HZ. MUHAMMED ve GÜVEN TOPLUMU

advertisement
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
2017 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI
HZ. MUHAMMED ve
GÜVEN TOPLUMU
HAZIRLAYAN
İlahiyatçı/Yazar/Din Gönüllüsü
İLETİŞİM ADRESİ
MSN’den ulaşmak için
:nasah1626@hotmail.com
Telefondan ulaşmak için :
0.535.820.33.32
1
GİRİŞ
Kâinat, Cenab-ı Hakk’ın insanoğluna emanetidir. Bu
kıymetli emanet, her anlamda güveni, istikrarı, huzuru ve
barışı hak etmektedir. Hâlbuki bugün insanlık emanete
hakkıyla riayet edemediği için küresel ölçekte bir güven
bunalımı yaşamaktadır. Bireyler ve toplumlar arası ilişkileri sarsan, insanın tabiatla ilişkisini bozan ve dünyanın
her geçen gün daha güvensiz hâle gelmesine sebep
olan hadiselerin ardı arkası kesilmemektedir.
İslam karşıtlığı, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve nefret suçları artmakta; terör ve şiddet masum
canlara kıymaya devam etmektedir. Terör örgütleri desteklenerek vekâlet savaşlarına maşa yapılmakta, mezhep ve meşrep farkları üzerinden fitne, fesat ve husumet
tetiklenmektedir. Zulüm ve haksızlık, işgal ve sömürge
çağdaş yöntemlerle, algı operasyonları ve manipülasyonlarla(yönlendirmekle) sürdürülmekte; habis menfaatler uğruna nice cinayetler, katliamlar, cürümler işlenmeye devam edilmektedir.
Bu kargaşa ortamında müthiş bir güvensizlik ve istikrarsızlık yaşayan insanoğlu, doğduğu günden itibaren
başlayıp hayatı boyunca devam eden güven ihtiyacını
karşılamak için teknolojinin imkânlarını seferber etmektedir. Sınırlara güvenlik duvarları örülmekte; sokaklar,
caddeler, işyerleri, alışveriş merkezleri, hava alanları
kameralarla gözetlenmektedir. Olağanüstü güvenlik önlemleri alınmasına rağmen, kuşku, korku ve tedirginlik
hâlinin giderilememesi, akıllara şu soruyu getirmektedir:
Acaba “güvenen ve kendisine güvenilen insanı” inşa
etmek, “güven toplumunu” tesis etmek adına takip
edilen yol yanlış olabilir mi?
2
Dünyayı kuşatan güven problemi öyle boyutlara
ulaşmıştır ki, insanın en temel dokunulmazlık alanlarında
bile kendisini emniyet içerisinde hissetme imkânı son
derece daralmıştır. İslam âlimleri, dinin gayesini güvenlik
perspektifinden okurken, “zarurât-ı hamse” başlığı altında beş temel dokunulmazlık konusu belirlemişlerdir.
Irk, dil, din, yaş ya da cinsiyet farkı gözetilmeksizin her
insanın eşit biçimde sahip olduğu bu güvenlik hakları,
“din, akıl, can, mal ve nesil güvenliği” şeklinde açıklanır. Bazı âlimler bu beş gayeye, Allah’a kulluk, yeryüzünün imar edilmesi, sosyal düzen ve istikrarın sağlanması, hürriyet ve adaletin temini gibi yan unsurları da
ilave etmişlerdir. Sonuçta insanoğlu için korkudan azade,
emniyet içinde bir hayat sürme gayesi, vazgeçilmezdir.
Bugün, saydığımız beş alanda güvenliğimiz ihlâl edilirken, sadece bizim değil, ortak yurdumuz olan dünyamızın da güvenliği ve geleceği tehlike altındadır. İnsanoğlu hırsına, tamahına, kibrine, hükümranlık arzusuna
yenilmiş, maddi menfaatleri ve çıkar savaşları için attığı
umarsız adımlar yüzünden tabiatın dengesini bozmuş,
yeryüzünde fesat ve bozgunculuk için yeni kapılar açmıştır. Denizler, akarsular, toprak ve hava kirlenmiş,
bitkiler ve canlılar âlemi zarara uğramış, nesillerin sağlığı
ve huzuru göz ardı edilmiştir.
Üzülerek ifade edelim ki, tüm bu yaşanan olumsuzluklardan müminler topluluğu da kendisini koruyabilmiş
değildir. Tarihte “selam ve eman yurdu” olarak bilinen,
güvenliğin, kardeşliğin, huzurun timsali olan İslam beldeleri bugün karanlık ve kuralsız savaşların pençesinde
can çekişmektedir. Saldırı ve çatışmalar, şiddet ve terör,
İslam coğrafyasını kan ve gözyaşıyla karmış, kültür ve
medeniyetimizin zengin mirası tarumar edilmiş, şehirler
3
harabeye dönmüştür. Müslümanların can, akıl, mal ve
nesil emniyeti, ırz ve namusu, onur ve haysiyeti pare
pare olurken, dahası din emniyetleri de büyük bir tehdit
ve tehlike altına girmiştir.
Güven; inanmak ve emin olmaktır; endişelerden sıyrılmak ve korkuları bir kenara bırakmaktır. Din-i Mübin-i
İslam’da iman ile güven arasında çok güçlü bir ilişki
mevcuttur. İman eden kimse anlamına gelen “mümin”;
güvenilir insan anlamına gelen “emin”; güven, güvence
ve güvenlik anlamına gelen “emniyet”; can ve mal güvencesi anlamına gelen “eman”; hıyanetin zıddı olarak
kullanılan “emanet” kavramları, aynı kökten beslenmektedir. Bu kökün bağlandığı nokta ise, Yüce Yaratıcı’nın
mahlûkata sağladığı sonsuz güvendir.
İslam’a göre, güvenin yegâne kaynağı Cenab-ı
Hak’tır. Yüce Rabbimizin esma-i hüsnasından biri olan
“el-Mümin”, “huzur, esenlik ve güven veren, kendisine güven duyulan, emniyet ihsan eden” demektir.
