Gelişme ise,
yapı ve çatı değişimi ile birlikte kabiliyet, zeka ve anlayış gibi vasıflara
hasredilebilir (Ülgener: 1984, s. 411). Schumpeter' e göre toplum ekonomisi
zamanla iki yönde değişiklik gösterir; bir taraftan gövdesi ile genişler
18
işgücü çoğalır, üretim vasıtaları artar). Gelişme, iktisadi akımın
alışılmış yolunu (yörüngesini) terk edip, daha yüksek seviyede ikinci bir
denge sathına sıçraması demektir. Bu sıçramanın arkasındaki kuvvet ise, iktisadi hayata getirdiği yenilikler (innovations) ile piyasanın alışılmış düzenini
temelinden sarsan ve kımıldatan müteşebbistir (Ulgener: ı 984, s. 4 ı O).
(nüfusu,
İktisadi gelişme kavramı da çoğu zaman iktisadi kalkınma kavramı ile eş
anlamlı olarak kullanılmaktadır. İktisadi kalkınma, genellikle gelişmekte
olan ülkelerde, üretim artışından daha ziyade, orta ve uygun vadede
ekonomik yapıyı da değiştirmeyi kapsayan bir çabayı ifade eder.
"Ekonomik kalkınma hedefi, gelişmiş ülkelerin ekonomik büyüme hedefinden çok daha zordur. Ekonomik büyümenin, belli bir sosyo-ekonomik yapıya
ulaştıktan sonra, az çok o yapı içinde devam eden bir süreç olmasına karşılık,
ekonomik kalkınma bir yandan üretim ve gelir artışı sağlamayı, diğer yandan
ekonominin içinde bulunduğu yapı özelliklerini değiştirmeyi amaçlamaktadır." (Ertüzün: 1984; s. 153). Ekonomik yapının, tarımdan sanayi ağırlıklı
bir üretim bileşimine yöneltilmesi, emek istihdamının niteliklerinin
arttırılması, teknoloji ve verimliliğin geliştirilmesi hatta teknoloji üretimi ile
sanayileşme sürecinin tamamlanmasına çalışılmaktadır. Bu da toplumun
tarım toplumu yapısından sanayi toplumu yapısına çevrilmeyi kapsar. Gelir
artarken üretimin, istihdamın, ihracatın bünyesi değişir. Milli gelire katkıda
tarımın payı azalır, sanayi ve hizmetler kesimlerinin artar.
Günümüzde sanayileşmiş ülkelerin sanayi ötesi toplum aşamasına geçtikleri
gözlenmektedir. Gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye, bir taraftan sanayileşme
gayretlerine devam etmekte, diğer yandan, sanayi ötesi ekonomi, bilgi
toplumu ekonomisi aşamasını da öngörmeye çalışmaktadır. Bütün bunlar
rekabetçi bir dünya ekonomisi çerçevesinde, kıt kaynaklarla başarılmak
durumundadır.
Nitekim, büyüme sürecinde, bir ekonomide üretim faktörleri varlığı ve
niteliği son derece önemlidir. Nüfus ve işgücü, sermaye birikimi, doğal
kaynaklar, teknoloji ve bilgi/tecrübe birikimi ve teşebbüs gücü, büyüme yani
üretim ve gelir artışının ön şartıdır. Sorun, birikim/tasarruf gücünün
yatırımlara, sermaye birikigüne dönüşmesi, daha yüksek katma değerli mal
ve hizmetler üretilmesidir. Uretim kapasitesinin artması, artan üretimin gelire
~önüşmesi ve kişi başına gelir ve satın alma gücünün yükselmesi gerekir.
Iktisat politikalarının nihai hedefi elbette toplumsal refah ve bireysel gelir
düzeyinin arttırılmasıdır. Ancak onun gerisinde, toplumun üretim/organizasyon yeteneği, teknoloji geliştirme yeteneği, onun da arkasında AR-GE
harcamalarına milli gelirden daha fazla payayrılması gereği ortaya
19
çıkmaktadır.
Bütün bunlar, uzun
ekonomik süreçlerdir.
yıllar
alan, zaman gerektiren toplumsal!
Bütün bunlar, modern iktisadın kurucusu sayılan Adam Smith tarafından da
öngörülen birkaç yüzyıllık konulardır. Gelişmiş ülkelerin oluşturduğu sosyoekonomik seyir süreci, gelişen ülkeler için bir bakıma önemli bir örnek teşkil
etmektedir. Ancak hiçbir ülkenin, hele gelişmekte olan ülkelerin büyüme!
kalkınma mücadeleleri, bu örneklere rağmen daha kısa, daha hızlı ya da daha
sancısız olarnamaktadır.
Bir ekonomide..meydana gelen büyüme, gelişme ve kalkınma hedeflerinin de
ön koşuludur. Uretim artışı sağlanmadan, ekonominin yapısında ve çatısında
değişimi sağlamak oldukça zordur. Bu sürecin, sadece sermaye faktörünün
temini ile gerçekleştirilmesi düşünülemez. Sorunun anahtar faktörlerinden
biri elbete sermaye birikimidir. Ancak, bir adım ötede, mevcut sermaye,
insan ve diğer girdilerin, toplumsal bir uzlaşma ile verİmli üretim
faaliyetlerinde değerlendirilebilme becerisi gereği durmaktadır. Konunun
temelinde, üretim kapasitesinde artışlar sağlayacak bir yatırım seferberliği
vardır. Burada, her ülke ekonomisinin özelliklerine, yapı ve karakterine göre,
ekonomi yönetimlerinin, buna uygun bir ortam sağlama, teşvikler ve düzenlemeler gibi kamusal/kurumsal inisiyatifin gereği de vurgulanmak gerekir.
İktisadi büyüme, bir ülke ekonomisinde, üretim irnkanl~rı eğrisinin sağa
kayması yani üretim kapasitesi artışı
eğrisindeki artış yönlü kayma, başlıca üç
ile açıklanır. Uretim
etkenle açıklanabilir.
imkanları
İlki, kapasite aynı iken malların üretim teknolojisinde ilerleme yönlü
değişmeler, bu sonucu doğurabilir. Dolayısıyla
artışı ortaya çıkar.
verim'lilik ve katma
.
.
değer
İkincisi, emek faktörünün verimliliğinde artış yönlü değişmeler, bu sonucu
meydana getirir.
Üçüncüsü, ekonomide malların üretim kapasitelerinde meydana gelen
doğrudan artışlar, yine büyüme yani üretim artışı olarak sonuç verir.
Büyüme sürecinde, ekonominin bütününde, teknik ilerlemeler, emeğin
verimliliğinin artması, birlikte meydana gelen olgulardır. Belli zaman
dilimlerinde oluşan iktisadi büyümenin kaynaklarına inilerek sonuca etki
eden faktörlerin etki dereceleri belirlenebilmektedir. Çalışmanın ikinci
bölümünde bu konulara ağırlık verilmektedir.
20
Ekonomik büyümeye ilişkin son değerlendirmeler, konunun daha .~iyade
üretim/arz cephesinden bakışla ulaşılan sonuçlar olmaktadır. Uretim
artışının, toplumun hemen tüm kesimlerinde, refahı, satın alma gücünü
arttıracak biçimde gelir ve harcamay~ dönüşme süreci, talep cephesi,
konunun can alıcı bir diğer yönüdür. Uretim ve gelir artışının toplumsal
tabakalara yayılması, gelir bölüşümü sorunları, yeterli ve sürekli talebin iç ve
dış talep olarak sağlanması gibi konular, sürekli ve sürdürülebilir büyüme
için vazgeçilmez koşullardır. Toplumsal talep, tüketim kültürü, iç ve dış
piyasalarda hangi tür mal ve hizmet talebinin baskın bir eğilim gösterdiği
gibi hususlar; piyasa araştırması, reklam ve tutundurma faaliyetleri, mal,
çeşitliliğinde ve teknolojilerinde meydana gelen hızlı değişmeler, talep
cephesinin diğer alt konularıdır. Pazarlama faaliyetleri, fuarlar, ticaret,
temsilcilik alma ve/veya verme bütün bu faaliyetlere sağlanan bankacılık!
finansal destekler, üretim faaliyetlerini tamamlayan, hatta üretim faaliyetlerini derinden etkileyen ve yönlendiren ekonomik olgulardır. Yeterli büyüklükte iç talebelpiyasaya sahip olmayan ya da olan ekonomilerin, üretim ve
büyüme sürecinde..kapasiteye ilişkin yapacakları değerlendirmeler, kuşkusuz
farklı olacaktır. Olçek ekonomileri, verimlilik, etkinlik ve uluslar arası
rekabeti doğrudan etkileyen unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır. Talep
tarafında, nüfus miktarı tek başına olmq.sa da önemli bir faktördür. Genç
nüfus, nitelikli eğitimli nüfus, işgücünün nüfusa oranı buradan emeğin
verimliliği gibi konular, ekonomik faaliyetler bütününün, büyürneyi
doğrudan etkileyen ve aynı zamanda farklılaştıran diğer parametreleridiL
İşte,
büyüme ve kalkınmaya ilişkin bütün bu konular, etkenler, konunun çok
yeni olduğunu, ekonomilerin farklı yapı ve karakteristik özelliklerine göre
değişebildiğini, gelfşnıiş ülke örneklerine bakılarak, gelişen ülkeler için
genel geçer büyüme kalkınma reçeteleri üretilemeyeceğini ifade etmektedir.
1.2. İKTISADI BÜYÜME; TEOm - PRATİK
İktisadi
büyüme teorisi, geçmişten günümüze önemli bir bilgi birikimi elde
etmiştir. Büyüme teorisinde, sermaye birikimi hep temel anahtar roloynayan
faktör olmuştur. Kıt faktör olan sermayenin birikimi ve verimliliği, onu
kullanan toplumların kabiliyetlerine göre şekillenmektediL Düşük gelir,
düşük tasarruf düzeyi, düşük yatırım ve sermaye birikimi aşamalarının
ardından düşük gelire varılmakta, kısır döngü kınlamamaktadır.
Gelişmekte olan
karşılamaktadır.
ülkeler, tasarruf açığını, çoğunlukla dışarıdan borçlanarak
Kaynak açığını borçla kapasa da, bu kaynağı verimli
kullanabilen toplumlar, kısır döngüyü kırmayı başarabilmişlerdir.
21
Özellikle İkinci Dünya Savaşından sonraki yıllarda, gelişmekte olan ülke
ekonomilerinin büyük bir ekseriyeti sanayileşme/yatırım programlarına,
dışarıdan finansal destek sağlamışlardır. Türkiye gibi ithal ikamesi
sanayileşme stratejisi uygulayan, iç tasarrufları ve gelir düzeyi düşük
ekonomiler, oluşturulan sınai kapasiteler sadece iç ekonomiyi hedef alınca,
büyüme/kalkınma sürecinin tıkandığı görülmüştür. 1980'lerdeki, sanayileşme
stratejisi değişikliği, Türkiye için, borçlu bir ülkenin zorunlu bir dışa açılma
hikayesidir.
Klasik iktisadi düşüncede büyüme konusu, ağırlıklı olarak sermaye birikimi,
işbölümü ve makineleşme, kısaca teknolojik gelişmeye bağlı olarak üretim
artışı anlamında ele alınmıştır. Büyümenin kaynağı tasarruflar, yatırımlar ve
sermaye birikimidir. Gelirler arttıkça tasarruflar da yükselmektedir.
Yatırımlara insanları sevkeden temel etken kar güdüsüdür. Tam rekabet
piyasası varsayımında, sermaye en verimli biçimde değerlendirilerek,
maliyetlerin azaltılması" karların arttırılması mümkündür. Karların artması,
sermaye birikimini çoğaltır. Doğalolarak gelir dağılımı içinde karların payı
artarsa, sermaye birikimi ve yatırımlar ve büyüme de artar. Emeğin karşılığı
olan ücretlerin nispeten düşmesi de talebi daraltabileceğinden, büyüme
hızında yavaşlama ortaya çıkabilir. O sebeple, dış ticaretin de serbest olması
ve iç piyasaya ek olarak dış piyasalara ulaşmanın da mümkün olması gerekmektedir.
Diğer
taraftan işbölümü ve uzmanlaşmanın yaygınlaşması, emeğin verimini
yükselten bir etkendir. Buna göre ernekte artan verim kanunu geçerlidir.
Sermaye ise kıt faktördür ve üretim sürecinde sermaye için azalan verİm söz
konusudur.
Klasik iktisadi düşünce ve onları takip eden Neo-klasik görüş okulunda,
iktisadi büyüme ve kalkınma konusu, esasen kendiliğinden, doğalolarak
meydana gelen bir olgudur. O sebeple geleneksel büyüme teorileri olarak da
adlandırılabilir. Zira toplum ekonomisİnin bütünü için, planlanmış/
öngörülmüş bir büyüme hedefi ve çabası yoktur. ı 8. yüzyılda İngiltere' de
ekonomik alanda meydana gelen olaylar teoriye yansırnakta, olayların
sebep sonuçları, ülkelerin zenginliklerinin anlaşılmasında temel ilkeler
belirl enmektedir.
Neo-klasik iktisadi düşüncede, emeğin verİm artışı önemlidir. Bunun için
sermaye birikimi ve artışı da önem kazanmaktadır.
Klasik ve Neo-klasik düşünce okulları, modem ekonominin ilk dönemlerinde
22
bilgi birikimine ve ekonomik uygulamaya önemli katkılar sağlamışlardır.
Ancak bu teoriler, dayandıkları varsayımlar doğrultusunda, ülkeler arası
büyüme, kalkınma farklarını açıklamada yetersiz kalmışlardır.
1929 Büyük ekonomik buhranından sonra, Keynesgil analiz, iktisadi durgunluğun aşılması ve makro ekonomik büyümenin yeniden sağlanmasında,
piyasa mekanizması yanında ekonomi yönetimlerinin para ve maliye
politikaları uygulamaları ile konuya müdahilolma hususunu öne çıkarmıştır.
Bu çerçevede Keynesgil analiz, iktisat politikalarının gelişmiş ülke
ekonomilerindeki pratiğine teorik altyapı sağlayan ilk çalışma olarak
değerlendirilmektedir. Makroekonomik analiz, kısmi statik metod ile
ekonomik dengenin eksik istihdam düzeyinde de sağlanabileceğini
göstermiştir. İlk kez makro ekonomi ve onu oluşturan makro parametrelerin
kendileri ve bütün ile arasındaki oranlar, ilişkiler, belirli hedeflerin
gerçekleştirilmesi yönünde değerlendirilmiştir. O sebeple, Keynesgil "genel
denge" çalışması modem iktisat politikası teorisinin temeli sayılır.
II. Dünya savaşından sonra, Keynes ile başlayan teorik çalışmalar, Harrod
ve Domar'ın katkıları ile devam etmiştir. Harrod ve Domar, büyüme
olgusunu, onun tabiatına uygun olarak dinamik bir analiz yöntemi ile ele
almışlardır. Her iki iktisatçının çalışmaları, Harrod-Domar dinamik büyüme
modeli olarak literatürde yer bulmuştur. Keynes ve Harrod, gelirin oluşumu
sürecini öne çıkarmışlardır. Domar ise yatırımların gelir yaratıcı etkisi
yanında, kapasite etkisine de dikkati çekmiştir.
Harrod-Domar modellerinde, iktisadi bilgi birikimi ve dönemin reel
ekonomik şartları dikkate alınarak, üretimi arttırma yani büyüme sorununu
açıklayabilmek için, bazı varsayımlara gidildiği görülmektedir. HarrodDomar modelinde, üretim faaliyetlerinde sadece emek ve sermaye faktörleri
dikkate alınmıştır. Ayrıca bu iki faktörün birleşme katsayısı da sabit kabul
edilmiştir. Modelde iki temel kavram, büyüme hızını açıklamada kullanılır:
1. Marjinal Tasarruf oranı (ya da tasarruf meyli katsayısı), 2. Sermaye/hasıla
katsayısı. Marjinal tasarruf meyli, gelirin tasarruf edilen kısmı olup ortalama
ve marjinal tasarruf katsayıları eşittir. I=S' dir ve milli gelir sürekli olarak
dengede varsayılır.
Sermaye/hasıla katsayısı ise, 1 birim hasıla elde etmek için gerekli sermaye
miktarını gösterir. KlY oranı, ekonomide tam istihdam durumunda, 1 birim
üretim için ne kadar sermaye yatırılması gerektiğini ifade eder. Marjinal
sermaye/has ıla katsayısı (8K18 V), ekonomiler arasında ve bir ekonomide
23
sektörden sektöre farklılık gösterir. Ekonomi geliştikçe sermayelhasıla oranı
yükselir. Oysa modelde sabit kabul edilmiştir. Sermaye/hasıla katsayısının
tersi, sermayenin verimliliği katsayısıdır. Ll YiLlK olarak gösterilen,
sermayenin marjinal verimliliği, bir birİm yatırımın, üretimde sağlayacağı
artışı ifade etmektedir.
Harrod-Domar modelinde emek artış hızı sabittir. Kamu
ekonomik İlişkiler hesaba dahil edilmemiştir.
harcamaları
ve
dış
Her üretken yatırım, ekonomideki yatırım mallarının miktarını arttırırken,
aynı zamanda ekonominin üretim kapasitesini de arttırır. Bir ekonomide
büyüme hızı, marjinal tasarruf eğilimi ile, yatırımın marjinal verimliliği,
sermaye/hasıla katsayısının tersidir. Büyüme oranı, tasarruf oranı ile doğru,
sermaye/hasıla katsayısının değeri ile ters orantılıdır. Yani, sermaye/hasıla
katsayısı ne kadar küçük ve marjinal tasarruf oranı ne kadar büyük ise,
büyüme hızı da o kadar büyük olur. Milli gelirdeki yıllık artış oranı, brüt
büyüme hız!.dır. Bundan yıllık nüfus artış oranı düşülerek net büyüme hızı
elde edilir (Ocal: 2007, s. 403-404).
Harrod-Domar büyüme modelinin açıkladığı büyüme hızı, sürekli tam
kapasite ve tam istihdam milli gelir düzeyinde gerekli olan büyüme hızıdır.
Tasarruf eğilimi ve yatırımların verimliliği katsayıları değişmediği sürece,
dengeli büyüme devam edecektir. Yani üretim artışı, talep (gelir) artışına
eşittir.
Modelin ikinci büyüme hızı fiili ya da gerçek büyüme oranı olmaktadır.
Toplam üretimin belli bir süredeki artış hızı, fiili büyüme hızını ifade eder.
Modeldeki üçüncü büyüme hızı türü, doğal büyüme oranı olup, nüfus ve
teknolojik gelişmelerin sınırını çizdiği üretim artış oranıdır. Yatırım artışı
geliri arttırabihr. Ancak, atıl kapasiteye yol açmamalıdır. Böyle bir durumda
gelirin daha fazla artması gerekir ki yatırım artışı işsizliği önleyebilsin.
Kısaca, ekonominin gerekli dengeli büyüme hızına ulaşamaması, işsizlik ve
atıl kapasite yaratır.
Harrod-Domar modeli, yaptığı varsayımlar ve kullanılan parametrelerin
nicelik değerlerinin tam olarak hesaplanamayacağı gibi temel eleştirilere
uğramıştır. Diğer taraftan gelişmiş ülke ekonomilerini esas almıştır. Ancak,
19S0'li yıllarda büyüme olgusunun açıklanması ve anlaşılmasına kuşkusuz
katkılar sağlamıştır denilebilir.
Nitekim, daha sonra Neo-Klasik büyüme modelleri
24
geliştirilmiştir. Bazı
modeller, yine 1950'li yılların ekonomik büyüme olgusunu açıklamayı
amaçlamaktadır. Ancak, Harrod-Domar büyüme modellerinin eksikliklerini,
varsayımlarından başlayarak düzeltme yoluna gitmişlerdir. Temel
varsayımlarda klasik iktisatçıların etkileri görülür: Ekonomide tam rekabet
ve tam istihdam söz konusudur. Üretim faktörlerinin payları, onların
marjinal verimlerine göre belirlenmektedir. Gelir sermaye ve emeğin
fonksiyonudur. Ancak, emek ve sermaye arasında sabit bileşim yerine, ikisi
arasında ikame geçerlidir. Üretim faktörleri fiyatları esnek kabul edilir.
Marjinal verimlilikler sıfır değil, ancak azalan bir eğilime sahiptir. Teknoloji
dışsalolarak belirlenir.
Neo-Klasik büyüme modelleri, sermaye birikimine ve verimliliğe dayanmaktadır. Bu noktadan hareketle, üretimde emek birikimi başına girdiyi ve çıktıyı
göz önüne alınaktadır. Kişi başına sermaye birikiminin artması aynı
zamanda kişi başına reel geliri de arttırmaktadır ki, bu gelişme büyüme
hızına yansımaktadır (Yılmaz: 2006, s. 68).
Neo_klasik büyüme modellerinin literatüre katılmasında Solow (1956),
Swan (1956) ve Meade gibi iktisatçıların büyük rolü olmuştur.
Solow nıodelinde, tasarrufların büyüme üzerindeki etlcisi önemlidir. Tasarruf
düzeyi, durağan durum sermaye ve çıktı düzeyini belirleyen unsurlardan
biridir. Tasarruf haddi ne kadar yüksek olursa, durağan durum sermaye ve
çıktı düzeyi o kadar yüksek gerçekleşir. Tasarruf düzeyinin düşmesine yol
açan etkenler, bütçe aç!ğı gibi, uzun dönemde sermaye ve çıktı düzeyinin
düşmesine neden olur (Ocal: 2007, s. 405).
Neo-Klasik büyüme modelinde nüfus artışı ve teknoloji dışsalolarak
belirlenen faktörlerdir. Teknolojik gelişmenin devam etmesi, sermaye için
varsayılan azalan verİmi ortadan kaldırarak, büyümenin sürmesine sebep
olur. Nüfus artış oranı yüksek olan toplumlarda, birim emek başına sermaye
ve böylece emek başına üretİın de düşük olacaktır. Tasarruf ve sermaye
birikiminden çok, büyüme üzerinde asıl belirleyici unsur teknoloj ik
gelişme/ilerlemedir.
Neo-Klasik büyüme teorilerİ, gelişen ekonomilerdeki sermaye/yatırımların
artışının daha hızlı büyümeyle sonuçlanacağını, dolayısıyla gelişmiş ve
gelişen ekonomiler arasındaki gelir/refah açığının azalacağını ileri sürer.
Oysa, bu hipotez gerçekleşmemiş, tam tersine aradaki açık daha da artmıştır.
Modellerin temel varsayımı olan teknolojik ilerlemenin sabit ve dışsal
olmadığı anlaşılmıştır.
25
1960 ve 1970'li yıllarda, Keynes'i izleyen iktisatçıların, büyüme olgusunu
daha iyi anlama/kavramaya dönük çalışmaları göze çarpar. Aynı şekilde
Neo-Klasik büyüme modelleri de geliştirilmeye devam eder. Ancak asıl
çarpıcı gelişme, pratikteki gerçekleşmelerin içeriğini açıklamak üzere
1980'li yılların ortasında meydana gelir. İçsel büyüme modelleri denilen
çalışmalar, teknolojik ilerleme/gelişmelerin üretim artışı üzerindeki etkisinin
dışsal değil, içsel bir faktör olarak ve gittikçe daha yüksek olduğunu ifade
etmektedir. Büyüme dinamiğinin temelinde, üretim süreci ve ürün teknolojisindeki gelişmeler ve yenilikler yatar. Yenİ ürünlerin ya da yenilik oranı
giderek artan mevcut ürünlerin sağladığı katma değer artışı, büyümenin
mahiyetini de değiştirmektedir.
K. Arrow'un (1962) ileri sürdüğü yaparak öğrenme fikrinden hareket eden P.
Romer (1986) ve Lucas (1988)'ın çalışmaları ile başladığı kabul edilen bu
modeller, teknolojik gelişmeyi içselleştirmekte, bunu modelin içinde
belirlenen bir değişken olarak almaktadırlar. Hükümet politikaları ve iktisadi davranışın uygun dönemde büyüme olgusunu etkileme yeteneğine
sahip olduğu kabul edilerek, büyüme sürecini etkileyen dinamikleri
araştırmaktadırlar (Ay: 2007, s.13).
