1 ADANA VE ÇEVRESİNDE ERMENİ VE FRANSIZ CİNAYETLERİ Dr. Kemal ÇELİK Bu yazıda, öncelikle, Ermeniler ve Ermenistan hakkında kısa ve tanıtıcı bilgi vereceğiz 1. Bunu takiben, Ermeni Sorunu’nun nasıl ortaya çıktığı ve geliştiği üzerinde duracak, Adana ve çevresinde, Fransızlar’dan destek alan Ermeniler’in Türkler’i nasıl katlettiklerini, yok etmeye çalıştıklarını, o döneme ait kaynak bilgilerle ortaya koymaya çalışacağız. Sonuçta, Ermeni Soykırımı iddiası konusunda birkaç cümlemiz daha olacaktır. Adana ve çevresi 1516’da Osmanlı idaresine alındığı sırada, Doğu Anadolu’da 470 yıl, Kilikya’da ise 150 yıldır hüküm süren bir Ermeni Krallığı veya prensliği bulunmuyordu. Millet olarak Ermeni Milleti’nden de söz edilmiyordu. XVI. yüzyılın ilk yarısına ait hiçbir yazılı kaynakta da bir Ermeni devleti veya milletinin adı geçmemektedir2. Daha sonra, Osmanlı Devleti’nin Ermeniler’e tanıdığı ayrıcalıklar Batılı devletlerin dikkatini çekti. Fransa başta olmak üzere, İngiltere, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri, Osmanlı sınırları içindeki Ermeniler arasında misyonerlik faaliyetlerine giriştiler. Katolik, Ortodoks ve Protestan mezheplerini yaymaya başladılar3. Fransa, sömürge ve çıkar elde etmek peşinde idi. Bu amacını gerçekleştirebilmek gayesiyle Ermeniler’i piyon olarak seçmişti. Ermeni toplumuna bağımsızlık vadetmiş, bu vaadiyle, onları kendi amaçları doğrultusunda kullanmak konusunda da başarılı olmuştur. Fransa, 1630’dan itibaren Ermeniler arasında Katolikliği yaymaya başladı. 1740’ta Osmanlı topraklarının tamamında Katolikleri himaye hakkını resmen kabul ettirdi. Siyasî ve ticarî amaçlarla yapılan bu propaganda, Osmanlı topraklarında yeni fesat yuvaları oluşturdu4. Daha yakın tarihlere geldiğimizde, Fransa’nın, 1915-1916 yıllarında Osmanlı topraklarını paylaşma projesi kapsamında gerçekleştirilen gizli antlaşmalara dayanarak, bu gizli antlaşmalar gereği Mondros Mütarekesi sırasında, Suriye ve kuzey dağlık kesimde (Kilikya olarak adlandırdığı sınırı belirsiz bir bölgeye dahil ederek) Adana, Antakya Gaziantep, Şanlıurfa ve Kahramanmaraş taraflarını, askerî açıdan Suriye’yi savunmak için doğal bir bölge olarak gördüğü ve bu bölgeyi elinde tutmak istediği anlaşılmaktadır. Bir diğer neden de, Fransa’nın, Haçlı Seferleri döneminden beri ilgilendiği bölge üzerinde tarihî hakları olduğunu iddia etmesidir 5. Ermeni Sorunu’nu öne çıkaran devletlerin başında gelen Rusya’nın amacı, özetle, bölgedeki Hrıstiyan halkı ve Ermenileri koruyormuş gibi davranarak, doğu ve güneydoğu Anadolu’daki Osmanlı topraklarını ele geçirmek, Akdeniz’e inme plânını gerçekleştirmekti. 1774 Küçükkaynarca Başkent Üniversitesi Atatürk Araştırma Merkezi Öğretim Görevlisi. Bu makale 29-30 Mayıs 2004’te Ankara’da Ermeni Araştırmaları II. Uluslararası Kongresi’nde bildiri olarak sunulmuştur. 1 Ermenilerin tarihi ve Ermeni Sorunu konusunda daha geniş bilgi için bk. Ermeni Komiteleri’nin A’mal ve Harekât-ı İhtilâliyyesi, (Haz.: H. Erdoğan CENGİZ), Başbakanlık Basımevi, Ankara 1983 ve bu eserin sade bir Türkçe ile basımı olan Ermeni Komiteleri’nin İhtilâl Hareketleri ve Besledikleri Emeller, (Haz.: İsmet PARMAKSIZOĞLU), Birinci Baskı, Ankara 1981.; Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İkinci Baskı, İstanbul 1987, s. 22-42 vd.; Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Ankara 1985, s. 10-13 vd.; Mehlika Aktok Kaşgarlı, Kilikya Tâbi Ermeni Baronluğu Tarihi, Ankara 1990, s. XV vd.; Kemal Çelik, Millî Mücadele’de Adana ve Havalisi (1918-1922), Türk Tarih Kurumu, Ankara 1999, s. 12, 13 vd. 2 Uras, a. g. e., s. 88.; K. Gürün, a. g. e., s. 27.; K. Çelik, a. g. e., s. 14, 15. 3 Ahmet Hulki Saral, Türk İstiklâl Harbi IV, Güney Cephesi, Gn.Kur.Yay., Ankara 1966, s. 9.; Ali İhsan Gencer, “İhtilâlci Ermenilerin-Kaza İhtilâl Teşkilâtı-Talimâtnâmesi” , Tarih Enstitüsü Dergisi, Sayı: 13, İstanbul 1987, s. 581-584.; K. Çelik, a. g. e., s. 15. 4 Ermeni Komitelerinin İhtilâl Hareketleri ve …, s. 200.; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt: II, Dördüncü Baskı, T.T.K., Ankara 1983, s. 506.; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt: VI, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1983, s. 36.; Yahya Akyüz, Türk Kurtuluş Savaşı ve Fransız Kamuoyu (1919-1922), İkinci Baskı, Ankara 1988, s. 61.; K. Çelik, a. g. e., s. 10, 11. 5 E. Brémond, La Cilicie en 1919-1920, Paris 1921, s. 76. ; P. Redan, La Cilicie et Le Probleme Ottoman, Paris 1921, s. 114138.; A. H. Saral, a. g. e., s. 37. ; Y. Akyüz, a. g. e., s. 175-177. ; Yaşar Akbıyık, Millî Mücadele’de Güney Cephesi (Maraş), Ankara 1966, s. 57-60. 2 Antlaşması, Rusya’ya, Osmanlı Devleti’nin tebası olan Ortodoksları himaye hakkını verdi. Ermeni Sorunu’nun çıkmasında etkili olan önemli bir neden de 1815’te Viyana Konferansı’nda Rus Çarı Alexandr’ın ortaya attığı Şark Meselesi’dir. 13 Şubat 1878’de bir dilekçe ile Rus Çarı ve Başbakan Gorçakof’a başvuran İstanbul Ermeni Patriği Nerses, Eçmiyazin Katogikosu’na gönderdiği bir mektupta: “Ermeniler’in, Türkiye’nin Asya kısmına sahip olabilmesi konusunda Rusya’nın himayesine muhtaç olduklarını”, yazmıştı. Buna karşılık; Ayastefanos Antlaşması’nda kendilerine muhtariyet verilmesi konusundaki Ermeni istekleri, bu isteğin kendi sınırları içindeki Ermenilere örnek olmasından çekinen Rusya tarafından reddedilmişti 6. Ama, bu başvuruyu iyi değerlendiren Rusya, Ermeniler’e bağımsızlık vadederek, Birinci Dünya Savaşı’nda, Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler’in desteğini almayı başarmıştı. İngiltere, 1791’denberi Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma politikasını terkeden ve Osmanlı topraklarında kendisine bağlı millî devletler kurmayı düşünmekte idi. Yine de 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’na kadar Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü korumak politikasını sürdürdü. Osmanlı Devleti bu savaşta Rusya’ya yenilince, İngiltere’de “artık bu devlet ayakta kalamaz”, düşüncesi hakim oldu. Böylece İngiltere, yeni politikasında Ermeni Sorunu’na yer vermeye başladı. Bunun başta gelen bir nedeni, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sırasında, kuzeydoğu Anadolu’da bazı Türk şehirlerini işgal eden Rusya’nın, bölgede yaşayan Ermenileri bağımsızlık vaadiyle Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmasıdır. 13 Temmuz 1878 Berlin Kongresi’ni takiben; Rusya’nın, Akdeniz’e inmek konusundaki hedefini bilen İngiltere, uluslar arası kamuoyunun dikkatini başka bir yöne çekmek ve bölgede tehlikeli olabilecek bir Rus nüfuzu ve hakimiyetine karşı, doğuda sözde bağımsız bir Ermenistan’ı kendisi kurmayı yeğlemiş ve yine kendi amacı doğrultusunda kullanmak üzere Ermeni Sorunu’nu ön plana çıkarmıştır 7. İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri de, Osmanlı topraklarında kurdukları dini cemiyetlerle Protestanlığı yaydılar. Bu faaliyetler zamanla olumsuz sonuçlarını göstermeye başladı. XIX. yüzyıla kadar sakin bir hayat geçiren, ticaret ve sanayi ile uğraşan ve devlet hizmetlerinde kullanılan Gregorian mezhebine bağlı Osmanlı Ermenileri’nden Katolik olanlar kendilerini Fransız, Ortodokslar Rus, Protestan olanlar da İngiliz ve Amerikalı gibi görmeye başladılar. Fransız İhtilâli’nin Ermeni gençleri üzerindeki etkisiyle, 1839 Tanzimat Fermanı’nı takiben, Ermenilik ve Ermenistan’ı diriltme çalışmaları başlatıldı. Böylece Ermeniler, XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Hrıstiyan bir topluluk olarak Avrupa gündeminde yer alma çabasına giriştiler. XIX. yüzyıl sonları ile XX. Yüzyıl başlarında bazı Avrupa merkezlerinde bağımsızlığı amaçlayan cemiyetler kurdular. Bu cemiyetler, yayınladıkları dergilerle, Avrupa ülkeleri kamuoyunda taraftar kazanmaya, bir Ermeni Problemi bulunduğu görüşünü yaymaya çalıştılar8. İngiltere’nin bu yeni politikası, Osmanlı Devleti’ni Rusya karşısında yalnız bıraktı. Osmanlı-Almanya yakınlaşmasına ve İngiltere’nin karşısındaki blokta yer alan Osmanlı Devleti’nin çökmesine yolaçtı. Ermeni toplumu içinden özellikle din adamları, lider yöneticiler ve Ermeni komiteleri, Ermeni Problemi olduğu propagandası yaptılar. Osmanlı Devleti toprakları üzerinde bağımsızlık kazanmak umuduyla Rusya, İngiltere ve Fransa’nın yanında yer alarak Ermeni toplumunu Osmanlı Devleti yönetimine karşı yönlendirip örgütlediler. 2- II. Meşrutiyet’in İlânı ve 1909 Adana Ermeni Olayları: a- II. Meşrutiyet’in İlânı ve Ermeniler: II. Meşrutiyet ilkeleri, ihtilâlci yapıda ve politik amaçlı Ermeni komitelerinin, ülkenin kalkınması, ekonomik iyileşme sağlanması yönünde çalışmalarını gerektirmekte idi. Ermeni komiteciler de Fahir Armaoğlu, Siyasî Tarih 1789-1960, İkinci Baskı, Ankara 1973, s. 288, 289.; Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yay./1194, Sevinç Matbaası, Ankara 1990, s. 105 ve birçok yerde. ; E. Z. Karal, a. g. e., V. Cilt, s. 203, 204. 7 F. Armaoğlu, a. g. e., s. 286-288.; Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, İstanbul 1983, s. 100 v. d.; Süleyman Kocabaş, Türkiye ve İngiltere, İstanbul 1985, s. 86.; Y. Akbıyık, a. g. e., s. 7. 8 Ermeni Komitelerinin İhtilâl Hareketleri ve… (Haz.: İ. Parmaksızoğlu), s. 9-200.; A. H. Saral, a. g. e., s. 9. 6 3 başlangıçta bu düşüncede idi. II. Meşrutiyet ilân edilince, affedilen siyasî suçlu, serseri ruhlu ve kaçak Ermeniler, Türkiye’ye döndüler. Önde gelen Ermeni düşünürleri, Osmanlı Hükümeti tarafından önemli devlet görevlerine atandılar. İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenlerinden bazıları, Ermeniler’in özel gün ve törenlerine katıldılar. Meşrutiyet’in yaydığı hürriyet, adalet ve eşitlik sonucu siyasî haklarına tamamen kavuşan Ermeni siyasî komitelerinin, bundan böyle adlarındaki ihtilâlci sıfatlarını taşıma ve varlıklarını devam ettirme gereği kalmamıştı. Gerçekte de, aralarındaki birlik dağılacak hale gelmişti. Fakat, kısa süre sonra, Ermeniler arasındaki etkilerini devam ettirmek ve kesin nüfuz kurmak isteyen Ermeni Taşnaksütyun, Hınçak, Veragaz Miyal Hınçak başta olmak üzere, Sahma Natragan ve Ramgavar komiteleri, her tarafta şubeler açarak yeniden örgütlendiler. Kendi içlerinde de mücadele ederek, patrikhane ve murahhashaneleri yönetimleri altında tutmaya çalıştılar. Başarıya ulaşmak, seçimleri kazanmak için mahalleler ve okullar düzeyine kadar indiler. Ermeni Genel Millî Meclisi de siyasî entrikaların merkezi haline geldi. Rusya’dan sürülmüş olan ve bazı Avrupa devletlerinden Türkiye’ye gelen çok sayıda vatansız ve maceracı, bu mecliste önemli görevler ele geçirerek, Osmanlı Devleti Hükümeti’ni tanımadıklarını açıkladılar. Ermeni Millî Meclisi, Ermeni isteklerini Rusya’daki Ermeni Katogikosu’na sunma usulünü uygulamaya koydu. Bir taraftan da, Osmanlı toplumu ile uyumlu yaşıyormuş görünerek, millî amaçlarını ve bağımsızlık kazanma gayretlerini devam ettirdiler9. b- 1909 Adana Ermeni Olayları (İğtişaşı): Osmanlı Devleti’ne karşı düzenlenen en önemli Ermeni isyanlarından biri de, 1909 Adana Ermeni Olayları’dır. Osmaniye (Cebel-i Bereket Mutasarrıflığı) ve Dörtyol Ermeni Delegesi (murahhası) Episkopos Mrg. Muşeg (Moucheg), yanına aldığı 15-20 kadar Ermeni komiteci ile Osmaniye ve Dörtyol’dan başlayıp, Adana Vilâyeti sancaklarını dolaştı. Çok sayıda Ermeni nüfusun bulunduğu, tehlikeli isyancı Ermeniler’in yaşadığı Dörtyol’da, çektiği nutuklarla, Hükümet’e bağlı Ermeniler’i de kışkırtarak isyana teşvik etti. Avrupa devletleriyle işbirliği sonucu, Dörtyol İskelesi’ne binlerce silâh ve cephane getirtti. Bu silâhları zorla sattığı Ermeniler’den ticarî kazanç sağlamayı da ihmal etmedi. Maiyyeti ile Ermenistan bayrağı taşıyarak dolaşan Muşeg, Kafkas Ermenileri gibi üç köşeli belirgin işaret taşıyan kalpaklı, ayakları dizlikli, tek tip elbise giyinmiş ‘Postallı’ adı verilen 300’den fazla askerine, Amerika ve Rusya’da eğitilen Ermeni fedâi subayları ile eğitim verdirmişti. Dörtyol’daki ‘beylik’ araziyi Ermeniler’e paylaştıran, ‘piyade istihkâmları’ kazdıran Muşeg, bazı yerlere kiliseden tünel açtırmış, Dörtyol İskelesi’ne kışlalar inşa ettirerek, çevreyi istihkâmlarla çevirtmişti 10. Adana Vilâyeti’ne bağlı bir çok yerde Ermenistan’ın bağımsızlığını temsil eden oyunlar oynatıldı. Böylece, isyan hazırlıklarını tamamlayan Muşeg, Adana’ya geçti. Ermenilerle Türkler arasında olaylar yaratacak kışkırtmalarına başladı. Fakat, Osmaniye Mutasarrıfı Mehmed Asaf Bey, Muşeg’in verdiği bilgiler sonucu İstanbul gazetelerinde yayınlanan haberlerin gerçeklere uymadığını ortaya koyunca, Muşeg Kıbrıs’a, oradan da Mısır’a kaçtı. O günlerde, bu kez Taşnak liderlerinden Gökdereliyan Karabet ile Çallıyan Karabet, Adana’nın ilçe ve köylerini dolaşarak Ermeniler’i kışkırttılar. Bu kışkırtmalara Dörtyol Papazı Dersak, Hınçak üyesi Karabet İskender ve Bedros Paşa da katıldılar. Ermeni evleri yeraltından tünellerle birbirine bağlandı. Çeşitli silâhlar yapıldı, toplar döküldü. Bu silâhlar açılan mahzen ve kuyularda gizlendi. Ermeni evleri ve kiliseler birer silâh ve cephane deposu haline getirildi11. Adana merkezinde ve çevresinde düzenlenen Ermeni mitinglerinde, İslâm ulemasının sarıkları başlarından zorla çıkarılarak kirletildi. İskenderun’da, Ermeni bozması İngiliz Konsolosu Mösyö Ermeni Komitelerinin İhtilâl Hareketleri ve …, (Haz.: İ. Parmaksızoğlu), s. 34, 37.; S. R. Sonyel, a. g. e., 18-22.; K. Çelik, a. g. e., s. 17. 10 Mehmed Asaf, 1909 Adana Ermeni Olayları ve Anılarım, (Yay. Hz. İsmet Parmaksızoğlu), T. T. K., Ankara 1982, s. 69.; Salahi R. Sonyel, İngiliz Gizli Belgelerine Göre Adana’da Vuku Bulan Türk-Ermeni Olayları (Temmuz 1908-Aralık 1909), BELLETEN Cilt : LI, Sayı : 201’den ayrıbasım, T.T.K., Ankara 1988, s. 28-30.; İsmet Binark, Asılsız Ermeni İddiaları ve Ermeniler’in Türklere Yaptıkları Mezalim, Yazılı Arşiv Belgeleri ve Fotoğraflarla, Ankara Ticaret Odası Yayını, No : 16, Ankara 2001, s. 42-44.; Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 2001, s. 23, 24.; K. Çelik, a. g. e., s. 17,18. 11 M. Asaf, a. g. e., s. 9-13.; S. R. Sonyel, a. g. e., s. 28-30.; K. Çelik, a. g. e., s. 18. 9 4 Katoni de, Ermenileri kışkırtmakta idi. O sıralarda, Adana’da, 2 Türk, karısını kaçırdıkları iddiası ile, bir Ermeni tarafından katledildiler. Türk halkı arasında saygınlığı olan bir hocaya işkence edilerek, tenasül uzvu kesilmiş, üzerine kendi kanıyla haç çizilip ağzına verilerek katledilmişti. Bu dehşet verici davranış beklenen olayları başlattı. Olayların başta gelen sorumlusu Gökdereliyan Karabet ve çetesi, Hükümet kuvvetlerinin elinden kaçmayı başardılar. Vilâyet tarafından gönderilen kuvvetler, Ermeni isyancıların daha önce sokaklarda kurduğu barikatlardan topluca açtıkları ateşle karşılandı. Çok sayıda Türk jandarması ve polisi öldürüldü. Bunu duyan Türkler de silâhlarını alarak bu Ermeniler’e karşı yürüdüler. Bu arada, Süleymanlı (Zeytûn) ve Saimbeyli (Haçin) ile diğer yerlerden gelen Ermeniler, Dörtyol’da toplanarak, karşılaştıkları Türkler’i katletmeye başladılar. Olaylar Bahçe, Maraş, Tarsus, Payas, Saimbeyli (Haçin), Yeşilkent (Erzin), Dörtyol ve bölgedeki yerleşim merkezlerine süratle yayıldı. 14-29 Nisan 1909 (1-13 Nisan 1325) tarihleri arasındaki olaylar, Osmanlı Devleti’nin, gemilerle Mersin ve İskenderun’a gönderdiği askerler tarafından bastırıldı. Olayların devamı süresince, İngiliz ve Amerikan zırhlıları, İskenderun ve Mersin Limanları önünde bekleyerek Ermeniler’e yardımda bulunmuşlardı 12. Olayın kışkırtıcıları Adana Ermeni kilisesi piskoposları idi. Ermeni çeteciler, Türkler’i yok edeceklerine and içmişlerdi. Saldırılar karşısında Türkler de kendilerini korumaya çalıştılar. Fakat Avrupa basını her zaman olduğu gibi, bu olayı da, “Türkler, Ermeniler’i imha ediyor”, şeklinde duyurunca, telaşa kapılan İttihatçılar tarafından, Adana Valisi olarak atanan Cemal Paşa, isyanı çıkaran Ermeni çetecilere dokunamadı. Kurduğu Divan-ı Harb’de 47 Türk ve sadece bir Ermeni idama mahkûm edildi13. 