KÜLTÜR KAVRAMI • Kültür, bir toplumun, tarih içinde oluşturduğu değer, norm ve sosyal kontrol sistemlerinin göstergesi olan maddi ve manevi unsurlarla bunların şekillendirdiği ilişkiler ağında, sınır koyma, fonksiyon verme; rasyonalite etme; ve model olanı gösterme, hedef olanı belirleme amacıyla kimlik kazandırmakta; aidiyet bilincine sebep olmaktadır. • Bu kimlik kazandırma, aidiyet bilinci sahipliği, bir insanı bir taraftan geçmişteki insanlarla; bir taraftan beraber yasadığı ya da çeşitli sebeplerle ayrı kaldığı insanlara; bir taraftan da gelecek nesillerle bağlayan fonksiyonalizasyon, rasyonalizasyon ve modelizasyona bağlı durumlara yol açmaktadır. • Kültür; milleti bir arada tutan dil, din,sanat, edebiyat, gelenek, görenek, anane gibi manevi; han, hamam, câmi, kervansaray, giyim kuşam, eşya gibi maddî değerler bütünüdür. • Dil; bir topluma ait bu değerlerin saklanacağı, yeni kuşaklara aktarılacağı; ilim ve teknolojinin imkanları ile insanların gelişeceği, başka kültürler ile ilişki kuracağı çok önemli bir araçtır. • Kelimelerin anlamları, mecazlar dünyası, her kelimenin tek tek ve bir arada oluşturdukları çağrışım katmanları, o toplumun kültürü ve estetikteki derecesi hakkında bir fikir verir. • Her kültür bir ulusa aittir. Kültür, bir milletin tarihine, ahlakına, örfüne, sanatına, diline, dinine bağlı karakteristik unsurların bileşkesi olarak ifade edilmektedir. • insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dil, bir milletin kültür değerlerinden,gelenek ve göreneklerinden beslenir: ayrıca, onun gıdası, karsılaştığı diğer kültürlerdir. • Edebi eserler de kelimeleri kullanarak dil yoluyla, o ülkenin insanlarını, gerek kendilerine gerekse bütün bir insanlığa anlatır. Bu yönüyle dil, kültür değerlerinden bir şubedir. • Kelimelerin açık ve gizli anlamları, anlam ayrıntıları, tarihten süzülerek gelen anlam değişiklikleri, edebi eserlerde bütün açıklığıyla görülebilir. • Dil, kültürün bir parçasıdır; insanlarla anlaşmayı sağlayan ve kültür taşıyıcılığı yapan, estetik bir yorum ortamı arayan edebiyat ise bir millî kültür ortamı içinde meydana gelir ve başka kültürlerle ilişkiye geçer. • Mead insanın sahip olduğu sembolik iletişim kapasitesi ve eğilimini, evrimsel sürecin bir parçası olarak görmüştür. • Mead’e göre, benliğin gelişimi, bireyin kendisi için bir nesne olma kapasitesine bağlı olmakta ve bu gelişme dil yeteneği sayesinde gerçekleşmektedir. • Birey, diğerinin rolünü alabildiği ölçüde, kendine, diğeri açısından cevap vermeye ve dolayısıyla, kendisi için bir nesne olmaya doğru gitmektedir. • Mead’in kuramında, çocuk, doğum anından itibaren tepkisel bir sisteme sahip olmaktadır. • Sinir sisteminin olgunlaşmasıyla birlikte, ikinci aşamada çocuk, diğer insanların davranışlarından oluşan sosyal uyarıların düzenli uyarmaları sonucu, sembolleştirme ve tahayyül kapasitesine ulaşmaktadır (Mead, 1973:198-205). • Bir toplumun üyesi olarak insanın kazandığı bilgi, inanç, gelenek,sanatsal faaliyet, hukuk, ahlaki değerler ve diğer yetenek ve alışkanlıkları içeren karmaşık bir ilişkiler bütünü olduğunu söyleyen • Tylor, “bir toplumun üyesi olarak insanın kazandığı” ifadesi ile insanların biyolojik olarak soya çekimle değil de, belli bir toplum içinde, yani belli bir kültürel geleneğe maruz kaldıkları yerde