Teorik ve pratik bilgi üretimi; buluşlar, yenilikler ve bunlar için yapılan
kişisel/kurumsal Ar-Ge faaliyetleri, günümüzde üretimde, yatırımda,
ticarette önemli hatta kilit roloynayan bir konuma gelmiştir. O halde,
nitelikli eğitim, öğretim ve dolayısıyla insan kaynağına yapılan her türlü
yatırım, yarattığı dışsallık ile ekonomik faaliyetler için doğrudan destek
olarak değerlendirilebilir. Diğer taraftan, gerek üniversite ve gerekse reel
sektör bünyesinde yapılan Ar-Ge çalışmalarının desteklenmesi ve ürünlerinin
teknoloji olarak üretim sürecinde kullanılması, büyürnede teknolojinin
içselleştirilmesi olarak algılanabilir. Büyüme olgusunun, üretim faaliyetinin,
rekabetin arka planını kavramaya gayret eden içsel büyüme modellerinde,
makro planda kamusal hizmetlerin stratejik önemine dikkat çekilmektedir.
Bilgi üretimi ya da üretilmiş bilgilerin temel öğretim kurumlarında
aktarılması, kamusal yatırım olmakla birlikte, günümüzde özel sektör
yatırımlarına da açılması, konunun önemini öne çıkarmaktadır. Yenilikler ve
buluşlar, yeni yatırımlar, yeni pazarlar bütün topluma ve insanlığa yayılır.
Rekabetçi ekonomi, burada temel faktördür.
Ekonomik fiziki sermayenin üretim faktörü olarak azalan veriminin artan
verime dönüştürülmesi, yeni teknolojilerle mümkündür. Yeni ve ileri
teknolojilerin gelişimi, insana yapılan yatırımdan Ar-Ge faaliyetlerine
kadar bir dizi kurumsalorganizasyonun, toplumda başarılı bir biçimde
26
oluşturulmasına bağlıdır.
Fiziki sennaye yanında, beşeri sennaye ve entelektüel sennaye, günümüz üretim faaliyetinin açıklanmasında önem ve anlam
kazanmıştır.
Gelişmiş ekonomilerin ilk dönem gelişme aşamalarında, başlıca iktisatçıların
esasen bunlara dikkat çektikleri bilinmektedir. Ancak yenilik ve buluşlara,
bilginin önemine daha çarpıcı bir yer veren iktisatçı Schumpeter olmuştur.
Gelişen
ekonomilerin en önemli avantajı, yüksek ya da ileri teknoloji üreten
kurumlar kunnaktan çok, bu teknolojileri kullanabilmeyi, içselleştinneyi
başarabilen genç insan kaynağıdır. Onlara verilebilecek nitelikli eğitim­
öğretim hizmeti, mevcut teknolojilerin öğrenilmesini, güçlü bir entelektüel
birikim oluşmasını sağlayacaktır. Rekabetçi üstünlüklerin temelinde, güçlü
bir eğitim, araştırma ve bunların ürünlerini sanayide kullanabilen bir
ekonomik yapı vardır.
Solow'un büyüme modelinde, sennaye stoku nüfustan daha yavaş arttığında
azalan verimler yasası geçerliydi. R. Lucas büyüme olgusunda, beşeri
sermayenin rolüne dikkat çekmiştir. Eğitime yapılan yatırımlar artan verim
sağlarlar (Unay: 2001, s. 413).
1.3. TEKNOLOJİ, İKTISADI BÜYÜME ve VERİMLİLİK
Teknolojik gelişme, iktisadi büyümenin başlıca faktörleri olan emek ve sermayenin niteliğini değiştinnektedir. Niteliği değişen emek niceliği (miktarı)
aynı olsa da, çıktı miktarı artmaktadır. Sonuç olarak verimlilik ortaya
çıkmaktadır.
Teknolojik gelişme, teknoloji üretimine yapılan yatırımların sonunda elde
edilen bilginin, ür.etim sürecine ve yeni mamul sürecine uygulanması ile
etkisini gösterir. Uretim faaliyetlerinde, sermaye teçhizatının yenilenmesi,
emek faktöründe herhangi bir değişme olmaksızın üretimde artış sağlar.
Diğer taraftan, sennaye teçhizatı aynı kalırken, emek vasfında/bilgisinde
meydana gelen bir yükselme, aynı şekilde üretim miktarını arttıracaktır.
Teknolojik gelişme; finna, sektör ya da ekonominin reel kısmında kendi
bünyesinde elde edilebileceği gibi, gelişmiş teknolojiler, yurtiçi ve/veya
yurtdışından da elde edilebilir. Rekabetçi, dışa açık ekonomilerde, teknolojik
gelişmeye dayalı büyüme süreci, iktisadi büyüme olgusunun olmazsa olmaz
koşulu durumuna gelmiştir. 19S0'li yıllardan sonra, teknolojik gelişme, daha
çok reel ekonominin talebi sonucu gerçekleştirilmiştir. Sipariş edilen daha
gelişmiş teknolojiler, üretim sürecine dışsalolarak dahil edilmiştir.
27
Günümüzde bu olgu kısmen sürerken, teknoloji geliştirme süreci, talep!
siparişten bağımsız duruma gelmiştir. Ar-ge, eğitim ve teknoloji sektörü,
bilgi ekonomisinde, artık, gittikçe daha yoğun yatırım yapılan bağımsız bir
sektör konumundadır.
Teknolojik gelişme sonucu içselleştirilen yenilikler; sermaye, emek gibi
faktörlerin verimliliklerini artırmaktadır. Verimlilik, üretim sürecindeki
girdilerin, bu sürecin sonunda yaratılan çıktı veya çıktılara (üretime) katkısını
tanımlar (Köse: 1992, s. 3).
Üretim faktörlerinin miktar ve bileşimindeki değişmeler yanında, iktisadi
büyüme olgusunun mahiyetinin kavranabilmesi, verimliliklerdeki artış ve
değişme1erin de bilinmesini gerekli kılmaktadır.
Günümüzde teknolojik ilerleme sayesinde, belli bir sermaye ve emek miktarı
ile bir ya da iki yüzyıl öncesine göre daha fazla üretim elde edilmektedir.
Teknik ilerlemeyi bilgi ve beşeri sermaye birikimi sağlar. Kişi başına teknik
ilerlemenin büyümesi sınırsız olarak ifade edilebilir. (Parasız: 2006, s. 423).
Verimlilik, teknik anlamda belirli bir girdi miktarı ile daha fazla üretim
elde etmektir. Ya da belirli bir çıktıyı, daha az girdi ile üretmek olarak
tanımlanabilir. iktisadi verimlilik ise, belirli bir maliyetle, daha fazla gelir
elde etmektir.
Teknoloji, zaman içinde önemli bir üretim alanı durumuna gelmiştir. Üretim
süreçleri ve ürünlere ilişkin yapılabilirlikler, hayallerin ötesine doğru yol
almaktadır. Teknoloji üretimi, bu alanın ekonomisi bir yana; i.ıniversiteler,
ekonomiler, şirketler ve ülkeler arasında şiddetli bir rekabetin de temel
konusudur. Uretim artışı ve verimliliğinin ana dayanağı keşfedilmiş
görünmektedir.
yıllardan sonra küresel rekabetin şiddetlenmesi ile, teknolojideki
gelişmelerin ür~tim alanına aktarılmasına dönük talep daha da
kuvvetlenmİştİr. Uretİm, gelir ve değer yaratan temel anahtar faktör adeta
teknoloji olmuştur. Teknoloji verimliliği, verimlilik sağlıklı ekonomik büyümenin anahtarıdır. Teknolojideki ilerlemeler, her üretim alanında, bir önceki
mevcut birikime ilaveler getirmekte ya da onu tamamen ortadan kaldırmak­
1980'li
tadıL ileri teknoloji ürünleri olan makine-teçhizat ya da yöntemler,
günümüzde bütün ürünlerin bünyesine giderek daha çok girmektedir. Sonuç
olarak katnıa değeri daha yüksek ürünler ortaya çıkmakta, insanlar her çıkan
ileri teknoloji ürünü mal ve hizmetleri daha çok talep etmektedirler.
28
Teknolojik ilerlemeler, rekabetçi üstünlük ekonomisinin temel girdisi
olunca, tüm gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlar, teknoloji üretimine, milli
gelirden daha fazla kaynak ayırma yoluna gitmektedirler. Bugün, sanayi ötesi
ekonomi ya da bilgi ekonomisi aşamasına dönüşen özellikle dünün
sanayileşmiş batı ekonomileri, ekonomik yapılarında ortaya çıkan karakteristik bir değişimi yansıtmaktadırlar. Ekonomi yönetimleri, teknolojik
gelişmenin kaynağı kabul edilen temel bilimler araştırma alanına, ar-ge ve
nitelikli eğitime yatırımı büyük kaynaklarla desteklemektedir. Böylece buluş
ve yenilikler teşvik edilerek, teknoloji ticareti ve ileri teknolojili ürünler
itibariyle ülke ekonomilerine önemli oranda rekabetçi üstünlük olarak geri
dönmektedir.
Diğer taraftan, bütünüyle ileri teknolojiye dayalı yeni üretim alanları ortaya
çıkmıştır. Eğitim ve araştırma-geliştirme sektörü yanında; genetik, uzay
teknolojisi, mikro-elektronik yazılım ve bilişim sektörleri, bilgi ekonomilerinin en çok yatırım yapılan yeni alanlarıdır. Bilgi toplumlarının
bünyesinde, insanlar daha çok eğİtİm ve ar-ge sahalarında kendilerine yer
aramaktadır. Eski imalat sanayii sektörleri ve diğer geleneksel üretim dalları
ya gerilernekte, ya kapanmakta ya da yeni şartlara uyum sağlama yoluna
gitmektedirler. Ancak şu bir gerçek ki, batı ekonomilerinde, eski sanayi
sektörü yerini yeni moda sanayilere bırakmakta, eski sanayi sektörünün milli
gelir/üretim, istihdam ve ihracattaki payı azalmakta, "sanayisizleşme" temel
bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Değişim, en eski üretim
bileşimini değiştirmiştir.
sektörü olan tarımda bile üretim faktörlerinin
Bilgi ekonomileri, tarım sektörü ürünlerinin
bünyesinde de ileri teknoloji katkısının arttığı, farklı bir üretim yapısını
yansıtmaktadır. İleri teknolojiler, tarımda verimliliği yüksek oranda
arttırmıştır. Girdilerde meydana gelen teknik ilerlemeler, özellikle genetik
alanında gelişmelerin yansıması ile, hem bitkisel üretimde, hem de hayvansal
üretimde ürün/gelir değerini yükselten temel etmen olmuştur.
1.4. İKTİSADİ BÜYÜME, İSTİHDAM ve İHRACAT
İktisadi
büyüme-istihdam arasındaki ilişki geleneksel/klasik iktisat
düşüncesinin öncülerinden J.B Say tarafından ifade edilen şekilde "her arz
kendi talebini yaratır" görüşüne dayanır_ Bu görüş, belli varsayımlar altında,
kendi içinde tutarlı görünmektedir. Dretim süreeine katılan tüm üretim
faktörleri, üretimden paylarını alacaklardır. Alınan paylar da üretimi massetmek üzere harcanacaktır. Ekonomide otomatik tam istihdam düşüncesinin
genelolarak egemen olduğu klasik iktisat düşüncesinde, emek faktörü
29
yanında diğer üretim faktörlerinin de işsizliği yoktur. Tüm faktörler,
ekonomide üretim sürecinde kullanılır. Ekonomi geniş anlamda tam istihdam
durumundadır.
Dar anlamda istihdam emek istihdamına tekabül eder. Emek istihdamında,
emek piyasasında oluşan ücretlerin esnekliği sayesinde, geçici olarak
oluşabilecek işsizlik sorunları rahatlıkla çözülebilecektir.
Klasik düşüncenin otomatik tam istihdam düşüncesi yanında, emek
istihdamına dönük, piyasa ve ücret varsayımlarının gerçeği yansıtmadığı, bir
süre sonra anlaşıldı. Konjonktürel işsizlikler, teknolojik işsizUkler yanında,
batı ekonomilerinde nüfus artış hızının yavaşlaması, emek sorunu ortaya
çıkardı. Yüksek iktisadi büyüme döneminin sonunda, başta Avrupa ülkeleri
emek ithali yoluna gittiler. Yabancı işçi istihdamı gündeme geldi. Aksi
durumda ücretler ve emek maliyetleri, çok da yüksek düzeylere yükselebile­
cekti. Kaldı ki, Keynesgil analiziyle birlikte, eksik istihdam dengesi
varsayımı öne çıkmıştır. Keynes öncesi Neo-klasik düşüncede bile, emek arzı
esnekliğinin, klasik iktisat düşüncesindeki sonsuz kabul edilmesinden
vazgeçildiği görülmektedir. Bir bakıma, reel ekonomik gerçeklikler, teoriye
yansıtılmış görünmektedir.
Keynesgil analizde, üretim faktörlerinin ve bu arada emek arzımn sınırlı
olduğu varsayımı geçerli olmakla birlikte, nominal ücret düzeyinde emek
arzının sonsuz olduğu kabul edilmektedir (Hiç: 1975, s. 219). Batılı ülke
iktisatçılarının gelişen ülkelerin iktisadi büyümesine ilişkin analizlerinde de,
hızlı nüfus artışı dolayısıyla sınırsız emek arzı varsayımı kabul edilmekte,
sermaye ve tabii kaynaklara nispetle bol ve marjinal verimi sıfır olarak
varsayılmaktadır.
Sanayileşme ile vasıflı emek talebi artarken, teknik gelişmeler sermayenin
verimliliğini arttırır. Büyüme, emek talebini arttırırken, sendikal örgütlen­
meler, ücretlerde esnekliği düşürür.
Teknolojik gelişmeler, emek talebini farklı biçimlerde etkileyebilir. Öncelik­
le, teknolojik gelişmeler sermaye-yoğun üretim metotlarının tercih edilme­
sine yol açabilir. Bu durum, emeğin karşılığı ücretlerde bir artış sonucu
ortaya çıkabileceği gibi, ülke ekonomisinin genel gidişine bakıldığında,
eğilimin daha ağırlıkla bu yönde olduğu gözlenmektedir. Rekabetçi pazar
ekonomilerinde son yıllarda egemen eğilim, emekten tasarruf eden teknolo­
jilerin öne çıktığını göstermektedir. Küreselleşme süreci, bu eğilimi
hızlandıran bir etmen olarak değerlendirilmektedir.
Diğer taraftan, teknolojik gelişmeler, üretim sürecinde emek-yoğun yöntem­
lerin tercihini gerekli kılabilir. Özellikle sermaye girdisindeki kıtlık ve
dolayısıyla sermaye tasarruf eden, emek girdisi kullanımına, yani istihdam
artışına imkan sağlayan tercihler, ekonomik şartlara göre gündeme gelebilir.
Böylece sermaye/hasıla oranı düşer. Emek-yoğun teknolojik yöntemlerin
tercihi, emeğin istihdamını arttıran bir gelişme olarak algılansa bile, sermaye
ve yatırım talebi ve dolayısıyla sermayenin marjinal etkinliği azalacağından,
ekonomide tam istihdama ulaşma hedefinden uzaklaştırılabilir.
Üçüncü olarak, teknolojik gelişmeler, üretim sürecinde sermaye ve emekten
yana nötr olarak değerlendirilebilecek sonuçlara yol açabilir. Bu durumda
sermaye-hasıla oranı aynı kalır. Sermaye ve emeğin üretimde kullanımı aynı
oranlarda gerçekleştirilebilir. Kısaca ekonomide hem emek hem sermaye
yoğun teknolojiler paralel gidebilir.
İktisadi politikaların temel hedefi, gelir ve istihdamı arttırmak olarak belir­
tilir. Büyüme yani üretirn-gelir artışı yanında işgücüne çalışma imkanlarının
da sağlanması esastır. İşgücüne yeterli istihdam yaratamayan ekonomik
büyüme, işsizlik sorununa çözüm üretemediği için makbul ve makul kabul
edilmez. Burada sorun, elbette sadece sermaye kıtlığı ile açıklanamaz. Ya da
sorun sadece hüfusun hızlı artışı olamaz. Toplumun işgücü arzının üretken
faaliyetlere katılımının sağlanması yollarının bulunması da, iktisat politikası
pratiğinin en önemli konusudur.
Günümüzde batı toplumlarına bakıldığında, sanayi ötesi topluma dönüşme
sancılarının devam ettiği gözlenmektedir. Bu süreçte, büyüme belli bir
oranda sürdüğü halde, hemen tüm ülkelerde çeşitli oranlarda işsizliklerin
mevcut olduğu da bir gerçektir. Ekonomi büyüdüğü halde, yeterli istihdam
imkanı sağlanamaması, emek tasarruf eden teknolojik gelişmelerin, üretimde
daha ağır bastığını ifade etmektedir. Diğer asıl sebeplerden biri ise, dönüşüm
sürecinde geçici/arızi işsizlik yanında yapısal/konjonktürel işsizliklerin
ortaya çıkma ihtimalinin yüksek olmasıdır. Zira, batılı toplumlar oldukça
yaşlıdır. İşgücüne katılım oranı yüksektir. Doğum oranları ise son derece
azalmıştır. Yaşlı çalışan nüfusun yeni ve farklı işlere yöneltilmesi, onların
yeniden eğitilmesi ve yeni istihdam imkanları yaratılması zor ve uzun zaman
alabilir.
Gelişmekte olan ülkelerde ise iktisadi büyüme genellikle istihdamda da
yükselmeye yol açmaktadır. Ancak, gelişmekte olan ülkelerde, sermaye hâlâ
kıt faktördür. Yatırımların yeteri kadar arttırıldığı söylenemez. Diğer taraftan
nüfus artış hızı yüksek işgücü arzı buna paralel olarak artmaktadır. Genç
nüfusa nitelikli eğitim olanaklarmm sağlanamaması, işsizlik sorununu
beslemektedir. Ekonomik yapıda, tarımın hızla küçülmesi, hizmetler ve
sanayi sektörlerinde ise yeterli üretim artışının sağlanamaması istihdam
problemi doğurabilmektedir.
Gelişmekte olan ülkelerin en önemli varlıkları, genç nüfus ve genç işgücü
arzıdır. Nüfusun bu bölümüne sağlanabilecek üretime dönük eğitim
politikaları, ekonomik büyüme ve istihdam artışına destek olabilecektir. Bu
açıdan genç nüfus, gelişen toplumlar için bir "fırsat penceresi" olarak da
değerlendirilmektedir.
Gelişmekte olan toplumlarda, dışa açık piyasa ekonomisi uygulamalarında,
rekabet olgusu, onları da emekten tasarruf eden, sermaye-ileri teknoloji
yoğun sektörlere yatırım yapmaya sevk etmektedir. İktisadi büyüme yüksek
görünse de istihdamın yeterli oranda artmamasmm bir diğer nedeni de budur.
Türkiye'den örnekle bakıldığında, genç nüfusa özellikle mesleki-teknik
eğitimin geliştirilip yaygınlaştırılması hususundaki tartışma ve gecikmeler,
genç kesimde işsizliğe yol açmaktadır. Aycıca, ilköğretimden üniversiteye
eğitimin kalitesi ve içeriğinin, mevcut üretim ve gelecekteki yönelişlere göre
yenilenmesi gerekmektedir.
Aslında bu konu, küresel ekonomik rekabetin yoğunlaştığı günümüzde,
ihracat açısından da oldukça önemlidir. Rekabetçi üstünlüğe sahip ve toplam
üretimin önemli bir bölümünü ihraç edebilen ekonomilerin, teşebbüs gücü ve
çalışanları, teknolojileri, kısaca organizasyon becerileri yüksektir.
Mal ve sermaye piyasalarının küresel ölçekte gittikçe daha fazla
serbestleşmesi, ihracata dönük sanayileşme stratejisini benimseyen ekonomi­
leri daha şanslı konuma taşımıştır.
Literatür çalışmaları, ihracat artışı ile hızlı iktisadi büyüme arasında pozitif
bir ilişkinin bulunduğunu ortaya koymaktadır. İhracatın hızlı ve istikrarlı
artışı, ülke ekonomilerinin rekabetçi bir üstünlük gücüne sahip olduğunu
göstermektedir. Küresel eğilimlerin geçerli olduğu uluslar arası mal
piyasalarında, mallar ve hizmetler değil, teknolojiler, insan kaynağı,
organizasyon kabiliyeti ve verimlilik yarışmaktadır. Teknolojik gelişmeler
ve verimlilikteki artışlar, sınırlı iç piyasaya sahip ülke ekonomilerinin ihra­
cata yönelmesi için fırsat sunmaktadır. Ayrıca, günümüzde giderek yükselen
bir eğilim olan serbestleşme ve bölgesel ekonomik entegrasyonlar, ihracat
artışı ve dolayısıyla üretim kapasitesinin de piyasalara yönlendirilmesinde
kolaylaştırıcı rol oynamaktadır.
Türkiye ihracatına bakıldığında, dış ticarette, AB pazarının gerek ihracat
gerekse ithalat açısından önemi inkar edilemez Gümrük Birliği düzeyindeki
entegrasyon Türkiye ekonomisine geniş pazar olanağı sağlamış görünmekte­
dir. Diğer taraftan, bölge içi ticaretin artması yanında, entegrasyonun
dinamik etkileri de, gittikçe daha olumlu bir biçimde Türkiye ekonomisine
yansımaktadır. Yabancı doğrudan sermaye, teknoloji girişi yükselen bir
eğilime sahiptir.
1.5. İKTİSADİ BÜYÜME TEORİSİNE YENİ KATKILAR
Keynesgil analiz sonrasında, iktisadi büyümeyi açıklayan düşünce okulları,
pratikte reel gelişmeleri de gözleyecek önemli katkılar yapmışlardır.
Bunlardan biri Post Keynesci büyüme kuramıdır. Kuramın iki temel özelliği,
yatırımlara verilen önem ve kapitalist sistemin istikrarsız işleyebileceği
varsayımlarıdır. Kapitalist sistem istikrarsızlık içinde büyüyen bir sistemdir.
Ülkeler arasında ve ülke ekonomilerinin gelişme süreci içinde üretim artışları
ve istihdam düzeyindeki dalgalanmalar inceleme konusu yapılır. Büyüme ve
konjonktürel dalgalanma birlikte ele alınır. Büyüme, uzun dönem analizi
konusudur. Tüketici zevkleri ve teknolojinin sürekli değiştiği gerçek
dünyada, ekonominin kurumsal yapısı sabit olarak düşünülemez. Üretimde
sabit değil, değişken verimler yasası geçerlidir. Ekonominin çeşitli kesimleri
arasında teknoloji, dolayısıyla kâr oranı ve ücretler farklılıklar gösterir. Post
Keynesci büyüme kavramı; belirsizlik, yeni ürünler ve yeni teknolojilerle
dolu gerçek ekonomi dünyasını analize çalışmaktadır (Başoğlu vd: 2004, s.
33).
Yeni klasik teoride büyüme, içsel büyüme modeli ile açıklanmaktadır. P.
Romer, R. Barro ve R. Lucas, içsel büyüme modelini geliştiren iktisatçılardır.
Romer içsel büyüme modeli ile ilgili olarak beşeri sermayeyi esas alır, beşeri
sermaye ile oluşan toplam sermaye birikimi dikkate alınmalıdır. Zira beşeri
sermaye için azalan verimler yasası geçerli değildir. Beşeri sermayenin artışı,
Romer'e göre reel büyümeyi sağlamaktadır. Benzer şekilde Lucas'a göre de,
beşeri sermaye birikimi iktisadi büyümenin temel faktörüdür. Beşeri sermaye
birikimini arttıran yatırımlar, üretimde verimi arttırmaktadır. Gelişen
ülkelerde beşeri sermaye birikimi yüksek olmaktadır. Gelişmiş ülkelerde ise
beşeri ve fiziki sermayenin bir arada üretimin verimini yükseltmesi, az
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerle arasındaki farkın açılmasına neden
olmaktadır. R. Barro ise, altyapı gibi otonom yatırımların arttırılması ile
büyüme sürecini açıklamaktadır. Kamu harcamalarının vergi gelirleri ile
finanse edilmesi gereği vardır. Bu gelirler, devlet tarafından, özel sektör
yatırımlarına zemin hazırlayan otonom yatırımlar şeklinde harcanarak, özel
sektörün verimliliğini yükseltir. Otonom yatınmlar, özel sektör için pozitif
dışsallık yaratan bir üretim faktörü olmaktadır. Yeni klasik teoride yatırım ve
büyümenin devamlı olabilmesi için, istikrar önemli bir etken durumundadır.
