T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ III. DAHİLİYE KLİNİĞİ TİP 2 DİABETES MELLİTUSLU HASTALARDA FARKLI İNSÜLİN TEDAVİ PROTOKOLLERİNİN KİLO ALIMI İLE İLİŞKİSİ TIPTA UZMANLIK TEZİ Dr. AYŞE KEFELİ İSTANBUL - 2009 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI GÖZTEPE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ III. DAHİLİYE KLİNİĞİ TİP 2 DİABETES MELLİTUSLU HASTALARDA FARKLI İNSÜLİN TEDAVİ PROTOKOLLERİNİN KİLO ALIMI İLE İLİŞKİSİ TIPTA UZMANLIK TEZİ Dr. AYŞE KEFELİ Danışman Prof. Dr. AYTEKİN OĞUZ İSTANBUL - 2009 TEŞEKKÜR Hastanemizde düzenli bir çalışma ortamı sağlayan değerli başhekimimiz Sn. Prof. Dr. Hamit OKUR’ a ve önceki başhekimimiz Sn. Doç. Dr. Rafet Yiğitbaşı’na, Uzmanlık eğitimim boyunca mesleki ve hayata dair bilgi ve deneyimlerini bizlerle paylaşan, klinik içi çalışmalarda sorumluk almamızı destekleyerek bizlere mesleki özgüven kazandıran, yanında çalışmaktan büyük mutluluk duyduğum klinik şefimiz, değerli hocam Sn. Doç. Dr. Hilmi Çiftçi’ ye, Asistanlığım sırasında bilgi ve beceri kazanmamda emeği geçen klinik şef yardımcım Uzm. Dr. Nail Bambul’a ve başasistan Uzm. Dr. Bülent Eralp’e, beraber çalışma imkanı bulduğum diğer uzmanlarıma, asistan arkadaşlarıma, hemşirelere ve hastane personeline, Bu tezi hazırlamam sırasında bilgi ve birikimlerinden faydalandığım, bana değerli katkıları bulunan 2. İç Hastalıkları Klinik Şefi Sn Prof. Dr. Aytekin Oğuz ’ a,değerli hocalarım 4. İç Hastalıkları Klinik Şefi Sn. Uzm. Dr. Yavuz Eryılmaz’a ve 1. İç Hastalıkları Klinik Şefi merhum Sn. Uzm. Dr. Durmuş Şendağ’a, Rotasyonlarım sırasında bilgi ve deneyimlerini paylaşan Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Klinik Şefi Sn. Doç. Dr. Nail Özgüneş’e, Süreyyapaşa Göğüs ve Kalp –Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi 5. Göğüs Hastalıkları Klinik Şefi Sn. Doç. Dr. Reha Baran’a, Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi Biokimya Klinik Şefi Sn. Uzm. Dr. Asuman Orçun’a, Varlıklarıyla her zaman yanımda hissettiğim, sevgilerini ve yardımlarını benden asla esirgemeyen aileme, Bana her zaman destek olan ve tezimin hazırlanışında da büyük emeği geçen eşim Dr. Tarık Tayfur Kefeli’ye ve biricik kızım Betül Nisan Kefeli’ye varlıklarıyla hayatıma neşe ve anlam kattıkları için sonsuz teşekkür ederim. i İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR i KISALTMALAR iii TABLO LİSTESİ iv ŞEKİL LİSTESİ v GİRİŞ VE AMAÇ 1 GENEL BİLGİLER 3 YÖNTEM VE GEREÇ 43 BULGULAR 46 TARTIŞMA 62 SONUÇ 68 ÖZET 69 ABSTRACT 71 KAYNAKLAR 73 ii KISALTMALAR AB ABD ADA APG BAG BGT BMI DCCT DDP-4 DM DNA DSÖ E. coli GFR GIP GLP GLUT HbA1C HDL IL 6 LDL METSAR NHANES NPH NPL OGTT PAI-1 PI-3 SMBG SU SYA TBT TEMD TNF TURDEP TZD Avrupa Birliği Amerika Birleşik Devletleri Amerikan Diyabet Birliği Açlık plazma glukozu Bozulmuş açlık glukozu Bozulmuş glukoz toleransı Beden kütle indeksi Diabetes control and complications trial Dipeptidil peptidaz 4 Diabetes mellitus Deoksiribo nükleik asit Dünya Sağlık Örgütü Escherichia coli Glomerüler filtrasyon hızı Glukoza bağımlı insülinotropik peptit Glukagon benzeri peptid İnsüline bağımlı glukoz taşıyıcı protein Hemoglobin A1C Yüksek dansiteli lipoprotein İnterlökin 6 Düşük dansiteli lipoprotein Metabolik sendrom araştırması National health and nutrition examination survey Nötral protamin hagedon Nötral protamin lispro Oral glukoz tolerans testi Plazminojen aktivitör inhibitörü 1 Fosfotidil inozitol 3 Evde glukoz ölçüm takibi ( Self monitorized blood glucos) Sülfonilüre Serbest yağ asidi Tıbbi beslenme tedavisi Türkiye Endokrin ve Metabolizma Derneği Tümör nekroz faktör Türkiye Diabet Epidemiyolojisi Projesi Tiazolidinedionlar iii TABLO LİSTESİ Tablo 1: DM tanı kriterleri 5 Tablo 2: 2003 ADA DM tanı kriterleri 5 Tablo 3: İnsülin salgılanmasında bozukluğa yol açan faktörler 13 Tablo 4: Glisemik kontrol hedefleri 15 Tablo 5: HbA1c yi % düşürmenin komplikasyon gelişme riskine etkisi 16 Tablo 6: İnsülin dozunun hesaplanması 23 Tablo 7: İnsülin tipleri ve etki profilleri 24 Tablo 8: İnsülin tipleri 29 Tablo 9: Obezitenin değerlendirilmesi: BMI, Bel çevresi ve hastalık riski. 36 Tablo 10: Hastaların grupları ve kullandıkları tedaviler. 44 Tablo 11: Olguların çalışma seyrindeki durumu 47 Tablo 12: Demografik özelliklere göre grupların değerlendirilmesi 48 Tablo 13: Gruplara göre insülin dozunun değerlendirilmesi 48 Tablo 14: Gruplara göre kilo değerlendirilmesi 50 Tablo 15: Gruplara göre BMI değerlendirilmesi 52 Tablo 16: Gruplara göre bel çevresi değerlendirilmesi 53 Tablo 17: Gruplara göre kalça çevresi değerlendirilmesi 55 Tablo 18: Gruplara göre APG değerlendirilmesi 57 Tablo 19: Gruplara göre HbA1c değerlendirilmesi 58 Tablo 20: Gruplara göre bel kalça oranı değerlendirilmesi 60 iv ŞEKİL LİSTESİ Şekil 1: İnsülin rejimlerine başlanması ve ayarlanması 22 Şekil 2: Tip 2 DM nin metabolik tedavi algoritması 27 Şekil 3: Endojen insülinin yapısı 28 Şekil 4: Kısa etkili insülin analoglarının plasma seviyesi/ zaman eğrilerinin karşılaştrılması 32 Şekil 5: Uzun insülin analoglarının plasma seviyesi/ zamna eğrilerinin karşılaştrılması 33 Şekil 6: Olguların gruplara göre dağılımı 47 Şekil 7: Gruplara göre insülin dozu grafiği 49 Şekil 8: Gruplara göre kilo grafiği 51 Şekil 9: Gruplara göre BMI grafiği 53 Şekil 10: Gruplara göre bel çevresi grafiği 55 Şekil 11: Gruplara göre kalça çevresi grafiği 56 Şekil 12: Gruplara göre APG grafiği 58 Şekil 13: Gruplara göre HbA1c grafiği 59 Şekil 14: Gruplara göre bel / kalça oranı grafiği 61 v GİRİŞ VE AMAÇ Bilindiği üzere diabetes mellitus (DM) kronik ve ilerleyici bir hastalıktır. Halen dünya genelinde yaklaşık 150 milyon insanın bu hastalıktan etkilendiği ve bu sayının 2010 yılında 215 milyona, 2025 yılında ise 300 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir (1,2). Tip 2 DM’un yaygınlığı arttıkça, DM ve komplikasyonlarına bağlı morbidite ve mortalite de artmaktadır. DM’un koroner kalp hastalığı, kronik böbrek yetmezliği, retinopati gibi çok ciddi birçok komplikasyona yol açtığı bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün yaptığı çok uluslu bir çalışma, koroner kalp hastalığının, tip 2 DM hastalarındaki en önemli ölüm nedeni olduğunu ve tüm dünyadaki ölümlerin de %34’ünden sorumlu tutulduğunu göstermiştir (3). Buna bağlı olarak tüm dünyada, DM’un erken tanı ve etkin tedavisine her geçen gün daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkemizde de 2,6 milyon civarında DM hastası vardır ve önümüzdeki 15-20 yıl içinde, bu sayının daha da artacağı ve halen bozulmuş glukoz toleransı (BGT) aşamasında olan 1,8 milyon kişinin en az üçte birinin de bu sayıya ekleneceği tahmin edilmektedir (4). 1 Obezite Tip 2 DM gelişimi kolaylaştırıcı ve tedavisini zorlaştırıcı bir faktördür. Tip 2 DM’taki artış obez bireylerin sayısının arştı ile yakın ilişkilidir ve tip 2 DM’luların %90’dan fazlası aşırı kiloludur (5). Fazla kilolu ve obez bireylerin sayının artışı ile DM ve hipertansiyon vakasının hızla yükselişi gelişmekte olan dünyada endişe verici major sağlık problemlerindendir. Bugün dünyada 1,1 milyar insan obez ve bunun 312 milyonu fazla kiloludur (6). Obez bireylerde hem açlıkta hem de yemek sonrası dönemde plazma serbest yağ asidi (SYA) düzeyi, normal kilolu kişilere göre önemli ölçüde yüksektir. Sonuç olarak glukoneojenez artar, glikojenoliz hızlanır ve hiperglisemi ve hiperinsülinemiye neden olur (7). Obezite adipoz dokunun artışı ile beraberdir. Adipoz doku enerji deposu ve lipolitik aktivite özelliğinin yanı sıra, glukoz metabolizması, inflamasyon, enerji dengesi, lipid metabolizması, fibrinolitik sistem ve vaskuler hemostazisi etkileyen bir takım proteinler olan adipokinleri salgılar. Adipokinler otokrin, parakrin ve endokrin etkileri aracılığı ile metabolik süreçleri, inflamatuar ve immünolojik reaksiyonları düzenlerler. Tümör nekroze edici faktör alfa (TNFα), rezistin, leptin, adiponektin, plasminojen aktivatör inhibitör-1 (PAI-1) ve interlökin 6 (IL-6) bu açıdan en önemli adipokinlerdir (8). Kilo artışı ile artan abdominal yağ dokusu tüm bu adipokininlerin artışını beraberinde getirir ve bu adipokininlerin çeşitli etkileri ileri insülin direnci ve hiperinsülinemi gelişir ( 9-21). Kilo artışı DM gelişimine ve iyi glisemik kontrol sağlamada zorluklara sebep olurken insülin tedavisinin kilo aldırdığı bilinmektedir. Bu çalışmada bazal tedavi olarak uygulana insülin detemir ile insülin glarjinin ve bifazik tedavi olarak uygulanan bifazik insülin aspart ve insülin lispro NPL karışım insülinin kilo aldırıcı etkisini gözlemledik ve birbirleri ile karşılaştırdık. 2 GENEL BİLGİLER DİABETES MELLİTUS TANIM Diabetes Mellitus (DM), genetik ve immün yapının neden olduğu bir seri patolojik olaylar sonucu, pankreas beta hücrelerinden salgılanan insülin hormonunun, mutlak veya göreceli azlığı veya etkisizliği sonucu karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmalarında bozukluklara yol açan, hemen tüm sistemlerde komplikasyonlara neden olan, kronik, hiperglisemik, metabolik bir hastalıktır (22,23). EPİDEMİYOLOJİ DM tüm toplum ve ırklarda görülen bir hastalıktır. Özellikle yüksek refah seviyesine sahip ülkelerde sıklığı giderek artmaktadır. DSÖ’nün tahminlerine göre, dünya DM’lu nüfusu halen 200 milyon civarındadır ve bu sayının 2025 yılında 300 milyona ulaşacağı öngörülmektedir (24). 3 2003 yılı Amerikan Diyabet Birliği (ADA) uzmanlar toplantısında dünya DM prevalansı (20-79 yaş) %5,1, BGT prevalansı (20-79 yaş) %8,2 olarak bulunmuştur. Bu durum gelecekte halk sağlığını tehdit edecek önemli bir sorundur. Tüm DM olgularının %90-95’i tip 2 DM’ludur. Yaşam tarzındaki hızlı değişim ile birlikte gelişmiş ve gelişmekte olan toplumların tümünde DM prevalansı hızla artmaktadır. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve bu ülkelerden gelişmiş ülkelere göç eden topluluklarda DM epidemisinden bahsedilmektedir. Dünya’da tip 2 DM prevalansının önümüzdeki on yıl içinde yaklaşık olarak %40 artarak 150 milyondan 210 milyona ulaşması beklenmektedir (25). Thrifty (tutumlu) genotip hipotezinde ileri sürülen genlerin modern yaşam tarzının gerektirdiği şartlara adapte olamaması ya da thrifty fenotip teorisinde ileri sürüldüğü gibi intrauterin malnütrisyon ortamına göre ayarlanmış metabolizmanın ileri yaşlardaki zengin beslenme tarzına adapte olamaması veya basitçe enerji alımının enerji tüketimini aşması bu epidemiden sorumlu olduğu sanılan başlıca mekanizmalardır (25-27). Avrupa Birliği (AB) bünyesinde yapılmış olan bütün çalışmalar her iki DM tipinin de görülme sıklığının arttığını ve tip 2 DM ile obezite arasında güçlü bir birliktelik bulunduğunu göstermektedir. Bu ülkelerde tanı konulan tüm tip 2 DM vakalarının %70-90’nında obezite mevcuttur ve AB’deki bütün ülkeler obezitenin, özellikle erkeklerde olmak üzere, belirgin olarak arttığını bildirmektedir. AB’de bugün yaklaşık 12,5 milyon DM tanısı almış hasta bulunmaktadır. Bu sayının 2010 yılında 18 milyon civarında olması beklenmektedir. DSÖ verilerine göre herhangi bir populasyondaki tip 2 DM prevalansı %1 ile %50 arasında değişmektedir (28). Ülkemizde 1999 yılında tamamlanan DSÖ destekli Türkiye Diyabet Epidemiyoloji Projesinde (TURDEP) % 7,2 oranında DM, % 6,7 oranında BGT saptanmıştır. Tüm DM’luların % 80’den fazlası Tip 2 DM olup ülkemizde Tip 2 DM sıklığı % 2,5-6 civarındadır (29). 4 DİABETES MELLİTUS'UN TANISI Dünyada yaygın olarak kullanılan DM tanı kriterleri ADA tarafından belirlenmiştir. Buna göre DM’un en basit tanısı açlık glisemisinin venöz plazmada en az iki ardışık ölçümde 126 mg/dl veya daha yüksek olması ile konur. Yine günün herhangi bir saatinde açlık ve tokluk durumuna bakılmaksızın randomize venöz plazma glisemisinin 200 mg/dl' nin üzerinde olması ve poliüri, polidipsi, polifaji, zayıflama gibi diyabetik semptomların oluşu ile de tanı konulabilir (Tablo 1). Tablo 1. DM tanı kriterleri 1. Diyabet semptomlarıyla beraber random plazma glukozu ≥ 200 mg/dl (1,1 mmol/l). “Random” günün herhangi bir saatinde ve son yenen yemekten sonra geçen zaman dikkate alınmaksızın olarak tanımlanır. Klasik diyabet semptomları poliüri, polidipsi ve açıklanamayan kilo kaybıdır. VEYA 2. Açlık plazma glukozu (APG) ≥126 mg/dl (7,0 mmol/l). “Açlık” kalori almaksızın geçen en az 8 saat olarak tanımlanır. VEYA 3. OGTT’ de 2 saatlik plazma glukozu ≥ 200 mg/dl (1,1 mmol/l) OGTT; WHO’ nun tanımlandığı şekilde 75 g suda çözünen glukoza eşdeğer glukoz yüklemesi ile yapılmalıdır. APG <100 mg/dl ise normal kabul edilir. 100-126 mg/dl ise BAG olarak tanımlanır ve bu durumda oral glukoz tolerans testi (OGTT) endikasyonu vardır. 75 gr glukoz kullanılarak yapılan OGTT ile 2. saat kan şekeri <140 mg/dl ise normal olarak kabul edilir.140-200 mg/dl arası ise BGT olarak değerlendirilir. Tablo 2. 2003 Amerikan Diyabet Birliği (ADA) DM Tanı Kriterleri Normal IFG BGT Diyabet* Açlık plazma glukozu OGTT 2. saat plazma glukozu < 100 mg/dl 100-125 mg/dl >126 mg/dl < 140 mg/dl 140-199 mg >200 mg/dl *test bir başka gün tekrarlanarak diyabet tanısının doğrulanması gerekir. Her iki test yapıldığında: ancak diğer test tanı açısından uygun tanı değilse IFG veya BGT tanısı konulabilir. 5 Glikolize hemoglobin (HbA1c), diyabet tanısında kan şekerine karşı bir takım avantajlar sunar. Kişinin aç kalmasına veya OGTT için iki saat beklemesine gerek yoktur. Retinopati ile ilişkisi APG veya iki saatlik tokluk şekeri kadar güçlüdür. Hem açlık hem de tokluk glukozunu yansıttığı için her ikisine karşı bir avantajı olabilir. Buna rağmen uygulamadaki standardizasyon ve mali problemler nedeni ile tanısal değerler üretmek henüz mümkün olmamıştır ve tanı kriterleri içerisinde yer almamaktadır. Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT) OGTT DM tanısı için kullanılan en duyarlı testtir. Ancak testin standardize edilememesi ve hastalar tam olarak hazırlanmadan uygulanması hatalı değerlendirmelere yol açabilmektedir. OGTT sırasında birçok faktör glukoz toleransına etki ederek hiperglisemik bir eğrinin ortaya çıkmasına yol açabilir. APG değerleri en az iki kez 126 mg/dl’nin üzerinde ise diyabetin tanısı için OGTT gerekmez. Bu testten önce kişinin en az üç gün karbonhidrat kısıtlaması olmaksızın beslenmesi (en az 150 gr/gün) gerekmektedir. Teste tercihen sabah erken saatlerde başlanmalı ve kişi test günü 10 ile 12 saat açlıkla teste gelmelidir. Sakin bir ortamda gerçekleştirilen test sırasında kahve, sigara içilmesine izin verilmemeli ve hasta glukoz toleransını bozabilecek ilaçlar (oral hipoglisemikler, beta blokerler, tiyazid grubu diüretikler, nikotinik asid türevleri vb.) kullanılıyorsa, en az bir hafta önce kesilmiş olmalıdır. OGTT yapılırken hastanın yakın zamanda geçirilmiş enfeksiyon, akut ağır stresler, travma, büyük cerrahi girişimler, akut kardiyovasküler veya serebrovasküler olaylar gibi bir öyküsü olmamalıdır. OGTT değerlendirilmesinde kullanılan tanı kriterlerinin akut ve kronik hastalıklar sırasındaki durumlara göre değil, tamamen sağlıklı bireylere göre saptanmış olduğu unutulmamalıdır. OGTT sırasında, başlangıç kanı alındıktan sonra kişi birkaç dakika içinde glukozlu suyu içer ve sonrasında 30 dakika aralıklar ile kan verir. Alınan serum örneklerinde yalnızca glukoz değil mümkünse insülin ve c-peptid ölçümleri de yapılmalıdır; çünkü ancak bu şekilde hiperinsülinemi ve insülin rezistansı durumları değerlendirilebilir. OGTT uygulamalarında kullanılacak glukoz dozu endikasyona göre değişmektedir. Gestasyonel diyabet taramasında 50 gr glukoz uygulaması yapılırken, DM tanısı için 75 gr, reaktif hipoglisemide ise 100 gr glukoz ile OGTT yapılır. 6 ¾ OGTT Endikasyonları 1- Taramalar sırasında anormal veya sınırda glukoz değerlerinin varlığı (APG: 100126 mg/dl). 2- Gestasyonel diyabet tanısı koymak. 3- Şişmanlığa eşlik eden diyabet veya glukoz tolerans bozukluğunun gösterilmesi (metabolik sendrom düşünülen vakalar). 4- Otozomal dominant geçişli bir diyabet şekli olan ‘MODY tip’ diyabetli ailelerin bireyleri. 5- Genç yaşta açıklanamayan nöropati, retinopati, ateroskleroz, koroner damar hastalığı veya periferik damar hastalığı olanlar. 6- Travma, cerahi girişim, miyokard enfarktüsü gibi stresli akut durumlarda hiperglisemi veya glukozüri saptanan kişilerde akut durum geçtikten sonra glukoz metabolizmasını değerlendirmek amacıyla 7- Makrozomik bebek (>4000 gr) doğuran ve kötü obstetrik hikayesi olan kadınlar. 8- Polikistik Over Sendromu (PCOS) bulunan kadınlar. [Günümüzde polikistik over sendromunun obeziteden bağımsız olarak insülin direncine yol açtığı ve bu hastaların yaklaşık %30’unda BGT, %7-16’sında da aşikar tip 2 DM olduğu gösterilmiştir ](30). 9- Reaktif hipoglisemik yakınmaları olan kişiler. ¾ Bozulmuş Açlık Glukozu (BAG; Impaired Fasting Glucose-IFG) BAG ADA (ADA-1997) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ–1999) kriterlerine göre APG’nin 110 ile 125 mg/dl arasında olmasıdır. 2003 yılında ADA normal APG’nin üst sınırını 100 mg/dl’ye düşürmüştür. DSÖ’nün BAG kriterlerinde OGTT sonrası 2. saat glukoz değerinin 140mg/dl’nin altında olması belirtilmişse de, ADA kriterlerinde 2. saat için herhangi bir değer belirtilmemiştir (30). ¾ Bozulmuş Glukoz Toleransı (BGT; Impaired Glucose Tolarence-IGT) BGT tanısı için hem ADA 1997 hem de DSÖ 1999 kriterlerinde OGTT sonrası 2. saat kan glukozunun 140 ile 199 mg/dl arasında olması gerektiği bildirilmiştir. DSÖ, 7 BGT tanısı için APG’nin 126 mg/dl’nin altında olması gerektiğini bildirmektedir. ADA ise BGT tanısı için herhangi bir APG değeri bildirmemiştir (31). DİABETES MELLİTUS SINIFLAMASI(32) 1. Tip 1 DM: Beta hücre yıkımı çoğunlukla mutlak insülin eksikliği ile karakterizedir. a. immun nedenli b. idiopatik 2. Tip 2 DM: Rölatif insülin eksikliği ile birlikte insülin direncinin baskın olduğu tipten insülin direnci olsun ya da olmasın insülin salınım kusurunun baskın olduğu tipe uzanan bir spektrum gösterir. 