ŞİZOFRENİK BOZUKLUK

advertisement
ŞİZOFRENİK BOZUKLUK
Doç.Dr.Nurgül Özpoyraz, Dr.Lut Tamam
Şizofreni, genellikle genç yaşlarda başlayan, insanın kişiler arası ilişkilerden ve gerçeklerden
uzaklaşarak, kendine özgü bir içe kapanım dünyasında yaşadığı; düşünce, duygu ve
davranışlarda önemli bozukluklarla giden bir psikozdur.
TARİHÇE:
Şizofreni olarak tanımlanan bu bozukluk çağlar boyu hekimleri ve düşünürleri
ilgilendirmiştir.19. yüzyılın sonlarına doğru şizofreni bilimsel açıdan incelenmeye
başlanmıştır. Morel 1860 yılında, “erken bunama” anlamına gelen “dementia precox”
terimini kullanmıştır. 1871’de Hecker hebefreniyi, 1874’de Kahlbaum katatoniyi
tanımladıktan sonra, 1896’da Emil Kraepelin bu iki hastalık tipine, paranoid ve basit
tiplerini de ekleyerek hepsini “dementia praecox “ tanısı altında toplamıştır. Kraepelin
şizofreniyi ilk kez bir kavram olarak değerlendirmiştir. 1911’de, Eugen Bleuler bu kavramı
yeniden ele alarak, hastalıkta kişinin ruhsal yaşamındaki yarılmanın önemli olduğunu
vurgulamış, erken başlamasının ve bunama ile sonuçlanmasının gerekli olmadığını
söyleyerek hastalığı Yunanca “zihnin bölünmesi, yarılması” anlamına gelen “schizophrenia”
olarak adlandırmıştır. Bleuler, bununla birlikte şizofrenin temel klinik belirtilerini 4 ana
başlık altında toplayarak bunlara 4A belirtisi adını vermiştir. Bunlar; assosiyasyon
bozukluğu (düşünce akımı bozuklukları), ambivalans, otizm (autism) ve affekt (duygulanım)
bozukluğudur. Daha sonraları tizofreniyle ilgili olarak Meyer, Sullivan, Kretschmer,
Langfeldt, Schneider, Arieti, Lidz, Jackson, Wyne gibi araştırıcılar yeni yeni tanımlamalar
getirmişlerdir.
Günümüzde şizofreni tek bir hastalık olarak değil, çok değişik nedenler, klinik türler, gidiş
ve sonlanım gösteren; değişik sağaltım yolları olabilen bir bozukluklar kümesi olarak kabul
edilmektedir.
SIKLIK VE YAYGINLIK (EPİDEMİYOLOJİ)
Şizofreninin yaşam boyu yaygınlığı %1 ile 1.5 arasındadır. Sıklığı ise Dünya Sağlık Örgütü
tarafından binde 0.85 olarak bildirilmektedir. Kadın ve erkekte aynı aranda görülmekle
birlikte hastalığın başlaması ve gidişinde farklılıklar gözlenmektedir. Hastalığın ortalama
başlama yaşı 15 ila 40 yaş arasında değişmekle birlikte hastaların %90’ı 15-25 yaş
grubundadır. Erkeklerde başlama yaşı 15-25, kadınlarda 25-35 dolayındadır. Erkeklerde
negatif belirtilerin daha fazla olduğu, kadınlarda sosyal işlevlerin daha iyi olduğu,
sonlanımlarının daha iyi olduğu düşünülmektedir.
Tüm kültürler ve sosyoekonomik düzeylerde tanımlanmıştır. Gelişmiş toplumların düşük
sosyoekonomik düzeylerinde daha sık olduğu görülmüş, bu durum hastalanan kişilerin
sosyoekonomik düzeylerinin düştüğü şeklinde açıklanmıştır (aşağı eğilim varsayımı). Bir
diğer açıklama ise düşük sosyoekonomik düzeylerde stres etkenlerinin çok olduğu, ani
kültürel değişiklikleri olan göç toplumlarında hastalığın daha sık görüldüğüdür (sosyal
nedensellik varsayımı). Sonlanım açısından az gelişmiş ülkelerde beklenti düzeylerinin
düşük olması nedeniyle hastalar topluma daha kolay kaynaşırlar.
