SUNUŞ Ülkemizde felsefenin yakın geçmişi batılılaşma sürecinin yaşandığı 19. yüzyılla başlar; bu dönem bizim için Ortaçağ İslâm felsefesinden sonra felsefenin -bir anlamda- ikinci doğuşunu yaşadığı dönemdir. Ortaçağ İslâm felsefesi ise felsefeyi dinle uzlaştırarak kabul etmiş ve işlemiştir. Felsefe ile din arasındaki bu uygunluk gerçekte bu çağın bariz karakteridir. Ortaçağ boyunca felsefenin nasıl anlaşıldığı ve nasıl felsefe yapıldığı, bugün, bu çağa ait çalışmalarda yeterince yer almıştır. Fakat yakın tarihimizde kültürel değişimi yaşarken, felsefeyi nasıl anladığımız; felsefeye nasıl bir değer yüklediğimiz soruşturulmuş değildir; üstelik bu döneme ait felsefe çalışmaları henüz yeterli bir seviyede de değildir; hatta diğer alanlarda -edebiyat, tarih, siyaset vb. - bu döneme karşı duyulan ilginin, felsefe alanında duyulduğu söylenemez. Oysa felsefenin geleceği, felsefe geleneğinin oluşturulabilmesi, söz konusu toplumdaki felsefî birikime bağlıdır; diğer bir ifadeyle felsefe -özellikle- yakın tarihini eleştiri ve sorgulamalarıyla gündeminde tutmak zorundadır. Felsefi birikim ise birkaç kişinin değil nesillerin gerçekleştirdiği bir olgudur. Diğer taraftan bir toplumdaki felsefe etkinliğinin varlığı, niteliği ve devamlılığı felsefenin kendisi hakkındaki bilinç’e de bağlıdır; felsefî bilinç olmadan felsefe geleneğinin oluşturulması vii düşünülemez. Felsefî bilinç ise felsefenin bugünü ile geçmişi hakkındaki sürekli sorgulamalarla kazanılabilir. Bu çalışma, ülkemizde ikinci doğuşunu yaşayan felsefenin yakın tarihinde nasıl anlaşıldığını ortaya koymak ve bunu dini dikkate alarak sorgulamak maksadıyla yapılmıştır. Felsefenin kavranışıyla beraber dini de dikkate almamız felsefe-din ilişkisi kadar eski düşünce geleneğimizde dinin işgal ettiği değerden kaynaklanmaktadır. Çalışmadan beklenen şey ise konusunu çözmüş olmaktan çok bir problemin varlığına işaret etmektir. Türkiye’de felsefe etkinliğinin zaman zaman kendini sorgulaması, diğer disiplinlerden daha fazla bir gereklilik taşımaktadır. Bu, felsefenin kendi özelliğinden ileri geldiği gibi, ülkemizde felsefenin -yeni anlam ve biçimiyle- yeniden geçerlilik kazanma mücadelesi vermesinden de kaynaklanmaktadır. Bu çalışmanın ortaya çıkma sürecinde kendilerinden istifade ettiğim; başta hocam Doç. Dr. Hüsamettin ERDEM’e, dostlarım Hüseyin AYKUT ve Nurettin ÖZTÜRK’e; çalışma boyunca gösterdiği sabır ve muhabbetden dolayı sevgili eşim Neziha’ya teşekkür ederim. viii