3. Gestasyonel DM: Bu hastalarda glukoz intoleransının başlangıcı veya ilk tanınması gebeliktedir. Primer tedavi fetal makrosomiyi önlemek için glisemik kontrolü sağlamaktır. 4. Diğer Spesifik Tipler: A. Beta Hücre Fonksiyonunda Genetik Defektler. a. Kromozom 20, Hepatik Nükleer Faktör (HNF)-4 Alfa (MODY 1) b. Kromozom 7, Glukokinaz (MODY 2) c. Kromozom 12, HNF-1 13 (MODY 3) d. insülin Promotor Factör - 1 (MODY 4) e. Neuro Di / BETA 2 (MODY 6) f. Mitokondrial DNA g. Mutant insülinler h. Hiperproinsülinemi i. Diğerleri B. insülin Etkisinde Genetik Defektler a. Tip A insülin Direnci b. Leprehaunism c. Rabson-Mendenhall Sendromu 8 d. Lipoatrofik diabet e. Diğerleri C. Ekzokrin Pankreas Hastalıkları a. Pankraetit b. Travma / Pankreatektomi c. Neoplazi d. Kistik Fibrozis e. Hemokromatozis f. Fibrokalkülöz Pankreotopati g. Diğerleri D. Endokrinopatiler a. Akromegali b. Cushing Sendromu c. Glucagonoma d. Hipertiroidizm e. Somatostatinoma f. Aldesteronoma E. ilaca ve Diğer Kimyasallara Bağlı a. Vakar b. Pentamidin c. Nikotinik Asit d. Glukokortikoidler e. Tiroid hormonu f. Diazoksid g. Adrenerjik Agonistler h. Thiazidler ı. Dilantin i. İnterferon j. Protease inhibitörleri (indinavir, Saqunavir, Ritanavir, Nelfinavir) k. Atipik antipsikotikler (Klozapine, Risperidon) l. Diğerleri 9 Alanzapine, Quetiopine, F. Enfeksiyonlar a. Konjenital Rubella b. Sitomegalovirüs c. Diğerleri G. İmmun Aracılıklı Diabetin Nadir Formları a. Stiff-Man Sendromu b. Anti insülin antikorları c. Diğerleri H. Bazen Diabetle ilişkili Olan Diğer Genetik Bozukluklar a. Down Sendromu b. Klinefelter Sendromu c. Wolfram Sendromu d. Friedrich Ataksisi e. Huntington Ataksisi f. Laurence-Moon-Biedl sendromu g. Myotonik Distrofi h. Porfiri i. Prader Willi Sendromu j. Diğerleri 5. Prediabet Bu bireylerde ya açlık glukoz seviyesi veya glukoz tolerans testi sonuçları normalin üzerindedir. Ancak diyabet için tanısal değildir. (APG 100-125, OGTT: 2. saat 140199) Bu hastalar ileride diyabet geliştirme riski fazla olduğu için sınıflamaya alınmıştır. TİP 1 VE 2 DİYABET AYIRIMI En sık rastlanılan gruplar tip 1 ve tip 2 diyabettir. Aç karnına bakılan insülin düzeylerinin çok düşük olması ve daha da önemlisi intravenöz glukagonun insülin salgılanmasını sağlayamaması, diyabetin tip 1 olduğunu gösterir. Aynı yöntem ile 10 yapılan ölçümlerde insülin düzeyindeki artışlar ne kadar fazla ise bu hastada tip 2 DM bulunma olasılığı da o kadar güçlüdür. Tip 1 ve tip 2 diyabeti ayırt etmemizi sağlayan adacık hücre antikoru (ICA); GAD65 veya IA2 laboratuar testleri daha özgün testlerdir ve yaygın olarak bulunmamakla birlikte teknik olarak yeterli donanıma sahip araştırma laboratuarlarında yapılabilmektedirler. ICA’nın 20 IDF ünitesi üzerinde olması, birden fazla antikor pozitifliği (IAA, GAD65 ve IA2), birinci faz insülin sekresyon bozukluğu tip 1 DM için risk oranının %90’ın üzerinde olduğunun bir göstergesidir (33). TİP 2 DİABETES MELLİTUS Toplumda en sık görülen DM tipidir (%80-90). Tip 2 diyabette belirli risk faktörleri mevcuttur. İlk olarak tip 2 diyabet sıklığının yaşlanma ile paralel artış gösterdiği bilinmektedir. Diyabet-yaşlanma ilişkisi toplumdaki kümülatif insidense ve mortalite oranına bağlıdır. İkinci olarak monozigot ikizlerde tip 2 diyabetin % 90' a varan çok yüksek oranda konkordans göstermesi, hastalığın gelişmesinde genetik faktörlerin önemli ölçüde rolü olduğunu düşündürtmektedir. Obezite, tip 2 diyabete sıklıkla eşlik eden bir metabolizma bozukluğu olmanın yanı sıra, kişide diyabet gelişeceğini belirleyen önemli bir risk faktörüdür. Pima yerlilerini inceleyen bir çalışmada beden kitle indeksi (BMI) < 20 kg/m2 ile BMI > 40 kg/m2 olan insanlar karşılaştırıldığında her bin kişi için yıllık diyabet insidansinin 0,8'den 72'ye yükseldiği saptanmıştır. Toplumsal araştırmalar diyabet gelişme riskinin BMI’ den başka vücut yağ kitlesi artışı ile de paralel olarak arttığını ortaya koymuştur. Bu nedenle en azından bel çevresi veya bel/kalça oranı ile abdominal yağ kitlesi tahmin edilmelidir. Obezitenin yanı sıra sedanter yaşam biçiminin de tip 2 diyabet gelişmesinde önemli rol oynadığı bilinmektedir. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Çin' de yapılan çalışmalarda, düzenli egzersiz yapan kişilerde diyabet görülme sıklığının azaldığı tespit edilmiştir (34-36). Tip 2 diyabetin patogenezi karmaşık olup baslıca üç patofizyolojik fenomen ile karakterizedir. 11 • İnsülin duyarlılığında azalma veya insülin direnci • Göreceli insülin yetersizliği ile birlikte pankreas beta hücrelerinin fonksiyon bozukluğu (insülin salgılanma defekti) • Karaciğerde glukoz üretiminde artış (37). Tip 2 DM’un in patogenezinden tartışmalı olmakla birlikte birinci derecede sorumlu tutulan bozukluk insülin direncidir. İnsülin direnci, normal konsantrasyonlarındaki insülinin normalden daha az biyolojik yanıt oluşturması, başka bir deyişle glukoz kullanımını uyarma etkisinin azalmasıdır. İnsülin direnci primer olabileceği gibi başlangıçta azalmış insülin salgılanmasına sekonder olarak gelişen bir hiperinsülinemiye bağlı olabilir. İnsülin direnci Tip 2 DM ve kardiyovasküler hastalıkları önemli bir klinik göstergesi sayılmaktadır. Normalde insülin karaciğerde glukoneogenezde ve glikojenolizi inhibe ederek hepatik glukoz üretimini baskılar. Ayrıca glukozu kas ve yağ dokusu gibi periferik dokulara taşıyarak burada glikojen olarak depolanmasını ya da enerji üretmek üzere okside olmasını sağlar. İnsülin direncinde insülinin karaciğer, kas ve yağ dokusundaki bu etkilerine karşı direnç oluşarak hepatik glukoz üretiminin baskılanması bozulur. Kas ve yağ dokusunda da insülin aracılığı ile olan glukoz kullanımı azalır. Bu durumda oluşan insülin direncini karşılayacak ve dolayısıyla normal biyolojik yanıtı sağlayacak kadar insülin salgısı artışı ile metabolik durum kompanse edilir. Böylelikle hipergliseminin önlenebilmesi için beta hücreleri sürekli olarak insülin salgısını arttırmaya yönelik bir çaba içerisine girer. Sonuçta normoglisemi sağlanırken insülin düzeylerinde de normallere göre 1,52 kat yüksek bir seviye oluşur. APG düzeyi 80mg/dL’den 140mg/dL’ye yükseldiğinde insülin düzeyi normal sağlıklı bireylere göre 2-2,5 kat artar (38). Bu hiperinsülinemik kompansasyon sürecindeki beta hücrelerinde başlangıçta herhangi bir bozukluk yoktur. Fakat beta hücresinde fonksiyon kaybı başladığında insülin salgısı da giderek azalmakta ve diyabet ortaya çıkmaktadır. Prospektif çalışmalar insülin direnci olan bireylerde sonunda glukoz intoleransı veya tip 2 DMin geliştiğini göstermektedir. İnsülin direncinden sorumlu diğer bir mekanizma da insülin genindeki yapısal mutasyonlar sonucu anormal defektif insülin moleküllerinin oluşumudur. Bunun 12 sonucunda proinsülin molekülünde proteolitik parçalanma bölgesindeki yapısal anomaliye bağlı olarak proinsülin-insülin dönüşümü tam olamaz. Tüm bu nedenlerle endojen insüline karşı doku yanıtı azalarak direnç oluşur (Prereseptör düzeyde insülin direnci). İnsülin direnci obez bireylerin hemen hemen tümünde görülmekle birlikte obez olmayan ve normal OGTT'si olan sağlıklı bireylerin % 25'inde ve esansiyel hipertansiyonlu hastaların da %25' inde insülin direnci saptanmıştır (39,40). Buna göre obez Tip 2 DM hastalarında insülin direnci daha önemli iken obez olmayan Tip 2 DM hastalarında insülin sekresyon bozukluğu ön plana geçer (41). Tip 2 DM’in patogenezine bakıldığında diğer bozukluk beta hücre fonksiyon bozukluğudur. İnsülin direnci ile birlikte olsun veya olmasın, eğer mutlak bir insülin eksikliği varsa Tip 2 DM kaçınılmazdır. İnsülin salgılanmasında bozukluğa yol açan etiyolojik faktörler Tablo 3' de sıralanmıştır. Tablo 3. İnsülin salgılanmasında bozukluğa yol açan faktörler 1. 2. İnsülin salgısında kantitatif bozukluklar a. Birinci faz insülin salgısının bozulması b. Pulsatil insülin salgılanmasının bozulması c. Proinsülin salgılanmasında anomaliler İnsülin salgısında kalitatif bozukluklar a. Düşük doğum ağırlığı (Thrifty fenotip hipotezi) b. Glikoz toksisitesi c. Amilin (Adacık amiloid polipeptid) d. Calcitonin-Gene-Related-Peptid (CGRP) e. İnkretinler (Glucagon like peptid-1, GİP, Galanin) f. Lipotoksisite g. İnsülin salgılanma bozukluğunda genetik nedenler Tip 2 DM’te insülin direncinin gelişimi 4 dönemde incelenebilir; 1. Preklinik Diyabet Dönemi (normoglisemik hiperinsülinemik dönem) 13 Tip 2 DM’in henüz klinik belirti vermediği bu döneminde beta hücre fonksiyonları nispeten normaldir. Fakat mevcut olan periferik insülin direnci normale göre daha fazla insülin salınarak aşılmaya çalışılır ve bu şekilde açlık ve tokluk kan şekerleri normal sınırlar içerisinde tutulur. Açlık ve tokluk insülin düzeyleri ise yüksek bulunur. Bu döneme Tip 2 DM ‘ların birinci derece normoglisemik ancak insüline dirençli akrabalarında tanımlandığından, prediyabetik dönem adı da verilmektedir. Bu nedenle preklinik evre diyabetin sık görüldüğü ailelerin sağlıklı bireylerinde araştırılabilir. 2. Glukoz İntoleransı (postprandiyal hiperglisemik hiperinsülinemik dönem) Diyabet açısından genetik yüklülük ve de şişmanlık gibi yüksek risk grubunda olan bireylerde periferik insülin direncini aşmak için pankreas beta hücreleri üzerinde oluşan aşırı yük zamanla beta hücrelerinde bitkinliğe ve insülin salgısında azalmaya neden olunca glukoz intoleransı başlar ve bu durumda açlık glisemisi normal olduğu halde postprandiyalglisemi yükselir. Bu dönemde genellikle hiperinsülinemi devam etmekle birlikte periferdeki direnci aşabilecek düzeyde insülin salgılanamamaktadır. Bu dönemde tokluk insülin düzeyleri sağlıklı bireylere göre hala yüksek olsa bile birinci döneme göre bir hayli azalmıştır. 3. Erken Klinik Diyabet Dönemi (hiperglisemik hiperinsülinemik dönem) İnsülin direncinin giderek artması ile karaciğerde glukoz yapımı artarak artık açlık hiperglisemisi ortaya çıkar. Postprandiyal hiperglisemi yanında açlık glisemisinin henüz 140 mg/dl altında olduğu bu dönemde insülin salgısı daha fazla artmamaktadır. 4. Klinik Diyabet Dönemi (hiperglisemik hipoinsülinemik dönem) APG 140mg/dl geçince insülin salgısı azalmaya başlar. Fakat yine de insülin direnci devam eder. İnsülin direncinin zirvede olduğu bu dönemde giderek artan hiperglisemi insülin salgısı artışı ile kompanse edilmediği gibi glukoz toksisitesi nedeni ile beta hücreleri insülin salgısını daha da az salgılamaya başlar. Bu dönemdeki insülin direncinin ağırlaşmasında SYA artışının da payı vardır (42).Klinik diyabet döneminin başlangıcında insülin salgı yedeği yeterli olduğu için diyet ve oral antidiyabetik ajanlar yeterli olmaktadır. Bu dönem değişken olmakla beraber uzun yıllar sürer. Beta hücre yedeği zamanla azaldığında insülin tedavisine ihtiyaç duyulur. 14 TİP 2 DİYABET TEDAVİSİ Tip 2 DM epidemisinin ve spesifik glisemik hedeflerin elde edilmesinin morbiditeyi önemli ölçüde azalttığının anlaşılması, etkili hiperglisemi tedavisini ana öncelik haline getirmiştir(43,44). Buna göre amaçlanan glisemik hedefler aşağıda Tablo 4’te özetlenmiştir. Tablo 4. Glisemik kontrol hedefleri (44-46). İdeal Hedef <%6 <%6.5 APG ve öğün öncesi PG 70-100 mg/dl 70-120 mg/dl Öğün sonrası 2. saat PG < 120 mg/dl <140mg/dl A1C ADA'ya göre HbA1C <%7, öğün öncesi ve APG 70-130 mg/dl ve öğün sonrası pik (öğün sonrası 90-120 dakika) PG <180 mg/dl olmalı ve öğün öncesi PG hedefleri sağlandığı halde HbA1C hedefine ulaşılamazsa öğün sonrası (tokluk) PG ölçülmelidir. Bir hastanın daha iyi uzun süreli diyabet kontrolü olasılığını arttırması muhtemel en önemli girişim, diyabetin metabolik anomalilerinin daha az ciddi olduğu erken evrede tanı konmasıdır. Tedavi başında daha düşük glisemi düzeyleri, zaman içinde daha düşük A1C düzeyleri ve azalmış uzun dönem komplikasyonlar ile ilişkilidir (47). HbA1C TANIMI VE DEĞERLENDİRME Ölçümden önceki ortalama 3 aylık glukoz kontrolünü yansıtır. Bu testi yaptırmak için hastanın aç olması gerekmez.. DCCT (Diabetes control and complications trial) çalışmasına göre HbAlC'nin non-diyabetik üst sınırı %6,1’dir (ortalama %5,9 + 2 standart sapma) yine DCCT çalışmasına göre standardize edilmiş ölçümlerde A1c de %1 lik artış ortalama kan glukoz düzeyinde yaklaşık 35 mg/dl artışı yansıtır (48). HbA1C'nin %50'si son bir ayda, %30'u ölçümden önceki ikinci ayda ve geri kalan %20'si ölçümden önceki üçüncü ayda oluşan glisemik değişiklikleri yansıtır. 15 HbA1C arttıkça açlık gliseminin katkısı daha çok artar. Buna karşılık HbA1C normale yakınsa tokluk gliseminin katkısı daha ön plandadır. Tablo 5. HbA1C’yi %1 düşürmenin komplikasyon gelişme riskine etkisi (49,50) Tip 1 DM (DCCT) Tip 2 DM (UKPDS) Retinopati riski %35 Diyabete bağlı ölüm %25 Nefropati riski %24-44 Tüm nedenlere bağlı mortalite %7 Nöropati riski %30 azalır Miyokard infarktüsü riski %18 - Mikrovasküler kompl. riski %35 azalır FRUKTOZAMİN Plazmadaki glikozillenmiş proteinleri (%90 glikozillenmiş albumin) gösterir. Ölçümden önceki 1 -3 haftalık glukoz kontrolünü yansıtır. TEDAVİ SEÇİMİ DM tedavisi çeşitli basamaklardan oluşmaktadır. Bunlar diyet yani tıbbi beslenme tedavisi (TBT), egzersiz, oral antidiyabetikler, insülinomimetik ilaçlar ve insülin şeklinde sınıflandırılabilir. ¾ Tıbbi Beslenme Tedavisi TBT hedefleri; 9 Komplikasyon riskini azaltacak veya önleyecek düzeyde glisemi kontrolünü sağlamak, 9 kardiovasküler hastalık riskini azaltacak düzeyde lipid ve lipoprotein profilini sağlamak, 9 vasküler hastalık riskini azaltacak düzeyde kan basıncı sağlamak, 9 dislipidemi, hipertansiyon, kronik komplikasyonları önlemek veya tedavi etmek, 9 sağlıklı bir yaşam için uygun besin seçimini ve fiziksel aktivite düzeyini sağlamak ve fiziksel aktivite konusunda kendi kendini yönetme eğitimini sağlamak şeklinde olmalıdır (51). TBT’nin etkinliği için hastalar bireyselleştirilmiş TBT almalıdır. Bu tedavi diplomalı bir diyetisyen tarafından en iyi biçimde sağlanır. TBT, A1C düzeylerinde, tip 1 diyabetlilerde 16 yaklaşık %1, tip 2 diyabetlilerde %1-2, Düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL) kolesterol düzeylerinde 15-25 mg/dl azalma sağlar. Amerikan Diyetisyenler Birliği ve ADA diyabetliler için kanıta dayalı TBT önerilerini ilk kez 2002 yılında yayınlamıştır. 2007 yılında yayınlanan son öneriler aşağıda özetlenmiştir. • Kilolu ve insüline dirençli obez bireylerde ılımlı ağırlık kaybı insülin direncini iyileştirir. Enerjinin %30'undan azının yağlardan karşılanması, düzenli fiziksel aktivite ve düzenli izlemi içeren yaşam tarzı değişikliğine odaklı, yapısallaşmış programlar başlangıç ağırlığından %5-7 oranında azalma sağlayabilir. • Karbonhidrat açısından düşük glisemik indeksli gıdaların seçimi, protein bakımından kilogram başına 0,8-1g düzeyinde protein tüketilmesi, LDL-kolesterol düzeyi 100 mg/dl veya daha fazla olan bireylere doymuş yağdan, trans yağ asitlerinden ve kolesterolden sınırlı beslenme önerilmelidir (52-54). • Kilolu veya obez bireylerin tedavisinde, günlük karbonhidrat alımını 130g'ın altında tutan düşük KH içeren diyetler önerilmez. Düşük karbonhidratlı diyetler, düşük yağlı diyetlerle benzer kilo kaybı sağlar, ancak kardiyovasküler hastalık risk profili üzerindeki etkileri belirsizdir • BMI >35 kg/m2 olan tip 2 diyabetli bireylerde cerrahi müdahale düşünülebilir. ¾ Egzersiz Diyabet tedavisinin önemli bir basamağını oluşturur. Egzersiz, vücut hücrelerinin insüline duyarlılığını, insülin reseptör sayısını, reseptörlerin duyarlılığını, hücrelerin glukozu depolama yeteneğini artırır. Karaciğer tarafından oluşturulan glukozu ve vücut yağını azaltır, adale kütlesini artırır. Kolesterol, trigliserid seviyelerini ve kan basıncını düşürür (52). Türkiye Endokrin ve Metabolizma Derneği (TEMD) önerileri: Fiziksel aktiviteyi artırmayı hedefleyen bir egzersiz programına başlamadan önce, diyabetli bireyin egzersizin olası yan etkileri ve kontrendikasyonları yönünden dikkatli bir şekilde araştırılması gereklidir. 17 1. Kişisel gereksinimler, sınırlamalar ve kişisel performansa göre egzersizi bireyselleştirmek gerekir. 