3 Nisan 1910’da, Neccarlı Köyü Ermenileri, Burnaz ve çevresindeki Türk köylerine saldırarak, 50’den fazla Türk’ü öldürmüş, bununla yetinmeyerek öldürdükleri bu kimselerin erkeklik uzuvlarını kesip ağızlarına koymuş, daha sonra Dörtyol’daki Ermeniler’e katılmışlardı 14. C- Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler ve Göçettirme (Tehcir) Olayı: 1- Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler: Birinci Dünya Savaşı başlayınca, Enver Paşa, Erzurum’da Ermeni liderleriyle bir toplantı yaparak destek istedi. Enver Paşa’ya tarafsız kalacakları cevabını veren Ermeni liderler, gerçekte kendilerine Kafkasya ile Doğu Anadolu’daki Osmanlı toprakları üzerinde bağımsız bir devlet vaadeden Rusya’dan yana idiler. Nitekim, eski bir meclis üyesi ve ileri gelen bazı Ermeniler, Osmanlı askeri harekâtını başarısızlığa uğratmak gayesiyle, Kafkasya’ya kaçtılar. Çar Nikola II.’de Kafkasya’ya gelerek Ermenilerle işbirliği konusunda anlaştı. Bunu takiben, Tiflis’teki Ermeni Millî Bürosu, Türkiye’de yaşayan ve çeşitli ülkelerden bölgeye akın eden Ermeniler’in, kanlarını Rus zaferi için akıtacağını, Osmanlı yönetimi altındaki Ermeni halkın, Rus koruması altında özgürlüğe kavuşacağı inancını ifade eden bir bildiri yayınladı. 1 Kasım 1914’te sınırı geçen Rus ordusu, kendilerine katılan ve Osmanlı kuvvetlerini arkadan vuran Ermeniler rehberliğinde ilerledi. Osmanlı ordusunun ikmal kollarını basan, eşkiyalık ve çapulculuğa girişen Ermeniler, öncülük ederek Ruslar’ın Doğu Anadolu’da ilerlemesini kolaylaştırdılar15. 2- Göçettirme (Tehcir) Olayı: Ruslar, Kafkasya’da ilerlerken, kendi sınırları içindeki 1.000.000’dan fazla Türk ve Müslümanı başka yerlere naklederek savaş bölgesinden uzaklaştırmış, Osmanlı Devleti de bu uygulamaya ses M. Asaf, a. g. e., s. 13-16.; S. R. Sonyel, a. g. e., s. 31-38.; K. Çelik, a. g. e., s. 18, 19. Y. Halaçoğlu, a. g. e., s. 24.; K. Çelik, a. g. e., s. 19. Kadir Aslan, Millî Mücadelede Dörtyol, Hatay 1991, s. 38. 15 Ermeni Komitelerinin İhtilâl Hareketleri ve …, (Haz.: İ. Parmaksızoğlu), s. 76-128.; Azmi Süslü, Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, Ankara 1990, s. 109-146.; İ. Binark, a. g. e., s. 45-78.; Y. Halaçoğlu, a. g. e., s. 31-84.; K. Çelik, a. g. e., s. 20. 12 13 14 5 çıkaramamıştı. Enver Paşa da, cephede veya cepheye yakın yerlerde Osmanlı topraklarında zararlı faaliyetleri görülen Ermeniler’i Doğu Anadolu vilâyetleri, Süleymanlı (Zeytûn) ve yoğun yaşadıkları diğer yerlerden, savaş bölgesi dışındaki Fırat Nehri vadisi, Diyarbakır’ın güneyi, Urfa, Süleymaniye taraflarına göç (tehcir) ettirmeyi plânladı. Adana ve çevresinin kırsal kesiminde oturan Ermeniler de aynı nedenle Suriye’nin orta kesimine gönderildiler. Böylece, bu Ermeniler, Osmanlı’nın Rusya ile Mısır’daki İngilizler’e karşı harekâtını önleyemeyecek hale getirildi. Ermeniler, savaş bitince eski yerlerine döneceklerdi. Özel bir komisyon kurulmuş, göçettirilen Ermeniler’in mallarının açık arttırmayla satılması, satıştan sağlanan paranın mal sahipleri geri dönünce iadesi için özel bir yasa çıkarılmıştı. Türkler, boşaltılan Ermeni evlerine ancak kiracı olarak yerleşebilecek, kiraları kurulan özel bir fona ödeyecek ve sahipleri geldiğinde evleri boşaltacaklardı 16. D- Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Adana Çevresinde Ermeniler: 1- Birinci Dünya Savaşı Sonrasında Adana Çevresinde Ermeniler’in Türkler’e Karşı Uygulamaları: Bütün bu gelişmeler sonucunda; Adana çevresinde yaşayan Ermeni toplumu, Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Ermeni komitecilerinin çağrısına uymuş; Fransa’nın kışkırtmalarına kapılmış, çıkarlarına âlet olmuş onlarla birlikte büyük zulümlere ve cinayetlere girişmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, Ermeni komiteleri ve gönüllüleri ile bir sözleşme imzalayan Fransa, göçettirildikleri yerleri vatanları kabul etmiş görünerek, Ermeniler’e Adana yöresine giriş hakkını vermişti. Ermeniler’in, Fransa desteğinde geri dönerek yöreyi işgal edecekleri söylentileri yayılınca, daha önceki Ermeni katliâmlarının dehşetini hatırlayan ve Ermeniler döndüğünde aynı dehşeti bir kez daha yaşayacağının bilincinde olan Adana Türkleri endişeye kapıldılar. Ne yazık ki, Fransa da Ermeni zulüm ve cinayetlerine ortak olmuş ve arzu edilmeyen olaylar nedeniyle Türkler endişelerinde haklı çıkmışlardır17. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasını takiben, göçettirildikleri yerlerle Rusya, Amerika Birleşik Devletleri ve dünyanın diğer yerlerinden özellikle Fransız işgal bölgesi olan Adana ve çevresine gelen 120.000 kadar Ermeni ile bunlara katılan veya tehdit edilerek katılmak zorunda kalan yerli Ermeniler, Süryanîler ve Rumlarla, kendi içimizden bazı soysuzlar, yani bütün Türk ve Türklük karşıtları, işgalleri takiben, işgal kuvvetleri komutanına başvurarak Türkler’i yoketmek amacıyla kurulan müfreze ve karakollara gönüllü kaydolmak istemiş, çeteler oluşturmuş, ellerinde silâh, içlerinde büyük bir kin ve nefretle, baskınlar vererek silâhsız savunmasız Türk evlerini ve köylerini soymuş, yakmışlardı. Bu gözü dönmüş komiteci çeteciler; ele geçirdikleri Türkler’e, yaşlıçocuk, kadın-kız ayırmaksızın hakaret edip, para ve değerli eşyalarını gaspetmiş, karakollarda süründürmüş, değişik işkence usülleri uygulamış, para ve hapis cezaları vermiş, daha da ileri giderek ırza tecavüze girişmiş, çok sayıda Türk’ü hunharca öldürmüşlerdi. O dönemde, genel olarak işgalci düşmana ve özellikle Ermeniler’e göre; en büyük suç Türk olmaktı. Gerek kendi aralarındaki konuşmalarda, gerekse karşılaştıkları Türkler’in yüzüne karşı, hemen her ortamda sık sık: “Artık Türklük bitmiştir, Türklük ölmüştür. Artık Türklük yok olacaktır, Türklük yokedilecektir”, diyerek, hemen hemen rastladıkları her Türk’ün kanını dökmüşler, gerçekte Ermeniler, Türkler’e karşı soykırıma girişmişlerdi. Bu arada, kendileri de kayba uğramış, hayal ettikleri gibi, Adana çevresinde bir Büyük Ermenistan veya Kilikya Ermeni Cumhuriyeti devleti kurarak bağımsızlık kazanmayı ummuşlardı. Fakat, bir milletin ancak kendi gücüyle bağımsızlık kazanabileceği gerçeğini dikkate almamış ve yeterli güce sahip olmadıkları için başarılı kazanamamışlardır 18. Ermeni Komitelerinin İhtilâl Hareketleri ve …, (Haz.: İ. Parmaksızoğlu), s. 76-128.; A. Süslü, a. g. e., s. 109-146.; İ. Binark, a. g. e., s. 45-78.; Y. Halaçoğlu, a. g. e., s. 31-84.; K. Çelik, a. g. e., s. 20, 21. 17 M. Asaf, a. g. e., s. 17-45.; S. R. Sonyel, a. g. e., s. 39-51.; S. J. Shaw, a. g. m., s. 198, 199.; K. Çelik, a. g. e., s. 24. 18 M. Asaf, a. g. e., s. 17-45.; Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, İstanbul 1961, s. 78, 79.; Şeref Genç (Yılmaz Efe’), “İstiklâl Savaşında Mersin’i Kurtarma Savaşı”, Kuva-yı Milliye, Sayı: 59, 60, Mersin 1965, s. 10-12.; Kurtuluş Savaşında İçel, (Anonim), Türkiye Kuva-yı Milliye Mücahit ve Gazileri Cemiyeti Mersin Şubesi Yayını 1, İstanbul 1971, 46-53.; Ali Neşrî Atlay, “Millî Mücadele’de Mut”, Kuva-yı Milliye, Yıl: 9, Sayı: 105, Mersin (Mayıs) 1969, s. 15, 16.; Y. Akyüz, a. g. e., s. 127-129.; Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, 2. Baskı, C. I., T. T. K., Ankara 1987, s. 23.; Stanford J. Shaw, “Ottoman Population Movements During The Last Years Of Empire, 1885-1914”, Osmanlı Araştırmaları I, İstanbul 1980, s. 198, 199.; K. Çelik, Adana …., s. 19-24.; İ. Binark, a. g. e., s. 53.; Kemal Çelik, Mut Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti Karar Defteri ve Millî Mücadele’de Mut, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2001, s. 97, 98. 16 6 İşgalci Fransızlar, etnik ayrımları kışkırtarak zorla veya bir takım çıkarlar sağlamak yoluyla, Ermeniler başta olmak üzere, çeşitli etnik gruplara cemiyetler kurdurtmuşlardı. Ermeniler’e Fransız askeri üniforması giydirerek Türkler’e karşı kullanmak ise, Fransız yetkililerin affedilmez bir hatası olmuştur19. 2- Paris Barış Konferansı’nda Adana ve Çevresi Konusunda Ermeni İstekleri: Osmanlı Devleti’nin ‘Paşalık’ rütbesi vermiş olduğu Boghos Nubar’ın iddiasına göre: Fransa, Kilikya Bölgesi’ni Ermeniler’e vaadetmişti. Bu nedenle, Ermeni gönüllüleri Birinci Dünya Savaşı’nda Suriye’deki çarpışmalarda Fransız komutası altında savaşmışlardı. Ermeni delegasyonu, isteklerini bildirmek üzere, ilk kez 26 Şubat 1919’da Paris Barış Konferansı’na çağrıldı. Çeşitli vaadlere kapılıp İtilâf devletleri saflarında Osmanlı ordusuna karşı savaşarak kayıplar verdiklerini ileri süren Ermeniler, barış sonrasında bir Büyük Ermenistan kurmak düşüncesiyle Paris Barış Konferansı’na birbirinden ayrı üç propaganda heyeti gönderdiler. Bunlar: Boghos Nubar Başkanlığı’ndaki Avrupa Millî Delegasyonu, Erivan Hükûmeti Cumhurbaşkanı Aharonian Başkanlığı’ndaki heyet ve Ermeni Patriği Terzian Başkanlığı’nda din adamlarından oluşan heyetlerdi. Batı basını tarafından da desteklenen Ermeniler; gazeteler, dergiler ve broşürler yoluyla geniş bir propaganda kampanyası açarak, seslerini dünya kamuoyuna duyurdular20. Türkiye Ermenileri’nin lideri olduğunu iddia ederek söz alan Boghos Nubar Paşa; Adana, Maraş, Osmaniye (Cebel-i Bereket), Kozan ve İskenderun Limanı’nı istedi. Aynı günlerde, Londra’da yayınlanan Asiatic Rewiev dergisine verdiği demeçte Boghos Nubar21: “Ermeni emellerinin savaştan önce nüfusun çoğunu Ermeniler’in teşkil ettiği Türk illerini Erivan Cumhuriyeti’ne ilhâk etmek (katmak) olduğunu, ...Kilikya Bölgesi’nin Türk etkisinden kurtarılarak sükûna kavuşturulduktan sonra Fransız himayesine verilmesiyle gerçekleşebileceği”, umudunu dile getirdi. Ermeniler, Paris Barış Konferansı’nda, yukarıda adı geçen yerleri sınırları içine alan bağımsız bir Ermenistan’ın resmen tanınmasını isteyince, Başkan Wilson onları destekledi. Buna karşılık, İtilâf devletleri, Paris Barış Konferansı’nda bu heyetlerden hiçbirinin Ermeniler’i sürekli şekilde temsil etmesini kabul etmediler. Böylece bütün vaadlerinin samimiyetten yoksun olduğu anlaşıldı. Çünkü, 1916’da, İngiltere, Fransa ve Rusya, imzaladıkları gizli antlaşmalarla Türkiye’yi aralarında paylaşmış, Ermeni haklarını akıllarına bile getirmemişlerdi. Ayrıca; Fransa ve İngiltere, Ermeniler’in geleceğini hiç düşünmeden Doğu Anadolu’yu Rusya’ya bırakmışlardı. Bu gelişme bir Ermeni tarihçisi tarafından: “Müttefikler için dereler gibi kan akıtan Ermenistan’ın, konferansta sürekli temsilci bulundurması reddedilmişti”, biçiminde yorumlanmıştır. Öte yandan, Paris Barış Konferansı’nda veya konferans dışında ileri sürülen Ermeni isteklerinin aşırılığı nedeniyle, Fransız kamuoyu, bu isteklere karşı çıkmaya başladı. Bu karşı çıkışın en önemli nedeni Kilikya’yı isteyen Ermeniler’in, zamanında Fransa Hükûmeti ile Kilikya ve İskenderun’u kendilerine bırakması konusunda bir anlaşma yapmamış olmasıydı. Fransız kamuoyu, özellikle Kilikya’da Fransa’nın oynayacağı ‘tarihî bir rolü’ olduğuna inanıyor, bu bölgenin Fransa’da kalmasını arzu ediyordu. Bu isteklere karşı çıkışın ikinci nedeni Ermeni isteklerinin samimiyetten yoksun, aşırı ve hayalci olmasıydı. Üçüncü neden, Ermeniler’in Avrupa delegasyonunda, kurnaz, işbilir, sevilen bir diplomata sahip olmaması ve yürütülen propagandanın başarısız kalmasıdır. Venizelos bütün arzusuna rağmen Yunan istekleri arasına Pontus Rumları ile ilgili öneriler katmamış iken, Ermeniler Anadolu’da tarihte hiç yönetimleri altına girmeyen, tek bir Ermeni’nin yaşamadığı bazı yerlere sahip çıkmak istemişlerdi. Ermeni toprak isteklerinin nüfuslarına göre aşırı olması, bu isteğin reddedilmesinde önemli rol oynamıştır. Adana ve çevresinde, Ermeni nüfusun genel nüfusa oranı % 15-17, diğer unsurlar % 10 civarında, Türk K. Çelik, Adana…, s. 135-141. A. H. Saral, a. g. e., s. 9-11.; S. J. Shaw, a. g. m., 198, 199.; S. R. Sonyel, a. g. e., C. I., s. 21-23.; Y. Akyüz, a. g. e., s. 126-128.; K. Çelik, Adana …, 22, 23. 21 A. H. Saral, a. g. e., s. 9.; S. R. Sonyel, a. g. e., C. I, s. 21.; K. Çelik, Adana ..., s. 23. 19 20 7 Müslüman nüfusun oranı % 70’in üstünde idi. Kayıtlara göre; 1885’te Türk Müslüman nüfus Adana Vilâyeti’nde 341. 376, 1914’te 341.903 iken; 1885’te Ermeni sayısı 44.749, 1914’te ise 50.139 idi22. 3- Suriye İtilâfnâmesi, Fransa ve Ermeniler: Adana ve çevresi, 30 Ekim 1918’den itibaren İngiltere’nin askerî, Fransa’nın idarî denetim ve yönetimi altına girdi. 13 Eylül 1919’da Paris’te, Clemenceau’ya, 15 Eylül 1919’da ise; Dörtler Konseyi’ne resmen sunulmuş olan memorandum üzerinde yapılan görüşmeler sonunda imzalanan, Suriye İtilâfnâmesi (15 Eylül 1919) gereğince, İngilizler, İskenderun karşılığında Musul’u alarak çekilince, 1 Kasım 1919’dan sonra yöre topraklarını ve bütün yetkileri Fransızlar’a devretmişlerdi23. E- Adana ve Çevresinde Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: 1- Dörtyol’un İşgali, Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: Mondros Mütarekesi’ni takiben, o zamanlar, Adana Vilâyeti sınırları içinde yer alan Dörtyol İlçesi, 11 Aralık 1918’de Fransızlar tarafından işgal edildi. Fransızlar, Dörtyol’u işgal ederken 400 Ermeni’den oluşan bir Fransız taburundan faydalandılar. Bu işgal kuvveti erleri, 12 evi basarak eşya ve paralarını gaspetmiş, bir kadını boğazından yaralamış ve Osmanlı jandarmasını kasabadan çıkarmışlardı. Fransızlar, Birinci Dünya Savaşı sırasında Suriye’ye göçettirilen Ermenileri naklederek yeniden Dörtyol’a yerleştirdiler. Kısa süre içinde Dörtyol’daki Ermeni sayısı 12.000’i geçti. Fransız İşgal Kuvvetleri içindeki Legioner Ermeniler, Dörtyol’a gelenler ve bunların kışkırtmaları ile cesaret ve destek bulan bazı yerli Ermeniler, Dörtyol çevresindeki köylere baskınlar düzenlediler24. İşgalle birlikte, bekledikleri fırsata kavuştukları düşüncesi ve işgal güçlerinin desteği ile Türkler’e karşı zulüm, işkence, hakaret ve ırza tecavüz hareketlerine giriştiler. Savunmasız Türkler’i yaralama ve öldürme eylemlerini gün geçtikçe arttırdılar. Çok geçmeden, Özerli Köyü’ne saldıran Fransız ve Ermeniler, halka hakaret ederek, evleri yağmaladılar. Bu kötü tutum ve hakaretlere tahammül edemeyip karşı koyan Özerli Köyü İhtiyar Heyeti’nden Muhtar Şeyhmuszâde (Şeyh Musazâde) Mehmet Ağa ile üye Abdülkadir Ağazâde Yusuf Ağa, Fransız İşgal Komutanlığı’nın kapısı önünde, elleri bağlı olarak süngü ile katledildiler. Dörtyol güneyindeki Karakese Köyü’ne de saldıran Fransız ve Ermeniler, kendilerini savunan Karakese ve çevre köyler halkı tarafından açılan ateş nedeniyle, Dörtyol’daki karargâhlarına çekilmek zorunda kaldılar 25. Bu çarpışmadan sonra Dörtyol’a dönen Fransız ve Ermeni askerleri, Jandarma Bölük Komutanı Osman Ağazâde Hasan’ı ağır şekilde yaraladılar. Adana’dan Antakya’ya gitmekte olan Tüysüz Osman adındaki Türk genci öldürüldü. Daha önce Özerli Köyü olayları ve karşılıklı bir takım çatışmaları takiben, 1 Ocak 1919’da, Özerli’de baskına uğrayan Ermeni çeteleri, intikam için ele geçirdikleri Türkler’i öldürmeye başladılar. Kuzuculu’ya baskın düzenleyen Fransız ve Ermeniler, Yahşi Hüseyin, Türkmenoğlu’nun Molla Mehmet ve Kır Ali’yi katlettiler. 20 yaşlarında bir Türk kızı da bacağından yaralandı ve taşınamayarak Ermeniler’in insafına terkedildi. Dörtyol yakınındaki Çaylı Köyü’nden Osman oğlu Mustafa da, Kurtkulağı Mevkii’nde öldürüldü. Yine Kurtkulağı Mevkii’nde S. J. Shaw, a.g. m., s. 198, 199.; A. H. Saral, a. g. e., s. 11.; S. R. Sonyel, a. g. e., C. I, s. 21-23.; Y. Akyüz, a. g. e., s. 126129.; K. Çelik, a. g. e., s. 23, 24. 23 B.O.A., DH. KMS., No.: 56-1/42.; E. Brémond, a. g. e., s. 15.; Dörtler Konseyi, Paris Uzlaşması olarak ta geçmektedir. Bk. Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, T. T. K. Basımevi, Ankara 1989, s. 46.; K. Çelik, a. g. e., s. 111. 