KONU: İSLAMIN GETİRDİĞİ TEVHİD VE VAHDET ANLAYIŞI1 – 15/04/2016 اَ ْل َح ْ َّ ين* بُا ْل َعال َِم َُ ُر ِ ُوال َّ َىُرسو ِل َناُم َح َّ ين*ُ َوال َّ سلَام َ معِ َ ٍُو َعلَىُآلِهِ َ مد َ صلَاة َ ص ْح ِبهِ ُا َْج َ ُو َ ُعل َ مدُُ ِللهِ َ د* م ٍُ واُعل ص ُّل م ٍُ واُعل ص ُّل م ٍُ ص ُّل َىُطب ۪ي ِ َىُشف ۪ي ِعُذنو ِب َناُم َح َّ بُقلو ِب َناُم َح َّ َ َىُرسو ِل َناُم َح َّ َ َ َ َ د*ُ َ د* ُ َ َ واُعل َ َم ِريُاِلَيُال َّلهُُِ*ُ ا ُ ض و ف ا *ُو ِى ل و ق واُ ه ق ف ِىُي ن ا ِس ل ُ ن ُم ة د ق ُع ل ل اح ىُو ر َم ا ِىُ ل ُ ر ي ىُو ر د ِىُص ل ُ ح ر سِ َر ِ ِ ً َ َ َ ْ ْ ْ ِ َ ْ ْ َ ِ َ َ بُاشْ َ ْ ْ َ ْ ْ َ ْ ِ َ َ ْ يرُ ِبالْعِ َُبادِ* ا َِّنُال َّل َُ هُبَ ِ ص ٌ تُ كُاَ ْن َ َّكُاَ ْن َ م َت َُناُاِ َُّن َ تُا ْل َعل ۪يمُا ْل َحك ۪يمُ*ُس ْب َحا َن َ م َت َناُاِن َ سبْ َحا َن َ اُم َ مُ َل َناُاِلَُّ َ مُ َل َناُاِلَُّ َ اُماُ َف َّه ْ اُع َّل ْ كُلاَُ َف ْه َ كُلَاعِ ْل َ ا ْل َج َوادُا ْلكَر ۪يمُ* ُالرحِ يـمِ * اَعوذُ ِبال َّلهِ ِ ـنُال َّ م ِ شيْ َط ِ ـن َّ ســــمِ ُال َّلهُُِ َّ ان َّ ُالر ِجيــمِ *ُ ِب ْ ُم َ الر ْح َ اءهمُا ْلبَ ِي َن ُۜ يمُ ُع َذ ٌُ اخ َتلَف ِ ُع ۪ ُواو َٓ۬لئ َ واُو ْ ُم ََٓ اب َ م َ َولَاُ َتكونواُكَا َّل ۪ذ َ ات َ ينُ َت َف َّرق َ واُم ْنُبَ ْع ِد َ اُج َ ۪ ٌ ِكُلَه ْ م* قُال َّلهُا ْل َع ِ يم*ُ َوُ َقا َ ُص َّليُال َّله َ ص َد َ ُو َ ُعلَيْهِ َ ُرسولُال َّلهِ َ َ ُس َّل ْ ۪ ْ ل َ َ س ِهُ بُ ِل َن ْف ِ بُلأ َ ِخ ِ ُماُي ِح ُّ ُحتَّىُي ِح َّ م َ يه َ لاَُي ْؤ ِمنُأ َحدك ْ ل* ماُ َقا ْ ِيماُ َقا ْ ص َد َ لُا َْوُكَ َ ُرسولُال َّلهِ ُف َ َ ق َ !Muhterem Müslümanlar Tevhid, sözlükte “bir şeyin tek olduğuna hükmetmek ve onun böyle olduğunu bilmek” anlamına )Kemalettin Aksoy Hocamızı makalesinden, DİB hutbesinden ve değişik yazılardan derlenerek düzenlenmiştir. (Hüseyin Karataş. * Dikkat: Dosya Wörd’ün farklı versiyonlarında açıldığı zaman Ayet ve Hadis metinlerinde, Arapça kelimeler birbirine girebilmektedir. Mutlaka kontrolü yapılmalıdır. * A5 (yarım Dosya) kağıdına yazdırabilirsiniz. 1 1 gelir. Istılahta, “Allah’ın zatını bütün tasavvurlardan, zihinlerdeki hayal ve evhamdan tecrid etmek (soyutlamak)tır. Tevhid, Allah’ın zatında ve sıfatlarında, mabud oluşunda bir ve tek olduğunu zihin ve kalp yoluyla kabul etmek anlamında bir terimdir. Tevhid üç şekilde olur; Yüce Allah’ın ulûhiyetini tanımak, birliğini tasdik etmek ve O’na hiçbir eş ve ortak (şirk) kabul etmemektir. Bezm-i Elestte yaradılışları sırasında Allah ile insanlar arasında yapılan sözleşmede âdemoğullarının şirke düşmemeleri de şart koşulmuştur. Tevhid, Kâinatı yaratan ve yöneten en yüce varlık olan Allah’a şeksiz şüphesiz inanmaktır. “Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdemoğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Onlar da: “Evet (buna) şahit olduk” dediler.” “Yahut “Daha önce babalarımız Allah’a ortak koştu, biz de onlardan sonra gelen nesildik (onların izinden gittik) . Batıl işleyenlerin yüzünden bizi helak edecek misin?” dememeniz için (böyle yaptık).” A’raf su.7/172-173. (İslam Ansiklopedisi, Tevhid Mad.C.41./18.) Bütün Peygamberlerin