2. Prediyabetli ve diyabetli (özellikle tip 2) bireylerin kilo vermeye yönelik olarak planlanan kalori kısıtlaması ile birlikte haftada toplam 150 dakika civarında ılımlı fiziksel aktivite (örneğin, tempolu yürüme) programı uygulamaları gereklidir. Egzersiz sırasında hastanın kalp hızını kendi kendine izlemesi ve maksi mal kalp hızının (Maksim a l kalp hızı=220-yaş) % 60-80 civarında ayarlaması önerilir. İstirahat kalp hızına göre egzersiz kalp hızı bireysel olarak ayarlanabilir. Egzersiz öncesinde ve sonrasında ısınma ve soğuma egzersizleri ihmal edilmemelidir. ¾ İlaçlar Spesifik antihiperglisemik ajan seçimi, ajanın glukozu düşürmekteki etkinliğine, uzun süreli komplikasyonları azaltabilecek ekstraglisemik etkilere, güvenlik profiline, tolerabiliteye, kullanım kolaylığına ve maliyete dayanmaktadır. Günümüzde halen kullanılmakta olan glukoz düşürücü girişimlerin monoterapi olarak kullanıldıklarında tipik özellikleri ve kullanım şekilleri Tablo 6,7 ve 8 de özetlenmiştir. Her tedavinin ve kombinasyonların klinik çalışmalarda gösterilen glukoz düşürücü etkinliği girişimin sadece intrinsik özellikler ile değil aynı zamanda diyabetin süresi, başlangıçtaki glisemi, önceki tedavi ve diğer faktörler ile belirlenmektedir. Bir ilaç sınıfını veya bir sınıf içindeki belli bir ilacı seçerken başlıca faktör tedaviye başlarken veya tedaviyi değiştirirken, glisemik kontrolün düzeyidir. Glisemik hedeflere ulaşabilmek için ilaçların seçimi her hastada kişiselleştirilmelidir. Metformin: Asıl etkisi hepatik glukoz output'unu azaltmak ve açlık glisemisini düşürmektir. Tipik şekilde, metformin monoterapisi A1C düzeylerini ~1,5 yüzde puanı düşürecektir(55,56) Genellikle iyi tolere edilir ve en sık advers etkileri gastrointestinaldir. Metformin monoterapisine genellikle hipoglisemi eşlik etmez ve prediyabetik hiperglisemi bulunan hastalarda hipoglisemiye yol açmadan güvenle kullanılmıştır (57). Metformin vitamin B12 emilimi ile çakışır ancak nadiren anemi ile ilişkilidir (35). Metforminin başlıca nonglisemik 18 etkisi, diğer birçok kan glukozu düşürücü ilaçların aksine ya kilo stabilitesi ya da orta düzeyde kilo kaybıdır. Renal disfonksiyon metformin kullanımında bir kontraendikasyon olarak kabul edilir, çünkü laktik asidoz riskini artırabilir. Yakın zamanda yapılan çalışmalar metforminin, tahmini glomerüler filtrasyon hızı (GFR) <30 ml/dak'ya düşmedikçe güvenli olduğunu düşündürmektedir (58). Sülfonilüreler: Sülfonilüreler glisemiyi insülin sekresyonunu hızlandırarak düşürürler. Etkinlik açısından metformine benzer görünürler ve A1C düzeylerini ~1,5 yüzde puanı düşürürler (59,60). Başlıca advers yan etki hipoglisemi olup uzayabilir ve yaşamı tehdit edebilir. Ama yardım gerektiren bu tür epizodlar, koma ve nöbetler seyrektir. Ek olarak, sülfonilüre tedavisine başladıktan sonra ~2 kg kilo artışı sıktır. Her ne kadar, sülfonilüre monoterapisinin glukoz düşürücü etkisinin başlangıcı, örneğin tiazolidinedionlara (TZD) göre hızlı ise de, zaman içinde glisemik hedeflerin korunması TZD ya da metformin monoterapisi kadar iyi değildir (61). Glinidler: Sülfonilüreler gibi glinidler de insülin sekresyonunu uyarırlar. Ancak sülfonilüre reseptöründen farklı bir yere bağlanırlar (62). Sülfonilürelere göre daha kısa dolaşan yarıömürleri vardır ve daha sık verilmeleri gerekir. Halen ABD'de mevcut olan iki glinidden repaglinid neredeyse metformin veya sülfonilüreler kadar etkili olup A1C düzeylerini ~1,5 yüzde puanı düşürmektedir. Nateglinid, monoterapi halinde veya kombinasyon tedavisi içinde kullanıldığında, AlC'yi düşürmekte repaglinide göre biraz daha az etkilidir (63,64). Kilo artışı riski sülfonilürelere benzerdir ama hipoglisemi, en azından nateglinid ile bazı sülfonilürelere göre çok az sıklıktadır (64,65). Alfa-glukozidaz inhibitörleri: Alfa-glukozidaz inhibitörleri proksimal ince barsakta polisakkarit sindirim oranınım azaltırlar ve öncelikle postprandiyal glukoz düzeylerini hipoglisemiye neden olmadan düşürürler. Glisemiyi azaltmakta metformine veya sülfonilürelere göre daha az etkilidirler ve A1C düzeylerini 0,5-0,8 yüzde puan azaltırlar. Karbonhidrat daha distalde emildiği için malabsorbsivon ve kilo kaybı ortaya çıkmaz. Ancak kolona karbonhidrat geçişinin artması sıklıkla artmış gaz üretimine ve gastrointestinal semptomlara neden olur (66,67). 19 Tiazolidinedionlar: TZD’lar peroksizom proliferatörü ile aktive reseptör gama modülatörleridir; bunlar kasın, yağın ve karaciğerin endojen ve ekzojen insüline duyarlılığını artırırlar ("insülin duyarlaştırıcıları") (68). TZD'lerin monoterapi şeklinde kullanıldıklarında kan glukozu düşürücü etkilerini ilgilendiren veriler A1C'de 0,5-1,4 yüzde puanlık bir azalma göstermiştir. TZD'ler glisemik kontrolde, özellikle sülfonilürelere göre daha uzun bir etkiye sahiptir (66). TZD'lerin en sık advers etkileri kilo artışı ve sıvı retansiyonu ile periferik ödem ve konjestif kalp yetersizliği riskinde iki kat artıştır (69,70). Adipozitede, özellikle subkutan olmak üzere, bir artış vardır ve bazı çalışmalarda visseral yağda bir miktar azalma gösterilmiştir. TZD'ler aterojenik lipid profillerinde olumlu (pioglitazon) ya da nötral (roziglitzon) etkiye sahiptir (71,72). Çeşitli meta-analizler, roziglitazon ile miyokard infarktüsü riskinde %30-40 relatif artış düşündürmüştür (73,74). Meta-analizler pioglitazonun kardiyovasküler hastalık riskinde olası bir olumlu etkisi bulunduğunu desteklemiştir (75). Her ne kadar veriler, roziglitazon ile olası kardiyovasküler hastalık riski veya pioglitazon ile kardiyovasküler hastalık yararı açısından kesin değilse de, her iki TZD'u kullanırken, her ikisinin de sıvı retansiyonu ve konjestif kalp yetersizliği riski artışı ve kadınlarda ve belki de erkelerde fraktür insidansı artışı ile ilgili olması bazında dikkatli olunmalıdır (56,69,70,76). TZD'ler metformin, sülfonilüreler, glinidler ve insülin ile kombinasyon halinde kullanılabilir. İnsülin: İnsülin halen mevcut olan ilaçların en eskisidir ve bu nedenle en fazla klinik deneyim, insülin ile tedaviye ilişkindir. İnsülin, aynı zamanda gliseminin düşürülmesinde en etkili ilaçtır. İnsülin, yeterli dozlarda kullanıldığında, her düzeyde yükselmiş A1C'yi terapötik hedefe kadar ya da yakınına kadar düşürür. Diğer kan glukozu düşürücü ilaçların aksine, ötesinde terapötik etkinin ortaya çıkmayacağı hiçbir maksimum insülin dozu yoktur. Tip 2 diyabetteki insülin direncini kırmak ve A1C'yi hedef düzeye indirmek için, Tip 1 diyabeti tedavi etmek için gerekenden göreceli olarak daha büyük insülin dozları (>1 ünite/kg) gerekli olabilir. Her ne kadar genellikle orta ve uzun etkili insülinler ile başlangıç tedavisi bazal insülin varlığını artırmayı amaçlansa da, kısa veya hızlı etkili insülinler ile prandiyal tedavide gerekebilir (şekil 1). Çok hızlı etkili ve uzun etkili insülin 20 analoglarının, A1C düzeylerini daha eski, hızlı etkili ya da orta etkili formülasyonlara göre daha etkili şekilde düşürdüğü gösterilmemiştir (75,78,79). İnsülin tedavisinin özellikle kötü glisemik kontrolü olan hastalarda triaçilgliserol ve HDL (High density lipoprotein) kolesterol düzeyleri üzerinde olumlu etkileri olmaktadır (78), ancak bu, muhtemelen gliseminin düzeltilmesi ile orantılı şekilde ve özellikle glikozürinin azaltılmasının sonucu olarak ~2-4 kg kilo artışı yapmaktadır. İnsülin tedavisi, tip 1 diyabetten daha az sıklıkta, hipoglisemiye neden olmaktadır. Normoglisemiyi ve ortalama ~%7'lik bir AİC’ ye ulaşmayı hedefleyen klinik çalışmalarda, ciddi hipoglisemik epizotlar (bir başka kişiden tedavi için yardım gerektiren epizot olarak tanımlanır) 100 hasta yılında bir ile üç arasında bir oranda ortaya çıkarken (81-84), bu oran, DCCT yoğun tedavi grubunda 100 hasta yılında 61 olmuştur (85). Daha uzun, pik yapmayan profillere sahip insülin analogları, NPH'a göre hipoglisemi riskini orta düzeyde azaltırlar ve çok kısa etki süresine sahip analoglar hipoglisemiyi regüler insüline göre azaltmaktadırlar (83,84). 21 Yatarken orta etkili insülinle veya yatarken veya sabah uzun etkili insülin ile başlayın (10 ünite veya kg başına 0.2 ünite ile başlanabilir) Açlık glukozunu (parmak stik) genellikle her gün ölçün ve açlık glukozu hedef aralığa gelene kadar (3,9-7,2 mmol(l (70-130 mg/dl))dozu her 3 günde bir 2 ünite artırın. Eğer açlık glukozu >10 mmol/l (180 mg/dl) ise, daha büyük dozlarda örn. 3 günde bir 4 ünite artırılabilir. Eğer hipoglisemi olursa veya açlık glukoz düzeyi <3,9 mmol/l (70 mg/dl) ise, yatarkenki dozu 4 ünite veya %10 azaltın- hangisi fazlaysa 2-3 ay sonra A1C≥%7 Hayır Evet Eğer açlık kan glukozu hedef aralıkta ise (3,9-7,2 mmol/l (70-130 mg/dl)), kan glukozunu öğle yemeği, akşam yemeği ve yatmadan önce ölçün. Kan glukozu sonuçlarına göre aşağıdaki gibi, ikinci bir enjeksiyon ekleyin. Kan glukozu aralığa gelene kadar genellikle, yaklaşık 4 ünite başlanabilir ve her 3 günde bir 2 ünite ayarlanabilir. Rejime devam edin. Her 3 ayda bir kontrol edin. Hayır Öğle yemeği öncesi kan glukozu aralık dışı. Kahvaltıda hızlı etkili insülin ekleyin. Akşam yemeği öncesi aralık dışı. Kahvaltıda NPH veya öğle yemeğinde hızlı etkili ekleyin. Yatmadan önce aralık dışı. Akşam yemeğinde hızlı etkili ekleyin. 3aysonraHbA1C≥%7 Evet Yemek öncesi kan glukozu düzeylerini yeniden kontrol edin ve aralık dışındaysa, bir başka enjeksiyon eklenmesi gerekebilir. Eğer A1C aralık dışı olmaya devam ederse, 2 saatlik postprandiyal düzeyleri kontrol edin ve preprandiyal hızlı etkili insülini ayarlayın. Şekil 1. İnsülin rejimlerine başlanması ve ayarlanması. İnsülin rejimleri yaşam tarzı ve yemek düzeni dikkate alınarak düzenlenmelidir Algoritma sadece insüline başlama ve ayarlama konusunda temel kuralları sağlayabilir. Premikst insülinler dozların ayarlanması sırasında önerilmezler. Ancak genellikle kahvaltıdan ve/veya akşam yemeğinden önce, eğer hızlı ve orta etkili insülinlerin oranı fikse orana benzer ise kullanılabilirler. 22 Tablo 6. İnsülin dozunu hesaplanması İnsülin dozu (IU/kg/gün) Fenotip Normal kilolu Fizik aktivitesi yoğun Fizik aktivitesi orta derecede Fizik aktivitesi hafif 0.3 0.4 0.4 Obez Fizik aktivitesi yoğun Fizik aktivitesi orta derecede Fizik aktivitesi hafif 0.5 0.6 0.8 Böbrek yetersizliği -0.2 Hipoglisemi riskini artıran durumlar -0.2 Fazla yemek yiyenler +0.1 Yeni başlayan tip 1 diyabet (<30 yaş) 0.3 İnsülin injeksiyon zamanı: İnsülin tipine göre değişir. Hızlı etkili insülinler yemekten 5-15 dak önce kısa etkililer ise yemekten 30 dk önce uygulanmalıdır. Kan glukoz düzeylerine göre de insülin enjeksiyon zamanı değişebilir. Örneğin öğün öncesi PG düzeyleri yüksekse yemek zamanı biraz geciktirilebilir. Mide boşalma zamanı aşırı uzamış diyabetli bireylerde, hipoglisemiden kaçınmak için insülin injeksiyonu yemekten sonra yapılabilir. 23 İnsülin tipleri ve etki profilleri aşağıda Tablo 7 de anlatılmıştır. Tablo 7.İnsülin tipleri ve etki profilleri İnsülin tipi Jenerik adı Kısa etkili (Human regüler) Kristalize insan insülin Hızlı etkili (Prandiyal analog) Orta etkili (Human NPH) Piyasa adı Actrapid HM Glulisin insülin Apidra Lispro insülin Humalog Aspart insülin NovoRapid Humulin N NPH insan insülin İnsulatard HM Glargin insülin Lantus Detemir insülin Levemir Hazır karışım human (Regüler + NPH) %30 kristalize + %70 NPH insan insülin Humulin M 70/30 Hazır karışım analog (Aspart + NPA) Pik etki süresi Etki süresi 30-60 dakika 2-4 saat 5-8 saat 15 dakika 30-90 dakika 3-5 saat 1-3 saat 8 saat 12-16 saat 1 saat Piksiz 20-26 saat 30-60 dakika Değişken 10-16 Saat 10-15 dakika Değişken 10-16 saat 10-15 dakika Değişken 10-16 saat Humulin R Uzun etkili (Bazal analog) Hazır karışım analog (Lispro + NPL) Etki başlangıcı Mixtard HM 30 %25 insülin lispro + %75 insülin lispro protamin Humalog Mix25 %50 insülin lispro + %50 insülin lispro protamin Humalog Mix50 %30 insülin aspart + %70 insülin aspart protamin NovoMix30 İNSÜLİNOMİMETİK İLAÇLAR Bu yeni grup içinde amilin agonistleri ve inkretin mimetik ilaçlar ve yeni geliştirilmekte olan ajanlar yer alır. Genel olarak endojen insülin sekresyonunu artırarak etkili olmaktadırlar. Glukagon benzeri peptid-1 agonistleri (eksenatid). Glukagon benzeri peptid-1 (GLP1) 7-37, ince barsağın L-hücreleri tarafından üretilen doğal bir peptid olup glukozla uyarılan insülin sekresyonunu güçlendirmektedir. Pankreatik B-hücresi üzerindeki GLP-1 reseptörüne istekle bağlanır ve glukoz aracılı insülin sekresyonunu güçlendirir (86). Sentetik eksendin-4 (eksenatid) ABD'de 2005'de ruhsat almıştır ve günde iki kez subkutan enjeksiyon ile uygulanır. Eksendin-4, özellikle postprandiyal kan glukozu düzeylerini azaltarak A1C düzeylerini 0,5-1 yüzde puanında düşürüyor gibi görünmektedir. Eksenatid glukagon sekresyonunu da baskılamakta ve gastrik 24 motiliteyi yavaşlatmaktadır. Hipoglisemi ile ilişkili değildir ancak kusma, bulantı, diyare gastrointestinal rahatsızlığa sık neden olur (87-90). Eksenatid 6 ay içinde ~23 kg kadar kilo kaybı yapmakta olup bunların bazıları gastrointestinal yan etkilerin sonucu olabilir. GLP agonistleri kullanımı ile artmış pankreatit olguları bildirilmiştir. Amilin agonistleri (pramlintid). Pramlintid, 3-hücresi hormonu amilinin sentetik bir analoğudur. Subkutan şekilde yemeklerden önce verilir ve gastrik boşalmayı yavaşlatır, glukoza bağımlı bir şekilde glukagon üretimini inhibe eder ve özellikle postprandiyal glukoz yükselmelerini azaltır (91). Klinik çalışmaarda, A1C 0,5-0,7 yüzde puanı azalmıştır (70). Bu ilacın başlıca klinik yan etkileri gastrointestinal yapıdadır. Bu ilaçla ilişkili kilo kaybı 6 ayda -1-1,5 kg.dır. Eksenatid ile olduğu gibi, bu kilo kaybının bir kısmı gastrointestinal yan etkilerin sonucu olabilir. Halen pramlintid ABD'de sadece regüler insülin veya hızlı etkili insülin anlogları ile birlikte kullanılmak üzere ruhsatlıdır. Dipeptidil peptidaz 4 inhibitörleri. GLP-1 ve glukoza bağımlı insülinotropik peptid (GIP) intestinal kaynaklı başlıca insülinotropik peptidler olup dipeptidil peptidaz dört (DPP-4) tarafından hızla parçalanırlar. DPP-4, immün hücreler dahil olmak üzere birçok dokuda eksprese dilen bir hücre membranı proteini sınıfının üyesidir (93). DPP-4 inhibitörleri, GLP-1 ve GIP'nin etkilerini güçlendiren, glukoz aracılı insülin sekresyonunu arttıran ve glukagon sekresyonunu baskılayan küçük moleküllerdir (94,95). İlk oral DPP-4 inhibitörü sitagliptin Ekim 2004'de besin ve ilaç idaresi tarafından monoterapi şeklinde veya metformin veya TZD ile kombinsyon halinde kullanım için onaylanmıştır. Bir başka DPP-4 inhibitörü vildagliptin Avrupa'da Şubat 2008'de ruhsat almıştır ve çeşitli başka bileşikler geliştirilmektedir. Şimdiye kadar yapılan klinik çalışmalarda DPP-4 inhibitörleri A1C düzeylerini 0,60,9 yüzde puanı düşürmekte ve kilo açısından nötral olup göreceli olarak iyi tolere edilmektedir (94,95). Monoterapi şeklinde kullanıldığında hipoglisemi yapmazlar. Metformin ile sabit dozda bir kombinasyon hapı mevcuttur. Bu bileşik sınıfının immün fonksiyon ile çakıştığından kaygı duyulmaktadır. Üst solunum yolu enfeksiyonlarında bir artış bildirilmiştir (93). 25 DİYABET TEDAVİSİ VE İLERİ GİRİŞİMLERE BAŞLANMASI DM tedavisinde bazı özel durumlar dışında tedaviye başlamak ya da tedaviyi ayarlamak için hastaneye yatılması gerekmez. Hasta, glisemik hedeflere ulaşmak ve hipoglisemiden korumak ya da tedavi etmek üzere sağlık uzmanları tarafından eğitilmelidir. Birçok hasta monoterapi ile etkili şekilde tedavi edilir. Ancak hastalığın ilerleyici karakteri birçok hastada zaman içinde, gliseminin hedef aralığa getirilmesi ve korunması için kombinasyon tedavisi gerektirecektir. Hastanın kendisi tarafından izlenen kan glukozu (SMBG) yeni girişimlerin ayarlanması veya eklenmesinde ve özellikle, insülin dozlarının titre edilmesinde çok önemli bir öğedir. SMBG ölçümlerinin ne zaman gerektiği ve sayısı açık değildir ve kullanılan ilaçlara bağlıdır. Sülfonilüreleri veya glinidleri içermeyen ve bu nedenle, hipoglisemi yapma olasılığı düşük olan oral glukoz düşürücü rejimler genellikle SMBG gerektirmezler (96). ALGORİTMA Algoritma (Şekil 2) her bir girişimin, sinerjilerinin ve maliyetlerinin özelliklerini dikkate almaktadır. Hedef, <%7'lik A1C düzeyine erişmek ve bu düzeyi korumak ve hedef glisemik değerlere ulaşılamadığında ilaç titrasyonları el verdiğince hızlı şekilde bir başka girişime geçmektir. Biriken bulgular, yeni tanı konmuş diyabete gliseminin özellikle insülin tedavisi ile agresif şekilde düşürülmesinin uzamış remisyonlar, yani glukoz düşürücü sağlayabileceğini düşündürmektedir (97-99). 26 ilaçlar gerekmeden normoglisemi 1. Seçenek: İyi valide temel tedaviler Tanı anında: Yaşam tarzı değişiklikleri + Metformin + Bazal insülin Yaşam tarzı değişiklikleri + Metformin + Yoğun insülin Yaşam tarzı değişiklikleri + metformin BASAMAK 1 Yaşam tarzı değişiklikleri + Metformin + Sülfonilüre BASAMAK 2 BASAMAK 3 2. Seçenek: Daha az valide tedaviler Yaşam tarzı değişiklikleri + Metformin +Pioglitazon Yaşam tarzı değişiklikleri + Metformin + Pioglitazon + Sülfonilüre Hipoglisemi, Ödem/KKY, Kemik kaybı yok Yaşam tarzı değişiklikleri + Metformin+GLP-1 agonisti Yaşam tarzı değişiklikleri + Metformin + Bazal insülin Hipoglisemi, Kilo kaybı, Bulantı/kusma yok Şekil 2. Tip 2 diyabetin metabolik tedavisi algoritması. Her ziyarette yaşam tarzı değişiklikleri vurgulanmalı ve A1C<%7 olana kadar her 3 ayda bir, sonra en az her 6 ayda bir A1C ölçülmelidir. A1C<%7 ise girişimler değiştirilmelidir. Amilin agonistleri, a-glukozidaz inhibitörleri, glinidler ve DPP-4 inhibitörleri, birinci ve ikinci seçenek ajanlara göre toplam glukoz düşürücü etkinliklerinin eşit veya daha düşük olması ve/veya sınırlı klinik verileri ya da nispeten pahalı olmaları nedeni ile bu algoritmada tercih edilen iki seçenekte yer almamıştır (Şekil 2). Ancak, bu ilaçlar seçilmiş hastalarda uygun seçenekler olabilirler. 