i T.C. SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ KAMU YÖNETĐMĐ ANABĐLĐM DALI TARĐHTE TÜRK-ERMENĐ ĐLĐŞKĐLERĐ VE ERMENĐ SOYKIRIMI ĐDDĐALARININ TÜRKĐYE’NĐN AVRUPA BĐRLĐĞĐ ÜYELĐK SÜRECĐNE ETKĐLERĐ YÜKSEK LĐSANS TEZĐ TEZ DANIŞMANI DOÇ. DR. Önder KUTLU HAZIRLAYAN Muhsin DANGIR KONYA – 2009 i T.C. SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü BĐLĐMSEL ETĐK SAYFASI Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm. Öğrencinin Adı Soyadı (Đmza) MUHSĐN DANGIR ii T.C. SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU …Muhsin Dangır…tarafından hazırlanan Tarihte Türk - Ermeni Đlişkileri ve Ermeni Soykırımı Đddialarının Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyelik Sürecine Etkileri.. başlıklı bu çalışma ..13../..07../..2009.. tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir. Başkan Đmza Üye Đmza Üye Đmza iii ÖNSÖZ Batılı devletlerin Osmanlı Devleti'ni parçalama ve paylaşma politikaları, yani "Şark Meselesi" veya "Doğu Sorunu"nun bir uzantısı olarak gelişen olaylar zinciri; "millet-i sadıka" olan Ermenilerin Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanmaları ve "Birleşik, Bağımsız Ermenistan Devleti" kurmak için kandırılmaları Türk ve Ermeni tarafları arasında kanlı çatışmalar ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Savaş nedeniyle ortaya çıkan karışıklık ve iç isyanlar neticesinde Türk tarafının tehcir, Ermeni tarafının ise Soykırım olarak gördüğü zorunlu göç ettirme olayı gerçekleşmiştir. Ancak, Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti bakımından "Ermeniler" ve "Ermeni Yurdu" bir sorun olmaktan çıkmıştır. Fakat Türklere göre, Ermeniler, özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra konuyu siyasallaştırmak suretiyle tarihi çarpıtmış, Türk diplomatlarına yönelik yeni bir terör hareketini başlatarak sorunu yeniden dünya kamuoyunun karşısına getirmişlerdir. Çalışma da Ermeni sorununun ‘soykırım’ gibi bir kavramla beraber kullanılmasının hangi amaçları olduğu gösterilmeye çalışılacaktır. Ermeni meselesinin konusu tarih olmasına rağmen hedefleri bugüne yöneliktir, bu sorunu gündeme getirmekte diğer devletlerin ve Ermenilerin amaçları görmezden gelinemez niteliktedir. Diğer devletler uluslararası arenada sorunu sürekli canlı tutarak her konuda Türkiye ile pazarlık yaparlarken, Ermenilerde bu konuyla milli kimliklerine güç katma ve kendilerine taraf bulma çabasındadırlar. AB yolunda da önün de önemli bir sorun olarak görülen bu sorun, Türkiye’nin uluslararası arenada prestijine de zarar verdiğinden konunun tarihsel ve uluslar arası kriterler açısından da değerlendirilmesinde fayda görülmüştür. iv Bu çalışmanın, Kamu Yönetimi bilimine, tezden yararlanmak isteyen araştırmacılara ve tüm okuyuculara katkı sağlamasını temenni ederim. Öncelikle, bu konunun tespiti ve şekillendirilmesi noktasında beni yönlendiren ve tezin hazırlanması sırasında değerli görüş ve katkılarını benden esirgemeyen, Selçuk Üniversitesi, Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi, danışman hocam Sayın Doç. Dr. Önder KUTLU’ya en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca, çalışmanın hazırlanması sırasında, fikir paylaşımında bulunduğum bütün arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim. Tüm hayatım boyunca olduğu gibi, bu çalışmamda da benden maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen, sevgili Annem ve Babama şükranlarımı sunuyorum. v ĐÇĐNDEKĐLER Sayfa No Bilimsel Etik Sayfası ................................................................................................... i Tez Kabul Formu......................................................................................................... ii Önsöz ......................................................................................................................... iii Đçindekiler ...............................................................................................................v Özet ....................................................................................................................vii Summary .................................................................................................................ix Kısaltmalar ..............................................................................................................xi Giriş ...................................................................................................................1 BĐRĐNCĐ BÖLÜM – TÜRK-ERMENĐ ĐLĐŞKĐLERĐ VE ERMENĐ TERÖRÜ ......................................................................................................................... 4 1.1. Tarihi Süreçte Türk-Ermeni Đlişkileri ...............................................................4 1.2. Lozan’dan Günümüze Ermeniler .....................................................................10 1.3. Đkinci Dünya Savaşı Sırasındaki Ermeni Faaliyetleri ......................................14 1.4. Asala .................................................................................................................15 1.4.1. Asala’nın Kuruluşu ve Amacı .....................................................................15 1.4.2. Asala’yı Doğuran Ortam ve Süreç ............................................................17 1.4.3. Ermeni Terör Örgütlerinin Son Durumu ....................................................22 1.5. Ermenistan ve Terör ........................................................................................23 1.6. Ermenistan Diasporasının Faaliyetleri .............................................................25 ĐKĐNCĐ BÖLÜM – ULUSLARARASI POLĐTĐKADA ERMENĐ SORUNU .. 27 2.1.Sorunun Siyasalaştırılması ................................................................................27 2.2.Türkiye-Ermenistan Đlişkileri ............................................................................32 2.3.Sorunu Uluslararası Hukuki Bir Mesele Haline Getirme Çabaları ...................33 2.4.Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu ....................................................................37 2.5.Hukuki ve Siyasi Boyutuyla Ermeni Sorunu ....................................................44 2.6.Uluslar arası Đlişkiler Boyutuyla Ermeni Sorunu ..............................................45 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM- ERMENĐ SORUNU ĐLE ĐLGĐLĐ BĐLĐMSEL FAALĐYETLER ................................................................................................................. 50 3.1. Ermenilerin Bilimsel Faaliyetleri ......................................................................... 50 vi 3.1.1. Ermenilerin Arşiv Çalışmaları ....................................................................... 51 3.1.2. 24 Nisanlar, Sözde Katliam Anıtları...........................................................53 3. 2. Türkiye’nin Bilimsel Faaliyetleri ........................................................................ 55 3.2.1. Arşiv ve Belgesel Çalışmaları ........................................................................ 55 3.2.2. Katliam Mezarları ve Müzeler ...................................................................57 3.3. Ermeni Sorununda Diyalog Çabaları ...............................................................58 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM – SOYKIRIM YASASI BAĞLAMINDA TÜRKĐYE AB ĐLĐŞKĐLERĐ ................................................................................................................. 62 4.1. Avrupa Parlamentosu Tavsiye Kararı ..............................................................62 4.2. Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Soykırım Đddialarının Etkileri ..................64 4.3. Ermeni Sorununda Yeni Stratejiler ..................................................................76 4.4. Uluslararası Đlişkiler, Diplomasi ve Uluslararası Hukuk Boyutu ...................81 4.5. Türkiye AB Đlişkisinde Ermenistan Boyutu.....................................................82 SONUÇ ...................................................................................................................87 KAYNAKÇA..........................................................................................................91 vii ÖZET Yüzyıllardır iç içe yaşayan Ermeni ve Türk halkı arasındaki ilişkilerde, Osmanlı devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca, bir bozulma devri başlamıştır. Batılı ülkeler Osmanlı devleti'ni bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için Ermenileri Türk toplumundan koparmayı hedeflemişlerdir. Özellikle Avrupa'nın bazı büyük devletleri Ermenileri, Osmanlı yönetimi'ne karşı teşkilatlandırmışlardır. Böylece ülke içinde ve dışında teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliseleri'nin kışkırtıcı faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya başlamış, devletin bekasının temini gereği göçe tabi tutulmuştur. Göç dolayısıyla da devletin elinde olmayan sebeplerden ötürüde kayıplar vermişlerdir. 1960'lı yılların ikinci yarısından itibaren, çeşitli ülkelerde yerleşik olan Ermeni grupların, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyaları ile varlığını hissettiren sözde Ermeni sorunu, 1973'den sonra "Ermeni Terörizmi"ne dönüşmüştür. Bu tarihten itibaren Türkiye'ye yönelik Ermeni faaliyetleri, sözde Ermeni sorununun tüm dünyada tanıtılması, soykırımın tanınması, Türkiye'den tazminat alınması ve Türkiye'den toprak elde edilmesi aşamalarını içermektedir. Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri açısından değerlendirildiğinde, Ermeni meselesinin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde gündeme gelmesini ve sorunun süreç üzerindeki etkileri ele alınmıştır. Birçok Avrupa ülkesi parlamentosunda ‘Ermeni soykırımı’ kararları ya da kanunları kabul edilmiş, Avrupa Birliği kurumları da benzer yönde kararlar almışlardır. Birlik üyesi bazı devletler, bu konuda kendi iç politikalarındaki tutumlarıyla yetinmemekte, konuyu Avrupa Birliği düzlemine taşıyarak, sözde Ermeni soykırımını Türkiye’ye karsı bir koz olarak kullanmakta hatta sözde soykırımının kabulünü Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin bir ön koşulu haline getirmeye çalışmaktadırlar. Bütün bunlara rağmen Türkiye süreçle ilgili kararlı viii tutumunu devam ettirirken, gerek Ermenistan gerekse AB içindeki diğer ülkelerle olan diyalogunu arttırarak devam ettirmektedir. ANAHTAR KELĐMELER Tarih, Savaş, Ermeni Meselesi, Tehcir, Soykırım, Terör, Diaspora, Dış Güçler, Avrupa Birliği, Diyalog, Strateji, Müzakere, Katılım ix SUMMARY As soon as the Ottoman Empire weaken and exposed the invention of European countiries, in the relationship between the Armenian and Turkish nations which has been lived together for centuries started a corruption period. Western countiries has targed to seperate Armenian from Turkish nations for reaching their regional benefit with dividing the Ottoman Empire. Especially some big countiries of Europe organized Armanian againts the Ottoman goverment. Thus, at the end of the Armenian committes that was organized and armed inside and outside of the country and Armenian churchs provactive activities, the Armenian nation started to fear slowly from Turks, forced to imigrate for not to collapse the state. Because of the reasons of not to be initiatives of state imigration, they give casualities. Armenian groups lived in various countiries so called Armenian genocide that feel the existance smear campaign againts Turkey since the second decade of 1960s, became “Armenian Terrorism” after 1973. Since this date, Armenian activities againts Turkey consist of phase of gaining the soil, taking compensation from Turkey and recognizing so called Armenian genocide all the world. European Union relations are evaluated in terms of turkey, handles the effects of the Armenian issue towards Turkey’s European Union accession negotiations. Many parliaments of the European States and European Union organs have acquiesced ‘Armenian genocide’ resolutions. Some of the European States carry out the issue to the European Union arena as well as to their internal affairs and they put Turkey under pressure and force Turkey to accept the so-called genocide. They also want the acceptation of so-called Armenian genocide to become a pre-condition for Turkey’s accession. Despite all this process with Turkey is determined to continue our position, both in Armenia and other countries with the EU is continuing to increase the dialogue. x KEYWORDS History, War, Armenian Issue, Migration, Genocide, Terror, Diaspora, External Forces, Participation European Union, Dialogue, Strategy, Negotiations, xi KISALTMALAR AAA: Armenian Assembly of America (Amerika Ermeni Asamblesi) AB: Avrupa Birliği ABD: Amerika Birleşik Devletleri AET: Avrupa Ekonomik Topluluğu AGBU: Armenian General Benevolent Union ( Ermeni Genel Hayır Birliği) AGĐT: Avrupa Güvenlik ve Đşbirliği Teşkilâtı ANCA: Armenian National Committee of America (Amerika Ulusal Ermeni Komitesi) ARS: Armenian Relief Society (Ermeni Yardım Kuruluşu) ASALA: Armée Arménienne pour la Libération de l’Arménie (Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) AT: Avrupa Topluluğu CJGA: Comanda des Justiciers du Génocide Arménien(Ermeni Katliâmı Adalet Komandoları) DPT: Devlet Planlama Teşkilatı EUMEDIS: Euro-Mediterranean Information Society (Avrupa Akdeniz Bilgi Toplum Girişimi FAA:La Fédération Révolutionnaire Arménienne (Ermeni Đhtilâl Federasyonu) FJA: La Fédération de la Jeunesse Arménienne(Ermeni Gençlik Federasyonu) GO: Groupe du 3 Octobre (3 Ekim Grubu) GJ: Groupe du 9 Juin (9 Haziran Grubu) G.D: Groupe d’orly (Orly Grubu) G.S.F: Groupe Septembre France (Fransa Eylül Grubu) IULA: International Union of Local Authorities (Uluslararası Yerel Yönetimler Birliği) MGK: Milli Güvenlik Kurulu NGO: Non Governmental Organisation NRA: Nouvelle Résistance Arménien (Yeni Ermeni Mukavemeti) PELP: Filistin Halk Kurtuluş Cephesi PKK : Partiye Karkere Kürdistan (Kürdistan Đşçi Partisi) xii SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği TEBK: Türk-Ermeni Barışma Komisyonu THY: Türk Hava Yolları TRT: Türkiye Radyo ve Televizyonu XGO: Hükümetler Dışı Organizasyon WALD: World Academy for Local Government and Democracy (Dünya Yerel Yönetimler Derneği) 1 GĐRĐŞ Bu çalışma, Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihi süreçteki seyrini ve Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine nasıl etki ettiğini ortaya koyma amacıyla hazırlanmıştır. Tarihte bu iki devlet ve millet arasında ortaya çıkan gelişmelerin ve sorunların, farklı bakış açıları ve önyargılarla değerlendirilmesinden kaynaklanan sorunların günümüzde de etkisini gösterdiği bilinen bir gerçektir. Bu nedenle bu iki ülke arasında tarihi süreçte yaşanan gelişmelerin aydınlatılması, günümüzde ortaya çıkan yanlış anlaşılma, çarptırılma ve inkâr etmelerin önüne geçilmesi açısından yararlı olacaktır. Ülkemizde AB’ne üyelik sürecinin gelişimiyle eş zamanlı olarak, Ermeni Soykırım Đddiaları konusundaki tartışmalarda da bir canlılık dikkati çekiyor. Toplumsal düzeyde ise Türk toplumu konuyu tartışmaya başladı. Önceleri çoğu kez üstüne almadığı, görmezden geldiği veya unutmak istediği, yarınlara bıraktığı veya belirli gruplara havale ettiği bir sorunla artık eskisinden farklı bir şekilde yaşamak, ve sorundan kurtulmak için konuya daha fazla ilgi duymaya başladı. Tarihi belgeler ışığında konunun aydınlatılması ve hukuki platforma taşınması bu konuda çok önemli bir yol olarak dururken, Ermeni tarafının olaya hissi ve subjektif yaklaşması sorunu çözümsüz kılmaktadır. Bugünkü güncelliği ile Ermeni sorunu, özellikle 1973 yılından sonra Türkiye’nin karşılaştığı en önemli dış politika sorunlardan biridir. Türkiye bu sorunu kendisi bakımından Lozan Antlaşması ile çözmüştür. Fakat Ermeniler, sorunu canlı tutarak Türkiye’ye karşı bir kamuoyu oluşturmuşlar; terör de dahil olmak üzere, her türlü fırsatı ve yöntemi kullanarak Türkiye’ye karşı bir mücadele içine girdiler. Ermenilerin bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve Türk milletini suçlarken ortaya attıkları iddiaların başında; “1915 yılında tehcir sırasında Osmanlı Devleti’nin bilinçli ve örgütlü bir biçimde 1.500.000–4.000.000 arasında Ermeni’yi soy kırımına tâbi tuttuğu” iddiası gelmektedir. Bu iddiadan hareketle Ermeni propagandasını yürüten kurum ve kuruluşlar; bazı ülkelerin de desteğini alarak, Türkiye’den, olduğu iddia edilen bu soykırımı kabul etmesini, hayatını yitiren 2 insanlar için tazminat ödemesini ve nihayet, “Batı Ermenistan” olarak haritalarında gösterdikleri Türk topraklarının kendilerine verilmesini istemektedirler. Son yıllarda bu iddia genişletilmiş, 1915–1923 yılları arasında bu soykırımının yapıldığını iddia eder hale gelmişlerdir. Ermenistan ve Ermeni Diasporası tarafından açık; Batılı belli devletler tarafından da örtülü bir şekilde desteklenen Ermeniler; zaman içinde dünyaya mal ederek, siyasallaştırdıkları sorunu, son günlerde hukukileştirmeye çalışmaktadırlar. Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olan Türkiye, Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları, Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu’daki doğal enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın dikkatini çekmektedir. Geçmişte Osmanlı devleti, bugün de Türkiye, bu jeopolitik ve jeostratejik konumundan dolayı çeşitli entrikaların çevrildiği bir alan olmuştur. Osmanlı devletini parçalayarak tarih sahnesinden silmek isteyen devletlerin, bu entrikalarında yüzlerce yıldır Türklerle dostça yaşayan Ermenileri kullandıkları Türkiye’de yaygın bir kanaattir. Tarihte olduğu gibi günümüzde de, elinde kesin deliller bulunmadan ve siyasi mülahazalarla hareket eden devletler Ermeni iddialarına prim vererek sorunu daha da karmaşık hale getirmektedirler. Gerçekte objektif tarihçilere bırakılması gereken bu konular, siyasetçilerin elinde tartışılır kararlara gerekçe yapılmaktadır. Ermenistan ile bir takım siyasi ve ekonomik çıkarlar beraberce hareket eden belli devletler, yer değiştirme (tehcir) uygulamasını ve 24 Nisan’daki tutuklamaları bir “soykırım” gibi göstermek için çaba göstermektedirler. Amaçları, iddialarını tüm dünyaya “tanıtmak”, Türkiye’yi bu iddiaları “tanımak” zorunda bırakmak, soykırım dolayıyla Türkiye'den "tazminat" ve "toprak" almak ve böylece "Büyük Ermenistan" rüyasını realize etmek olarak ifade edilebilir. Ortaya koydukları tek taraflı iddia ve belgelerle dünyanın birçok ülkesinde etkili de olmuşlardır. Türkiye uzun yıllar bu konuda sessiz kalmış ancak son dönemlerde Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini etkilediği için bu konuda çalışmalar yapmaya başlamıştır. Yerli ve yabancı belgeler kamuoyu ile paylaşarak, Birinci Dünya savaşı 3 sırasında yaşanan olayların bir soykırım olmadığını, bu dönemde Müslümanların da Ermeniler tarafından katledildiğini belgelemek gayretiyle harekete geçmiştir. Bu tez çalışmasında, farklı ve mümkün olduğunca tarafsız kaynaklardan yararlanılarak Türkler ve Ermeniler arasında tarihi süreçte ve günümüzde yaşanan olayların arka planı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Đstenmeyen olayların vuku bulduğu bu dönemde iki tarafın büyük kayıplar verdiği bir vakıadır. Ancak bu çalışmada üzerinde ana konu olayların bir soykırım olup olmadığının noktasıdır. Sorunun Türkiye açısından önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü Türkiye’nin AB yolunda önüne çıkan engellerden biri de soykırımını parlamentolarında tanıyan ülkelerin ortaya koyduğu söylemlerdir. Avrupa Birliği yolunda engel teşkil eden ve dış politika alanında ciddi bir sorun olan bu konunun aydınlatılması için bu çalışma hazırlanmıştır. 4 BĐRĐNCĐ BÖLÜM 1. TÜRK-ERMENĐ ĐLĐŞKĐLERĐ VE ERMENĐ TERÖRÜ 1.1. TARĐHĐ SÜREÇTE TÜRK-ERMENĐ ĐLĐŞKĐLERĐ Ermenilerin, tarih boyunca birçok devletin egemenliği altında yaşadıkları ve bağlı oldukları devletlere hizmette bulundukları tarihi kaynaklar incelendiğinde karşımıza çıkmaktadır. Çok farklı uluslar içinde kalmış olmaları Ermenileri sosyal kültürel, dini ve ekonomik açılardan çeşitli zamanlarda farklı muamelelere maruz bırakmış, aynı zamanda kendileri de bu ulusların etkisinde kalmışlardır. Ansiklopedik kaynaklarda, Erivan, Gökçegöl, Nahcıvan, Rumiye gölü kuzeyi ve Mako bölgesine, yukarı memleket anlamına gelen Armenia, bu yörelerde yaşayan halka ise Ermeni denildiği yer almaktadır. Ermeni tarihçilerin bir kısmı, M.Ö. 6. yüzyılda kuzey Suriye ve Kilikya bölgesinde yaşayan Hititlerden olduklarını; bir diğer kısmı ise Nuh'un oğullarından Hayk'a dayandıklarını söylemektedirler. Bunun yanında, Ermenistan denilen coğrafyada yerleşen ve bugün Ermeni diye adlandırılan toplumun, bölgenin kesin olarak neresinde yaşadıkları, sayıları ve aynı yörede ikamet eden diğer halklara kıyasla nüfus oranları bilinmemektedir. Bazı ermeni tarihçileri bile kökenleri konusunda fikir birliği içinde olmadıkları görülmektedir.1 Tarihsel olarak bakıldığında, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit, Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altında yaşadıkları görülür. Ermeni derebeyliklerinin bir çoğu, bölgeye hakim olan ve Ermenileri kendi saflarına çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuştur.2 Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Ermeniler, Đran’dan ve genel olarak Doğudan kopma ve Batıya yaklaşmaya gayret etmiş, ancak bu yaklaşma Batıdan aynı karşılığı bulamamıştır. Bizans ve Roma kilisesi Monofizitliği dini sapkınlık olarak görmüştür, ayrı bir dini merkezleri bulunan ve monofizit olan Ermeniler bu 1 2 http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/bakis.html http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/bakis.html 5 kiliseler tarafından başka bir inancın mensubu olarak görülmüş ve bazı Ermeniler üzerinde şiddetli baskılar uygulanmıştır.3 VII. yüzyıl sonlarından itibaren Anadolu, Bizans hâkimiyetinden çıkarak, önce Ermenilerin, daha sonra ise X.yüzyılın sonlarına kadar Abbasilerin elinde kalmıştır. X.yüzyılın sonlarında Anadolu’nun tamamına Bizans yeniden hâkim olmuştur.4 Selçuklu Türkleri işte böyle bir ortamda XI. yüzyılın ikinci yarısında Anadolu'ya toplu şekilde gelmeye başlamışlardır. Selçukluların ele geçirmeye başladıkları Anadolu topraklarında bir başka devlete tâbi durumda dahi bir Ermeni Prensliği bulunmamaktadır ve Selçukluların karşısındaki güç Bizans'tır. Coğrafi bir bölge olan Ermenistan’daki hâkimiyetler sürekli olarak değişmiştir, ilk olarak bölgede Ermeni feodal beylikleri 1045 yılında Bizans tarafında ortadan kaldırılmıştır ve geriye kalan Ermeni nüfusu ise başka bölgelere sevk edilmişlerdir. Ardından yine aynı bölge 1071 yılında Selçukluların egemenliğine geçmiştir, Selçuklularında elinde bir süre kaldıktan sonra, son olarak 1514’ten sonra Osmanlılara intikal etmiştir. 5 Türk felsefesinin Gayrimüslimlere yaklaşımı hoşgörü çerçevesinde olmuştur, bu hoşgörü Đslam felsefesinden kaynaklanmıştır. Türkler, tarihleri boyunca hoşgörülü yaklaşımlarını sürdürmüşlerdir ve bunu da fethettikleri bölgelerdeki Gayrimüslim halk ile onların hak ve hukukunu güvence altına alan zimmet adı verilen bir anlaşma yaparak göstermişlerdir ve fethedilen yerlerdeki halklara zımni adını vermişlerdir.6 Devlet idaresinde her çeşit göreve atanan Ermenilere 2.Mahmut döneminde sadakatlerinin bir göstergesi olarak kalpaklarına tuğra7 takılmasına bile müsaade edilmiştir. Ermeniler V. yy da Eçmiyazin de kurulan Gregoryen kilisesine ve mezhebine bağlı olmuşlardır. Osmanlı yönetiminde ise, Bursa’nın başkent olmasından (1326) sonra, Ermenilerin imparatorluk içerisinde ayrı bir cemaat seklinde teşkilatlanmalarına izin 3 Sezgin, M.N, “Ermenilerde Din, Kimlik ve Devlet”, Ankara, 2005, s. 35. Balcı, G. Türkler Soykırım Yaptı mı? , Truva Yayınları, 3.Baskı, Đstanbul, 2007, s.44 5 Gürün. K , “Ermeni Dosyası”, Đstanbul, Haziran, 2005, s. 45. 6 Kantarcı.Ş. “Tarihi Boyutuyla Ermeni Sorunu”, www.balikesir.edu.tr/ ~ akolbasi / ermeni sorunu,10.11.2005 7 Đzgi. Ö, “Ermeni Sorununa Genel Bakış”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001, sayı:37, s.11 4 6 verilmiştir ve bunlara ek olarak Kütahya’da bulunan ruhani merkezleri Bursa’ya nakledilmiştir.8 Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya girişlerinden sonra Türklüğün adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancından yararlanmışlardır. Bu ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19. Yüzyıl sonlarına kadar süren devir, “Ermenilerin altın çağı” olmuştur. Osmanlı devletinin çalışan, liyakatli, dürüst ve becerili her vatandaşına sağladığı imkânlardan gayr-i Müslimler içinde en çok faydalananlar Ermeniler olmuştur.9 Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişler ve devlete bağlı, milletle kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı "millet-i sadıka” olarak kabul edilmişlerdir. Bu çerçevede Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler, hatta Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları, Müsteşarlıkları yapanlar olmuştur. Hatta Osmanlı devletinin meseleleri üzerinde Türkçe ve yabancı dillerde eserler de yazmışlardır. Ancak Osmanlı devletinin zayıflamaya başladığı dönemlerde, hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesi baş gösterince, Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma başlamıştır. Batılıların özellikle misyoner din adamı kisvesinde, Osmanlı devleti içine soktuğu provokatörlerin faaliyetleriyle Ermeniler; dini, kültürel, ticari, sosyal ve siyasi açılardan Türk toplumundan uzaklaştırılmaya çalışıldığı ifade edilmiştir. Böylece, çoğu defa Türklerin zararlı çıktığı trajik olaylar başlamış, Doğu Anadolu’da başlatılan ve Đstanbul’a kadar yayılan isyan hareketlerinde binlerce Türk ve Ermeni hayatlarını kaybetmiştir. 10 Tarihte, 1890'dan sonra imparatorluğun özellikle doğu vilayetlerinde başlayan Ermeni olayları, 1905'te II. Abdülhamit'e suikast girişimi ile önemli bir ivme 8 Halaçoğlu. Y , “Ermeni Tehciri”, Đstanbul, 0cak 2006, s. 16. Yıldırım, H, Ermeni Đddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000, s. 38 10 Yıldırım, a.g.e. ,s.39 9 7 kazanmış ve sonunda 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni tehcirinin başlamasıyla doruk noktaya ulaşmıştır. Buna karşılık o dönemde, Ermeni Taşnak ve Hınçak partilerine bağlı militan gurupların Doğu Anadolu vilayetlerinde I. Dünya Savaşı sırasında Rus işgal ordularının desteği ile yaptıkları katliamların somut delilleri bugün hala doğu illerimizde zaman zaman gün ışığına çıkarılmaktadır. Bu bakımdan tehcir olayının o dönemde Osmanlı'nın cephe gerisi bölgeleri güvenlik altına alması olarak nitelemek, çok yerinde bir teşhis olacaktır. 1789 Fransız Đhtilali sonunda ortaya çıkan sonuçların en önemlilerinden biri olan millyetçilik akımı, hiç kuşkusuz, Ermeniler'in o dönemde bu olaylar içinde yer almaları konusunda önemli ölçüde rol oynamıştır demek yanlış olmasa gerektir. Böylece 19. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak Osmanlı'nın doğu vilayetlerinin kapsayan bağımsız Ermenistan'ı kurma hayalî peşinde koşanların en önemli esin kaynaklarından biri de, tartışmasız olarak, Fransız Đhtilali sonunda ortaya çıkan görüş ve sonuçlar olmuştur.11 "Ermeni sorunu", değişik aşamalardan geçmekle birlikte, Osmanlı Đmparatorluğu'nun son dönemlerinde ve özellikle Đttihat ve Terakki'nin hükümet olduğu Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıç yıllarında Ermeni halkının, Türk hükümeti tarafından Ruslarla işbirliği ve ihanet içinde oldukları gerekçesiyle bir soykırıma tabii tutulduğunun ileri sürülmesi temeline oturmaktadır. 12 Asıl amaçları ne azınlıkların haklarını korumak, ne de Osmanlı devletinin ıslahat yapması olmayıp Osmanlı devletinin içinde nüfuzlarını artırmak suretiyle ellerine şantaj malzemesi geçirmek olarak belirtilmektedir.13 Birinci Dünya Savaşı sırasında ise; Osmanlı askeri olarak düşmanlara karşı savaşan veya geri hizmetlerde çalışan Ermenilere karşılık, Ermenilerin önemli bir kısmı düşman kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştır. Cephe gerisinde de komitacı Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara giriştikleri, yüz binlerce Müslüman’ın hayatına kastettikleri Türk tarihçileri tarafından ileri sürülmektedir. Devletin bunları yatıştırmak ve durdurmak için aldığı tedbirler 11 Gezgin. S. ,Ermeni soykırım yasası bağlamında Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinin değerlendirilmesi, Müdafaa-i Hukuk Dergisi, Şubat 2001, Sayı:31, s.11 12 Göka. E, "Ermeni Sorunu"nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu,www.erolgoka.com. 8 istismar edilmiş ve dış devletlerin tahrik ve vaatleriyle Ermeniler, bin yıl refah içinde yaşadıkları ülkeyi parçalamaya çalışmışlardır.14 Türkiye’yi derinden rahatsız eden ve doğu sorununu daha da karmaşıklaştıran Ermeni Sorunu, aslında Rusya’nın Anadolu’ya ilişkin gizli emellerinden ve Rusların Ermenileri koruma adıyla Türklerin işlerine karışmasından kaynaklanmaktadır. Bu kuşkusuz ki Rusların geçmişten beri gelen Akdeniz’e inme politikasının bedeli olarak görülmektedir.15 Tehcire karşı gelenler, Ermeniler üzerinden kurulan oyunları, çıkarları bozulanlardır. Ama tehcir, idare tarafından aslanlar gibi uygulandı havası verilirken, aslında tam olarak başarıya ulaşmadığı belgelenmektedir. Rusların savaştırdığı Rus işgali altındaki Ermenilere dokunulamamış, savaşa devam etmişlerdi. Ermeni ve Rusların Ortak saldırılarında, Müslüman halkın korku ve dehşeti, bölgeden kaçışları, Ermeni iftiraları, yaşanılan Rus galibiyetlerini bile gölgesine aldı.16 Anadolu dışında kurulan Hınçak, Taşnak, Ramgavar, Hınçak Đhtilal Komitesi, Silahlılar Cemiyeti, Ermenistan’a Doğru Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti, Đttihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç Cemiyeti gibi örgütler, halkı silahlı ayaklanmaya sevk etmişlerdir. Osmanlı devleti, Birinci Dünya Savaşı içinde, Ermeni isyanının yoğun olduğu Doğu Anadolu’da, bir yandan cephede Rus ordularıyla ve Rusların yanında yer almış olan Ermeni kuvvetleriyle savaşmak zorunda kalmıştır. Diğer yandan da cephe gerisinde Türkleri katleden, Türk köy ve kasabalarını yakıp yıkan, ordunun ikmal tesislerine ve konvoylarına saldıran Ermeni çeteleri ile mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca hem cephede hem de cephe gerisinde savaşmak durumunda bırakılmasına rağmen, 9-10 ay, cephe gerisindeki önemli tehlikeyi “mahalli tedbirlerle” çözüme ulaştırmaya çalışmıştır. Komitecilerin dışında özellikle Rus sınırına yakın bölgelerdeki Ermeni halkın da devlete isyan halinde olduğunu görünce, son çareye başvurmuş ve bölgedeki Ermenilerden sadece isyan 13 Gökdemir. A, “Ermeni Sorunu Üzerine Yorumlar ve Öneriler”, Yeni Türkiye Dergisi, OcakŞubat 2001, sayı:37, s. 72. 14 Yıldırım, a. g. e . , s.40 15 Gaillard. G, Türk-Ermeni Sorunu, Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu,Çev:Nuri Bilgin, Nergiz Yayınları, Đstanbul,2005,s.1 16 Sert. S, Haçlıların Son Kurbanı Ermeniler 1,Kum Saati Yayınları, Đstanbul 2005,s.342 9 hareketine karışanları savaş bölgesinden alıp, ülkenin emniyetli bölgelerine “sevk ve iskâna”, o dönemdeki ifadesiyle “tehcir”e tabi tutmuştur. Bu uygulama ile aynı zamanda her şeyden önce cephe gerisinde iç savaş ortamında bulunan Ermeni halkın can güvenliği sağlanmıştır. Çünkü Ermenilerin bölgedeki Türklere yaptıkları katliam ve mezalimin karşılığını Müslüman halk da vermeye başlamıştı. Böylece; Hıristiyan tebaa dış devletlerin etkisinde daha çok kalacaktı ve toplumda hiçbir ayrım yapılmayacaktı bu da padişahın tebaası arasında hiçbir ayrım yapmayacağını ilan etmesiyle apaçık ortaya çıkmış oluyordu.17 Savaş başlamadan önce Osmanlı Devleti'nin yanında yer alacakları vaadinde bulunan Ermeniler, kısa süre sonra bu vaatlerinden dönmüşlerdir, çünkü bu toplantıdan önce haziran ayı içerisinde yine Erzurum'da düzenlenen Taşnak Kongresinde Osmanlı Devleti'ne karsı mücadelenin sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.18 Nitekim daha 1914 Temmuz'unda Taşnak komiteleri tarafından silah talebiyle Rusya'ya gönderilen mektuplar ele geçirilmiştir. Kars'taki Osmanlı Konsolosluğu (Kars o zaman Rus işgalindedir) Eleskirt Vadisi'ne 400 tüfek sokulduğunu ortaya çıkarmıştır. Pek çok yerde yapılan aramalarda silahlar bulunduğu belirtilmiştir.19 Rusların Osmanlı Ermenilerine sızmaya çalışması da Eçmiyazin Kilisesi aracılığıyla olmuş ve 1844'den itibaren Đstanbul Ermeni Patrikhanesindeki ayinlerde Eçmiyazin Katolikosunun adı anılmaya başlamıştır. Osmanlı Hıristiyanlarının hamisi olmaya niyetlenen yalnız Rusya değildir. Đngiltere ve Fransa, Osmanlı Ermenilerini Protestanlık ve Katoliklige kazandırmak amacında olmuşlardır. Bunda başarılı olmaları üzerine 1830'da Đstanbul da Ermeni Katolik Kilisesi, 1847’de de Protestan Kilisesi kurulmuştur. Ancak ne bu gelişmeler olup biterken, ne de 1856'da Islahat Fermanı ilân edilirken bir "Ermeni Sorunu" söz konusu değildir. Bunlar sadece Ermeni sorununa zemin hazırlamak için başlamış eylemler olarak alınmamalıdır.20 17 Şimşir. B, “Ermeni Meselesi (1774–2005)”, Ankara, Ekim 2005, s. 47. Altındal, A. “Ermeni Terörü ve Soykırım Kavramı”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001, sayı: 37, s. 316 19 Arda, A. “Ermeni Sorunu Hakkında Bir Değerlendirme”, YTD, 2001, sayı: 37, s. 306. 20 Kuran. E. “Başlangıcından Günümüze Ermeni-Türk Đlişkileri”, Yeni Türkiye Dergisi, OcakŞubat 2001, sayı: 37, s. 93. 18 ele 10 Fransa’nın baskısıyla kurulan Katolik cemaati ile Gregoryen Ermeni Kilisesi ilk olarak parçalanmış, Fransa kendi politikaları için çok önemli olan Ermenilerden bir grubun da hamiliğini ele geçirmiştir. Bu durum Fransa’nın Ermeniler üzerinde gün geçtikçe daha fazla etkili olmaları için ilk basamak olmuştur.21 Birinci Dünya Savaşı sırasında bazı Ermenilerin ayaklanarak dış güçler lehine çalışarak Osmanlıyı parçalama çabasına girişmeleri tehcir olayını doğuran etkenlerin başında geldiğine yoğun bir kanaat vardır. Bazı tarihçi ve araştırmacılara göre, dış güçlerin verdiği vaatlere kanarak ülke içinde katliamlara başlayan Ermeniler Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak amacında olmuşlardır. Bunun sonucun da da 24 Nisan 1915’te, cephe gerisinde faaliyette bulunan Ermeni komitecilerine yönelik bir operasyon yapılmış ve vatana ihanet eden 2345 komiteciyi tutuklamıştır. Bu tarihi Soykırım günü ilan eden Ermeniler Bu olaylar sonucunda tehcir edilmek zorunda kalan Ermenilerin de Soykırıma uğratıldığını iddia etmektedir. 1915 Ermeni Tehciri sırasında yaşanan üzücü olaylara soykırım etiketi yapıştırılıp, bir soykırım mitosu haline getirilmesi, gelecekteki sonuçları şimdiden hesaplanamayacak kadar ciddi bir sorundur.22 1.2. LOZAN’DAN GÜNÜMÜZE ERMENĐLER Lozan Antlaşması’ndan sonra Avrupa kendi yaralarını sarmaya yönelmiş ve Ermeni meselesi de küllenmeye bırakılmıştır. Sovyet Ermenistanı’ndaki Ermenilerle diasporadakiler adına iş gören Taşnaksutyun, Hınçak, Eçmiyazin ayrı ayrı yol tutmuşlar ve bazen kendi aralarında mücadeleye başlamışlardır. Ancak daha sonraki mücadele programlarında dört ana konuda birleştikleri görülür; a) Sovyet Ermeni Cumhuriyeti’nin içerideki rejimden ayrı olarak, ekonomi ve kültürünü pekiştirmek. b) Bütün dünyaya dağılmış bulunan Ermenilerin milli duygu, dil, din, kültür ve amaçlarını yaşatmak ve korumak. 21 Kodaman. B, “Ermeni Meselesi (Tarihi ve Siyasi Bir Değerlendirme)”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001, sayı 37, s. 206. 22 Bilgin. N, Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu, Ermeni Soykırım iddiaları ve Tarihin Đnşası, Nergiz Yayınları, Đstanbul 2005, s.254 11 c) Avrupa devletlerinde ve Milletler Cemiyeti’nde Ermeni istek ve iddialarını sürdürmek ve bunun için fırsat kollamak. d) Ermeni halkı ve göçmenleri için hayır kurumlarının yardımlarını sağlamak: anasız ve babasız çocukları yetiştirmek, muhtaç ve hasta olanlara gereken yardımı yapmak.23 Diğer taraftan Avrupa’daki Ermenileri yönlendirecek ortak teşekkülün Taşnaksutyun olabileceği yaygınlaşırken bundan endişe duyan Ermeniler de olmuştur. Avrupa’dan artık destek alınamayacağını iddia edip, tamamen Rusya’ya yönelmeyi isteyenler olduğu gibi, Osmanlı Devleti’ndeki gibi terör hareketlerini Rusya’da da tekrarlamanın ilkinde olduğu gibi ikincisinde de Ermenilere fayda sağlamayacağını öne sürenler olmuştur. Araks ve Sevan arasında küçük bir topluluktur ; ismen bağımsız, fakat hakikatte Rusya’nın özerk bir vilayeti. Artık ne Doğu Anadolu’da bir Ermeni yurdu, ne hükümet ve ne de uluslar arası bir Ermeni sorunu yok. Bu sorun daha Lozan’da tamamen kapanmıştır. Artık Türkiye’nin doğu illerinde Ermeni yok. Bundan sonra da olmaz. Türkler kapılarını sıkıca kapadılar. Bunu zorlayıp açtırmak için bizde kuvvet yok. Bir milyona yakın nüfus, Ermeni Cumhuriyeti sınırları içinde. Bir milyondan fazlası da, dışarıda ve çeşitli yerlere dağılmış bir haldedir. Ermeni Cumhuriyeti topraklarına dışarıda yaşayan Ermenilerden pek azı gelebilir. Çünkü, evvela bölge çok dardır; sonra bunlar bulundukları yerlerde ticaret yaparlar, Ermenistan’da yaşayamazlar. Gerçi bir bakışla şöyle bir sonuca varabiliriz: Dışarıda yaşayan Ermeniler bizim için yararlı bir unsur sayılamazlar. Bunlar bugünkü durum sürüp gittikçe Cumhuriyetimizin üvey evladı gibidir. Taşnaksagan komitecilerin, birlikte çalışmak için esasen ihtilalci Bolşeviklere yanaştıkları ve fakat onlardan yakınlık görmedikleri dile getirilmektedir. 24 Ermeni Kiliseleri ve Patrikhane; görevleri olan din islerinden ziyade siyasetle uğraşmıştırlar. Zaman zaman göreve gelen bazı patrikler fanatik Ermeni komitacılara 23 Sakarya, Đ. Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur. Basımevi, Ankara 1984, 2. Baskı, s. 439-474. Havhannes. K, Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler, Zikreden: Azmi Süslü, Türk Tarihinde Ermeniler, s. 299. 24 12 karsı çıksalar da bunda fazla başarılı olamamışlar ve onların isteklerine razı olmak zorunda bırakılmış veya istifa etmek zorunda bırakılmışlardır. Bu organizasyonun bu şekilde devam ettiği bildirilmiştir.25 Osmanlı kuvvetlerinin Çanakkale, Kafkasya ve kanal cephelerinde olduğu bu dönemde Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde işgal kuvvetlerinin kışkırttığı ve desteklediği Ermenilerce birçok isyan çıkartılmıştır. Zeytun, Van ve Muş'ta isyanlar çıkmıştır. Van isyanı, şehrin Ruslar tarafından kolayca işgaline yol açmıştır. Sivil halka karşı büyük çaplı saldırılar yapılmıştır. Bu saldırılar yalnızca Türkleri hedef almamış Trabzon civarındaki Rumlar ve Hakkâri çevresindeki Museviler de Ermeniler tarafından öldürülmüşlerdir denilmektedir. Yapılan saldırılarda birçok savunmasız sivil hayatını kaybettiği belirtilmektedir.26 Osmanlı Devleti bir taraftan savaşırken, bir taraftan da iç isyanlarla uğraşmaktadır. Đlk isyan Kahramanmaraş'ın Zeytun kazasında gerçekleşmiştir. Zeytun Ermenileri, IV. Murat tarafından verildiğini iddia ettikleri ve varlığını kanıtlayamadıkları bir fermana dayanarak 1774'ten beri vergi vermemektedirler. Bu sorunu çözmek için gelen Maraş valisi Ömer Paşa, Zeytun Ermenileri tarafından öldürülünce kasaba 7 ay sürecek bir sıkıyönetime tâbi kılınır. Bu, Ermenilerin Osmanlı Devleti yönetimine karşı ilk silâhlı isyanı olarak bildirilmiştir.27 Basta Van olmak üzere yurdun pek çok yerinde başlayan Ermeni isyan ve katliamlarına önlem almak amacıyla Talat Paşanın başlattığı, Hükümet ve Meclisinde uygun gördüğü yer değiştirme, doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde uygulanmıştır. Bunlardan birincisi, Kafkas ve Đran cephesinin geri bölgesini oluşturan Erzurum, Van ve Bitlis dolayları; ikincisi ise, Sina cephesi gerilerini oluşturan Mersin-Đskenderun bölgeleridir. Ermeniler, her iki bölgede de düşmanla işbirliği yapmış ve onların çıkarma yapmalarını kolaylaştıracak faaliyetlerde 25 bulunmuşlardır. Kanun, Ordu, bağımsız kolordu ve tümen Göktepe ve Kızılkaya,“Ermenilerde kilise ve Milliyetçilik iliskisi ve tehcir kanunu” Đdris Bal ve Mustafa Çufalı (der) , Dünden bugüne Türk-Ermeni iliskileri, Ankara, Haziran 2003, s. 285. 26 Halaçoğlu, Y. Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001 . 27 T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri, Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi, Yayın No: 23 13 komutanlıklarına, askeri nedenlere dayanarak, casusluk ve hainliklerini hissettikleri bölge halkını tek tek veya toplu olarak memleketin diğer bölgelerine gönderebilmeleri ve orada oturtulabilmesi yetkisini verdiği üzerinde durulmuştur.28 Adana olaylarından sonra sıkıyönetim ilan edilmiş, Müslüman ve Ermeni suçluları askeri divanı harbe sevk edilmiştir.29 61. madde: “Bab-ı ali, ahalisi Ermeni bulunan eyalette ihtiyaca-ı mahalli yenin icab ettirdiği ıslahatı bile tehir icra ve Ermenilerin huzur ve emniyetlerini temin etmeği taahhüde eder ve arasına babda ittihaz olunacak tedabiri devletlere tebliğ edeceğinden, düvel–i müşarünileyhin tadabil – i mezkur enin icrasına nezaret eylemeklerdir”.30 61. maddeyi Türkçeleştirdiğimizde; “Bab-ı ali, ahalisi Ermeni olan eyaletlerde mahallin ihtiyacı olan ıslahatı geciktirmeden icra etmeyi ve Ermenilerin huzur ve emniyetlerini temin etmeyi taahhüt eder ve kabul edilecek tedbirlerin devletlere tebliğ edileceğinden, ilgili devletler de adı geçen tedbirlere nezaret edeceklerdir.” Böylece Ermeniler, Ruslar ve Đngilizler tarafından kullanılmaya başlandığı ve Đngiltere’nin elinde Rus yayılmacılığına karsı bir ileri karakol vazifesi gördüğü fikri ortaya çıktığı söylenebilir. 28 Ayışığı, M. “Ermeni Tehciri Konusunda Yeni Perspektifler” www.ermenisorunu.gen.tr/ turkce/ makaleler /ermeni.t. doc, 10/01/2006. 29 Yavuz, N, “Sözde Ermeni Sorununun Gerçek Sebepleri”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak- Şubat 2001, sayı 37, s. 275.278. 30 Şehirli, A. “Osmanlı devletinde ihtilalci ermeni cemiyetlerinin faaliyetleri ve Osmanlı devletinin aldığı tedbirler”, Đdris Bal ve Mustafa Çufalı (der) , Dünden Bugüne Türk-Ermeni ilişkileri, Ankara, Haziran 2003, s. 255. 14 1.3. ĐKĐNCĐ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDAKĐ ERMENĐ FAALĐYETLERĐ Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ilk Ermeni Başbakanı Katchaznouni’nin de ifade ettiği gibi, kabuklarına çekilen Ermeniler, yeni bir dünya savaşı başlarken yeni talepleri oluşmuştur. Eski destekçilerine mektuplar, telgraflar gönderdikleri, doğabilecek fırsatlardan yararlanmaya çalıştıkları ileri sürülmüştür. Ermeniler Lozan’da olduğu gibi II. Dünya Savası’ndan sonra yapılan konferanslarda da beklentilerine karşılık bulamamışlardır. Fakat sorunu dünya kamuoyuna getirerek en azından Sovyet Ermenistan’ında Ermenilerle diasporadakiler arasında dayanışmaya zemin hazırlamıştır. Ermeni tehcirinin 50. yılı olan 1965’te sorun yeniden alevlenmeye başlamıştır.31 Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Henry Truman’a 23 Eylül 1944’te, Đngiltere Dışişleri Bakanı Mr. Bevin’e 25 Şubat 1946’da Daşnakçılar birer telgraf göndermişler; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve Đngiltere Dişişleri Bakanlıkları’na 29 Mart 1946’da birer muhtıra vermişler; Stalin’e 24 Nisan 1945’te bir telgraf göndermişler ve biri 7 Mayıs, diğeri 13 Haziran 1945’te olmak üzere San Fransisco’daki konferansa iki muhtıra sunmuşlardır. 29 Mayıs 1945’te de Ermeni Göçmenleri Merkez Komitesiyle, Ermeni Göçmenleri Meclisi Paris’te başkanları A. Çorbaciyan ve H. Samuel imzalarıyla dört büyüklere birer muhtıra vermişlerdir. 28 Mayıs 1945’te de Mısır’daki Ermeni Cumhuriyeti eski Başbakanı, Churchill, Stalin ve Truman’a birer telgraf göndermiştir. 6 Eylül 1945’te ise, Daşnak lideri J. Missokian Londra’daki Beşler Konferansı’na bir muhtıra vermiştir.32 Yine 1945’in Aralık ayında yeni Ermeni Katalikosu bizzat Moskova’daki Dışişleri Bakanları Konferansı’na başvurarak, Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı 31 Yinanç , R. , “1965’ten Günümüze Ermeni Sorunu”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001, sayı: 37, s. 267. 32 Süslü,A. “Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler”, Türk Tarihinde Ermeniler, s. 300. 15 sırasında uğradığı haksızlıkların giderilmesini ve diasporadaki Ermenilerin ana vatana dönmelerinin teminini istemiştir. 33 Ermenilerin bulundukları bütün ülkelerde yürütülen bu faaliyetler, Tharassian’in ifadesiyle bu “yeni sıçrayış”,34 ve uluslar arası kuruluşlara yapılan yeni müracaatlar, Sovyet basın-yayın kuruluşlarınca da desteklenmiş ve Rusya’nın 20 yıllığına imzaladığı 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık Paktı’nın süresinin sona ermesi üzerine Rusya’nın Boğazlar ve Doğu Anadolu’dan imtiyazlar ve toprak talebiyle birlikte mütalaa edildiği belirtilmektedir. 1.4. ASALA 1.4.1. ASALA’NIN KURULUŞU VE AMAÇLARI Örgütün Merkezi, Beyrut/Lübnan olup, Kuruluş Tarihi, 20 Ocak 1975’tir. Siyasi Görüşü, Hınçak Partisi yanlısı "Marksist-Leninist" doğrultuda idi. Örgütün Lideri, “Mihran MĐHRANĐAN, Agop HAGOPĐAN” gibi takma isimler de kullanmış olan Bedros HAVANASSIAN’dır. 20 Ocak 1975 tarihinde Beyrut'taki Dünya Kiliseler Birliği Bürosu'na yaptığı bombalı saldırı ile adını duyuran ASALA, kendisini uluslar arası devrim hareketinin bir parçası olarak kabul etmekte, Türkiye ile müttefiklerini can düşmanı saymakta ve Ermeni davasının ancak, silahlı mücadeleyle çözümlenebileceği görüşünü savunmaktadır. 35 1960’lı yıllarda ortaya çıkan Kıbrıs Meselesi Ermeniler için iyi bir fırsat olmuştu. Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmesi ile Đngiltere’nin yanında yer alan Amerika, Türkiye’nin Kıbrıs Politikası nedeniyle ilişkileri dondurarak, uyguladığı siyasette geri adım atmasını istemiştir. Đki ülke arasında gerilen ilişkiler Ermenilerin için istenilen bir durumdu. Ancak, o döneme kadar bos durmayarak sistemli bir organize oluşturan Diaspora için, artık harekete geçme zamanı olarak belirtilmişti. Artık, salt siyaset ve sosyal mantalitelerle uygulamalarla kalmak istemeyen Ermeniler çalışmalarını şiddetsel boyutlara dökerek, intikam için terör eylemlerinde 33 Süslü, a.g. e. , s.301 Süslü, .a.g. e. , s. 302. 35 Http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html 34 16 bulunmuşlar ve dünya tarihinin IRA’dan (Đrlanda Cumhuriyetçi Ordusu), sonraki ikinci en büyük terör örgütü olan ASALA’yı ortaya çıkarmışlardır.36 Lübnan merkezli ASALA kısa süre içinde Fransa, Yunanistan, Đtalya, Đsviçre ve ABD’de de örgütlenerek faaliyet alanını genişletmiştir. ASALA’nın bazı bildirilerinde geleneksel Ermeni Partilerine şiddetle hücum ettiği, onları sorunların çözümlenmesi açısından pasif davranmakla suçladığı ve bu yaklaşımı ile özellikle Taşnak Partisini kastettiği bilinmektedir.37 Ayrıca, Sovyet yanlısı Hınçak Partisi ile ilişkide oldukları sanılan örgütün militanlarının Filistin Kurtuluş Örgütleri ile iş birliği içinde oldukları ve örgütün elemanlarının Habbaş Fedayin Grubu’nca eğitildikleri bilinmektedir. Örgüt üyeleri, uluslar arası terör örgütü olan Japon Kızıl Ordusu, Đtalyan Kızıl Tugayları, EOKB-C, Kürdistan Đşçi Partisi (PKK), Đrlanda Cumhuriyet Ordusu ve Marksist-Leninist Türk örgütleriyle iş birliği içerisinde olduklarını çeşitli yollarla kamuoyuna açıklamakta ve kendilerinin uluslar arası devrim hareketinin ayrılmaz parçası olduklarını ifade etmektedirler.38 Örgütün amacı şu esaslar üzerinde ifade edilmektedir: -1915 yılında Türkiye'de meydana geldiğini iddia ettikleri "soykırım iddialarının’’ Türk Devleti’nce kabul edilmesini sağlamak, -Türkiye'yi bu sözde soy kırımı nedeni ile tazminat ödemeye zorlamak, -Türkiye'nin işgal ettiğini iddia ettikleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki toprakların sözde yasal sahiplerine yani Ermenilere iadesini sağlamak ve bu maksatla; -Bu topraklar üzerinde bağımsız bir Ermeni devleti kurmak, 36 Şehirli, A. Türkiye’de Bölücü Terör Hareketleri ve Devletin Aldığı Tedbirler, Burak Yayınları, Đstanbul, 2000, s.214. 37 Kumkale, T. Diaspora Ermenileri’nin Soykırım Yalanları ve Mücadele Yöntemlerimiz, Pegasus Yayınları, Birinci Baskı, Đstanbul, 2007, s. 51 38 Özkan, Z. Tarihsel Akış Đçerisinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, Đstanbul, 2001, s.189190 17 -Bu toprakları Ermenistan Cumhuriyeti’ne bağlı bir cumhuriyet haline getirmek.39 ASALA Ermeni Terör Örgütü, şimdiye kadar Türk temsilciliklerine yönelik silahlı eylemlerini en çok Fransa'da gerçekleştirmiştir. Lübnan'dan sonra en büyük hareket üssü olarak bu ülkeyi kullandıkları gözlenmektedir. Bu ülkede hareket serbestliği bulunan Ermeni militanlar, Fransız yönetiminden ve çeşitli Ermeni kuruluşlarından almış oldukları büyük destekle rahatlıkla eylem yapabilmektedirler. Ayrıca bazı devletlerde de faaliyetlerini sürdürdüklerine yönelik görüşler ağırlık kazanmaktadır. 1.4.2. ASALA'YI DOĞURAN ORTAM VE SÜREÇ Türk-Ermeni münasebetlerinin kanlı olaylara dönüştüğü 1878 Berlin Antlaşması’ndan günümüze kadar, yaklaşık 120 yıllık dönemde dört büyük olay yaşandığı görülmektedir.40 Bunlardan birincisi, hem Ermeniler hem de bazı batılı devletler tarafından gündeme getirilen “Ermeni meselesi” adı altında Türklere karşı yapıldığı bildirilen Ermeni katliamları, suikastleri, kundaklamaları, isyan hareketleridir. Đkincisi, yine Ermenilerce Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında yeni hazırlanan “Ermeni katliamı” adıyla pek çok devletle cephelerde savaşan Türk ve müslüman halka Ermeni çetelerince yapıldığı düşünülen katliamlardır. Üçüncüsü ise, Lozan Konferansından sonra Ermenilerin eski Osmanlı bakan ve idarecilerine karşı gerçekleştirdikleri düşünülen cinayetlerdir ki, Talat, Cemal, Sait Paşalarla, Bahattin Şakir, Cemal Azmi Beylerin öldürülmesiyle sonuçlanmıştır. Dördüncüsü ise, 1973’ten günümüze kadar Türkiye’deki ve genellikle de yurtdışındaki Türk temsilcilerine, diplomatlarına karşı sürdürüldüğü belirtilen olaylardır. 39 40 Http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html Süslü,a.g.e.,303 18 Türkiye aleyhine çalışan terör grupları içinde Ermeni asıllı olanlar önemli bir yer tutmaktadır. Bunların en faal olanları ise şunlardır: - ASALA. (Armée Arménienne pour la Libération de l’Arménie Ermenistan’ın Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu) - CJGA. (Comanda des Justiciers du Génocide Arménien-Ermeni Katliâmı Adalet Komandoları) - FAA. (La Fédération Révolutionnaire Arménienne-Ermeni Đhtilâl Federasyonu) “ - FJA. (La Fédération de la Jeunesse Arménienne-Ermeni Gençlik Federasyonu) - TAŞNAK Partisi - HINÇAK Partisi -NRA (Nouvelle Résistance Arménien-Yeni Ermeni Mukavemeti) , - GO. (Groupe du 3 Octobre - 3 Ekim Grubu) - GJ. (Groupe du 9 Juin - 9 Haziran Grubu) - G.D. (Groupe d’orly - Orly Grubu) “ - G.S.F. (Groupe Septembre France-Fransa Eylül Grubu)…41 Uluslararası terör teşkilatlarıyla iş birliği içinde olduğu belirtilen Ermeni terör teşkilatları, aynı zamanda Türkiye’yi bölmek, parçalamak için Doğu Anadolu’da ve yurt dışında faaliyet gösteren PKK ile ilişkileri olduğu üzerinde durulmaktadır. Bunlar, Türkiye’ye ve Türk insanına yönelik saldırılar geçekleştirirken, aynı zamanda uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığı, kadın ticareti, kara para aklama, adam kaçırma eylemleri, Türk insanını karalama ve menfaatlerini engelleme faaliyetleri ve döviz operasyonları yaptıkları bildirilmektedir. Bu işbirliğiyle ilgili 41 Bu ve buna benzer terör teşkilâtları ve faaliyetleri için bakınız: Uluslararası Terörizm ve Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı, Ankara, 1984. 19 olarak burada zikretmeye gerek görmediğimiz binlerce belge, bulgu mevcuttur.42 Şu kadarını söyleyelim ki, dün Hoybun Indépendance Kürt-Ermeni Terör Teşkilatı olarak faaliyetleri bilinen bu iş birliği, 15 yıl önce 6 Nisan 1980’de, 1965’teki 24 Nisanları katliam günü olarak anma kararında olduğu gibi, yine Lübnan’ın Sedan şehrinde ASALA ile PKK arasında imzalanan bir anlaşma ile ASALA Türkiye’deki terör hareketini Karabağ’a kaydırmış ve yerini PKK terör teşkilatına bırakmıştır.43 Terör eylemleri özellikle yurt dışındaki Türk hedeflerine yönelik olmuştur. Çoğunlukla Türk diplomatlarını ve Türk Hava Yolları bürolarını hedef alan Ermeni terörü dâhilinde Türk diplomatlarına karsı ilk suikast, 27 Ocak 1973 tarihinde ABD’de, T.C. Los Angeles Başkonsolosu (Mehmet Baydar) ve yardımcısına (Bahadır Demir) karsı islenmiş ve bu kişiler hayatını kaybetmiştir.44Türk diplomatlarına karsı ikinci Ermeni suikastı 22 Ekim 1975’de Viyana’da ve üçüncüsü ise 24 Ekim 1975’de Paris’te düzenlenmiştir. Söz konusu iki suikastta Büyükelçi Danis Tunalıgil, Büyükelçi Đsmail Erez ve şoförü Talip Yener hayatını kaybetmiştir. Failleri yakalanamayan her iki suikastı da ASALA adlı Ermeni terör örgütü üstlenmiştir. ASALA Fransızca ve Đngilizce “Ermenistan’ın Kurtuluşu için Gizli Ermeni Ordusu”nun kısaltmasıdır. Bu suikastlarla birlikte, Türk diplomatlarını, başka Türkleri ya da Türk şirketlerini hedef alan terör eylemleri çoğalmış ve senelerce sürmüş, sonuçta çoğunluğu diplomat olmak üzere pek çok Türk hayatını kaybetmiştir. Türk hedeflerine karsı Ermeni terör eylemlerinin en çok yaşandığı ülke Fransa olmuştur ve çoğu zaman bu eylemlerin failleri bulunamamıştır. 45 Aynı zamanda ASALA tarafından öldürülen Türk diplomatlarının ölümünden dolayı Ermeni toplumu içinde herhangi bir toplu veya münferit, özel veya resmi bir tepki ifade edilmemiş, kurbanların ailelerine ve Türk milletine başsağlığı dilenmemiştir. 42 Süslü, A, Kürtler ve Sosyal Gelişmeleri, s. 97–98. Gazeteciler Cemiyeti, Terör Örgütü PKK’nın Gerçek Yüzü, Ankara, 1994, s. 24-26. 44 Koçaş, S. Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni ilişkileri, 4.baskı, Đstanbul, Ağustos 1990, s. 412413, v.d.; Feigl, A Myth of Terror Armenian Exremism, 118-140. 