ilk daveti tevhid’dir. Çünkü o, Hak yoluna girmenin başlangıcı ve Allah’a inanmanın ilk basamağıdır. Yüce Rabbimiz Kuranı kerimde şöyle buyuruyor: ُون ِ ك ِ س ْل َن ٍ ُرس َ اُم ْنُ َقبْ ِل ِ اعبد ْ وحيُاِلَيْ ِهُاَنَّهُلََٓاُاِل َهُاِلََّٓاُاَ َناُ۬ َف ََٓ َو َ ماُا َْر ْ ُم َٓ ۪ ولُاِلَّاُن َ ن “ Senden önce hiçbir Resul göndermedik ki ona; “Benden başka ilah yoktur. Şu halde bana kulluk edin.” Diye vahyetmiş olmayalım.” (Enbiya su.25) Bak. A’raf su.7/ 59, 65,73, 85. (Dini Kavramlar Sözlüğü, Diyanet Yayınları. Tevhid maddesi.) 2 Vahdet, sözlükte “birlik olmak”, “birlikte hareket etmek” anlamına gelen vahdet, tasavvufta, her şeyi bir olarak ve bir içinde, nesneleri Allah ile görmek demektir. Vahdet, her bireyin ve her topluluğun, ümmet birliğini teşkil eden ana yapı içinde, bütünlüğü sağlayacak rolünü oynaması, üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi demektir. Müslümanların “bir vücudun azaları/hücreleri” oldukları bilinciyle, “kendilerine düşen rolü oynamalarıdır”. Vahdet, İslam’a dayalı birliktir. İslam’ı seçme ve Müslüman olma ortak vasfını taşıyanların birleştiği büyük kitle ve birliktir. Bu kitlenin dini kaynaklardaki adı “İslam Ümmeti” dir. İslam dairesi içinde kalan fert ve topluluklar İslam Ümmetini oluştururlar. Vahdet ile Tevhid yakından ilintilidir. Müslümanların ana davası Tevhid ise, Tevhid davasını yürütebilmek için gereken “ana hal” Vahdettir. Nasıl ki Tevhid için şirkten kaçmak lazımsa, Vahdet için de tefrikadan kaçmak lazımdır. En büyük itikadı sapkınlık şirk ise, en büyük sosyolojik sapkınlık da tefrikadır. “Allah’ı birleme”den Tevhid iddiası yalan olduğu gibi, Tefrikayı Vahdete döndürmeden “Tevhid davasının eri” olma iddiası da yalandır. Peygamber (sav) Efendimiz Veda hutbesinde şöyle buyurmaktadır: “Müminler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Sonuçta bütün Müslümanlar kardeştir. Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşnutluğu ile vermişse o başkadır.” “Ey İnsanlar! Şunu iyi biliniz ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız, Âdem de topraktandır. Arap’ın başka ırka, başka ırkın Arap’a, beyaz ırkın siyah ırka, siyah ırkın beyaz ırka –takva dışında- bir üstünlüğü yoktur.” Tirmizi, Menakıp, 73. 3 Müslümanlar olarak Kur’an’a iman ediyorsak, Kur’an’ın hükümlerine uyacağız. Eğer Kur’an’da emredilen birlik ve beraberliği sağlayamıyorsak, Kur’an’a iman boş bir iddiadan öteye geçemez. Uymadığın bir kitaba inandığını söylemenin ne manası vardır. Tevhid davasını başarıya ulaştırmak için Allah’ın emirlerine uyacaksın ve Müslümanlar arasındaki bütün ihtilaflara rağmen Vahdeti sağlayacaksın. Nasıl ki, imanı kurtarmak için ilahları (putları) reddedip Allah’ı birlemek zorundaysak, özgürce varoluşumuzu her türlü küfri tasalluttan kurtarmak için fert fert, grup grup ayrışan Müslümanları birleştirmek, “Ümmet’in Vahdeti”ni sağlamak zorundayız. İslami Vahdet, çeşitli mezhep, grup, tarikat vb. bağlılarının kendi yollarından el çekip “tek bir grup” olmaları şeklinde anlaşılmamalıdır. Esas