KHO SAVBEN-UGT DR-2008/2009 BAHAR DÖNEMİ ULUSLARARASI HUKUKTA KUVVET KULLANMA DERSİ (PROF.DR. SERTAÇ HAMİ BAŞEREN) NATO’NUN KOSOVA SORUNU NEDENİYLE YUGOSLAVYA’YA MÜDAHALESİ (1999) ve ULUSLARARASI HUKUK Tnk.Bnb. Sami YILDIRIM 25 Mayıs 2009 Sunuş Sırası Giriş Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Yasağı, Bu Yasağın İstisnaları ve İnsani Müdahale Kavramı NATO’nun Kosova Sorunu Nedeniyle Yugoslavya’ya Müdahalesinin Uluslararası Hukuk Açısından Analizi – Müdahale Öncesindeki Süreç ve Müdahalenin Nedenleri – Müdahale Süreci – Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi Sonuç ve Öneriler 2 Giriş : Kosova Sorunu Eski Yugoslavya Federasyonu içinde özerk bir bölge olan Kosova’da kendilerine yönelik insan hakları ihlallerini önlemek amacıyla Kosova’lı Arnavutlar (Kosova Kurtuluş Ordusu ile), 1990’lı yılların sonlarına doğru, Yugoslavya’daki Milosevic yönetimine karşı silahlı mücadeleye başlamışlardır. BM Güvenlik Konseyi ise, almış olduğu kararlarda, Kosova’daki durumun ağır insan hakları ihlali olduğunu tespit etmiş; fakat hiçbir devlet ya da uluslararası örgüte ve dolayısıyla NATO’ya, Kosova’daki soruna ilişkin olarak Yugoslavya’ya karşı kuvvet kullanma yetkisi vermemiştir. Buna rağmen NATO hem BM Antlaşmasının 2/4. maddesindeki kuvvet kullanma yasağını dikkate almayarak, hem de kendi kurucu antlaşmasının uygulama alanı dışına çıkarak Yugoslavya’ya müdahale kararı almış ve 24 Mart 1999’dan itibaren 78 gün süreyle 3 bunu uygulamıştır. Giriş NATO'nun Kosova sorununa müdahale amacıyla başlattığı söz konusu 'Müttefik Güç Harekatı - Operation Allied Force', birçok ilkleri içinde barındırması açısından ilginçtir: • İlk defa bir BM kararı olmadan, bir uluslararası askeri güç, barış sağlamak amacıyla harekâta girişmiştir, • İlk kez başka bir ülkeye saldırmamış bir egemen devlete, kendi vatandaşları arasında etnik ayrımcılık ve etnik temizliğe yönelik iç politikaları nedeniyle müdahale edilmiştir. • İlk defa NATO kendi kararı ile kendi üye ülkelerinin sınırları dışındaki bir olaya müdahale etmiştir. 4 Giriş Uluslararası hukuk bağlamında -özellikle Kollektif Güvenlik Sisteminin işlerliği açısından- çok tartışılan Kosova operasyonu; Soğuk Savaş sonrası ilk belirgin insani müdahaledir ? Bu savaşa müdahil olma arzusu, Bosna ve Ruanda’dakinin aksine fazla olmuştur. Müdahaleye ilişkin tartışmalarda bu kez liberaller müdahale yanlısı iken, muhafazakar-realistler daha çok müdahalenin karşısında yer almışlardır. 5 Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Yasağı; Bu Yasağın İstisnaları ve İnsani Müdahale Kavramı Kuvvet kullanma yasağı, uluslararası hukukun en temel buyruk (jus cogens) kurallarından birisidir. Bu kural, başta Milletler Cemiyeti Misakı olmak üzere, birçok uluslararası düzenlemede yer almasına karşılık en geniş kapsamlı olarak BM Antlaşmasında düzenlenmiştir. Bugüne kadar hiçbir hükûmet, BM’nin başarısızlıklarının BM Antlaşmasını ortadan kaldırdığını ya da değiştirdiğini söylememiştir. Bu antlaşmanın 2. maddesinin 4. fıkrasında kuvvet kullanma yasağı şu şekilde hükümselleştirilmiştir: “Tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı, gerek