Çünkü iktisadi birimler yatırım kararlarını nominal ve parasal parametrelere
göre değil reel değişkenlere dayandırmakta, yani, iktisadi birimler, rasyonel
beklentiler içinde iktisadi karar almaktadırlar (Yılmaz: 2006, s. 118-119).
Yeni Keynesyen teori ise, 1980 sonrasında, G. Mankiv, J. Hicks, J. Meade ve
J. Tobin gibi iktisatçılar tarafından literatürde seslendirilmiştir.Yeni
Keynesyen görüş, yeni klasik teorinin rasyonel beklentiler varsayımını
benimserken özellikle fiyat ve ücretlerin aşağı doğru yapışkanlığı başta
olmak üzere diğer varsayımlarını eleştirmektedir. Yeni keynesyen görüş
çerçevesinde, Hicks ve Mankiv iktisadi büyüme üzerine çalışmalar
yapmışlardır. Çalışmaları, Solow'un büyüme modelinin günün şartlarına
uyarlamasından ibarettir. Hicks'e göre ekonomide sermaye arzının artması,
emek fiyatın artmasına sebep olur. Sonuç olarak, reel ekonomide emekten
tasarruf eden sermaye yoğun teknolojiye yönelim gerçekleşmektedir. İleri
teknolojili yatırımların artması, reel ücret oranını düşürmektedir. Ekonomide
teknolojik gelişmenin net etkisi, büyümeyi gerçekleştirmektedir. Mankiv de
Solow'un büyüme modeline beşeri sermaye faktörünü dahil ederek,
fiziki sermayenin büyümeye katkısının beşeri sermaye tarafından da
sağlanabileceğini ya da her iki sermaye türünün birlikte kullanılması gereğini
ifade etmektedir (Yılmaz: 2006, s. 123-128).
Günümüzde büyüme teorilerinde gelinen noktada içsel büyüme modelleri,
mevcut büyüme sürecinin mahiyetini açıklayan; bilgi birikimi/beşeri ser­
maye birikimi, teknik ilerleme ile birlikte, gerçekliği yakalamaya çalışan
çalışmalar olarak öne çıkmaktadır.
Büyümeye kaynaklık eden mekanizmaları açıklamaya çalışan içsel büyüme
modelleri, üç ayrı kategoride ele alınmaktadır. Bilgi üretimini esas alan
Romer (1986), Aghion ve Howitt (1992,1991), Grossman ve Helpman
(1989,1990,1991) beşeri sermayeyi esas alan Lucas (1988), Rebelo (1991),
Stokey (1988,1991), Becker ve Murphy ve Tamura (1990), Young (1991) ve
kamu yatırımlarını esas alan Barro (1990) sayılabilir.
İçsel büyüme modelleri, büyüme sürecini açıklayan varsayımları yeni
olmadığı açısından eleştiriye uğramıştır (Ay: 2007, s. 14).
1.6. İKTİSADÎ BÜYÜMENİN HESAPLANMASI; AB
STANDARTLARI ve TÜİK ÇALIŞMALARI
İktisadi büyüme, bir ekonomide bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin reel
değerlerinin bir önceki yıla göre araş oranı/hızıdır. Bir ekonomide bir yılda
üretilen nihai mal ve hizmetlerin cari fiyatlarla değerlerinin toplamı
cari/nominal GSMH'yı verir. Nominal GSMH, fiyat artışlarını da
kapsadığından, büyüme hesabında güvenilir bir parametre olarak
kullanılmaz. Esas olan, sabit fiyatlarla GSMH değerleri arasındaki artış
oranının bulunmasıdır.
Konu, GSMH'nin sabit fiyatlarla değerleri itibariyle ele alınmasını gerek­
tirmektedir. Ama önce GSMH'nin nasıl hesaplanacağı gündeme gelmektedir.
GSMH'nin doğraya yakın hesabının gerçekleştirilmesi, iktisadi büyüme
hesabının da doğru/güvenilir yapılması için ön koşuldur. Nitekim doğru
GSMH hesabı iktisadi büyüme hesabını da kolaylaştırmaktadır.
Kavramsal değerlendirmede belirtildiği üzere GSMH; hemen her ülkenin
istatistik kurumlarınca belli başlı üç yöntemle hesaplanmaktadır. GSMH'nin
üretim, harcama ve gelir yönü ile ele alınarak değerlendirilmesi, elde edilen
sonuçların da kendi aralarında kaişılaştırılması mümkün olmaktadır. Kimi
iktisatçı ve uzmanlar, üretim ve gelir yöntemini birleştirerek, harcama ve
gelir olmak üzere iki yöntemle hesaplama üzerinde durmaktadırlar.
Üretim yönteminde, ekonominin bütün sektörlerinde üretilen, tüm nihai mal
ve hizmetlerin değerleri dikkate alınır, hesaba katılır.
Harcamalar açısından ise, GSMH; bir ekonomide bir yıl içinde yapılan
harcama parametrelerinin toplamı dikkate alınır. Yani, GSMH'yı oluşturan,
tüketimi, yatırımı, devlet harcamaları ve net ihracat kalemlerinin toplamı,
toplam harcamaları oluşturur Burada bütün gelirin harcandığı varsayılır.
GSMH=Y=C+J+G+X-M yazılabilir. Denklemin gelir ve harcama tarafları
eşittir.
Gelir itibariyle GSMH'de ise, üretim faktörlerinin gelirleri hesaplanarak
toplanır. Yani emek =>ücret, sermaye=>faiz, doğal kaynaklar => rant ve
girişimci=>kar olmak üzere; Y=GSMH=ücret+faiz+kâr+rant yazılabilir.
Hemen her ekonomide bir miktar kayıt dışı olarak ifade edilen faaliyetier
ve/veya işlemler vardır. Bu işlemlerin büyük ölçüde kapsandığı varsayılmak­
tadır.
iktisadi büyüme öncelikle güvenli bir milli gelir hesabmm yapılması,
gerçeğin doğru yansıtılması bakımından önemlidir. Milli gelirin büyüklüğü
ve onun artışı ile ilgili ölçüm ve değerlemeler, ülke/toplum ekonomisinin
performansını ifade edeceğinden, ayrıca kıymetlidir. O sebeple günümüzde,
^üm ülkelerin istatistik kurumları, benzer miktarları kullanmak ve
karşılaştırmalarda birliği elde etmek üzere yakın bir ilişki/işbirliği
içindedirler. Bu anlamda. Birleşmiş Milletler Teşkilatı, Avrupa Birliği gibi
kurumlar ile, istatistik bilgi/veri, eğitim konularında işbirliği yapılmaktadır.
Ölçüm sorununda sadece kapsam ve kayıt dişilik değil, teknik hataların da
yapılmaması gereklidir. Nüfusa ilişkin verilerin doğruluğu, kalite sorunları,
mükerrerlik konuları v.b daha birçok bilgi ve yöntemin yerli yerinde
kullanılması zorunludur.
Sağlıklı milli gelir hesaplarının yapılmasından sonra, enflasyon olgusunu da
içeren cari fiyatların reel fiyatlara yani, bir önceki yılın aynı fiyat düzeyi ile
hesabın yapılması gereği ortaya çıkar. Bir önceki yıl konusu, baz yılı olarak
da ele alınabilir.
Enflasyon hesabının yapılması ve gerçeğe yakın ölçümü de, reel GSMH'nın
belirlenmesi için önemlidir.
Reel GSMH; bir önceki yılın sabit fiyatları ile üretim miktarının çarpımıdır.
Yani enflasyondan arındırılmıştır. Hesaplamada ya doğrudan reel GSMH
değeri kullanılır, ya da cari fiyatlarla GSMH değeri, toptan ya da tüketici
fiyatları ile deflate edilir; fiyat şişmesinden dolayı enflasyonu içeren nominal
GSMH, reel GSMH'ye indirgenir. Deflate işleminde GSMH zımni fiyat
deflatörü de kullanılabilir. Hesaplamalarında, daha çok bu oran kullanılmak­
tadır. Daha önce de belirtildiği üzere, GSMH zımni fiyat deflatörü, belli bir
yılın Nominal GSMH'sinin aynı yıl reel GSMH'sine oranıdır.
7
XI
•• Nominal GSMH
GSMH Zımni
Fiyat Deflatörü=
Reel GSMH
i-cAyTTLT
•
4.
GSMH deflatörü, fiyatlar genel düzeyindeki hareketleri, bir ekonomide
üretilen tüm mal ve hizmetleri kapsayan bir sepete göre ölçmektedir. GSMH
deflatöründe, fiyat endeksinin hesaplanmasında cari (bugünkü) dönemin
ağırlıkları kullanılır. Buna göre cari yıldan üretilen mal ve hizmetlerin
miktarı fiyatiarı p \ , baz yıla ait fiyaflar p [ ise;
r^cAyTTTT^
Cari Fiyatlarla GSMH
GSMH Deflatoru =
i ^
Baz Yıh Fiyatlarla GSMH
GSMH D e f l a t ö r ü = ^ ^ x l O O
olur (Parasız: 2006, s. 37).
GSMH deflatörü, en geniş mal kapsamına sahip, en uygun endeks olarak
değerlendirilir. Kısaca GSMH deflatörü, enflasyon ölçümünde ideal bir fiyat
endeksi olması yanında, GSMH'nin nominal değerlerini de reel değere
dönüştürmede kullanılması uygundur.
İktisadi büyüme, elde edilen reel GSMH değerleri üzerinden hesaplanır.
Örnek olarak, 2008 ve 2006 yılları reel GSMH'leri biliniyorsa, büyüme hızı
ya da oranı:
^f^f^^^^ D ı o - ••
2006 Y ı h Reel GSMH'si-2005 Y ı h Reel G S M H ' s i
2 0 0 6 Y ı h R e e l B u y u m e Oranı =
xlOO
2005 Y ı h Reel GSMH'si
formülüne göre: 2006 Yılı Reel Büyüme Oranı ^ 4 5 0 - 4 0 0 ^ ^ ^
^
^
400
400
g
Milli gelir hesapları için üretilen istatistiksel verilerin sağlamlığı, güvenilir­
liği ile, kullanılan yöntemlerin doğruluğu, elde edilen büyüklüklerin de
doğruluğuna ve ölçebilme kabiliyetinin artmasına yardımcı olur.
Milli gelir tahminleri, ekonomik modelin sağlamlığı ve elde bulunan veri­
lerin temsil kabiliyeti oranında doğruya en yakın olarak yapılabilir. 1944
yılında Amerika, ingiltere ve Kanada bir araya gelerek ortak tanımlar tespit
etmişlerdir. Beş yıl sonra uluslar arası standart çalışmaları başlamış ve 1952
yılında A Standardization System of National Accounts (SNA)
yayınlanmıştır. Birleşmiş Milletler, 1968 ve 1993 yıllarında bu standardı
yeniden düzenleyerek yayımlamıştır. Türkiye'de 1995 yılından sonra
SNA'nın 1993 yılındaki tavsiyeleri doğrultusunda yayınlanmış olan standart­
lar kullanılarak milli gelir hesapları yapılmaya başlanmıştır. Türkiye milli
gelirinin tahmini önce 1948 yılı fiyatları ile daha sonra 1968 yılı fiyatları ile
ve 1990 yılında da 1987 yılı fiyatları kullanılarak yapılmıştır. Tüketim
kalıplarının değişmesi ve yeni gelir unsurlarının ortaya çıkması, baz yılının
değiştirilmesi zaruretini ortaya çıkarmıştır. Nitekim 1987 yılı sabit fiyatları
ile hesap edilen 1993 yılı GSMH'si 1968 yılı fiyatları ile hesap edilenden
%43 daha yüksektir (Pakdemirli: 2003, s. 42-44).
Türkiye'de milli gelir hesaplamaları; gelir, harcama ve üretim yöntemlerinin
üçü ile de yapılmaktadır. Ancak en sağlam ve kapsayıcı veriler üretime
ilişkin olduğundan, üretim yöntemi esas alınmaktadır. Bu yöntemde en
önemli sorun, kayıt dişiliktir. TÜİK kayıt dişiliği ölçmek için, işyeri ve
hanelerde anketlerle, çalışan sayıları ve çalışılan iş kolları belirlenmeye
çalışılmaktadır. Her iki anket karşılaştırıldığında ise, istihdam rakamları
değişmektedir. Daha güvenilir olduğu için, sektörlerin çalışan başına katma
değer hesaplamalarında hane halkı bazlı anket verileri kullanılmaktadır.
Diğer tarafta bir kısım istatistik verilere, marj yöntemi ile ulaşılmakta,
hesaplara dahil edilmektedir. Mesela, ticaret sektörü büyüklüğünü hesapla­
mak ve verilere dahil etmek için, birincil büyüklükler ticaret sektörü marjı ile
çarpılmakta, daha sonra da kâr marjı ile çarpılarak nihai büyüklük elde
edilmektedir. Yani, kayıt ve ölçüm sisteminin olmadığı ticaret ve ulaştırma
gibi sektörlerde bu yöntem gündeme gelmektedir (Demir: 2003, s. 19).
Sonuç olarak, milli gelir hesaplamalarının gerçeği yansıtabilmesi için, her
geçen yıl ve yöntem ile elde edilen tecrübe ve birikimler değerlendirilmekte­
dir. Veriler yenilenmekte, anketler uygulanmakta, sayımlar yapılmakta, yeni
ve doğru kayıt^ilgi değerlerine ulaşılmaktadır.DİE'nin adını değiştirerek
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) yapan yasa ile, kamu kurumlarının
istatistik faaliyetlerini düzenleyen, toplayan ve bunları AB standartlarına
uyumlu hale getiren bir düzenleme yapılmıştır. Şu kadar ki, TÜİK
çalışmaları ile, son yıllarda, Türkiye'nin sahip olduğu, insan, hayvan, toprak
v.b büyüklükler ilk kez o gerçeğe çok yakın olarak tespit edilerek
açıklanmıştır. Kayıtlı bilgi üretim düzeyi arttıkça, milli gelire ilişkin
hesapların da gerçeği daha geniş anlamda kucaklayacağı anlaşılmaktadır.
Gelişen teknoloji, burada da en büyük araç olarak karşımıza çıkmaktadır.
2. TÜRKİYE'DE 2001 KRÎZÎ SONRASI EKONOMİK
BÜYÜMENİN KAYNAKLARI
Büyüme olgusu, ekonomilerde üretim/gelirdeki yıldan yıla reel artışlar
olarak ele alındığında, üretirn artışına katkıların, başlıca hangi sektörlerden
geldiğinin bilinmesi gerekir. Öncelikle, gelişen ülke ekonomilerinin tarımdan
sanayi ve hizmet kesimlerine doğru yapısal bir dönüşüm geçirdiği göz önüne
alınır. İkincisi, toplam ekonomik büyümenin üzerinde ve sürekli artış
sağlayan sektörler, hangi koşullarda ve hangi faktörlerin etkisi ile bunu
gerçekleştirmektedir? Ekonomi yönetimleri, kaynak dağılımını etkileyen
devlet yardımları, yani çeşitli teşvik araçlarını buna göre düzenlenerek,
sağlıklı bir büyüme elde edilmesini tercih edecektir. Üçüncüsü; emek,
sermaye ve bir bütün olarak toplam faktör verimliliğinin ölçülmesi; eğitim­
den sağlığa, tarımdan sanayiye genel yapıdan alt sektörlere kadar birbirini
tamamlayan ekonomi politikası ve stratejilerinin oluşturulmasında önemli
katkılar sağlayabilecektir.
Sanayi sektörü, günümüzde de hala büyüme ve kalkınmanın anahtar sektörü
olma anlayışını korumaktadır. Sanayileşme; büyümenin, istihdam artışının
bölgesel/kentsel gelişmenin, uluslar arası ekonomik rekabetin/rekabetçi
üstünlüğün temelidir. Sanayiye yatırılan sermaye, diğer birçok sektöre göre
daha verimli, yüksek katma değer yaratmaktadır. Zaten gelişmiş ülkelerin
gelişme süreci de bunu göstermektedir.
1990 sonrasında, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin büyüme
olgusunu anlamak üzere yeni araştırmalar yapılmıştır. Gelişmiş ülkelerin,
genellikle 19. jmzyılda başlayan sanayileşme/büyüme süreçleri, günümüzde
gelişmekte olan ekonomilerin serüveninden farklıdır. Sanayileşmiş/gelişmiş
ülkelerin zorladıkları küreselleşme olgusu, bu ülkelerle birlikte gelişmekte
olan ekonomileri aynı düzlemde rekabete itmektedir. Büyüme hızlarını
arttırmak isteyen ülkeler, yüksek katma değer içeren ileri teknolojik ürünlerin
üretiminden pay almak istemektedir. Global pazarda rekabet, ülkelerin
kurumsal yapılarının ve ekonomik politikalarının birbirine yaklaşmasını
gerektirmiştir. Dış ticaret politikalarından, işgücü ve fikri haklar politika­
larına kadar bir dizi alanda, günümüz gelişen ekonomileri, geçmişe kıyasla
çok daha sınırlı bir politika seti ile karşı karşıyadır. (İzmen vd: 2005, s. 19).
Geçmişte faktör donanımları, üretim olanakları farklı ülkeler, birbirinden
farklı büyüme hızları elde etmişlerdir. Günümüzde ise, küreselleşme ile
birlikte, sermaye ve teknolojinin kısaca bilginin daha hızlı yaygınlaşması.
ekonomi politikalarmm gittikçe birbirlerine yaklaşması, büyümede elde
edilen sonuçların farklılığını ortadan kaldırmadığı gibi, özellikle gelişen
ekonomilerde büyüme sürecinde keskin düşüşlere yol açan krizleri de
beraberinde getirmiştir. Şurası bir gerçektir ki, hemen her ülkenin
zihniyet/kültür ve kurumsal altyapıları, ekonomik büyüme/kalkınma
konusundaki performansı doğrudan etkileyen temel etken durumundadır.
Kurumsal yapı, dar anlamı ile piyasa (mal,para,emek) kurumları olarak kabul
edilebilir. Bu durumda kurumların uygulamalara uymaları gereken nitelikler
de belirlenmiş olmaktadır. Geniş anlamda ise adalet, kültür, sosyal, politik
yapı gibi piyasa dışı kurumlar dikkate alınabilir. (İzmen vd: 2005, s. 43). İşte
bu noktada, her ülkenin "yoğurt yiyişi" farklılıklar göstermektedir.
Uygulama ve yönetim biçimleri değişmektedir. Araştırmaların vardıkları
sonuç; demokratik yönetim çerçevesinde piyasa ekonomisi uygulamalarının,
gelişen ülkelere geniş bir hareket alanı sağladığı anlaşılmaktadır.
Buna göre, Türkiye için, uzun vadede sürdürülebilir bir büyüme stratejisi
belirlenmelidir. Bu çerçevede, uzun dönemde AB ülkeleri ile olan kişi başına
milli gelir açığının kapanması için, makro anlamda, tarım, sanayi ve hizmet­
ler sektörleri dahil olmak üzere toplumsal ve politik olarak sürdürülebilir
yüksek büyüme hızları ile birlikte hedef tespitlerinin yapılması gereklidir.
Uzun dönemli büyüme hedeflerinin tespiti için, makro planda ve aynı zaman­
da üç başlıca sektörde, büyümenin kaynaklarının da tespit edilmesi
gerekmektedir. Hedeflere ulaşmak üzere uygulanacak ekonomi politikaları,
kurumsal yapı, piyasa yapıları ve yatınm ortamı politikalarının tanımlanması
zorunludur. (îzmen vd: 2005, s. 15)
Diğer taraftan, uzun dönemli sürdürülebilir büyüme stratejisi, sadece makro
planda değil, mikro çerçevede, sektörel ve şirketler kesimlerini içeren
politikaları da kapsamalıdır.
Türkiye ekonomisinde özellikle 1980 sonrası dönemde uygulanan iktisat
politikaları ve elde edilen sonuçlar incelendiğinde, benzer ülke ekonomileri
ve gelişmiş ülke uygulamalarından ayrılan yanlar değerlendirilmelidir.
Daha önce de vurgulandığı üzere, gelişen ülke ekonomileri ve bu arada
Türkiye ekonomisinde gelişme için gerek şart, ekonomik büyümenin sağlan­
masıdır. Yeter şartlar arasında; hızla artan nüfusun eğitimi ve istihdamı,
kamu borçlarının mutlak ve nispi olarak azaltılması, tarımdaki niteliksiz
nüfus yığınlarının diğer sektörlere kaydırılması ile gelir dağılımındaki ve
bölgesel dengesizlik sorunlarının da iyileştirilmesi sayılabilir.
2.1. GENEL EKONOMİK BÜYÜME
Türkiye ekonomisi, 1980 öncesinde dışa kapalı, ithal ikameci sanayileşme
stratejisi uygulamıştır. 1980 yılında ekonominin negatif büyüme olgusuyla
karşılaşması T den çok faktör yanında, ekonomik büyümenin finansmanında
yerli/yabancı sermaye konusunda yaşanan tıkanma esas neden olmuştur.
Türkiye ekonomisi ve mevcut sanayi stoku dış rekabete açılmış, yabancı kay­
nak elde etmek üzere ihracat faaliyetleri elden geldiği kadar desteklenmiştir.
1989 yılında sermaye hareketlerinde liberalleşme kararının da alınması,
yabancı kaynak ihtiyacının karşılanmasına dönüktür. Alman bütün bu önlem­
ler, Türkiye ekonomisinde, iktisadi büyüme süreci seyrinin kesintili/zikzaklı
görüntüsünü ve hedeflenen yıllık büyüme oranlarının altında kalması sonu­
cunu ortadan kaldıramamıştır.
Bütçe açıkları ve borç yükü artarken ekonominin daha hızlı büyümesini
beklemek, iktisaden doğru bir yaklaşım değildi. Nitekim, kamu sektöründe
mali disiplini sağlamadan ve gerekli düzenleme ve denetleme kurumları
oluşturulmadan girişilen finansal liberalizasyon ve sermaye hareketleri
serbestleşmesi sonucunda Türkiye, beklenen büyüme potansiyelini
gerçekleştirememesinin yanı sıra, arzu edilmeyen ancak şaşırtıcı da olmayan
sonuçları ile karşı karşıya kaldı. Bunların dışında, yüksek ve kronik
enflasyon ile büyüme sürecini ciddi boyutlarda kesintiye uğratan ekonomik
krizler gelmektedir. İstikrarlı bir makroekonomik ortamın bulunmaması,
büyüme süreçlerinin zaman zaman krizlerle kısılmasına ve ciddi üretim
kayıplarına yol açmıştır (Yılmaz vd: 2002, s. 25).
Türkiye'de 1990'lı yıllar, ekonomik/siyasi istikrarsızlık dönemidir. Kayıp
dönem olarak da adlandırılmaktadır. Bu döneme 1994 ve 1998 krizleri ile
şiddetli bir terörle mücadele damgasını vurmuştur. Kısa süreli koalisyonlar
ise dönemin başarısızlığında en önemli etmenlerden biridir. Dünyada ise bu
dönemde SSCB sona ermiş, yeni bir dünya düzeni kurulmasına adım
atılmıştır. AB'de önemli ekonomik ve siyasal kararlar alınmıştır. ABD;
Kanada ile giriştiği serbest ticaret anlaşmasına Meksika'yı da dahil ederek
NAFTA'yı kurmuştur. Türkiye'de ise büyüme hızı gerilemiş, kişi başına
gelir artışı % 1.5'de kalmıştır. Dönemin sonunda 9 Aralık 1999 kararları
alınarak 2000 yılı başında uygulamaya konmuştur. Türkiye, üçüncü bin yıla,
ekonomik istikrar paketi uygulaması ile başlamıştır. 1999-2001 döneminin
2002 Kasım seçimlerine kadar uzatılırsa üçlü Ecevit Koalisyonu döneminde
büyüme hızı %3.1 oranında gerilemiştir. Daha önceki büyümede gerileme
dönemi de 1970'lerin sonunda yine Ecevit'in Koalisyon Hükümetine denk
gelmektedir. 2001 krizi som-asmda, Ecevit Hükümeti, Kemal Derviş'e Güçlü
Ekonomiye Geçiş Programı hazırlatmış, İMF destekli program bugün de
sürmektedir.
