MESLEKTAŞLARIMIZIN YAŞADIĞI TEMEL SORUNLAR Mesleki unvanların; Serbest Muhasebecilik, Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik olarak verildiği, 1989 yılına kadar eli kalem tutan herkesin yapabileceği bir meslekti muhasebecilik. 13 Haziran 1989 yılında yasallaşan mesleğimizin, yasallaşması ile birlikte yukarıda belirtilen unvanlar ile resmi bir statüye kavuşmuş oldu. Maalesef mesleğimizin yasallaşmadan önceki mevcut sorunları, günümüzde biz muhasebecilerin sorunları olarak devam etmiştir. Müşterilerinden almak zorunda olduğu ücretlerin tahsili sırasında karşılaşılan sorunlar hallen en büyük problemimiz. Bugüne kadar müşterilerin gider kalemlerinde en son sırada yer verdikleri bizler, bu nedenle bugün dahi tahsilat mücadelemize devam etmekteyiz. Bir diğer sorun ise; vergi kanunlarında yaşanan yoğun değişimlerin meslektaşlarımızın akıl ve ruh sağlıklarına yapmış olduğu tahribattır. Mesleğimiz: belge düzeninin yaygın olmadığı bir ortamda , kayıt dışı ekonomi, ve bunun yanı sıra meslek mensuplarımıza yüklenilen mesleki sorumluluk ile eş oranlı olmayan bir hizmet karşılığı haksızlığı; meslektaşlarımız tarafından her ne kadar aynı dil kullanıyor olsa da, mesleğimizin mutfak boyutunu yoğun yaşayan ve mesaisini harcayan SM ve SMMM unvanlıların, YMM unvanlı meslek mensuplarınca, mesleki sınırların belirlenmesi ölçüsünde haksızlığa uğratılmaları, haksız rekabet , mevzuat yoğunluğu gibi konularda çözüm bekleyen bir yığın sorun ile günümüzün sorunlu ama geleceği parlak olmaya aday bir meslektir. Günümüz Türkiye’ sinde belirli bir takvime bağlanmış işlemleri, çok yoğun yaşamamızdan kaynaklanan nedenlerden dolayı, düşünme ve yaratma durumumuzu, beyinlerimizin ayın belirli günlerine endekslediğimizden vergiciliğe dayanan, yaratıcılığa uygun ancak yaşanan yoğunluktan dolayı yaratıcılıktan uzak kalmamıza neden olan mesleğimizin yıprattığı bizler, gelecekte yerine oturan bir ekonomi içinde, zevk ile yapılabilecek bir meslekte olacağı inancını taşıyorum. Meslektaşlarımızın eğitim düzeyi, her geçen gün yükselmektedir. Özellikle mesleki disiplini sağlamaya yönelik olarak 1989 ve sonrasında yapılan düzenlemelerin bu noktada önemli etkisi olmuştur. Meslek mensupları içinde eğitim düzeyi yükselmektedir ; ancak çok yoğun bir tempoda meslek icra edilirken meslek eğitimlerine, mevzuatı yakından takip etme kapsamında, mevzuattan uzak kalındığı şikayet ve sıkıntıları da mevcuttur. Meslektaşlarımızın çalışma sürelerinin uzun olması, bu mesleği tercih edenlerin sağlıklarını da olumsuz etkilemektedir. Meslek mensuplarının yılda 12 ay ve bazen tüm hafta boyunca çalışmak zorunda olmaları da sağlıkları açısından önemli bir sorundur. Buna benzer koşullarda çalışan pek çok meslek grubunun yıllık tatil olanakları olmasına karşın muhasebe mesleğini tercih eden bizlerin, özellikle yaz aylarında dahi tatil yapabilme fırsatları sınırlı olmaktadır. Mesleğimizin sosyal yaşam içinde hak ettiği konumu kazanması için atılmış en büyük adım olarak değerlendirdiğim mali tatil, umarım meslektaşlarımızın yaşadığı sorunların üstesinden gelmesi konusunda büyük bir kazanım olur. Meslek mensuplarının, idare ve meslek örgütleriyle de sorunları bulunmaktadır. Meslek mensubu aynı anda bir çok kamu kurumu ile ilgili olduğu gibi bu kurumlara karşı da sorumludur. Bunların başında; Gelir İdaresi Başkanlığı ve buna bağlı vergi daireleri, Sosyal Güvenlik Kurumu ve buna bağlı sigorta müdürlükleri ile, bağlı oldukları mesleki örgütlerinin başında TÜRMOB ve buna bağlı odaları gelmektedir. Bazı illerde camiamız üyelerinin hiç de hak etmediği ölçülerde iş takibi yapmaları engellenmektedir. Yeri geldiği zaman mangalda kül bırakmayan bazı kamu kuruluşu idarecilerinin ve çalışanlarının sarf ettiği sözleri hatırladığımda, söylenenler ile hayata geçirilenin hiç de örtüşmediği bir durumla karşı karşıya olduğumuzu görmekteyim. Öyle ki sosyal güvenlik kuruluşlarından Bağ-Kur'un kapısından bile alınmayan, vekaleti dahi kabul edilmeyen meslektaşlarımızın da kamu hizmeti