ÜRİNER SİSTEM FİZYOLOJİSİ Öğr. Gör. Nurhan BİNGÖL ÜRİNER SİSTEM ORGANLARI • Bu sistemi meydana getiren organlarda idrar yapılır ve idrar ile birlikte diğer artık ve zararlı maddeler dışarıya atılır. – Böbrek = Ren – İdrar yolu = Ureter – İdrar kesesi = Vesica urinaria – İdrar kanalı = Urethra Böbrek (Ren) • İki tanedir. • Büyük bir fasulye şeklindedir. Karnın arka ve yan duvarlarında yer alır. Sağlam yapılı bir kapsül ile kuşatılmıştır. Buna capsula fibrosa adı verilir. • Sol böbrek sağa göre biraz daha yukarıdadır. Çeşitli vasıtalar ile karın duvarına asılmışlardır. • Bazı durumlarda bir miktar hareket edebilirler ve yer değiştirebilirler. • Böbreklerin iç kenarlarında (medial kenar) derin bir çukur bulunur. Hilum renale adı verilen bu kısımdan, damarlar, sinirler ve idrar yolları böbreklere girer ve çıkarlar. Bu yapılar arasında aynı zamanda lenf damarları da yer alır. • Uzunlamasına kesi ile ikiye ayrılan bir böbrekte, iki ayrı tabaka açık olarak görülür. Daha ince olan dış tabaka cortex renis adını alır. Böbreğin büyük kısmını oluşturan iç tabaka ise medulla renis adı ile tarif edilir. • Böbrek korteksinden başlayıp, medulla renis içinde böbrek hilusuna doğru ilerleyen oluşumlara columnae renales denir. • Böbreklerde hilum piramid şeklindeki renales adını alırlar. renalis'de, küçük çıkıntılar papillae • Kişilere göre sayıları değişik olmakla beraber, bunlar her bir böbrekte 8-10 adet civarında bulunurlar. Tepelerindeki 15-20 adet küçük deliklere foramina papillaria adı verilir. • Böbreğin fonksiyonel birimi nefrondur. • Bu yapılar böbreklerin idrar yapan morfolojik birimleridir. Her böbrekte yaklaşık olarak bir milyon civarında nefron bulunur. • Pekçok nefron ortak açılma kanalları ile, böbrek papillaları üzerinde görülen deliklerle irtibat kurarlar. • Böylece, yapılan idrar, idrar yollarının başlangıç yeri olan calices renalis'te toplanır. Böbrek Üstü Bezi (Glandula suprarenalis) • Böbrek üstü bezi endokrin organlara aittir. Bir kapşon gibi böbreklerin üst uçlarına oturmuş olarak bulunurlar. • Soldaki yarım ay şeklinde, sağdaki ise üç köşeli durumdadır. • Hayat için çok önemli oluşumlardır. Otonom sinir sisteminin sempatik bölümü üzerine uyarıcı etki yapan adrenalin burada üretilir. • Böbrek üstü bezinin hormonları, karbonhidrat metabolizması, elektrolit metabolizması, cinsiyetin gelişmesi ve farklılaşması üzerine önemli etkiler yaparlar. İdrar Yolu (Ureter) • Böbreğin fonksiyonel birimi olan nefronlardan başlayan kanalcıklar, böbrek piramidlerinin tepelerinde küçük delikçikler ile irtibat kurarlar. • Foramina papillaria adı verilen bu küçük delikler aracılığı ile, dışarıya atılacak idrar böbrek içinde ilk defa calices renales denilen küçük havuzlarda toplanır. • Bütün calices renalesler biraraya gelerek böbrek hilusunda pelvis renalis adı verilen büyük idrar havuzunu oluştururlar. • Bundan sonra pelvis renalis ureter (idrar yolu) ile devam eder. • Bu yol üzerinden nakledilen idrar mesanede toplanır. • Ureter yaklaşık 30 cm kadar uzunluktadır. Pelvis renalis'ten başlayıp mesaneye kadar devam eder. • Bütün uzunluğu boyunca üç yerde darlık yapar. Bu darlıklar klinik bakımdan önemlidir. Buralarda ve özellikle en dar yeri olan son kısmında, böbrek taşları çoğu zaman geçemez ve ağrılara sebep olur. İdrar Kesesi (Vesica urinaria = mesane) • Mesane, içi boşluklu kas yapılı bir organdır. Ritmik hareketler ile, üreter üzerinden iletilen idrar burada toplanır. • Sıhhatli bir mesane bütünü ile tamamen