İklim sistemi, Yerkürenin yaklaşık 4

advertisement
Abdullah CEYLAN
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
aceylan@meteor.gov.tr
İKLİM ETKİSİ
VE
SU KAYNAKLARINDAN VERİMLİ YARARLANMA YÖNTEMLERİ
GİRİŞ
Son yıllarda iklim değişikliği/değişebilirliği nedeniyle küresel ortalama yeryüzü
sıcaklıklarında gözlenen 0.4 +0.2oC’lik artışın yağışlarda bir düzensizliğe yol açacağı ve bazı
bölgelerin kuraklaşacağı öngörülmektedir. Deniz seviyesinde meydana gelecek yükselme
sonucu da, özellikle kıyı bölgelerinde, tatlı su kaynaklarının olumsuz yönde etkileneceği
tahmin edilmektedir.
Günümüzde artan nüfus, sanayileşme, ekonomik gelişmeler ve şehirlere göç
nedeniyle, zaten sınırlı olan su kaynakları üzerindeki baskı giderek artmakta ve mevcut su
kaynaklarının en verimli şekilde kullanılması önemi giderek artmaktadır. Bu konuda mevcut
su kullanım yöntemlerinin daha ekonomik olan yöntemlerle değiştirilmesinin yanı sıra
zorunlu ve/ya gönüllü su tasarrufu yapılması da artan su ihtiyaçlarının karşılanabilmesinde
büyük yarar sağlayacaktır.
Değişken bir yağış rejimine sahip olan ve topraklarının yaklaşık 2/3’si kurak/yarı
kurak iklim özelliğindeki ülkemizde de suyun verimli kullanılması konusunda acil önlemlerin
alınması kaçınılmazdır. Bu amaçla öncelikli bir u kaynakları yönetim planının hazırlanması
ve toplumun her kesiminin üzerine düşen görevi yerine getirmesi şarttır.
1
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ
İklim sistemi, Yerkürenin yaklaşık 4.5 milyar yıllık tarihi boyunca milyonlarca yıldan
on yıllara kadar tüm zaman ölçeklerinde doğal olarak değişme eğilimi göstermiştir. Etkileri
jeomorfolojik ve klimatolojik olarak iyi bilinen en son ve en önemli doğal iklim değişiklikleri,
4. Zamandaki (Kuvaterner’deki) buzul ve buzul arası dönemlerde oluşmuştur.
İklimdeki doğal değişebilirlik, iklim sisteminin iç kuvvetlerindeki değişiklikler
sonucunda, örneğin volkanik püskürmelerden kaynaklanan aerosoller nedeniyle ya da
atmosfer ve okyanus dolaşımındaki ya da bunlar arasındaki etkileşimde ortaya çıkan bir
değişikliğe bağlı olarak, oluşabilir ( Türkeş ve ark..). Ancak 19. yüzyılın ortalarından beri,
doğal değişebilirliğe ek olarak, ilk kez insan etkinliklerinin de iklimi etkilediği yeni bir
döneme girilmiştir.
İklimin değişme durumu ortalamalardan kayma şeklinde karakterize edilir.
Günümüzde iklim değişikliği, sera gazı birikimlerini arttıran insan etkinlikleri dikkate
alınarak tanımlanabilmektedir ( Şekil 1 ). Örneğin Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi'nde (UNFCCC), İklim değişikliği; karşılaştırılabilir bir zaman
periyodunda gõzlenen
doğal
iklim
değişikliğine
ek
olarak, doğrudan ya
da
dolaylı
küresel
olarak
atmosferin
bileşimini bozan insan
etkinlikleri sonucunda
iklimde
oluşan
değişiklik
bir
biçiminde
tanımlamıştır.
Şekil 1. İklimin değişme durumu (IPCC)
2
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN OLASI KÜRESEL ETKİLERİ
Çağdaş iklim tanımları, iklim elemanlarındaki değişkenliği ve ekstremleri de
içermektedir ( Türkeş ve ark, 1998 ). İklim değişikliğinin olası etkilerinin pek çoğu, iklim
değişebilirliğinde ya da ekstrem hava olaylarında değişikliklere neden olabilir. Bazı bilimsel
raporlar, geçen birkaç on yılda değişebilirlikte ya da ekstremlerde bir artış olabileceğine