Tablo 1: Türkiye Ekonomisinde Yapısal Dönüşüm Dönemlerine Göre
Büyüme Oranlan*
Dönem
Büyüme
Hızı (%)
Kişi
Başına
Büyüme
Hızı (%)
1923-2002
4.9
2.7
1923-1980
5.4
3.0
1923-1938
7.9
5.8
Kuruluş Yılları
Atatürk Dönemi
1939-1946
0.1
-1.7
II.Dünya Savaşı Yılları
İnönü Dönemi
1947-1960
6.3
3.6
Savaş Sonrası Demokrat
Parti Dönemi
1961-1977
5.8
3.3
İhtilal ve İlk 3. Plan D ö n e m i
Demirel Dönemi
1978-1980
-0.7
-2.7
Siyasal Ekonomik Kriz
Yılları
Ecevit Dönemi
1981-2001
3.1
1.7
Ekonominin Dışa Açılması
1981-1989
4.8
2.4
Özalh Yıllar
1990-1998
3.4
1.5
Koalisyonlar Dönemleri
Finansal Liberalleşme
1999-2001
-3.1
2002-2005
7.8
Dönüşüm Dönemleri
Ecevit Koalisyonu
Ekonomik Kriz
6.1
Sanayileşme
Stratejisi
Tercihi
İthal
ikameci
(içe Dönük)
Sanayileşme
Stretejisi
İhracata
Dayah
(Dışa D ö n ü k )
Sanayileşme
Stratejisi
Siyasal İstikrar
Erdoğan Dönemi
Hızlı ve Uzun Büyüme
Grafik l'de görüldüğü üzere, 2001 yılında Türkiye ekonomisi, cumhuriyet
tarihinin büyümedeki yaklaşık %10 gerileme ile rekorunu kırmıştır.
* Ay (2007)'den alın.an Tablo 1 .'de dönem ve dönüşüm dönemleri detaylandınimamıştır. Mesala: 1947-60 dönemi, sadece Demokrat
Parti dönemi değildir. 1947-50 arası, İnönü yıllandır. 1961-1977 döneminde ise sadece Demirel yoktur, İnönü, Nihat Erim ve
Ecevit'in de kısa dönemli başbakanlıklan olmuştur.
Grafik 1: 1990-2006 Dönemi Yıllık Büyüme Oranlan (%)
Büyüme Oranı
Kaynak: Maliye Bakanlığı, Muhasebat Genel Müdürlüğü, "1990-2006 Dönemi Yıllık Büyüme Oranlan,
"http://www.muhasebat.gov.tr/ekogosterge/2007WEB/teg/teg.pdf
Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı (GEGP), 2001 Mayıs ayında açıklanmış
ve uygulamaya konmuştur. Hem bir istikrar, hem de büyüme programı olup,
birçok alanda yapısal iyileşme hatta dönüşümleri hedef almıştır. AB ile
ekonomik yakınsama da önemli hedefler arasındadır. GEGP, 2002 Kasım
seçimlerinden sonra, yeni bir tek parti hükümeti tarafından uygulanmaya
devam edilmiştir. 2007 sonuna kadar yaklaşık 20 çeyrek dönemde, Türkiye
ekonomisi iktisadi büyümede cumhuriyet tarihinin en yüksek ve en uzun
büyüme rekorunu kırmıştır. Tablo T e bakıldığında, Atatürk döneminden
sonra en yüksek büyüme hızı yakalanmış görünmektedir.
2.2. SEKTÖREL ANALİZ
Genel ekonomik büyümenin belirleyicileri olarak, ekonomik yapıyı
oluşturan tarım, sanayi ve hizmetler kesimleri büyüme performanslarının
seyri ve genele katkıları; nitelik, nicelik ve verimlilik açısından önemlidir.
1980 sonrasında, sektörel büyüme oranları, ekonomik yapı değişim/
dönüşümünü aksettirmesi bakımından da değerli bir göstergedir. Bu
çalışmalarda ise, ağırlıkla 2000 sonrası hatta GEGP dönemindeki sektörel
gelişmelerin seyri incelenmektedir.
2.2.1. TARIM SEKTÖRÜ
Tarım sektörü, karakteri gereği, büyüme oranları en değişken kesim olarak
ortaya çıkmaktadır. Tablo 2'de görüleceği üzere, lOOl'deki %-6.0'lık
gerilemeden sonra, 2002'de %7.5 oranında üretim artışı sağlanmıştır. Daha
sonraki yıl yeniden %2,4 oranında gerilerken, 2004 ve 2005 yıllarında
yeniden artışlar gerçekleşmiştir. 2006 yılında ise, tarım kesimi büyümesi
%-l,2 olmuş, 2007'de ise %2,5 büyüme hedeflenmektedir.
Tablo 2: Türkiye Ekonomisinde 2001-2007 Dönemi Yıllık Büyüme
Oranlan (%)
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
GSMH
-9,5
7,9
5,9
9,9
7,6
5,6
5,1
Tarım
-6,0
7,5
-2,4
2,0
5,7
-1,2
2,5*
Sanayi
-7,4
7,8
9,1
6,4
9,1
7,3
5,2*
Hizmetler
-11,3
7,5
6,9
11,8
8,5
5,9
5,4*
Tarım sektörü, yıllar itibariyle dalgalı seyir izleyen büyüme sürecinde, genel
ekonomi içinde ayrıca nispi olarak küçülmektedir. Bu yapı, Türkiye
ekonomisinde genel büyüme oranları yanında, istihdam üretim ve ihracatı da
olumsuz olarak doğrudan etkilemektedir. Bugün gelinen noktada, tarım
sektörünün üretimdeki payı, yaklaşık %10'lara gerilemiştir. Benzer şekilde
istihdam değerlerinde ve özellikle verimlilikte de önemli gerilemeler gözlen­
mektedir. Buna rağmen, tarımın %10'lardaki payı, gelişmiş ülke ekonomik
yapılarına nazaran halen oldukça yüksektir. Diğer taraftan, son yıllarda
azalmasına karşılık, çalışan nüfusun %30 dolayındaki bölümü tarım
sektöründe istihdam edilmektedir.
Tablo 3: Türkiye Ekonomisinde Sektörel Büyüme Oranlan: 1980-2007 (%)
Yıllar
1980
1985
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007*
Tarım
Pay
Büyüme
1,3
-0,3
7,0
-0,6
4,3
-0,8
-0,6
1,3
4,6
-2,2
9,6
-5,6
3,8
-6,0
24,2
19,4
16,3
16,1
15,8
14,5
15,3
14,4
14,0
12,7
13,4
13,4
13,1
13,6
2,0
13,6
12,5
11,6
5,7
0,5
2,5*
11,4
10,8
10,6*
7,5
-2,4
Sanayi
Pay
Büyüme
-3,6
6,5
9,3
2,9
6,2
8,3
-5,7
12,5
6,8
10,2
1,8
-5,1
6,2
-7,4
9,1
7,8
9,4
6,6
6,5
5,2*
20,5
23,6
25,9
26,5
26,5
26,5
26,6
27,7
27,7
28,1
27,6
27,9
27,8
28,5
28,8
29,3
29,2
28,9
29,3
1 29,4*
Hizmetler
GSMH
Büyüme
Büyüme
Pay
-4,1
5,0
10,1
-0,5
54,4
57
57,9
57,4
57,8
59
58,1
57,9
58,3
59,2
59
58,7
59
57,8
-2,8
4,3
9,4
0,3
6,4
8,1
57,6
58,2
59,2
7,9
6,9
9,9
59,7
59,9
60,1*
7,6
6,0
5,0*
7,1
10,5
-7,6
7,6
7,9
9,9
3,6
-6,7
7,0
-11,3
7,5
6,9
11,8
8,5
6,8
5,4*
-6,1
8,0
7,1
8,3
3,9
-6,1
6,3
-9,5
* T a h m i n , K a y n a k : TÜİK
2.2.2. SANAYİ SEKTÖRÜ
Türkiye ekonomisinde sanayi sektörünün payı sektörel büyüme oranları gibi
değerlere bakıldığında, tarıma göre oldukça istikrarlıdır.
Öncelikle 1980-2007 döneminde sanayi sektörü, 1980,1994, 1999 ve 2001
yıllarında yani, kriz yıllarında gerileme yaşanmıştır. Ekonomi içindeki payı
ise %20'lerden %30'lara yükselmiştir. Ekonomik büjmme sürecinde tarım
dışı sektörler sanayi ve hizmetler kesimlerinin payı ve katkısı gittikçe daha
yüksek duruma gelmektedir. İstihdam ve ihracatta da sanayi kesiminin
payında önemli artışlar gerçekleşmiştir. Türkiye ekonomisi, gelişmiş ülkeler
sanayisizleşirken, gittikçe daha fazla sanayileşmektedir. Ancak, Türkiye
ekonomisinde sanayi sektörü payının gelişmiş ülke ortalamaları olan %40'lar
dolayına yükselmesi, üretim ve istihdam kapasitesinin artışı için gerekli
görülmektedir. O nedenle, yerli ve yabancı sermaye kaynaklı sanayi sektörü
yatırımları ihtiyacı sürmektedir.
Tüketim ve ara malları sanayileri hususunda nispeten gelişmesini belirli bir
düzeye getiren Türk sanayi kesimi, rekabetçi bir yatırım malları sanayii için
teknolojik gelişmelerle desteklenmelidir. Ar-ge desteği ile dışa dönük
sektörlerde ihracat desteğinin arttırılarak sürdürülmesi buna yardım edebilir.
Bunun için, bir sanayileşme stratejisi çerçevesinde, sınai yapının karakterinin
ve buna uygun, dış dünyadaki gelişmeleri dikkate alan gerçekçi hedeflerin
tespiti zorunlu görülmektedir.
Sonuç olarak, sadece sanayi kesimi parametrelerinin mevcut olduğu bir
sanayileşme stratejisi yerine, sürdürülebilir bir anlayışla; eğitim, ar-ge,
işgücünün niteliklerinin yükseltilmesi, teknolojik gelişmelerin üretim süreci
ve yeni mamul süreçlerine hızlı aktarımı, siyasal istikrar yatırım/faaliyet
ortamının iyileştirilmesi, yapısal önlemlerin ve piyasalaşma çabalarının iyi
yönetilmesi, bölgesel gelişmişlik ve gelir dağılımı farklılıklarını belli bir
zaman ve öncelik sırasına göre dikkate alınması, tarımda verimliliğin ve
yapısal iyileşmenin sağlanması, yolsuzluk ve kayıt dışılıklarm önlenmesi v.b
unsurların bir bütün olarak modele katılması gereği vardır.
2.2.3. HIZMETLER SEKTÖRÜ
Hizmetler sektörü, Türkiye ekonomisinde, büyümeye en güçlü katkıyı
sağlayan, geniş bir alt sektörler grubu tarafından oluşturulmaktadır. Ticaret,
ulaştırma, bankacılık ve turizm gibi, GSMH'da önemli yer tutan alt sektörler
hizmetler kesiminin bünyesindedir.
Hizmetler kesimi, Türkiye ekonomisinde, tarım ve sanayi gibi iki temel
alt sektörden hep daha geniş olmuş, daha hızlı ve genel olarak beklenen/
hedeflenenin üstünde artış gerçekleştirmiştir. Planlı dönem hedef ve
gerçekleşmelerine bakıldığında, tarım ve sanayi sektörü büyüme hedefleri,
gerçekleşenin sürekli üzerindedir. Hizmetler kesimi, bu eğilimin başlangıçta
dışındadır. IV. Plandan sonra, hizmetler kesimi de hedef büyüme oranlarının
gerisinde kalmıştır. Dolayısıyla, GSMH'nin 5 yıllık plan büyüme gerçekleş­
meleri, hedeflenen oranların sürekli gerisinde kalmıştır.
Tablo 4: Türkiye'de Planlı Dönemde Sektörel Büyüme Oranlan (%)
Plan
Tarım
Dönem
Hizmetler
Sanayi
GSMH
Hedef
Gerç.
Hedef
Gerç.
Hedef
Gerç.
Hedef
Gerç.
I. Plan
1963-67
4,2
3,0
12,3
10,9
6,8
7,2
7,0
6,6
II. Plan
1968-72
4,1
1,8
12,0
9,1
6,3
6,6
7,0
6,3
III, Plan
1973-77
3,7
1,2
11,2
8,8
7,7
7,3
7,9
5,2
IV. Plan
1979-83
5,3
0,3
9,9
2,4
8,5
2,6
8,0
1,7
V . Plan
1985-89
3,6
0,8
7,5
6,5
6,5
5,0
6,3
4,7
V I . Plan
1990-94
4,1
1,6
8,1
2,8
6,7
4,1
7,0
3,5
VII. Plan
1996-00
3,3
1,7
6,9
4,0
6,0
4,5
6,3
3,8
VIII. P l a n 2 0 0 1 - 0 5
2,1
1,1
7,0
5,1
7,5
4,5
6,7
4,3
K a y n a k : DPT
2001 yılı büyümedeki gerilemeye bakıldığında, en dramatik daralmanın
hizmetlerde olduğu anlaşılmaktadır. Yüzde 11,3'lük gerilemenin sebebi,
özellikle bankacılık kesiminin büyük zarar görmesi ile, tarım ve sanayi
sektörlerindeki daralmanın, türev sektör olarak hizmetlere daha büyük
yansıması olarak değerlendirilebilir.
Hizmetler sektörü, bazı açılardan kurtarıcı bir fonksiyon üstlenmektedir.
Tarımda hızlı nüfus artışı ve yapısal karakter istihdamı sınırlarken, sanayi
kesimi yeterli istihdam kapasitesi oluşturmamaktadır. Hizmetler kesimi,
emek-yoğun alt sektörleri ile istihdamdan da en geniş payı barındırmaktadır.
Diğer taraftan, kamu hizmetleri ve bu çerçevede eğitim, sağlık gibi sektörler
de hizmetler kesimi bünyesindedir. Bu sektörlerin önümüzdeki dönemlerde
önemli gelir ve insani gelişme trendi içinde olacakları öngörülmektedir. Bu
da Türkiye ekonomisinin ve bir bütün olarak Türk toplumunun dönüşümünü
sağlayacak anahtar sektör olarak öne çıkmaktadır.
2.3. TALEP YÖNLÜ ANALİZ
Talep açısından büyümenin kaynaklarına bakıldığında, en büyük etken,
şüphesiz )aırtiçi nihai taleptir. Gelişmekte olan ekonomilerde, özellikle
yüksek nüfus artışı ve nispeten geniş bir düşük gelir grubunun bulunduğu
toplumlarda, ekonomik büyüme, büyük oranda yurtiçi nihai talep genişleme­
si tarafından belirlenir. Bu toplumlarda tasarruf eğilimi düşük, harcama
eğilimi yüksektir. Gelirin arttığı, büyümenin hızlandığı dönemlerde, tüketim
harcamaları, yıllık büyüme hızının da üstünde seyreder.
Yurtiçi nihai talep, tüketim ve yatırım harcamalarından oluşur. Başka bir
deyimle, toplam harcamalar, tüketim ve yatırım parametrelerinin toplam
büyüklüğüdür. Ancak, bu büyüklüğün çok önemli bir bölümü, tüketim
harcamalarından meydana gelir. Dolayısıyla halkın tüketim/harcama eğilimi,
büyümenin sürükleyici gücüdür.
Toplam tüketim harcamaları, toplam harcamaların genellikle %80'inin
üzerinde seyreder. Büyüme ve kişi başına gelir arttıkça, tüketim harcamaları
yüzdesi de düşme eğilimine girer.
Tüketim harcamaları, kamu ve özel olmak üzere iki parçadan oluşur. Özel
tüketim harcamaları, toplam tüketim harcamalarının genellikle %90'ından
daha fazlasını kapsar.
Türkiye'de son yıllardaki iktisadi büyümenin talep kaynaklannm temelinde
özel tüketim harcamaları vardır. Tablo.5'de görüleceği üzere, 2000 yılından
beri toplam tüketim harcamaları, GSMH'ya oran olarak %75'lerdeki paydan
sonra, 2001 yılı krizinin etkisi ile %72'nin altına düşmüş ve %71 düzeyinde
istikrarlı bir seyir izlemiştir.
o
o
?s
o
o
oo^
oo
o
oT
«s oo
Tf"
Tf"
(N
ON^
OO^
o"
m"
(N
ri
oo
oo^
r-"
(N
s o
©
m
^"^ 1"
(N
^
o
oo"
»rT in"
(N
o"
<N
^
un
t-
oo
^
m
^
c i m"
(N <N
'7'
ın
m
OO
r-
Tf-"
m"
<N
ON
On"
Tf"
ırT
Tf"
t
oo" '-T
in"
r-^
r-" m"
r-: ^
o
oo^ m
oo''
oo*^ oo
^
o"
<N
^
s
©
O
(N oo^
vo" oo"
ırT r-"
^"
^ 9,
m
o
OO^
^"
Tt"
o"
(N
1
(N
r-; ^
oo" ^
r~-^ ^„
1
oo"
oo
OO
ON
ON
r-"
(N
o"
CN
MD"
VD^
r-c
OO
(N
00^
<N" —'"
\o
t>-
oC
t-;
vo" oo
o_
>«©
ON
ON
Ol
IT)
ON
r-;
r-" oo"
ON
ON
ON
VO
r--
ırT
1
S -
r~-
^
ON
O
T-
u
>
oo^
r-" m"
oo^ ır>^
r-" T t "
m oo
r-" t--"
ON"
^ "
vo^
On"
<N
<N
^ "
fN
o"
m
O
<N"
Tf"
OO
rs)
m
(N
m" c--"
rs| ^
ın
<N
1
(N
m
(N
^
-t
vo"
«^.^
<N
^
o"
vo"
(N
r-"
ON"
oo vo
oo oo
t-"
O
oo
r-; T f
r^" r--"
S
3
H
' - ^ " ON"
^.Tf"
ro"
Tf-
oo"
o"
»-I
^
oo
'2 ^ §
i2 fi en
ro"
-TI
On^
<N
^"^
ON
ON
ON
oo"
Tt-"
oo^
oo" '-h"
o" -^"
1
^ "
ON^
<N"
Ü
03
<N"
S
ON
oo
1
in
rr-" ^
t--^
VO
ON
©
00
rn
rn"
<N —I
Tt;
r-" vo"
r^" ırT
VD
2
©
o"
oo
Tl-
ON
ON
O
^" o "
^-
ON
ON
^" fs"
oo
ON"
(N
ro
rp"
-—1
(N
ON
ON
»S
m
(N
rq
o
©
ON
ON
^ „
(N^
fS
00
oo"
roo
<N
o"
2^
J
S
(N
ON" OO"
m
ON"
c
««
>^
ON
m ON
oo" oo"
^
ON
Tf"
O N
—" o "
^
o"
(N
^
oo
^
O
lo"
^
s
S
o
s
fl
^
o
^
^
ü o
C
S3
Z 13 c/D ^
özel tüketim harcamalarmm payı da, 2000 yılında %67'lerin üstünde iken,
krizle birlikte %63'lere gerilemiştir. Daha sonra GSMH'ya oran olarak
nispeten istikrarlı bir artış sergilemiştir. Ancak, tabloda görüldüğü üzere
2005 yılında, 2000 yılı düzeylerine bile yükselememiştir. Bu bir bakıma iyi
bir özellik olarak vurgulanabilir. Özel tüketim harcamalarının GSMH'ya
yüzde oranının kontrollü gidişi, tasarruf ve yatırımlara pay ayrıldığını
göstermektedir.
Özel tüketim harcamalarının yıllar itibariyle değişimi, eğilimi daha açık
olarak ortaya koymaktadır. 2001 yılında özel tüketim harcamalarının yıllık
artış oranı, bir önceki yıla göre %9.2'dir. Bu oran, 1990 yılındaki %13'lük
artıştan sonra, ikinci en yüksek artıştır. Harcamaların bu denli yıllık yüksek
artışı, arkasından enflasyon ve krizin öncü göstergeleri olmaktadır. Nitekim
2002'de yıllık artış %2'ye gerilemiştir. Daha sonra izleyen yıllarda ise %6.6,
%10.1, %8.8, %5.1 ve %3.9 olmuştur. 2005 yılında bir miktar gerilese de,
özel tüketim harcamaları, kriz sonrasında oldukça canlı bir iç talep
genişlemesine işaret etmektedir. Krizle birlikte ertelenen tüketim talebinin
yeniden %10'luk yıllık artış hızlarına erişmesi, ekonomik büyümenin talep
kaynağında özel tüketimin gücünü ifade etmektedir.
Kamu kesimi harcama seyrinde, GSMH'ya oran olarak çok dikkate değer bir
değişme yoktur. Ancak, eğilim yine de düşüş yönündedir. Kamu kesimi
harcama eğiliminin bu yönü, önceki kötü dönemlerden ders alındığını
göstermektedir. Yıllık artış oranlarına bakıldığında da, son yıllarda önemli
düşüşlerin gerçekleştiği yıllar olmuştur. Mesela 2001'de %8.5'lik bir
gerileme ortaya çıkarken, 2003'de %2.4'lük bir daralma yaşanmıştır.
Toplam talep tarafını oluşturan parametrelerin tüketim dışındaki diğer
kalemi yatırım harcamalarıdır. Toplam yatırım harcamalarının GSMH'ya
oranı 2000 yılında yani kriz öncesinde %27.9'dur. 2 0 0 r d e krizle birlikte
%20.7'ye gerilemiştir. 2002'de %19 ve 2003'de 19.7 olan yatırım oranı,
2004'den itibaren bir patlama gerçekleştirmiştir. Özel kesim yatırım artışının
gerisinde yerli yatırımcının dışardan rahatlıkla ve daha iyi şartlarda borçla­
nabilme imkanına kavuşması temel etmendir. İkinci neden ise, AB müzakere
süreci ile birlikte, doğrudan yabancı sermaye yatırımları girişinde, uzun
yıllardır beklenen yoğunluğun gerçekleşmesidir.
Özel yatırımların yıllık değişimi, çok çarpıcı sonuçları yansıtmaktadır. 2000
yılında %16 artan özel yatırım harcamaları, krizle birlikte 2001'de %35
oranında düşüş yaşamıştır. 2002'de gerileme, %-5 ile hız kesmiştir. 2003'den
sonra özel yatırım artışları, kriz sonrası dönemlerde yaşanan tipik gelişmeyi
yansıtmaktadır. 2003'de artış %20 olurken, 2004'de tam bir patlama ile
%45.5'e yükselmiş ve yıllık artış rekoru kırmıştır.
Kamu yatırımlarında ise, önemli oranda gerilemeler meydana gelmiştir.
Gerileme hem GSMH oranında, hem de yıllık artış oranlarında gerçek­
leşmiştir.
Kamu yatırımlarının hacmi/tutarı, uygulanan dezenflasyon programı gereği
oldukça kısıtlanmıştır. Diğer taraftan, kamu yatırım alanları olarak kabul
edilen birçok ekonomik faaliyetler; eğitim, sağlık, enerji, ulaştırma alt
yapıları, iletişim alt yapıları yeni dönemde tümüyle özel kesime bırakılarak
yeniden düzenlenmiş ya da kamu ile birlikte özel kesime de açılarak karma
yapıya kavuşturulmuştur. Kamu yatırımlarının yapımı, alımı v.b yeni
düzenlemelere ve yeni metotlara bağlanmıştır. Ayrıca, bazı yatırım alanları
ise, genel kamu yatırım alanı vasfından çıkarılarak yerel idarelerin hizmet
alanına devredilmiştir. Dolayısıyla, kamu yatırımlarının hacmi yanında ve
buna bağlı olarak kısmen niteliği de değişime uğramıştır. Bu eğilim esasen
1980 dönüşümünden itibaren, dünyadaki egemen zihniyete paralel olarak
Türkiye'de de gerçekleşmiştir. Ancak, Türkiye gibi gelişmekte olan
ülkelerde asıl sorun, kamu harcamalarının tümünde, özellikle kamu
yatırımları/alımlarında önemli derecede kural dışı olayların meydana
gelmesi, kamu kaynaklarının etkinlik ve verimlilikten uzak olan yöntemlerle
kullanımıdır. Yeni düzenleme ve yöntemlerle, bu tür kaygıların önüne
geçildiği görülmektedir. Kamu yatırım kalitesi yükselmiştir.