24 B.O.A., B.E.O. Mühimme, No: 340957.; Ayrıca H.T.V.D., Sayı: 33, Ankara (Eylül) 1960, Vesika No: 23.; Kasım Ener, Çukurova Kurtuluş Savaşında Adana Cephesi, San Matbaası, Ankara 1970, s. 27.; K. Çelik, Adana …, s. 54. 25 Paul Du Véou, La Passion de la Cilicie 1919-1922, (Çev.: Reşat Gögen, Kilikya Faciaları adıyla basılmamış daktilo metni, Gn.kurmay Bşk.lığı ATASE Arşivi Kütüphanesi), Paris 1937, s. 40-42.; Kadir Aslan’ın müracaatı sonucu, Hatay Valiliği ve Dörtyol Kaymakamlığı’na, ATASE (Gen.kur. Askerî Tarih ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü) tarafından gönderilmiş olan 29 Ocak 1992 tarih ve 3214-4-92 Arşiv sayılı ve ATASE Tarih Uzmanı İlhami Bebek tarafından hazırlanan, 27 Ocak 1992 tarihli rapor.; A. H. Saral, a. g. e., s. 55, 56.; Ahmet Cevdet Çamurdan, Kurtuluş Savaşında Doğu Kilikya Olayları, Adana 1969, s. 87-159.; K. Aslan, a. g. e., s. 22-29.; K. Çelik, a. g. e., s. 55. 22 8 3-4 Türk’ü yakalayan Ermeniler: “Siz çetesiniz”, deyip falakaya yatırdılar ve günlerce dövdüler. Daha sonra da kazdıkları kuyunun içinde ateş açıp vurarak katlettiler. Antakyalı Arap Hasan da aynı mevkide canice öldürüldü. Ocaklı Köyü Ermeniler’i: “Bize beylik, krallık verin. Biz de ayrı bir Ermeni Devleti kuralım”, diyorlardı. Ocaklı’da, ekin hasat eden 3 erkek, 1 kadın toplam 4 Türk, Ermeniler tarafından acımasızca öldürüldü. Cesetleri daha sonra bir kuyuda bulundu 26. Kaç-Kaç sırasında Çaylı’ya baskın veren Fransız ve Ermeniler, Seydi Çavuş’un 15 yaşlarındaki 2 kızkardeşi Emine ve Zeynep’i, Emmi’nin oğlu Nuri ile Abdullah Emmi’nin oğlu olan 10 yaşlarındaki 2 erkek çocuğunu ve Mahmut Kurt’un 70 yaşındaki annesini kaçırdılar. Yaşlı kadın ve 2 Türk çocuğu işkencelerle hunharca öldürüldü. Kızlardan ise haber alınamadı. Kör Ömer oğlu ve Bağluklu Ali adlarında 2 Türk, İkizler’in Çiftliği’nde Fransızlar tarafından katledildiler. Gözü dönmüş Ermeniler, bir gece Cemlihasan Çiftliği’ni basarak 35 Türk’ü hunharca öldürdüler. Yeşilkent (Erzin)’ten yolları kesilerek toplanan 14 Türk’ü Çaylı Köyü’nün bahçeleri arasında süngüleyerek katlettiler. Hacca giden 2 Halepli, 2 Yeşilkentli 4 Türk, Dörtyol’dan İskenderun’a giderken Ermeniler tarafından katledildiler, su kuyusuna atılan cesetleri daha sonra bulunup defnedilmiştir. Yine Yeşilkent’te, Çaparoğlu Ahmet ve Emiroğlu Mustafa adlarındaki 2 Türk, Çaylı Köyü’nde portakal ağaçlarına asılarak işkenceyle öldürüldü. Cemile Hanım (Cerrahoğlu) Çiftliği’ni basan Ermeni süvarileri, Hacı İzzet, eşi ve çocukları ile 31 Türk’ü daha deniz kıyısına götürüp, üzerlerine bomba atarak acımasızca öldürdüler. Öldürülmeyen 2 güzel Türk kızı, Ermenilerle evlendirilerek Halep’e götürüldü. Kuzuculu’dan Molla Mustafa’nın 17 yaşlarındaki oğlu, Ermenilerle yapılan bir çatışmada öldürüldü. Çeltikarlı’da, yol kesen Ermeniler, 2 Türk’ü katledip, 1 Türk’ü yaraladılar. Lülük’e baskın yapan Fransızlar, Türk nöbetçiyi öldürüp, köylülerden bazılarını esir alarak hapsettiler. Bunlardan Molla Ali oğlu Musa esir olarak Paris’e götürülmüş, daha sonra serbest bırakılmıştır27. Dörtyol’da da, katledilen Türkler’in tam sayısı kaydedilebilmiş değildir. Ancak, kayda giren bazılarının sayısı köylere göre şöyledir: Ocaklı Köyü’nden : 14 Çağlalık " : 10 Çaylı " : 17 İcadiye " : 2 Özerli " : 12 Rabat " : 1 Kuzuculu Kasabası’ndan : 8 Yeşilkent (Erzin) Kasabası’ndan : 7 Dörtyol İlçesi’ne bağlı diğer yerlerden : 10 kişi olmak üzere, toplam 81 Türk öldürülmüştür. Bunların çoğu önemli şahıslardır. Buraya alınmamakla birlikte adları da bellidir. Adı ve sayısı bilinmeyen katledilmiş Türk sayısının daha fazla olduğu kesindir 28. 2- 1919’da Adana’da Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: İşgalle birlikte, Fransızlar’ın trenlerle taşıyarak Adana’ya yerleştirdiği çok sayıda Ermeni yanında, asırlardır Türk halkla birlikte yaşayan yerli Ermeniler ve Süryâniler de, bekledikleri günün geldiği düşüncesiyle işgal güçlerinin desteğinde Türkler’e karşı harekete geçtiler. Hakaret, zulüm, işkence, ırza tecavüz, yaralama ve öldürme olayları arttı. Diğer yerlerde olduğu gibi Adana’da da katledilmiş olan Türkler’in hepsi kayıtlarda yer almamıştır. Biz ancak kayıtlarda yer alanları belirteceğiz. 7 Ocak 1919: Kâhyaoğlu (Şehitlik) yakınında bulunan Abdo Ağa Çiftliği’ni basan Ermeniler, 2 Türk’ü öldürdüler. Aynı gün, görevden dönmekte olan 2 Türk jandarma eri katledildi 29. 10 Ocak D. Arıkoğlu, a. g. e., s. 126, 127.; A. H. Saral, a. g. e., s. 56.; A. C. Çamurdan, a. g. e., s. 87.; Kurtuluş Savaşı, İkinci Baskı, K. ve T. B., Ankara 1983, s. 258.; K. Aslan, a. g. e., s. 62-79. 27 K. Aslan, a. g. e., s. 47-75.; K. Çelik, a. g. e., s. 55. 28 K. Aslan, a. g. e., s. 72-130. 26 Fahri Belen, Türk 9 1919: Ermeniler, Abdo Ağa Çiftliği’ni yeniden bastılar. Abdo Ağa ile 14 işçisi acımasızca katledildiler. Kargaşa sırasında fırının içine saklanarak kurtulan bir işçi, ertesi gün şehre giderek olayı haber verdi. Katliâma katıldıkları için tutuklanan birkaç Ermeni asker, daha sonra serbest bırakıldılar30. 10 Şubat 1919’da, Türkler’e ait dükkânlar, Ermeniler tarafından yağmalandı. Hrıstiyanlar’ın topluca katledileceği plânları hazırlandığını ileri süren Fransız ve Ermeniler, 21 Şubat 1919 sabahı, ellerinde silâhlarla koşarak şehirde korku ve panik yarattılar. Bazı yerlerde halka ateş açtılar. Fransızlar, bütün silâhlara ve yiyecek depolarına el koydular. Fransız üniforması giydirilmiş Ermeni askerlerini jandarma teşkilâtı kadrosuna aktarmaya çalıştılar. Memlekette önemli sayıda Ermeni azınlık bulunduğunu, jandarmanın adaletli davranabilmesi için teşkilâtın yarısının Ermeni olması gerektiğini ileri sürdüler. Yörede tutunabilmek için jandarma teşkilâtını kendi kontrolleri altına almaya çalıştılar 31. 25 Şubat 1919’da, Sarraf Vanlı Ahmet Efendi’nin Saracan Mahallesi’ndeki evi, gece vakti komşusu Agop tarafından basıldı. Ahmet Efendi, işkence edilerek, süngüyle delik deşik edildi ve öldürüldü. Babasının acısı içindeki oğlu da süngü ve kama darbeleriyle sakat bırakıldı. Bu ailenin evi talan edilerek, paraları ve değerli eşyaları gaspedildi. Korkudan yardıma koşamayan komşu Türkler, endişe içinde olayın sonucunu beklediler. Adana eski mebusu Suphi Paşa, katillerin cezalandırılacağı sözünü aldı. Fakat, hapse atılan Agop ve arkadaşları, birkaç gün sonra suçsuz oldukları gerekçesiyle salıverildiler 32. 26 Şubat 1919: Fransız İşgal Komutanı Brémond’un eşi ile birkaç Fransız askeri otomobille yoldan geçmekte iken, Pamukçuzade Aziz Efendi’nin beş yaşındaki kızının balkondan otomobile tükürdüğünü ileri süren Fransızlar, yirmidört saat içinde beşbin lira ceza istediler. Verilen süre içinde cezayı ödemediği takdirde ailesiyle birlikte Kilikya dışına sürüleceği tehdit edilen Aziz Efendi, bu cezayı ödemek zorunda kaldı33. 4 Mart 1919: Yeni İstasyon yakınında, Dellâl Ahmet Bağları’ndaki evinde gece vakti Ermeniler tarafından öldürülen Dellâl Mustafa’yı öldürenler yakalanamadı 34. 12 Nisan 1919: Kayırlı Köyü’ne saldıran silâhlı Ermeni askerler, kendilerine engel olmak isteyen köy karakolundaki Türk jandarmaları tehdit ettiler. Fakat, köylüler jandarmaya destek verince, şehre doğru gittiler. Bir kötülük yapmalarını önlemek için kendilerini takip eden birkaç Türk jandarmasına Adana yakınlarında ateş eden Ermeniler, jandarma Bekir ile halktan Hamdi adındaki şahsı öldürdüler. Ermeni askerler, daha sonra Adana’daki Debboy (askerî depo)’a saldırarak; Debboy ile Hükûmet Konağı arasında Teğmen Osman Bey Komutası’ndaki bir manga Türk askeriyle gündüz saati giriştikleri çatışmada, 2 Türk jandarma eri ile 2 sivili öldürdüler. Ağır yaralanan Teğmen Osman da daha sonra öldü. Fransızlar, asker kaçağı olduklarını ileri sürerek, bu Ermeni askerler hakkında bir işlem yapmadılar35. 3- Fransız İşgal Komutanı’nın 22 Türk’ü Kurşuna Dizdirmesi: 15 Eylûl 1919 tarihinde imzalanan, İngilizler’in güney vilâyetlerimizi Fransızlar’a terketmesini içeren Suriye İtilâfnâmesi gereği, İngiliz birlikleri yöreyi tahliye ederken Ekim 1919 başlarında Hasan Akıncı, “Millî Mücadele’de Çukurova, Kurtuluş Savaşı Hatıraları”, Kuva-yı Milliye, Mersin 1965, Sayı: 57, s. 7.; K. Çelik, a. g. e., s. 73. 30 Kasım Ener, Çukurova Kurtuluş Savaşında Adana Cephesi, San Matbaası, Ankara 1970, s. 30.; K. Çelik, a. g. e., s. 7376. 31 E. Brémond, a. g. e., s. 16, 17.; P. Redan, a. g. e., s. 78-81.; P. Du Véou, a. g. e., s. 50, 51, 52.; K. Çelik, a. g. e., s. 74, 75. 32 D. Arıkoğlu, a. g. e., s. 75.; H. Akıncı, a. g. m., K. M., Sayı: 57, s. 7, 8.; K. Ener, a. g. e., s. 30.; K. Çelik, a. g. e., s. 76. 33 Esat Özoğuz, Adana’nın Kurtuluş Mücadelesi Hatıraları, Ülkü Matbaası, İstanbul 1934, s. 25.; D. Arıkoğlu, a. g. e., s. 75.; H. Akıncı, a. g. m., K. M., Sayı: 57, s. 7. 34 H. Akıncı, a. g. m., K. M., Sayı: 57, s. 8.; K. Ener, a. g. e., s. 30.; K. Çelik, a. g. e., s. 76. 29 35 E. Özoğuz, a.g. e., s. 25, 26.; H. Akıncı, a. g. m., K. M., Sayı: 57, s. 8.; K. Çelik, a. g. e., s. 78. 10 Amanos Dağları’nda ortaya çıkıp Ceyhan taraflarına gelerek, buradan Yüreğir ile Tarsus Ovaları’na geçen 70 kişilik Kürt Yusuf ve Papanoğlu Mustafa çetesi, zulüm yapan Ermeniler’den Türkler’in intikamını almaya başladı. Bu çetenin hareketini bahane eden Fransız İşgal Komutanı Brémond, çete elemanı oldukları gerekçesiyle çok sayıda Türk’ü (kendi hatıratında verdiği bilgiye göre 22 kişiyi) kurşuna dizdirdi36. Şimendifer (demiryolu) hattı boyunca görevlendirilen Ermeni askerler, istasyonlarda, trenle seyahat eden Türk subay ve askerlerine hakarette bulunuyorlardı. Ayrıca; şimendifer hat komiseri Ahmet Bey evinde, bir Türk öğretmen de Yeşilkent (Erzin)’te Ermeniler tarafından öldürüldü37. 4- 1920 Yılında Adana ve Çevresinde Ermeni-Fransız Cinayetleri: 4 Mart 1920 Perşembe günü, Adana Durmuş Fakı Mahallesi’nde bir Ermeni evinde patlayan bomba, muhtemelen bombayla oynadığını bilmeyen, evin çocuğunun ölümüne neden oldu. Bu olay Ermeni evlerinin birer silâh deposu haline getirildiğini gösteriyordu. 6 Mart 1920’de, Ermeni fedâileri pusu kurarak Bağlar Bekçisi Dabak Mahmut’u öldürdüler. Aynı gün, posta sürücüsü Hasan Ağa da, Kozan’a yarım saatlik bir mesafede Uyuzpınar Mevkii’nde Ermeniler tarafından katledildi. 7 Mart 1920 gecesi, Kayarlı Karakol Komutanı Mustafa Efendi, uyumakta iken karakoldaki Ermeni jandarmalar tarafından öldürüldü. 13 Mart 1920 gecesi, Abidinpaşa Caddesi ve Adana’nın tamamı büyük bir patlama ile sarsıldı. Ermeniler’in dinî lideri Papaz Muşeg’in evinde imâl edilirken patlayan bombalarla evin enkazı caddeyi kaplamıştı. Papaz Muşeg’in kardeşi dahil 7 Ermeni bu patlamada öldüler. Evin enkazı altında Ermeni fedâiler tarafından hazırlanan öldürülmesi kararlaştırılmış Türkler’e ait liste, imâli henüz tamamlanmamış 600 bomba, 8 Alman tüfeği ve çok sayıda fişek bulundu. Evin bir bomba imalâthanesi olduğunu gizlemeye çalışan Fransızlar ise, patlamaya bombanın değil, kendilerinin depoladığı gazyağı tenekelerinin ateş almasının yolaçtığını ilân ettiler 38. Kötü günlerin yaşandığı Adana şehir merkezinde, Fransız İşgal Yetkilileri, silâh depolarını açtırarak, Ermeniler’e silâh dağıttılar. Ermeniler ise, mitingler düzenleyip, dükkânlarını sık sık kapatarak şehirde yiyecek sıkıntısı yarattılar. Şehir içinde ve çarşıda çeşitli silâhları ve fişeklikleriyle dolaşan gönüllü Ermeni fedâileri, özellikle Türkler’in bulunduğu yerlerden geçerken Türkçe küfürler savurarak Türkler’e hakaretler yağdırarak kışkırtmaya çalıştılar. 6 Nisan 1920’de, Kaplan Bey’in çiftliğini basan Ermeni fedâileri (kamavurlar), 1 Türk ile 2 Arapuşağı’nı katlettiler. 7 Nisan 1920’de, Bağlar’da bir Türk din adamı, Ermeniler tarafından öldürüldü. 13 Nisan 1920’de, Fransızlar tarafından memleketlerine gitmeleri için sıkıştırılan Vanlı Türk göçmenler, çevre ilçelerden gelmiş oldukları Adana’da, açıkta kalarak kış şartlarında perişan oldular 39. 30 Nisan 1920’de, demiryoluna bomba yerleştirdikleri iddiası ile ölüm cezasına çarptırılan 4 Türk, idam edilmek üzere Seyhan Nehri Köprüsü’ne getirildi. Bunlardan biri kendisini nehre atarak kurtuldu, diğer 3’ü kurşuna dizildi40. E. Brémond, a. g. e., s. 14.; P. Redan, a. g. e., s. 86.; K. Ener, a. g. e., s. 37.; K. Çelik, a. g. e., s. 114. E. Özoğuz, a. g. e., s. 25.; K. Çelik, a. g. e., s. 78. Ahmet Remzi Yüreğir, “Millî Mücadelede Çukurova”, Yeni Adana, 17 Şubat 1953, Sayı: 8314.; K. Ener, a. g. e., s. 125, 126.; K. Çelik, a. g. e., s. 372. 39 A.R. Yüreğir, a. g. m., Yeni Adana, Sayı: 8320-8323.; K. Ener, a. g. e., s. 127.; K. Çelik, a. g. e., s. 372-375. 40 E. Brémond, a. g. e., s. 48-52.; P. Du Véou, a. g. e., s. 310.; K. Ener, a. g. e., s. 127.; K. Çelik, a. g. e., s. 377. 36 37 38 11 2 Haziran 1920’de, İncirlik yolu yakınındaki Hamit Kuyusu Mevkii’nde, Adana’ya gitmekte ve dönmekte olan Türk yolcular, Ermeni çeteciler tarafından para ve değerli eşyaları gasp edilerek öldürüldü ve cesetleri tarlaya atılarak açıkta bırakıldı. Teğmen Agop Komutası’ndaki Ermeni çetesi de, İncirlik yakınındaki Buruk, Kürkçü ve Tömekli Köyleri’nden yanlarına aldıkları 15 Türk’ü bilinmeyen bir yere götürdüler. 3 Haziran 1920’de, Fransızlarla yapılan Geçici Mütareke devam ederken; Kürkçüler Köyü’nden Adana’ya gitmekte olan Gök Ali oğlu Duran Ali ile 5 Türk’ü öldüren Ermeni fedâiler, Karaoğlanlı Köyünü de basarak 10 Türk’ü daha katlettiler41. Ermeni çeteleri 1920 yılı içinde çok sayıda toplu cinayet girişimlerinde bulundular. Bunlar sonucunda, aşağıda adı geçen yerlerde çok sayıda Türk evini yurdunu terketmek zorunda kaldı. Evini terketmeyen veya buna fırsat bulamayan Türkler, Ermeni çeteciler tarafından öldürüldüler. a- İncirlik Fâciası: Adana’nın 10 km. kadar doğusunda yer alan ve kalabalık nüfusunun üçte biri Ermeni olan İncirlik Köyü’ne, bir karakol kurarak Ermeni legionerlerle takviye eden Fransızlar, buraya bir de Ermeni komutan atamışlardı. Tarım işçisi birkaç Ermeni’nin Millî Kuvvetler tarafından öldürüldüğünü ileri süren bu komutan, İncirlik Köyü Türkleri’ni toplatarak, kadın ve erkekleri ayrı yerlere hapsetti. Türklerin can ve namus güvenliği Ermeni tehdidi altındaydı. Adana’daki köy ağaları, Vali Abdurrahman (Paksoy)’a başvurdular. Fakat olumlu bir sonuç alamadılar. Durumu öğrenen İran Konsolosu Azerî asıllı İsmail Âsaf Han’ın aracılığıyla, 20 Haziran 1920’de trenle Adana’ya getirilen İncirlik Köyü Türkleri, önce Mutlu Köyü (Madama Çiftliği)’ne götürüldü. Buradan, Millî Kuvvetler desteğinde cephe gerisine taşınarak Ermeni tehdidinden kurtarıldılar. Bir diğer bilgiye göre de; Ermeniler, İncirlik Köyü Türkleri’ni bir binaya topladılar ve 9 Haziran 1920’de bombardımana tutarak katlettiler. Yüzlerce Türk ailesinin eşyaları, ürünleri ve hayvanları Ermeniler arasında paylaşıldı 42. b- Hacıbayram ve Kocavezir Olayları: Yüzbaşı Taillardat ile Kozan’dan Adana’ya gelmek üzere yola çıkan ve sayıları 7500 veya bazı kaynaklarda 12000 olarak belirtilen Ermeniler, 7-8 Haziran 1920’de geldikleri Adana’da, Eski İstasyon civarına yerleştirildi. Bunların gelmesiyle birlikte Adana’da zaten kalmamış olan huzur ve güvenlik daha da bozuldu. Yaptıkları her kötülük cezasız kalan ve Fransız İşgal Yönetimi tarafından desteklenen bu azgın topluluk, ilk iş olarak Türkler’in can, mal ve namusuna saldırmak niyetindeydi. Adana Ermeni toplumu da, Kozan’ı Türkler’e karşı savunmuş olan bu gönüllüleri “kahraman” ilân etmiş ve şımartmışlardı. Adana’ya yerleşen bu Ermeni cinayet çetesi, hedef olarak Eski İstasyon yakınında Türkler’in yaşadığı Hacıbayram ve Kocavezir Mahalleleri’ni seçti. 