GİRİŞ - TC DİB. Trabzon Dini Yüksek İhtisas Merkezi Müdürlüğü

advertisement
T.C
DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
TRABZON -AKÇAABAT -DARICA
EĞİTİM MERKEZİ MÜDÜRLÜĞÜ
REENKARNASYON VE TEKAMÜL KAVRAMI
III. DÖNEM
B İ T İ R M E T E Zİ
HAZIRLAYAN
H A Y R U L L A H BALTA
DANIŞMAN
E N V E R O S M A N KAAN
T R AB Z ON – 2 0 0 6
III
ÖNSÖZ
Tarsuslu küçük Ayhan, anne ve babasının rüyasına girip “Ben Ayhan
IŞIK’ım, öldüm yeniden dirildim”, beş yaşındaki Ela Amerika’da evli olduğunu
söylüyor, Adanalı Ahmet Mücahitoğlu’da 53 yıl önce öldüğünü söylüyor… vb.
haberleri basında sık sık görüyor ve okuyoruz. Daha önce ruhunun bir başkasının
bedeninde olup, şimdi o kişinin ruhunu taşıdığını iddia edenlerle ilgili insanların
zihinlerinde bu olaylara karşı “acaba”lar hiçbir zaman eksik olmamıştır. Bu
konudaki iddialar azımsanacak kadar az değildir. Bizde bu konuyu İslam’ın temel
kaynakları ve İslam Alimlerinin görüşleri doğrultusunda incelemeyi uygun bulduk.
İlk
önce
Reenkarnasyonla
ilgili
kavramları
açıkladık.
Birinci
bölümde
Reenkarnasyonun menşei ve tarihi gelişimini ve hangi uygarlıklarda görüldüğü
hususunda bilgi verdik.
İkinci bölümde Reenkarnasyona delil olarak ileri sürülen ayetlerin tahlilini
yaptık. Bu arada “berzah” kavramını izah etme gereğini duyduk. Çünkü İslam
Alimlerinden bir kısmı Reenkarnasyonun bu devrede olabileceği iddiasında
bulunuyorlardı. Üçüncü bölümde İslam Alimlerinin bu konudaki görüşlerini ve
günümüzde Reenkarnasyonu iddia eden İslam Alimlerinin görüşlerini belirttik.
Dördüncü bölümde Reenkarnasyon ve Ahiret İnancını inceledik. Reenkarnasyonu
kabul edenlerle reddedenlerin bir değerlendirmesini yaptık.
Biz bu araştırmamızda Reenkarnasyonu sadece İslami kaynaklar açısından
değerlendirdik. Çünkü araştırmanın hacmini daha fazla artırmak istemedik.
Aslında yeni araştırmacıların Reenkarnasyonu diğer dinler ve dillerdeki kaynaklara
da başvurarak yapmalarında fayda vardır.
Bu mütevazi çalışmamda yardımlarını esirgemeyen ve yol gösteren değerli
Hocam
Enver
Osman
KAAN’a,
eğitim
süresi
boyunca
birçok
konuda
faydalandığım değerli hocalarıma ve Müdürümüz Zeki YAVUZYILMAZ bey’ e,
her türlü zor şartlarda desteklerini esirgemeyen aileme ve çocuklarıma da
teşekkürlerimi arz etmeyi bir borç bilirim.
19.03.2006
Hayrullah BALTA
IV
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................ III
İÇİNDEKİLER .................................................................................................. V
GİRİŞ ................................................................................................................. 1
REENKARNASYON İLE İLGİLİ KAVRAMLAR .......................................... 2
A-TENASÜH ....................................................................................................... 2
1-Nesh ........................................................................................................... 2
2-Mesh ........................................................................................................... 2
3-Fesh ............................................................................................................ 2
4-Resh ........................................................................................................... 2
B-R EENKARNASYON (REİNCARNATİON ) ............................................................... 2
C-BERZAH ......................................................................................................... 3
BİRİNCİ BÖLÜM ............................................................................................. 5
REENKARNASYON’UN TARİHÇESİ ............................................................. 5
I. HİNDUİZM’DE REENKARNASYON ........................................................... 5
II- ESKİ MISIR VE YUNANDA REENKARNASYON ..................................... 6
III. İSLAM TOPLUMUNDA REENKARNASYON .......................................... 6
İKİNCİ BÖLÜM ............................................................................................... 8
KUR’AN’DA REENKARNASYON’A DELİL OLARAK İLERİ SÜRÜLEN
AYETLER .......................................................................................................... 8
BERZAH ..................................................................................................... 20
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ........................................................................................... 28
I-GEÇMİŞTE REENKARNASYONLA İLGİLİ GÖRÜŞLER ........................ 28
A. EBUL MANSUR ABDULKAHİR EL BAĞDADİYE GÖRE ....................... 28
B-AHMED B .HABİT ........................................................................................... 29
C-AHMET B. EYYUB B. BANUŞ .......................................................................... 31
II. GÜNÜMÜZDE REENKARNASYONU İDDİA EDENLER ........................ 32
A-YAŞAR NURİ ÖZTÜRK .................................................................................... 32
B-SÜLEYMAN ATEŞ.......................................................................................... 39
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM...................................................................................... 45
REENKARNASYON VE AHİRET İNANCI .................................................... 45
SONUÇ ............................................................................................................. 51
KAYNAKÇA .................................................................................................... 58
V
KISALTMALAR
(S.A.V)
:Sallallahu Aleyhi ve Selem
a.g.e
:Adı geçen eser
a.s
:Aleyhis Selam
a.y.
:Aynı yer
b.
:İbn, oğul, oğlu.
Bak.
:Bakınız
C.
:Cilt
D.İ.B.Y.
:Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Hz.
:Hazreti
E.Ü.İ.F.
:Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
O.M.Ü.İ.F.
:Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
r.a.
:Radiyallahu anh.
S.
:Sayı
s.
:Sahife
T.D.V.Y.
:Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Terc.
:Terceme
Thk.
:Tahkik
Ty.
:Tarih yok.
Vb.
:Ve benzeri.
Vd
:Ve devamı
Yay.
:Yayınları
VI
GİRİŞ
İnsanlığın yeryüzünde var oluşundan beri ölüm, ahiret, hesap, ruh gibi
kavramlar insanların ilgisini çekmiştir. Bunların içinden ruh, belki de en az bilgiye
sahip olduklarımızdandır. Çünkü Cenab-ı Allah’ta o’nun hakkında insanlara fazla
bilgi verilmediğini söylemiştir ama insanların bu konudaki merakları hala devam
etmektedir ve edecektir…
Ruh hiçbir zaman yok olmayı istemez. Belki de bu, kaynağının Cenab-ı
Allah olmasındandır. Bu istek insanlar nezdinde değişik düşünce ve inanışları
doğurmuştur. Onlardan birisi de Reenkarnasyon veya Tenasüh inancıdır. Çok eski
devirlere kadar götürebileceğimiz tenasüh kavramı, vahyin ışığından mahrum
zihinlerde yanlış inanışlara sebep olabilir. Ki bunun yansımalarını Eski Mısır, Hind
dinleri ve Avrupa’daki Ruhçuluk inanışlarında görüyoruz.
REENKARNASYON İLE İLGİLİ KAVRAMLAR
A-Tenasüh
Nesh kelimesinden türetilmiştir. Nesh kelimesi lügat olarak “bir şeyi iptal
edip onun yerine başka bir şeyi ikame etmek” bir şeyi bir yerden başka bir yere
nakletmek şeklinde kullanılmıştır. 1
Istılah olarak Şehristani bu kelimeyi; dünyadaki hayatlar ve birbirini takip
eden yeni doğuşlar akidesi anlamlarında kullanıldığını ifade eder. 2
Tenasüh’ün nesh, mesh, fesh ve resh diye dört çeşidi vardır. 3
1-Nesh; insan ruhunun ölümden sonra yeniden bir başka insan bedenine
girmesi;
2-Mesh; ruhun hayvan bedenine geçmesi;
3-Fesh; ruhun ölümden sonra haşarata, madenlere veya benzerlerine
geçmesi;
4-Resh de, ruhun bitkilere veya başka cansız varlıklara geçmesi inancıdır.
Bunlar batıl inançlardır. Ebul Meali’nin yaptığı bu tasnif Hinduizm’ den
etkilenerek yaptığı ifade edilmektedir.4
B-Reenkarnasyon (reincarnation)
Lügat anlamı itibariyle ruhun bir bedenden ötekine, kimi kez de insandan
hayvana
ya
da
hayvandan
insana
geçmesi
inancıdır. Metempsycose
ve
İbn Manzur Ebu’l Fazl Cemaluddin Muhammed b.Mukrimel-Efrıki, Lisan’ül-arab C.6, s.4407
Şehristani, Ebu’l –Feth Muhammed b Abdulkerim b Ebi Bekir Ahmed, El-Milel ve’n-Nihal Darul
Maarife Beyrut, s.299-230
3
Baron Carra De Vaux, İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1974, 12/1, 159
4
İslamda inanç ibadet ve günlük yaşayış ansiklopedisi C.4,s.331
1
2
2
transmigration kelimeleri de reenkarnasyon ile ilgilidir. Reenkarnasyon kelimesi
Fransızca’dır. Türkçesi ruh göçü, arapçası da tenasüh’tür. Tenasüh nesh kökünden
gelir ve bir şeyin birinden diğerine intikalini belirtir. 5
Yine Şehristani aynı eserinde şu görüşlerini de belirtmektedir; “Şu andaki
mutluluğumuz geçmiş yaşamda yaptığımız iyi işler, üzüntülerimizde geçmiş
yaşamda yaptığımız kötülükler yüzündendir. Her ne varsa bu dünyadadır. Ahiret
yoktur diyerek ahireti inkar etmişlerdir”.6
Bir başka ifadeyle reenkarnasyon, ölümden sonra ruhun yeniden insan
vücuduna girerek dünyaya tekrar gelmesi inancıdır ve ilkel totemciliğin ürünüdür.
İlkel insanlar, doğan çocukların yeniden dünyaya gelen atalar olduğuna inanırlar.
Kimi ilkellerde, doğum için cinsi ilişki gerekmediği inancıda vardır. Bu inanca
göre atalar, çocuk tohumları halinde oradan geçen kadınların kaba etlerine girerler
ve onları gebe bırakırlar. 7
C-Berzah
Sözlükte “iki şey arasındaki engel” manasına gelen berzah kelimesi, eski
bir coğrafi terim olarak “bir kara parçasının iki deniz arasında kalan dar kısmı
(kıstak)” anlamında da kullanılmıştır. Dini terim olarak ise; ölümle başlayıp
yeniden dirilmeye (ba’s) kadar sürecek olan ara dönem, dünya ile ahiret arasındaki
alem ve kabir hayatı karşılığında kullanılır. 8
Terimlerin açıklanmasına yönelik bu açıklamaların ortaya koyduğu en
belirgin husus “ruh göçü” (ya da her ne adla anılırsa; Tenasüh, yeniden doğum...)
kavramının, bir öncül prensip olarak sonsuza kadar var olacak ontolojik bir ruh
anlayışını kabul etmiş olmasıdır. Ahlaki bir tezle birleştirildiğinde bu görüşün
sonucu, bedenleşmenin, ruhun mükemmelleşmesine katkıda bulunan bir araç
Mustafa Çetin , “Kur’an Işığında Reenkarnasyon (Tenasüh) , Diyanet İlmi Dergi, XXXI (1995)
sayı: 4,s. 121–128
6
a.g.e. s. 366–367
7
Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi İstanbul 1978, V.s.358
8
TDV, İslam Ansiklopedisi , “berzah” maddesi, C.5, s.525
5
3
olarak algılanması gerektiğidir. Bu haliyle “ruh göçü” kavramı teistik bir yapı
sunar.9
Reenkarnasyon ile Tenasüh kavramlarının farklı kavramlar olduğunu,
ortak yanlarının çok az olduğu iddia edilse de,10 Reenkarnasyon ve tenasüh
kavramları, içerdikleri “genel” anlam itibariyle aynıdır. İkisinde de, ruh göçü
vardır. Reenkarnasyon, bir anlamda, tenasüh’ün eksik ya da olumsuz görünüm
sergileyen taraflarını örtme gibi bir işlev taşımaktadır. Bir başka ifadeyle,
reenkarnasyon inancının, tenasüh’ün geliştirilmiş bir görünümden başka bir şey
olmadığını düşünüyoruz. 11
İslam da İnanç, İbadet ve günlük yaşayış ansiklopedisi, C.4, s.331
Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.56–57
11
Bülent BALOĞLU, İslama göre Tekrar Doğuş (Reenkarnasyon) , s.34
9
10
4
BİRİNCİ BÖLÜM
REENKARNASYON’UN TARİHÇESİ
I. HİNDUİZM ’DE REENKARNASYON
Tenasüh inancı, Hindistan’da Hinduizm’den doğmuş ve buradan Hint
adaları, Tibet, Çin, Kore, Japonya ve eski Yunan’a yayılmıştır. Bu inanç Hinduizm
(Brahmanizm) ile beraber, Budizm, Taoizm, Caynizm, Maniheizm gibi Asya’nın
eski dinlerinde de görülür. Tenasüh’ün en eski kaynağı, Hinduizm’in kutsal
metinleri olan Upanişadlardır.(M.Ö.7–6 yy) Tenasüh inancında manevi mükafat
yada ceza, yaptığı kötülük veya iyiliklerin karşılığı olarak ruhun bir hayvan yada
insan cesedine girerek alçalması yada yükselmesidir. Hinduizm’de ruhların bir
bedenden diğer bedene göçüne Samsara adı verilir. Hindulara göre bir insanın ruh
göçünün başlangıcı belli değildir. Ruh, daha önce bir bedendeki durumuna göre bir
hayvan veya bir insan veyahut da bir tanrı olarak dünyaya gelebilir. Hindulara
göre, tenasüh yalnızca insana mahsus değildir. Tanrılarda ölür ve yeniden başka bir
kalıpta doğabilir.
Tenasüh inancı Hinduizm’in eseridir. Ruhunun kalıptan kalıba dolaşması
insanı kemale erdirebilir. İnsan ruhu, hayvan veya beşer bedenlerine girerek pek
çok sayıda varoluşlar yaşadıktan sonra saflaşırsa (temizlenirse) bu dünyadan
giderek saadete ulaşır ve yaratıcı tanrı olan Brahma’ya ulaşabilir. Veya
5
Hinduizmin bazı kollarına göre kâinatın ruhuna karışır. Budizm’e göre, bir ruh
intikali en küçük böcekten insana varıncaya kadar bütün canlılara şamil olur.
Kurtuluş(Nirvana), insan varlığı safhasında ruhun bütün arzularını yenerek dünya
ile alakasını kesince meydana gelir. 12
II- ESKİ MISIR VE YUNANDA REENKARNASYON
“Eski Mısırda, Grek yazarları bu inancın olduğundan şüphe etmezlerse de,
gerçekte bu inancın olup olmadığı net değildir. Mısır’da “ruh göçü” ne ait en erken
referanslar M.Ö VI. yy.’dan itibaren ortaya çıkar. “Ölüler Kitab’ın da net bir
transmigration fikrinden ziyade, ölenlerin şekil değiştirmesi (transfiguration)
işlenir.
Grekler arasında “ruh göçü”, ruhun ölümsüzlüğü fikri üzerine temellenir.
Grek geleneğine göre, bu doktrinin ilk savunucusu M.Ö VII yy.da Pisagor’un
öğrencisi
Pherecyds’tir.
Heredot’a
göre
Grekler
bu
fikri
Mısırlılar’dan
almışlardır. 13
III. İSLAM TOPLUMUNDA REENKARNASYON
Müslümanlar arasından çıkıp İslam dini ile alakası kesilmiş gulat -ı şia
(müfrit şiiler)gibi bazı mezheplerde tenasüh inancını almışlardır.
Mu’tezile’den Ahmet b. Habit, Ahmet b. Eyyub, Ahmet b. Muhammet el
Kahti tenasüh inancını eski Yunandan alıp kabul etmişlerdir.
Ahmet b. Habit’e göre Allah, insanların hepsini nimet yurdunda eşit olarak
yaratmış, kendisine itaat edeni burada bırakmış, hiç itaat etmeyeni Cehennem’e
atmıştır. Emrettiklerinin bir kısmında itaat edip bir kısmına uymayanları
günahlarının miktarına göre böcek, kuş, ehli hayvan ve yırtıcı hayvan suretlerinde
dünyaya göndererek imtihan eder. Bunların ruhları, isyan ve itaatlerine göre
—Şamil İslam Ansiklopedisi, C.6, s.180, Tenasüh mad, Biruniye göre Dinler ve İslam Dini,
Günay Tümer, s.135–137. Ankara, 1991.
13
İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, C.4, s.334
12
6
hayvan ve insan kalıplarına girer. Bu şekilde onların mükellef tutulması muhtelif
hayvan suretleri içerisinde devam eder. Ona göre canlıların hepsi tek bir cinstir.
Hayvan
kalıpları
içerisinde
günahlarından
temizlenenler
nimet
yurduna,
temizlenmeyenler ise Cehennem’e gider. Meşhur Abbasi komutanı Ebu Müslim elHorasani’nin’de tenasüh'e inandığı rivayet edilir. 14
Karmatiler, batınilerin bir kısmı Nusayriyye ve Dürzîler de tenasühe
inanırlar. Nusayrilere göre, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler gibi Nusayri
olmayanların ruhları eşek ve köpek gibi hayvanların cesetlerine girer. Ali’ye
inanan gerçek Nusayrilerin ruhları hareket yoluyla yıldızlar haline dönüşerek
nurlar alemine yükselirler. Dürzîler ahiretle ilgili ceza, mükafat, cennet ve
cehennemin bu dünyada olduğuna inanırlar. 15
14
15
- Şehristani, el Milel ven Nihal, s.74–76
E.Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri İstanbul 1990, s .186–230
7
İKİNCİ BÖLÜM
KUR’AN’DA REENKARNASYON’A DELİL OLARAK İLERİ SÜRÜLEN
AYETLER
“Her can ölümü tadıcıdır.” 16Bu değişmeyen ve asla değişmeyecek olan bir
hayat kanunudur. Hayat ve ölümün amacı imtihandır, denemedir 17Öyleyse “Allah’ı
nasıl inkâr edersiniz ki, siz ölüler idiniz, O, sizi diriltti. Yine öldürecek, yine
diriltecek, sonra O’na döndürüleceksiniz.” 18 “Nutfeden insanı yarattı, ona biçim
verdi. Sonra ona yolu kolaylaştırdı. Sonra onu öldürdü ve kabre koydu. Sonra
dilediği zaman onu yeniden diriltir.” 19
Bu ayetler, hayat ve ölümün yaratıcısını ve yaratılış sebebini şüpheye yer
vermeyecek bir biçimde kesinlikle açıklamaktadır. Yaratan Allah, yaratılış
sebebimiz ise imtihandır. Her doğan varlık, bir müddet yaşadıktan sonra
ölmektedir. Bu bir hayat kanunudur, asla değişmemektedir. Ancak Kur’an-ı
Kerimde hayatta iken öldürülen, fakat yeniden bu dünyada diriltilen altı olaydan
Al-i İmran.3/185
Mülk,67/2
18
Bakara,2/28
19
Abese,80/19–22
16
17
8
bahsedildiğini görmekteyiz. Bu altı olaydan beşi bir medeni sure olan Bakara’da
yer almakta, diğeri ise Al-i İmran ve Maide surelerinde geçmektedir. Kur’an’ın
mevcut tertibine göre nakledeceğimiz bu altı olaydan;
Birincisi, Bakara suresinin 55. ve 56. ayetlerinde anlatılan olaydır: “Bir
zamanda: “Ey Musa, biz Allahı açıkça görmedikçe sana inanmayız” demiştiniz de
derhal sizi yıldırım çarpmıştı. Sizde bunu görüyordunuz. Sonra belki şükredersiniz
diye sizi ölümünüzün ardından tekrar diriltmiştik”
İkincisi, Bakara suresinin 72. ve 73. ayetlerin de anlatılan olaydır: “Hani
siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız, oysa Allah,
gizlediğinizi ortaya çıkaracaktı. Onun için “ineğin bir parçasıyla o öldürülene
vurun” demiştik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir, size ayetlerini gösterir ki
düşünesiniz.”