olan, “Ortak düşmana karşı uzlaşma ve gönül birliği içinde olma” dır. Müslümanlar yapmaları gerekenleri yapmıyorlar, birbirlerine karşı kendi hallerini yüceltme gayretkeşliğiyle üstünlük taslamaya kalkışıyorlar ve aralarındaki tefrikayı daha da derinleştiriyorlar. Müslümanlar arasındaki yanlış anlaşılma ve birbirini iyi anlamama, karşılıklı bir takım ölçüsüz suçlamalara yol açar. Süreç içerisinde ise sürtüşmenin, çatışmanın ve bölünmenin ateşini alevlendirir. İhtilafların ve yanlış anlamaların karşılıklı suçlamalara varması, var olan tefrikaları ve ihtilafları körükler. Aramızdaki anlaşmazlıklar, farklılıklar ayrılığı körükleyen birer sorun olarak değil, birleşmeyi zorunlu kılan birer gerekçe haline gelecektir. Bileceğiz ki ayrılırsak sorunları çözemeyiz, birleşirsek aramızda oluşacak güven ve tolerans ile var olan sorunlar ve ayrılık noktaları, ihtilaf hususları çözüme doğru gidecektir. Aramızda kavga etsek, birbirimize kızsak da, bir “Ümmet Vücudu” nün hücreleri olduğumuzu, vücudu terk ettiğimizde hem kendi hayatiyetimizi, hem de vücudun hayatiyetini tehlikeye attığımızı unutmayalım. Ortak düşmana karşı, ortak hedefe doğru birlikte yürümek zorunda olduğumuzu bilelim. İhtilaflarımızın, dinin hakikatini görememekten, hidayetine erememekten 4 kaynaklandığının idrakine erelim. İsmi ve memleketi Müslüman, ama kalbi ve vicdanı Müslüman olmayan bir toplum meydana geleceğinin farkına varalım. (Faruk Köse, Yeni Akit Gaz. 23..03.2015) Gerçek vahdet, amelde oluşan, pratikte görülen kardeşlik, bir vücut gibi olan birlik ve beraberliktir. Sadece sözde ve hiçbir ameli yönü olmayan sloganik vahdet, vahdet değildir. Müslümanlar elerindeki imkânlar ölçüsünde İslami vahdeti oluşturmalı ve her türlü tefrikadan kaçınmalıdırlar. İslami vahdet için bedenlerin değil gönüllerin bir olması gerekir. Kur’an Müslümanlardan vahdetin özünü ve hakikatini istiyor, yapmacık ve zahiri bir birliktelik değil. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ُم ِ اع َت َ م َ تُال ّٰل ِه ْ َو َ صمواُ ِب َحبْ ِلُال ّٰل ِه َ ُولَاُ َت َف َّرقوا َ ًُج ۪ميعا َ ُۖوا ْذكرواُنِ ْع ْ مُاِ ْذُكُ ْنت ْ ُعلَيْك ُن َُ ىُش ُعل ِ فاُح ْف َر ٍة َ م َ َ ُم َ ُْبي َ اءُ َفاَ َّل َ ف َ ًمتِ َ۪ٓهُا ِْخ َوان ًۚا َ مُ ِبنِ ْع ْ مُ َفا ْ ُوك ْنت ْ َصبَ ْحت ْ نُقلو ِبك ً ا َْع ََٓد َُ مُ َت ْه َتد ون ِ م َ ُم ْن َهاُُۜكَذ ِل ِ الن َ مُا َياتِ ۪هُل ْ َع َّلك ْ كُي َب ِينُال ّٰلهُلَك ْ َّارُ َفاَ ْن َق َذك “Hep birden Allah’ın ipine (İslam’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” Al-i İmran su. 3/103. Yüce Allah (cc) bu ayette şu noktalara dikkatimizi çekiyor; 5 a. “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın”. Allah ile kulları arasında bir bağ olduğunu ve bu bağın bir tarafı Allah’ın elinde diğeri de kulların arasında olan ip (Kur’an, Din ve Resulullah) dır. Kim bu iplere sarılırsa Allah’a ulaşacak kurtuluşa erecektir. Bunlara sımsıkı sarılmamız gerekiyor. b. “Hep birden (topluca) Allah’ın ipine sarılın”. Allah’ın ipine ayrı ayrı, grup grup değil hep birden sarılın. Herkes