Türkiye'de kamu yatırımlarının GSMH'ya oranlarına bakıldığında, 2000
yılındaki %7.2'lik pay izleyen yıllarda sürekli gerilemiştir. 2001 'den itibaren
7 yıllık dönemin kamu yatırımlarının GSMH'ya oranı ortalama %5'ler
dolayında gerçekleşmiştir.
Kamu yatırımlarının yıllık değişim oranlarında ise, önemli değişmelerin
gerçekleştiği görülmektedir. En belirgin özellik, 2001 sonrasında birçok yıl
içinde, yatırım artış oranlarının gerilediği gözlenmektedir. Ancak, özellikle
2005 yılında %26'lık bir yıllık sıçrama göze çarpmaktadır.
Türkiye'de kamu yatırımlarının finansmanında eskiden beri sorunlar
yaşanmıştır. Kamu yatırımlarının temel kaynağı, toplanan vergiler olmak
gerekir. Türkiye'de tahmin/öngörülen vergi gelirleri, gerçekleşenin sürekli
üstünde seyretmiştir. Kamu gelir açıkları, harcama hususundaki eğilimleri ve
yöntemleri etkilememiştir. Hükümler harcamayı sürdürmüşlerdir. Fakat,
dengeli, adaletli bir vergi düzeni ihdas edilememiştir.
Hükümetlerin harcama konusundaki finansman açıkları, iç ve dış borçlan­
malarla, daha ziyade iç borçlanmalarla karşılanmıştır. Yasa gereği TCMB'ye
başvumlamaması, piyasadan borçlanmayı öne çıkarmıştır. Özellikle 2001
la-izine kadar, kamu kesimi borçlanma gereği (KKBG) hep yükselmiş,
harcamalar ise iç borçlarla finanse edilmiştir. Iç borçların jâikselmesi, faiz
oranlarını yükselten, kaynakların özel sektör üretim yatırımlarına gidişini
engelleyen bir mekanizmaya dönüşmüştür. Tasarruf imkanlarının kısıtlı
olduğu Türkiye ekonomisinde özel kesimin finans piyasasından dışlanması,
yürütülen ekonomik strateji/politikalara da ters düşen bir gidişi ve dola­
yısıyla sonuçları ortaya çıkarmıştır. Yatırım ve üretimin engellenmesi ve
dolayısıyla enflasyonun kronik bir olguya dönüşmesi kaçınılmaz olmuştur.
1980 sonrası Türldye ekonomisinin en belirgin ve en çarpık vasfı budur.
Üretim ekonomisi yerini, kamuya kaynak sağlayarak, yüksek faiz ile iyi
paralar kazanan bir reel kesime bırakmıştır. 1990Tarın sonunda Türkiye
ekonomisinin "duvara toslamasında" temel sebep bu çarpık ekonomik
mekanizmadır.
Esasen kamu harcamaları ile ekonomik büyüme arasında olumlu bir
bağlantının olduğu, yapılan araştırmalar sonucunda belirlenmiştir. Ancak,
kamu harcamalarının cari ve yatırım ayrımı ile, harcamaların kaynağı
hususundaki farklılıklar, büyümeye etkiyi de değiştirebilmektedir. Mesela,
kamu harcamaları borç yüküne dönüşüyorsa ve borç yükünün GSMH'ya
oranı %50'den %100'e doğru çıkarsa, büyüme hızında, %2'den %-4'e büyük
bir düşüşe yol açacağı hesaplanmıştır (İmzan vd: 2005, s. 126). Aynı
çalışmaya göre, kamu borcunun GSYİH'ya oranının %30'dan %60'a %100
artması durumunda ise, büyüme hızının yaklaşık %2 puan düşeceği belirlen­
miştir. Ancak, yatırım harcamaları ile büyüme hızı arasında pozitif bir
doğrusal etki bulunmaktadır. Kamu yatırım harcamalarının da dahil olduğu
toplam yatırım harcamalarının GSYİH'ya oranındaki artışlar, büyüme hızını
olumlu etkilemektedir. Yatırım oranında %10'luk bir yükselme , diyelim
%20'den %22'ye, büyüme hızında yaklaşık %0.3 ile 0.4 puanlık bir artışa yol
açmaktadır. (İzmen vd: 2005, s. 130). Buna göre, kamu borç yükünün artması
büyümeyi olumsuz etkilerken, kamu yatırımları da dahil yatırım
harcamalarının büyüme üzerine etkisi olumludur. Demek ki, kamu
yatırımlarının artması, eğer kamu borç yükünü arttırıyorsa, büyümeye olum­
suz, arttırmıyorsa, olumlu etki yapacaktır. O sebeple, kamu yatırımlarının
sağlam kaynaklarla/vergi gelirleri ile finansmanı büyüme üzerinde olumlu
etki doğuran bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır.
Büyümeye katkı açısından Türkiye'de stok değişimleri kaleminin etkisi
çoğunlukla negatif olmuştur. 2000'li yıllara kadar egemen eğilim olan bu
durum, 2001 yılı hariç, izleyen yıllarda önemli artışlar kaydederek pozitife
dönüşmüştür. Boratav'a göre 2002-2004 yıllarındaki birikimli yükselişin
%48'i tek başına stok artışlarından kaynaklanmakta, dolayısıyla ortalama
büyüme oranı %7.5'den %3.7'ye inmektedir. Bu farkın kaynağı, üretim ve
harcamalar yöntemi ile hesaplanan milli gelirin eşit olmaması ve aradaki
harcama eksikliğinin de stok artışları ile açıklanmasıdır. Sorunun karşılığı
stoklara çalışan bir büyüme olgusunu gündeme getirmektedir. Yeldan'a göre
2001 laizinden sonra, özellikle kamuda verimlilik artarken, reel ücretler
düşmüş, dolayısıyla verimlilik artışı belh oranda ucuz işgücü ile sağlanmıştır.
Bu durum, ucuz işgücüne dayalı stok için üretimin nedenini açıklamakta,
büyümenin geniş halk kitlelerince hissedilmemesine ve büyümenin sorgulan­
masına yol açmaktadır. Sonçağ ise, stok değişmelerinin büyüme üzerindeki
yüksek katkısını, TÜÎK'in 2002 yılında değiştirmesi gereken 1996 yılı bazlı
girdi-çıktı matrisini kullanmaya devam etmesi ile açıklamaktadır (Ay: 2007,
s. 37). Talep açısından büyümeye katkıların son kalemi ihracattır, dış talep­
tir. Büyüme üzerinde etkileri açısından ihracat ve ithalat ayrı ayrı
değerlendirildiğinde, ortaya net dış talep çıkmaktadır. Tablo 5'de görüldüğü
gibi, net dış talebin Türkiye'de iktisadi büyüme üzerine etkileri olumsuz
olagelmiştir. Özellikle 2000 yılma kadar sürekli olan bu eğilim, 2001-2003
döneminde olumluya dönmüştür. Sonraki yıllarda tekrar olumsuz etidlerin
ortaya çıkmaya başladığı gözlenmektedir.
Türkiye'de ihracatın son yıllardaki artış oranları, yıllık iktisadi büyüme
hızlarının da üzerinde seyretmiştir. Dolayısıyla, dış talebin/ihracatın iktisadi
büyüme üzerine etkisi olumlu/arttırıcı yönde gerçekleşmiştir. İthalatın
etkilerini, ithalatın bileşimindeki duruma göre ayırmak gerekmektedir.
İthalatın bileşiminde, ortalama ara ve yatırım malları ile hammaddelerin
oranı yaklaşık %85-90'lar düzeyindedir, ithalat artışından bu kalemler
çoğunlukla yükselen bir seyir izlemiştir. Bu kalemlerden yatırım malları
yıllık artışları üretim artışına doğrudan olumlu katkı yapan bir faktör
olmaktadır. Ara mallarında ise özellikle Türkiye'de üretilmeyenlerde artış
büyümeye olumlu katkı yaparken, son yıllarda, yurt içinde üretilen ham
madde ve ara mallarında da ithalata gidildiği ve yerli üretimin ikame edildiği
gözlenmektedir. Bu durumda etki negatife dönüşmekte istihdam ve büyüme
olumsuz etkilenmektedir. Yerli para YTL'nin aşırı değerlenmesi, ithalatta
artışlara yol açmakta, ihracattaki rekabette ortaya çıkan zorluklar bu gidişi
desteklemektedir. Benzer şekilde, tüketim malları ithalatındaki son yıllarda
görülen artışları da, büyüme üzerine etki eden faktörler arasında saymak
gerekir.
Kısaca, son yıllarda Türkiye'deki yüksek büyüme oranlarına katkılar, talep
cephesinden incelendiğinde, çok büyük bir ağırlıkla özel tüketim ve yatırım
harcamalarındaki artışlar ile stok değişmelerinin önemi ortaya çıkmaktadır.
2.4. ÜRETiM FAKTÖRLERİNİN BÜYÜME ÜZERİNE
ETKİLERİNİN ANALİZİ
Üretimdeki reel artış, büyük ölçüde üretim faktörlerinin miktarı, nitelikleri,
kapasiteleri ve onların organizasyon yeteneği ile bir araya getirilmelerine
bağlıdır. Üretim faktörlerini, geleneksel ayrımla, toprak, emek, sermaye
olarak ayırmak yerine yeni büyüme olgusunu açıklamada, bilgi birikimi ve
teloıoloji düzeyi, teşebbüs gücü, toplumsal/kurumsal ortam ve nihayet zaman
olarak değerlendirmenin daha doğru olacağı anlaşılmaktadır.
Ancak büyüme hususunda ölçme ve değerlendirme üzerine yapılan
modelleme, hesaplama çalışmalarında; sermaye birikimi, toplam faktör
verimliliği ve istihdam artışı başlıca temel faktörler olarak değerlendirilmek­
tedir.
Toplam faktör verimliliği (TFV), üretime katılan başlıca faktörlerin tümünün
birlikte verimliliğini ölçmeye çalışan bir yöntemdir. Zira, üretime katılan
başlıca sermaye, emek, fiziki sermaye, toprak v.b gibi mallar, malzemelerin
ayrı ayrı üretimde verimlilikleri hesaplanıp değerlendirilebilir. TFV, yalnızca
işgücü ve sermaye stokunu değil, aynı zamanda üretime katılan mal ve
hizmetleri de içeren bir çoklu faktör analizi mahiyetindedir. Üretime katılan
bütün faktörlerin bir arada verimliliğini dikkate almak, yalnızca işgücü yada
sermayenin verimliliği ile karşılaştırıldığında çok daha anlamlıdır. Toplam
faktör verimliliğindeki değişimlerin hesaplanması, verimliliğin hangi yönde
ve hızla değiştiği hususunda açık bir fıl<Tİ sunmaktadır. İşgücü verimliliği bir
çok yönden anlamlı ve önemli bir kavram olmakla birlikte, üretimin hangi
verimlilik düzeyinde yapıldığını açıklamaya yetmez. Zira işgücü verimliliği
artışı çeşitli faktörlerden etkilenir. Aynı düzeydeki üretimi daha az işgücü
ve/veya daha çok sermaye ile gerçekleştirmek mümkündür. İşçi sayısı
azaltılarak veya kullanılan sermaye miktarı arttırılarak işgücü verimliliği
yükseltilebilir: Ancak bu, her zaman üretimin daha verimli bir biçimde
yapıldığı anlamını taşımaz. O yüzden ekonominin tümü, bir sektör ya da bir
firma ölçeğinde, büyümenin değerlendirilmesinde daha anlamlı ve geçerli
olan ölçüt, toplam faktör verimliliği olmaktadır. Büyümenin bir kısmı,
üretim faktörleri kullanım miktarındaki artıştan kaynaklanırken, bir bölümü
de toplam faktör verimliliğindeki artıştan doğar (Tuncer: 2004, s. 1-2).
Tablo 6: Üretim Faktörlerinin Büyümeye Katkıları (%)
TFV Artışı
Sermaye Birikimi İstihdam Artışı
Dönem/Yıllar
1972-2000
1972-2003
1990-2000
2001-2004
2004
2005
2006
2007
2008
2005-2008
69,2
19,5
11,3
68,0
17,9
14,1
73,2
23,5
66,9
4,3
28,9
39,7
21,7
38,6
31,6
24,9
43,5
44,2
31,5
24,3
43,9
31,5
14,6
46,6
31,4
22,0
41,6
29,8
28,6
^
3,3
K a y n a k : Ay (2007) s. 30.
Daha önce de değinildiği üzere, TFV, ekonominin tümünü kapsayacak
biçimde hesaplanabileceği gibi, bir sektör veya bir firma düzeyinde bile
yapılabilir. Sözgelimi, imalat sanayinin herhangi bir alt sektöründe TFV'nin
hesaplanması, belirli bir dönemde meydana gelen büyümenin ne kadarının
girdi kuUammlarmdaki artışlardan, ne kadarının ise TFV artışından
kaynaklandığını ortaya koyar. Bu bilgi, üretimde kullanılan yaklaşım ve
yöntemlerin başarısının değerlendirilmesinde önemli bir kriter olarak ipuçları
verebilir (Tuncer: 2004, s. 3).
Türkiye'de üretim faktörlerinin büyümeye katkılarının ölçülmesi;
sermayenin, emeğin ve bunlar dışındaki etmelerin sürece etkilerini gösteren,
anlamlı ve açıklayıcı bir yöntemdir. Tablo 6'da görüleceği üzere; sermaye
birikimi, istihdam artışı ve TFV artışlarının belirli yıl ve dönemlerdeki
değerleri hesaplanmıştır. Türkiye ekonomisi için Saygılı, Cihan ve Yavan
(2005) yapmış oldukları çalışmada 1972-2003 döneminde büyümenin sürük­
leyici gücü olarak sermaye birikimini bulmuşlardır. Bu dönemde GSYİH
artışının %68'i sermaye birikiminde, %18'i istihdam artışından, %14'ü de
TFV artışından kaynaklanmıştır. DPT verilerine göre ise, 1990-2000
döneminde sermaye birikiminin katkısı %73.2, istihdam artışının %23.3,
TFV artışının katkısı da %3.3 olmuştur. 2001-2004 döneminde bu artışlar
sırasıyla %66.9, %4.3 ve %28.9 olarak hesaplanmıştır (Ay: 2007, s. 30).
2006 yılında düşük sermayelerde gerçekleşen istihdam artışının büyümeye
de katkısı sınırlı düzeyde kalmıştır. O nedenle, 2006 yılının temel büyüme
belirleyicileri, fiziki sermaye stoku artışı ve toplam faktör verimliliği
artışlarıdır. 2007 yılında ise istihdamın büyüme esnekliğinin uzun dönem
değerinin üzerinde çıkması ve özel sektör sabit sermaye yatırımlarındaki
yüksek artışların fiziki sermaye stoku artışını hızlandırması, bu iki üretim
faktöründen ekonomik büyümeye olan katkıların önemli ölçüde artacağına
işaret etmektedir. 2007 yılında fiziki sermaye stoklarındaki artış hızının
2008-2010 döneminde de devam etmesi öngörülmektedir. Diğer taraftan,
2007 yılında %2.8 olarak gerçekleşmesi tahmin edilen istihdam artışının,
KEP döneminde bir miktar azalarak yıllık ortalama %2 düzeylerine
gerilemesi beklenmektedir. Bu tahminlere göre 2008-2010 döneminde
ekonomik büyümenin, büyük ölçüde fiziki sermaye stoku ve TFV'deki
artışlar tarafından destekleneceği öngörülmektedir. Ayrıca, istihdam
artışından büyümeye gelen katkının 2006 yılı KEP tahminlerine göre daha
yüksek seviyelerde gerçekleşeceği öngörüsü, üretim faktörlerinin büyümeye
katkısı açısından daha dengeli bir yapının oluşacağını göstermektedir. Bu
çerçevede sermaye stoku, TFV ve istihdam artışlarının ekonomik büyümeye
katkısının yıllık ortalama, sırasıyla %39.6, %39.1 ve %21.3 olarak gerçek­
leşmesi öngörülmektedir (www.dpt.gov.tr).
Tablo 7: Üretim Faktörlerinin Büyümeye Katkılan
Sermaye
istihdam
Dönem
TFV Artışı
Stoku Artışı
Artışı
2005
15,8
9,5
74,7
2006
30,0
12,5
57,4
2007
45,3
32,7
22,0
2008
39,5
22,3
38,2
2009
39,0
22,1
39,0
2010
40,3
19,6
40,1
2008-2010
39,6
21,3
39,1
Yapılan çalışmalara göre, 1980 sonrası GSYÎH büyümesinin arkasında,
sermaye stokundaki artışın olduğu anlaşılmaktadır. Bu dönemde ekonomik
büyümenin temel belirleyicilerinden sermaye stoklarında %5'in üstünde bir
artış yaşanırken, istihdamda, 2001-2004 dönemi dışında ortalama %1.6 ve
TFV ise %0.4'lük bir artış meydana gelmiştir. Saygılı, Cihan ve Yurtoğlu
(2005) TFV artış oranını 1972-79 dönemi için %-0.29, 1980-2000 dönemi
için ise, %0.44 olarak hesaplarken, Altuğ, Filiztekin ve Pamuk (2006)
1950-2005 için %0.83, 1980-2005 dönemi için ise %1.14 olarak
hesaplamışlardır. 2001-2004 döneminde ise istihdamdaki artış %0.2'de
kalırken, TFV'de %1.7'ye yükselmiştir. Gelecek dönemler için istihdamda
bir artış öngörülmekle birlikte, sermaye stokundaki artışın halen belirleyici
olduğunu söylemek mümkün görünmektedir (Ay: 2007, s. 31).
Büyümeye katkıları bakımından sermaye stoku artışı halen önem ve ağırlığı
sürdürmekte, istihdam artışı ve T F V deki artışlar onu izlemektedir. Sermaye
stoku, halen ekonomik büyümede sürükleyici faktördür. TFV'indeki gelişme
yavaş da olsa sürmektedir. TFV artışı, bir ekonomide mal ve hizmet
üretiminde, kaynakların gittikçe artan ölçüde, daha verimli olarak
kullanılmaya başlandığını göstermesi dolayısıyla, üretim faktörlerinin hem
miktar hem de verimliliklerinin artması, önemli ve başarılı bir gelişme olarak
değerlendirilebilir.
3. TÜRKİYE'DE YÜKSEK BÜYÜME ORANLARININ
ÎÇ PİYASAYA ETKİLERİNİN EKONOMETRİK
ANALİZİ
Türkiye Ekonomisi'nde son yıllarda görülen yüksek oranlı büyümenin iç
)iyasa üzerindeki etkilerini incelemek amacıyla öncelikle TÜİK (Türkiye
statistik Kurumu)'in imalat sanayi sektörleri için NACE Rev.l. sınıflaması
(Statistical Classification of Economic Activities in the European
Community) kullanılarak, mal piyasası; dayanıklı tüketim m a i üreten,
dayanıksız tüketim malı üreten, aramalı üreten ve sermaye malı üreten sek­
törler olmak üzere dört ana gruba ayrılmıştır. Mal piyasasına ait sınıflama
yapıldıktan sonra, TÜİK'ten elde edilen veriler sınıflama yardımıf/la tasnif
edilmiş ve yukarıda adı geçen dört ana sektöre ait firma sayısı, üretip ve satış
verileri elde edilmiştir. Veriler, kamu kesimine ait tüm imalat sanaj^i işyerleri
ile 10 ve daha fazla kişi çalışan özel sektör imalat sanayi işyerlerinin yaklaşık
%80'nini oluşturan büyük ölçekli imalat sanayi işyerlerini kapsamakta olup
özel sektöre ait işyerlerinde 3'den daha az madde üretimi yapılıyorsa, bu
maddenin üretim bilgisi gizlilik nedeniyle alınamamıştır.
İktisadi büyümenin imalat sanayinin alt sektörleri üzerindeki etkisini incele­
mek için tüm veriler öncelikle düzenlenip ekonometrik analize uygun hale
getirilmiştir. Analizde 1997-2007 yılları arası üçer aylık (1997:01-2007:02)
veriler kullanılmıştır. Öncelikle Cari GSMH, enflasyonun etkisinden
arındırılması amacıyla (1987 fiyatlarıyla) GSMH deflatörü ile deflate edilmiş
ve reel GSMH elde edilmiştir. Sektörlere ait üretim ve satış verileri de
aynı şekilde İTO tarafından yayınlanan (1987 fiyatlarıyla) TEFE serisi
kullanılarak deflate edilmiştir. Üçer aylık verilerle çalışıldığından dolayı
seriler mevsim etkisi barındırmaktadır ve öncelikle hareketli ortalamalar
metodu kullanılarak seriler mevsim etkisinden arındırılmıştır.
Elde edilen enflasyonun etkisinden ve mevsimsellikten arındırılmış 19972007 yılları arasındaki üçer aylık GSMH, her bir alt sektör için firma sayısı,
üretim ve satış serilerinin dönemlere göre gelişim seyrini değerlendirmek
amacıyla önce grafik incelemesi yapılmış ve ardından yapılan ekonometrik
analizlerle reel GSMH'nm imalat sanayinin alt sektörleri üzerindeki etkisi
belirlenmeye çalışılmıştır.
3.L REEL GSMH
Bu bölümde, öncelikle reel GSMH serisine ait grafikler incelenecek ve
ardından hem serinin genel eğilimi haldanda bilgi sahibi olabilmek için hem
de yapılacak ekonometrik analizlere temel sağlamak amacıyla durağanlık
(birim kök) analizinden yararlanılacaktır. Bilindiği gibi bir zaman serisinin
ekonometrik analizi yapılmadan önce o seriyi yaratan sürecin zaman içinde
sabit olup olmadığının yani serinin durağanlığının araştırılması gereklidir
(Göktaş: 2005, s. 5). Eğer seri durağansa bir başka ifade ile seride birim kök
yoksa, seri kısa dönemde salımmlar gösterse de uzun dönemde ortalamasına
döner. Bu konunun incelenmesi iktisatçıya önemli bilgiler sağlamaktadır.
Keza iktisadi analizler yapılırken kullanılan zaman serisinin durağan olup
olmadığının bilinmesi önemlidir. Bu bilgi, yapılacak ekonometrik analizlerde
metod seçilmesi aşamasında da yol gösterici olmaktadır. Durağan olmayan
bir seri ile analizler yapıldığında geleneksel t ve F testleri ile R2 değerleri
sapmalı sonuçlar verebilmektedir. Bu nedenle, durağan olmayan serilerle
çalışırken farklı metodlar kullanılmaktadır.
3.1.1. REEL GSMH'NIN GRAFİKSEL ANALİZİ
Mevsimsel düzeltme yapılmadan önceki reel GSMH serisine ait grafik ince­
lendiğinde, serinin genel eğilimi hakkında bilgi verdiğini fakat, mevsimsel
değişmelerin çok fazla olması sebebiyle detaylı bir yorum yapmaya izin ver­
mediğini söyleyebiliriz. Bu nedenle, reel GSMH'nm mevsimsel düzeltme
yapılmış olan grafiğinin (Grafik 2 GSMHSA) incelenmesi daha uygundur.
Mevsimsel düzeltme yapılmış reel GSMH serisine bakıldığında, 2000 yılının
son çeyreğinde görülen İcrizin etkisi ile düşen ve 2001 yılında düşük seyre­
den reel GSMH, 2002 yılının birinci çeyreğinden itibaren kademeli olarak
artan bir trend içerisine girmiştir.
Grafik 2: Reel GSMH
4.40E-H)7
3.00E+07 2.50E+07 2.00E+07
2.40E+07.
