EGD Kurultayı

advertisement
“EKONOMİ GAZETECİLERİ DERNEĞİ KÜRESEL ISINMA KURULTAYI”
PROF. DR. VEYSEL EROĞLU’NUN HİTAPLARI
16 Haziran 2010 – ANKARA
Sayın Başkan,
Değerli Misafirler,
Saygıdeğer Basın Mensupları,
Hanımefendiler, Beyefendiler,
Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. Hoş geldiniz sefalar getirdiniz.
Ekonomi Gazetecileri Derneğine toplumsal mesuliyet şuuruyla hareket ederek böyle güzel
organizasyonu gerçekleştirdikleri için öncelikte teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Önemli boyutlara ulaşan ve ciddi anlamda tehditler oluşturmaya başlayan iklim değişikliğinin
diğer ifadeyle küresel ısınmanın, faili de mağduru da insanoğludur.
Günümüze değin iklim değişikliğini önlemeye yönelik uluslararası niteliği olan bir dizi adım
atılmıştır. Ancak İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü bu adımlar
içerisinde en önemlileridir.
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolüne taraf olan ülkemiz, küresel
ısınma ve sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik ulusal ölçekte hazırlıklarına hız
vermektedir.
İklim değişikliği ve çevre olgusu, sadece ekolojik olaylardan ibaret olmayıp ekonomi, enerji
yatırımları, sosyal hayat, ve hukuki kapsamı da olan ve bir bütün olarak ele alınması gereken
bir mevzudur.
Bu çerçevede uluslararası alanda yeni ekonomi anlayışları gelişmeye başlanmıştır. Düşük
Karbon Ekonomisine geçişte ulusal ve veya sektörel kalkınma stratejileri ile iklim değişikliği
politikalarının, kurumsal yapılanma ve mevzuatların entegrasyonu gerekmektedir.
Bu konuyla alakalı olarak kamu ve özel sektör işbirliği içerisinde, yeni bir kalkınma modeli
çalışmalarının hazırlıkları sürmektedir.
Değerli Misafirler,
Bilindiği üzere küresel ısınmanın menfi tesirlerine yönelik ilk küresel adımlardan biri olan
Rio Konferansı neticesinde ortaya konulan İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne
24 Mayıs 2004 tarihi itibariyle Türkiye de taraf olmuştur.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesinin sera gazı emisyonlarının
azaltılmasına veya sınırlandırılmasına yönelik hukuki açıdan bağlayıcı belgesi olan Kyoto
Protokolü;’ne ise ülkemiz 26 Ağustos 2009 tarihinde resmen taraf olmuştur.
Değerli Misafirler,
Türkiye, Protokol kabul edildiğinde Sözleşmeye taraf olmadığı için Protokolün EK-B
listesinde yer almamıştır. Bu sebeple Türkiye’nin ilk yükümlülük döneminde (2008-2012)
sayısallaştırılmış sera gazı emisyonu azaltım veya sınırlama yükümlülüğü yoktur.
2012 sonrası uluslararası iklim rejimine yönelik müzakereler şu anda devam etmektedir.
Ülkemiz bu çalışmalara aktif olarak iştirak etmektedir.
Türkiye, OECD ve Birleşmiş Milletler Çerçeve Sözleşmesi EK-I ülkeleri arasında kişi başı
sera gazı emisyonu, kümülatif emisyon ve kişi başı birincil enerji tüketimi miktarında en
düşük değere sahiptir.
Türkiye’nin 2007 yılı kişi başı yıllık sera gazı emisyonu değeri 5,3 ton CO2 olup, aynı
dönemde OECD kişi başı emisyonu ortalama 15,0 ton ve Avrupa Birliğine üye 27 ülkede
ortalama 10,2 ton, Amerika 19,1, Kanada 17,4 Rusya 11,2 CO2’ dir.
Gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye’nin 1990 yılı toplam sera gazı emisyonu miktarı
170 Milyon ton CO2 eşdeğeri iken 2008 yılında bu değer 367 Milyon ton CO2 eşdeğeri
olarak gerçekleşmiştir.
2008 yılı sektörlere göre toplam Sera Gazı Emisyonlarına baktığımızda 1.sırayı %76 lık oran
ile enerji sektörünün aldığını görmekteyiz. Enerji sektörünü atık sektörü, tarım sektörü ve
sanayi sektörü takip etmektedir.
Değerli Misafirler,
Kyoto Protokolüne taraf olmamızın ardından İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu ile
yaptığımız strateji belirleme çalışmaları ve 2012 yılı sonrasına yönelik ülkemizin politikasını
oluşturulmasına yönelik çalışmalara ivedilikle başlanmıştır.
Ülkemizde 2005 yılında “Yenilenebilir Enerji Kanunu” kazandırıldı. 2007 yılında “Enerji
Verimliliği Kanunu” çıkarılarak, enerji tasarrufuna önem verilmesi sağlanılmıştır.
Enerji verimliliğinin artırılmasına yönelik uygulamalarla, 2020 yılında yaklaşık 75 milyon ton
karbondioksit emisyonu önlenebilecektir.