Dolayısıyla Allah’a iman eden bir mümin, kendisinin de
bir parçası olduğu varlık âleminin Yüce Allah’ın himayesi, koruması ve garantisi altında olduğuna inanır. Mümin,
Yüce Allah’ın kudretine teslim olan, zihnini ve yüreğini en
sağlam, bâki, değişmez mesnede yaslayan, böylelikle
huzura kavuşan kimsedir.
Mümin, dünyada ve ahirette huzur ve mutluğa ancak
bu güven sayesinde kavuşabileceğini bilir. Nitekim İstiklal şairimiz Mehmet Âkif, bu hakikati “Allah’a dayan,
sa’ye sarıl, hikmete râm ol / Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol” demek suretiyle dile getirmiştir.
İnsanlığa imanı ve güveni aşılamak, vahyi ve hidayeti
taşımak için gönderilen bütün peygamberlerin ortak nite4
liği “doğruluk ve güvenilirlik” anlamına gelen “sıdk ve
emanet” vasfına sahip olmalarıdır. Çünkü tebliğ ve davetin başarıya ulaşması için doğruluk, dürüstlük ve samimiyet şarttır. Şiddetin, zulmün, talanın, istismarın had
safhada yaşandığı, dolayısıyla insanların güvene her
zamankinden fazla ihtiyaç duyduğu Cahiliye döneminde
Sevgili Peygamberimizin “Muhammedü’l-Emin” olarak
anılması son derece manidardır. Resûl-i Ekrem(s.a.v),
hayatının her döneminde sadece müminlerin değil, düşmanlarının da kendisinden emin olduğu yüce bir şahsiyettir. O, Hz. Peygamber(s.a.v), her şeyden önce güvenilir bir insan, güvenilir bir baba, güvenilir bir eş, güvenilir
bir arkadaş, güvenilir bir dosttur. Akrabaya, komşuya,
ticarette muhatap olduğu insanlara, idaresi altındaki
Müslümanlara güven veren, özü sözü bir, sadık insandır.
Hâkimliği, komutanlığı, imamlığı, risaleti güven üzerine
kuruludur. Kur’an-ı Kerim’i ona getiren vahiy meleği nasıl
“el-Rûhu’l-Emin” ise (Şuara, 26/193), Mekke, Kâbe nasıl “elBeledü’l-Emin” ise (Tin, 95/3), Resûl-i Ekrem de (s.a.v) öylece dosdoğru, öylece emindir.
Hz. Peygamber(s.a.v), güvenmeyi ve güvenilir olmayı, kendisini model alan bütün müminlerin ayrılmaz vasfı
olarak zikretmiştir. “Mümin, insanların canlarına ve
mallarına zarar vermeyeceğinden emin oldukları
kimsedir.” hadisi (Tirmizî, Îmân, 12), “iman” ile “insanlara
güven sunma” arasında doğrudan bağ kurması bakımından dikkat çekicidir. Mümin, yüreğindeki sarsılmaz
güveni çevresine aksettirmekle ve davranışlarına yansıtmakla mükelleftir. Onun Allah’a ve Resûlüne imanı, insanlara sağladığı emana dönüşmeli; yüreğindeki güven
hissi, toplumda güvenilirliğin teminatı olmalıdır. “Bir
kişinin kalbinde aynı anda iman ile küfür, doğruluk
ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulun5
maz.” (İbn Hanbel, II, 349) hadisi gibi, emanet bilincine sahip
olmanın imanla özdeşliğini hatırlatan çok hadis vardır.
Kısacası, eman ve güvenin inşası öncelikle insanın
kendi nefsinde başlar. Ne kadar dış tedbirler, güvenlik
kalkanları oluşturulursa oluşturulsun, eğer insan içten
gelen, inancından beslenen bir güven karakteri geliştirememişse, hepsi başarısızlığa mahkûm olacaktır. Çünkü imanı dilinde kalan ve benliğini kaplamayan her insan, dinine olan güveni zayıf olduğu nispette insanlara
olan güvenini ve güvenilirliğini de kaybedecektir. Diğer
taraftan, tek başına kaldığında bile Allah’ın gözetiminde
olduğunun farkında olan, iman, ihsan ve ihlas sahibi bir
Müslüman, sadece kendi güvenliği için değil, insanlığın
ve tabiatın güvenliği için de emek vermekten kaçınmayacaktır.
Bugün, omuzlarımızdaki yükü, dağlara emanet edilemeyip de bize tevdi edilen o ağır yükü hissetmeye,
emanet bilincini yeniden kuşanmaya muhtacız. Göğsümüze emanet edilen imanın, kalbimize emanet edilen
ihsanın, aklımıza emanet edilen idrakin gereğini yapmalıyız. Zamana ve insana dair güvensizlik söylemlerine
aldanmadan, pes etmeden, cesaretimizi yitirmeden
“eman toplumunun oluşumunda payı bulunan emin insanlar” olmak için çaba sarf etmeliyiz. Halife olarak yeryüzünü imar etmekle mükellef olduğumuz bilinciyle, hakikatin ve adaletin gücüne duyduğumuz sarsılmaz güvenle yol almalıyız. İslam’ın tarihsel tecrübesi bizlere
güven toplumunun niteliklerine dair açık ipuçları verirken,
yüreğimizin sesi ve imanımızın güvencesi bize bugün de
İslam toplumlarını güven iklimine taşıyacak imkân ve
kararlılığı sunmaya muktedirdir.
Prof. Dr. Mehmet Görmez / Diyanet İşleri Başkanı
6
HZ. MUHAMMED(S.A.V) VE GÜVEN TOPLUMU
Güven, ‘’birine veya bir şeye bel bağlama, kişinin kendisine duyduğu itimat, cesaret, yüreklilik ve
emniyet’’ anlamına gelir. Güven vermek, güven
duygusu uyandırmak, itimat telkin etmektir. İman,
emanet ve emniyet(güvenlik) kelimeleri aynı kökten
gelir. İman, ‘’Yüce Allah’a inanmak suretiyle emniyette olmak’’ demektir. Buradaki emniyet hem güvenlik hem de emniyet içinde olma anlamındadır.
