tbmm.nin açılışı

advertisement
ATATÜRK İLKELERİ
VE
İNKILAP TARİHİ
TURGAY BÜLENT GÖKTÜRK
3.2
http//www.emu.edu.tr/tbgokturk
* TBMM’NİN
KURULUŞU VE ÇALIŞMALARI
* ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
* KURTULUŞ SAVAŞI (1920 SONUNA
KADAR)
TBMM.NİN AÇILIŞI
Yeni seçilen ve İstanbul’dan kaçabilen milletvekilleri
Nisan ayı başlarında Ankara’ya ulaşmışlardı.
Milletvekillerinden başka pek çok aydın ve yurtsever
de Ankara’ya akın ediyordu. Bu nedenle Ankara’da
konut sıkıntısı doğdu. Öncelikle milletvekillerini
barındırmak için Erkek Öğretmen Okulu,
milletvekillerine ayrıldı. Birinci Dünya Savaşı
sırasında İttihat ve Terakki Partisi’nin Ankara örgütü
tarafından açılan kulüp binası ise, meclisin toplantı
yeri olarak seçildi.
TBMM.NİN AÇILIŞI
Bu arada Ankara’da devam eden sembolik Fransız
işgali de tamamen ortadan kaldırıldı. 23 Nisan 1920
Cuma günü TBMM açıldı.Toplantıyı en yaşlı üye olan
Sinop milletvekili Şerif Bey açtı. Önce Büyük Millet
Meclisi adıyla açılan Meclis, 9 ay kadar sonra TBMM
adını aldı. Millet meclisi kavramının kullanılması,
Meclisi Mebusandan tümüyle farklı olduğunu
göstermesi açısından önemlidir.Şerif Bey yaptığı
açılış konuşmasında meclisin yetkilerini de
belirtmiştir. Bu meclis ulus tarafından toplanmıştı ve
ulusun yetkilerini bizzat eline almasıyla oluşmuştu.
TBMM.NİN AÇILIŞI
Yine aynı konuşmada padişaha bağlılık dile
getirilmekle birlikte, Meclisin içte ve dışta tam
bağımsızlık ilkesine olan kesin bağlılığı dile
getirilmiştir. Ertesi gün Mustafa Kemal, Meclis
Başkanlığına seçildi ve bu görevini cumhurbaşkanı
seçilinceye kadar sürdürdü. Meclis, çalışmalarına
hemen başladı. Yürütme işlerini görmek üzere geçici
bir kurul seçildi(Muvakkat İcra Heyeti). Genel olarak
TBMM; kuruluşundan itibaren bir kurum olarak
süreklilik göstermiş ve ana ilkesi hiçbir zaman
değişmemiştir. Bu ilke, egemenliğin kayıtsız şartsız
ulusa ait olduğu gerçeğidir.
TBMM.NİN AÇILIŞI
Birinci TBMM’nin kuruluşuyla ortaya çıkan sistem çok
ufak değişikliklerle 1961 yılına değin devam etti.
Ancak ilk dönem TBMM’nin çok büyük bir özelliği
vardı. Uzun bir süre saltanat ile birlikte yaşamak
zorundaydı ve ayrıca bağımsızlık savaşının
yürütülmesi görevini yüklenmişti.
TBMM’NİN MEŞRUİYETİ
Meşruiyet geniş anlamıyla, bir kurumun toplumda
geçerli olabilmesi için dayandığı kural veya inanç,
ya da güçtür. Toplumda pek çok ilişki geçerliliğini
yasalardan alır. Yasaların meşruiyet kaynağı ise
anayasadır. TBMM kurulduğu zaman bir anayasaya
dayanmıyordu, ancak bu durum TBMM’nin meşru
olmadığı anlamına gelmez, eğer bir devlet
kurulmuşsa anayasa olmuş veya oluşmak üzeredir.
