kültür kavramı

advertisement
KÜLTÜR KAVRAMI
• Kültür, bir toplumun, tarih içinde oluşturduğu
değer, norm ve sosyal kontrol sistemlerinin
göstergesi olan maddi ve manevi unsurlarla
bunların şekillendirdiği ilişkiler ağında, sınır
koyma, fonksiyon verme; rasyonalite etme; ve
model olanı gösterme, hedef olanı belirleme
amacıyla kimlik kazandırmakta; aidiyet
bilincine sebep olmaktadır.
• Bu kimlik kazandırma, aidiyet bilinci sahipliği,
bir insanı bir taraftan geçmişteki insanlarla; bir
taraftan beraber yasadığı ya da çeşitli
sebeplerle ayrı kaldığı insanlara; bir taraftan
da
gelecek
nesillerle
bağlayan
fonksiyonalizasyon,
rasyonalizasyon
ve
modelizasyona
bağlı
durumlara
yol
açmaktadır.
• Kültür; milleti bir arada tutan dil, din,sanat, edebiyat,
gelenek, görenek, anane gibi manevi; han, hamam,
câmi, kervansaray, giyim kuşam, eşya gibi maddî
değerler bütünüdür.
• Dil; bir topluma ait bu değerlerin saklanacağı, yeni
kuşaklara aktarılacağı; ilim ve teknolojinin imkanları
ile insanların gelişeceği, başka kültürler ile ilişki
kuracağı çok önemli bir araçtır.
• Kelimelerin anlamları, mecazlar dünyası, her
kelimenin tek tek ve bir arada oluşturdukları çağrışım
katmanları, o toplumun kültürü ve estetikteki
derecesi hakkında bir fikir verir.
• Her kültür bir ulusa aittir. Kültür, bir milletin
tarihine, ahlakına, örfüne, sanatına, diline,
dinine bağlı karakteristik unsurların bileşkesi
olarak ifade edilmektedir.
• insanlar arasında anlaşmayı sağlayan dil, bir
milletin kültür değerlerinden,gelenek ve
göreneklerinden beslenir: ayrıca, onun gıdası,
karsılaştığı diğer kültürlerdir.
• Edebi eserler de kelimeleri kullanarak dil
yoluyla, o ülkenin insanlarını, gerek
kendilerine gerekse bütün bir insanlığa anlatır.
Bu yönüyle dil, kültür değerlerinden bir
şubedir.
• Kelimelerin açık ve gizli anlamları, anlam
ayrıntıları, tarihten süzülerek gelen anlam
değişiklikleri, edebi eserlerde bütün açıklığıyla
görülebilir.
• Dil, kültürün bir parçasıdır; insanlarla
anlaşmayı sağlayan ve kültür taşıyıcılığı yapan,
estetik bir yorum ortamı arayan edebiyat ise
bir millî kültür ortamı içinde meydana gelir ve
başka kültürlerle ilişkiye geçer.
• Mead insanın sahip olduğu sembolik iletişim
kapasitesi ve eğilimini, evrimsel sürecin bir
parçası olarak görmüştür.
• Mead’e göre, benliğin gelişimi, bireyin kendisi için
bir nesne olma kapasitesine bağlı olmakta ve bu
gelişme dil yeteneği sayesinde gerçekleşmektedir.
• Birey, diğerinin rolünü alabildiği ölçüde, kendine,
diğeri açısından cevap vermeye ve dolayısıyla,
kendisi için bir nesne olmaya doğru gitmektedir.
• Mead’in kuramında, çocuk, doğum anından
itibaren tepkisel bir sisteme sahip olmaktadır.
• Sinir sisteminin olgunlaşmasıyla birlikte, ikinci
aşamada
çocuk,
diğer
insanların
davranışlarından oluşan sosyal uyarıların
düzenli uyarmaları sonucu, sembolleştirme ve
tahayyül kapasitesine ulaşmaktadır (Mead,
1973:198-205).
• Bir toplumun üyesi olarak insanın kazandığı bilgi,
inanç, gelenek,sanatsal faaliyet, hukuk, ahlaki
değerler ve diğer yetenek ve alışkanlıkları içeren
karmaşık bir ilişkiler bütünü olduğunu söyleyen
• Tylor, “bir toplumun üyesi olarak insanın
kazandığı” ifadesi ile insanların biyolojik olarak
soya çekimle değil de, belli bir toplum içinde, yani
belli bir kültürel geleneğe maruz kaldıkları yerde
yetişerek edindikleri inanç ve davranışlara
odaklanmıştır (Kottak, 2001:46).
