Sultan Mesud zamanında ilk defa Anadolu’ya Türkiye denilmeye başlandı. Sultan Mesud sayesinde Türkiye Selçukluları yok olmaktan kurtuldu. Bayındırlık faaliyetleri ilk olarak onun zamanında başladı. Anadolu’da Türk egemenliği yeniden kuruldu. Sultan Mesud Türk tarihi içinde Türkler için büyük öneme sahip bir hükümdardır. Bir devleti yıkılmaktan kurtarmak büyük bir istir. Ve büyük öneme haizdir. TÜRKIYE SELÇUKLULARI’NIN YÜKSELIS DÖNEMI I. Mesud ölünce yerine oğlu II. Kılıçarslan geçti. Bizans ile antlaşma yaparak Batı sınırını güvence altına aldı. Anadolu’nun siyasi birliğini sağladı. Miryokefalon Savaşı (1176) Bizans imparatoru gelişen olaylara karşı koymak için büyük bir ordu hazırladı. Bizans ordusu yapılan çete savaşlarıyla Miryokefalon vadisine girdi. Ve II. Kılıçarslan Bizans ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. Miryokefalon Savaşı ile Anadolu’nunkesin bir Türk yurdu olduğu anlaşıldı. Bizans taarruzdan savunmaya çekilmiştir. Büyük Selçuklu Sultanı Sultan Sencer ölünce Türkiye Selçukluları tamamen bagımsız oldu. I. İzzeddin Keykavus I. Gıyaseddin Keyhüsrev’İn ölümü üzerine I. İzzeddin Keykavus Konya’ya gelerek tahta geçti. Sinop’u fethetti. Böylece Türkiye Selçukluları Karadeniz’e kavuşmuş oldu. Sinop ihracat ve ithalat limanı haline getirildi. Trabzon İmp. İle anlaşarak onları vergiye bağladı. Eyyubiler üzerine bir sefer düzenledi. Eyyubiler üzerine çıktığı ikinci bir seferde vefat etti. I. Alaeddin Keykubat Bu hükümdar tahta geçtiğinde Anadolu Moğol tehlikesiyle karşı karşıyaydı. Moğollar ,Doğu’dan geldikleri yerleri yakıp yıkarak geliyorlardı. Alaeddin Keykubat bunlara tedbir olsun diye birkaç askeri önlem aldı. Bu sırada Harizmşahlar adında bir devlet kuruldu Anadolu’da. Bu devlet doğudan gelmişti. Moğol istilasına karşı çok direnmişler ama onlar da kaçmaktan başka çare buşamamışlardı. Ve Batı’ya gelip yerleşmişlerdi. Moğol istilasına karşı hala güçlü bir şekilde mücadele ediyorlardı. Bu durum Türkiye Selçukluların iyisine geliyordu. Ama bir gün Harizmşah hükümdarın Ahlat’ı alıp tahrip etmesi araları bozdu ve Yassı çemen’de yapılan savaşı Türkiye Selçukluları kazandı. Bu savaltan sonra fetihlere devam eden Alaeddin Keykubat Erzurum’u ele geçirdi.Gürcistan’ı kendine bağladı. Van Gçlü havzasını Eyyubilerden aldı. Alaeddin Keykubat Moğollara elçi bile gönderdi barış için. Alaeddin Keyubat Eyyubilere karşı yapacağı bir sefere çıkarken yolda zehirlenerek öldü. Alaeddin Keykubat zamanında Anadolu Sekçukluları her yönden en parlak dönemini yaşamıştır. TÜRKIYE SELÇUKLULARI’NIN ZAYIFLAMA DÖNEMI VE MOGOL ISTILASI I. Alaeddin Keykubat öldükten sonra yerine bvir halef bırakmadığı için devlet zayıfladı. II. Gıyaseddin Keyhüsrev başa geçti geçmesine ama zayıf kişiliği yüzünden pek başarılı olamadı. Ama bu dönemde de Tarsus ve Diyarbakır fethedildi. Trabzon İmp. Ve