9-11 Haziran 1920’de, evlere zorla girerek işgal eden Ermeni çeteciler, Türkler’i evlerinden dışarıya atarak, eşyalarına el koydular. Bazı evlerde ırza tecavüz edildi. Ev ve eşyalarını bir anda kaybederek sokağa atılan Türk ailelerinin itiraz ve şikâyetleri dikkate alınmadı. Ermeniler’in, olayı soruşturmakla görevlendirilen jandarma ve polislere: “Fransızlar, her şeyimizi Kozan’da bıraktırdılar. Bize, Adana’da istediğimiz ev ve malları vereceklerini vaadettiler. Bu vaat üzerine biz de bu mahalleyi işgal ettik”, cevabı üzerine, işgal memurları Ermeni çete mensuplarına bir şey yapamadı. Fransız İşgal Yönetimi’nin, evleri ve eşyaları ellerinden alınan binlerce Türk’ün düştüğü duruma kayıtsız kalması nedeniyle, Ermeni zulüm ve baskısından kurtulmak isteyen bazı Türkler, Millî Kuvvetlere sığınmak düşüncesiyle Toroslar’a göç etti. Bir kısmı da Ermenilerle yaşamakta oldukları semtlerden ayrılıp, Hükûmet Binası civarına taşındı. Göçmek zorunda kalan Türkler, önce yerleşebilecek bir ev buluyor, sonra geri dönerek evde bulabildikleri takdirde eşyalarını taşıyorlardı. Çoğu zaman, boşalan evlere Ermeni ve Süryânî çeteciler el koyuyor, eşyasını almak üzere geriye dönen Türkler’in çoğu evinden içeri girmek Sinan Tekelioğlu, “Adana Cephesi Hatıratımdan”, Dirlik, Adana 1965, 21-22 Temmuz 1965, Sayı: 634, 635.; K. Ener, a. g. e., s. 156.; Cezmi Yurtsever, Yeşiloba-Çukurova’da Türklerin Soykırıma Uğradığı Bir Yer- Adana Valiliği Yay.: No.: 3, Hürsöz Yay., Adana 1990, s. 9.; K. Çelik, a. g. e., s. 389. 42 E. Brémond, a. g. e., s. 56.; P. Du Véou, a. g. e., s. 338-343.; Harp Tarihi Vesikaları Dergisi (H. T. V. D.), Sayı: 14, Ankara (Aralık) 1955, Vesika No.: 372.; A. R. Yüreğir, a. g. m., Yeni Adana, 22 Mayıs 1953, Sayı: 8394.; K. Ener, a. g. e., s. 157.; C. Yurtsever, a. g. e., s. 9.; K. Çelik, a. g. e., s. 389, 390. 41 12 şöyle dursun, daha kapıya yaklaşırken kovuluyordu. Herhangi bir başvurunun sonuçsuz kalacağı bilindiğinden canlarını kurtaranlar seviniyordu. Bu nedenle beş-altı Türk ailesi bir eve yerleşiyordu. Sığınılan evlerde, yatak, yiyecek ve giyecek ihtiyaçları karşılansa da cehennem azabı içinde yaşayan bu Türk aileleri, fırsat buldukça Adana’yı terkedip yakın köylere veya Toroslar’a taşınmıştır 43. c- Şehitlik (Kâhyaoğlu) Fâciası: Şehitlik (Kâhyaoğlu), o dönemde kaydedilen en dehşet verici Ermeni cinayetlerinin işlendiği yerlerden biridir. Kendileri için huzur ve güvenliğin kalmadığını gören ve Adana’nın hemen dışında yaşadıkları için, her an yeni bir Ermeni baskını karşısında kalma endişesi içindeki 150 kadar Türk ailesi, göçetme kararı alarak, 11 Haziran 1920’de Tarsus şosesine çıktılar. Amaçları, Dikili’ye geçmek, oradan da Millî Kuvvetlerin denetimi altında bulunan Karahan yakınlarında uygun ve güvenli bir yere yerleşmekti. Fakat bir Ermeni çetesi, hüviyet kontrolü bahanesiyle Kâhyaoğlu Çiftliği yakınında bu Türk kafilesini durdurdu. Kâhyaoğlu (Şehitlik) İstasyonu karşısında olan Bızdıkyanlar’a ait harap çiftlik binasına getirilen Türkler, kadınlar ve çocuklar bir yana, erkekler bir yana ayrılırken, bir yandan da erkeklerinin, anne ve babalarının önünde soyulan kadın ve kızların ırzına geçildi. Daha sonra, önce erkekleri, ardından kadın ve çocukları elleri bağlı halde demir kırbaçlarla dövüp süngüleyerek, işkence ile hunharca öldüren Ermeni çetecilerin, süngülerin ucuna taktıkları küçük çocukları, analarının gözyaşları ve feryatları arasında, duvara çarpıp parçalayarak katlettikleri öğrenildi. Olay Ramazan ayı sırasında cereyan ettiğinden öldürülenlerin bir kısmı oruç tutuyordu. Henüz öldüremedikleri Türkler’i yakalamaya çalışan Ermeni çeteciler, Millî Kuvvetlerin geldiğini sanarak Adana’ya kaçarken; öldürdükleri Türkler’in para ve değerli eşyalarını da almışlardı. Olay sonrasında cesetler incelendiğinde, kadınların bilezik ve küpeleri alınırken, kollarının ve kulaklarının kesilmiş olduğu görüldü. Kamadan geçirilen Türkler’in sayısı 43 erkek, 21 kadındı. Çocukların sayısı ise tespit edilememişti. Ancak, 4 erkek, 18 kadın kendilerine ölü süsü verip, yaralı olarak kurtulmayı başarmışlardı44. d- Camili ve Dedepınarı Fâciaları: Adana, işgalin en kara günlerinden çoğunu 1920 yılı Haziran ayında yaşamıştır. O günlerde, toplu veya ferdî katliâmlarla, Türk evlerinin ve köylerinin yakıldığı, halkın katledildiği, mallarının yağmalandığı duyuluyordu. Camili Köyü yakınında bulunan Süryanî Havaca Fethullah’a ait Akarca Çiftliği, 500’den fazla Ermeni ve Süryanî çeteciyi barındırıyordu. Türk köylerine baskınlar düzenleyen bu çeteciler, kadın, çocuk demeden yüzlerce can alıyor, yerlerinden yurtlarından ediyor, köyleri yağmalıyordu. Dedepınarı Köyü halkı, 1920 yılı başından itibaren çok sayıda saldırıya uğradığından, gördükleri zulüm ve baskıdan kurtulmak ümidiyle, olaydan 5-6 gün önce topluca yakındaki Camili Köyü’ne göç etmişlerdi. Bazı köylüler de Adana’ya giderek, Akarca Çiftliği’ndeki çeteyi işgal komutanlığına şikâyet ettiler. Soruşturma ve güvenlik gerekçesiyle köye gönderilen 4-5 Ermeni jandarma, köyde Ermeni ve Süryanî çeteciler olmadığı yolunda rapor vererek, köylüleri yalancı çıkardılar. Bundan cesaret alan Ermeni ve Süryanî çetecilerin Camili’ye baskın vereceğini duyan ve yardım almaktan ümidini kesen halk, başka bir köye göçmeye karar verdi. Bu sırada, Dedepınarı Köyü’nü basan Ermeni çeteciler, Muhtar İbrahim’e: “Biz Havaca’nın Çiftliği (Akarca)’nde Hükûmet kurduk. Havaca’nın oğlu Hanna da ‘Paşa’mızdır... Sizin malınız, canınız bizimdir. İstediğimizi yaparız”, demişlerdi. Camili Köyü halkı, sıranın kendilerine geldiğini düşünerek, göçetmek istedi. Fakat, göç girişimi olayı haber alan jandarma tarafından önlendi. Çok geçmeden, 15 Haziran 1920’de, Akarca Çiftliği’nden harekete geçen silâhlı 500’den fazla Ermeni ve Süryanî çeteci, Dedepınarı’nda boş evleri yaktılar. Köyde kalan Türkler’i öldürdüler ve hayvanları toplayıp götürdüler. Camili’ye gelen çete, evlere ve köy içindeki mağaralara H. T. V. D., Sayı: 372.; A. R. Yüreğir, a. g. m., 8369, 8370.; C. Yurtsever, Çukurova… s. 28-32 ve Yeşiloba…, s. 26.; K. Çelik, a. g. e., s. 390, 391. 44 “Kâhyaoğlu Vak’ası”, Ferda, 14 Haziran 1920, İkinci sene, Sayı: 140.; H. T. V. D., Vesika No.: 372.; E. Brémond, a. g. e., s. 57.; P. Du Véou, a. g. e. s. 338’de, olay tarihi 12 Haziran 1920 olarak gösterilmiş, Ermeni ve Süryanîler’in 60 kadar Türk’ü kılıçtan geçirdikleri, Camili (Cumali) Çiftliği’ni de yaktıkları bilgisini vermiştir.; D. Arıkoğlu, a. g. e., s. 132’de de olay tarihi 12 Haziran 1920 olarak geçmektedir.; A. R. Yüreğir, a. g. m., Yeni Adana, 29-30 Nisan 1953, Sayı: 8375, 8376.; K. Ener, a. g. e., s. 157.; C. Yurtsever, a. g. e., s. 25.; K. Çelik, a. g. e., s. 391-393. 43 13 saklanan Türkler’i önlerine katarak, halktan bir kısmının kaçarak sığındığı Rifat Efendi Çiftliği’ni ele geçirdi. Ellerinden birbirine bağlanan ve bir meydana toplanan Camili Türkler’i, Abdioğlu Köyü’ne götürülüp boğazları kesilerek, birbirlerine çivilenip kazıklanarak feci şekilde katledildiler ve cesetleri Ceyhan Nehri’ne atıldı. Katledilen Türklerin toplamı değişik kaynaklarda 60-150 kişi arasında geçmektedir. Fransız İşgal Yönetimi bu cinayetlerle ilgili soruşturma bile açmadığından, Camili Fâciası işgalin kara bir lekesi olarak tarihe geçmiştir 45. 8-9 Haziran 1920’de, Karaoğlan Köyü’nde Hasan Bey’in 4 çobanını katleden Ermeniler, bununla yetinmemiş, ruhlarındaki caniliği ortaya koyarak, çobanların kulaklarını ve diğer uzuvlarını kesmişlerdi. Adana civarındaki Çotlu, İkizce, Gemisüre, Karaoğlan, Camili ve Hergel Köyleri ile yakın çiftliklerdeki hayvanlar, Ermeniler tarafından götürülmüştü. Yalnız Karaoğlan’dan Çerkez Hasan Bey’in 1500 koyunu gaspedilmişti. Karaoğlan’dan 6, Hergel’den de 1 Türk, Ermeni ve Süryanîler tarafından katledildi46. 10 Haziran 1920’de, Abdioğlu’nda Ermeniler tarafından öldürülen 4 Türk’ün cenazesi Adana’ya getirildi47. 11 Haziran 1920’de, Adana’dan Kürkçü İstasyonu’na bir trenle gelerek Kürkçü Köyü’nü kuşatan ve trene yerleştirdikleri topla Türk evlerini bombardımana tutan Ermeniler, halkın bütün eşyasına el koyup, evleri yaktılar48. 20 Haziran 1920’de, Millî Kuvvetler, Yunusoğlu Köyü yakınındaki Çamoğlu Köprüsü’nde Fransızlarla yaptıkları çatışmada 1 ölü, 3 yaralı verdiler. 22 Haziran 1920’de, Buruk-İncirlik Köyleri arasında Fransızlarla yapılan çatışmada, Millî Kuvvetler 2 ölü, 2 yaralı verdi. 25 Haziran 1920’de, Yenice’nin kuşatılması ve ele geçirilmesi sırasında Fransızlarla çatışan Kumdere Grubu’na bağlı Millî Kuvvetlerin kaybı 2 ölü, 5 yaralı idi49. 2 Temmuz 1920’de, Ermenilerle Süryanîler’in baskı, zulüm ve cinayetlerinden kaçarak Adana’ya gelen ve kadın-çocuk Hükûmet Meydanı’nı dolduran Türkler, Mihmandar Köyü’nün basıldığı ve 99 Türk’ün katledildiği haberi üzerine, bu olaya tepki göstererek protesto ettiler50. 5 Temmuz 1920’de, Fransızlar 4 Temmuz akşamı ilân etmiş oldukları sıkıyönetimi uygulamaya başladılar. Ermeniler’in işlediği cinayetler nedeniyle, Adana’nın batı kesiminde oturan Türkler, evlerini şehrin daha kontrollü olan iç kesimine taşıdıkları halde, Şişmanyan adındaki Ermeni komiteci tarafından, her gün birkaç Türk öldürüldü ve yaralandı. Kendisini “Ermeni Devleti Kuvvetleri Genel Komutanı”, ünvanıyla tanıtan Şişmanyan, jandarma ve polis teşkilâtı kurmuştu. Yok etmek istediği Türkler’i Ermeni Kilisesi’ne getirtiyor, işkencelerle öldürtüyordu. Bu kilisede Tahtalı Camii İmâmı Külâhizâde Mehmet Efendi ile oğlu katledildiler. Nalbant Halil, başına vurulan çekiç darbesiyle öldürüldü. O günlerde, bu kilisenin adı korku ile anılıyordu. Evi zorla işgal edilen Türkler’e, ücretin kilisede ödeneceği söylenir, hiç kimse bu kiliseye giderek parasını istemek cesaretini gösteremezdi51. P. Du Véou, a. g. e., s. 338.; A. R. Yüreğir, a. g. m., Yeni Adana, 6, 7, 8, 11 Mayıs 1953, Sayı: 8380-8384.; K. Ener, a. g. e., 158.; C. Yurtsever, Çukurova…, s. 34-37.; K. Çelik, a. g. e., s. 393-395. 46 Ferda, 14 Haziran 1920, Sayı: 140’ta Ermeniler tarafından öldürülen çoban sayısı 6 kişi olarak yazılıdır.; H. T. V. D., Sayı: 14, Vesika No.: 372.; K. Ener, a. g. e., s. 157.; K. Çelik, a. g. e., s. 395. 47 E. Brémond, a. g. e., s. 56.; K. Çelik, a. g. e., s. 395. 48 H. T. V. D., Sayı: 14, Vesika No.: 372.; K. Çelik, a. g. e., s. 395. 49 P. Du Véou, a. g. e., s. 347.; K. Ener, a. g. e., s. 161-163-165.; K. Çelik, a. g. e., s. 400, 401. 50 S. Tekelioğlu, a.g.m., Dirlik, Sayı: 651.; K. Ener, a.g.e., s. 166-171.; K. Çelik, a.g.e., s. 401. 51 “…Dr. Damatyan, Adanalı değildi. Kafkasya’dan özel olarak getirtilen ve Adana Ermeni Komitesi’nin başına geçirilen, hunhar ve zalim bir Ermeni Komitecisi idi”, bk. A. R. Yüreğir, a. g. m., Yeni Adana, 25 Mayıs 1953, Sayı: 8397.; K. Ener, a. 45 14 e- Kaç-Kaç Olayı: 1920 Yılında Adana’da Ermeni-Fransız cinayet işbirliğinin en önemli olayı Kaç-Kaç’tır. Ermeni komiteciler, 9 Temmuz 1920’de, Fransızlar’ın desteğiyle, plânlı şekilde sahte bir karışıklık (iğtişaş) çıkardılar. Adana’daki Türk nüfusun sayıca çokluğundan çekinen ve azaltmak isteyen Fransızlar, şehrin güneyindeki bahçelerde Cezayirli Müslüman askerlere nöbet tutturarak, Türkler’in kaçışını kolaylaştırdılar. 10 Temmuz 1920’de, şehrin her tarafından Türk Mahalleleri’ne tüfek, bomba ve makineli tüfek ateşi başlatıldı. İşlerini ve evlerini terkeden Adanalı binlerce Türk ölüm korkusu içinde ne yapacaklarını bilemediler. Kadınlar ziynet eşyalarını, yiyecek ve giyeceklerini alamadan, Türk esnaf ise paralarını alamayıp, dükkânlarını kapatma fırsatı bulamadan, canlarını kurtarmak gayesiyle perişan vaziyette güney yönünden şehir dışına kaçtılar. Paniğe kapılan ova köylerdeki halk ta, Adana’nın güney ve batı kesimine, Arapuşakları’nın yaşadığı Oba Semti ile bahçeler arasına kaçtı. Bu kaçış sırasında Fransızlar, uçaktan bombardımanla çok sayıda Türk’ü öldürdüler. 13 Temmuz 1920 akşamına kadar 4 gün süren Kaç-Kaç sırasında, Arapuşakları tarafından ağırlanan göçmenlerden bir kısmı, daha sonra, Konya, Niğde, Bor ve Ulukışla’ya, bir kısmı da Belemedik, Karapınar, Pozantı ve Toros eteklerine yerleşti. Çakıt Suyu kıyısına yerleşen Türkler, derenin pis suyundan içtikleri için çeşitli parazitler kapmış, sivrisinek çokluğundan sıtma olmuşlardı. Doktor ve ilâç yokluğu nedeniyle ölen sayısı çoktu. Fransız uçakları, saat 8.00-12.00 arasında attıkları oyuncak şeklinde bombalar ve sivri uçlu çivilerle çocuk ve kadınlar başta olmak üzere her bombardımanda birkaç Türk’ün ölmesine, yaralanmasına ve sakat kalmasına neden oldular. Belemedik Hastahanesi yaralılarla doldu. Bir defasında 7 uçaklık bir Fransız filosu Belemedik Hastahanesi’ni bombardımana tutarak hastaların ölmesine neden oldu. Kaç-Kaç Olayı olarak anılan bu olay, Adana ile sınırlı kalmamış, Mersin, Tarsus, Ceyhan, Dörtyol, Kozan, Osmaniye ve bütün bölgede yaşanmıştır. Bu nedenle, Adana çevresinde, Fransız işgalinin bir kara lekesi olarak anılmaktadır52. 5 Temmuz 1920’de, Misis’te, Fransızlarla yaptıkları savaşta Millî Kuvvetler 3 ölü, 2 yaralı verdiler. 9 Temmuz 1920’de, Şakirpaşa’da Fransızlarla girilen çatışmada Millî Kuvvetler 2 ölü, 2 yaralı verdiler. 18 Temmuz 1920’de, Millî Kuvvetlerin Kâhyaoğlu Grubu’na taarruz eden Fransızlar, 7 Türk erini öldürdüler, 6 er de yaralandı 53. 15 Ağustos 1920’de, Kurttepe’deki Millî Kuvvetler Cephesi’ne bir baskın düzenleyen Fransızlar, Makineli Tüfek Bölüğü Komutanı Teğmen Selâhaddin’i katledip başını vahşice keserek, ele geçirdikleri bir topun üzerine koydular ve Adana’nın en kalabalık yerinde teşhir ettiler. Aynı günlerde, Millî Kuvvetlerden Yenice’de esir düşen bazı erler, susuzluktan yürüyemeyecek hale geldikleri için Fransızlar tarafından kurşuna dizildiler. 19 Ağustos 1920’de, Fransızlar’ın, Oba’ya düzenlediği taarruzda, Solcenah Müfreze Komutanı Pöçük Mehmet yaralandı, yardımcısı Köşker Duran ise öldürüldü. 1. Bölük Komutanı Muzaffer (Ramazanoğlu) ile 200 er de esir düştüler. Önce Adana’ya, daha sonra Mersin’e gönderilen bu esirler açlıkla, dayakla ve çeşitli işkencelerle cezalandırıldılar. 25 Ağustos 1920’de, Ermeni Fedâileri (kamavurlarla) Yüreğir Ovası’nda bir tarama harekâtına girişen Fransızlar’ın, Taşçı Köyü’nde Millî Kuvvetlere verdirdiği kayıplar hakkında bir rakam verilmemiştir54. g. e., s. 173, 174.; C. Yurtsever, Çukurova..., s. 48-53.; “Kurtuluşu takiben, Adana’da şimdi Merkez Bankası’nın inşa edildiği yerdeki bu kilisede yapılan incelemede, duvarlarında öldürülen Türkler’e ait kan lekeleri görüldüğünden ‘Kanlı Kilise’ adı verilmiştir”, bk. K. Çelik, a. g. e., s. 403, 404. 52 C. Yurtsever, Çukurova..., s. 38-41.; Ahmet Tacemen, “Kaç Kaç Destanı”, Yazarın elden verdiği makale metni. Adana 1990, s. 1-9.; K. Çelik, Adana…, s. 405-408.; Kemal Çelik, “Millî Mücadele Yıllarında Adana ve Çevresi”, Efsaneden Tarihe Tarihten Bugüne Adana: Köprü Başı, (Hz.lar: Doç. Dr. Erman Artun-M. Sabri Koz), Yapı Kredi Yay.: 1392, I. Baskı, İstanbul, s. 118, 119. 53 S. Tekelioğlu, a. g. m., Dirlik, 13 Ağustos 1965, Sayı: 654.; A. C. Çamurdan, a. g. e., s. 381, 382.; K. Ener, a. g. e., s. 168, 169.; K. Çelik, Adana …, s. 410-415. 54 E. Brémond, a. g. e., s. 68.; P. Du Véou, a. g. e., s. 389.; A. R. Yüreğir, a. g. m., Yeni Adana, 20 Haziran 1953, Sayı: 8517.; “41. Fırkanın Adana Cephesi emrinde bulunduğu 16 Ağustos 1336 tarihinde, Kurttepe’de esir olan makineli tüfek zâbiti mülâzim Selâhaddin Efendi’nin suret-i vahşiyanede başı kesilerek teşhir edildiği…”, bk. T. B. M. M. Gizli Celse Zabıtları, C. II, Türkiye İş Bankası Yay., İkinci Baskı, Ankara 1985, s. 343.; “…mühim bir kuvvetle hücum ederek, ansızın Selâhaddin’i 15 13-26 Eylûl 1920 tarihleri arasındaki, İkinci Kurttepe taarruzunda, Şarıklı Köyü’nü bombardımana tutan Fransız uçakları 2 kadın ve bir çocuğu yaraladılar. Millî Kuvvetlerden ise 7 eri öldürüp , 12 eri de yaraladılar55. Fransızlar, Ekim 1920’de, Millî Kuvvetlere karşı giriştikleri bir Genel Taarruzda, 18-19 Ekimde Kızılkaş Köyü’nü yaktılar. 18 Ekim 1920 akşamı 4 Fransız uçağı Millî Kuvvetler mevzilerini bombardımana tuttular. Millî Kuvvetlerden bir bölük er silâhlarını bırakarak Fransızlar’a teslim oldular. 