Şizofrenide hastaların daha çok kış ve ilkbahar aylarının başlangıcında doğdukları, bu
durumun oluş nedenleriyle ile bağlantılı olabileceği ileri sürülmektedir.
OLUŞ NEDENLERİ (ETYOLOJİ):
Şizofreninin belirti ve sonlanım biçimlerindeki çeşitlilikten dolayı, tek bir oluş nedenin
şizofreniyi ortaya çıkardığını söyleyebilmek olası değildir. En sık kullanılanı ise stres-diatez
(zorlanma-yatkınlık) modelidir. Bu modelde; hastaların şizofreniye biyolojik yatkınlığı olduğu
ve stresle tetiklenmesi sonrası şizofrenik belirtilere neden olduğu ileri sürülmektedir.
Streslerin kalıtımsal, biyolojik ve psikososyal kökenli olabileceği bildirilmiştir. Şizofrenin
oluş nedenlerine yönelik araştırma ve varsayımları da bu başlıklar altında inceleyebiliriz.
1.Kalıtım:
Kalıtımla ilgili yapılan çalışmaların sonucuna göre bir çok gene bağlı, çok etmenli bir geçişin
söz konusu olduğu düşünülmektedir (poligenik-multifaktöriyel). Bu yöndeki araştırmalar
aile, ikiz, evlat edinme ve moleküler genetik araştırmalar alanlarında toplanmaktadır. Bu
çalışmalara göre tek yumurta ikizlerinin çift yumurta ikizlerine göre daha fazla risk
taşıdıkları, öz ana-babası şizofrenik olan ve başka bir aile tarafından yetiştirilmiş kişilerde
şizofreni riskinin öz ana-babası şizofrenik olmayanlara göre daha yüksek olduğu
saptanmıştır. Tek başına aile ortamındaki bozukluğun kalıtımsal yatkınlık olmadan
şizofreni geliştirmeye yeterli olmadığı düşünülmektedir. Genel yaygınlığı %1 olarak
düşünülen şizofrenide kardeşler arasındaki yaygınlığın %8, dizigot ikizlerde %12, monozigot
ikizlerde %47 olduğu bildirilmektedir. Kromozom çalışmalarında 11,18,19 ve X
kromozomları ile ilgili veriler elde edilmiştir.
2.Biyolojik:
A.Biyokimyasal: Uzun zamandan beri beyinde tizofreniye özgü biyokimyasal bir
bozukluğun olup olmadığı üzerinde sayısız araştırma yapılmıştır ve yapılmaktadır. Bu
çalışmalardan çok önemli bulgular edinilmiş ancak öne sürülen varsayımların çoğu tam
olarak doğrulanmamıştır.
a) Dopamin varsayımı: Şizofrenik belirtileri aşırı duyarlı dopamin reseptörlerine ya da artmış
dopamin aktivitesine bağlanmaktadır. Şizofreni sağaltımında kullanılan antipsikotik ilaçlar
dopamin tip2 reseptörlerine (D2) bağlanarak, dopaminerjik etkinliği azaltmaktadır.
Dopamin’i artıran maddeler (amfetamin ve kokain gibi) psikozu kötüleştirmekte ya da
tetiklemektedir. Dopamin metaboliti olan Homovalinik asit (HVA) ile ilgili çalışmalarda
plazma ve BOS’da artıştan sözedilmektedir. Dopaminerjik etkinlikteki değişikliklerin
dopaminin fazla salınımı, reseptörlerdeki değişiklikler ya da bunların birlikteliği ile olduğu
düşünülmektedir. Dopaminerjik yolaklardan mezokortikal ve mezolimbik yolaklar
şizofreniyle en çok ilişkilendirilenlerdir. Mezolimbik yolaktaki etkinliğin artışı ile pozitif
belirtilerin oluştuğu, mezokortikal yolaktaki etkinliğin azalmasıyla da negatif belirtilerin
oluştuğu düşünülmektedir (Weinberger dopamin varsayımı).
b) Serotonin varsayımı: Kimi hastalarda serotonin düzeylerinde azalma görülürken,
kimilerinde artma saptanmıştır. Özgül olarak, serotonin tip2 reseptörlerinin bloke edilmesi,
psikotik belirtilerde azalmaya ve D2 baskılanmasına bağIı hareket bozukluklarının
azaltılmasında önemli rol oynadıkları ileri sürülmüştür. Özellikle negatif belirtilerin
sağaltımında serotonin reseptörlerini baskılayan ilaçların yararlı oldukları görülmektedir.