yetişerek edindikleri inanç ve davranışlara odaklanmıştır (Kottak, 2001:46). • Kültür tek tek birbirinden bagımsız bireylere degil, bir grubun üyesi olarak bireylere özgü bir vasıftır. • Kültür, toplum içinde aktarılır. • Biz kültürümüzü gözleyerek, dinleyerek, konuşarak ve diğer insanlarla etkileşim içine girerek öğreniriz. • Paylaşılan kültürel inançlar, değerler, beklentiler, anılar ve düşünme ve hareket biçimleri insanlar arasındaki farklılıkları siler. • Kültürleme süreci ise ortak deneyimler sağlayarak insanları birleştirir (Kottak, 2001:52). • Bir toplumun bireyleri aynı kanun, eğitim, dil, aile-hısım akrabalık düzeni gibi aynı kurumların ve aynı ekolojik çevrenin etkisinde olduklarından, birbirine benzer kişilik özellikleri gösterirler KÜLTÜRÜN UNSURLARI • Ekonomik Hayat • Farklı ülkelerin farklı ekonomik refah düzeylerinin olması beklenir bir durumdur; bunun da ötesinde belirli bir ülkenin içerisindeki bireyler de farklı ekonomik refah düzeyleri sergileyebilir. • Ekonomik refah farklılıkları birçok farklı şekilde kültürde farklılaşmaya yol açabilir. • Bunlara örnek vermek gerekirse: • Gelişmekte olan ülkelerde, değişik zevkler ile tüketim alışkanlıklarına sahip insan grupları vardır (genelde iyi egitimli veya durumu iyi olan ya da her ikisine birden sahip insanlar). • Veya, çağdaş bir ABD hanesinin görece iyi durumda olması şehir dışında bir ev ile hane basına birden fazla araba düşmesi anlamına gelirken, dünyanın birçok bölgesinde bir ev ya da ev sahibi olmak bile refah düzeyinin yüksekliğine işaret eden bir göstergedir. Dil • İnsanlar arasındaki iletişimin en temel araçlarından biri olan dil, milletlerin geçmişten devraldıkları bir mirastır. • Dil yoluyla insanların birbirlerini, geçmişten bu güne ve de geleceğe yönlendirmesi sağlanmaktadır. • Ortak dil ortak kader birliği demektir. • Aynı dili konuşan insanların aynı geçmişe sahip oldukları, aynı kültürü paylaştıkları, aynı alışkanlık ve değerlere sahip olduk bilinmektedir. • Dil bir milletin kültürel değerlerinin basında gelir. • Aynı dili konuşan insanlar millet denilen sosyal varlıgın temelini olusturur. • Dil, duygu ve düsünceyi insana aktaran bir vasıta olduğu için, insan topluluklarını bir yığın veya kitle olmaktan kurtararak, aralarında duygu ve düşünce birliği olan bir toplum hâline getirir... • Dolayısıyla dil ferde toplumunun bağışladığı en büyük miras ve donanımdır. • Günlük alıskanlıklar, öfkeler, sevinçler ve deger yargıları dil yoluyla ifade edilmekte ve • tanımlanmaktadır. Bu islevi nedeniyle de dil ve kültür arasında kaçınılmaz bir bag • bulunmaktadır. Bu nedenle de dil ile kültür sürekli etkilesim içindedir.“Kültür hayatının • saglıklı gelisiminde, benimsenebilir bir dil, ortak bir dünya görüsü ve hayat anlayısı, • anlasılabilir bir sanat ve edebiyat telakkisi... gibi unsurların vazgeçilmez bir yeri • vardır.”Sanatta ve edebiyatta kullanılan dilin anlasılabilirligi, bu alanlarda verilecek • eserlerle halka inilebilmeyi saglayacaktır. “Dil ile ortaya konulan sanat eserleri, diger • alanlara göre daha belli ve göze çarpar nitelikte bir kültür tasıyıcısıdır Din • Her toplum öyle ya da böyle bir dine mensuptur. Din insanlarda ortak duygu ve inançların gelişmesinde önemli bir toplumsal kurumdur. • İnanç ise, bireyin dünyasının bir yönüne ait algı