23 Ekim 1920’de Ziyarettepe’de Millî Kuvvetlere taarruz eden Fransız Komutanı Gracy kuvvetleri, birkaç Türk erini öldürdüler, birkaç eri de esir aldılar 56. 20-24 Kasım 1920’de, Fransızlar, Fadıl Savaşı’nda, Millî Kuvvetlerden 25 öldürdüler, 40 er yaralandı57. Türk erini 5- Adana ve Çevresi’nde 1921 Yılı Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: Fransız ve İngiliz desteği sonucu şımaran Ermeniler’in zulüm ve cinayetleri Adana Vilâyet Merkezi ve yakın çevresi ile sınırlı kalmadı. Sancaklar ve bunlara bağlı yerlerde de kendini gösterdi. Şimdi bu sancaklardaki olaylara bakalım. 6- Kozan Sancağı’nda Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: a- Kozan’da 1919 Yılı Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: Fransız Yüzbaşısı Taillardat, 8 Mart 1919 Cuma günü yardımcısı Üsteğmen Suby ile Kozan’a geldi. Ermeniler, Taillardat’yı, Fransız ve Ermeni bayrakları ile süsledikleri bir zafer takının altından geçirerek, Mutasarrıflık Makamı’na götürdüler. Burada yaptığı konuşmada: “Allenby ve orduları küçük bir davet ve işaretimize hazırdır”, diyen Taillardat, Türkler’i tehdit ederek sindirmeye çalıştı. Etnik ayrılıkları körükledi58. 1918 yılı Aralık ayı ortasından itibaren, Adana Vilâyeti’nin diğer yerleri gibi, Kozan ve çevresi de beyaz kalpaklı, kamalı, çifte tabancalı ve bir çoğu Kafkasya’da Çar ordusunda savaşmış Antranik çetesinden veya çeşitli anarşist Ermeni cemiyetleri üyesi kimselerle, Amerika ve Bulgaristan’dan getirtilen (veya gelen) Ermenilerle doldu. Bu Ermeniler, yakmayı, yıkmayı ve yöre halkını öldürmeyi bir yaşam biçimi olarak benimseyen birer insan kasabı idiler. Bunların Brémond ile diğer işgal komutanları tarafından polis ve jandarma olarak görevlendirilmesi Türk halkın tepkisine neden oluyordu. Çünkü, bu Ermeniler, giyindikleri üniformayla kendilerini Fransız subayları olarak tanıtıyorlardı. Bu Ermeni Gönüllü Fedâileri, Brémond’un emrindeki Ermeni İntikam Alayı askerlerinden daha kan dökücü idi. Kozan’ın yerli Ermeni gençlerinden bir kısmı da bunlara katıldı. Kozanlı yaşlı Ermeniler ise; Ermeni gönüllü fedâilerinin işlediği zulüm ve cinayetler nedeniyle gençlerinin gönüllülere katılmasına taraftar olmamakla birlikte, engel olmak konusunda başarılı olamamışlardı. Kozan’da kurulan Ermeni Fedâkâran Cemiyeti bastırıyorlar. Yanındaki birkaç kişi ile katlediliyor. Selâhaddin’in başını ve topu birlikte şehre getiriyorlar. Caddenin en işlek yerinde bunlar teşhir ediliyor. …Selâhaddin mavi gözlü, sarı saçlı … bir gençti. Vücudundan ayrılan başı ‘Alman Zâbiti’ diyerek gösteriliyor. Çünkü, merhum Almanlar’a çok benzerdi…” Bk. D. Arıkoğlu, a. g. e., s. 202.; K. Ener, a. g. e., s. 209213.; K. Çelik, a. g. e., s. 434-437. 55 P. Du Véou, a. g. e., s. 388.; K. Ener, a. g. e., s. 217, 218.; K. Çelik, a. g. e., s. 439, 440. 56 P. Du Véou, a. g. e., s. 408-419.; A. C. Çamurdan, a. g. e., s. 474-476.; K. Ener, a. g. e., s. 238-244.; K. Çelik, a. g. e., s. 448-454. 57 İsmail Ferahim Şalvuz, Kurtuluş Savaşında Kahraman Çukurovalılar (Adana, Tarsus, Mersinliler), Aydınlık Basımevi, İstanbul 1938, s. 98-100.; D. Arıkoğlu, a. g. e., s. 190-193.; A. H. Saral, a. g. e., s. 180-182.; K. Ener, a. g. e., s. 253-267.; K. Çelik, a. g. e., s. 455-461. 58 P. Redan, a. g. e., s. 82.; Ali Saib Ursavaş, Çukurova Fâciaları ve Urfa’nın Kurtuluşu, Kastaş A. Ş. Yay., 1. Baskı, İstanbul 1988, s. s. 18.; A. C. Çamurdan, a. g. e., s. 84.; K. Çelik, a. g. e., s. 79. 16 (Askayin Müytün) üyesi Ermeni Fedâileri, tenha yerlerde karşılaştıkları Türkler’i çekinmeden öldürüyorlardı. Fransız ve Ermeniler’in ortak tutumu, amaçlarının, Türk’ün sadece hükûmetini ve ordusunu yoketmek değil, aynı zamanda, hayatına kastetmek Türk’e hayat hakkı tanımamaktı. Bu amaca en uygun âlet olarak ta Ermeni toplumu seçilmişti. Fransız İşgal Yönetimi’nin Türkler’i ezmek ve soymak gayesiyle gerçekleştirdiği diğer bir uygulama Kozan’da kurulan Tesviye-yi Mesalih Komisyonları’dır. Fransızlar, bu komisyonlar kanalıyla, Türkler’e ait emlâk, hayvan varlığı ve vasıtaları, bir iki Ermeni’nin yalancı şahitliği ile, asıl sahibi olan Türkler’den alıp, hak talep eden Ermeniler’e vermişlerdi. Bir iki asır öncesi Ermeniler’e ait olduğu iddia edilen bir bağ veya tarla veya göçettirme öncesinde Ermeniler’in sattığı çeşitli gayrımenkuller, kanunların ve mahkemelerin üstünde tutulan ve kararları temyiz edilemeyen bu komisyonlar tarafından, bir bedel ödetilmeksizin Ermeniler’e iade edilmişti. Türkler’e uygulanan bir baskı ve zulüm metodu da, Fransızlarla Ermeniler’den oluşturulan zâbıta, ajan ve casus teşkilâtıdır. Bu teşkilât mensubu Fransızlar ve Ermeni fedâileri, yolda veya kırsal kesimde ele geçirdikleri Türkler’i akla gelmeyecek hunharca metodlarla öldürüyor, Taillardat’nın özel güvenlik görevlisi konumundaki Ermeni Ohannes Çavuş, bir takım bahane ve baskılarla, emrindeki Ermeni fedâilerle birlikte Türkler’e ait köyleri soyuyor; “Türkler silâhlarını almam için bana rüşvet verdiler”, diyerek, topladığı parayı adamlarıyla bölüşüyordu. Bu eylemler sonucu, Kozan’ın işgal edildiği günlerde yollarda ve dağlarda parçalanarak acımasızca katledilen Türkler’e ait 140 ceset bulunmuştur 59. Ermeni Ohannes ve fedâilerinin, Kozan ve çevresinde Türkler’i en fazla üzen hareketi, Türk kadınlarına ve kızlarına yönelik saldırı ve tecavüzleri idi. Ayrıca; baskı ve tehditle, coşkulu gösterilerle Müslüman kadınları Hrıstiyan yapıyorlardı60. b- Kozan’da 1920 Yılı Ermeni-Fransız Zulûm ve Cinayetleri: Kozan’da 1919 yılı boyunca Fransız İşgal Yönetimi ile Ermeniler’in Kozan Türkleri’ne uyguladığı baskı ve zulûmler 1920 yılı başlarından itibaren şiddetini arttırarak devam etti. Şubat 1920 ortalarına doğru, Maraş’taki Fransız kuvvetlerinin yenildiği, Ermenilerle birlikte şehri terkettikleri haberleri üzerine, Fransızlar, Kozan merkezindeki tam techizatlı bir taburu yeterli görmeyerek, iki kez üstüste 400-500 kişilik Ermeni gönüllü kuvvetleri getirtmişlerdi. Kamavur (kamavor) adı verilen serseri ruhlu bu gönüllüler, tehcirden dönerek, yörede bir Kilikya Ermeni Devleti kurulacağı, bu devletin Kafkasya’da yeni kurulan Ermeni Hükûmeti’ne bağlanacağı propagandası ile aldatılmış, İç Anadolu’daki memleketlerine gitmekten vazgeçirilip Adana’da kalmaları sağlanmıştı. Bu çapulcu serserilerin gelmesiyle birlikte Kozan merkezinde can ve mal güvenliği kalmayınca, Fransızlar, sıkı önlemler alarak gece sokağa çıkma yasağı uyguladılar61. Kozan’ın yerlisi olan Türkler ve Ermeniler, Millî Kuvvetlerin Kozan’a taarruzu halinde çok sayıda insanın öleceği, şehrin yakılıp yıkılacağı endişesini taşıyorlardı. Fransız İşgal Komutanı olan Taillardat’ya başvurarak; Türk ve Ermeni cemaatlerini birbirine düşürmemesini, savaş sahası olarak, masum yüzlerce kadın ve çocuğun yaşadığı kasaba merkezinin dışında bir yeri seçmesinin uygun olacağını bildirmişlerdi. 1920 yılı Mart ayı ise, Fransız ve Ermeniler’in Türkler’i öldürme, baskı ve zulûm olayları nedeniyle Kozanlılar için Kaç-Kaç dönemi oldu. Kozan’ı terkedemeyen ve sayısı azalan Türkler evlerinden çıkamazken, Ermeniler bağ ve bahçelerine gidemiyor, bir işle uğraşmadan çarşı meydanı ve mahalle aralarında toplanıp birbirleriyle dertleşiyorlardı. 1920 yılı Mart ayı sonlarına doğru, Kozan’da katlanılması güç hale gelen Fransız-Ermeni cinayetleri ve zulmü karşısında, Kozan Müftüsü Hafız Osman (Çamurdan)’ın Adana Vilâyeti Celilesi’ne başlığı ile Albay Faik Üstün, Adana’nın İşgali ve Millî Mücadele, İstanbul 1955, s. 9, 10.; A. S. Ursavaş, a. g. e., s. 16-23.; K. Çelik, a. g. e., s. 80, 81. 60 E. Özoğuz, a. g. e., s. 29.; A. Hulki Saral-Tosun Saral, Vatan Nasıl Kurtarıldı, Ankara 1970, s. 107.; A. S. Ursavaş, a. g. e., s. 23.; K. Çelik, a. g. e., s. 82. 61 A. C. Çamurdan, a. g. e., s. 251, 252.; K. Çelik, a. g. e., s. 184. 59 17 Brémond ile Vali Celâl Bey’e gönderdiği 1 Nisan 1920 tarihli protesto yazısında yer verdiği ve Kozan’da cereyan eden cinayet ve zulümlerden bazıları şöyledir 62: - Fransızlar ve Ermeniler, yoksul ve çaresiz bir duruma düşürmek amacıyla, kasaba ve köylerdeki zengin ve nüfuzlu Türkler’i, hapis ve işkence altında tutmuş, her birinden 50-1500 lira arasında nakit para cezası alınmıştır. Bu şekilde 100 bin liraya yakın para toplanmıştır. - Sulh Komisyonu (Tesviye-yi Mesalih Komisyonu), hiçbir delil ve belgeye dayanmadan, hapis cezası, baskı ve tehditle Türkler’e ait yüzbinlerce lira değerindeki mal, ev eşyası ve hayvana elkoymuş, satmış ve sözde alacakları karşılığı Ermeniler’e vermiştir. - Haçin’e posta götüren Teğmen Misak ve arkadaşları eşkiyalar tarafından öldürülünce, gerçek suçlular belirlenmeden, cinayet mahalline yakınlıkları gerekçesiyle Feke’nin Bozat Köyü halkından Muhtar Hamza Kâhya ve Musa yakalanıp bir süre tutuklandılar. Bir süre sonra mahkeme önüne çıkarılmadan açıkta kurşuna dizildiler. Bozat Köyü halkının yiyecek ve eşyaları Taillardat’nın emriyle yağmalandı. Halk köyden uzaklaştırıldı. - 1 Şubat 1920’de, Türk jandarmaların silâhlarını toplatan Gouverneur Taillardat, Kozan’da bütün Ermeniler’i silâhlandırdı. Dışarıdan Kozan’a getirttiği 450 kadar Ermeni fedâisini (kamavurlar) Ermeni Komitesi’nin emrine vererek, bunların Türkler’e yaptığı zulüm ve işkencelere göz yumdu. - Posta sürücüsü Hüseyin, Kozan’a 15 dakika mesafedeki Uyuzpınarı Mevkii’nde, 3 Ermeni tarafından boğularak öldürülmüştür. - Fransızlar, Kozan ileri gelenlerinden 10 şahsı tutuklayıp zindana attılar. Bunlardan Mahmut Efendi’nin bir miktar gümüş ve kâğıt parası alındı. Aynı gün, Taillardat tarafından gönderilen Komiser Haçik, Fransız Çavuş Jornik, Ermeni fedâi çetebaşı Osep ve 8-10 kadar jandarma, Ökkeş Efendi ailesinin yaklaşık 4000 lira altın ve eşyasını gasp ettiler. - Kozan’a bir saat uzaklıktaki İspahalı Köyü’ne gece saat 04.00 civarında saldıran çok sayıda Ermeni çeteci, bir odaya doldurdukları köy halkının paralarını aldıktan sonra ateş açıp 6 köylüyü katletmişlerdir. Ölenlerin yakınları sabah kasabaya gidip katilleri teşhis ederek gösterdikleri halde, Taillardat: “Yanlıştır, bunlar değildir”, diyerek olayı örtbas etmiştir. - 22-23 Şubat 1920 gecesi, 16 Ermeni çeteci, belediye Tabibi Nazif Ali Efendi’nin evini bastılar. İkibuçuk saat işkence yaptıktan sonra bütün parasını ve değerli eşyalarını aldılar. - Zindandan tahliye edilen Ümmet Çavuş, 24 saat sonra kasaba çarşısında Fekeli Agop tarafından kurşunlanarak katledildi. Agop, ceza almak şöyle dursun, Ermeni komitelerince 300 lira verilerek mükâfatlandırıldı. - Kozan içinde dolaşan Türkler, arama gerekçesiyle durdurularak güpegündüz altın, para ve değerli eşyaları alındı. Türkler’e ait evler kapıları kırılarak yağmalandı. Taillardat, bu konudaki şikâyetleri önemsemedi. - Kozan civarındaki bağ bekçisi 3 Türk, 5 Ermeni çeteci tarafından kama ve kasatura ile boğazlanarak hunharca katledildiler. Bir bekçi de ağır yaralandı. - Hafız Osman Efendi ve ailesi, çiftliğe gitmek için Kozan dışına çıktıklarında, 3 Ermeni tarafından çevrildi. Üzerlerinde bulunan 200 lira nakit para ile 1300 lira değerinde altın ve değerli eşyaları gasp edildi. - Topal Hacızâde Ahmet Efendi, Mustafa Efendi ve Kürt Ahmet Çavuş’un, Kozan yakınındaki bağlarına gitmek isterken, Ermeni çetesi tarafından feci şekilde öldürüldükleri öğrenildi. Aileleri, birkaç kez Taillardat’ya başvurarak, cesetlerin bulunması ve kasabaya getirilmesini istediler. Fakat, Kozan ve çevresinde birkaç yüze ulaşan öldürülen Türk sayısının ortaya çıkmasını istemeyen bu komutan başvurulara kayıtsız kaldı. - Rumlu Cemal Çavuş ile eşi, 13 yaşındaki bir erkek çocukla birlikte, Kozan yakınındaki ormana götürülerek katledildiler. - Hayvan alımı yapmak için Hamam Köy’e giden Kasap Çopurcuoğlu Hacı Artin ile yanındaki Jandarma Haçik, iki gün geçtiği halde dönmediklerinden, Taillardat’nın gönderdiği yaklaşık 40 kişilik silâhlı Ermeni birliği, yolda karşılaştığı Hamam Köy’den Ağa’nın oğlu Hacı İsmail, Sehveloğlu Çerkez ve Hasan Ağa oğlu İsmail Ağa’yı katletti. Olayı öğrenen Hamam Köy halkı, imha edilecekleri endişesi ile bu Ermenileri köye sokmak istemedi. Çıkan çatışma sonunda köy halkı 62 A. H. Saral, a. g. e., s. 188.; A. C. Çamurdan, a. g. e., s. 220-255.; K. Çelik, a. g. e., 184-192. 18 kaçmak zorunda kaldı. Hamam Köy ve çevresindeki birkaç köyü yakan Ermeniler, köylülere ait yüzlerce hayvanı Kozan’a getirdiler. - Kozan’a 1.5 saat kadar uzaklıktaki Çukurören Köyü’ne saldıran Ermeniler, Türk kadın ve erkeklerini ayrı ayrı odalara toplayarak para ve altınlarını aldılar, evleri soyarak bir Türk’ü öldürdüler. Türkleri bir araya topladıkları diğer evleri yakarak, fitilleri ateşlenmiş bombalarla imha edecekleri sırada, maiyetindeki 20 kadar Fransız askerle yetişen Teğmen Suby, Çukurören Köyü halkının hayatını kurtardı. Fakat, evlerinin yağmalanmasını önleyemedi. - Feke ve Saimbeyli (Haçin)’den Kozan (Sis)’a gelmekte olan Ermeniler, yolları üzerindeki Akkaya, Çulluuşağı ve Düzağaç Köyleri’nde soygunlar ve zulümler yaparak, Akkaya Köyü Bekçisi Süleyman’ı katlettiler. Ayrıca, 3 Türk kadınına tecavüz ettiler. - Danacılı Köyü’nden Hatipzâde Abdülkadir Efendi ile 4 arkadaşı, hayvanlarını satmak üzere Adana’ya giderken, Kozan Ermeni Komitesi Reisi Misak’ın ailesini Adana’ya bırakıp Kozan’a dönmekte olan Ermeni 6 jandarma tarafından Sarıçam Mevkii’nde feci şekilde öldürüldüler. Katilleri bilindiği halde tutuklanmadılar. - Vergi toplamak için Akçalıuşağı Köyü’ne giden Tahsildar Ali Efendi, kendisini korumakla görevli Ermeni jandarmalar tarafından, feci şekilde katledildi. Bu jandarmalar hakkında bir işlem yapılmadı. - Kozan’dan ayrılmalarına izin verilen birkaçyüz Türk, kasaba dışında silâhlı 40-50 Ermeni fedâisi tarafından çevrildi. Bir kısmının eşyaları yağmalandı, bazıları öldürüldü. Çok sayıda Türk kadınının ırzına tecavüz edildi. - Kadirli Karaköy’den harekete geçerek Kozan’a gelmekte olan 57 Ermeni çeteci, yolda karşılaştıkları Türk köylülerden çoğunu katlederek, eşyalarını gaspettiler. - Kozan’a 5 dakika uzaklıktaki Akpınar Mevkii’nde öldürülen 2 Türk çocuğunun cenazelerini getirmekle görevlendirilen Ermeni jandarmalar, cesetleri ortadan kaldırarak, bir ölüm olayı yokmuş gibi davrandılar. - Yörede cereyan eden cinayet, yağma ve ev yakma olaylarından korkarak, Üçhühüyük’teki çiftliklerinden daha güvenli bir köye gitmek üzere yola çıkan Kozan ulemâsından Çamurdanzâde Hacı Mustafa Efendi’nin kızkardeşi, bir çocuğu ve yanlarındaki 6 Türk, Adana’ya giden Ermeniler tarafından katledildiler. - Duydukları üzücü cinayet ve olaylardan ürkerek, hayatlarını kurtarmak gayesiyle Kozan dışına çıkan sayıları 200’den fazla Türk, Ermeniler tarafından feci şekilde öldürüldü. Pek çoğu kuyulara atılarak hayatlarına son verildi. Türkler’in atıldıkları kuyulardan çıkarılarak defnedilmesi girişimlerinden sonuç alınamadı. - Müftü Hafız Osman (Çamurdan) Efendi tarafından tespit edilerek, protesto yazısında yer verilen öldürme ve soygun olayları dışında, Yukarı Tokmaklı (Tokmanaklı)’dan Köreken Köyü’ne gitmekte olan 13 yaşındaki Kara Hasan kızı Fatma, Saimbeyli’ye gitmekte olan Ermeni çeteciler tarafından canice, başı kesilerek öldürüldü. - 17 Nisan 1920’de, öldürülen Fransız subay ve askerlerinin cenaze töreninde Taillardat’nın: “İntikam alınacağı”, yolundaki konuşmasından cüret ve cesaret alan Ermeni kamavurları, karşılarına çıkan Türkler’i öldürmeye başladılar. Aynı gün, Fransızlar, Kozan çevresindeki Millî Kuvvetleri dağıtmak, öldürülmüş olan subay ve erlerinin intikamını almak ve cesetlerini getirmek gayesiyle, Çanaklı tepelerine bir baskın düzenlediler. Bu baskında esir aldıkları 2 Türk birkaç gün sonra kurşuna dizildi. - 18 Nisan 1920 tarihi dehşet uyandıran cinayetler günü oldu. Kozan Defterdarı Hamdi Efendi, Mektupçu Ali Rıza Efendi ve Emekli Yüzbaşı Mehmet Bey, Ermeni kamavurları tarafından fırına atılıp yakılarak feci şekilde katledildiler. Bu fırında daha sonra yapılan incelemelerde yakılan Türkler’e ait yağ kalıntıları görülmüştür. - Millî Kuvvetler tarafından ele geçirilen Saimbeyli (Haçin)’den kaçmayı başaran Aram Çavuş ile 200 kadar Ermeni çeteci, önce çevre köyleri daha sonra da Hamam Köy ile Ceyhan Nehri batısında yer alan Tılan Köyü’nü yaktılar. Buradaki çatışmada Millî Kuvvetlerden 15 kadar Türk erini öldürdüler, 10’dan fazla er yaralandı. Yukarıda sıralanan cinayetler ile bunların birkaç misli feci zulümler, tarihte zor karşılaşılacak olaylardır. Ermeniler’in yaptığı: “Her türlü savunmadan yoksun şahısları, kadınları ve ana 19 kucağındaki masum yavruları öldürerek bundan vahşi hislerle zevk almaktır ve pek az kavmin gösterebileceği bir davranıştır”. 