ilmi Dergi Cilt:38 ;, Sayı: ı *Ocak-Şubat-Mart '' - -~ 2002 .. DiYANET tŞLERi BAŞKANLIGI Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı * Üç Ayda Bir Yayımlanır ISSN 1300-8498 Diyanet Ilmi Dergi, Anksra: Diyanet Işleri Başkanlığı 1971- A A KUR' AN VE ADALET (TOPLUMDA BARIŞ, GÜVEN VE HUZURU SAGLAYAN . " ILKE: ADALET) Dr. KerimBULADI* Bir ferdin, bir ailenin, bir toplumun, bir milletin barış, huzur, güven, birlik ve beraberlik içinde yaşayabilmesi, toplumu ayakta tutan dinamiklerin hakim, diri ve canlı olmasına bağlıdır. Toplumların ve milletierin emniyeti de bunlara bağlıdır. Emniyet (güven) den kastımız, güven ortamının ve korkusuzluk halinin var olmasıdır. Şehirlerin, ülkelerin marnur olmasının yegane ölçüsü ve insan refahının en önemli unsuru emniyettir. Emniyet ve güven içinde olmayan bir ülke ve toplum, görünüşte ne kadar kalkınmış, gelişmiş ve tezyin edilmiş olursa olsun harap olmuş, yıkılmış bir viraneden farksızdır. Mal, can ve ırz emniyetinin yok olması ve bunları tehdit eden çeşitli tehlikelerin ortaya çıkıp.ası, insanlık aleminin en önemli problemidir. Emniyet ancak, Allah'ın emirlerine' ve kanuniarına itaat edilmesi ve bunların korunması ile görevli hükümet sayesinde meydana gelir. Bilge kişiler şöyle demişlerdir: "Emniyetsizlik yüz gösterince, dostluk ve insaf ortadan kalkar." Demek oluyor ki, dostluk ve insaf güvenin varlığı ile ayakta durmaktadır. 1 Güvenin olmadığı bir toplumda, insanlar arasında sevgi, saygı ve dayanışmanın hakim olması mümkün değildir. Güvenin· kalmadığı ortamda Allah Teala'nın mükerrem olarak yarattığı insanın şeref ve haysiyetini koruması da oldukça zordur. Fesat ve anarşinin hakim olduğu bir yerde insanlar, hiçbir görevini doğru dürüst yapamazlar. Korkun un, tedirginliğin, güvensizliğin mevcut olduğu bir· ortamda sağlıklı düşünmekte mümkün değildir. Bir toplumu ayakta tutan, barış,, huzur ve güveni sağlayan dinamiklerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz. Din ve vicdan hürriyeti, düşünce hürriyeti, ahlak, adalet, sevgi, şefkat, merhamet, affetme, hoŞgörü, birlik beraberlik, emaneti ehline vermek (işe ehlini tayin etmek), can, mal ve namus emniyeti, eşitlik, sosyal güvenlik vb. Biz bu yazımızda yukarıda saydığımız prensipierin hepsini ele alacak değiliz. Kanaatimize göre bir cemiyette bütün bunların hakim olmasını, ayakta durmasını ve insanların bunları bir yaşam tarzı haline getirmesini temin eden temel ilkeyi ele alacağız. Zira anlatacağımız bu temel ilke, biraz önce belirttiğimiz hususların ana gövdesini oluşturmaktadır. Bu ilke olmadan ne birey sükilna erer, ne aile huzura kavu.şur, ne toplum barışa ulaşır, ne millet ve devlet selamet ve esenliğe erer. Bu temel unsur "adalet ilkesi" dir. Şimdi bu ilkeyi anlatmaya gayret edeceğiz. *Zeytinburnu İlçe Vaizi. ı Bkz. Ahmet Rifat, Tasvir-i Alı/ak, Haz. Hüseyin Algül, İst (Tercüman Gazetesi. 1001 Temel Eser), s. 67-68. ~~~~~~~~~D~İY~A~N~E~T~İL.~İ DERGİ*CİLT~ 38*SAYI: I *OCAK-ŞUBAT-MART 2002 1- Adiilet ilkesi: a-Tarifi: Adalet kelimesi, ADL kökünden gelmektedir. doğruluk, eşitlik, eşit bir şekilde ayırmak, dağıtmak, mükafatlandırmak anlamlarına gelir. 2 Haklılık, eşit dürüstlük, bir şekilde yere yerleştirmek, hakkı yerine koymaktır ki, azgınlığın, başka bir ifade ile haksızlık ve zulmün zıddıdır. Adalet, insaf, haklılık ve doğruluk manalarını kapsayan bir denkleştirmedir ki, terazinin dili gibi aşırılık ve ihmalkarlık arasında bir birleştirme noktası ve istikamet olarak iki tarafında denklik denilen bir denkleşme manasma gelir. Ve bundan dolayı adalet ve adalet düsturlarına mizanda denilir. 