Eyyubiler’İn bir kısmı Anadolu Selçukluları’na bağlanmıştır. II. Gıyaseddşn Keyhüsrev zamanının en önemli gelişmelerinden birisi de Babab İshak İsyanı’dır. Baba İshak Moğol istilasından kaçıp Anadolu’ya gelen Türkmenleri biraraya topladı ve ekonomik ve toplumsal bazı sıkıntıları öne sürerek isyan çıkarttı. İsyancılar Maraş, Kahta ve Adıyaman’ı ele geçirdiler. Sivas’tan Amasya’ya kadar yayılan dini içerikli bu isyan ancak Baba İshak’ın öldürülmesiyle bastırlıabildi. Bu isyan sonucunda Moğollar Selçukluların eski güçlerini kaybettiklerini onları istila edebileceklerini anladılar. Moğollar Kösedağ denen yerde Selçuklularla karşılaştılar ve Selçuklular bu savaş sonucunda yenildi. Moğollar Kösedağ Savaşı sonucunda Anadolu’ya baskılarını artırdılar. Türkiye Selçuklu Devleti’nin siyasi gücü azaldı, Selçukluya bağlı devletler kendi başlarına hareket etmeye başladı, Selçuklu sultanları Moğollar tarafından atanmaya başlandı. Anadolu ekonomisi ve ticareti büyük zarar gördü. Anadolu’yu uzun bir süre haraca bağladılar. TÜRKİYE SELÇUKLULARININ YIKILIŞI Kösedağ Svaşaı çöküşün başlangıcı olmuştur. II. Gıyaseddin Keyhüsrev ölünce oğlu II. İzzeddin Keykavus tahta geçti. Moğllar onun hükümdarlığı sırasında Anadolu’yu II. Gıyaseddin Keyhüsrev’İn üç oğlu arasında paylaştırmışlar. Moğollar ve İlhanlıların baskısı altında olan Türkiye Selçuklu Devleti nihayet Sultan II. Mesud’un ölmesiüzerine 1308 yılında yıkıldı. Bağımsız hale gelen Anadolu beylikleri Bizans ve Moğollarla savaştılar. Beylikler Anadolu’da Türk birliğini kurmak ve Türkiye Selçuklularının yerini alabilmek için mücadele ettiler. Beylikler siyasal gücün parçalanmasına sebep olmakla birlikte Anadolu'nun uç noktalarına Selçuklu kültürünün yayılmasına sebep oldular. Osman oğulları beyliği Oğuzların kayı boyundandır. Yassı çemen savaşında Türkiye Selçuklularını destekleyen kayılar I. Alaeddin Keykubat tarafından Karacağa yerleştirildiler. Ertuğrul Gazi başkanlığında 1299 yılında Bizans sınırlarındaki Söğüt ve Domaniç'e gelerek bir uç beyliği olarak kurulan Osman oğulları Beyliği daha sonraki dönemlerde Anadolu Türk Beyliğini kurdular. Oğuzların Afşar kolundan olan Karaman oğullları I. Alaeddin Keykuybat tarfından Emenek ve çevresine yerleştirildiler. Türkiye Selçuklularının zayıflamasıyla bir beylik haline geldiler. Türkiye Selçuklularının merkezini ele geçiren Karaman oğulları kendilerini varis zannederek Türk birliğini sağlamaya çalıştılar. Yıldırım Bayezid’e yenilen beylik Osmanlılara katıldı. Fakat Timur ile yapılan Ankara savaşında bozulan Anadolu birliği Karaman oğullarının yeniden kurulmasına sebep oldu. Bir oraya bir buraya giden beylik gelişme zamanı bulamadı. Fatih döneminde zayıflayıp II .Bayezid döneminde Osmanlıya katıldı. Beylik Anadolu’ da ilk defa Türkçe'yi resmi dil kabul etmiştir. Balıkesir, Çanakkale ve Bergama’yı içine alan topraklarda 1304 yılında kurulmuştur. Karesi oğulları güçlü bir donanma kurarak Bizans’la mücadele ettiler. Bu beyliğin büyük bir bölümü Osmanlılara katıldı. 