Üçüncüsü, Bakara suresinin 243. ayetinde anlatılan olaydır: “Şu binlerce
kişi iken ölüm korkusu ile yurtlarından çıkanları görmedin mi? Allah onlara ölün
dedi de sonra kendilerini diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı ikram sahibidir.
Ama insanların çoğu şükretmezler.”
Dördüncüsü, Bakara suresinin 259. ayetinde anlatılan olaydır: “Yahut şu
kimse gibisini (görmedin mi)ki, duvarları, çatıları üstüne yığılmış (alt-üst olmuş)
ıssız bir kasabaya uğramıştı: “Allah bunu böyle öldürdükten sonra nasıl
diriltecek”? demişti. Allah’da kendisini yüz sene öldürüp sonra diriltti. “Ne kadar
kaldın” dedi. Bir gün ya da bir günün birazı kadar kaldım dedi. Allah “hayır” dedi.
Yüzyıl kaldın. Yiyecek ve içeceğine bak, bozulmamış. Eşeğine bak, seni insanlar
için (kudretimize) bir işaret kılalım diye (bunları böyle yaptık) kemiklere bak,
nasıl onları birbiri üstüne koyuyor, sonra onlara et giydiriyoruz. Bu işler ona
açıkça belli olunca:
Biliyorum Allah her şeye kadirdir, dedi.”
Beşincisi, Bakara suresinin 260.ayetinde anlatılan olaydır: “İbrahim’de bir
zaman “Rabbim ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster” demişti. Allah “inanmadın
9
mı?” dedi. İbrahim: Hayır(inandım) fakat kalbim kuvvet bulsun diye (görmek
istiyorum)dedi. O halde kuşlardan dördünü tut, onları kendine çek, (iyice incele)
sonra (kesip) her dağın başına onlardan birer parça koy. Sonra onları kendine çağır
sana gelecekler. Bil ki Allah daima galip ve hikmet sahibidir”dedi. Altıncısı, Al-i
İmran Suresi 49. ayetiyle Maide Suresi 110. ayetinde anlatılan Hz.İsa’nın olayıdır.
Aynı olay, iki yerde, fakat biraz farklı bir biçimde anlatılmaktadır. Bu olay, Maide
Suresi 110.ayetinde şöyle anlatılmaktadır: Allah demişti ki, “Ey Meryem oğlu İsa,
sana ve annene olan nimetimi hatırla, hani seni Ruhül Kudüs (Cebrail) ile
desteklemiştim, beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşuyordun, sana Kitab’ı,
hikmeti,Tevrat’ı ve İncil’i öğrettim. Benim iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey
yaratıyor, içine üflüyordun, benim iznimle kuş oluyordu. Anadan doğma körü ve
alacayı benim iznimle iyileştiriyordun, benim iznimle ölüleri (hayata) çıkarıyordun
ve İsrail oğullarını senden savmıştım. Hani senden onlara açık deliller getirdiğin
zaman içlerinden inkar edenler: “Bu açık bir büyüden başka bir şey değil” demişti.
Bu altı olaya ilaveten bir mağarada uzun seneler uyuyarak kalan ve daha
sonra uyandırılan “Ashab-ı Kehf”i sayabiliriz. Her ne kadar öldükten sonra
dirilmemişlerse de, öldükten sonra dirilmeye bir misal teşkil etmektedir. “Allah’ın
(öldükten sonra diriltme)va’dinin gerçek olduğunu ve Kıyametin mutlaka
geleceğini, onda asla şüphe olmadığını” 20
insanlara göstermek için bu olayı
yaratmıştır. Bu altı olayın genel tahliline gelince, müracaat ettiğimiz kaynak
kitapların hemen hemen hepsi, bu olayları bir gerçek ve bir mucize olarak kabul
ederler. Üzerinde durulan ve kısmen de olsa farklı yorum yapılan tek olay, Bakara
55. ve 56. ayetinde anlatılan olaydır. “Sizde bunu görüyordunuz” ifadesine
dayanılarak, gerçekten onlara ölüm gelip gelmediği tartışılmış, bir kısım
müfessirler, hakikaten öldüler ve sonra dirildiler
21
,derlerken, bir kısım
müfessirlerde, gerçekte onlara ölüm gelmediğini, ancak korkunç bir manzara
karşısında kaldıklarından sanki kendilerine ölüm gelmiş gibi olduklarını
söylerler.22 Diğer beş olay üzerinde herhangi bir görüş ayrılığı olmadığına göre, bu
20
Kehf, 18/21
Fahruddin er-RAZİ,Tefsiri Kebir, Mısır, Tarihsiz, C.I-II,s.1 49
22
İsmail CERRAHOĞLU, Talat KOÇYİĞİT, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, Ankara, 1984, I/128
21
10
olayı da onlar gibi hakiki anlamda anlamada bir sakınca yoktur. Kaldı ki pek çok
Müfessir, bu olayı hakiki anlamda anlamışlardır.
Daha dünyada iken öldürülen sonrada tekrar diriltilen insanların başından
geçen bu olaylar, Kehf Suresi 21. ayette de açıklandığı gibi, ölüm sonrası hayatın
gerçek olduğuna inanan ve inanmayan herkese açıkça göstermek içindir. Bu
örnekler, o devirdeki insanlar için hissi bir mucize olmuş ve onları bu hissi mucize
ile imana, özellikle ahirete imana davet etmiştir. Bu olayların Kur’an da
anlatılması ise, akli bir mucizedir. Çünkü bu olayları anlatan Allah, olayların
anlatıldığı yer ise O’nun kitabı Kur’andır. Kur’an ise ilmi, edebi ve akli
mucizelerle dolu bir kitaptır. Her müslümanın inanması gereken bir kitap. Bu
nedenle O’na ve onda nakledilen her olaya inanmak icab eder. Yukarıda da
açıkladığımız gibi, bu olaylar hakiki anlamda yorumlanmış ve asla te’vili cihetine
gidilmemiştir.
Ölen her canlı, yeniden dirilecek ve mutlaka hesaba çekilecektir. Bu
olaylar, bunun mümkün olduğunu bu dünyada gösteren örneklerdir. Allah kudretini
her an göstermeye kadirdir. Öldüren de dirilten de o’dur. Diriltmeyi, bir mucize
olarak bu dünyada da yapar. Bunlar, insanlara bir öğüt ve bir ibrettir. 23
Bakara,28 “Allah’ı nasıl inkar edersiniz ki siz ölüler idiniz. O sizi diriltti,
sonra sizi öldürecek ve tekrar diriltecek. Sonunda O’na döndürüleceksiniz”
Yukarıdaki
ayette
tekamüle
ulaşmada
insanlara
fırsat
eşitliğinin
verilmesinin gerekliliğinin, dolayısıyla Reenkarnasyonun vurgulandığı iddia
edilir.24
İnsanlar için kaç ölümün ve kaç hayatın söz konusu olduğu müfessirler
tarafından tartışılmıştır. İbn Abbas ve İbn Mes’ud un, insanın yaratılmadan önce –
babasının sulbünde- ölü olduğunu sonra kendisine hayat veridiğini, yani
yaratıldığını, daha sonra eceli geldiğinde öldürüldüğünü ve kıyamet gününde
yeniden diriltileceğini (b’as) söylediklerini müfessir Kurtubi(ö.671/1277) bize
-Celal KIRCA, EÜİF Dergisi, S.3,1986 Kayseri, s.228–229
Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.28
23
24
11
nakleder. Kurtubi, İbn Atiyyenin de söz konusu ayeti benzer şekilde anladığını
söyledikten sonra, kendiside aynı kanaati paylaşır 25Elmalılı’da bu görüşü
paylaşmaktadır26.Bu ayetle ilgili olarak Süleyman Ateş’in de kanaati aynıdır. 27
Bu ayetle ilgili olarak Mustafa Çetin’de şu görüşü belirtmiştir: “Mü’min
15,Ey Rabbimiz, sen bizi iki kez öldürdün, iki kez dirilttin, işte suçumuzu da itiraf
ettik. Şu azaptan kurtulmanın bir çaresi, bir yolu yok mu (acaba)derler” ayeti
Bakara 28 ayeti ile tefsir edilir. Ayetlerde söz konusu edilen birinci ölüm, insanın
dünyaya gelmezden önceki durumudur. Bu da kişinin, sperm hali ve daha önceki
safhasıdır. Doğumla birinci hayat başlar. Dünyaya geldikten sonraki ölüm, ikinci
ölümdür. Ahirette tekrar dirilmede ikinci hayattır. 28
Hz.Muhammed(sav)’in çağdaşları olan sahabiler ve onların izinden giden
tabiiler başta olmak üzere tefsir otoritelerinin ayetlerden anladıkları doğru mana
kısaca budur. 29Ayette hedef alınan esas maksat, dünyada öldükten sonra dirilmeyi
(ba’s), bir türlü kabule yanaşmayan inançsızların ahirette gerçekle yüz yüze
gelince mutlak kudret sahibi Yüce Allah’ın, tekrar tekrar öldürüp diriltmeye kadir
olduğunu açıkça dile getirmeleridir. Bu ayetteki “iki kez”den amaç, iki değil,
çokluktan kinaye olması daha uygundur. Bu tür ifadelere Kur’anda sıkça
rastlanır.30 Bu durumda mana şöyle olabilir “Ey Rabbimiz, itiraf ettik, sen bizi
defalarca öldürdün, dirilttin; sen öldürüp diriltmeye kadirsin”.Yine bu ayetten
inançsızların gördükleri azaptan bunaldıkları anlamı da çıkar. Nitekim bir başka
ayette: “sonra o(bahtsız)orada ne ölür, nede yaşar”31 buyurulmaktadır. Bu durumda
inançsızların yalvarışları şu manada olabilir: “Ey Rabbimiz, Sen bizi şu azab
içinde öldürdün, dirilttin, öldürdün, dirilttin. Bu durumda biz ne yaşıyoruz, nede
ölüyoruz. Bizi bu cezadan kurtar.”
Ebu Abdullah el-Kurtubi,el-Camiuli-ahkamil-Kur’an,Dar’ul İhyaut-Turasil
Arabi,Beyrut,Lübnan,1985,I.249
26
-Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’an Dili, I.285–286
27
Süleyman ATEŞ, Yüce Kur’anın Çağdaş Tefsiri, İstanbul, I.127
28
Mustafa ÇETİN, Kur’an Işığında Reenkarnasyon,(Tenasüh)Diyanet İlmi Dergi, XXXXI
(1995)S.4,s.124–125
29
Süleyman ATEŞ, Yüce Kur’anın Çağdaş Tefsiri, İstanbul,1990,C.8,s.66
30
Mülk,67/4,Tevbe,80/4
31
A’la,87/13
25
12
Gerek Mümin suresinin 11.gerek Bakara suresinin 28.ayetlerinde ve
gerekse diğer ayetlerde “iki kere ölme ve dirilme” ifadelerinden ruhların bedenden
bedene geçmesi anlamı çıkmaz. Bunlardan tenasüh inancının varlığını çıkarmaya
çalışmak, ya cehalet eseri bir safdillik, ya da toplumun huzurunu bozmak
maksadıyla dengesiz ve ölçüsüz bir tevilciliktir. Gerek Sünni, gerek Şii, gerek
Mu’tezili ve gerekse Zeydi müfessirlerin hiç biri söz konusu edilen ayetlerde bir
tenasüh inancı olduğunu çıkarmamışlardır. Aksine bu ayetlerin, özet olarak şu
anlamları ihtiva ettiğini belirtmektedirler. İnsan dünyaya gelmeden önce nutfe
halinde iken ölü gibidir, kendinden habersizdir. Kendisine ruh verilince dirilir,
canlı varlık haline gelir. Şuur sahibi olur. Ömrünü az veya çok tamamladıktan
sonra ruhu alınır(kabzolunur) ve ölür. Berzah alemindeki durumundan sonra tekrar
diriltilip ahiret hayatında yerini alması sağlanır. İşte “iki ölüm ve iki dirilmeden”
kastedilen mana kısaca budur. Reenkarnasyon inancını savunanlar şu ayeti de delil
olarak kullanmak isterler. “Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizin
yaptığı işler yüzündendir.(Allah hatalarınızın) birçoğunu da affeder. 32 Onlar:
“Hastalık, acı ve belalar günahların cezası olduğuna göre hiçbir kusuru olmayan
çocuk ve hayvanların acı çekmemeleri gerekir. Onlar niçin acı çekiyorlar? Demek
ki onlar, bu hayattan önce bir başka bedende yaşamışlardır; işte bunlar, daha
önceki bedende işledikleri günahların cezasını çekmektedirler” derler. 33 Cumhuru
ulemaya ve müfessirlere göre, başa gelen belalar ve çekilen acı ve ızdıraplar, bir
imtihandır; geçmiş yaşayışlarla işlenmiş olan günah ve suçların cezası değildir.
Aslında elem ve ızdırap, vücudun dengeli bir tarzda yaşaması için gerekli olan
şeydir. Ağrı ve acı vücuttaki hastalığın belirtisidir. Hatta insan acı ve ağrı duymasa
hastalığın teşhisi konamaz; böylece erken tedavi sağlanamaz. Sonuç olarak,
çekilen ızdıraplar ve hissedilen acılar, başka bedenlerde işlendiği söylenen
günahlardan dolayı çekilmezler, aksine vücudun sağlam kalabilmesi ve hayatın
devam edebilmesi için gerekli olan belirtilerdir. Çekilen zahmetler, aynı zamanda
kişilerin olgunlaşması ve başarıya ulaşmasında etkili olan hususlar olarak da
değerlendirilir. Dünya sırf eğlence yeri değildir, bir imtihan meydanıdır. Yüce
Allah herkese ayrı ayrı nimet ve imkanlar verir. Birine verdiğini öbürüne
32
33
Şura,42/30
er-RAZİ, Tefsiri Kebir, Mısır, Tarihsiz, C.27,s.173
13
vermeyebilir. Herkes, kendi cüz’i iradesini kullandığı ölçüde karşılık görür.
Önemli olan, insanın hem kendisine ve hem de başkalarına yararlı olmaya
çalışmasıdır. İşte imtihan o zaman kazanılır. İnsanın bu uğurda zahmetlere
katlanması, acı çekmesi normaldir. Bu, imtihan gereğidir; yoksa başka bedende
işlenen günahların cezası değildir. Her insan, mutlaka iradesini kullanarak yaptığı
şeylerden sorumludur. 34XI.
yüzyılın
Endülüslü meşhur alimi
İbn.Hazm’ın
(ö.456/1064) önemli eseri Kitabu’l-fasl’daki ifadesine göre, “Müslüman kisvesine
bürünerek tenasühü savunanlar” şu iki Kur’an ayetini delil getirirler:İnfitar.82/6 8;Şura42/11.
Mealen “Ey İnsan, seni yaratıp düzgün ve dengeli kılan, seni istediği bir
şekilde tertip eden, ihsanı bol rabbine karşı seni aldatan nedir? “O, gökleri ve yeri
yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler
yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O
işitendir, görendir.” İbn.Hazm’a göre bu ayetleri kullananların başında,Mu’tezile
fırkasının kollarından Habitiyye’nin kurucusu Ahmed b.Habit (ö.232) gelir. 35
Burada dikkat çekici olan husus Ahmed b. Habit’in tenasühe destek olarak
kullandığı söz konusu Kur’an ayetlerini (İnfitar.82/6–8 ve Şura 42/11) bugün,
tekrar doğuşu, yani reenkarnasyonu savunanların referans göstermemeleridir. 36 En
çok kullanılan ayetlerden birisi’de Bakara2/243.ayettir. Bu ayetin meali şöyledir:
“sayıca binler oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp
gidenleri görmedin mi? Allah onlara “ölün”dedi,(öldüler). Sonra onları diriltti.
Şüphesiz Allah, insanlar üzerinde ikram sahibidir; lakin insanların çoğu buna
şükretmezler.”
Ayetin gelişi, savaş kıssasına daha münasip gibi görünürse de ayette ölüm
korkusu mutlak olduğu için gerek taun ve veba, gerekse savaş, herhangi bir sebeple
olursa olsun, ölüm korkusuyla Allah’ın hükmünden kaçmak isteyenlerin hepsini
içine almaktadır. Taun ve veba gibi salgınlarda herkes bulunduğu yerden kaçmaya
kalkışmamalı, savaş gerektiği zamanda binlerle halk korkup vatanlarından
Mustafa ÇETİN, Kur’an Işığında Reenkarnasyon, Diyanet İlmi Dergi, C.31,1995,S.4,s126
Ebu Muhammed Ali b.Hazm el-Endelusi,El-Fasl fil Milel vel-Ehvai ven-Nihal,Darul
Cil,Beyrut,C.I,s.166
36
A.Bülent BALOĞLU,İslama Göre Tekrar Doğuş(reenkarnasyon),s.92
34
35
14
kaçmamalıdırlar. Ölüm korkusuyla vatanlarını müdafa ve Allah’ın emrini yerine
getirmekten kaçınarak, sürü sürü yurtlarını terk eden binlerce kavimlerin, çok
geçmeyip mahvoldukları, perişan oldukları ve sonradan Allah’ın izniyle yine hayat
buldukları hakkında insanlık tarihi örneklerle doludur. Burada Cenab-ı Allah,
bütün bunları hatırlatırken ölümden, Allah’ın hükmü olan vazifeden kaçıp
kurtulmanın imkanı bulunmadığını ve böyle yapanların, korktuklarına daha çabuk
ve feci bir şekilde uğrayacaklarını ve hatta Allah’ın, dileyince hükmünü yerine
getirmek için ölüleri bile dirilteceğini ve dolayısıyla, ölmekle kurtulacaklarını
zannedenlerin de kurtulamayacaklarını anlatmış, kısaca Allah’ın hükmünden
kurtulmak için, ne ölümden kaçmanın, nede ölüme koşmanın akıl işi olmadığını
bildirmiştir. 37
Aşağıda meallerini vereceğimiz bir dizi ayetinde tekrar doğuşa destek
mahiyetinde kullanıldığını belirtmeliyiz. Bu ayetler şunlardır; “Allah’ın gerçek bir
vaadi olarak, hepinizin dönüşü O’nadır. Çünkü O, mahlûkatı önce (yoktan) yaratır,
sonra da iman edip iyi işler yapanlara adaletle mükâfat vermek için (onları
huzuruna) geri çevirir”.Yunus.10/4
Bu ayetin tefsirinde Mevdudi şöyle açıklama getiriyor: “Allah’ın tüm
insanlığa tekrar hayat vermesinin nedeni inananları ödüllendirmek, inanmayanları
cezalandırmaktır. Ölümden sonra dirilişin mümkün olduğu gösterildikten sonra,bu
karşılıkların mutlak ve kesin olarak adalet ve sağduyunun gerekleri mucibince
verileceği zikredilir. Çünkü tam adalet başka türlü gerçekleşmez. Sağduyu ve
adalet, inanan ve Salih amel işleyenlerin gereğince ödüllendirilmesi; inanmayan,
hakikati reddeden ve kötü ameller işleyenlerin gereğince cezalandırılmasını
gerektirir. Duyarlı ve adil herkes bilir ki, söz konusu adalet şartları bu dünyada
bütünüyle icra edilemez. Dolayısıyla tüm insanlığın adaletin mutlak anlamda icrası
için tekrar diriltilmesi asıl olmaktadır. 38
Siz mutlaka tabakadan tabakaya (halden hale) geçersiniz. İnşikak 84/19
Öldükten sonra, kıyamette halden hale geçersiniz. Kıyametin değişik halleriyle
37
38
Hamdi YAZIR, Hak Dini Kur’an Dili, II.s133
Mevdudi,Tefhimu’l Kur’an,C.II.s.287
15
karşılaşırsınız. 39 Bu tabakadan tabakaya geçiş, reenkarnasyon inancında olduğu
gibi, insanın defalarca ölümden hayata, ruhun bir bedenden başka başka bedenlere
geçişi anlamına gelmemektedir. 40
O zaman, “Bize (iman etmemiz için) mühlet verilir mi acaba?
