4. Darende Somunçu Baba ve Hulfısi Efendi Kültür Etkinlikleri HulUsi Efendi · Kültür Armağanı Yayma Hazırlayan Somuncu Baba Araştırma ve . KUltür Merkezi Eylül2004 Ankara \ Hultisi lifendi Kültür Armağanı 147 Hz. Peygamber ve İrfani Geleıiek . . Doç. Dr. Mehmet Emin Özafşar* "Benim ve Allah'ın benimle gönderdiği hidayet ve ilmin misali toprağa yağan sağanak yağınura benzer; öyle toprak vardır ki, temizdir, suyu emer ve bol miktarda ot ve bitki yetiştirir. Öyle toprak da vardır ki katıdır; suyu tutar, Allah onunla insanlan faydalandırır; o .sudan içerler, sulamada ve ziraatta kullanırlar. Öyle toprak da vardır ki taş gibidir, ne suyu tutar ve ne de bitki yetiştirir. İşte bu Allah'ın dinini anlayan ve Allah'ın benimle gönderdiği ilimden yararlamp, onu öğrenen ve öğreten kimse ile; o bilgiye ilgi göstermeyen ve Allah'ın benimle gönderdiği hidayetini kabul etmeyen kimsenin misald.ir." 1 Bu hadis, Nebevi hikmeti, en güzel biçimde anlatmaktadır. Hz. Peygamber kendisini ve insanlığa taşıdığı hidayet ve ilmi, bol, bereketli yağınura benzetmekte; insanlan da toprağa benzetmekted.ir. Nasıl ki temiz ve iyi toprak, yağmur suyunu emer, onunla çeşitli bitkiler yetiştirirse, ve yine nasıl katı, sert toprak, suyu emmez fakat tutarsa ve orada biriken sudaiı insanlar içmek, sulamada ve tarımda kullanmak suretiyle yararlanırsa, mayası ve çamuru temiz olan insanlar da, Peygamberin getirdiği hidayet ve ilmi özümser, yahut beller v.e güzel neticeleriyle insanlığa faydalı olurlar. Keza bazı toprak da o kadar serttir ki, suyu ne emer ve ne de tutar, üzerine düşen yağmur suyu kayar gider. Böylece bu çeşit toprakta ot bitmediği gibi, üzerinde su da birikmez. Allah'ın peygamberiyle gönderdiği hidayet ve ilmi benimsemeyen, kabul edip belleğine almayanların durumu, bu tür toprağın durumu gibidir. Hadisteki benzetme her bakımdan mükemmel bir benzetmed.ir. Hadisin metninde yer alan.anahtar kelimeler şunlardır: Benzetilenler "Hz. Peygamber Hidayet ve İlim". Kendisine benzetilenler "yağmur, toprak ve bitki". Buradaki yağmur "el-ğays"dır ve insanlara imdat olarak yetişen, onlara ferahlık, bolluk, bereket ve neşe veren şifa ve doyum veren yağmurdur. Toprak ise çeşit çeşittir. Yağmuru emip, zerrelerine kadar sind.iren ve çimene, ota ve bitkiye can veren temiz toprak. Suyu emip, özümsemese bile ona 48 1 Hulüsi .Ç(endi Kültür Annağa nı yataklık edip onu tutan toprak ve nihayet üzerine düşen yağmuru geldiği gibi gönderen· toprak. Bezerne noktası ise ''kabul etme, tutma ve kayıp gitme"dir. Allah'ın dinini fıkheden, aniayıp özümseyen, öğrenip öğreten, yaşayıp, yaşanmasına vesile olan kimse, adeta yağmuru emen _veya tutan toprak gibi faydalı ve yararlı bir insandır. Allah'ın peygamberiyle gönderdiği hidayete kulak asmayan, bilgiye yönelmeyen kimse ise, faydasız, ürünsüz, bereketsiz ve niteliksiz kimsedir. Bu benzetme eşliğinde zaman içerisinde insaniann ilahi hikmetten ne kadar nasip elde ettiklerini izlemek mümkündür. Söz gelimi bu badisi aktaran Ebu Musa el-Eşaıi (42/662) Yemen'in Zebid