kendine göre bir kapı açıp, değişik iplere sarılarak ilerlemeye çalışmasın buyuruyor. Hem ipe sarılın, hem de beraber sarılın. Birbirinizin elinden tutarak, yardımlaşarak Hak yolda ilerleyin. Birbirinizle istişare ederek hedefe ilerleyin. c. “Bölük pörçük olmayın”. Tefrikaya düşmekten nehy ediyor. Aranıza fitne ve tefrika, fitne fesat sokmak; sizi bölüp parçalamak isteyen düşmanlar çok olacaktır. Müslümanlar düşmanlarını iyi tanıması gerekir. Kur’an bizlere düşmanı da tanıtıyor. Birisi, dini, Kur’an’ı yok etmek isteyen, sizin hak yolda gitmenizi engelleyen, vahdet birliğinizi bozup sizi tefrikaya düşürmek isteyen kâfir, müşrik, münafık ve emperyalistler olacaktır. Diğeri ise bizimle aynı dine inanan, aynı kitabı kabul eden, aynı kıbleye yönelen, aynı peygamberin ümmeti olduğunu söyleyen amma bizimle anlaşamayan ve aramızda tefrika olan kimseler.. d. Birinci gruba ve düşmana karşı; küfre, nifaka ve şirke karşı savaş ve cihad öngörülmüştür. Düşmanı yok edene kadar mücadele edilmesi gerektiğini beyan buyurmuştur. Kur’an da geçen cihad ayetlerin hepsi bu düşmana yöneliktir. Allah’ın dini yeryüzüne hâkim olana kadar bunlara savaşı ön görmektedir.(savaşın şartları oluşunca). İkinci grupla mücadele ise çok farklıdır. Bu hususta Yüce Allah (cc) çok değişik metod ve yol göstermiştir. Müslüman kardeşlerimizle aradaki kini, düşmanlığı, kırgınlığı yok etmeğe davet ediyor. 6 Cenabı Hak Kuranı kerimde ; ُُوبَ ْي َنه َُّ ُولَاُال ِ ۪س ِي َئ ُۜةُا ِْد َف ْعُ ِبا َّلت َ سنُ َفاِ َذاُا َّل ۪ذيُبَ ُْي َن َ يُا َْح َ س َت ِويُا ْل َح ْ َولَاُ َت َ ك َ س َنة َ يُه ٌُ ُح ۪م يم ٌّ ُو ِل َ ي َ او ٌةُكَاَنَّه َ َع َد “İyilikle kötülük bir olmaz, Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.” Fussilet su.34. Kötülük, en güzel haslet ne ise onunla önlenir. Mesela gazaba sabır, bilgisizliğe hilim, kötülüğe af ile karşılık verilir… Aranızdaki kini, düşmanlığı, kırgınlığı yok etmeğe çalışın. Bizim ile muhalif olan kişinin dostumuz olmasını istiyorsak, onunla vahdeti sağlamak peşindeysek, onunla savaş ve kavga halinde olmayı, onun aleyhinde çalışmayı, onu yok etmeyi ve kendimize boyun eğdirmeyi terk edip onunla iyi geçinip aradaki kötülük ve düşmanlığı yok etmeğe çalışmamız gerektiğini anlıyoruz. Elbette bu zor bir iştir. Herkesin yapabileceği bir çaba değildir. Kur’an bunu da bize beyan ediyor: ُون َّ ُخ َل ْق ََٓناُا َّ َو ِم َ ن ِ ونُ ِبا ْل َح َ ُو ِب ۪هُيَ ْع ِدل َ م ٌةُيَ ْهد ْ م َ ق “Yarattıklarımızdan daima hakka ileten ve adaleti hak ile yerine getiren bir millet bulunur.” (A’raf su.181.) 7 Rasulullah sav) şöyle buyurdu: “Ümmetinden bir taife hak üzere galip olarak devam edecektir! Allah’ın emri gelene kadar onlar hak üzerinde hep öyle sebat edeceklerdir. Muhalif olanlar onlara zarar veremeyecektir!”Müslim, 1920/170, Ebu Davud, 4252, Tirmizi, 2230, İbni Mace, 10, Hâkim 4/449, 450, Ahmed bin Hanbel, Müsned, 5/278, 279. , “Ümmetimden bir topluluk Allah’ın emri üzere muzaffer olarak savaşmaya devam edecektir. Onlar bu hal üzere oldukları sürece