dolduğunda göbeğe kadar yükselemez. Mesanenin doluluk durumu (kapasitesi) bireysel olarak değişir. • Mesanenin boşaltılması işleminde karın kaslarının basıncı da önemli rol oynar. • Erkekte mesanenin arka alt yüzü, bir bölümünden prostat ile komşuluk gösterir. Yan kısımlarında ise meni kesecikleri (vesicula seminalis) bulunur. • Kadınlarda komşuluk biraz daha değişiktir. Arka alt yüz kadında uterus'un cervix kısmı ve daha aşağıda ise vagina'nın ön yüzü ile komşuluktadır. İdrar Kanalı (Urethra) • Kadınlarda bu yapı (urethra feminina) çok kısadır ve sadece 3-5 cm kadardır. Vagina'nın ön duvarına ve clitoris'in arkasına açılır. • Erkek uretrası (urethra masculina) daha uzundur. Mesaneden, ostium urethrae internum denilen açıklık ile başlar ve penis ucundaki ostium urethrae externum isimli delik ile sonlanır. Bu mesafe yaklaşık 20 cm kadardır. • Erkeklerde bu yol üzerine, meni keseciklerinden (vesicula seminalis) gelen yollar açılırlar. Böylece idrar yolu ile, üreme yolu birleşmiş olur. • Erkek uretrası uzunluğu boyunca; arka, orta ve ön bölüm olmak üzere üç kısımda incelenir (Pars prostatica, pars membranacae ve pars spongiosa). • En uzun kısmını meydana getiren ön bölüm, bütünü ile penis içinde uzanan parçasıdır. Uzunluğu ve uzanışı sırasındaki eğrilikleri nedeni ile erkek uretrası kateter uygulamasında oldukça uğraştırıcıdır. Boşaltım sistemi veya üriner sistem homeostasise katılan en önemli organ sistemlerinden biridir. * Vücut sıvılarının hacim ve içeriğinin, * Kan basıncının, pH’nın, su ve elektrolit dengesinin düzenlenmesi, *Hücrelerde metabolizma sonucu oluşan ve kana verilen artık ürünlerden, kanın arındırılması şeklindeki olaylar üriner sistemin fonksiyonlarıdır. 18 ÜRİNER SİSTEM ORGANLARININ GÖREVLERİ • Böbrekler kanın süzme işini yaparak idrarı oluştururlar. • Oluşan idrar üreterler aracılığı ile idrar kesesinde toplanır ve üretra ile dışarıya atılır 19 İdrar ile atılan en önemli metabolizma artıkları üre ve ürik asit gibi nitrojen içeren artıklardır. Diğer bir deyişle nitrojen içeren artıkların en önemli boşaltım yeri böbreklerdir. Böbreklerin sürekli çalışmasıyla nitrojen artıkları, plazmadan toksik düzeylere erişmeden elimine edilmektedir. Nitrojen artıklarının en önemli kaynağı proteinler ve purin bazlarıdır. Proteinlerin yıkımı ile oluşan ürün amonyaktır (NH3). Amonyak, hücreler için çok toksik bir maddedir, bu nedenle karaciğerde üre haline dönüştürülür ve üre böbrek tarafından atılır. Purin bazlarının yıkım ürünü ise ürik asittir. 20 NEFRON YAPISI VE FONKSIYONLARI Böbreklerde idrarı oluşturan en küçük üniteler nefronlardır. Her bir böbrekte bir milyonun üzerinde nefron bulunmaktadır. Tek bir nefronun yapısı ele alınıp incelendiğinde; çift yapraklı bowman kapsülü içine yerleşmiş kapiller damarların oluşturduğu glomerul yumağı ve tübülüslerden oluştuğu görülmektedir. Nefronların glomerul yumağı, kanın filtre edildiği (süzüldüğü), tübüller ise idrarın oluşturulduğu, bölümdür. 21 Glomeruluslarda, bowman kapsülüne giren afferent arteriyol, kapsül içinde kapiller damar yumağını oluşturduktan sonra, bowman kapsülünü efferent arteriyol olarak terk eder. Kan glomerulusların kapiller bölgesine afferent arteriyol ile getirilir, gelen kan, burada sözüldükten sonra, efferent arteriyol ile götürülür. 