Diyeceklerdir.(… Onları senelerce dünya nimetlerinden istifade ettirdiğimizi
görmedin mi? Şuara 26/203–205
Onlar orada: “Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce)yaptığımızın yerine iyi işler
yapalım” diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar ömür
vermedik mi? Size uyarıcıda gelmedi mi? Öyle ise tadın azabı! Zalimlerin
yardımcısı yoktur. Fatır.35/37
(…) Her kim dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz.
41
Yukarıdaki ayetlerin, tekrar doğuşun amacını açık bir biçimde ortaya
koyduğu ileri sürülmektedir. Söz konusu ayetlerin, insanların tekâmüllerini
tamamlayabilmeleri, fırsat eşitliğinden tam olarak istifade edebilmeleri için tekrar
tekrar yaratılmalarının zorunlu olduğunu ifade ettiği belirtilmiştir. Bir diğer
ifadeyle, bu ayetlere istinaden, bir tek insan ömrüne sığdırılması mümkün olmayan
işleri tamamlayabilmek, eşitlik ve adalet ilkesini sağlayabilmek için insanların
defalarca bedenlenmelerinin gerekli olduğu iddia edilmiştir. 42
Bu iddiaya rağmen, zikredilen ayetler üzerinde yorumlarda bulunan hiçbir
İslam müfessirinin, bu ayetlerden, ruhların bedenlerde defalarca doğmasını, yani
reenkarnasyonu anlamadığını görüyoruz.
Bir zamanlar “Ey Musa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe asla sana
inanmayız; demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım
çarpmıştı. Sonra sizi ölümünüzün ardından dirilttik ki şükredesiniz.” 43
39
Sabuni,Safvetüt Tefasir,C.III,s.538
İslama Göre Tekrar Doğuş(Reenkarnasyon)s.95
41
Al-i İmran. 3/145
42
S.ÇAYCI, Ruhçuluğa göre Kur’an öğretisi, s.101–102
40
43
Bakara2/55–56
16
“…korku dolayısıyla kendini kaybetme, veya kendinden geçme hadisesi,
ikinci ayette, ölümden sonra yeniden dirilme ifadesiyle tamamlandığı için,bazı
müfessirler tarafından gerçek bir ölümle tefsir edilmişse de, ilk ayetteki “bakıp
duruyordunuz” ifadesi onlara ölüm gelmediğini, fakat o korkunç manzara
karşısında, sanki kendilerine ölüm gelmiş gibi bir duruma girdiklerini, bununla
beraber, olanları da, gözleriyle görebildiklerini gösterir. Eğer A’raf suresinin
155.ayetinde sözü edilen sarsıntı, bir çok müfessirin kabul ettiği gibi, bu ayette
sözü edilen yıldırım çarpmasıyla ilgili ayni hadise ise Musa(a.s)nın o ayette yer
alan
“Rabbim,
ederdin”sözleriyle
eğer
dileseydin,
başlayan
duası
onları
da,
da
beni
yıldırım
de
daha
evvel
helak
hadisesinde
onlara
ölüm
gelmediğine delalet eder. 44
“Bilin ki, O, ilk olarak yaratan, (ölümden sonra tekrar hayatı)geri
getirendir”
45
“Allah evvela icad eder. Çünkü kudret-i kamilesi icada kafidir. Saniyen
öldükten sonra halet-i asliyesine iade eder. Zira kahr-u galebe sahibidir. Şu halde
hem dünya hem de ahirette kullarının her türlü amellerine göre mücazat eder.” 46
İfadesiyle ölümden sonraki hayatla kastedilenin ahiret hayatı olduğu açıkça
anlaşılmaktadır.
“Sizi dirilten, sonra öldürecek, sonra yine diriltecek olan O’dur. İnsan
gerçekten pek nankördür.”
47
Ayette geçen “sizi dirilten”(ahyaküm)ifadesini insanın nutfe halinde iken
dünyaya gelmesi, “sonra sizi öldürecek”(sümme yümitüküm)ifadesini de insanların
ecelinin, ölüm vaktinin gelmesi olarak yorumlanır. Ayni şekilde, “sonra
(yine)diriltecek olandır”(sümme yuhyiküm)ifadesini de, insanın ceza ve ödül için
Talat KOÇYİĞİT, İsmail CERRAHOĞLU, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, C.I,s.128
44
45
Buruc,85/13
46
Mehmed VEHBİ, Hülasatül Beyan,C.15-16,s.6402
Hac, 22/66
47
17
hesaba çekileceği an olan kıyamet gününde dirilmesi olarak anlaşılır. 48 “Sizi Allah
yarattı; sonra sizi vefat ettirecek. Daha önce bilgili iken hiçbir şeyi bilmez hale
gelsin diye, sizden bazı kimseler ömrün en kötü çağına kadar yaşatılacak. Şüphesiz
Allah bilgilidir, kudretlidir49
Yaşar Nuri ÖZTÜRK bu ayetle ilgili olarak şunları söyler: “Geleneksel
müfessirler ve mealciler bu ve Hacc suresi 5.ayetteki “erzelu’l-umr” (ömrün en
basit ve düşük noktası)değimini ihtiyarlık ve bunaklık şeklinde manalandırarak
ayetin bütün esprisini yok etmişlerdir. Bir kere, erzel ömre atılmaktan veya
itilmekten değil, geri götürülmekten bahsediliyor. Yeruddü fiili itilmek, atılmak
gibi pejoratif (küçük düşürücü) bir mana ifade etmez. Bir geri çevirme ve başa
döndürme ifade eder. Buna göre erzelu’l-umr, ömrün başlangıç yani tekamül
sürecinin en düşük noktası demek olur. İkincisi, insanın ileri yaşlara kadar
yaşatılması, elinin ayağının tutmaz, hafızasının gereğince işlemez hale gelmesi
insan için, bir rezillik ve düşüklük neden olsun? İnsan, ömrünün o noktasında fıtrat
kanunları açısından en saygın ve olgun dönemindedir. Allah, kulunu kendisine en
yakın olduğu böyle bir döneminde böyle kötü bir sıfatla anmaz. En iyisini Allah
bilir: ama, bize göre, bu ayette mucize bir üslupla yeniden bedenlenme, yani
reenkarnasyon gündeme getirilmektedir. Allah insanları yaratır ve öldürür.
Ölenlerin bazıları (hepsi için kural değil) yeniden ömrünün başlangıç noktasına
çevrilir ve ilk hayatında edindiği bilgileri hatırlamayacak bir biçimde yeniden
bedenlenir”50 “Öztürk görüldüğü gibi, reenkarnasyona cevaz vermekle birlikte, bu
imkanı –şayet bir imkan ve fırsatsa-herkes için genellememektedir. Ona göre,
insanın tekamülünü tamamlayabilmesi için ömrünün tekrar başlangıç noktasına
(erzelu’l –umr) döndürülmesi gerekmektedir. Çünkü dünyada 25 yıl yaşayan ile
100 yıl yaşayanın bir tutulmaması gerekir. Yoksa bu, Allah’ın adaletine ters
-Kurtubi,el-Cami’uli ahkamil-Kur’an,XII,s.93.Bu ayeti Sabuni ise;Siz hiç yok iken size hayat
veren,ömrünüz bittiğinde öldürecek,sonra hesap,sevap ve ceza için tekrar diriltecek olan
O’dur.”şeklinde açıklamıştır.Safvetüt Tefasir, C.II, s. 298
48
49
50
Nahl,16/70
Y.Nuri ÖZTÜRK, Kur’andaki İslam, İstanbul 1992,s.282–283
18
düşer”der ve bu çerçevede, reenkarnasyon inancının İslam’ın mahşer inancıyla
çelişmediğini de ileri sürer. 51
Öztürk reenkarnasyonun “berzah döneminde olacağını söyler ve şöyle
devam eder. “Ruh, bir yerine birkaç kez bedenlenmekle berzahın dışına çıkmaz.
Mahşer ve hesap, tüm ihtişamıyla bakidir. Ve herkes haşir olacaktır. Dünyaya ister
bir kez gelin, ister beş kez, sonunda bedenlenip hesaba çekileceksiniz. Beden
birkaç kez değişebilir ama ruh ve şuur birdir ve son hesap, ruhun mahşerdeki son
bedenlenmesi üzerine olacaktır. Kur’an’da reenkarnasyona delalet eden yirmiye
yakın ayet vardır. Bu ayetlerin, geleneksel kabullere mahkum olmadan
değerlendirilmesiyle şu sonuçlara ulaşılabilmektedir.
Herkes tekrar tekrar
bedenlenmez. Ruh, tekamülüne genellikle dünya ötesi alemlerde devam eder.
Ancak bazı ruhlar, dünya boyutuna tekrar indirilir ve tekrar bedenlenirler. Bu
bedenlenme Allah’ın lanetini gerektiren büyük kötülüklere bulaşmış olanlar için
domuz, maymun veya zalimlerin uşağı haline getirilme şeklinde olabilir” der 52
“Reenkarnasyon anlayışı, Kur’an’ın ahiret ve haşir inancını en küçük
anlamda zedeleyecek bir şekle dönüştüğünde onu kaldırır atarız”diye de ekler. 53
Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün bu görüşlerine Ebubekir SİFİL şu tenkitleri
getirmiştir; “Reenkarnasyonu iddia eden bir kimsenin behemehal şu üç noktayı
ortaya koyması gerekir. Bunlar, Kur’an’a aykırı olmayan, ilmi verilerle
desteklenmiş bir reenkarnasyonun tarifinin yapılması; reenkarnasyonu açıkça
destekleyen Kur’an ayetlerinin bulunması, reenkarnasyonun karşısında olan
Kur’an ayetlerinin makul bir açıklamasının yapılması.” 54
Yine bu konuda eleştiri getirenlerden biriside Prof. Mustafa ÇETİN’dir;
“Tenasüh inancına kayanlar genellikle, Kur’an-ı Kerimi bütünlük mozayiği içinde
değerlendirmeyenler ve ahirete sağlam bir şekilde inanmayanlardır. Bunlar
ayetlerin sıyak ve sıbakına, bir başka ifade ile sözgelimine dikkat etmeden,
Y.Nuri ÖZTÜRK, Kur’an’daki İslam, s.153, 257-258,312-313
Y.Nuri ÖZTÜRK, Çıplak Uyarı, İstanbul 1993,s.200
53
a.g.e. s.199
54
-Ebu Bekir SİFİL, Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi, İstanbul 1988,s.314
51
52
19
üstünkörü anlam çıkarmaya yeltenen kimselerdir. Onların yanlış yorumladıkları
ayetler çoğunlukla, birden çok dirilme ve öldürmeden söz eden ayetlerdir. Kur’an
yorumunda uzman olmayan bazı insanlar, bu ayetleri kendi yanlış düşünüş ve dar
görüşleri doğrultusunda te’vil etmeye çabalamakta ve Kur’anda reenkarnasyon
inancına yer verilebileceği iddiasında bulunabilmektedirler.” 55
Reenkarnasyonu kabul edenler Al-i İmran, 3/49, Bakara, 2/73, Nisa, 4/56,
İnsan, 76/28, Abese, 80/19-22 ve Kehf, 18/9-26 ayetlerini de reenkarnasyon’a delil
olarak ileri sürmektedirler.
Bunların iddiasına göre tekrar doğuş inancı İslam’daki ahiret ve mahşer
inancı ile çelişmemektedir. Onlara göre, ahiretteki dirilme(ba’s), son hesap günü
için bir dirilmedir. Mü’minun, 23/100. ayette bahsedilen, mahşerle dünya arası
devre, yani kısaca “berzah”, reenkarnasyonun söz konusu olduğu süreçtir.
Dolayısıyla, mahşerden ve hesap vermeden kaçma söz konusu değildir. Çünkü,
reenkarnasyon inancına göre, bedenler değişse bile, ruh ve şuur değişmemektedir
ve en son bedende hesaba çekilecektir.” 56
Bütün bu ifadelerden anlıyoruz ki reenkarnasyonun olabileceğini ve bunun
da “berzah” aleminde olacağını iddia edenlerle, Cumhur Ulema’nın “Berzah
Alemi” anlayışlarının incelenmesi gerekir. Şöyleki;
BERZAH
Sözlükte “iki şey arasındaki engel” manasına gelen berzah kelimesi, eski
bir coğrafi terim olarak “bir kara parçasının iki deniz arasında kalan dar
kısmı(kıstak)” anlamında da kullanılmıştır. Dini terim olarak ise ölümle başlayıp
yeniden diriltilmeye (ba’s) kadar sürecek olan ara dönem, dünya ile ahiret
arasındaki alem ve kabir hayatı karşılığında kullanılır. Berzah kelimesi Kur’an da
üç yerde geçer. Bunlardan ikisinde (el-Furkan 25/53, er-Rahman 55/19–20)
Allah’ın yüce kudretinin bir delili olarak “tatlı ve tuzlu iki denizin birbirine
Mustafa ÇETİN, Kur’an Işığında Reenkarnasyon, Diyanet İlmi Dergi, ekim-kasım-aralık
1995,C.31,S.4,s. 123-124
56
A.Bülent BALOĞLU, Reenkarnasyoncunun İnanç Dünyası ve bir değerlendirme, Türkiye
Günlüğü,1996,S.4,s.89
55
20
karışmasını önleyen engel” anlamındadır. Diğerinde ise (el-Mü’minun 23/99–100)
insanların ölümlerinden yeniden diriltilmelerine kadar sürecek olan ara dönemi
hatırlatacak şekilde kullanılmıştır. Söz konusu ayette, ölümle yüz yüze gelen
inançsızların pişmanlık duyarak hayatta iken yapmaya bir türlü yanaşmadıkları
kulluk görevlerini yerine getirmek için dünyaya geri döndürülmeyi isteyecekleri,
ancak bunun asla gerçekleşmeyecek bir talep olduğu bildirilmekte, onların bu son
günleriyle ahiretin fiilen vukubulması arasında bir berzah (kabir) hayatının mevcut
olduğu beyan edilmektedir.
Kelam ilminde berzah terimi genellikle yukarıda işaret edilen dini manada
alınmış ve ölümü nasıl gerçekleşirse gerçekleşsin her insanın mutlaka bir berzah
döneminden geçeceği kabul edilmiştir.” 57
“Ölen herkes berzaha girer ki, berzah, iki hayatı (dünya hayatı ile
ahiretteki cismani haşirden sonraki ebedi hayat) birbirinden ayırması sebebiyle bu
adı almıştır. Ayrıca bu alemin, oradakilerin geri dönmelerine, tekrar dünyaya
gelmelerine engel olduğu için bu isimle adlandırıldığı da ileri sürülmüştür.”
58
Ölüm ile dirilme arasındaki bu aleme “berzah” adını bizzat Allah Teala
vermiştir. Ölen insanların çoğu kabre konulduğundan, berzah hayatı daha çok
“kabir hayatı”diye anılır. Yine, ölümden sonra beden genellikle çürüyüp ortadan
kalktığı için insanın göç ettiği berzah alemine “alem-i ervah” veya “dar’ul
ervah”da denir. 59
Alem-iBerzah “dünya hayatı ile ahiret arasındaki bir alemdir. Yaratılmış
olan varlıkların haşr olacağı yani tekrar hayat bularak kalkacağı zamana kadar
devam eder. Bu süre içerisinde yaratıkların ruhları berzah aleminde kendisine ait
olan yerlerde bulunurlar.” 60
TDV, İslam Ansiklopedisi, “Berzah”maddesi,C.5,s.525,Süleyman TOPRAK,Ölümden Sonr aki
Hayat,Ankara 1997,s.263-278
58
İslam’da İnanç, İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, C.I, s.242
59
a.g.e, s.242
60
Ömer Nasuhi BİLMEN, Muvazzah İlm-i Kelam, s.383
57
21
“Her ölen kişi kabrinde ya nimetlenecek ya da azap görecektir. Kabir,
iman ehli olan kişiler için sanki cennet bahçelerinden bir bahçe, küfür ehli olan
kişiler için cehennem çukurlarından bir çukura dönecektir.” 61Yüce Allah şöyle
buyurmaktadır: “Firavun hanedanını ise kötü azab kuşattı.(Azaptan biri de ) ateştir
ki, onlar sabah, akşam buna sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de “ Fir’avun
ailesini azabın en çetinine sokun!” (denilecek) el-Mü’min 40/45–46.