7- Osmaniye (Cebel-i Bereket) Sancağı’nda Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: Osmaniye’ye kaymakam (gouverneur) olarak atanmış olan Yüzbaşı André, İlçe merkezine çok sayıda Ermeni getirmiş ve silâhlandırmıştı. Düziçi (Haruniye)’nde ise, çok sayıda köyün yakılmasına, baskı ve zulümlere göz yumdu. Bu çevrede kayda değer olaylardan biri Telgraf Müdürü Hamdi Bey’in, İğnebahçe yakınında, Ermeni saldırısı sonucu parçalanarak katledilmesidir. Düziçi Kasabası içinde yapılan çatışmada, Maraş’tan Yörük Selim Bey ile birlikte gelmiş olan Yıldırım Bölüğü Komutanı Abdullah, Fransızlar tarafından öldürüldü. Burada ve birçok yerde cereyan eden çatışma ve savaşlarda dikkati çeken önemli bir konu, komutanlar dışındaki Türk kayıplarının isim verilmek şöyle dursun sayı olarak bile kayda geçirilmemiş olmasıdır. Buna karşılık Fransız ve Ermeni kayıpları yer yer isim ve rakam olarak geçmektedir. Şubat 1920’de, 9. Tümenin Hasanbeyli civarında girdiği çatışmada, Fransızlar 2 Türk erini öldürdüler. Osmaniye’de 5 Ağustos 1920’de Fransızlarla yapılan savaşta, göğsünden vurularak ölen Tayyar (Uçan) Rahime Onbaşı, kadın olarak adı geçenlerden biridir63. 15 Kasım 1920’de, Teğmen Saim ve 15 Türk eri, Fransızlarla Mamure İstasyonu’nda giriştikleri çatışmada öldürüldüler64. 8- Saimbeyli (Haçin)’de Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: Birinci Dünya Savaşı öncesinde 4800 konutta 30 bin kişilik bir nüfus barındıran Saimbeyli’de, Mondros Mütarekesi’ni takiben, İngiliz ve Fransızlar’ın sağladığı destek ve güvenle, önce 8 bin, daha sonra 2 bin Ermeni eski yerlerine dönmüş, kasabanın nüfusu 12 bine ulaşmıştı. Diğer yerlerdeki gibi, Saimbeyli’ye dönen Ermeniler de yanlarında çok sayıda silâh ve cephane getirmiş, teşkilât kurmuş, Türkler’i yok etmek gayesiyle eğitime başlamışlardı. Feke taraflarında bir teftişe çıkan Kozan Kaymakamı Yüzbaşı Taillardat, Ermeniler’in askerî eğitimini denetlemişti 65. Saimbeyli’de, Ermeni Kaymakam Ermenak (Arminek) Efendi, yanlış ve kanun dışı hareket eden Ermeniler’e izin vermek istemediğinden görevden uzaklaştırıldı. İstanbul Hükûmeti, Taillardat’nın onayı ile, kaymakamlığa Çalyan Karabet’i atadı. Çalyan Karabet, 200 jandarma ile göreve başladığı Saimbeyli’de, kısa süre sonra gönüllü Ermeni gençlerden 5 adet legion (lejyon) bölüğü kurdu. Kasabadaki Ermeniler’e çok sayıda silâh ve cephane sağladı. Saimbeyli’nin içine ve dışına siperler, hendekler kazdırarak tahkimât yaptı. Fransızlar da, Çalyan’ın hizmetlerine karşılık, 1200 tüfek, 25 bin tüfek mermisi, bir miktar el bombası, yetecek kadar ilâç, sağlık malzemesi ve 300 ton buğday gönderdiler66. 13 Temmuz 1920’de, Saimbeyli’ye girmeye çalışan Millî Kuvvetlere mensup Türk erlerinden çoğu Ermeniler tarafından öldürüldü, 10 er de yaralandı 67. ATASE Arşivi, K. 597, D. 7-147, F. 120-8.; E. Brémond, a. g. e., s. 59.; P. Du Véou, a. g. e., s. 206-365.; D. Arıkoğlu, a. g. e., s. 125, 126.; A. H. Saral-T. S., a. g. e., s. 33.; K. Çelik, a. g. e., s. 209-211. 64 “Büyük Zayi-Kozanlı Saim Bey’in Şehadeti”, Yeni Adana, 30 Teşrîn-i sâni 1336 (1920), Sayı: 34.; D. Arıkoğlu, a. g. e., s. 125.; A. H. Saral, a. g. e., s. 201.; Osman Tufan, Kilikya Doğu Bölgesinde Millî Hareketler ve Kozan Sancağı İle Mülhakatının Kurtuluş Hatıraları, Bahar Matbaası, - 1964, s. 109.; Tevfik Coşkun, Kadirli Millî Mücadelesi ve Hatıralar, Kadirli Basımevi, - 1967, s. 109.; K. Çelik, a. g. e., s. 246, 247. 65 E. Brémond, a. g. e., s. 45.; P. Du Véou, a. g. e., s. 200-203.; A. H. Saral, a. g. e., s. 185.; O. Tufan, a. g. e., s. 103.; K. Çelik, a. g. e., s. 225, 226. 66 E. Brémond, a. g. e., s. 45.; P. Du Véou, a. g. e., s. 202-203.; A. H. Saral, a. g. e., s. 185, 186.; K. Çelik, a. g. e., s. 225, 226. 67 Mustafa Onar, Kuruluşundan Kurtuluşuna Bağlantıları İle Saimbeyli, Ekin Yayıncılık, Adana 1989, s. 294.; K. Çelik, a. g. e., s. 234, 235. 63 20 5 Ağustos 1920’de, Saimbeyli’de, kuşatmayı yaran Ermeniler, Millî Kuvvetlere karşı harekete geçerek, Teğmen Ethem ile yardımcısı Kamberlizâde Şükrü’yü öldürdüler 68. 23 Eylûl 1920 gecesi, Doğanbeyli (Rumlu)’yi basan Ermeniler, Adana Kuva-yı Milliye Genel Komutanı Kozanoğlu Doğan Bey’i yaraladılar. Doğanbeyli Köyü Türkleri’ni kadın, çocuk ve yaşlı ayırımı yapmaksızın acımasızca katlettiler. Naltaş ve Güzelim Köyleri de basıldı. Güzelim Köylüleri’nin hayvanları toplandı. Kışlık yiyeceklerinin bulunduğu çuvallar kağnı arabalarına yüklenerek Saimbeyli’ye götürüldü. Millî Kuvvetler Saimbeyli’yi kuşatırken, kasabada 500-600 kadar Türk kaldığı tahmin edilmekte idi. 15-16 Ekim’de 1920’de, Saimbeyli Millî Kuvvetlerin eline geçtiğinde, Türkler’den hiç birinin sağ bırakılmadığı, yakıldıkları veya feci işkencelerle öldürüldükleri anlaşıldı69. 9- Mersin Sancağı’nda 1919 Yılı Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: Fransız Albayı Brémond’un “Genel Vali olarak” göreve başlaması ve Binbaşı Anfré’yi Kaymakam (gouverneur) atamasından sonra, 1919 yılı Şubat ayının ilk günlerinden başlayarak, Mersin’de Ermeni faaliyetleri artmıştı. Taşnak, Hınçak ve Hoybun Ermeni cemaatleri yönetim kurulları birleşik toplantılar düzenleyerek, Türkler’e karşı gizli eylem ve imha plânları hazırlayıp, bir takım kararlar aldılar. Bu kararları uygulamak üzere harekete geçtiler. İşgalin ilk günlerinde Mersin Jandarma Taburu çok zayıf bir durumdaydı. Türk olmayan cemaatlerden de eşit sayıda gönüllü alındığı için, jandarma teşkilâtında Türkler’in sayısı azalmıştı. Bunu bilen ve bir fırsat olarak değerlendirmek isteyen Birleşik Ermeni Komitesi, Süleymanlı (Zeytûnlu)’dan Arşak Çavuş Komutası’nda 30 kişilik bir Ermeni çetesi hazırladı. Gezici kalaycılık yaptığı için köylerin yerini ve yolları iyi bilen Mersinli Karabet, Sefer ve Marko bu çeteye klavuz olarak seçildiler. Fransız askerî üniforması giydirilen çete, Fransız birlikleri ve Legion Armenian’dan sağlanan silâh ve bombalarla donatılarak, Türkler’e karşı harekete geçirildi70. a- Tece Fâciası: Arşak ve Ermeni çetesi, gece yarısına doğru, klavuzları Sefer ve Marko’yu, Tece Köyü yakınına gönderdi. 20 Şubat 1919 Perşembe günü sabahı erken saatte harekete geçen çete, yolda İbrahim Rabat adlı şahsı soyarak, Tece’ye geldi. Köyü kuşatan ve gözcülerinden gerekli bilgileri alan çete mensupları, köye girerek meydanda bir ateş yaktılar. Köy halkı meydana toplandı: “Köyün sarıldığı, karşı koyanların öldürüleceği ve evlerin yakılacağı”, duyuruldu. Köylünün, para, yüzük, bilezik gibi değerli eşyaları alındı. Evlere dalan Ermeniler, değerli eşyaları talan ettiler. Karşı koymaya çalışanlara acımasız davrandılar. Köyün zengin şahsiyetlerini, yaktıkları ateşin yanına getirip işkence ederek paralarını nereye sakladıklarını söyletmeye çalıştılar. Molla Ahmet Efendi, parasının yerini söylemediği (belki de istenen miktarda parası olmadığı) için, ateşe atılarak yakıldı. Bucak Müdürü Hakkı Efendi, yapılanlara tepki gösterdiği ve karşı koyduğu için, parmakları dipçikle ezilip, işkence edilerek cezalandırıldı. Ermeni eylemlerine dayanamayan ve: “Bu vahşete Allah razı olmaz. Siz vicdansız canavarlarsınız”, diyerek karşı çıkan İlyas oğlu Hanna, Mersin’e kaçmak isterken köyü kuşatmış olan Ermeni gözcüler tarafından öldürüldü. Köy evleri ateşe verildi. Köylüler kurşun yağmuruna tutuldu. Veli Fakı’nın Osman katledildi. Ali kızı Ayşe, Lâtif kızı Meryem, Ali kızı Teslime ve köylülerden çoğu yaralandı. Köylünün para ve değerli eşyalarını alan Ermeni çeteciler, köylüye ait 100’den fazla hayvanı telef ettiler. Daha sonra, Cırman sırtlarında Ermeni çetesi ve Yüzbaşı Haydar Bey Komutası’ndaki jandarma arasında çıkan çatışmada, jandarmanın yardımına ATASE Arşivi, K. 753, D. 4-12, F. 28.; A. H. Saral, a. g. e., s. 192.; M. Onar, a. g. e., s. 304, 305.; K. Çelik, a. g. e., s. 235, 236. 69 ATASE Arşivi, K. 597, D. 7-47, F. 21-3.; O. Tufan, a. g. e., s. 100-102.; M. Onar, a. g. e., s. 3317-322.; K. Çelik, a. g. e., s. 237-243. 70 Ş. Genç ‘Yılmaz Efe’, a. g. m., Kuva-yı Milliye, Sayı: 64, s. 10.; Kurtuluş Savaşı’nda İçel…, s. 60, 61.; K. Çelik, a. g. e., s. 87, 88. 68 21 koşan Gülek Bucağı Kenzin Köyü’nden Gök Ali öldürüldü. Gök Ali’nin cesedi, daha sonra gözleri oyulmuş, kulak ve burnu kesilerek işkence yapılmış halde bulundu 71. b- Başnalar Çarpışması: Cırman sırtlarını terkettiği anlaşılan ve Başnalar Kalesi’ne yerleşen Ermeni çetesi, Yüzbaşı Haydar ve emrindeki jandarmalar tarafından takip edilmekte idi. Daha sonra komutayı Binbaşı Zühtü Bey aldı. Ermeni çetesiyle başlayan çatışmaya diğer müfrezeler ve köylüler de katıldı. Fakat, çeteye karşı başarılı olunamadı. Sıkıştırılan Ermeni çetesi, sık orman arazisi ve gece karanlığından faydalanarak, Bahçe Mahallesi’nin Yeniköy kesiminden Mersin’e girdi. Çetenin takibinden vazgeçildi. Millî müfrezeler çekildi, köylüler ise dağıldı. Başnalar Çarpışması’nda, Çiftlik Köyü’nden Hacı Başoğlu Hacı Ali Çavuş ve İnsu Köyü’nden Halil Hoca Ermeni çeteciler tarafından öldürüldüler72. c- Yeniköy Fâciası: Ermeni çeteciler Mersin’e girerken, Mersin Müftüsü’nün kardeşi Ahmet Hilmi Efendi’nin bahçıvanı olan Türk uyruklu Trablusgarp asıllı 6 kişilik bir aileyi, süngü ve kasatura darbeleriyle delik deşik etmiş, baltayla kestikleri başlarını hunharca vücutlarından ayırmışlardı. Mersin Fransız İşgal Kuvvetleri Komutanlığı bu cinayetleri örtbas etmeye çalıştı. Türkler ve o dönemde Mersin’de kurulmuş olan diğer toplumlara mensup cemiyetler protesto gösterileri yaptılar73. d- Fransızlar’ın Arpaç Sakarlar Köyü Baskını: 2-3 Nisan 1920, gecesi makineli tüfeklerle köyün giriş ve çıkış yollarını tutarak, Arpaç Sakarlar’a giren Fransızlar, Millî Kuvvetlere mensup olan ve daha önce adını tespit ettikleri 7 şahıstan biri dışında hepsini tutukladılar. Tutuklular, ağır suçlu gibi kollarından birbirine bağlandılar. Fransız askerî elbisesi giymiş olan Ermeniler, bazı evlere girerek değerli eşyaları yağmaladılar. Birkaç evi ateşe verdiler. Köylüye ait hayvanlar toplanarak köy dışına çıkarıldı. Korku ve endişe içindeki köylüleri, kadın ve çocuklar da dahil olmak üzere cami önündeki köy meydanına toplayan Fransız birliğinin komutanı74: “Fransa gibi büyük ve galip bir devlete karşı isyan edenlerin cezası çok ağır olacaktır. Hangi kuvvete güvenerek isyan ediyorsunuz? Bu hareketiniz ilk olduğu için bu kadarla yetinilmiştir. Bundan sonra böyle bir hareketinizde köyünüz tamamen yakılacak, suçlular da kurşuna dizilecektir”, tehdidini savurdu. e- Fransızlar’ın Mezitli Baskını: Fransızlar, 5 Nisan 1920’de, Mersin’de çeşitli silâhlarla donatılan bir kuvveti, denizdeki savaş gemilerinden birinin koruma ateşi altında Mezitli’ye sevkettiler. Mezitli Köyü halkı evlerini terkederek kuzeydeki ormanlık sahaya kaçtı. Fakat, Fransızlar ele geçirdikleri 2 köylüyü katlettiler, 4 köylü de yaralandı. Köyün güneyindeki evleri yakan Fransızlar, köyde yakaladıkları hayvanları da yanlarına alarak Mersin’e döndüler75. f- Fransızlarla İçme Savaşı: 19-20 Nisan 1920’de, iki bölükten oluşan Fransız kuvveti otomatik ve makineli tüfeklerle donatılarak hava desteğiyle Mersin’den harekete geçirildi. İçme’de yapılan çatışmada Millî Kuvvetlerden Hanlıoğlu Hanefi Fransızlar’ın açtığı ateşle öldü. Beş Türk eri de yaralandı 76. g- İkinci Su Bendi Savaşı: Ş. Genç, a. g. m., K. M., Sayı: 64, s. 11-13.; Kurtuluş Savaşı’nda İçel…, s. 63.; K. Çelik, a. g. e., s. 88-90. Ş. Genç, a. g. m., Sayı: 64, s. 13, Sayı: 65, s. 10.; Kurtuluş Savaşı’nda İçel…, s. 63.; K. Çelik, a. g. e., s. 90. 73 Ş. Genç, a. g. m., Sayı: 65, s. 10.; Kurtuluş Savaşı’nda İçel…, s. 65.; K. Çelik, a. g. e., s. 90, 91. 74 Süleyman Fikri Mutlu, “İşgal Kuvvetinin İlk Yaptığı Yangın 3 Nisan 1336-1920”, Kurtuluş-5 İkinci Kânun 1922, Mersin (5 Ocak) 1933, s. 5-7.; Süleyman Fikri Mutlu, “Arpaç Sakarlar Baskını ve 5 Nisan Töreni”, Kuva-yı- Milliye, Sayı: 45, Mersin (Mayıs) 1964, s. 13, Sayı: 46, s. 10, 11.; Kurtuluş Savaşında İçel…, s. 201, 202.; K. Çelik, a. g. e., s. 342, 343. 75 O. M. Koçaşoğlu, “Osman Muzaffer Anlatıyor”, K. M., Sayı: 53, s. 15.; K. Çelik, a. g. e., s. 344. 76 O. M. Koçaşoğlu, a. g. m., K. M., Mersin (Şubat) 1965, Sayı: 54, s. 16-18.; K. Çelik, a. g. e., s. 344-346. 71 72 22 İlk hareketteki başarısızlıktan sonra, Mersin Su Bendi’ni onarmak, korumak ve Millî Kuvvetlere iyi bir ders vererek yoketmek gayesiyle daha büyük bir kuvvetle harekete geçen Fransızlar, altı saatlik bir mücadele sonunda bozguna uğratıldılar. Millî Kuvvetlerde 50 kadar yaralı vardı77. h- Birinci Hacıtalip Çiftliği Savaşı: Mersin-Tarsus karayolu ve demiryolunu güvenli tutmak isteyen Fransızlar, Hacıtalip İstasyonu ile köprüsünü koruma altında tutuyorlardı. Millî Kuvvetler ise, bu çabayı boşa çıkarmak, Fransız kuvvetlerini imha etmek istiyorlardı. Fransızlar’ın sığınmış olduğu Hacıtalip Çiftliği Binası’na düzenlenen taarruzda Türk Millî Kuvvetlerine mensup 3 er öldü, 8 er de yaralandı 78. ı- Tarsus Bağlar Savaşı: Yirmi Günlük Geçici Mütareke gereği demiryolu hattının kuzeyindeki kuvvetlerini hattın güneyine çekmesi gereken Fransızlar’ın, Tarsus’un 2 km. kuzeybatısında Bağlar Mevkii’ndeki modern silâhlarla donatılmış 400 kişilik kuvveti geri çekmek yerine, Millî Kuvvetlerin kuzeyden Tarsus’a karşı girişebileceği taarruzları önlemek gayesiyle tahkimat yaparak daha güçlü bir savunma mevzii haline getirdikleri, “Küçük Verdün” adını verdikleri öğrenilmişti. 15-20 Temmuz 1920 tarihleri arasında cereyan eden Tarsus Bağlar Savaşı’nda, Fransızlarla çarpışan Türk Millî Kuvvetleri, aralarında yörede Millî Mücadele yanlılarının teşkilâtlanması ve mücadelenin başlamasında önemli rol oynayan Belenkeşli Hacı İshak Ağa, Demirbaş Müfrezesi Komutanı Kozanlı Teğmen Mustafa Nail, Tozkoparan Müfrezesi Komutanı Tarsuslu Sofu Ömer oğlu Başçavuş Zahit’in bulunduğu 15 ölü, 40 yaralı verdiler79. i- Küçükziyarettepe (Gudubes) Savaşı: Karaduvar Köyü’ne Mahmut adında bir Türk memur göndererek aşar vergisi toplatmak isteyen Fransızlar, Alsancak Müfrezesi Komutanı Osman Muzaffer Koçaşoğlu ile müfreze erlerinin köye gelerek, vergi toplanmasını ve köyden Mersin’e yiyecek götürülerek satılmasını önlemeleri üzerine, 22 Temmuz 1920 sabahı, Kazanlı ve Küçükziyarettepe önlerine gelen bir gemiden ateş açıp bu gemi korumasında yaklaşık iki bölük kuvvet sevkettiler. Fransız kara birlikleriyle yapılan çatışma sonunda Millî Kuvvetlerden 7 er yaralandı80. j- İkinci Hacıtalip Çiftliği Savaşı: Hacıtalip Çiftliği ve İstasyonu ile Küçükziyarettepe Köprüsü’nün Millî Kuvvetler tarafından ele geçirilmesi sonucu, Fransızlar’ın Mersin-Tarsus karayolu ulaşımı tamamen kesilmişti. Millî Kuvvetler, Bağlar Savaşı’nı da kazanarak müstahkem Fransız mevzilerini ele geçirince, Tarsus’ta tamamen kuşatılmış duruma düşen Fransızlar, 22 Temmuz 1920 şafak vakti, makineli tüfek ve toplarla donatılan ikiyüze yakın sayıda iki bölük kuvvetle Hacıtalip İstasyonu’na doğru taarruza geçtiler. Bu muharebede Fransızlar, Bozkurt Müfrezesi erlerinden Dinikarlı Süleyman ile Sarıibrahimli’den Hasan Barut’u öldürdüler, 6 er de yaralandı 81. k- Fransızlar’ın Adana’dan Mersin’e Çıkış ve Dönüş Harekâtı: Millî Kuvvetlerin, Mersin-Tarsus-Adana kara ve demiryolu kontrolünü ele geçirerek ulaşımı engellemesi ile Mersin ve Tarsus’taki Fransız kuvvetlerinin bir çeşit kuşatma altına girmesi üzerine Şeref Arif, “10 Mayıs 933 (336-1920 olmalı) Su Bendi Harbi”, Kurtuluş 5 İkinci Kânun 1922, Mersin 1933, s. 15, 18.; Şeref Genç, “Mersin Su Bendi Muharebesi”, Kuva-yı Milliye, Mersin (Ocak) 1959,Sayı: 10, s. 6-9.; Fahri Merzeci, Kurtuluş Savaşından Yapraklar”, İçel, Mersin Halkevi Dergisi, Şubat 1939, Yıl:2, Sayı: 12, s. 9-18, Sayı: 13, s. 3.; O. M. Koçaşoğlu, a. g. m., K. M., Sayı: 56, s. 15-22.; Kurtuluş Savaşında İçel…, 208-214.; P. Du Véou, a. g. e., s. 299.; K. Çelik, a. g. e., 348-352. 