Ülkenin parçalanması ABD’nin ve doğal kaynaklara göz diken çokuluslu şirketlerin işine geliyor Bolivya’yı Balkanlaştırma çabası ISRAEL LOPEZ MONTANO Latin Amerika, 90’lı yıllar boyunca kararlı bir biçimde neoliberal ekonomi politikalarının dayatıldığı kıta oldu. Washington’la yapılan anlaşmalar çerçevesinde hazine açığını azaltmak için sosyal harcamaları kısan, devlete ait işletmeleri özelleştiren, yabancı yatırımları kolaylaştıracak yasal düzenlemeleri sağlayan ve esnek üretimi zorlayan bu serbest pazar ekonomisi, ülkeler arasındaki teknolojik ve ekonomik dengesizlikler gözetilmeden tüm kıtada uygulandı. Latin Amerika’daki neoliberal saldırı, sonunda sosyal hareketlerin, iktidarı ele geçirmeyi hedeflemelerini sağladı. Halkların gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun ekonomik, politik ve sosyal ilerlemeyi sağlayan yeni alternatif modeller geliştirmek ve devlet aygıtında köklü değişiklikler yapmak için politik gücü ele geçirmek gerekliydi. Sonuç olarak bölgede, önce Venezüella’da, daha sonra Brezilya, Arjantin, Bolivya, Uruguay, Ekvador, Nikaragua ve yakınlarda Paraguay’da olmak üzere bir dizi ilerici hükümet işbaşına geldi. Bolivya örneğinde, Evo Morales’in başlattığı kültürel ve demokratik devrimin kültürel farklılıklara dayanan özel bir durumu söz konusu: Aymara, Kueçua ve Guarani yerlileri ile vatanı olmayan aç gözlü ve emperyal çıkarlara teslim olmuş oligarşi arasında kök salmış bir karşıtlık. Bolivya sömürgecilik döneminde Potosi madenlerindeki gümüş nedeniyle sömürülmüştü. Cumhuriyet döneminde İngiliz imparatorluğu bakır ve nitrat yataklarını yağmalamak için Pasifik savaşlarını başlatmıştı. 20. yüzyılın başında aynı emperyal aktörler bu kez petrol için Chaco savaşını tezgâhlamıştı. 21. yüzyılda ise yanki emperyalizmi Bolivya’nın Venezüella’dan sonra en önemli rezerv olan gaz ve su kaynaklarını ele geçirmek istemekte. Bolivya’daki bu yağma politikasının ortak paydası, doğal kaynakların sömürülmesi ve ele geçirilmesidir. Şimdi Bolivya halkı, zenginliklerinin yağmalanmasını önlemek için harekete geçti ve hukuken sahip olduğu kaynaklarını geri almaya ve çocuklarına iyi bir gelecek oluşturmak için egemenliğini ve onurunu savunmaya karar verdi. Başkan Evo Morales’in değişim politikası ekonomik, politik, sosyal ve kültürel kurumların yeniden düzenlenmesi önerisine dayanmaktadır. Bunun için kurucu meclis oluşturularak Bolivya’nın gelişme yönünü belirleyecek, feodal yapılardan kurtulmuş, ulusal kararlara geniş sosyal kesimlerin katılımını sağlayan yeni bir anayasa hazırlanması gerekiyor. Bölme amacı taşıyor Evo Morales ve sosyal hareketlerce sürdürülen bu değişim, oligarşiyi iktidardan ve böylece zenginliğini arttıran ayrıcalıklarından kopardı. Morales hükümetine karşı yürütülen istikrarsızlaştırma kampanyası, huzursuzluk çıkarma ve Bolivya topraklarını bölme amacını taşıyor. Önce başkentin, yürütmenin ve yasamanın bulunduğu La Paz’dan yüksek yargının bulunduğu Sucre’ye taşınmasını önerdiler. Yönetimin bütünleşmesi gibi görünürde olumlu olan bu önerinin ardındaki asıl amaç, kent sakinleri arasında bir huzursuzluk çıkarmak ve yeni anayasa ve kurucu meclis çalışmalarını sabote etmekti. Aynı zamanda yönetim aygıtını gaz rezervinin bulunduğu bu eyalete taşıyarak kontrol edebilmekti. Ancak tarihsel ve geleneksel olarak bu yapısal değişiklik olanaklı değildi. Muhalefet, bu başkent sorunuyla kısır bir tartışma yaratarak anayasal değişimi amacından saptırmaya çalıştı. Diğer yandan Bolivya oligarşisinin elindeki daha riskli kart, Bolivya’nın