Kabir azabının hak olduğunu “Peygamber(SAV)’den gelen haberlerden
anlıyoruz. Bunlardan İmam Ahmed ve Ebu Davud’un el-Bera b. Azib’den rivayet
ettikleri hadis 62, yine “Buhari(r.a) Said’den, o Katade’den, o Enes’ten kaydettiğine
göre Rasulullah(SAV) şöyle buyurmuştur: “Kul kabre konulup ta arkadaşları onu
bırakıp geri döndüklerinde henüz daha o onların ayak seslerini işitiyorken, yanına
iki melek gelir. Onu oturtur ve ona şöyle der: sen Muhammed (SAV) diye bilinen
bu adam hakkında ne derdin? Mü’min olan kimse: Ben şahitlik ederim ki O,
Allah’ın kulu ve Rasulüdür, diye cevap verir. Bu sefer(melek) ona :(böyle
inanmamış olsaydın) senin cehennemdeki yerine bir bak. İşte Allah onun yerine
sana cennette bir yer vermiştir(der) ve her iki yeri bir arada görür.”63
Yine Buhari ve Müslim’de, İbn. Abbas(ra)’dan rivayete göre Peygamber
(SAV) iki kabrin yanından geçerken şöyle buyurmuş: “Bu iki kişi azab
görmektedirler. Ancak büyük bir günah sebebiyle de azap görmüyorlar. Onlardan
birisi sidikten kendisini korumuyordu, diğeri ise laf götürür getirirdi. Daha sonra
Peygamber kurumamış bir çubuk getirilmesini istedi. Onu iki parçaya ayırdı ve
bunlar kurumadıkları sürece onların azaplarının hafifletileceği ümit olunur”dedi. 64
Yine kabir azabıyla ilgili İmam Ahmed ve Ebu Davud rivayet
etmişlerdir(Müsned, IV, 287, 295-296; Ebu Davud 4753).Nesai ve İbn Mace bu
hadisin baş tarafını rivayet ettikleri gibi, Hakim ile Ebu Avane el-Isferayini,
Sahihlerinde ve İbn.Hibban’da rivayet etmiştir. 65
Ömer Nasuhi BİLMEN, Muvazzah İlmi Kelam, s.384
Ahmed b.Hanbel, Müsned, C.IV, 287, 295-296
63
Buhari, Kitabül Cenaiz, 67: Müslim, 2870
64
Buhari, Kitabül Vudu’ 55/216,218; Müslim, Kitabüt Taharet, Babu Necasetil Bevl, 292
65
Muhammed b. Ebil İz ed DIMEŞKİ, Şerhu Akidetit Tahaviye, 1995, Beyrut, s.573
61
62
22
Ehil olan kimseler için kabir azabı ve kabir nimetinin, meleklerin soru
sormalarının sabit olduğu hususunda Rasulullah (SAV) dan gelen haberler tevatür
derecesindedir. O bakımdan bunun sabit olduğuna itikat etmek ve buna inanmak
icab eder. Ancak bunun keyfiyeti hususunda bir söz söyleyemeyiz. Zira akıl bunun
keyfiyetine vakıf olamaz, çünkü bu dünyada buna benzer bir şey bulunmamaktadır.
Ruh’un Berzah aleminde beden ile alakasını gelince; Ruh her ne kadar ondan
ayrılmış, ondan soyutlanmış ise hiçbir şekilde onunla ilişkisi bulunmayacak bir
surette büsbütün ondan ayrılmaz. Çünkü Müslümanın selam verişi esnasında
ruh’un bedenine tekrar geri döndürüldüğü
66
, kabirdekinin kendisini gömüp geri
dönmeleri sırasında onların ayak seslerini işittiği’ne dair rivayetler varit olmuştur.
Bu
geri
çevrilişte
kıyamet
gününden
önce
bedenin,
hayatta
olmasını
gerektirmeyecek bir şekilde, özel bir geri çevrilmedir. 67
İbn Kayyım el-Cevziyye’nin Kitabu’r-Ruh adlı eserinde İbn Abd’ül-Berre
yaptığı itirazda kabir sualine herkesin çekileceğini, sualin sadece ehl-i kıbleye has
olmayacağını ifade eder. 68
Mü’minun suresinin 99–100. ayetinin tefsirinde İmam Kurtubi şu
ifadelerde bulunur “Geri dönmeyi istemek kâfire has değildir. Mü’minde böyle bir
dilekte bulunabilir. Ayet-i kerime şuna delildir: Hiçbir kimse kesin bir şekilde
Allah’ın dostlarından mıdır, yoksa düşmanlarından mıdır, bilmedikçe ruhunu
teslim etmez. Çünkü durum böyle olmasa geri döndürülmeyi istemez. O bakımdan
herkes, bunu ölümün inişinden ve ölümün tadının alınışından önce bilecektir.” 69
(Lealle): “Belki” tereddüt anlamını da ihtiva etmektedir. Halbuki geri
döndürülmeyi isteyen böyle bir kimse kesinlikle azaba uğratılacağını anlamış bir
kimsedir. O ise tereddütsüz olarak, kati bir şekilde kendisini Salih amelede
hazırlamaktadır. O halde burada tereddüt ya dünyaya geri döndürülüşü ile
alakalıdır yahut bu hususta böyle bir tevfike mahzar olup olmaması ile alakalıdır.
Bu Peygambere has bir özellik olarak varid olmuştur; Ebu Davud 2041
İbn. Ebi’l-İzz el-Hanefi, Şerhu Akidetit Tahaviye, s.578
68
İbn Kayyım el-Cevziyye, Kitabur-Ruh, s.121-124
69
Kurtubi, el Camiu li ahkamil Kur’an, C.12, s.149
66
67
23
(Kella) : “Asla” bu bir red sözüdür, yani durum onun zannettiği gibi
olmayıp dünyaya döndürülme isteği kabul edilecek değildir. Aksine bu onun
rüzgâra karşı söylediği ve rüzgârın kapıp götürdüğü bir sözden ibarettir. 70“Onların
önünde de… bir berzah vardır” buyruğunda geçen “min veraihim” (arkalarında)
anlamında olmakla birlikte, “önlerinde” anlamında da kullanılmıştır.“Berzah”
ölüm ile diriliş arasında bir engel, bir ara yerdir. Bunu ed-Dahhak, Mücahid ve İbn
Zeyd söylemiştir. Yine Mücahid’den nakledildiğine göre, Berzah ölüm ile dünyaya
dönüş arasındaki engeldir.
El-Kelbi derki: Berzah iki nefha arasındaki süredir.
“Berzah dünya ile ahiret arasında ölümden dirilişe kadar geçen zamandır.
Bir kimse öldü mü artık o Berzah’a girer.” 71
Kurtubi’nin bütün bu zikrettiği bilgilerden şu sonuçları çıkarabiliriz;
kendisine ölüm gelen bir kimse, durumunun ne olacağını anlayacaktır. Bunun
üzerine tekrar dünyaya döndürülmeyi talep etmesi kabul edilmeyecektir. Bu
dönüşün imkansız oluşunu ayetteki “berzah” kelimesinin “engel” manasında
oluşundan çıkarabiliriz.
Bütün bunların sonucu olarak şu soruyu sorabiliriz: Allah tarafından
dünyaya dönmesine izin verilmeyen bir ruhun, “bir başka bedene geçip-girip, yeni
bir hayat sürmesi” iddiası ne kadar mantıklı ve mümkün olabilecek bir iddiadır!?
Süleyman ATEŞ’in Ruh’un; “ayrıldığı bedene geri dönmeyeceği” fikrini
kabul etmesi, fakat bu “ruhun bu dünyaya dönmeyeceği anlamına gelmez” 72
şeklinde bir açıklama yapması(tefsiri), fazla zorlama bir yorum olsa gerektir.
Yine Reenkarnasyonu iddia edenlerin sarıldıkları bir başka ayette : “Onları
biz yarattık; onların yaratılışını sapasağlam yaptık. Dilediğimizde(kendilerini yok
eder) yerlerine benzerlerini getiririz” İnsan, 76/28
Kurtubi, el-Camiu li ahkamil Kur’an,C.12,s.150
a.g.e.s.150
70
71
72
Süleyman ATEŞ, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, C.6,s.118
24
Bu ayet hakkında İbn Abbas şöyle demiştir: Yüce Allah, şöyle
buyurmaktadır; Eğer bizler istesek elbette onları helak ederiz ve onlardan daha çok
Allah’a itaat eden kimseleri” getiririz. 73
Ayetin son cümlesi genellikle iki şekilde açıklanmıştır: a) “Dilediğimiz
takdirde onların varlığına son verip, yerlerine Allah’a saygıyla kulluk eden başka
bir topluluk getiririz. b) “Eğer istersek onların bedenlerini değiştirerek daha çirkin
bir
duruma
getirebiliriz.
benimsemişlerdir. 74
Yukarıda
”Müfessirler
çoğunlukla
zikrettiğimiz
ve
Reenkarnasyona cevaz verecek şekilde
birinci
yorumu
zikretmediğimiz
ayetlerin
yorumlanması, Kur’an’ın bütünlük
prensibine ters düşmektedir. Cımbızla çeker gibi ayetleri alıp, zihninde
oluşturduğu fikre ayetleri şahit göstermek için zorlama yorumlar yapmak;
Kur’an’ın indiriliş, Peygamberin gönderiliş ve İslam’ın ahiret anlayışına uygun
değildir.
Şuna da dikkat çekmek istiyorum:
Kur’anda Reenkarnasyon var
diyenlerle, Reenkarnasyonu evrensel bir yasa olarak kabul edip, dünyadaki
varlığını bu temele oturtarak, bunu bir inanç sistemi haline getirip araştırma
yapanlar farklıdır. İkinci gurup içinde dünyada değişik merkez ve kişilerin olması
yanında Türkiye’de Dr. Bedri RUHSELMAN çalışmalar yapmıştır. “Neo
spiritüalizmin,
1936’da
başlayan
yeni
bir
“realite”
olduğunu
ve
klasik
spiritüalizme göre önemli yenilikleri içerdiğini belirten Ruhselman’a göre,
yüzyıllardır dünyada kalın esrar perdeleri altında gizli kalmış görünen birçok
psişik veya metapsişik olay olagelmiştir.”
75
“…Ruhselman’ın ardından geçen 45 yıla karşın, dinsel bir doğmatizmin
etkisinden bir türlü kurtulamayan ve belki kurtulmakta istemeyen klasik spiritüel
sistemin, neo spiritüalizmin; insanın dünyaya geliş-gidişlerini ve bunun neden
sonuçlarını ortaya koyan bilgi düzeyine ulaşamadığı görülmektedir. Çünkü neospiritüalist öğreti; salt ölüm ve ölüm ötesini, medyumluğu, ekmineziyi ya da
reenkarnasyonu anlatan bir sistem değildir. Titiz ve duyarlı araştırmacı, neoKurtubi,el Camiu li ahkamil Kur’an.C.19,s.152
Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, C.V,s.446
75
Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.55
73
74
25
spiritüalizmin ve ortaya koyduğu bilginin; bir yandan dünya insanının binlerce
yıllık geçmişini kapsayan ve öte yandan ulaşılacak “son realitenin”de yol
açıcılığını üstlenen bütünleyici bir sistem olduğunu, en azından hissedecektir.” 76
Reenkarnasyonu evrensel bir yasa olarak kabul eden kişiler Ruh’un
ölümsüzlüğü fikrini benimsemişlerdir. Şöyle ki; “Ruhların köken ve yaratılışı
bizim duygu ve düşünce alanımızın tamamıyla dışında kalır. Ruhta saklı bütün
yetiler (tekrarlama sonucu kazanılan yatkınlıklar, alışkanlıklar) ancak kendilerine
ortaya çıkma ortamı buldukça gelişirler. Ve, ruhların sonsuz yetilerinin gelişimine
yarayacak sonsuzca ortaya çıkma ortamı vardır. Bu alanlar, kainat içinde
kainatlardır ki, biz bunlarla ancak bir tanesini yarım yamalak anlayabiliyor ve buna
madde kainatı diyoruz. İçinde bulunduğumuz halde, bu kainat hakkındaki
bilgimizin ne kadar eksik olduğunu da biliyoruz. O kadar ki kainatımızın genişliği
içinde elbette sınırlı olması gereken ruhsal yaşamımızı bile sonsuz olarak kabul
etmekten kendimizi kurtaramadık. Oysa bu kainatlardan, ruhun daha tükenmez,
daha kapsamlı yetilerine gelişim zemini olacak diğer kainatlar içinde bizim
kainatımız, sonsuzluğa göre bir hiç ölçüsünde kalır.
Madde kainatında beden edinmiş bir ruh, ondan önce daha bir çok
kainatlardan geçmiş bulunuyordu. Nitekim sonsuz gördüğümüz kainatımızdaki
evrimini tamamladıktan sonra o, diğer kainatlarda da sonsuzluk içerisinde doğup
yaşamaya devam edecektir…”77
Ruh’un, ölümsüzlüğünü kabul edip, hayatiyetini değişik bedenlerde devam
ettireceğine inanmak ve bunun üzerine bir inanç sistemi kurmak, İslam itikadı
açısından yanlıştır. Çünkü bu kabulleniş İslam’ın temel dayanağı olan Kur’an’a
ters düşmektedir. “Sadece Allah’ın zatı müstesna her şey helak ve mahvolmaya
mahkumdur.”78
76
Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.55–56
Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.121–122
78
Kasas, 28/88
77
26
“Şurası gerçek ki Hz.Adem’e üflenen ruh mahluktur, kadim değildir. Bu,
Hz.Adem’in ruhunun maddesidir. Doğru olan, Hz.Adem’in ruhunun yaratılmış
olmasıdır.” 79
79
İbn. Kayyım el Cevziyye, Kitab’ur Ruh, s.226.Daha fazla bilgi için bkz. ayni eser s.209-226
27
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
I-GEÇMİŞTE REENKARNASYONLA İLGİLİ GÖRÜŞLER
A. EBUL MANSUR ABDULKAHİR EL BAĞDADİYE GÖRE
Tenasüh’e inananlar birkaç sınıftır. Birinci sınıf feylesoflardan, bir başka
sınıfta Sümeniyye’den ibarettir. Bu iki sınıfta İslam’ın doğuşundan önce idi. İki
ayrı sınıfta İslam döneminde doğmuştur. Biri Kaderiyye’den diğeri de Rafizilerin
Gulatından dır. Sümeniyye’den tenasüh’e inananlar alemin kıdemini ileri
sürmüşlerdir. Ayrıca tümevarım ve tümden gelimi reddetmişler ve beş duyunun
aracılığı dışında hiçbir şeyin bilinemeyeceğini iddia etmişlerdir. Onların birçoğu
mead ve ölümden sonra dirilmeyi inkar etmişlerdir. Onlardan bir fırka, ruhların
muhtelif şekillerde tenasühüne inanmış ve insan ruhunun bir köpeğe, köpeğin
ruhunun da bir insana geçmesini caiz görmüşlerdir. El-Maneviyye (Manikeistler)
de tenasühe bağlanmıştır. Yahudilerin bir kısmı da tenasüh’e inanmaktadırlar.
Danyal (Daniel) Kitabında, Yüce Allah’ın Buhtenasır’ı(Buhtunasr) yedi cins dört
ayaklı ehli hayvan ile yırtıcı hayvan şekline geçirdiğini ve bunların her birinin de
ona azap ettiğini, sonra ona bir müvahhid olarak gönderdiğini bulduklarını ileri
sürmektedirler.
İslam Devletinde tenasüh’e inananlara gelince... bunlar Beyaniyye ,
Cenahiyye , Hattabiye
Hulule inanan Rafizilerden Ravendiyyedir. Bunların
hepside, iddialarına göre, Allah’ın ruhunun İmamlara geçtiğini söylemişlerdir. Bu
sapıklığı ilk söyleyen Rafıza’dan Sebeiyye’dir. Çünkü onlar Ali’nin Allah’ın ruhu
ona geçtiği zaman ilah olduğunu iddia etmişlerdir. Onlardan Beyaniyye, Allah’ın
ruhunun Beyan b. Sem’ana geçinceye kadar önce Peygamberlerde sonra İmamlarda
dönüp dolaştığını iddia etmişlerdir.
Cenahiyye, aynı görüşü Abdullah b. Muaviye b. Abullah b. Cafer hakkında
iddia etmiştir. Aynı iddiayı Hattabiyye , Eb’ul Hattap hakkında, Ravendiyye’den
28
bir toplulukta Abbasi devleti’nin kumandanı Ebu Müslim hakkında yapmışlardır.
Bunlar, insanların ruhlarının değil, Allah’ın ruhunun tenasühünü söylüyorlar.
Ahmet b. Habit : en-Nazzam’a mensup bir Mu’tezili idi. Tafra (sıçrama) ,
parçalanamayan en küçük parçanın nefyi ve Yüce Allah’ın cennettekilerin
nimetlerini veya cehennemdekilerin azabını artırma hususundaki kudretinin inkarı
konularında en-Nazzam’a uymuştur. Ancak tenasüh konusundaki sapıklığı ile de
Nazzam’dan ileri gitmiştir. Onlardan biride Ahmed b. Eyyub b.Banuş’tur. O
tenasüh konusunda Ahmed b. Habit’in talebesi idi. Fakat her ikisi daha sonra ,
tenasüh’ün keyfiyyeti üzerine ayrılığa düştüler. Onlardan biri , Ahmed b.
Muhammed el Kahti’dir. Tenasüh ve İ’tizal konularında onlardan olduğu için
iftihar etmiştir. Onlardan biri Abdulkerim b. Ebil-Avca idi. Ma’n b. Zaide’nin
amcası idi. Dört cins sapıklığı bir araya toplamıştır. O, gizlice Seneviyye’den
Maneviyye’nin görüşlerine inanıyordu. İkincisi, onun tenasüh hakkındaki görüşü.
Üçüncüsü, İmamet konusunda Rafıza’ya temayülü, dördüncüsü de, adalet ve zulüm
konularında Kaderci görüşüdür.
Birçok hadis uydurmuştur. Bunlardan bir kısmında Şeriatin prensiplerini
değiştiren hadislerde vardır. Bu sapığın haberi el-Mansur’un Küfe Valisi Ebu
Cafer Muhammed b. Süleyman’a bildirildi, o da onun öldürülmesini emretti.
Bunun üzerine o (Abdulkerim) dedi ki: “Siz beni katiyyen öldüremeyeceksiniz;
çünkü döt bin hadis uydurmuş durumdayım. Bu hadislerle haramları helal, helalleri
haram yaptım. Rafıza’ya oruçlu oldukları günlerde oruçlarını açtırdım, oruçlu
olmamaları gereken günlerde de oruç tutturdum.”