Birleşmiş Milletler’in Amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar.” 6 Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Yasağı; Bu Yasağın İstisnaları ve İnsani Müdahale Kavramı Kuvvet kullanma yasağının günümüzde geçerli olan iki istisnası vardır: Devletler tarafından tek taraflı veya müştereken kuvvet kullanılması yöntemi olan ve BM Antlaşmasının 51. maddesi ile düzenlenen “meşru müdafaa hakkı”; BM Antlaşmasının 2/4. maddesi ile getirilmiş olan genel yasağın uygulanmasının sağlanması ve uygulanmaması durumunda örgütün alacağı önlemleri belirlemesi beklenen kollektif güvenlik sisteminin bir parçası olarak BM kararıyla uygulanan “zorlama tedbirleri”dir. 7 Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma Yasağı; Bu Yasağın İstisnaları ve İnsani Müdahale Kavramı İnsani müdahale (humanitarian intervention) kavramı, “bir devlet ya da devletler topluluğu tarafından bariz ve yaygın insan hakları ihlalinde bulunan devlete yönelik bu ihlalleri ortadan kaldırmak amacıyla yapılan girişimler” olarak tanımlanmaktadır. Bir insani askeri müdahalenin meşru sayılabilmesi için altı kriter söz konusudur: • Haklı nedenler eşiği, • Doğru amaçlar, • Son çare, • Orantılı yollar, • Mantıklı beklentiler, • Doğru makam. 8 NATO Müdahalesine Giden Süreç 1980’de Tito’nun ölümünden sonra dağılma sürecine giren Yugoslavya’yı oluşturan diğer etnik unsurların bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamalarından etkilenen Arnavutlar, Kosova’nın cumhuriyet statüsü kazanması gerektiğini savunmuşlar ve bu amaçla gösteriler düzenlemişlerdir. Bu gösterilerden sonra Kosova Parlamentosunun çoğunluğunu oluşturan Arnavut temsilciler, 1989’da Kosova’yı Yugoslavya Sosyalist Federasyonu içinde ayrı bir cumhuriyet olarak kabul eden bir karar almışlardır. Buna karşılık Sırbistan, kendi egemenliğini güçlendiren Anayasa değişikliğini resmen kabul etmiş ve Yugoslavya’nın 1974 Anayasası ile kendisine bu konuda yetki verilmemesine rağmen Kosova’nın özerk 9 statüsünü kaldırmıştır. NATO Müdahalesine Giden Süreç 1997 yılı boyunca gerilim tırmanmış, Mart 1998’de karşılıklı gösteriler olmuş ve Sırplar bir grup Kosova’lıyı öldürmüştür. BuunTemas Grubu (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Rusya) bir araya gelmiştir. Bu arada İbrahim Rugova, uzlaşma yanlısı olmayan Kosova’lıların katılmadığı seçimlerde yeniden başkan seçilmiştir. Mayıs 1998’de Yugoslavya Devlet Başkanı Slobodan Milosevic ile İbrahim Rugova arasında ilk doğrudan görüşmeler yapılmıştır. Arnavut tarafı, görüşmeleri “sonuç vermediği” için boykot kararı almış; Ağustos 1998’de, nihai amacı Arnavutlar’ın yaşadığı tüm bölgeleri birleştirmek olan Kosova Kurtuluş Ordusu adlı etnik Arnavut gerilla örgütü (Ushtria Çlrimtare e KosovesUÇK) Sırp hedeflerine saldırılarına hız vermiş ve Kosova’nın % 40’ını kontrol altına almıştır. Bu saldırıları, büyük ve şiddetli bir Yugoslav 10 askerî harekâtı takip etmiştir. NATO Müdahalesine Giden Süreç Mart 1998’deki Yugoslav askerî harekâtı 1 milyon yeni mülteciye ve 10 binden fazla Arnavut’un hayatına mal olmuştur. Kosova iç savaşı BosnaHersek’teki savaştan