verdiğini artık kurumlar da kabul etmelidir. Temel sorunlarımızda biri de; Meslek camiamızın üyeleri üzerine Gelir İdaresince eşi ve benzeri görülmemiş bir takım mali denetim uygulamaları, mesleki faaliyetini icra eden meslektaşlarımız ile gelir idaresini karşı karşıya getirmektedir. Ülke genelinde ve Diyarbakır’ımızda denetim oranlarının binlerle ifade edildiği bir ortamda, camiamız üyelerine her yıl %60 - %80 oranlara varan bir yoğunlukta denetimin uygulanması, gelir idaresinin camiamıza bakış açısını ortaya koymaktadır. Gelir idaresince ifade edilen ve hiç de doğru bulmadığım: mesleki camiamız ile gelir idaresinin bir köprünün karşılıklı iki ayakları olduğumuzun ifade edilişidir. Hayır…. Biz köprünün “möprünün” ayakları değiliz. Biz her şeyden önce onurlu bir şekilde mesleğini icra eden, kazançlarımız üzerinde vergisini ödeyen, gelir idaresi için vergi mükellefi ve aynı zamanda birer müşteriyiz. Yaşanan süreçten, Gelir idaresi genele yönelik yapmaya çalıştığı denetimi meslektaşlarımıza uygulayıp, bunun sonucunda meslektaşlarımıza verdiği bir derecelendirme notuyla, kimi denetleyip kimi denetlemeyeceği tespitine yönelik çalışma olarak değerlendirilebilinir mi? Umarım bu kaygılar yersiz olur. En azında kaygılarımızda yanıldığımızı ve temel sorunlarımız arasında gördüğüm ve yukarıda izah ettiğim sorunlar, gelir idaresince atılacak somut adımlarla ve alınacak kararlarla ortaya konulmalı ve var olan sorunlar giderilmelidir. Meslek mensuplarının, hizmet verdikleri mükellefleriyle de sorunları bulunmaktadır. Mesleğinin gerektirdiği ekonomik ve sosyal seviyede yaşamlarını sürdürebilmeleri için mükellefe fazladan hizmet vermek zorunda kalmakta; ancak bunun karşılığını tam olarak alamamaktadırlar. Öte yandan, mükelleflerin muhasebe mesleğine gerekli ilgi ve özeni göstermemelerinden, öncelikle bundan mükellefler zarar görmektedir. Özellikle basel kararlarından sonra finans camiasıyla kredi ilişkisi olan firmalar bunu yakın zamanda yaşamaya başlamışlardır,ya da başlayacaklardır. Çok sayıda beyannamenin sıklıkla verilmesi biz muhasebecileri zorlamakta, hizmet kalitesini düşürmekte, beyanların sağlıklı olmasına engel olmaktadır. Neredeyse her on günde bir beyannamenin düzenlenerek beyan edildiği bir ortamda, işlemlerin çoğu elektronik ortamda yapılıyor olsa bile ağır bir iş yükü ve yüksek maliyet gerektirmektedir. Sadece vergi dairelerine verilen beyannamelerle kalmadığımızı da düşünmeliyiz, iş kurumuna verilen İAB’ ler ,bölge çalışmaya verilen Ek 1 ,Ek 2 ler,(bunların ne için verildiği de ayrı bir tartışma konusudur) istatistik kurumunun talep ettiği bilgiler v.b. üstelik bunlar e devlet uygulamasına geçememiş hallen elden götürülüp verilmesi gereken beyanlardır. Meslek içi eğitimlere daha fazla önem verilmeli, akademik meslek öncesi eğitimlerde de pratik uygulamalara ağırlık verilmelidir.İdare, meslek mensubuna güvenmelidir. Meslek mensubu mesleğini icra ederken idareden gerekli itibarı görmeli, meslek mensubu da idareye gerekli güveni vermelidir. Vergi mevzuatımızdaki karışık ve karmaşık düzenlemeler bir an önce sadeleştirilmeli, aylık verilmesi gereken beyannameler birleştirilmelidir, ödeme son günü ve beyan verilme tarihi de aynı gün olmalıdır. Geçici vergi beyannameleri yılda üç döneme düşürülmelidir . Son dönem geçici vergi beyannamesinin manası da zaten bilineceği üzere kalmamıştır. Bütün yukarıda saydığımız sıkıntı ve beklentiler kadar, çoğu meslektaşımın dile getiremediği ve en az yukarda saydığımız problemler kadar önem taşıyan personel gerçeği de mesleğimizin problemlerinden biridir. Meslektaşlarımız arasında yer değiştiren personellerimizden öncelikle referans sistemi kurumsallaştırılmalıdır. Muhasebecilerin sorunlarını ve çözüm yollarını farklı perspektiflerden ele alıp daha da detaylandırabiliriz. Üstatlarımızdan birinin dediği gibi “Devlet, Mükellef ve Muhasebeci üçgeni birbirini tamamlayan bir üçgendir,yeter ki bu üçgenin parçaları birbirini inkar etmesinler.” Vedat AĞAÇ S.M.Mali Müşavir Diyarbakır SMMMO