TBMM’NİN MEŞRUTİYETİ
TBMM de kurulduktan kısa bir süre sonra bu nedenle
ulus tarafından tanınmıştır. TBMM’yi ulus kendi
iradesiyle meşru kılmıştır. Meşruiyetin kaynağı
olmuştu. Kuvayi Milliyenin doğması, kongrelerini
yapması ve Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk
Cemiyetinin kurulması TBMM’nin açılışını
kolaylaştıran gelişmeler olarak değerlendirilebilir.
TBMM’NİN YAPISI
Pek çok kişi, hatta Mustafa Kemal Paşa’nın bazı
arkadaşları bile TBMM’yi geçici görüyorlardı. Ancak
TBMM, ulusal egemenliğine kesinlikle sahip çıkması
ve kurduğu düzenin ulusal olması nedeniyle çok
sağlam temellere dayanıyordu. Bu nedenle geçici
olması beklenemezdi.1921 Anasayasının birinci
maddesinde egemenliğin kayıtsız şartsız ulusa ait
olduğunu belirtmiştir. Bu hüküm Osmanlı Devletinin
tarihe karıştığını ifade etmektedir.
TBMM’NİN YAPISI
Egemenliğin hem ulusa hem de bir kişiye ait olması
düşünülemezdi. Ama TBMM ilk aylarında tercihini
yapamamış ve her iki egemenlik anlayışı arasında
bocalamıştı. Mustafa Kemal de istemeyerek de olsa
bu çelişkiye bir süre katlanmıştır. Çünkü geçiş dönemi
yaşanıyordu ve egemenlik anlayışı kökünden
değişiyordu.
TBMM’NİN YAPISI
Mustafa Kemal, iki yıl içinde kademeli olarak ulusal
egemenliğin dışında hiçbir kaynağın kabul
edilemeyeceğini meclis üyelerine kavratmıştır.
TBMM’ nin bir başka özelliği ise, ulusal bir düzen
kurmuş olmasıdır. TBMM, Türk ulusunu temsil
etmektedir. Yeni kurulan devlet, Türk ulusuna
dayandırılmaktadır. Bu büyük bir devrimdir. Burada
ulusçuluk, etnik köken ve ırk gibi öğelere dayanmaz.
TBMM‘NİN HUKUKSAL NİTELİĞİ
Bütün siyasal sistemler güçler birliği ve güçler
ayrılığı olarak iki ana kümede toplanır. Rejim ne
olursa olsun, devletlerde yasama, yürütme ve yargı
olmak üzere üç işlev vardır. Yasama işlevi, toplum
yaşamını düzenleyen hukuk kurallarının temeli olan
yasaları koymaktır. Ancak yasaların uygulanması
gerekir. Uygulanamayan kuralların hiçbir değeri
yoktur. Hukuk kurallarını uygulayan organa, hükümet
denir. Hükümetler yürütme işlevini yerine getirirler.
Hukuk kuralları her zaman doğru biçimde
uygulanmayabilir.
TBMM‘NİN HUKUKSAL NİTELİĞİ
Ayrıca yurttaşlar arasında anlaşmazlıklar çıkabilir.
Bu durumda haksızlıkları gidermek ve anlaşmazlıkları
çözmek ve kurallara uymayanları cezalandırmak
gerekir. Bunu yargı işlevi gerçekleştirir. Eğer bütün
güçler ayrı ayrı organlarda değil de tek organda
birleşmişse; buna güçler birliği sistemi denir. Bütün bu
işlevler her biri ayrı güce sahip organlarca yerine
getiriliyorsa bu durumda güçler ayrılığı söz
konusudur. TBMM hem yasaları koyacak hem
uygulayacak hem de gerekirse yargı işlevini yerine
getirecekti. Bir hükümet yoktu.
TBMM‘NİN HUKUKSAL NİTELİĞİ
İcra vekilleri heyeti adı verilen kurula, TBMM
hükümeti de denirdi. Fakat her konuda son söz
meclise aitti. TBMM üç gücü de ulustan aldığı yetkiye
dayanarak ulus adına kullanırdı. Ancak
parlamentonun yapısı ne kadar demokratik olursa
olsun, kesin bir güç birliği sisteminin bazı önemli
sakıncaları doğabilir. Ancak önder ve kadrosu çabuk
karar alan aldığı kararı hemen uygulayabilecek ulusal
bir organa ihtiyaç duyuyordu. Bir savaş vardı. Bu
savaş hem dış düşmanlara karşı, hem de Osmanlı
hükümetine karşı yürütülüyordu. Bunu kazanmak için
TBMM’nin yetkilerini kıskançlıkla kullanması lazımdı.