muhalifleri kıyamete kadar onlara zarar veremeyecektir!” Müslim, 1924/176. (Hayrettin Karaman, Vahdet ve Tefrika) “Bugün ümmetin ocağına ateş düştü, ümmetin diyarından ateşin yükseldiği bir dönemde kardeşlik ahlak ve hukukumuzu konuşmak, “ümmet olma şuurumuzu” sorgulamak, vahdeti ve kardeşliği yeniden tesis etmek durumundayız. Bugün bölgemizde yaşananlara hiçbir mümin vicdanın sessiz kalamayacağını ve kalmaması gerektiği, fitne ve tefrika, sürekli anlaşmazlık ateşinin İslam ümmetini her taraftan kuşattığı günümüzde işgal ve istibdatlardan sonra bugün her türlü şiddet ve cinayeti caiz gösteren, kendilerinden olmayan herkesi tekfir ederek (Kâfir sayarak) ötekileştiren anlayış, İslam dünyasının kalbine bir hançer gibi saplanmış durumdadır. Sevgili Peygamberimizin mübarek ismini sözde bayraklarına nakşederek din-i mübini İslam’a verdiği zarar, azılı düşmanların verdiği zararları fersah fersah geçmiş bulunmaktadır.” “Hiçbir strateji Müslüman kanını önlemekten daha değerli değildir. İslam dünyasında barut kokusu yükselirken acımız ortak, derdimiz ortak, dualarımız ortak olmalıdır. Hiçbir siyaset Müslümanların parçalara ayrılarak birbirlerini katletmesini önlemekten daha önemli değildir. Kanın Sünni’si Şiisi olur mu? Kardeşkanına göz yumulur mu? Yetmedi mi bunca akan kan, yetmedi mi bunca işkence ve musibetler. Bu fitneyi söndürmemiz 8 gerekiyor. Akan kan Müslüman kanı, dökülen kan Müslüman kanı olduktan sonra kardeşkanına göz yumulur mu? Hangi akıl, hangi delil, hangi gerekçe bunu haklı gösterebilir?” Prof. Dr. M. Görmez, 29.Uluslararası Vahdet Konferansı. 2016 İran. Bölünmeyin parçalanmayın, birbirinizle kavga etmeyin diye Yüce Allah bizleri uyarıyor: ُۜ اءهمُا ْلبَ ِي َن ُم ِ اخ َتلَف َ ُِواو َٓ۬ل ُئ ْ واُو ََٓ ُم َ َولَاُ َتكونواُكَا َّل ۪ذ ْ واُم َ ات َ ينُ َت َف َّرق َ نُبَ ْع ِد َ اُج ْ كُلَه ٌُ ۪ يم َُ اب ۪ ُع ٌ َع َذ “(Ey İman edenler!) Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır”. (Al-i İmran su.3/ 105) ُاص ِبرواُُُۜاِ َّنُال ّٰل َه ۪ َوا َ واُو َت ْذ َ ازعواُ َف َت ْف َ ُولَاُ َت َن َ م َ شل َ ُو َرسولَه َ َطيعواُال ّٰل َه َ ه ْ ُو ْ بُ ۪ر يحك ًَُۚ صا ِب ۪ر ين َّ م َعُال َ “Allah’a ve Resulüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra zayıflarsınız ve kuvvetiniz kalmaz ve sabredin, şüphe yok ki Allah sabredenlerle beraberdir.” Enfal su. 8 / 46 Vahdetin olmadığı bir toplumda tefrikanın zarar ve tehlikeleri açıklanıyor. Allah’a ve Resulüne itaat edilmediği takdirde ihtilaf kaçınılmaz olacaktır. Aranızda bir ihtilaf söz konusu oldu mu, birbirinizle “çekişmeyin” buyuruyor. İhtilafı halletme yoluna gidin, önceki ayette belirtildiği gibi 9 kendi aranızda çözün, “ Aranızdaki düşmanlığı ( kötülüğü) en güzel bir muameleyle defedin”. Eğer halledemezseniz, diğer bir ayette belirttiği gibi Allah ve Resulüne müracaat edilmesi emr ediliyor: ُمُ َفا ِْن َطيع ِ م ِر ۪ ُوا ۪ م َٓنواُا َ واُالرسو َّ َ يََٓاُاَيُّ َهاُا َّل ۪ذ َ ل َ َطيعواُال ّٰل َه َ ينُا ْ َُوا ۬و ِليُالْا ًْۚ ُم ْنك ُُوا ْليَ ْو ِم َُ ونُ ِبال ّٰل ِه ِ الرس َّ ُو َ َت َن َ مُت ْؤ ِمن َ يءٍُ َفر ُّدوهُاِلَىُال ّٰل ِه ْ ولُا ِْنُك ْنت ْ از ْعت ْ َمُ ۪فيُش ًسنُ َتأْ ۪و يل ُا َ الْا ِخ ُۜ ِرُذ ِل َ ك َ ُوا َْح َ ُخيْ ٌر “Ey İman edenler! Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ulu-l-emre (idarecilere de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz- Allah’a ve ahret gününe gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’a ve Resul’e götürün (onların talimatlarına göre halledin) bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” Nisa su. 4 / 59. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Müminler, birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organı rahatsızlandığında diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” Müslim, Birr ve Sıla, 66 Kardeşlerim! Mekke’de Peygamberimiz (s.a.s)’in tebliğ ve irşadıyla başlayan İslam, başlangıçta sayıları onlarla, yüzlerle ifade edilen müminlerden oluşmaktaydı. Efendimiz (s.a.s), Mekkeli müşriklerin zulüm ve baskıları sebebiyle Medine’ye hicret etti. Medine’de çok kısa bir sürede müminlerin sayısı yüzbinlere ulaştı. Böylelikle Rahmet peygamberi puta tapan şirk toplumundan bir olan Allah’a iman eden bir vahdet toplumu inşa etti. Allah Resulü, bir lider, bir aile reisi, bir komşu, bir dost olarak Medine’nin bütün müminlerini, bütün sokaklarını vahyin manevi 10 havasıyla bezedi ve süsledi. Öyle ki artık Medine Mescidi, uhuvvet, diğerkâmlık, ilim ve irfan kaynağı olmuştu. Gönüller, sevgi ve samimiyetle yoğrulmuştu. Kutlu Nebi, Yesrib’ten yepyeni bir medeniyet inşa etmişti. Tarihe ve insanlığa yön veren bu medeniyetin nüvesi, özü, çekirdeği; doğruluk, dürüstlük, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma gibi bugün büyük ölçüde yoksunluğunu çektiğimiz değerlerdi. İlk dönem müminlerini güçlü kılan da işte bu erdemlerdi. Onların bu özverisi, fedakârlığı, Yüce Rabbimizin övgüsüne mazhar oldu. Rabbimiz, onları imanı gönüllerine yerleştirmiş kişiler olarak tanımladı. Haşr, 59/9. Onların bu meziyet ve erdem yüklü örnekliğiyle çok kısa sürede Bağdat, Şam, Kahire, Endülüs, Buhara, İstanbul medeniyetler şehri oldu. Kardeşlerim! Asırlardır dillerimiz Ebu’d-Derdâ ile Selmân-i Fârisi, Ebû Zer ile Bilâl-i Habeşî arasındaki destansı kardeşliği iftiharla telaffuz etmektedir. Kerim Kitabımızda ve Efendimizin hadislerinde Ensar-Muhacir kardeşliğinden övgüyle söz edilmektedir. Ancak, bu örnek ve övgüler sadece dillerde bir hatıra, gelişi güzel okunan bir siret, ruhunu kaybetmiş bir adet ve gelenek olarak kalmamalıdır. Saadet asrını, ashabı övgüye layık kılan ahlakî ve insanî değerler, bugünün Müslüman toplumlarının da vazgeçilmezi olmalıdır. Bugün gönül coğrafyamız, içler acısı bir durumdadır.. İslam dünyasının önemli bir kısmı ne yazık ki, cehalet, fitne fesat ve tefrika girdabına kapılmış durumdadır. Cehalet üzerine inşa edilen taassup ve bağnazlıklar kutsanmakta, heva ve hevesler ön plana çıkarılmaktadır. Bu durum Müslümanları dünya sahnesinde söz sahibi yapan ümmet bilincinden uzaklaştırmaktadır. Müslümanlar olarak huzur ve mutluluğumuzun önündeki en büyük engel, kardeşliğimizin önüne konulan engellerdir. Gönülleri bir kardeşler olması gerekenler, bugün gönüllerle birlikte istikbale dair ümitleri de yıkmaktadır. 