dikkat çekmektedir. İklim modellerinde dikkate alınmayan birçok belirsizliklerle rağmen,
iklim modellerinin öngördüğü
ortalama yüzey sıcaklığı artışları ve deniz seviyesi
yükselmelerinin gerçekleşmesi durumunda, küresel çevrede birtakım etkiler olması
beklenmektedir. Bu değişimler ve etkilenebilecek sektörler Birleşmiş milletler
Çevre
Programı tarafından aşağıdaki şekilde özetlenmiştir ( Şekil 2 ):
Şekil 2. İklim değişikliğinin potansiyel etkileri (UNEP)
İklim modelleri, küresel ortalama yüzey sıcaklıklarında 2100 yılına kadar 1 - 3.5 C°
arasında bir artış beklemektedir. Küresel ortalama sıcaklıklarda 1 - 3.5 C° arasındaki bir
artışın, orta enlem bölgelerinde, bugünkü sıcaklık kuşaklarının gelecek yüzyılda kutba doğru
yaklaşık 150 - 550 km kaymasıyla ya da eş sıcaklık eğrilerinin yaklaşık 150 -550m
yükselmesiyle eşdeğer bir değişikliğin oluşmasına neden olabilecektir.
3
Deniz seviyesinde beklenen yükselme ve tayfunlar sonucunda kıyı alanlarında su baskınları
olacağı tahmin edilmektedir. Ekonomik ve ekolojik önemi bulunan kıyı sistemlerinin, iklimdeki
ve deniz seviyesindeki değişikliklere gösterecekleri tepkiler sonucunda geniş ölçüde
değişecekleri beklenmektedir. İklim değişikliği ve deniz seviyesindeki bir yükselme ya da
fırtınalardaki değişiklikler, kıyıda ve kıyı habitatında erozyona, tatlı su akiferlerinde ve
haliçlerinde tuzluluk artışına, nehirlerdeki ve körfezlerdeki gel-git genliğinde değişime, çökel
ve besin maddesi taşınışında değişikliklere, kıyı alanlarında kimyasal ve mikrobiyolojik
kirlenme örneklerinde bir değişikliğe ve kıyı taşkınlarında bir artışa yol açabilir. Kıyı
ekosistemlerindeki değişikliklerin başlıca olumsuz etkileri, turizm, tatlı su hazneleri,
balıkçılık ve biyolojik çeşitlilik üzerinde olacaktır. Deniz seviyesi yükselmesinin
belirlenmesinde karşılaşılan ana belirsizlik, düşey yönlü yerkabuğu hareketlerinin gel-git
ölçerleriyle yapılan deniz seviyesi ölçümlerinin üzerindeki etkisidir. Ortalama sıcaklıklardaki
ısınma ve bunun sonucunda okyanuslarda oluşan termal genişleme, deniz seviyesinde
gözlenen yükselmenin 2-7 cm'lik bölümüne karşılık gelirken; dağ buzullarındaki ve örtü
buzullarındaki erime, yükselmenin 2-5 cm'sini oluşturduğu tahmin edilmektedir (IPCC, 1996
a). Öteki etmenlerin katkısını belirlemek daha zordur.
Orta ve yüksek enlemlerde toplam yağışlarda artışlar beklenmektedir. (10 yılda %0.5
– %1). Buna karşılık yağışların süre ve şiddeti değişecek, bu değişmeyle birlikte su baskınları
veya kuraklıklar söz konusu olabilecektir. Yağışlar, genel olarak Kuzey Yarımkürenin yüksek
enlemlerindeki kara alanlarında, özellikle de soğuk mevsimde bir artış gösterebilir. Buna
karşılık, Afrika'dan Endonezya'ya uzanan subtropikal ve tropikal kuşaklar üzerindeki
yağışlarda bir azalma beklenmektedir.
TÜRKİYE’DEKİ MEVCUT SU KAYNAKLARININ DURUMU
Yeryüzünün büyük bir bölümü sularla kaplı olmasına rağmen, sadece %2,53’ü tatlı
sudur ( UNWWDR, 2003). Bu suların da 2/3’si buzul ya da daimi kar örtüsü halindedir.
Göller, nehirler, akiferler ve barajlarda tutulan tatlı su miktarı 8 000 km3 civarındadır. Dünya
nüfusunun üçte biri önemli derecede su sıkıntısı çekmekte, 2025 yılına kadar bu oranın,
özellikle kalkınmakta olan ülkeleri kapsamak üzere, üçte iki oranına yükseleceği tahmin
edilmektedir.