çok daha zorlu olmuştur. Sırbistan Kosova’yı kendi topraklarından bir parça ve kendi yönetiminde bir bölge, oradaki bağımsızlık mücadelesini de bir iç mesele-hatta terör olarak nitelendiriyor ve bölgeye istediği kadar asker sevk edebiliyordu. Ayrıca askerî açıdan, Bosna-Hersek’te Müslümanlar, Sırplar ve Hırvatlar karışık hâlde yaşıyorken ve dolayısıyla hedef belirlemek güç iken, Kosova’da halkın %90’ı Müslüman olduğundan ve taraflar iç içe yaşamadığından hedef belirlemek ve bulmak daha kolay olmuştur. 11 NATO Müdahalesine Giden Süreç Kosova’da UÇK’nın eylemleri ile birlikte başlayan iç çatışma, Milosevic’in başında bulunduğu Belgrad yönetiminin Arnavutlar’a karşı eylemlerinin soykırım derecesinde insan hakları ihlallerine ulaşması neticesinde farklı bir boyuta taşınmıştır. Milosevic’e yanıt, 24 Mart 1999’da başlayan NATO hava taarruzu olmuştur. Bu hava taarruzları gerçekleştirilmeden önce BM Güvenlik Konseyi; NATO’nun müdahalesinden önce, belirtilen şiddet eylemlerinin önüne geçmek amacıyla Kosova’da yaşananlarla ilgili olarak dört karar almıştır: 31 Mart 1998 tarihli ve 1160 sayılı Karar, 23 Eylül 1998 tarihli ve 1199 sayılı Karar, 24 Ekim 1998 tarihli ve 1203 sayılı Karar, 12 17 Kasım 1998 tarihli ve 1207 sayılı Karar. NATO Müdahalesine Giden Süreç Rambouillet Konferansı 6-20 Şubat 1999 - Şiddetin hemen durdurulması; - Diyalog yoluyla çözüm; nihai çözümü sağlamak için üç yıllık geçici bir anlaşma; - Yugoslavya ve komşularının toprak bütünlüğü; - Tüm ulusal toplumların haklarının korunması; - AGİT gözetiminde, Kosova'da seçimlerin yapılması; - İnsanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve diğer ciddi ihlaller hariç, tarafların Kosova'ya ilişkin soruşturma yapmaması; - Siyasal mahkumların serbest bırakılması; uygulamanın denetlenmesi için uluslararası katılım ve işbirliği; - Kosova'da üst düzeyde bir özerk yönetimin kurulması; Kosova'daki tüm unsurların tüm yönetim kademelerinde adil olarak temsili. 13 NATO Müdahalesi 24 Mart 1999 tarihinde başlayan operasyonun başında NATO tarafından, müdahalenin Yugoslavya ile savaşmak amacıyla yapılmadığı; amacın, Milosevic’in şiddet eylemlerine son vermemesi sonucu yaşanan insan hakları ihlallerini önlemek olduğu açıklanmıştır. Aynı zamanda, uzun süreden beri Avrupa’dan tecrit edilen bu bölgeye müdahalenin, NATO’nun kuruluş amacı ve ahlaki sorumluluğu itibarıyla zorunlu hale geldiği de belirtilmiştir. Müdahalenin başlamasını müteakip Kuzey Atlantik Konseyinin 23 Nisan 1999’da yapmış olduğu Washington Zirvesinde, Kosova’ya yapılan müdahalenin insan hakları, demokrasi ve hukuk kuralları gereğince gerçekleştirildiği belirtilmiş, operasyonun başında yapılan 14 ve yukarıda belirtilen açıklama yinelenmiştir. NATO Müdahalesi 24 Mart 1999 tarihinde başlayan operasyonun başında NATO tarafından, müdahalenin Yugoslavya ile savaşmak amacıyla yapılmadığı, amacın, Milosevic’in şiddet eylemlerine son vermemesi sonucu yaşanan insan hakları ihlallerini önlemek olduğu açıklanmıştır. Aynı zamanda, uzun süreden beri Avrupa’dan tecrit edilen bu bölgeye müdahalenin, NATO’nun kuruluş amacı ve ahlaki sorumluluğu itibarıyla zorunlu