TARTIŞMALI İLMİ TOPLANTILAR DİZİSİ: 34 KUR'AN ve TEFSİR ARAŞTIRMALARI II Prof. Dr. Mustafa UZUN Doç. Dr. Zülfikar TÜCCAR Yrd. Doç. Dr. M. Nuri lJYGUN Dr. Casim AVCI Prof. Dr. İsmail YİGİT Dr. Tahsin GÖRGÜN Dr. Mustafa SİNANOGLU Doç. Dr. Hüseyin SARIOGLU Doç. Dr. İlhan KUTLUER Prof. Dr. Mustafa ÇAGIRICI Prof. Dr. Ali Selçuk BİRİCİIL.Prof. Dr. Sabri ORMAN Prof. Dr. Fevzi SAMUK Prof. Dr. Ahmet Yüksel ÖZEMRE İstanbul - 2001 ENSAR NEŞRİY AT : 67 ·İSLAMI İLİMLER ARAŞTIRMA V AKFI Tartışmalı İlmi Toplantılar Dizisi: 34 Tebliğlerin, bilim ve dil bakımından sorumluluğu tebliğ sahiplerine aittir. Editör: Prof. Dr. Bedreddin ÇETİNER Yayma Hazırlayanlar: Dr. İsmail KURT Seyid Ali TÜZ Dizgi: Selahattin Uslucan Baskı: Step Ajans KUR'AN ve ARAP EDEBiYATI Doç. Dr. Zülfikar TÜCCAR İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Muhterem Hazirfin! Tebliğimin konusu "Kur'an ve Arap Edebiyatı". Ancak ben, daha ziyade sadece edebiyat değil, Arap dili-edebiyatı üzerinde duracağım. Mustafa Uzun Bey, farklı dilde gelişen Türk edebiyatma Kur'an-ı Kerim'in etkisini, müzakereci hocalarımızla birlikte, gayet güzel örnekleri ile birlikte bize izah ettiler. Takdir edeceğiniz gibi, dili de aynı olan Arap edebiyatı söz konusu olunca Kur'an-ı Kerim'in etkisi konusu aslında bir şey söylemeye de gerek yok. Ancak, Kur'an-ı Kerim'in Arap dili ve edebiyatının ve bu alandaki temel çalışmaların gelişmesinde Kur'an'ın etkisi olacak. Edebi dile en yakın lehçeler hakkındaki malzeme kıraata dair eserlerde bulunmaktadır. ( Miladi VI-VII. yüzyıldaki lehç~!er l_ıakkında eski müelliflerin verdiği bilgileri ve görüşlerini, garib ve nadir kelime ve tabiriere dair eserlerle ilk IGgat ve gramerlerde buluyoruz. Bu alandaki bilgilerin en eskisini ise Arap filolojisinde ilk lugat çalışmalarını Kur'ani çalışmalara bağlı olarak başlatan İbn Abbas'a borçluyuz. Onun tefsire dair çalışmalan yanında özellikle Kur'an-ı Kerim'deki nadir kelimeler konusunda bir çalışması, gerek eski lehçeleri, gerekse bunların Kur'an-ı Kerim diline (klasik Arapça) yakınlıklarını tayine yardım edecek en mühim kaynaklardan biridir) Lisani ve edebi malzemeyi derleyerek Arapça'nın kurallarını tesbit eden ilk dil alimleri bu lehçeleri klasik dile yakınlıklarına, fasih oluş derecelerine göre sınıflandırmışlar ve çalışmalarında her zaman bunu esas almışlardır. 40 Kur'an-ilimler KHisik Arapça'yı temsil eden metinler arasında Kur'an-ı Kerim (eski şa­ irlerin şiirleri, Rası1lüllah'ın ve Hulefa-yı Raşidin'in resmi muhaberatı, hadis, eyyamu'l-arab konusundaki mensur parçalar) başta gelmektedir. Zira diğer­ leri Kur'an-ı Kerim için tesbit edilip derlenmiş ve korunabilmiştir. Fasih Arapça'yla nazil olan Kur'an-ı Kerim edebi mükemmeliyetini kabul ettirmiş; yüksek belilğati karşısında Araplar'ı hayrete düşürmüştü. Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim daha Hz. Peygamber zamanında yazı ile tesbit edilmiş ve bir müddet sonra kitap haline getirilmiştir. Gerek ezberlenerek gerekse mushaf hillinde hızlı bir şekilde yayılan ve Arap dilinin bütün özelliklerini aksettiren Kur'an-ı Kerim, fasih ve edebi Arapça'nın en mükemmel numunesi, ölçüsü ve bu hüviyeti ile dil ve edebiyata dair çalışmaların da hareket noktası olmuştur. Cahiliyye devrinde ve İslam'ın zuhuru sırasında gelişmemiş ve bugünkü şekline kavuşmamış olan yazı, edebi mahsullerin nesilden nesile aktarılma­ sında sadece hafızaya yardımcı bir unsur durumunda idi. Bu sebeple İslam öncesinden az miktarda dil ve edebiyat malzemesi kalabilmişti. Cahiliyye devrinin tahminen son yüz elli yılına ait olup hafızadan hafı­ zaya nakledilen şiirlerin, emsalin, a~bar, eyyamü'l-arab konusundaki mensur parçaların, ensaba dair bilgilerin yazıya aktarılmasına hicretin I. yüzyılında daha Hulefa-yı Raşidin devrinden itibaren teşvikle başlanmış, Bıneviler devrinde daha geniş bir alanda devam etmiş, II, III. yüzyıllarda bu tedvin faaliyeti büyük bir gayretle devam etmiş ve daha sonra toplanan malzemenin tamamlanıp yeniden tasnif ve tedvini yapılmıştır. Bu metinlere dayanılarak dilin kuralları tesbit edilirken, yabancı temas ve tesirlerden uzak kalmış bedevilerin dilinden kelimeler derlenmesi, edebi dilde büyük lehçelerin kelime hazinesinin bir araya getirilmesini sağlamıştır. Klasik sözlüklerde görülen bir kelimenin kısa seslilerinin birkaç çeşit söylenişi, zıt manaya gelen kelimeler, aynı kelimenin çeşitli anlamlar taşıması, eş­ yanın ve canlıların değişik durum ve şekillerini karşılayan kelimelerle eş anlamlı kelimelerin çokluğu bu yüzdendir. Arapça üzerindeki etkisinin büyük ve devamlı olduğunu gördüğümüz Kerim, fasih Arapça'nın esaslarını tesbit için de tartışmasız ve mükemmel bir numune olmuştur. Ayrıca İslamiyet'le birlikte bu dilin vatanında eskisinden farklı bir düşünüş ve yaşayış tarzı, eski bedevi hayatından maddi ve manevi yönleriyle çok ayrılan bir şehir hayatı, bir toplum yapısı doğmaya ve gelişmeye başladı. Yaşayış tarzındaki ve hayat anlayışındaki düşünce., Kur'an-ı Kur'an ve Arap Edehiyc!fl 41 duygu ve zevklerdeki bu değişmenin, dil ve edebiyat üzerinde de etkili olacağı tabiidir. Kaldı ki Arapça, bir süre sonra eski sınırlarını aşarak asıl vatanından çok uzaklara, başka dillerin konuşulduğu ülkelere yayıldı. Bunun sonucu olarak da önce İslam'a ve bu dilin sahiplerinin hayatına, daha sonra bütün yönleriyle İslam medeniyetine, bu medeniyet çevresinde gelişip çoğalan ilimiere ve sanatlara bağlı olarak Arap dili ve edebiyatı günümüze kadar süregelen, halen de devam eden bir gelişme safhası yaşamıştır. Miladi VII. yüzyıl başlarında Arapça'nın sahası, Arap Yarımadası'nın kuzeyine kadar uzanırken, İslam'ın yayılması ve fetihlerle hızla genişlemeye başladı. Arapça'nın ilk yayıldığı bölgeler arasında bulunan Suriye'de halkın çoğu bu dile akraba olan Arami dilini konuşuyordu. Zaten Gassani (200636) sarayının dili olan Arapça bu bölgede kolayca yayıldı ve günümüze kadar bu toprakların milli dili oldu. Kültür, siyaset ve kilise dilinin Yunanca, konuşma dilinin Kıptice olduğu Mısır'a da Arapça aynı şekilde yerleşti. Tabii olarak buralardaki önemli ilim ve kültür merkezleri