3 Adi: Her şeyi layık olduğu Adalet, bir şeyi yerli yerine koymaktır. Adalet, herkese verilmesi lazım olanı vermek, yani herkesin hakkına hürmet ve riayet etmektir. Adalet, bütü~ vazifeleri yapmaya ve bütün haklara riayet olan kuvvetli ve sürekli bir iradenin faziletidir. 4 Adalet, ölçülü olma, haddi aşınama anlamına da gelir ki, bu durumda 'itidal ile aynı anlama gelecek şekilde kullanılır. 'İtidal, yani ölçülü olma hali, ahlaki bütün faziletierin esasıdır. Çünkü fazilet; son tabiilde biri aşırılık (ifrat), öteki eksiklik (tefrlt) olan iki kötülüğün ortasıdır. Mesela, ahlaki bir fazilet olan "cömertlik" israf ile cimriliğin; "cesaret", atılganlık ile korkaklığın; "kanaaf', aşırı hırs ile tembelliğin ortası halidir. Bunun için itidal, yani ölçülü olmak, eylem ve duygularımızla ilgili alılakl faziletleri belirleyen temel bir ölçüttür. 5 · Adaletin temeli hak ve vaz;ifeqir. Başkalarının hakkına . saygı bizim vazifemizdir. Hak olmazsa vazife olmaz, vazife olmazsa hak olmaz. Adalet kavramı, iffet, hikmet, şecaat gibi faziletler arasiiıda sosyal bir karakter taşır. Bunlar, ferdi ve . kişisel özellik taşımaktadır. Ama adalet ise, diğer insanlarla ilişkileri ilgilendiren bir kavramdır. 6 Bu tariflerden hareketle şunu söyleyebiliriz. Adalet, geniş bir kavramdır. Her şeyi, her davranışı ve her fiili içine alabilecek teferruatlı bir ilkedir. Bu anlamda satıcının alıcıya, öğretiDenin öğrencisine, babanın çocuğuna vermesi gereken malı, notu, sevgiyi, aynı şekilde alıcının .satıcıya, öğrencinin öğretmenine, çocuğun babasına ödemesi gereken parayı, hürmeti ve saygıyı kusıırsuz olarak yerine getirmesi adalet olup bunların yapılmaması ise zulümdür. 7 Bkz. İsfehfuıl, el-Müji-eddı fi Garibi'l-Kur'iin, Beyrut, ts. s. 324-325; Ferit Devellioğlu, Osman!zca Türkçe Ansiklopedik Sözlük Lügat, Ankara, 1978, s. I O. 3 Elmalılı, Muhammed Harndi Yazır, Hal: Dini Kur'iiiı Dili, İst. 1971, V, 3117. 4 Bkz. Osman Pazarlı, İslam Alılakı, İst. 1972, s. 201; M. Yaşar Kandemir, İs/dm Alılakı, İst. 1979, s. 143. 5 Recep Kılıç, Hz. Peygamberin Hayatmda Davranış Modelleri, Ankara, 1998, s. 45. 6 Osman Pazarlı, a.g.e., s. 20 I. 7 Bkz. M, Yaşar Kandemir, a.g.e., s. 143. 2 Hl2.~Ti1 -------·--·------ KUR' AN VE ADALET b- Önemi: Elmalılı, adaletin kainatın nizarnı olduğunu ve adaletin başının Allah'ın birliğine inanmak olduğunu şöyle belirtir. "Adalet, ka inatın nizam ıdır.·· Am el ve ibadette vacip gibi sayılan ahlaki bir fazilettir, Şüphe yok ki her hakkın başı yüce Allah 'ın hakkı olan ilahlık haklarıdır. ilahlık hakkının birincisi ise Allah 'zn birliğine inanmaktır. Çünkü ortak ve benzeri bulunanın son derece saygı ve yüceliğe hakkı 'olamaz. Bundan dolayı adaletin başı Allah 'zn birliğine inanmaktır." 