Serotonerjik-dopaminerjik etkinlikler arasındaki ilişkinin önemi üzerinde durulmakta, bu
alandaki çalışmalar yoğunlaşmaktadır.
c) Norepinefrin varsayımı: Artmış norepinefrin etkinliği uyaran girişinde artmış duyarlılığa
neden olmaktadır. Antipsikotikler noradrenerjik nöronların etkinliğini azaltmaktadır.
d) GABA varsayımı: Azalmış GABA etkinliği dopamin etkinliğinin artmasına yol açmaktadır.
B. Nöropatoloji ve beyin görüntüleme yöntemleri: Yapılan nöropatolojik çalışmalarda
özellikle limbik sistem ve basal ganglionlar üzerinde durulmaktadır. Postmortem
çalışmalarda amigdala, hipokampus, parahipokampal girus, globus pallidus ve substatia
nigrada hücre azalmalarından sözedilmiştir. Beyin görüntüleme yöntemleriyle (BBT, MR)
yapılan çalışmalarda da bu bulgular desteklenmektedir. Özellikle bu yapısal bozukluklarla
negatif belirtiler arasında ilişki kurulmaktadır. PET çalışmalarında da frontal lopta
hipoaktivite, basal ganglionlarda hiperaktivitenin olduğu bildirilmektedir.
C. Elektrofizyolojik çalışmalar: EEG, uyku EEG’si, EVOKED potansiyel çalışmalarında
limbik sistem yapılarıyla ilgili patolojiler bildirilmektedir.
2. Psikososyal Nedenler: Bu konuda ortaya konan öneriler iki başlık altında
değerlendirilebilir.
a) Psikodinamik görüşler: Psikoanalitik görüşe göre, şizofrenide ruhsal ya da biyolojik
nedenlerle libido gelişmesi narsisistik bir düzeyde saplanır kalır. Yaşamın sonraki
dönemlerinde , değişik stresler ile benlik bu ilkel düzeye geriler (regresyon) ve libido
nesnelerden çekilerek benliğin kendisine yatırılır (ikincil narsisizm). Bu durum kişinin dış
dünyayla ilişkilerini azaltır. Nesne libidosunun, bir başka deyimle, dışarıdaki nesnelere
yatırılmış ilgilerin ve yatırımın geri bedene yöneltilmesi durumu (ikincil narsisizm) şizofrenik
hastaların kendi bedenleri ile aşırı uğraşmalarında ve otizm gibi belirtilerde görünür. Bu
gerileme durumu, çocukluktan başlayarak temel güven duygusunun sağlanamaması,
sürekli düş kırıklıkları ve kişiler arası ilişkilerin bozukluğu yüzünden olabilir. Bu nedenle
şizofrenide genellikle doğuştan yapısal bir yatkınlığın, bir benlik zayıflığının ve birincil
narsistik duruma kolayca gerileyebilme eğiliminin olduğu kabul edilir. Böyle bir zeminde
çevre ilişkilerinde küçük büyük incinmeler , bu gerileme eğilimini kamçılarlar. Buna göre içe
kapanım ve şizofreninin diğer belirtileri bir çeşit savunma ve uyum biçimidir.