ve bilgilerin devamlı bir organizasyonudur. • İnançlar arasındaki benzerlikler ne kadar çok ise o toplumun kültür inançları da o derece kuvvetli olur. • Din, toplumsal yasamı çok yakından ve temel noktalarda etkileyen bir olgudur. • Benzer biçimde din insan yaşantısını doğumdan ölüme kadar geçen sürede de çok yakından etkiler. • Bilhassa eski devirlerde yüzyıllarca bu kültür unsuru ön planda bulunmus ve öteki kültür unsurlarını gölgede bırakmıştır. • Dinin milletler üzerindeki hakimiyeti,imparatorluklardan millî Değer Sistemleri • Değerler, kişileri, grupları ve toplumları birbirlerinden ayıran önemli • unsurlardan biri olmakla birlikte, davranışsal açıdan farklı olmayı gerektirir. • Normu ise, belirli rolleri olan kişilerin uymaları gereken kurallar, emirler ve ölçüler olarak tanımlayabiliriz. • Normlar, değerlere dayanır. • Toplumlar için, neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirler. • İsletme sahipleri ve çalışanları tarafından paylaşılan temel değerler örgüt kültürünün paydasını oluşturur.(Kozlu, 1986) • Davranışı anlamada önemli bir anahtar olan değerler, bireylerin neyi önemli gördüklerini tanımlayarak istekleri, tercihleri, arzu edilen ve edilmeyen unsurları gösterir. • Temel değerler farklı ülkelerde farklı sekilerde algılanabilir ve bir ülkede kabul gören bir davranış diğerinde farklı şekillerde yorumlanarak istenmeyen bir davranış olarak belirlenebilir. • Örneğin: Japonya’da bir firma yöneticisi bir personelinin hasta olduğunu öğrendiğinde bir buket çiçek alarak onu ziyarete gider. • Bu Japon çalışanların onayladığı ve hoşlandığı bir uygulamadır. • Ancak aynı davranış başka bir ülkede farklı algılanıp farklı yorumlanabilir bunun kontrol maksatlı • Değer sistemleri konusu Hofstede tarafından etraflıca irdelenmiştir. • Pazarlamacıların ve ürün tasarımcılarının ülkelerin değer sistemlerini araştırarak, bir ürünü ya da pazarlama kampanyasını yabancı bir pazar için ne ölçüde uyarlamaları veya standartlaştırmaları gerektiğini hesaplayabildikleri belirtilebilir. • Çeşitli kültürel etkinlikler, reklam ve tanıtım faaliyetleri, kitle iletişim araçları aracılığıyla elde edilen veriler sonucu bireyin bilgilenme düzeyi oluşur. • Bu veriler, kişinin zihninde bir süzgeçten geçerek bireyi belirli bir tutuma yönlendirir. • Bireylerin, belirli bir konu, kişi ya da nesne hakkındaki değerlendirmelerinin sonucu oluşan yargılar ise, bireyin algılama sürecindeki belirleyici öğelerdendir. • İçinde bulunulan çevresel, ekonomik, yasal koşullar da olanak ve hizmet öğesini oluşturur. • Sonuç olarak bu üç öğe, algılanma sürecinden geçer ve imajı oluşturur. Egitim • Kültürün eğitim boyutu ne kadar vurgulansa yeterli olmayacaktır. • Eğitim öyle kritik bir bağlantı noktasında yer alır ki, yukarıda belirtilen her unsurla sürekli bir etkileşim içindedir. • Bireyler yabancı kültürlerle etkileşim içinde olmak için okulda yeni diller öğrenebilirler. • Veya bir kişinin bildiği diller alabileceği eğitim düzeyi açısında • belirleyici olabilir. • Okulda öğrenilen beceriler sayesinde, insanlar refah düzeylerini iyileştirebilirler ancak aynı zamanda refah düzeyi bir kişinin alabileceği eğitimin en önemli belirleyicilerinden biri durumundadır. • Ayrıca merkez hükümetler yaygın kültürel değişiklikleri empoze etmek için eğitim sistemini