Dünya Politikasında Avrupa Birliği Avrupa ve Ortadoğu, Türkiye açısından bakıldığında çok önemli iki bölgedir. Türkiye hem bu bölgelerin parçası hem de her ikisinin de kenarında olarak görülebilecek bir ülkedir. Aynı zamanda iki bölgenin birbirleri arasında önemli bir geçiş noktasını oluşturmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında Avrupa’nın en önemli örgütlenmesi olan Avrupa Birliği’nin Ortadoğu ülkeleriyle ilişkileri, Ortadoğu sorunlarına yaklaşımı ve Ortadoğu ülkelerinin Avrupa’daki gelişmelere yaklaşımının incelenmesi Türkiye açısından önem kazanmaktadır. Ortadoğu, sahip olduğu zengin enerji kaynaklarıyla dünya politikasında önemli bir yere sahip iken, Avrupa Birliği de (şu anda yaşadığı finansal krize rağmen), Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) açısından bakıldığında dünyanın en büyük ekonomik gücü olarak Ortadoğu bölgesinde etkin olmaya çalışmaktadır. Avrupa Birliği’nin dünya politikasındaki yerinin incelenmesi, Ortadoğu’da oynadığı rolün doğru şekilde analiz edilebilmesi için gereklidir. Bir uluslararası ilişkiler aktörünün dünyadaki etkinliğinin ortaya konulabilmesi için, öncelikle onun sahip olduğu gücün bilinmesi gerektiği için, AB’nin dünya politikasındaki yerinin incelenmesine onun gücünün karşılaştırılmalı analiziyle başlamak doğru olacaktır. Bu çerçevede AB’nin ekonomik açıdan dünyada nasıl bir konuma sahip olduğu incelendikten sonra, bu ekonomik gücünün dünya siyasetinde sahip olduğu etkinlikle ilgisini ele alacağız. Dünya Ekonomisinde AB AB’nin dünya ekonomisinde sahip olduğu konumunun incelenmesi için iki tür veriye ihtiyacımız var: 1- Ekonomik gücün göstergesi olan GSYH, dış ticaret verileri ve borçlanma oranlarını gösteren rakamların AB açısından tespiti 2- AB’nin bu rakamlarının dünyanın başka güç merkezleriyle karşılaştırılması Önce birinci adımla başlayalım: AB’nin Ekonomik Göstergeleri (Milyar $) GSYH 18.495 İhracat 2.340 İthalat 2.420 Dış Borçlar 13.720 İkinci adımda AB’yi ve tek tek bazı AB ülkelerini bu rakamlar açısından dünyanın diğer güç merkezleriyle karşılaştıralım. Bu karşılaştırmayı yaparken Kuzey Amerika ve Uzakdoğu ile birlikte, son dönemde dünya politikasında giderek artan bir şekilde kendisine yer edinmeye çalışan Güney Amerika ile Rusya ve Hindistan’ı da ele alacağız. (Karşılaştırma için Türkiye’nin verileri de ayrıca eklenecek). AB Ekonomik yeri (milyar $) GSYH İhracat İthalat Kamu Borçları (% GSYH) AB 18.495 ABD 17.418 1.610 2.380 80 Çin 10.380 2.252 2.249 26 Japonya 4.616 710 811 174 Almanya 3.859 1.547 1.319 69 İngiltere 2.846 503 686 90 Fransa 2.945 578 634 86 Brezilya 2.353 242 241 45 İtalya 2.147 500 448 114 Hindistan 2.049 464 508 59 Rusya 1.857 520 323 11 806 158 242 34 Türkiye 2.340* 2.420* *AB ülkelerinin kendi aralarındaki dış ticaret hariç Kaynak: Dünya Bankası, IMF ve WTO verilerinden derlenmiştir. Bu rakamlara bakıldığında şu tespitlerde bulunmak mümkündür: 1- Ekonomik açıdan AB ile karşılaştırabilecek kadar güce sahip iki bölgeden bahsedilebilir: ABD ve Uzakdoğu’nun iki ülkesi Çin ile Japonya. 2- AB gerek GSYH, gerekse dış ticaret rakamları açısından dünyanın en büyük ekonomik gücüdür. 3- AB ülkeleri tek olarak ele alınırsa ABD, Çin ve Japonya’nın çok gerisinde ekonomik güce sahiptirler. Ancak AB çatısı altında bu ülkelerle rekabet edebilecek ekonomik güce sahiptirler. 