• Kültür tek tek birbirinden bagımsız bireylere degil, bir grubun
üyesi olarak bireylere özgü bir vasıftır.
• Kültür, toplum içinde aktarılır.
• Biz kültürümüzü gözleyerek, dinleyerek, konuşarak ve diğer
insanlarla etkileşim içine girerek öğreniriz.
• Paylaşılan kültürel inançlar, değerler, beklentiler, anılar ve
düşünme ve hareket biçimleri insanlar arasındaki farklılıkları
siler.
• Kültürleme süreci ise ortak deneyimler sağlayarak insanları
birleştirir (Kottak, 2001:52).
• Bir toplumun bireyleri aynı kanun, eğitim, dil, aile-hısım
akrabalık düzeni gibi aynı kurumların ve aynı ekolojik çevrenin
etkisinde olduklarından, birbirine benzer kişilik özellikleri
gösterirler
KÜLTÜRÜN UNSURLARI
• Ekonomik Hayat
• Farklı ülkelerin farklı ekonomik refah
düzeylerinin olması beklenir bir durumdur;
bunun da ötesinde belirli bir ülkenin
içerisindeki bireyler de farklı ekonomik refah
düzeyleri sergileyebilir.
• Ekonomik refah farklılıkları birçok farklı şekilde
kültürde farklılaşmaya yol açabilir.
• Bunlara örnek vermek gerekirse:
• Gelişmekte olan ülkelerde, değişik zevkler ile tüketim
alışkanlıklarına sahip insan grupları vardır (genelde iyi
egitimli veya durumu iyi olan ya da her ikisine birden
sahip insanlar).
• Veya, çağdaş bir ABD hanesinin görece iyi durumda
olması şehir dışında bir ev ile hane basına birden
fazla araba düşmesi anlamına gelirken, dünyanın
birçok bölgesinde bir ev ya da ev sahibi olmak bile
refah düzeyinin yüksekliğine işaret eden bir
göstergedir.
Dil
• İnsanlar arasındaki iletişimin en temel
araçlarından biri olan dil, milletlerin geçmişten
devraldıkları bir mirastır.
• Dil yoluyla insanların birbirlerini, geçmişten bu
güne
ve
de
geleceğe
yönlendirmesi
sağlanmaktadır.
• Ortak dil ortak kader birliği demektir.
• Aynı dili konuşan insanların aynı geçmişe sahip
oldukları, aynı kültürü paylaştıkları, aynı alışkanlık
ve değerlere sahip olduk bilinmektedir.
• Dil bir milletin kültürel değerlerinin basında gelir.
• Aynı dili konuşan insanlar millet denilen sosyal
varlıgın temelini olusturur.
• Dil, duygu ve düsünceyi insana aktaran bir vasıta
olduğu için, insan topluluklarını bir yığın veya kitle
olmaktan kurtararak, aralarında duygu ve
düşünce birliği olan bir toplum hâline getirir...
• Dolayısıyla dil ferde toplumunun bağışladığı en
büyük miras ve donanımdır.
• Günlük alıskanlıklar, öfkeler, sevinçler ve deger yargıları dil yoluyla ifade
edilmekte ve
• tanımlanmaktadır. Bu islevi nedeniyle de dil ve kültür arasında kaçınılmaz
bir bag
• bulunmaktadır. Bu nedenle de dil ile kültür sürekli etkilesim
içindedir.“Kültür hayatının
• saglıklı gelisiminde, benimsenebilir bir dil, ortak bir dünya görüsü ve hayat
anlayısı,
• anlasılabilir bir sanat ve edebiyat telakkisi... gibi unsurların vazgeçilmez bir
yeri
• vardır.”Sanatta ve edebiyatta kullanılan dilin anlasılabilirligi, bu alanlarda
verilecek
• eserlerle halka inilebilmeyi saglayacaktır. “Dil ile ortaya konulan sanat
eserleri, diger
• alanlara göre daha belli ve göze çarpar nitelikte bir kültür tasıyıcısıdır
Din
• Her toplum öyle ya da böyle bir dine mensuptur. Din
insanlarda ortak duygu ve inançların gelişmesinde önemli bir
toplumsal kurumdur.