Buna göre iman ile güven arasında bir paralellik
ilişkisi bulunmaktadır. İmanın olduğu yerde emniyet
yani güven vardır. İmanın olduğu yerde emanete
sadakat vardır. Güven, insan ilişkilerinin temelidir.
Eğer bu temel sarsılırsa toplum hayatında fırtınalar,
kasırgalar ve tufanlar kopar. Güvenin olmadığı yerde iman da yoktur, ya da gittikçe zayıflamış ve etkisiz hale gelmiştir.
Güven, toplumu bir arada tutan en önemli sermayedir. Ekonomik istikrar, toplumsal huzur, sosyal
dayanışma ancak güven ile mümkündür. Güvensiz
toplumlarda bunları görmek imkânsızdır. Bakkal
müşterisine, öğretmen öğrencisine, doktor hastasına, şoför yolcularına, yöneticiler toplumun tamamına güven vermelidir.
Güven, gözyaşı gibidir, gözden düştükten sonra bir daha geri gelmez.
7
Mümin, ‘’Allah’a inanan, O’na güvenen ve herkese güven veren’’ demektir. Mümin; sadakat, vefa, emanet, güven ve sorumluluk abidesidir. Emanet, “korku ve endişelerden güvende olmak, emin
olmak” anlamına gelir. Peygamberlerin sıfatlarından
birisi de “Emanet”tir. Peygamberlerin her yönü ile
güvenilir olduklarını ve Allah’tan aldıkları emaneti
sorumluluk bilinci ile yerine ulaştırdıklarını ifade
eder. Esasen insanların güvenmediği kimsenin
Peygamber olarak görevlendirilmesi zaten düşünülemez.
Ruh emanettir, can emanettir, ömür emanettir,
bilgi emanettir, söz emanettir, vazife emanettir, yetki emanettir, mal, evlat her şey emanettir. Sadece
kendi yakınlarımız değil, bütün insanlar, bütün canlılar bize emanettir. Ayak bastığımız toprak ve onun
bize sunduğu her şey emanettir. Aklımız, kalbimiz,
bedenimiz bize emanettir. Huzur ve muhabbet ocağı ailemiz ve çocuklarımız bizim için emanettir. Bayrağımız, ezanımız, vatanımız, mukaddesatımız bize
emanettir.
“O müminler ki, emanetlerine ve ahitlerine
riayet ederler.” Müminun Suresi /23/8.
“Emaneti olmayanın imanı yoktur. Yani olgun mümin değildir.”Et-Terğib, IV.5
“Münafığın alameti üçtür. Konuşunca yalan
söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine
bir şey emanet edildiğinde ona hıyanet eder.”
Buhari, İman,24; Müslim, İman,107-108.
8
Hz. Peygamber(s.a.v)’in nübüvvetten önceki
sıfatı “el-Emin” idi. El Emin, ‘’inanılan, güvenilen
ve mutemet kişi’’ anlamına gelmektedir. Kendisine güven duyulan ve insanlara güven veren kişi.
Daha 25 yaşında iken bu sıfat ile tanınan genç Muhammed(s.a.v), o dönemde meydana gelen bir
takım olumsuzluklara rağmen üstün ahlakı, doğruluğu, dürüstlüğü ve güvenirliliği ile bütün toplumun
güvenini kazanmıştır. Mekkeliler kimseye emanet
edemedikleri değerli eşyalarını güven veren Muhammed’ül-Emin’e teslim etmişlerdir.
Hz. Peygamber(s.a.v) ümmetine iki şeyi emanet
olarak bıraktığını bildirmektedir: “Size iki şey emanet olarak bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla yolunuzu şaşırmayacaksınız. Bunlar
Allah’ın Kitabı ve Resulünün sünnetidir.”Muvatta, Kader,3
Kur’an-ı Kerim’de Allah(cc) şöyle buyurur; “Ey
İman edenler! Allah’a ve Peygamberine hainlik etmeyiniz ki bile bile kendi emanetlerinize hıyanet
etmiş olmayasınız.”Enfal /27
Gerçekten Hz. Peygamber(s.a.v) söz ve davranışlarıyla Risalet öncesi ve sonrası hayatında farklı
bir hayat tarzı takip etmemiştir. Peygamber olmadan önce hayatındaki söz ve davranışları, Risalet’le
birlikte getirdiği prensiplere asla tezat/zıtlık teşkil
etmemiştir.
Eşi Hz. Hatice onu şöyle teselli ediyordu: “Sen,
yakınlarına yardım eder, aileni korur, hayatını şere9
finle kazanır, başkalarına doğru yolu gösterir, yetimleri korur, sözün en doğrusunu söyler, emanete
riayet edersin.” İbn Hişam, Sire, 11/138.
Hz. Peygamber(s.a.v) gerçek Müslüman ve
Mümini tarif ederken, “Müslüman, elinden ve dilinden diğer insanların emin olduğu(güvende olduğu)
kimsedir. Mümin ise, insanların malları ve canları
hususunda kendisine güvendiği kimsedir.” buyurmuştur. Buhari, İman,4; Müslim, İman,64; Ebu Davut, Cihat,2. Tirmizi, İman, 12. ( 2627).
Gerek fert, gerek toplum için güven meselesi
çok önemlidir. Bu önem hayatın her alanında kendini hissettirir. Komşuluk, akrabalık, arkadaşlık,
ticaret, yolculuk, ilim, aile vs. her yerde varlığı hissedilir. Mesela aile fertleri arasında karşılıklı güven
yoksa o ailede huzurdan bahsedilemez. Güven
vermeyen kişi ile arkadaşlık olmaz. Güvenilir olmayan esnafla ticaret yapılmaz. Kişi güvenilir değilse,
hem kendisi hem de içinde bulunduğu cemiyet için
huzursuzluk kaynağı olur.
Mümin kul, inancının gereği olarak güven telkin
etme konumundadır. Her Müslüman yaşadığı toplum içinde ne ölçüde güven ya da güvensizlik telkin
ettiğini kontrol etmeli, düşünmelidir. Toplumda güven sarsılınca bütün ilişkiler özü itibarıyla bir anda
yıkılır. Yere düşen cam vazo gibi param parça olur.