4- GSYH rakamları açısından ABD ile yakın rakamlara sahip olan AB, dış ticaret açısından bu ülkeden çok üstün, dış ticaret açısından Çin ile yakın rakamlara sahip olan AB, GSYH açısından bu ülkeden çok üstündür. Dünya Politikasında AB Dünya ekonomisinde bu kadar önemli bir yere sahip olan AB’nin dünya politikasında benzer bir etkinliğe sahip olmadığı görülür. ABD ile karşılaştırıldığında AB’nin Avrupa dışındaki küresel sorunlarda fazla söz sahibi olmamasının nedenleri şu şekilde sıralanabilir: 1- AB’nin dış politikada ABD gibi tek sesle konuşamaması onun etkinliğini azaltmaktadır. 2- AB’nin İkinci Dünya Savaşı sonrası uzun süre siyasi ve güvenlik açılarından ABD’nin önderliğini kabul edip onun gölgesinde kalması Brüksel’in dünya politikasında inisiyatif alma alışkanlığı olmaması sonucunu doğurmuştur. 3- AB’nin askeri gücünün ABD ve Rusya gibi ülkelerin çok gerisinde olması onun dış politika etkinliğini zayıflatmaktadır. Bu tespitler çerçevesinde değinilen konuları açalım: Tek Sesle Konuşamaması İlk olarak, AB’nin dış politikada ABD gibi tek sesle konuşamamasının onun etkinliğini azalttığını söylemiştik. AB, her ne kadar klasik bir uluslararası örgütten farklı olarak, ulusüstü nitelikleri de olan ve entegrasyon düzeyi yüksek bir örgüt olsa da, ABD gibi, dış politika kararlarının tek bir merkezden alındığı federal bir devlet değildir. Bu durum, çoğu zaman dış politikanın değişik konularında AB ülkelerinden farklı seslerin çıkmasına yol açmaktadır. Üye ülkelerin farklı çıkarlara sahip olmaları ya da bu şekilde algıya sahip olmaları bu farklı seslerin temel sebebidir. Çoğu zaman farklılaşan çıkarların bir ortak çizgide buluşması zor olmakta ve bu da dış politikaya ilişkin farklı yolların söz konusu olması sonucunu doğurmaktadır. 2003 yılında ABD önderliğinde Irak’a karşı yapılan askeri müdahalede bu durum çok net bir şekilde kendini göstermiştir. AB ülkelerinin bir kısmı Irak’a müdahaleye katılırken, bir kısmı şiddetle bu müdahaleye karşı çıkmıştır. Bu da AB’nin dış politikada AB’nin ciddiye alınmaması sonucunu doğurmaktadır. ABD Gölgesinde Kalması Avrupa ülkeleri, İkinci Dünya Savaşı öncesine kadar dünya politikasında çok etkin ülkeler olmasına rağmen, İkinci Dünya Savaşı’nın bu ülkeler açısından çok tahrip edici sonuçları nedeniyle savaş sonrasında bu etkinliklerini yitirmişlerdi. Savaş sonrasında dünyanın iki kutuplu bir yapıya bürünmesi ve Avrupa’da yaşanan Sovyetler Birliği ve Komünizm endişesi Batı Avrupa ülkelerini ABD’nin önderliğinde kurulan Batı ittifakına dahil olmaya zorlamıştı. Bu ittifak içerisinde nükleer silahlara sahip olan ABD’nin koruyuculuğuna ihtiyaç duyan bu ülkeler Soğuk Savaş sonuna kadar Washington’un liderliğini genel olarak sorgulamamışlar ve küresel politikaya ilişkin konularda ABD’yi takip etmişlerdir. Bu Batı Avrupa ülkelerinde, dünya politikasında ABD gölgesinde hareket etme ve kendi inisiyatif almama gibi bir alışkanlık oluşmasına yol açmıştır. Soğuk Savaş sonrasında bu alışkanlıktan kurtulmak isteyen AB üyesi ülkeler olduğu gibi (Avrupacılar), özellikle güvenlik politikasına ilişkin konularda ABD liderliğinde hareket etmeye devam etmek isteyen üyeler de (Atlantikçiler) çok sayıdadır. Askeri Gücünün Yetersiz Olması AB’nin Soğuk Savaş döneminde uzun süre güvenlik politikaları açısından ABD’nin gölgesinde kalması, askeri gücünün de ekonomik gücüne oranla gelişememesi ve ABD’nin çok gerisinde kalması sonucunu doğurmuştur. Askeri harcamaları ABD’nin çok gerisinde olan ve nükleer silahlar açısından ABD’nin dışında Rusya’nın da çok gerisinde olan AB’nin dünya politikasında çok etkin olması mümkün olmamaktadır. Çünkü dünya politikasında etkin olmaya çalışmak çoğu zaman askeri güç kullanımını gerektirmektedir. Buna örnek olarak Yugoslavya’nın dağılışı sırasında AB’nin düştüğü çaresizlik gösterilebilir.