Yeryüzünde insanın var olabilmesi için iklim ve onun bir parçası olarak
düşünülebilecek su kaynaklarının yeterince ve elverişli şartlar içinde bulunması gerekir
4
(Şen,2002 ). Subtropikal kuşakta, Akdeniz makroklima alanı içerisinde kalan ülkemizde,
yıllar arasında büyük yağış değişkenlikleri mevcuttur. Ayrıca, coğrafi bölgelerdeki iklim
farklılıkları nedeniyle su kaynaklarımızı oluşturan yağışlar, ülke yüzeyinde eşit dağılmadığı
gibi, mevsimlere göre de önemli farklılıklar göstermektedir ( Şekil 3 ).
Şekil 3: Uzun Yıllar Yağış Değişkenliği ( Kaynak: DMİ )
Literatüre bakıldığında, bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için kişi başına 10 000 m3
suya sahip olması gerekmektedir. Bizde ise kişi başına düşen su miktarı yılda yaklaşık 1800
m3’tür. Bu nedenle ülkemiz su zengini bir ülke değildir. Dünya Meteoroloji Teşkilatı
(WMO)’nın 87 üye ülke arasında yapmış olduğu anket sonuçlarına göre, Türkiye, dünya
üzerinde kuraklıktan etkilenen 74 ülke arasındadır ( WMO,1992).
Yalnız kurak ve yarı kurak bölgelerde değil, oldukça nemli sayılan ülkelerde de su
konusu önemini artıran problemler ortaya koymakta, doğal olarak nüfus artışı ve ekonomik
gelişmenin gittikçe büyümesi sonucunda insanoğlunun suya olan talebi de artmaktadır. 1 kilo
suni ipek elde etmek için 1500-3000 litre su harcanmakta, 1 kilo çelik elde edilmesi için 260
litre suya ihtiyaç olmaktadır. Bunun yanı sıra artan yaşam standartları da daha fazla su
ihtiyacını doğurmaktadır.
5
Günümüzde dünya nüfusunun %48’i şehir ve kasabalarda yaşamakta, 2030 yılına
kadar ise bu oranın %60’ı bulması beklenmektedir ( UNWWDR,2003 ). Bu da özellikle içme
suyu ihtiyacını oldukça dengesiz bir duruma getirmiştir. En büyük şehirlerimizden biri olan
Ankara’da nüfusun 2025 yılına kadar, bugünkü yoğunluğunun %75’i oranında artacağı ve
kişi başına günlük su tüketiminin de %10 oranında fazla olacağı tahmin edilmektedir.
Yukarıda genel olarak ele alınan sorunlar mevcut su kaynaklarının yetersizliğini ortaya
koymaktadır. Bu nedenle su kaynaklarının sürekli olarak izlenmesi, doğabilecek su ihtiyacına
karşı kısa, orta ve uzun vadeli yönetim planlarının yapılması, olumsuz etkilerin önlenmesi
veya en aza indirilmesi konusunda ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından ortak çalışmaların
yürütülmesi bir zorunluluk halini almaktadır ( Ceylan, 2002 ).
SU KAYNAKLARINDAN VERİMLİ YARARLANMA YOLLARI
Su kaynaklarında azalma meydana geldiğinde insanların bütün ihtiyaçlarını
karşılayabilecekleri kadar suyun temini mümkün olamaz. Eğer nehirlerdeki sular sulamaya
yönlendirilecek olursa akıntı seviyesi düşecektir. Rezervuarlarda bulunan ve zaten düşük
seviyedeki sular da giderek azalacak ve belki de yetmeyecektir. Nehirler, göller ve
rezervuarlardaki su seviyesinin düşmesi, suya bağlı yaşam sürdüren balıklar ve diğer canlılar
için de büyük sorunlar yaratacaktır.
Suyun ihtiyacın çok altında olduğu
dönemlerde, örneğin bir kuraklık sırasında,
bütün
su
kullanıcılarının
ihtiyaçlarını
karşılamaya yetecek şekilde bir su dengesi
kurmak oldukça zordur. Yerel ya da merkezi
kuruluşlar suyun nasıl kullanılması gerektiği
ve ekonomik ve çevresel sorunları azaltacak
uygulamalar konusunda etkili çözümler sunmalıdırlar. Şiddetli bir kuraklık sırasında su
kullanıcıları ortak hareket etmeli ve sınırlı miktardaki suyu hem kendileri hem de balıklar,