8 Bu izaha göre, insanlar arasında gerçek adaleti ancak Allah'ın varlığını ve birliğini tasdik edenler sağlar. Çünkü Allah'ın varlığını ve birliğini kabul eden mü'minler, Allah Teaiii'nın adil sıfatının yeryüzünde tecellisini yansıtmakla görevli olduklarına inanan kimselerdir. Onlar, "Biz kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez.. .'' (Enbiya, 21147) Kur' ant beyanın irşat ve uyarısı ile ahirette gerçekleşecek olan ilahi adalete inanırlar. Yine onlar, "Andolsun! Bir peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitap ve mizanı indirdik" (Hadid, 57125) ayetinde izah edilen ilahi mesajın yerine getirilmesi ve adaletin sağlanması için "adalet terazilerini" (mizanı) kurmaya .ve hakim kılmaya çalışırlar. Dünya hayatında bunu gerçekleştirerek, ahiretteki asıl adalet terazilerine sermaye hazırlamak onların ideali ve hedefidir. Allah'ın varlığına ve birliğine İnananlar, kendisine, ailesine, çoluk çocuğuna, cemiyetine, milletine ·ve bütün insanlığa karşı adil olmak mecburiyetindedirler. Gerçek adil olan Allah'a İnananlar, asla adaletsiz davranamazlar. Adaletin zıddı olan zulüm ve baskının insanların haklarına tecavüz etmenin hiçbir şekli ve uygulaması onların iman ve amel haritalarında asla yeri yoktur. Bu açıdan bugün toplumlar, milletler ve bütün dünya Allah'ın varlığına ve birliğine inanan samimi mü'minlerin ve Allah' erlerinin adaletineihtiyacı vardır. Tabiatta hiç kimse adalet kanunları haricinde yalnız ahlaki sözlerle yeryüzünde bir dakika bile enıniyet ve asayiş temin edememiştir. Yalnız bununla da kalmayarak şimdiye kadar kimse adalet müeyyidesi·olınaksızıri, yalnız ahlaki sözlerle bir lahza · · bile fenalıkların önünü alamamıştır. 9 Bir millet adaletin hakim olması ile ayakta durur. Zulmün, baskının, haksızlığın ve insan haklarına tecavüzün arttığı bir toplumun eninde sonunda yıkılınası mukadderdir. Zulınün, adaletin yerini aldığı hiçbir cemiyet payidar olamamıştır. Kur'an'ın bu konudaki ifadelerine bir göz atalım. "Gerçek şu ki: Halkı habersizken, Rabbiiı haksızlıkla ülkeleri helak edici değildir." (En'am, 6/131) "Halkı iyi olduğu halde Rab bin, haksızlıkla memleketleri belak etmez.''(Hud, lllll7) 8 9 Elrnalılı, V, 3 ı ı 7. Seyyid Süleyman Nedvi, Asr-ı Saadet, tre. Ali Gencel, İst. ı970. IV, ı567-1568. Müfessirlerin bir kısmı "haksız yere (zulümle)" ifadesine şu yorumu getirmişlerdir. "Allah, bir toplumu, suf Kur'an 'a muhalif suçlarından dolayı he/ak etmez. Halk birbirleri ile ilişkilerinde adil ve iyi olduğu sürece, yalmzca çok tanncı inançZara sahip olmaları (bunu geniş anlamda İslam inancına karşı olan herhangi bir inananlar bütünü olarak yorumlayabiliriz), toplumun ilalı'i bir cezaya veya helake uğramasi için yeterli neden olamaz" Eğer halk, birbirlerine karşı ·kötü davranmıyor, birbirlerinin çıkarlarına zarar vermiyor veya vahşiyane davranışlarda, büyük haksızlıklarda bulunmuyorsa, inançsız olmaları helakı (toplumsal çöküntüyü) gerektirmez. Burada şu meşhur vecizeye. dikkat çekmişlerdir. "Küfür ve putperestlik/e iktidar olunabilir, ancak adô.letsizlik ve zulünıle asla. " 10 Kur' an-ı Kerim, adiiletin gerçekleşmesi üzerinde ısrarla durmuş, gerek ferdi, ı ı gerek aile hayatında, ı ı gerek insanlar arasında, ı 3 gerek şahitlik ve hüküm verme 4 konusundaı adaletten asla vazgeçilemeyeceğini, bu konuda hiçbir şekilde gevşeklik ve zafiyet gösterilmemesinin gerekli olduğunu kesin ifadelerle vurgulamıştır. Toplum, sevgi ile kaynaşır, adaletle ayakta durur. Herkesi kucaklayan bir adalet uygulaması, fertlerin birbirleriyle kaynaşmasına vesile olur. Haksızlık ve adaletsizlik ise huzursuzluğa yol açar. Çünkü hiçbir kimse, bir başkası tarafından hakkının çiğnenmesinden hoşlanmaz. Kur'an'da adalet üzerinde çok durulmuştur. Adaletten yoksun olan kişi ile adaletli kimse, bir misaile mukayese edilmiştir. Buna göre adaletten yoksun olan kişi· dilsiz, bir