İslami ilimiere ve özellikle Arap dili ve edebiyatma büyük hizmetler verdiler ve halen de vermeye devam ediyorlar. Bu arada Kuzey Afrika'da kıyı bölgelerde Latince kültür diliydi. İç kısımlarda ise Berberi dili hakimdi. Bunların yanında Latince, Yunanca ve Kartacalılar'dan kalma Sami dil unsurlarından meydana gelen bir dil de konuşuluyordu. Buralara birbirini takib eden Arap gruplannın yerleştirilmesiyle Arapça, şehirlerden başlayarak yayıldı ve neticede Berberi dili sadece bazı iç bölgelerde varlığını koruyabildi. Arapça, Afrika'dan Endülüs'e (İspanya) geçti. Bu alan bazı Akdeniz adalarını da içine alarak doğuda Irak ve İran üzerinden Asya içlerine doğru uzanmış, Pireneler ve Atlas Okyanusu'ndan Siriderya ve İndüs kıyılanna kadar genişlemişti. Eski tarihlerden beri Fars dili ve kültürü ile teması olan Araplar, İslam Devleti'nin İran üzerinden genişleyen fetihleriyle Türk ve Hind kültürüyle tanıştı­ lar. Bu geniş yayılma alanının çeşitlibölgelerinde günlük konuşma dili farklılaşan lehçeler şeklinde devam ederken, klasik Arapça Kur'an-ı Kerim sayesinde ortak ilim ve sanat dili olarak kaldı. Ayrıca bu yazı ve edebiyat dili çok uzak bölgelerdeki lehçelerin birbirlerinden tamamen kopmalarını da önledi. Kaldı ki Arap ülkelerinin dışında diğer İslam Ülkelerinde de Arapça ilim dili olarak kullanılmış, başta Türk ilim adamları olmak üzere birçok ilim adamı bu dilde ilmi ve edebi eserler te'lif etmiş, şiirler yazmışlar dolayı­ sıyla Arap dili ve edebiyatma hizmet etmişlerdir. Bilindiği gibi çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan İslam Medeniyeri'nin tanınması ve asıl kaynakla- Kur'an-Sünnet-il imler 42 rından öğrenilmesi için Müslüman olmayan ülkelerde de geçmişte olduğu gibi bugün dahi Arap dili ve edebiyatı öğretilmektedir. İslam dinine ve medeniyetine her alanda büyük hizmetler veren Türk milleti Arap dili ve edebiyatma da her zaman, kitabımızın dili olması hasebiyle, önemli ve kesintisiz hizmetlerde bulunmuştur, bulunmaya da devam etmektedir. Buna rağmen Türkler'in zaman zaman Arap dili ve edebiyatının gelişmesinde olumsuz etkileri olduğu noktasındaki bazı görüşler, dil ve edebiyatın tarihi akışındaki dalgalanmalan, yükselme, duraklama veya gerilemeleri tarihi, fakat sathi birtakım sebeplere veya zaman olarak aynı devreye rastlayan olaylara bağla­ ma gayretleriyle izah edilebilir. Mesela, Abbasller'in zayıflaması ve III (IX). yüzyılda Türk askeri nüfuzunun saraya hakim olmasının, fikri düzeyde genel bir düşüşe yol açması, saray dilinin bile eski saflığını kaybederek halk dili unsurlarıyla dolması iddiası bu tarz görüşlerdendir. (J. Fück, Arabia, Fr. Tre. s. 1 12' Ar. tre. s. 129; EI 2 (Fr. I, 588). Halbuki III. eski klasik metinterin titiz ve sistemli bir şekilde derlendiği, Arapça'nın gramerinin sağlam temellere oturtulduğu, diğer yandan yeni (muhdes) şairterin en büyüklerinin yetiştiği, özellikle yeni birnesir dilinin geliştiği ve bu dille büyük eserler verildiği bir devirdir. Bir başka iddiaya (J. Fück) göre X. (XVI.) yüzyılda Arapça'nın konuşulduğu