b) Ailesel nedenler: Şizofreniklerin aileleri üzeride yapılan çalışmalar sonucu çeşitli öneriler
ortaya konmuştur. Bazı araştırmacılar (Lidz) şizofrenik ailelerde önemli yarılma ve bozulma
olduğunu, şizofrenik çocuklara annelerince özel bir önem verildiği ileri sürülmüştür. BU
öneriye göre ana-babadan biri çok aşırı baskın ve saldırgan, öbürü de ileri derecede bağımlı
ve edilgendir. Aile yarılmasında ana-babadan biri öbüründen destek ve doyum
bulamamakta ; bu yüzden destek ve doyum için çocuğa yönelmektedir. Bir diğer görüşte ise
(Bateson); şizofreni etiyolojisinde “ikili çıkmaz” önemli bir rol oynamaktadır. Buna göre
çocuk, ailesi içinde uzun yıllar birbirine çelişkili iletiler ile karşılaşmakta, bu iletilerden
hangisine göre davranacağını bilememekte ve bir çıkmaza girmektedir. Giderek bu iletilere
aldırmamayı öğrenerek kendine özgü garip bir anlayış ve iletişim biçimi oluşturmaktadır.
Tizofrenlerin ailelerinde yalancı sevgi ve birlikteliğin çok sık görüldüğü de vurgulanmıştır
(Wyne). Bir diğer görüşe göre ise duygu dışavurumu (expressed emotion- EE) fazla olan
ailelerde yaşayan hastaların diğer hastalara oranla hastalıklarının daha yüksek yineleme
riski olduğu bildirilmektedir. Duygu dışavurumu aşırı kollayıcı, müdaheleci, düşmanca ,
eleştirisel ve sürekli olarak kontrol edici ve küçültücü davranış olarak tanımlanmaktadır.
Ailelerin daha düşük bir duygu dışavurumuna yönlendirilmesi yineleme oranlarını
düşürdüğü gözlenmiştir. Bir çok araştırmacı, ailesel bozuklukların şizofreninin bir nedeni
olmaktan çok bir sonucu olduğunu düşünmektedirler.
KLİNİK ÖZELLİKLER:
1. Hastalık öncesi kişilik ve başlangıç dönemi:
Şizofreninin başlangıç ve gidişinde tipik bir belirti yoktur. Her türlü ruhsal belirti şizofrenide
görülebilir. Belirtiler zaman içinde değişebilir. Hastalık öncesinde genellikle şizoid ve
şizotipal kişilik özellikleri gösterirler. Bunlar çocukluk dönemlerinden beri uslu, sessiz, fazla
arkadaşı olmayan , daha çok dersleri ya da oyuncaklarıyla kendi başlarına oynayan
çocuklardır. Çevreden gelen iletişim girişimlerine karşı çekingen ve soğukturlar. Kendilerine
ve çevreye güven duyguları azdır ve bu güven duygusunu kolayca yitirebilirler. Okulda,
derslerin başarılı olan, insan ilişkileri zayıf çocuklardır. İlgi alanları canlı şeylerden çok
cansız nesnelerle (makinalar, bilgisayarlar vb.) doludur. Çünkü cansız nesneler duygusal bir
alışveriş gerektirmemektedir.
Tizofreninin belirli bir batlangıç biçimi yoktur. Çoğu kez adölesan dönemde sinsi bir biçimde
başlar. Hasta yavaş yavaş kendi içine kapanır, çevreyle ilişkilerini sınırlar, evden çıkmama,
arkadaşlarıyla ilişkilerinde kopmalar izlenir. Genel olarak işlevselliğinde gerilemeler olur.
Aşırı şekilde bedeniyle, organlarıyla uğraşmaya başlayabilir. Sık özdoyurum yapma,
metafizik, dinsel uğraşılar, zamana aldırmama, kendi düşünceleriyle aşırı yoğunlaşma, garip
davranışlar, sıradışı konuşmalar, değişik algısal deneyimler, obsesif uğraşlar görülebilir.Aile
tarafından bunlar hastalık olarak yorumlamaz , yaşamın günlük sorunlarına bağlanabilir.
Bu dönemde hastalar yanlış tanılar alabilirler. Hastalık ilerledikçe hastanın daha çok içine
kapandığı, dış dünya ve gerçeklerden daha fazla koptuğu ve daha fazla hastalık belirtisinin
ortaya çıktığı görülür. Bir başka hasta grubunda hastalık belirtileri birden ortaya çıkar. Bu
hastalarda, kuşkulu bazı başlangıç belirtilerinin daha önceden de varolduğu, sonradan
hastanın ailesi ya da yakın çevresince yapılacak geriye dönük izlenimlerde dile getirilebilir.