Eşler arasında, çocuklarla ebeveynler arasında,
işverenle çalışanlar arasında, amirlerle memurlar
arasında, devlet ile millet arasında güven olmadığı
10
zaman hiçbir iş iyi ve düzenli yürümez. Başarı ve iyi
üretim olmaz. Yapabileceklerini yapamazlar, hayat
adeta robotlaşır. Maddi ve manevi kazanç yolları
kapanır gider.
Savaş ve zulümlerin tüm dünyayı kuşattığı, kan
ve gözyaşının hâkim olduğu, en modern silahlarla
şehirlerle birlikte çoluk çocuk, yaşlı ve kadınların
acımazsızca katledildiği çağımızda; barış, huzur,
güven ve adaletin tesisi için insanlık, Hz. Muhammed(s.a.v)’in getirdiği iman ve İslamiyet’in nuruna
ve Kur’an’ın hakikatlerine her zamankinden daha
çok muhtaçtır.
Müslüman Olmak, Güvenilir Olmak Demektir.
Bir sahabi Hz. Peygamber(s.a.v)’e sordu: “Ya
Resulellah! İslam nedir? Açıklar mısınız?”
-“İslam, kalbinin bütünüyle Allah’a yönelmesi,
dilinden ve elinden zarar gelmeyeceği hususunda
Müslümanların güvencede olmasıdır."Müsned, 4/114.
En Faziletli Müslüman Güvenilir Olandır.
Ebu Musa(r.a) anlatıyor: “ Biz sahabeler Allah’ın
Resulü(s.a.v)’e sorduk: “Ey Allah’ın Resulü, en faziletli Müslüman kimdir?” Hz. Peygamber(s.a.v) şöyle
buyurdular:
-“En faziletli Müslüman, müminlerin ırzları, malları ve canları hususunda sözleri, yazıları ve eylemlerinden zarar görmedikleri ve kendisine güven
duydukları kişidir.”Buhari, İman,5; Müslim, İman,66. Nesai, İman, 11.
11
Sizin En Kötüleriniz Güven Duyulmayanlarınızdır.
Ebu Hureyre(r.a) anlatıyor: “Peygamber(s.a.v)
Efendimiz, oturup sohbet etmekte olan bir sahabe
topluluğu arasına katılarak şöyle buyurdu:
-“En iyinizi en kötünüzden ayırarak size tanıtayım mı? Sahabeler sukut ettiler. Peygamberimiz
sözlerini üç defa tekrarlayınca bir sahabe şöyle
dedi:
-“Evet, en iyimizi en kötümüzden ayırarak bize
tanıt Ya Rasulellah!”
Hz. Peygamber(s.a.v): “En iyiniz yararı dokunan
ve zarar gelmeyeceği hususunda kendisine güven
duyulandır. En kötünüz ise faydası umulmayan ve
zararından emin olunmayanınızdır.” Tirmizi, Fiten, 76. Müsned,5/171.
Cennetlikleri tanıyabilirsiniz.
Peygamber(s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu:
-“Sizler cennetliklerle cehennemlikleri hemen
hemen tanıyabilirsiniz. Güven duyulan kişi cennete
girer.”
Ebu Said El-Hudri(r.a) rivayet ediyor. Peygamber(s.a.v) Efendimiz şöyle buyurdu:
-“Helal kılınmış nimetleri helal kılınmış yollardan
kazanarak yiyen, Allah’ın ve Peygamberinin nimetlerine ve yasaklarına göre hayatını düzenleyerek
yaşayan ve zarar gelmeyeceği hususunda insanlar
tarafından kendisine güven duyulan kişi muhakkak
Cennet’e girer.’’
12
”Ya Rasulellah! Devrimiz insanları arasında bu
vasıfları taşıyan pek çok insan vardır.”
Peygamber(s.a.v) bu sözleri doğruladı ve gelecekle ilgili olarak şu açıklamayı yaptılar:
“Evet, devrimiz insanları arasında çoktur. Bu
gibiler benden sonraki asırlar döneminde de bulunacaktır.”Tirmizi, Kıyame, 61
Peygamberimiz(s.a.v)’in Kâbe Hakemliği
Peygamber(s.a.v) Efendimiz 35 yaşına geldiği
zaman, Mekke’de yağan yağmurlardan dolayı tahrip olan Kâbe’nin tamirinde sıra Hacerü’l-Esved
taşının yerine konulmasında yaptığı hakemlik görevi ile Kureyş toplumunu büyük bir kavgadan ve tehlikeden kurtarmış ve O’nun bu hakemliği bütün Kureyş’i sevindirmiştir. Rasulullah(s.a.v)’in hakemliğine Kureyş’in rıza göstermesi ve sevinmesi O’na
olan güven ve itimadın sonucudur. İbn Hanbel, 11/ 425. Tecrid-i
Sarih Ter. 6/ 31.
Yalan Söylemeyen, Güven Veren Bir Peygamber
“Ey Muhammed! Artık sana buyurulanı açıkça
ortaya koy, müşriklere aldırış etme.”(Hicr /94) ayeti inzal buyurulmasından sonra Hz. Peygamber(s.a.v)
kavmini Safa tepesinde toplayıp onlara:
“Size şu dağın ardından düşman askerlerinin
gelmekte olduğunu haber versem beni tasdik eder
misiniz?” diye sorunca Kureyşliler:
“Elbette inanırız, biz senin yalan söylediğini hiç
bilmiyoruz” diyerek tasdik etmişlerdir. Buhari, 3/171; Müslim,
1/131-135; İbn Sa’d,Tabakat, 1/199-200.
13
Onun geçmişini çok iyi bilenler Onun dürüstlüğünü itiraf etmekten kendilerini alamamışlardır.
Müşriklerin ileri gelenlerinde olan Nadr bin Haris
bile onun güvenilir bir kişi olduğunu şöyle dile getiriyor:
“Muhammed aramızda kendisinden memnun
olduğumuz, doğru sözlü, emanete riayet eden birisi
iken, bize Peygamberliğini bildirince O’na sihirbaz
dediniz. Hayır! Vallahi O, sihirbaz değildir.”İbn Hişam, Sire,
1/ 320.