27 ÖZEL DURUMLAR VE HASTALAR APG düzeyleri >13,9 mmol/l (250 mg/dl), rastgele glukoz düzeyleri sürekli 16,7 mmol/l üstünde (300 mg/dl üstünde), HbA1C %10 üstünde veya ketonüri varlığı veya poliüri, polidipsi ve kilo kaybı ile birlikte semptomatik diyabet olarak tanımlanan, katabolizma ile birlikte ciddi şekilde kontrolsüz diyabet koşullarında, yaşam tarzı girişimi ile birlikte insülin tedavisi seçilecek tedavi şeklidir. Bu özelliklere sahip bazı hastalarda tanı konmamış tip 1 diyabet bulunabilir. Diğerlerinde ciddi insülin eksikliği ile birlikte tip 2 diyabet olacaktır. İnsülin hızla titre edilebilir ve en yüksek glukoz düzeylerini hızla hedef düzeylere döndürme olasılığına sahiptir. Semptomlar hafifledikten ve glukoz düzeyleri düştükten sonra, sıklıkla oral ajanlar eklenebilir ve istenirse, insülin kesilebilir (100). İNSÜLİNLER Endojen insan insülini 51 aminoasitten oluşan heterodimer yapısında bir moleküldür. A zinciri 21 ve B zinciri 30 aminoasit içerir. Pankreas adacıklarındaki beta hücrelerinde proinsülin olarak sentezlenir. Proinsülinin yapısında B zincirinin karboksil ucu, C-peptid adı verilen bir ara protein ile A zincirinin amino ucuna bağlanmış durumdadır. Proinsülin molekülü sekresyon granüllerinde insülin ve C-peptide ayrışmış durumda depolanır. Granüllerden insülin salınırken eşit molar miktarlarda C-peptid salınımı da gerçekleşmektedir. A B Şekil 3: Endojen insülinin yapısı 28 İnsülin sekresyonu iki ayrı şekilde süregelmektedir: bazal ve postprandiyal insülin sekresyonu. Açlık halinde insülin yaklaşık 1 Ü/saat düzeyinde salınmakta ve pankreas insülin atılımının %40’ını oluşturan bu salınım 9-14 dakikada bir tekrar eden dalgalanmalar halinde gerçekleşmektedir. Bazal insülin sekresyonu açlıkta karaciğer glukoz atılımını sınırlamakta ve lipolizi önlemektedir. Buna karşılık öğündeki uyaranlar (örn. glukoz ve aminoasitler) ve gastrointestinal hormonlar (örn. GLP-1) gıda alımını takip eden dakikalarda hızla artış gösteren ve bazalin yaklaşık beş katına ulaşan bir postprandiyal insülin artışına yol açmaktadır. Bu sayede sağlıklı bireylerde plazma glukozu 70-140 mg/dl gibi dar bir aralıkta tutulabilmektedir (101). İNSULİN PREPARATLARI İnsülinin, yaklaşık yarım yüzyıl önce keşfedilmiş ve bu dönemde diabet tedavisi için sığır ve domuz insülini kullanılmıştır. Domuz insülini insan insülininden bir aminoasit, sığır insülini ise 3 aminoasit farklılık göstermektedir. Günümüzde hayvan insülinlerinin kullanımı yerini insan insülinine ve analog insülinlere bırakmıştır. Tablo 8. insülin tipleri İnsan insülinleri a. Regüler b. NPH c. Ultralente İnsülin Analogları 1. Kısa Etkili a. İnsülin Lispro b. İnsülin Aspart c. İnsülin Glulisine 2. Uzun Etkili a. İnsülin Glargine b. İnsülinDetemir 29 İNSAN İNSÜLİNLERİ İnsan insülini rekombinan DNA tekniği ile üretilmektedir. Günümüzde kullanılan insan insülinleri kısa, orta ve uzun etkililer olarak sınıflanmaktadır. Regüler İnsan insülini ile yapısal olarak identiktir. Regüler insülin preparatı berrak bir çözeltidir. İnsülin cilt altı kapillerlerinden ancak monomer formunda iken emilebilmektedir. Ancak, monomerik regüler insülin çözelti halinde iken kolayca dimer ve hekzamer oluşturmaktadır. Bu özelliği nedeni ile enjeksiyon sonrası cilt altı kapillerlerinden emilimi gecikmekte (30-60 dak), fizyolojik insülin sekresyonuna göre daha geç zirve yapmakta (2-4 saat) ve etki süresi uzamaktadır (68 saat). Bu nedenle regüler insülin postprandiyal glukoz regülasyonunu sağlamak amacıyla öğünden 30 dakika önce uygulanmaktadır. Ancak, tedavi sırasında erken postprandiyal hiperglisemi ve geç postprandiyal hipoglisemi riski yüksektir. NPH (Neutral Protamin Hagedorn) ve Lente Orta etkili insülinler bazal insülin gereksinimini karşılamak amacıyla kullanılmaktadır. 1946’da üretilmiş olan NPH protamin ve Zn suspansiyonudur. Etki başlangıcı 2,5-3 saate ulaşmakta, 5-7 saatte zirve yapmakta ve 13-16 saat süreyle devam etmektedir. Ülkemizde bulunmayan lente insülin ise Zn ve asetat süspansiyonudur ve etki süresi NPH'ya göre biraz daha uzundur. NPH insülin bazal insülin gereksinimini karşılamak için regüler insülinle birlikte günde 1 -2 kez uygulanmaktadır. NPH'mn fizyolojik insülin profilinin aksine zirve yapması ve 24 saatten kısa etki süresi kullanımında bazı güçlükler yaratmakta, gece hipoglisemisi riski artmaktadır. Ayrıca, NPH insülinin farmakokinetik özellikleri doza, uygulama zamanına ve kişiye göre yüksek değişkenlik göstermekte ve doz ayarlanmasını güçleştirmektedir. Bulanık yapıdaki NPH insülinin kullanılmadan önce karıştırılması gerekmektedir. NPH ve regüler insülinin çeşitli oranlardaki hazır karışım formları da yaygın olarak kullanılmaktadır. 30 Ultralente Bir diğer insülin-Zn bileşiğidir. Etkisi 3-4 saatte başlamakta, 8-10 saatte zirve yapmakta ve 20 saat kadar devam etmektedir. Emilimi yüksek düzeyde değişkenlik gösteren bu insülin ülkemizde bulunmamaktadır (101). İNSÜLİN ANALOGLARI İnsülin analogları rekombinant DNA teknolojisi ile insan insülininin anahtar pozisyonundaki bazı aminoasitlerin yer değiştirilmesi veya ilavesi ile elde edilirler. Endojen insülinin aminoasid sekansında yapılan değişimler insülinin kimyasal, fiziksel özelliklerini değiştirir ancak biyolojik etkilerini değiştirmez. Kısa etkili insülin analogları heksamer durumundadırlar ancak çok süratle dimer ve monomere dönüşürler. Süratli heksamer dissosiasyonu süratli absorbsiyonu ve sirkülasyona geçişi sağlar. ¾ Kısa Etkili Analoglar Plazma konsantrasyonları hızlı yükselir ve kısa süre sonra pik yaparlar. Yemekten hemen önce verilirler. Yemekten 15 dakika sonra enjekte edilse bile, 30 dakika evvel yapılan regüler insüline eş değerde anti-hiperglisemik etki gösterirler. Post prandial glukoz yükselmelerini daha iyi önlerler. Hipoglisemi epizodları daha azdır. Erken post prandiyal periyodda (1-3 saat) yapılan egzersizde doz ufak miktarda azaltılmalıdır. Geç post prandial periodda (3-5 saat) ise doz azaltılması gerekmez. Gestasyonel diyabetli ve gebe diyabetlilerde iyi glisemik kontrol sağladıkları belirtilmekte ise de kullanım için yeterli kanıt yoktur. Fetus üzerinde olumsuz veya teratojenik etki gösterilmemiştir (102,103). 31 Kısa Etkili İnsülinler 140 Endojen İnsülin Regüler İnsülin 120 İnsülin Lispro Plazma İnsülin Seviyesi İnsülin Glulizin 100 İnsülin Aspart 80 60 40 20 0 0,5 1 1,5 2 2,5 3 3,5 4 4,5 5 5,5 6 6,5 7 7,5 Zam an (saat) . Şekil 4: Kısa etkili insülin analoglarının plazma seviyesi/zaman eğrilerinin karşılaştırılması. İnsülin Lispro Rekombinant DNA teknolojisi ile E.Coli’den elde edilmiştir. İnsülinin B zincirindeki 28 ve 29 pozisyonundaki prolinin lysin ile yer değiştirilmesi ile elde edilir (103). Buda sc süratli emilmeyi sağlar. Pik seviyesi daha erken ve yüksek, etki süresi daha kısadır. İmmunolojik potansiyeli ve mitojenik etkileri bakımından regüler insülinden farklı değildir (104). Etkisi regüler insüline göre daha hızlı başlar, pik etkiye daha erken ulaşır ve etki süresi daha kısadır. Öğünlerden hemen önce verilmesi kolaylık sağlar. İnsülin Glulisine Rekombinant DNA teknolojisi ile E.Coli’den elde edilmiştir. İnsülinin B3 pozisyonundaki Asparagine yerine lysine ve B 29’daki lysine yerine Glutamik Asit getirilerek elde edilmiştir. Bu değişiklik cilt altı dokudan süratli emilmeyi sağlar. Pik seviyesi daha erken ve yüksek, etki süresi daha kısadır. Sitokinlere karşı antiapopitotik etkileri vardır. Çalışmalarda herhangi bir toksik etki gösterilmemiştir (105,106 ). 32 İnsülin Aspart Rekombinant DNA teknolojisi ile Saccharomyces Cerevisia’den üretilir. İnsülinin B zincirinin 28 pozisyonundaki prolin, aspartik asitle değiştirilmiştir. Negatif yüklü aspartik asit B12’deki glutamata etkisi ile analoğun süratle emilmesini sağlar. İnsülin ve İGF-1 reseptörüne bağlanma afinitesi insüline benzerdir. İnsülin aspart normal insan insülinine benzer fizyolojik ve antihiperglisemik etki gösterir. Yine mitojenik ve immünolojik özellikleri farklı değildir (102,103). Regüler insülinden farklı olarak etkisi daha kısa sürede başlar daha çabuk pik etkisine ulaşır ve etki süresi daha kısadır. ¾ Uzun Etkili Analoglar Bazal insülinler zirve yapmaz ve yirmi dört saat süreyle etki gösterirler. Uzun etkili analoglarda insülinin isoelektrik noktasının nötrale kaydırılması ile absopsiyon gecikmekte, etki uzamaktadır. Uzun etkili insülin analogları, 2000'li yılların başında üretilmeye başlamış ve giderek daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Ülkemizde, insülin glargine ve insülin detemir olmak üzere iki ayrı bazal etkili insülin analoğu bulunmaktadır. Uzun Etkili İnsülinler NPH İnsülin detemir İnsülin glarjin 180 Plazma İnsülin Seviyesi 160 140 120 100 80 60 40 20 0 0 2 4 6 8 10 12 14 16 18 20 22 24 Zam an (saat) Şekil 5: Uzun etkili insülin analoglarının plazma seviyesi/zaman eğrilerinin karşılaştırılması İnsülin Glargine A21’deki asparagine yerine glycine getirilmiş ve B30’a iki arginin eklenmiştir İnsülinin isoelektrik noktası 5,4 den nötrale kaydırılarak, insülin enjeksiyon yerinde presipitasyon ve kristalizasyona uğrar. Böylece absorbsiyon gecikir, etkisi uzar. 33 Plazma glukoz varyasyonlarına daha az neden olur. Glarginin etkisi 2-3 saatte başlamakta ve zirve olmaksızın 24 saat sürmektedir. Tek enjeksiyon uygulanması bazal insülin gereksiniminin karşılanması için yeterlidir. Gece hipoglisemisi riski düşüktür ve NPH insüline göre daha iyi bir açlık glukoz kontrolü sağlamaktadır. Çok daha az plazma insülin ve glukoz değişikliklerine neden olur. Glargin berrak yapıdadır ve bir başka insülinle karıştırılması mümkün değildir (107). İnsülin Detemir İnsülin detemirde B20 bulunmamaktadır ve B29'a 14 karbonlu bir yağ asidi açillenmiştir. Bu modifikasyon ile albumine geri dönüşümlü olarak ve %98 oranında bağlanmaktadır. Ancak serbest formada bulunan %2'lik kısım etki göstermediğinden, albumine bağlanma ve albuminden analogun yavaş ayrılması sonucu olarak kan glukozu düşürücü etkisi daha uzun sürer. Detemirin etkisi de 2-3 saat sonra başlamakta 24 saat sürmektedir. 6-8 saat sonra pik gözlenmektedir ancak etkisi NPH'ya göre çok daha stabildir. NPH ya göre çok daha basık, düz zaman-etki profili vardır. Etkisi % 24-36 daha azdır. Aynı glisemik kontrolü sağlamak için gerekli doz NPH dan 2-3 kat daha fazladır (103). IGF 1 reseptör bağlanma ve mitojemik aktivitesi düşüktür. Hipoglisemik etkisi az ve hastalar arası açlık glukoz varyasyonları da azdır. Detemir insülinin bir başka insülinle karışımı mümkün değildir. OBEZİTENİN TANIMI VE DEĞERLENDİRME YÖNTEMLERİ Obezite genel olarak vücuttaki yağ oranının anormal artışı olarak tanımlanabilir. Bu nedenle sadece vücut ağırlığının artışı obezite ile aynı anlama gelmez. Yağ dokusunda sağlığı bozacak boyutta ve aşırı düzeyde yağ birikimi obezite olarak değerlendirilmelidir.( 108) Kanıtlar obezite prevalansının çok tehlikeli oranlarda arttığını göstermektedir. Bu artıştan hem gelişmiş ülkeler hem de gelişmekte olan ülkeler etkilenmektedir. Obezite günümüzde beslenme yetersizliği ve infeksiyon hastalıkları gibi klasik halk sağlığı sorunlarının yerini alan önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir (109). Bir hastalık olarak obezitenin etiyolojisinde genetik, çevresel, nörolojik, fizyolojik, biyokimyasal, kültürel ve psikolojik pek çok faktörün birbiri ile ilişkili olarak etkili olması bu hastalığın önlenmesi ve tedavisini son derecede güç ve komplike hale getirmektedir. 34 Obezitenin derecelendirilmesinde beden kitle indeksi (BMI; kilo/boy2) obezitenin ölçümünde genel kabul gören bir ölçüttür. Çok yaygın bir halk sağlığı sorunu olduğundan obezitenin derecelendirilmesinde kullanılabilecek bir yöntemin ucuz, kolay uygulanabilir ve doğruluk oranı yüksek bir yöntem olması gerekir. Vücuttaki yağ miktarı yüzdesinin obezitedeki morbidite ve mortalite artışı ile yakından ilişkili olduğu bilindiğinden vücuttaki yağ oranı ile korelasyonu çok iyi olan BMI bu derecelendirme için oldukça uygundur. BMI vücut ağırlığının(kg), uzunluğun (metre) karesine bölünmesi ile elde edilmektedir. DSÖ sınıflamalarına göre BMI 19-24,9 kg/m2 arası normal sınırlar, 25-29,9 kg/m2 arası fazla kilolu (tombul, overweight), 30-34,9 kg/m2 arası 1.derece obez, 35-39,9 kg/m2 arası 2.derece obez ve 40 kg/m2 üzeri 3.derece obez (morbid obez) olarak isimlendirilmektedir (109). Ancak BMI vücut yağ miktarının doğrudan bir göstergesi değildir ve vücut yağ dağılımı hakkında da bilgi vermez. Bu nedenle ödemle seyreden konjestif kalp yetersizliği, karaciğer sirozu ve böbrek yetersizliği olan hastalarda, sporcularda çocuklarda ve ileri derecede yaşlılarda yanılgılara neden olabilir (110). Son yıllarda gittikçe artan sayıdaki araştırmacı sağlık riskleri açısından aşırı kilo ve obezitenin doğru olarak sınıflandırılması için abdominal yağ dağılımının belirlenerek ölçüt olarak kullanılması gerektiğini öne sürmüştür. Bu dağılımın belirlenmesinde bel/kalça oranı kullanılmakta ise de kısa bir süre önce bel çevresinin tek başına kullanımının abdominal yağlılık için daha doğru ve daha basit bir yöntem olduğu kabul edilmiştir (111). Vücut yağ dağılımının şekli armut tipi (düşük bel/kalça oranı) ve elma tipi (yüksek bel/kalça oranı) olarak tanımlanabilir. Bel/kalça oranı 0,8’den küçük olduğunda obezite ile ilişkili morbiditelerin rölatif riskleri bel/kalça oranı l'den büyük olanlara göre daha düşüktür. Erkeklerde 102, kadınlarda ise 88 cm üzerindeki bel çevresi ölçümleri tip 2 diabet, hipertansiyon, dislipidemi ve koroner kalp hastalığı için yüksek risk göstergesidir. Haziran 1998'de Ulusal Sağlık Enstitüsü BMI sınıflandırmasını yeniden düzenlemiş ve bu yeni düzenlemeyi bel sınır değerleri ile kombine etmiştir (112). Bu sınıflandırmada geniş bir bel çevresinin eşlik ettiği (erkeklerde > 102 cm ve kadınlarda > 88 cm) aşırı kilo (BMI 25 ve 30 kg/m2) ve orta derecede obezitenin (BMI 30 ve 35 kg/m2) ek risk taşıdığı öne sürülmüştür.(Tablo 9). 35 Tablo 9: Obezitenin değerlendirilmesi: BMI, Bel çevresi ve hastalık riski. Kategori BMI Bel çevresi Hastalık riski Zayıf <18.5 --- --- Normal 18.5 - 24,9 Kilolu 25 - 29,9 Obez 30.0 - 34,9 Yüksek Yüksek Aşırı obez 35 üzeri Çok yüksek Çok yüksek Erkek<102 Kadın<88 Erkek>102 Kadın>88 --Artmış Abdominal (viseral) yağ dokusu özellikle fonksiyonel olarak subkutan yağ dokusundan farklı olup metabolik olarak aktif yağ hücrelerinden oluşmuştur. Abdominal yağ dokusundaki artış hiperinsülinemi ve insülin direnci ile çok yakından ilişkilidir. Abdominal yağlanma obezitedeki metabolik ve kardiyovasküler komplikasyonların başlıca sorumlusu olarak gösterilmektedir (113). Bu nedenle BMI normal olsa bile bel çevresi artmış kişiler riskli kabul edilmeli ve bu riski azaltıcı tedbirler alınmalı ayrıca metabolik sendromun diğer parametreleri de araştırılmalıdır. Obezitenin Epidemiyolojisi Obezite prevalansı gelişmiş olan ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada hızla artmaktadır. Erişkin Amerikalı kadın ve erkeklerde fazla kiloluluk prevalansı ulusal sağlık ve beslenme araştırma çalışması NHANES (National health and nutrition examination survey) 11(1976-1980) ve NHANES III, faz 1 (1988-1991) çalışması arasında geçen sürede %8 artarken, NHANES III, faz 1 ile NHANES III faz 2 (1991-1994) çalışmaları arasındaki sürede bu artış %6 olmuştur (114, 115). NHANES III faz 1 ve faz 2 arasında bir Amerikalının ortalama beden kitle indeksi 25,3’den 26,5’e yükselmiştir. Obezite görülme sıklığında en başta yer alan ABD'de obezite bu hızla artmaya devam ederse 2025 yılında obezite prevalansınm %50'ye ulaşması beklenmektedir. Herhangi bir yaşta erkeklere göre daha fazla kadın aşırı kiloludur. Obezite prevalansı ise erkeklerde %19,5, kadınlarda %25 bulunmuştur (116). 36 İlginç bir şekilde obezite oranlan eğitim düzeyi ile ters bir ilişki göstermektedir. Yüksek okulu bitirmeyen erişkinlerde daha yüksek eğitim alanlara göre obezite iki katı sıklıkla görülmektedir. Doğumdan hemen sonra yeni doğanda %12 yağ bulunurken 18 yaş civarında erkekler % 15 ile % 18 vücut yağı, kadınlar ise %25 ile %28 vücut yağına sahiptir. 20 ile 50 yaş arasında erkeklerin yağ miktarı iki katına çıkarken kadınların yaklaşık %50 artar. Bununla birlikte toplam vücut ağırlığı sadece %10 ile %15 artış gösterir. Vücut yağındaki bu artış kısmen vücut ağırlığındaki artışa kısmen de yağsız vücut kitlesindeki azalmaya bağlıdır (116). Genel olarak obezite sosyoekonomik statüsü düşük olanlarda daha sıktır ve prevalans 60-70 yaşına kadar gittikçe artar ve bu yaşlardan sonra azalma gösterir (117). Erişkinlerin yanında çocukluk ve adelosan dönemi obezitesinde de belirgin artışlar olmaktadır. ABD'de son 30 yılda çocuklarda obezite sıklığı iki katına çıkmıştır. Dünyada 22 milyon 5 yaş altı çocuğun fazla kilolu olduğu varsayılmaktadır. TEKHARF çalışmasında Onat ve ark. 1990'dan 2000 yılma kadar obezite prevalansının kadınlarda %36, erkeklerde %75 arttığını, 2000 yılında ise obezite prevalansı erişkin kadınlarda %43, erkeklerde %21,1 olduğunu göstermişlerdir.18 Yine bu çalışmada bel çevresi >102 cm olan erkeklerin oranı %17, bel çevresi > 88 cm olan kadınların oranı ise %56 olarak bulunmuştur. Ülkemizde en son 47 ilde ve 87 noktada 4264 kişi ü-zerinde yapılan metabolik sendrom araştırması (METSAR) verilerine göre abdominal obezite sıklığı (bel çevresi erkeklerde > 102 cm, kadınlarda > 88 cm) Marmara bölgesinde %37,7, İç anadolu'da %35,3, Doğu anadolu'da %35,4, Karadeniz bölgesinde %40,2, Güneydoğu Anadolu'da 9631,9, Akdeniz bölgesinde %34,2, Ege bölgesinde %36,6 olarak tespit edilmiştir ve genel oran %36,2 olarak verilmiştir. Bu çalışmada abdominal obezite sıklığı kadınlarda %54,8, erkeklerde %17,2’dir (118). 