şey becererneyen ve hiçbir şeye yaramayan bir köleye benzetilmiştir. Böyle bir kişinin, doğru yolda yürüyerek adalet vasfını kazanmış bir kişi ile bir tutulmayacağı_bildirilmiştir. ıs Kur' an- ı Kerim, Hz. Peygamberin adaletle emrolunduğunu şöyle açıklar: "İşte onun için sen (tevhide) davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevesine uyma ve de ki: Ben All:ah'ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda · adaleti gerçekleştirmekle emrolundum ... "(Şüra, 42/15) Allah Teala bu ayette, Hz. Peygamberden adaletin gerçekleştirilmesi hususunda kimsenin arzu ve isteğine uymamasını ve emrolunduğu şekilde dosdoğru hareket etmesini istemiştir. Ayrıca İnsanları Allah'ın yoluna davet ederken takip edeceği yol ve prensipler açıklamıştır. Birincisi, tevhide davet et. İkincisi, Allah Teala'nın emrettiği şekilde istikamet ÜZere olmak. Üçüncüsü, davet esnasında hiçbir kimsenin arzu ve isteklerine uymamak. Dördüncüsü, Allah'ın kendisine indirdiği şeylere iman ettiğini ilan etmek. Beşincisi, herkese adaletle davranmak. Bkz. Razi, XVIII, 61; Mazharurldin Sıddiki, Kur'an 'da Tari/ı Kavramı, tre. Süleyman Kalkan, İst. 1990, s. 32. 11 Nisa, 41135. 12 Nisa, 4/3. 13 En'am, 6/152. 14 Nisa, 4/135. 15 Nahl, 6/76; İbrahim Sarıçanı, Hz. Peygamberin Çağumza Mesajları, Ankara, 2000, s. 14-15. 10 KUR'AN VE ADALET Demek ki, Hz. Peygamberimize, risalet görevini yerine getirirken, her işinde, her fiilinde ve her faaliyetinde il.dil olması emredilmiştir ki, bu çok önemli bir husustur ve ayrıca adaletin çok geniş kapsamlı olduğunu göstermektedir. Kısacası, her işte il.dil davranmak bir zarürettir. Allah'ın dinine bile adaletle davet etmenin gerekli olduğuna işaret edilmesi, adaletin vazgeçilmez bir prensip olduğunu. gösterınez mi? 2- Kur'an'ın Emrettiği Adalet Evrensel Karakterlidir Kur'an'ın adalet konusunda ortaya koyduğu talimatlar, evrensel bir özelliğe sahiptir. O'nun ortaya koyduğu adalet ilkesi geniş kapsamlıdır, bütün insanlığı ve hatta bütün varlıkları içine alır. Kur'an'ııı şu ifadesi bunu açıkça ortaya koymaktadır. "Muhakkak ki Allah, adaleti, ihsanı (salih arnelleri en iyi bir şekilde yapmayı) akrabayayardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasımz diye şize öğüt veriyor."(Nahl, 16/90) Görüldüğü gibi bu ayette, evrensel ilkeler sıralanırken birinci olarak adalet zikredilmektedir. Çünkü adalet hakim olmadan diğer ilke ve faziletierin tahakkuku zordur. Adalet olmadan, insan fıtratını lekeleyen ve fıtratından uzaklaştıran günahları, çirkinlikleri, azgınlığı, hayasızlığı, zulmü yok etmek mümkün değildir. Ayrıca kendi içinde adaleti sağlayamayan kimselerin. iyilik yapmaları, akrabalarına yardımcı olmaları, insanlara karşı il.dil davranmaları mümkün değildir. Anlamını sunacağıınız şu ayet, daha açık bir ifade ile adaletin evrenselliğine işaret etmektedir: "'... Allah, insanlar arasında hükmettiğİn zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğüt veriyor... "(Nisa, 4/58) Ayet-i Kerime'de önemle üzerinde durulması gereken husus, "insanlar arasında" itiıdesidir. Allah Teala'nın insan olarak yarattığı herkesi içine alan bir tabir, bütün insanlığı kapsamaktadır. Kur'an'ın ortaya koyduğu bu ilke, tüm insanlığı kuşatan "evrensel bir beyanname"dir. Bu anlamda Kur'anı Kerim'i geçen ve Kur'an'la boy ölçüşebilecek bir din, b!r kitap, bir ideoloji, bir felsefe, bir dünya görüşü yoktur. Kim olursa olsun, hangi dine mensup bulunursa bulunsun, hangi ırktan gelirse gelsin, Müslüman olsun, · gayri müslim, dinli veya dinsiz olsun, putperest veya ateist olsun herkese karşı adil davranmak, adaletle hükmetmek vazgeçilmez bir şarttır. İşte Kur' an, böyle bir esası hakim kılmak için gönderilmiştir. Bütün insanlara adil davranılmasını emreden bu ayet, Kur'an'ın adil olan Allah'ın kelamı olduğunu haykırmaktadır. 