45 Simsir, B. Ermeni Meselesi 1774-2005, 2. baskı., Ankara, Bilgi Yayınevi, Ekim 2005, s. 123 43 20 Ermenilerin de başta olmak üzere terör teşkilatları tarafından Türk milletine, Türk Devlet adamları ve diplomatlarına yönelik saldırıları kronolojik olarak şu şekilde sıralayabiliriz: 46 - 1878-1920 Ermeni isyanlar ve Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında düşmanla iş birliği yapan Ermenilerce bir milyondan fazla Türk’ün katliâmı. - 1921-1923 Osmanlı Devlet adamlarından Talat, Cemal, Sait Paşalarla, Bahaeddin Şakir, Cemal Azmi Beylerin şehit edilmeleri. - 27 Ocak 1973 Santa Barbara, Başkonsolos Bahadır Demir. - 22. 10.1975 Viyana, Büyük Elçi Daniş Tunalıgil. - 24. 10.1975 Paris, Büyük Elçi Đsmail Erez, Şoför Talip Yener. - 16.02.1976 Beyrut, Başkatip Oktar Cirit. - 09.06.1977 Vatikan, Büyük Elçi Taha Carım. - 02.06.1978 Madrid, Büyük Elçi eşi Nejla Kuneralp, Emekli Büyük Elçi Beşir Balcıoğlu. - 12. 10.1979 Lahey, Büyük Elçi oğlu Ahmet Benler. - 22.12.1979 Paris, Turizm Müşaviri Yılmaz Çolpan. - 31.07.1980 Atina, Đdari Ataşe Galip Özmen ile kızı Neslihan Özmen. - 04.03.1981 Paris, Çalışma Ataşesi Reşat Moralı ve din görevlisi Tecelli Arı. - 09.06.1981 Cenevre, Sözleşmeli Sekreter Savaş Yergüz. - 24.09.1981 Paris, Güvenlik Ataşesi Cemal Özen. - 28.01.1982 Boston, Fahri Başkonsolos Orhan Gündüz. 46 Süslü, A, Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler, Türk Tarihinde Ermeniler (Temel Kitap), s. 304 21 - 07.06.1982 Lizbon, Đdari Ataşe Erkut Akbay ve Nadide Akbay. - 27.08.1982 Ottova, Askeri Ataşe Alb. Atilla Altıkat. - 09.09.1982 Burgaz, Đdari Ataşe Bora Süelkan. - 09.03.1983 Belgrad, Büyük Elçi Galip Balkar. - 14.07.1983 Brüksel, Đdari Ataşe Dursun Aksoy. - 27.07.1983 Lizbon, Müsteşar eşi Cahide Mıhçıoğlu. - 28.04.1984 Tahran, Sözleşmeli Sekreter eşi Işık Yönder. - 20.06.1984 Viyana, Çalışma Ataşesi Erdoğan Özen. - 19. 11.1984 Viyana, Uluslar Arası Memur Enver Ergun. - 07.10.1991 Atina Büyükelçiliği Basın Müşaviri Yardımcısı Çetin Görgü. - 11.12.1993 Bağdat Maslahatgüzarlığı Đdari Ataşesi Çağlar Yücel. - 04.07.1994 Atina, Türkiye Büyük Elçiliği Müsteşarı Ömer Haluk Sipahioğlu şehit edilmişlerdir.47 ASALA’nın birtakım terör örgütleriyle ilişkilerinin bulunduğu belli kaynaklarda yer almaktadır. Sözgelimi, Mart 1978'de Beyrut'tan Birleşmiş Milletler nezdindeki bütün temsilciliklere postalanan "Ermeni Cumhuriyeti Örgütü" imzalı mektupta "Ermeni, Kürt, Hatay, Đstanbul ve Kıbrıs" sorunlarına dikkat çekildiği ifade edilmektedir. Bu da, birtakım karanlık güçlerin, Ermeni tedhiş örgütlerini çeşitli isimler adı altında beyannameler göndererek, “Kürt sorunu” derken Türkiye'deki Kürtleri, Đstanbul derken Yunanistan'ın Megoli Đdeasını, Hatay derken Suriye'nin Hatay'ı Türkiye'den alma idealleri ve Kıbrıs sorunu derken de, Kıbrıs Rumlarını Ermenilerle birlikte hareket etmeleri ile Türkiye'ye karşı topyekûn mücadele vermelerini gösterdiği ifade edilmektedir.48 47 48 Süslü, a.g.e. s. 305 Süslü, a. g. e. , s. 306 22 30.11.1980'de Tahran'da dağıtılan “ASALA-PKK Ortak Bildirisi”nde, "Ermeni, Kürt ve Arap halklarının bölgede emperyalizme ve Türkiye'ye karşı iş birliği yapmaları gerektiğini" dile getirmişlerdir. 49Bu arada, 1980 yılında Đngiltere'de kurulmuş bulunan ve çeşitli ülkelerden bağışlar yapılan ASALA'nın yan kuruluşu olan Siyasi Mahkumları Destekleme Komitesi ise dört prensipte çalışmaktadır. Bunlar; mahkumlara maddi ve manevi yardım, cemaat içinde propaganda, cemaat dışında propaganda, ulusal kurtuluş hareketine yardım gibi faaliyetler vardır. 1.4.3. ERMENĐ TERÖR ÖRGÜTLERĐNĐN SON DURUMU ASALA, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Yunan gizli servislerinin organize ve teşviki ile kurulduğu tahmin edilen ve kuruluş aşamasında S.S.C.B tarafından yönlendirilen ASALA, 20 Ocak 1975 tarihinde Beyrut'ta Dünya Kiliseler Konseyi Bürosuna yapılan bombalı saldırı eylemi ile adını dünya kamuoyuna duyurmuştur. ASALA bu eylemlerle yetinmeyerek gerek dünya devletlerinde, gerekse ülkemizde birçok olaylara neden olmuştur. ASALA'nın kurucusu olan Agop Agopyan, örgüt içerisinde çıkan nifaktan dolayı istenmeyen adam olarak ilan edilmiştir. Neticesinde 28 Nisan 1988 günü Atina'nın banliyölerinden Faliron semtinde maskeli iki şahıs tarafından silahla vurularak öldürülmüştür ve bu da bir iç hesaplaşma olarak nitelendirilmiştir. ASALA'nın son zamanlarda Lübnan merkezli olmak üzere, PKK terör örgütü ile yakın ilişkiler içine girerek Türkiye'ye karşı ortak mücadele etmeyi hedeflediği bilinmektedir. 50 ASALA-MR, ASALA'dan koparak 1983 Eylül ayında Fransa'ya geçen Monta Melkonian (Meykonyan) ASALA-Halk Hareketinin Askeri Aparatı ASALA-Đhtilalci Hareketi (ASALA-MR) örgütünü kurduğunu açıklamıştır. Fransa hükümeti ile bozulan ilişkileri düzeltmek en önemli amaçları olmuştur. Eylemleri Türkiye'de yapacağı düşünülürken ASALA-MR Kuzey Amerika ve Batı Avrupa kanadını tamamen kontrolü altına almış, bu bölgedeki militanları kendi safına çekmiştir. Monta Melkonian 1993'te Dağlık Karabağ'da Azerilerle çarpışırken öldürülmüştür. 51 49 Süslü, a. g. e. , s. 307 Özkan , Z. ,Tarihsel Akış Đçerisinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, Đstanbul, 2001, s.189 51 Özkan. ,a. g . e. ,s.191 50 23 ASALA-PMLA, ASALA'dan koparak Londra merkezli olarak ASALA Đçin Halk Hareketi (PMLA-ASALA) adı altında faaliyet göstermiştir, MarksistErmenistan'ın Kurtuluşu Đçin Halkçı Hareket Demokratik Cephesi'ni kuran bu teröristler, kapitalizme ve genel olarak dünya emperyalizmine karşı savaş vermek gayesi ile, kendi meselelerini sosyalizme ulaşmada bir vasıta olarak görmüşlerdir. JCAG, ASALA ve Hınçak Partisi’ne rakip olarak Taşnak Partisi ve bunun ABD uzantısı Ermeni Devrimci Federasyonu tarafından 1975 yılında Beyrut'ta kurulmuştur. Örgüt Taşnak Partisinin Askeri Aparatı olarak faaliyet göstermekte olup, ilk defa 22 Ekim 1975 tarihinde Viyana Büyük Elçimiz Daniş Tunalıgil'in öldürülmesi olayı ile adını dünya kamuoyuna duyurmuştur. Örgütün amacı, bağımsız büyük Ermenistan Devleti’ni kurmaktır.52 ARA, Fransa'da kurulmuş olup ilk defa 14 Temmuz tarihinde Brüksel Büyük Elçiliğimiz Đdari Ateşesi Dursun Aksoy'un öldürülmesi olayını ASALA ve JCAG ile birlikte üstlenerek adını duyurmuştur. ARA'nın ırkçılığı savunduğu, ASALA'nın metodlarına ve fikirlerine tamamen karşı olduğu, Taşnak Partisi-Ermeni Soy Kırımı Adalet Komandoları (JCAG) ve ASALA haricindeki Ermeni terör örgüt ve kuruluşları tarafından da desteklendiği, teorik ve pratik olarak JCAG'nin paralelinde hareket ettiği bilinmektedir. 53 1.5. ERMENĐSTAN VE TERÖR 9-10 asır boyunca Türklerle birlikte rahat ve sükun içinde yaşayan ve Osmanlı Devleti'nde oldukça zengin bir tabakayı meydana getiren Ermenilerin tutumları; 1877 - 1878 Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlıların yenilmesiyle, 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması ve 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin Antlaşması imzalanınca değişmiştir. Bu anlaşmalardan sonra Rusya'nın ve bazı Avrupa Devletleri’nin kışkırtmasıyla Ermeniler süratle örgütlenerek, bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmaya yöneldikleri düşünülmektedir. 54 52 Özkan. ,a. g .e. ,s.192 Özkan, a. g .e. ,s.193 54 Http://www.ermenisorunu.gen.tr. Http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html. 53 24 Rusya, Kafkasya'da çağlardan beri devam eden milli politikası gereği, Türkiye ile Kafkasya'daki Azerbaycan'ın arasına uydu görevini yürütecek bir Ermeni Devleti yerleştirerek, irtibatlarını koparmak istemiştir. Bu amaçla, Rusya'nın Bolşevik Lideri Lenin, 18 Aralık 1917'de tayin ettiği Kafkasya Komiseri Ermeni asıllı Stepan Şalımyan'a 30 Aralık 1917 tarihli Kararname ile, o sırada Rus işgali altında bulunan Doğu ve Güney Kafkasya'da Sovyetler Birliği’ne bağlı bir Ermenistan Devleti kurma yetkisini de vermiştir. 27 Nisan 1920'de Bolşevik hakimiyetinin tesirinden sonra Güney Kafkasya ve Azerbaycan'da; Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ile Nahcivan Özerk Eyaleti ve Karabağ Özerk Bölgesi kurulmuştur. Ermenistan, kağıt üzerinde sınırları çizilen bir devlete böylece sahip olmuştur. Milliyetçilik ve yayılmacılık duyguları iyice kabartılan ve kışkırtılan Ermeniler, Sovyetler Birliği'nin dağılmaya başlamasından sonra 23 Ağustos 1990 tarihinde bağımsızlıklarını ilan ederek Büyük Ermenistan'ı kurma hayaliyle komşularına saldırmaya başlamışlardır. 55 Büyük Ermenistan'ı kurma hayalindeki Ermeni bazı örgütlerin, Türkiye'den tazminat, soy kırımını kabul ve toprak alabilmek amacıyla, 1973–1986 yılları arasında organize terör faaliyetleri ile yurt dışındaki temsilci ve temsilciliklerimiz ile yurt içindeki kuruluşlarımıza saldırıda bulundukları ve isteklerinin yerine getirilmesi için çalıştıkları belirtilmiştir. Ermeni terörü sadece Türklere yönelmiş de değildir. Ermeni terör eylemelerinin en çok cereyan ettiği ülkeler Fransa, Đsviçre, Đtalya, ve Lübnan’dır. Yunanistan, Rusya, Portekiz, Kanada, Đspanya, Đngiltere, Almanya, Danimarka, Belçika, Avusturya, Hollanda, Avustralya, Đran ve Irak gibi ülkelerde de çeşitli sayıda Ermeni şiddet olayları gerçekleştirilmiştir. 1977–83 arasında Türkiye sınırları içerisinde 6 Ermeni kökenli şiddet olayı gerçekleşmiştir ve bunlar arasında 7 Ağustos 1982 tarihinde 9 kişinin öldüğü ve 72 kişinin yaralandığı Esenboğa havaalanına bombalı saldırı da vardır.56 Ermeni terör örgütleri aktif olarak devam ettikleri terör eylemlerine 1986 yılından sonra son verip Ermenilik konusunu uluslar arası platformlara taşımışlardır. 55 Http://www.ermenisorunu.gen.tr. Http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html. Laçiner, S. “11 Eylül ve Ermeni Terörü”, www.haberbilgi.com/haber/ermeni/sta0111/11eylul.html - 42, 23/02/2006. 56 25 Ayrıca, Güneydoğu Anadolu'da faaliyet gösteren PKK terör örgütüne lojistik ve militan desteği sağlayarak faaliyetlerine devam ettikleri belirtilmektedir.57 1.6. ERMENĐSTAN DĐASPORASININ FAALĐYETLERĐ Diaspora sözcüğü ansiklopedilerde sadece Yahudiler için kullanılan bir kavram olarak yer almaktadır. “Sürgünden sonra Yahudilerin dünyanın her tarafına yayılması” olarak ifade edilen kavramı Ermenilerin kullanmalarındaki temel sebep, 20. yüzyılın ikinci yarısında, II. Dünya Savası'nda Nazilerin Yahudilere uyguladığı soykırım ile 1915’te Tehcir sırasında Ermenilerin soykırıma uğradıkları düşüncelerini özdeşleştirme çabaları yatmaktadır.58 Diasporanın yürüttüğü kimlik politikalarında nihai amaçları, içinde yasadıkları egemen devletlerin kendilerini asimile etmelerini önlemek ve bu doğrultuda toprakları üzerindeki uluslarla çatışmaya girmek yerine mağdur edilmiş bir toplum olarak kendilerini lanse ederek varlıklarını sürdürebilme amacıdır. Bu fikirden yola çıkan Diaspora, kimliğini belirlemede Ermenistan da yasayan Ermenilere nazaran daha radikal bir yapıya sahiptir. Soykırıma dayalı oluşturulan kimlikte, Ermenistan’da yasayan Ermeni halkına nazaran, Ermeni Diasporası, içinde yasadıkları yabancı devletler sebebiyle daha güç koşullar altında varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadır. Kültürel kimliklerini korumak amaçlı çıktıkları yolda, devlet-dışı uluslar arası aktörlerden biri haline gelen Ermeni Diasporası, içinde bulundukları ülkelerin Türkiye ile ilişkilerini etkilemede önemli bir güce sahiptir.59 6-9 Ocak 1993 tarihlerinde Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan Ermeni Ortodoks Başpispokosu, Ermeni parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı toplantılarda şu ifadelere yer verilmiştir:60 57 http://www.ermenisorunu.gen.tr. http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html. Koloğlu, O. “Ermeni terör örgütü ASALA hangi şartlarda, nasıl ortaya çıktı? Batı, bu örgüte ne zamana kadar göz yumdu? iki kutuplu bir dünyanın Soğuk Savaş şartlarında Ermeni Sorunu nasıl şekillendi?”, Popüler Tarih Dergisi, Nisan 2001, s.68-72. 59 Özdemir, H. “Diaspora Ararat’ı Ararken: Ermeni Kimliği ve Soykırım iddiaları”, ASAMErmeni Araştırmaları; Tarih, Politika, Uluslararası ilişkiler Dergisi, Sayı:14-15, Yaz-Sonbahar 2004, Ankara, s.75 60 Özkan, a.g.e. ,s.193 58 26 -Şimdilik Türkiye'ye karşı sakin tutum gösterilmesi, -Ermeni toplumunun gittikçe büyüdüğü ve ekonomik yönden güçlendiği, -Geliştirilen propaganda faaliyetleri sayesinde, bütün dünyada (sözde) soy kırımının daha iyi bilindiği, -Ermenistan devletinin kurulduğu ve atalarının intikamını alacakları, her geçen gün topraklarının genişlediği, -Başta ABD olmak üzere, diğer batılı ülkelerin de Karabağ'da sürdürülen savaşta Ermenileri haklı bulduklarını, bu fırsatı değerlendireceklerini ve Karabağ'da savaşan Ermeni gençlerine yenilerinin katılacağı, -Türkiye'de (PKK terör örgütü ile yapılan mücadele kastedilerek) iç savaşın devam edeceği, ekonominin sıfır noktasına geleceği, vatandaşın baş kaldıracağı, -Türkiye'nin bölüneceği, -Türkiye'de Kürt devletinin kurulacağı, -Ermenilerin Kürtlerle olan ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmesi ve Kürtlerin mücadelelerinin desteklemesi gerektiği, -Bugün Türklerin elinde olan toprakların yarın Ermenilerin olacağı. 27 ĐKĐNCĐ BÖLÜM 2.ULUSLAR ARASI POLĐTĐKADA ERMENĐ SORUNU 2.1. SORUNUN SĐYASALLAŞTIRILMASI Türkiye dışındaki Ermenilerin, Lozan Antlaşmasından sonra özellikle ABD, Fransa, Lübnan ve bazı Güney Amerika ülkelerinde görüldüğü söylenen örgütlenme, sessiz çalışma ve fırsat kullanma süreci belirli aşamalardan geçerek önemli bir güce sahip olmuş ve 1964 yılından itibaren uluslararası eylemlere dönüştüğü gözlemlenmiştir.61 Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan bloklar arası soğuk savaş 1962 Küba Füzeleri Krizi’nden sonra değişik bir periyoda girmiştir. Dünya ilk kez nükleer bir savaşa başka bir deyişle yok olmaya bu denli yaklaşmıştır. Bu olay taraflara nükleer bir savaşın galibinin olmayacağını, barış içinde yaşamanın gerekliliğini ve nükleer silahların sınırlandırılmasının önemini öğretmiştir. 1962’den sonra başlayan yumuşama (Detant); bloklar arası tehlikeyi azaltırken; blok içi sürtüşmeleri ve çıkar çatışmalarını yeniden ön plana çıkarmıştır. Đşte bu dönem, Türkiye'nin şu anda da devam etmekte olan sorunlarının başlangıcı olarak kabul edilir. Kıbrıs ve TürkYunan uyuşmazlıklarına ilave olarak birçok ülkede Ermeni hareketleri birbiri peşine sıralanmıştır. “Tehcir”, “Katliamı Anma toplantısı”, “Ermeni Cumhuriyetinin Kuruluş Yıl Dönümü”, “Parçalanma Yıl Dönümü” gibi nedenlerle diğer radikal örgütlerin yardım ve iş birliğiyle Ermeni sorunu çıkarma çabasına giriştikleri ve bu eylemleri Ermeni terörü izlediği yönünde fikirler yaygınlaşmıştır.62 Bu eylemler eylemcilerin yaşadıkları devletlerde siyasi destek de bulmuştur. Vatandaşların belki de yüzde yüze yakınının dünya haritasında Türkiye'nin yerini daha göstermeyeceği Uruguay; 1967 yılında “Latin Amerika Parlamentolar Kongresine” Ermeni sorununun Birleşmiş Milletler Teşkilatına götürülmesi ve sunulması yönünde önerge verilmiştir.63 61 Uras. E, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s. 20. Uras, a. g. e, s.29 63 Uras, a. g. e, s.108. 62 28 Özellikle ABD ve Fransa'da da güncelliğini koruyan “Ermeni Soy Kırımı Tasarıları” çağdaş demokrasilerdeki en zayıf yanı-yeniden seçilebilme kaygısınıkullanmaktadır. ABD gibi büyük nüfusa sahip bir ülkede başkan, birkaç yüz oy farkla belirlenebilmekte iken seçim bölgesinde Ermeni nüfus bulunan valinin ya da senatörün aksi karar almasını beklemek zordur. Nitekim, son başkanlık seçimleriyle Florida'daki on sekiz bin Ermeni oyun, Ermeni tezi lehinde açıklamalar yapan George Bush’un başkan seçilmesinde etken olduğu yönünde Florida’daki bazı Ermeni temsilcilerinin açıklamaları basında yer almıştır.64 Türkiye'ye düşman ve Türkiye'nin parçalanmasını amaçlayan odakların arasında iş birliği ilişkiler bulunduğunu düşünen çevreler oldukça yaygındır. Bu çevreler, Ermeni hareketleri, Helenizm, Arabizm ve Kürtçülük hareketleriyle karşılıklı destek içinde Türkiye'yi zayıflatmayı ve Türk topraklarını parçalamayı hedeflediği üzerinde durmaktadırlar. Üzerinde durulan konu, Yunanistan açısından da bilinen nedenlerden dolayı Türkiye'nin zayıflatılması gerekliliği ve bunun için Ermeni sorunu ve Kürtçülük sorununun sürekli olarak desteklenmesi inancının varlığı olarak ele alınır. Batıda Türklere karşı eskiden beri var olan ön yargılı tutumu kullanmanın yanı sıra, yaşama organlarında yer alan dinsel bakış açısına sahip kitleyi; gerçek sorunun Hıristiyan-Müslüman çekişmesi olduğuna inandırarak etkilemeye çalışan Ermenilerin amacı nedir? Yapılan çalışmalar neticesinde birçok ülke parlamentosunda ve hattâ Avrupa Parlamentosu’nda gündeme alınan Ermeni tasarısı yönündeki kararlar neyin habercisidir? Bu güne kadar gelen Ermeni hareketleri hemen hemen hiç değişmeyen enstrümanları kullanmıştır. Bunlar; Türk ve Türkiye düşmanlığını yaymak. Orta Doğu ve Anadolu'da çıkarları bulunan devletlerin desteğini sağlamak. Türkiye ile ilgili en küçük anlaşmazlığı olan devletlerle ortak hareket içine girmek. 64 Milliyet, 12 Kasım 2000. 29 Sorunu ulusal parlamentolar ile uluslar arası platformlarda gündeme getirmektir.65. Türkiye’nin sürekli olarak Ermenileri yok ettikleri iddiası sürüp gitmektedir. Türkiye’de son yıllarda yapılan çalışmalar dahi göz önüne alınmak istenmemektedir. Ermenistan ve temsilcileri sürekli olarak Soykırım sözünü yinelemekte ısrar etmektedirler.66 Bu kararlara dayanarak Osmanlı'nın devamı olarak gösterilen Türkiye Cumhuriyeti'nden "tazminat" talebinde bulunmak ve bununla ilgili uluslar arası kamuoyu oluşturmak. Uygun bir fırsat bekleyerek "toprak" talebinde bulunmaktır.67 Türkiye’den taleplerini elde etmeye çalışan ancak bunda muvaffak olamayan Ermeni terör hareketleri, özellikle yurt dışındaki Türk diplomatlarına yönelmiştir. Ermeniler nihai anlamda Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası örgütlerle yaşadıkları ülkelerin parlamentolarından “24 Nisan”ı katliâm günü ilân etmesi için diplomatik adımlar attıkları ifade edilebilir. Bu teşebbüslerden biri, 1973-1974 yıllarında Birleşmiş Milletlerin bir raporunun 30. paragrafında “1915 Ermeni katliâmlarının XX. yüzyılın ilk katliâmı olarak” ilân edilmesi şeklinde yapılmıştır. Türkiye’nin ve birçok devletin böyle bir karara karşı çıkışları ve kararın kabul edilmemesi karşısında ise, başta Massachuset’teki Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Müdürü ve Armenian Review Redaktörü Gerard Libaridian olmak üzere birçok Ermeni yazarı ve doğal ASALA lideri Agop Agopian, bu tür “ılımlı, diplomatik teşebbüslerin başarı sağlamayacağını, zaten muvaffak da olmadığının görüldüğünü ve Türklerden ve dünyadan bir şeyler koparmak için terörün şart olduğunu” ifade etmişlerdir.68 65 Uras, a. g. e. s.130. Arıkan. Z, Cumhuriyet,3 Ekim 2004. 67 Yıldırım. H, Ermeni Đddiaları ve Gerçekler, s.48. 68 Gunter, M. “Aspect Contemporains du Terrorisme Arménien”, Le Terrorisme International a.g.e.,s. 118-119. 66 30 Benzer karar arayışları Belçika, Fransa parlamentolarında da denenmişse de, sonuç vermemiştir. Fakat konu, daha çok Amerikan Kongresi’ni işgal etmiştir. Ermenilerin yaklaşık 600 bin nüfusunun Amerika’da yaşaması, buradaki lobi faaliyetlerinin güçlü olması ve başta Rum lobisi olmak üzere diğer lobilerden yardım alması sayesinde bir dizi karar tasarısı denemesi görülmüştür:69 24 Nisan 1984’teki Ermeni iddialarını içeren dört karar tasarısından, 247 sayılı olanı “24 Nisan 1984’ün insanın insana zulmü günü” olarak ilân edilmesini, bu günün bütün katliâma uğramış olan insanlarca ve özellikle de 1915-1923 yılları arasında katledilmiş olan 1.5 milyon Ermeni'ye “atfetmeyi” istemiştir. Amerikan Temsilciler Meclisi’nde 118 kişinin imzasını alan bu karar tasarısı, gerekli 218 imzayı sağlayamamıştır. Temsilciler Meclisinin 171. ve Senatonun 124. sayılı karar tasarıları, Ermeni katliâmının Türk Hükümetince yapılmış olduğunu, bu tarihi gerçeğin “Amerika Birleşik Devletleri’nce de kabullenmesinin gerektiğini” gündeme getirmişlerse de, Meclis’te 99, Senato’da da 22 imzadan fazlasını toplayamamıştır. 70 Bir değişik tasarı, Washington’da bir “Katliâm Müzesi” (Holocouste Museum) yapımı sırasında masaya getirilmiştir. Müzenin daha çok Đkinci Dünya Savaşı sırasındaki Yahudi katliâmının anısına açılması planlanmışsa da, Ermeni lobisinin ve destekçilerinin gayretleriyle Hazırlık Konseyinin 1981 Nisanında oy birliğiyle aldığı bir kararla, müzenin bir kısmında da “Ermeni katliâmı”nın sergilenmesi kabul edilmiştir. Müzenin açılışı 1986 için planlanmışsa da, ancak bundan birkaç yıl sonra açılabilmiştir.71 Amerikan Kongresine yine Ermeniler tarafından 212 sayılı karar tasarısı 24 Nisan 1990’da sunulmuş ve Senatör Robert Dole ve arkadaşlarınca desteklenmiştir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin yoğun çalışmaları, başta üniversite senatoları, siyasi partiler, dernekler, ticari, sosyal kuruluşlar, birçok Türk ve Türkiye’deki Ermeni asıllı vatandaşların yoğun çalışmaları mektup, telgraf kampanyaları, Amerika’daki yeni Türk lobisinin faaliyetleri ve Cumhuriyetçi Senatör Robert Byrd ve 51 senatör arkadaşının teşebbüsleri üzerine, Ermeniler ve destekçileri geri adım atmak zorunda 69 Gunter, a.g. e. ,s.120 Gunter, a.g. e. ,s.150 71 Gunter, a.g.e. s. 151–152. 70 31 kalmışlardır. Konu son günlerde önce Amerika Birleşik Devletleri'nde Temsilciler Meclisine getirilmiş, fakat yönetimin baskısı ile soy kırımı kararının çıkartılması engellenmiştir. Bu karar tasarısında, soy kırımı iddialarının “1915-1923” arasında yapıldığı belirtilerek Türk Kurtuluş Savaşı da dahil edildiği bildirilmiştir.72 Ardından, 7 Ekim 2000 tarihinde Fransız Parlamentosuna taşınan benzer bir tasarı, bütün müdahalelere rağmen engellenememiş ve Fransız Cumhurbaşkanı tarafından da imzalanarak yürürlüğe girmiştir. Bu ülkelerin dışında, benzer karar alan veya karar tasarısı parlamentolarının gündemine getirilen ülkeler şunlardır: Arjantin, Uruguay, Rusya, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Belçika, Đtalya, Kıbrıs Rum Yönetimi, Đsviçre ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi.73 Bütün bu siyasal kararların ve çabaların arkasında çok farklı amaçlar bulunduğu kuşkusuzdur. Hukuki bakımdan bağlayıcılığı olmayan bu kararların, uluslar arası camiada etkili olduğu görülmektedir. Đçinde bulunulan süreç hukuki bir süreç olmaktan çok, siyasal bir süreç ve Türkiye’ye karşı oynanan bir oyun olarak değerlendiren fikirler mevcuttur. Gerçekten, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, batı tarafından politik baskı altına alınarak etkilenmek, denetlenmek, sınanmak, kuşatılmak ve sınırlanmak (containment) istenmektedir. Oynanan dış politika oyunudur. Mahkemeler ve parlamentolar eliyle tarih yazılması, yanlış bir yol ve yöntemdir. Asıl amaç, Türkiye’nin soy kırımı iddiasını kabul etmesini, buna bağlı olarak da tazminat ödemesini ve hattâ toprak talebinde bulunulmasını sağlamak olarak görülmektedir.74 Bu nedenle, böyle tasarılara karşı, Türkiye'nin daha etkin bir mücadele sürecine girmesi gerekmektedir. 72 ABD Temsilciler Meclisine sunulan bu tasarı ve bunu engellemek üzere, Başkan Clinton’ın Meclise gönderdiği 19 Ekim 2000 tarihli mektubun tam metni için bakınız: Tarihten Güncelliğe Ermeni Sorunu, TahlillerBelgeler-Kararlar, Kaynak Yayınları, Đstanbul, 2001, s. 225-234. 73 Tacar, P. “Ermenilere Soy kırımı Yapıldığı Savının Hukuksal ve Ahlaki Açılardan Đncelenmesi”, Türk Parlamenterler Birliği tarafından düzenlenen Tarihte Türk-Ermeni Đlişkileri Sempozyumu (Ankara, 13-14 Nisan 2001)’na sunulan bildiri metni s. 3, not: 3. 74 Çaycı, S. “Hukuksal Açıdan Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni Ayaklanmaları ve Alınan Önlemler”, Silahlı Kuvvetler Dergisi Sayı: 369 (Temmuz 2001), s. 36–37. 32 2.2. TÜRKĐYE - ERMENĐSTAN ĐLĐŞKĐLERĐ Ermenilerin tarihlerinde en büyük zulmü Türklerden değil Bizans'tan gördükleri bizzat Ermeni tarihçilerce ifade edilmektedir. Bizanslılar Ortodoksluğu resmi din yaptıktan sonra hem Katoliklerle, hem diğer mezheplerle çalışmaya girişmiştir. Ermeniler bu dönemde büyük baskı altında kalmışlar. Hattâ Bizans döneminde kolay kolay Đstanbul'a bezirgan olarak dahi girmemişlerdir. Fakat Đstanbul'un fethinden sonra bu durum ortadan kalktığı gibi, Rumlardan alınan iki büyük kilise de (Surp Kavork ve Surp Hireşdagabet) Ermenilere verilmiştir. Daha önce dayanaktan yakın olduğu belirtilmiş olan soy kırımı iddiasını tarihi bir zemine oturmak isteyen Ermeni propagandası sadece 1915’te değil tarih boyunca Türklerin Ermenilere kötü muamele ettiğini empoze etmeye çalışmaktadır. Aksi takdirde 800 yıl Ermenilerle birlikte yaşayan Türklerin durup dururken nasıl olup da Ermenileri yok etmeye karar verdiğini açıklamak güç olacaktır.75 1. Dünya Savaşı sonunda yenenlerin yenilenlere imzalattığı çok ağır hükümler içeren antlaşmalar Avrupa'da kin ve öfkeyi artırmış, gerilimi sürekli hale getirmiştir. Bir antlaşmada var olması gereken iki taraflılık ve karşılıklı irade uyuşması anlayışının tersine cebir, tehdit ile dikte ettirilen ve adına da “barış” denilen bu antlaşmalar 2. Dünya Savaşı’nın sebebi olmuştur. Ermeniler, bir savaş gemisinde Osmanlı Devleti'nin temsilcisine imzalatılan ve hiçbir zaman yürürlüğe girmeyen Sevr belgesinde yer alan büyük Ermenistan'ın hayalini kurmakta ve halen Türkiye sınırlarında kalmış olan toprakları "Batı Ermenistan" olarak nitelemektedir. Daha önce belirttiğimiz Ermeni hedefleri Ermenistan Cumhuriyetinin anayasal metinlerinde de yer almaktadır. 23 Ağustos 1990 tarihli Bağımsızlık Bildirisinin 12. maddesinde “Ermenistan Cumhuriyeti, 1915’te Osmanlı Türkiye’si ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen soy kırımının uluslararası alanda kabulünün sağlanması yönündeki çabaları destekleyecektir” denilmektedir. Đlham kaynağı Sevr Antlaşması olan bu ibarenin, 75 Đlhan, A.,Cumhuriyet, 8 Aralık 2000. 33 Ermenistan Anayasası’na da üstü örtülü olarak girmiş olması enteresandır. Nitekim 1995 tarihli Anayasasında “Bağımsızlık bildirisindeki ulusal hedeflere bağlı kalınacağı” hüküm altına alınmıştır ifadesi yer almaktadır.76 21 Eylül 1991’de Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanması sonrasında Türkiye, 16 Aralık 1991 tarihinde Ermenistan'ın bağımsızlığını tanımış ve bağımsızlığının ardından ekonomik güçlüklerle karşılaşan Ermenistan'a insani yardımda bulunmuştur. Ayrıca Türkiye toprakları üzerinden Ermenistan'a insani yardım malzemesi göndermek isteyen devlet ve uluslar-üstü aktörlere de olanak sağlamıştı.77 Uluslararası platformda gündeme getirilen Ermeni iddialarının Ermenistan Cumhuriyeti’nce nispeten sessizlik içinde izlenmesinin ekonomik, askeri ve siyasi yetersizliklerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Mahkum bir coğrafya, zengin olmayan kaynaklar, düşük ticaret hacmi ve Türkiye tarafından Karabağ meselesi nedeniyle uygulanmakta olan ambargo, Türkiye ile ilişkilerini yumuşatma amaçlı olduğunu düşünen çevreler mevcuttur. Ermeni hareketinin hedeflerinin gerçekleştirilmesinin uzun vadeye bağlı oluşu da Ermenistan’ı yumuşamaya zorlayan bir başka etken olarak görülmektedir. 