Balkanlaştırılması ile politik ve yönetim olarak cumhuriyetin güçsüzleştirilmesi. Pando, Beni, Santa Cruz ve Tarija’da (oligarşinin, büyük toprak sahiplerinin ve Bolivya sağının kaleleri), bölgedeki enerji kaynaklarını ve mineralleri kontrol altında tutabilmek için bölgesel özerklik önerdiler. Aynı zamanda kendi bütçelerini yönetmeyi, bağımsız güvenlik güçlerini oluşturmayı ve bölgedeki yurttaşlara yeni bir kimlik vermeyi istiyorlardı. Stratejileri açıkça yeni bir devlet kurmak ve 1825’te kurulmuş olan Bolivya’yı parçalamak. Bölme çabaları sadece Yarım Ay adını taşıyan bu kesimlerce değil, aynı zamanda elçisi Philip Goldberg aracılığıyla ABD tarafından da sürdürülüyor. Goldberg’in önceki görev yeri Yugoslavya idi ve bu ülkenin parçalanmasında aktif rol almıştı. Bu strateji, anayasaya aykırı, yasadışı ve tek yanlı 4 Mayıs referandumu ile hayata geçirilmek istendi. Anayasaya aykırı idi, çünkü ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik bir girişimdi. Yasadışıydı, çünkü Ulusal Seçim Konseyi’nin kuralları ihlal edilmişti. Tek yanlıydı, çünkü bölgenin yasal olarak seçilmiş yetkililerine danışılmamıştı. ALBA’dan protesto ABD’nin tersine ALBA (Venezüella, Küba, Nikaragua ve Bolivya’nın oluşturduğu Bolivarcı Alternatif Bloku) ülkeleri ABD’nin Bolivya’nın içişlerine karışmasını protesto ettiler ve Evo Morales’i destekleyerek ülkenin bütünlüğünü savundular. Oligarşinin asıl niyeti, doğal kaynakları ABD kökenli büyük şirketlere satmak ve kendi zengin topraklarını korumak. (Ekilebilir toprakların yüzde 91’i nüfusun yüzde 5’ini temsil eden büyük toprak sahiplerine ait.) Bolivya’nın Balkanlaştırılması ve Başkan Morales’in devrilmesi görevi için ABD hükümeti, NED (National Endowment for Democracy) ve USAID (United States Agency for International Development) gibi kuruluşları aracılığıyla ayrılıkçı örgütlere uyuşturucu ile savaş bahanesiyle 120 milyon dolarlık yardımda bulundu. ABD imparatorluğu Bolivya’yı parçalayarak bölgedeki hegemonyasını tazelemek istiyor: Latin Amerika devrimini vurmak, halkların bütünleşmesi çabalarını frenlemek, bölge ülkelerini ve doğal kaynaklarını kontrol altında tutabilmek istiyor. ABD, güneydeki koşulsuz müttefiki Kolombiya ile birlikte Venezüella ve Ekvador gibi ilerici hükümetleri istikrarsızlaştırmaya ve gözden düşürmeye çalışıyor. Şimdi emperyal güç Bolivya’yı karıştırarak kıtada bu savaşı ve güçlü hegemonyaya karşı ortaya çıkan Latin Amerika devrimini yenilgiye uğratmak istiyor. Eğer Bolivya’da Morales’in başlattığı kültürel ve demokratik devrim kesintiye uğrarsa bu kaçınılmaz olarak diğer ilerici hükümetleri de etkileyecektir. Ekonomi, enerji, besin, sağlık, eğitim alanında yapılan işbirliği anlaşmalarının halklarımızın bütünleşmesini sağlayacak olumlu sonuçları artıyor. 2005’te Mar del Plata’da (Arjantin) ABD’nin önerdiği serbest ticaret anlaşması ALCA’nın reddedilmesi, 7 Mart 2008 Rio Grubu zirvesinde ABD ve uşaklarının yenilgisi, 18 Mart 2008’de Amerikan Devletleri Örgütü’nün zirvesinde ABD tezlerinin (önleyici savaş vb.) reddedilmesi gibi. Bolivya’nın parçalanması, ABD’nin ve bölgedeki kaynaklarla ilgilenen çokuluslu şirketlerin işine geliyor. ABD burada askeri bir üs de oluşturarak çevre ülkelerin ilerici yönetimlerini denetlemek istiyor. Bunun için ayrılıkçı muhalefeti besliyor. Latin Amerika devrimi, hükümetlerimizin, başkanlarımızın, parlamentolarımızın ve yurttaşlarımızın birliği ile güçlenecek ve Simon Bolivar’ın düşü gerçekleşecek. İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Telesur, Venezüella, 6 Mayıs)