97
'98''99"'6Ö"'Öİ"'Ö2''Ö3''64"'65"'66"'
-GSMH
97"'98''99"'6Ö''6i''02''03''Ö4 '05' 'be '
-GSMHSA
3.1.2. REEL GSMH SERÎSİNİN DURAĞANLIK ANALİZİ
Daha önce de değinildiği gibi, ekonometride değişkenler arasmdaki ilişkiyi
belirlemek için uygun yönteme karar vermeden önce, değişkenlerin durağan
olup olmadıkları belirlenir. Bu çalışmada incelenen seriler üçer aylık olduğu
için, mevsim etkisini göz önüne alarak durağanlık testi yapılmasına izin
veren HEGY mevsimsel birim kök testi (Hylleberg, Engle, Granger, Yoo:
1990) uygulanmıştır. HEGY testinin uygulanabilmesi için,
=
+ ^ 2 ^ 1
+ ^ 3 ^ 2
+^4^3,M
yardımcı regresyonunun çözümlenmesi gereklidir. Burada; Y^ (1 + B + B^
+ B )Yt, 0=1/4, 1/2 ve 3/4 frekanslarmdaki birim köklerden arındırılmış
bileşen, Y2t = -(1 + B + B^ + B^)Y^ , 0-0, 1/4 ve ^3/4 frekanslarmdaki
birim köklerden arındırılmış bileşen, Y^^x = -(1 - B )Yt ise 0=0 ve 1/2
frekanslarmdaki birim köklerden arındırılmış bileşenlerdir. jCı, jr2, ^3 ve tc^
açıklayıcı değişkenlerin katsayılarının anlamlılıkları sınanarak, birim kökün
hangi frekansta olduğunu belirlenebilir. HO: tCj-O hipotezinin reddedilememesi, serinin O frekansta; Ho:Jt2==0 hipotezinin reddedilememesi, serinin
1/2 frekansta birim kök içerdiği anlamına gelmektedir. Kompleks kökler için,
JC3 ve Jt4 parametrelerinin birlikte sıfıra eşit olup olmadığı F testi ile test
edilebilir. Ho:jr2=0 ve Ho:7r3=K4=0 hipotezlerinin reddedilememesi serinin
mevsimsel birim köke sahip olduğunu gösterir. Regresyon denklemine
ihtiyaca göre, sabit parametre, mevsimsel kukla değişkenler, trend gibi
faktörler de eklenebilir.
Ekonometrik analizde kullanılacak logaritmik reel GSMH serisi için HEGY
birim kök testi sonuçları Tablo 8'de özetlenmektedir. HEGY testi trendli ve
trendsiz olarak yapılmıştır. Reel GSMH'nin grafiği incelendiğinde (Grafik 2)
trend içerdiği görülmektedir, bu nedenle trend içeren test sonuçları bizim için
tatmin edici olacaktır. Trendli modelde Ho*. Jtı=0 için t istatistiği -1.304
olarak hesaplanmış, kritik değerler ise %95 güven düzeyinde -3.710 ve %90
güven düzeyinde -3.370 olarak verilmiştir. Görüldüğü gibi, JCı'in
anlamlılığını sınamak için hesaplanan t değeri, kritik değerlerin altında
kalmıştır. Bu nedenle %90 ve %95 güven düzeyinde bu parametrenin
anlamsız olduğunu ve serinin O frekansta birim köklü olduğunu söyleyebili­
riz. Jt2'nin hesaplanan t istatistiği (-3.887) ve 713 ve Jt4'ün birlikte
anlamlılığını sınamak için hesaplanan F istatistiği (8.439), %95 ve %90
GSMH: reel GSMH; GSMHSA: mevsimsel düzeltilmiş reel GSMH serilerini ifade etmektedir.
güven düzeylerinde verilen kritik değerlerin üzerinde kaldığından 1/2
frekansta ve mevsimsel frekanslarda birim kök olduğu sıfır hipotezi
reddedilmektedir.
Tablo 8: Logaritmik Reel GSMH Serisinin HEGY Testi Sonuçlan
H E G Y Test
t[7t,]
Mevsimsel
Kukla Değ.
+ sabit
0.529
F[ 713-714]
-3.926
8.230
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.080
-2.720
-3.040
-2.690
6.600
5.500
Kritik değerler
Mevsimsel
Kukla Değ.
+ sabit + t r e n d
-1.304
-3.887
8.439
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.710
-3.370
-3.080
-2.730
6.550
5.370
Kritik değerler
Yapılan HEGY mevsimsel birim kök testi sonucunda reel GSMH serisinin
durağan olmadığı beklenen sonucuna ulaşılmıştır. Bunun temel nedeninin
Grafik 2'den görülebileceği gibi, reel GSMH serisinde durağanlığın
sonucunu etkileyecek düzeyde yapısal kırılma olduğu düşünülmektedir.
Yapısal kırılmaları dikkate almadan yapılan birim kök testleri, durağanlık
hipotezinin kabul edileceği yerde reddedilmesi gibi yanıltıcı sonuçlara neden
olabilmektedir. Ekonometride yapısal kırılmaları dikkate alan çeşitli birim
kök testleri bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı, kırılma noktasının bilindiği
varsayımı altında çözüm yaparken; bir kısmı ise, kırılma noktasının bilinme­
diği fakat tahmin edilebildiği varsayımıyla çözüm yapmaktadır.
Bu çalışmada, önsel olarak kırılma noktalarının tahmin edilebilmesine
rağmen sonuçların tutarlı olması açısından ikinci tür testlerden yararlanılacak
ve Zivot&Andrews tarafından önerilen ZA testi (Zivot, Andrews: 1992) kul­
lanılacaktır. Bu tür durağanlık testlerinde genelde üç model önerilmektedir;
Model A ortalamada kırılma; Model B eğimde kırılma; Model C ise hem
ortalama hem de eğimde kırılma durumunda kullanılmaktadır. Genel olarak
Model A ve Model C durumlarına rastlanmakta ve bu nedenle paket
programlarda da sadece bu modellere göre çözümler yapılmaktadır.
Model A:
k
Model C:
A;;, = ^ + ay,.,
+ P ^ + Q,DU, Q.) + ^,DT^ (k) + J
A;;,., + 8 ,
Burada >u=TB/T'dir ve TB kırılma noktasıdır. Ayrıca;
n
ise
r > r ,
'
O ise aksi durumda
ve
D7;(X)
^ ^ ^ ^
^
ise aksi durumda
O
Kırılma noktası TB'de temel hipotezin testi için t-istatistiği minimum değere
sahiptir. ZA testine göre birim kökün varlığı, yt-l'in katsayısının sıfırdan
farklılığının (istatistiksel açıdan anlamlılığının) sınanması ile test edilebilir.
Tablo 9. Reel GSMH Serisi İçin ZA Testi Sonuçlan
ZA Test
Model A
Model C
TB
16
15
a
-1.0763 (-5.2718)
- 0 . 8 3 8 6 (-6.6710)
e
-0.1910 (-5.0948)
-0.1100
(-4.6728)
Y
-
0.0166
(5.2354)
Kritik D e ğ e r l e r
% 1
-5.34
-5.57
%5
-4.80
-5.08
% 10
-4.58
-4.82
Reel GSMH serisi için, ZA testinin sonuçları Tablo 9'da özetlenmiştir. Her
iki modelde de (ortalamada kırılmalı model (Model A), hem ortalama hem de
eğimde kırılmalı model (Model C)) birim kökün varlığını test etmek için
hesaplanan • parametresinin t istatistiği, Model A için %95; Model C için ise
%99 güven düzeyinde hesaplanan kritik değerlerden büyüktür yani istatistik­
sel açıdan anlamlıdır. Böylece reel GSMH serisinin yapısal kırılmalar
dikkate alındığında birim kök içermediği, bir başka ifade ile durağan olduğu
söylenebilir. Daha önce bu testle, yapısal kırılma noktalarının da tahmin
edilebileceğinden bahsetmiştik. Reel GSMH serisi için kırılma noktası
Model A'ya göre 16; Model C'ye göre ise 15'dir ve bu kırılma noktalarının
parametreleri (0) anlamlıdır. 15, dönem 2000 yılının 3. çeyreğine (2000:03)
ve 16. dönem 2000 yılının son çeyreğine (2000:04) denk gelmektedir. Test
sonucunun, Grafik 2 yardımıyla gözlenebilen 2000 yılının son dönemlerinde
meydana gelen krizin etkisi ile meydana gelen yapısal kırılmayı desteklediği
görülmektedir. Benzer sonuca Çil Yavuz (2006)'da da rastlanmaktadır. Çil
Yavuz, 1992-2004 yılları arasında üçer aylık verilerle logaritmik GSMH ve
logaritmik turizm gelirlerinin durağanlığını ZA testi ile sınamış ve GSMH
serisini 2000:04 kırılma noktasıyla durağan bulmuştur.
3.2. DAYANIKLI TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE
DURUM
Bu bölümde öncelilde dayanıklı tüketim malı üreten sektörlerdeki firma
sayıları, bu sektörlerin üretim ve satışları grafiksel olarak incelenecek ve
daha sonra ekonometrik analizler yapılacaktır.
3.2.1. DAYANIKLI TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE
GRAFİKSEL ANALİZ
İmalat sanayinin dayanıklı tüketim malı üreten alt sektöründeki dönemsel
firma sayıları incelendiğinde (Grafik 3), 1998 yılında 75 civarı olan firma
sayısının 2004 yılma kadar genel olarak arttığı ve bu yılda 155 civarına
ulaştığı, 2004 yılının son dönemlerinden itibaren ise düşme eğilimi göster­
diği söylenebilir.
Grafik 3: Dayanıklı Tüketim Malı Üreten Sektörlerin Firma Sayısı
97
98
99
00
01
02
03
04
05
97
06
98
99
00
01
02
03
04
05
06
^FİRMASA
- FİRMA I
Enflasyondan arındırılmış ve mevsimsel düzeltilmiş olan üretim değerlerinin
grafiğine (Grafik 4) bakıldığında, 1999 yılında piyasadaki firma sayısının
75'lerden 120'lere tırmanmasına paralel olarak, üretim miktarı da bir önceki
yılın aynı dönemine göre hızlı bir şekilde artmıştır. Üretim miktarı 1999
yılından sonra yavaş, 2002 yılından sonra ise hızlı bir şekilde zaman zaman
düşüşler gösterse de artmış ve 2006 yılının ikinci çeyreğinden itibaren düşme
eğilimine girmiştir.
Grafik 4: Dayanıklı Tüketim Malı Üreten Sektörlerde Üretim
2000000-
I ' '
97
98
99
00
I
01
02
03
ÜRETÎMİ
I I I I I I • •
04
05
06
97
98
99
00
I
01
02
03
04
05
06
ÜRETİMSÂİ
Dayanıklı tüketim malı üreten sektörlerin satışlarına bakıldığında, üretime
benzer olduğu görülmektedir. Satışlarda da 2006 yılı 2. çeyrekten sonra
düşme eğilimleri başladığı gözlenmektedir. Burada etkili olan faktörlerin dış
piyasalarda meydana gelen ufak bir sarsıntı (tiirbülans) olgusunun, kur ve
faizlerde bir miktar yükselmelere yol açmasıdır. İç piyasada satış işlemlerinin
özellikle faizlere dayalı olduğu bilinmektedir. Satışların, üretimde olduğu
gibi, düşme eğilimine girdiği 2006 yılı ortalarından itibaren, yüksek
büyüme hızlarının, piyasalarda hissedilmediği şikayetlerine yol açtığı
seslendirilmiştir.
Grafik S: Dayamkh Tüketim Malı Üreten Sektörlerde Saüşlar
2000000
97
98
99
00
01
I
02
03
SATIŞA
04
05
06
97
98
99
00
I
01
02
03
04
05
06
SATIŞSÂİ
3.2.2. DAYANIKLI TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLER IÇÎN
EKONOMETRİK ANALİZ
Dayanıklı tüketim malı üreten sektörlerde logaritmik üretim ve satış serileri
için HEGY birim kök testi sonuçları Tablo 10'da özetlenmiştir. Bu sektörlere
ait üretim ve satış serilerinin de reel GSMH serisinde de olduğu gibi trend
içerdiği Grafik 4 ve 5'ten gözlenmektedir. HEGY test sonuçlarına göre, hem
üretim hem de satış serisinin trendli model için, tüm frekanslarda t istatistiği
değerlerinin %95 güven düzeyinde kritik değerlerden büyük olduğu yani
aramalı üreten sektörlerin hem satış hem de üretim serilerinin durağan
olduğu görülmektedir.
Tablo 10: Dayanıklı Tüketim Malı Üreten Sektörlerin Logaritmik Üretim
ve Saüş Serileri İçin HEGY Testi Sonuçlan
t[K,l
m]
F [ 7 t 3 -Jt4İ
-1.554
-2.999
16.391
H E G Y Test
Log Üretim
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.080
-2.720
-3.040
-2.690
6.600
5.500
Kritik Değerler
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit + trend
-4.929
-3.682
25.944
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.710
-3.370
-3.080
-2.730
6.550
5.370
Kritik Değerler
L o g Satış
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit + trend
-1.534
-3.172
15.129
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.080
-2.720
-3.040
-2.690
6.600
5.500
-4.786
-3.806
23.606
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.710
-3.370
-3.080
-2.730
6.550
5.370
Kritik Değerler
Dayanıklı tüketim malı üreten sektörlerde üretim ve satış serilerinin ve reel
GSMH'nın mevsimsellik ve yapısal kırılmalar göz önüne alınarak durağan
olduklarının anlaşılmasından sonra, reel GSMH'nın bu sektörlerin üretim ve
satışlarının üzerindeki etkisini incelemek amacıyla regresyonlar kurulabilir.
Hatırlanacağı gibi reel GSMH serisi 2000 yılının 4. döı eminde yapısal
kırılma olduğu varsayımı ile durağandır, bu nedenle kurulacak modellere bu
kırılma dönemi ilave edilerek kurulan regresyonun daha anlamlı olacağı
düşünülmektedir. Regresyon sonuçları Tablo U ' d e özetlenmiştir. Reel
GSMH'nm, dayanıklı tüketim malı satışları üzerindeki etkisini araştırmak
için kurulan regresyon sonuçlarına bakıldığında, GSMH'nm katsayısının
modelde anlamlı olduğu görülmektedir, katsayı 2.426 olarak tahmin
edilmiştir. Logaritmik modelde parametreler elastikiyetleri vermektedir; reel
GSMH'da %riik bir artış dayanıklı tüketim malı satışlarını yaklaşık %2.42
arttırmaktadır. F testi anlamlı ve R' değeri yaklaşık %30'dur; GSMH
dayanıklı tüketim malı satışlarındaki değişkenliğin yaklaşık %30'unu açıkla­
maktadır.
Tablo 11: Dayanıklı Tüketim Malı Üreten Sektörler İçin
Regresyon Sonuçlan
İt
u
1
ll
Kukla
Değişkensiz
Model
Kukla
Değişkenli
Model
sabit
-28.28055
(=2.781552)
-8.637172
(-0.903999)
Logaritmik
Reel GSMH
2.426401
(4.116401)
1.263102
(2.269434)
0.655546
(4.374547)
Kukla Değ.
(2000:04)
R^
F ist.
Wallis ist.
2 ^
ll
II
U
Kukla
Değişkensiz
Model
Kukla
Değişkenli
Model
sabit
-28.04584
(-2.773526)
-9.105550
(-0.944394)
Logaritmik
Reel GSMH
2.413854
(4.117471)
1.292193
(2.300685)
Kukla Değ.
(2000:04)
0.632083
(4.179788)
0.297565
0.528783
R'
0.297673
0.514956
0.280004
0.504618
0.280115
0.490082
16.94476
1.836934
21.88222
2.720173
R'
F ist.
Wallis ist.
16.95357
1.885726
20.70255
2.72132
Üç aylık verilerle çalışıldığında otokorelasyonun sınanması için klasik
otokorelasyon testlerinin yerine (Dutbin Watson test vs.) Wallis testi
yapılmaktadır. Wallis testi dördüncü mertebeden otokorelasyonun varlığını
sınamak için yapılan bir testtir. Test istatistiği,
n
^4 = ^ ( ^ t "^İ-aY
^=5
İn
/ ^ ( ^ t f
t=\
şeklinde hesaplanır ve Wallis testi için
hesaplanan kritik değerlerle karşılaştırılır. Bu model için Wallis test
istatistiği, 1.83'dür ve bu değer Wallis kritik değerler tablosu ile
karşılaştırılınca, modelde otokorelasyon bulunmadığı sonucunu vermektedir.
Dayanıklı tüketim malı satışının bağımlı değişken olduğu model için, 2000
yılının 4. çeyreği kukla değişken olarak eklenmiştir, regresyon sonucuna
göre, GSMH ve kukla değişkenin istatistiki olarak anlamlı olduğu
görülmektedir. Modele kukla değişken ilavesi ile, RMeğerinin 0.28'den
0.50'ye yükselmiş olduğu ve F testinin bu model için de anlamlı olduğu
görülmüştür. Dayanıklı tüketim malı üretiminin bağımlı değişken olduğu
modelde de benzer sonuçlar görülmektedir. Kukla değişkensiz model ve
kukla değişkenli modelin her ikisinde de bağımsız değişken olan reel GSMH
dayanıklı tüketim malı üretimini açıklamakta anlamlı olmasına_rağmen,
kulda değişkenli modelde kukla değişkenin parametresi anlamlı ve
değeri
de bu modelde daha yüksektir.
33. DAYANIKSIZ TÜKETİM MALI ÜRETEN
SEKTÖRLERDE DURUM
Bu bölümde öncelikle dayanıksız tüketim malı üreten sektörlerde firma
sayıları, üretim ve satışları grafiksel olarak incelenecek ve daha sonra
ekonometrik analizler yapılacaktır.
3.3.1. DAYANIKSIZ TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE
GRAFİKSEL ANALİZ
Dayanıksız tüketim malı üreten sektörlerde faaliyet gösteren firma sayıları,
bu sektörlerin üretim ve satış serilerine ait serilerin grafik incelemeleri
aşağıdaki gibidir.
Grafik 6: Dayanıksız Tüketim Malı Üreten Sektörlerin Firma Sayısı
1200
1250
97
98
99
00
01
02
03
-FİRMA
04
05
06
97
98
99
00
I
01
02
03
04
05
06
FİRMÂSÂİ
1998 yılında 1180 civarı olan firma sayısı 2000 yılma kadar azalmış, bu
yıldan sonra artmaya başlamış ve özellikle 2002 yılından sonra 2004 yılma
kadar yüksek oranlı artış göstermiştir. 2004 yılından sonra ise, dayanıksız
tüketim malı üreten firma sayısında hızlı düşüşler gözlenmiştir; zira 2007
yılının ilk dönemlerinde firma sayısı 1000 civarı olarak gerçekleşmiştir.
Grafik 7: Dayanıksız Tüketim Malı Üreten Sektörlerde Üretim
560000O
97 98 99 00
01
I
02 03 04 05 06
97 98 99 00 01 02 03 04 05 06
ÜRETİMn
I
ÜRETİMSÂI
Dayanıksız tüketim malı üreten sektörlerin üretim grafiklerine bakıldığında,
1998 yılına kadar artan üretimlerin 1998 yılının son dönemlerinde düşüş gös­
terdiği, 1999 yılından sonra zaman zaman düşüşler gösterse de artan bir trend
içerisine girdiği ve 2004 yılının sonunda düşüp günümüze kadar da durağan
bir seyir izlediği söylenebilir. Buna göre, üretim düzeyi aynı kalırken, firma
sayılarının düşmesi, üretim yapanların kapasite arttırdığına işarettir.
Grafik 8: Dayanıksız Tüketim Malı Üreten Sektörde Satışlar
6000000ı
1
97 98 99 00 01 02 03 04 05 06
I
SATİŞİ
5200000 T
97 98 99 00 01 02 03 04 05 06
-SATIŞSAİ
Dayanıksız tüketim malı üreten sektörlerin satışları da üretimine çok benzer
bir seyir izlemiştir. Dayanıksız tüketim malı sektörlerindeki satışlar da 2004
yılı zirvesinden sonra 2005 ve 2006 yıllarında durgun bir sürece girmiştir.
Buna göre, üretim ve satışların grafik seyri, piyasalardaki durgunluk şikayeti­
ni desteklemektedir.
3.3.2. DAYANIKSIZ TÜKETİM MALI ÜRETEN SEKTÖRLER İÇİN
EKONOMETRİK ANALİZ
Dayanıksız tüketim malı üreten sektörlerde üretim ve satış serileri için
HEGY birim kök testi sonuçları Tablo 12'de özetlenmektedir. Bu sektörlere
ait üretim ve satış serilerinin de trend içerdiği Grafik 7 ve 8'den gözlenmek­
tedir. HEGY test sonuçlarına göre, hem üretim hem de satış serisinin trendli
model için, tüm firekanslarda t istatistiği değerlerinin %95 güven düzeyinde
kritik değerlerden büyük olduğu yani dayanıksız tüketim malı üreten sektör­
lerin hem satış hem de üretim serilerinin durağan olduğu görülmektedir.
Tablo 12: Dayanıksız Tüketim Malı Üreten Sektörlerin Logaritmik
Üretim ve Satış Serileri İçin HEGY Testi Sonuçlan
H E G Y Test
t[7lll
t[7r2]
F[ 7C3-714İ
-3.534
-3.069
13.654
Log Üretim
Mevsimsel
Kukla Değ. +
sabit
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.080
-2.720
-3.040
-2.690
6.600
5.500
Kritik Değerier
Mevsimsel
Kukla Değ. +
sabit + trend
-5.137
-3.587
21.166
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.710
-3.370
-3.080
-2.730
6.550
5.370
Kritik Değerier
Log Satış
Mevsimsel
Kukla Değ. +
sabit
-3.052
-2.967
10.877
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.080
-2.720
-3.040
-2.690
6.600
5.500
Kritik Değerier
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit + trend
-4.422
-3.422
15.641
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.710
-3.370
-3.080
-2.730
6.550
5.370
Kritik Değerier
Reel GSMH'nın, dayanıksız tüketim malı satışları üzerindeki etkisini
araştırmak için kurulan regresyon sonuçlarına bakıldığında (Tablo 13),
GSMH'nın katsayısının modelde anlamlı olduğu görülmektedir, elastikiyet
0.361'dir; reel GSMH'da %riik bir artış dayanıksız tüketim malı satışlarını
yaklaşık % 0.361 arttırmaktadır. F testi anlamlı ve R^ değeri %29'dur;
GSMH dayanıksız tüketim malı satışlarmdaki değişkenliğin yaklaşık
%29'unu açıklamaktadır.
Tablo 13: Dayanıksız Tüketim Malı Üreten Sektörler için Regresyon
Sonuçlan
•i s
Kukla
Değişkensiz
Model
Kukla
Değişkenli
Model
sabit
9.061460
(5.886470)
11.87784
(8.010356)
Logaritmik
Reel GSMH
0.361032
(4.045332)
0.194244
(2.248764)
« o
p
II
•r
O
(D
H
Kukla Değ.
(2000:04)
R^
F ist.
Wallis ist.
0.093989
(4.041352)
, 0.209336
0.499808
0.272594
0.474157
16.36471
1.491056
19.48502
2.205931
Kukla
Değişkensiz
Model
Kukla
Değişkenli
Model
sabit
9.419488
(6.155025)
11.81632
(7.601773)
Logaritmik
Reel GSMH
0.341784
(3.852212)
0.199842
(2.206998)
II
II
Kukla Değ.
(2000:04)
R'
F ist.
Wallis ist.
0.079988
(3.280879)
0.270599
0.428371
0.252364
0.399057
14.83954
1.66683
14.61305
2.281668
Bu model için Wallis test istatistiği, 1.491'dir ve bu değer Wallis kritik
değerler tablosu ile karşılaştırılınca, modelde otokorelasyon bulunmadığı
sonucunu vermektedir. Dayanıksız tüketim malı satışının bağımlı değişken
olduğu model için, 2000 yılının 4. çeyreği kukla değişken olarak eklenmiştir.
Regresyon sonucuna göre, GSMH ve kukla değişkenin istatistiki o l a r ^
anlamlı olduğu görülmektedir. Modele kukla değişken ilavesi ile,
değerinin 0.27'den 0.47'ye yükseldiği ve F testinin bu model için de anlamlı
olduğu görülmüştür. Dayanıksız tüketim malı üretiminin bağımlı olduğu
modelde de benzer sonuçlar görülmektedir. Kukla değişkensiz model ve
kukla değişkenli modelin her ikisinde de bağımsız değişken olan reel GSMH
anlamlı olmasına rağmen, kukla değişkenli modelde kukla değişkenin para­
metresi anlamlı ve değeri de bu modelde daha yüksektir.