2.3. SORUNU ULUSLAR ARASI HUKUKĐ BĐR MESELE HALĐNE GETĐRME ÇABALARI Ermeni propagandasının son yıllarda üzerinde yoğunlaştığı alan, yakın geçmişte siyasallaştırılan “Ermeni Soy kırımı” konusunun hukukileştirilmesi çabasıdır. Diaspora başta olmak üzere Ermeni propaganda merkezleri, son günlerde konuyu “devletler hukuku suçları” çerçevesinde ele alarak ve birtakım uluslar arası hukuk metinlerini ön plana çıkartarak Türkiye’yi bu bakımdan mahkum ettirmeye çabalamaktadırlar. Hattâ, mesele Yahudilere yönelik Nazi katliamları ile aynı kefeye konulmaktadır. Aşağıda değerlendireceğimiz 1948 tarihli sözleşme, hiç görülmedik biçimde 1915 yılına, yani geriye işletilmeye çalışıldığı görülmektedir. 78 76 Çaycı, S. , a.g. m. , s. 39. Simsir, B. N. ,Ermeni Meselesi 1774-2005, s.393 78 Toklu, V. Uluslararası Đlişkiler, Ankara, 1996, s.3 77 34 9. 12. 1948 tarihli Soy Kırımı (Jenosit) Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi ile “soy kırımının” (Jenosit) uluslar arası hukuk açısından cezalandırılabilirliği sağlanmıştır. Soy kırımı suçunun belirleyici ögesi, ulus, din, soy, ya da ırk özellikleri üzerine oluşan bir grubun yok edilmesidir. Sözleşme bu yok etme eylemini; • Grup üyelerinin öldürülmesi, • Grup üyelerinin fiziksel ya da ruhsal sağlıklarına ağır zararlar verilmesi, • Grup üyelerinin fizik varlıklarının ortadan kaldırılmasına neden olacak koşullar altına konması, • Grupta doğumlara engel olacak önlemlerin alınması, • Bir grubun çocuklarının zorla bir başka gruba nakledilmesi şeklinde saymıştır.79 Sayılan bu eylemler soy kırım suçunun maddi unsurunu oluşturur. Yani soy kırımı suçunun işlenebilmesi bu eylemlerden birinin ya da bir kaçının gerçekleştirilmesi durumunda iddia olunabilir. Ancak ceza hukuku teorisi sorumluluk için söz konusu eylemlerin gerçekleştirilmiş olmasının yanında, fail ile fiil arasında psişik bir bağın da bulunmasını gerekli kılar. Bu bağ suçun özü olup manevi unsurunu oluşturduğu düşünülebilir.80 Ceza Kanunu'nun 76. ve 77. maddelerinde soykırım ve insanlığa karsı diğer suçlar başlığı altında statünün kapsamına giren iki suç iç hukuka girmiştir. Madde 76 da kastın özel hali ele alınmıştır “yok etme kastıyla ifadesiyle” Ayrıca 78. madde de bu suçların örgütlü halde islenmesi de cezanın ağırlaştırılacağı düzenlenmiştir. Madde 78 de bu suçun sayısınca içtima hükümleri ele alınmaktadır.81 79 Toklu, a.g.e. , s.4–4. Toklu, a.g. e. s.4 81 Turhan. F ,www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/101.doc “Yeni Türk Ceza Kanununda Uluslararası suçlar”, 05/01/2006, http:// www. avrupa hukuku . com/2005/01/uluslararası-ceza mahkemesikapsamındaki.html, 19/12/2005 80 35 Bir suçun manevi unsuru kasıt ya da ihmal olabilir. Soy kırımı suçunun, sayılan eylemlerin etnik bir grubu ortadan kaldırmaya yönelmiş olması nedeniyle ancak özel kasıt ile işlenmesi mümkündür. Doğası gereği soy kırımı suçunun genel kasıt ya da ihmal ile işlenmesi düşünülemez. 82 Şayet özel kasıt olarak ifade ettiğimiz, bir etnik grubun ortadan kaldırılması kastı ile eylemler gerçekleştirilmemiş ise bu durumda "soy kırım"dan (Genocide) değil mesela "öldürme" (Homicide)’den bahsedilebilir. Eylemlere tâbi tutulan insan sayısının az ya da fazla oluşu soy kırımı suçunun varlığını etkilemez. Önemli olan eylemlerin hangi amaçla gerçekleştirildiğidir.83 Türkler ve Ermeniler dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir toplumda görülmeyecek ölçüde iç içe yaşamışlardır. 8 asırlık bu zaman diliminde din, dil ve kültür farklılıklarına rağmen barış içinde yaşamayı başardılar. Bu yaşantı belirli bir kültür aktarımına da neden oldu. Bugün Türkiye dışında yaşayan Ermenilerin dahi isimlerinde Türkçe ekler bulunması bunun sonucu olarak görülmektedir. Fransız ihtilalinden sonra, patlayan ulusal akımlar 19 ncu yüzyılda Osmanlı Đmparatorluğu dahilinde bulunan çeşitli ulusların bağımsızlığı ile sonuçlandı. Ermeniler özel durumları nedeniyle bağımsızlıklarını gerçekleştiremediler. Anadolu’nun her tarafından Türklerle iç içe yaşayabilir oluşları, herhangi bir bölgede çoğunluk sağlayamamalarına neden oldu. Belirli yerlerde tedhiş eylemlerini giriştiler ancak Ermeni yurdu denilebilecek bir bölgenin olmayışı bu bölgesel isyanları genel bir bağımsızlık mücadelesine dönüştüremedi.84 Öldürme eylemlerinin ve ölümlerin soy kırımı olarak nitelenmesi Türk tarafınca rahatsızlık uyandırmıştır. Çünkü soy kırım kastı bulunmadığını, Ermenilere karşı öldürme eylemlerine girişenler gasp amacı ile hareket eden eşkıyalar ile Ermeni saldırılarına maruz kalmış kişilerin kin gütme saikiyle hareket eden yakınları olduğunu belirtmektedirler. Türklere göre, ölümler bir devlet politikası olarak değil, bireysel ve kontrol edilmeyen kişilerce gerçekleştirilmiştir ve bu kişiler daha sonra 82 Toklu, a.g.e, s..5 Toklu, a.g.e. ,s.6 84 Soysal, M. Terrorist Attack At Orly, Ankara, 1985, s. 7. 83 36 yargılanmış ve cezalandırılmıştır. Ölenlerden geriye kalan çocukların Müslüman ailelerce sahiplenilmesi ise aslında 800 yıllık Türk-Ermeni dayanışmasının doğal sonucu olarak görülmektedir.85 Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni ayaklanmaları ve Osmanlı yönetiminin aldığı karşı tedbirler incelenirken, Osmanlı Devleti’nin bir dünya savaşının içinde olduğu, seferberlik ilan edildiği; Ermeni unsurların, casusluk, silahlı ayaklanma, Türk-Müslüman halkı kıtal, işgal ordularıyla iş birliği suretiyle milli müdafaaya hıyanet fiillerini işlediği; Osmanlı Devleti’nin, başta devletin bekası olmak üzere, devletler hukukuna ve hayati ulusal güvenlik ihtiyaçlarına uygun, gerekli ve ölçülü tedbirleri aldığı ve uygulamaya çalıştığı savunulmaktadır.86 Zorunlu göç esnasında, Ermenilerin zaman zaman gasp ve soygun gibi eylemlere maruz kaldıkları yukarıda anlatılmıştı. Mahalli Türk-Müslüman halk, eşkıya ve zaman zaman da bir kısım askerlerce, ayaklanmacı Ermenilere olduğu kadar, tehcire tâbi olan Ermenilere de (duygusal veya başka insani nedenlerle) saldırılar, çok sayıda (56.000 civarında) öldürme fiilinin işlendiği de inkar edilmemektedir. Önemli olan, bunların soy kırımı amacına yönelik değil, kendiliğinden oluşan ve gelişen insani tepkiler olduğunun görülebilmesidir. Bu çerçevede mahalli Türk-Müslüman halk, adeta Ermeniler tarafından kendilerine yapılanlara aynı şekilde mukabelede bulunmuştur. Bu nokta, eylemlerin zararla karşılık (reprisal) sayılarak mazur görülmesi yahut “onlar da yaptı” (tu quoque) mazeretine sığınılması bakımından önem taşımamakla birlikte, soy kırımı kastı bulunmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Osmanlı Devleti yaptığı işlemi sınır dışı etme (deportatiton-expulsion) mahiyetinde değil, Ülke içi nakil olarak belirtmektedir. (displacement). Devletin bekası ve ülke bütünlüğü gibi hayati önemdeki ulusal güvenlik ihtiyaçları bu önlemlerin zaruret halini aldığı bildirilmiştir.87 Bütün bunların yanında, birçok Ermeni’nin Osmanlı Devleti’nin çeşitli organlarında çalıştığı ve Cumhuriyet döneminde Türklerle Ermeniler arasındaki 85 Soysal, a. g. e. , s. 21. Soysal, a. g. e. , s.22. 87 Çaycı, a.g.e. , s. 30-31. 86 37 toplumsal yaşantı paylaşımı ve uyumlu ilişkilerin de soykırımı yalanladığı ileri sürülmektedir. 1970’li yıllarda ise, Türkiye ideolojik ve bölücü terör eylemleri ile karşı karşıya kalırken ve ASALA tarafından Türkiye’ye yönelik ciddi bir terör hareketi yürütülürken, Türkiye’deki Gayrimüslim azınlıklardan biri olan Ermeni toplumunun bu eylemlere karşı sessiz kaldığı savunulmaktadır. 2.4. GÜNCEL BOYUTUYLA ERMENĐ SORUNU Günümüzde Ermenistan-Türkiye ilişkilerini etkileyen temel faktörler, soykırım iddiaları, Ermeni diasporası, Karabağ sorunu ve güvenlik sorunudur.88 Sevr Antlaşması'nın öngördüğü ve günümüz Ermenistan'ından başka Doğu Anadolu topraklarının büyük bir kısmını da içermesi plânlanan büyük Ermenistan kurulamamıştır. Bunun başlıca nedeni Türk Milli Mücadelesinin Sevr'i uygulanamaz hale getirmesidir. Diğer yandan Ermeniler giriştikleri savaşta Kazım Karabekir komutasındaki Türk güçlerine yenilerek 1920 yılı sonunda Gümrü Antlaşması'nı imzalamışlar ve Sevr'i geçersiz saymış ve iki ülke arasındaki yaklaşık bugünkü sınırları kabul etmişlerdir. Ermenistan kısa süre sonra Sovyetler Birliği tarafından ilhak edilmiş ve bağımsız bir devlet olarak ortadan kalkmıştır. Yeni Türk Devleti'nin uluslar arası yükümlülüklerini saptayan Lozan'da Ermenistan ve Ermenilere dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bu durum Ermeni sorununu hukuken ortadan kaldırmıştır olarak düşünülebilir.89 Lozan Antlaşması'nı izleyen yaklaşık 20 yıl, Ermenilerden ve Ermenistan'dan pek söz edilmemiştir. Đkinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkmanın yarattığı hırsla Rus Đmparatorluğu sınırlarını yeniden elde etmeyi amaçlayan Sovyetler Birliği, bir yandan Doğu Avrupa'da uydu komünist rejimler kurmayı sürdürürken diğer yandan Türkiye'den Boğazlarının kontrolünü ve Doğu Anadolu'da da Kars ve Ardahan'ın kendisine bağlanmasını istemiş ve bu talebi Ermenistan ve Gürcistan adına yapmıştır. Aynı zamanda çeşitli ülkelerde bulanan Ermenilerin Sovyet Ermenistan'ına gelip yerleşmesi için de bir kampanya açılmıştır. Bu kampanyayla, Ermenistan nüfusunun 88 Bal, Đ. “Türkiye –Ermenistan ilişkileri”, Dünden bugüne Türk-Ermeni ilişkileri, Ankara, Haziran 2003, s. 608. 89 Lütem,Ö. E. , Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu, http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html 38 yetersizliği dikkate alınarak, Türkiye'den Kars ve Ardahan alındığı taktirde, buraya yerleştirilecek Ermenilerin bulunması öngörülmüştür. Sovyet talepleri, o zamana kadar bir tür tarafsızlık politikası izlemiş bulunan Türkiye'yi Batı Bloku ile işbirliğine götürmüş ve Kore Savaşına katılan Türkiye 1952 yılı Şubat ayında NATO'ya girmiştir. Hatalarının farkına varan Sovyetler, Stalin'in 1953 Martında ölümünün ardından Türkiye'ye bir nota vererek Boğazlar üzerindeki iddialarından ve Ermenistan ve Gürcistan adına ileri sürdüğü taleplerinden vazgeçtiklerini bildirmişler. Türkiye'nin batının yanında yer almış olmasını değiştirememişlerdir. 90 Böylece Sovyetlerin, Türkiye üzerinde baskı kurmak amacıyla Ermeni sorununu yeniden gündeme getirme gayretleri bir sonuç vermemiş ancak Ermenistan'da, Sovyetlerin izin verdiği ölçüde, milliyetçilik akımlarının zaman içinde yeniden güçlenmesine neden olmuştur. Bu akımlar sayesinde Erivan’da bir Ermeni soy kırımı anıtı inşa edilmiş ve anıt 1967 yılında büyük bir törenle açılmıştır. Ermeni şovenizminin hâlâ mevcut olduğunu gösteren bu olay Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunda o zamana kadar pek görülmeyen Türkiye ve Türkler karşıtı duyguların güçlenmesine yol açmıştır. Yahudi Holokostu'ndan esinlenerek ve Federal Almanya'nın bu olayda zarar görenlere büyük tazminat ödediği de dikkate alınarak 1915 sevk ve iskanını bir soy kırım olduğu ileri sürülmeye ve Türkiye de bu hayali olayın faili olarak suçlanmaya başlamıştır. Bu yolda hayli yoğun propaganda yapılmışsa da o yıllarda bunların kamuoyunda kayda değer etkisi görülmemiştir. Ermenilerin bu faaliyetler için yaptıkları harcamaların kaynağı bağışlardır. Soy kırım iddialarının güçlendirdiği milliyetçilik, Ermeniler arasında esasen yaygın olan bağış geleneğini daha da arttırmıştır. Günümüzde varlıklı Ermeniler için bağışta bulunmak bir millî görev olarak kabul edilmiştir.91 SSCB’nin dağılmasından sonra, 23 Eylül 1991’de bağımsızlığını ilan eden bugünkü Ermenistan’ın önemli devlet belgelerine bakıldığında Türkiye 90 Lütem, Ö. E , a. g. m. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 39.html 91 Lütem, Ö. E ,a. g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html 39 Cumhuriyetinin toprak bütünlüğüne yönelik tarihi gizli emellerin açıklık kazandığı görülmektedir.92 Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun siyasi faaliyetlerine gelince, propaganda faaliyetlerin asılsız Ermeni soy kırımını kamuoyuna duyurma amaçlamasına karşın siyasî faaliyetlerin birinci amacı bu iddiayı bazı ülkelerin yerel veya millî meclislerine kabul ettirmektir. Ermeniler kayda değer bir azınlık oluşturdukları ülkelerde oylarını bölmeyerek azımsanmayacak bir siyasî nüfuz sahibi olmuşlar ve bunu soy kırım iddialarını o ülkelere kabul ettirmek için kullanmışlardır. Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun soy kırım kadar önem verdiği bir diğer konu, bulundukları ülkenin Ermenistan'a yardım yapmasıdır. Bu husus özellikle ABD için önemlidir. Ermenistan, Rusya ile gayet yakın ilişkiler yürütmesine ve Güney Kafkaslarda Rus çıkarlarının korunmasına hizmet etmesine rağmen ABD'den, sanki bu ülkenin yakın bir müttefikiymiş gibi, büyük yardım sağlamış bulunmaktadır. ABD'nin 2001 yılına kadar Ermenistan'a doğrudan yaptığı yardımların toplamı 1,4 milyar dolara varmaktadır ki bu Ermenistan'ın yılda 2 milyar civarında olan millî gelirinin %7'sine tekabül etmektedir. Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu kuruluşlarının Ermenistan'a yaptığı yardımların da bunun dışında olduğu belirtilmektedir.93 Bu durum özellikle ABD'de görülmektedir. Örneğin, Ermeni saldırıları sonucunda Azerbaycan topraklarının % 20'sini kaybetmiş ve bir milyon kadar Azeri de kaçkın (mülteci) durumuna düşmüş iken ABD'nin Azerbaycan'a yapacağı yardımlar Ermeni lobisi tarafından 1993 yılında yardım mevzuatına getirilen bir değişiklikle önlendiği görüşü hâkim iken, Amerikan hükümetinin ısrarlı girişimleri sonucunda bu hükmün uygulaması, 2002'den itibaren birer yıllık sürelere bağlı olmak kaydıyla, durdurulabilmiştir. Türkiye'ye gelince, Türkiye ve Türkleri soy kırımla suçlamak amacıyla Kongre'den bir karar çıkartmak için harcanan büyük çabaların dışında, Bakû-Ceyhan petrol boru hattının inşa edilmesini engellenmeye 92 93 www.onuroymen.com/docs/ONUR%20ÖYMEN%204%5B1%5D.doc –, 02/03/2006. Lütem, Ö. E ,a.g.m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html 40 çalışılması ve ABD tarafından Türkiye'ye tanınmak istenen bazı ticaret kolaylıklarına karşı çıkılması örnek olarak gösterilebilir.94 Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun gelecekte Türkiye'ye karşı neler yapabileceklerine gelince esas itibariyle şimdiki faaliyet ve girişimlerini sürdüreceklerini düşünmek yanlış olmayacaktır. Soy kırım iddiaları Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunda Ermeni bilincini yaşatabilmek için bir araç olarak kullanılmıştır. Bu toplumdaki Ermeni kiliseleri cemaatlerinde, siyasi partileri ve dernekleri ise üyelerinde bir Ermeni bilinci var olduğu taktirde kendi varlıklarını sürdürebileceklerinden bu kuruluşların soy kırım iddiasından vazgeçmeleri, kendi çıkarları bakımından, mümkün görülmemektedir. Diğer yandan, yukarıda değindiğimiz gibi, "Ermeni Soy Kırımı Endüstrisi" için çalışan Ermeni ve Ermeni olmayan çok sayıdaki kişi de soy kırım iddialarından kazanç sağlamaktadır. Son olarak Ermeniler Türkiye aleyhinde bazı sonuçlar doğurabileceği ümidiyle de soy kırım iddialarına önem vermektedirler. Amerika'da Ermeni Milli Komitesi Başkam Ken Hachikian bu hususla ilgili, "Türkiye'nin soy kırımını tanıması bu ülkeyi Ermenilere karşı soy kırımı yapan ve bunu uzun zamandan beri inkar eden bir ülke olarak tanımayacak. Türkiye'nin Ermenistan'a karşı hareket alanını sınırlayacak ve tazminat ödenmesine ve diğer uygun cezalara kapıyı açacaktır."demektedir.95 Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine aday olması Ermenilere bu üyeliği Türkiye'nin asılsız soy kırımının tanınması koşuluna bağlama fikrini vermiştir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerden Fransa, Yunanistan ve Belçika bu asılsız soy kırımı tanımıştır. Halen Ermenilerin Almanya, Đngiltere, Hollanda ve Đsveç'e öncelik verdikleri ancak henüz başarılı olamadıkları görülmektedir. Türkiye’nin adaylığı olumlu sonuçlanmadığı sürece Ermenilerin bu ülkeler ve asılsız soy kırımını tanımamış diğer Avrupa Birliği üyesi ülkeler nezdinde girişimlerini sürdürmeleri beklenmelidir. Ancak Türkiye’nin Fransa'ya gösterdiği tepkiler, Fransa'yı takip etmesi muhtemel bazı ülkeleri uyarmıştır. Buna mukabil Türkiye'nin Avrupa Birliğine üye olmak için son derece istekli davranması bazı ülkelerde Türkiye’nin bu 94 95 Lütem, Ö. E ,a. g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html Lütem, Ö. E ,a. g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html 41 üyelik uğruna Ermeni sorununda taviz vereceği gibi düşüncelere yol açmış olması olasılığı vardır. 96 Ermenileri bu konuda cesaretlendiren Avrupa Parlamentosunun 1987 yılında aldığı bir karardır. Bu kararda Avrupa Parlamentosu 1915 olaylarını soy kırım olarak kabul etmekte ve Türkiye soy kırımı tanımadığı taktirde Avrupa Birliği üyeliğine alınmayacağı belirtilmektedir. Bu karar 1987 yılında Türkiye'nin tam üyelik için başvurması üzerine alınmış, üyelik başvurusu bir sonuca bağlanmayınca da gündemden düşmüştür. Türkiye'ni 1999 yılında adaylığının kabul edilmesinden sonra Ermeni soy kırımının tanınması konusu gündeme gelmiş ve Avrupa Parlamentosu 2000 yılı Kasım ayında Türkiye'nin adaylığı ile ilgili ilerleme raporu hakkındaki kararında asılsız soy kırımı tanıması için Türk Hükümetine ve Türkiye Millet Meclisine çağrıda bulunmuştur. 2001 yılı ilerleme raporunda bu konu yok iken 2002 yılı ayı sonunda kabul edilen Güney Kafkasya Raporu ile ilgili Karar, 1987 yılı kararına atıfta bulunmakla, Türkiye’nin adaylığı ile asılsız soy kırım arasında tekrar bağ kurulmuştur. Ermenilerin Avrupa Parlamentosundan her fırsatta bu konuda bir karar çıkartmaya veya eski kararları teyit ettirmeye çalışacakları ve Türkiye'nin adaylık statüsü devam ettiği sürece bu yoldaki faaliyetlerinin devam edeceği görülmektedir.97 Bu konuda bilinmesinde yarar olan başka bir husus da Avrupa Parlamentosunun bu tür kararlarının tavsiye mahiyetinde olduğu ve o nedenle de ne Avrupa Birliği üyesi ülkeler hükümetlerini ne de Türkiye'yi bağladığı, buna karşın Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturulmasına yardım ettiğidir. Ancak, Türkiye Avrupa Birliğine üye olursa bu konudaki antlaşma tasdik için Avrupa Parlamentosuna gelecektir. Parlamento önceki kararlarını dikkate alarak tasdikten önce Türkiye'nin asılsız Ermeni soy kırımını tanımasını istemesi olasılığı vardır. O sırada herhangi bir nedenle Türkiye'nin üyeliğine ihtiyaç duyuluyorsa Parlamentonun bu konuya hiç değinmeden tasdik işlemini yapması da mümkündür. Türkiye'nin tam üyeliğinin kısa vadede gerçekleşmesine pek olanak görülmediğinden yukarıda değindiğimiz durum 96 97 Lütem, Ö. E , a.g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html Lütem, a.g. m . , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html 42 güncel değildir. Ancak Ermeni sorununun Avrupa Parlamento bağlantısı hatırda tutulmalıdır.98 Bununla beraber açıklanan belgelerden Ermeni tehcirinin soykırım olmadığı aşikardır ve tezlerini ispatlamak için Ermenilerce sahte belgeler bile üretildiğinden bahsedilmiştir.99 Sonuç olarak Osmanlı Đmparatorluğunun yıkılması ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla hukuken ve fiilen ortadan kalkmış olan Ermeni sorununun, bundan yaklaşık 30 yıl önce tekrar canlandığı ve zaman zaman Türkiye için bir endişe kaynağı olabilecek boyutlara ulaştığı görülmektedir. Ermeni sorununun kaynağında 1915 sevk ve iskânının aslında bir soy kırım iddiası olduğu yatmaktadır. Türkiye ve Türklerin insanlığa karşı işlenmiş en büyük suç olan soy kırım ile itham edilmesi ciddî bir imaj bozulmasına yol açmaktadır. Oysa, teknik ilerlemeler sonucunda çok küçülmüş olan dünyada sahip olunan imaj, ticaretten turizme kadar geniş bir alanda etkisini hissettirmekte ve bu nedenle de ciddî bir önem taşıdığı belirtilmektedir. 100 Siyasî alanda ise Ermeni sorunu Türkiye'nin bazı ülkelerle olan ilişkilerine olumsuz etki yapmaktadır. Bunların başında Ermenistan gelmektedir. Asılsız soy kırım iddiaları, başta Karabağ olmak üzere mevcut birçok sorun nedeniyle barış ve istikrara kavuşamayan Güney Kafkasya için, ek bir yük oluşturmaktadır. Ayrıca Türkiye'nin asılsız soy kırımını kabul etmiş ülkelerle ilişkilerinde de, bir süre için olsun, ciddî gerilemelere neden olmaktadır. Nihayet Ermenilerin soy kırım iddialarını kabul etmediği taktirde, Avrupa Birliğine üye olmaması yolunda Avrupa Parlamentosunda mevcut eğilimin de ileride Türkiye için olumsuz sonuçlar doğurması olasılığı mevcuttur.101 Ermeni tehciri olayının bir soy kırım olmadığı hakkında ülkemizde bazı değerli çalışmaların varlığına rağmen bunların yurt dışında tanıtılması yeterince 98 Lütem, a.g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html Ayışığı, M, “Ermeni Tehciri Konusunda Yeni Perspektifler” www. ermenisorunu. gen.tr /turkce / makaleler/ermeni.t. doc, 10/01/2006. 100 Lütem, a. g. e. http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html 101 Lütem, a. g. e. http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html 99 43 sağlanamamış ve yabancı ülkelerde gitgide yerleşmekte olan Ermenilerin soy kırımına uğradığı kanısı değiştirilememiştir. Bu durumun başlıca nedeni Türkiye'de Ermeni sorununun yaratabileceği tehlikeler hakkındaki bilinçsizliktir. Bu tehlikenin devamlı olmasına karşın, genellikle ülkemizde siyasî makamların bu sorunla ilgileri güncelliği ile orantılı olmuştur. Diğer bir deyişle ancak kriz olduğu taktirde bu sorunla yakından ilgilenilmiş, geçici olarak gündemden düştüğü zamanlarda ise önemini kaybetmemiş olmasına bakılmaksızın, bu ilgi azalmıştır. Medyanın Ermeni sorununa yaklaşımı aynen bu şekildedir. Başta üniversiteler olmak üzere bilimsel çevrelerin de Ermeni sorununa ilgisi sınırlı olmuş ve bu konu az sayıda bilim adamın uhdesinde kalmıştır. Ancak bu olumsuz tablonun son zamanlarda değişmeye başladığı görülmektedir. 2001 yılı sonunda, Ermeni sorunu konusunda devlet daireleri çalışmalarının bir uyum içinde yürütülebilmesini sağlamak üzere bir "Asılsız Soy Kırım Đddialarıyla Mücadele Koordinasyon Kurulu" kurulmuştur. Diğer yandan Ermeni sorununun okulların müfredat programına alınması gençlerin bu konuda bilinçli bir şekilde yetişmeleri sürecini başlatmakla önemli bir eksikliği gidermiştir. Ermeni sorunu hakkında, üniversitelerde bilimsel çalışmaları özendirmek ve koordine etmek için de Yüksek Öğretim Kurulu tarafından bir "Türk-Ermeni Đlişkileri Milli Komitesi" oluşturulmuştur. Üniversite dışında ise özel bir kuruluş olan Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi 2001 yılı başlarında bir Ermeni Araştırmaları Enstitüsü kurmuştur. Bu Enstitü "Ermeni Araştırmaları" başlığı altında Türkçe ve "Review of Armenian Studies" başlığıyla Đngilizce olmak üzere iki dergi çıkarmış ve Türkiye'de Ermeni sorunu konusunda çalışmalar yapan bilim adamlarının katıldığı bir "Ermeni Araştırmaları Kongresi" düzenlemiştir. 102 Bütün bu çalışmalar, Ermeni sorununa yaklaşımlarda ciddî bir değişikliği işaret etmekte ve bu konunun bilimsel olarak araştırılmasını ve öğretilmesini öngörmektedir. Sorunun kesin olarak çözümüne katkı sağlayacak niteliktedir ve bu açıdan bakıldığında tatmin edici sonuçlar elde edileceğine olan inanç oldukça fazladır. 102 Lütem, Ö. E , a.g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html 44 2.5. HUKUKĐ VE SĐYASĐ YÖNÜYLE ERMENĐ SORUNU Soy kırımı suçu, sınırları soy kırımı sözleşmesi tarafından belirlenmiş hukukî bir kavramdır.103 "Soy kırımı suçu" kavramı 9.12.1948 tarihli Soy kırımı Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi ile tanımlandı; daha önce böyle bir suç tanımlaması yoktu. Soy kırımı eylemi, Soy kırımı Sözleşmesini onaylayan tüm ülkelerde suçtur. Türkiye bu Sözleşmeyi onaylamıştır. Bu nedenle her şeyden önce soy kırımı suçunun tanımı, unsurları, nasıl oluştuğu ve bu suçun işlenip işlenmediği ile ilgili kararın hangi mahkeme tarafından verilebileceği hususlarını ele almamız gerekir. Soy kırımı Sözleşmesinin "Giriş" bölümünde bu suçun savaş veya barış dönemlerinde işlenebileceği kayıtlıdır. Başka bir deyişle, suçun savaş koşullarında işlenmiş bulunması, o suçun soy kırımı çerçevesine girmesini engellemez olarak ifade edilmektedir.104 Sevk Yasasının metninde, sevk sırasında istirahatlarının, can ve mal güvenliklerinin temini; “göç ödeneği”nden gıdalarının sağlanması; iskan için gerekli arazi tahsisi, ihtiyaç sahiplerine hükümetçe konut inşası; çiftçilere tohumluk, alet edevat dağıtılması; geride bıraktıkları değerlerin bedelinin kendilerine ödenmesi; terk ettikleri gayrı menkullere başkalarının yerleştirilmesi halinde bunların değerinin saptanıp sahiplerine verilmesi gibi hususlar yer almıştır.105 Ermenilerin iddiasına göre, az sayıda Ermeni çetecisinin ayaklanması bahane edilerek ülkedeki tüm Ermeniler ittihat ve Terakki Hükümeti tarafından plânlı ve bilinçli olarak kırıma uğratılmıştır. Ermeniler göre 600.000-700.000 Türklere göre en az 450.000 Ermeni göçe zorlanmış, bunların büyük çoğunluğu yerine varmıştır.106 Đnsanları, belirli bir gruba mensup bulundukları gerekçesiyle ortadan kaldırma eylemine bir örnek vermek gerekirse, Đkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'daki 103 Tacar.Y. Pulat, Hukuki ve Siyasi Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni Sorunu, Đddialar Gerekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 39.html 104 Tacar, a.g.m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 39.html 105 Aktan. Gündüz, “Devletler Hukukuna göre Ermeni Meselesine Bakıs”, www.hannoverbk. de/ermeni/2.doc, 12/02/2006. 106 Türkkaya. Ataöv, “Soykırım mı Değil mi?” http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/08.php 45 Yahudilerin sırf Yahudi oldukları için toplu olarak katledilmelerini gösterebiliriz. Đnsanları bir ırka ya da dinî gruba mensup oldukları gerekçisiyle toptan ya da kısmen yok etme niyeti bulunmadığı takdirde, o eyleme soy kırımı denilemez: olsa olsa kendileri de suç olan- cinayet veya toplu öldürme terimleri kullanılabilir. Birinci Dünya savaşı sırasında Ermenilerle Türkler arasında yaşanan olaylar, karşılıklı katliamlar, belki bu iki ülke için çok büyük kayıplara sebep olmuştur ancak bu hiçbir zaman sadece Türkler tarafından yapılan bir soykırımı göstermez. Bu Ermenilerin kendi çıkarları için uydurduğu, ama yalan yanlış söylemlerine kendilerinin de inanmaya başladığı çok çirkin ancak çıkarları olan bazı ülkelerce destek gören bir iddiadır. Tarihte birçok soykırıma şahit olunmuştur. Güçlü bazı ülkeler zayıf olan ülkeleri yada azınlıkları sırf kendi çıkarları uğruna katletmişlerdir. Burada yukarıda da belirtilen bazı kıstaslar önem arz etmektedir. Türklerin Ermenilere yönelik yapmış olduğu tehcir uygulaması ise, iç karışıklıklara neden olan ve dış kuvvetlerce kullanılan Ermenilerin daha güvenli bölgelere göç ettirilmesidir şeklinde açıklanabilir. 107 Türk tarafı toplu bir katliamdan söz edilmesinden son derece rahatsız olmaktadır. Çünkü göç sırasında göç ettirilen Ermenilerin zarar görmemesi için düzenlemeler yapıldığını ve Savaş şartlarından, hastalıklardan, soğuktan ve eşkıya baskınları neticesinde gerçekleşen ölümlerin soykırım olarak gösterilmesi gerçeklerden çok uzak bir varsayımdan ibaret olduğunu ifade etmektedirler. 