TBMM‘NİN ÇALIŞMALARI
TBMM’nin iç siyasetteki temel hedefi, savaşı
kazanmak olmakla birlikte, dış siyaset alanında da
kendini tanıtmak için her türlü girişimde bulunmuştur.
TBMM üyelerinin büyük bir çoğunluğu Anadolu ve
Rumeli Müdafai Hukuk Cemiyeti mensuplarıydı. Bu
nedenle ilk günlerde meclis üyeleri arasında tam bir
görüş birliği vardı. Ancak ARMHC bir siyasal parti
değildi. Çeşitli dünya görüşlerine sahip yurttaşlar
yurdun kurtuluşu için bir araya gelmişlerdi. Onları
birbirine bağlayan tek öge, bu amaçtı.
TBMM‘NİN ÇALIŞMALARI
Ancak bu üyeler arasında zamanla M. Kemal’in
izlediği genel politikaya karşı çıkanlar bir grup
oluşturdular. Bu gruba İkinci Müdafai Hukuk Grubu
denildi. Bu grubun büyük bir çoğunluğunun karşı
çıkması, kişisel nedenlere dayanıyordu. Ancak
gruplar bir siyasal parti temsilcisi olmadıklarından
içlerinde bir siyasi parti disiplini yoktu. Birinden
diğerine geçmek mümkündü. Bu nedenle sayıları sık
sık değişiyordu..
TBMM‘NİN ÇALIŞMALARI
Bu arada TBMM, otoritesini yaymak ve gücünü
yurdun her yerinde gösterebilmek için her türlü önlemi
alıyordu. Bunların başında daha ilk günlerde verilen
kararlarla, İstanbul hükümeti ile her türlü ilişkinin
kesilmesi geliyordu. Çıkarılan Hıyaneti Vataniye
Yasası ile İstanbul hükümetiyle ilişkiye girenler vatan
haini sayılmıştır.
TBMM‘NİN ÇALIŞMALARI
TBMM, dış dünyaya da kendisini kabul ettirme
yoluna girmiştir. İlk olarak Rusya’da yeni kurulan
sosyalist hükümetle ilişkiler kurulması için girişimler
başlatıldı. Diğer yandan 30 Mayıs 1920’de Fransa
Hükümeti ile 20 günlük bir ateşkes anlaşması
imzalandı.
TBMM‘NİN ÇALIŞMALARI
TBMM bu çabalar içinde iken, Damat Ferit ile
İngilizler de boş durmuyorlardı. Damat Ferit’in
İstanbul’da kurduğu mahkeme, 11 Mayıs 1920’de
Mustafa Kemal Paşa’yı ölüm cezasına çarptırdı. Bu
cezayı Vahdettin onayladı.
Diğer taraftan da İstanbul Hükümeti Anlaşma
Devletleriyle barış imzalamak için çalışmalarını
artırmıştı.
TBMM’YE KARŞI TEPKİLER
Kuvayi Milliyenin kesin olarak birleşmesi;
1920 yılı başından TBMM’nin toplanmasına kadar
geçen sürede dört kongre daha toplanmıştır. Bu
kongreler; Edirne, Oltu, Balıkesir, Lüleburgaz’da
toplanmıştır. Bu kongrelerde ARMHC’nin varlığı kabul
edilmekle birlikte, yerel kurtuluş çareleri de gündeme
getirilmişti. TBMM’nin açılmasından sonra da
kongreler toplandı. Bunların en önemlisi 9-14 Mayıs
1920’de toplanan Büyük Edirne Kongresi’dir.
Kongre’de Anadolu’daki birliğin benimsenmesi kabul
edildi.