Emanete Asla Hıyanet Etmeyen Bir Peygamber
Hz. Peygamber(s.a.v) güvenilir bir kimse olduğu
için, bütün Mekkeliler en değerli eşyalarını, kıymetli
mallarını O’na emanet ederlerdi. Zaten güvenirliliği
yüzünden Ona “Muhammed’ül-Emin” ismini onlar
vermişlerdi. Peygamber Efendimize Medine’ye hicret izni verilince, Hz. Ali’ye(r.a):
“ Ben Medine’ye gidiyorum. Sen bu gece benim
yatağımda yat, şu hırkamı üstüne ört, Müşrikler
beni yatıyor sansınlar, Onlara bir şey sezdirme,
sabahleyin de şu emanetleri sahibine teslim et.”
Kendisini öldürme planları kuran ve canına kastedenlerin dahi emanetlerine hıyanet etmemiş, hepsini sahiplerine ulaştırmıştır. Tecrid-i Sarıh, X, 83, 84; İbn-i Kesir, II, 302,
303; Hamdi Yazır, III, 2396; Ö.Nasuhi Bilmen, III, 1179.
Esirlere Dahi Güven Veren Bir Peygamber
“Eğer düşmanlar barışa yanaşırlarsa sen de
ona yanaş ve Allah’a güvenip dayan.”Enfal / 61
14
Hz. Peygamber(s.a.v) Efendimiz her zaman bu
ayete uygun hareket etmiş, Medine içinde ve gerek
Medine dışında sulh yollarını deneyerek düşmanlarla anlaşmalar yapmıştır. Rasulüllah(s.a..v) döneminde, savaşların sonunda alınan esirler bile
güven içinde olmuşlardır. O’nun talimatı ile esirlere
iyi muamele edilmiş, yedirilmiş, içirilmiş, giydirilmiş
ve her türlü ihtiyaçları karşılanmıştır. Hatta savaş
anında ve savaş sonunda eman isteyenlere eman
vererek herkesin güven içinde olabileceğini göstermiştir. İbn Hişam, Sire, 11.299-300.
Doğruluğu / Güvenirliliği Bilinen Bir Peygamber
Mekkeli Müşriklerin eza, cefa ve baskılarına
dayanamayan Müslümanlar, Peygamber(s.a.v)’in
izni ile Habeşistan’a hicret etmek zorunda kalmışlardı. Başlarında Cafer bin Ebi Talip vardı. Mekkeliler Müslümanları geri getirmek için Amr bin As’ı
Habeşistan kralı Necaşi’ye elçi olarak göndermişlerdi. Necaşi, Müslümanların temsilcisi Cafer bin
Ebi Talib’in bilgisine başvurunca o şöyle savunma
yaptı:
“Ey Melik! Bizler putlara tapan, ölü eti yiyen, her
türlü kötülüğü yapan, akraba ile ilişkiyi kesen, komşularımıza karşı kötü davranıyorduk, zayıfları güçlüler tarafından ezilen bir topluluk idik. Biz böyle bir
durumda iken Allah, içimizden ailesini, doğru sözlülüğünü, emanete riayet ettiğini ve güvenirliliğini bildiğimiz birini bize Peygamber olarak gönderdi. Bu
Yüce Peygamber bizleri bir olan Allah’a ibadete
15
davet ediyor ve bize: “Taştan putlara ve atalarınızın taptığı şeylere ibadetten uzak durunuz.” Bize
doğru sözlü olmayı, emanete riayet etmeyi, sılayı
rahimde bulunmayı, komşulara iyilik etmeyi, haram
işlerden sakınmayı emretti. Bizleri fuhuştan ve zorbalıktan, yetim malı yemekten ve kadınlara ithamdan sakındırdı….” İbn Hişam, Sire,1/223.
Dürüst İnsanlar Peygamberlerle Beraberdir
“Dürüst ve güvenilir tüccar, ahirette Peygamberler, Sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.” İbn Mace, Ticaret, 1.
“Dinine ve dünyasına ait hususlarda kendisine
güvenilmesi kişi saadet olarak yeter.” Camius-Sağir, 6238.
Sahte para, sahte bal, sahte kaşar, sahte diploma, sahte hoca, sahte doktor, sahte belge, sahte
senet, sahte tereyağı, sahte… derken, Ülkemizde
güvenebileceğimiz hiçbir şey kalmadı neredeyse.
Hiçbir şeyi gönül huzuruyla ve tereddüde düşmeden yapmak, satın almak mümkün değil. Gündelik
hayatın giderek sahteleşmesi, Ülkemizde derin bir
güven krizinin doğmasına yol açmış. Gözümüz arkada kalmadan “bu iş hakkıyla yapılacaktır” diyebileceğimiz şeylerin sayısı gittikçe azalıyor.
İnsanlık toplumsal bir güven bunalımı yaşıyor.
Şüphe, güvensizlik, tereddüt ve sahtelik, ulusal
politikalardan pazarda yaptığımız alış verişe kadar
hayatın her alanına sirayet etmiş durumdadır. Güvensizlik hali, bütün dünya toplumlarının altını oyuyor. Sanki insanlık bir bütün olarak güvenecek, sır16
tını dayayacak her şeyini kaybetmiş gibidir. Kime
güveneceğimizi şaşırmış bir haldeyiz.
Sonuç olarak da din, ahlak, insan, adalet, emek,
erdem gibi en temel değerler başka gayeler için
kullanılan birer araç haline geliyor. Toplumsal güven duygumuz her gün biraz daha çözülüyor. Değerlerimiz yok edilmiş oluyor.
Güvenin olmadığı yerde, terör, anarşi ve her
türlü hukuksuzluk baş gösterir. Bu durum toplumun
topluca intiharı demektir. Bu durumdan kurtulmanın
tek yolu, insanların birbirine güven emniyet ve barış
telkin etmesiyle mümkündür.
Toplumda güvenin oluşması aileden başlar, sokakla devam eder, şehirlerarasında büyür ve ülke
içinde asayiş, emniyet ve adalet olarak tecelli eder.
Güvenli İnsanın Başlıca Özellikleri Şunlardır
Emaneti koruyup sahibine teslim eder.