2.6. ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER BOYUTUYLA ERMENĐ SORUNU 1878 Berlin Anlaşması ile uluslararası alana taşınan Ermeni sorunu her dönemde büyük güçlerin uluslar arası politikada ilgilendikleri bir konu olmuştur. Osmanlı döneminde imparatorluğun dağılma süreciyle birlikte, imparatorluk topraklarında söz sahibi olmak isteyen ve/veya imparatorluğun çöküşünü hızlandırmak isteyen devletlerin Ermenilere yönelik politikalar oluşturduklarını görülür. Osmanlı Đmparatorluğu'nun dağılmasından sonra ise Kafkasya politikası ve 107 Tacar. a.g.e. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 39.html 46 dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Ermeniler bağlamında Ermeni sorununun uluslar arası ilişkilerde yer aldığı söylenebilir.108 Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Ermenilerin kurduktan organizasyonlar vasıtasıyla bulundukları ülkelerin dış politikasına etki etme çabaları ve özellikle sadece Ermeni toplumuna özgü olan ve kendilerini parti olarak nitelendiren organizasyonların uluslar arası alandaki rolleri de Ermeni sorunu bağlamında ele alınması gerekli konulardır.109 1991 yılında Ermenistan'ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte Ermeni sorununun Ermenistan boyutu da gündeme geldi. Ermenistan'ın bağımsızlığı iki noktada önem taşımaktaydı. Birincisi, bu ülkenin Türkiye ile olan ilişkileri ve bu ilişkilere Ermeni sorununun etkisi. Đkinci önemli nokta ise Ermenistan'ın diğer ülkelerde yaşayan Ermeniler ile olan bağı ya da onların Ermenistan dış politikasına yön verme çabalarıdır. Ermenilerin ABD'deki nüfusu 750.000 kadardır. Kanada'da 50.000 kadar Ermeni yaşamaktadır. Avrupa'da ise Fransa 300.000 kişi ile en fazla Ermeni'nin yaşadığı ülkedir. Ortadoğu'da 200.000'er kişi ile Ermeni toplumu Đran ve Lübnan'da yoğunlaşmaktadır. Avustralya'da da Ermeni nüfusu 30.000 kadardır. Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun toplam sayısı 4-5 milyon civarındadır. ABD, Fransa ve Ortadoğu'da Ermeni toplumunun varlığı oldukça eski tarihlere kadar uzanmasına rağmen, Avustralya ve Kanada'da Ermeni yerleşimi daha yenidir. Özellikle Avustralya'ya Ermeni toplumunun yaygın olarak göçü 1960'lı yıllarda başlamıştır.110 Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun kurduğu organizasyonlar genel olarak araştırma kuruluşları, yardım kuruluşları, kültürel ve sportif amaçlı kuruluşlar olarak sınıflandırılabilir. Bunların yanında hemen her ülkede yukarıda değinilen kendini politik parti olarak adlandıran Taşnak, Hınçak ve Ramgavar örgütleri bulunmaktadır. Yine pek çok ülkede Ermeni Ulusal Komitesi adlı organizasyon vardır. Bu her ülkede o ülkenin adıyla ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Amerika Ermeni 108 Kasım. K. , Uluslar arası Đlişkiler Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni Sorunu, Đddialar Gerekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html 109 Kasım, a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html 110 Kasım, a. g. m. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html 47 Ulusal Komitesi (Armenian National Committee of America) ve Avustralya Ermeni Ulusal Komitesi (Armenian National Committee of Australia) gibi. Bunun yanında Ermeni Genel Hayır Birliği (Armenian General Benevolent Union-AGBU)'nın pek çok ülkede şubeleri bulunmaktadır. Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun organizasyonları faaliyetlerinde soykırım iddialarının ön plâna çıkaran ve bulunduktan ülkelerin yönetimlerini bu noktada yönlendirmeyi amaçlayan bir çizgiyi takip etmektedirler. Araştırma merkezleri gerek hükümetler dışı organizasyon (XGO) gerekse üniversiteler bünyesinde faaliyet gösterenler, soykırım iddialarını içeren sempozyum, panel ve konferanslar düzenlemektedirler. Ermeni Ulusal Komiteleri Ermenilerin bulundukları ülkelerin politik yaşamına katılmaları ve Ermeni toplumunun görüşlerinin medyada yer alması için gerekli çalışmaları yapmaktadırlar. AGBU gibi yardım kuruluşları ve bazı kültürel amaçlı kuruluşlar dünyanın çeşitli ülkelerindeki Ermenilerin ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı faaliyetleri içerisindedirler. Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaklar), Hınçaklar ve Ramgavarlar ile Amerika Ermeni Asamblesi (Armenian Assembly of AmericaAAA) ve Ermeni Ulusal Komiteleri tamamen politik alanda yoğunlaşmışlardır. Amerika Ermeni Asamblesi ve Amerika Ermeni Ulusal Komitesi soy kırım iddialarının ABD Kongresine taşınmasında itici güç durumundadırlar. Bunlar ayrıca ABD'deki Ermeni lobisinin de ana unsurlarıdır. Türkiye'ye yönelik ABD yardımlarının engellenmesi, Türkiye’ye ABD'nin silâh satışının önlenmesi. Azerbaycan'a ABD yardımının yapılmasının önlenmesi ve Ermenistan'ın her alanda ABD tarafından desteklenmesi ABD'deki Ermeni lobisinin ana amaçları olarak belirtilmektedir. 111 Avrupa ülkelerindeki Ermeni organizasyonları da benzer faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu ülkelerdeki Ermeni toplumunun organizasyonları için soy kırım iddiaları ve Ermeni toplumunun bu iddialar çevresinde toplanması kendilerinin varlık nedenini oluşturmaktadır. Bu durum bir "soy kırım" endüstrisinin oluşmasına neden olmuştur. Ermeni toplumunun belirli bir konu etrafında birleşip lobi oluşturması ise bulundukları ülkedeki Ermeni toplumuna politik alanda bir avantaj sağlamaktadır. Bu özellikle ABD'de görülmektedir. 1991 yılında Ermenistan'ın 111 Kasım, ,a. g. m , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html 48 bağımsızlığıyla birlikte Ermeni sorununda Ermenistan olgusu devreye girdi. Ermenistan ile yukarıda belirtilen dışarıda yaşayan Ermeni toplumu arasındaki bağ ve Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin izlediği seyir Ermeni sorununun uluslararası ilişkiler boyutunu ön plâna çıkardı. Ermenistan'ın bağımsızlığı Türkiye tarafından tanındı. Ancak iki ülke arasında diplomatik ilişkileri kurulamadı. Diplomatik ilişkilerin kurulamamasının ön engeller ise Ermenistan'ın soy kırım iddialarını uluslararası alanda gündeme getirmesi ve Karabağ sorunudur.112 Ermenistan Cumhuriyetini gelecekte büyük Ermenistan'ın bir çekirdeği olarak değerlendirirken Ermenistan hükümetinin bunun gerçekleşmesine kendisini adaması gerektiğini ifade etmiş ve Ermenistan Cumhuriyeti'nin hem asılsız Ermeni ''soykırımının” de Ermenistan'ın toprak iddialarının uluslararası toplum tarafından tanınması için çaba sarf etmesi gerektiği belirtmiştir. Yine Ermeni Devrimci Federasyonun milletvekili Kars Antlaşmasının Ermenistan tarafından tanınmamasını isteyen bir konuşma yapmıştır. Ter Petrosyan Türkiye ile ilişkiler konusunda çok daha radikal bir tutum içerisinde olan Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu ve bunların partileriyle mücadele etmek zorunda kaldı. Nitekim Ter-Petrosyan ile Ermeni Devrimci Federasyonu arasındaki mücadele 1994 yılında Devrimci Federasyonu'nun Ermenistan'daki faaliyetlerinin durdurulmasıyla sonuçlandığı açıklanmıştır. 113 Ermeni Devrimci Federasyonu'nun faaliyetlerinin Ermenistan'da durdurulmasından sonra Ter Petrosyan aleyhine yoğun bir kampanya başlatan bazı Ermeni toplumu kuruluşları, Ermenistan'ın dış temsilcilikleri önünde Ter Petrosyan aleyhine gösteriler düzenlemiştir. Sonuçta Ter Petrosyan, istifa etmek zorunda kalmış ve sonrasında yapılan seçimlerde ise Taşnaklann desteğine sahip ve radikal politik görüşleriyle bilinen Robert Koçaryan, Ermenistan Devlet Başkanı olmuştur. Ter Petrosyan döneminde Ermenistan soykırım iddialarını gündeme getirmekten kaçınırken Koçaryan ile birlikte Ermenistan yönetimi, iddiaları yeniden gündeme taşımıştır. Türkiye'nin Ermenistan ile normal diplomatik ilişkileri kurmak için ileri sürdüğü şartlardan biri Ermenistan'ın soykırım iddialarını uluslararası alanda 112 113 Kasım, a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html Kasım, ,a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html 49 gündemden çıkarmasıdır. Ermenistan ayrıca gerekli yasal düzenlemeleri de yapmalıdır. Yukarıda belirtildiği gibi Ermenistan anayasasından Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesine yapılan atıf çıkartılmalıdır. Türkiye'nin Ermenistan ile normal diplomatik ilişkileri kurmak için ileri sürdüğü bir diğer şart ise Karabağ sorununun çözülmesidir. 114 114 Kasım, a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html 50 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. ERMENĐ SORUNU ĐLE ĐLGĐLĐ BĐLĐMSEL FAALĐYETLER 3.1. ERMENĐLERĐN BĐLĐMSEL FAALĐYETLERĐ Ermenilerin yürüttükleri faaliyetlerin bir parçası da sözde “bilimsel yayınlarla” Ermeni iddialarını ispat etmek olmuştur. Bu amaçla Ermenistan’da, Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da birçok kitap, dergi, gazete vasıtasıyla Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarındakinden daha yoğun bir şekilde propagandaya başlamışlardır. “Ermeni katliâmı olduğu, 1.5 milyon (sonradan bu rakam 2.5 ve 4 milyona çıkarılmıştır) Ermeni'nin Türklerce katledildiği, Doğu Anadolu ve Çukurova’nın gasp edilmiş Ermeni toprakları olduğu ve bunların Ermenilere geri verilmesi gerektiği, Ermenilerin haksızlığa uğramış, ellerinden toprakları, evleri alınmış bir toplum oldukları, dolayısıyla Türklerin gerek bu malmülkleri gerekse öldürüldüğü iddia edilen Ermeniler için tazminat ödemelerinin gerektiği, Türklerin gaddar zalim bir millet olduğu, Ermeniler gibi Rumların, Kürtlerin hatta Arapların haklarını ellerinden aldıkları, geçen asırlarda olduğu gibi güçlenecek olurlarsa, yine dünya’ya hükmetme tehlikesinin bulunduğu, son zamanlarda ise, Karabağ-Nahcivan gibi toprakların Azeri Türklerine değil de, Ermenilere ait olduğu, dünya kamuoyunun Türkleri mahkûm etmesi gerektiği” vb. temalar, bilimsel olduğu öne sürülen, ancak bilimsellikten, belgeden yoksun ve yine eskisi gibi iftira ve yalanlarla dolu olarak işlenmeye başlandığı savunulmaktadır. 115 “Yalan-yanlış da olsa, devamlı, yoğun propaganda hep etkili olur” zihniyetinden hareketle binlerce yayın ortaya çıkmış ve Avrupa’da ve Amerika’da yayımlanan birçok almanak (bibliyografya)ta da kitap ve periyodiklerin tanıtımı yapılmıştır. Öyle ki, Türkler lehindeki birçok eser bile bu bibliyografya kitaplarında bazı kelime oyunlarıyla Ermeniler lehindeki eserler gibi gösterilmiştir.116 115 Süslü, A. “Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler”, Türk Tarihinde Ermeniler (Temel Kitap), s. 308. 116 Vassilian, H. Armenian American Almanac, California, 1985. Anne Avakian Armenia and Armenians in Academic Dissertations: A Bibliography, 1974. Richard Hovannissian, The Armenian Literature in Foreign Languages: A Bibliography, Erevan, 1971. Zikreden: A. Süslü, “Lozan Andlaşması’ndan Günümüze Ermeniler”, Türk Tarihinde Ermeniler (Temel Kitap), s. 308. 51 Bunların yanı sıra, dün Türkiye kütüphanelerinde yaptıkları gibi, bugün de dünya kütüphanelerinden Ermeniler aleyhindeki kitap ve periyodikler toplattırmış ve yenilerin kütüphanelere girişleri şu veya bu şekilde engellenmiştir. Bunun en açık örneklerini de başta Paris’teki Bibliothèque Nationale olmak üzere bütün dünyadaki milli kütüphanelerde görmek mümkündür. Bunların yanı sıra, Türkiye’de el altından ve Ermenilerin yaşadıkları ülkelerde de şu veya bu şekilde Ermenilere ait folklorik, kültürel, siyasi ve ticari malzemeler, bulgular, belgeler, Avrupa ve Amerika’daki bazı dernekleri, vakıfları ve bilimsel, ticari kuruluşlar tarafından toplattırılmaya, müzelerde sergilenmeye başlanmıştır. Bunlardan yine Türklere ait olanlar da, Rumların yaptıkları gibi, Ermenilerin malıymış gibi sergilenmeye çalışılmıştır.117 3.1.1. ERMENĐLERĐN ARŞĐV ÇALIŞMALARI Sözde Ermeni soykırımını meselesini Ermeni halkının milli birlik ve beraberliğinin, dayanışma, işbirliği ve Ermenistan dış politikasının köşe taşı olarak gören hükümet, iddialarının uluslararası kamu oyu tarafından kabul edilmesi için verdiği destekle Ermenistan Milli Bilimler Akademisi ve Dünya Ermenileri Organizasyonu 'Kanıtlar Paketi' hazırlama çalışmalarına başlamıştır. Bu amaçla Dünya Ermenileri Organizasyonu, Ermenistan Milli Bilimler Akademisi salonunda 6-7 Mayıs 2004 tarihinde 'Ermenistan-Türkiye Đlişkilerinin Normalleşmesinde Soykırım Faktörü' adlı konferans düzenlemiştir. Dünya Ermenileri Organizasyonu Başkanı Ara Abramyan düzenlediği basın toplantısında konferansa Ermenistan, Almanya, Yunanistan, Fransa, Đtalya, ABD, Rusya, Avusturya, Kanada ve Đsviçre'den "soykırım" konusunda uzman olan kişilerin katılacağını açıklamıştır. Konferansın başlıca amacı Ermenilerin iddiasını uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde tanımlamak ve dünya kamu oyuna duyurmaktır. Bu amaçla, konferans sonucunda konunun daha geniş bir şekilde öğrenilmesi için çeşitli ülkelerde bu konuda uzman olan kişilerden oluşan özel bir komisyonun kurulmasına karar verilmiştir. Bu komisyon çalışmaları sonucunda elde edilen belgeler ve hukuki değerlendirmeler Ermenistan'ın sözde soykırımın uluslararası alanda tanıtılması için resmi belge ve kaynak teşkil edecektir. Bu kaynaklara dayanarak yapılan çalışmalar 117 Vassilian, a. g. e, s. 309 52 sonucunda uluslararası alanda ciddi baskılarla karşılaşan Türkiye'ye sözde soykırımın kabul ettirilmesi amaçlanmıştır.118 Konu ile ilgili görüşlerini açıklayan tarih Profesörü Andranik Migranyan, bu konferansın düzenlenmesinin Ermenistan'a uluslararası alanda destek sağlayacağına inandığını bildirmiştir. Ermeni 'soykırımının' uluslararası alanda tanınmasının, Türkiye'nin de 'soykırımı' tanıması yönünde ciddi etkisi olacağını ifade eden Migranyan, Türkiye'den toprak ve tazminat talep edilmesi gerektiğini de savunmuştur. Ancak bu konuda hem Ermeni diasporası hem de Ermenistan devletinin değişik görüşleri olduğunu ve henüz ortak paydaya gelinmediğini dile getiren Migranyan, Devlet Başkanı Robert Koçaryan'ın sözde soykırım konusunda 'Bizim için soykırımın kabul edilmesi önemlidir. Toprak ve tazminat talebi ise Ermenistan devletinin değil, diasporanın talebidir' şeklinde yaptığı açıklamayı doğru bulmadığını bildirmiştir.119 Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin kurulması için Türkiye'nin ön koşulları olduğunu ifade eden Migranyan, Ermenistan'ın ise sözde soykırımın Türkiye tarafından kabul edilmesi politikasının doğru olduğunu bildirmiş, iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurulduktan, sınır kapısı açıldıktan ve ekonomik ilişkiler geliştikten sonra bile Ermenistan hükümetinin 'soykırım' propagandası ve Türkiye'den 'soykırımı' tanıma talebinden bir saniye bile olsun vazgeçmemesi gerektiğini özellikle vurgulamıştır. Ermenistan hükümeti sözde soykırımın uluslararası alanda ve Türkiye tarafından tanınması için çalışmalarına hız verdiği, toprak ve tazminat taleplerine, 1921 Kars Anlaşmasının feshedilmesi için özellikle Rusya ve Avrupa'da yaptığı propagandaya devam ettiği bir dönemde, Türkiye'de bazı siyasi ve akademik çevrelerin iki ülke arasında sınır kapısının açılması yönünde görüş bildirmeleri Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Migranyan'ın yukarıda ifade edilen görüşleri, Ermenistan'ın iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesi döneminde bile sözde soykırım propagandasına devam edeceğini göstermektedir. Bu durumda 118 119 Vassilian, a. g. e, s. 310 Vassilian, a. g. e, s. 311 53 Türkiye'nin sınır kapısını açması ve diplomatik ilişkiler kurması Ermenistan devleti ve kamu oyu tarafından zafer olarak tanımlanacak ve mücadelelerinin haklı olduğuna inanacaklardır. Ayrıca bugün iç politikada yaşanan sorunlar nedeni ile ciddi zorluklarla karşılaşan Koçaryan rejimi, Türkiye'ye karşı baskılarının sonuç verdiğini ileri sürerek konumunu güçlendirmeye çalışacaktır.120 Ancak, hangi nedenle olursa olsun, Ermenistan hükümetinin ekonomik ve sosyal sorunları halledememesi, Türkiye'ye karşı düşman tavır takınan Koçaryan rejiminin zayıflaması, Türkiye'nin yararına olacağı belirtilmektedir. 3.1.2. 24 NĐSANLAR, SÖZDE KATLĐAM ANITLARI Đkinci Dünya Savaşı sırasındaki sonucu olmayan Ermeni iddiaları, yirmi yıl sonra 1965’lerde bu defa dini-siyasi-kültürel bir havaya bürünerek tekrar gündeme getirilmiştir. Dünyanın her tarafındaki Ermeni patrikhane ve kiliseleri, eğitimöğretim kurumları, siyasi kuruluşlar harekete geçmiş ve sözde Ermeni katliâmının 50. Yıl dönümü için bir kulp bulmuşlardır. “24 Nisan 1915 Ermeni Soykırım Günü” olarak ilân edilmiştir. 1965’ten itibaren de dünyanın her tarafındaki Ermeniler tarafından anılmaya, klasik iddialar tekrarlanmaya ve tabiî her Ermeni toplantısında olduğu gibi Türkler karalanmaya devam edilmiştir.121 Bu girişim, Beyrut’taki Antilyas Kilisesi’nde mukim “Çukurova (Kilikya) Katagikosu” (!) Patrik I. Horen’le, onun Kıbrıs Kilisesi’nden arkadaşı Başpiskopos Afakaryos tarafından başlatılmıştır. 24 Aralık 1964’te Kıbrıs Dışişleri Bakanı Kıpriyanu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Kıbrıs konusunda Türkiye’yi ve Ada Türklerini suçlarken, Ermenilerle yapılan iş birliği sonucu, sözde Ermeni katliâmının 50. Yıl dönümünün de anılacağını açıklamıştır. Bu, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında Batı Anadolu ve Kıbrıs’taki Rum-Ermeni iş birliğinin yeniden ve bu defa dini-siyasi olarak uygulamaya konulduğunu göstermektedir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, Ermeni sorununun bu boyut ile ortaya çıkarıldığı tarihin, Türkiye-Yunanistan arasındaki Kıbrıs konusundaki gelişmelerin 120 Vassilian, a. g. e, s. 312 Süslü, A. “Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler”, Türk Tarihinde Ermeniler (Temel Kitap), s. 301 121 54 tarihi ile denk düşmesidir. Ermeni sorunu, bundan sonra, Türkiye’nin Kıbrıs başta olmak üzere bütün milli meselelerinde adeta “sıkıştırılmaya” çalışıldığı dönemlerde, başka sorunlarla birlikte veya tek başına karşısına çıkarılacaktır. Bu mesele kullanılarak, Türkiye milli meselelerinden taviz vermeye zorlanacaktır.122 Bu iş birliği, Habeşistan’ın başşehri Adisababa’da 17-25 Ocak 1965 tarihinde Đmparator Haile Selase’nin koruyucu başkanlığında Patrik I. Horen, Başpiskopos Makaryos ve diğer ruhani ve siyasi liderlerin katılımıyla yapılan toplantıda resmen ve fiilen ilân edilmiş, 24 Nisanların bundan böyle anılması ve Kıbrıs Rumlarıyla Türkiye Ermenilerinin ortak mücadele kararı alınmıştır. Ayrıca, Ermeni Cismani Meclisi, Ermenilerin bundan böyle Türkçe konuşmaması123 ve aile, dost ve çevrelerinde Türklerin karalanması kararını almış ve Nisan ve Mart aylarında Beyrut’ta ve Ermenilerin bulunduğu ülkelerde gösteriler, ayinler, toplantılar yapılmıştır. Böylece 24 Nisanlar, 1965’ten bu yana, yaklaşık otuz beş yıldır anılmaktadır. 1965 yılındaki bu faaliyetler, hem dünyanın her tarafındaki Ermenileri bilinçlendirmeye, hem de dünya kamuoyunu etkilemeye yönelik olmuştur. Ermeni diasporasının özellikle bu meseleye dört elle sarılmasının en önemli nedeni, yaşadıkları Amerika, Kanada ve Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki üçüncü nesil Ermeni gençlerinin artık bu toplumlar içinde kültürel bakımdan asimile olmaya başlamaları, yani milli kimliklerini kaybetmeye başlamalarıdır. Ermeni diasporası, bu anma günlerini ve soykırım yasa tasarılarını, milli kimliklerini korumak ve canlı tutmak için bir faaliyet alanı olarak kullanmaktadır. Bu çerçevede diasporanın kullandığı önemli bir konu da; bulundukları ülkelerde “Ermeni Soykırım Anıtları”nın dikilmesi faaliyetidir. Bu amaçla Lübnan’ın Beyrut şehrinin Antilyas yöresinin Bikfaya Manastırı’nın yanına 24 Nisan 1968 tarihinde büyük bir törenle Ermeni Katliâm Anıtı dikilmiş, bunu diğerleri takip etmiştir.124 . Beyrut’taki Eski Katliâm Anıtı. 122 Süslü, a.g. e. ,302 Süslü. a. g. e. 303 124 Sakarya,Đ. Belgelerle Ermeni Sorunu, s. 459. 123 55 . Beyrut Antilyas Katogikosluğu’ndaki Ölüler Anıt-Katedrali. . Ermenistan’da 1915 Ölüler Anıtı. . Ermenistan’da Serdarabat Anıtı. . Sovyet Ermenistanı’nda Sasunlu Davut Heykeli. . Ermenistan’da Eçmiyazin’de Şehitler Dikilitaşı. . Amerika Birleşik Devletleri’nin Montebello şehrinde Katliâm Anıtı. . Amerika Birleşik Devletleri Fresno şehrinde, Talat Paşa’nın kâtili Sagomon Talyeryan adına yapılan anıt. . Şam’da Katliâm Anıtı . Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin Đskenderiye şehrindeki Katliâm Anıtı. . Fransa’nın Marsilya Şehrindeki Katliâm Anıtı. . Fransa’nın Paris şehrindeki Ermeni Anıtı. . Brezilya’nın Sao Paulo şehrindeki Katliâm Anıtı. . Bulgaristan’ın Filibe şehrindeki Ölüler Anıtı. . Italya’nın Venedik şehrindeki Katliâm Dikilitaşı yapılmıştır. 3.2. TÜRKĐYE'NĐN BĐLĐMSEL FAALĐYETLERĐ 3.2.1. ARŞĐV VE BELGESEL ÇALIŞMALARI Türkiye’de Ermeni iddialarına cevap vermek ve tarihi gerçekleri Türk ve dünya kamuoyuna sunmak üzere, birçok bilimsel faaliyet yapılmıştır. 1980’den itibaren başta, 200 milyonu aşan belgeleriyle dünyanın en zengin ve en eski arşivi olan Başbakanlık Arşivi, Cumhuriyet dönemiyle ilgili Cumhurbaşkanlığı Arşivi, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi, Cumhuriyet Arşivi ile üniversite arşivlerinde tasnifler, düzenlemeler, bilgisayar donanımları ve mevzuat 56 değişiklikleri yapılmış ve Ermeniler dahil yerli, yabancı araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Ayrıca üniversitelerdeki birçok öğretim üyesi, araştırmacılar ve kuruluşlar konuyla ilgili birçok eser yayımlamışlardır. 1980’den günümüze kadar başta devletin çeşitli kuruluşları, üniversiteler bilhassa bölge üniversiteleri, Erzurum, Van, Kars Üniversiteleri’yle birlikte Ankara, Hacettepe, Đstanbul üniversiteleri saha çalışmaları başlatmışlardır. Bunlar yaklaşık on yıldır sürmektedir. Bu çalışmalara sadece Üniversiteler değil, aynı zamanda mahalli idareler de katılmışlardır. Üniversitelerin TRT’yle iş birliği ile sadece teorik değil, aynı zamanda görsel birtakım faaliyetler de gerçekleştirilmiştir. Mim Kemal Öke’nin “Duvardaki Kan”ıyla başlayan belgesel filmine, Avusturyalı tarihçi ve film yapımcısı Erich Feigl’in “Bir Terör Efsanesi” gerek Türkiye içinde, gerekse Türkiye dışında televizyon kanallarında yayımlandığı gibi, aynı zamanda kitap halinde birkaç dilde yayımlanmıştır. “Su” ve “Musa Dağı’nda Kırk Gece” belgeseli, Ermenilerin, “Musa Dağında Kırk Gün”üne bir nazire olmak üzere gösterime girmiştir. Ayrıca, Atatürk Araştırma Merkezi tarafından 18 dakikalık Türkçe ve diğer dillerde “20. Yüzyılda Đnsanlık Dramı” isimli CD ve videokaset hazırlanmıştır. Bunların yanı sıra yapılan bilimsel çalışmalarda başta Başbakanlık Arşivi ve diğer arşivlerdeki mevzuat değişiklikleri ile bilimsel çalışmalar kolaylaştırılmış ve Ermeni olaylarına yönelik birtakım çalışmalar, albümler, kitaplar yayımlanmıştır.125 Bazı ülkelerde tarihçilere bırakılması gereken geçmiş olaylar siyasî alana taşınmakta ve maalesef bilimin objektif sınırları içinde değerlendirilmesi gereken tarihî olaylar, siyasî çıkarların ve ideolojik tutumların katı önyargılarına kurban edilmektedir. Örneğin bazı ülkelerde böyle bir yaklaşımla ele alınan Ermeni sorununun, tarihin asıl kaynaklarına inilerek değerlendirilmesi gerekir. Bu konuda karar vermeden önce başta Türk arşivleri olmak üzere diğer ülke arşivlerinde mutlaka araştırma yapılarak objektif bir yaklaşım sergilenmelidir. Aksi hâlde objektif kaynaklara dayanmayan kanaatler ile sübjektif yaklaşımlar uluslar arasında küllenmiş düşmanlıkları yeniden canlandırmaktan başka bir işe yaramamaktadır. 125 Süslü, a. g. e. s. 309. 57 Tarihin yanlış yorumlanmasına ve siyasal amaçla kullanılmasına karşı objektif belgeleri sunmak biz arşivcilerin en önemli görevleri olmalıdır.126 3.2.1. KATLĐAM MEZARLARI VE MÜZELER Arşiv çalışmalarının yanı sıra saha çalışmaları da, 1986 Temmuzundan günümüze kadar devam etmektedir. 3’ü Erzurum’da, 2’si Van’da, 2’si Kars’ta olmak üzere 7 adet toplu mezar açılmıştır ki, bunlara bağlı olarak bilimsel araştırmalar yapılmış ve canlı şehitler (Gaziler)’le mülâkatlar gerçekleştirilmiştir. Bu faaliyetlerin önemli bir kısmı da milli ve milletler arası seviyelerde yapılan sempozyumlar akabinde yapılmış ve yerli yabancı basın-yayın mensuplarının, bilim adamlarının, halkın ve özellikle nesli tükenmek üzere olan canlı şahitlerin huzurlarında gerçekleştirilmiştir. Gazilerin göz yaşları içerisinde “kazın burayı, burada benim akrabamdan şehitler var” dedikleri Van’ın Zeve (Ziviye) köyündeki sekiz köy halkı, kadın-kız, çoluk-çocuk demeden üç bin şehidin birbirine sarılı iskeletleriyle karşılaşılmıştır. 1915 Nisan sonlarıyla Mayıs başlarında Ruslarla birlikte gelen Ermeni çetelerinin Zeve’yle birlikte sekiz köy halkını katlettikleri olayın canlı şâhidi Đbrahim Sargın’ın ve diğer köylerden gelen yaşlıların ifadesiyle kadın-kız, çoluk çocuk demeden köyde bulunan toylar (Doğu Anadolu’nun birçok yerinde gerek damlarda, gerek ev kenarlarında hayvan yiyeceği veya yakacak olarak kullanılan otlar) yakılarak ve her türlü işkence yapılan insanların birbirine sarılmış vaziyette iskeletleri çıkmıştır. 