kullanabiliyorlar (Türkiye’de 1923’ün sonrasında olduğu gibi). Tüketim Kültürü ve Kültürlerarası Farklılıklar • Witkowski (1998) gelişmekte olan piyasaların pazarlarında eğitim ve kültür etkisini incelemiştir. • Macaristan ve Meksika’nın irdelendiği çalışmada su hipotezlerin geçerliliğine ilişkin bulgulara ulaşmıştır: — Daha yaslı tüketiciler alışveriş yaparken ürünün üretildiği ülke bilgisine ortalamaya göre daha fazla dikkat etmektedir. — Daha iyi eğitimli ve daha yüksek gelirli tüketiciler alışveriş yaparken kültürel köken bilgisine ortalamaya göre daha az dikkat etmektedir. — Dış ülkeleri ziyaret etmiş ve / veya yabancı dil bilen tüketicilerde alışveriş esnasında kültürel öğelere dikkat etme eğilimi ortalamaya göre daha düşüktür. — Sınır bölgelerinde yasamakta olan tüketiciler ve yerli olmayan ürünleri çalışmakta oldukları is için bir tehlike olarak algılayabilecek tüketiciler için kültürel öğelerin etkisi diğer tüketicilere oranla daha yüksektir. • Zukin ve Maguire (2004) yaptıkları sosyoloji literatürü incelemesinde, tüketim üzerine yapılan sosyolojik araştırmaların çoğunun ya “ekonomi, altyapı ve toplumda bir toplu tüketim sistemi yaratan yapısal değişiklikler” ya da “tüketici kültürüne yol açan değerler, davranışlar ve davranışlardaki bireysel değişikliklerle ilişkili olduğuna dikkat çekmektedirler (Zukin ve Maguire, 2004:175). • Zukin ve Maguire değerlerdeki vb. değişikliklerin nasıl başlatıldığı sorusuna, değişikliğin tüketiciler yanında şirket yöneticileri, pazarlamacılar, reklam “yaratıcıları” üzerinden de olmak üzere, eleştirmenler (film eleştirmenlerinden ürün değerlendirmelerinde uzmanlaşmış Web sitelerine kadar) ve toplu tüketime alternatif yanıtlar sunan merkez görüş dışındaki gruplarca (bir zamanlar, popüler hale gelmeden önce çevreye saygılı ürünlerde olduğu gibi) sürdürüldüğü yanıtını alıyorlar. • Sosyolojinin, tüketici ürünleri, endüstriler ve mevkilerle (alışveriş merkezi gibi) ilgili alt dalı teorileştirildiği sürece, “toplu tüketimin, tüketicilerin iyi giyimli, güzel görünen biri olma, sevilme, etraflarını güzellik görüntüleriyle doldurma ve sağduyu ile aklı basındalıgı kişisel gelişim rüyalarına teslim etme arzularının yönlendirilmesiyle üretildiğini” öneriyor (Zukin ve Maguire, 2004:176). • Tüketime yol açan asagıdaki gibi baska etmenler de vardır: i) nicel demografik degisiklikler (örn.: artık ailelerin kendi kendilerine yetmedigi ve çogu ihtiyaçlarını marketten almak zorunda oldukları sehirlesme); ii) yeni toplumsal ve cografi yer degistirme tercihleri (arabalar veya hava yolculugu) ve iii) “hem demokratiklesme hem de sosyal statünün isaretleri olarak standartlastırılmıs malları kullanma (Schudson 1984)” (Zukin ve Maguire, 2004:177) • lki, Mintz’in (1985) 18. ve 19. yüzyıllardaki seker endüstrisi üzerine yaptıgı • arastırmasıdır. Karayipler’deki seker üretimi ile ngiltere’deki tüketim arasındaki • baglantıları incelemistir. Ona göre, seker üretimi ile tüketimi mal zincirinin iki ucunu • temsil eder. Üretim ve tüketimin birlikte nasıl arttıklarını göstermekten ileriye gitmistir. Yeterli bir arastırma, sekerin yeni bir kritik mal olarak uyarlanması için gereken • kapsamlı kültürel degisiklikleri de açıklamalıdır. Kapsamlı kültürel degisiklikler, zaman • kullanımındaki kültürel degisiklikleri (çayın sekerle tüketilmesi isçilerin daha uzun • saatler çalısmasına olanak tanıdı), kadının degisen rolleri ve sekerin çay saatinde ve • yeni bir tercih olan tatlı içinde kullanılması gibi yeni sosyal alıskanlıkları içerir. • kincisi, du Gay ve arkadaslarının Sony Walkman üzerine yaptıkları arastırmadır • (1997). “Sony’nin yenilik getirme, maliyetleri düsürme ve küresel bir sirket gibi • görünme arzusunu ve de Sony’nin tüketicilerin davranıslarından ögrenme yetenegini • göstermek için sirket belgelerini, raporları ve gazete yazılarını kullandılar. Arastırmaları • ürünü yalnızca bir kültürel temsiller okyanusuna – öncelikli olarak Walkman • reklamlarında görünen - yerlestirmekle kalmıyor, aynı zamanda firmanın sirket • uygulamalarına ve gençlerin kendini ifade etme, bireysellik ve sosyallik gibi sosyal • uygulamalarına da yerlestiriyor. Modellerine göre, üretim ve tüketim artık Zukin ve Maguire’ye göre, tüketici kültürünün • sosyolojik analizi yalnızca reklamcılık ile mal satın alma çekiciligi arasındaki bir egilim (trend) iliskisinin gösterilmesini gerektirmekle kalmaz, aynı zamanda belirli ürünlerin evrimi yanında toplumsal geçmisin araçlarını da içermelidir. • Kanada’da 2. Dünya Savası sonrasındaki otomobil ev aletleri ve mobilya endüstrisini araştıran Parr (1999), müşteri davranışındaki adım adım değişikliklerle ilgilenerek şu soruları cevaplamaya çalışmıştır: • “Tüketiciler yeni tüketici mallarını veya modaları arzulamaya nasıl başlıyor? • Ve ne zaman bunları arzulamayı bırakıp yerine yenilerini koyuyorlar?” • Parr, elde ettiği sonuçlar çerçevesinde bu endüstrinin evirilmesinde, “cinsiyet, şirket gücü, sanat müzeleri ile ürün tasarımı arasındaki bağlantılar ve ürün tasarımı ve yenilikçi endüstriyel tasarımı tesvik etmeye yönelik ulusal (Kanada) ilgi” gibi çeşitli boyutların olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur” • Parr, 1950’lerde firmaların erkek alıcılara çekici gelmesi için her yıl otomobil tasarımlarını en ufak ayrıntılarına kadar uyarladıklarını, • Ev aletlerinin ana kullanıcıları olan kadınlarınsa yıllar içinde bu modellerde daha az değişiklik olmasını ve kullanımı kolay olan modelleri tercih ettiklerini ortaya koyuyor. • Baska bir araştırma ise Frank’in (1997) 1960’larda erkek giyim endüstrisi üzerine yaptığı araştırmadır. • “Frank’in araştırmasının amacı olan “cool” (havalı, özenilen) alt kültür modelinin kapitalizmin merkezine bütünleştirilmesi su anda o kadar doğal bir durum olarak kabul ediliyor ki, yaygın bir şekilde halkta meydana gelen kültürel bir kaymanın sonucu endüstriye etki ettiği varsayılıyor. • Ancak Frank’in araştırması, müşterileri satın almaya ikna etmek için reklamcılık ve tüketici ürünleri endüstrileri tarafından yaratıcılığın nasıl kullanıldığını gösteriyor. • Sonunda, birçok tüketici ürününün evriminin üreticiler arasında güç ilişkilerine, tüketiciler arasında kendini tanımlama ve soysal statü arayışı ve “cool” kavramının değişken kültürel temsillerine baglı olduğu çıkıyor” (Zukin ve Maguire, 2004:180) • Zukin ve Maguire (2004) tarafından yapılan getirilen diğer bir araştırma da tüketici kültürünün, yaratılan modern “seçen kişi” kavramıyla yükselmesine daha geniş bir tarihsel açıdan odaklanmaktadır. • Bourdieu’ya (1984) göre, tüketim ve kimlik konuları zevk ve