vahşi yaşam, tarım ve endüstrinin acil ihtiyaçları için tasarruf etmelidirler.
Su kaynaklarının yönetiminde su tasarrufu çok önemlidir ( Moreland,1993 ). Bir
kişinin tasarruf ettiği miktardaki su, bir diğeri için hayati önem taşıyabilir. Sulama yöntemleri
değiştirilmeli ve daha az suya ihtiyaç duyan bitkiler ekilmelidir. Şehirler ve kasabalar suyu
6
paylaşabilir, fabrikalar üretim metotlarını değiştirebilir ve bireyler tüketimi azaltmak için su
tasarrufuna gidebilirler. Herkes su kullanımını azaltırsa, paylaşılacak su miktarı da artacaktır.
Su kaynaklarının etkin bir şekilde yönetiminin yapılabilmesi için göz önünde
bulundurulması gereken maddeleri şöyle sıralayabiliriz ( EPA, 1999 ):
1. Mümkün olan kaynakların belirlenmesi
2. Taleplerin belirlenmesi
3. Kaynaklardaki mümkün olabilecek azalmanın belirlenmesi
4. Potansiyel hadiselerde yönetim ölçütünün belirlenmesi
5. Kullanıcı ve halk duyarlılığı
6. Gerekli yasal düzenlemelerin, kuralların ve prosedürlerin hazırlanması
7. Yönetim planı
SU TASARRUFU
Suya olan talebin büyük bölümü içme, yıkanma, sulama, eğlence, hidroelektrik enerji,
taşıma ve vahşi yaşama yöneliktir ( NDMC,1995 ).
Uzun dönemde suya olan talebin azalması ancak arazi kullanımı ve tarımsal
politikalarda su tasarrufunu teşvik edici uygulamalarla ve evlerde, iş yerlerinde ve endüstride
su tasarrufuna yönelik alışkanlıkların kazandırılmasıyla mümkün olabilir. İsrail, ABD,
Hindistan ve İspanya damlatma yöntemiyle ( suyun yavaş bir şekilde küçük deliklerden
köklere ulaştırılması ) su kullanımında %30 ile %70 arasında tasarruf, verimlilikte %20 ile
%90 arasında artış sağlamışlardır ( Yıldırım, 2001 ).
Su tasarrufu; suyun ihtiyacımızı karşılayabilecek ölçüde en verimli biçimde
kullanılmasıdır. Bu konuda da en önemli adım, halkın bilinçlendirilmesi ve her alanda nasıl
tasarruf yapılabileceğinin anlatılmasıdır.
1990’lı yılların başında New York kentinde baş gösteren su sıkıntısı, nüfusun
artmasıyla birlikte çok daha ciddi sorunları da beraberinde getirmeye başlamış ve yöneticileri
yeni çözüm yolları aramaya zorlamıştır. Günlük %7 oranındaki su talebi artışını
karşılayabilmek için su tüketimini azaltma yolu seçilmiş ve bunun için öncelikle kentin
7
banyolarında kullanılan klozetler daha az su kullananlarıyla değiştirilmiştir. Böylece kentin su
tüketiminde %29 oranında azalma sağlanmıştır ( Zülal, 2001 ).
SONUÇ
Gerek iklim değişikliğinin bir sonucu olarak gerekse de iklimin kendi doğal
değişebilirliğinin bir sonucu olarak ülkemizdeki mevcut su kaynakları sınırlıdır ve bu sınırlı
kaynakların en verimli şekilde değerlendirilmesi zorunluluğu vardır.
Artan nüfus ve ekonomik gelişmelerin yanı sıra yaşam standartlarının yükselmesi de
suya olan talebi giderek artırmaktadır. Bu nedenle, ülkemizde, konuyla ilgili kurum/kuruluş
ve üniversitelerle birlikte suyla ilgili diğer sektörlerin de temsil edildiği geniş katılımlı bir
yönetim planının oluşturulmasına ihtiyaç vardır. Suyun verimli kullanılması ve mevcut su
kaynaklarından her sektörün eşit olarak yararlanabilmesi için, bir yandan su tasarrufu
sağlayan teknolojik gelişmelerin yakından takip edilmesi ve uygulama alanlarının tespit
edilmesi, diğer yandan da gönüllü su tasarrufu konusunda toplumun her kesiminin
bilinçlendirilmesi gerekmektedir.
KISALTMALAR