hale geldiği de belirtilmiştir. Müdahalenin başlamasını müteakip Kuzey Atlantik Konseyinin 23 Nisan 1999’da yapmış olduğu Washington Zirvesinde, Kosova’ya yapılan müdahalenin insan hakları, demokrasi ve hukuk kuralları gereğince gerçekleştirildiği belirtilmiş, operasyonun başında yapılan ve yukarıda belirtilen açıklama yinelenmiştir. NATO, müdahalenin gerekçesini Kosova’da yaşanan ve soykırım derecesine varan insan hakları ihlallerinin önlenmesi ile uluslararası barış ve güvenliği sağlamak amacıyla alınan BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanmaması nedeniyle uluslararası hukukun 15 göz ardı edilmesine dayandırmıştır. NATO Müdahalesi Uluslararası hukuk itibarıyla günümüzde bile hâlâ tartışmalı olan insani müdahale kavramı da gerekçe olarak gösterilmiştir. Ayrıca NATO Genel Sekreteri, 27 Ekim 1998 tarihinde müdahale olasılığına karşı yaptığı basın açıklamasında, Kosova’daki krizin uluslararası barış ve güvenliği tehdit etmeye devam etmesi ve BM Güvenlik Konseyinin 1199 sayılı Kararının uygulanmaması halinde, NATO’nun ilgili karar uyarınca kuvvet kullanmaya hazır olduğunu ifade etmiştir. Bu açıklamaya göre NATO, Kosova müdahalesini, 1199 sayılı Karara istinaden gerçekleştireceğini belirtmiştir. Ancak BM Güvenlik Konseyi ilgili kararda sadece mevcut krizin uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiğini tespit etmiş ve bu bağlamda ne NATO’yu ne de diğer bir uluslararası kuruluşu müdahale için açıkça yetkilendirmiştir. Her şey rağmen NATO, müdahaleyi belirtilen temel değerlere ve BM Güvenlik konseyinin 1199 sayılı Kararına dayandırarak, uluslararası hukuka uygun hareket ettiğini iddia etse de, BM Antlaşması ve 16 Kuzey Atlantik Antlaşması itibarıyla açıkça yetkilendirilmemiştir. NATO Müdahalesi Sırp Yönetimi, ancak ülkesi 78 gün süreyle NATO uçakları tarafından bombalandıktan sonra Kosova’dan çekilmeye ve imza atmaya razı olmuştur. NATO bu olayda ilk kez egemen bir devletle karşı karşıya kalmış; Sırplar tam 41.000 asker ve polis kuvvetini, 20 Haziran 1999’da, yani NATO’nun verdiği yeni sürenin son günü çekmeyi tamamlamıştır. G-8 ülkelerinin girişimi ve Rusya’nın ara buluculuğu ile NATO ve Yugoslavya anlaşma imzalamıştır. Anlaşmak için iki taraf da ödün vermek zorunda kalmış; Yugoslavya; Kosova’ya verilen otonomiye, tüm güçlerini çekmeye, mültecilerin geri dönüşüne ve NATO katılımı ile uluslararası askeri gücün varlığına razı olmuştur. Diğer yandan, Yugoslavya’nın toprak bütünlüğünün korunması, Kosova’nın Federasyon sınırları içinde kalması, anlaşmanın NATO’nun değil, BM Güvenlik Konseyinin otoritesinde olması ve Barış Gücü’ne Rus 17 askerlerin katılımı sağlanmıştır. 20 Eylül’de itibarıyla da UÇK’nın silahsızlandırılması tamamlanmıştır. Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi NATO’nun Kosova’ya müdahalesinin hukuka aykırı olmasının sebeplerinden birisinin, Kuzey Atlantik Antlaşması ile belirtilen işbu antlaşmanın uygulanma alanı dışındaki bir bölgeye operasyon düzenlenmesi olduğu söylenmektedir. Bu hükme göre, üye devletlerin sınırları dahilinde olmak üzere Avrupa’daki ve Kuzey Afrika’daki toprakları, Fransa’nın Cezayir Bölgesi, Türkiye toprakları veya taraflardan herhangi birinin egemenliği altında olan ve Yengeç Dönencesinin kuzeyinde yer alan adalar, NATO’nun görev alanı olarak belirlenmiştir. Başka bir deyişle Örgütün operasyon icra edebilme yetkisi, belirtilen bölgeler ile sınırlıdır. Bu kapsamda, NATO’nun Kosova’ya müdahalesi, Kuzey Atlantik Antlaşmasının 6. maddesi uyarınca belirlenen coğrafi alanın dışında icra edildiğinden, “yer yönünden yetkisiz” olarak kabul edilebilir. 18 Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi NATO, Kosova’ya müdahalesine “yer yönünden yetkisiz” olduğu gerekçesiyle yapılan itirazları, Nisan 1999’da düzenlenen Washington Zirvesi’nde kabul ettiği “Yeni Stratejik Kavramı” ile karşılamaya çalışmıştır. Bu Kavram’a göre NATO, artık Kuzey Atlantik Örgütü olarak değil, Avrupa-Atlantik Örgütü olarak tanımlanmıştır. Bu açıdan Örgüt, Avrupa’nın güvenliği açısından AB’ye rakip olarak değil, onu destekleyici ve güçlendirici niteliği ile ön plana çıkmaktadır. Yine Nisan 1999’da Kuzey Atlantik Konseyinin Kosova’nın durumu hakkında yapmış olduğu açıklamada, bu müdahale ile Güneydoğu Avrupa’da demokrasi ve insan haklarının güvence altına alınarak istikrarın sağlanacağı belirtilmiştir. Oysa NATO’nun AB bünyesinde Güvenlik ve Savunma Politikasına uyumlaştırma bağlamında müdahaleye giden süreçte getirilen Yeni Stratejik Kavram’ın müdahale başladıktan sonra kabul edilmesi, doğal olarak İttifak’ın Kosova’ya müdahalesinin bu yöndeki gerekçesinin 19 sorgulanmasını engelleyememektedir. Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi NATO’nun Kosova’ya müdahalesinin uluslararası hukuka aykırı bir diğer yönü ise, Kuzey Atlantik Antlaşmasının ilgili hükümlerinde gönderme yapılan BM Antlaşması uyarınca, NATO’nun, kuvvet kullanma yasağını göz ardı etmesi olabilir. Kuzey Atlantik Antlaşması itibarıyla BM ile NATO arasındaki ilişki iki boyutludur. Birincisi, NATO’yu oluşturan devletler, BM Antlaşmasının amaç ve ilkeleri çerçevesinde hareket etmeyi taahhüt etmektedir. Bu nedenle BM Antlaşması, NATO’nun meşruluğunu sağlayan temel normu oluşturmaktadır. Kuzey Atlantik Antlaşmasının 1. Maddesi, BM e NATO arasındaki bu ilişkiyi genel olarak ortaya koymaktadır: Bu düzenleme ile bütün üye devletlerin, uyuşmazlıkları barışçı yollarla çözme ve bu bağlamda BM’nin amaçlarına aykırı kuvvet kullanmaktan ve bunun tehdidinden 20 kaçınmaları hükme bağlanmıştır. Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi NATO, BM Güvenlik Konseyinin uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasındaki rolünü kabul etmektedir. BM Antlaşmasının 53/1. maddesi uyarınca, BMGK’nin izni olmaksızın, bölge antlaşmaları gereğince veya bölge kuruluşları tarafından hiçbir zorlayıcı harekete girişilemeyeceği açıkça düzenlenmiştir. Aynı zamanda bu husus, Kuzey Atlantik Antlaşmasının 5. ve 7. maddeleri ile teyit edilmiştir: 5. madde, BM Antlaşmasının 51. maddesine göndermede bulunarak, İttifak üyelerine, kendilerini savunabilmeleri için meşru müdafaa hakkını tanımıştır. BM Antlaşmasının ilgili maddesinde belirtilmesine rağmen, KAA’nın 5. maddesi de bu hakkın kullanılması durumunda, NATO’ya üye devletlerin BMGK’ni haberdar etme yükümlülüğünün bulunduğunu ve BMGK’nin gerekli tedbirleri almasının ardından meşru müdafaa hakkının sona ereceğini hükümselleştirmiştir. 