2. Belirti ve Bulgular:
A.Genel görünüm, dışa vuran davranışlar: Şizofreni çok heterojen görünümlü bir
bozukluk olduğundan tipik bir görünüm tanımlamak zordur. Hastaların çoğunda belirgin
bir vurdumduymazlık, ilgisizlik, donukluk ve çekingen görünüm vardır. Uzun süre hasta
olanlarda bakımsızlık, dağınıklık ve temizliğine özen göstermeme görülür. En sık ve önemli
belirti ağır ilgisizlik, eylem azlığı ve toplumdan geri çekilmedir. Ağır bir durgunluk ve
ilgisizlikten aşırı taşkınlığa kadar değişik görünümlerde olabilirler. Garip yüz, göz
devinimleri (manyerizm), kalıplaşmış yineleyici el,kol, beden devinimleri (stereotipi), devinim
yankılanması (ekopraksi), belli bir durumda donmuş gibi kalma (donakalım, katatoni)
görülebilir. Garip cinsel davranışlar, ortalıkta özdoyurum, çırılçıplak dolaşma, tükürme,
burun karıştırma görülebilir. Bazı hastalarda ağır negativistik bir tutum ya da ambivalans
görülebilir.
B.Konuşma ve ilişki kurma: Konuşmada düzensizlik, dağınıklık, hızlanma, yavaşlama,
yoksullaşma, kalıplaşmış yinelemeler (stereotipi), konuşma yankılanması (ekolali), hiç
konuşmama (mutizm), yeni sözcükler uydurma (neolojizm), abuk sabuk anlamsız
konuşmalar (sözcük salatası), çağrışım çözüklüğüne bağlı dağınık, anlamsız konuşma
(enkoheran konuşma) gibi çok değişik belirtiler görülebilir. Sorulara yandan ya da uygunsuz
yanıtlar verebilir. Ses tonu genellikle tekdüzedir ve duygulanımı belli etmez. Bu hastalarla
genellikle ilişki kurmak çok zordur. Hastanın ayrı bir dünyada yaşadığı ve anlaşılmaz
olduğu izlenimi alınır.
C. Düşünce:
a) Çağrışımlar (düşünce biçimi ve akımı): Düşünceyi oluşturan sözcükler ve simgeler
arasındaki mantıksal zincir kopmuştur. Düşüncenin akışında durmalar (blok), bir
düşünceden ilgisi olmayan bir başkasına kaymalar, sapmalar, düşüncelerin çok yoğun
olarak zihne üşüşmesi, düşünce sıkışması, düşünce akışının dağılması ve çözülmesi
(çağrışım çözüklüğü) görülür. Hasta, düşüncede anlamdan çok sözcüklerin akımına,
ahengine, uyağına kendini kaptırır (klang çağrışım). Bazen birkaç sözcükten parçalar ya da
birkaç kavram bir araya getirilerek (yoğunlaştırma) yeni sözcükler ve kavramlar üretilir
(neolojizm). Yavaş yavaş düşünce soyutluktan çıkarak somutlaşır. Yani kavramsal
düşünceden çok somut yaşantıları temsil eden bir düşünce biçimi gelişir. Düşünce
çocuklaşır ( regresif düşünce). Mantık bağları çocuktaki gibi bireyin iç dünyasından,
korkulardan , dürtülerden ilkel çağrışımlardan kaynaklanır (dereistik düşünce). Benzerlikler
ya da ayrıntılardan özdeşlettirmeler yapılır, bir bütünün tek özelliği bütünü temsil edebilir
(paleolojik düşünce).
b) Düşünce içeriği: En önemli düşünce bozukluğu sanrılardır (hezeyan). Sanrı belli bir çağ
ya da toplum içinde gerçeğe uymayan ve mantıklı tartışma ile değiştirilemeyen düşüncedir.