127 General Antranik’in verdiği emirle “2 yaşına kadar olan Müslümanların öldürülmesi” kararlaştırılmıştı. Gerek Kars’ın Anı harabeleri yakınındaki Subatan Nahiyesindeki, gerekse Erzurum’un Yeşil Yaylası’nda veya Temmuz 1993’de yapılan kazılarda Hasankale’nin Tımar köyündeki canlı şehitlerin ifadelerinde ve bu kazılarda anne karnındaki ceninlere varıncaya kadar insanların katledildikleri ibretle ve dehşetle müşahade edilmiştir. Milletlerarası bir sempozyumun akabinde yapılan Van Zeve kazısında sadece CNN veya CBS muhabirleri olayı görüntülemekle kalmamış, ayrıca Yunan televizyon ekipleri, Çin ve Taiwan televizyon ekiplerinin 126 127 Süslü, a. g. e. s. 310. Süslü, a. g. e, s. 311 58 yanı sıra, Agence France Presse’in, Alman televizyon ekiplerinin ve bilim adamlarıyla halkın huzurunda olay tescil edilmiş ve bütün dünyaya duyurulmuştur. Van’da, Erzurum’da veya Kars’ta çıkan iskeletlerde ortak noktalar da tespit edilmiştir ki, bunlar, katliâmları ve katledilenleri simgeleyen bulgular ve belgelerle Van Müzesi, Kars Müzesi ve Erzurum Müzesi “Katliâm Bölümleri”nde birer ibret levhası olarak hâlen sergilenmektedir. Çıkan bulgular içinde o yöre halkının kadın, kızlarına ait ve genellikle hakik taştan üzerine oyulmuş olan takılarla birlikte, nadiren para ve altınlar ve kadın süs eşyası görülmektedir.128 Ayrıca, kısmen yanmış Kuran-ı Kerim parçaları, Osmanlıca kitap parçaları ve tespih taneleri gibi bunların Müslüman olduklarını gösteren arkeolojik bulgular da çıkmıştır. Ankara, Hacettepe ve Đstanbul üniversitelerindeki antropologlar bu iskeletleri incelemişler ve bunların Türk insanına ait olduğunu ispat etmişlerdir. Bugün, iskeletlerden çok ilgi çekici olanlar, raporları ve bulgularıyla birlikte bu müzelerde sergilenmeye devam edilmektedir.129 3.3. ERMENĐ SORUNUNDA DĐYALOG ÇABALARI Türk ve Ermeni tarafları arasında sivil diplomasi örneği olarak adlandırılabilecek olan ve tarafların görüşlerini karşılıklı olarak tartışmalarına imkân tanımak amacıyla bazı girişimler olmaktadır. Đki taraftan gazeteciler belirli aralıklarla bir araya gelmekte ve sorunlar masaya yatırılmaktadır. Bunun yanında diyalog açısından en ciddî girişim Türk-Ermeni Barışma Komisyonu'nun kurulmasıdır.130 Türk-Ermeni Barışma Komisyonu (TEBK) 9 Temmuz 2001 tarihinde altı Türk ve dört Ermeni temsilcinin katılımıyla kurulmuştur. TEBK'nın amaçlan Terms of Reference adlı belge ile şu şekilde açıklandı: Türkler ve Ermeniler arasında karşılıklı anlayış ve iyi niyeti geliştirmek. Ermenistan ve Türkiye ilişkilerinin iyileştirilmesini teşvik etmek: Türk-Ermeni sivil toplum örgütleri ve Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunda mevcut barışma arzusundan yararlanmak ve söz konusu örgütler arasında temas, diyalog ve işbirliğini desteklemek; doğrudan bazı 128 Süslü, a. g. e. , s. 312 Süslü, a. g. e. , s. 313 130 Kasım. K. , Uluslar arası Đlişkiler Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni Sorunu, Đddialar Gerekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html, 129 59 faaliyetlere girişmek ve diğer kuruluşların projelerinin gerçekleşmesine yardımcı olmak; hükümetlere sunulmak üzere bazı tavsiyeler geliştirmek; iş dünyası, turizm, kültür, eğitini, araştırma, çevre, medya ve güven artırıcı önlemler alanında resmî olmayan işbirliğini desteklemek, talep üzerine, tarihî, psikolojik, hukukî ve diğer alanlardaki bazı projeler için uzman incelemesi sağlamak. Türk-Ermeni Barışma Komisyonu'nun Ermeni tarafında özellikle de Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunda değerlendiriliş biçimine baktığımızda bu toplum kesimin diyaloga hiç hazır olmadığı ve ileri sürdükleri iddiaların araştırılmasını bile istemedikleri görülür.131 TEBK, üyelerinin resmî görev ve sıfat taşımadığı bir sivil diplomasi örneğiydi. Komisyon Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunda ve Ermenistan'da geniş platformda tartışılmış ve değerlendirmeler yapılmıştır. Bazı istisnalar dışında Ermenilerin TEBK'ya bakışı olumsuz olduğu söylenebilir. Komisyona yönelik en sert eleştiriler Taşnakların ABD'deki örgütlerinden Ermeni Ulusal Komitesi (Armenian National Commitı America -ANCA-) ve yine bir Taşnak örgütü olan Ermeni Devrimci Federasyonu’ndan geldi. Taşnaklar TEBK’yı yabancı güçler tarafından emredilen, yetkisiz kişilerin katıldığı ve Ermeni millî çıkarlarını gözetmeyen bir girişim olarak değerlendirdiler. Taşnaklar için asılsız soykırımın Türkiye tarafından tanınması her türlü görüşmenin ön şartıydı. Taşnaklann temel kaygısı Barışma Komisyonu'nun faaliyetlerinin asılsız soy kırımın uluslararası düzeyde tanınması çabalarının önünde engel oluşturması ve Ermeniler arasında bölünmeye neden olmasıydı. TEBK'nın kurulmasından sonra Ermeniler arasında tartışmalar incelendiğinde bölünme konusunda Taşnakların endişelerinin yersiz olmadığını söyleyebiliriz.132 Ermenistan'da Ter-Petrosyan döneminde iktidarda olan Ermeni Ulusal Hareketi'ne ve Amerika Ermanistan Asamblesi'ne (Armenian Assembly of Americakarşı olan çevreler, Komisyona yönelik sert eleştiriler yaptılar. Bunun nedeni TEBK'nın Ermeni üyelerinin Ter-Petrosyan döneminde önemli görevlerde bulunmuş olmalarıdır. Örneğin Komisyon'un üyelerinden Arzumanyan, Ter-Petrosyan dönemi 131 132 Kasım, a. g. m. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html, Kasım, a. g. m. ,http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html 60 Dışişleri Bakanlarındandı ve Hovhanisyan aynı dönemde Ermenistan'ın Suriye Büyükelçisiydi. ANCA ve Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun örgütleri ABD Dışişleri Bakanlığını da TEBK'nın kurulmasını teşvik ettiği gerekçesiyle eleştirdiler. ABD Dışişleri Bakanlığı Barışma Komisyonu'na yönelik desteğini ifade etmişti. Hatta medyada ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Komisyona maddi destek sağladığı haberleri çıkmıştı. TEBK'nın Ermeni üyeleri ise ABD hükümetinin maddî desteği hakkında bir bilgileri olmadığını belirttiler.133 ANCA'nın tersine AAA. Komisyona açık destek verdi. Barışma Komisyonu’nun kurulması ABD'deki iki büyük Ermeni örgütü olan ANCA ve AAA arasındaki rekabeti daha da arttırdı. Barışma Komisyonu ABD'deki iki büyük Ermeni örgütünün ortak lobi faaliyetlerini etkiledi. Barışma Komisvonu'nun kurulmasının Ermenilerin asılsız soykırım iddialarını taşıdıkları ülkeler üzerinde de etkisi oldu. Avrupa Parlamentosu TEBK'nın oluşturduğu diyalog ortamının önemine işaret ederek Türkiye ile ilgili kararda Ermenilerin asılsız soykırım iddialarına yer vermedi. Alman Parlamentosu da Ermeni asılsız soykırım iddiaları ile ilgili bir dilekçeyi görüşmeyi, Türk–Ermeni sivil toplum örgütleri arasında temasların başlamış olduğuna dikkat çekerek reddetti. TEBK 11 Aralık 2001 de Ermeni temsilcilerin ortak bir beyanat yayınlayarak komisyondan ayrılmalarıyla dağılmıştır. TEBK iki toplum arasında diyalog ortamı oluşturmaya yönelik bir girişimdi. Ancak Ermeni tarafının böyle bir diyaloga hiç hazır olmadığı görüldü. Burada temel sorun Ermenilerin asılsız soykırım iddiaları ve Ermenistan dışındaki Ermeni örgütlerinin asılsız soykırımın uluslararası düzeyde tanınmasını temel faaliyet alanı olarak ele almalarıdır. Komisyon'a karşı Ermenistan dışındaki Ermeni örgütlerinin faaliyetleri de bu toplumun iyi örgütlendiğini ve sivil toplum örgütlerinin bir baskı aracı olarak kullanılabileceğini göstermektedir. Türkiye'de de Ermeni iddialarına ve bu iddialar doğrultusunda Ermenilerin yaptıkları faaliyetlere sivil toplum örgütleri cevap verebilir. Bunun için öncelikle konu ile ilgili bilgilenmeleri ya da bilgilendirilmelerin yapılması ve bunları harekete geçirecek mekanizmaların kurulması gerekir. Türkiye'de TEBK gibi bir oluşum ve faaliyetler hakkında kamuoyu ve sivil toplum 61 örgütlerinin ilgisizliği dikkat çekicidir. Taraflar arasında yeniden Barışma Komisyonu'nu canlandırma doğrultusunda görüşmeler sürdürülmektedir. Daha önceki tecrübeden yola çıkan taraflar görüşmeleri gizli yürütme eğilimdedirler. Konuşulanların hemen kamuoyuna yansıtılması bazı çevrelerin Komisyonu hedef almasına neden olmuş ve bu durum Komisyonu olumsuz etkilemiştir.134 Ermeni iddialarının Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu tarafından çeşitli ülkelerde gündeme getirilmesi, 1991 yılında Ermenistan'ın bağımsızlığı ile birlikte Ermenistan'ın da hem Türkiye ile ilişkiler bağlamında hem de Ermenistan'ın dışarıdaki yurttaşlarıyla bağlantısı ile Ermeni sorununa bir aktör olarak girmesi sorunun uluslararası ilişkiler boyutunu ön plana çıkardı. Türkiye ile Ermenistan arasında Ermenistan yönetiminin asılsız soy kırım iddialarını uluslararası alanda gündeme getirme çabalarından ve Karabağ sorunundan kaynaklanan gerginlik Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun da devreye girmesiyle diğer ülkeler ile Türkiye ve Ermenistan'ın ilişkilerini etkileyen bir noktaya geldi. Ermenistan yönetimi üzerinde özellikle dışarıdaki Ermeni partileri vasıtasıyla söz sahibi olan Ermeni toplumu Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde olumsuz bir faktördür. Ermenistan çok taraflı bir politika ile bölgede Rusya'ya olan bağımlılığını azaltabilir. Denize çıkışı olmayan Ermenistan'ın ekonomik ve politik istikrarı için Türkiye ile normal diplomatik ilişkileri geliştirmesi gerekir. Ancak Ermenistan'ın mevcut politikası Türkiye ile normal diplomatik ilişkiler kurmasına engeldir. 135 133 Kasım, a. g. m. ,http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html, Kasım, a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html 135 Kasım, a. g. e. s . 9 134 62 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 4. SOYKIRIM YASASI BAĞLAMINDA TÜRKĐYE - AB ĐLĐŞKĐLERĐ 4.1. AVRUPA PARLAMENTOSU TAVSĐYE KARARI Türkiye oldukça uzun sayılabilecek bir süredir Avrupa Birliği’ne girmek için mücadele etmektedir. Bunun doğru bir politika olup olmadığı tartışması ayrı bir konudur ancak Türkiye’nin hemen hemen tüm kurumlarının üzerinde uzlaştıkları neredeyse tek konu AB’ye girilmesinin gerekliliğidir. Gelişmeler Türkiye’nin her sorununa AB’ye giriş süreci perspektifinden bakılmasını zorunlu kılmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri ve organları da bu hassas durumu kendi istedikleri doğrultuda sonuna kadar kullanmaktadırlar. Đlgili ilgisiz her konuda görüş belirtmek ve hatta ülkemizi denetlemek yetkisini kendilerinde görmektedirler. Avrupa ülke parlamentolarında kabul edilen sözde Ermeni soykırımının tanınmasına yönelik kanunlar bu çerçevede değerlendirilebilir. Bu tür uygulamalarla Avrupa Birliğine giriş sürecinde demokratikleşme, insan hakları, Güneydoğu ve Kıbrıs sorunu gibi önemli sorunlarla baş etmek zorunda olan Türkiye’nin bir de Ermeni meselesi ile köşeye sıkıştırılmak istendiği açıktır.136 Ermeni toplumunun görev bildiği bir diğer husus da bulundukları ülkede Türkiye ve Azerbaycan’ın lehine olabilecek her hareket ve girişimi bunlar kendilerinin veya Ermenistan’ın aleyhine olmasa bile, karsı çıkmaktır. Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu özellikle ABD’de Türkiye ve Azerbaycan’ın her türlü çıkarını önlemek, buna karşın Ermenistan’a maddi yardım sağlamak yolundaki gayretlerini sürdüreceklerdir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine aday olması Ermenilere bu üyeliği Türkiye’nin asılsız soy kırımının tanınması koşuluna bağlama fikrini vermiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmak için son derece istekli davranması bazı ülkelerde Türkiye’nin bu üyelik uğruna Ermeni sorununda taviz vereceği gibi düşüncelere yol açmış olması olasılığı vardır.137 136 Sezgin. S, “Ermeni Soykırım Yasası Bağlamında Türkiye Avrupa Birliği Đlişkilerinin Değerlendirilmesi”, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale14.html 137 Lütem. Ö. E, “Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu”, http:// www.ermenisorunu.gen.tr/turkce /makaleler/makale39.html 63 Ermenileri AB yoluyla hedeflerine ulaşabilecekleri konusunda ümitlendiren en önemli olay Avrupa Parlamentosunun 1987 yılında aldığı bir karardır. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmasından üç ay sonra Avrupa Parlamentosu “Ermeni Sorununun Siyasi Çözümü” başlıklı bir tavsiye kararı almıştır.138Bu kararda Avrupa Parlamentosu 1915 olaylarını soy kırım olarak kabul etmekte ve Türkiye soy kırımı tanımadığı taktirde Avrupa Birliği üyeliğine alınmayacağı belirtilmektedir. 1987 kararıyla birlikte AP ilk kez 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak niteleyen bir kararı kabul etmiştir. Yukarıda değinildiği üzere, taslak metin hazırlanırken, Türkiye’deki arşivlerin incelenmemesi, Türkiye’nin bu konuda görüsünün alınmaması, Ermeni gruplarının gerek taslak metin hazırlanırken, gerek karar oylanırken Parlamenterlere yönelik baskıları ve tehditleri ve bu doğrultuda kararın oylanması sırasında AP’de mevcut bulunan parlamenter sayısının azlığı ve ülkesi içinde çok etkili lobi faaliyetlerinde bulunan bir Ermeni azınlığı barındıran Fransa’nın AP parlamenterlerinin bu kararın alınmasındaki etkinliği, kararın objektifliği ve tarafsızlığı konusunda kafalarda soru işaretleri bırakmaktadır.139 AP kararının Ermeni terörüne de değinerek terör eylemlerini kınamasının yanı sıra Ermeni terörünü düşüncesizlik olarak tanımlaması, buna karsın Ermeni halkının büyük çoğunluğunun bu eylemleri hoş karşılamadığını söylemesi ve hemen ardından Türk hükümetlerinin Ermeni sorunu hakkında sert tutum takınmalarının tansiyonu pek de düşürmeye yardımcı olmadığı seklinde eleştirilmesi ilginçtir. Çünkü Ermeni terörüne maruz kalan Türk diplomatlarının acı kaybı sonucunda Türk hükümetlerinin yumuşak bir açıklama yapmalarını beklemek pek de olağan değildir. Ayrıca, tarihte yasanmış olaylar hakkında iki taraftan sadece birinin iddiaları doğrultusunda karar taslağı hazırlanması, sadece Ermeni iddiaları ve bakış açısıyla anlatılan taraflı bir tarihin ‘ispatlanmış’ ve ‘tarihi gerçekler’ olarak kabul edilmesi, AP’nin tarafsızlığı açısından düşündürücüdür.140 Kararda “Tarihi açıdan ispatlanmış Ermeni soykırımı” ifadesinin kullanılması sonucu hukuksal bir terim olan ‘soykırım’ hukuki çerçeveden çıkarılarak tarihi bir çerçeveye oturtulmuştur. Ayrıca, bazı tarihçilerin 1915 olaylarını soykırım olarak 138 Kasım. K, “Ermeni Sorunu ve AB Üyelik Süreci” Journal of Turkish Weekly http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=72 139 Laçiner, S. Türkler ve Ermeniler, s. 82-86, 97. 64 niteleyen düşüncelerinin ‘tarihi açıdan ispatlanmış’ seklinde ifade edilmesi aksi yönde düşünen tarihçilerin görüsünün geçersiz sayıldığını göstermektedir.141 Avrupa Parlamentosu, "AB'ye tam üyelik yolunda Türkiye tarafından atılan adımlar" konulu raporun ilişiğindeki karar tasarısını, Strasbourg'da Genel Kurul'da oylayarak kabul etti. Sözde soykırım iddialarını karara sokmayı hedefleyen bir değişiklik önergesi, 213 red oyuna karşı 234 oyla kabul edildi. 93 parlamenter çekimser kaldı. Türkiye, soykırım iddialarının raporda yer almasını şiddetle protesto etti.142 Avrupa Parlamentosu kararına giren paragrafta şu ifadeler yer aldı: "Avrupa Parlamentosu, Türk Hükümeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne, Türk toplumunun önemli bir parçası olan Ermeni azınlığa, özellikle bu azınlığın modern Türkiye devletinin kurulmasından önce maruz kaldığı soykırımı resmen kabul ederek yeni bir destek sağlamaları için çağrıda bulunmaktadır" Türkiye raporu, 90'lı yılların başında BM'nin Bosna'daki barış gücü FORPRONU’nün komutanlığını yapmış eski bir general olan Hıristiyan Demokrat Fransız parlamenter Morillon tarafından hazırlandı. Morillon, sözde soykırım iddialarını içeren değişiklik önergelerinin reddedilmesini istedi, ancak yeteri kadar etkili olamadı ve 21 oy farkıyla önerge kabul edildi.143 4.2. AB’NE GĐRĐŞ SÜRECĐNDE SOYKIRIM ĐDDĐALARININ ETKĐLERĐ AB ve Türkiye’nin dış politikalarında bariz olarak çatışan en önemli sorunlardan biri, Osmanlı Türkiye’sinde gerçekleştirilmiş olan sözde Ermeni Soykırımı Đhtilafıdır.144Ermeni sorunu her zaman bir takım güçlerin ilgilendikleri ve Türkiye üzerine stratejilerini belirlerken kullanmaya çalıştıkları bir konu olmuştur. 140 Laçiner, a.g. e., s.86-88. Tacar, Pulat, Y. Avrupa Parlamentosunun 1987 Yılında Aldığı ‘Ermeni Sorununa Siyasal Çözüm’ Baslıklı Kararın Öyküsü”, Ermeni Araştırmaları: Üç Aylık Tarih, Politika ve Uluslararası Đlişkiler Dergisi, Sayı:18, Yaz 2005, s. 60-73. 142 http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ap_morillon.html 143 http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ap_morillon.html 144 Yenigün. C, Aykaç. , Türkiye ve Avrupa Birliği’nin Dış Politikalarının Analizi, Tüm Yönleriyle Türkiye AB Đlişkileri, Elif Kitabevi Yayınları,Đstanbul,2001,s.408. 141 65 Sorunun başlangıcını oluşturan Batı kışkırtmacılığı ve Osmanlı Ermenilerini silah olarak kullanma eğilimi, üslup değiştirilerek devam etmektedir. Türkiye’nin 1999 yılında adaylığının kabul edilmesinden sonra sözde Ermeni soykırımının tanınması konusu gündeme gelmiş ve Avrupa Parlamentosu 2000 yılı Kasım ayında Türkiye’nin adaylığı ile ilgili ilerleme raporu hakkındaki kararında asılsız soykırımı tanıması için Türk Hükümetine ve Türkiye Millet Meclisine çağrıda bulunmuştur. 2001 yılı ilerleme raporunda bu konu yok iken 2002 yılı ayı sonunda kabul edilen Güney Kafkasya Raporu ile ilgili Karar, 1987 yılı kararına atıfta bulunmakla, Türkiye’nin adaylığı ile asılsız soykırım arasında tekrar bağ kurulmuştur.145 Ermenilerin Avrupa Parlamentosundan her fırsatta bu konuda bir karar çıkartmaya veya eski kararları teyit ettirmeye çalışacakları ve Türkiye’nin adaylık statüsü devam ettiği sürece bu yoldaki faaliyetlerinin devam edeceği görülmektedir. Müzakerelere başlangıç tarihi olan 3 Ekim 2005 öncesi bu yönde bir karar Avrupa parlamentosunda yeniden kabul edilmiştir. 146 Bazı hükümet yetkilileri ve milletvekilleri duruma şaşırdıklarını ve bunun kabul edilemez olduğunu söylemektedirler. Oysaki yukarıda tarihçesi verilen kararlara ek olarak çıkan yeni istekler bu bağlamda Ermeni soykırımı iddiaları müzakere başlangıç tarihi öncesi de önümüzde duruyordu. Bu talepler 6 Ekim günü yayımlanan ilerleme raporlarında yer almıştı. O gün yayımlanan üç belgeden biri olan ‘Etki Raporu’ hem Ermenistan ile sınırımızın derhal açılması talebini içeriyordu hem de Ermeni soykırımı iddialarının Türkiye tarafından bütün Ermenileri tatmin edecek bir tarzda kabullenilmesini istiyordu.147 Avrupa Parlamentosu 17 Aralık 2004 zirvesinden iki gün önce 15 Aralık 2004 tarihinde de bir tavsiye kararı kabul etmiştir ve bu kararda da Türkiye’nin “soykırımı” tanıması istenmektedir.148 15 Aralık günü Türkiye’ye tarih verilmesini isteyen Avrupa Parlamentosu’nun çok ağır kararı diğer bir çok hususa ek olarak Ermeni soykırımı 145 LÜTEM, a.g.m. , http:// www.ermenisorunu.gen.tr/turkce /makaleler/makale39.html http://www.sabah.com.tr/2005/09/28/gnd88.html 147 Ünal. H, “Ne Hallere Düştük”,http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=526 148 Kasım; a.g. m. , http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=72 146 66 iddialarını da içermekteydi. Bu karar 17 Aralık Avrupa Konseyi yani AB zirve sonuçlarında da yer almıştı. AB zirvesi o kararında Avrupa Parlamentosu’nun almış olduğu kararı memnuniyetle not etmekteydi.149 Avrupa Parlamentosunun bu tür kararlarının tavsiye mahiyetinde olduğu ve o nedenle de ne Avrupa Birliği üyesi ülkeler hükümetlerini ne de Türkiye’yi bağladığı, buna karşın Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturulmasına yardım ettiği ileri sürülebilir. Ancak, Türkiye Avrupa Birliğine üye olursa bu konudaki antlaşma tasdik için Avrupa Parlamentosuna gelecektir. Parlamento önceki kararlarını dikkate alarak tasdikten önce Türkiye’nin asılsız Ermeni soy kırımını tanımasını istemesi olasılığı vardır. Ayrıca bu kararın genel bir kanaat oluşturmasında etkili olduğu gözden kaçmamalıdır. AP’nun 27.02.2002 tarihli Güney Kafkasya Raporunda, ``Türkiye`nin AB adaylığının fırsat bilinmesi ve bu ülkeye baskı yapılması`` önerilirken, Avrupa Parlamentosunun sözde Ermeni soykırımını tanıyan kararı hatırlatılıyor. Avrupa Parlamentosu, 1987 tarihli söz konusu kararında sadece sözde soykırım iddialarını resmen tanımakla kalmamış, Türkiye`ye de aynı tavrı izlemesi çağrısında bulunmuştu. Raporda şu ifadelere yer veriliyor: ``Soykırımın Avrupa Parlamentosu ve bazı AB ülkeleri tarafından tanınması, Birinci Dünya Savaşı sonunda Türk rejiminin bazı sorumluları soykırım nedeniyle ağır cezalara mahkum etmiş olması, bu sorunun Türkiye tarafından sonuçlandırılması için AB`nin getireceği bir öneriye temel oluşturabilir. Örneğin, Ermeni soykırımını inceleyecek uluslararası bir tarihçiler komisyonu oluşturulabilir.`` Raportör, bu ifadelerin altına bir dipnot düşerek özetle şunları yazıyor:``Ermeni siyasetçiler, soykırımın tanınmasını istiyorlar. Kemal Atatürk`ün, TBMM`de, 10 Nisan 1921 tarihinde yaptığı konuşmada, Jön türkler rejiminin, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ermeni halkına karşı bir soykırım yaptığı sonucuna vardığı hatırlatılıyor. Başkan Robert Koçaryan, raportörle yaptığı görüşmede, soykırımın tanınmasının Ermenistan tarafından 149 Ünal. H, a. g. m., http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=526 67 istendiğini ancak bunun, Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleştirilmesinde bir önkoşul olarak öne sürülmediğini söyledi.`` denilmektedir.150 Rapora bağlı karar tasarısında, Türkiye`den, ``Avrupa ile bütünleşme arzusuna uygun adımlar atması`` isteniyor, Avrupa Parlamentosu`nun sözde soykırımı tanıyan 1987 kararı hatırlatılıyor ve Türkiye`ye, ``uzlaşma temeli oluşturma`` çağrısı yapılıyor. Karar tasarısı, çeşitli değişiklik önergelerinin ele alınmasından sonra, Perşembe günü oylanacak. Bu gece verilen değişiklik önergeleri arasında, Đngiliz muhafazakâr parlamenter Andrew Nicholas Duff tarafından sunulan bir öneride, soykırıma ilişkin paragrafın metinden çıkarılması isteniyor. Bu öneride, Türkiye`nin Ermenistan`a karşı ablukaya son vermesi çağrısı yapılırken, ``Türkiye ve Ermenistan, tarihi görüş ayrılıklarını gidermek ve kültürel, ekonomik, diplomatik ilişkilerini geliştirmek için birlikte çalışmaya`` davet ediliyor. Bu değişiklik önergesinin kabul edilmesi halinde, rapordaki iddialar kalacak, ancak kararda yer alan soykırım iddiaları düşecek. Duff`ın değişiklik önergesinin kabulü için gerekli oy sayısının sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin görüş farklılıkları ve tartışmalar devam ediyor. Türkiye`den gelen tepkilerde, 10 Nisan 1921 tarihinde TBMM`nin toplanmadığı, bir tatil gününün söz konusu olduğu ifade ediliyor ve Avrupa Parlamentosu`nun bir resmi belgesinde, Ermeni görüşlerine bu kadar ``ciddiyet dışı`` yer verilmesi eleştiriliyor denilmiştir. 151 AP 2004 yılı Đlerleme Raporunda, Türk otoriteleri tarafından Ermenistan sınırının hala açılmadığı ve söz konusu yetkililerin Ermenistan ile iyi komşuluk iliksilerini sağlama sansını kaçırdıkları belirtilmiştir. Türk otoritelerinin, Avrupa Parlamentosu’nun 18 Haziran 1987 tarihli kararında belirtilen Ermeni sorununa ilişkin çağrısına hala uymadığı vurgulanmıştır. Ayrıca, Kars yakınlarındaki Ani şehrinin, harap edilmiş Ermeni kiliselerinin tekrar hacılara açılması ve Türk tarihçi Halil Berktay tarafından ‘soykırım’ ve Ermenistan Devleti ile ilişkilerin yeniden kurulması üzerine yapılan çarpıcı çalışmanın ileriye yönelik önemli adımları temsil 150 151 http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=25643&l=1 http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=25643&l=1 68 ettiği, ancak bu sürecin, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınırın açılarak kendi mantıki sonucuna ulaştırılması gerektiği söylenmiştir.152 Avrupa Komisyonu 2005 yılı Türkiye ilerleme raporunu 9 Kasım 2005 tarihinde sunmuştur. Komisyon’un 2005 yılı ilerleme raporuna ilişkin Parlamento kararı ise, Dışişleri Komisyonu’nun rapor üzerinde yaptığı birçok değişiklikten sonra, 27 Eylül 2006 tarihinde kabul edilmiştir. Avrupa Parlamentosu’nun daha önceki birçok kararında olduğu gibi, 2006 Türkiye raporunda da, sözde soykırıma ilişkin ifadeler yer almış ve Türkiye Ermenistan ilişkileri ve iki devlet arasındaki sınır gibi konulara da yer verilmiştir.153 2006 yılı ilerleme raporunda, daha önceki raporlarda olduğu gibi, TürkiyeErmenistan sınırının kapalı olduğu ve ilişkilerde önemli herhangi bir gelişme olmadığı kaydedilmiş, iyi komşuluk ve ticari ilişkilerin gelişimi için sınırın açılmasının önemli olacağı tavsiye edilmiştir. Ayrıca, sınır anlaşmazlıklarına iliksin “Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkileri konusundaki koşulsuz taahhüdü ile süregelen sınır anlaşmazlıklarının gerektiğinde Uluslararası Adalet Divanı’nın yargı yetkisi de dahil olmak üzere, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinde yer alan anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümlenmesi ilkesine uygun olarak çözümlenmesi yönündeki yükümlülüğü”nün söz konusu olduğu ve Katılım Ortaklığı Belgesinin kısa vadeli öncelikleri arasında “tereddütsüz bir şekilde iyi komşuluk ilişkilerine bağlı kalmak; komsularıyla arasında gerginlik kaynağı olan hususlara çözüm bulmak ve sınır sorunlarının barışçıl yollardan çözümü sürecini olumsuz yönde etkileyecek her türlü hareketten kaçınmak” da olduğu vurgulanmıştır.154 Son olarak, 2008 Đlerleme raporunda, Ermenistan’la ilişkilerle ilgili olarak, Türkiye bu ülkeyle kara sınırını kapalı tutmaya devam ederken, Türkiye Cumhurbaşkanı Erivan’a ilk kez ve ikili ilişkilerde yeni bir başlangıç için ümit verici nitelikte bir ziyaret gerçekleştirmiştir denilmektedir. Ayrıca Ermeni ve Türk Dışişleri 152 European Parliament, P6_TA(2004)0096, “Turkey’s Progress Towards Accession”, 15 Aralık 2004, (Çevrimiçi) http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do?pubRef =//EP//NONSGML +TA+ P6- TA-2004-0096+0+DOC+WORD+V0//EN, 16 Mayıs 2007. 153 European Parliament, P6_TA(2006)0381, “Turkey’s Progress Towards Accession”, 27 Eylül 2006, (Çevrimiçi) http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do?pubRef=-//EP//TEXT+TA+P6-TA2006-0381+0+DOC+XML+V0//EN, 20 Mayıs 2007; Lütem, Yaz 2006, s. 9-10. 154 Commission of the European Communities, SEC(2006) 1390, “Turkey 2006 Progress Report”, Brussels, 8 Kasım 2006, (Çevrimiçi) http://www.mfa.gov.tr/NR/rdonlyres/AB7D8D80-856D400DACDE- C2AE7FC81C82/0/Ilerlemeraporu_en_8Kasim2006.pdf, 30 Mayıs 2007, s. 24, 70 69 Bakanları arasında resmi görüşmeler gerçekleştirildiği vurgulanmaktadır. Türkiye, Ortak Tarih Komisyonu kurulmasına dair önerisini sürdürmüştür ifadesine yer verilmiştir. Türkiye, Ağustos ayındaki Rus-Gürcü çatışmasına tepki olarak, Gürcistan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliğinin önemini vurgulamıştır. Türkiye, aynı zamanda Rusya’yla iletişim kanallarını da açık tutmuştur. Türkiye, çatışmanın ardından uzlaştırıcı bir rol oynamış ve tüm bölge ülkelerinin temsil edileceği bir “Kafkasya Đşbirliği ve Đstikrar Platformu” kurulmasını önermiştir denilmiştir. Türkiye ayrıca, Dağlık Karabağ sorununun çözümünü kolaylaştırıcı çaba göstermeye başlamıştır. Đlk üçlü toplantı, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları arasında Eylül ayında gerçekleştirilmiştir ifadelerine yer verilerek Türkiye’nin son dönemde süreçle ilgili ciddi çalışmalar yaptığı ve dia loğu kurma yönünde adımlar attığı görülmektedir denilmiştir.155 Bugün "Holocaust"un ardından Đkinci Dünya Savaşı sonrası uluslar arası hukukta "soykırım" kavramına yer verilmesinin bir devamı olarak "soykırım" olduğu bazı çevrelerce öne sürülen ama geçmişte "mezalim", "mukatele", "kıyım", "kırım" gibi adlarla anılan olayların hemen ertesinden itibaren "Ermeni sorunu" uluslar arası alana hem politik hem hukuksal olarak yansımıştır.156 Türk tarafı olaylara tamamen farklı bakmakta, ortada bilinçli bir siyasetin sonucu olan "soykırım" ya da "kırım" gibi bir tutumun olmadığını, savaşın kaotik ortamında, Ermenilerin düşman saflarında ve devlet güçlerine karşı silahlı mücadeleye girişmesi üzerine iki halk arasında adeta "iç savaş" benzeri bir tablo ortaya çıktığını, zamanın hükümetinin de "tehcir" politikası uygulayarak önlem aldığını öne sürmektedir. Ermeni olaylarını gerekçe göstererek ve bazı yöneticileri sorumlu tutarak, olayların hemen ertesinde yapılan yargılamalardan Türk tarafı aleyhine bir sonuç çıkmamıştır. Gerçekte bu karar AB’de yeni bir politika değildir. Zaten ABP 1987 yılında da Ermeni Soykırımını kabul eden bir kararı çoktan almıştı. 