B-Ahmed b.Habit
Tenasüh konusundaki görüşlerinin özeti; Yüce Allah yarattıklarını, bugün
içinde oldukları dünyadan başka bir dünyada, kalp saflığı, günahtan emin, akıllı ve
kamil olarak yaratmıştır. Onların akıllarını kemale erdirmiş ve onlarda kendi
marifet ve ilmini yaratmış ve onlara nimetini eksiksiz vermiştir. O, emrolunan,
yasaklanan ve kendisine nimet verilen insanın, bedende bulunan ruh olduğunu ve
bedenlerin’de ruhların kalıpları olduğunu ileri sürmüştür. İddia ettiğine göre, ruh,
29
canlıdır(hayy), kadirdir, alimdir ve canlıların hepside bir tek cinstir. Yine onun
iddiasına göre bütün canlı türleri, teklif’in taşıyıcılarıdır ve şekilleri ile dillerinin
farklılığına göre, onlara da emir ve yasaklar yöneltilmişti. O demiştir ki; “Yüce
Allah, onlar içinde yarattığı yerde mükellef kıldığı zaman, üzerlerine bağışladığı
nimetlerinden dolayı O’na şükrettiler. Onlardan bir kısmı O’nun kendilerine
emrettiği her şeyde O’na boyun eğdi, ama bir kısmı O’nun kendilerine emrettiği
her şeyde O’na karşı geldi. O’nun kendisine emrettiği her şeyde O’na boyun eğen
kimseyi O, içinde ilk defa başlattığı nimet diyarında tutar, ama O’nun emrettiği
şeylerde O’na isyan eden kimseyi ise, O, nimet diyarından çıkarır ve ebedi azab
diyarına, yani cehenneme atar. O’nun kendisine emrettiği şeylerin bir kısmında
O’na itaat eden kimse ile kendisine emrettiği şeylerin bir kısmında O’na isyan
eden kimseyi O, dünyaya gönderir ve ona, kesif(maddi) birer kalıp olan bu
bedenlerden birini giydirir. O kimse, insanlar, kuşlar, ehli hayvanlar, yırtıcı
hayvanlar, böcekler ve diğerlerinin şekillerinden birinin şekliyle, O’nun onları
içinde yarattığı ilk diyarlardaki günahları ve suçları miktarınca bela ve sıkıntı,
şiddet ve saadet, lezzet ve acılarla denenir. O diyarda günahları daha az ve taatları
daha çok olanın, dünyadaki şekli daha güzel olur. O diyardaki taatları daha az ve
günahları daha çok olanın dünyadaki kalıbı daha çirkin olur.” 80
Sonra o, şu iddiada bulunmuştur: Ruh, bu dünyada, taatı günahları ile
bozuldukça muhtelif kalıplar ve şekiller içinde tekrar tekrar gelmeye devam
edecektir. Taatları ve günahlarının miktarına göre, kalıplarının derecesi insanlıkta
veya hayvanlıkta olur. Sonra Yüce Allah, her canlı cinsine bir resul göndermekten
vazgeçmeyecektir ve Allah’ın canlılara olan teklifi canlının amel i saf taat haline
gelinceye kadar devam edecektir. Sonra içinde yaratıldığı yer olan ebedi nimet
diyarına gönderilecektir. Veya ameli sırf isyan olabilir, bu durumda, daim
cehennem ve azabına gönderilir.”İşte İbn Habit’in ruhların tenasühü hakkındaki
görüşü budur.81
Şehristani, el-Milel ve’n-Nihal, s.74-76, el-Bağdadi, el-Fark beynel Fırak,s 210-211 ,TDV.İslam
Ansiklopedisi C.2,s.70-71
81
a.g.e.s.74-76
80
30
C-Ahmet b. Eyyub b. Banuş
Yüce Allah, insanların üzerine bol bol nimet verdikten sonra onları, hak
etme(istihkak) derecesi, üstünlük(tafdil) derecesinden daha şerefli olduğundan
taatlarından dolayı sevap kazanmaları için taatları ile denenmek ve bu dünyada
taatlarla üstün kılınmış olarak bırakılmak arasında serbest kıldı. Onlardan bir
takımı denenmeyi(imtihanı)seçti. Bir takımı da denenmeyi reddetti. Denenmeyi
reddeden kimseyi, ilk diyarda, oradaki hali ne idiyse öylece bıraktı. İmtihanı geçen
kimseyi ise, dünyada denedi. Denenmeyi seçenleri denediği zaman, bir kısmı karşı
geldi, bir kısmı da boyun eğdi. O’na karşı gelen kimseleri, içinde yaratıldıkları
yerden daha aşağı bir rütbeye attı.O’na boyun eğeni ise, yeryüzünde, yaratıldığı
yerden daha yüce bir makama kaldırdı. Sonra onları, onların bir kısmını insan,
diğerlerini de günahlarına göre, ehli veya yırtıcı hayvanlar haline gelinceye kadar
şahıslardan ve kalıplardan tekrar tekrar geçirdi. Onlardan ehli hayvanlığa
dönenlerden teklifi kaldırdı.” Hayvanlara teklif konusunda o, İbn Habit’ten
ayrılıyordu. Sonra o, dört ayaklı ehli hayvanlar hakkında dedi ki; “Onlar devamlı
olarak çirkin şekillere sokulacaklar ve günahları için hak ettikleri cezayı tam
anlamıyla çekinceye kadar, kesilmek ve eziyet edilmek gibi, istenmeyen şeylerle
karşılaşacaklardır. Sonra tekrar, eski hallerine döndürüleceklerdir. Sonra Yüce
Allah onları ikinci bir imtihan seçimi ile karşı karşıya bırakacaktır. Eğer imtihanı
seçerlerse, O, onların tekliflerini, anlattığımız şekilde iade edecektir. Eğer
imtihandan kaçınırlarsa mükellef olmaksızın kendi hallerine bırakılırlar. İddia
ettiğine göre, mükellef olanlardan bir nebi veya bir melek olmayı hak edinceye
kadar taatta bulunanlara, Yüce Allah onu verecektir.
82
Onlardan el –Kahti şu iddiada bulunmuştur; “Yüce Allah, onlara ilk başta
teklifi sunmadı. Fakat onlar O’ndan kendi derecelerini yükseltmesini ve aralarında
bir üstünlük kurmasını istemişlerdir. O’da onlara, bunu ancak teklif ve
denemelerden sonra kavuşabileceklerini ve mükellef oldukları takdirde O’na karşı
gelirlerse, azabı hak edeceklerini bildirdi. Ama onlar imtihanı reddettiler.” 83 O,
bunun delili O’nun şu ayetidir dedi; “Doğrusu biz emaneti (sorumluluk) göklere,
82
83
el-Bağdadi,el-Fark beynel Fırak,s.211-212
el-Bağdadi,el-Fark beynel Fırak,s.211-212
31
yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan
korkup titremişlerdir. Pek zalim ve çok cahil olan insan ise onu yüklenmiştir.” 84
“İhvanu’s-Safa (safa kardeşler) Risalelerinde “Derileri piştikçe, azabı
tadsınlar diye onlara başka deriler vereceğiz…” Nisa 4/56 ayetini tenasüh anlamı
verecek şekilde yorumlamaktadırlar. Keza bakara 2/28, vakıa 46/60–61, insan
76/27,
abese
80/19-22
ayetleri
de
bu
anlamda
yorumlanmaya
müsait
bulunmuştur. 85
II. GÜNÜMÜZDE REENKARNASYONU İDDİA EDENLER
A-
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK :
Reenkarnasyon’un Allah’ın adaletinin bir gereği olarak gerçekleşmesi
gerektiğini şu cümlelerle ifade eder; Fatır Suresi 37.ayette “Rabbimiz bizi çıkar,
önce yaptığımızdan başka iyi işler yapalım, diye feryat ederler. Biz sizi, öğüt
alacak olanın öğüt alabileceği bir ömürle yaşatmadık mı? Ve size uyarıcı da geldi.
Öyle ise tadın azabı; artık zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.”Cehennem ateşinde
yananlar yeni bir imkan verilmesini isteyenler daha önce kendilerine yeterli süre
verildiği için ret cevabı almaktadırlar. Bu süre verilmemiş olsaydı tekrar dünya
planına gönderilebileceklerdi. Açıktır ki, bu ayetin muhatabı olmak bakımından
dünyada 25 yıl kalanla 100 yıl kalan aynı tutulamaz. Böyle bir şey Allah’ın
adaletine ters düşer. Geri dönüşe ret cevabı verilmesi için dünyada kalışın “öğüt
alanın, onu alması için gerekli bir süre”yi bulması lazımdır.”
“Öğüt alma süresi’nin dünyaya kaç kez gelmekle tamamlanacağını Cenab ı Hak bilir. Kişinin mahşer hesabı işte bu sürenin tamamlanması sonunda
görülecektir.”
84
85
Ahzab,33/72
Süleyman ATEŞ, Kur’an Ansiklopedisi, C.20,s.276
32
“İmkanları iyi kullanmayarak ömrü yani kendisine verilen süreyi heder
edenler “erzel-i ömr”e yani tekamül için belirlenen çizginin başlangıç noktasına
geri çevirilirler.” 86
Öztürk Nahl suresi 70. ayetin yorumunda şunları söyler; “Geleneksel
müfessir ve mealciler bu ve Hac suresi 5.ayetteki “erzel-i ümr”(ömrün en basit ve
düşük noktası) değimini ihtiyarlık ve bunaklık şeklinde manalandırarak ayetin
bütün esprisini yok etmişlerdir.”
Bu ayette bir geri çevirme ve başa döndürme ifade edilmektedir. Buna
göre erzel-i ömr, ömrün başlangıcı yani tekâmül sürecinin en düşük noktası demek
olur.
“En iyisini Allah bilir ama, bize göre bu ayette, mucize bir üslupla
yeniden bedenlenme yani reenkarnasyon gündeme getirilmektedir. Allah insanları
yaratır ve öldürür. Ölenlerden bazıları (hepsi için kural değil) yeniden ömrünün
başlangıç noktasına çevrilir ve ilk hayatında edindiği bilgileri hatırlamayacak bir
biçimde bedenlenir.” 87
Öztürk, yukarıdaki ifadelerinde reenkarnasyon’un herkes için geçerli
olmadığını, Mü’minun suresi 99-100 ve 105-108. ayetlerin yorumunda’da dile
getirir. Şöyleki; “bu ayetlerde dünyaya geri dönmek isteyenlere ret cevabı verildiği
söyleniyor. Ancak bu reenkarnasyonun hiç olmadığına değil, sürekli dünyaya geri
gidip açığını kapatmak isteyenlerin bu isteklerinin reddedildiğine delildir.
Elbetteki dünyaya tekrar dönmemesine karar verilenlerin bu yoldaki istekleri
reddedilecektir. Ama bu onların daha önce reenkarne olmadıklarını veya
başkalarının dünyaya tekrar göderilmediğini ifade etmez; geri gelmenin herkes için
kural olmadığını belgeler.” 88
Yaşar
Nuri
ÖZTÜRK,
İslam
alimlerinin
Reenkarnasyonu
kabul
etmeyişlerinin arkasında Kur’an’ın Haşir inancının zedelenmesi endişesi olduğunu
Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Kur’an’daki İslam, İstanbul 1993,s.153
Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Kur’an’daki İslam, İstanbul 1993,s.153
88
a.g.e, s.312
86
87
33
zikreder. Ve şöyle der: “onlar bu endişenin itişiyle reenkarnasyona delil olacak
ayetleri parantez içi ilaveler yaparak veya acayip tevillere giderek anlam
kaymalarına uğratmışlardır. Onların bu tavırlarına saygı duyabiliriz fakat
Kur’an’ın reenkarnasyonu toptan reddettiğini söyleyerek şunun bunun hatırı için
Kur’an’ın beyanlarını görmezlikten gelemeyiz.” 89
Öztürk şu kaydı da düşer: “Burada önemli olan nokta reenkarnasyon
meselesini Hint sistemlerinde veya bazı çağdaş spirütüalist anlayışlarda esas alınan
haşir inancını inkar şekline büründürmemektir.” 90
Reenkarnasyonun varlığına delil olarak Bakara 28. ayeti de zikreder.
“Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz? Siz ölülerdiniz O sizi diriltti. Sonra sizi
öldürüyor. Sonra yine diriltiyor. Sonra O’na döndürülüyorsunuz.”Görüldüğü gibi
burada birbiri ardınca iki ölüm, iki dirilmeden ve nihayet Allah’a döndürülmekten
bahsediliyor.” 91
Şura
suresi
30.
ayetin
izahını
yaparken
Allah’a
zulüm
izafe
edilemeyeceğini bunun neticesi olarak hiçbir kötülük sergilemeden, hatta kötülük
yapmaya imkan bulamadan, bir yığın dert ve belanın pençesinde kıvranan
insanların, mesela çocukların durumları nasıl izah edilecektir? diye sorar. Bu
soruya tekrar bedenlenme ile cevap verilebileceğini ifade eder. 92
Ve şöyle ilave eder: “Reenkarnasyonu kabul Kur’an’ın haşir inancını
kabule asla engel değildir. Başka bir ifadeyle, reenkarnasyonu kabul eden bir insan
otomatik olarak mahşer inancını reddetmek gibi bir duruma kesinlikle düşmez.
Mahşer inancını kabul edip etmemek ayrı bir olaydır. Reenkarnasyonu hiç kabul
etmeden mahşer’e inanmayan yüz binlerce insan vardır..”93
89
a.g.e, s.312
a.g.e, s.312
91
Öztürk, Kur’andaki İslam, s.313
92
a.g.e, s.257
93
a.g.e,s.258
90
34
“Hal böyle olunca ba’s anına kadar yani berzah (mahşerle dünya arası
devre) boyunca bir ruhun birkaç kez bedenlenmesinin ne ba’sa ne haşre ne de
hesaba çekilmeye ters düşen bir tarafı söz konusu edilemez.” 94
Reenkarnasyon, şöyle veya böyle, bu süreçte söz konusu olur. Ruh, bir
yerine birkaç kez bedenlenmekle berzahın dışına çıkmaz. Mahşer ve hesap, bütün
ihtişamıyla bakidir. Ve herkes haşir olacaktır. Dünyaya ister bir kez gelin, ister beş
kez, sonunda bedenlenip hesaba çekileceksiniz. Beden birkaç kez değişebilir ama,
ruh ve şuur birdir ve hesap, ruhun mahşerdeki son bedenlenmesi üzerine olacaktır.
Kur’an’da reenkarnasyona delalet eden 20’ye yakın ayet vardır. Bu ayetlerin,
geleneksel
kabullere
mahkum
olmadan
değerlendirilmesiyle
şu
sonuçlara
ulaşılabilmektedir: Herkes tekrar tekrar bedenlenmez. Ruh, tekamülüne genellikle
dünya ötesi alemlerde devam eder. Ancak bazı ruhlar, dünya boyutuna tekrar
indirilir ve tekrar bedenlenirler. Bu bedenlenme, Allah’ın lanetini gerektiren büyük
kötülüklere bulaşmış olanlar için domuz, maymun veya zalimlerin uşağı haline
getirilme şeklinde olabilir.95
Öztürk şu vurguyu da yapar: “Reenkarnasyon anlayışı, Kur’an’ın ahiret ve
haşir inancını en küçük anlamda zedeleyecek bir şekle dönüştüğünde onu kaldırır
atarız.”96
Yaşar Nuri ÖZTÜRK Kur’an’daki mesh kavramını reenkarnasyonla izah
etmeye çalışır, şöyleki; “İnsanın hayvana dönüştürülmesi, mesh kelimesi
kullanılmadan, fakat çok açık bir biçimde Kur’an’da yer almaktadır. Ve Kur’an
bunun, Allah’ın lanet ve gazabının bir sonucu olduğunu ve en kötü cezalardan biri
olarak geldiğini beyan ediyor. Bu dönüştürme, yine Kur’an’ın bildirdiğine göre,
domuza, maymuna çevirme ve Tağut’un kulları haline getirme şeklinde oluyor.
Hadisler bu dönüştürmenin muhtelif hayvanlara (devabb) çevirme şeklinde
ve kıyamete kadar süreceğini söylüyor.(Ebu Davud, Sünen, Libas, 6; Buhari,
Eşribe, 6 ; İbn Hanbel, 3/62)
94
a.g.e,s.258
Öztürk, Çıplak Uyarı, s.200
96
a.g.e.s.199
95
35
Burada, ifadeyi kıyamet günü diye tercüme etmek yanlıştır. Çünkü
kullanılan edat ila edatıdır ve karşılığı… e kadar olmalıdır. Kıyamet günü, din
literatüründe yevm’ul- kıyame, deyimiyle karşılanır. Kaldı ki, Müslim’in sayd
(avlanma) bahsinde 51 numarada verdiği rivayette gayet açık olarak “Allah onları
bir takım hayvanlara tebdil etti. Artık onlar yeryüzünde sürünüp debelenirler”
diyerek
hayvana
dönüştürmenin
dünya
planında
vuku
bulduğunu
göstermektedir.”97
Bu dönüştürmenin Muhammed Ümmeti için de olacağını ifade eden
Öztürk, bu konuda şu ayeti dile getirir: “Deki Allah katında ceza olma bakımından,
bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi?O kimselerin cezası ki, Allah onlara
lanet ve gazap etmiş ve onlardan, maymunlar, domuzlar ve putlara tapan köleler
vücuda getirmiştir. İşte bunlar, mekan bakımından en kötü, doğru yoldan sapmış
olma bakımından da en karanlık durumda olanlardır.” 98 İbn Hanbel’deki bir hadis
“yılanlar, hayvana dönüştürülmüş cinlerdir” diyor. 99
Bütün bu dönüştürülmelerin evrensel gerekçesi ve ilahi irade açısından
hedefi, Bakara suresinin 65-66. ayetlerinde şöyle verilmektedir: “…Onlara şöyle
dedik: Zelil ve rezil maymunlar oluverin. Ve böylece onları, beraberindekilere ve
arkalarından
geleceklere
bir ibret, takva
sahiplerine
de
bir öğüt
aracı
yaptık.”Ayrıca bk.A’raf,166–167
Kur’an ve hadisin bu verileri, hiçbir yorum katmadan değerlendirildiğinde
şu noktalar ortaya çıkar:
1- Allah’ın adalet ve ceza sisteminde, kötülüğü yüzünden lanet ve gazaba
müstehak hale gelmiş bazı insanlar hayvana dönüştürülmektedir.
2- Bu hayvanlar daha çok maymun, domuz, yılan, kertenkele v.s.
cinsinden olmaktadır.
97
98
Öztürk,Kendi Dilinden Hz.Muhammed,s.66
Maide 5/ 60
99
İbn Hanbel,1/248
36
3- Bu dönüştürme kıyamete kadar sürmekte, kıyamet günü son ve kesin
hesapla defter kapatılmakta ve yeni bir alem devreye girmektedir.
Konunun değerlendirilişine gelince:
İnsan ve cinlerin hayvanlara dönüştürüldüğü ve bunun ilahi adaletin bir
işleyiş şekli olduğu belirtilmekle birlikte, bunun işleyişinin nasıllığı tartışmaya
açıktır.
Acaba bu, insanın aniden hayvan şekline çevrilmesiyle mi oluyor ? Tarih
böyle bir şeye tanık olmadığı gibi, Kur’an’ın “değişmez, bozulmaz” dediği
sünnetullah’da böyle bir şeye müsait değildir.
En kuvvetli ihtimal bir
reenkarnasyonun varlığıdır. 100
Öztürk, Kur’an’da ki mesh (hayvana dönüştürme) ile ilgili ayetlerin
yorumu sadedinde: “Allah’ın domuza, maymuna çevirmesi” bu dünyada şahit
olduğumuz bir olay olmadığı için, olsa olsa bu reenkarnasyonla gerçekleşebilecek
bir durumdur diye bir çıkarımda bulunması; ayette zikredilen hayvanlaşmayı
gerçek manada değerlendirmesinden kaynaklanmaktadır.
Burada sayın Öztürk’ün mesh kavramı ile ilgili görüşlerini değerlendirmek
istiyorum. Reenkarnasyona delil olarak zikrettiği diğer ayetlerin değerlendirilmesi
ise daha sonra yapılacaktır.
Ayetlerdeki Maymun ve Domuz şekline dönüştürmeyi bir ceza olarak,
gerçek manada kabul edenler olduğu gibi, kabul etmeyenlerde olmuştur.