Şizofrenide sanrılar genellikle düzensiz, dağınık, tutarsız ve acayiptir (bizar sanrı). Başlıca
gözlenen sanrı tipleri şunlardır; Erotomanik, büyüklük, kötülük görme, mistik, somatik,
nihilistik (yok olma), alınma (referans), etkilenme, düşünce sokulması, düşünce okunması,
düşünce yayınlanması, düşünce çalınması sanrılarıdır. Bu sanrılar dışında, hastada
hipokondriyak, mistik, metafizik uğraşlar, çeşitli saplantılar (obsesyonlar) , çocukluk çağına
ilişkin garip anılar da sık görülür.
D. Duygulanım: Genel olarak bir duygu azalmasından, sığlaşmasından sözedilir.
Duygulanımda küntlük ve tekdüzelik belirgindir. Olaylar karşısında değişmeyen, tekdüze
giden, azalmış bir duygusal tepki gösterirler. Hastaların soğuk, ilişki kurulması güç olduğu
sıklıkla görülür. Ancak başlangıç döneminde aşırı bunaltı, paniğe benzer durumlar görülür.
Dünyası yıkılıyormuş, benliği parçalanıyormuş gibi düşüncelere kapılan hastanın bunaltısı
çok yoğun olabilir (prepsikotik anksiyete). Zamanla duygularda küntleşme, sığlık,
yüzeyselleşme belirginleşir. Mimiksiz ve monoton konuşma, göz ilişkisi kurmama ile
belirgindir. Kimi olgularda, yersiz ağlama ve gülmelerle giden duygulanımda uygunsuzluk
görülür. Postpsikotik çökkünlük tablolarında çökkün bir duygudurum gözlenebilir.
E. Bilişsel (kognitif) yetiler: Bilinç açık, bellek ve yönelim yerindedir. Ancak ağır yıkım
gösteren süregen olgularda yönelim ve bellek bozuklukları varmış izlenimi alınır. Fakat bu
bulgular genellikle hastanın ilgi azlığına ve dikkat dağınıklığına bağlıdır. Bazı akut, taşkın,
dezorganize şizofreni türlerinde deliryumla karıştırılabilecek klinik görünüm olabilir. Gene
özenli gözlem ile bu belirtilerin gerçek bilinç ve yönelim bozukluğu olmadığı, hastanın algı ve
düşüncesindeki ağır bozukluğa bağlı olduğu anlaşılır. Bununla birlikte negatif belirtili
şizofreniklerde nöropsikolojik testlerde bozukluklar izlenebilir. Yargılama, içgörü, soyut
düşünme yetisi bozulmuştur.
Şizofrenide bilişsel işlevlerde en önemli bozulan alan algılamadır. Dikkat çabuk dağılır.
Çevredekilere ilgi azalır ve bu nedenle algılama da azalmış gibidir. Bazen de algı artması ve
keskin algılama olur. Niteliksel olarak önemli algı bozuklukları varsanılar (hallüsinasyon) ve
yanılsamalardır (illüzyon). Ortada bir uyaran yokken bir algının olması olarak tanımlanan
varsanılara şizofrenide sık rastlanır. Şizofreni de en çok işitme varsanıları olur. Bunlar
genellikle korkutan, horgören, aşağılayan olumsuz sözler, küfürler, emir veren komutlar,
yaptığı eylemleri tanımlayıcı seslerdir. İki ya da daha fazla kendi aralarında konuşan, yorum
yapan sesler şeklindedir. Görme ve dokunma varsanıları şizofrenide seyrek, deliryum
durumlarında sık görülür. Dıştan gelen uyaranların yanlış algılanması olarak tanımlanan
yanılsamalar da şizofrenide sık görülür, ancak içerik olarak acayiptir.
F- Fizik ve fizyolojik belirtiler: Başka bir hastalık yoksa fizik muayene bulguları
normaldir. Bazı hastalarda aşırı yeme, kilo alma, bazılarında yememe ve zayıflama olabilir.
Uyku ve uyku-uyanıklık düzeni çok bozulabilir. Aşırı uyuma, hiç uyumama, gündüz-gece
döngüsünün bozulması görülebilir. Ayrıca silik nörolojik bulgular saptanabilir.
