DÜNYAYI DEĞİŞTİREN BEŞ DENKLEM MICHAEL GUILLEN Elif İskifoğlu 11-B 777 Günümüz dünyasında yaklaşık 193 tane ülke var ve dilbilimcilere göre 1500 ayrı dil konuşuyoruz. Peki hiç tüm dünya üzerinde aynı dil konuşulsa nasıl olur diye düşündünüz mü? Tüm insanlık aynı dili konuşsa, rahat bir şekilde anlaşabilse nasıl olurdu? Çoğumuz farkında olmasak da aslında böyle bir dile sahibiz; bu dil matematiktir. Etrafımızda olan, çevremizde gelişen, suyun akmasından tutun uçakların uçmasına kadar her şeyin bir matematiği var. Tüm doğa olayları bir düzene sahip, etrafımızda gelişen her şeyin de mantıklı nedenleri var. Bilim adamları; bunları merak eden, durmadan kafa yoran, sürekli düşünen, hatta sonuca varamayan, tekrar deneyen, bıkmayan, yılmayan ve en sonunda da bu müthiş düzenin nasıl işlediğine dair apayrı konularda sonuçlara, nedenlere uluşan kişilerdir. İşte Guillen’in bu kitabı da önemli beş bilim insanını konu alıyor. Hatta onları çoğu bilimsel kitap gibi monoton bir şekilde anlatmıyor; her bilim insanının çocukluğundan başlayıp etkilendiği kişilere, başından geçen olaylara, sonuca ulaşma aşamalarına ve bu yolda neler yaşadıklarını akıcı, asla sıkmayan hatta şiirsel bir dille okura sunuyor. Hepimizin bildiği bu bilim insanlarının bir de çocukluklarını, iç kavgalarını, düşüncelerini, hayata bakış açılarını görmek, yani bu kişileri gerçek anlamda tanımak açısından çok yararlı bir kitap. Kitap, güzel bir giriş bölümü ardından da Newton’un çocukluğuyla başlıyor. Onun kavgalarını, kendini kabul ettirme sancılarını, annesini affedememesini onunla birlikte yaşıyorsunuz. Sonra birden karşınıza Platon ve Aristotales çıkıyor. Siz Newton’u keşfederken araya giren diğer filozof, düşünür ve bilim insanları size ayrıca farklı renkler, farklı düşünceler sunuyor. Sizi daha eski zamanlara, daha farklı ülkelere götürüyor. Ayrıca dönemin toplumsal ve siyasi özelliklerini de öğreniyorsunuz. Sonrasında, bahsedilen bilim insanının denklemine ulaşması ve bir de sonuç kısmını okuyorsunuz. Kitapta her bölüm bu şekilde tatmin edici, bu derece farklı yerlere götürüyor sizi. Siz bilimsel terimlerle dolu cümleler beklerken hikaye tadında bir eserle karşılaşıyorsunuz. Bernoulli’yi okurken Leonardo da Vinci, Faraday’da, Thales, Clausius’da Fahrenheit, Einstein’de Nietzche ve Darwin gibi; düşünür, biyolog, filozof ve bilim insanlarıyla karşıaşıyor, onlara da değiniyorsunuz ve bu da kitabı nitelikli yapan diğer özelliklerden biri bana göre. Yani yazar dünyayı değiştiren bu beş denklemin hem matematiğini hem de öyküsünü anlatmış bize. Bernoulli ise bildiğimiz gibi Hidrodinamik Basınç Yasası’nı keşfetmiş. Kitabın bu bölümünde beni en çok etkileyen kısım Bernoulli ve babasının kavgası oldu. Evi terk adan genç matematikçi sonradan uçuşun gizemini çözecek ve sihirli bir denkleme ulaşacak tabii ki. Faraday ise fakir bir aileden gelen okula bile gidememiş yani hayata şanssız başlamış biri. Her önemli bilim insanı gibi onda da önlenemeyen bir merak var. Kitapçıda çalışmaya başlayan Faraday orada kendi kendine okuma yazma öğreniyor ve bolca da kitap okuyor. Bu şekilde kendini geliştiren ve başarıya ulaşan bilim insanının Humpry Davy’ye olan hayranlığı ve sonra onun tarafından atılan iftiralar da bu bölümün çarpıcı kısımlarından biriydi. Rudolf Clausius’a gelince, eşinin ölümünden entropinin ele alınışına kadar her kısmını beğendiğim bu bölüm, bana göre kitabın en güzel kısmı. Einstein ise başta akılsız sanılan ama sonra deha olduğunu kanıtlayan ukala ve inatçı bir fizikçi. Bu kısmın özellikle Darwin’le bağlantısını çok beğendim. Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasından sonra Einstein’in düşünceleri ve burada konunun tekrar Darwin’in “Doğal Seçilim”ine bağlanması gerçekten çok etkileyiciydi. “Bu nedenle, eğer doğal seçilim teorisi doğruysa, merak, cezalandırıcımız olmak yerine, kurtarıcımız haline dönüşebilirdi.” (sy. 275) Bu şekilde beş bilim insanını konu alan kitap; anlatımı açısından kuvvetli, gereksiz ayrıntıları içinde bulundurmayan, sade ve gerçekçi olması açısından beni çok etkiledi. Bahsedilen fizikçilerin hayata tutunma ve sonuca ulaşma çabaları beni de kendimi sorgulamaya yöneltti. Çalışma ve başarıya olan inançla yapılamayacak şey, ulaşılamayacak sonucun olmadığını bir kez daha görmüş oldum. Yani o hep duyduğumuz meşhur elmadan, kötü bir şöhreti olan atom bombasına giden yolda beş değerli kilometre taşını tanımış oldum.