3- Kur'an'ın Emrettiği AdaletHiçbir İmtiyaz Tanımaz Kur'an-ı Kerim'in emrettiği adaletle, akrabalık, zenginlik, fakirlik, soy sop, makam mevki, rütbe ve benzeri farkiara itibar yoktur. Herkes yargılamada eşit muamele görür. Hiçbir kimse hiçbir kimseye karşı taşıdığı vasıfla üstünlük sağlayamaz. Hiçbir kimsenin imtiyaz hakkı yoktur. Kur'iin, herkesi kanun önünde eşit kabul eder. Bu konudaki Kur'an'ın sunduğu mesaja kulak verelim: ----------- "Ey İman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun; (haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar, Allah onlara (sizden) daha yakındır. Histerinize uyup adaletten sapmayın ... "(Nisa, 4/135) akrabanız Görüldüğü gibi ayette öncelikle insanın, en yakını ve dünyaya gelmesine sebep olan ana-babası aleyhinde bile olsa, Alialı için şahitlik yapılması ve adaletten asla feragat edilmemesi gereğine işaret edilmektedir. Hatta kişinin kendisi aleyhinde bile olsa adaletle şahitlik yapması üzerinde dıirulll,luştur. İnsan fıtraten öncelikle kendi canını ve menfaatini sever. Buna rağmen hakkın ikamesi için adaletten ayrılmanın · doğru olmayacağına, adaletin önüne hiçbir düşüncenin, menfaatin, sevginin ve kişilik çıkarlarının geçirilmesinin doğru olmayacağına vurgu yapılmıştır. Diğer taraftan, genelde insanların adaletten ayrılmasına vesile olan sosyal ve iktisadi sebepler zikredilmiştir. Hüküm veren; şahitlik yapan kimsenin en başta Allah'ın rızasını hesaba katınası gerektiğine özellikle tenbihte bulunulmuştur. Zengin olsun, fakir olsun, sahipli olsun, sahipsiz olsun, makamlı olsun makamsız olsun, rütbeli olsun rütbesiz olsun, tahsilli olsun tahsilsiz olsun, amir olsun memur olsun, patron olsun işçi olsun adaletle hükmetmek,. adaletle şahitlik yapmak Kur'an'ın en önemli düsturudur. Bu husus, Kur'an'ın en büyük inkılabıdır. Bu inkılabı Kur'an'dan başka hiçbir din, düşünce, felsefe, ideoloji, ve dünya görüşü başaramamıştır. Bu evrensel öğretiyi, İslam'dan başka hiçbir din hakim kılamamıştır. Tabii ki, bu evrensel ilkeyi ayakta tutınada bugünkü Müslümanların başarılı olduğunu söylemek elbette zordur. Ama bu ne Kur'an'ın, ne O'nun Il1Übelliği Hz. Muhammed'in, ne de İslam'ın eksikliği ve kabalıatİ değildir. İmani noktada kemale eremeyen Müslümanların ataleti, acziyeti, ürkekliği, korkaklığı. bu anlamda etkili olmuş ve olmaya devam etmektedir. Yaptığımız bu yorumu destekleyen ve yıllarca İstanbul'da kalmış olan Fransız Müellifi Charles Mismer'in tesbiti oldukça manidardır. "Bugüne kadar yel)'iiziinde en parlak, en alemşiimıll, · en demokratik ve bin yıllık bir medettiyetin başlıca ve yegane Cimili bir Kur'an esası olduktan sonra, bugünkü Müslüman cemaatlerinin cehalet sebebi, nasıl olur da İslamiyet'e dayandmlabilir?" 