bölgesinde yaşayan Beni Eşar kabilesine mensup bir kimsedir. Bir görüşe göre, Mekke'de müslüman olmuş, Habeşistan'a hicret etmiş ve Hayher'in fethi arafesinde Medine'ye gelmiştir. Kaynaklarda belirtilcliğine göre elliden fazla arkadaşıyla Hz. peygamberi görmek, ona iman etmek ve ona destek olmak maksadıyla memleketlerinden bir gemiye binmişler ve Cidde üzerinden Mekke'ye ulaşmak maksadıyla yola çıknuşlardır. Ancak yolculuk esnasında denizde ortaya çıkan fırtına ve dalgalanma sonucu gemileri sürüklenmiş ve Habeşistan'a gitmek zorunda kalmışlardır. Habeşistan'a hicret eden ilk müslümanlarla orada buluşmuşlar ve Hz. Peygambere sevgi ve hasret dolu yıllan hicret yurdunda geçirmişlerdir. Hicretin yedinci yılına kadar Medine'ye gelebilme imkanlan olmamıştır. Nihayet Hayher kuşatması günlerinde Medine'ye gelerek Hz. Peygambere kavuşmuşlardır. Hz. Peygamber onun ve arakadaşlarının geleceğini: " Size bir topluluk geliyor ki, kalpleri/gönülleri sizin gönlünüzden daha yufkadır" diyerek ashabına müjdelemiştir. Onlar ise Medine'ye yaklaştılannda dillerinde şu dizeleri tekrarla mışlardır: "Yarın dostlara kavuşuyoruz, Mubamıned'e ve sevenlerine kavuşuyo­ ruzm Kimi rivayetlerde ise Hz. Peygamberin yine Ebu Musa el-Eşari'yi ve arkadaşlannı şöyle diyerek taltif ettiği yer alır: "Size Yemenliler geldi; onlarin kalpleri daha yumuşak, gönülleri daha yu:fkadır. İman Yemen'de, hikmet de Yemen'dedir"4 • "İnsanlar içerisinde Eşariler, içi misk dolu kese gibidirler." 5 Ebu Musa el-Eşari, Hz. Peygambere Kur'~ kıraatını arzetmiş, ondan ilim almıştır. Sahabe'nin en güzel seslilerinden birisidir. Ayrıca sahabe içerisinde altı hukukşinastan biri yine odur. Hz. Peygamber hayatta iken mescidde fetva veren dört kişiden birisi yine odur. Muaz'la birlikte Zebid ve Aden'eresmi olarak görevlendirilmiştir. 6 Hz. Ömer ve Osman dönemlerinde Kufe valiliği yapmış, bir müddet aynı görevi Basra' da da yürütmüştür. Kufe ve Basra'da pek çok talebe yetiştirmiş ve orada vefat etmiştir. Hz. Ömer onu Şam'da bulunan ve her biri üı:İımetin sorumluluğunu üstlenebilecek kapasitealatıp 2 Huliısi Vendi ve kendisini Basra emirliğine Hz. Ömer'e yazdığı bir mektupta ''bizlere tarihsiz talimatlar gönderiyorsunuz" şeklindeki hatırlatma­ sı üzerine olmuştur. 7 Hemedan, İsfahan gibi bölgeler onun eliyle fethedilmiş­ tir. Nusayni de o fethetmiştir. 1 Hasan-ı Basri Basra halkı için ondan daha hayrrlı birinin gelmediğini söylemiştir. Sabah namazından sonra insanlara teker teker Kur'an kıraatı öğretmiş, çok sayıda hadis nakletmiştir. Zehebi onunla ilgili olarak şöyle der:· "Ebu Musa çok oruç tutan, çok namaz kılan, rabbına sürekli iltica eden, zahid ve abid bir kimseydi; ilmin yanmda amel, cihad ve selamet-i sadr sahibiydi; emirlik onu de~ştirmemiş, dünyaya aldanmamıştı."9 Ebu Musa el-Eşari, yağmuru emen ve en güzel bitkilerin yeşermesine hatta ulu çınariarın filizlenip gelişmesine, serpilip büyümesine yatak olan bereketli toprağın en somut misalidir. Balısimize konu olan hadisin ravilerinden birisi oğlu Ebu Burde el-Haris b. Ebi Musa' du (103,4,7/721). Babası Kufe emiri iken düyaya gelmiştir. Fakili bir zat olup Kadı Şureyh'ten sonra Kufe'de kadılık vazifesini üstlenmiştir. Hadis naklinde güvenilir birisidir ve çok hadis nakletmiştir. 