ülkelerin Osmanlılar tarafından fethi de bu ülkelerde ve hatta o zamana kadar Arap kültürünün merkezi olan Mısır'da edebi faaliyetin en. düşük seviyesine inmesi sonucunu doğurmuştu. Bunun sebebi ise Osmanlı hükümdarlarının Arap dili ve edebiyatını korumaya özel bir ilgi göstermemeleri idi (Fück, A.E., Fr. tre. s. 192/Ar. tre. 230/231; EI (Fr.), I, 590). Bu kanaat de yanlıştır. Çünkü Osmanlılar yalnız Arapça'nın vatanı olan ülkelerde değil devletin yayıldığı her yerde açtıkları medreselerde Türkçe yerine Arapça okutmuşlar, Türkçe, Farsça ve Arapça olmak üzere her üç dildeki sanat ve ilim eserlerini desteklemişler­ dir. Osmanlı devrinde Türk müelliflerinin Arapça olarak kaleme aldıklan sayısız eser Arap dili ve edebiyatma karşı gösterilen özel ilginin en açık delilidir. (IX.) yüzyıl, bedevi hayatının şiir dili, yine Kur'an-ı Kerim'in doğıu anlaşılması, doğru anlatılabilmesi için İslam Medeniyeti'nin en çok işlenmiş ilim ve sanat dili olmuştur. Eski Arabistan'ın İslamiyet'le birlikte şiir sanatı yeni bir safhaya girmiştir. Müşrikler, Resulüllah'a karşı mücadelelerinde bu eski silahtan yararlanmak istediler. Fakat, Hz. Peygamber'in sadece affını değil takdirini de elde ettiği meşhur kasidesi ile Arap edebiyatında unutulmaz bir yer kazanmış olan Ka'b ve Kur'an ı·c Arap Edebiran 43 özellikle Hassan b. Sabit gibi şairler bu eski sanatı İslamiyet'in himaye, hatta teşvikiyle devam ettirdiler. Hz. Peygamber'den sonra ilk halifelerin de şiir­ den çok iyi anlayan şahsiyetler olduğu bilinmektedir. Bu arada Hz. Ömer ve Hz. Ali özellikle anılmalıdır. Şiirlerin Araplar için önemli oluşunun yanında İslamiyet'le beraber baş­ ka bir ilgi vesilesi daha doğdu: Kur'an ve Hadis'in dil inceliklerini anlamak, gramer ve sözlük açısından güç noktaları açıklamakta şiirden yararlanıldı ve bu vesileyle Arap şiirine büyük hizmetler verildi; önemli eserler ortaya çıktı. İsHimiyet'ten sonra Arap edebiyatında filoloji çok erken bir devrede çeşitli izahi güç bir hızla gelişmiştir. Kur'an-ı Kerim'in doğru anlaşılması, her türlü bozulma tehlikelerine karşı korunabilmesi, klasik Arapça'nın lilgat hazinesinin derlenmesini, gramerinin tesbitini ve hatta üslı1b araştırmalarını gerektirmiştir. Bu sebeple Arap edebiyatında filolojiye ait çalışmalar, Kur'an-ı Kerim'de yazının ıslahı çalışmalarına bağlı olarak doğmuştur. Gramerle sıkı sıkıya bağlı ilk mühim çalışma, Ebu'l-Esved'in Kur'an'da kelime sonlannın harekelenmesi konusundaki çalışmasıdır. Sonra da Arap grameriyle ilgili çalışmalar hızla devam etmiş; nahiv adı altında başlayan bu çalışmalar III. (IX.) yüzyılda Sarf (Morfoloji) ve Nahiv (Sentaks) olarak ikiye ayrılmıştır. Tabii sözlük ayrı bir konuydu. dallanyla başlamış, Bu konularda bir yarış hillinde devam eden çalışmalar, Basra ve Kufe alimlerinin rekabetleri iki ayrı ekolün (mektebin) doğmasına zemin hazırla­ mıştır. Her iki ekol mensuplan da Kur'an-ı Kerim'in bahşettiği şevk ve heyecanla çalışmışlar, el-Halil gibi bir dahi, Kisai, el-Kitab sahibi Sibeveyhi, Ma'ani'l-Kur'an mlf. Ferra ve el-Muktedab