3.4. ARAMALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE DURUM
Bu bölümde öncelikle aramalı üreten sektörlerde firma sayıları, üretim ve
satışları grafiksel olarak incelenecek ve daha sonra ekonometrik analizler
yapılacaktır.
3.4.1. ARAMALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE GRAFİKSEL ANALİZ
Aramalı üreten sektörlerde faaliyet gösteren firma sayıları, bu sektörlerin
üretim ve satış serilerine ait serilerin grafik incelemeleri aşağıdaki gibidir.
Grafik 9: Aramalı Üreten Sektörlerin Firma Sayısı
M "
' 9 7 " 9 8 " 9 9 ' 'ÖÖ" 'Öİ' 'Ö2' "03" 'Ö4"Ö5 "06 '
I
97
98
" M
I
99
00
I
01
I
FİRMA I
02
I
03
04
05
06
FİRMASÂ)
Aramalı üreten sektörlerin firma sayılarına bakıldığında, 1998 yılının son
döneminden itibaren sürekli olarak atmakta olduğu, 2005 yılının ilk dönem­
lerinden itibaren düşüş trendi içerisine girdiği söylenebilir.
Grafik 10. Aramalı Üreten Sektörlerde Üretim
10000000
10000000
9000000H
8000000
7000000
6000000
5000000
4000000
3000000
97
98
99
00
01
02
03
-ÜRETİM
04
05
06
97
98
99
00
01
02
03
I
ÜRETÎMSA
04
05
06
Ara malı üretimi 1998 yılından itibaren kimi zaman hızlı kimi zaman daha
düşük oranlarda olsa da sürekli artış göstermiştir.
Grafik 11: Aramalı Üreten Sektörlerde Satışlar
looooooa
900000ar
SOOOOOOJ
7000000J
6000000J
SOOOOOOJ
400000a
97 98 99 00 01 02 03 04 05 06
-SATİŞİ
97 98 99 00 01
I
02 03 04 05 06
SATIŞSAİ
Ara malı üreten sektörlerin satışları üretimine benzer bir yapı sergileyerek,
1998 yılından itibaren sürekli artış göstermiştir. Ara malı üreten sektörlerin
firma sayılarında 2005'ten sonra düşme gözlenirken, üretim ve satış
grafiğinin sürekli artış trendi içinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum iki
açıdan sevindiricidir. Ara malları sektörü, hem yurt içi nihai mallar sektörüne
üretimi desteklemek üzere girdi sağlarken, ihracatta da önemli bir yer
tutmaktadır.
Ara malları sektörünün olumlu trendi, ara mallarında Türkiye'nin son
yıllarda ithalat patlaması yaşadığı ve bu sektörün çok zarar gördüğü tezini,
yeterince desteklemektedir.
3.4.2. ARAMALI ÜRETEN SEKTÖRLER İÇİN EKONOMETRİK
ANALİZLER
Aramalı üreten sektörlerin logaritmik üretim ve logaritmik satış serileri için
HEGY birim kök testi sonuçları Tablo 14'de verilmiştir. HEGY testi trendli
ve trendsiz olarak yapılmıştır. Hem üretim hem de satış serisinin trendli
model için, tüm frekanslarda t istatistiği değerlerinin %95 güven düzeyinde
(satış serisinde 1/2 frekansta %90 güven düzeyinde) kritik değerlerden büyük
olduğu yani aramalı üreten sektörlerin hem satış hem de üretim serilerinin
durağan olduğu görülmektedir.
Tablo 14. Aramalı Üreten Sektörlerin Logaritmik Üretim ve Saüş Serileri
İçin HEGY Testi Sonuçlan
tlTtıl
mı
F [ n 3 -7t4]
0.126
-2.784
14.355
H E G Y Test
Log Üretim
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit
Kritik ü e g e r l e ı
Mevsimsel
Kukla D e g . +
sabit + trend
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.080
-2.720
-3.040
-2.690
6.600
5.500
-4.498
-3.107
22.971
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.710
-3.370
-3.080
-2.730
6.550
5.370
Kritik Değerler
L o g Satış
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit
-0.175
-2.947
12.527
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.080
-2.720
-3.040
-2.690
6.600
5.500
Kritik Değerler
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit + trend
-3.806
-3.064
17.999
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.710
-3.370
-3.080
-2.730
6.550
5.370
Kritik Değerler
Aramalı üreten sektörlerde üretim ve satış serilerinin hem sıfır hem de
mevsimsel frekanslarda durağan olduğunun anlaşılmasından sonra, reel
GSMH'nin bu sektörlerin üretim ve satışlarının üzerindeki etkisini incelemek
amacıyla regresyonlar kurulabilir. Reel GSMH serisi 2000 yılının 4.
döneminde yapısal kırılma olduğu varsayımı ile durağandır, kurulacak
modellere bu kınlma dönemi ilave edilerek de regresyon kurulmuştur.
Regresyon sonuçları Tablo 15'de özetlenmiştir.
Tablo 15: Aramalı Üreten Sektörler İçin Regresyon Sonuçlan
Kukla
Değişkensiz
Model
Kukla
Değişkenli
Model
sabit
-5.430851
(-3.166540)
-2.401270
(-1.433313)
Logaritmik
Reel G S M H
1.218677
(12.25637)
11
« t
« Q
^
t
'S ^
1
s -s
Kukla Değ.
(2000:04)
R^
F ist.
Wallis ist.
Kukla
Değişkensiz
Model
Kukla
Değişkenli
Model
sabit
-6.034171
(-3.313659)
-2.703830
(-1.541213)
1.039263
(10.64899)
Logaritmik
Reel GSMH
1.256252
(11.89934)
1.059027
(10.36270)
0.101104
(3.847719)
Kukla Değ.
(2000:04)
İt
0.111141
(4.039175)
0.789716
0.847577
o B
R'
0.779729
0.844697
0.784458
0.839761
<
R'
0.774222
0.836733
150.2185
2.073811
108.4337
2.621616
F ist.
141.5944
1.941739
106.0610
Wallis ist.
2.554773
Reel GSMH'nm, aramalı satışları üzerindeki etkisini araştırmak için kurulan
regresyon sonuçlarına bakıldığında, GSMH'nm katsayısının modelde
anlamlı olduğu görülmektedir, elastikiyet 1.218 şeklinde tahmin edilmiştir;
reel GSMH'da %riik bir artış aramah satışlarını yaklaşık %1.22 arttırmak­
tadır. F testi anlamlı ve R2 değeri oldukça yüksektir; GSMH aramalı
satışlarındaki değişkenliğin yaklaşık %79'unu açıklamaktadır. Bu model için
Wallis test istatistiği, 2.07'dir ve bu değer Wallis kritik değerler tablosu ile
karşılaştırılınca, modelde otokorelasyon bulunmadığı sonucunu vermektedir.
Aramalı satışının bağımlı değişken olduğu model için, 2000 yılının 4. çeyreği
kukla değişken olarak eklenmiştir. Regresyon sonucuna göre, GSMH ve
kukla değişkenin istatistiki olarak anlamlı olduğu görülmektedir. Modele
kukla değişken ilavesi ile, değerinin 0.78'den 0.84'e yükselmiş olduğu ve F
testinin bu model için de anlamlı olduğu görülmüştür. Aramalı üretiminin
bağımlı değişken olduğu modelde de benzer sonuçlar görülmektedir. Kukla
değişkensiz model ve kukla değişkenli modelin her ikisinde de bağımsız
değişken olan reel GSMH anlamlı olmasına rağmen, kukla değişkenli
modelde kukla değişkenin parametresi anlamlı ve değeri de bu modelde daha
yüksektir.
3.5. SERMAYE (YATIRIM) MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE
DURUM
Bu bölümde öncelikle sermaye malı üreten sektörlerde firma sayıları, üretim
ve satışları grafiksel olarak incelenecek ve daha sonra ekonometrik analizler
yapılacaktır.
3.5.1. SERMAYE MALI ÜRETEN SEKTÖRLERDE GRAFİKSEL
ANALIZ
Sermaye malı üreten sektörlerde faaliyet gösteren firma sayıları, bu sektör­
lerin üretim ve satış serilerine ait serilerin grafik incelemeleri aşağıdaki
gibidir.
Grafik 12: Sermaye Malı Üreten Sektörlerin Firma Sayısı
400
400
• I • • ' I •
97
98
99
00
01
02
I
• • I • • • I <
03
-FİRMAİ
04
05
06
97
98
I • . • I . • • I
99
00
I
01
02
. I • "
03
04
05
I • "
• '
06
FİRMASÂ]
Sermaye malı üreten sektörlerin firma sayısı grafikleri incelendiğinde, 1998
yılında yüksek seyreden firma sayısının düşmeye başladığı 1999 yılında
120'lere kadar gerilediği fakat bu yıldan sonra yine 300'lerin üzerine çıktığı
görülebilir. 2005 yılından sonra ise az da olsa düşüşler göstermiştir.
Grafik 13: Sermaye Malı Üreten Sektörlerde Üretim
4000000
3600000
320000028000002400000
200000016000001200000800000
97 98 99 00 01 02 03 04 05 06
97 98 99 00 01
I—ÜRETİM]
I
02 03 04 05
06
ÜRETÎMSAİ
Sermaye malı üreten sektörlerde üretim 1997 yılına kadar artmış, 2000
yılmm son çeyreğine kadar kademeli olarak düşüşler göstermiş, fakat bu
tarihten sonra hızlı bir şekilde artma trendine girmiştir.
Grafik 14: Sermaye Malı Üreten Sektörlerde Satışlar
4000000
3600000 T
3500000H
97 98 99 00 01 02 03 04 05 06
I
SATIş]
97 98 99 00 01
I
02 03 04 05
06
SATIŞSAİ
Sermaye malı üreten sektörlerde satışların üretime çok benzer bir yapı
sergilediği görülmektedir. Tüketim (dayanıklı ve dayanıksız), ara ve yatırım
malları sektörlerinin analizinden, büyüme trendi en yüksek olanın yatırım
malları olduğu anlaşılmaktadır. Türkiye bir taraftan yatırım malı ithal
ederken, üretim ve satışlarının da iyi olması, gelecekte üretim artışının
süreceğine işaret eder. Diğer taraftan yatırım malları, yüksek katma değerli
mal grubudur. Türkiye'nin ara ve yatırım malı sanayilerinde verimli ithal
ikamesi yatırımlarına olan ihtiyacı sürmektedir.
3.5.2. SERMAYE (YATIRIM) MALI ÜRETEN SEKTÖRLER ÎÇİN
EKONOMETRİK ANALİZLER
Sermaye malı üreten sektörlerde üretim ve satış serileri için HEGY birim kök
testi sonuçları Tablo 16'da özetlenmiştir.
Tablo 16: Sennaye Malı Üreten Sektörlerde Logaritmik Üretim ve Satış
Serileri İçin HEGY Testi Sonuçlan
H E G Y Test
tlTtıl
t[K2İ
-0.734
-2.754
Log Üretim
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit
19.705
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.080
-2.720
-3.040
-2.690
6.600
5.500
Kritik Değerler
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit + trend
-1.716
-2.703
19.319
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.710
-3.370
-3.080
-2.730
6.550
5.370
Kritik Değerler
L o g Satış
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit
-0.649
-2.992
17.984
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.080
-2.720
-3.040
-2.690
6.600
5.500
iCritik Değerler
Mevsimsel
Kukla D e ğ . +
sabit + trend
-1.657
-2.954
17.302
%5
%10
%5
%10
%5
%10
-3.710
-3.370
-3.080
-2.730
6.550
5.370
Kritik Değerler
Bu sektörlere ait üretim ve satış serilerinin de trend içerdiği Grafik 13 ve
14'den gözlenmektedir. HEGY test sonuçlarına göre, hem üretim hem de
satış serisinin trendli model için, O ve 1/2 fi*ekanslarında birim kök içerdiği
görülmüştür. 13 ve 14 numaralı grafikler incelendiğinde, hem satış hem de
üretim serisinde GSMH serisinde olduğu gibi yapısal kırılma olduğu gözlen­
mektedir. Bu nedenle yapısal kırılmayı dikkate alan ZA testi ile durağanlığı
sınamak yanıltıcı sonuçlara ulaşılmasını engelleyecektir. Sermaye malı üre­
tim ve satış serileri için, ZA testinin sonuçları Tablo 17'de özetlenmiştir.
Tablo 17. Sermaye Malı Üreten Sektörlerin Logaritmik Üretim ve Satış
Serileri İçin ZA Testi Sonuçlan
Z A Test
Model A
Model C
TB
)6
16
a
-1.1145 (-5.2505)
-1.2423 (-6.1188)
e
-0.6409 (-4.6057)
-0.5841 (-4.4893)
Y
-
Üretim
0.0510 (2.1952)
Satış
TB
16
16
a
-1.1123 (-5.3081)
-1.2127 (-6.5335)
0
-0.5853 (-4.4541)
-0.4901
Y
-
0.0600 (2.7424)
% 1
-5.34
-5.57
%5
-4.80
-5.08
% 10
-4.58
-4.82
(-4.1093)
Kritik
Değerler
Her iki seri için de Model A ve Model C tahmin edilmiş ve birim kökün
varlığını test etmek için hesaplanan a parametresinin t istatistiği, her iki seri
için de Model A'da %95; Model C'de ise %99 güven düzeyinde hesaplanan
İcritik değerlerden büyük olduğu görülmüştür; istatistiksel açıdan anlamlı
olduğu söylenebilir. Hem sermaye mah üretim hem de satışı serisi yapısal
kırılmalar dikkate alındığında birim kök içermemektedir, durağandır. Her iki
seri için de, reel GSMH serisinde olduğu gibi, kırılma noktası 16'dır
(2000:04) ve istatistiksel olarak anlamlıdır.
Sermaye malı üreten sektörlerin üretimi ve satışları ile reel GSMH arasındaki
ilişki için kurulan regresyon sonuçları Tablo 18'de verilmiştir. Reel
GSMH'nm, sermaye malı satışları üzerindeki etkisini araştırmak için kurulan
regresyon sonuçlarına bakıldığında, GSMH'nm katsayısının modelde
anlamlı olduğu görülmektedir, elastikiyet 2.65'tir; reel GSMH'da %riik bir
artış sermaye malı satışlarını yaklaşık %2.65 arttırmaktadır. F testi anlamlı ve
R2 değeri oldukça yüksek, %85'tir; GSMH sermaye malı satışlarındaki
değişkenliğin yaklaşık %85'ini açıklamaktadır. Bu model için Wallis test
istatistiği, 1.29'dur ve bu değer Wallis kritik değerler tablosu ile
karşılaştırılınca, modelde otokorelasyon bulunmadığı sonucunu vermektedir.
Sermaye malı satışının bağımlı değişken olduğu model için, 2000 yılının 4.
çeyreği kukla değişken olarak eklenmiştir; çünkü hem reel GSMH'da hem de
sermaye malı üretim ve satış serilerinde bu dönemde yapısal kırılma vardır.
Regresyon sonucuna göre, GSMH ve kukla değişkenin istatistiki olarak
anlamlı olduğu görülmektedir. Modele kukla değişken ilavesi ile,
değerinin 0.84'den 0.86'ya yükseldiği ve F testinin bu model için de anlamlı
olduğu görülmektedir.
Tablo 18: Sermaye Malı Üreten Sektörler İçin Regresyon Sonuçlan
Kukla
Değişkensiz
Model
Kukla
Değişkenli
Model
sabit
-31.32288
(-10.45288)
-34.75668
(-10.75078)
Logaritmik
Reel GSMH
2.652519
(15.26823)
2.855872
(15.16434)
11
« Q
-0.114594
(-3.280879)
Kukla Değ.
(2000:04)
o
R^
0.853544
0.870502
R^
F ist.
Wallis ist.
0.849882
0.863861
233.1189
1.289797
131.0819
1.536713
II
sabit
(D
Logaritmik
Reel GSMH
^ "S
|î
o
Kukla
Değişkensiz
Model
Kukla
Değişkenli
Model
31.23537
(10.25106)
2.647589
(14.98748)
-35.25795
(-10.96271)
2.885810
(15.40323)
Kukla Değ.
(2000:04)
-0.134243
(-2.661255)
R^
0.848842
0.872074
R^
F ist.
Wallis ist.
0.845064
0.865513
224.6246
1.139059
132.9313
1.428902
Sermaye malı üretiminin bağımlı değişken olduğu modelde de benzer
sonuçlar görülmektedir. Kukla değişkensiz model ve kukla değişkenli
modelin her ikisinde de bağımsız değişken olan reel GSMH anlamlı olmasına
rağmen, kukla değişkenli modelde kukla değişkenin parametresi anlamlı ve
değeri de bu modelde daha yüksektir.
3.6. EKONOMETRIK ANALIZIN SONUÇLARı
Elde edilen ekonometrik sonuçlara genel olarak bakıldığında, dayanıklı ve
dayanıksız tüketim malı ve aramalı üreten sektörlerin logaritmik üretim ve
satış serilerinin hepsinin mevsimsel etkiler taşıdığı ve mevsimsel durağan
olduğu söylenebilir. Logaritmik reel GSMH ve sermaye malı üreten sektör­
lerin logaritmik üretim ve satışları 2000 yılının dördüncü çeyreğinde yapısal
kırılma göstermiş, bu yıldan sonra hızlı bir artış trendi içerisine girmiştir. Bu
yapısal kırılmalar da göz önünde bulundurularak logaritmik reel GSMH ve
sermaye malı üreten sektörlerin logaritmik üretim ve satışları durağandır, bir
başka ifade ile tüm seriler uzun dönemde ortalamalarına dönmektedirler.
Türkiye Ekonomisindeki büyüme oranlarının iç piyasa üzerindeki etkisini
incelemek için, imalat sanayinin her bir alt sektörün satışlarının bağımlı, reel
GSMH'nın bağımsız değişken olduğu modellere bakıldığında, kurulan tüm
modellerde reel GSMH'nın satışlar üzerindeki etkisinin anlamlı olduğu
görülmektedir. Bağımsız değişkenlerin bağımlı değişkendeki değişikliği
açıklama gücünü gösteren
değerlerine bakıldığında ise, hem 2000 yılının
son çeyreğinin kukla değişken olduğu modellerde hem kukla değişkensiz
modellerde, reel GSMH'nın satışlardaki değişkenliği açıklama gücü sermaye
malı üreten sektörlerde %87, ara malı üreten sektörlerde %85, dayanıklı
tüketim malı üreten sektörlerde %53 ve dayanıksız tüketim malı üreten
sektörlerde %50 olarak tahmin edilmiştir. Dolayısıyla ekonomiye en bağımlı
olan sektörlerin sermaye malı ve aramalı üreten sektörler olduğu, dayanıklı
ve dayanıksız tüketim malı üreten sektörlerin de bu iki sektörü takip ettiği
söylenebilir. Benzer sonuçlara GSMH'nın sektörel üretim üzerinde etkilerini
incelemek üzere kurulan modellerde de rastlanmıştır.
1997-2007 (ilk altı ay) yılları arasım kapsayan bu analizde imalat sanayi
sektörlerinin GSMH'a bağımlı bir yapı izlediği sonucuna ulaşılmıştır. Bu
nedenle son yıllarda ekonomide görülen yüksek büyüme oranlarının yine
imalat sanayini dolayısıyla iç piyasanın en geniş bölümünü oluşturan
sektörünü büyük oranda etkilediğini söylemek yanlış olmayacaktır.
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
İktisadi büyüme, iktisat politikası uygulamalarımn hedefleri arasında ilk
sıradadır. İkinci sırada istihdam artışı yani işsizliğin azaltılması gelmektedir.
Birinci hedefi ikinci hedef ile eş-anlı olarak elde eden ekonomi
yönetimi/hükümetler, bu alanda başarılı sayılırlar.
Türkiye'de 2001 kırılması öncesinde, yeterli ve sağlam kaynaklara
dayanmayan ekonomik büyüme çabaları, artan/azalan, istikrarsız bir seyir
izlemiştir. 1990'lı yıllardan sonra, Türkiye ekonomisinin dışa açıklık derece­
si artmış, dış şoklardan daha ziyade etkilenir olmuştur. Ekonomideki yapısal
sorunlar sürdüğü için, kırılganlık riski yükselmiştir. 1990 sonrasında, yıllık
reel GSMH artış oranları hem istikrarsız hem de 1991, 1994, 1999 ve 2001
yıllarında fiilen gerilemiştir. Tablo l'de görüldüğü üzere, 1999'da gerileme
oranı %-6.5'tir. 1999-2001 döneminde ise ortalama %-3.1 olmuştur.
2001 ekonomik krizi, yaklaşık % lO'luk gerileme ile Cumhuriyet dönemi
ekonomi tarihinde en şiddetli ekonomik daralma/küçülme oranına işaret
etmektedir. 2002-2006 döneminde ortalama büyüme oranı ise, yaklaşık
%7.38 olmuştur. 2007 yılı yıllık büyüme oranı tahmini %5.1 dikkate
alındığında, 2002-2007 dönemi ortalama GSMH artış oranı %7 olmaktadır.
Bu büyüme oranları, anılan dönemin, reel GSMH artışında en yüksek ve en
istikrarlı büyüme sürecinin elde edildiğini göstermektedir. Burada bir
gözleme dikkat çekmekte yarar vardır. 2004 yılında en yüksek büyüme
oranına %9.9 olarak ulaşıldıktan sonra, artış hızında azalma yönünde bir
seyir olduğu açıkça görülmektedir. 2007 yılı yıllık büyüme oranı %5 olarak
tahmin edilmektedir. Uluslararası krizin dünya ekonomisini daraltması duru­
munda, 2008'de reel büyüme hızında %5'in de altına inilme riski bulunmak­
tadır. 2006 yılındaki küçük bir uluslararası tehdidin nominal ve dolayısıyla
reel faiz oranlarına olumsuz etkileri hatırlanmaktadır. Daha sonra TCMB'nin
kısa vadeli faiz oranlarında yaptığı indirimler, beklentilerin tekrar iyimser­
liğe dönüşmesine katkıda bulunmuştur denebilir.
Geçmişten günümüze, ülkelerin/ekonomilerin iktisadi büyümeleri üzerinde;
emeğin, sermaye faktörünün, doğal kaynaklar ve teşebbüs gücü/organizasyon kabiliyetinin büyük rolleri olduğu söylenegelmiştir. Kıt faktör sermaye
ve onun verimli kullanımının, gelişmekte olan ülkelerde kilit unsur
olduğu vurgulanmıştır. Bütün bunlar doğrudur. Ancak günümüzde, üretim
faktörlerinin niceliklerinden çok nitelikleri önem kazanmıştır. Ar-Ge,
bilgi ve teknoloji ile bütün bu faktörlerin arka planında entelektüel
sermayeniiı/yetişmiş insan gücünün olduğu, bugün artık genel kabul görmek­
tedir. Yenilikler, yeni yöntem ve yeni mallar yeni teknolojilere dayanmak­
tadır. Rekabetçi üstünlük kavramı ya da ekonomilerin rekabet gücü, yenilik
ve teknolojideki gücüne paralel olarak değerlendirilmektedir. Tek başına
nüfus/emek ya da yalnızca sermaye değil, bunları bir araya getirerek verimli
üretim alanlarında değere dönüştürebilecek teşebbüs gücü çok önemlidir.
Teorik-pratik bilgi üretimi; buluşlar, yenilikler ve bunlara dönük olarak
yapılan kişisel/kurumsal Ar-Ge faaliyetleri, üretimde, yatırımda ticarette kilit
unsurlar durumuna gelmiştir denilebilir. Buna göre nitelikli eğitim/öğretim
ve dolayısıyla insan kaynağına yapılan her türlü yatırım, yarattığı dışsal
ekonomiler ile, ekonomik faaliyetler için doğrudan destek olarak
değerlendirilebilir. Ekonomik büyüme olgusunu, klasik faktörler dışında
kavramaya çalışan görüşler, içsel büyüme modellerini literatüre dahil
etmişlerdir. Ekonomide fiziki sermayenin üretim faktörü olarak azalan veri­
minin artan verime dönüştürülmesi yeni teknolojilerle mümkündür. Bugün
rekabetçi üstünlüklerin temelinde, güçlü bir eğitim ve araştırma altyapısı ile
bunların ürünlerini sanayide kullanabilen esnek bir ekonomik yapı vardır.