155 http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/turkiye_ilerleme_ rap_2008.pdf 156 Göka. E, "Ermeni Sorunu"nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler 70 AB Parlamentosu bugün Türkiye’nin sözde Ermeni Soykırımını reddetmesinin, AB yolunda kesin bir engel olduğunu savunmaktadır.157 12 Eylül öncesi dönemde sağ-sol ve etnik çatışmalar biçiminde manüple edilen toplumsal kargaşa ve karmaşa, daha sonraki dönemlerde çeşitli şekillerde tırmandırılmaya çalışılmış ve Türk toplumunun adeta bir kronik travmaya uğratılması için belirli merkezlerden yönlendirmeler ve senaryolar birbiri ardına sahneye konmuştur.158 Fransa tarafından yürürlülüğe konulan "Fransa 1915 Ermeni soykırımını resmen tanır" şeklindeki yasanın sonuçları Türkiye açısından incelendiğinde, başka gelişmeleri de beraberinde getirmesi bakımından önemlidir. Bazı uluslararası ilişkiler uzmanlarına göre, Türkiye'den tazminat ve toprak talebine kadar varabilecek bu gelişmeler, aynı zamanda ülkemizin Avrupa Birliği önündeki prestiji açısından arzu edilmeyen sonuçları da beraberinde getirecektir. Bu aşamada, Fransa geleneksel olarak özgürlük ve bağımsızlık hareketlerini destekleme, ezilen halklara sahip çıkına gibi bazı masum bahaneler ardına gizlenemez. Fransız politikacılar, yaklaşan yerel seçimleri de göz önünde tutarak Ermeni diasporasının isteği doğrultusunda bu yasa tasarısını kanunlaştırmıştır. Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın da Ermeni seçmenlerin ve diasporanın baskısını üzerinde hissetmediğini söylemenin çok geçerli olmadığı düşünülmektedir. Son güne kadar bekletilmiş olsa da bu kararı geri çevirmeyip onaylayacağı çok önceden belli olan Cumhurbaşkanı Chirac'ın bu tutumu geleneksel Türk Fransız dostluğuna da gölge düşürdüğü yönünde kanaatler yoğunlaşmıştır.159 Fransız Senatosu 7 Kasım 2000 tarihli oturumunda Sözde Ermeni soykırımı konusunda tarihi gerçeklere tamamen ters düşen bir kanun teklifini kabul etmiştir. Son derece talihsiz ve yanlış bir adım oluşturan bu kararı kınıyor ve reddediyoruz. Kanun teklifi daha sonra Fransız Meclisi'nde ele alınacaktır. Bu karar, tarihi gerçeklerin insafsızca çarpıtılması ve bütün bir ulusun dayanaksız 157 Taner. T, 1915 ve Sonrası Türkler ve Ermeniler, 2.Baskı, Đmge Yayınları, Ankara, 2001, s.20. Gezgin, S. , “Ermeni Soykırım Yasası Bağlamında Türkiye Avrupa Birliği Đlişkileri”, (Çevrimiçi) http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007. 159 Gezgin. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007. 158 71 iddialarla karalanması anlamına gelmektedir. Türk Ulusu, tarihinin hiçbir döneminde soykırım gibi bir insanlık suçu işlememiştir. Bu bakımdan, vicdanımız son derece rahattır. Türkler, Anadolu'da Ermenilerle tarih boyunca birlikte yaşamıştır, yaşamaktadır. Ancak, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Đmparatorluğu'nun doğu bölgelerindeki bazı Ermeni unsurlar, dış güçlerin oyununa gelmiş ve kendi ülkelerine karşı düşmanla işbirliğine girişmek suretiyle ihanet etmişlerdir. Bununla da yetinmeyip, çok sayıda insanı katletmişlerdir. Bunun üzerine doğudaki Ermenilerin savaş bölgesinden başka yerlere nakledilmeleri zorunluluğu doğmuştur. Bu sırada ağır savaş şartları yanında iklim koşulları, salgın hastalık, kötü beslenme gibi etkenler tüm yöre halkına zarar vermiştir. Ancak, Ermenilerin büyük kısmı yeni yerleşim bölgelerine salimen ulaşmıştır. Diğer bir ifadeyle, Ermenilere yönelik ne bir soykırım, ne de soykırım emri vardır. Bunun aksine yönelik iddialar maksatlıdır. Ancak, ne var ki, Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan, Ermeni diasporalarını kışkırtarak, çeşitli ülkelerdeki yasama organlarında Türkiye aleyhinde kararlar çıkartılmasını sağlamaya yönelmiştir. Koçaryan yönetiminin geniş maddi imkanlara sahip diaspora Ermenileri ile işbirliği halinde ülkemiz aleyhine yürüttüğü bu politika, Kafkasya'da özlenen barış ve istikrarın sağlanmasına hizmet etmediği gibi, Ermenistan'ın bölgedeki yalnızlığını güçlendirmekte, esasen büyük sıkıntılar içinde bulunan Ermenistan halkına zarar vermektedir. Öte yandan, kökleri 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman ile Birinci François arasında imzalanan antlaşmaya kadar uzanan Türk-Fransız dostluğu da böylece dar ve bencil siyasi hesaplara alet edilmiş olmaktadır. Devlet adamlığı ve parlamenterlik sorumluluk, sağduyu ve gerçekçilik gerektirir. Başka ülkelerin tarih ve kültürleri konusunda karar almak, başka ulusları yargılamaya kalkmak milletvekillerinin ve senatörlerin görevi de değildir. Ancak ne yazık ki, bazı dost ülkelerin Parlamentolarının buna aykırı davranabildiği görülmektedir. Nitekim son olarak, Türkiye'nin en yakın dostluk ilişkileri içinde olduğu Fransa'nın Senatosu'ndan böyle bir kararın çıkmış olması Türk Ulusu'nu haklı olarak derinden yaralamıştır, incitmiştir. Ayrıca, Ermeni terörüne Fransa'da ve diğer ülkelerde şehit verdiğimiz diplomatlarımızın ve vatandaşlarımızın aziz anısı Türk kamuoyunun hafızasında tüm canlılığını korurken, bazı Fransız politikacıları kendi küçük oy ve siyasi çıkar 72 hesapları uğruna aldıkları bu kararla büyük bir vebal ve sorumluluk altına girmişlerdir. Fransız Senatosu'nun bu tutumunun Türk-Fransız ilişkilerine şimdiden zarar verdiği kuşkusuzdur. Bu aşamada Fransa'dan beklentimiz, Avrupa Parlamentosu ve ABD Temsilciler Meclisi örneklerinde olduğu gibi, Fransız Senatosu'nun bu hatasının, Millet Meclisi tarafından yinelenmeyerek, ilişkilerimize verilmiş olan zararın yinelenmemesidir. Sözde Ermeni soykırımıyla ilgili bir yasa tasarısının, Fransa Ulusal Meclisinin 18 Ocak 2001 tarihli gündemine alındığı öğrenilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, temsilcisi olmaktan onur duyduğu Türk Ulusunu derinden yaralayan bu yasa tasarısıyla ilgili olarak aşağıdaki hususları dünya, özellikle de Fransız kamuoyuna duyurur: Fransa Ulusal Meclisinin gündeminde bulunan yasa tasarısının, ağırlıklı olarak oy kaygısıyla gündeme getirildiği anlaşılmaktadır. Yasa tasarısı, tarihin tahrif edilmesine ve önyargılara dayanmaktadır. Bu tasarının yasalaşması halinde tahrif edilen tarihin yeniden düzeltilmesi ve önyargılardan arındırılmış nesiller yetiştirilmesi, Fransa'da âdeta, bir suç haline gelecektir. Böyle bir tasarının kabulü halinde, düşünce ve ifade özgürlüğü, bilimsel araştırma ve bulguları yayınlama özgürlüğü Fransa için ortadan kalkmış olacaktır. Fransa Meclisi, Birinci Dünya Savaşıyla ilgili olarak yapılacak araştırmalardan hangi sonuçların çıkmasının gerekeceğini bir yasayla önceden belirlemiş olacaktır. Bu yasanın tespitlerinden farklı sonuçlara varmak, yasanın ihlali olacak ve dolayısıyla bir suç oluşturacaktır. Tarihçilerin gerçekleri ifade etme özgürlüğü ve çabası, bir Fransız kanunuyla engellenmiş olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi "yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesinin hayata geçirilmesi için hiçbir çabayı esirgememektedir. Bu bağlamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'nin Fransa'yla ilişkilerinin gelişmesini de arzulamakta ve bu yolda atılan adımları desteklemektedir. Ancak, bu adımlardan olumlu sonuç alınması, iyi niyetin karşılıklı olmasına, Fransa Parlamentosunun benzer bir tutum içine girmesi bağlıdır. Fransa, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin beş daimî üyesinden biridir. Bu çerçevede, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasından birinci derecede sorumludur. Fransa, aynı zamanda Misk sürecinin eş başkanlığını da yürütmektedir. Fransa Ulusal Meclisinin böyle bir yasa 73 tasarısını benimsemesi halinde, Fansa Hükümetinin, uluslararası alanda yükümlendiği görevlerini yerine getirirken, Parlamentosunun kabul ettiği yasalardan etkileneceği ve tarafsızlık ilkesine bağlı kalmayacağı açıktır. Tarafsız olmayan ve Güvenilirliğini yitirmiş bir Fransa'nın, gerek Türkiye açısından hayatî önem taşıyan Kafkasya bölgesinde gerek Türkiye'yi doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendiren diğer uluslararası sorunlarda barışın tesisi, istikrarın sağlanması görüntüsü altında atacağı her adımın, alacağı her inisiyatifin kuşkuyla karşılanması kaçınılmaz olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal parlamentoların, akademik tarih tartışmalarına taraf olarak katılmalarının, savcı ve yargıç görevi üstlenerek bir ulusun tarihini karalamalarının, görevleriyle bağdaşmadığı görüşündedir. Bir ulusun t.m kesimlerinin temsilcisi olan parlamentolar, daha iyi bir dünya yaratılmasına, uluslar arasında dostluk duygularının pekiştirilmesine yarayacak adımların atılmasına, nefretin ve ırkçılığın körüklenmesiyle katkıda bulunamazlar. Parlamentolar ancak dostluğun pekiştirilmesi, hoşgörünün ve karşılıklı anlayışın yaygınlaştırılmasıyla uluslar arası barışa katkıda bulunabilirler. Fransa Parlamentosundan beklenen de budur. Nitekim, Fransa Parlamentosu, Cezayir'de vuku bulan acı olayları değerlendirmeyi reddederek, bu olayların incelenmesini tarihçilere bırakmayı uygun bulmuştu. Türk Milleti, Fransız parlamenterlerden şimdi aynı davranışı beklemektedir. Tarih, ulusların aralarında nefret yaratmak için kullanılmamalıdır. Bunun taşıdığı tehlikenin sorumluluğu, tarihi bu amaçla kullananlara aittir. Bu bağlamda, Fransa Parlamentosunun, nefret duygularıyla beslenmiş kişilerin, gerek Türk diplomatlarına gerek Fransız vatandaşlarına karşı giriştikleri, anıları halen tazeliğini koruyan cinayet kampanyasını bir kez daha hatırlamasında sonsuz yarar görmekteyiz. Fransa Ulusal Meclisindeki bu girişim, uzun ve onurlu bir geçmişe sahip olan Türk-Fransız dostluk ilişkilerine ve iki ülke arasındaki örnek işbirliğine gölge düşürmüştür. Bu gibi girişimler in arkasında, Ermenistan'ın bugünkü yönetiminin önemli teşvikinin bulunduğu açıktır. Çarpıtılmış bir tarihe saplanıp kalarak nefret ve şiddet tohumlarını ekmek yerine, Türkiye'ye karşı barışçı ve iyi komşuluk ilişkilerini 74 esas alan politikalara yönelmek, her şeyden önce Ermenistan'ın halkına karşı olan görevlerindendir. Ermenistan'ın ve Ermeni halkının çıkarları, Türkiye'yle çatışmaktan değil, iyi ilişkiler kurmaktan geçmektedir. Fransa Ulusal Meclisi tüm uyarılara rağmen bugün tarih ve insanlık önünde vahim bir hata içine düşerek Sözde Ermeni soykırımı yasa teklifini kabul etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Türkiye'yi hiçbir zaman işlemediği soykırım suçuyla ithama cüret eden ve tarihi gerçekleri hiçe sayan Fransa Parlamentosu'nun bu kararını şiddetle kınamakta ve bu yasayı bütün sonuçlarıyla reddetmektedir. Milletimizin infialle karşıladığı bu yasa Türkiye-Fransa ilişkilerine büyük ve kalıcı zarar verecek ve ilişkilerimizde ciddi bir krize yol açabilecektir. Bu gelişme, bölgemizdeki barış ve istikrar ortam ve arayışlarına da olumsuz etki yapacaktır. Bunların sorumluluğu Fransa'ya ait olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Fransa Hükümeti'ni bu yasayı etkisiz hale getirmek maksadıyla harekete geçmeye bir kez daha davet etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Fransa nezdindeki Büyükelçisi Sayın Sönmez Köksal danışmalar için Ankara'ya çağrılmıştır. Günümüz açısından ele alındığında, Türkiye 65 milyonluk nüfusu ve içinde barındırdığı genç potansiyel dolayısıyla Avrupa'nın kapısını zorlayan ve kendisinden çekinilen bir ülke konumundadır. Avrupa Birliği içinde yer aldığı takdirde dikkat edilmesi gereken önemli bir güç olma şeklinde algılanan ülkemizin yıpratılması uluslararası arenada Türkiye'nin rakipleri tarafından tezgâhlanan oyunlar aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Bu ve buna benzer olayları ülkemiz yaklaşık otuz yıldan bu yana hiç aksama olmaksızın yaşamış ve halen de yaşamaktadır.160 Kuşkusuz, Ermeni yasa tasarısının kanunlaşması Türkiye'nin Avrupa Birliği ile olan ilişkilerini olumsuz etkileyecektir. Güneydoğu'daki ayrılıkçı terörizm ve Kıbrıs sorunu gibi konularda aynı savunma ittifakı içinde yer aldığı ve müttefiki olan ülkelere bile derdini anlatamayan Türkiye'nin, ileriki günlerde Ermeni soykırım yasası nedeniyle gerek uluslararası alanda gerekse ikili ilişkilerde önüne her zaman bir engel konulması muhtemeldir. Şimdi Türkiye'nin daha önceki hatalarına düşmeden ancak bu hatalardan ders alarak hareket etmesi yönündeki bir planı 160 Gezgin. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007. 75 yürürlüğe koyması gerekmektedir. Öncelikle dış ilişkilerde bir strateji belirlenmesi her ülke açısından temel esastır. Hele bu ülke Türkiye gibi jeopolitik ve jeostratejik bir ülkeyse böylesi bir uygulama kaçınılmazdır.161 Türkiye Morillon Raporu’nun dayanağı olan Andonian Belgelerinin ve Đngiliz Mavi Kitabının asılsız ve uydurma olduğundan hareketle uluslar arası arenada yoğun kulis faaliyetleri ile sözde soykırımın diğer Ülkeler tarafından tanınmamasını sağlamış, fakat Yunan ve Fransız lobilerinin etkisiyle bunu AB’ye kabul ettirememiştir.162 Eğer Türkiye Ermeni Soykırımını tanırsa, bunun Uluslar arası arenadaki izdüşümü tazminat ve toprak talebi olarak kendini gösterecektir.163 Batı ülkeleri gelecek yıllarda ortaya koyacakları uluslararası politikaları stratejik araştırma enstitüleri ya da kurumları vasıtasıyla belirlerler. Bu kuruluşlar birer üniversite ciddiyetinde ve bilimselliğinde çalışırlar, bilgi toplar, yabancı ülkelerle ilgili olarak yapılacak çeşitli araştırmalara sponsor olurlar ve araştırmacıları destekleyerek onları yönlendirirler. Kurumsal olarak böylesi kuruluş ya da enstitülere sahip olsa da Türkiye'nin, bunların nitelik olarak içini dolduramaması nedeniyle; dış politika konularında çoğu kez böylesine hazırlıksız yakalandığı olmuştur. Dış politika, önemli ölçüde tanıtım ve bilgi toplama faaliyetinin yanı sıra lobicilik uygulamalarının da ortaya konmasını gerekli kılan bir alandır. Aksi takdirde son gelişmelerde olduğu gibi olaylar bu hızla yayılır ya da gündemi işgal etmeye devam ederse, gerek Kıbrıs ve Güneydoğu sorunları gerekse Ermeni meselesi hakkında ülkemizin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinde muhataplarına karşı inandırıcılığını yitirmesi ve dış politikada destek sağlayamaması söz konusu olacaktır. Bu gelişme de, özellikle dış politikada, Türkiye'nin böyle meselelerle önünün kesildiği konusundaki bir düşünce tarzını ister istemez insanın aklına getirmektedir.164 Son tahlilde Ermeni yasa tasarısının kanunlaşması bağlamında denebilir ki, Türkiye açısından bakıldığında, Avrupa Birliği gibi yaşamsal önemi olan bir oluşum 161 Gezgin. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007. Öke, M. K. ,Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorunu 1914–1923, Aksoy Yayıncılık, 5. Baskı, Đstanbul,2001 163 Öztek, G. Sözde Soykırım Đddiaları Çerçevesinde Ermeni Meselesi ve Türkiye Konferansı, BSM, Đstanbul,15 Kasım 2001. 164 Gezgin. a.g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007. 162 76 içinde yer almayı kısıtlayacak ya da engelleyecek tüm zorlukların aşılması gerekli görülmektedir. Bu ise, Türkiye'nin dış politika konusundaki tutum ve uygulamalarının yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır. Bunun için, artık bugüne kadar izlenen pasif dış politika terk edilerek, aktif ve insiyatif kullanma üstünlüğünü ele geçirmiş bir uluslararası politika uygulamasına geçilmelidir. Unutulmamalıdır ki, "geleceğe yönelik bir planı olmayanlar başkalarının planlarının parçası olurlar."165 4.3. ERMENĐ SORUNUNDA YENĐ STRATEJĐLER Ermeniler soykırım iddialarını yoğun bir şekilde uluslararası gündeme 1965 yılından itibaren taşınmaya başlanmıştır. Soykırım iddialarının başlangıcı olarak görülen 24 Nisan 1915’in 50. yıldönümünde başlayan yaygın propaganda süreci 1973-1985 yılları arasında terör eylemleri boyutuna da taşınmıştır. 2005 yılından itibaren ise Ermeni soykırım iddialarının 90. yıldönümü dolayısıyla diaspora merkezli yaygın bir faaliyete girişilmeye başlanmıştır. Bu faaliyetlerin amacı uluslararası alanda iddiaların kabul edilmesini sağlayıp, Türkiye’nin üzerine daha yoğun bir baskıya dönüştürmek ve başta AB üyelik süreci olmak üzere Türkiye’nin önemli dış politika hamlelerinin önüne engel çıkararak Türkiye’nin iddiaları tanımasını sağlamaktır. Sonraki aşamada ise tazminat talepleri ve hatta bazı açıklamalara göre toprak talebine giden bir süreci başlatmak istemektedirler. Türkiye konu ile 1965 yılında ilk defa karşılaşmasına rağmen bu tarihten günümüze kadar çok önemli bilgi birikimini sağlayacak planlı çalışmalar yürütülmüştür. Ermeni terör olaylarının artması ve bütün dünyada korumasız dış temsilciliklerimizin özellikle hedef alınmasına müteakip 1980 yılında, devletin bütün organları ile birlikte yürütülen bir karşı planlı savunma sistemi oluşturulmuştur. 1983 sonlarına gelindiğinde Ermeni kökenli terör olayları bıçak gibi kesilmiştir. Devletin kontrol ve koordinasyonunda, Devlet arşivleri açılmıştır, araştırma merkezleri kurulmuştur, bilimsel toplantılar düzenlenmiştir, örgüt davalarında Türkiye müdahil olmuştur, kitap ve doküman noksanlığı tamamlanmıştır, karşı psikolojik harekât 165 Gezgin. a.g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007. 77 uygulanmıştır, yabancı ülke yöneticileri doğrudan bilgilendirilmiştir, konuya ilişkin filmler hazırlanmıştır.166 Soykırım suçu 1948 BM Soykırımı Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi’nde tanımlanmıştır. Buna göre soykırım, bir milli, etnik ya da dinî grubu, grup niteliğiyle kısmen veya tümüyle yok etmek kastıyla bazı fiillerin işlenmesi halinde oluşmaktadır. Fiiller suçun maddi (objektif) unsurunu oluştururken, kasıt, zihni (sübjektif) unsurdur. Bu bileşenlerden ikisinin de bulunması suçun oluşması için gereklidir. Aynı sözleşmeye göre soykırım suçluları yetkili mahkemelerde yargılanır. Bundan çıkan sonuç soykırıma ancak yargının karar verebileceğidir. Bu açıdan ülke parlamentolarının aldıkları kararların hukuki temeli yoktur. Ermeni diasporası ve Ermenistan, iddiaların ülke parlamentolarında kabul edilmesi için çaba sarf etmektedirler. Soykırım vahim bir insanlık suçudur. Bu suçun işlenebilmesi için o milletin tarihinde bu suça yatkınlık olması gerekir. Bir şahıs için suça yatkınlık nasıl bir özellik ise, toplumlar için de öyledir. Oysa on iki bin yıllık Türk tarihi incelendiğinde hiçbir dönemde soykırıma ve asimilasyona rastlanamaz. Aksine temasta bulunan milletlerle kaynaşma ve hoşgörü çerçevesinde kuvvetli bir dayanışma ile birlikte yaşama politikası görülür.167 Ermeni sorununda tarihî tartışmaların yanı sıra ve belki de ondan daha ön planda olan, konunun uluslararası ilişkiler, diplomasi ve uluslararası hukuk boyutlarıdır. Özellikle Türkiye-AB ilişkilerine yansıyan ise bu boyutlardır. Bu durumda diaspora içerisinde diyalog kurulabilecek olan gruplarla iletişim kanalları açık tutulmalı, Türk-Ermeni barışı komisyonu tarzı girişimler desteklenmelidir. Bu girişimler sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin öncülüğünde yürütülmelidir. Türkiye’de ve diğer ülkelerde Ermeni iddialarını destekleyen yayınlar çok miktarda bulunurken, bu iddiaların doğru olmadığını ifade eden ve konunun farklı yönlerini analiz eden eserleri uluslararası alanda kitapçılarda ve kütüphanelerde 166 Kumkale, T. Diaspora Ermenileri’nin Soykırım Yalanları ve Mücadele Yöntemlerimiz, Pegasus Yayınları, Birinci Baskı, Đstanbul, 2007, s. 16 167 Kumkale, a.g.e. ,s. 201 78 bulmak çok güçtür. Bu türden özellikle Đngilizce yayınlar özendirilmeli ve dağıtımı yapılmalıdır. Bilimsel açıdan konuyu araştırmak isteyen bir akademisyen, hatta bir diplomat ve politikacı sürekli tek bir bakış açısını içeren yayınlarla karşılaştığında ister istemez bunlardan etkilenir. Soykırım iddialarının bazı ülkelerin kamuoylarında kabul görmesinin ana nedeni de tek taraflı bilgilendirmedir. Uluslararası alandaki konferans ve panellerde de aynı tek taraflı sunumlar dikkat çekmektedir. Bu tür faaliyetlere katılım önemlidir. Bilgilendirme noktasında AB ülkelerinde konuyu anlatabilecek bilgi birikimine sahip Türk lobisi oluşturulmalı, ilgili ülkelerdeki mevcut kuruluşların daha donanımlı ve aktif olmaları sağlanmalıdır. Türkiye’nin AB üyeliğinin referanduma sunulacağı Fransa’da, Ermeni lobisi oylamayı soykırım iddiaları merkezine taşımak isteyecektir. Buna karşı Fransız kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik çalışmaların yapılmaya başlanması gereklidir. Avrupa Parlamentosu’nun yukarıda değinilen Ermeni sorunu ile ilgili kararı da Avrupa kamuoylarına yönelik çalışmalarla değiştirilebilir. Türkiye’nin önünde en az 10 yıllık bir süre olduğu dikkate alındığında iş işten geçmiş değildir. Soykırım iddialarını araştırmak üzere uluslararası alanda bilimsel bir komisyon kurulup konunun tüm yönleri (hukuki, tarihî vs.) tartışılıp ortaya konulabilir. Ermeni soykırımı iddiaları birçok araştırmacı tarafından araştırıldı. Özellikle son zamanlarda ortaya konulan araştırma çalışmaları Türk tezini güçlendirmeye başlamıştır. 168 Diasporada özellikle radikal unsurların soykırım iddiaları üzerine ve nefrete dayalı kimlik oluşturup bunları gelecek nesillere aktarma stratejisinin Ermeniler açısından da zararlı olduğu anlatılmaya çalışılmalıdır. Radikal grupların Ermenistan üzerine etkide bulunarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de zarar verdikleri ve bundan en çok Ermenistan’ın olumsuz etkilendiği vurgulanmalıdır. Yüzyıllardır iç içe yaşayan Ermeni ve Türk halkı arasındaki ilişkilerde , Osmanlı devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine maruz kalınca, bir bozulma devri başlamıştır. Batılı ülkeler Osmanlı devleti'ni 79 bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için Ermenileri Türk toplumundan koparmayı hedeflemişlerdir. SSCB'nin dağılmasından sonra, 23 Eylül 1991'de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye'ye yönelik "sözde soykırım" iddialarını bir devlet politikası haline getirmiştir. Türk tarihçilere göre Ermeniler, zulme ve haksızlığa uğramış bir toplum imajı yaratarak, dünya kamuoyunu başta ABD ve Fransa olmak üzere belli başlı devletleri ve uluslararası kuruluşları, Ermeni davası lehine çekmeye çalışmaktadır. Türk tarafı, Ermenilerin amacının soykırım iddialarının kabul ettirilmesi ve tesciline bağlı olarak, Türkiye'den yüklü bir tazminat almak ve son aşamada ise Türkiye sınırları içerisinde bulunduğunu iddia ettikleri sözde Ermeni topraklarının iadesini sağlayarak büyük Ermenistan'ı kurmak yönünde bir siyaset izlemek olduğunu düşünmektedir. Soykırım iddiası ile bunun tanınmasını hedefleyen girişimler, özellikle Büyük Avrupa ülkelerinde yoğunlaşmış ve bu ülkelerde ardı ardına soykırım anıtları dikilmeye başlanmıştır. Bugün de, Ermeni soykırımı adı ile bütünleşmiş olarak görünen Ermeni sorununun; Türkiye'den tazminat almak ve ardından toprak talep etmek ve Türkiye'ye dost olmayan çevre ülkelerle ittifak kurmak suretiyle ülkemiz aleyhine faaliyetlerde bulunmak ve Yukarı Karabağ ile Azerbaycan konusunda uzlaşmaz bir tutum içerisinde olmak gibi boyutlarının olduğu savunulmaktadır. Sonuç olarak, Ermeni sorunu Türklere göre, Osmanlı döneminde bu imparatorluğu parçalayarak çıkarlarına ulaşmayı amaçlayan ülkelerce ortaya çıkarılmış, bugün ise isimleri değişmekle birlikte aynı çıkar çevrelerinin Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek istemeleri ve bölgede güçlü bir Türkiye arzu etmemelerinden dolayı, çeşitli yönleriyle birlikte sıcak tutulan sun'i bir sorun olarak görülmektedir. 168 Balcı, G. Türkler Soykırım Yaptı mı? ,Truva Yayınları, Üçüncü Baskı, Đstanbul, 2007, s.220 80 Türkiye bu meselenin çözümünde çok dikkatli hareket etmelidir. Dünyanın çeşitli ülke parlamentolarında gündeme getirilen ve bazılarında kabul edilen "soy kırımı tasarıları"nı, o ülkelerdeki iç siyasetle ilişkilendirmek son derece yanlıştır. Bu, Türkiye'nin uzun vadede bir strateji belirleyip uygulamasını engellemekte ve devletin bürokrasisini adeta "atalete" itmektedir. Tasarılar gündemden düşünce mesele sanki rafa kaldırılmaktadır. Bu konuda alınması gereken tedbirler, uygulamaya koyulması gereken esaslar ise; 169 1. Devletin bünyesinde; Ermeni propagandasının bugün, birer argüman olarak kullandığı bazı konuları aydınlatabilmek için; Osmanlı Devleti içindeki Gayrimüslim unsurdan biri olarak yaşayan Ermenilerin, idarî-hukukî statülerinin ne olduğu, ekonomik ve demografik durumlarının nasıl olduğu gibi konuların sağlıklı bir şekilde ortaya konulması açısından, kurumsal olarak sürekli bir teşkilat kurulmalıdır. 2. Kurulacak olan bu teşkilata danışmanlık ve öncelikle de sağlıklı stratejilerin oluşturulmasında destek sağlayacak bilim adamlarının, politikacıların, bürokratların (sivil-asker), bilgi destek harekât uzmanlarının katılmaları sağlanmalıdır. 3. Teşkilat öncelikli olarak uygulanacak olan yakın, orta, uzun vadede elde edilmesi gereken hedeflere yönelik stratejileri ortaya koymalıdır. Oluşturulan stratejinin özellikle uzun vadede; Ermeni iddialarının yanlışlığını ve bunların doğrularını iç ve dış kamuoyuna anlatılması ile Türk milletinin gerçek mağdur olduğunun belgelerle dünyaya duyurulması ana hedeflerini kapsaması sağlanmalıdır. 4.Yurt dışında veya içinde ortak bir fikir oluşturma maksadıyla yapılacak bütün faaliyetler bu teşkilat tarafından yürütülmeli, merkezi planlama buna karşın adem-i merkezi uygulama esas alınmalıdır. 5. Yurt dışında faaliyetler yürütülürken oralarda bulunan Türklerden öncelikli olarak faydalanılmalı; elçilikler, teşkilatın stratejilerini gerçekleştirecek koordinatör rolünü üstlenmelidirler. Bu kapsamda; olaylarla ilgili tarihi günler fırsat olarak 169 Özdemir, H. , 1915 Tartışılırken Gözden Kaçırılanlar, Sarem Yayınları, Ankara 2007 81 değerlendirilmeli ve geniş katılımı sağlayacak şekilde bilgilendirme toplantıları düzenlenmelidir. 4.4. ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER, DĐPLOMASĐ VE ULUSLARARASI HUKUK BOYUTU Ermeni sorununda tarihi tartışmaların yanı sıra ve belki de ondan daha ön planda olan konunun uluslararası ilişkiler, diplomasi ve uluslararası hukuk boyutlarıdır. Özellikle Türkiye-AB ilişkilerine yansıyan ise bu boyutlardır.170 • Diaspora içerisinde diyalog kurulabilecek olan gruplarla iletişim kanalları açık tutulmalı, Türk-Ermeni Barışma Komisyonu tarzı girişimler desteklenmelidir. Bu girişimler sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin öncülüğünde yürütülmelidir. • Türkiye’de ve diğer ülkelerde Ermeni iddialarını destekleyen yayınlar çok miktarda bulunurken, bu iddiaların doğru olmadığını ifade eden ve konunun farklı yönlerini analiz eden eserleri uluslararası alanda kitapçılarda ve kütüphanelerde bulmak çok güçtür. Bu türden özellikle Đngilizce yayınlar özendirilmeli ve dağıtımı yapılmalıdır. Bilimsel açıdan konuyu araştırmak isteyen bir akademisyen, hatta bir diplomat ve politikacı sürekli tek bir bakış açısını içeren yayınlarla karşılaştığında ister istemez bunlardan etkilenir. Soykırım iddialarının bazı ülkelerin kamuoylarında kabul görmesinin ana nedeni de tek taraflı bilgilendirmedir. Uluslararası alandaki konferans ve panellerde de aynı tek taraflı sunumlar dikkat çekmektedir. Bu tür faaliyetlere katılım önemlidir. • Bilgilendirme noktasında AB ülkelerinde konuyu anlatabilecek bilgi birikimine sahip Türk lobisi oluşturulmalı, ilgili ülkelerdeki mevcut kuruluşların daha donanımlı ve aktif olmaları sağlanmalıdır. Türkiye’nin AB üyeliğinin referanduma sunulacağı Fransa’da Ermeni lobisi oylamayı soykırım iddiaları merkezine taşımak isteyecektir. Buna karşı Fransız kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik 170 çalışmaların şimdiden yapılmaya başlanması gereklidir. Kasım. K. , Ermeni Sorunu ve AB Üyelik Süreci, Ermeni Sorunu, Đddialar Gerçekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce Avrupa 82 Parlamentosunun yukarıda değinilen Ermeni sorunu ile ilgili kararı da Avrupa kamuoylarına yönelik çalışmalarla değiştirilebilir. • Soykırım iddialarını araştırmak üzere uluslararası alanda bilimsel bir komisyon kurulup konunun tüm yönleri (hukuki, tarihi vs.) tartışılıp ortaya konabilir. • Diasporada özellikle radikal unsurların soykırım iddiaları üzerine ve nefrete dayalı kimlik oluşturup bunları gelecek nesillere aktarma stratejisinin Ermeniler açısından da zararlı olduğu anlatılmaya çalışılmalıdır. Radikal grupların Ermenistan üzerine etkide bulunarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de zarar verdikleri ve bundan en çok Ermenistan’ın olumsuz etkilendiği vurgulanmalıdır. 