78 İ. F. Şalvuz, a. g. e., s. 30-35.; A. R. Timurtaş ‘Doğan Efe’, “Doğan Efe Hatıralarını Anlatıyor”., K. M., Mersin (Şubat) 1960, Sayı: 23, s. 6-18, Sayı: 24, s. 6.; Kurtuluş Savaşında İçel…, s. 221-223.; K. Çelik, a. g. e., s. 352, 353. 79 İ. F. Şalvuz, a. g. e., s. 30-62.; A. R. Timurtaş, a. g. m., K. M., Mersin (Şubat) 1960, Sayı: 23, s. 6-18, Sayı: 24, s. 6.; Ahmet Mithat Toroğlu, “Bağlar Muharebesi”, Kurtuluş 5 İkinci Kânun 1922, s. 10, 13.; A. H. Saral-T. Saral, a. g. e., s. 87-90.; Kurtuluş Savaşında İçel…, s. 221-231.; K. Çelik, a. g. e., s. 353-357. 80 O. M. Koçaşoğlu, a. g. m., K. M., Sayı: 58, s. 14.; Kurtuluş Savaşında İçel…, s. 216, 217.; K. Çelik, a. g. e., s. 358, 359. 81 Kurtuluş Savaşında İçel…, s. 233, 234.; K. Çelik, a. g. e., s. 359. 77 23 Fransızlar, Adana’dan 4 Tabur piyade, 6 Süvari bölüğü, biri 6.5 mm.lik, ikisi 7.5 mm.lik 3 Topçu bataryası. 2 zırhlı otomobil, 1 ambulans ve 150 arabalık bir konvoydan oluşan bir kuvvetle, 27 Temmuz 1920 günü saat 15.00’te Mersin yönünde harekete geçtiler. İlk olarak Yolgeçen Köyü’nde karargâh kurmuş olan Millî Kuvvetler hedef alındı. Bir kısmı Fransız kuvveti içindeki Ermeni ve Süryâni (Asurî) çeteciler tarafından işkencelerle çok feci şekilde öldürüldüler. Bir kısmı esir edildi. Bu kuvvetleri takip görevi alan 370 kişilik Tarsus Grubu Çeliktaş Müfrezesi ve Komutanı Molla Kerim, Kamberhüyüğü Muharebesi’nde cepheden taarruz etti. Yardım alamadığı ve cephanesi yetmediği için ağır kayıplar verdi. 311 erle birlikte Fransızlar’a esir düşen Molla Kerim, Ermeni Diran tarafından katledildi. Esir düşen müfrezeden 170 er, Millî Kuvvetler topçu ateşinin Fransızlar’da yarattığı şaşkınlıktan faydalanıp, Tarsus Çayı’na atlayarak, ya da yakındaki bağ, bahçe ve hendeklere kaçarak kurtulmayı başardılar82. l- Birinci Ziyarettepe (Eshab-ı Kehf) Savaşı: Fransızlar, Millî Kuvvetlerin Mersin’e girişebileceği bir taarruzu önlemek gayesiyle, stratejik önem taşıyan Küçükziyarettepe ve Karacailyas Köprüleri ile ziyaretin bulunduğu tepeyi dikenli tellerle çevirmiş, böylece demiryoluna yapılabilecek bir sabotajı da önlemeyi düşünmüşlerdi. Millî Kuvvetler bu stratejik tepeyi ele geçirmek istiyordu. 15-16 Ağustos 1920 gecesi cereyan eden çatışmada Türk Millî Kuvvetlerine mensup 12 er Fransızlar tarafından öldürüldü. Hasta olan Alsancak Müfrezesi Komutanı Yedek Üsteğmen Osman Muzaffer (Koçaşoğlu)’in yerine bu müfrezeye komuta eden Yedek Üsteğmen Süleyman Fikri (Mutlu) dahil 18 yaralı vardı. 18 Ağustos 1920’de, Fransızlar, Karacailyas-Kazanlı arasındaki kıyı kesimine sevkettikleri savaş gemileriyle, Millî Kuvvetlerin elinde bulunan Teke, Yaka, Evci, Kürkçü, Yanpar, Aşağı ve Yukarı Burhanlı, Hebilli, Sarıibrahimli Köyleri ile Karayayla ve bazı stratejik tepeleri sabahtan akşama kadar insafsızca bombardımana tutarak, bu Türk köylerini haksızca ve ağır bir şekilde tahrip ettiler83. m- Karadirlik Savaşı: Fransızlar, 22 Ekim 1920’de, 2 Alaya yakın bir kuvvetle Sarıibrahimli Köyü’nü işgal etmişlerdi. Karadirlik Köyü yakınında Fransızlar’ı kuşatan Millî Kuvvetler, başarılı olamadılar. Ulaş Köyü, Fransızlar tarafından yakıldı84. n- Emirler Savaşı: Fransızlar, Delibaş ve adamlarının Mersin’de kendilerine sığınmasından doğan şaşkınlık ve karışıklıktan yararlanmak istediler. Millî Kuvvetleri yok etmek gayesiyle, Delibaş ve adamlarını yanlarına alıp ilerleyerek Emirler Köyü’nü yaktılar. 2-3 Aralık 1920 günleri Fransızlarla yapılan çatışmada Millî Kuvvetlerden 1 er öldü. Esir düşen 20 er kaçmayı başardılar 85. o- Üçüncü Ziyarettepe (Eshab-ı Kehf) Savaşı: Ziyarettepe (Eshab-ı Kehf)’ye yerleşerek Millî Kuvvetleri ve yakın köyleri sürekli top atışlarıyla taciz eden Fransızlar’a karşı, 15 Aralık 1920’de harekete geçen Millî Kuvvetlerden, Kilisli Yedek P. Du Véou, a. g. e., s. 370-379, s. 372’de Türkler’in kaybı 400 ölü, 250 esir olarak geçmektedir.; İ. F. Şalvuz, a. g. e., s. 6378.; A. R. Yüreğir, a. g. m., Yeni Adana, 11 Haziran 1953, Sayı: 8411, 12 haziran 1953, Sayı: 8412.; “Çeliktaş Molla Kerim ve Kamberhüyüğü Muharebesi”, Kuva-yı Milliye, Sayı: 2, s. 15.; A. R. Timurtaş, a. g. m., K. M., Sayı: 25, s. 7.; Rifat Sakallı, “Çukurova’nın Son Harbi”, Kuva-yı Milliye, Mersin (Eylül) 1964, Sayı: 49, s. 19.; D. Arıkoğlu, a. g. e., s. 166-170.; K. Ener, a. g. e., s 195.; Kurtuluş Savaşında İçel…, s. 235-237.; Yusuf Ayhan, “Molla Kerim Şehit Düştü”, Çukurova Albümü-1, Kemal Matbaası, Adana -, s. 61.; K. Çelik, a. g. e., s. 360-364. 83 Şeref Genç, “Yakaköy-Ziyarettepe Çarpışmaları’ndan”, İçel (Mersin Halkevi Dergisi), Yıl: 2, Sayı: 12, s. 13.; İ. F. Şalvuz, a. g. e., s. 78-84.; A. H. Saral-T. Saral, a. g. e., s. 91, 92.; Mithat Toroğlu, “Küçük Ziyarettepe Savaşı”, K. M., Mersin (Mayıs) 1966, Sayı: 69, s. 14, 15.; Kurtuluş Savaşında İçel…, s. 242, 243.; K. Çelik, a. g. e., s. 364-366. 84 O. M. Koçaşoğlu, a. g. m., K. M., Sayı: 59, s. 13, 14.; Kurtuluş Savaşında İçel…, s. 244, 245.; K. Çelik, a. g. e., s. 367, 368. 85 Yusuf Kenan, “Mücadele Hatıram”, Kurtuluş 5 İkinci Kânun 1922, 34, 35.; Hasan Basri, “Gördüklerim” Kurtuluş 5 İkinci Kânun 1922, s. 36-38.; Takiettin Sanlı, “Emirler Harbi”, K. M., Mersin (Ocak) 1965, Sayı: 53, s. 17.; K. Çelik, a.g.e., s. 368. 82 24 Teğmen Abdullah ve Gök Teslime’nin oğlu Mehmet dahil 20 kadar Türk eri Fransızlar tarafından öldürüldü. Yaklaşık 20 er de yaralandı86. 10- Pozantı Şosesi ve Demiryolu Üzerindeki Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: 1 Nisan 1920’de Fransızlar’ın karakolunun bulunduğu Kadirhan’ı ele geçiren Millî Kuvvetlerden Lütfi ile Şıhlı Köyü’nden Süleyman oğlu Abdurrahman Çırak, Fransızlar tarafından öldürüldüler. 6 Nisan 1920’de Hacıkırı’nın ele geçirilmesi sırasında Millî Kuvvetlerden 3 er, Fransızlar tarafından öldürüldü, 5 er yaralandı. 10 Nisan 1920’de, Belemedik’in ele geçiren Millî Kuvvetlerden 2 er Fransızlar’ın açtığı ateşle öldü, 7 er yaralandı. Ayrıca, Belemedik’e girildiğinde, işkence edildikten sonra yüzlerine katran sürülerek güneş altında bırakıldıkları için ölen çok sayıda Türk’ün cesetleriyle karşılaşan Millî Kuvvetler, intikam duygusuna kapılmayarak, esir edilen Hrıstiyanlar’a karşılık vermediler. 10-12 Nisan 1920’de Fransızlar, Kavaklıhan yönünde ilerleyerek, Çamtepe, Kayadibi ve Bayramlı (Kurbanlı) Köyleri’ni ateşe verdiler. Köylerini terkederek perişan vaziyette kaçmaya çalışan yaşlı, kadın ve çocuk Türkler’den pek çoğu acımasızca öldürüldü. Ballıca, Halıdağı ve Mahmut Ağa (Kötüköy) taraflarına gönderilen Kara Mehmet Ağa Müfrezesi, Fransızlarla karşılaştı. Cereyan eden çatışmada Kara Mehmet Ağa, Buharalı Hacı Yoldaş ve Osman oğlu Durmuş, Fransız kurşunlarına hedef olarak öldüler. 24 Nisan 1920’de Kasım Hoca Komutası’ndaki Kamışlı ve Karaisalı Müfrezeleri tarafından Pozantı’da Çuğbeli Tepesi’ne düzenlenen taarruzda, Fransız kurşunlarına hedef olan Teğmen Hikmet çatışma sırasında, yaralanmış olan Kasım Hoca ise daha sonra Belemedik Hastahanesi’nde öldüler87. 1-3 Mayıs 1920 tarihleri arasında, Aflak Savaşı’nda Fransız ateşi sonucu Millî Kuvvetlerden 3 er öldü, 4 er yaralandı. Ayrıca, Fransızlar geri çekilirken Gübe Köyü’nden çok sayıda Türk’ü birlikte götürdüler. 17-22 Mayıs 1920 tarihleri arasındaki İkinci Kavaklıhan Savaşı’nda, Millî Kuvvetlerden 10 er Fransızlar tarafından öldürüldü,12 er de yaralandı. Ertesi gün (23 Mayıs 1920’de) Adana Ulucami’de sabah ezanını okumakta olan müezzine ateş açıldı. Tarsus’un Kürt Musa Köyü ile Ziya Uygur ve Âdil Menemencioğlu Çiftlikleri yakıldı. Korku içinde köylerinden kaçmaya çalışan kadın ve çocuklara ateş açıldı88. 11- Adana’ya Yakın İllerde Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: a- Gaziantep’te Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: Gaziantep, modern anlayışla eğitilmiş olan Fransız işgal kuvvetlerinin elindeki çok sayıda motorlu taşıt, top, makinelitüfek, tank ve uçaklarına karşılık, Türk halkının, elindeki tüfek ve kazmalarla işgale karşı koyduğu bir ilimizdir. Ermeni gönüllülerin de yer aldığı Fransız kuvvetleri, halkı evlerinden, köylerinden kovmuş, evlerdeki sandıkları açarak çeyiz ve eşyayı yağmalamış, kadın ve kızlara sarkıntılık etmişlerdi. Ayrıca; bulabildikleri koyun, keçi ve tavukları keserek yanlarına almışlardı. Gaziantep’i ele geçiremeyen Fransızlar, şehri kuşattılar. Milli Kuvvetlere yiyecek ve cephane yardımı yapılmasını önlemeye çalıştılar. Bu nedenle, şehirde ekmek ve yiyecek sıkıntısı çok arttı. Bu sıkıntıyı gidermek için Türk kadın ve kızlarına tohumluk olarak satılmak üzere depolanan zerdali çekirdeklerini kırıp tatlandırma görevi verildi. Buradan elde edilen çekirdekler ezilerek un ve kepekle karıştırıldı. Böylece birkaç gün daha ekmek temini sağlandı. Türklerin rengi açlıktan solmuştu. Kedi eti yeniliyor, ölmüş olan at ve eşeklerin eti hemen birileri tarafından alınıyordu. Gazlı bez bulunamadığından, başa sarılan beyaz sarıklar toplatılıp sargı bezi yapılmıştı. Hastahanelerde yer kalmadığı için evlere dağıtılan yaralılardan bazıları da tetanoz salgını nedeniyle vefat etmişlerdi. 16 T. Sanlı, a. g. m., K. M., Sayı: 53, s. 17.; O. M. Koçaşoğlu, a. g. e., K. M., Sayı: 60, s. 14, 15.; Kurtuluş Savaşında İçel…, s. 217-245.; Ş. Genç, a. g. m., K. M., Sayı: 130, s. 15, 16.; K. Çelik, a. g. e., s. 368, 369. 87 E. Brémond, a. g. e., s. 47.; P. Du Véou, a. g. e., s. 283-299.; Cemal Efe, İstiklâl Savaşı’nda Adanalılar’ın Kahramanlık Destanları, - 1937, s. 53-72.; S. Tekelioğlu, a. g. m., Dirlik, 25-30 Mayıs-11-13 Haziran 1965, Sayı: 585, 586, 600-602 .; D. Arıkoğlu, a. g. e., s. 112-117.; Gülekli Nasif Hoca’dan naklen oğlu Şükrü Kaya, “Hacıkırı, Kuşçular, Belemedik, Pozantı ve Karboğazı Savaşları”, K. M., Sayı: 41, s. 13, 14.; H. Akıncı, a. g. m., K. M., Sayı: 70, s. 4, Sayı: 74, s. 10.; K. Ener, a. g. e., s. 64-141.; A. H. Saral-T. Saral, a. g. e., s. 69-72.; Kurtuluş Savaşı’nda İçel…, s. 157-247.; K. Çelik, a. g. e., s. 257-278. 88 P. Du Véou, a. g. e., s. 311.; Kurtuluş Savaşı’nda İçel…, s. 249.; K. Çelik, a. g. e., s. 272. 86 25 Ekim 1921’de, İkizkuyu-Karaburun dağı kesiminde, Millî Kuvvetlerden 40’tan fazla er, Fransızlarla girilen çatışmada öldü. 27-28 Aralık 1921’de, Gaziantep yakınında cereyan eden çatışmada Millî Kuvvetlerden 50 er, Fransız kurşunlarıyla öldü. 400’den fazla Türk eri yaralandı. Bu mücadelede toplam 6000-7000 kadar Gaziantepli vatan evladı katledildi. 7000 kadarı da yaralandı. Dönemin Fransa Başbakanı Millerand, Fransız Millî Meclisi’ndeki konuşmasında dünya kamuoyunu: “Şark harekâtında Fransızlar, her ne şekilde olursa olsun, şehirleri top ateşiyle tahripten çekineceklerdir”, aldatmacasıyla oyalarken, Gaziantep’te 10.000’e yakın sayıdaki binadan 8000’i Fransız topçu ateşi sonucunda, oturulamayacak ölçüde harap edildi89. b- Şanlıurfa’da Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: Fransızlar’ın Şanlıurfa’yı işgalini takiben, Ermeniler dükkânlarını kapattılar. Çıkan olaylar sırasında birkaç Türk yaralandı90. Şanlıurfa ve çevresinde Millî Kuvvetlerin yaptığı hazırlıklarla ilgili bilgiler, Ermeniler tarafından günü gününe Fransızlar’a bildirilmekte idi. 11 Şubat 1920’ye kadar, Birecik’te Fransızlarla yapılan çatışmalarda, Türk tarafından 130 kişi öldü, çok sayıda Türk yaralandı. Bu tarihten, Birecik’in Fransızlar eline geçmesine kadarki birkaç gün içinde, Birecik Ovası’nda cereyan eden çatışmalarda Millî Kuvvetlerin kaybı konusunda bir rakam verilmemiştir 91. 20 Şubat 1920’de, Bediüzzaman Karakolu’nun ele geçirilmesi sırasında, Millî Kuvvetlerden Bedir oğlu Osman, Hasan oğlu Halil ve Ömer oğlu Ahmet, çıkan çatışmada Fransızlar tarafından öldürüldüler92. Şanlıurfa cezaevinde bulunan Türk gençlerinin savunmaya katılmak üzere salıverilmesi düşünülmüştü. Ancak, durumdan haberdar edilmeyen nöbetçiler ateş açınca, hedefin kendileri olduğunu zanneden Fransızlar’ın açtığı ateşle yaralanan Siverekli Aşiret Reislerinden Mehmet Sakıp Bey, daha sonra öldü93. 24 Şubat 1920’de Birecik’e dışarıdan ateş açan Fransızlarla yapılan çatışmada 150 Türk öldü, 70 Türk yaralandı94. 28 Şubat 1920’de, Millî Kuvvetler tarafından Karalök’e düzenlenen taarruzda, Arif, Rastgeldizâde Hacı Ahmet, Muhacir Arif ve Mamıkî, Fransız kurşunlarıyla öldüler. Mestçizâde Ahmet, Kemancızâde Fuat, Fesadı Hacı ve adları kaydedilmeyen çok sayıda Türk yaralandılar. Bir Fransız subayının günlüğünde, 40 Türk’ün Fransızlar tarafından öldürüldüğü yazılıdır. Başka bir Fransız kaynağı, Fransızlar’ın öldürdüğü Türkler’in sayısını 50’den fazla gösterir 95. 10 Mart 1920’de, Aşiret Reisi Hacim Bey idaresindeki aşiret kuvvetleriyle Fransızlar arasındaki çatışmada çok sayıda Türk, Fransız kurşunlarıyla canverdi, bir çoğu da yaralandı96. 17 Mart 1920’de, Urfa merkezinde cereyan eden çatışmada, Türk Kuvvetlerinden 100’den fazla er Fransızlar tarafından öldürüldü. Çok sayıda Türk eri de yaralandı97. 1-2 Nisan 1920 gecesi, Millî Kuvvetler cephesine bir baskın düzenleyen Fransızlar, 20’ye yakın Türk erini öldürdüler. Kayıtlara göre, 1 Nisan 1920’ye kadar, Urfa’da yaralanan ve hastahaneye yatırılan 12 Türk askeri ölmüştür 98. c- Kahramanmaraş’ta Ermeni-Fransız Zulüm ve Cinayetleri: Kahramanmaraş, 30 Ekim 1919’da, aralarında Ermeni Millî Alayından bir tabur kuvvetin yer aldığı Fransız birlikleri tarafından işgal edildi. Ermeni legionerlerinin Fransız kuvvetleri içinde görevlendirilmiş olması Türkler arasında memnuniyetsizlik uyandırdı. Fransız işgal kuvvetleri, P. du Véou, a. g. e., s. 430-467.; Sadettin Gömeç, Millî Mücadelede Gaziantep, Kültür Bakanlığı Yay.: 1010, Ankara 1989, s. 36-96. 90 İsmail Özçelik, Millî Mücadele’de Güney Cephesi Urfa (30 Ekim 1918-11 Temmuz 1920), Kültür Bakanlığı Yay./1418, Ankara 1992, s. 159, 160. 91 P. du Véou, a. g. e., s. 168-446 arasında şu satırlara rastlıyoruz: “Mustafa Kemal kuvvetlerinin hazırlıklarıyla ilgili bilgiler, sadık Ermeniler tarafından günü gününe, yaşlı istihbaratçı subay Yüzbaşı Sajous’ya bildiriliyordu… Millî Kuvvetler Kumandanı Ali Saip, Urfa Mutasarrıfı ve şehrin ileri gelenleri arasında fasılasız devam eden telefon muhaverelerini (görüşmelerini) zaptetmeye (çözmeye) muvaffak olan Ermeniler, bize büyük bir hücumun hazırlanmakta olduğunu bildirmişlerdi”. 92 Müslüm Akalın, Millî Mücadele’de Urfa, Anılar-Belgeler, Özlem Kitabevi, Urfa 1985, s. 92. 93 A. S. Ursavaş, a. g. e., s. 86.; M. Akalın; a. g. e., s. 78, 79.; İ. Özçelik, a. g. e., s. 204’te bu ad Mehmet Sait olarak geçmektedir. 94 A. S. Ursavaş, a. g. e., s. 89. 95 A. S. Ursavaş, a. g. e., s. 125.; P. du Véou, a. g. e., s. 242.; M. Akalın, a. g. e., s. 94, 95.; İ. Özçelik, a. g. e., s. 235-238. 96 P. du Véou, a. g. e., s. 246. 97 P. du Véou, a. g. e., s. 243.; A. S. Ursavaş, a. g. e., s. 141.; M. Akalın, a. g. e., s. 99-101. 98 A. S. Ursavaş, a. g. e., s. 178-182.; M. Akalın, a. g. e., s. 119-122.; ayrıca; İ. Özçelik, a. g. e., s. 291-293’te, Şanlıurfa’da Fransızlar tarafından öldürülmüş olan Türkler’den adları tespit edilebilen 62 kişilik bir liste bulunmaktadır. 