• İnanç ise, bireyin dünyasının bir yönüne ait algı ve bilgilerin
devamlı bir organizasyonudur.
• İnançlar arasındaki benzerlikler ne kadar çok ise o toplumun
kültür inançları da o derece kuvvetli olur.
• Din, toplumsal yasamı çok yakından ve temel noktalarda
etkileyen bir olgudur.
• Benzer biçimde din insan yaşantısını doğumdan ölüme kadar
geçen sürede de çok yakından etkiler.
• Bilhassa eski devirlerde yüzyıllarca bu kültür unsuru ön planda
bulunmus ve öteki kültür unsurlarını gölgede bırakmıştır.
• Dinin milletler üzerindeki hakimiyeti,imparatorluklardan millî
Değer Sistemleri
• Değerler, kişileri, grupları ve toplumları birbirlerinden ayıran
önemli
• unsurlardan biri olmakla birlikte, davranışsal açıdan farklı
olmayı gerektirir.
• Normu ise, belirli rolleri olan kişilerin uymaları gereken
kurallar, emirler ve ölçüler olarak tanımlayabiliriz.
• Normlar, değerlere dayanır.
• Toplumlar için, neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirler.
• İsletme sahipleri ve çalışanları tarafından paylaşılan temel
değerler örgüt kültürünün paydasını oluşturur.(Kozlu, 1986)
• Davranışı anlamada önemli bir anahtar olan değerler,
bireylerin neyi önemli gördüklerini tanımlayarak istekleri,
tercihleri, arzu edilen ve edilmeyen unsurları gösterir.
• Temel değerler farklı ülkelerde farklı sekilerde
algılanabilir ve bir ülkede kabul gören bir davranış
diğerinde farklı şekillerde yorumlanarak istenmeyen
bir davranış olarak belirlenebilir.
• Örneğin: Japonya’da bir firma yöneticisi bir
personelinin hasta olduğunu öğrendiğinde bir buket
çiçek alarak onu ziyarete gider.
• Bu Japon çalışanların onayladığı ve hoşlandığı bir
uygulamadır.
• Ancak aynı davranış başka bir ülkede farklı algılanıp
farklı yorumlanabilir bunun kontrol maksatlı
• Değer sistemleri konusu Hofstede tarafından etraflıca
irdelenmiştir.
• Pazarlamacıların ve ürün tasarımcılarının ülkelerin değer
sistemlerini araştırarak, bir ürünü ya da pazarlama
kampanyasını yabancı bir pazar için ne ölçüde uyarlamaları
veya standartlaştırmaları gerektiğini hesaplayabildikleri
belirtilebilir.
• Çeşitli kültürel etkinlikler, reklam ve tanıtım faaliyetleri, kitle
iletişim araçları aracılığıyla elde edilen veriler sonucu bireyin
bilgilenme düzeyi oluşur.
• Bu veriler, kişinin zihninde bir süzgeçten geçerek
bireyi belirli bir tutuma yönlendirir.
• Bireylerin, belirli bir konu, kişi ya da nesne hakkındaki
değerlendirmelerinin sonucu oluşan yargılar ise,
bireyin algılama sürecindeki belirleyici öğelerdendir.
• İçinde bulunulan çevresel, ekonomik, yasal koşullar
da olanak ve hizmet öğesini oluşturur.
• Sonuç olarak bu üç öğe, algılanma sürecinden geçer
ve imajı oluşturur.
Egitim
• Kültürün eğitim boyutu ne kadar vurgulansa yeterli
olmayacaktır.
• Eğitim öyle kritik bir bağlantı noktasında yer alır ki, yukarıda
belirtilen her unsurla sürekli bir etkileşim içindedir.
• Bireyler yabancı kültürlerle etkileşim içinde olmak için okulda
yeni diller öğrenebilirler.
• Veya bir kişinin bildiği diller alabileceği eğitim düzeyi açısında
• belirleyici olabilir.
• Okulda öğrenilen beceriler sayesinde, insanlar refah
düzeylerini iyileştirebilirler ancak aynı zamanda refah düzeyi
bir kişinin alabileceği eğitimin en önemli belirleyicilerinden
biri durumundadır.
• Ayrıca merkez hükümetler yaygın kültürel değişiklikleri
empoze etmek için eğitim sistemini kullanabiliyorlar
(Türkiye’de 1923’ün sonrasında olduğu gibi).