Müberred gibi büyük ve müstesna ilim adamları yetiştirmişlerdir. Bu ilim adamlannın bütün çalışmalarında hareket noktası Kur'an, gaye ise o yüce Kitab'a hizmet olmuştur. tMesela, el-Ferra, Nahvi konularm bütünüyle vuzuha kavuşmadığını, bazı mübhem noktaların kaldığını, bazı meselelerin tarife kavuşacak aydınlık kazanmadığını görmüş ve diğer ıneslektaşlanndan, daha önce yaşayan elHalil, hocası Kisai ve çağdaşı Sibeveyhi gibi o da Kur'an-ı Kerim'i daha iyi anlamak ve anlatabilmek için bu hususlar üzerinde durmuş, boşlukları tesbit etmeye çalışmış ve bunları halletme yolunda gayret sarfetmiştir. Hocası Kisai'nin, el-Halil'in ve Sibeveyhi'nin çözemediği meselelere işaret ederek bu hususları kendisi ele almıştır (Zülfikar Tüccar, Tez, s. 64). Benzeri te'lifler arasında müstesna bir yeri bulunan Maani'/-Kur'an adlı dil ağırlıklı tefsiriyle elimizde bulunmayan Hududü'n-Nahv adlı eserini de bu maksatla, yani Kur'an-ı Kerim'i iyi anlamak ve doğru anlatmak düşüncesiyle te'lif etmiştir.) Kur'an-İlimler 44 Dönemin tanınmış dil alimlerinden Ömer. b. Bükeyr, Abbasiier'iiı büyük edib ve vezirlerinden Hasan b. Sehl es-Serahsi'nin kendisine Kur'an'dan sorcluğu bazı meseleleri cevaplandırmakta güçlük çekince, Ferra'ya bir mektup yazarak ondan, bu konuda baş vurulacak bir kitap yazmasını istemişti. Bunun üzerine Ferra, evinin yakınındaki camide burada müezzinlik yapan ve kurradan EbU Talha adlı bir talebesine Fatiha'dan başlayarak onar ayetlik parçalar halinde Kur'an-ı Kerim'i akutmuş ve yaptığı derslerde okunan iyetlerin izahını talebelerine yazdırmak suretiyle Maani'l-Kur'dn'ı te'lif etmiştir. Daha sonraki lllgat ve gramer çalışmalarına esas olan başlıca kaynaklar yer alan Maani'l-Kur'dn, bugün anladığımız manada bir tefsir olmaktan ziyade Kur'an-ı Kerim'de geçen ve izahı gereken lisani meseleleri inceleyen ve açıklayan, dQlayısıyle ayetlerdeki dil özelliklerinden hareket ederek Arapça'nın gramerini (Sarf ve Nahvini) tesbite çalışan bir eserdir. Esasen bu ad altında II-IV. (VIII-IX.) asırlarda kaleme alınmış eserler de aynı mahiyettedir. Ayrıca Maani'l-Kur'dn'da edebi lehçeterin bazı özellikleriyle Kufe ekolüne ve kendisine ait gramer terimleri üzerinde durması da bunu göstermektedir. arasında Fena'nın bu eseri sözlük konusunda güvenilir kaynaklar arasında yer al- mıştır. Nitekim Cevheri, İbn Manzur ve Firuzabadi gibi büyük lı1gat alimle- rinin kaynakları arasında bu eser de bulunmaktadır. Buhar! de kısa surelerin tefsirini Maani'l-Kur'tin'dan almıştır. (Fuat Sezgin, Bulıarf'nin Kaynakları, s. 157). Özetlenmeye çalışılan faaliyet ve gelişmeler bize şunu gösteriyor: Eğer bugün bütün Araplar'ın kullanıp anlayabildiği sağlam bir dil, güçlü bir Arap edebiyatı varsa başta Araplar ve yüce kitabiarın dili olması hasebiyle bütün Müslümanlar bunu Kur'an-ı Kerim'e borçludur. Ayrıca siyasi veya doğal sı­ nırların birbirinden ayırdığı bütün Arap ülkeleri fasih Arapça'nın dünyasında birleşmekte ve çeşitli gayretierin gerçekleştiremediği Arap birliğini kültür alanında bu klasik dil yaşatmaktadır.