4.5. TÜRKĐYE-AB ĐLĐŞKĐSĐNDE ERMENĐSTAN BOYUTU Ermenistan 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş, Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımış ancak iki ülke arasında normal diplomatik ilişkiler kurulamamıştır. Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 tarihli Đlerleme Raporunda Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişki kurması ve kara sınırını açması istenmektedir. Konuya 15 Aralık 2004 tarihli Avrupa Parlamentosu kararında da değinilmektedir. 17 Aralık 2004 tarihli Avrupa Birliği Konseyi’nin Brüksel Zirvesi’nde kabul ettiği sonuç bildirgesinin 20. paragrafında ise Avrupa Konseyi, iyi komşuluk ilişkilerine kaçınılmaz olarak bağlı kalmanın gerekliliğine vurgu yaparak, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini iyileştirmesini istemektedir. AB ile üyelik müzakerelerinde dış ilişkiler bölümünde herhangi bir üye ülke Ermenistan ile ilişkiler konusunu Türkiye’nin önüne getirilmesi muhtemeldir. Bilindiği gibi müzakere edilecek 31 konu başlığının her biri hakkında görüşmelerin başlaması ve tamamlanmasında AB üyesi ülkelerin kabulü gereklidir.171 Türkiye’nin AB üyelik sürecinde karşısına çıkan konulardan birisi de Ermeni sorunudur. Ancak Türkiye-AB ilişkilerinde bir de Ermenistan boyutu karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği gibi Ermenistan 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş, Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımış ancak iki ülke arasında normal diplomatik ilişkiler kurulamamıştır. Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 tarihli 171 Kasım. ,a. g . m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce 83 ilerleme Raporunda Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişki kurması ve kara sınırını açması istenmektedir. Konuya 15 Aralık 2004 tarihli Avrupa Parlamentosu kararında da değinilmektedir.17 Aralık 2004 tarihli Avrupa Birliği Konseyi’nin Brüksel Zirvesi’nde Kabul ettiği sonuç bildirgesinin 20.paragrafında ise Avrupa Konseyi iyi komşuluk kaçınılmaz olarak bağlı kalmanın gerekliliğine vurgu yaparak, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini iyileştirmesini istemektedir. AB ile üyelik müzakerelerinde dış ilişkiler bölümünde herhangi bir üye ülke Ermenistan ile ilişkiler konusunu Türkiye’nin önüne getirilebilir. Ermeni Soykırım iddialarını kabul etmenin AB’ne giriş için ön şart olması yönünde Ermeni çabaları engellenmesi ve konunun uluslar arası hukuk alanını da tartışılma ihtimaline karşı hazırlık yapılması konusunda fikirler vardır.172 Türkiye dahil olmak üzere diğer ülkelerde sözde Ermeni iddialarını destekleyen çok sayıda asılsız yayınlar bulunurken, bu iddiaların doğru olmadığını ifade eden ve konunun gerçek yüzünü analiz eden eserleri uluslar arası alanda kitapçılarda ve kütüphanelerde bulmak çok güçtür. Bu türden özellikle Đngilizce yayınlar özendirilmeli ve dağıtımı yapılmalıdır. Soykırım iddialarının bazı ülkelerin kamuoylarında kabul görmelerinin asıl nedeni tek taraflı bilgilendirilmeleridir. Uluslar arası alandaki konferans ve panellerde bulunularak bunun önüne geçilmelidir denilmektedir.173 Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının önünde üç engel bulunmaktadır. Bunlar: Ermenistan yönetiminin soykırım iddialarının uluslararası alanda tanınması için gösterdiği çabalar, Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde ifadesini bulan ve bir kısım Türkiye topraklarını Batı Ermenistan olarak gösteren Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ve Türkiye-Ermenistan sınırının Ermenistan tarafından tanınmaması anlamını taşıyan ifadeler ve Dağlık Karabağ sorunudur. 23 Ağustos 1990 tarihinde yayınlanan Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinin 11. maddesi “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası düzeyde tanınması çabalarını destekleyecektir.” demektedir. Bağımsızlık Bildirgesine 1995 yılında 172 173 Kasım. ,a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce Özkan. Z, Tarihsel Akış Đçerisinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, Đstanbul,2001 s.251 84 kabul edilen Ermenistan Anayasasında da atıf vardır. Yine Ermenistan Parlamentosunda zaman zaman Türkiye-Ermenistan sınırını düzenleyen 1921 Kars Antlaşmasının tanınmaması gerektiği şeklinde konuşmalar yapılmaktadır.174 Ermenistan’ın 1992 yılında o zamanki adıyla Avrupa Güvenlik ve Đşbirliği Konferansına-AGĐK- (1994 yılında Avrupa Güvenlik ve Đşbirliği Teşkilatı-AGĐTolarak değiştirilmiştir.) üyeliği ile sınırların değişmezliğini kabul ettiği düşünüldüğünde Bağımsızlık Bildirgesindeki Batı Ermenistan ifadesi ve 1921 Kars Antlaşmasının sorgulanması Ermenistan’ın uluslararası yükümlülükleriyle de çelişmektedir. Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri, sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğü gibi hususları kapsayan bir deklarasyonu imzalamayı reddetmiştir. Ermenistan’ın ilk Devlet Başkanı TerPetrosyan döneminde Ermenistan yönetimi daha ılımlı bir politika izlemeye çalışmış, soykırım iddialarını uluslararası alanda gündeme getirmemeye çalışmış ve içeride radikal unsurlarla mücadele etmiştir. Ancak Ter-Petrosyan, diasporanın Ermenistan üzerindeki etkisi sebebiyle uygulamada başarılı olamamıştır. Ter-Petrosyan’ın başarısızlığının diğer nedeni Karabağ sorununa çözüm konusunda yeterince cesaretli olmamasıydı. Sonuçta Ermeni kuvvetler Azerbaycan’ın topraklarının % 20 sini işgal ettiler. Halen sürmekte olan uluslararası hukuka aykırı bu durum Türkiye-Ermenistan ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir. Türkiye, Ermenistan’dan AGĐT içerisindeki yükümlülüklerini yerine getirmek için adım atmasını istemektedir. Ter-Petrosyan’ın istifasından sonra ise Taşnakların desteğiyle Koçaryan Ermenistan Devlet Başkanı olmuş ve diasporanın Ermenistan üzerindeki etkisi daha da artmıştır. Diaspora Ermenistan’da da faaliyet gösteren diaspora partileri aracılığıyla Ermenistan’a kendi gündemini empoze etmekte ve Ermenistan’ın gerçekçi olmayan bir dış politika izlemesine neden olduğu belirtilmektedir.175 Türkiye-AB üyelik sürecinde Ermenistan ile ilişkilerin mevcut durumunun değiştirilmesi konusunda müzakereler sırasında taleple karşılaşabilecektir. Bu 174 175 Kasım. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce Kasım. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce 85 nedenle Ermenistan ile ilişkilerde Türkiye’nin nasıl bir politika izlemesi gerektiğine ilişkin bazı parametreleri ortaya konmalıdır.176 • Öncelikle iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesinin tek taraflı bir hareketle olamayacağı vurgulanmalıdır. Soykırım iddialarının yanı sıra belki de diplomatik ilişkiler açısından en önemli konu Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde yer alan ve Ermenistan Anayasasının da atıfta bulunduğu Batı Ermenistan ifadesidir. Bir ülkenin toprak bütünlüğünü tanımadan onunla normal diplomatik ilişki kurmayı istemek gerçekçi değildir. Ermenistan’ın Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri, sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğüne saygıyı içeren bir deklarasyonu imzalayıp bunun gereğini yapması gerekir. Eğer bir AB üyesi ülke başka bir AB üyesi ülkeden, örneğin Fransa, Đspanya’dan toprak talep etse ve bir kısım Đspanya topraklarını Batı Fransa olarak adlandırsa her halde Đspanya-Fransa ilişkileri bugünkü gibi olmazdı. • Ermenistan bağımsız bir ülke olarak uluslararası topluma katıldığı günden itibaren Kafkasya’daki bölgesel istikrarsızlığın bir parçası olmuştur. Azerbaycan topraklarının işgali ve Karabağ’daki “Dağlık Karabağ” Cumhuriyeti olarak adlandırılan yapının varlığı Ermenistan’ın desteğiyle sürmektedir. Ermenistan’ın sorunun çözümü için adım atması için bölge ülkeleri, AB ve ABD tarafından baskıda bulunulması gerekir. 1994 yılında taraflar arasında ateşkesin imzalanmasından sonra 10 yılı aşkın bir süredir soruna çözüm bulunamamıştır. Ermenistan ile Rusya arasındaki özel ilişkiler ve Ermenistan’ın gerek askeri gerekse ekonomik açıdan Rusya’ya bağımlılığı dikkate alındığında, Ermenistan’ı Karabağ konusunda adım atmaya zorlayabilecek en etkili ülkenin Rusya olduğu söylenebilir. Gerek gelişen Türkiye-Rusya ilişkileri çerçevesinde Türkiye, gerekse AB Rusya’dan bu konuda Ermenistan üzerindeki etkisini kullanmasını sürekli istemelidirler. • Ermenistan herhangi bir adım atmadan Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve sınır kapısının açılması Türkiye’nin toprak bütünlüğünü sorgulayan ve soykırım iddialarını gündeme getirmekten kaçınmayan (Nitekim 2001 yılında Fransa parlamentosunda alınan kararda Koçaryan yönetiminin çabaları etkili olmuştur.) ve kendinden önceki Ter-Petrosyan iktidarı dönemine göre Türkiye’ye 176 Kasım. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce 86 karşı radikal bir politika izleyen Koçaryan’a ve Ermenistan’daki radikal gruplara hizmet edecektir. Bu durumda Koçaryan ve onun destekçileri, Ter-Petrosyan’ın Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi amacına Ter-Petrosyan’ın tersine Türkiye’ye karşı sertlik yanlısı bir politika izleyerek ulaşmış olduklarını belirtip, bunu iç politikalarında da başarı olarak sunabileceklerdir. Ermenistan’da daha ılımlı bir yönetimin işbaşına gelmesi de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine katkıda bulunacaktır. • Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek Ermenistan’ın politik ve ekonomik çıkarlarının gereğidir. Türkiye, Ermenistan’ın Batıya açılan kapısıdır. Kara sınırının açılmasından en fazla faydalanacak olan Ermenistan dır. Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi ve ekonomik kapasitesi dikkate alındığında Türkiye için dikkate değer bir pazar ve ekonomik partner olamaz. Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi 1 milyar dolar civarındadır. Türkiye ile Ermenistan arasında Gürcistan yoluyla yapılan ticaretin hacmi 35-40 milyon dolar ve Đran yoluyla yapılan ticaretin hacmi ise 30-35 milyon dolar kadardır. Toplam 70 milyon dolarlık bir ticaret hacmi vardır. Kara sınırının açılması halinde bunun bir miktar artabileceği düşünülse de Ermenistan ticari açıdan Türkiye için önemli bir pazar değildir. Türkiye ile ilişkileri çok iyi olan ve nüfusu Ermenistan’ın iki katından fazla olan Azerbaycan ile olan ticaret bile 300 milyon dolar seviyesindedir. Yine nüfusu Ermenistan’ın yaklaşık iki katı olan Gürcistan ile ticaret bile açık olan sınır kapılarına rağmen 300 milyon dolarlar civarında kalmaktadır. • Ermenistan’ın Türkiye ile olan problemlerinin çözümü için adım atabilmesi için öncelikle diasporanın radikal kesimlerinin baskısından kurtulması gerekir. Türkiye’de gerek resmi gerekse özel kanallardan Ermenistan’daki ılımlı çevreler desteklenebilir. Bu çevreler Türk-Ermeni barışma Komisyonu tarzı oluşturulacak diyalog amaçlı çalışmalara entegre edilmelidir. 87 SONUÇ Altmışı aşkın senedir Ermeni asıllı bilim adamları büyük bir azim, ısrar ve durak bilmez çabalarla Doğu Anadolu’nun Ermenilerin hakiki anayurdu olduğu, Türk’lerin bu bölgeyi esas sahiplerinden aldıkları ve sistematik katliamlarla onları buralardan kovmaya çalıştıklarını, nihai olarak da 1915’te planlı bir soykırım uyguladıklarını iddia etmektedirler. Türk Aydınları ise 1980 yılından itibaren sessiz kalmanın ciddi problemler yaratacağı ve sonucunun ciddi olaylara mal olacağı anlaşılınca, kayda değer çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Đlmi verilere rağmen bazı devletler ve devletlerarası kuruluşlar Türk tezini reddedip, çaptırılmış, asılsız Ermeni iddialarına angaje olmaktadırlar. Kendisini sözde Ermeni sorununa muhtaç görenleri, katı yaklaşımdan uzaklaştırılıp, bu sorunu çözmek için şu hususlar yapılmalıdır. Diaspora içerisinde diyalog kurulabilecek olan gruplarla iletişim kanalları açık tutulmalıdır. Ermeni Soykırım iddialarını kabul etmenin AB’ne giriş için ön şart olması yönünde Ermeni çabaları engellenmeli ve konunun uluslar arası hukuk alanını da tartışılma ihtimaline karşı hazırlık yapılmalıdır. Bilgilendirme noktasında AB ülkelerinde konuyu detaylı ve ikna edebilecek yeteneğe, bilgi birikimine sahip Türk lobisi oluşturulmalıdır. Rusya ile iyi ilişkiler kurarak ve AB’nin Rusya’dan bu konuda etkisini göstermesi sürekli olarak istenmelidir. Ermeni sorununu tarihsel boyutunun irdelenmesi ile değil, kendini bu soruna kilitleyen bir tarafın “sosyo-psikolojik” fobilerinin aşılması ile çözülebilecektir. Çözüm Türklerin tarihiyle yüzleşmesinde değil, kendini bu soruna tutsak kılan bazı Ermeni çevrelerinin kendileriyle yüzleşip bizlerle barışabilmesindedir. Ermeni meselesi diye bilinen ve hala belli aralıklarla gündemimizi işgal eden bu olaylar zinciri Ermenilerin istekleri ve beklentileri doğrultusunda gelişmiş bir olaydır. Bu bağlamda Ermenilerin Avrupa devletleri ile ilişkilerinde Ermeniler hiçbir zaman belirleyici taraf olamamakla birlikte Avrupa devletlerinin siyasi bir piyonu olmaktan ileriye de gidememişlerdir. Bu ilişkilerin Avrupa Devletlerine çıkarlar 88 sağladığı bir gerçektir. Fakat olaya Ermeniler açısından baktığımızda onlara sağladığı yarar konusunda somut bir şey görmemiz mümkün değildir. Aksine bu ilişkiler uzun vadede düşündüğümüzde Ermenilere zarar verdiğini görmemiz mümkündür. Bu ilişkiler neticesinde Ermeniler arasında değişik mezhepler yayılmış ve bu mezheplere bağlı oluşan cemaatlerle Ermeniler parçalanmışlardır. Ayrıca Avrupa Devletlerinin kışkırtması ile meydana gelen isyanlar sonucu Ermenilerin Devletle arası açılmış, yüzyıllar boyunca bir birleri ile huzur içinde Müslümanlarla aralarının açılmasına ve karşılıklı can kaybının olmasına neden olmuştur. Ermenilerin yaşadıkları bölgelerdeki huzurlarının kaçmasında birinci derecede etkili olan Avrupa Devletlerinin kışkırtmaları olmuştur. Ermenileri Osmanlı yönetiminden ve baskılarından kurtarmak ve onlara bağımsızlık vermek hedefi ile yola çıkan Avrupa Devletleri bölgedeki çıkarları sona erince Ermenileri kendi hallerine bırakmışlardır Diğer bir söylemle Ermeni Sorunu Avrupa Devletleri Đçin bir Đnsanlık bir bağımsızlık meselesi değil bir sömürgecilik meselesidir. Türkiye uzunca bir süre Ermeni sorununu görmezden geldikten sonra konunun ağırlıklı olarak “tarih boyutu”na odaklanmıştır. Buna göre arşiv belgelerini ortaya koymak ve bazı olayları açıklığa kavuşturmak yeterli olacaktır. Bu çabaların önemli olduğu muhakkaktır. Türkiye tarih konusundaki çalışmalarını arttırarak devam ettirmelidir. Ancak asıl sorun tarihsel olmaktan çok siyasal ve sosyolojiktir. Ermeni sorunu bir “tehcir” sorunu değildir. Doğrudur, Ermeni tarafının kullandığı argümanlarda hep “tarih” vardır. Ancak hedefler bugüne ilişkindir. Amaç yaklaşık bir asır önce olmuş olduğu iddia edilen olayları bir efsane haline getirerek bir Ermeni ulusal kimliği oluşturmak, bu sayede Ermeni milletinin varlığını ve birliğini sürdürebilmektir. Bu bağlamda Ermeni sorunu özellikle diaspora Ermenileri için bir var olma davasıdır. Eğer sorun çözülürse birçok kurum ve kişi varlığını sürdüremeyecektir. Bu nedenle sorunun çözülmesini istemeyen geniş bir kitlenin varlığından söz etmek mümkündür. Konunun ikinci boyutu ise uluslararası ilişkiler ve bu ilişkiler ağında güç mücadelesi ile ilgilidir. Uzun süre konuyu ihmal eden Türkiye, Ermeni sorununun ulusal güvenliği açısından “zayıf bir halka” haline gelmesine dolaylı da olsa katkıda 89 bulunmuştur. Böylece, Türkiye karşısında pazarlık kozu arayan hemen her ülke “Ermeni kartı”na başvurmaktadır. Özellikle Ermeni diasporasının güçlü olduğu ülkelerde bu durum sıradan bir hal halini almaktadır. Avrupa Birliğine giriş sürecinde demokratikleşme, insan hakları, Güneydoğu ve Kıbrıs sorunu gibi önemli sorunlarla baş etmek zorunda olan Türkiye'nin bir de Ermeni meselesi ile köşeye sıkıştırılmak istendiğini düşünenlerin sayısı oldukça fazladır. Bu açıdan ele alındığında Avrupa Birliği'ne üyelik müzakerelerinde karşı tarafın önümüze koyacağı kozlara bir başkasının daha eklendiğini söyleyebilmek için çok da uzak görüşlü olmaya gerek yoktur. Burada yapılması gereken AB’ye üyelik için bu etkinin ortadan kaldırılması ve gerçeklerin ortaya konulmasıdır. Tarafsız bir Avrupa Birliği konuyla ilgili çalışmaları incelediğinde tarihi süreçte yaşanan gelişmelerin bir Soykırım olmadığının farkına varacaktır. Bu konuda Türkiye’nin yapması gereken ülke içindeki azınlık haklarını tarihte olduğu gibi günümüzde de koruduğunu göstermektir. Avrupa Birliği, Türkiye’nin AB’ye katacaklarının farkına varmaya başlamıştır. Türkiye’nin büyüyen ekonomisi ve genç nüfusu ile gelecekte Avrupa Birliği’nin en aranılan üyesi olacağı aşikârdır. Türkiye, AB yolunda uyum kriterlerini yerine getirmek için yoğun çaba sarf etmektedir. Ekonomik istikrar paketlerinin uygulanmasına devam edilmektedir. Türkiye ekonomisi büyümeye devam etmektedir. Son dönemde meydana gelen küresel krizden en az etkilenen ülkelerden biri olması da bunun en açık göstergesidir. Bazı ülkeler tarafından Türkiye aleyhine yapılan çalışmalar da artık destek görmemeye başlamıştır. Burada önemli olan Türk halkının da tarihini bilmesi ve uluslar arası arenada tarihine sahip çıkmanın öneminin bilincinde olmasıdır. Son söz olarak denebilir ki, Ermeni sorunu dünden çok bugünün sorunudur. Sorunun tarihte yatan kökleri reddedilemezse de, tarihsel kökenlerinden çok nispeten daha güncel olan köklerinin çok daha önemli olduğu söylenebilir. Bu bağlamda Türkiye tarih alanındaki çalışmalarını hızlandırmalı, AB’ye üyelik sürecinde önümüze engel olarak çıkarılan ve bazı ülkelerin çıkarına sonuçlandırılmak istenen tarihi çelişkilerin aydınlatılmasında öncü olmalıdır. Tarih boyunca yaşanılan acıların 90 tekrar yaşanmaması için Türkiye son dönemde çok önemli atılımlar yapmıştır. Ermenistan’la diyoloğun güçlendirilmesine yönelik atılan diplomatik adımlar ve Orta Asya’da barışın sağlanması yönündeki çabaları bütün dünyaca takdir edilmiştir. 91 KAYNAKÇA AKTAN,Gündüz, “Devletler Hukukuna göre Ermeni Meselesine Bakış”, www.hannoverbk. de/ermeni/2.doc, 12/02/2006. ALTINDAL, Aytunç , “Ermeni Terörü ve Soykırım Kavramı”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak- Subat 2001, sayı 37. AKTAR, Yücel, “Enver ve Cemal Paşalarla Osmanlı Valileri, imzalı Belgeler, Soykırım Terimlerini Çürütüyor”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Subat 2001, sayı 37. ARDA, Ahmet, “Ermeni Sorunu Hakkında Bir Değerlendirme”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001, sayı 37. ARIKAN, Zeki, Cumhuriyet, 3 Ekim 2004. AYIŞIĞI, Metin, “Ermeni Tehciri Konusunda Yeni Perspektifler” www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/ermeni_t.doc, 10/01/2006 BABACAN, Hasan, “Ermeni Tehcirini Hazırlayan Faktörler ve Tehcir”, Dünden bugüne Türk-Ermeni ilişkileri, Nobel yayıncılık, Ankara Haziran,2003. BAL, Đdris, “Türkiye –Ermenistan ilişkileri”, Dünden bugüne Türk-Ermeni ilişkileri, Ankara, Haziran 2003 BALCI, Gökhan, Türkler Soykırım Yaptı mı? , Truva Yayınları, 3.Baskı, Đstanbul, 2007 BĐLGĐN, Nuri, Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu, Ermeni Soykırım iddiaları ve Tarihin Đnşası, Nergis Yayınları, Đstanbul 2005 ÇAYCI, Sadi, “Hukuksal Açıdan Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni Ayaklanmaları ve Alınan Önlemler”, Silahlı Kuvvetler Dergisi Sayı: 369, Temmuz 2001 DABAFYAN, L. Panos, Son Havadis Gazetesi, 2, 4, 6 Mayıs 1979. 92 GAĐLLARD, G, Türk-Ermeni Sorunu, Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu, Nergiz Yayınları, Đstanbul,2005 GEZGĐN, Suat : “Ermeni Soykırım Yasası Bağlamında Türkiye Avrupa Birliği Đlişkileri”, (Çevrimiçi)http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007. GÖKA, Erol, "Ermeni Sorunu"nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler GÖKDEMĐR , Ayvaz “Ermeni Sorunu Üzerine Yorumlar ve Öneriler”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Subat 2001 GÖKTEPE, Cihat, ve KIZILKAYA, Oktay, Ermenilerde kilise ve Milliyetçilik iliskisi ve tehcir kanunu, Dünden bugüne Türk-Ermeni iliskileri, Ankara, Haziran 2003 GÜRÜN, Kamuran , “Ermeni Dosyası”, 5. Baskı, Rüstem Yayınevi, Đstanbul, Haziran, 2005 HALAÇOĞLU, Yusuf , “Ermeni Tehciri”, Đstanbul, 0cak 2006 HALAÇOĞLU, Yusuf, Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001 HAVHANNES, Katchaznouni, Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler, Zikreden: Azmi Süslü, Türk Tarihinde Ermeniler, Http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=25643&l=1 Http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ap_morillon.html Http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html Http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/bakis.html ĐLHAN, Atilla, Cumhuriyet, 8 Aralık 2000. ĐZGĐ, Ömer, “Ermeni Sorununa Genel Bakış”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat, 2001 93 KALUSTYAN, Şinark, Son Havadis Gazetesi, 8 Ocak 1970. KANTARCI, Şenol, “Tarihi Boyutuyla Ermeni Sorunu”, www.balikesir.edu.tr/ ~ akolbasi / ermeni sorunu,10.11.2005 KASIM, Kamer, Uluslar arası Đlişkiler Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni Sorunu, Đddialar Gerekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce KASIM, Kamer, “Ermeni Sorunu ve AB Üyelik Süreci” Journal of Turkish Weekly, http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php KOÇAŞ, M. Sadi : Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni ilişkileri, 4.baskı, Đstanbul, Kastaş A.S. Yayınları, Ağustos 1990. KODAMAN, Bayram, “Ermeni Meselesi (Tarihi ve Siyasi Bir Değerlendirme)”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001 KOLOĞLU, Orhan, “Ermeni Terör Örgütü ASALA Hangi Şartlarda, Nasıl Ortaya Çıktı? Batı, Bu Örgüte Ne Zamana Kadar Göz Yumdu? Đki Kutuplu Bir Dünyanın Soğuk Savaş Şartlarında Ermeni Sorunu Nasıl Şekillendi?”, Popüler Tarih Dergisi, Nisan 2001, s. 68- 72. KUMKALE, Tahir, Tamer, Diaspora Ermenileri’nin Soykırım Yalanları ve Mücadele Yöntemlerimiz, Pegasus Yayınları, Birinci Baskı, Đstanbul, 2007 KURAN, Ercüment, “Başlangıcından Günümüze Ermeni-Türk ilişkileri”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001 LAÇĐNER, Sedat, “11 Eylül ve Ermeni Terörü”, www.haberbilgi.com/haber/ermeni/sta-0111/11eylul.html - 42, 23/02/2006 LÜTEM, Ö. E, Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni Sorunu, Đddialar Gerekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale ÖKE, M. Kemal, Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorunu 1914–1923, Aksoy Yayıncılık, 5. Baskı, Đstanbul,2001 94 ÖZDEMĐR, Haluk, “Diaspora Ararat’ı Ararken: Ermeni Kimliği ve Soykırım iddiaları”, ASAM- Ermeni Araştırmaları; Tarih, Politika, Uluslararası ilişkiler Dergisi, Sayı:14-15, Ankara, 2004 ÖZDEMĐR, Hikmet. 1915 Tartışılırken Gözden Kaçırılanlar, Sarem Yayınları, Ankara 2007 ÖZTEK, G. Sözde Soykırım Đddiaları Çerçevesinde Ermeni Meselesi ve Türkiye Konferansı, BSM, Đstanbul,15 Kasım 2001 ÖZKAN, Z. Tarihsel Akış Đçerisinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, Đstanbul, 2001 SAKARYA, Đhsan, Belgelerle Ermeni Sorunu, www.metin2.tv/kitap-ozetleri/14642-belgelerle-ermeni-sorunu SELVĐ, Haluk, “Birinci Dünya Savası Sırasında Doğu Anadolu’da Ermeni Politikaları”, www.satemer.sakarya.edu.tr/pdf/birincidunyasavasiermpolitikalari.pdf, 12/01/2006. SERT, Selahattin, Haçlıların Son Kurbanı Ermeniler 1,Kum Saati Yayınları, Đstanbul, 2005 SEZGĐN, Niyazi, Mahmut, Ermenilerde Din, Kimlik ve Devlet, Platin Yayınevi, Ankara, 2005. SEZGĐN, Suat, “Ermeni Soykırım Yasası Bağlamında Türkiye Avrupa Birliği Đlişkilerinin Değerlendirilmesi”, Müdafaa-i Hukuk Dergisi, Şubat 2001,http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler SOYSAL, Mümtaz. Terrorist Attack At Orly, Ankara, 1985 SÜSLÜ, Azmi. “Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler”, Türk Tarihinde Ermeniler, Kars Kafkas Üniversitesi Yayını, Ankara 1995 95 SÜSLÜ, Azmi, Gazeteciler Cemiyeti, Terör Örgütü PKK’nın Gerçek Yüzü, Ankara, 1994 ŞEHĐRLĐ, Atila, “Osmanlı Devletinde ihtilalci Ermeni cemiyetlerinin faaliyetleri ve Osmanlı Devletinin aldığı tedbirler”, Dünden Bugüne Türk-Ermeni ilişkileri, Nobel Yayıncılık, Ankara, Haziran, 2003. ŞEHĐRLĐ, Atila, Türkiye’de Bölücü Terör Hareketleri ve Devletin Aldığı Tedbirler, Burak Yayınları, Đstanbul, 2000, s.214. ŞĐMŞĐR, Bilal, “Ermeni Meselesi (1774–2005)”, Ankara, Ekim 2005 T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri, Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu’da Ermeni Mezalimi, Yayın No: 23 TACAR, Y. Pulat, “Ermenilere Soy kırımı Yapıldığı Savının Hukuksal ve Ahlaki Açılardan Đncelenmesi”, Türk Parlamenterler Birliği tarafından düzenlenen Tarihte Türk-Ermeni Đlişkileri Sempozyumu, Ankara, 13-14 Nisan 2001 TACAR, Y. Pulat, Hukuki ve Siyasi Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni Sorunu, Đddialar Gerekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 39.html TACAR, Y. Pulat, “Avrupa Parlamentosunun 1987 Yılında Aldığı ‘Ermeni Sorununa Siyasal Çözüm’ Baslıklı Kararın Öyküsü”, Ermeni Araştırmaları: Üç Aylık Tarih, Politika ve Uluslararası Đlişkiler Dergisi, Sayı:18, Yaz 2005, s. 60- 73. TANER, Timur, 1915 ve Sonrası Türkler ve Ermeniler, 2.Baskı, Đmge Yayınları, Ankara, 2001 TOKLU, Vefa, Uluslararası Đlişkiler, Đmaj Yayınevi, Ankara, 2006 TURHAN, Faruk, www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/101.doc “Yeni Türk Ceza Kanununda Uluslararası suçlar”, 05 /01/ 2006, http :// www. Avrupa hukuku. com/2005/01/uluslar arası-ceza mahkemesi-kapsamındaki.html, 19/12/2005. 96 TÜRKKAYA, Ataöv, “Soykırım mı Değil mi? http://strateji.cukurova.edu.tr/ ERMENI / 08.php, 09/03/2006. URAS, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2.Baskı, Belge Yayınları, Đstanbul,1987 ÜNAL, H, “Ne Hallere Düştük, http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=526 YAVUZ, Nuri, “Sözde Ermeni Sorununun Gerçek Sebepleri” ,Yeni Türkiye Dergisi, Ocak- Şubat 2001, sayı 37. YENĐGÜN, Cüneyt, Türkiye ve Avrupa Birliği’nin Dış Politikalarının Analizi, Tüm Yönleriyle Türkiye AB Đlişkileri, Elif Kitabevi Yayınları, Đstanbul,2001 YILDIRIM. H, Ermeni Đddiaları ve Gerçekler, Can Yayınları, Ankara, 2000 YĐNANÇ, Refet, “Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak- Şubat 2001, Sayı 37.