Tüketim Kültürü ve Kültürlerarası
Farklılıklar
• Witkowski (1998) gelişmekte olan piyasaların pazarlarında eğitim ve kültür
etkisini incelemiştir.
• Macaristan ve Meksika’nın irdelendiği çalışmada su hipotezlerin
geçerliliğine ilişkin bulgulara ulaşmıştır:
— Daha yaslı tüketiciler alışveriş yaparken ürünün üretildiği ülke bilgisine
ortalamaya göre daha fazla dikkat etmektedir.
— Daha iyi eğitimli ve daha yüksek gelirli tüketiciler alışveriş yaparken kültürel
köken bilgisine ortalamaya göre daha az dikkat etmektedir.
— Dış ülkeleri ziyaret etmiş ve / veya yabancı dil bilen tüketicilerde alışveriş
esnasında kültürel öğelere dikkat etme eğilimi ortalamaya göre daha
düşüktür.
— Sınır bölgelerinde yasamakta olan tüketiciler ve yerli olmayan ürünleri
çalışmakta oldukları is için bir tehlike olarak algılayabilecek tüketiciler için
kültürel öğelerin etkisi diğer tüketicilere oranla daha yüksektir.
• Zukin ve Maguire (2004) yaptıkları sosyoloji
literatürü incelemesinde, tüketim üzerine
yapılan sosyolojik araştırmaların çoğunun ya
“ekonomi, altyapı ve toplumda bir toplu
tüketim sistemi yaratan yapısal değişiklikler”
ya da “tüketici kültürüne yol açan değerler,
davranışlar ve davranışlardaki bireysel
değişikliklerle
ilişkili
olduğuna
dikkat
çekmektedirler (Zukin ve Maguire, 2004:175).
• Zukin ve Maguire değerlerdeki vb. değişikliklerin nasıl
başlatıldığı sorusuna, değişikliğin tüketiciler yanında
şirket
yöneticileri,
pazarlamacılar,
reklam
“yaratıcıları” üzerinden de olmak üzere, eleştirmenler
(film eleştirmenlerinden ürün değerlendirmelerinde
uzmanlaşmış Web sitelerine kadar) ve toplu tüketime
alternatif yanıtlar sunan merkez görüş dışındaki
gruplarca (bir zamanlar, popüler hale gelmeden önce
çevreye saygılı ürünlerde olduğu gibi) sürdürüldüğü
yanıtını alıyorlar.
• Sosyolojinin, tüketici ürünleri, endüstriler ve
mevkilerle (alışveriş merkezi gibi) ilgili alt dalı
teorileştirildiği sürece, “toplu tüketimin, tüketicilerin
iyi giyimli, güzel görünen biri olma, sevilme,
etraflarını güzellik görüntüleriyle doldurma ve
sağduyu ile aklı basındalıgı kişisel gelişim rüyalarına
teslim
etme
arzularının
yönlendirilmesiyle
üretildiğini” öneriyor (Zukin ve Maguire, 2004:176).
• Tüketime yol açan asagıdaki gibi baska etmenler de vardır:
i) nicel demografik degisiklikler (örn.: artık ailelerin kendi
kendilerine yetmedigi ve çogu ihtiyaçlarını marketten almak
zorunda oldukları sehirlesme);
ii) yeni toplumsal ve cografi yer degistirme tercihleri (arabalar
veya hava yolculugu) ve
iii) “hem demokratiklesme hem de sosyal statünün isaretleri
olarak standartlastırılmıs malları kullanma (Schudson 1984)”
(Zukin ve Maguire, 2004:177)
• lki, Mintz’in (1985) 18. ve 19. yüzyıllardaki seker endüstrisi üzerine yaptıgı
• arastırmasıdır. Karayipler’deki seker üretimi ile ngiltere’deki tüketim
arasındaki
• baglantıları incelemistir. Ona göre, seker üretimi ile tüketimi mal zincirinin
iki ucunu
• temsil eder. Üretim ve tüketimin birlikte nasıl arttıklarını göstermekten
ileriye gitmistir. Yeterli bir arastırma, sekerin yeni bir kritik mal olarak
uyarlanması için gereken
• kapsamlı kültürel degisiklikleri de açıklamalıdır. Kapsamlı kültürel
degisiklikler, zaman
• kullanımındaki kültürel degisiklikleri (çayın sekerle tüketilmesi isçilerin
daha uzun
• saatler çalısmasına olanak tanıdı), kadının degisen rolleri ve sekerin çay
saatinde ve
• yeni bir tercih olan tatlı içinde kullanılması gibi yeni sosyal alıskanlıkları
içerir.
