Konjonktür (Mahfi Eğilmez, 20 Aralık 2014) Konjonktür, Türk Dil Kurumu sözlüğünde şöyle tanımlanıyor: ‘Bir ülkenin ekonomik hayatının yükselme ve alçalma yönünde gösterdiği inişli çıkışlı, dalgalı hareketlerinin bütünü.’ Bir ülke ekonomisinin reel üretim hacminde ortaya çıkan inişler ve çıkışların oluşturduğu görünüme konjonktür dalgaları adı veriliyor. Tipik bir konjonktür dönemi 4 aşamadan oluşuyor: Çıkış, tepe, iniş, dip. Bunların her biri de duruma göre farklı görünümler alabiliyor. Örneğin dip noktası eksiye geçmiş yani ekonomide küçülme yaşanmış ve o durumda en az iki çeyrek kalmışsa bunaresesyon deniyor. Eğer ekonomideki küçülme hali birkaç yıl devam eden bir duruma dönüşmüş ve bu diğer ekonomik büyüklükleri de benzer olumsuzlukta etkilemişse buna depresyon deniyor. Ekonomik konjonktürün çıkış aşaması çok güçlü olmuş ve uzunca bir süre devam etmişse buna genişleme deniyor. Düşüş aşaması sert bir düşüş olarak ortaya çıkmışsa buna da çöküş deniyor. Aşağıdaki grafik Türkiye ekonomisinin 2000 yılından bu yana yaşadığı GSYH büyüme görünümü sergiliyor (2014 yılı büyümesi olarak ilk 9 ayın sonucu olan yüzde 2,8 alınmıştır.) Grafiğe göre Türkiye’de bu 15 yıllık dönemde iniş ve çıkışlı bir konjonktür gözlenmektedir. Bu dönemde Türkiye iki kez resesyonla ve iki kez de oldukça yüksek tepe noktasıyla karşılaşmış görünüyor. Konjonktür dalgalanmalarını açıklamaya çalışan pek çok yaklaşım var. Bunlardan günümüzde en yaygın tartışılanları iki kategoride toplayabiliriz: Talep yönlü yaklaşımlar, reel konjonktür teorisi. Talep yönlü yaklaşımlar başlıca üç grupta toplanıyor. Keynesyen konjonktür teorisi, konjonktür dalgalanmalarının nedenini beklentilerde ortaya çıkan değişmelere bağlıyor. Beklentiler bozulursa talepte de düşme ortaya çıkar ve ekonomide küçülme yönünde baskılar oluşur. Beklentiler düzelirse talep artışı ortaya çıkar ve bunun yaratacağı canlanmayla ekonomi çıkışa geçer. Parasalcı konjonktür teorisi, konjonktür dalgalanmalarının nedenini para arzında ortaya çıkan değişmelere bağlıyor. Bu teoriye göre para arzı artışı veya azalışı konjonktür dalgalarını çıkış ya da iniş yolunda etkiler. Rasyonel bekleyişler konjonktür teorisi, toplam talepte ortaya çıkan beklenti dışındaki dalgalanmaların konjonktür dalgalanmalarını yarattığı görüşünü savunur. Reel konjonktür teorisi, konjonktür dalgalanmalarının ardında yatan temel nedenin verimlilikte ortaya çıkan değişmeler olduğunu öne sürmektedir. Bu teori, konjonktürün çıkış yönünde ilerlemeye başlamasının altında yatan nedenlerin asıl olarak teknolojide ortaya çıkan yeniliklerden, konjonktürün düşüş yönünde ilerlemesinin altında yatan nedenlerin ise teknoloji dışı gelişmelerden (uluslararası sorunlar, iklim etkileri vb) kaynaklandığını öne sürmektedir. Türkiye’de ortaya çıkan konjonktürel hareketlerin altında bu teorilerin hepsinden birer parça olduğunu söyleyebiliriz. 2001 krizi öncesinde enflasyona bağlı parasal genişlemenin (parasalcı konjonktür teorisi) etkisi olmuştur. Sonraki çıkışlarda özel kesim ve hanehalklarının kredi kullanımındaki artışların talepte yarattığı canlanma önemli ölçüde etkili olmuştur (Keynesyen konjonktür teorisi.) İkinci resesyon büyük ölçüde küresel krizin yani uluslararası sorunların yarattığı bir çöküş olmuştur (reel konjonktür teorisi.) Son dönemdeki inişin ise hem uluslararası gelişmelerin etkisiyle (reel konjonktür teorisi) hem de kredi kullanımında sınırlamaya gidilmesinin etkisiyle talebi düşürmek suretiyle (Kyenesyen konjonktür teorisi) konjonktürel düşüşte etkili olduğunu söylemek mümkündür. Aşağıdaki grafikte 2000 ile 2014 yılları arasında konjonktür dalgalanmalarının gelişme yolundaki ülke ekonomilerinde ve Türkiye ekonomisinde yarattığı etkiler bir arada gösteriliyor. Grafiğe baktığımızda bize özgü olan 2001 krizini bir yana bırakırsak Türkiye’nin, 2009 yılında küresel krizden gelişme yolundaki ülkeler ortalamasına göre çok daha ağır biçimde etkilendiğini görebiliyoruz. Ardından ciddi bir toparlanma ile gelişme yolundaki ülkelerden hızlı bir çıkış yaşayan Türkiye, sonrasında yeniden sıkıntılı bir performans sergilemeye başlamış görünüyor. Son 15 yıl, Türkiye açısından, konjonktür dalgalanmalarının sıklaştığı ve boyunun da arttığı bir dönem oldu. Önümüzdeki dönemde konjonktürü etkileyecek en önemli gelişmelerin petrol fiyatları, Avrupa’nın toparlanıp toparlanamaması, ABD’nin atacağı adımlar, Çin ekonomisinin gidişi ve jeopolitik gelişmeler gibi uluslararası gelişmeler olacağı açıkça görülebiliyor. Bu gibi durumlarda küresel sistemle bütünleşmiş bir ekonominin küresel konjonktürden etkilenmemesi ya da az etkilenmesi pek mümkün görünmüyor. Bu durumda ilerideki etkilenmelerin derecesini düşürmek için ekonomiyi dış finansmana bu kadar fazla bağlı durumdan kurtarmaya yönelik bir program uygulamak gerekiyor.