37 OBEZİTE VE DİYABET Kronik ve bulaşıcı olmayan hastalıkların oranı dünya çapında hızla artmaktadır ve her yıl yakaşık 18 milyon insan hipertansiyon ve diyabet kaynaklı kardiyovasküler olaylar yüzünden ölmektedir. Fazla kilolu ve obez bireylerin sayının artışı ile diyabet ve hipertansiyon vakasının hızla yükselişi gelişmekte olan dünyada endişe verici major sağlık problemlerindendir. Bugün dünyada 1,1 milyar insan obez ve bunun 312 milyonu fazla kiloludur (6). Yüksek enerjili beslenme ve hareketsizliği içeren batı tarzı yaşam tarzının benimsenmesiyle son 20 yıl içinde obez sayısı üçe katlandı. Yüksek refah seviyesine sahip ülkelerde immobilite ve yüksek enerjili diyet gibi obezite eğilimin artmış olmasına rağmen obezite prevelansının düşük refah seviyesine sahip ülkelerde de artmış olduğu saptanmış ve bu thirfty hipotezi ile açıklanmaya çalışılmıştır. Tip 2 diyabetteki artış obez bireylerin sayısının arştı ile yakın ilişkilidir. Tip 2 diyabetlilerin %90’ı fazlıa aşırı kiloludur. Dahası dünya çapında 197 milyon insan obezite nedeniyle bozlumuş glukoz toleranslıdır. Bu sayının 2025 yılında 420 milyona yükselmesi beklenmektedir (5). Kilonun diabet gelişimi ile ilişkisi sadece artmış vücut yağı ile ilgili değil yağ depolanmasının vücudun hangi bölgesinde olduğu ile ilgilidir. Vücudun üst bölgesinde artmış yağ birikimi yanı abdominal obezite diye tariflenen durum artmış insülin direnci ve dolayısıyla artmış plasma glikozu ve insülini ile ilişkilidir. Ayrıca obez bireylerde DM gelişmesinde genetik ve çevresel faktörlerin de rolü vardır. Kanıtlar göstermektedir ki thrifty genleri ile diabet ve obezite nesilden nesle aktarılmaktadır. Thrifty (tutumlu) genotip hipotezinde ileri sürülen genlerin modern yaşam tarzının gerektirdiği şartlara adapte olamaması ya da thrifty fenotip teorisinde ileri sürüldüğü gibi intrauterin malnütrisyon ortamına göre ayarlanmış metabolizmanın ileri yaşlardaki zengin beslenme tarzına adapte olamaması veya basitçe enerji alımının enerji tüketimini aşması bu epidemiden sorumlu olduğu düşünülmektedir. İntrauterin gelişme geriliği ile bebekler doğumdan sonra hızla kilo alırlar ve insülin rezistansı ve metabolik sendrom gelişir. Şaşırtıcı olarak, farklı bir çalışma anne karnında yetersiz beslenen bebekte ileri yaşlarda genetik 38 faktörlernde bağımsız olarak tip 2 dm, ht ve obezite ortaya çıktığını göstermektedir. Obezite ve dm arasındaki yakın ilişki kardiyovasküler risk açısından kümülatif etki göstermektedir. Kardiyovasküler riskleri en aza indirmek için obezite tedavisinin de diyabet tedavisi kadar sıkı yapılmasının önemi gerektiği kadar dikkate alınmadığından obezite nedeniyle diyabet gelişiminin önlenmesinde başarısız olunmuştur. Sıklıkla klinisyenler obezitenin diabet üzerindeki etkisine odaklanmışlardır ve hipertansiyon ve dislipideminin agresif tedavisini gerçekleştirmeden, önemsemeden kilo kaybının kesin çözüm olduğuna inanmışlardır(119). OBEZİTENİN DİYABET GELİŞİMİNDEKİ METABOLİK ETKİLERİ OBEZİTE - SERBEST YAĞ ASİTLERİ VE DİYABET Özellikle abdominal bölgede artmış vücut yağ kitlesi vücudun alt bölümünde ya da deri altında toplanmış yağ kitlesine göre lipolitik hormonlara karşı daha duyarlıdır. Buna karşın insülinin antilipolitik etkisinden önemli ölçüde korunmuştur (120). Bu nedenle abdominal obezitede hem açlıkta hem de yemek sonrası dönemde plazma SYA düzeyi, normal kilolu kişilere göre önemli ölçüde yüksektir. Kronik SYA yüksekliği adipoz doku dışında özellikle miyositler ve hepatositlerde trigliserid depolanmasına neden olur. Hücre içi trigliserid içeriğinin artışı bu hücrelerde insülin duyarlılığını önemli ölçüde azaltır. Yakın zamanda yapılan çalışmalar ise SYA'ların, hücre içi glukoz metabolizması ile etkileşmekten çok PI 3kinaz, protein kinaz c (PKC) inhibisyonu aracılığı ile insüline bağımlı glukoz taşıyıcı protein 4 (GLUT 4) translokasyonu bozarak glukozun hücre içine transferinde bir inhibisyon meydana getirdiğini ortaya koymuştur (121). Lipoliz sonrası yağ dokusundan salgılanan SYA portal kan akımı ile ilk önce karaciğere ulaşır ve karaciğer hücrelerinde insülin direncine neden olur. Sonuç olarak glukoneojenez artar, glikojenoliz hızlanır ve hiperglisemi ve hiperinsülinemiye neden olur (7). Portal kan akımında SYA artışı ayrıca hipotalomo hipofizer adrenal aksı uyararak glukokortikoid artışına neden olur (122). Artmış glukokortikoidlerde insülin direncinin gelişmesine katkıda bulunur. Ayrıca yağ dokusunda bulunan 11 beta hidroksisteroid dehidrojenaz enzimi adiposit içi kortizol düzeyini arttırarak lipolizi hızlandırır ve insülin direncine katkıda bulunur (123). 39 Adipokinler Adipoz doku enerji deposu ve lipolitik aktivite özelliğinin yanı sıra, glukoz metabolizması, inflamasyon, enerji dengesi, lipid metabolizması, fibrinolitik sistem ve vaskuler hemostazisi etkileyen bir takım proteinleri (adipokin) salgılar. Adipokinler otokrin, parakrin ve endokrin etkileri aracılığı ile metabolik süreçleri, inflamatuar ve immünolojik reaksiyonları düzenlerler. TNFα, rezistin, leptin, adiponektin, plazminojen aktivatör inhibitör 1(PAI-1) ve interlökin 6 (IL-6) bu açıdan en önemli adipokinlerdir (8). TNFα TNFα plazma düzeyinin obez insanlarda arttığı bilinmektedir. Adipoz dokuda TNF α düzeyi ve mRNA ekspresyonu obezitenin derecesi ve hiperinsülinemi ile güçlü bir korelasyon gösterir (9). TNFα aktivasyonunun bir göstergesi olan TNFα reseptör düzeyinin de obezite ve insülin direnci ile birlikte arttığı gösterilmiştir. Kilo kaybı ile birlikte TNFα düzeyi önemli derecede azalır. Adipositlerde insülin sinyal basamaklarının hemen her aşamasında inhibitör etkisi vardır. İnsülin reseptör etkileşimini, insülin substrat-1 ekspresyonunu, insülin substrate1'in tirozin fosforilasyonunu, fosfatidil inozitol 3 kinaz aktivasyonunu GLUT 4 translokasyonunu ve hücre içine glukoz transferini baskılar (10). Pankreas beta hücreleri üzerine sitotoksik etkileri vardır. İnsülin direnci yanı sıra insülin sekresyonunu da azaltır (11). Rezistin Obez bireylerde rezistin seviyesinin yükseldiği gösterilmiştir. Rezistinin fizyolojik etkileri tam olarak anlaşılmamasına rağmen, insülinin etkilerini inhibe ettiğine dair güçlü deliller vardır (12). Leptin Plazma leptin düzeyi ile yağ dokusu kitlesi arasında doğrusal güçlü bir ilişki vardır (13). İştah kontrolünde ve enerji tüketiminde önemli rolü olan leptinin ayrıca sempatik aktivite, üretim sistemi, hematopoez ve proinflamatuar etkileri belirlenmiştir. T lenfositlerin apopitozisini azaltır, proliferasyonunu ve aktivitesini düzenleyici etkiler gösterir. T lenfositlerin T-helper alt tipine dönüşümünü ve sitokin salgılarım uyarır. Ayrıca monosit aktivasyonunu, fagositozu ve monositer sitokinlerin salgılanmasını etkiler. Bu etkileri ile MS'un patogenezinde önemli rollere sahiptir. Leptin, insülin düzeyi ve vücut ağırlığı birbirleri ile i-lişkilidir ( 14). 40 Leptin ile insülin arasında iki yönlü bir ilişki olduğu düşünülmektedir. Özellikle yüksek karbonhidratlı beslenme sonrasında artan insülin düzeyine paralel şekilde leptin düzeyi de artmaktadır (15) Buna karşın leptinin pankreas beta hücreleri üzerinde tanımlanan reseptörleri aracılığı insülin salgısını baskıladığı ileri sürülmektedir (16). Leptinin diabetojenik mi yoksa antidiabetojenik mi olduğu konusu henüz tam olarak netleşmemiştir. Leptin ile insülin direnci arasındaki ilişkileri inceleyen deneysel hayvan çalışmaları ve klinik çalışmaların sonuçları birbirlerinden oldukça farklıdır. Yapılan çalışmalarda kullanılan deney hayvanlarının türleri, kullanılan hücre tiplerinin ve yöntemlerin farklılıkları sonuçlar arasındaki çelişkileri açıklayabilir (17,18). Adiponektin Adipoz dokudan salgılanan anti-inflamatuar ve anti-aterojenik özellikler gösteren bir proteindir. Obezite ve diabet ile birlikte plazma düzeyi azalır; buna karşın kilo kaybı ile plazma düzeyi yükselir (19). İlk veriler insülinin adiponektin sekresyonunu arttırdığını göstermiştir. Ancak yakın zamanda yapılan çalışmalar insülinin adiponektin sentezi üzerinde inhibitör etkisi olduğunu ortaya koymuştur (20). Glukoz ve lipid metabolizması üzerine olan etkileri ile insülin direncini azaltır. Adiponektin eksikliği obez farelerde insülin direnci gelişimine neden olur. Adiponektin ile ilgili gen polimorfızmlerinin insülin direncine yol açtığı gösterilmiştir ( 21). Obezite ve hiperinsülineminin primer etken mi, yoksa insülin direncine sekonder olarak mı ortaya çıktığı tartışması hala netlik kazanmamıştır. Birçok kanıt hiperinsülineminin kilo alımı ile ilişkili olduğunu ortaya koyar. İnsülin tedavisi, insülin salgılatıcı ilaçların kilo aldırıcı etkileri bilinmektedir. İnsüline duyarlı kişilerde hiperinsülinemi obezite gelişimi için güçlü bir belirleyicidir. Ventromedial hipotalamus hasarı oluşturulan hayvanlarda yemek sonrası hiperinsülinemi ve daha sonrada ciddi derecede obezite gelişir, ancak bu hayvanlara vagotomi yapılarak pankreastan insülin salgılanmasının inhibe edilmesi ile obezitenin gelişimi engellenir. İnsülinin obeziter etkisi birkaç patogenetik ilişki ile açıklanabilir. İnsülinin iştah arttırıcı etkisi, lipoliz ve termogenezi baskılaması, glukoz kullanımını arttırarak yağların oksidasyonunu azaltması gibi etkileri kilo artışına katkıda bulunur. 41 Hiperinsülinemi yalnızca obeziteye yol açmaz aynı zamanda uzun dönemde insülin direnci de gelişir. Bu görüşe göre insülin direnci hiperinsülineminin zararlı etkilerinin sınırlandırılması için sekonder olarak gelişen bir adaptasyon sürecidir. Erken ve hızlı bir şekilde gelişen insülin direnci normal kilolu olan ve insülin direncine sahip olan kişilerin durumunu açıklayabilir. 42 YÖNTEM VE GEREÇ Bu çalışmada 2006 Ağustos - 2007 Mart tarihleri arasında S.B. Göztepe Eğitim Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları Polikliniğine başvuran hastalar incelendi. Araştırma grubundaki bireylere çalışmanın amaçlar açıklandıktan sonra sözlü ve yazılı onamları alındı. Veriler hazırlanan çok sorulu görüşme formu yardımıyla yüz yüze görüşme sistemi ile toplandı. Çalışma, tek merkezli, randomize, gözlemsel, prospektif bir çalışma olarak planlandı. Çalışma grubu İç Hastalıklar ve Diyabet Polikliğine ayaktan başvuran hastalardan oluşturuldu. Çalışmaya alınma kriterleri: 1. 20 yaş üstü, 2. Tip 2 DM tanısı almış 3. İnsülin tedavisi yeni başlanan( en fazla son iki hafta içinde )hastalar 43 Çalışmaya alınmama kriterleri: 1. Anti obezite ilaçları kullanan, 2. Kilo alınımında bilinen etkisi olan herhangi bir ilaç kullanan 3. Kanser tanısı olan, başka bir endokrin hastalığı olan 4. Son bir ay içinde yaşam tarzı değişikliği yapan 5. Blumia nevroza veya anoreksia nevroza tanısı olan hastalar Çalışma grubunu 129 hasta oluşturuyordu. Hastaların özgeçmiş, soy geçmiş, alışkanlıkları ve kullandığı ilaçlar sorgulandı. Çalışmaya alındıkları gün, 3. ayda ve 6. ayda ayrıntılı fizik muayene, antropometrik ölçümler ve takip edildiği doktorunun istediği laboratuar sonuçları ile değerlendirildi. Değerlendirilen laboratuar tetkikleri; APG, HDL-kolesterol, LDL-kolesterol, trigliserid,HBA1c idi. Bu değerler hasta formlarına kaydedildi. Çalışmaya alınan hastalara takip edildiği doktoru tarafından sıkı glisemik ve metabolik kontrol için insülin tedavisi ilk kez başlandı ve hastalara diyet uzmanı eşliğinde yaşam tarzı değişikliği (TBT ve egzersiz programı) başlanmıştı. Bu hastalar dört gruba ayrılarak birinci gruba insülin detemir ve kısa etkili insülin analogu, ikinci gruba insülin glarjin ve kısa etkili insülin analogu, üçüncü gruba bifazik insülin aspart, dördüncü gruba insülin lispro ve Nötral protamin lispro (NPL) kullanan hastalar alındı. Hastalar 6 ay süre izlendi. Tablo 10: Hastaların grupları ve kullandıkları tedaviler. Grup 1 Grup 2 Grup 3 Grup 4 Kullandığı tedavi insülin detemir + kısa etkili insülin analogu insülin glarjin + kısa etkili insülin analogu bifazik insülin aspart insülin lispro + nötral protamin lispro Deneklerde ölçümler oda giysileri içinde, aç karnına, ayakkabısız iken elde edildi. Ağırlık ölçümü klasik baskül ile tayin edildi. Bel kalça ve boy ölçümü ise elastik olmayan bir mezura ile ayakta belirlendi. Ağırlık tayini için ölçüme en yakın 100 gr. ve boy için ölçüme en yakın cm. kullanıldı. 44 Bel ve kalça çevresi ölçümü ayakta normal bir ekspiryum sonrasında yapıldı. Bel çevresi ölçümü olarak arkus kostarum ile prosessus spina iliaca anterior süperior arasındaki en dar çap ve kalça çevresi olarak da arkada gluteus maksimusun en çıkıntılı yerinden ve önden simfizis pubis üzerinden geçen en geniş çap kabul edildi. Elde edilen bulgulardan Beden Kütle indeksi: BMI =Ağırlık (kg) / Boy2 (m2) İstatistiksel İncelemeler Çalışmada elde edilen bulgular değerlendirilirken, istatistiksel analizler için NCSS 2007&PASS 2008 Statistical Software (Utah, USA) programı kullanıldı. Çalışma verileri değerlendirilirken tanımlayıcı istatistiksel metotların (Ortalama, Standart sapma) yanı sıra niceliksel verilerin karşılaştırılmasında normal dağılım gösteren parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Oneway Anova testi ve farklılığa neden çıkan grubun tespitinde Tukey HDS testi kullanıldı. Parametrelerin grup içi karşılaştırmalarında paired sample t testi kullanıldı. Ölçümlerin yüzde değişim oranlarının değerlendirmesinde ise gruplara göre karşılaştırmalarda Kruskall Wallis test; anlamlı çıkan parametrelerin Post Hoc değerlendirmelerinde ise Mann Whitney U test kullanıldı. Niteliksel verilerin karşılaştırılmasında ise Ki-Kare testi kullanıldı. Sonuçlar %95’lik güven aralığında, anlamlılık p<0.05 düzeyinde değerlendirildi. 45 BULGULAR Çalışmaya 2006 Ağustos - 2007 Mart Tarihleri arasında 129 hasta alındı. Bu gruptan 10 hastanın tedavisinde değişiklik olması nedeniyle, 4 hasta insülin tedavisine devam etmek istemediğinden, 2 hasta hayatını kaybettiğinden ve 11 hasta ile uyum sorunu olduğundan, çalışma 102 olgu ile tamamlandı. Olguların yaşları 24 ile 81 arasında değişmekte olup, 67’si (%65,7) kadın ve 35’i (%34,3) erkektir. Olgular insülin tiplerine göre dört gruba ayrılarak incelenmiştir. “İnsülin detemir + kısa etkili analog” uygulanan 18 kişi “Grup I”, “insülin glargin + kısa etkili analog” uygulanan 27 kişi “Grup II”, “Bifazik insülin aspart” uygulanan 31 kişi “Grup III” ve “İnsülin lispro + NPL” uygulanan 26 kişi “Grup IV” olarak adlandırılmıştır. 46 Tablo 11. Olguların çalışma seyrinde durumu 129 Çalışmaya alındı 27 Devam edemeyen 2 Hayatını kaybetti 4 İnsülin tedavisini reddetti 10 Tedavi değişikliği yapıldı 11 Uyum sorunu yaşandı 102 Tamamladı. Grup 1 (detemir + kısa etkili) Grup 2 (glarjin + kısa etkili) Grup 3 (bifazik insülin aspart) Grup 4 (lispro + NPL) 26 Çalışmaya alındı 31 Çalışmaya alındı 39 Çalışmaya alındı 33 Çalışmaya alındı 8 Devam edemeyen 1 Hayatını kaybetti 1 İnsülin tedavisini reddetti 2 Tedavi değişikliği yapıldı 4 Uyum sorunu yaşandı 4 Devam edemeyen 1 İnsülin tedavisini reddetti 1 Tedavi değişikliği yapıldı 2 Uyum sorunu yaşandı 8 Devam edemeyen 2 İnsülin tedavisini reddetti 4 Tedavi değişikliği yapıldı 2 Uyum sorunu yaşandı 7 Devam edemeyen 1 Hayatını kaybetti. 3Tedavi değişikliği yapıldı 3 Uyum sorunu yaşandı 18 Tamamladı. 27 Tamamladı. 31 Tamamladı. 26 Tamamladı. Grup 1 Grup 2 Grup 3 Grup 4 Şekil 6. Olguların gruplara göre dağılımı 47 Tablo 12: Demografik Özelliklere Göre Grupların Değerlendirilmesi Grup I Grup II Grup III detemir + kısa etkili glarjin + kısa etkili bifazik insülin aspart Grup IV lispro + NPL Ort±SD Ort±SD Ort±SD Ort±SD p + Kilo 70,01±12,69 72,29±12,16 75,64±11,58 79,11±13,13 0,075 + BMI 27,33±6,62 28,31±5,34 29,96±5,07 31,49±4,18 0,043* + APG 304,83±141,03 254,18±81,47 228,64±75,72 261,80±90,67 0,047* + HbA1c 11,88±2,50 11,51±2,04 10,73±2,03 10,37±2,50 0,099 + Yaş 57,50±16,61 58,44±13,82 60,25±10,18 58,33±9,08 0,888 + Boy 161,19±11,82 160,22±7,95 159,22±7,99 158,34±8,56 0,735 ++ + Cinsiyet n (%) n (%) n (%) n (%) Kadın 11 (%61,1) 19 (%70,4) 17 (%54,8) 20 (%76,9) Erkek 7 (%38,9) 8 (%29,6) 14 (%45,2) 6 (%23,1) ++ Oneway ANOVA Test 0,320 Ki-kare test Gruplara göre olguların yaş ve boy ortalamaları ve cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Tablo 13: Gruplara Göre İnsülin Dozlarının Değerlendirilmesi Grup I Grup II Grup III Grup IV detemir + kısa etkili glarjin + kısa etkili bifazik insülin aspart lispro + NPL Ort±SD Ort±SD Ort±SD Ort±SD Başlangıç 43,83±18,48 45,59±19,13 25,09±8,67 26,61±9,54 0,001** 3. ay 47,00±15,30 49,63±18,12 30,73±10,11 31,12±8,48 0,001** 6. ay 47,55±13,98 46,48±16,41 31,90±9,63 32,88±11,30 0,001** 0,223 0,043* 0,001** 0,001** 0,215 0,740 0,001** 0,002** Ort±SD (medyan) 3,16±10,62 (2,00) Ort±SD (medyan) 4,03±9,84 (2,00) Ort±SD (medyan) 5,80±6,03 (6,00) Ort±SD (medyan) 4,80±5,88 (4,00) 3,72±12,26 (2,00) 6,96±5,62 0,88±13,76 (8,00) (0,00) ++ Paired Sample t test İnsülin Dozu Başlangıç-3. ay ++p ++ Başlangıç-6. ay p Başl.-3 ay farkı Başl.-6 ay farkı + Oneway ANOVA Test ● Kruskal Wallis test * p<0.05 ** p<0.01 48 6,50±9,24 (6,00) + p ●p 0,661 0,092 Gruplara göre olguların başlangıç insülin dozları arasında istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.01). “İnsülin detemir+kısa etkili analog” grubu ve “insülin glargin+kısa etkili analog grubunun başlangıç 3.ay ve 6.ay insülin dozları “Bifazik insülin aspart” grubu ve “İnsülin lispro+NPL” grubundan istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı düşüktür. İnsülin detemir ve insülin glarjin grubu ve bifazik insülin aspart ile insüllin lispro+NPL grubunun başlangıç,3.y ve 6.ay insülin dozları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Uzun etkili insülin tedavisi alan grupların ve karışım insülin tedavisi alan grupların kendi aralarında insülin dozları arasında anlamlı fark bulunmamaktadır. Grup I, III ve IV’te; başlangıç insülin dozuna göre 3. ay ve 6. ay insülin dozlarında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05). Grup II’de; başlangıç insülin dozuna göre 3. ay insülin dozunda görülen artış istatistiksel olarak anlamlı iken (p<0.05); başlangıca göre 6. ay insülin dozunda istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05). İnsülin Dozu 60 50 40 30 20 10 0 Başlangıç 3. ay Grup I Grup II 6. ay Grup III Grup IV Şekil 7: Gruplara Göre İnsülin Dozu Grafiği 49 Başlangıca göre 3.ayda insülin dozlarında görülen yüzde değişimler en yüksek Grup III ve Grup IV’de görülmekle beraber; gruplara göre değerlendirmeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Başlangıca göre 6.ayda insülin dozlarında görülen yüzde değişimlerin gruplara göre değerlendirmeleri arasında ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0,01). Grup I’in yüzde değişim miktarı Grup III’den ve Grup IV’den anlamlı düzeyde düşük olarak saptanmıştır (p:0,036; p:0,048). Grup II’nin yüzde değişim miktarı Grup III ve Grup IV’den anlamlı düzeyde düşük olarak saptanmıştır (p:0,002; p:0,015). Grup I ve Grup II; Grup III ve Grup IV’ün yüzde değişim değerleri arasında anlamlı farklılık görülmemektedir (p>0,05). Tablo 14: Gruplara Göre Kilo Değerlendirilmesi Grup I Grup II Grup III Grup IV detemir + kısa etkili glarjin + kısa etkili bifazik insülin aspart lispro + NPL Ort±SD Ort±SD Ort±SD Ort±SD Başlangıç 70,01±12,69 72,29±12,16 75,64±11,58 79,11±13,13 0,075 3. ay 72,29±11,99 76,69±12,91 78,26±12,84 81,63±13,88 0,139 6. ay 74,49±11,63 78,32±13,72 80,62±13,42 83,13±14,08 0,195 0,001** 0,001** 0,001** 0,003** 0,001** 0,001** 0,001** 0,001** Ort±SD (medyan) 2,27±2,34 (2,00) Ort±SD (medyan) 4,40±4,01 (2,80) Ort±SD (medyan) 2,72±3,47 (3,35) Ort±SD (medyan) 2,98±4,42 (3,00) 4,47±3,31 (4,60) 6,02±5,45 (4,10) 5,08±3,86 (5,45) 4,49±4,64 (5,00) Kilo Başlangıç-3. ay ++p ++ Başlangıç-6. ay p Başl.