Nesefi, Bakara 65. ayetin tefsirinde “maymunlaşma ile aşağılanmak,
hakaret görme özellilerini de taşıyarak maymunlaşın. Çünkü bu, aşağılanmak ve
atılmak, değerden düşürülmek manalarınadır. 101
Maide 60. ayetteki “aralarından maymunlar ve domuzlar çıkardığı”
ifadesinin müfessirlerin çoğunluğuna göre gerçek, fiziksel bir değişime uğratılarak
100
101
Öztürk, a.g.e.s.67
Nesefi, Medarik’üt-tenzil ve Hakaik’üt-te’vil, Beyrut 1999, C.I, s.96
37
maymun veya domuz haline getirilmişlerdir. Ancak başta tabiin meşhurlarından
Mücahid olmak üzere bazı müfessirler bu tür ifadeleri, Allah’ın emir ve yasaklarını
çiğneyen günahkar kimselerin maruz kalacağı ahlaki çöküntünün mecazi bir
anlatımı olarak yorumlamışlardır.” 102
Benzer bir açıklama Ragıp tarafından da verilmektedir. Bu arada “maymun
gibi” ifadesinin klasik Arapça’da, iştah ve arzusuna gem vuramayan taşkın
insanları anlatmak için sık sık kullanıldığı akla getirilmeli. 103
Öztürk, meshin Yahudiler için ceza olarak meydana geldiğini ve bunun
başka ümmetler için olmayacağı anlamına gelmeyeceğini söyler. 104
Öztürk’ün bu iddiasına şöyle cevap verilebilir: “Bu, Allah’ın bir
peygamber devrinde gerçekleştirdiği hem Peygamberliğini teyit etmek, hem de
insanları sapıklıktan döndürmek amacıyla icaz üzere oluşturduğu olağanüstülüğü
içeren bir iddiadır. Reenkarnasyon nasıl ki ayın parçalanması, güneşin cevap
vermesi vb. gibi mucizelerle kıyaslanamıyorsa, bunlarla da kıyaslanamaz. Kaldı ki,
genel kabule göre hayvana dönüşenler, bütünüyle yok oldular ve günümüzde
hayvanlarda yalnızca kendi suretlerini taşımaktadırlar.” 105
Meshin manevi oluşu, başka bir değişle insanların gönüllerini Allah’a
İman ve itaatten çevirip, inkar ve isyan ederek şeytana itaate yönelmeleri
nedeniyle, özlerini değiştirmelerini ve niyetlerini bozmalarına gelince, işte o,
Allah’ın “kuşkusuz Allah kalplerinde olanı değiştirmedikçe onları değiştirmez”
ayeti doğrultusunda özlerini hayvan şekline sokmasıdır.” 106
Bütün bu ifadelerden şu sonucu çıkarabiliriz; Geçmiş ümmetlere bir ceza
olarak ve Peygamberin bir mucizesi olarak mesh vukubulmuş olabilir. Ama bunun
bugün için reenkarnasyon şeklinde devam ettiğini iddia etmek reel hayatla’da
uyuşmamaktadır. Kaldı ki nice domuz gibi yaşayıp ta insan gibi aramızda
Reşid RIZA, Menar, C.VI, s.448, Kur’an yolu ve Türkçe Meal ve Tefsir, C.II, s.240–241
Muhammed ESED, Kur’an Mesajı, İstanbul 1999, C.I, s.308
104
ÖZTÜRK, Kendi Dilinden Hz. Muhammed, s.68
105
AhmetZekiTUFFANE, Reenkarnasyon, Çev.Arş.Gör.MetinYASA, Mustafa TUNCER
,OMÜİFak.Dergisi, S.10, 1998.Samsun, s.447
106
a.g.e, s.448
102
103
38
dolaşanlar var. Ama hiç birisi domuz suretine dönüşmüyor. Zaten bu tıp açısından
da mümkün değildir.Çünkü her canlının gen ve kromozom yapısının değişik olması
bunu imkansız hale getirmektedir.
Bu ayetlerdeki maksat-Allah en doğrusunu bilir-kalplerin değişmesi ve
ahlakın değişmesidir.
B-SÜLEYMAN ATEŞ
Süleyman ATEŞ, gerek tefsirinde, gerek Kur’an ansiklopedisinde yazdığı
Tenasüh maddesinde, gerekse Kur’an mesajı adlı dergide yazdığı makalede
Reenkarnasyonu geniş bir şekilde ele alıp incelemiştir.
Ateş, klasik
anlamdaki
Tenasüh inancını
reddetmiştir. Şöyle
ki:
“Bedenden ayrılan ruh, başka bedenlere girmez. Ruhun başka bedenlere girmesine
tenasüh denilir. Tenasüh, diğer hayvanlardaki ruhların bir gün insan bedenine
girmesi, insan bedeninde olgunluk kazanarak kainatın külli ruhuna karışmasıdır.
Şayet insanlık düzeyine gelip de bu beden içinde olgunluk kazanamaz, kötü işler
yaparsa, ceza çekmek için ölümden sonra tekrar başka hayvan bedenlerine girer.
İnsanlık mertebesine kadar çıkmış olan ruhun geriye gitmesi demek olan
bu inanç, ayetlerin ruhuna aykırı olduğu gibi, kainata egemen olan evrime ve
bilimsel gerçeklere de aykırıdır.
Evet tenasüh, yani bedeni içinde olgunlaşmayan ruhun, ceza çekmek üzere
tekrar hayvan bedenlerine düşmesi Kur’an’a ve gerçeklere aykırıdır, ama
olgunlaşmayan veya buna vakit bulamadan ayrılan ruhun, yine bir insan bedeninde
bir kez daha dünyaya getirilmesi klasik tenasüh değildir.” 107
Ateş bu ifadeleriyle klasik tenasüh anlayışıyla, olabilme ihtimali üzerinde
durduğu
tenasüh
anlayışını
ayırmaktadır.
Ve
şöyle
devam
etmektedir:
“Bedenlerden önce alem-i ervah konusu delile dayanmadığına göre, eğer hadisler
sahih ise –ki sahihtir- cenine üflenen ruh, bedenlerden ayrılan ruhların oluşturduğu
Süleyman ATEŞ, Reenkarnasyon(Yeniden Bedenlenme), Kur’an Mesajı İlmi Araştırmalar
Dergisi, S.13, 14, 15, 1999 İstanbul, s.92
107
39
alemden alınmaktadır. Ya böyledir, ya da cenine ruhun üflenmesi, ona bilincin
verilmesi anlamını taşır. Çünkü aşılanmadan itibaren cenin canlıdır. Öyle ise ona
ruhun üflenmesi, bilinç verilmesi demektir.
Eğer hadislerde anlatılan, ruhun üflenmesiyle kasıt, insana bilinç verilmesi
değil de cenine insan ruhunun üflenmesi ise bu, ruhun, bedenden önce var
olduğunu gösterir. Şu bedenlerden önce yaratılmış insan ruhlarının oluşturduğu bir
ruhlar alemi bulunmadığına göre, bedene üflenen ruh nereden alınmaktadır. Bunun
için tek yol kalıyor: Bedenlerden ayrılan ruhlar aleminden alınması yolu. Demek ki
cenine üflenen ruh, daha önce insan düzeyine gelmiş, fakat henüz olgunlaşmadan
bedeninden ayrılmış bir insan ruhudur.” 108
Mü’minun 23/99-100 ayetin tefsirinde şu izahları yapar: “ayetlerden,
ruhun tekrar dünyevi bedene döndürülmeyeceği manası çıkarılabilirse de bu ayette,
ruhun hiç dünyaya dönmeyeceği değil, tekrar bedenleneceği zamana kadar bir
geçit, yani bir ara zaman bulunduğu anlatılmaktadır. Ayette ruhun ba’solunacağı
kesindir. Ancak bu ba’s hemen ölümün ardından değil, belli bir zaman aralığından
sonra olacaktır. Cumhur’a göre bu ba’s, ahiret bedenlenmesidir. Ahiret
bedenlenmesi muhakkak ama, acaba bu ayette olgunlaşmamış ruha bir kez daha
dünyada bedenlenme fırsatının verileceği anlatılmış olmaz mı?Bu ihtimal de var.
Ama bu sadece bir ihtimaldir. Kesin kes böyledir, denilemez. Ancak, bu
izahlar karşısında bunun, kuvvetli bir ihtimal olduğu ortaya çıkar. Önemli olan
kıyamet’i inkar etmemektir. O inanç esası olduktan sonra bir insanın tekrar
denenmek üzere bir kez daha bedenlendirilmesi, inanca aykırı bir şey
olmayabilir.109
Vakıa
56/60–61
ayetlerin
tefsirinde
alimlerin
daha
önce
dikkat
etmediklerini iddia ettiği bir hususu dile getirmiştir.
Süleyman ATEŞ, Reenkarnasyon(Yeniden Bedenlenme),Kur’an Mesajı İlmi Araştırmalar
Dergisi,S.13,14,15,1999 İstanbul,s.92
109
a.g.e.s.94
108
40
61. ayetin “sizin yerinize benzerlerinizi getirelim” cümlesinden, ölen
kuşakların
yerine
yine
kendilerine
benzer
kuşakların
getirileceği;
“sizi
bilmediğiniz bir biçimde ve sıfatta inşa edelim” anlamındaki ikinci cümlesinden de
ölen insanların, bilinmeyen bir biçimde ve sıfatta yeniden yaratılacakları anlaşılır.
Daha önce geçen benzeri ayetlerle karşılaştırılırsa bu ayetlerden de kemal
bulmadan ölmüş insan ruhunun, bilinmeyen bir bedene sokulup bedensel hayata
getirileceği manası çıkarılabilir.
İkinci ayette, yeniden yaratılacak insanın, yaratılma eylemi (halk) fiiliyle
değil,(inşa) fiiliyle anlatılmaktadır. Bizce bu söylemden, insanın yeniden
yaratılışının, yine ilk yaratılması gibi hücrelerinin bölünüp çoğalmasıyla olacağı
anlaşılır. Çünkü inşa, yapı malzemelerini üst üste koyup binayı yapmaktır. İnsanın
anne karnında yaratılma eylemi de, bölünüp çoğalan hücrenin üst üste binerek inşa
edilmesidir ki bu eylemin ifadesi için, inşa fiili daha uygun düşmektedir.
Bu ayetler, olgunluk kazanmış mü’min insanlara değil, ahireti inkar eden,
kemal bulmamış cehennem halkına hitaptır. Bundan, olgunlaşmamış inkarcı
insanların, olgunlaşmak üzere yeniden bedenlere sokularak yaratılacakları
anlaşılır. Bu takdirde ba’s,(yeniden bedensel hayata çıkarma, öldükten sonra
dirilme) olayı, kemal bulmamış ruhlara mahsus olabilir. Kemal bulmuş ruhlar, huld
cennetine gittiklerinden, bedensel hayata dönmezler. Buna göre ba’s, kemal
bulmamış ruhların, kemal bulmak üzere bedensel hayata getirilmesidir ki bedenden
bedene geçen ruh, bu bedenler içinde dünyanın ızdırabını, sıkıntılarını çekerek
olgunlaşır.110
Duhan 44/34-35 ayetlerinde inkarcıların, ilk ölümden başka bir şey
olmadığını
söylemeleri
kınanmakta
ve
onların
yeniden
diriltilecekleri
anlatılmaktadır. Şimdi burada ilk ölümden başka bir şey olmadığı söyleminin inkar
tarzında anlatımından, ilk ölümden başka ölümlerin olduğu anlamı çıkar. Ama bir
çok ölümler, olgunlaşmamış ruhlar içindir. Onlar olgunlaştırılmak üzere yeniden
bedenlendirilir, bu kez o hayatlarının ölümünü tadarlar. Fakat ilk hayatlarında
olgunlaşıp cennete girme düzeyine gelen ruhlar, artık şu bildiğimiz maddi bedene
110
Süleyman ATEŞ,Kur’an Ansiklopedisi,Tenasüh Mad.C.20,s.269
41
muhtaç olmadıkları için maddi bedene girmezler. İşte bu hususta cennetliklerin
durumunu anlatan şu ayetten anlaşılmaktadır: “ orada güven içinde, her meyveyi
isterler. Orada ilk ölümden başka ölüm tadmazlar (sürekli yaşarlar) ve (Allah)
onları cehennem azabından korumuştur. 111
Oysa cehennemde olanlar “Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kez
dirilttin. Günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi (şu ateşten)çıkmak için (bize) bir yol var
mı (acaba)?”
112
demektedirler. Demek ki onlar iki kez bedenlendirilmiş ve iki kez
ölümü tattıktan sonra cehenneme düşmüşlerdir. Bu kadar geniş fırsattan sonra
olgunlaşmayan insanda cehennemi hak eder. Onun ruhu cehennemde azap çeke
çeke olgunlaştırılacaktır. Çünkü her ruh, olgunlaşmaya mecbur ve mahkumdur.
Her ruh eninde, sonunda olgunlaşıp yücelmek zorundadır ama bu
olgunlaştırma eylemi, başka bedenlere girip yeniden doğmak suretiyle mi, yoksa
cehennemde bir takım evrelerden geçirilerek mi olacaktır? Bunu Allah bilir.
Şayet böyle bir şey varsa bu, ahireti inkar değildir.Yahut bir ruhun,insan
dışı bedenlere girmesi de olamaz. Bu, ancak, olgunlaşmamış insan ruhunun değil,
fakat bilincinin, başka insan bedenine tutunup dünyaya gelmesi olabilir. Ruh, şu
dünyaya yaşamındaki hatalarının manevi cezasını çektikten sonra Allah onun
bilincini başka bedenlerin ruhlarına bağlayıp dünyaya getirebilir. Tabii bunun izahı
da kolay değildir 113
Ateş bu konu ile ilgili değişik ayetleri ve hadisleri yorumlar ve şöyle
ekler; “ayetlerden ilk anda anlaşılan mana bizim izah ettiğimiz mana olmakla
beraber, tenasüh (ruhun bedenleri dolaşması) demek olan bu açıklama Cumhur’un
anlayışına aykırıdır. Bu bakımdan bu mananın, ilk anda akla gelen kuvvetli bir
mana olmakla beraber Cumhurca ayetlere böyle bir mana verilmediğini
belirtmemiz gerekir. Onlara göre haşr, ölülerin, kabirlerinden birdenbire diriltilip
kaldırılmaları şeklindedir.
111
Duhan 44/55-56
Mü’min 40/11
113
Süleyman ATEŞ, Kur’an Mesajı,s.98
112
42
Bu bilinç verilince çocuk kendini bilmeğe, bilinçli olarak hareket etmeye
başlar. Bu şuur ile birlikte ona kabiliyet ve kapasitesi (yani kaderi) de verilir.
Çünkü onun kabiliyeti, kaderi büyük ölçüde kendisine verilen bu bilince bağlıdır.
Şimdi hadislerde açıklandığı üzere anne karnında çocuğa 120 günlük iken
insan ruhu üflenince (başka bir anlatımla bebeğe, ruhun en üst düzeyi olan bilinç
verilince) artık doğumuna bir iki gün kala ona bir başka ruhun üflenmesi makul ve
bilimsel değildir. Öyle ise eğer bu iddialar doğru ise, evrimini tamamlamamış olan
kişinin ruhu değil, bilincinin, bu yeni doğacak insan bedeniyle irtibat kurması, ona
asılıp kendini o bedende hissetmesi olabilir. Gerçekte bu bedene gelen onun ruhu
değil, sadece onun bilincinin bu bedene tutunması ve kendisini bu bedende
hissetmesi olabilir. Başka türlü onun ruhunun, zaten ruhu çoktan aşılanmış bir
bedenle dünyaya gelmesi, delile dayanmayan, bilimsel olmayan savlardan ibaret
kalır.
Dediğimiz gibi bu iddiaya delil olabilecek ayetler bulunduğu gibi, buna
aykırı görünen ayetlerde vardır” der ve birçok ayetleri sıralar. 114
Ateş, İslam dünyasında tenasüh inancına İhvan’üs-Safa’nın Risalelerinde
rastlandığını ve Nisa 4/56 ayeti bu yönde yorumladıklarını belirtir.
Daha sonra Reenkarnasyon iddiası olan değişik vak’aları yorumlar ve
sonuç olarak şu izahı yapar;
“Bize gelince; tekrar vurgulamak isteriz ki biz bilim adamıyız. Tarafsız ve
önyargısız bir bilim adamı olarak konuyu eni boyuna irdeledik. Bu konuda
reenkarnasyona delil olabilecek ayetleri, eğer kasıt bu ise reenkarnasyonun ruhun
başka bir bedene girmesi şeklinde değil, sadece bilincin, başka bir bedene
tutunması şeklinde olabileceğini, yoksa zaten yeni doğacak çocuğun bedeninde
ruhun ta döllenmeden itibaren var olduğunu, fakat bunun canlılık veren ruh
olduğunu insani ruhunda hadislere göre 120 günlük iken cenine üflendiğini, doğma
zamanından bir iki gün veya birkaç gün, birkaç saat önce ruh üflenmesinin söz
konusu olmayacağını; bu anlayışa karşı olan Cumhur’un ise, ölen insanın ruhunun
114
Süleyman ATEŞ, Kur’an Mesajı, s.99-102
43
herhangi bir bedene tutunup dünyaya dönmeyeceği, ancak kıyamette ruhların
yeniden bedenlere sokulup diriltilecekleri kanaatinde bulunduğunu anlatmaya
çalıştık.
Bir bilim adamı olarak bu anlayışı “kesin biçimde reddetmiyoruz, kabul de
etmiyoruz.”Bu anlayışa kanıt olabilecek ayetler yanında bunun olmayacağı
anlamına gelecek ayetler de bulunduğunu söylüyoruz. Kesin reddetmiyoruz; çünkü
bir gün şayet bunun gerçek olduğu kesin kanıtlarla ispatlanırsa, o zaman “hayır,
ille de Kur’an ‘da böyle bir şey yoktur” diye dayatmanın bir anlamı kalmaz. Çünkü
bizim dayatmacı tutumumuz ve açıklamamız, Kur’an’a zarar verir. Zira bu kadar
da iddia var. Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanmış olaylar var. Bir insanlık tarihi
var. Bu tarih boyunca bu iddianın güçlü taraftarları var.
Herhalde bu konuda kesin hüküm yerine, bunu zamanla ilmin çözümüne
bırakmak daha uygun olur. Şayet varsa bu, ahireti inkar değildir. Çünkü yersel
ruhların bilincinin başka bedene yapışıp gelmesi veya kendisini o bedende
hissetmesi, süreklilik göstermez. Gerçeği Allah bilir” 115 diyerek kesin bir sonuca
varamayız.