16 görülmüş Bu konuda Hz. Peygamberin· en ettirdiğine bir bakalım: Malızun oğullarından Aralarında, "bu bir kadın yakınlan hakkında hırsızlık yapmıştı. kadının hakkında Resı1lüllahla kim adaleti Bu durum nasıl tecelli Kureyş'i üzrnüştü. konuşacak" demişlerdi. Hatta bazıları "buna kim cesaret eder?" demişlerdi. Neticede Rası1lüllah'ın sevdiği Üsame b. Zeyd'in konuşabileceğine · karar vermişlerdi.Bunun üzerine kadın Hz. Peygamberin huzuruna getirilmişti. Üsame b. Zeyd, Hz. Peygamberle bu kadın hakkında konuşup 16 onun bağışlanmasını istemişti. Bu teklifÜZerine Hz. Peygamber · İsmail Hami Danişmend, GGJp ilminin Kur'an-ı Kerim Hayranlığı, 1978, s. 50. ~~\;i2'~ln _______. _________________________ .. _____ __________________ .--------·-- KUR' AN VE ADALET şöyle buyurmuştu. "Allah 'ın tayin ettiği hadler (ceza/m~ den bir had (ceza) hakkında şefaat etmek (aracı olmak) mı istiyorsun? Allah'a yemin ederim ki, Muhammed'in kızı Fatıma bile hırsızlık yapsaydı, mutlaka onun da. elini keserdim. ,ı? Hz. Peygamberin, yapılan bu tekiitin hemen akabinde bütün insanlığı ihata edecek böyle bir "evrensel bildiri"yi okuması, adalet meselesine karşı ne kadar duyarlı olduğunu göstermektedir. Üstelik kamu nizarnını bozan, kanunları ihlal eden kim olursa olsun velev ki,. akrabası ve en sevgili kızı bile olsa adaletle davranacağını ilan etmesi, insanlık tarihinin kaydettiği en büyük inkılaptır. Kim ne derse: .desin böyle bir evrensel ilkeyi ve prensibi peygamberden başkası ortaya koyarnaz ve ilan edemez. Böyle bir cesareti ve fedakarlığı ancak O ve O'nun risaletine samimi bir şekilde inananlar sağlar. 4- Kur'an'a Göre Yargı Bağımsız Olmalıdır · Kur' an, yargılamaya tesir edecek, adaletin hakkaniyet ve eşitlik ilkesi içerisinde gerçekleşmesini etkileyecek her şeyi reddeder. Yargılama esnasında inanç, düşünce ve ideolojinin ön planda tutulrnarnasını ve bunlara bağlı olarak yargılama kararlarını yönlendirecek ve zafiyete uğratacak bir ·tavrın ortaya koyuimamasım özellikle vurgular. Kur'an, devlet başkanından al da en aşağı kademedeki idarecilere, arnirlere, komutanlara, işvereniere varıncaya kadar bu prensibin uygulanri:ıasını ernretıniştir. Hüküm verme yetki ve durumunda olan herkes, inancını, düşüncesini, siyasi kanaatini, soy sop farkını bir kenara bırakarak hüküm ve karar verrnek ınecburiyetindedir. Devlet başkanından en alt birimlere kadar bütün herkesin böyle bir kriter içerisinde davranmaları halinde birey, aile ve toplum huzur ve barışa kavuşacaktır. Ama bugün ne yazık ki fikirler, ideolojiler, siyasi kanaatler, dünyevt görüşler, sosyal ve siyasal farklılıklar, taassuplar, çeşitli sapiantılar hükümlere ve kararlara tesir eder hale gelmiştir. Kur'an, .böyle bir tutum ve davranışı kökten reddeder. Hatta kin, nefret ve karşı tarafa duyulan düşmanlık asla adaletle hükı;netmeyi ve karar vermeyi etkileınernelidlr. Bu konudaki Kur'an'ın beyanını hep birlikte okuyalırn: "Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şehitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu Allah korkusuna yakışan (bir davranış) tır... "(Maide, 5/8) Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, adiiletin başı Allah'ın birliğine inanrnaktır. Allah'ın varlığına inanan O'ndan korkar, O'nun emir ve yasakla.rına karşı saygılı olur. İşte böyle vasıtlara haiz insanlar, inançlarını, şahsi düşüncelerini, siyasi kanaatlerini ve bir topluma, bir cemaate, bir millete olan kin, adavet ve sevirnsizliğini, vereceği hükmün önüne geçirmez veya onun alanına sokrnaz. İşte bu açıdan Kur'an'ın ilan ettiği bu prensip, evrensel bir prensiptir. 