10 Hadisin bir sonraki ravisi ise Büreyd b. Abdullah'tır. Ebu Musa elEşari'nin torunudur. Kufe'lidir. Güvenilir kabul edilmekle beraber, zaman zaman hadis naklinde hata yaptığına işaret edilmiştir. Dedesinden, Hasan-ı Basri'den, Ata'dan ve Hz. Enes'in talebesi Ebu Eyyüb'tan hadis nakletmiş­ tir.11 Buradan anlaşılmaktadır ki, Ebu Musa el-Eşari'nin neslinden ilim, irfan ve hizmet sahibi insanlar yetişmiştir. O münbit ve bereketli bir toprak olarak ürününü sürekli yinelemiştir. Onun vefatından yaklaşık iki asır sonra dünyaya gelen ve dokuzuncu kuşaktan torunu olan Ebu'I-Hasen Aliel-Eşari (260-324/873-935) İslam kültüründe bütün zamanların en etkili ilim ve düşünce adamlarından biri olarak temayüz etmiştir. Küçük yaşta babasını kaybetmiş, onun vasiyeti ile Yahya b. Zekeriyya es-Saci'nin öğrencisi olmuştur. Annesinin Mutezile alimlerinden Ebu Ali el-Cubbai ile evlenmesinden sonra da onun himayesinde yetişmiş ve ondan Kelam tahsil etmiştir. Bir taraftan da Abdurrahman b. Halef, Ebu Halife el-Cumahi, Sehl b. Nuh, Muhammed b. Yakub gibi Sünni alimlerden hadis ve fıkıh dersleri aldı. Hocası Cübbai'nin etkisiyle gençliğinde Mutezili görüşleri benimsemesine, hattabunlan savunan eserler yazınasma rağmen h. 300 (m.912-3) yılı civarında bir Cuma günü Basra camiinde Mutezileden aynlıp Ehli Sünnet' e intisab ettiğini ve Ahmed b. Hanbel ile diğer hadis alimlerince temsil edilen selef itikadmı benimsediğini açıkladı. 12 Eşari'nin görüşleri kısa zamanda İslam dünyasında ilgi gördü ve bir müddet sonra itikatta ona nisbet edi.len "Eşarilik" ekolü şekillendi. Eşari'nin çizgisini kendisinden sonra güçlü alimlerin takip etmesi, hareketin sistemli de olan kırk kişiden birisi olarak görmüş Kültür Armağanı 1 49 getirmiştir. Hicri takvimin benimsenmesi de onun 50 1 Hulüsi qendi Kültür Annağanı bir kelam mektebi haline · gelmesini sağlamıştır. IV. (X.) yüzyılda öğrencilerinden Ebu'I-Hasen el-Bahili ile İbn Mücahid et-Tai'nin yetiştirdik­ leri üç büyük kelamcı Bakıllani, İbn Ffuek ve Ebu İshak el-İsferayini vb.leri mezhebe hizmet edenler arasındadır. Bu arada Bündar b. Hüseyin eş-Şirazi, İbn Hafif eş-Şirazi, Ebu Sehl es-Su'lıiki, Ebu Zeyd el-Mervezi gibi sufi şahsiyetler de Eşari 'ye öğrenci olan ve Eşariyye'nin tasavvufla temasını sağlayan ilk dönem alimlerindendir. 13 Burada Eşari kelam düşüncesinin sufi düşünceyle birleştiği ve oradan özgün bir irfan geleneğinin sistemleşmeye başladığı görülmektedir. Basralı Ebu'I-Hasen el-Bahili Eşari'nin talebesidir. Bakıllani, İbn Ffuek ve İsferayi­ ni'nin de hocasıdır. Ehlullah'tan birisi olarak nitelenir. Talebelerine Cuma günleri ders okuturken bile kendisini zikirden alıkoymasınlar diye kendine özgü tedbirler alan birisidir. İsferayini kendisini hacası Balıili'nin yanında denize nisbetle bir damla olarak görürmüş; Babili de kendini Eşari'nin yanın­ da öyle görürmüş. Eşari'nin diğer bir sufi talebesi Bündar b. Hüseyin .