21 Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi Kuzey Atlantik Antlaşmasının 7. Maddesi ile de, BM Antlaşmasından doğan hak ve yükümlülükler ile Güvenlik Konseyinin uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasındaki esas sorumluluğuna halel gelmeyeceği hükme bağlanmıştır. Dolayısıyla jus cogens kural haline gelen kuvvet kullanma yasağına ilişkin temel kural ile bu kuralın istisnaları, KAA ile NATO’ya üye devletlerce de benimsenmiş; NATO’nun, bütün eylemlerinde BM Antlaşmasına karşı sorumlu olduğu kabul edilmiştir. Bu bağlamda NATO’nun Kosova’ya müdahalesi, BM Antlaşmasının 2/4. maddesinde düzenlenen kuvvet kullanma yasağına ve yine bu Antlaşmanın VII. ve VIII. Bölümlerinde düzenlenen zorlama önlemlerinin uygulamasına ilişkin usul ve esaslara da aykırılık 22 teşkil ettiği söylenebilir. Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi NATO’nun, bombardımanı hukuksal bir temele dayandırmaya çalışan açıklamaları ise ortaya iki esas koymuştur: Operasyonun BM Kararlarına dayandığı ve insani müdahale örneği olduğu. Buna göre; 13 Ekim 1998’de Kuzey Atlantik Konseyi, Yugoslav otoriteleri BM kararlarına tam olarak uymayı reddederse, sınırlı hava saldırılarına ve aşamalı bir hava operasyonuna karar vermiştir. NATO operasyonunun BM kararlarına dayandığını söylemek pek mümkün görünmemektedir. Güvenlik Konseyinin önce 39. maddeye göre belirleme yapması, sonra da önlem kararı alınması gerektiği, daha 1966’da Rodezya sorunu nedeniyle karara bağlanmıştır. Çünkü bu durumda bile Güvenlik Konseyi barışçı yollar çerçevesinde tavsiyede bulunabilir; zorlama önlemi kararı vermesi gerekmez . NATO’nun bu yaklaşımını haklı gören Skelly’ye göre ise, günümüzde savaş hukukunun gerektirdiği anlamda savaşa taraf olmak veya tarafsız olmanın sonuçları değişmiş; tarafsız olmak artık mümkün 23 olmamaya başlamıştır. Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi İlk kez bir ülke, içteki bir azınlığa kötü muamele ve bunun yarattığı insani trajedi gerekçesiyle; herhangi bir uluslararası hukuk kuralına, anlaşmaya dayanmaksızın, ‘insani müdahale’ kavramı altında bombalanmıştır. Buradaki askeri müdahale, Bosna'daki Sırp mevzilerinin, iletişim hatlarının vurulması gibi sınırlı bir operasyon olmamıştır. İnsani kriz Kosova'da yaşanırken, ABD öncülüğünde NATO uçakları bütün Yugoslavya'yı Belgrad, Niş, hatta Novi Sad gibi Macarların da yaşadığı kuzeydeki kentleri de bombalamış, ülkenin santral, doğalgaz istasyonları, rafinerileri, köprüleri, fabrikaları vurularak altyapısı yerle bir edilmiştir. Bu arada Belgrad’daki Çin 24 Büyükelçiliği de “yanlışlıkla” bombalanmıştır. Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi NATO operasyonlarının sona ermesi ve Sırpların bölgeden çekilmesinin ardından BM Güvenlik Konseyi, 10 Haziran 1999 tarihinde, Kosova’da kalıcı barışın sağlanması ve korunması için çok uluslu barış gücü KFOR (Kosova Force-Kosova Gücü)’un acilen konuşlandırılmasına imkân sağlayan 1244 sayılı Kararı kabul etmiş ve hemen ardından Kosova’ya Haziran 1999’da toplamda 46 bin kişilik bir barış gücü girmiştir. Bu sayede Kosovalı Arnavut’ların bir kısmı yaşadıkları yerlere dönebilmişlerdir. Söz konusu 1244 sayılı Karar geç alınmış bir karar olmakla birlikte, kararın asıl önemi, müdahalenin ahlaki ve siyasi yönünün teyit edilmesi ile BM Güvenlik Konseyinin üstü kapalı olarak bu eylemi onaylaması ve desteklemesidir. 25 Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi NATO’nun Kosova operasyonunun hukuki boyutuna ilişkin olarak ülkeler bazında üç değişik düşünce bulunmaktadır. Birinci grubu operasyonun insani krize yönelik gerekli bir eylem olduğunu düşünen başta NATO üyesi devletler, Arap ülkeleri ve İslam ülkeleri oluşturmaktadır. Bu grubun düşüncesini ABD Büyükelçisi Peter Burleigh, “Biz ve müttefiklerimiz askeri harekata büyük bir isteksizlikle başladık. Fakat Belgrad’ın Kosovalı Arnavutlara yönelik uluslararası hukuku ihlalleri, ayrım gözetmeyen geniş ölçekli kuvvet kullanımı, sorunu barışçıl bir biçimde çözmek için müzakerelerden kaçınması ve Kosova’ya yaptığı askeri yığınak, geniş ölçekli bir insani felaketle sonuçlanmıştır. Ayrıca komşu ülkeler için mülteci sorunu yaratarak, bölgesel istikrarı tehdit etmiştir” sözleriyle açıklamıştır. 26 Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri Rusya ve Çin, o tarihteki geçici üye Namibya ile üye olmasa da Hindistan, operasyonu BM Antlaşması’nın ihlali olarak gören ikinci grubu oluşturmaktadır. Rus Büyükelçi Sergei Lavrov, ülkesinin konumunu şu şekilde açıklamıştır: “NATO operasyonunu Kosova’daki insani felaketi önlemek ile ilgili argümanlarla meşrulaştırma girişimleri kesinlikle savunulamaz. Bu girişimler, BM Antlaşması ve diğer uluslararası hukuk kuralları üzerine kurulamaz. Ayrıca tek taraflı kuvvet kullanımı, daha kötü insani sonuçlara yol açacak bir durum yaratacaktır. Kosova’da bir uzlaşmaya varmak için diplomatik ve siyasi yöntemler kesinlikle tüketilmemiştir”. Çin Büyükelçisi Qin Huasun ise, Kosova sorunun Yugoslav Federal Cumhuriyeti’nin bir iç meselesi olduğunu ve Federal Cumhuriyet27 içindeki taraflarca çözülmesi gerektiğini belirtmiştir. Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi Bu iki düşünce arasında kendilerini konumlandıran üçüncü grup düşünceyi ise Malezya ve Gabon temsil etmektedir. Bu iki ülke her iki görüşü birleştirmeye çalışmıştır. Malezya temsilcisi herhangi bir çatışma durumunu kuvvet kullanma tehdidi ya da kullanımı ile çözme taraftarı olmadıklarını... eğer kuvvet kullanımı gerekliyse, BM onayı ile gerçekleştirilmesi gerektiğini... Konseyin harekete geçmediği bu durumda Konsey dışında harekete geçilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Kosova’ya yönelik NATO müdahalesi onaylanmış olmamakla birlikte, Güvenlik Konseyi, müdahalenin sonuçlarını kabul ederek, müdahaleyi; “mazur görülebilir bir hukuka aykırılık” olarak kabul etmiştir. Buna rağmen BM Genel Sekreteri Kofi Annan, bir tarafta BM yetkilendirmesi olmadan bölgesel bir örgüt tarafından girişilen bir eylemin meşruiyeti, diğer tarafta ise ağır insancıl sonuçları olan ağır ve sistematik insan hakları ihlallerini etkili bir şekilde durdurmanın zorunlu olması ikilemi karşısında, BM üyelerinin görüşlerini sormuştur. 