Haksızlık yapmamaya itina gösterir.
Sevdiğini Allah(c.c) için sever
Kendine verilen sırları saklar.
Yalan söylemez, dürüsttür
Allah(c.c)’dan korkar
Borcuna sadıktır.
Yardım severdir
Merhametlidir
İyi niyetlidir.
17
Güven Toplumunda Emin Kavramı
“Emin” kelimesi sözlükte, “kendisine güvenilen, hıyanet etmeyen, sözünde duran, vefalı,
başkalarından korkmayan kimse” anlamına gelir.
Emniyet, bütün peygamberlerin ortak özelliğidir.
Onların bu özelliği taşımaları aksini düşündürmeyecek kat‟iyette zaruridir. Çünkü onlar ilahi vahyin
kaynağıdırlar. Bir peygamber ile halkı arasındaki
iletişimin kalitesinden söz etmek için yani etkileyici
bir iletişimin gerçekleşebilmesi için kaynağın güvenilirliği ön şarttır.
Bu açıdan iletişimin/tebliğin kaynağı olan peygamberlerin de güvenilir olması gereklidir. Bu hakikati Kur’an şöyle açıklar;
‘’Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ
ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.’’(Araf suresi 68.ayet) Hz. Peygamber’in, başlattığı
tebliğ çalışmasında hiçbir maddi çıkar beklentisinde
olmaması onun güvenilirlik derecesini artırmıştır.
Ayet-i Kerîme onun beklentisizliğini, şahsî çıkar
peşinde olmadığını şöyle anlatmaktadır:
“(Resulüm!) Deki: Buna karşılık ben sizden
bir ücret istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.”(Sad, 38/86)
Bir mesajın muhataplara etki edebilmesi için
güvenilirlik şarttır. Güvenilirliğin koşulu da, kaynağın ileteceği mesaj yardımı ile bir çıkar beklentisi
içinde olmamasıdır. Herhangi bir kişinin ortaya koy18
duğu düşünce sistemi ile ilettiği mesajlar kendi çıkarı ile özdeşleştiğinde iletişim etkileyici olmaktan
çıkar.
Hz. Muhammed(s.a.v) ve Güven Toplumu
Bugün bütün dünyada, bütün toplumlarda, bütün
toplumsal ortamlarda, bütün toplumsal ilişkilerde bir
güven sorunumuz olduğu aşikârdır. Güven sorununa bağlı olarak bir sevgi, saygı, samimiyet, özen,
nezaket, dürüstlük, emanete sahip çıkma, sözünde
durma, ahde vefa, özveri, medeniyet, hak-hukuka
riayet sorunumuz olduğu çok açıktır. Çok net bir
şekilde anlaşılıyor ki, bir güven dünyası, güven toplumu inşa etmeye ihtiyacımız var.
Güven Toplumsal Hayatın Sığınağıdır
Toplumda güven varsa, insanlardan, aileden,
akrabadan, komşulardan, arkadaşlardan, devletten,
esnaftan eminsiniz demektir. Toplumda güven varsa, aslında kendinizden de eminsiniz demektir.
Toplumda güven hâkimse hayatınız güvendedir.
Çünkü güven toplumunda sevgi, saygı, özveri,
özen, ciddiyet, emanete ihanet etmeme, nezaket,
ahde vefa, sadakat, hak-hukuk hâkim demektir.
Bunların hâkim olduğu toplumda, güvenilir, güven
odaklı toplumsal dünyalar kurabilirsiniz demektir.
Her Şeyin Başı Güvendir
Güven, hayatta her şeyin başıdır. Güvenin olmadığı bir yerde gerçekte hayat yok demektir, kendinizi atıp kurtaracak bir sığınağınız yok demektir.
19
Güven yoksa, herkes birbirine kuşkuyla bakar,
komşuluk ölür, arkadaşlıklar kısa süreli olur.
Çıkarcılık, pragmatizm(faydalanmacılık), hatta
oportünizm(kişisel çıkarcılık) alır başını gider. Güvenin egemen olmadığı bir toplumda aile hayatı da
ciddi sorunlarla, yok oluş sorunuyla karşı karşıya
kalır. Her şeyin başının güven olduğunu bilerek
herkesin emin olması ve “kendine gel, emin ol,
güvenilir ol. Sen emin ol ki, insanlar da emin
olsunlar” diyerek toplumda eminlik ekmesi, emin
olma, emanet bilinci yeşertmesi şarttır.
Mü’min Emin Kişidir
Güven toplumunu başka yerlerde aramamalıyız,
başka yerlerde bir güven toplumu kurulsa da biz de
oraya sığınıp yaşasak dememeliyiz. Güven toplumunu her şeyden önce kendimiz, kendi milletimizde, kendi toplumumuzda güvenilir bireyler yetiştirerek kendimiz oluşturmalı, inşa etmeliyiz. Her şeyden önce ve çok Müslüman bir toplumda nasıl sarsıcı ve yaygın bir güven probleminin olabildiği üzerine kafa yormalıyız.
Mü’min, bu ismin bütün anlam dünyasına uygun
olarak emin kişidir, güvenilir kişidir; mü’min toplum
emin toplumdur, güvene dayalı ilişkinin hâkim olduğu toplumdur; peki öyleyse nasıl oluyor da biz güven toplumu tesis etme konusunda çok ciddi zafiyetlere sahip oluyoruz?
20
Güvenilirlik, Peygamber Efendimiz(s.a.v)’in en
belirgin özelliğidir. O, gençliğinden itibaren güvenilirliği ile tanınmış, bu nedenle kendisine güvenilir
Muhammed anlamına gelen ‘’Muhammed’ülEmin’’ denilmiştir.
İslam Peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v), içinde
yaşadığı toplumda Peygamber olmadan önce de
sonra da, kendisini sevenlerce de sevmeyenlerce
de ‘’emin’’ lakabıyla anılan, hitap edilen bir insan
iken, emin bir önder iken, ona inanan, ona tâbi olduğunu söyleyen insanların yaşadığı toplumsal
dünyada güven ve güvenlik sorunlarımız, nasıl oluyor da bütün dünyamızı karartıyor?