hayat tarzında birleşiyor. • Ardından hayat tarzı, ürünleri daha fazla veya az arzu edilebilir, kabul edilebilir veya değerli olarak sınıflandırmak için kullanılan bir araç haline geliyor. • Bir kisinin kimligi, tükettikleri ile temsil ediliyor. Sosyal sınıflar gibi • kategorilerin zamanımızda anlamlarını kaybettigini iddia edenlere yanıt olarak Zukin ve • Maguire, “Bourdieu’nun arastırması zevkin köklerinin nasıl sınıf konumunun ve • ekonomik, kültürel ve sosyal sermayeye göreceli erisimin derinlerinde yer aldıgını • gösteriyor. Zengin, iyi egitimli tüketiciler isçi, çiftçi veya kültürlü ancak daha az etkili • uzmanların tercih ettiginden farklı belirli bir çesit sanat, ekmek veya yolculugu tercih • ederse, hayat tarzları sınıf konumlarını tüketim modelleri olarak (yerini almak yerine) • yeniden yapılandırıyor (ve maskeliyor)” diye ifade ediyor (Zukin ve Maguire, 2004: • 181). • Kimlik kelimesi çoğunlukla kültür ile bir arada kullanılmaktadır. • Diğer birçok kelime gibi kültür de Fransız ve Latin temellere dayanmaktadır. • Kültür kelimesi “islemek”, “eğitilmiş, kültürlü”, “yetiştirme”, “kültürlü” gibi ifadelerle özdeşleştirilmekte; • Fransızca culture ve Latince cultura kelimelerinden gelmektedir. • Bu kelimeler toprağın verimli bir şekilde islenmesi, sürülmesi ve çalışanlarla ürünün ıslah edilmesi anlamına gelmektedir. • llk bakışta sözcüğün anlamının zaman içinde değişime uğradığı sonucu çıksa da kelime anlamında temel olarak sembolik güçlü bir toprak ifadesi sabit kalmaktadır. • Bu, insanların kendi kültürlerini algılamasında ilk gerçek göstergeyi sağlamaktadır. • Toprak ile özdeşleşme bu zamanda da süregelen bir anlayıstır. • Fakat, on üçüncü. ve on dördüncü yüzyıllarda, “kültür”ün anlamı insanların eğitim ile geliştirilmesi anlamında genişletilmiştir. • Hobbes’a göre (1985: 189): “Çocukların eğitilmesi akıllarının işlenmesidir (The education of Children [is called a culture of their mindes)” • Matthew Arnold’a 1971:55) göre ise kültür “güzellik ve zeka özelliklerinin mükemmel bir şekilde birleşimidir.” • Tarihsel perspektifte, sosyal ve uluslararası ilişkiler uzmanları kimliği ulusal kimlik olarak tanımlamakta ve kimlik hissini bir millet, devlet, ve/veya vatandaşlık olgularına bağlılık ya da itaat çerçevesinde değerlendirmektedir. • Tüketim kültürü ve kimlik bağlamındaki çalışmalar, tüketici kültürünü üç analiz düzeyinde yerleştirir; • demografik, coğrafi ve sosyal yapıdaki değişiklikler, pazarlama ortamının aracılıkları ve tüketen özne veya bireysel kimlik hakkında gelişen söylevler. • Bu çerçeve, “kolektif kimliğin, etniklik, tatiller ve ulusal ve uluslar ötesi vatandaşlık gibi ifadelerini oluşturmakta tüketici kültürünün rolünü araştıran çalışmalar için yararlıdır • Örneğin, Davila (2002) ABD’de Latino kimliğinin, dili İspanyolca olan TV, yazılı medya, reklamlar üzerinden inşa edilmesini araştırmıştır. • Araştırma farklı Latin Amerika ülkelerinden gelen göçmenlerin ulusal kimliklerini etnik kimlikleri olarak gördüklerini ortaya koyar. • Medyanın yarattığı Latino kimliği, bir grup toplama “fakir”den oluşur ve bu göçmenler ulusal kimliklerini etnik kimlik olarak kabul ederek kendilerini ayrıştırmışlardır. • Dolayısıyla bu araştırma etnik kimlik oluşturmakta tüketicinin önemini göstermesi açısından ilginçtir.