22 Nefronların tübüller kısmı bowman kapsülünden başlayarak; proksimal tübül, henle kulpu, distal tübül ve toplayıcı kanallar olmak üzere dört bölümden oluşmaktadır. Bowman kapsülünden proksimal tübüle ulaşan filtrat (süzüntü); henle kulbunu, distal tübülü geçip toplayıcı kanallara ulaştığı zaman idrar haline dönüşmektedir. Oluşan idrar önce böbreklerin pelvis bölgesinde toplanır buradan üreterler içine gönderilir. 23 iDRAR OLUŞMASI Nefronlarda idrar oluşmasında üç aşama vardır. * Filtrasyon * Geri emilme (reabsorbsiyon) * Salgılama (ekskresyon) 24 Filtrasyon • İdrar oluşumunun ilk basamağıdır. Afferent arteriyol ile glomerul kapiller yumağına ulaşan kanın proteinleri ve hücreleri dışındaki tüm elemanları bowman kapsülü içine süzülür. • Süzüntünün içeriği proteinler dışında hemen hemen plazmanın yapısı ile eşdeğerdir. • Glomerul kapillerlerindeki filtrasyon hızı, birim zamanda süzülen plazma miktarı olarak tanımlanır. • Birimi ml/ dk’dır ve kısaltılmış olarak GFR şeklinde gösterilir. GFR nin normal değeri 125 ml / dk’dır. 25 Buradan anlaşılan normalde böbreklerin 1 dakikada 125 ml plazmayı filtre ettikleridir. Dakikada 125 ml olan filtrasyon miktarı günde 180 litreye eşdeğerdir. Kanın plazma hacminin 3 litre olduğu dikkate alınacak olursa, bir günde kan plazmasının böbrekler tarafından 60 kez (180 / 3 =60) filtre edildiği anlaşılmaktadır. Böbreklerin filtre edilen plazma miktarı bu kadar yüksek iken günde çıkarılan idrar miktarı ortalama 1-1,5 litre kadardır. Buradan süzüntünün % 99’unun tübülüsleri geçerken geri emilerek tekrar kana verildiği anlaşılmaktadır. 26 GFR çeşitli faktörlere bağlı olarak değişebilir. Bu faktörlerin bazıları şu şekilde sıralanabilir: a) Glomerul kapilleri içindeki kanın hidrostatik basıncının azalması filtrasyonu azaltır, yükselmesi artırır. b) Glomerul kapillerindeki geçirgenlik artışları GFR'yi artırırr. c) Bowman kapsülü içindeki sıvının basıncının artması filtrasyonu azaltır. 27 Geri Emilim (Reabsorbsiyon) Filtrat içindeki su ve suda erimiş maddeler basit difüzyon ve aktif taşınma gibi bilinen taşınma yöntemleri ile önce tübülüs epitel hücrelerine buradan da kana geri emilirler. Maddelerin geri emilmeleri organizmanın gereksinmesi doğrultusunda düzenlenmektedir. Geri emilimin % 90’ı proksimal tübülüs bölgesinde yapılmaktadır. Bu bölgede geri emilen maddeler, yarattıkları ozmotik güç ile bir miktar suyun da geri emilimini sağlarlar. 28 Bazı hormonlar tübülüslerden geri emilecek maddeler üzerine etkilidirler. Bunlardan aldosteron distal tübül bölgesine etki ederek Na+ iyonunun geri emilimini artırırken K+ iyonunun idrar ile atılmasını hızlandırır. ADH ise toplayıcı kanalların suya olan geçirgenliğini kontrol etmektedir. ADH varlığında toplayıcı kanallarda suyun geri emilimi artar ve konsantre idrar çıkarılır. ADH yokluğunda idrar ile çıkarılan su miktarının artması ile idrar dilüe olur. 29 Tübülüslerden aktif taşınma ile geri emilen maddeler için bir eşik değer söz konusudur. Bu duruma en iyi örnek glukoz taşınmasıdır. Kan glukoz konsantrasyonu normal olduğu zaman glomeruslardan filtre olan glukozun hepsi proksimal tübülüs bölgesinde aktif taşınma ile geri emilir ve idrara hiç glukoz çıkmaz. Kan glukoz konsantrasyonu normalden yüksek olduğu zaman aktif taşımada görev alan taşıyıcı moleküllerin doygunluğa erişmesi sonucu glukozun fazlası geri emilemez ve glukoz idrara çıkar. Geri emilemeyip tübülüs sıvısı içinde kalan glukoz fazlası, ozmotik güç yaratarak suyu da beraberinde sürükler. Diyabetli hastalarda poliüri görülmesinin nedeni de budur. 