Çimento ve demir çelik tesisleri başta olmak üzere enerji verimliliğinin artırılması, daha
kaliteli yakıtların ve alternatif yakıtların (Lpg ve Etanol) kullanımı yönünde çalışmalar
başlatılmıştır.
Unutulmamalıdır ki; ulusal ve uluslararası alanda iklim değişikliği ile mücadelede karbon
emisyonlarının azaltılmasında en önemli payı, enerji tüketimin azaltılmasına yönelik
oluşturacak politikalar belirleyecektir.
Ulaşım sektörüne ilişkin olarak; araçlarda kullanılan yakıt kalitesinin iyileştirilmesi ve
alternatif yakıtların kullanılması yönünde önemli adımlar atılmıştır.
Yeni teknoloji ürünü motorlara sahip taşıtların kullanılması ve eski araçların trafikten
çekilmesi politikaları benimsenmiştir.
Büyük şehirlerde toplu taşımacılığın teşviki için metro ve hafif raylı sistemlerin kullanımının
yaygınlaştırılması çalışmalarına hız verilmiştir.
Çok büyük bir ulaştırma projesi olan ve yılda 130 bin ton sera gazı emsiyonu azaltımı
yapması beklenen İstanbul Boğazı “Marmaray Tüp Geçit Projesi”nin 2010 yılı sonunda
tamamlanması planlanmaktadır.
2008 yılı itibari ile Türkiye’nin seragazı emisyonlarını, % 9’luk oran (33,9 milyon ton) ile
atık kaynaklı emisyonlar oluşturmaktadır. Bu emisyon payının azaltılmasına yönelik;
Türkiye’de 2003 yılında 15 düzenli depolama tesisi ile 23 milyon nüfusa hizmet verilirken;
2009 yılında bu rakam 42 adet tesisle 32 milyon nüfusa hizmet verebilme imkânına
kavuşturuldu.
2010 yılı itibariyle, 2955 belediyenin 588 tanesini kapsayan düzenli depolama tesisleri
kuruldu. Yeni projeler ile birlikte tesis sayılarındaki artışlar her geçen yıl artmaktadır.
2010 yılı sonu itibariyle 54 adet tesisle 35,5 milyon nüfusa hizmet vermeyi hedefliyoruz.
Sera gazı emisyonlarının azaltılmasına yönelik stratejilerden bir tanesi de yutak alanlar olarak
bilinen ormanlardır.
Ağaçlandırma çalışmaları ile atmosferdeki karbondioksit emisyonları belli miktarlarda
azaltılmaktadır.
Türkiye’nin 2009 yılı itibari ile yutak alan potansiyeli yıllık ortalama 55 milyon ton CO2
eşdeğerdir.
Başlattığımız Milli Ağaçlandırma Seferberliği çalışmaları ile 2008–2012 yılları arasında
toplam 2,3 milyon hektar yani Trakya bölgesi büyüklüğünde bir alan ağaçlandırılmış
olacaktır.
Böylece yutak alan kapasitesinin arttırılması hedeflenmektedir. 2008 yılında Eylem Planı
hedefi 420.000 hektara karşılık 463.000 hektar, 2009 yılında ise 501 bin hektar olarak
gerçekleşmiştir.
Bu çalışmalar neticesinde Türkiye ağaçlandırmada dünyada ilk üçe girmiştir.
Değerli Misafirler,
Son günlerde hidroelektrik santraller ile alakalı özellikle yanlış bilgiler verilerek halkımız
yanıltılmaktadır.
Su kaynaklarının değerlendirilmesi adına belki de en önemli çalışma ülkemizin hidroelektrik
enerji potansiyelinin arttırılmasıdır. 2003 yılında çıkarılan “Su Kullanım Hakkı Anlaşması
Yönetmeliği” ile boşa akan sularımızın, özel sektörün de desteği ile ülkemize kazandırılması
hedeflenmektedir. Bu ülkemiz için milat olarak değerlendirilebilir.
Şu ana kadar özel sektörümüz 1.600’e yakın projeye başvuruda bulunmuştur. Bu projelerin
kurulu güçleri ise 23.000 MW’ı geçmiştir. Bu projeler tamamlandığında ülkemizin yılda 80
milyar kWh hidroelektrik enerji üretmesi mümkün hale gelecektir.
Devreye girecek bu santrallerle, doğalgazlı termiklere kıyasla, yılda en az 15 milyon ton
karbondioksit emisyonu önlenebilecektir.
HES projelerini gerçekleştirirken temel politikamız çevrenin korunması ve koruma-kullanma
dengesinin sağlanmasıdır.
HES projeleri ile hem enerji üretilecek hem de nehirlerimiz akmaya devam edecektir. HES
projelerinin nehirleri, akarsuları kuruttuğu iddiası gerçek dışıdır. HES projeleri suyun
enerjisinden faydalanarak elektrik üreten yapılardır.
Sonrasında tabii hayatın devamını sağlayacak miktarda su, bilimsel esaslara göre nehir
yatağına bırakılmaktadır. Hatta ihtiyaç olduğunda suyun tamamı nehir yatağına
bırakılmaktadır.