Ama barış görüşmelerine Trakyalılar olarak katılarak,
Trakya’nın Yunanistan’a verilmesini
önleyebileceklerini düşünüyorlardı. 2 Ağustos 1920
de toplanan Afyon Kongresine TBMM temsilcileri de
katılmış ve Batı Anadolu tümüyle ulusal devlet
otoritesi içine alınmıştır. 5 Ağustos ve 8 Ekim 1920
tarihlerinde toplanan Pozantı Kongresinde de
TBMM’nin denetiminde kararlar alınmıştır. Pozantı
kongreleriyle Kuvayi Milliyenin birleşmesi olayı da
tamamlanmış oldu.
ASKERİ GELİŞMELER
TBMM’nin açılması Anlaşma Devletleri tarafından
tepkiyle karşılandı. Bu devletler tarafından
yönlendirilen Yunan Ordusu, Milne çizgisini dört bir
yandan aşarak Batı Anadolu’da ilerlemeye başladı.
22 Haziran 1920’de başlayan bu saldırı sonucunda,
Alaşehir, Balıkesir, Bursa ve Uşak başta olmak üzere
Batı Anadolu’da pek çok yerleşim merkezi işgal edildi.
Trakya’da da saldırı hazırlıklarına girişen Yunan
Ordusuna karşı TBMM’nde büyük bir tepki oluştu. Bu
arada Doğu Anadolu’da Ermenistan Devleti TBMM
açılınca geniş kapsamlı bir saldırıya başlamıştı.
AYAKLANMALAR
TBMM’nin açılmasından önce Damat Ferit’in
kışkırtmalarıyla başlayan ayaklanmalar, Nisan
sonlarına doğru daha da arttı. Daha önce Düzce ve
Bolu’da çıkan ayaklanmalar şiddetlendi. Yozgat’ta,
Zile’de, Viranşehir’de ve Konya’da olumsuz hareketler
görüldü. Marmara Bölgesinde ise Anzavur ve Kuvayi
İnzibatiye birlikleri eylemlerini sürdürüyorlardı. Çerkes
Ethem’in de yardımıyla bu ayaklanmalar Ağustos ayı
başlarında bastırıldı. Ama Sevr Barışının
imzalanmasıyla ayaklanmalar yeniden başladı.
Ayaklanmalar 1920 yılının sonlarına doğru kesin
olarak etkisiz hale getirildi.
ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
Ulusal Ordunun kurulması ve Kurtuluş Savaşı;
Bir devletin geleceğini güvenlik altına almak, ulusal
çıkarları savunmak amacıyla, başta askeri güç olmak
üzere devletin ve ulusun maddi – manevi bütün
olanaklarının ve kaynaklarının kullanılmasını
gerektiren silahlı mücadeleye savaş denir. TBMM
kuruluncaya kadar şiddetle göze çarpan direnme
hareketlerini ve özelikle Kuvayi Milliye etkinliğini
düzenli ve hukuka uygun bir savaş olarak nitelemek
mümkün değildir.
ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
Türk Ulusunun silahlı kurtuluş hareketi daha ilk işgaller
sırasında başlamıştır. Ama bu hareketin bir devlet tarafından
yönetilen düzgün bir savaş durumunu alması TBMM’nin
kurulmasıyla mümkün olmuştur. Ancak TBMM’nin bir devlet
olarak varlığı, işgalci güçler tarafından hemen tanınmadı.
Onlar için görüşülebilecek tek siyasi güç, Osmanlı Devleti idi.
TBMM’nin açılmasıyla yeni bir Türk Devleti kurulmuştu. Ulusal
Egemenlik İlkesini her dönem kıskançça savunan TBMM,
aldığı çeşitli kararlar ve çıkardığı yasalarla Yunan tehlikesi
karşısında yeni bir ordunun kurulması yolunda yoğun bir çaba
içine girmişti.
ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
22 Haziran 1920’de Yunanlılar, Milne çizgisini aşarak
Batı Anadolu’da ilerlemeye başlamışlardı. Yunanları
bu saldırıya iten nedenler şunlardı; TBMM’nin
açılması ile Anlaşma Devletleri ve Yunanistan kesin
tavırlarını artık koymak gereğini duymuşlardı. San
Remo’da imzalanacak barışla ilgili taslağa karşı
direnişi kırmak ve Türk Ulusuna direnmenin anlamsız
olduğunu göstermek için böyle büyük bir saldırıya
girişilmişti. Planlı Yunan saldırısı ile Kuvayi Milliye
birliklerini dağıtıp, kısa zamanda Alaşehir, Balıkesir,
Bursa ve Uşak’ı ele geçirmişlerdi. Bu arada bütün
Doğu Trakya da Yunan kuvvetlerinin eline geçmişti.
ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
Yunan saldırısının tepkileri;
Yunan ileri harekatı TBMM’nde büyük bir düş
kırıklığı ve kızgınlık yarattı. Saldırı öncesinde Kuvayi
Milliye birlikleri, TBMM Hükümeti Genelkurmay
Başkanlığına bağlanmıştı. Ancak başarılı
olunamamıştı. Bu başarısızlık doğaldı. Çünkü Kuvayi
Milliyeciler yurtsever olmakla birlikte askerlik
sanatından anlayan kişiler değillerdi. Onları düzenli
bir askeri güç biçiminde çalıştırmak son derece zordu.
ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
Kuvayi milliye birlikleri, merkezden gönderilen subaylara
değil, kendi şeflerine itaat ediyorlardı. Zaman zaman
amaçlarının dışına çıkarak suçsuz insanlara zararlar
verebiliyorlardı. Bu durumda halktan gelen tepkiler kurtuluş
savaşının aleyhine bir durum yaratıyordu. Aynı dönemde
Osmanlı ordusunu canlandırmak da mümkün değildi. TBMM
kurulur kurulmaz, milli savunma ve genelkurmay işlerini
düzenlemeye başlamıştı. Amaç Kuvayi Milliye birliklerine belli
ölçüde çeki düzen vermekti. Ancak bu çabalardan sonuç
alınamamış ve Kuvayi Milliye birlikleri, Yunan saldırısı
karşısında tutunamamıştı. Bu saldırının kolay gelişmesi
Anlaşma Devletlerini de umutlandırmıştı.
ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
Kuvayi Milliye’nin Yunan saldırısı karşısında
tutunamaması, düzenli bir ulusal ordunun
kurulmasının şart olduğunu ortaya çıkarmıştı. TBMM’
nin ikna edilmesinden sonra hızla ordunun
kurulmasına geçildi. Batı cephesi bu yeni
oluşturulmaya başlanan ordunun ihtiyaçlarına göre
yeniden düzenlendi. Çerkes Ethem’in Kuvayi Seyyare
adı verilen birlikleri dışındaki Kuvayi Milliye birlikleri
ordu içine alındı. Ordunun kurulmasıyla Mustafa
Kemal, mücadeleyi halka mal etmek yolunda çok
önemli bir adım atmış oldu.
ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
KAYNAK SORUNU; Ordunun kurulması kolay
değildir. Orduyu savaş için donatmak beslemek ve
yönetmek daha da zordur. Oysa Osmanlı devletinde
bırakınız Birinci Dünya Savaşının gerektirdiği askeri
teknolojiyi, daha basit savaş ihtiyaçlarını giderecek
hiçbir sanayi kuruluşu yoktu. Halkın eğitim düzeyi
düşüktü. Ülkede doğru dürüst bir ekonomik etkinlik
yoktu. Ulaşım büyük ölçüde yabancıların işlettiği
demiryollarından ibaretti. Sağlık işleri içler acısıydı,
Tanzimat döneminden itibaren aydın meslek sahipleri
yetiştirilmeye çalışılmış, yüksek okullar açılmıştı.
ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
Bu okullardan mezun olan üst düzey bürokratlar,
hekimler, öğretmenler, subaylar ülkenin geleceği
üzerinde etkili olmaya başlamışlardı. Ancak hala bilgi
üretilemiyordu. Aydınların büyük bir kısmı
Trablusgarp, Balkan ve Birinci Dünya savaşlarında
askere alındılar ve çoğu bu savaşlarda yaşamını
yitirdi. Buna karşılık çok iyi yetişmiş Türk subayları
için bütün bu savaşlar deneyim kazanmalarına neden
olmuştu. Kurtuluş Savaşı sırasında yeni kurulan
ordunun insan kaynakları açısından sorunu vardı.
ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
Halk uzun süren savaşlardan bıkmış ve yılgın bir
durumdaydı. İkinci sorun orduyu donatmak
sorunuydu. Askere alınacak insanların silahını,
cephanesini, giysisini ve besisini sağlamak büyük
sorundu. Ayrıca Osmanlı yönetiminin kışkırtmalarıyla
çeşitli direnişler ortaya çıkmıştı. TBMM’nin
kurulmasından sonra askere alma işleri sert
önlemlerle hızlandırıldı ve istiklal mahkemeleri yoluyla
başıbozukluk giderilmeye çalışıldı.
ULUSAL ORDUNUN KURULMASI
TBMM’nin korkunç bir para sıkıntısı içinde olduğu
bilinen bir gerçekti. Bu parasal sıkıntıyı atlatabilmek
için halktan bağış toplamak, bankaların elinde
bulunan paralara el koymak, posta havalelerini
geciktirmek gibi uygulamalara gidildi. Ayrıca
İtalyanlardan ve Fransızlardan borç bile alındı. Yine
İslam cemaatleri, özellikle Hindistan Müslümanları
önemli miktarda paralar göndermişlerdi.
SİYASAL GELİŞMELER
TBMM’nin açılışını önleyemeyen Damat Ferit, bu
olaya tepkisini 10 Ağustos 1920’de Sevr Barışını
benimseyerek ortaya koydu. Paris Barış Konferansında
Anlaşma Devletlerinin, Osmanlı Ülkesini paylaşma
kararlarında olduklarının farkında olmayan Osmanlı
yönetimi, barış çabalarına devam etmekteydi. Hatta
sadrazamlığa getirilen Damat Ferit, Paris’teki barış
görüşmelerine katılmışsa da bunda başarı
sağlayamamıştı. Ancak TBMM’nin açılması için yapılan
hazırlıklar, gerek Damat Ferit’i, gerekse Anlaşma
Devletlerini harekete geçirmiş ve barış çalışmalarına
hız verilmişti.
SEVR BARIŞI
19 Nisan 1920’de San Remo’da yapılan toplantıda
barış taslağı hazırlandı. San Remo’da alınan kararlar,
Paris’e çağrılan Osmanlı temsilcisi Tevfik Paşa’ya
sunuldu. Tevfik Paşa’nın tepki gösterdiği bu taslak
üzerinde görüşmelerin yapıldığı bir sırada, Yunan
saldırısı başladı. (22 Haziran 1920) Anlaşma
Devletleri bu yolla hazırlanan taslağın kabul edilmesi
için baskı yapıyorlardı. Artık hiçbir direnme gücü
kalmayan Osmanlı hükümeti ( Saltanat Şurası)
tarafından (Rıza Paşa hariç) taslak kabul edildi.
Sonuçta Paris’e giden Kurul, 10 Ağustos 1920’de
Sevr Barış Anlaşmasını imzaladı.
SEVR’E GÖRE SINIRLAR
Barış, Osmanlı Devleti ile İngiltere, Fransa, İtalya,
Japonya, Belçika, Yunanistan, Hicaz, Polonya,
Yugoslavya ve Çekoslovakya arasında imzalandı. Bu
barışa göre Irak, Suriye, Lübnan ve Suriye bölgeleri,
Osmanlı’dan ayrılıyor ve buralarda İngiliz ve Fransız
manda yönetimi kuruluyordu. Doğu Anadolu’da bir
Ermeni Devleti ve bir özerk bölge kuruluyordu. Batı
Anadolu ve Doğu Trakya Yunanistan’a veriliyordu.
Boğazlar, Anlaşma Devletlerinin ortak yönetimine
bırakılıyordu.