89 26 ellerinde bayraklar, bayramlık elbiselerini giyinmiş Ermeniler tarafından: “Yaşasın Kilikya Ermenistan’ı, kahrolsun çekemeyenler”, sloganı ve sevinç gösterileriyle karşılandılar. Hükümet Konağı’nda asılı olan Türk bayrağının indirilmesini istediler. Kahramanmaraş sokaklarına dağılan Ermeniler, Fransızlar’dan aldıkları cesaretle, Türkler’e hakaretler yağdırdılar. Dine ve kutsal değerlere dil uzattılar. Hamamdan çıkan bir Türk kadınının peçesi, bir Ermeni Fedâisi tarafından: “Artık burası Türkler’in değildir. Fransız memleketinde peçe ile gezilmez”, denilerek, çıkarılıp yırtıldı. Olayı görüp önlemeye çalışan Türkler’den Çakmakçı Sait, Ermeniler’in açtığı ateşle önce yaralandı, daha sonra da öldü. Gaffar Kabuloğlu Osman da yaralandı. Olayı gören Sütçü İmam (asıl adı Ali’dir), Ermeni askerlerinden birini vurarak olay yerinden kaçtı. Bu olay, Sütçü İmam (veya Uzunoluk) Olayı olarak anılmaktadır. Kışla yolu üzerinde gösteri yapan Ermeniler bağırarak: “Türkler’i öldürüp kadınlarını alacaklarını”, ilân ettiler. Ermeniler, intikam için, 1 Kasım 1919 günü gecesi Sütçü İmam’ın dayısının oğlu Tiyeklioğlu Kadir’i, kollarını arkadan bağlayıp, kulaklarını, burnunu ve bütün organlarını keserek feci şekilde katlettiler. Nasıroğlu Mehmet te arkadaşlarıyla gezerken Fransız üniforması giyinmiş bir Ermeni tarafından öldürüldü. 14 Kasım 1919’da, Fransızlar, Ermenilere silâh dağıtmaya başladılar. Dağıtılacak silâhları Ermeniler’in toplu bulunduğu mahallelere götürmekle görevli Ermeniler’e Türk askerî kıyafeti giydirildi. Bu askerlerin Ermeni olduğunu farkeden Türkler’in durumu bildirdiği polislerden Suphi, Ermeniler’in açtığı ateşle ayağından yaralandı. Kaçan Ermeniler, kendilerini gören Aşık Mustafa oğlu Ökkeş’i öldürdüler 99. 26 Kasım 1919’da, Fransız askerî valisi olarak atanıp Kahramanmaraş’a gelen Yüzbaşı André, ellerinde Fransız bayrakları taşıyan Ermeniler tarafından: “Yaşasın Fransızlarla Ermenistan, kahrolsun Osmanlılarla Türkler”, sloganlarıyla karşılandı. André’nin ilk isteklerinden biri, kaledeki Türk bayrağının indirilmesi oldu100. 6 Ocak 1920’de, Fransız kuvvetleriyle Eloğlu bölgesinde yapılan çatışmada yaralanan Muallim Hayrullah Tanıştepe, kısa süre sonra öldü. İslahiye’den takviye alan Fransızlar, Ceceli, Kıllılar, Gökpınar ve Sarılar Köyleri’ni tahrip ettiler. Eli silâh tutan gençleri ayırarak işkence ettiler. Yaşlıları, çocukları aç ve perişan bir halde bıraktılar. III. Kolordu Kumandanlığı, Harbiye Nezâreti’ne gönderdiği raporda, Fransızlar’ın, kadın, çocuk ve yaşlı Türkler’den 20 kişiyi bir eve toplayarak katlettiğini, bildirmiştir. Ayrıca, 3-10 Ocak 1920 tarihleri arasında; Ceceli Köyü’nü ateşe veren Fransızlar, 40 evden 31’ini yakmış, yangından kaçamayan Hasan oğlu Gökçe, Hüseyin oğlu Bedir Ahmet, Ömer’in kızı Hatice, Osman’ın kızları Fatma ve Ayşe olmak üzere 5 Türk, yanarak öldüler. Bu yangında, 43 küçük ve büyükbaş hayvan ile 90 arı kovanı yandı. Eloğlu’nda, ev eşyaları tahrip edildi. Evlerdeki erzak ve zahire dökülüp saçıldı. Hayvanlardan bir kısmı öldürüldü, kalanı Fransızlar tarafından götürüldü. Şerefoğlu Köyü’nde, eşya tahrip edildi. 3 ev yakılarak köy topa tutuldu ve hayvanlar öldürüldü. Çakallı Köyü’nde Hasan oğlu Hasan’ın çobanı Hassa, Molla Nasıroğlu’nun çobanı Muhacir Abdivahap oğlu Memiş’in hanımı Esma, Nasıroğlu’nun hanımı Gülistan, 3 kız ve iki erkek çocuğu Ermeni ve Fransızlar tarafından acımasızca katledildiler. Çakallı halkı evlerini terketmek zorunda bırakıldı. Zahire ve eşyaları yağmalandı. Çakallı ve Şerefoğlu Köyleri’nin merada otlanan sürülerine top ateşi açıldı. Büyük ve küçükbaş hayvanlardan 368’i öldürüldü. Eloğlu Köyü’nü kuşatan Fransızlar; kaçamayan köylülerden Alhas oğlu Mehmet, kardeşleri Mahmut, Halil, Kırşehirlioğlu Abdullah, Antepli’nin çobanı Hasan, kızı Zeliha ve Abdullah oğlu Memik’in 8 yaşındaki kızı Hüsne’yi, Osman’ın 7 yaşındaki kızı Zekiye, Kadir’in 5 yaşındaki oğlu Ahmet, Ali’nin 4 yaşındaki oğlu Durdu ve Ökkeş’in 6 yaşındaki oğlu Ali’yi süngülere takarak, diğerlerini iplere dizip kurşunlayarak hunharca öldürdüler. 10 yaşındaki Ruşen, kaçmak isterken yakalandı ve annesinin gözü önünde Fransız askerleri tarafından süngü ile katledildi. Fransız ve Ermeni askerler, 4 Türk kadını yanlarında alıkoydular. Kur’an-ı kerimler çiğnendi ve pisletildi. Eloğlu’nda 2055 büyük ve küçükbaş hayvan, tonlarca zahire, yataklar, kilimler ve bir çok eşya Ermeni ve Fransızlar tarafından yağmalandı. 13 Ocak 1920 gecesi, Fransız üniformalı Ermeni askerler, Araplar Köyü’nde 15 Türk’ü katlettiler. Evlerin kapıları kırılarak eşyalar tahrip edildi. Kadınlara ve kızlara tecavüz ettiler. 14 Ocak 1920’de, Araplar’dan Safça Köyü’ne doğru harekete geçen bir Fransız birliği yol üzerindeki Türkler’e ateş açtı. Çıkan çatışmada bir Türk öldü, iki Türk yaralandı. Kahramanmaraş şehir merkezinde, 21 Ocak’ta 99 P. du Véou, a. g. e., s. 159-180.; Y. Akbıyık, a. g. e., s. 112-118. Y. Akbıyık, a. g. e., s. 122-131. 100 27 (1920), şehrin ileri gelen şahıslarından bazıları Fransızlar tarafından tutuklandı. Bir Türk jandarma eri öldürüldü. Türk halkı galeyana geldi. Bir Fransız birliği Hükümet Binası’nı işgal etmek üzere harekete geçince, siperdeki Millî Kuvvetler tarafından geri püskürtüldü. Fransızlar her tarafı top ve tüfek ateşine tuttular. Ceza Reisi Cemil Bey sokakta öldürüldü. Şehirde yangınlar çıktı. Çatışmayı duyarak köylerden yardıma koşan Türkler’den bazıları Fransız ve Ermeni kurşunlarıyla öldü, bir kısmı yaralandı. Ama, bazı mahalleleri ele geçirmeyi başardılar. 23 Ocak 1920’de, Fransızlar, Kışlaönü ve Pınarbaşı’ndaki Türk evlerini topçu ateşiyle yakıp yıktılar. Fransızlarla çatışmaya giren keşif kolundan bir Türk eri Taşocakları Mevkii’nde öldü. 24 Ocak 1920’de, şehir merkezindeki yangın yayıldı. 25 Ocak 1920’de, Fransızlar, henüz yanmamış olan Türk evlerini meşalelerle tutuşturdular. Türk Kuvvetlerinin Şekerdere Fransız karakolu ve kilisesine karşı giriştiği harekâtta, Berber Ali, Fransız kurşunlarıyla öldü, 3 Türk eri yaralandı. Ermeniler’in yoğun olarak oturduğu Kümbet ve Kuyucak Mahalleleri’ndeki Ermeniler’i tahliye etmek isteyen Türkler’den çoğu Ermeni kurşunlarıyla öldü. 26 Ocak 1920’de, Fransızlar, meşalelerle Türk evlerini yakmaya devam ettiler. 27 Ocak 1920, Maraş Heyet-i Merkeziyesi Reisi Arslan Bey’in raporuna göre; bu günkü çarpışmalarda Türk Millî Kuvvetleri, 20 ölü, bir o kadar da yaralı verdiler. 28 Ocak 1920’de devam eden çatışmada, bir Türk evine giren 3 Fransız askeri, erkekleri öldürerek, kadınlara tecavüz ettiler. 29 Ocak 1920’de, Fransızlar Kışla’dan top ve makinelitüfekle, Ermeniler Katolik Kilisesi’nden, Türkler’e sürekli ateş açtılar. Yangın genişledi ve bir çok ev yıkıldı. Çok sayıda Türk, Ermeni ateşiyle öldü. 30 Ocak 1920’de, Güllülü Yusuf, Eloğlu’nda yapılan çatışmada Fransızlar tarafından öldürüldü. Fransızlar, şehir içinde Medinelioğlu Abdullah Çavuş’u öldürdüler. 31 Ocak’ta (1920), Aşağı Bedesten’deki Üdürgücü Camii ile Mevlevihane, Fransız askerleri tarafından yakıldı. Kuva-yı Milliye Kumandanı Arslan Bey, Eloğlu çatışmalarıyla ilgili 1 Şubat 1920’de verdiği raporda; yirmidört saatte 10 ölü, 15 yaralı verildiğini bildirmektedir101. 1 Şubat 1920’de, Fransızlar’ın şehir merkezini Kışla tarafından bombardımana tutması sonucunda, çarşı ve pazarın büyük bir kısmı, Belediye Binası ve Suluhan yandı. 3 Şubat 1920’de, devam eden çatışmalarda Türk tarafı, Fransız kurşunlarıyla 3 ölü verdi, 6 Türk eri yaralandı. 4 Şubat 1920’de, Fransızlar’ın şiddetli bombardımanı nedeniyle çıkan büyük yangında, çarşı ve çok sayıda ev yandı. Ermeniler’in başlattığı sokak savaşında ise, Maraş Evkaf Müdürü Evliya Efendi, Çeçen Şahin ve Hafız Ökkeş, Ermeni kurşunlarıyla canverdiler. 5 Şubat 1920’de, Fransızlar’ın, Kışla’dan top ve makinelitüfek ateşi ortalığı kan gölüne çevirdi. Türkler’den, Mıllış Nuri ile birçok kimse öldü, çok sayıda Türk yaralandı. 8-9 ve 10 Şubat 1920’de, Fransızlar’ın şehir merkezindeki bombardımanı devam etti. Fransızlarla teslim şartlarını görüşmek üzere General Querette (Keret)’in yanına giden, fakat General’den, Fransız kuvvetlerinin şehri terkedeceğini öğrenen Dr. Mustafa, Hüsnü Efendi ve Balcıoğlu Ali, bu bilginin Türk tarafına ulaşmasını istemeyen Ermeniler tarafından katledildiler. Fransızlar, geri çekilirken bütün bataryalardan şehre ateş açtılar. 11 Şubat 1920’de devam eden batarya ateşleri sonucunda, Ermeniler’in yaktığı Büyük Cami ve Türk Kışlası ile Kahramanmaraş alevler içinde kaldı102. Kahramanmaraş’ı terkederek İslahiye yönünde çekilen Fransızlar ve onlarla giden Ermeniler, 11 Şubat 1920 akşamını Eloğlu’nda geçirdiler. Fransızlar, daha önce tutuklamış oldukları Kahramaraş Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi olan Belediye Reisi Hacı Bey, Şişmanzâde Arif, Kocabaşzâde Hacı Naci ve Mühendis Abdüllatif Beyleri birlikte götürdüler. Yanlarında götürmek istedikleri Jandarma Kumandanı İsmail Hakkı Bey’i ise; yürüyemeyecek derecede rahatsızlandığı için Aksu Nehri kenarına bırakmışlardı. 12 Şubat sabahı Eloğlu’ndan yola çıkılırken, köyü ateşe veren birkaç Ermeni, harp divanında yargılanmak üzere, Fransızlar tarafından tutuklandılar. 13 Şubat 1920’de, Belpınar’da önlerini kesen Bahçe Millî Kuvvetleriyle çıkan çatışmada, Fransızlar, 4 Türk erini öldürdüler. 14 Şubat 1920’de, Fransız birlikleri ve Ermeniler İslahiye’ye ulaştılar. İslahiye, Ermeniler tarafından yağmalandı103. 101 102 103 Y. Akbıyık, a. g. e., s. 162-193. P. du Véou, a. g. e., s. 159-180.; Y. Akbıyık, a. g. e., s. 193-207. P. du Véou, a. g. e., s. 180.; Y. Akbıyık, a. g. e., s. 208, 209. 28 Bir Ermeni kaynağına göre; işgal sırasında Kahramaraş ve çevresinde cereyan eden mücadelede 2000 Türk, Ermeniler ve Fransızlar tarafından katledilmiştir. Türk kaynakları ise; şehir merkezindeki çatışmalarda 300 Türk’ün katledildiği bilgisini vermektedir. Yangında, Askerî Kışla, Belediye Binası, 1000 kadar ev, çarşı ile 350 dükkân, 5 cami, 10 kilise ve 15 okul dahil, şehrin dörtte üçü yanmıştı. Şehirde kalan 9000 kadar Ermeni’den, savaş suçlusu olarak görülen 60’ı yargılanmak üzere ayrılmış, diğerlerine dokunulmamıştır. Bu da Türkler’in soykırım düşüncesi taşımadığını gösteren bir başka delildir104. Şimdi de, Kahramanmaraş’ın tahliyesini takiben, Fransızlar’ın Ermeniler’e davranışı konusunda Ermeni kaynaklarında yazılanlara bakalım105: “... Onların (Fransızlar’ın) tapındığı üç rengin (Fransız bayrağındaki mavi, kırmızı, beyaz) altında toplanmış şu gönüllülerin... pek çoğu Amerika’daki rahatlarını terketmiş, ailelerinden yaşayanları bulmak ümidiyle gelmişti. Fakat şimdi bu gönüllüler, hain Fransız diplomasisinin alçakça emelleri için kurban ediliyorlar... Fransızlar, peşlerinden gelen Ermeniler’e engel olmamakla birlikte, açlıktan ölmek üzere olanlara ne ekmek verdiler ne de dönüp baktılar. Kâh sağa kâh sola ittiler, ya da onları isyana teşvik ettiler. Eloğlu’nda, askerler evlerin hepsini işgal edince bize de açıkta kalmak düşüyordu.... Hepimiz evlerde kalabilirdik. Fakat Ermeniler’i düşünen kimdi?.. (Belpınar’da) Gece boyunca barınacak yer bulamamış halde açıkta kara karşı mücadele etmeye mahkümduk. Fransız askerlerinin bir kısmı köyün küçük kulübelerine sığınmış, diğerleri de çadırlarında keyif çatıyordu. Alçaklar!.. Beyaz bisküvi ile et suyu yiyip, şarap ve çaylarını da yudumladıktan sonra, zevkle bizim perişan halimizi seyrettiler... Birkaç Fransız atlısı, yanlarına çok sayıda Ermeni gencini de alarak, (kar kalınlığı bir metreyi geçen) yolu açmak için girişimde bulundu. Ama bu yoldan sadece tek bir insan geçebilirdi. Bu sebeple, Fransızlar, Ermeniler’i sağa ya da sola iterek karın üstlerine düşmesini sağladı. Bu yolu güçlükle Ermeniler açmasına rağmen onlar (Fransızlar) kullandı... İslahiye’de, askerler kendileri için özel olarak ayrılmış evlere yerleşti. Fakat Ermeniler’i hiç düşünen yoktu”. SONUÇ: Her şeyden önce belirtmemiz gereken bir nokta şudur: Yazımızın başından sonuna kadar Ermeni ya da Ermeniler derken; masumları değil, geçmişte bu olayları çıkaran, Türk düşmanlığını kışkırtan ve yayan Ermenilerle, günümüzde de aynı fikir ve duyguları taşıyan Ermeniler’i kastetmekteyiz. 5 Ağustos 1920 günü öğle vakti, Adana’da Ermeni Komitesi Karargâhı’nda toplanan Ermeniler, Dr. Mihran Damatyan önderliğinde Hükümet Konağı’na gelip Vali vekili Bağdadizâde Abdurrahman (Paksoy)’ı kapı dışarı ederek: “Vilâyet idaresinin Kilikya Hrıstiyan Cumhuriyeti’nin eline geçtiğini, kendisinin artık Vilâyet’te bir işi kalmadığını”, söylemişlerdi. ‘Guilliguia’ adlı Ermeni gazetesinin müdürü Veradzin, yanına aldığı birkaç partizanla, Abdioğlu Bölgesi’ne yerleşmiş ve burada Fransız mandası altında ‘Kilikya Mezopotamyası’ adında bir Ermeni Cumhuriyeti kurduğunu resmen ilân etmişti. Kuzeyde tren hattı, güneyde deniz, doğuda Ceyhan ve Batıda Seyhan Nehri yeni Ermeni Cumhuriyeti’nin hudutlarını teşkil ediyordu. Kısa zamanda Veradzin’in kurduğu cumhuriyet yıkıldı. Fakat, bunun yerine bir başkası doğmuştu. Damatyan, derhal yeni bir kabine oluşturmuş ve kendisini de Fransız mandası altında geçici ‘Kilikya Hükümeti’nin şefi ilân etmişti. Damatyan, ‘Cumhurreisi’ sıfatıyla Vali koltuğuna kurulmuş, Rumlar’dan, Dr. Yusufaki Sıhhiye, Avukat Yuvaki Adliye, Ermeni Nalbantyan Karabet’in Tarım Bakanlığı’na atandıkları bildirilmişti. Fransız memurlarla birlikte öğle yemeğinde olan Fransız İşgal Komutanı Albay Brémond, Vali vekili Abdurrahman’dan olayı öğrenince, derhal Vilâyet’in telefon hatlarını kestirmiş, Fransız askerlerine Hükümet Binası’nı sarmaları emrini vermiş ve ‘sözde’ bakanları dışarı attırarak, bir-iki saatlik bu Ermeni Cumhuriyeti’ne son vermişti. Ermeni hak ve hukukunu savunacağı sözünü veren Fransa buydu işte! Yörede dökülen Türk ve Ermeni kanlarının sorumlusu Fransa!.. Çıkarları gereği Ermeniler’in kurduğu devleti kendisi 104 105 Y. Akbıyık, a. g. e., s. 213-219. Y. Akbıyık, a. g. e., s. 188-213. 29 yıkan, tutamadığı sözü nedeniyle döktüğü kanların faturasını Türk tarafına keserek, Ermeniler’i yeni maceralara, yeni cinayetlere sürükleyen ve sürüklemekte devam eden Fransa... Lozan Antlaşması’nın 31. maddesi, bunu takip eden bazı maddeler ve tüm tarafların imzaladığı ek protokolda: “Savaş sırasındaki tutum ve davranışları nedeniyle suçlu sayılabilecek olan herkes için af”, öngörmektedir. Ankara Hükümeti ile Fransa arasında imzalanan Ankara İtilâfnâmesi de, ‘genel af’fı kabul ve ilân etmişti. Öte yandan; Türk ve Fransız yetkililerin beyân ve taahhütlerine karşılık, Adana ve çevresinde Türk-Müslüman halka karşı baskı ve zulüm uygulayan, sayısız cinayet işleyen Ermeniler’den bir kısmı kendilerinden intikam alınacağı korkusu ile, bir kısmı da kendi din adamları ile Ermeni komitelerinin baskısı ve tehditleri nedeniyle Türkiye’de kalamamışlardır. Ermeniler’in kaçışı konusunda: Fransızlar’ın, Suriye’de tutunabilmek ve iktisadî işlerinde onları çıkarlarına uygun şekilde kullanabilmek için, tüccar ve sanatkâr Ermenileri istismar ederek, Türkiye’den ayrılmaları yönünde teşvik ettikleri yönünde de görüşler bulunmaktadır. Ermeniler ve taraftarları, şimdi Türk Milleti’ne yaptıkları haksız suçlamaları bırakıp, artık gerçekleri görmelidirler. Geçmişte hunharca işledikleri sayısız cinayetler ve acımasızlıkları nedeniyle, Ermeniler’in, Adana ve çevresinde bıraktıkları derin izler yakın tarihe kadar unutulmamıştır. Ermeniler’in, Kozan’da çok sayıda Türk’ü içine doldurarak yaktıkları fırın, Adana’da Kanlı Kilise cinayetleri ve Hasanağa Camii’ne toplayıp yakmak istedikleri Türklerle, kadın ve çocuklara yönelik acımasız cinayetleri hafızalarda yeniden canlanmaktadır. Bu nedenle; Adana’da, biri çocuğunu biraz fazlaca dövmeye kalkıştığı zaman çevreden: “Yeter artık Ermeni misin nesin? Ermeni’den beter misin yahu? Acımasız zalim Ermeni, öldüreceksin çocuğu...”, sözleri duyulduğunu belirtmek gerekir. Yakın geçmişte Ermeniler’in yaptıkları zulüm ve işledikleri feci cinayetleri ve bunların bıraktığı izleri bu sözler ne kadar güzel anlatmaktadır.