İktisadi büyüme ile istihdam artışı arasında doğrudan ve olumlu bir ilişki
vardır. Sektörden sektöre değişmekle birlikte, reel üretim artışları, en ^z
kendisi kadar istihdam artışına yol açardı. Ancak, günümüzde büyüme ve
istihdam arasındaki kuvvetli pozitif bağ, gittikçe zayıflamaktadır. Emekten
tasarruf eden teknolojiler, genellikle verimliliği arttıran gelişmeler olarak
ortaya çıkmaktadır. Gelişmiş ve gelişen tüm ekonomilerde mevcut yönelim
olarak karşımıza çıkmaktadır.
İktisadi politikaların temel hedefi gelir ve istihdamı arttırmak olarak
açıklanır. Büyüme yani üretim-gelir artışı yanında, işgücüne çalışma imkan­
larının sağlanması esastır. İşgücüne yeterli istihdam imkanı sağlamayan
ekonomik büyüme, işsizlik sorununa çözüm üretemediği sürece makbul ve
makul kabul edilemez. Burada sorun, sadece sermaye kıtiığı ile açıklanamaz
ya da sorun sadece nüfiisun hızlı artışı olamaz. Toplumun işgücü arzının
üretken faaliyetlere katılımının sağlanması iktisat politikası pratiğinin en
önemli konusudur.
Gelişmekte olan ülkelerde, işgücüne yeterli istihdam sağlanamamasında,
genç nüfusa nitelikli eğitim olanaklarının sağlanamaması, işsizlik sorununu
besleyen temel etkenlerdendir. Ayrıca, ekonomik yapıda tarımın hızla
küçülmesi, sanayi ve hizmetier sektörlerinde yeterli üretim/yatırım artışının
sağlanamaması, işsizlik problemi doğurabilmektedir.
Türkiye örneğinde soruna bakıldığında, genç nüfusa, özellikle mesleki/tekınk
eğitimin yaygmlaştırılamaması ve bu konudaki ideolojik ayrılıkların
eğitimde yapılacak reformlara ket vurduğu anlaşılmaktadır. Reel sektörde
üretim ve yatırım faaliyetlerinde bulunanlar, eğitirn sektöründen iki temel
istekte bulunmaktadır, ilki nitelikli ara elemandır. İkincisi de yenilikler ve
buluşlar hususunda sanayi sektörüne destek sağlanması, rekabet gücünün
arttırılması ve sürdürülmesi için şart görünmektedir.
2002-2007 döneminde istihdamda, büyümeye paralel yüksek artışlar
sağlanamamıştır. Ancak, %11-12'ler düzeyindeki işsizlik oranlarının 2007
yılı sonunda %10'un altında, tek haneli rakamlara gerilediği görülmektedir,
işsizlikte Türkiye şartlarında başka bazı faktörler de öne çıkmaktadır.
Yüksek işgücü maliyetleri, işletmeleri kayıtdışı istihdama yöneltmektedir.
Yapılan araştırmalarda, okul bitirmemiş ya da ilköğretim mezunları ile 65+
yaş nüfusunda önemli oranda kayıtdışılık söz konusudur. İstihdam vergileri
yükü en ağır ülkelerin başında %42 ile Türkiye gelmektedir. Diğer taraftan,
asgari ücret/katma değer oranı olarak değerlendirildiğinde, en yüksek asgari
ücretin Polonya, Kore, AB-15, İngiltere, Çin'e göre Türkiye'de olduğu ifade
edilmektedir (TEPAV: 2007,s.27). İşgücü piyasası düzenlemeleri itibariyle
en katı piyasanın da yine Türkiye'de olduğu anlaşılmaktadır. Büyümeye
paralel olarak istihdamın da arttırılması için, Türkiye'de istihdam üzerindeki
vergi yükünün bir an önce düşürülmesi şarttır. OECD'nin yaptığı hesaplara
göre özellikle sosyal güvenlik primlerinin en az %50 oranında indirilmesi
gerekmektedir. Türkiye'de bÜ5mmenin sürdürülebilmesi ve rekabet gücünün
geliştirilmesi buna bağlı olarak değerlendirilmektedir. Zira Türkiye'de
emek-yoğun tekstil vb. sektörlerde faaliyet gösteren birçok firma başta
Bulgaristan, Romanya ve Türk Cumhuriyetleri olmak üzere, Mısır'a
gitmişlerdir. Emek maliyeti konusunda bu ülkelerle Türkiye arasında
Türkiye aleyhine uçurumlar vardır.
O halde büyümeye paralel olarak istihdamda da aynı oranda artış yakalaya­
bilmek için öncelikle işgücü piyasasına ilişkin reform niteliğinde düzen­
lemeler yapılmasına acilen ihtiyaç vardır. Esasen GEGP çerçevesinde
yürütülen reform çalışmaları arasında sayılmış bulunan bu düzenleme
ihtiyacının, bugüne kadar geciktirilmesi, hata olarak değerlendirilebilir.
Büyümenin kaynaklarına bakıldığında, üç önemli katkı unsurunun yüzde
oranları arasında; sermaye birikimi, istihdam artışı ve toplam faktör
verimliliği değerleri yer almaktadır. Sermaye birikimi, 2006'da %44.2,
istihdam artışı %31.5, TFV ise %24.3 olup, 2007'de bu oranlar sırayla;
%43.9, %31.5 ve %14.6'dır. Görüldüğü üzere, sermaye birikiminin.
yatırımlara katkısı halen en yüksek unsurdur. İstihdam onu izlerken, TPV en
düşük oran olmaktadır. İstihdam artışının katkısı 2005'te %24.9'dan izleyen
yıllarda %31.5'e yükselmiştir. Bu durum istihdam artışına esasen işaret
etmektedir. Sermaye birikiminin payı istikrarsızlık göstermektedir. Ancak,
2000 yılı öncesi 10 yıllık dönemde %73.2'dir. 2000-2004 döneminde
yo66.9'a gerilerken, 2005-2008 döneminde ortalama %41.6 olması beklen­
mektedir.
Ekonomik büyümenin kaynaklarına, talep cephesinden bakıldığında, özel
tüketim harcamaları kalemi, diğerlerine göre esas belirleyici unsur olmak­
tadır. Nitekim, özel tüketim harcamalarının payı 2002'de %63 iken, 2005'te
%65, 2006'da %71.4 olmuş, 2007'de ise %69.9 olması öngörülmektedir.
Dolayısıyla özel tüketim harcamalarının GSMH'ye oranı yükselmektedir.
Diğer taraftan özel yatırım harcamalarının 2002 sonrası oranlarında da
yükselme gözlenmektedir. Nitekim 2002 değeri %12.8 ve bir önceki yıla
göre %5.3 azalırken, 2005'te %22.3 ile en yüksek paya ulaşmıştır. 2006'da
%18.6 olarak gerçekleşen payın 2007'de %19.2, 2008'de %19.7 olarak
gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
Bu parametrelerdeki değişimler, iktisadi büyümedeki artışların sanal değil,
bizzat tüketim ve yatırımlardaki artışlara dayalı olarak büyük ölçüde
gerçekleştiği sonucunu ortaya koymaktadır.
KAYNAKÇA
AKTAN Coşkun Can, İSTİKLAL V. Vural, 2004, "Yeni Ekonomi ve Yeni
Rekabet", TİSK Yaymı no:253, Ankara.
AY Ahmet, 2007, "Tarihsel Süreç İçerisinde Türkiye'de Büyüme", Türkiye
Ekonomisi Makroekonomik Sorunlar ve Çözüm Önerileri (Ed: Ahmet AY),
Çizgi Kitapevi, Konya.
AY Ahmet, KARAÇOR Zeynep, 2006, "2001 Sonrası Dönemde Türkiye
Ekonomisinde Krizden Büyümeye Geçiş Üzerine bir Tartışma",
www.sosyalbil.selcuk.edu.tr/sosmak/makaleler
BAŞOĞLU Ufuk, ÖLMEZOĞULLARI Nalan, PARASIZ İlker, 2004, "İkti­
satta Devrimler Karşı Devrimler", 2. Baskı, Alfa Yayınları
ÇİL YAVUZ Nilgün, 2006, "Türkiye'de Turizm Gelirlerinin Ekonomik
Büyümeye Etkisinin Testi: Yapısal Kırılma Ve Nedensellik Analizi", Doğuş
Üniversitesi Dergisi, 7 (2),162-171.
EĞİLMEZ Mahfı, KUMCU Ercan, (2003): "Ekonomi Politikası Teori ve
Türkiye Uygulaması", 4. Baskı, Om Yayınevi, İstanbul.
ERTÜRK Emin, 1999, "Makro İktisat" Alfa Yayınları, İstanbul
ERTÜZÜN Tevfık, 1984, "İktisat Politikası Modelleri", İ.Ü İktisat Falcültesi,
Yayın no: 503, İstanbul
GÖKTAŞ Özlem, 2005, "Teorik ve Uygulamalı Zaman Serileri Analizi",
Beşir Kitabevi, İstanbul
HİÇ Mükerrem, 1975, "Büyüme Teorileri ve Gelişen Ekonomiler", İ.Ü
İktisat Fakültesi, Yayın no: 2143, İstanbul
HYLLEBERG, S., ENGLE, R. F., GRANGER, C. W. J., YOO, B. S., 1990,
"Seasonal integration and cointegration". Journal of Econometrics, 44, 215238.
İSO, 2004, "Özel İmalat Sanayiinde Toplam Faktör Verimliliği", İstanbul
Sanayi Odası yayını, İstanbul
İZMEN Ümit, FİLİZTEKlN Alpay, YILMAZ Kamil, 2005, "Türkiye'de
Büyüme Perspektifleri, Makroekonomik Çerçeve Dinamikler/Strateji",
TÜSİAD yaymı, İstanbul
KÖSE Ahmet Haşim, 1992, "Büyüme ve Verimlilik" Milli Prodüktivite
Merkezi Yaymı, 471, Ankara
ÖCAL Tezer, 2007, "Makro İktisat", İkinci Sayfa Yaymevi, İstanbul
PAKDEMİRLİ Ekrem, 2003, "Türkiye'de Milli Gelir Hesaplamaları" Milli
Gelir Hesaplamaları Semineri içerisinde s. 27-72, İktisadi Araştırmalar Vakfı
Yayını İstanbul
PARASIZ İlker, 2006, "Makro Ekonomi Teori ve Politika", 9. Baskı. Ezgi
Kitapevi. Bursa.
SAYGILI Şeref, CİHAN Cengiz, YAVAN Zafer Ali, 2006, "Eğitim ve
Sürdürülebilir Büyüme, Türkiye Deneyimi, Riskler Fırsatlar", TÜSİAD
Yayını, İstanbul
TEP AV, 2007, "İstihdam Politikası Ve Türkiye", www.tepav.org.tr
UNAY Cafer, 2001, "Makro Ekonomi", Vipaş Yayınları, Bursa
UZAY Nısfet, 2005, "Verimlilik ve Büyüme", Nobel Yayın Dağıtım, Ankara
ÜLGENER Sabri, 1986, "Milli Gelir İstihdam İktisadi Büyüme", 6. Baskı,
Filiz Kitapevi, İstanbul
YILMAZ Selman, 2006, "Malaoekonomik Teoride Yatırım Büyüme ve
Enflasyon", Beşir Kitapevi, İstanbul
YILMAZ Kamil, AKÇAY Cevdet, ALPER Emre, 2002, "Enflasyon ve
Büyüme Dinamikleri", TÜSİAD Yayını, İstanbul
ZIVOT, E., ANDREWS, D.W.K., 1992, "Further evidence on the great
crash, the oil-price shock,and the unit-root hypothesis" Journal of Business
& Economic Statistic, 10, 251-270.
EK
İMALAT SANAYİ İÇİN NACE TAMMLARI
NACE
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
NACE TANIME
Gıda ürünleri ve içecek imalatı
Tütün ürünleri imalatı
Tekstil ürünleri imalatı
Giyim eşyası imalatı; kürkün işlenmesi ve boyanması
Derinin tabaklanması ve işlenmesi; bavul, el çantası, saraçlık, koşum
takımı ve ayakkabı imalatı
Ağaç ve ağaç mantarı ürünleri imalatı (mobilya hariç); saz, saman ve
benzeri malzemelerden, örülerek yapılan eşyaların imalatı
Kağıt hamuru, kağıt ve kağıt ürünleri imalatı
Basım ve yayım; plak, kaset ve benzeri kayıtlı medyanın çoğaltılması
Kok kömürü, rafine edilmiş petrol ürünleri ve nükleer yakıt imalatı
Kimyasal madde ve ürünlerin imalatı
Plastik ve kauçuk ürünleri imalatı
Metalik olmayan diğer mineral ürünlerin imalatı
Ana metal sanayii
Makine ve teçhizatı hariç; fabrikasyon metal ürünleri imalatı
Başka yerde sınıflandırılmamış makine ve teçhizat imalatı
Büro makineleri ve bilgisayar imalatı
Başka yerde sınıflandırılmamış elektrikli makine ve cihazların imalatı
Radyo, televizyon, haberleşme teçhizatı ve cihazları imalatı
Tıbbi aletler; hassas ve optik aletler ile saat imalatı
Motorlu kara taşıtı, römork ve yarı römork imalatı
Diğer ulaşım araçlarının imalatı
Mobilya imalatı; başka yerde sınıflandırılmamış diğer imalatlar
Geri dönüşüm
İTO YAYINLARI (2007)
2007-1
2007-2
2007-3
2007-4
2007-5
2007-6
2007-7
2007-8
2007-9
2007-10
2007-11
2007-12
2007-13
2007-14
2007-15
2007-16
2007-17
2007-18
2007-19
2007-20
2007-21
2007-22
2007-23
2007-24
2007-25
2007-26
2007-27
2007-28
2007-29
2007-30
2007-31
2007-32
Sigortacılık Yasa Tasansmm Getirdikleri
İstanbul Tehlikeli Atık Bertaraf Projesi Fizibilite Etüdü
Türk Yan Sanayi Borsası Üye Profili Araştmnası
Kimyasal Ambalaj ve Atıklann Çevreye Etkileri ve Zararlarının
Önlenmesi
Türkiye'de Kalıpçılık Sektörünün Bugünü ve Yarım
Otomotiv Sektöründe Grup Muafiyeti ve Yeni Dönem
KOBİ Borsaları
2007 Yılı İndirimli Kuruluşlar Rehberi
Kredi Kartı Kullanmumn Tüketici Alışkanlıklarına ve Alışverişlerin
Yer, Zaman ve Marka Tercihlerine Etkisi
Fiyat İndeksleri
Yeni Zelanda İhracat Pazar Araştırması
Müzik Eserleri Üzerindeki Telif Hakları ve Uluslararası
Uygulamalar
Bilirkişi Bilgilendirme
Otomotiv Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Hazır Giyim Sektörü ve Çin Mallanyla Rekabet Gücü
Ayakkabı Sektörü ve Çin Mallanyla Rekabet Gücü
Mobilya Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
İnşaat Sektörü ve Çin Mallanyla Rekabet Gücü
Konfeksiyon Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Ev Tekstili Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Makine Sektörü ve Çin Mallanyla Rekabet Gücü
Oyuncak Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Kırtasiye Sektörü ve Çin Mallanyla Rekabet Gücü
Züccaciye Sektörü ve Çin Mallarıyla Rekabet Gücü
Türkiye Pirinç Piyasasının Sorunlan ve Çeltik Üretim PotansiyeU
Lisansh Depoculuğun ve Teslimata Bağh İşlemlerin Türkiye Tanm
Ürünleri Piyasasına ve Vadeli İşlemlere Olası Etkileri
Küreselleşen Ekonomi İçerisinde Ortaya Çıkan Yeni Dağıtım
Kanallan:Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Ülkemizde Atık Yönetimi İdaresine İlişkin Düzenlemeler ve
Kazançlı Çevre İdaresi
Enerji Sektörünün Geleceği, Alternatif Enerji Kaynakları ve
Türkiye'nin Önündeki Fırsatlar
100 Soruda Mortgage Uygulamalan
Rami Gıda Toptancılannm Rekabet Gücünün Gehştirilmesi
Ekonomik Göstergeler
2007-33 Türkiye'de Şeker ve Şekerpancarı Üretiminde Kota Sistemine
Geçiş, Bugünkü Durum ve Geleceği
2007-34 İstihdam Perspektifinde AB Sürecinde Türk Tarımının Genel
Sorunları ve Çözüm Önerileri
2007-35 Müzakere Süreci ve AB Müktesebatına Uyumun İş Dünyasına
Etkileri
2007-36 Türkiye'de Kurumsal Sosyal Sorumluluk Anlayışının Gelişiminde
Meslek ve Sivil Toplum Kuruluşları
2007-37 İstanbul'un Rekabetçi Sektörleri
2007-38 Osmanlı Misafirperverliği ve Avrupa'daki Yankılan
2007-39 1.İT0 Tekstil Şurası
2007-40 İsviçre Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu'nun Ahmşımn 80 Yıh
2007-41 Yeni Müşteri
2007-42 Eski Eser Binaların Yapımında Yaşanan Bürokratik Zorluklar
2007-43 Rakamlarla Türkiye Ekonomisi
2007-44 Turkey in Figures
2007-45 International Commercial Arbitration Law Comparative Survey
2007-46 Asgari Ücrette Esnek Modelleme: Bölgesel Asgari Ücret Yaklaşımı
2007-47 Avrupa Birliği'nin Türk KOBİ'lerine Yönelik Programları Rehberi
2007-48 Nasıl E-ticaret Yapılır?
2007-49 Yargıtay Kararları Işığında Sorularla 4857 Sayılı İş Yasası
2007-50 Avrupa Birliği Fonları ve Türkiye'nin Kullanım Koşulları Rehberi
2007-51 Türkiye İçin Model Olabilecek Ülkelerde Uygulanan Teşvik
Uygulamaları ve Ülkemize Uygulanabilirliği
2007-52 İstanbul'un Ekonomik ve Sosyal Göstergeleri
2007-53 Social and Economic Indicators of İstanbul
2007-54 Başanh İhracatçılar 2006 (kitap+cd)
2007-55 Türkiye ve Avrupa Birliği'nde Sermaye Şirketleri Reformu
2007-56 Elektronik İmza ve Uygulamaları
2007-57 Küreselleşme Sürecinde Refah Devleti
2007-58 Tanm Sayımı ve Tarımda Alternatif Ürünler Geliştirilmesi
2007-59 Başanh Vergi Mükellefleri 2006
2007-60 İstanbul Ticaret Odası: Görev ve Hizmetler
2007-61 Risk Sermayesi Finansman Yönetimi
2007-62 Dünyada ve Türkiye'de Akılh Tekstiller
2007-63 2006 Yılı İstanbul Küçük Sanayi Kapasite Kullanım Araştırması
2007-64 İnternet Üzerinde Güvenlik Sorunları ve Güvenli Ticaret Yapmanın
Yollan
2007-65 Ekonomik Rapor
2007-67 Turkey Your Business Partner
2007-68 Gümrük Birliği'nin Getirdikleri ve Götürdükleri: Dış Ticaret
Vergileri ve İhracat Gelirleri Analizi
2007-69 Türkiye'de Turizm Ekonomisi
2007-70 Elektronik İmza Uygulamasının Mobil Sistemler Üzerinde
Kullanımı
2007-71 Tekstil Aksesuarları Sektörünün Sorunlan ve Çözüm Önerileri
2007-72 Jenerik İlacın Önemi ve Sorunlan
2007-73 Dünden Bugüne İstanbul'un İşgücü ve İstihdam Yapısı
2007-74 Ekonometrik Rekabet Modelleme Pazar Tepki Analizi ve Talep
Tahmini
2007-75 Economic Report
ÎTO YAYINLARI (2008)
2008-1
2008-2
2008-3
2008-4
2008-5
2008-6
2008-7
2008-8
2008-9
2008-10
2008-11
2008-12
2008-13
2008-14
2008-15
2008-16
2008-17
2008-18
2008-19
2008-20
Türkiye'nin Küreselleşmesi Fırsatlar ve Tehditler (3 cilt)
İnternet Üzerinde Hukuki Yükümlülükler - Bilişim Suçları
Avrupa Birliği'ne Uyum Sürecinde Otomotiv Sektörü Rehberi
Türkiye'de KOBİ'lerin BASEL IFye Uyum Süreci ve Öneriler
Orta Asya'da Girişimcilik: Fırsatlar, Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Lonca'dan Oda'ya Nadir Eserler Katalogu
Organik Pamuk ve Tekstil Sanayi
İş Dünyasına Yönelik Bilgi Merkezleri
İstanbul Ticaret Odası Görev ve Hizmetler
Uluslararası Hizmet Ticaretinde Gelişmekte Olan Ülkeler ve
Türkiye
İstanbul'da Şiddet ve Şiddetin Sosyolojik Arka Planı
İhracat YöneUmli Yabancı Yatn-ım Ortamı: Karşıhştırmah Bir
Analiz ve Politika Önerileri
AB ve Diğer Uluslararası Birlikler ile İlişkilerde Türkiye'nin
Seçenekleri
Yöneticilerin Toplantı Yönetimi Becerileri ve Çalışanların Karar­
lara Katılma Düzeyleri Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi
Yöneticilerin Liderlik Stilleri, Değişim Yönetimi ve Ekip Çalış­
ması Arasındaki İlişkilerin Çok Yönlü Olarak Değerlendirilmesi
Kozmetik, Güzellik ve Itriyat Sektörünün Sorunları, Çözüm
Önerileri ve Geleceği
Fiyat İndeksleri
Öğrenci Yönetmeliği
Yeni Başlayanlar İçin Tüccarlığın Prensipleri
Dersaadet / İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası'nda Kayıtlı Olan
Banker, Tüccar ve Komisyoncuların İsimleri
2008-21 İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası Mecmuası
2008-22 Sigortacılık Yasası, Yeni Yönetmelikler, Yeterlilik Belgesi ve
Levhalar
2008-23 Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelere Yönelik Vergi Teşvik Pohtikası
2008-24 Küreselleşme Sürecinde Rekabet Gücünün Artırılması ve
Türkiye'deki KOBİ'ler
2008-25 Sigorta Sektörünün, Sigorta Düzenleme ve Denetleme Yasasından
Beklentileri ve Vergi Problemleri
2008-26 Türkiye'de Sınır Ticaretinin Gelişimi ve Mevcut Durumu
2008-27 Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Eksik ve Aksak
Yönleri ile Tadiline İlişkin Çözüm Önerileri
2008-30 Solvent ve Baz Yağların Kullanımına Yönelik Karşılaşılan Sektör
Sorunları
2008-31 Enerji ve Çevre Uyumu
2008-32 Dünyada Türkiye ve İstanbul (Broşür)
2008-33 Turkey & İstanbul in the World (broşür)
2008-34 Türkiye'de Kongre Turizmini Geliştirme İmkanları
2008-35 Sahra Altı Ülkeleri Pazar Araştırması: Senegal, Mali, Fildişi Sahili,
Gana
2008-36 Avrupa Birliği Vergi Sisteminde Gelişmeler
2008-37 Osmanlı Misafirperverhği ve Avrupa'daki Yankılan (2.baskı)
2008-38 20 Soruda Reach: AB'nin Yeni Kimyasallar Stratejisi
2008-39 Mikroenerji Santralleri
2008-40 AB ve Türkiye'de Sosyal Diyalogun Gelişimi
2008-42 Milano Ulusal ve Uluslararası Tahkim Odası Tahkim Kuralları
2008-43 Makro Ekonomik Göstergeler
2008-44 Kamu İhale Kanunu'na Göre Sağlık ve İnşaat Sektörlerinde Teklif
Hazırlama ve Sözleşme Yönetimi
2008-45 Rakamlarla İstanbul Ekonomisi
2008-46 istanbul in Figures
2008-49 Türk Yan Sanayi Borsası Üye ProfiH Araştırması
2008-50 Türk Bankacılık Sektöründe Yabancılaşma: Risk mi. Fırsat mı?
2008-51 Uluslararası Finans Merkezi Olarak istanbul'un Yapılanması ve
Finans Kümelenmesi
* Ekim 2008 itibariyle.
Not: 2004 yılı ve sonrası çıkan bütün yayınlarımıza internet sitemizden
tam metin olarak ücretsiz ulaşılabilmektedir.
Download