• kincisi, du Gay ve arkadaslarının Sony Walkman üzerine yaptıkları
arastırmadır
• (1997). “Sony’nin yenilik getirme, maliyetleri düsürme ve küresel bir sirket
gibi
• görünme arzusunu ve de Sony’nin tüketicilerin davranıslarından ögrenme
yetenegini
• göstermek için sirket belgelerini, raporları ve gazete yazılarını kullandılar.
Arastırmaları
• ürünü yalnızca bir kültürel temsiller okyanusuna – öncelikli olarak
Walkman
• reklamlarında görünen - yerlestirmekle kalmıyor, aynı zamanda firmanın
sirket
• uygulamalarına ve gençlerin kendini ifade etme, bireysellik ve sosyallik gibi
sosyal
• uygulamalarına da yerlestiriyor. Modellerine göre, üretim ve tüketim artık
Zukin ve Maguire’ye göre, tüketici kültürünün
• sosyolojik analizi yalnızca reklamcılık ile mal
satın alma çekiciligi arasındaki bir egilim
(trend) iliskisinin gösterilmesini gerektirmekle
kalmaz, aynı zamanda belirli ürünlerin evrimi
yanında toplumsal geçmisin araçlarını da
içermelidir.
• Kanada’da 2. Dünya Savası sonrasındaki otomobil ev
aletleri ve mobilya endüstrisini araştıran Parr (1999),
müşteri davranışındaki adım adım değişikliklerle
ilgilenerek şu soruları cevaplamaya çalışmıştır:
• “Tüketiciler yeni tüketici mallarını veya modaları
arzulamaya nasıl başlıyor?
• Ve ne zaman bunları arzulamayı bırakıp yerine
yenilerini koyuyorlar?”
• Parr, elde ettiği sonuçlar çerçevesinde bu
endüstrinin evirilmesinde, “cinsiyet, şirket
gücü, sanat müzeleri ile ürün tasarımı
arasındaki bağlantılar ve ürün tasarımı ve
yenilikçi endüstriyel tasarımı tesvik etmeye
yönelik ulusal (Kanada) ilgi” gibi çeşitli
boyutların olduğunu açık bir şekilde ortaya
koymuştur”
• Parr, 1950’lerde firmaların erkek alıcılara çekici
gelmesi için her yıl otomobil tasarımlarını en
ufak ayrıntılarına kadar uyarladıklarını,
• Ev aletlerinin ana kullanıcıları olan kadınlarınsa
yıllar içinde bu modellerde daha az değişiklik
olmasını ve kullanımı kolay olan modelleri
tercih ettiklerini ortaya koyuyor.
• Baska bir araştırma ise Frank’in (1997) 1960’larda erkek giyim
endüstrisi üzerine yaptığı araştırmadır.
• “Frank’in araştırmasının amacı olan “cool” (havalı, özenilen) alt
kültür modelinin kapitalizmin merkezine bütünleştirilmesi su anda
o kadar doğal bir durum olarak kabul ediliyor ki, yaygın bir şekilde
halkta meydana gelen kültürel bir kaymanın sonucu endüstriye
etki ettiği varsayılıyor.
• Ancak Frank’in araştırması, müşterileri satın almaya ikna etmek
için reklamcılık ve tüketici ürünleri endüstrileri tarafından
yaratıcılığın nasıl kullanıldığını gösteriyor.
• Sonunda, birçok tüketici ürününün evriminin üreticiler arasında
güç ilişkilerine, tüketiciler arasında kendini tanımlama ve soysal
statü arayışı ve “cool” kavramının değişken kültürel temsillerine
baglı olduğu çıkıyor” (Zukin ve Maguire, 2004:180)
• Zukin ve Maguire (2004) tarafından yapılan getirilen
diğer bir araştırma da tüketici kültürünün, yaratılan
modern “seçen kişi” kavramıyla yükselmesine daha
geniş bir tarihsel açıdan odaklanmaktadır.
• Bourdieu’ya (1984) göre, tüketim ve kimlik konuları
zevk ve hayat tarzında birleşiyor.