-3 ay farkı Başl.-6 ay farkı + ++ Oneway ANOVA Test Paired Sample t test ● Kruskal Wallis test ** p<0.01 Gruplara göre olguların başlangıç, 3. ay ve 6. ay kilo ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). 50 + p ●p 0,332 0,826 Tüm gruplarda; başlangıçtaki kilo ortalamalarına göre 3. ay ve 6. ay kilo ortalamalarında görülen artışlar istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01). İnsülin detemir + kısa etkili analog alan gruptaki hastalar 6 ay sonunda ortalama 5,73kg ( %6,99±1.34 ), insülin glarjin+kısa etkili analog alan grup 6,38 kg (%8,40±1.40 ), bifazik insülin alan grup 7,04 kg ( %6,67±0,92) , insülin lispro+NPL alan grup 6,02 kg (%5,80±1.30) almıştır. Buna göre en çok kilo aldıran grup insülin glarjin+kısa etkili analog grubu en az kilo aldıran grup insülin lispro+NPL grubu olmuştur. Ancak başlangıca göre 3.ve 6 ayda kiloda görülen yüzde değişimlerin gruplara göre değerlendirmeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Kilo 85 80 75 70 65 60 Başlangıç 3. ay Grup I Grup II 6. ay Grup III Grup IV Şekil 8: Gruplara Göre Kilo Grafiği 51 Tablo 15: Gruplara Göre BMI Değerlendirilmesi Grup I Grup II Grup III Grup IV detemir + kısa etkili glarjin + kısa etkili bifazik insülin aspart lispro + NPL Ort±SD Ort±SD Ort±SD Ort±SD Başlangıç 27,33±6,62 28,31±5,34 29,96±5,07 31,49±4,18 0,043* 3. ay 28,18±6,24 29,99±5,31 31,03±5,47 32,51±4,38 0,045* 6. ay 29,05±6,27 30,60±5,48 31,97±5,75 33,12±4,53 0,093 Başlangıç-3. ay ++p 0,002** 0,001** 0,001** 0,003** Başlangıç-6. ay ++p 0,001** 0,001** 0,001** 0,001** Ort±SD (medyan) 0,85±0,98 (0,70) Ort±SD (medyan) 1,67±1,44 (1,20) Ort±SD (medyan) 1,05±1,46 (1,25) Ort±SD (medyan) 1,17±1,76 (1,30) 1,72±1,34 (1,75) 2,29±1,98 (1,70) 1,99±1,58 (2,05) 1,78±1,85 (1,90) BMI Başl.-3 ay farkı Başl.-6 ay farkı + ++ Oneway ANOVA Test + Paired Sample t test ● Kruskal Wallis test * p<0.05 ** p<0.01 Gruplara göre olguların başlangıç ve 3.ay BMI düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Grup IV’ün başlangıç BMI düzeyi, Grup I’den istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir (p:0.049; p<0.05). Diğer grupların BMI düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Gruplara göre olguların 6. ay BMI düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Tüm gruplarda başlangıçtaki BMI ortalamalarına göre 3. ay ve 6. ay BMI ortalamalarında görülen artışlar istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01). İnsülin detemir + kısa etkili analog alan gruptaki hastaların 6 ay sonunda ortalama BMI değişimleri %6,96±1,34, insülin glarjin+kısa etkili analog alan grupta % 8,45±1,42, bifazik insülin alan grupta %6,63±0,92, insülin lispro+NPL alan grupta %5,81±1,28 olmuştur. Buna göre BMI’da ençok artış olan grup insülin glarjin+ kısa etkili analog grubu en az artış olan grup ise insülin lispro+NPL grubu olmuştur. Ancak başlangıca göre 3. ve 6.ayda BMI ölçümlerinde görülen yüzde değişimlerin gruplara göre değerlendirmeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). 52 p ●p 0,277 0,826 BM I 35 30 25 20 15 10 5 0 Başlangıç 3. ay Grup I Grup II 6. ay Grup III Grup IV Şekil 9: Gruplara Göre BMI Grafiği Tablo 16: Gruplara Göre Bel Çevresi Değerlendirilmesi Grup I Grup II Grup III Grup IV detemir + kısa etkili glarjin + kısa etkili bifazik insülin aspart lispro + NPL Ort±SD Ort±SD Ort±SD Ort±SD Başlangıç 92,55±9,40 97,00±10,92 100,71±11,15 99,44±9,62 0,050* 3. ay 94,89±8,75 101,81±12,17 103,70±10,98 103,40±10,25 0,037* 6. ay 95,44±12,60 103,52±12,80 105,40±11,61 105,20±10,71 0,030* Başlangıç-3. ay ++p 0,022* 0,124 0,246 0,153 Başlangıç-6. ay ++p 0,164 0,047* 0,046* 0,050* Ort±SD (medyan) 2,33±3,95 (2,00) Ort±SD (medyan) 4,81±15,73 (6,00) Ort±SD (medyan) 3,26±15,12 (1,50) Ort±SD (medyan) 4,75±15,74 (10,50) 2,88±8,43 (4,00) 6,51±16,25 (8,00) 4,96±15,32 (3,00) 6,62±15,75 (10,50) Bel Çevresi Başl.-3. ay farkı Başl.-6. ay farkı + ++ Oneway ANOVA Test ● Kruskal Wallis test * p<0.05 53 Paired Sample t test + p ●p 0,598 0,494 Gruplara göre olguların başlangıç, 3.ay ve 6.aydaki bel çevresi ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Grup I’in başlangıç bel çevresi ortalaması, Grup III’den istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktür.(p:0.047; p<0.05) Grup I’in 3.ay ve 6 ay bel çevresi ortalaması, Grup III ve Grup IV’ten istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktür. Diğer grupların bel çevresi ortalamaları arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Grup I’de; başlangıçtaki bel çevresi ortalamasına göre 3. ay bel çevresi ortalamasında görülen artış istatistiksel olarak anlamlı iken (p<0.05); başlangıca göre 6. ay bel çevresi ortalamasında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05). Grup II, III, IV’te; başlangıçtaki bel çevresi ortalamasına göre 3. ay bel çevresi ortalamasında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmezken (p>0.05); başlangıca göre 6. ay bel çevresi ortalamasında görülen artış istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.05). İnsülin detemir + kısa etkili analog alan gruptaki hastaların 6 ay sonunda ortalama bel değişimleri %3,21±2,33, insülin glarjin+kısa etkili analog alan grupta % 8,12±3,62, bifazik insülin alan grupta 6,29±3,09, insülin lispro+NPL alan grupta 7,78±3,11olmuştur.bel çevresinde en çok artış olan grup yine insülin glarjin+kısa etkili analog grubu iken en az artış olan grup insülin detemir +kısa etkili analog grubudur. Ancak başlangıca göre 3. ve 6.ayda bel çevresi ölçümlerinde görülen yüzde değişimlerin gruplara göre değerlendirmeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). 54 Bel Çevresi 110 105 100 95 90 85 Grup I Grup II Grup III Grup IV Şekil 10: Gruplara Göre Bel Çevresi Grafiği Tablo 17: Gruplara Göre Kalça Çevresi Değerlendirilmesi Grup I Grup II Grup III Grup IV detemir + kısa etkili glarjin + kısa etkili bifazik insülin aspart lispro + NPL Ort±SD Ort±SD Ort±SD Ort±SD Başlangıç 104,44±13,36 105,18±11,16 108,29±9,53 110,34±8,43 0,186 3. ay 107,66±12,03 111,15±9,86 111,70±10,20 112,96±9,33 0,406 6. ay 109,50±12,07 111,89±10,98 113,80±11,23 115,04±9,84 0,383 Başlangıç-3. ay ++ p 0,001** 0,001** 0,001** 0,002** Başlangıç-6. ay ++ p 0,001** 0,001** 0,001** 0,001** Ort±SD (medyan) 3,22±3,60 (2,00) Ort±SD (medyan) 5,96±6,30 (4,00) Ort±SD (medyan) 3,36±4,41 (4,00) Ort±SD (medyan) 2,72±3,88 (3,00) 5,05±4,31 (4,00) 6,70±7,52 (5,00) 5,46±5,21 (5,50) 4,80±4,27 (5,00) Kalça Çevresi Başl.-3. ay farkı Başl.-6.ay farkı + ++ Oneway ANOVA Test ● Kruskal Wallis test ** p<0.01 55 Paired Sample t test + p ●p 0,359 0,887 Gruplara göre olguların başlangıç, 3. ay ve 6. ay kalça çevresi ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Tüm gruplarda; başlangıçtaki kalça çevresi ortalamalarına göre 3. ay ve 6. ay kalça çevresi ortalamalarında görülen artışlar istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01). İnsülin detemir + kısa etkili analog alan gruptaki hastaların 6 ay sonunda ortalama kalça çevresi değişimleri % 5,12±1,04, insülin glarjin+kısa etkili analog alan grupta % 6,69±1,45, bifazik insülin alan grupta 5,04±0,89, insülin lispro+NPL alan grupta 4,36±0,79 olmuştur. Kalça çevresinde en çok artış olan grup insüin glarjin + kısa etkili analog iken en az artış olan grup insülin lispro+NPL grubu olmuştur. Ancak başlangıca göre 3. ve 6.ayda kalça çevresi ölçümlerinde görülen yüzde değişimlerin gruplara göre değerlendirmeleri arasında da istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). Kalça Çevresi 116 114 112 110 108 106 104 102 100 98 Başlangıç 3. ay Grup I Grup II 6. ay Grup III Grup IV Şekil 11: Gruplara Göre Kalça Çevresi Grafiği 56 Tablo 18: Gruplara Göre APG Değerlendirilmesi Grup I Grup II Grup III Grup IV detemir + kısa etkili glarjin + kısa etkili bifazik insülin aspart lispro + NPL Ort±SD Ort±SD Ort±SD Ort±SD Başlangıç 304,83±141,03 254,18±81,47 228,64±75,72 261,80±90,67 0,047* 3. ay 202,67±53,77 185,00±53,48 176,89±45,76 173,04±49,32 0,248 6. ay 146,67±31,57 134,67±47,91 135,55±33,56 145,92±57,72 0,678 0,003** 0,001** 0,001** 0,001** 0,001** 0,001** 0,001** 0,001** Ort±SD (medyan) -102,16±125,83 (-64,50) Ort±SD (medyan) -69,18±86,00 (-70,00) Ort±SD (medyan) -52,48±67,22 (-45,00) Ort±SD (medyan) -89,20±74,96 (-91,00) -158,16±144,60 (-130,50) 119,51±87,6 (-138,0) -93,82±72,82 (-83,00) -116,32±87,4 (-111,00) APG Başlangıç-3. ay ++p ++ Başlangıç-6. ay p Başl.-3. ay farkı Başl.-6. ay farkı + ++ Oneway ANOVA Test Paired Sample t test ● Kruskal Wallis test * p<0.05 ** p<0.01 Gruplara göre olguların başlangıçtaki APG düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmaktadır (p<0.05). Grup III’ün başlangıç APG düzeyi, Grup I’den istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşüktür (p:0.040; p<0.05). Diğer grupların APG düzeyleri arasında anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Gruplara göre olguların 3. ay ve 6. ay APG düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Tüm gruplarda; başlangıçtaki APG düzeylerine göre 3. ay ve 6. ay APG düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01). Başlangıca göre 6.ayda APG ölçümlerinde görülen yüzde değişimlerin gruplara göre değerlendirmelerinde en çok düşüş sağlayan grup insülin detemir+kısa etkili analog grubu olurken en az düşüş sağlayan grup ise bifazik insülin aspart grubu olmuştur. Ancak başlangıca göre 3. ve 6.ayda APG ölçümlerinde görülen yüzde değişimlerin gruplara göre değerlendirmeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). 57 + p ●p 0,406 0,405 APG 350 300 250 200 150 100 50 0 Başlangıç 3. ay Grup I Grup II 6. ay Grup III Grup IV Şekil 12: Gruplara Göre APG Grafiği Tablo 19: Gruplara Göre HbA1c Değerlendirilmesi Grup I Grup II Grup III Grup IV detemir + kısa etkili glarjin + kısa etkili bifazik insülin aspart lispro + NPL Ort±SD Ort±SD Ort±SD Ort±SD Başlangıç 11,88±2,50 11,51±2,04 10,73±2,03 10,37±2,50 0,099 3. ay 9,17±1,57 8,59±1,54 8,49±1,49 8,34±2,03 0,428 6. ay 7,54±0,92 7,41±1,51 7,30±1,05 7,72±2,05 0,759 Başlangıç-3. ay ++p 0,001** 0,001** 0,001** 0,001** Başlangıç-6. ay ++p 0,001** 0,001** 0,001** 0,001** Ort±SD (medyan) -2,71±2,18 (-2,10) Ort±SD (medyan) -2,91±2,64 (-2,10) Ort±SD (medyan) -2,36±1,55 (-2,30) Ort±SD (medyan) -1,86±2,01 (-1,95) -4,33±2,24 (-3,50) -4,09±2,60 (-4,00) -3,55±1,76 (-3,40) -2,52±2,46 (-2,90) HbA1c Başl.-3. ay farkı Başl.-6.ay farkı + ++ Oneway ANOVA Test ● Kruskal Wallis test ** p<0.01 58 Paired Sample t test + p ●p 0,730 0,093 Gruplara göre olguların başlangıç, 3. ay ve 6. ay HbA1c düzeyleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Tüm gruplarda başlangıçtaki HbA1c düzeylerine göre 3. ay ve 6. ay HbA1c düzeylerinde görülen düşüşler istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlıdır (p<0.01). İnsülin detemir + kısa etkili analog alan gruptaki hastaların 6 ay sonunda ortalama HbA1c değişimleri % -34,55±2,72, insülin glarjin+kısa etkili analog alan grupta 33,58±3,36, bifazik insülin alan grupta -31,36±2,07, insülin lispro+NPL alan grupta 22,49±4,49 olmuştur. Buna göre HBA1c düzeyinde en fazla değişimi sağlayan grup insülin detemir+kısa etkili analog. Ancak başlangıca göre 3. ve 6.ayda HbA1c ölçümlerinde görülen yüzde değişimlerin gruplara göre değerlendirmeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). HbA1c 14 12 10 8 6 4 2 0 Başlangıç 3. ay Grup I Grup II 6. ay Grup III Grup IV Şekil 13: Gruplara Göre HbA1c Grafiği 59 Tablo 20: Gruplara Göre Bel Kalça Oranı Değerlendirilmesi Grup I Grup II Grup III Grup IV detemir + kısa etkili glarjin + kısa etkili bifazik insülin aspart lispro + NPL Ort±SD Ort±SD Ort±SD Ort±SD Başlangıç 0,89±0,11 0,93±0,05 0,92±0,08 0,90±0,06 0,369 3. ay 0,89±0,11 0,91±0,06 0,93±0,06 0,91±0,06 0,358 6. ay 0,88±0,14 0,92±0,07 0,92±0,05 0,91±0,07 0,202 0,462 0,102 0,663 0,065 0,348 0,649 0,889 0,148 Ort±SD (medyan) -0,00±0,02 (0,00) Ort±SD (medyan) -0,01±0,04 (0,00) -0,01±0,07 (-0,00) -0,00±0,04 (0,00) Ort±SD (medyan) 0,00±0,62 (0,00) 0,00±0,06 (0,00) Ort±SD (medyan) 0,01±0,22 (0,01) 0,00±0,03 (0,00) Bel Kalça Oranı Başlangıç-3. ay ++p ++ Başlangıç-6. ay p Başl.-3. ay farkı Başl.-6. ay farkı + ++ Oneway ANOVA Test Paired Sample t test ● Kruskal Wallis test * p<0.05 Gruplara göre olguların başlangıç, 3. ay ve 6. ay bel kalça oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamaktadır (p>0.05). Tüm gruplarda başlangıçtaki bel kalça oranına göre 3. ay ve 6. ay bel kalça oranlarında istatistiksel olarak anlamlı bir değişim görülmemiştir (p>0.05). Başlangıca göre 3. ve 6.ayda bel kalça oranı ölçümlerinde görülen yüzde değişimlerin gruplara göre değerlendirmeleri arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0,05). 60 + p ●p 0,121 0,591 Bel Kalça Oranı 0,94 0,93 0,92 0,91 0,9 0,89 0,88 0,87 0,86 0,85 Başlangıç 3. ay Grup I Grup II 6. ay Grup III Grup IV Şekil 14: Gruplara Göre Bel Kalça Oranı Grafiği 61 TARTIŞMA Bu çalışmada Tip 2 DM tedavisinde insülin detemir ve kısa etkili analog tedavisi, insülin glarjin ve kısa etkili analog tedavisi, bifazik insülin aspart tedavisi ve insülin lispro+NPL karışım insülin tedavisi arasında 6 aylık takip sonucunda kilo alımı, bel çevresi, kalça çevresi, BMI’da en az artış insülin detemir grubunda, APG ve HBA1c ‘de en fazla düşüş yine insülin detemir grubunda olmuştur ancak istatistiki açıdan gruplar arasında anlamlı bir fark olmadığı gözlenmiştir. Tüm gruplarda istatistiki olarak anlamlı kilo artışı ve anlamlı olarak APG ve HbA1c düşüşü gözlenmiştir. Yapılan çeşitli çalışmalarda farklı insülin tedavilerinin farklı düzeylerde de olsa neredeyse tümünün kilo aldırdığı gözlenmiştir (124-137). Bu çalışmada insülin detemir, insülin glarjin, bifazik insülin aspart ve insülin lispro + NPL karışım insülin tedavileri karşılaştırıldı ve literatürde bu dört grubun karşılaştırıldığı bir çalışmaya rastlanmadı. Hersman ve arkadaşlarının 471 hasta ile 6 ay süreli yaptıkları çalışmada insülin detemir ve NPH karşılaştırılmış her iki grupta da başlangıca göre anlamlı kilo artışı 62 saptanmış ancak detemir grubunda kilo alımı NPH grubuna göre anlamlı olarak daha düşük bulunmuş. NPH grubunda ortalama 2,3 kg artış olurken detemir grubunda 1,2 kg artış olmuş (124). Target to Treat çalışmasında ve Yki-savinen ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise glarjin tedavisi ile NPH tedavisi karşılaştırılmış ve her iki grupta da başlangıca göre anlamlı kilo artışı olurken gruplar arasında anlamlı fark bulunmamış (125,126). Yine NPH ile glarjin insülinin karşılaştırıldığı Rosenstock ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da ise glarjin insülinin NPH’dan daha kilo aldırdığı görülmüş (127). Genel olarak bu çalışmalara bakıldığında bazal insülin tedavilerinin karşılaştırılmasında insülin glarjin ve NPH kilo üzerine benzer etki gösteriyorken detemir ise daha az kilo aldırıyor gibi gözükmektedir. İnsülin detemirin daha az kilo aldırması daha az hipoglisemi atağının olması ile ilişkilendirilmiştir. Hipoglisemi atağı sırasında yüksek kalori alınmaktadır ve bu durum detemir insülin ile daha nadir yaşanmaktadır ( 128). İnsülin detemirin daha az kilo aldırması ile ilgili başka bir açıklamada detemirin hipotalamik insülin sinyalizasyonunu düzenlediği ve ilişkili olarak periferal lipogenezi azalttığıdır (129). Bu çalışmada da insülin detemir, insülin glarjine göre 3. ay sonunda ve 6 ay sonunda daha az kilo aldırmıştır ancak bu veriler istatiki olarak anlamlı bulunmamıştır. Holman ve arkadaşlarının yaptığı treating to target in type 2 diabetes ( 4- T ) çalışması ise üç önemli insülin tedavi protokolunu karşılaştırmıştır. Bazal insülin tedavisi olarak insülin detemir, prandial insülin tedavisi olarak insülin aspart ve bifazik tedavi olarak bifazik insülin aspart kullanılmıştır. Bu çalışma sonucunda insülin detemirin en az kilo aldırdığı, insülin aspartın ise en çok kilo aldırdığı görülmüştür. Bifazik insülin aspart grubu ise detemir grubundan biraz daha fazla kilo aldırmıştır. Detemir grubunda ortalama 1,9, bifazik insülin aspart grubunda 4.7, insülin aspart grubunda ise 5.7 kg alışı olmuştur. Bu çalışmada günlük tek doz olarak detemir tedavisinin günde iki kez uygulanan bifazik insülin asparta göre daha az kilo aldırdığı görülmüş (130 ). Bu çalışmada ise bazal insülin tedavisi olarak verilen günde tek doz detemir ile günde iki kez uygulanan bifazik aspart gruplarının kilo alımı arasında anlamlı fark bulunamadı. Yine basal insülin tedavisi olarak insülin glarjin verilen grup ile günde iki kez uygulanan bifazik insülin aspart tedavisinin karşılaştırıldığı Raskin ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada glarjin tedavi grubunda insülin detemire benzer olarak bifazik 63 asparttan daha az kilo aldırdığı saptanmış. İnsülin glarjin grubunda ortalama 3.0, bifazik insülin aspart grubunda 5.6 kg alışı olmuş. Başlangıca göre çalışma sonundaki kilo artışı her iki grupta da anlamlı bulunmuş (131). Bahsedilen son iki çalışmada basal insülin olarak kullanılan insülin detemir ve insülin glarjinin, günlük ikili doz bifazik insülin asparta göre daha az kilo aldırdığı görülmüştür. Ancak yine iki çalışmada göstermektedir ki bifazik insülin aspart grubunda daha iyi glisemik hedeflere ulaşılmış ve bu sırada daha fazla hipoglisemik atağa rastlanmıştır. İşte hipoglisemi atağı sırasında alınan yüksek kaloriler de bifazik insülin aspartın daha fazla aldırıcı etkisi ile ilişkilendirilmiştir. Bu çalışmada ise insülin glarjin grubunda 3. ay ve 6. ay sonunda daha fazla kilo alımı saptandı ancak bu fark istatistiki olarak anlamlı değildi. Metformin ve glimeprid ile tedavi edilmekteyken iyi glisemik kontrol sağlanamayan hastaların alınıp iki gruba randomize edildiği başka bir çalışma 1. gruba insülin glarjin eklenmiş, 2.grupta ise OAD kesilip reg/ 70/30 karışım insülin verilmiş. Çalışmanın sonlandığı 6. ayda her iki grupta anlamlı düzeyde kilo artışı görülmüş ancak gruplar arasında fark görülmemiş (132). Lispro + NPL karışım insülinin reg/ NPH 70/30 ile karşılaştırıldığı Roach ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada da her iki grupta kilo artışı anlamlı bulunurken insülin glarjinle karşılatırılmasında olduğu gibi gruplar arasında anlamlı fark bulunamamıştır (133 ). Diğer bazı çalışmalarda yine lispro NPL karışımı 70/30 ile karşılaştırlmış ve benzer sonuçlar elde edilmiştir (134136). Bu çalışmala karşılaştırıldığında lispro + NPL karışım insülin ile insülin glarjin, reg NPH 70/30 a göre benzer etki göstermiştir. Bu çalışmada ise insülin glarjin insülin lispro + NPL karışım insüline göre daha fazla kilo aldırıyor gibi gözükmekteydi ancak sonuçlar istatistiki olarak anlamlı değildi. Bulduğumuz sonuçlar bu çalışmaları destekliyordu. Literatürde lispro + NPL karışım insülinin, insülin detemir insülin glarjin ve bifazik insülin aspart ile karşılaştırıldığı çalışmaya rastlanmadı. İnsülin lispronun regüler insülin ile karşılaştırıldığı çalışmalar mevcuttu. Bu çalışmaların tümünde lispronun regüler insülinden daha az kilo aldırdığı görüldü ( 137,138 ). Lispro ile glimeprid, metformin ile glimeprid ve NPH ile glimeprid kombinasyonlarının karşılaştırıldığı 105 hasta ile yapılan ve 3 ay süren çalışmada beklenildiği üzere en az kilo aldıran grup metformin + SU olmuş. (0.4 kg) en çok kilo aldıran grup ise lispro + SU grubu 64 olmuş. (3.4 kg ) NPH+SU grubunda ise kilo alımı 2,3 kg olmuş (139). Burada lispro NPH a göre daha fazla kilo aldırıyor gibi görünmektedir. Biz ise insülin lispro + NPL karışımını detemir, glarjin ve bifazik insülin aspart ile karşılaştırdık. Lispro + NPL grubu insülin glarjin ve bifazik insülin asparta göre daha az kilo aldırıyor gibi gözükmekteydi ancak gruplar arasındaki fark istatistiki olarak anlamlı değildi. BU çalışmada BMI, bel çevresi, kalça çevresi ve bel/ kalça oranı değişimleri kiloya benzerdi. Tüm gruplarda artışlar 3. ay sonunda ve 6. ay sonunda başlangıca göre anlamlı bulundu. BMI ve Bel çevresinde en az artış insülin detemir grubunda gözlenirken en fazla artış ise insülin glarjin grubunda görüldü. Ancak gruplar arasında anlamlı fark yoktu. Kalça çevresinde en az artış ise insülin lispro + NPL karışım insülin ile tedavi edilen grupta görüldü. Yine gruplar arsındaki fark anlamlı değildi. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda insülinin kilo aldırıcı etkisi açısından hastaların kilo artışının takip edildiği gözlendi ve bu nedenle antropometrik ölçümler yönünden daha önceden yapılmış çalışmalarla karşılaştırma yapılamadı. Tüm bu çalışmalar insülinin tedavi aldırdığını gösterirken, Etterne ve arkadaşları, aslında insülin tedavisinin kilo aldırmadığını, insülin tedavisine geçene kadar hastaların kötü metabolik kontrol sebebiyle kilo kaybettiklerini ve insülin tedavisi ile tanı anındaki başlangıç kilolarına ulaştıkları hipotezi “insülin tedavisi kilo aldırmaz “ başlıklı çalışmayı başlatmışlar. 58 hasta ile yaptıkları çalışmada tüm hastaların tanı anından insülin tedavisine geçene kadar ne kadar kilo kaybettiği saptanmış. ( 6,2± 9,7 ) İnsülin tedavine geçildikten sonra hastaları kilo artışının durduğu ve 3. yılda ortalama 9,3 ± 3,1 kg artışı saptanmış. Tanı anındaki kiloya göre hastaların 2,6± 7,8 kg farkı bulunmuş. Bu fark da esasında hastalara klinik tanı konulduğunda ortalama 9-12 yıldır tanısı konulmamış diyabeti olduğu ile açıklanmış (50,140 ). Bu çalışmada tüm tedavi gruplarında açlık plasma glukozunda anlamlı düşüş sağlanmış ancak gruplar arası fark istatistiki olarak anlamlı bulunmadı. APG de ve HbA1c’de en fazla düşüş insülin detemir grubunda bulundu ancak bu grubun başlangıç APG i ve HbA1c si de diğer gruplara göre daha yüksekti. İnsülin lispro grubu APG de belirgin düşü sağlamasına rağmen en az HbA1c düşüşü bu grupta görüldü. 65 Hersman ve arkadaşları NPH ile insülin detemiri karşılaştırmışlar ve her iki grupta da anlamlı düşüş saptanmış ve gruplar arasında anlamlı fark bulunmamış (124). Yine NPH ve glarjinin karşılaştırıldığı Matthew ve arkadaşlarının, Rosenstock ve arkadaşlarının ve Yki-Savinen ve arkadaşlarının yaptığı üç çalışmada da glarjin grubunda da NPH grubunda da Hba1c ve APG da anlamlı düşüler saptanmış ve gruplar arasında fark bulunmamış. ( 125-127) Literatürde taranan çalışmalarda basal insülin tedavileri olarak insülin detemir ve insülin glarjin birbiriyle karşılaştırılmamış NPH ile karşılaştırılmış ve aralarında etkinlik bakımından fark bulunamamış. Biz ise insülin detemir ile isülin glarjini birbiriyle karşılaştırdık ve her iki grup da HbA1c ve APG da anlamlı düşüler saptanırken gruplar arasında fark bulunamadı. Hollman ve arkadaşlarının yaptığı 4-T çalışmasında insülin detemir, insülin aspart ve bifazik insülin aspartın karşılaştırılmış ve üç grupta da HbA1c ve APG de anlamlı düşüler elde edilmesine rağmen insülin aspart ve bifazik insülin aspart grubunda daha iyi glisemik kontrol sağlanmış (130). Ancak istenilen hedefe ulaşmada daha iyi başarı sağlanırken daha fazla hipoglisemik atak yaşanmış ve da daha önce de belirttiğimiz gibi bu grupta daha fazla kilo alımını da beraberinde getirmiş. Bu çalışmada ise 3. ay ve 6.ay sonunda insülin detemir grubunda APG ve HbA1cde daha fazla düşüş olduğu görüldü ancak gruplar arasında anlamlı farklar yoktu. İnsülin glarjin ile mix70/30 un karşılaştırıldığı Janka ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada HbA1c ve APG değişimleri açısından Glarjin grubunda belirgin olarak daha fazla düşüş sağlanmış. İnsülin glarjin ile bifazik insülin aspartın karşılaştırıldığı Raskin ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise insülin glarjin insülin detemirden farklı olarak, insülin glarjin ile bifazik insülin asparttan daha iyi etki profiline sahip olduğu görülmüş. HbA1cdeki düşüler anlamlı olarak daha fazla iken APG deki düşüşler arasında anlamlı fark bulunmamış (132). Bu çalışmada da insülin glarjin grubunda bifazik insülin aspart göre daha belirgin düşüşler elde edildi ancak bunlar istatistiki olarak anlamlı değildi. Tek başına insülin aspart alan grup ile mix70/30 alan grupların karşılaştırıldığı Reinhard ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise insülin aspart grubunda daha iyi glisemik hedeflere ulaşıldığı görülmektedir (131). 66 İnsülin lispro + NPL karışım insülin ile mix70/30 un karşılaştırıldığı Roach ve arkadaşlarının ve Korvisto ve arkadaşlarının yaptığı çalışmalar göstermiştir ki her iki grupta da HbA1c ve APG de anlamlı düşüşler sağlanmış ancak gruplar arasında anlamlı fark bulunamamıştır (133,142). Oysaki daha önce bahsedildiği gibi insülin glarjin ve bifazik insülin aspart, mix70/30 a göre daha iyi glisemik kontrol sağlamıştır. Literatürde insülin lispro + NPL karışım insülinin insülin detemir insülin glarjin ve bifazik insülin aspart ile karşılaştırıldığı çalışmaya rastlanmadı. Tek başına prandial olarak verilen insülin lispro ile preprandial olarak verilen regüler insülinin karşılaştırıldığı çalışmalar mevcuttu. HbA1c değişimleri benzer bulunurken kahvaltı ve öğle APG leri lispro grubunda daha iyi bulunurken akşam APG leri regüler grubunda daha iyi bulunmuştu (137,138). Tabi tokluk plasma glukozu ise lispro ve lispro içeren karışım tedavilerinde daha iyi bulunmuştu (133,137). Lispro, metformin ve NPH nin bir Su ile kombine edildiği 105 hasta ile yapılan ve 3 ay sürdürülen çalışma sonunda ise lispro + su grubunda daha iyi glisemik hedefler e ulaşıldığı görülmüştür (139). İnsülin lispro ile ilgili tüm bu çalışmalarda insülin lispro insan insülinleri ile karşılaştırılmış ve benzer etkileri olduğu saptanmıştır. Bu çalışmada ise lispro + NPL tedavisi insülin detemir, insülin glarjin ve bifazik insülin aspart ile karşılaştırılmış ve APG düşüşü insülin detemir grubundan daha az ama diğer iki gruptan daha fazla ölçüldü, HbA1c değişimi ise en az bu grupta bulundu, ancak bu farklar istatistiki olarak anlamlı bulunamamıştır. 67 SONUÇ Tip 2 DM tanısı konulan ve ilk kez insülin tedavisine geçilmiş hastalarda, 6 aylık insülin detemir, insülin glarjin, bifazik insülin aspart ve insülin lispro NPL karışım insülin tedavisinin kilo üzerine olan etkilerini araştırmak için yapılan bu çalışmanın sonuçları: 1.Tüm gruplarda başlangıca göre anlamlı kilo artışı saptanmıştır. 2.İnsülin detemir grubunda en az insülin glarjin grubunda en fazla kilo artışı olduğu saptanmıştır ancak istatistiki olarak gruplar arasında açısından anlamlı fark saptanmamıştır. 3.Tüm gruplarda anlamlı APG ve HbA1c düşüşü gözlenmiştir. 4.APG ve HbA1c’de en fazla düşüş insülin detemir grubunda en az düşüş ise bifazik insülin aspart grubunda gözlenmiştir ancak gruplar arasında istatistiki olarak anlamlı fark gözlenmemiştir 68 ÖZET Amaç: Obezite, Tip 2 diyabet gelişimini kolaylaştırıcı ve tedavisini zorlaştırıcı bir faktördür. Santral kilo artışı (central obesity) adipoz dokuda artışa, bu da adipokinlerin ve SYA nin artışına sebep olarak insülin direncine neden olmaktadır. Oysaki iyi glisemik kontrol sağlamak amacıyla OAD tedavisinden insülin tedavisine geçilen hastalarda ise kilo artışı gözlenmektedir. Bu çalışmada da farklı insülin tedavilerinin kilo üzerine etkilerini incelendi ve birbirleriyle karşılaştırıldı. Metod: Çalışmaya ilk kez insülin tedavisi alacak olan DM tanılı 129 hasta alındı. İnsülin detemir+kısa etkili analog uygulanan gruba 18 kişi, insülin glargin+kısa etkili analog uygulanan gruba 27 kişi, Bifazik insülin aspart uygulanan gruba 31 kişi ve İnsülin lispro+NPL uygulanan gruba 26 kişi alındı. Tüm hastalar 6 ay süresince izlendi. Tüm hasların 3. ay ve 6. ayda antropometrik ölçümleri ve APG ve HbA1c değerleri değerlendirildi. Bulgular: Tüm gruplarda kiloda anlamlı artış izlenmiştir.(p<0.001). Kiloda tedavi sonrası 6. ayda insülin detemir grubunda 4,47±3,31kg, insülin glarjin grubunda 6,02±5,45 kg, bifazik insülin aspart grubunda 5,08±3,86kg, insülin lispro NPL grubunda 4,49±4,64 artış gözlenmiştir(p<0.001). Ancak gruplar arasında anlamlı 69 fark görülmemiştir. APG de ve HbA1cde sırasıyla tedavi sonrası 6. ayda insülin detemir grubunda 158,16±144,60 mg/dl, %4,33±2,24, insülin glarjin grubunda 119,51±87,6 mg/dl %, 4,09±2,60, bifazik insülin aspart grubunda 93,82±72,82mg/dl % 3,55±1,76, insülin lispro NPL grubunda 116,32±87,4 mg/dl, % 2,52±2,46 düşüş gözlenmiştir (p<0.01). Ancak gruplar arasında anlamlı fark gözlenmemiştir. Sonuç: Çalışma sonucunda tüm tedavi gruplarında anlamlı kilo artışı, APG ve HbA1c de anlamlı düşüş gözlenmiştir. 70 ABSTRACT Objective: Obesity causes Type 2 diabetes to progress easier and makes its treatment harder. Central obesity causes gain in adipose tissue and this, in turn, increases adipokins and free fatty acids which gives rise to insulin resistance. On the other hand weight gain emerges in the patients who change their treatment from OAD to insulin for better glisemic control. Effects of different types of insulin therapies on gaining weigh were studyed and compared with each other in this study Methods: A total of 129 DM patients who will have been first prescribe insulin treatment were inculed. İnsülin detemir+short acting insulin analog treatment group contains 18 people, insulin glargine+ short acting insülin analog group has 27 people, biphasic insülin aspart treatment group is consist of 31 people and insülin lispro+NPL treatment group has 26 people.All patients in this study were monitorized and evaluated abaout FBG and HbA1c for 6 months. Results: Significant weight gain is observed in all groups.(p<0.001). In the 6th month of the treatment, observed weight gains are as follows: insulin detemir group 4.47±3.31kgs, insülin glargine group 6.02±5.45kgs, biphasic insulin aspart group 5.08±3.86kgs and insulin lispro NPL group 4.49±4.64 kgs (p<0.001). Significant 71 difference is not noticed between groups. In the 6th month of treatment, APG and HbA1c values dropped respectively as follows: insulin detemir group 158.16±144.60 mg/dl and 4.33±2.24%, insulin glargine group 119.51±87.6 mg/dl and 4.09±2.60%, biphasic insulin aspart group 93.82±72.82mg/dl and 3.55±1.76%, insulin lispro NPL group 116.32±87.4 mg/dl and 2.52±2.46% (p<0.01). However, no significant difference is observed between the groups. Conclusion: In this study, significant weight gain is observed in all the treatment groups. 72 KAYNAKLAR 1. King H, Auert RE, Herman WH. Global burden of diabetes, 19952025:prevalence, numerical estimates and projections. Diabetes Care 1998; 21 9:1414-31 2. Howlett HCS, Bailey CJ. A risk-benefit assesment of metformin in type 2 diabetes mellitus. Drug Saf 1999; 20: 489-503 3. Reaven G, Strom T. Tip 2 Diyabet – Sorular ve Cevaplar 2003. S:5 4. Satman I., Yılmaz M.T., Şengül A.M., et al and the TURDEP group: Population based study of diabetes and the risk chracteristics : final results of the TURDEP, Diabetologia 2000; 43 5. The world health report 2006: working together for health. Geneva: World Health Organization, 2006 http://www.who.int/whr/2006/whr06_en.pdf 6. Haslam DW, James WP. Obesity. Lancet 2005;366:1197-1209 7. Roden M, Stingle H, Chandramouli V, et al. Effect of free fatty acid elevation on postabsorptive endogenous glucose production and gluconeogenesis in humans. Diabetes 2000;49:701-7. 8. Saltiel AR. You are what you secrete. Nat Med 2001;7:887-8. 9. Hotamisligil GS, Arner P, Caro JF, Atkinson RL, Spiegelman BM: Increased adipose tissue expression of tumor necrosis factor-a in human obesity and insulin resistance. J Clin Invest 1995;95:2409-15. 10. Arner P. The adipocyte in insulin resistance: key molecules and the impact of the thiazolidinediones. Trends Endocrinol Metab 2003;14:137-45. 73 11. Greenberg AS, McDaniel ML. Identifying the links between obesity, insulin resistance and b-cell function: potential role of adipocyte-derived cytokines in the pathogenesis of type 2 diabe-tes. Eur J Clin Invest 2002;32:24-34. 12. Steppan CM, Bailey ST, Bhat Set al. The hormone resistin links obesity to diabetes. Nature 2001;409:307-12. 13. Considine RV, Sinha MK, Heiman ML, et al. Serum immunore-active-leptin concentrations in normal-vveight and obese humans. N Engl J Med 1996;334:292-5. 14. Zimmet PZ, Collier GR. Of mice and (wo)men: the obesity (ob) gene, its product, leptin, and obesity. Med J Aust 1996;164:393-4. 15. Saad MF, Khan A, Sharma A, et al. Physiological insulinemia acutely modulates plasma leptin. Diabetes 1998;47:544-9 16. Kieffer TJ, Heller RS, Habener JF. Leptin receptors expressed on pancreatic beta-cells. Biochem Biophys Res Cornmun 1996;224:522-7. 17. Sandhofer A, Laimer M, Ebenbichler CF, Kaser S, Paulvveber B, Patsch JR. Soluble leptin receptor and soluble receptor-bound fraction of leptin in the metabolic syndrome. Obes Res 2003;11:760-8. 18. Heymsfıeld SB, Greenberg AS, Fujioka K, et al. Recombinant leptin for weight loss in obese and lean adults: a randomized, con-trolled, dose-escalation trial. JAMA 1999;282:156875. 19. Yang WS, Lee WJ, Funahashi T, et al. Weight reduction inereases plasma levels of an adipose-derived anti-inflammatory protein, adiponectin. J Clin Endocrinol Metab 2001;86:3815-9 20. Motoshima H, Wu X, Sinha MK, et al. Differential regulation of adiponectin secretion from cultured human omental and subcutaneous adipocytes: effects of insulin and rosiglitazone. J Clin Endocrinol Metab 2002;87:5662-7. 74 21. Yamauchi T, Kamon J, Waki H, et al. The fat-derived hormone adiponectin reverses insulin resistance associated with both li-poatrophy and obesity. Nat Med 2001;7:941-6. 22. Braunwald E., Fauci A.S., Kasper D.L., Hauser S.L., Longo D.L., Jameson J.L., Harrison’s Principles of İnternal Medicine. 15 th Edition.s: 2109-2143. International Edition. 23. Yenigün M., Altuntaş Y. Her Yönüyle Diabetes Mellitus.2. Baskı. 2001 İstanbul 24.Zimmet P. Challenges in diabetes epidemiology –from west to the Rest.Diabetes Care 1992, 15:232-52. 25.Zimmet P, Dowse G, Finch C, King H. The epidemiology and natural history of NIDDM– lessons from South Pasific.Diabetes Metabo Rev. 1990, 6:91-124. 26. Zimmet P, Taft P, Thoma K, et al. The high prevalence of diabetes mellitus on a central Pasific Island. Diabetologia .1997,13:111-5. 27. Zimmet PZ .Diabetes epidemiology as a tool to trigger diabetes research and care. Diabetologia.1999,13:111-115. 28. The DECODE Study Group. Glucose tolerance and mortality: Comparison of WHO and American Diabetes Association diagnostic criteria. The Lancet 1999; 354: 617-621 29,Satman I, Yılmaz T, Baştar I, Sengül A, Sargın M, Salman F et al. Diabetes Epidemiology Study in Turkey: first step data results.Diabetes Care 2002; 25: 15511556. 30. Lavin N. Manuel Of Endocrinology & Metabolism .3rd Edition 2002. S:630 31. Reaven G, Strom T. Tip 2 Diyabet – Sorular ve Cevaplar 2003. S:55 75 32. American Diabetes Association :Diagnosis and classification of Diabetes Mellitus Diabetes Care 2004;27 suppl.1;5:5-10 33.Yılmaz. C , Yılmaz. M. T, İmamoğlu Ş. Diabetes Mellitus 2000. S:30-31. 34. Neufeld ND, Raffel LJ, Landon C, Ida Chen Y-D, Vadhem CM: Early presantation of type 2 diabetes in Mexican-American youth. Diabetes Care 1998;21:80-86 35. Alberti KP,Zimmet P, DeFronzo RA,Keen H (eds), International Textbook of Diabetes Mellitus, 2nd Ed., Volume I, New York, John Wiley&Sons Ltd, 1997;s125142 36. Mitrakou A, Kelly D, Mokan M, Veneman T, Pang-burn T, Reilly J, Gerich J. Role of reduced supression of glucose production and diminished early insulin release in impaired glucose tolerance. N Engl J Mecl 1992;326:22-29. 37.Goldstein JB, Müller-Wieland D. Tip 2 Diyabet. Çev. ed: Akman C, A. Martin Dunitz London and New York, 1. baskı, 2004 38. De Fronza RA, Ferrainni E, Simonsen DC. Fasting hyperglycemia in NIDDM: Controbutions of excessive hepatic glucose production and impaired tissue glucose uptake. Metabolism. 