1360 yılında Çanakkale ve çevresini alan Osmanlı Karesi oğullarını da arasına kattı. Uluborlu merkez olmak üzere Isparta, Eğirdir ve Antalya çevresinde Feleküddin Dündar Bey tarafından kuruldu. Hamitoğulları topraklarından Eğirdir kolunu I . Murada sattı. Antalya koluna ise Yıldırım Bayezid son verdi. Ankara Savauşndan sonra yenilen kurulan beylik II . Murat döneminde tamamen Osmanlılara katıldı. Birgi merkezli olarak İzmir, Aydın, Efes, Tire ve Selçuk civarında Germiyanoğulları komutanlarından Aydınoğlu Mehmet bey tarafından kuruldu. En parlak devrini Umur Bey zamanında yaşadı. Umur Beyin ölümünden sonra zayıflayan beylik 1426 yılında tamamıyla Osmanlı topraklarına katıldı. Beylik Muğla ve çevresinde Türkmenlerden menteşe bey tarafından kuruldu. Denizcilikle uğraşa nbeylik Mesut Bey zamanında en parlak dönemini yaşadı. Bu beyliğe de 1424 yılında son verilmiştir. Saruhan Bey, Manisa’ yı alarak burada beyliğini kurdu. Denizcilik faaliyetlerinde bulunan Saruhanoğulları, Aydın oğullarıyla işbirliği yaparak Ege adalarına ve Balkanlara sefer düzenlediler. Yıldırım Bayezid tarafından Osmanlı hakimiyetine alınan beylik, Ankara Savaşında yeniden kuruldu. Çelebi Mehmet 1410 yılında topraklarına kattı. Şemseddin Yaman Candar tarafından Kastamonu ve Sinop civarında kuruldu. Kuvvetli bir donanmaya sahip olan beylik Karadeniz ticareti için bazen dostça geçindiler bazen savaştılar. Yıldırım Bayezid, Kastamonu koluna hakim oldu. Sinop kolu ise Ankara Savaşından sonra Timur'a bağlılığını bildirdi. Bu beyliğe İsfendiyaroğulları da denilmektedir. II. Murat tarafından Osmanlıya bağlanan Candaroğulları Beyliğini Fatih tamamen Osmanlı topraklarına katmıştır. ORTA ÇAG'DA AVRUPA I-Feodalite (Derebeylik) Rejimi Feodalite Orta çağ 'da Avrupa'yı siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel açılardan etkileyen bir yönetim biçimidir. Feodalite rejiminin doğması ve gelişmesinde etkili olan faktörler şunlardır: - Kavimler Göçü'nden sonra Batı Roma imparatorluğu'nun yıkılmasıyla Avrupa'da otorite boşluğu doğması - Batı Roma imparatorluğu'nun yıkılmasından sonra kurulan krallıkların güçlü yönetimler oluşturamamaları - Sahipsiz kalan halkın güçlü kimselerin etrafında toplanmaları Feodalite sisteminin özü ülkenin birçok yönetim birimine ayrılmasıdır. Buna göre kral ülkeyi büyük kontluklara, bunları da daha küçük yönetim birimlerine ayırır, bu yönetim birimlerine bir takım imtiyazlarla soyluları atardı. Feodalite sisteminde halk ile yönetici arasında karşılıklı bir anlaşma yapılırdı. Buna göre halk bağlılık yemini ederek derebeyinin himayesine girer, derebeyi de halkın güvenliğini sağlayacağına söz verirdi. Bu anlaşmadan sonra soylular köylülerin toprakları