EGEMENLİK HAKLARINI KISITLAYAN
HÜKÜMLER
Osmanlı ordusu, 50700 kişiyi geçmeyecekti. Zorunlu askerlik
uygulaması kaldırılacaktı. Azınlıklara çok geniş haklar
verilecek ve bu konuda hükümet denetlenecekti. Ekonomik
yönetsel ve yargısal kapütilasyonların kapsamı genişletilmişti.
Savaştan zarar görenlere tazminat ödenecekti. İç Anadolu’nun
güney yarısı, Akdeniz bölgesi ve Yunanlılara bırakılan Ege
kesimi dışında bütün Anadolu İtalyanların, Silifke, Kayseri,
Tokat, Mardin çizgisi içinde kalan bölge Fransızların, Mardin’in
doğusu da İngilizlerin nüfuz bölgesi olacaktı.
SEVR ANLAŞMASINDA ANADOLU
SEVR ANTLAŞMASI
SEVR’İN DEĞERLENDİRİLMESİ
Sevr barışında Misakı Milliye hiçbir biçimde saygı
gösterilmemişti. TBMM’nin antlaşmaya tepkisi çok
sert oldu. Anlaşma tümüyle reddedildi. Barışı
imzalayanlar ve onaylayanlar vatan haini ilan edildi.
Böylesi ağır bir barış, Türk Ulusunun direnme bilincini
artırmıştır.
SEVR’DEN SONRAKİ GELİŞMELER (İÇ DURUM)
Sevr barışının imzalanması, TBMM üzerinde
olumsuz etki yapmadığı gibi, mücadele hırsını ve
azmini şiddetlendirmişti. Ancak, barış sonrasında
Damat Ferit’in kışkırtmalarıyla ayaklanmalar yeniden
başladı. Düzce, Yozgat ve Konya’da yeniden
ayaklanmalar başladı. Diğer yandan Ulusal Orduya
katılmak istemeyen Kuvayi Milliyeciler sorun
çıkarmaya başlamışlardı. Bunlar içinde en önemlisi
Demirci Mehmet Efe’nin başkaldırısıydı.
SEVR’DEN SONRAKİ GELİŞMELER (İÇ DURUM)
Diğer yandan, bazı Kuvayi Milliyecilerin de halka
sert davranmaları, ayaklanmalar için bir neden teşkil
ediyordu. Bütün bunların yanında, Doğuda Ermeni
ilerleyişi devam ediyordu. Ayrıca Güneyde
Fransızlara karşı yürütülen direniş sürüyordu.
SEVR’DEN SONRAKİ GELİŞMELER (DIŞ DURUM)
TBMM Hükümeti, 1920 Sonbaharına kadar, batılı
devletlerle ilişki kurmadı. Bu süre zarfında Rusya’da
yeni yönetimle ilişkiye geçilmişti. Çarlık taraftarlarını
destekleyen Anlaşma Devletlerinin, boğazlara ve
İstanbul’a egemen olmasını çıkarlarına uygun
görmeyen Sovyet Rusya’da TBMM Hükümeti ile
ilişkilerin geliştirilmesinden yanaydı. Bunun sonunda
iki yeni rejim kadrosu arasında yakınlaşma başladı.
SEVR’DEN SONRAKİ GELİŞMELER (DIŞ DURUM)
TBMM dışişleri bakanı ve bir kurul, Moskova’da
görüşmeler yaptılar. Bu görüşmelerde, Sovyet Rusya
Misakı Milli’yi tanıdığını açıkladı. Ruslar, Türkiye
üzerindeki tarihsel isteklerinden vazgeçtiklerini
açıkladılar. TBMM ordularının Ermenistan üzerinde
sağladığı zaferden sonra ilişkiler iyice gelişti.