Güvenilir Olmak Sevilmekten Daha Önemlidir
Güvenilir olmak, emin insan olmak, aslında sevilmekten daha önemli, daha hayatidir. Sizi birileri
sevmeyebilir, ama güvenmelidir. Herkes sizi sevmek zorunda değildir. Fakat herkes size güvenmek
zorundadır. Herkese güvenilir olduğunuzu göstermek zorundasınız. Toplumsal hayatın sağlıklı bir
şekilde sürdürülebilmesi için güven ortamının kurulması, herkesin birbirine güvenmesi şarttır.
Kendimizle ilgili “Ben onu sevmem, ama Allah
var emin bir insandır, güvenilirdir, emanete sahip çıkar.” dedirtebiliyor muyuz? Peygamber Efendimizin(s.a.v) düşmanları dahi ona “emin” diyorlardı. Gerçi şunu da söylemek lazım: Güven, beraberinde sevgiyi de getirir, sevgiyi besler. Güven
21
ortamında sevgi çabuk yayılır. Biz de böyle bir dünya kurmalıyız. Bugün âcilen buna ihtiyaç var.
Güven Hayattır
Güven hayat demektir. Güven, kişiyi kendisiyle
barışık kılar. Güven bireyi özgüven sahibi yapar.
Güvenilir insan, çevresine güven aşılar. Güvenin
hâkim olduğu toplumda hayat hâkim olur. Güvenin
egemen olduğu toplumsal dünyada insanlar, birbirini eksiltmek ve yok etmeye çalışmaz, tersine diriltmeye çalışırlar.
Son İslam Peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v),
kendi kişisel kimliği ve hayatında güven insanı olduğu
gibi Medîne İslam toplumunu da güven temelinde
kurmuştur. Arkadaşları(Ashab) da güvenilir insan ve
toplum olma konusunda O’nu model almışlardır.
22
Güven ne demektir?
İman, emin, emanet emniyet, temin, hatta âmîn
kelimelerinin hepsi de aynı kökten, Arapça emn
(inanmak, bağlanmak, güvenmek, emin olmak) fiil
kökünden türemiştir. Buna göre bütün bu kelimelerin anlamları, Türkçe güven kelimesi ve onun türevleriyle karşılanmaktadır. Bu durumda Mü’min / Müslüman toplumun ayırt edici özelliği, iman ve mü’min
terimlerinin anlam içeriğine bağlı olarak emin olma,
güven, emanet, dürüstlük, itimat, kenetlenip birlik
olma ve emniyete dayalı toplumsal ilişkilerle kurulmasıdır.
İslam ve Emin Olma İlişkisi
Emin, güven ve güvenilir olma ve emanet, nasıl
iman ile aynı anlam dünyasına sahip ise, İslam kavramı ile de aynı anlam dünyasına sahiptir. İslam,
bireysel ve toplumsal hayatta kişinin sulh, barış,
selamet içinde ve zihniyetiyle kendisine ve topluma
zarar vermeyen, tersine faydalı olan kişi olmasını
ifade eder, salık verir. Dolayısıyla İslam toplumunun, güven toplumu olup İslam ve Müslim kavramlarının mana muhtevasına uygun olarak selamet,
birbirine zarar vermeme ve barışa dayalı sağlam
sulh toplumu olmasını ifade eder.
İslam Toplumu ve Güven
Müslüman ve mü’min toplum, emin, güvenilir,
emanete riayet eden, barışçı bireylerden oluşan
emin toplumdur. Emin şehir, insanların güvenle,
emniyet içinde oturduğu, inandığı, yaşadığı, gelip
23
geçtiği, kazandığı, aile kurduğu, sakinlerinin birbirine güvendiği, ticaretini emniyet içinde yaptığı, hak
ve mahremiyetlerin korunduğu, emanetin ehline
verildiği, emanete hıyanet edilmeyen hak, hukuk,
birlik ve güven şehridir.(Tîn 95/3; Kasas 28/57; Ankebut 29/67; Kureyş
106/1-4). Emin yer, iffetin, mahremiyetin muhafaza
edildiği, güvenle yaşanabilen yerdir.(Bakara 2/125; Kasas
28/57; Ankebut 29/67). Kur’an’da Kâbe ve Mekke’nin emin
belde ve yer olması da, söz konusu özelliklerin en
iyi şekilde gerçekleşmesinin sağlandığı/sağlanması
gereken emin, dokunulmaz şehir ve yerdir (Tîn 95/3; Âl-i
İmran 3/97; Kasas 28/57; Ankebut 29/67; Bakara 2/125; Kasas 28/57).
Müslüman ve Güven
Müslüman birey, iman etmiş bir mü’min ve İslam’a girmiş bir müslim olmanın gereği olarak sadece Müslümanlara değil, toplumsal hayatı paylaştığı bütün herkese güven vermesi, herkese karşı faydalı ve emin olması, emanete ihanet etmemesi, ahde vefa göstermesi, konuştuğunda doğru
konuşması, söz verdiğinde yerine getirmesi, kırıcı
olmaması, medeni olması, komşularına iyi davranması, anne babasına iyilik yapması, alışveriş yaptığında hile yapmaması gereken kişidir.
İslam’ı Yaşama ve Anlatmada Güven
İslam, Firavun gibi zulümde en ekstrem(zirve)
boyutlara varmış bir tip olarak tanımladığı bir kişiye
dahi yumuşak bir söz ve üslupla(kavl-i leyyin) gidilip
konuşulmasını, İslam’ın anlatılmasını emretmektedir.(Tâhâ 20/44).
24
Ayrıca genel bir ilke olarak insanlara anlatılacak
şeyin hikmetle ve güzel sözle anlatılmasını ve yanlışlarla, yanlış yolda olanlarla en iyi şekilde mücadele edilmesini istemektedir; Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağrılmasını ve onlarla en güzel
bir biçimde mücadele edilmesini emretmektedir.(Nahl
16/125).