11 Kardeşlerim! Tüm bu olumsuzluklara rağmen asr-ı saadetin insanı yücelten, asırları aşan nadide örneklerini yeniden insanlığa takdim etmek asla imkansız değildir. Bizler, Peygamberimiz (s.a.s)’in gösterdiği ümmet şuurunu yeniden diriltebiliriz. Bizler, tarihe yön veren o muazzam medeniyeti yeniden kurabiliriz. Bunun için öncelikle İslam’ı, Kur’an’ı ve İslam Peygamberini hakkıyla anlamalı, örnek almalı ve temsil etmeliyiz. Bilgi, iman, ibadet ve ahlak dengesini iyi kurmalıyız. Yeryüzünde iyiliği, erdemi, adaleti egemen kılmak için gayret göstermeliyiz. Muhammedü’l-Emin’in gönülleri fetheden emin vasfı ile donanarak yeryüzünü selam ve eman yurdu kılmak için çaba sarf etmeliyiz. Heva ve hevesi değil, İslam’ın değişmeyen hak ve hakikat ölçülerini esas almalıyız. Tefrika, ayrılık ve gayrılık için değil, imandan gelen birlik ve dirlik için çalışmalıyız. Mezhep, meşrep, ırk, bölge ve coğrafya farklarını değil, sadece ve sadece Efendimiz (s.a.s)’in Ensar ve Muhacir arasında tesis ettiği “ben” i “biz” “biz” i “bir” yapan İslam kardeşliğini ön plana çıkarmalıyız. Kardeşlerişm! Bugün Müslümanların her zamankinden daha çok tevhid ve vahdete ihtiyacı vardır. Zira Yüce Rabbimiz, Müslümanları Enbiya Suresi 92. Ayette “Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.” tek bir ümmet olarak ifade etmiş olmasına rağmen ne yazık ki Müslümanlar, tefrika hastalığına kapıldığı için Rum Suresi 32. Ayetin yani “Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.” muhtevasına girmeye başlamışlardır. Bu sebeple bugün Müslümanların tevhid inancına dayalı vahdeti gerçekleştirme yolunda gayret sarf etmeleri bir zorunluluktur. Tevhid, İslam’ın en temel ilkesi, Kur’an ve Sünnetin ruhu, bütün peygamberlerin gönderiliş gayesidir. İslam’ın tevhid dini oluşu, onu diğer din ve inançlardan ayıran en bariz vasfıdır. Tevhid ilkesinden üç temel esas ortaya çıkar: Selam, eman ve vahdet yani barış, güven ve birlik. 12 İslam-selâm ilişkisi, iman-eman ilişkisi ve tevhid-vahdet ilişkisi doğru kurulamadan bir toplumun İslam toplumu olması mümkün değildir. İslam, öncelikle insanların zihin ve gönül dünyalarına Allah’ın birliği ve eşsizliği inancını yerleştirerek, şirk başta olmak üzere onları bölünmüşlük ve parçalanmışlığa sevk eden ve saptıran her türlü yanlış inanç, düşünce ve ideolojiden arındırır. Tevhid inancı, insanların kalplerine ve akıllarına sadece Allah’ın birliği ve eşsizliği inanç ve düşüncesini yerleştirmekle kalmaz, aynı zamanda kâinatın tüm farklılık ve çeşitliliğine rağmen mükemmel bir uyum içinde bir ve bütün olarak nasıl var edildiğine ve işleyişine dikkatleri çeker. Dolayısıyla tevhid inancı, en az birlik kavramı kadar çokluk ve farklılık kavramlarını da esas almayı gerektirir. Bu anlayış, irfan geleneğimizde “kesrette vahdet, vahdette kesret” şeklinde ifadesini