Evrimci ruh bilim mümkün mü? * Darwin, tıpkı Marx ve Freud gibi kendisine kadar anlaşılmaya çalışılıp anlaşılamayan, açıklanamayan; söylenmeye çalışılıp bir türlü söylenemeyeni bir bütünlük içerisinde ilk kez anlayıp, açıklayıp, söyleyen olmanın bedelini ödemiştir. Hem öznel hayatı, hem kuramını geliştirirken hem de ardıllarının ondan yola çıkarak ulaştıkları birbirine zıt sonuçlar karmaşası bu bedelin tanıtlarıdır. Darwin, kuramının merkezine insan türünün evrensel ortak özellikleri olduğu fikrini oturtmasına karşın gündelik hayatında kendisi çoğu zaman bu gün ırkçı denilebilecek görüşleri savunmuştur. Yabanıl kültürlerle her karşılaşmasında ağzından ‘ilkellik’, ‘gelişmemişlik’ sözcükleri dökülmüş (1) ama öte yandan en ‘ilkel’ bulduğuyla en ‘uygar’ kabul ettiği arasındaki benzerlikleri belirlemeye çalışmakla kalmamış daha da ileri giderek insanı, oturduğu evrenin merkezinden, Marx ve Freud’la birlikte tepetaklak düşürmüştür. Darwin’in kendi evrim kuramı karşısında çoğu zaman kendisinin de kafasının karıştığını görmek şaşırtıcı değildir. Devrimci kuramlar çoğu zaman babasızdır. Bu babasızlık hali, onları öncülü, dolayısıyla bir tarihi olmaktan mahrum bırakır. Bu tarihsizlik bir yoktan var etme değildir elbet; kurama giden yolda çok sayıda ön görüş, fikir, gözlem, iddia vardır. Tarihsizlik, kendinden önce olanların yarım yamalak ve tutarsız kestirimlerinden bir sıçrama ile yeni ve bütünü açıklayan bir görüşe ulaşmaktan gelir. Her devrimci sıçramada olduğu gibi de kendisini yeni baştan kurarken, eskinin terimlerinden, fikirlerinden izleri bünyesinde taşır. Yeni bir kuram inşa etmek yeni bir eve taşınmak gibidir. Eski evde bırakmaya kıyılamayan eşyaların yeni eve götürülmesi gibi, yeni kuramda da eski görüşlerin hayaletleri bulunur. Bu gün biyolojik evrim fikrinin 2500 yıldan daha eskiye Anaksimandros ve Epikuros’ a kadar dayandığını biliyoruz (2). Dahası Darwin’i önceleyen 18. yüzyıl boyunca evrim kuramının doğal seçilim ve uyarlanım dahil çok sayıda temel kavramının öne sürüldüğü de bir tarihsel gerçek. Yine de evrim kuramının babası olarak Darwin’i kabul ediyoruz. Darwin’i eşsiz kılan onun, insanın bir defada ve bugünkü haliyle ‘yaratılmamış’ olduğunu, tüm canlılarla ortak bir atadan evrimleşerek bu günkü halini almış olduğunu ‘bilimsel’ olarak gösteren ilk kişi olmasıdır. Darwin bir yandan ‘yabanıllar’ ile ‘Avrupalı, uygar’ insan arasındaki ‘farklara’ şaşıyor ve fakat aynı zamanda da bu farkları ortaya ancak evrimin çıkarabileceği aklına uygun geliyordu. Đşte bu birbiriyle çelişir gibi görünen iki fikir onun evrim hakkında devrimci bir düşünce sıçramasını başarmasını sağlamıştır. Darwin, farklılıkları mümkün kılan benzerlik fikrine ulaşarak bu devrimi gerçekleştirmiştir. Bu denli farklılık ancak benzer olanların evrimin değişik aşamalarında olmasıyla mümkündü! Darwin’ e nerdeyse yalnızca ‘yaratılışçılar’ karşı çıkmaktadırlar. Bu anlaşılabilir bir durumdur. Ama kuramın ezici gücü, yaratılışçıların bile onun etkisiyle mücadele edememelerine ve sonunda evrimi ‘akıllı tasarım’ üzerinden Tanrı fikrine bağlamaya çabalamalarına yol açmaktadır. Đş insan ruhunun evrimi alanına geldiğinde durum biraz daha karmaşık ve tehditkar bir hal almaktadır. Đnsanı evrenin merkezine alan metafizik ve dinsel öğretiler, Kopernik ile birlikte büyük bir çöküşe girmiştir. Kopernik, Galilei ve Newton üçlüsü dünyayı evrenin merkezi olmak konumundan alaşağı etmişlerdi. Marx, Freud ve Darwin ise insanı canlılığın merkezi, hayatın efendisi konumundan yuvarlayarak onu sıradanlaştırmışlardır. Bu sıradanlaştırmanın en çarpıcı konusu insan zihninin ‘biricikliği’ anlayışına indirdikleri büyük ve geri alınamaz darbedir. Darwin’in farklılıkları belirleyen benzerlik düşüncesindeki ikizli yapı, ondan sonra gelenlerce hem ‘üstün ırk’ hem de insanın evrensel eşitliği görüşlerine evrimi dayanak yapmalarına olanak vermiştir. Darwin hem Marksistlerce hem de ırkçılarca kabul görmüş ender bilimcilerdendir. Bu özellikle zihnin evrimi konusunda daha da belirgin olarak görülebilmektedir. Biyolojik evrimden zihnin evrimine Darwin her ne kadar biyolojik evrimle daha çok ilgilenmiş gibi görünse de içgüdülerin evrenselliğine ve türler arası ortaklığına da inanmıştı. Popüler dünyada daha az bilinen, Türkçe’ye Đnsan ve hayvanlarda beden dili adıyla çevrilen “The expression of the emotions in man and animals” adlı eserinde insan ve hayvanlarda evrensel ve ortak olan emosyonlar* olduğunu; emosyonların tüm memelilerde aynı yüz ifadesi ve bedensel görünümü ortaya çıkardığını ve bu durumun evrim nedeniyle olduğunu yazmıştı (3). Emosyonel ifadenin evrenselliği ve türler arası benzerliği davranışların da evrimsel olarak doğal seçilimle belirlendiği fikrini doğuruyordu. Daha önemlisi insanın doğasında varolan ve kalıtımla aktarılan, doğal seçilimle evrimleşen içgüdüler olduğu sonucuna götürüyordu. Đnsan davranışlarının içgüdülerin güdümünde oluşması fikri, insan zihninin de evrimle biçimlendiği sonucuna götürecekti. Eğer zihin evrimle biçimleniyorsa bazı insanların (ırkların) zihni evrimsel gelişimini tamamlamamış olabilirdi. Zihnin de biyolojik evrimin ilkelerine göre evrimleştiği fikri üç tarihsel dönemde incelenmiştir. Bu yazının tamamı Cogito Darwin Devrimi: Evrim. Sayı 60- 61 Güz Kış 2009 sayısında yayımlanmıştır