28 Müdahalenin Hukuki Yönden Değerlendirilmesi Genel Kurul’da bunun üzerine yapılan tartışmalar, Batılı devletlerin insancıl müdahale yönünde bir hak oluşmasına taraftar olmadıklarını, Kosova’yı kendine özgü bir durum olarak gördüklerini ve NATO operasyonunu yeni bir örf ve adet kuralı oluşması yönünde bir eylem olarak değerlendirmediklerini ortaya koymaktadır. Çoğu gelişmekte olan devlet, buna, insancıl müdahaleye seçici bir şekilde başvurulması konusundaki endişelerini dile getirerek katılmaktadırlar. Görüldüğü üzere, Güvenlik Konseyi yetkilendirmesi olmaksızın temel insan haklarının ihlallerine son vermek üzere kuvvete başvurulmasının 29 meşru olduğu yönünde opinio juris bulunmamaktadır. Sonuç ve Öneriler Kosova'da Arnavutlara yönelen etnik temizlik ve katliamlar, NATO'nun müdahalesiyle durdurulabildiğinden, bu müdahalede öncü bir rol üstlenen ABD'nin o sıradaki başkanı Bill Clinton, burada çok seviliyor. Başkent Priştine'de Clinton'ın adının verildiği caddeyi yine onun dev bir portresi süslüyor. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında daha fazla rol üstlenen NATO, birçok kriz bölgesine müdahalelerde bulunmuştur. Bunlardan birisi olan, NATO’nun Kosova sorunu nedeniyle Yugoslavya’ya müdahalesi, BM Güvenlik Konseyinin kararlarına dayandırılmaya çalışılmış; müdahalenin uluslararası hukukun, demokrasinin ve insan haklarının gereği olarak, insani amaçlarla yapıldığı iddia edilmiştir. NATO’nun bu bölgede icra ettiği hava operasyonu, gerek Kuzey Atlantik Antlaşması ve gerekse ona yasal dayanak teşkil eden 30 BM Antlaşması uyarınca uluslararası hukuka aykırıdır. Sonuç ve Öneriler Kuzey Atlantik Antlaşması ile NATO’nun askeri faaliyet icra edebileceği / müdahalede bulunabileceği alanlar belirlenmiş olmasına rağmen, söz konusu antlaşmanın uygulanma alanı dışındaki Kosova’da kuvvet kullanılmıştır. Diğer yandan, kuvvet kullanma yasağına ilişkin BM Antlaşması ve Kuzey Atlantik Antlaşmasında tesis edilen düzenlemelere uygun hareket edilmemiştir. Nitekim müdahale için BM Antlaşmasının 53. Maddesine uygun olarak, BM Güvenlik Konseyinden NATO’ya kuvvet kullanımı yetkisi veren bir karar alınmamıştır. Bu kapsamda operasyon, BM Güvenlik Konseyinin yetkisi, bilgisi ve rızası dahilinde gerçekleştirilmemiştir. Ayrıca bütün bunlara karşılık NATO, bu müdahaleyi insani müdahale kavramı ile meşrulaştırmaya çalışmıştır. Ancak bu kavramı açıkça tanımlayan herhangi bir uluslararası hukuk belgesi ya da örf ve adet hukuku kuralı bulunmamaktadır. 31 Sonuç ve Öneriler Bu konuda yapılması gereken, Kosova’da 1990’larda yaşananlar gibi olaylar karşısında, uluslararası hukukun geliştirdiği kurumların işlevselliğinin bir an önce sağlanmasıdır. Bu sorun, gerek devletlerin kendi ülkelerinde hukukun tam anlamıyla hakim kılınması; gerekse, değişen dünyada, hukukun en temel şartı olan insan haklarının korunmasının kuvvet kullanılmaksızın-siyasi/ekonomik önlemlerin toptan uygulanması yoluyla temin edilebilecektir. 32 Sorular 33 Teşekkürler…