115
-Süleyman ATEŞ, Kur’an Mesajı, s.107-108
44
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
REENKARNASYON VE AHİRET İNANCI
Sözlükte “son, sonra olan ve sonrakiler” gibi manaları olan ahiret kelimesi,
terim olarak dünya hayatından sonraki ebedi hayat karşılığında kullanılır
Ahiret terimini bazı alimler; “İsrafil(A.S)’in Sur’a birinci üfürüşüyle
başlayan ve cennetlikleri Cennete, cehennemliklerinde Cehenneme girmesine
kadar bütün ahiret hallerini içine alan hayat” olarak tanımlarken, bazıları da;
“ikinci Sur’un üfürülüşü ve insanların tekrar diriltilmelerinden sonra başlayan ve
sonsuz olarak devam edecek olan hayat” diye tarif etmişlerdir. Ancak ölümle
dünyadan ayrılan insanın, kıyametin kopuşuna ve ikinci hayat için cesetle birlikte
mahşerde diriltilmesine kadar başından geçen hadiseleri dünya hayatından sayma
imkanımız olmadığından ve Hz.Peygamber (SAV), insanın ölümünü müteakip
girip mahşerdeki dirilişe kadar kalacağı “Berzah Alemi ” ahiret duraklarından ilki
olarak nitelendirdiği için, ahireti, berzah hayatını da kapsayacak şekilde tarif
etmek daha isabetli olur. O zaman ahireti şöyle tanımlayabiliriz: “Ahiret, ölümden
sonra başlayan ve mahşerdeki dirilişten sonra ebediyyen devam edecek olan bir
hayattır.” 116
İslam’da ahiret gününe inanmak İmanın bir rüknü, akidenin, inancın bir
parçasıdır. Bu sebeple ahirete iman etmeyen gerçek mü’min olamaz. Nitekim
Kur’an-ı Kerim’de Mü’minlerin vasfı sayılırken ; (Onlar) namaz kılan, zekat veren
ve ahirete de kesinlikle inanan (mü’minlerdir)” 117, buyurulur.118
İslam nazarında bu dünyanın, insanların, hayvanların, doğanın: kısacası
evrendeki her şeyin yaratılmasının belli bir amacı ve hikmeti vardır. Özellikle
Kelam, Şerafettin GÖLCÜK, Süleyman TOPRAK, s.367
Bakara,2/4
118
Kelam, Şerafettin GÖLCÜK, Süleyman TOPRAK ,s.368
116
117
45
insanın yaratılması bir imtihan ve deneme içindir. Bununla birlikte, insanın tüm
arzu ve isteklerini gerçekleştirme imkanına sahip olmadığını söylemeliyiz. Gerek
diğer fertlerle ilişkileri, gerekse içinde yaşadığı sosyal çevre, insanın durumunu
önemli ölçüde etkiler. Bu etkilerin bir kısmı onun imtihanını kolaylaştırırken, diğer
bir kısmı zorlaştırabilir. İnsanlar arasındaki ferdi ve sosyal adaletsizliklerin,
haksızlıkların, dengesizliklerin, bozuklukların -bu dünyada telafi edilemeyenlerintelafi edileceği nihai yer ahiret hayatıdır. Burada şunu hassasiyetle vurgulamak
gerekir ki, insanoğlunun hiçbir zaman içinde bulunduğu ferdi ve sosyal
çarpıklıkların esiri olmamaları gerekir. İnsanların, kendi atalarının hatalarını
tekrarlamamaları hususunda Kur’an tarafından sık sık uyarıldıklarını görüyoruz.
Dolayısıyla her ferdin bu çarpıklıklarla mücadele etmesi gerekir. Bazen bu
problemlerin çözümü bir insan hayatına sığmayabilir; bu takdirde pek çok kimse
dünyada hak ettiği ölçüde insanca yaşama imkanına kavuşmayabilir; bütün
bunların
telafisi
de
ahiret
hayatı
ile
sağlanacaktır.
İnsanlar
arasındaki
adaletsizliklere sebep olan kişiler, bunun hesabını bu dünyada olmazsa bile,
ahirette vereceklerdir. Yine özürlü insanların imtihanı ile sağlıklı insanların
imtihanı
bir
tutulmayacak,
herkesin
durumu
kendi
şartları
içerisinde
değerlendirilecektir. Bu bağlamda kimsenin hakkı kimsede kalmayacak ahirette
“boynuzsuz koyun, boynuzlu koyundan hakkını alacaktır”. Dolayısıyla, ahiret
hayatının varlığı çok özel öneme sahiptir; mahiyeti ise, hayatın neticeleri ve
amaçları ile ilgilidir ve insanın bu dünyadaki çabalarının uzun vadedeki
meyvelerine yöneliktir. 119
Bu konuda Fazlurrahman da şu ifadelerde bulunuyor
“o
gün
karar
günüdür. Artık o gün bir şeyi değiştirmek, yeni bir davranış tarzı seçmek yada
hatalarını düzeltmek için hiç kimseye fırsat verilmeyecektir. Çünkü bu durumlar
için sadece bu dünyada fırsat verilir ve sadece bir defa verilir(zira Kur’an,
“Karma” veya yeniden dünyaya gelme ve tenasüh gibi fikirleri kabul etmez.)O
119
A.Bülent BALOĞLU, İslama Göre Tekrar Doğuş(Reenkarnasyon),s.103-104
46
halde burada verilen şu hayat insanın çalışabileceği, kazanabileceği veya sonuçta
hayırlı meyveler verecek olan tohumları ekebileceği tek hayattır 120
Nitekim
değerlendirmeyen
Kur’an-ı
Kerim,
ve
harcayan
boşa
ellerine
fırsat
insanların,
öte
geçtiği
halde
dünyanın
bunu
çetinliğini
anladıklarında yalvarmalarının bir fayda vermeyeceğini,kendilerine bir fırsat daha
tanınması şeklinde isteklerinin yerine getirilmesinin asla mümkün olmadığını açık
ve net bir dille belirtir. Daha önceki azgın kavimlerin bu yöndeki son çırpınış ve
isteklerinin de fayda vermediğini birer ibret vesikası olarak gözler önüne serer.
Kur’an’da ifade edildiği gibi, müşrikler, kendilerine ölüm gelip çattığında
“Rabbim beni geri gönder ki boşa geçirdiğim dünyada iyi işler yapayım” 121
şeklinde yalvaracaklar; ama kendilerine, bu isteklerinin “boş sözden” ibaret olduğu
bildirilecektir Yine onların “Rabbimiz! Gördük, duyduk, şimdi bizi dünyaya geri
gönder de, iyi işler yapalım” 122 şeklindeki pişmanlıkları bir fayda vermeyecektir.
Tadacakları azabın kokusunu alınca biraz daha süre istemeleri de dikkate
alınmayacaktır. 123 Sonuçta bütün bunlar karşısında kafir ve müşrikler çaresiz bir
şekilde şunu demekten kendilerini alamayacaklardır: “Keşke toprak olsaydım” 124
Sadece şu zikrettiğimiz birkaç ayet bile, insan için yalnızca bir ömür süresinin
olduğunu ve bu ömrü iyi bir şekilde değerlendirmekten başka çıkar yol olmadığını
açıkça ortaya koymaktadır. 125 Kur’an ayetlerine paralel olarak, insanın birden fazla
hayat şansına sahip olacağına dair Hz.Peygamber’ den de hiçbir rivayet yoktur.
Tam aksine, herkesin tek bir hayatının olduğu ve bunun Allah’ın kanunu, yani
Sünnetullah olduğuna dair elimizde bir rivayet vardır. İbn Mace’nin Sünen’inin
“Cihad” bahsinde (no:2800) geçen ve Cabir b. Abdillahtan gelen
bu rivayet
şöyledir (Babam)Abdullah b. Amr b. Haram(r.a.) Uhud (savaşı) günü şehid
edilince Rasulullah bana sordu; “Ya Cabir! Allah’ın babana söylediği sözü sana
haber vereyim mi? “Evet” dedim. Allah hicap (perde) arkasında olmaksızın
(şehitlerden) hiç kimse ile katiyen konuşmamıştır; ancak babanla perdesiz ve
Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’an, s.247
Mü’minun, 23/99–100
122
Secde, 32/12
123
Şura, 26/202–207
124
Nebe, 78/40
125
İslam’a Göre Tekrar Doğuş (Reenkarnasyon)s.104-105
120
121
47
doğrudan doğruya konuştu ve ona “Ey kulum! Benden ikram iste sana vereyim”
buyurdu. Babanda “Ya Rabbim! Beni tekrar dirilt ki, bende senin uğruna ikinci
defa şehit edileyim” dedi. Allah şöyle cevap verdi: “İnsanların dünyaya hiç
dönmeyecekleri hükmü şüphesiz, benim tarafımdan önceden haber verilmiştir.”
Bunun üzerine baban: “Ya Rabbi! O halde bu durumu arkamda kalanlara
bildir” dedi. O zaman Allah, Ali İmran, 3/169. ayetinin tamamını indirdi.
Görüldüğü gibi, Hz.Peygamber de insanları tek bir hayat süresine sahip oldukları
noktasında uyarmıştır; bugünün işini yarına bırakmamalarını, iki günü birbirine
denk geçirmemelerini, geçici dünya hayatına tamah etmemelerini öğütlemiştir. 126
Akıl, ölümden sonraki hayatı, düşünme kanunlarıyla anlamaktan aciz
olduğu gibi, deneysel bilimlerle uğraşan bilim adamları da gözlem ve deneylerle
bu alemi ilmi kayıtlara geçirme imkanına sahip değillerdir. Kelam ilminde böyle
akıl ve deneyle ispat edilemeyen ve yalnız Peygamberler vasıtasıyla gelen nakli
delillerle sabit olan itikadi esaslara “sem’iyyat” adı verilmektedir ki, kabir ahvali,
ölümden sonra dirilme, Hesap, Sırat, Cennet, Cehennem ve Ru’yetullah gibi
ahirete müteallık konuların hepsi sem’iyyattan dır. Sem’iyyat bahislerinde akıl,
haber verilenleri tasdike yarar. Yoksa haber verilmeyen hususları araştırmak onun
görevi değildir. Zaten buna gücü de yetmez.127Açıklamak gerekirse; Haşir ve
ahiret, yani yeniden yaratılıp diriltilme ve beka alemindeki hayata kavuşma. Bu
olay birinci surla kıyametin kopması, ikinci surla ruhların cesetlere gelip
birleşmesi ve üçüncü surla mahşer yerinde toplanması emriyle başla yacak. Kur’an
ve sünnet böyle olduğunu söylüyor. Bizde böyle olacağına inanıyoruz. İlk iki süre
şu ayetle açıklanıyor, “Sur’a üfürülür ve Allah’ın dilediklerinden başka göklerde
kim var yerde kim varsa düşüp ölür. Sonra bir daha Sur’a üflenir ve onlar
kabirlerinden kalkıp bakışırlar. 128İşte bu şaşkın bakışlarla etrafı süzen ve nereye
gideceğini, ne yapacağını bilmeyen insanlar ve sair canlılar, üçüncü sur ile bir yere
davet edildiklerinin bilincine varır ve bulundukları yerden hareket ederek çağrılan
yere gelip toplanırlar. İşte buraya ölülerin diriltilip toplandığı yer anlamına gelen
İslama Göre Tekrar Doğuş(Reenkarnasyon), s.105
Süleyman TOPRAK, Ölümden Sonraki Hayat, s.21-22
128
Zümer,39/69
126
127
48
“mahşer yeri” denir ki, o da Haşr kökünden gelir. Haşr ise, diriltme, toplanma,
kovalama, takip etme anlamlarına gelmektedir.
Haşir akidesi açısından, her ferdin hesabı, kendi hayatının girinti ve
çıkıntılarına göre olacaktır. Buna göre binlerce cesede girmiş-çıkmış bir ruh hangi
şahsiyetle haşr olacak ve hangi durumuna göre ceza ve mükafat görecektir? Bu
sorulara reenkarnasyon inancında cevap bulmak mümkün değildir.
Reenkarnasyona göre, kader ve ahiret inancı, Cennet ve Cehennem de
dahil olmak üzere yara alıyor. “Kul kendi kaderini kendisi yaratır” diyerek kaderi,
Cennet ve Cehennem de dünyadadır; herkes yaptığının cezasını mutlaka burada
çekecektir” diyerek de ahireti inkar ediyorlar. Burada belki kısmen cezalar var,
ancak bu onların mümkün görmediği ruhun tekamülü açısından, kısmi bir
cezalandırmadır. Ancak, burada sadece ceza değil, dinin kurallarına uyup, ahlaki
esaslara göre yaşayan insanlara mükafat da vardır ve onlar dürüst yaşamalarının
karşılığını da tam olarak görmemektedirler. Bazen de haksızlıklara ve zulümlere
maruz kalmaktadırlar ki, buda esas ceza ve mükafatın başka bir aleme
bırakıldığının açık delilidir. 129
Kur’an-ı Kerimin hiçbir ayetinde insanların ölüm sonrasında defalarca
diriltileceğine ve ruhlarının başka başka bedenlerde yeniden doğacağına dair açık
bir hüküm yoktur. Kur’an’da yeniden dirilmeyi ifade eden ayetlerin temel esprisi,
Allah’ın inkarcıları yalanlamasıdır. Çünkü inkarcılar her şeyi bu dünya hayatından
ibaret
saymışlar,
yapmış
oldukları
kötülüklerin
hesabının
kendilerinden
sorulmasının imkansız olduğunu iddia etmişler, Allah’ın insanları yeniden
diriltmesi diye bir olayın söz konusu olmadığını ileri sürmüşlerdir. Kur’an ise
onları bir defa dünyaya getiren Allah’ın öldükten sonra onları ahiret için yeniden
diriltmesinin, hesap için bir araya toplamasının (haşr) mümkün olduğunu söyler.
Dolayısıyla, Kur’an nazarında dünyevi hayat ölüm sonrasında, kıyametin
kopmasıyla birlikte uhrevi hayata dönüşecektir. Burada insanlar yaptıklarının
hesabını verecekler ve amellerinin karşılığına göre Cennet yada Cehenneme
gideceklerdir. Allah’ın kendisinden razı olduğu kimseler, ebedi Cennet hayatıyla
-Arif ARSLAN,İman Esasları açısından Reenkarnasyon,s.158 -159
129
49
ödüllendirilirken, O’nu inkar eden, O’na eş koşan ve dünya hayatına tapan
kimselerde, yakıcı Cehennem ateşiyle cezalandırılacaklardır. 130
İslamda suç ve ceza ferdidir. Kimse kimsenin günahını çekmez, herkes
kendi günahının cezasını çeker.
Tenasüh açısından baktığımızda ruh, bir bedende iyi, bir bedende kötü,
bazen bir hayvan, bazen bir çöpçü, bazen sultan. Kim hangi bedenle ceza çekecek,
hangisiyle mükafat görecek. Ben hakkımı kimden, nasıl alacağım. Olgunlaşmış
kişiye ceza verilmeyeceğine göre, hak sahipleri hakkını kimden alacak? Yoksa bu
inançta, yapanın yaptıkları yanına kar mı kalıyor? Öyleyse bu zulüm değimli?
Bu konuda Kur’an-ı Kerim de şöyle buyurulmaktadır:
“Kim bir kötülük işlerse, onunla benzeri bir şekilde cezalandırılır. Ve o,
Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulamayacaktır” 131.
“Hiçbir günahkar, başka birinin günahını yüklenip cezasını çekmez.” 132
İslam’da suç ve ceza ferdidir dedik. Kimse, kimsenin günahını üstlenemez,
herkes kendi günahının cezasını kendisi çeker. İsterse bunu gönüllü olarak
yapacağını iddia ederek, bazı beyinsizlerin dediği gibi “senin günahların bana
yazılsın, vebalin benim olsun, ben çekerim” desin. Bunları Kur’an kafir olarak
nitelendiriyor, sahibi kafir olmasa bile, bu sözün onu küfre götüreceği Ankebut
29/12-13 ayetlerinde açıkça anlatılıyor:
“Küfre sapanlar, iman etmekte olanlara dedi ki; “siz bizim yolumuzu
izleyin, hatalarınızı biz yüklenelim.” derler. Halbuki onların hiçbir günahını
yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler. (Fakat
gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri
A.Bülent BALOĞLU,İslama Göre Tekrar Doğuş (Reenkarnasyon),s.111
Nisa.4/123
132
En’am.6/164, İsra.17/25, Fatır.35/18
130
131
50
taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya
çekileceklerdir”. 133
SONUÇ
Buraya kadar zikrettiğimiz ayet ve hadislerin anlamlarından ve yapılan
yorumlardan anlıyoruz ki, insan öldükten sonra ruhu, adına berzah veya ruhlar
alemi dediğimiz bir yere gidecek ve orada yeniden diriliş olacağı güne kadar
bekleyeceklerdir. Fakat bu gidişin, dünyaya bir başka bedende dönüşü asla
olmayacaktır. Nasıl ki ana rahminden çıkan bir çocuk, yeniden tekrar oraya
dönemiyorsa, bu dünya hayatından çıkarak kabir hayatına giden bir ruh’ta oradan
çıkarak geriye tekrar dönemeyecektir.” 134
“Ölümle birlikte mükellefiyet, yani ibadet ve amel sona erer. Nitekim Hz.
Peygamber, insan öldüğü zaman ameli kesilir. Ancak yaptığı üç şeyden
dolayı(sadece)sevabı devam edip gider. Topluma yönelik sadaka, faydalı ilim ve
kendisine hayır dua eden evlat” 135 buyurarak ölümle birlikte mes’uliyetin de sona
erdiğini açıklamaktadır. 136
Tenasüh inancı naslara aykırı olduğu gibi akli bakımdan da tutarsız
görülmüş, metafizik ve mantık ilkeleriyle emprik açıdan haklı eleştirilere tabi
tutulmuştur. 137
Süleyman
ATEŞ,
reenkarnasyon
hakkında
Cumhur’un
görüşünü
zikrettikten sonra şu açıklamayı getirir. “Bize gelince; tekrar vurgulamak isteriz ki
biz bilim adamıyız. Tarafsız ve önyargısız bir bilim adamı olarak konuyu eni
boyuna irdeledik. Bu konuda reenkarnasyona delil olabilecek ayetleri, eğer kasıt
bu ise reenkarnasyonun ruhun başka bir bedene girmesi şeklinde değil, sadece
bilincin, başka bir bedene tutunması şeklinde olabileceğini, yoksa zaten yeni
Arif ARSLAN, İman Esasları Açısından Reenkarnasyon s.160
Celal KIRCA, İslam Dinine göre Reenkarnasyon, E.Ü.İ.F.Dergisi, S.3,1986.Kayseri, s.234
135
Müslim, Vasiye,14, Ebu Davud, Vasaya, 14, Tirmizi, Ahkam, 36
136
Celal KIRCA, İslam Dinine göre Reenkarnasyon,E.Ü.İ.F.Dergisi,S.3,1986.Kayseri,s.234
137
İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, C.4,s.336,Tenasüh Mad.
133
134
51
doğacak çocuğun bedeninde ruhun ta döllenmeden itibaren var olduğunu, fakat
bunun canlılık veren ruh olduğunu insani ruhun da hadislere göre 120 günlük iken
cenine üflendiğini, doğma zamanından bir iki gün veya birkaç gün, birkaç saat
önce ruh üflenmesinin söz konusu olmayacağını; bu anlayışa karşı olan Cumhur’un
ise, ölen insanın ruhunun herhangi bir bedene tutunup dünyaya
dönmeyeceği,
ancak kıyamette ruhların yeniden bedenlere sokulup diriltilecekleri”görüşünü ileri
sürer.138
Süleyman ATEŞ’in “bilinç tutunması” şeklinde ifade etmeye çalıştığı
Reenkarnasyona Yusuf Şevki YAVUZ’un şu ifadeleriyle cevap vermek uygun
olacağını düşünüyoruz: “Her şeyden önce insan bilincinin sürekliliği ve kişisel
kimliğin korunması hem klasik, hem de çağdaş felsefi ve psikolojik yaklaşımlar
açısından temel bir postülat olarak kabul edilmektedir. Buna göre reenkarnasyon
iddialarının makul olabilmesi için insanın, şu anda neticesini yaşadığı ileri sürülen
önceki hayatını mutlaka hatırlaması gerekirdi. Halbuki hiç kimse daha önce bir
bedende yaşadığını hatırlamamakta,
aksine insan, kendisinde onun diğer
varlıklardan ayrı bir kişiliğe sahip olduğunu gösteren bir benlik şuuru bulunduğunu
hissetmektedir. Diğer taraftan tenasüh akidesi ahlaki nedensellik ihtiyacını tatmin
etmekten ve dolayısıyla insanın sorumluluğunu temellendirmekten yoksundur.