işlemesine izin veriyorlardı. Himaye altına giren kişiye vassal, himaye eden kişiye süzeren deniyordu. Ülkenin kralı en büyük süzerendi. Feodalite Devri'nde Avrupa'nın Sosyal Durumu Feodalite rejiminde toplum ayrı hak ve ayrıcalıklara sahip bir takım sınıflara ayrılmaktaydı: 1.Soylular Soylular da kendi aralarında rütbe ve soy bakımından sınıflara ayrılırlardı. Soyluların en büyüğü kraldı. Diğer soylular kralın vasalı sayılırdı. Kraldan sonra dük, kont, baron, şövalye gibi unvanlarla sıralanırlardı. Soylular yöneticilik ve askerlik dışında bir işle uğraşmazlardı. Yönetimlerindeki topraklar soyluların sayılırdı. 2.Rahipler Soylulardan sonra en ayrıcalıklı sınıf din adamlarıydı. Bütün rahipler Roma'da oturan papaya bağlı idiler. Sadece din işleriyle uğraşırlar, vergi vermezlerdi. 3.Burjuvalar (Şehirliler) Orta Çağ'da şehir ve kasabalarda oturan ticaret, esnaflık gibi mesleklerle uğraşan kimselerdi. Soylulara vergi vererek onların himayesi altında yaşarlardı. 4.Köylüler Avrupa'da en kötü koşullar altında yaşayan sınıf köylülerdi. Köylüler iki kısma ayrılıyorlardı. Bunlardan serbest köylüler topraklarını istedikleri gibi ekerler, ancak himayesi altında yaşadıkları derebeyine vergi verirlerdi. Sert (köle) adı verilen köylülerin ise hiçbir özgürlükleri yoktu. Toprakla birlikte alınır ve satılırlardı. Evlenirken bile derebeyinin iznini almak zorundaydılar. Feodalite rejiminin Avrupa'da doğurduğu sonuçlar şöyle sıralanabilir: - Soylular (Senyörler) egemenlikleri altındaki topraklarda yaşayan ve toprağı işleyen insanlar üzerinde mutlak haklara sahip olmuşlardır. -Her derebeylikte ayrı kurallar geçerli olmuştur. -Ekonomik faaliyetlerin sınırı derebeyleri tarafından belirlenmiştir. Bu da Avrupa'da ekonominin mahalli (bölgesel) bir düzeyde kalmasına yol açmıştır. -Feodalite rejiminin oluşturduğu siyasal, sosyal ve ekonomik bölünmüşlük Avrupa'daki halk arasında farklılıklar oluşmasına neden olmuştur. Orta Çağ'da Avrupa'nın Düşünce Hayatı Orta Çağ'da Avrupa Türk ve islam dünyasına oranla düşünce ve bilim hayatında çok geriydi. Sosyal, eğitim ve öğretim kurumları yok denecek kadar azdı. Kilisenin kontrolündeki okullarda az sayıda öğrenci okuyordu. Bu nedenle din adamları dışında okuma yazma bilen kimse neredeyse yoktu. Orta Çağ'da Avrupa'nın düşünsel ve bilimsel alanda gelişmesinin önündeki en büyük engel Katolik Kilisesi'nin geliştirdiği “skolastik düşünce" olmuştur. Skolastik düşünce; herşeyi ıncil ve kilisenin kurallarıyla açıklayan, kilisenin kurallarına aykırı düşünmeyi yasaklayan dogmatik bir düşünce biçimidir. Bu düşünce tarzına göre dünyaya ait bütün gerçekler incil'de bulunmaktaydı.Bu nedenle inceleme,araştırma,gözlem ve deneye gerek yoktu. Skolastik düşünce Avrupa'da özgür düşünme ve tartısmavı imkansız hale getırmış,dolayısıyla bilimsel faaliyetlerin önünde en büyük engel olmuştur.