G- Dürtüsellik ve özkıyım: Şizofreniklerde dürtü denetimi son derece zordur. Birden ortaya
çıkan özkıyım girişimleri olabilir. Özkıyım riski %50 dolayındadır, genel nüfusa göre 20 kat
daha fazladır. Girişimde bulunanların %15’i ölümle sonuçlanır. Özkıyım riskini artıran
durumlar; genç, erkek olmak, yüksek eğitim düzeyi, sosyal desteklerin azlığı, sık alevlenme,
hastalığın farkında olma, depresif belirtilerin varlığı gibi nedenlerdir.
TANI:
DSM-IV’te belirlenen tanı ölçütleri:
A. Karakteristik belirtiler: Bir aylık bir dönem boyunca (başarı ile sağaltılmışsa daha kısa bir
süre) aşağıdakilerden iki ya da daha fazlasının bulunması:
1. Sanrılar
2. Varsanılar
3. Dezorganize konuşma ( çağrışımlarda dağınıklık ya da enkoherans)
4. İleri derecede dezorganize ya da katatonik davranış
5. Negatif belirtiler (affektif küntletme, alogia ya da avolüsyon)
Not: sanrılar bizar ise ya da varsanılar kişinin davranış ya da düşünceleri üzerine sürekli
yorum yapmakta olan seslerden ya da iki ya da daha fazla sesin birbiriyle/ birbirleriyle
konuşmasından oluşuyorsa A tanı ölçütünden sadece bir belirtinin bulunması yeterlidir.
B. Toplumsal/mesleki işlev bozukluğu: İş, kişilerarası ilişkiler ya da kendine bakım gibi
önemli işlevsellik alanlarından bir ya da birden fazlasında bozulma ya da önceki işlevsellik
düzeyine göre gerileme
C. Süre: Bu bozukluğun belirtileri en az 6 ay süreyle kalıcı olur. Bu 6 aylık süre, en az bir
ay süreyle A tanı ölçütünü karşılayan belirtileri kapsamalıdır; prodromal ya da rezidüel
belirtilerin bulunduğu dönemleri kapsayabilir.
D. Şizoaffektif bozukluğun ve duygudurum bozukluğunun dışlanması
E. Madde kullanımının/genel tıbbi durumun dışlanması
F. Bir yaygın gelişimsel bozukluk öyküsü varsa, en az bir ay süreyle A tanı ölçütleri
karşılanıyorsa tanı konabilir.
Alt tipler:
DSM-IV’e göre şizofreninin 5 alt tipi vardır:
1. Paranoid tip: Bu tipte düşünce içeriğindeki bozukluk baskındır. Kötülük görme ve
büyüklük sanrılarının varlığı tipiktir. Başlangıç yaşı daha geç yaştadır (30’lu yaşlar). Bu
yaşa kadar kurdukları sosyal ilişkiler hastalık sırasında yardımcı olur. Benlik gücü diğer
tiplere göre daha iyidir. Hasta gergin, kuşkucu ve savunucudur. Saldırgan ve düşmanca
tavırlar gösterebilir. Enkoherans, çağrışım çözüklüğü, uygunsuz duygulanım, katatonik
davranış gibi belirtiler pek görülmez. Yıkım belirtileri daha azdır. Diğer tiplere göre sonlanım
daha iyidir.
2. Dezorganize (hebefrenik) tip: Dütünce ve devinim bozuklukları baskındır. Genç yaşta,
birden, renkli pozitif belirtilerle başlangıç gösterir. Enkoherans, çağrışımlarda dağınıklık,
dezorganize ve regresif davranışlar, künt ya da uygunsuz duygulanım sık görülür. Benlik
yıkımı hızlıdır.
3. Katatonik tip: Bu tipte devinim bozuklukları baskındır. 15-25 yaşlarında başlar.
Katatoni (donakalım) kişinin belli bir durumda uzun süre kıpırdamadan kalması demektir.