(353/964) ise Şirazlıdır. Kelam ve Hakikat ilminde şöhret kazanmış bir zattır. Meşhur sufi 15 Şibli 'nin arkadaşlarındadır. Ebu SehJ Su'lı1ki (276-369) de çağının parmakla gösterilen ilim adamlarından olup, sufi sıfatını haiz bir alimdir. Horasan asıllı Ebu Zeyd elMevezi (371/981) de Eşari'nin talebelecinden olup, ilmi yanında zühd ve veraıyla meşhur olmuştur. Şirazlı !Ebu Abdullah b. Hafif {371/981) tasavvuf konusunda son derece hassas birisidir ve devrinde sufiliği, şahsında somutlaştıran kişilerden birisi olarak kabu1 edilmektedir. Bununla birlikte sufilerin sözlerine kapılarak ilim tahsilinden geri kalınmaması gerektiğini çevresindekilere tenbih edermiş. Kendisine de zamanmda sen iflah olmazsın dediklerini ancak aradan zaman geçince ona ve ilmine ihtiyaç duyduklarını söylermiş. 16 Bağdadlı ibn Semfuı (387/997) tasavvuf ilminde vaktinin dili kabul edilmiştir. Onun hikmetli sözleri derlenip kitap haline getirilmiştir. 17 Eşari'nin talebelerinin talebelen arasında da sufi öğretiye gönül verenler çıkmıştır. İslam irfan geleneğinin oluşmasına katkıda bulunanlar olmuştur. Bunlardan birisi Nisaburlu Ebu Ali ed-Dakkak'tır (305/1014). Asnnın imaını ve çağının lisaw kabul edilrniştir. 18 Nisaburlu bir diğer zahid Ebu Sad el-Harkôşi (406/1015) küçük yaşta ilim tahsiline başlamış, zühde yönelmiş, zahidlerin meclisine katılmış ve sonunda abid ve zahidlere halefolmuştur. Memleketinde ilim tahsil ettikten sonra, ilim için Irak ve Hicaz'a gitmiş, ;Mekke'de salih zatlada bir araya gelmiş Hadis ehlinden hadis almış ve memleketine dönmüştür. Evinden ve · meclisinden ayrılmamış, yolcu ve kimsesizlere malıyla, mülküyle ve eliyle hizmette bu1unmuş hatta onun meclisinde fakirler/dervişler tıpkı Süfyanın meclisinde olduğu gibi emirler gibi hareket eder olmuşlar. Hayır kurumları 14 Hulüsi lifendi Kültür Armağanı 151 yaptırmış, camiler inşa etmiş, aç ve açıkta kalanlan giydirıniş, hatta hastane yaptırmıştır. Cemaatından bazı kimseleri hastanede hastaların hizmeti için görevlendirmiştir. Pekçok kimse burada şifa bularak memleketine dönmüş­ tür. Medresesinin yanında bir de çok sayıda kitap temin ettiği kütüphane kurmuştur. Bu hizmetlerinin yanında dini ilimler alanında eserler kaleme almış, Delailü'n-nübüvve ve zahid ve ahirllerin yaşantıianna dair kitaplar yazmıştır. Bu kitapları hadis ehlinden bazı kimseler istinsah etmiş, kendisinden okumuş ve eserleri İslam dünyasının her tarafına yayılmıştır. Nisabur tarihi yazmıştır. Isbahanlı, Ebu'I-Hasen Maşaze (414/1023) de ileri gelen bir fakih öncü sufilerden birisi olarak Eşari geleneğindeki yerini almıştır. Zahir ve batın ilimlerini cemetmiş bir zattır. · Tenkitçi bir kişiliğe sahiptir ve bilhassa sufilerden teşbihe meyledenlere ve hulul, ibaha, teşbih ve benzeri konulara dalan cahil kimselere şiddetli eleştiriler yöneltmiştir.20 Ve büyük Şafii fakihi ve Eşari kelamcısı, zahit Ebu İshak İbrahim elİsfediyini (418/1027); Irak ve Horasan