1989, 38:387-95. 39. Ferrannini E, Buzzigoli G, Bonadonna R et al. Insulin resistance in essential hypertension. N Engl J Med 1987;317:350-57 40. Kahn R. Insulin resistance insensitivity an insulin unresponsiveness. A necessary distinction. Metabolism 1987;27suppl2:1893-1902 41. Reaven GM, Hollonbeck CB, Chen Y-DI. Relationship between glucose tolerance insulin secretion and insulin action in non obese individuals with varying degrees of glucose tolerance. Diabetologia 1989; 32; 52-9. 76 42. Altuntaş Y. Tip 2 Diabetes Mellitus'un Patogenezi. Her Yönüyle Diabetes Mellitus. Doç. Dr.Yenigün M. İstanbul Nobel Tıp Kitapları Ltd. Sti., 2001; 219-3 43. ADA Clinical Practice Recommendations. Standards of medical care. Diabetes care 2008;31 Suppl. 1; S:12-54 44. Nathan DM. et al. Management of hyperglycemia in type 2 diabetes: A consensus statement from the ADA and EASD, Diabetes Care 2006;29:1963-72 45. Davidson J.A.Rationale for more aggressive guidelines for diabetes control.Endokrine practice2002;8 suppl:1;40-82 46. IDF Global Guideline for Type 2 Diabetes, 2005 www.idf.org/webdata/doc 47. Colagiuri S, Cull CA, Holman RR, UKPDS Group. Are lower fasting plasma glucose levels at diagnosis of type 2 diabetes associated with improved outcomes?: UK Prospective Diabetes Study 61. Diabetes Care 2002; 25:1410–1417 48. NathanDM, Kuenen j, Borg R, et al. Translating the A1C assay into estimated average glucose values.Diabettes care 2008;31:1473-85. 49. DCCT research Group. The effect of intensive treatment of diabetes on the development and progression of long-term complications in Insulin-Dependent Diabetes Mellitus. NEJM 1993;977 50. UK Prospective Diabetes Study Group: Intensive blood glucose control with sulfonyureas or insulin compared with conventional treatment and risk of complications in patients with type 2 diabetes . Lancet 1998;352:837–853, 1998 51. Özer E. Diyabette tıbbi beslenme tedavisi. Türkiye Klinikleri Endokrinoloji 2003;1:198201. 52. Yılmaz C, Yılmaz T, İmamoğlu Ş. Diabetes Mellitus’ta tıbbi beslenme tedavisi. In: Diabetes Mellitus 2000, Mayıs 2000, Gri Tasarım, pp: 53-64. 77 53. Pastors JG, Warshaw H, Daly A, Franz M, Kulkarni K. The evidence fort he effectiveness of medical nutrition therapy in diabetes management. Diabetes Care 2002;25:608-13. 54. Expert Panel on Detection, Evaluation and Treatment of High Blood Cholesterol in Adults:Executive summary of the Third Report of the National Cholesterol Education Programme . JAMA 2001;285:2486-97. 55. DeFronzo R, Goodman A. Efficacy of metformin in patients with non-insulindependent diabetes mellitus. The Multicenter Metformin Study Group. N Engl J Med 1995;333:541–549 56. Bailey CJ, Turner RC. Metformin. N Engl J Med 1996; 334:574–583 57. Diabetes Prevention Program Research Group. Reduction in incidence of type 2 diabetes with lifestyle intervention or metformin. N Engl J Med 2002;346:393–403 58. Shaw JS, Wilmot RL, Kilpatrick ES. Establishing pragmatic estimated GFR thresholds to guide metformin prescribing. Diabetic Medicine 2007;24:1160–1163 59.Groop LC. Sulfonylureas in NIDDM. Diabetes Care 1992;15:737–747 60. DeFronzo R, Goodman A. Efficacy of metformin in patients with non-insulindependent diabetes mellitus. The Multicenter Metformin Study Group. N Engl J Med 1995;333:551–555 61. Kahn SE, Haffner SM, Heise MA, ADOPT Study Group et al. Glycemic durability of rosiglitazone, metformin, or glyburide monotherapy. N Engl J Med 2006; 355:2427–2443 62. Malaisse WJ. Pharmacology of the meglitinide analogs: new treatment options for type 2 diabetes mellitus. Treat Endocrinol 2003;2:401–414 78 63. Rosenstock J, Hassman DR, Madder RD et al. Repaglinide versus nateglinide monotherapy: a randomized, multicenter study. Diabetes Care 2004 ;27:1265–1270 64. Gerich J, Raskin P, Jean-Louis L, Purkayastha D, Baron A. PRESERVE-beta: two year efficacy and safety of initial combination therapy with nateglinide or glyburide plus metformin. Diabetes Care 2005;28:2093–2099 65. Damsbo P, Clauson P, Marbury TC, Windfeld K. A double blind randomized comparison of meal-related glycemic control by repaglinide and glyburide in wellcontrolled type 2 diabetic patients. Diabetes Care 1999;22:789–794 66. Chiasson JL, Josse RG, Gomis R, Hanefeld M, Karasik A, Laakso M. Acarbose treatment and the risk of cardiovascular disease and hypertension in patients with impaired glucose tolerance: the STOP-NIDDM Trial. JAMA 2003; 290:486–494 67. Van de Laar FA, Lucassen PL, Akkermans RP et al .Alphaglucosidase inhibitors for type 2 diabetes mellitus. Cochrane Database Syst Rev. 2005 ; 2:CD003639 68. Yki-Jarvinen H. Drug therapy: thiazolidinediones. N Engl J Med 2004 ; 351:1106 69. Home PD, Pocock SJ, Beck-Nielsen H, RECORD Study Group et al .Rosiglitazone evaluated for cardiovascular outcomes—an interim analysis. N Engl J Med 2007;357:28–38 70. Singh S, Loke YK, Furberg CD.Thiazolidinediones and heart failure: a teleoanalysis. Diabetes Care 2007;30:2248– 2254 71. Khan MA, St Peter JV, Xue JL . A prospective, randomized comparison of the metabolic effects of pioglitazone or rosiglitazone in patients with type 2 diabetes who were previously treated with troglitazone. Diabetes Care 2002; 25:708–711 72. Goldberg RB, Kendall DM, Deeg MA, GLAI Study Investigators et al. A comparison of lipid and glycemic effects of pioglitazone and rosiglitazone in patients with type 2 diabetes and dyslipidemia. Diabetes Care 2005;28:1547–1554 79 73. Nissen SE, Wolski K Effect of rosiglitazone on the risk of myocardial infarction and death from cardiovascular causes. N Engl J Med 2007; 356:2457–2471 74. Singh S, Loke YK, Furberg CD Long-term risk of cardiovascular events with rosiglitazone: a meta-analysis. JAMA 2007;298:1189–1195 75. Lincoff AM, Wolski K, Nicholls SJ, Nissen SE. Pioglitazone and risk of cardiovascular events in patients with type 2 diabetes mellitus: a meta-analysis of randomized trials. JAMA 2007; 298:1180–1188 76. Meier C, Kraenzlin ME, Bodmer M, Jick SS, Jick H, Meier CR. Use of thiazolidinediones and fracture risk. Arch Intern Med 2008;168:820–825 77. Horvath K, Jeitler K, Berghold A et al. Long-acting insulin analogues versus NPH insulin for type 2 diabetes mellitus. Cochrane Database Syst Rev 2007; 2:CD005613 78. Raskin P, Allen E, Hollander P Initiating insulin therapy in type 2 diabetes. Diabetes Care 2005;28:260–265 79. Dailey G, Rosenstock J, Moses RG, Ways K İnsülin glulisine provides improved glycemic control in patients with type 2 diabetes. Diabetes Care 2004;27:2363–2368 80 80. Nathan DM, Roussell A, Godine JE Glyburide or insulin for metabolic control in non-insulin-dependent diabetes mellitus: a randomized double-blind study. Ann Int Med 1988 ;108:334–340 81. Ohkubo Y, Kishikawa H, Araki E et al Intensive insulin therapy prevents the progression of diabetic microvascular complications in Japanese patients with NIDDM: A randomized prospective 6-year study. Diab Res Clin Pract 1995;28:103– 117 80 82. Abraira C, Johnson N, Colwell J, VA CSDM Group VA Cooperative study on glycemic control and complications in type II diabetes. Diabetes Care 1995;18:1113– 1123 83. Zammitt NN, Frier BM Hypoglycemia in type 2 diabetes. Diabetes Care 2005;28:2948–2961 84. Miller CD, Phillips LS, Ziemer DC, Gallina DL, Cook CB, El- Kebbi IM Hypoglycemia in patients with type 2 diabetes mellitus. Arch Int Med 2005 ;61:1653–1659 85. Diabetes Control and Complications Trial Research Group .The effect of intensive diabetes treatment on the development and progression of long-term complications in insulin-dependent diabetes mellitus: the Diabetes Control and Complications Trial. N Engl J Med 1993;329:978–986 86. Drucker DJ Biologic actions and therapeutic potential of the proglucagon-derived peptides. Nature Endocrinol Metab 2005 ;1:22–31 87. Kendall DM, Riddle MC, Rosenstock J et al Effects of exenatide (exendin-4) on glycemic control and weight over 30 weeks in patients with type 2 diabetes treated with metformin and a sulfonylurea. Diabetes Care 2005;28:1083–1091 88. DeFronzo RA, Ratner RE, Han J et al Effects of exenatide (exendin-4) on glycemic control and weight over 30 weeks in metformin-treated patients with type 2 diabetes. Diabetes Care 2005; 28:1092–1100 89. Buse JB, Henry RR, Han J, Kim DD, Fineman MS, Baron AD Exenatide-113 Clinical Study Group. Effects of exenatide on glycemic control over 30 weeks in sulfonylurea-treated patients with type 2 diabetes. Diabetes Care 2005; 27:2628–35 90. Heine RJ, Van Gaal LF, Johns D, Mihm MJ, Widel MH, Brodows RG Exenatide versus insulin glargine in patients with suboptimally controlled type 2 diabetes. Ann Int Med 2005;143:559– 569 81 91. Schmitz O, Brock B, Rungby J Amylin agonists: a novel approach in the treatment of diabetes. Diabetes 2004; 53 Suppl 3:S233– 238 92. Riddle M, Frias J, Zhang B et al Pramlintide improved glycemic control and reduced weight in patients with type 2 diabetes using basal insulin. Diabetes Care 2007;30:2794–2799 93. Salpeter S, Greyber E, Pasternak G, Salpeter E. Risk of fatal and nonfatal lactic acidosis with metformin use in type 2 diabetes mellitus. Cochrane Database Syst. Rev. 2006;1:CD002967 94. Raz I, Hanefeld M, Xu L, Caria C, Davies M, Williams-Herman D Sitagliptin Study 023 Group. Efficacy and safety of the dipeptidyl peptidase-4 inhibitor sitagliptin as monotherapy in patients with type 2 diabetes mellitus. Diabetologia 2006; 49:2564– 2571 95. Goldstein B, Feinglos M, Lunceford J, Johnson J, Williams- Herman D Sitagliptin 036 Study Group. Effect of initial combination therapy with sitagliptin, a dipeptidyl peptidase-4 inhibitor, and metformin on glycemic control in patients with type 2 diabetes. Diabetes Care 2007;30:1979–1987 96. Satman I., Yılmaz M.T., İmamoğlu Ş. Diabetes mellitus ve komplikasyonlarının tanı, tedavi ve izlem kılavuzu- 2008 3. baskı s: 38 97.Ilkova H, Glaser B, Tunckale A, Bagriacik N, Cerasi E. Induction of long-term glycemic control in newly diagnosed type 2 diabetic patients by transient intensive insulin treatment. Diabetes Care 1997;20:1353–1356 98. Weng J, Li Y, Xu W et al Effect of intensive insulin therapy on beta-cell function and glycemic control in patients with newly diagnosed type 2 diabetes: a multicentre randomized parallel-group trial. Lancet 2008;371:1753–1760 82 99. UKPDS Group UK Prospective Diabetes Study 16: overview of six years’ therapy of type 2 diabetes: a progressive disease. Diabetes 1995;44:1249–1258 100. Nathan D.M. , Buse J.B. , Davidson M.B. , Ferrannini E, Holman R ,Sherwin R, Medical management of hyperglycaemia in type 2 diabetes mellitus: a consensus algorithm for the initiation and adjustment of therapy. Diabetologia 1007/s00125008-1157 101. Powers C. A, Harrison’s Principles of Internal Medicine 15 th Edition.s: 21122133 102. Booli GB. Marchi RRDI ,Park GD, Pramming S,Koivisto VA. İnsülin analoges and their potential in the managment of diabetes mellitus. Diabetologica 1999;42:1159-67 103. Galloway JA, Chance RE. Approaches to insulin analoges. The Diabetes Annual/8, Elsevier Science B:v,1st Edition. 1994.p.277-98. 104. Owens DR, Zinan B, Bolli GB. Insulins today and Beyond. The Lancet 2001;358:739-46 105. 1. Zib I,Raskin P. Novel insulin analoges and its mitogenic Potential . Diabetes , Obesity and Metabolism 2006;8:611-20 106. Dreyer M, Prager R, Robinson A.K, Souhami E. Efficacy and safety of insulin glulisin and insulin lispro combined with insulin glarjin in patient with type 1 diabetes . Diabetes care 2004;53suppl.2:a 123 107.Wang F, Jana M, Vergara CM. Insulin glargine: A systemic review of a long acting insulin analogue. Clinical Trepateutics 2003;25:1541-77 108. Antipatis VJ, Gill TP. Bölüm 1. Epidemiyoloji. Per Björtrop. International Textbook of Obesity. lst baskı John Wiley and Sons Ltd. 2002. p.l. 83 109. World Health Organisation. Obesity: Preventing and managing the Global Epidemic. Report of a WHO Consultation on Obesity. Geneva, 1997.p.3-5 110. Serter R. Obezite Atlası. lst Baskı. Karakter Color. Ocak 2004. p.8-24. 111. Lean MEJ; Han TS, Seidell JC. Impairment of health and quality of life in men and vvomen with a large waist. Lancet 1998;351:853-6. 112. Clinical Guidelines on the Identification, evaluation, and treatment of ovenveight and obesity in adults. The Evidence Report..National Instıtute of Health. Obes Res 1998,6:51-209. 113. Sharma AM.Sibutramine in overweight/obese hypertensive patients in t J Obes Relat Metab Disord 2002;26 Suppl 4:S38-S41. 114. Kuczmarski RJ, Flegal KM, Campbell SM, Johnson CL. Increasing prevalence of overweight among US adults. JAMA. 1994;272:205-211. 115. Kuczmarski RJ, Carrol MD, Flegal KM, Troiano RP. Varying body mass index cut off points to describe overvveight prevalence among U.S. adults: NHANES III (1988 to 1994) Obes Res 1997;5:542-8. 116. Dickey RA, Bray GA. Obesity Manual of Endocrinology and Metabolism. 3rd ed. Lavın N, Lippincott Willams and Wilkins, 2002.p.510-9. 117. Seidell JC, Flegal KM. Assessing obesity:classifıcation and epidemiology. Br Med Bull 1997:53;238-57. 118. Oğuz A, Kozan Ö, Temizhan A, Abacı A. 2. Metabolik Sendrom Sempozyumu.23-26 Mayıs 2005 Swiss Otel,.İstanbul 119..Kopelman P. Obesity and Diabetes . N Engl J Mecl 2006;355:1508-1509 120. McCarty MF. A. paradox resolved: the postprandial resistance explains why gynoid adiposity appears Med Hypotheses 2003;61:173-6 84 121. Boden G, Shulman GI. Free fatty acids and type2 diabetes: defın-ing their role in the development of insulin resistance and h-cell dysfunction. Eur J Clin Invest 2002;32; 14-23. 122. Tannenbaum BM, Brindley DN, Tannenbaum GS, Dallman MF, McArthur MD, Meaney MJ. High-fat feeding alters both basal and stress-induced hypothalamic-pituitary adrenal activity in the rat. Am J Physiol 1997;273:E1168-77. 123. Rask E, Olsson T, Soderberg S, et al. Tissue-specifıc dysregula-tion of cortical metabolism in human obesity. J Clin Endocrinol Metab 2001;86:1418-21. 124. Riddle MC, Rosenstock J, Gerich J. The treat-to-target trial: randomized addition of glargine or human NPH insulin to oral therapy of type 2 diabetic patients. Diabetes Care 2003;26:3080-3086. 126. Yki-Jarvinen, A Dressler and M Ziemen. Less nocturnal hypoglycemia and better post-dinner glucose control with bedtime insulin glargine compared with bedtime NPH insulin during insulin combination therapy in type 2 diabetes.. Diabetes Care 2000; 23:1130-1136 127. Julio Rosenstock, MD, Sherwyn L. Schwartz, MD, Charles M. Et al. Basal İnsülin Therapy in Type 2 Diabetes. Diabetes Care 2001; 24: 631-636 128. Fritsche A, Haring H: At last, a weight neutral insulin? Int J Obes Relat Metab Disord 2004;Suppl. 2:S41–S46 129. Hordern SV, Wright JE, Umpleby AM,Shojaee-Moradie F, Amiss J, RussellJones DL: Comparison of the effects on glucose and lipid metabolism of equipotent doses of insulin detemir and NPH insulin with a 16-h euglycaemic clamp. Diabetologia 2005;48: 420–426 130. Holman R.,. Thorne K., Farmer J., et al.Addition of Biphasic, Prandial, or Basal Insulin to Oral Therapy in Type 2 Diabetes. N Engl J Med 2007; 357:17167310 85 131. Raskin P, Allen E, Hollander P, et al. Initiating insulin therapy in type 2 diabetes: a comparison of biphasic and basal insulin analogs. Diabetes Care 2005;28:260-265. 132. Janka HU, Plewe G, Riddle MC, Kliebe-Frisch C, Schweitzer MA, YkiJarvinen H. Comparison of basal insulin added to oral agents versus twice-daily premixed insulin as initial insulin therapy for type 2 diabetes. Diabetes Care 2005;28:254-259. 133. A Lindholm, J McEwen and AP Riis. Improved postprandial glycemic control with insulin aspart. A randomized double-blind cross-over trial in type 1 diabetes. Diabetes Care 1999; 22:1258-1261 134. Kang S, Creagh FM, Ara J, Owens DR, Peters JR: Insulin analogues and human insulin: near-equivalent in vivo biological activity in healthy males in spite of widely different in vivo potencies. Abstract. Dia-betes 1991 ;40 Suppl. 1:243A 135 . Anderson JH, Brunelle RL, Koivisto VA , Pfützner A, Trautmann ME, Vignati L, D i M a rchi R: Reduction of postprandial hyperglycemia and frequency of hypoglycemia in IDDM patients on insulin-analog treatment. Diabetes 1997;46:265– 270 136 . Jorgensen LN, Nielsen FS: Timing of pre-meal insulins in diabetic patients on a multiple daily injection regimen: a questionnaire study. Diabetologia 1990 ;33 Suppl. 1:116A 137. SR Heller, SA Amiel and P Mansell. Effect of the fast-acting insulin analog lispro on the risk of nocturnal hypoglycemia during intensified insulin therapy. U.K. Lispro Study Group. Diabetes Care 1999; 22:1607-1611 138. Garg SK, Carmain JA, Braddy KC, Anderson JH Jr, Vignati L, Jennings MK, Chase HP: Pre-meal insulin analogue insulin lispro vs Humulin R insulin treatment in young subjects with type 1 diabetes. D i a b e t M e d 1996;13:47–52 86 139. Bastyr EJ III, Stuart CA, Brodows RG, et al. Therapy focused on lowering postprandial glucose, not fasting glucose, may be superior for lowering HbA1c. Diabetes Care 2000;23:1236-1241. 140. Etienne Larger, Pierre Rufat, Danièle Dubois-Laforgue, Séverine Ledoux. Insulin Therapy Does Not Itself Induce Weight Gain in Patients With Type 2 Diabetes. Diabetes Care 2001;24:1849-1850 141. Bretzel RG, Arnolds S, Medding J, Linn T. A direct efficacy and safety comparison of insulin aspart, human soluble insulin, and human premix insulin (70/30) in patients with type 2 diabetes. Diabetes Care 2004;27:1023-1027. 142. VA Koivisto, JA Tuominen and P Ebeling . Lispro Mix25 insulin as premeal therapy in type 2 diabetic patients. Diabetes Care 1999;22:459-462 87