17 Buhari, Fedili1ü's-sahiibe, 18, Enbiya, 54, Hudud, 12; Müsliın, Hudud, 8-9; Ebu Davud, Hudud, 4; Tirmizi, Hudfid, 6; Nesiii, Sarik, 5,6; İbn Mace, Hudud, 6;Dıi.riıni, Hudud, 5; Ahmed b. Hanbel, Ili, 386, 395, V, 409. ---~·-----·-··---------·---·------------.-----··-------- t1~~2i insanlar arasında adtiletle davranınası enıredilen Hz. Peygamber, faaliyetlerinde daima adaleti esas almıştır. Hüküm verirken insanlar arasında hiçbir fark gözetmemiştir. Başkalarının gelişi güzel telkinlerinden etkilenmeden ilahi emirlerin gösterdiği doğrultuda hareket etmiştir. Bu konuda hiçbir şekilde taviz vermemiştir. 5- Kur'an Hızli Yargılama Esasını Getirmiştir. "Geciken adalet, adalet değildir" sözü bir bakıma doğrudur. Bu bir tepkinin Wıdeleşmiş şeklidir. Adaletin, geç de olsa tahakkuku insanı elbette sevindirir. Fakat geciken adalet, insanları bıkkınlık, bezginlik ve isteksizlik gibi durumlara itmekte ve hatta bazen haklardan istemeyerek de olsa feragat etmeye sevk etmektedir. Adaletin · çabuk tecelli etmesi durumunda haklı, hakkına en kısa zamanda kavuşacak, haksiz da yaptığı hak ihlalinin cezasını süratli bir şekilde görecektir. Bu da insanların, adalete olan güvenini sağlayacaktır. Toplumsal huzursuzlukların temelinde ya tahakkuk etmeyen ya da geciken adaletin yattığı herkes tarafından bilinmektedir. Çünkü bu durum, insanları hukuk dışı hareket eden karanlık güçlerin kucağına itınekte ve bunun neticesinde de toplumda çeşitli kanun dışı güçler ortaya çıkmaktadır. Aslında böyle bir durumla karşılaşan ülke ve toplumlarda huzur, güven ve asayiş, yerini kaosa, anarşiye, fıtne ve fesada bırakınaktadır. Bir defasında Hz. Peygamber harp ganimetierini dağıtıyordu. Kalabalık o kadar fazlaydı ki, adamın biri Hz. Peygamberin Uzerine iyice abanmı_ştı. Rasıll-i Ekrem, haddini aşan bu zata elindeki ince değnekle vurdu. Değnek yüzüne isabet ederek yüzü hafif bir şekilde yaralandı. Bunun Uzerine Hz. Peygamber, değneği hemen o adamın eline vererek: "intikammı af' buyurdu. Fakat o zat: "hayır ya RasiHellah! Ben hakkımdan vazgeçtim" cevabını verdi. 18 Hz. Peygamberin, kendi hakkında bile olsa adaleti ·nasıl çabuklaştırdığını görmekteyiz. Ayrıca adaletin tahakkuku hususunda bir peygamber, bir devlet başkanı, bir komutanla tebaa arasında hiçbir farkın olmadığını bizzat kendi şahsında uygulamalı olarak göstermek istemesi bütün insanlığa sunulan ilahi kaynaklı bir mesajdır. Bu meselede adaletin tahakkuku hususunda hiç taviz vermeyen Hz. Ömer'in bir tatbikatını da sunmak istiyoruz. Cebel'e b. El-Heysem, Suriye'de büyük nüfUz sahibi kimselerden idi. Gassanl meliklerindendi. Müslümanlığı kabul ederek Mekke'ye gelmiş, Kabe'yi tavaf ederken Fezare oğullarından adamın biri her nasılsa Cebele'nin eteğine basmış, o da adama aniden bir tokat atınış ve mesele hafifeye intikal etmişti. Böyle bir davranıştan dolayı eteğine basan kişiye büyük bir ceza tatbik olunacağını zanneden Cebele, Hz. Ömer'in mevki ve makam farkı gözetinediğini görerek "kısasla, yani attığı tokadın benzerini yemesi veya sahibini razı etınesi hükmüyle" karşılaşınca bir 18 Ebu DiivOd, Sünen, Diyiit, 15; Nesil!, Sünen, Kasfime, 21. ~öJ~ftt ______~-·- -· --·· · ----·· · -· ------·--------------------·· · -· . -.. -. . . KUR'AN VE ADALET gün mühlet istemiş, Hıristiyanlık devrindeki aristokratik zihniyetin tesirinden kurtulamayarak Kostantiniyye'ye kaçmış ve irtidat etmiştir ( dininden dönmüştür).