ERMENİ SORUNU
Ermeniler, Kafkasya’nın güneyinden başlayarak ,
Çukurova’ya kadar uzanan geniş bir bölgede dağınık
bir şekilde yaşamaktaydılar. Osmanlı sınırları içinde
yıllarca huzur ve barış içinde yaşayan Ermeniler 19.
yüzyılın sonlarına doğru, Ruslar ve İngilizlerin
kışkırtmalarıyla, Osmanlı yönetimine baş kaldırmaya
başladılar. Rusya’nın amacı Osmanlı Devletini
zayıflatarak boğazlar yoluyla Akdeniz’e, Doğu
Anadolu’ya ve Basra Körfezine inmekti. İngilizler ise
Rusyayı yalnız bırakmamak ve Ermenileri kendi
taraflarına çekmek için müdahale etmeye başlamıştı.
ERMENİ SORUNU
20. yüzyılın başlarında İngiliz-Rus yakınlaşması
sonunda kışkırtmalar daha da arttı. Ancak Ermeni
halkın büyük bir kısmı bu olaya karışmadı. Rusya’da
eğitilen Ermeni çeteciler, terör eylemlerinde
bulunmuşlardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında,
Doğuda Ermeni yıkıcı faaliyetlerinin artması üzerine,
1915 yılında bölgede yaşayan Ermeniler başka
yerlere göçe tabi tutuldu. Bu göç esnasında
Ermeniler, Suriye ve Lübnan’a yerleştirildiler. 1917
yılındaki Bolşevik ihtilali sonrasında Ruslar
Kafkasya’yı boşalttı.
ERMENİ SORUNU
Bu olaydan kısa bir süre sonra bölgede Azerbaycan,
Gürcistan ve Ermenistan devletleri kuruldu. Mondros
Ateşkesinin imzalanmasından sonra ise, Osmanlı
Orduları, Kafkasya’yı ve Doğu Anadolu’nun sınır
bölgelerini boşalttılar. Türk birliklerinin çekildikleri
yerleri, Ermeniler işgal etmeye başladılar. Bu
durumda Ermenistan ile bir savaş kaçınılmaz oldu.
Paris Barış Görüşmelerine katılan Ermeniler,
Kafkasya’dan Çukurova’ya kadar uzanan bölgeyi
istemişlerdi. Sevr Barışı ile bu bölgenin büyük bir
kısmı Ermenilere bırakılmıştı.
ERMENİ SORUNU
TBMM’nin açılmasından sonra artan Ermeni
saldırıları karşısında, Doğu Cephesi kuruldu ve
komutanlığına Kazım Karabekir Paşa getirildi.
Böylece düzenli ordunun ilk cephesi açılmış oldu.
Ermenilere karşı yürütülen karşı harekat sonunda 2-3
Aralık 1920’de taraflar arasında Gümrü Barışı
imzalandı. Gümrü Barışı ile Ermenistan, bugünkü
Doğu Anadolu sınırımızı tanıdı.
ERMENİ SORUNU
Sevr Anlaşmasını geçersiz saydığını açıkladı.
TBMM Hükümeti, topraklarından ayrılan Ermenilerin
üç yıl içinde geri dönebileceklerini kabul etti.
Ermenistan, Türkiye’ye karşı düşmanca tutum içine
girmeyeceğini kabul etti. Buna karşılık TBMM
Hükümeti de istenildiği takdirde Ermenistan’a askeri
ve siyasi yardım etmeyi kabullendi.
GÜMRÜ BARIŞI
TBMM Hükümetinin hem askeri, hem de siyasi ilk
başarısıdır. TBMM Hükümeti, Doğuda düzenli bir
savaş yürütmüş ve kazanmıştır. Ermenistan’ın
Türkiye’ye karşı olan tutumu olumlu bir çizgiye
gelmiştir. Ermeniler, Türk toprakları üzerindeki
isteklerinden vazgeçmiştir. Ermeni sorunu denilen
yapay sorun kapanmıştır. Bu barışla TBMM,
devletlerarası alanda varlığını ilk kez kanıtlamıştır.
“Osmanlı Devleti” deyimi hiç geçmemiş, tarihte ilk kez
bir Türk Devleti, uluslar arası bir anlaşmada
Türklüğünü vurgulamıştır.
ATATÜRK İLKELERİ
VE
İNKILAP TARİHİ
TURGAY BÜLENT GÖKTÜRK
3.2
http//www.emu.edu.tr/tbgokturk
Download