Kıymetli Misafirler,
Ülkemizin “İklim Değişikliği Eylem Planı” çalışmaları hâlihazırda Birleşmiş Milletler
Kalkınma Programı (UNDP) ile birlikte proje kapsamında yürütülmektedir.
Proje neticelerini 16.Taraflar toplantısından önce Eylül ayında açıklamayı planlıyoruz.
“Türkiye’nin Uluslararası İklim Değişikliği Müzakerelerine Etkin Katılımı ve Gönüllü
Karbon Piyasalarına Yönelik Kapasitesinin Geliştirilmesi Projesi” başlatılmıştır.
Ülkemizin Protokole taraf olmasının ardından çalışmalar hız kesmeden planlı ve koordineli
bir şekilde devam ettirilmektedir.
Bu çerçevede Bakanlığımız koordinasyonunda, ilgili bütün kurum/kuruluşlarla işbirliği
içerisinde Ülkemiz önceliklerini tanımlayan “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi”
oluşturulmuştur.
28 Temmuz 2009 tarihinde gerçekleştirilen İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu (İDKK)
toplantısında hazırlanan ve 3 Mayıs 2010 tarihi itibari ile Yüksek Planlama Kurulu tarafından
onaylanan Ulusal İklim Değişikliği Strateji Belgesi’nde sanayi konusuna ilişkin eylem
planında kısa orta ve uzun vadeli hedefler belirlenmiştir. Bu hedefler doğrultusunda
çalışmalarımız devam etmektedir.
Değerli Misafirler,
Türkiye’nin gelişmekte olan bir ülke olması, artan nüfusu, hızla büyüyen ekonomisi ve buna
bağlı olarak artan enerji talebi düşünüldüğünde sera gazı emisyonlarının bundan sonraki
dönemde daha düşük nispette de olsa artış göstereceği aşikârdır.
Ancak; Türkiye bir taraftan sera gazı emisyonlarının azaltılmasını hedeflerken, diğer taraftan
sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde ekonomik kalkınmasını, temiz üretim
teknolojilerine daha fazla yönelerek, birim üretimde daha az enerji tüketerek devam ettirme
kararlılığındadır.
Her ne kadar ülkemizin 2008-2012 yılları arasında sera gazı emisyonlarının azaltılmasına
yönelik bir mükellefiyeti olmasa da, bu yönde politika, mevzuat, kurumsal yapılanma ve
tedbirler çerçevesinde önemli hamleler gerçekleştirmiştir.
Bu çerçevede; BMİDÇS kapsamında hazırlanmış olan İklim Değişikliği 1. Ulusal Bildirim
Raporunda belirtildiği şekilde; Türkiye hali hazır durum senaryosunu dikkate alarak, Ulusal
Uygun Azaltım Eylemlerini (NAMA) uygulamaya koymayı düşünen, Düşük Karbonlu
Kalkınma Stratejisi ile kalkınmayı hedefleyen bir ülke konumundadır.
Ayrıca Bakanlığımız bünyesinde “İklim Değişikliği Dairesi Başkanlığı“ kurulmuştur. Bu
gelişme, personelimizin enerjisini daha geniş ve yoğun bir şekilde iklim değişikliği
çalışmalarına odaklanmasını sağlayacak bir imkân sunmuştur.
Ülkemiz, küresel iklim değişikliği mücadelesinde mevcut imkânlar dâhilinde
gerçekleştireceği çalışmalar ve planladığı projeler ile uluslararası kamuoyuna müspet katkılar
sağlayarak, çevre hassasiyetini ve ülkemiz çalışmalarını en iyi şekilde temsil etmektedir.
Esasen hayata geçirilen bütün bu çalışmalar “Problemin içinde değil, çözümün içinde” bir
ülke olduğumuzun ispatıdır.
Hayatın kaynakları; havayı, suyu, ağacı ve toprağı kısaca çevreyi korumak ve iyileştirmek
Bakanlığımın mesuliyetindedir. Ancak çevre bir kurum ya da kuruluşun değil, hepimizin
mesul olduğu ortak bir hayat alanıdır. Gelecek nesillere iyi bir çevre bırakmak için;
kirlenmelerin önlenmesi, tabiatın korunarak tahribatının engellenmesi, yeşil alanların
korunması ve artırılması ile kamuoyunun şuurlandırılması büyük önem arz etmektedir.
Çevremizi ve dünyamızı tehdit eden problemler aslında bütün insanlığın geleceğine yönelmiş
durumdadır.
Bu noktada basınımıza da büyük mesuliyetler düşmektedir. Biz Bakanlık olarak üzerimize
düşen vazifeyi yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Siz değerli basın camiasından da
çalışmalarımıza destek bekliyoruz.
Çevre, bizlere sunulmuş bir lütuf ve gelecek nesillere kirletmeden, tahrip etmeden
aktaracağımız bir emanettir.
Değerli Misafirler,
Küresel Isınma Kurultayının düzenlemesinde emeği geçen herkese en kalbi şükranlarımı
sunar, yaşanılabilir bir çevre mutlu insanların yaşadığı Türkiye ve Dünya temennisiyle
saygılar sunarım.
Download