ı 9 Görüldüğü gibi, Hz. Ömer; hukukun üstünlüğünü ve adalet ilkesinin eşitliğini göstermek için bir melikin (kralın) dinden dönmesini göze almıştır. Ama bunun karşılığında adalet sever binlerce insanın sevgisini kazanmıştır. Ayrıca yargılamanın ne kadar hızlı olduğunu ve bu konudaki cesaret ve tarafsızlığını da böylece göstermiştir. Özet olarak söylemek gerekirse Hz. Ömer, "bir kavmin lideridir" diye Cebele'nin hatırına adaleti feda etmemiştir. Zaten Hz. Ömer'i, Ömer yapan da bu prensibe hakkıyla bağlı olmasıdır. · İngiliz Tarihçi Edward Gibbon (1737-1794) "Roma İmparatorluğunun Gerileyiş · ve Çöküş Tarihi" bir misal verir. adlı eserinde Gazneli Mahmud'un adaletinden bahsederken şöyle ı· Bir gün divanda iken karşısına bir adam geldi. Evinden ve yatağından kendisini kovan bir Türk askerini şikayet ederek sultanin ayaklarına kapandı. Bunun üzerine · sultan Mahmut: "Sızlanmayı bırald Suçlu evine geldiği zaman haber ver; bizzat kendim gelip cezalandıracağım" cevabını verdi. Birkaç gün sonra sultana haber gelince, dediği gibi kalkıp eve gitti. Muhafıziarına evin etrafını sardırdı, meşaleleri söndürerek zina ve hırsızlık suçu işiemek'te olan şahsın idamını eınretti. Hükmün infazından sonra meşaleleri tekrar yaktırdı. Sultan, diz çökerek duaya başladı. Duası bittikten sonra yemek getirierek çokça acı_ktığını belli eden bir iştahla yedi. Şikayetine anında ve adilane cevap alan .zavallı adam hayret ve tecessüsünü yeneıneyerek sultana hareketlerinin sebebini"sorunca sultan şunları söyledi: "Böyle bir cinayete (suça) ancak kendi çocuklarmlin cesaret· edebileceğini samyordum. Adaletimin acımasız ve gözii bağlı olması için m~şaleleri söndiirdüm Suçlu keşfedildiği için Allah 'a şükrettim. Yemeğe gelince; şikayetiniz beni o kadar üzdü ki, üç gün ağzıma bir !akma yiyecek koymadıiı.l.: "20 .' Bu verdiğimiz örnekler, İslam 'ın adalete ne kadar önem verdiğini, adalet müessesesinin ne kadar hakkaniyetle çalıştığını ve yargılamanın ne kadar hızlı yapıldığını göstermektedir. Yargılamanın hızlı ve iidil olduğu bir toplumda emniyet, huzur ve istikrar daha fazla hakim, korku ve endişe ise daha azdır. Yıllarca İslam'ın bayraktarlığını yapan Osmanlı toplumundan misal vermeye çalışacağ:z. Zira bu toplumda tarihçilerin şahadetiyle de sabit olduğu gibi adalet me)::anizması hızlı işlemekteydi. Tarihçi d'Ohsson bu konuda şöyle demektedir: 19 20 Hüseyin Algül, İslam Tarihi, İstanbul, 1986, II, 3ll, 312. M. Yaşar Kandemir, age., 154. ~~~~~~~~~D~İY~AN~1E~T İLMİ DERGİ*CİLT: 38*SAYI: 1*OCAK-ŞUBAT-~AR_T_2_0~~. "Osmanlı düzeninde hemen tevzi edilmeyen adalet, adaletsizlik sayılır. Osmanlı adeiletinin bu husustaki şöhreti ise cihanşumüldiir." Sir Paul Ricaut da şöyle der: "Mahkenıelerde iki veya üç celse nadirdir, ekseri davalar, bir celsede hükme bağlanır. En miilıim dava!m~ bir saat içinde hükme bağlanır. Hüküm derhal infaz edilir. Avrupa 'da olduğu gibi hüküm geeiktirecek oyunlardan hiçbiri tatbik edilmez. "21 İleri ve medeni ülkeler seviyesine yükselrnek adil, bağımsız ve hızlı yargıdan geçer. Bugün geri kalmış ülkelerde davaların yıllarca sürmesi Kur'an'ın sunduğu ve yargılama konusundaki ortaya koyduğu prensipleri uygulamamaktan, anlayamamaktan veya inanmamaktan kaynaklanmaktadır. Müslümanlar artık bu gerçeği kavramak mecburiyetindedirler. mesajı 21 Bkz. Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, İst. 1978, 10/373. sE~gEE _________________________________________________________________________