30 Salgılama = Ekskresyon İdrar oluşması sırasında bazı maddeler doğrudan tübülüs epitel hücreleri tarafından tübülüsler içine salgılanmaktadır. Penisilin bu tip maddelere iyi bir örnektir. Bazı maddeler ise hem glomerul filtrasyon yolu ile hem de ekskresyon ile idrara çıkmaktadır. 31 KLIRENS KAVRAMI • Böbreklerde idrar oluşturulması sırasında, kan plazması belli maddelerden arındırılmaktadır. • Böbreklerin 1 dakika içerisinde herhangi bir A maddesini kaç ml plazmadan arındırdıklarını belirlemek için klirens değeri kullanılmaktadır. Klirens değerinin birimi ml/dk’dır ve aşağıdaki formüle göre hesap edilmektedir. Plazma klirensi (pk) = Maddenin idrardaki konsantrasyonu (mg / ml) x Idrar hacmi (ml/dk) Maddenin plazmadaki konsantrasyonu (mg / ml) • Örneğin: Bir A maddesinin idrardaki konsantrasyonu 2mg/dk, idrar volümü 1ml/dk ve maddenin plazma konsantrasyonu 0.01 mg / ml ise; • A maddesinin klirensi = 2x1 / 0.01 = 200 ml/dk • Bu sonuca göre böbrekler, A maddesini, 1 dakika içerisinde, 200 ml plazmadan arındırabilmektedir. 32 BÖBREKLERIN ASIT-BAZ DENGESİNE ETKİLERİ • Böbrekler organizmanın asit baz dengesinin düzenlenmesinde önemli paya sahip organlardır. • Vücut sıvılarında hidrojen iyonu konsantrasyonu arttığı, diğer bir deyişle pH azaldığı zaman (asidoz), böbrekler idrar ile hidrojen iyonu atılmasını hızlandırırken aynı anda kanda bikarbonat (HC03) iyonunun konsantrasyonunu yükseltmek için bikarbonatın reabsorbsiyonunu artırırlar. pH yükselmelerinde ise (alkaloz) idrar ile bikarbonat atılımını hızlandırırlar. • Vücut sıvılarının pH’ı çok dar sınırlar içinde değişmez tutulmaya çalışılırken idrarın pH’ı 4.5-8.0 arasında değişim göstermektedir. 33 JUKSTAGLOMERULER APARATUS VE RENIN-ANJIOTENSIN SISTEMI Böbreklerde bulunan bu sistem kan hacminin, kan basıncının ve glomerul kapillerleri içindeki basıncın dolayısıyla glomerul filtrasyon hızının düzenlenmesi yönünde çalışan bir sistemdir. 34 Jukstaglomerular apparatus, her nefronun glomerul yumağına yakın bir yerde yerleşmiştir. Nefronlarda distal tübülün ufak bir bölümü afferent ve efferent arteriyolün arasındaki bir bölgeden geçer ve arteriyollerle temas halindedir. 35 36 Distal tübülün afferent arteriyol ile temas ettiği bölgede, gerek arteriyol hücreleri gerekse tübülüs hücreleri değişime uğramıştır. Bu bölgedeki tübülüs hücrelerine macula densa arteriyol hücrelerine ise jukstaglomeruler hücreleri denilmektedir. Jukstaglomerul hücreleri renin adı verilen proteolitik bir enzim salgılar. Makula densa hücreleri ise distal tübül içinden geçen sıvının Na+ ve Cl- iyon konsantrasyonuna duyarlıdır 37 Arteriyel kan basıncının düşmesi veya böbrek arterinin daralması sonucu GFR’nin azalması distal tübülden geçen sıvıda Na+ ve Cl- azalmasına neden olur. Bu durum macula densa hücrelerini uyarır. Macula densa hücreleri de jukstaglomerul hücrelerinden renin salgılanmasına neden olur. Renin kanda bulunan ve bir polipeptid olan Angiotensinojene etki ederek Anjiotensin I oluşturur. Anjiotensin I de böbreklerde ve akciğerlerde bulunan konverting enzim aracılığı ile Anjiotensin II’ye çevrilir. 38 Anjiotensin II kuvvetli vazokonstriktör etkiye sahip bir maddedir. Efferent arteriyolü kasarak glomerul kapillerlerindeki basıncı yükseltir. Anjiotensin II aynı zamanda sistemik dolaşımdaki arteriyolleri de kasarak kan basıncını yükseltir. Anjiotensin II bu etkilerine ilaveten adrenal korteksten aldosteron salgısını uyararak tuz ve su tutulmasını artırır, hipotalamusa etki ederek ADH salgısını ve susama hissini uyarır. Bütün bunların sonucunda kan basıncı yükseltilip ekstrasellüler sıvı hacmi artırılmış olur. 39