DMİ – Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü

EPA – Çevre Koruma Ajansı

IPCC – Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli

NDMC – Ulusal Kuraklıkla Mücadele Merkezi

UNEP – Birleşmiş Milletler Çevre Programı

UNFCCC – Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi

UNWWDR – Birleşmiş Milletler Dünya Su Kalkınma Raporu

WMO – Dünya Meteoroloji Teşkilatı
8
KAYNAKÇA
1- Ceylan, A., 2002, Ankara’nın Kuraklık Yönetim Planı, Yüksek Lisans Tezi, A.Ü., Ankara
2- EPA, 1999, Drought, Office of Water, U.S.
3- Moreland, J.A., 1993, Drought, U.S. Geological Servey, U.S. Department of the Interior.
4- NDMC, 1995, Balancing Water Demand and Supply, 15 Nov. U.S.
5- Şen, Z., 2002, “İklim Değişikliği ve Türkiye Su Kaynaklarına Etkisi”, Su Vakfı Yayınları,
Sayfa 5, İstanbul
6- Türkeş, Murat ve arkadaşları,1998, İklim Değişikliğinin Bilimsel Değerlendirilmesi, DMİ
Genel Müdürlüğü, Ankara
7- UNWWDR, 2003, Water for People Water for Life, UN World Water Development
Report, UK
8- WMO, 1992, Monitoring, Assessment and Combat of Drought and Desertification,
WMO/TD-No.505, sayfa: 1, Geneva.
9- Yıldırım, O., 2001, “ Daha Az Suyla Daha Fazla Ürün”, Bilim ve Teknik, Nisan 2001,
Sayfa 44-45
10- Zülal, A., 2001, “Her Damla Önemli”, Bilim ve Teknik, Nisan 2001, Sayfa: 42-43
9
Download