Aynı şekilde İslam, Müslümanların iyilik üzere
kurulu bir toplum olmasını istemektedir. Kur’an ve
hadislere bakıldığında, Müslümanların hayatlarında, insanlarla ilişkilerinde hep iyilik yapmayı esas
almalarının istendiği görülür. Aile içi ilişkilerden tutun siyasal ilişkilere kadar bütün toplumsal münasebetlerde Müslümanlar iyilik felsefesiyle hareket
etmelidirler. Kur’an’da kesin olarak Allah’ın, adaleti,
ihsanı(iyiliği), yakınlara vermeyi emrettiği, çirkin
utanmazlıklardan, çirkinlik ve zorbalıklardan sakındırdığı ifade edilir.(Nahl 16/90).
Yine Kur’an, toplumsal hayatta Mü’min’in sosyal
hayatın bütün boyut ve aşamalarında karşılaştığı
insanlara güven, barış, esenlik ve huzur telkin etmesi anlamında selam demesini, selam vermesini, herkese barış ilan etmesini, toplumsal zemini
barış ve sükûnetle tesis etmesini ister.
Müslümanların(Rahman’ın kulları), yeryüzünde
alçak gönüllü olarak yürümelerini ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" demelerini(Furkan 25/63; Kasas 28/55; Zuhruf 43/89); birinin evine girerken
25
selam vererek girmelerini(Nur 24/27, 61); selam verene en
güzel şekilde selam vermelerini(Nisa 4/86); selam verene karşı çeşitli maddi menfaat hesabı yaparak kötü
muamelede bulunmamalarını (Nisa 4/94) emreder. Hz.
Muhammed(s.a.v) de, hadislerinde Müslümanlardan toplumda selamı yaygınlaştırmalarını ister.(Ebû
Davud, Müslim). Bütün Bunlar, Müslüman bireyde ve İslam toplumunda güvenin belirleyici olması gerektiğini bize göstermektedir.
Aslında İslam, inananlardan selamı yaygınlaştırmalarını istemekle güveni, barışı, sulh ve
selameti yaygınlaştırmalarını istemektedir.
26
Güven Toplumunun Özellikleri
Güvene dayalı olarak kurulan İslam toplumu,
mü’min bireylerin, toplumda herkese karşı güzel
söz söylemeyi, iyiliği yayma ve kötülüklerle mücadele etmeyi, selamı yaygınlaştırmayı, yardımlaşmayı, paylaşmayı, çocuk, genç, yetişkin ve yaşlılara
karşı güzel davranmayı ilke edindiği ve ona göre
tutum ve davranış geliştirdiği toplumdur.
İman ve mü’min terimlerinin, kendi anlam içeriği
gereği sosyolojik boyutu oldukça zengindir ve
mü’min olan kişilerin Allah’a bağlılığın, inanmanın
bir gereği olarak bu boyutu hayata geçirmeleri zorunludur. İman bir sosyal ilişki biçimidir ve bu sosyal
ilişki biçimi güvene dayalı, eminlik üzerine kurulu bir
sosyal ilişki biçimidir.
Güven Ahlâkı
Hz. Muhammed(s.a.v)’in güzel ahlâkı, bize,
“iman etmiş Mü’min Müslüman”da bulunması
gereken iyi ahlâkî özelliklerin en güzel örneğini
sunmaktadır. İman, güven ve güzel ahlâk arasındaki güçlü bağın, karakter, şahsiyet, fikir ve fiil planında bunlar arasındaki ayrılmazlığın en ideal modelini, o güven abidesinin hayatında, şahsiyetinde net
olarak görebilmekteyiz.
Son İslam Peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v),
başta Medine ve Mekke olmak üzere kendi liderliği
altındaki bütün bir İslam toplumunda, o en güzel
ahlâkıyla, güvenle kurduğu, güvenle koruduğu, gü27
venle harekete geçirdiği bir güven dünyasını insanlara emanet etti.
Toplumsal Sermaye Olarak Güven
Güven, çok büyük bir toplumsal sermayedir.
Güven, toplumu, toplumsal dünyayı; ruh, beden,
sağlık, eğitim, din, siyaset, zaman, mekân, ekonomi, aile, ahlak, hukuk vs. alanlarında güçlü, dayanıklı, inançlı ve sağlam kılar.
Toplumsal Dünya Güvenle Kurulur, Güvenle
Korunur
İnsan, tabiatı gereği toplumsal bir varlıktır. İnsan
yaşamak için topluma, toplumsallığa, toplumsal
hayata muhtaçtır. Bu demektir ki insan tek başına
yaşayamaz. Toplumsallık, toplumsal hayat, toplum
denilen birliktelik, insan olmanın bir gereğidir. Birlikte yaşamak, insanın ontolojik, varoluşsal bir boyutudur. Nitekim ilk “sosyolog” İbn Haldun, Mukaddime adlı ünlü eserinin başlarında “İnsanın bir arada yaşaması, insan için toplum hayatı zaruridir.” diyerek buna işaret etmektedir.
Evet, insan insan olmanın, ağır bir emanet ve
sorumluluk yüklenmenin, hem ünsiyet boyutunun,
hem de unutma boyutunun bir gereği olarak toplumsal ortamda, başka insanlarla birlikte yaşamak
zorundadır. Fakat bu zorunluluğun anlamlı, doğru,
özgür, mutlu ve huzurlu bir şekilde toplumsal hayatta tezahür etmesi için çaba harcamak, yine insan
olmanın gereği olarak zorunludur. İşte bu mezkûr
28
tezahürün gerçekleşmesinde en önemli unsur, güvendir. Toplum hayatı, toplumsal dünya, güven ile
kurulur ve güven ile korunur.
Sağlıklı Toplum Güvenle Yaşar
Güvenin ilişkileri belirlemediği toplumun sağlıklı
olması, sağlıkla ayakta kalması mümkün değildir.
Nitekim Kur’an’da Müslümanlardan tesis veya inşa
etmeleri istenen şehir, toplum ve medeniyetin en
asli unsurlarından biri güvendir. İslam’ın istediği
toplum, helal ve haramlara riayet eden, güzel ahlak
sahibi emin insanların belirleyici olduğu emin toplumdur.
29
TÜM İMAMLARIN VE İMAM
ADAYLARININ DİKKATİNE
BU KİTAPLAR SİZE SINAV KAZANDIRACAK
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
Download