• Ardından hayat tarzı, ürünleri daha fazla veya az arzu
edilebilir, kabul edilebilir veya değerli olarak
sınıflandırmak için kullanılan bir araç haline geliyor.
• Bir kisinin kimligi, tükettikleri ile temsil ediliyor. Sosyal sınıflar gibi
• kategorilerin zamanımızda anlamlarını kaybettigini iddia edenlere yanıt
olarak Zukin ve
• Maguire, “Bourdieu’nun arastırması zevkin köklerinin nasıl sınıf
konumunun ve
• ekonomik, kültürel ve sosyal sermayeye göreceli erisimin derinlerinde yer
aldıgını
• gösteriyor. Zengin, iyi egitimli tüketiciler isçi, çiftçi veya kültürlü ancak
daha az etkili
• uzmanların tercih ettiginden farklı belirli bir çesit sanat, ekmek veya
yolculugu tercih
• ederse, hayat tarzları sınıf konumlarını tüketim modelleri olarak (yerini
almak yerine)
• yeniden yapılandırıyor (ve maskeliyor)” diye ifade ediyor (Zukin ve
Maguire, 2004:
• 181).
• Kimlik kelimesi çoğunlukla kültür ile bir arada kullanılmaktadır.
• Diğer birçok kelime gibi kültür de Fransız ve Latin temellere
dayanmaktadır.
• Kültür kelimesi “islemek”, “eğitilmiş, kültürlü”, “yetiştirme”,
“kültürlü” gibi ifadelerle özdeşleştirilmekte;
• Fransızca culture ve Latince cultura kelimelerinden
gelmektedir.
• Bu kelimeler toprağın verimli bir şekilde islenmesi, sürülmesi
ve çalışanlarla ürünün ıslah edilmesi anlamına gelmektedir.
• llk bakışta sözcüğün anlamının zaman içinde değişime uğradığı
sonucu çıksa da kelime anlamında temel olarak sembolik
güçlü bir toprak ifadesi sabit kalmaktadır.
• Bu, insanların kendi kültürlerini algılamasında ilk gerçek
göstergeyi sağlamaktadır.
• Toprak ile özdeşleşme bu zamanda da süregelen bir anlayıstır.
• Fakat, on üçüncü. ve on dördüncü yüzyıllarda,
“kültür”ün anlamı insanların eğitim ile geliştirilmesi
anlamında genişletilmiştir.
• Hobbes’a göre (1985: 189): “Çocukların eğitilmesi
akıllarının işlenmesidir (The education of Children [is
called a culture of their mindes)”
• Matthew Arnold’a 1971:55) göre ise kültür “güzellik
ve zeka özelliklerinin mükemmel bir şekilde
birleşimidir.”
• Tarihsel perspektifte, sosyal ve uluslararası ilişkiler
uzmanları kimliği ulusal kimlik olarak tanımlamakta
ve kimlik hissini bir millet, devlet, ve/veya vatandaşlık
olgularına bağlılık ya da itaat çerçevesinde
değerlendirmektedir.
• Tüketim kültürü ve kimlik bağlamındaki
çalışmalar, tüketici kültürünü üç analiz düzeyinde
yerleştirir;
• demografik, coğrafi ve sosyal yapıdaki
değişiklikler, pazarlama ortamının aracılıkları ve
tüketen özne veya bireysel kimlik hakkında
gelişen söylevler.
• Bu çerçeve, “kolektif kimliğin, etniklik, tatiller ve
ulusal ve uluslar ötesi vatandaşlık gibi ifadelerini
oluşturmakta tüketici kültürünün rolünü araştıran
çalışmalar için yararlıdır
• Örneğin, Davila (2002) ABD’de Latino kimliğinin, dili
İspanyolca olan TV, yazılı medya, reklamlar üzerinden
inşa edilmesini araştırmıştır.
• Araştırma farklı Latin Amerika ülkelerinden gelen
göçmenlerin ulusal kimliklerini etnik kimlikleri olarak
gördüklerini ortaya koyar.
• Medyanın yarattığı Latino kimliği, bir grup toplama
“fakir”den oluşur ve bu göçmenler ulusal kimliklerini
etnik kimlik olarak kabul ederek kendilerini
ayrıştırmışlardır.
• Dolayısıyla bu araştırma etnik kimlik oluşturmakta
tüketicinin önemini göstermesi açısından ilginçtir.
Download