Hasta belli bir duruşta uzun süre kalır ve tepkisiz gibidir. Yemez, içmez, uyumaz, konuşmaz
ve verilen öğütlere uymaz (negativizm). Bazen birden atak ve aşırı hareketli bir duruma
gelebilirler (katatonik eksitasyon). Bazen yatağında kıpırdamadan, komada imiş gibi yatar
(katatonik stupor). Verilen bir posturu uzun süre koruma (balmumu esnekliği) görülebilir.
4. Ayrışmamış tip: Belli bir tipin özelliklerini taşımaz, ancak şizofreni tanı ölçütlerini
karşılar.
5. Rezidüel tip: Duygu küntlüğü, vurdumduymazlık, girişim ve eylem azlığı, sosyal çekilme,
düşüncede somutlaşma ve yoksullaşma, kendine bakımda azalma, apati gibi negatif
belirtiler ön plandadır. Akut alevlenmeli dönemlerin arasında kalıntı belirtiler olarak bu
belirtiler sürerler. Sanrı ve varsanılar öne çıkan belirtiler değildir.
1980’li yıllardan beri şizofrenik bozukluk değerlendirilirken negatif ve pozitif belirtiler
kavramlarına da önem verilmiştir. N. Andreasen’in sınıflamasına göre:
1. Negatif belirtili şizofreni: Doğal işlevlerde eksiklik ya da yokluk belirtileri negatif
belirtilerdir. Duygulanımda küntlük, konuşma ve düşünce içeriğinde yoksullaşma, ilgi ve
isteğin azalması, zevk alamama, sosyal geri çekilme, kendine bakımın bozulması gibi
belirtilerin önde olduğu tiptir.
2. Pozitif belirtili şizofreni: Doğal işlevlerde fazlalık, aşırılık ve sapmalar pozitif belirtilerdir.
Sanrı, varsanı, bizar davranış, çağrışım çözüklüğü, enkoherans gibi belirtilerin önde olduğu
tiptir.
Ayrıca Crow pozitif belirtilerin bulunduğu, akut başlangıçlı, sağaltıma yanıtın ve hastalık
öncesi işlevselliğin daha iyi olduğu tipi Tip 1 şizofreni; negatif belirtilerin önde olduğu, sinsi
başlangıçlı, sağaltıma yanıtın ve hastalık öncesi işlevselliğin daha kötü olduğu ve yapısal
bozuklukların bulunduğu tipi Tip 2 şizofreni olarak adlandırmıştır.
Ayırıcı Tanı:
1. Tıbbi ve nörolojik bozukluklar: Tıbbi ve nörolojik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan
organik mental bozukluklarda gözlenen en önemli belirti bilişsel işlevlerdeki ( bilinç,
yönelim, bellek, algılama vb) bozulmalardır. Bunlar;
a. Madde zehirlenmeleri (kokain, fensiklidin, LSD vb.)
b. Nörolojik hastalıklar: Enfeksiyonlar, temporal lop epilepsisi, Hungtinton, CVH, travma,
tümör, nörosfiliz vb)
c.Diğerleri (Wilson, SLE, AİDS, porfiri, ağır metal zehirlenmeleri, lipoidozlar vb)
2. Diğer ruhsal bozukluklar: Şizofreniform bozukluk, kısa psikotik bozukluk, duygudurum
bozuklukları, şizoaffektif bozukluk, sanrısal bozukluklar, kişilik bozuklukları, yapay
bozukluk.
Gidiş ve Sonlanım:
Şizofreni çok değişik gidiş ve sonlanım gösteren süreğen bir hastalıktır. Sinsi ve yavaş
başlayıp yıllarca sürüp giderken arada alevlenme dönemleri olabilir. Bundan sonra gene çok
yavaş ilerleyen ve daha çok negatif belirtilerin baskın olduğu rezidüel şizofreni türüne
dönüşebilir. Kimi olgularda alevlenme döneminden sonra daha iyi bir uyum dönemi olabilir.
Hastalık ilerledikçe pozitif bulguların egemenliği azalarak negatif bulgular ön plana çıkar.
Yineleme olasılığı ilk 2 yılda %60 dolayındadır. Hastaların %50 si özkıyım girişiminde
bulunur ve % 10 ‘ı bunu başarır. Şiddet normal
Download