bulmuştur. Tevhid, sadece bir inanç ve düşünce sistemi değil, aynı zamanda bir hayat tarzı ve yaşama biçimidir. Tevhid inancının toplumsal hayattaki karşılığı vahdettir. Vahdet şuurunu toplumsal hayatta gerçekleştirmenin yolu da sosyal adalet ve ahlâk bilincinin fertlere yerleşmesinden geçmektedir. Vahdet; kardeşlik, dostluk, sevgi, yardımlaşma ve dayanışmadır. Birlikte yaşama, paylaşma, ortak değerlere sahip olma ve ortak ideallere yönelmedir. Tevhidin sancağı altında toplanma, Allah’ın dini yolunda her türlü dünyevi menfaati bir kenara bırakmadır. İslam dünyasında yaşanan acıları ortak, dertleri ortak ve duaları ortak kılmaktır. Müslüman kanının dökülmesini önlemekten daha değerli bir stratejinin, Müslümanların parçalara ayrılmasını engellemekten daha önemli bir siyasetin olmadığını bilmektir. İslam ümmetinin inşa ettiği mümtaz medeniyetlerin, bu medeniyetlerin ortaya koyduğu büyük tecrübelerin farkında olmaktır. Unutulmamalıdır ki yeryüzündeki bütün muhtaçlara, bütün mazlumlara, bütün insanlığa huzur ve saadet getirecek yegâne nizam İslam’dadır, imandadır, İslam’ın tevhid ve vahdet anlayışındadır. Ancak bunun için bizzat Müslümanların tevhid ve vahdeti iyi ve doğru bir şekilde kavraması gerekmektedir. 13 Şüphesiz ki Allah’ın dini iki kelime, kelime-i tevhid ve vahdet-i kelime yani Allah’ın birliği ve ümmetin birliği üzerine kurulmuştur. Müslümanların bugün küfrün karşısında tek ses, hainin karşısında tek yürek, zalimin karşısında yekvücut olabilmesi, her şeyden önce mezhebini, meşrebini, ırkını, dilini, coğrafyasını ve ideolojisini değil, İslam’ın tevhid ve vahdet anlayışını esas almasıyla mümkün olabilecektir. Birliğe, dirliğe ve huzura giden yol da; dostu düşmanı tanımanın yolu da; emperyalistleri değil, ümmetin yüzünü güldürmenin yolu da buradan geçmektedir. Müslümanların vahdetini, uhuvvetini ve maslahatını ön planda tutmak ve bu uğurda her türlü riski alarak hakkı, hakikati, adaleti ve ahlakı savunmak İslam dünyasındaki bütün âlimlerin, münevverlerin ve entelektüellerin en başta gelen vazifesidir. “Hz. Peygamber, Tevhid ve Vahdet” teması ve “İnsanlığı yüceltmek, insanlığı diriltmek ve insanlığı yaşatmak için gelin birlik olalım!” çağrısı etrafında kutlu doğumunu idrak edeceğimiz Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) getirdiği tevhid dininin ve rahmet yüklü evrensel mesajların; başta ülkemiz olmak üzere bütün Müslümanların vahdetine, birliğine, dirliğine ve huzuruna vesile olmasını, insanlığın merhamet dini İslam’ın rahmet ve adaletinden hiçbir zaman nasipsiz kalmamasını Yüce Rabbimden niyaz ediyorum Aziz Kardeşlerim! Geliniz hep birlikte şu Cuma vaktinde Rabbimize şöyle yalvaralım. Ey Rabbimiz! “Müminler ancak kardeştirler” ilahi fermanınca bizleri zihinleri bir, yürekleri bir, gayeleri bir, sevgileri ve hüzünleri bir olan kardeşler eyle! Rabbimiz! Birbirimize karşı rahmet, merhamet, şefkat ve muhabbetle muamele etmeyi nasip eyle! Allahım! Bizleri, bütün insanlığın özlemi olan barış ve huzur ortamını tesis edenlerden eyle! 14