Çünkü insan, var olduğu öne sürülen önceki hayatını hatırlamadığına göre şu anda
hangi sebeple ödüllendirildiğini veya cezalandırıldığını bilemeyeceği için böyle bir
mükafat veya ceza anlamsız kalır ve ahlaki açıdan bir fayda sağlamaz.
Bu tutarsızlıklarının yanı sıra tenasüh akidesi hem insanın kalıtım yoluyla
ebeveynden çocuklara intikal eden ruhi-bedeni özelliklerini açıklayamamakta, hem
de dünyada sürekli olarak devam eden nüfus artışına makul bir izah
getirememektedir. Zira bugün bilim insanın kalıtım yoluyla kazandığı ruhi-bedeni
özellikleri bulunduğu kesin olarak kanıtlanmıştır. Tenasüh iddiasına göre ölümle
birlikte başka bir bedene intikal eden ruhun kendi karakterine uygun bir bedeni
nasıl seçtiği ve bu durum karşısında kalıtımın nasıl açıklanacağı bilinememektedir.
Yine tenasüh inancına göre evrendeki ruhlar belli sayıdadır. Bu durumda dünya
138
Kur’an Mesajı, İlmi Araştırma Dergisi, S.13–14–15,s.108
52
nüfusunun statik olması veya azalması gerekirdi. Halbuki realite bunun aksini
göstermektedir. Görüldüğü üzere tenasüh inancı hem İslam akaidine hem de felsefi
ilkelerle tecrübi verilere tamamen aykırıdır.” 139
Dr. Can POLAT 1989’a kadar yaklaşık 200 reenkarnasyon olayını
incelemeye aldığını ve bu olayların coğrafi olarak tümü de Akdeniz Bölgesinde,
Mersin-Antakya arasındaki yörede ortaya çıktığını ifade ediyor ve yoğunluğun
Antakya ve çevresindeki kasaba ve köylerde toplandığını belirtiyor. 140
Tarihte Nusayrilerin bu bölgelerde yaşadıkları sabittir. 141Nusayriliğin
inanç esaslarından birisi de tenasüh ve hulüldür.142İstatistiklere göre reenkarnasyon
iddialarının-vakıalarının yoğunlukla bu bölgelerden çıkmış olması da, bu
iddialarda bulunanlarda Nusayrilik
götürmüştür.
inancının etkin olduğu fikrine bizleri
İslam dinindeki “yeniden dirilme(ba’s) ile tenasüh inancındaki
yeniden dirilme arasında farkların olduğunu belirtmeliyiz. Birinci fark, tenasüh
olayında ferdi dirilme söz konusu iken , İslam’da ki yeniden dirilme herkes için
aynı anda vuku bulacak olan top yekün bir dirilmedir. İkinci olarak; İslam dinine
göre, kozmik düzen kıyametin kopması ile bozulacağından, yeniden dirilme bu
dünyadan ayrı bir mekanda gerçekleşecektir. Halbuki, Hint tenasüh akidesine göre,
dirilmeler hep bu dünyada olacaktır. Üçüncü fark ise, İslam dininde yeniden
dirilme, tamamıyla Allah’ın iradesi dahilinde gerçekleşen bir olaydır. İnsan bu
dünyada yapmış olduğu amellerden hesaba çekilecek olsa bile, yeniden dirilme bu
amellerin doğrudan bir sonucu değildir. Diğer taraftan, Hint tenasüh anlayışında
yeniden dirilme insanın karmik birikimlerinin zorunlu bir sonucudur. 143
“Gerek tabii olaylarda, gerekse hipnoz seanslarında reenkarnasyonu
doğrulayan konuşmalar ve bilgiler elde edilmektedir.Bu olayların makul izahını
nasıl yapacağız.?
İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi,C.4,s.336 -337
Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon, s.62
141
Ethem Ruhi FIĞLALI, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri,s.184
142
a.g.e.,s.186,Mehmet ÖZ,M.Ü.İ.Fak.Öğretim üyesi,Türkiye’de
Aleviler,Bektaşiler,Nusayriler,s.190
143
-Ali İhsan YİTİK,Hind Kökenli Dinlerde Karma İnancının Tenasüh İnancıyla İlişkisi,İstanbul
1996,s.193
139
140
53
Gerek ruh çağırma seanslarında ve gerekse reenkarnasyon olaylarında
gelenlerin ruh değil, cin veya şeytanın olması muhtemeldir. Bu ihtimal daha
kuvvetli ve dini anlayışa daha uygun olmaktadır. Zira gelen varlıkların söyledikleri
şeyler ve verdiği bilgiler kısmen doğru çıksa da çoğu kere yalan ve yanlış
olmaktadır. Özellikle şahsiyet değişikliklerinde verilen bilgiler, bir fikir montajı
imajını vermektedir. Eskiden beri bilinen bir diğer gerçek daha vardır ki, o da cin
toplama ve çağırma faaliyetidir. Ruh çağırma seanslarıyla, cin çağırma seansları
arasında yapılacak bir karşılaştırma, bu ikisi arasındaki münasebeti ve ayniliği
ortaya çıkartır sanırım.” 144
“Hipnoz
altında
hiçbir
yönlendirme
olmaksızın
yada
uyanıkken
kendiliğinden ortaya çıkan kimlik değişiklikleri yani kişinin kendisini farklı birisi
olarak tanıtması dissosiyatif bozukluk adı verilen psikiyatrik rahatsızlığın
belirtisidir. Bu hastalığın en şiddetli biçimine çoğul kişilik(dissosiyatif kimlik
bozukluğu) denilir ve hasta farklı zamanlarda farklı kimliklere b ürünür, bu
kimlikler birbirinden kısmen habersizdir.” 145 Bu kişilerin ortaya çıkış nedenleri,
teşhis ve tedavi süreçleri oldukça iyi bilinmektedir. 146
Cinler çok uzun ömürlü oldukları için tecrübeleri çoktur. Birde hızlı
hareket edebildikleri için haber alma imkanları binlerce kat fazladır. Ruh çağırma
ve Hipnoz seanslarında bazı kişilerin geçmiş hayatlarına dair bir takım bilgiler
verebilir. Şunun veya bunun ruhu olarak kendisini takdim eden bu varlıkların her
söyledikleri doğru değildir. Bazılarının doğru olması, her söylediklerinin doğru
olmasını gerektirmez. Bu bir aldatmacadır ve şeytanın taktiklerine uygun
düşmektedir.”147
“…onların bizim bilmediğimiz konularda bazı şeyleri söylemesi, gaybı
bildiklerini göstermediği gibi, reenkarnasyonu’da göstermez. Onların söyledikleri
ve bilgileri, çoğu zaman eksik, kasıtlı ve yanlıştır. Pozitif düşünce ve metot,
melek, cin ve şeytanı tanımıyor ve varlığını kabul etmiyor diye bunları
-Celal KIRCA, İslam Dinine Göre Reenkarnasyon, E.Ü.İ.F.Dergisi,S.3,1986 Kayseri,s.236 -237
WWW Hayrettin KARAMAN.net .
146
Arif ARSLAN, İman Esasları Açısından, Reenkarnasyon s.191 -196
147
a.g.e.,s.135,Süleyman ATEŞ,İnsan ve İnsanüstü,s.49
144
145
54
reddedemeyeceğimiz gibi, ruhçuların iddia ettikleri gibi reenkarnasyonu’da kabul
edemeyiz. Ruha inanırız, ancak ruhun bir başka bedende yeniden hayat sürmesine
inanamayız. Ruh çağırma ve hipnoz seansları sırasında elde edilen bilgileri, ruhun
değil de kafir cinlerin veya diğer bir ifade ile şeytanların verebileceği ihtimalinin
daha kuvvetli olduğu kanaatindeyiz. Ruh çağırma ve hipnoz seanslarının istia’ze
ile birlikte Kur’an’dan bazı ayetlerin okunarak yapılması halinde, gelen bu
varlıkların ruh mu, yoksa cin veya şeytan mı olduğu konusunda bize bir bilgi
verebilir. Bir okumadan birde Kur’an okuyarak yapılacak deneyler bize bu gerçeği
gösterecektir sanırım.” 148
Özetle diyebiliriz ki; Cenab-ı Allah kainatı yaratıp başıboş bırakmadı.
“En mükemmel varlık” olarak nitelendirdiği İnsan’ın dünyada mutlu ve huzurlu
yaşayabilmesi, Allah’ın rızasını kazanabilmesi için, Peygamberleri ve ilahi
kitapları gönderdi. Bu peygamberler ve kitapların tek gayesi vardı o da; İnsanların
Rab’lerini unutmamaları ve dünyada yaptıklarının bir gün hesabını vereceklerini
bilmeleridir.
Allah tarafından gönderilen “Kutsal Kitap”ların içeriğine bakılırsa: Orada
Peygamberlerin ilahi mesajı anlatma mücadeleleri ve insanların bu dünyada
yaptıklarının bir gün hesabının sorulacağı inancının (ahirette hesap) ve bunun için
öldükten sonra dirilmenin geniş bir şekilde işlendiği görülmektedi r.
Bunlar bütün semavi kitaplarda bulunan ortak noktalardır. Bütün
Peygamberler de bu gayeye mebni çalışmışlardır.
Ruh’un ölümsüzlüğü, öldükten sonra dirilmenin olmayacağı, Cennet ve
Cehennemin ruhun reenkarnasyonu ile bu dünyada gerçekleşeceği vb. ilkeler i
benimseyen
reenkarnasyon
inancı,
İslam’ın
ahiret
inancına
aykırıdır
ve
reddedilmiştir.
Bu görüşe göre, Allah’ın gönderdiği Kitaplar ve Peygamberlerin ne için
gönderildiğinin izahı mümkün değildir.
148
Celal KIRCA, İslam Dinine Göre Reenkarnasyon, E.Ü.İ.F.Dergisi, S.3, 1986 Kayseri, s.242
55
Hukuk’un temel ilkelerinden biri olan “suç’un ferdiliği” esası, değişik
bedenlere girmiş bir ruh için nasıl izah edilecektir.?
Dünya hayatında homoseksüel veya transseksüel tercihler yapan bir gurup
insanı, efendim bunlar –geçmiş yaşamlarında şimdi bulundukları cinsiyetten başka
bir cinsiyette bulunuyorlardı, onun için önceki bedenlerine ilgi duyuyorlar, buda
gayet normaldir-diye bir sapıklığı ve sapkınlığı meşru ve masum göstermek
,üçüncü bir insan cinsi ihdas etmenin normal olduğu şeklinde bir görüş belirtmek
149
İslami açıdan doğru bir görüş olmadığı izahtan varestedir.
Reenkarnasyon inancı içinde “Allah’ın affetmesi, bağışlaması da anlamını
yitirmektedir.
Allah
ile
kul
arasındaki
özel
ilişki
birçok
bakımdan
zedelenmektedir.
Ayrıca ruhçu öğretiyi savunanların yazdıklarına baktığımızda, ibadetlerin
ruhun gelişmesi ve tekamülünü tamamlaması noktasında nasıl bir işlev gördüğü
konusu da müphem kalmaktadır. 150
“Ehl-i Sünnet uleması tenasüh’ü ve ehl-i tenasühü reddetmişler, onları
İslam dairesi içinde kabul etmemişlerdir. Yalnız kişinin hem Müslüman olduğunu
iddia etmesi, hem de reenkarnasyona inanması; -İslam’ın inanç esaslarını inkar
etmediği sürece- alt tarafı Hint, üst tarafı Müslüman şeklinde, garip bir görüntü arz
etmesinden başka bir şey değildir”151
Türkiye’de İlahiyat camiasından olup’ta Reenkarnasyonu reddetmeyen ve
fakat kastettikleri şeylerin farklı olduğunu düşündüğümüz Yaşar Nuri ÖZTÜRK ve
Süleyman ATEŞ bey’lerin, öldükten sonra dirilmeyi ve haşri reddetmeksizin
yaptıkları izahlar, bir “bilim adamı ve entellektüel perspektif”in sonuçlarından
başka bir şey değildir.
“Kur’an’ın reenkarnasyona karşı çıkmadığı, aksine onu desteklediğini
iddia edenlerin asıl yapmaları gereken şey; öncelikle Kur’an hükümleri ile
149
Cem ÇOBANLI, Reenkarnasyon,s.107
B.BALOĞLU, İslam’a Göre Tekrar Doğuş(Reenkarnasyon)s.101
151
a.g.e.,s.198
150
56
çelişmeyen bir reenkarnasyon tarifi ortaya koymak ve reenkarnasyonu açıkça
desteklediği var sayılan Kur’an ayetlerinin karşısında, buna geçit vermeyen diğer
Kur’an ayetlerinin de herkes tarafından kabul edilebilir, makul açıklamalarını
yapmaktır.”152
Kanaatimize göre ; Kur’an-ı Kerim perspektifinden bakıldığı zaman
reenkarnasyon inancı, batıl ve boş bir düşüncedir. Akıl, mantık ve ilimle ilgisi
yoktur. Sağlam bir düşünceye ve dengeli bir hayat anlayışına kesinlikle uymayan
bir inançtır.153
152
a.g.e,s.201
Mustafa ÇETİN,Kur’an Işığında Reenkarnasyon,Diyanet İlmi
Derği,ekim,kasım,aralık,1995.C.31,S.4,s.128
153
57
KAYNAKÇA
Arslan, Arif, İman Esasları açısından Reenkarnasyon, Nesil Yayınları, İstanbul,
1997
Ateş, Süleyman, Kur’an Ansiklopedisi, Küba Yay.İstanbul, 1997, 30.C
………………..Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri,Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul,
ty.12C
………………..İnsan ve İnsanüstü, dergah yayınları, İstanbul, 1985
el-Bağdadi,Abdulkahir b.Tahir.Muhammed, el-Fark beyne’l-Fırak, Terc.Ethem
Ruhi Fığlalı;Mezhepler arasındaki Farklar, Ankara, 1991
Baloğlu, Adnan Bülent, İslam’a Göre Tekrar Doğuş, Reenkarnasyon, Kitabiyat,
Ankara, 2001
Bilmen, Ömer Nasuhi, Muvazzah İlm-i Kelam, Fatih Enes Kitabevi, İstanbul,
2000
Cerrahoğlu, İsmail ve Talat Koçyiğit, Kur’an-ı Kerim Meal ve Tefsiri, Ankara,
1984, I.C.
el-Cevziyye, İbn Kayyım, Kitab’ur-Ruh, Terc. Dr. Şaban Haklı, İz Yayıncılık,
İstanbul, 2003
Çaycı, Sadi, Ruhçuluğa göre Kur’an Öğretisi, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul,
1989
Çobanlı, Cem, Reenkarnasyon, Omega Yayınları, İstanbul, 2005
58
Çetin, Mustafa, Kur’an Işığında Reenkarnasyon, Diyanet İlmi Dergi, ekim, kasım,
aralık 1995, C.31, S.4
ed-Dımeşki,Muhammed b.Ebil İz, Şerhu Akidetit- Tahaviye, Müessesetür Risale,
Beyrut, 1995
Ebu Davud, Süleyman b.Eş’as es Sicistani, Sünen, Çağrı Yayınları, II.baskı,
İstanbul 1992, 5C.
Fazlurrahman, Ana Konularıyla Kur’an, çev.Alparslan Açıkgenç, Fecr Yayınları,
Ankara, 1987
Fığlalı, Ethem Ruhi, Çağımızda İtikadi İslam Mezhepleri, Selçuk Yayınları,
Ankara, 1990
Gölcük, Şerafettin, Süleyman Toprak, Kelam, Tekin Kitabevi, Konya, 1991
Hançerlioğlu, Orhan, Felsefe Ansiklopedisi, İstanbul, 1978
İbn Hacer el-Askalani, Fethul Bari bi Şerhi Sahihil-Buhari, I-XV, Beyrut, Dar’ul
Fikr, 2000
İslam Ansiklopedisi, M.E.B.Yayınları, İstanbul, 1974
İbn Manzur, Ebul-Fazl Cemaluddin Muhammed b.Mukrim el-Efrıki, Lisan’ulArab, Dar’ul Maarif, Kahire, ty.
İslam da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, Marmara Üniv.İlahiyat
Faültesi Yayınları, İstanbul, 1997
İbn Hazm, Ebu Muhammed Ali, El- Fasl fil Milel vel Ehvai ven Nihal, Dar’ul cil,
Beyrut, 5C.
Kırca, Celal, Erciyes Üniv.İlahiyat Fakültesi Dergisi, S.3, Kayseri, 1986
Kurtubi, Ebu Abdillah, el- Camiu li ahkamil-Kur’an, Dar’ul-İhyaut-Turasil
Arabi, Beyrut, Lübnan
59
Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, DİB.Yayınları, Ankara,2004, 5C.
Kur’an Mesajı, İlmi Araştırma Dergisi, S.13-14-15, Kuba Kur’an bilimleri
araştırma vakfı, Ocak, şubat, mart, 1999
Mevdudi, Ebul’ A’la, Tefhimül Kur’an, İnsan yayınları, İstanbul, 1986
Mehmed Vehbi, Konyalı, Hülasatül Beyan, Üç dal Neşriyat, İstanbul
Nevevi, el-Minhac Fi Şerhi Sahihi Müslim b. el-Haccac, Beyrut, Dar’ul Hayr,
1996, I-XVIII
Öztürk, Yaşar Nuri, Kuran’daki İslam, Yeni Boyut Yayınları, İstanbul, 1992
…………………...,Çıplak Uyarı, İstanbul, 1993
……………………,Cevap Veriyorum, Yeni Boyut Yayınları, İstanbul, 2001
Öz, Mustafa, Türkiye’de Aleviler, Bektaşiler, Nusayriler, Ensar Yayınları,
İstanbul, 1999
er-Razi, Fahruddin, Tefsir-i Kebir, Mısır, ty.30C.
Rıza, Reşid, Tefsirül Kur’an’il Azim,(el Menar) Kahire Matbaası, 1380 H, Mısır.
es-Sabuni, Muhammed Ali, Safvetüt-Tefasir, Dar’ul Ensar, İstanbul, 1987,3C.
eş-Şehristani, Ebu’l Feth Muhammed b. Abdulkerim b.Ebi Bekr Ahmed, el-Milel
ve’n-Nihal, Dar’ul Maarife, Beyrut, 2C.
Sifil, Ebu Bekir, Modern İslam Düşüncesinin Tenkidi, İstanbul, 1988
Şamil İslam Ansiklopedisi, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1990, 6C.
Tümer, Günay, Biruniye göre Dinler ve İslam Dini, Ankara, 1991
TDV İslam Ansiklopedisi.
Toprak, Süleyman, Ölümden Sonraki Hayat, Esra Yayınları, Ankara,1997.
60
Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak
Dini Kur’an Dili, Azim Yayıncılık,
İstanbul, 10C.
Yitik, Ali İhsan, Hind Kökenli Dinlerde Karma İnancının Tenasüh İnancıyla
ilişkisi, İstanbul, 1996
61
Download