bölgelerinde üstünlüğü herkes tarafından kabul edilen, Nisabur'da onun için benzeri görülmemiş medrese kurulan şöhretli alimdir. Nisabur'un bütün ileri gelen alimleri kelam ve usul ilmini ondan almışlardır. Arapça, fılah, kelam, usul, Kitap ve Sünnet ilimlerinde yetkinliği ile ictihat derecesine ulaşmış bir kimsedir; bunun yanında vera ve takvasıyla, ibadet konusunda da son der~ce titiz bir şahsiyettir. Eşari kelamının Bakıliani ve İbn Furek'le beraber çağdaş üç direğinden birisi sayılır. Isbahanlı Ebu Nuaym (430/10389 Hılyetu '1-evliya başta olmak üzere pek çok eserin yazarıdır. Hadis ve hakikat ilmine dair pek çok eser kaleme 19 21 almıştır. 22 Eşari geleneğinin dördüncü tabaka alimlerinden olan Abdülkerim elKuşeyri (465/1072) "Asnnın lisanı, çağının seyyidi, Allah'ın kulları arasındaki sırrı" olarak tavsif edilmiştir. Onun için "şeyhu'l-meşayih, üstazü'l-cemaa, mukaddemü't-taife, maksud-u saliki't-tarika ve bündaru'lhakika, aynu's-saade ve kutbü's-siyad, hakikatu'l-melaha" sıfatlan kullanıl­ mıştır. İslam tarihinin en büyük vaizlerinden birisidir. Babası Kuşeyri annesi ise Sülemi'dir. Babasını küçük yaşta kaybetmiştir. Asnnın lisanı sayılan Ebu Ali Hasan ed-Dakkak'tan okumuş ve onun yanında tarikat terbiyesi görmüş­ tür. Hocasının işaretiyle Ebubekir et-Tusi, İbn Fürek ve İsferayini'de okumuştur. Hacası ebu Ali 'nin kızıyla evlenmiştir. Hocasının vefatını müteakip büyük sufi Ebu Abdurrahman es-Sülemi ile muaşeret etmiştir. Nihayet Horasan bölgesinin üstadı sıfatını kazanmıştır. Pek çok eser kaleme almıştır. Tefsir-i kebir bunlardan biridir. Meclisler tertip etmiş, bu meclislerde sülüka ilişkin konu ve deyişieri açıklamıştır. Ilieri 437 yılında hadis imla meclisi tertip etmiş 65 kadar hadis imla ettirdikten sonra, imianın sonunda beyitlerle 52 1 Hulusi lifendi Kültür Annağanı dersi noktalamış; zaman zaman da hadisleri işari yorumlara tabi tutmuştur. Kendine has, harika bir yazı üslubu olduğu söylenir. Şiirde oldukça ileri düzeydedir. Emsalsiz bir hitabet yeteneği vardır. Hatta bunu ifade için; "eğer ikazlarda bulunurken sesi kırbaç olup kayalara çarpsa taşlar erir, şeytan öğütlerini dinlemek için meclisinde tutulsa tevbeye gelir" denilmiştir. Onun gönül terbiyesini aldığı silsite şöyle açıklanmıştır: Ebu Ali ed-Dakkak Ebu'I-kasım en-Nasrabadi Eş-Şibli Cüneyd-i Bağdadi Es-Seri es-Sakati Ma'rı1f el-Kerhi Davud-u Tai Tabiun23 Kuşeyri risiilesi, Sünni tasavvuf anlayışının fezlekesi mahiyetinde bir eserdir ve tasavvuf kuramının başyapıtlarından birisidir. Eşari geleneğinin beşinci kuşak ulemasından sufi öğretide dönüm noktası teşkil eden bir büyük ismi ise Tuslu Ebu Hamid el-Gazzali' dir (505/1111). Onun İhyası, Kiniyasz, Mişkatı, Munkızı ve benzeri onlarca eseri, tasavvufun temel başvuru kaynaklan olmuştur. Gazzali hiç şüphesiz İslam kültürünün en büyük simalarından birisidir. Elbetteki İslam irfan geleneğinin yegane temsilcileri bunlar değildir. Ebu Musa el-Eşari'nin Basra'ya gelişini ora halkı için en büyük hayır sayan Hasan-ı Basri (ll 0/728) ilk hicri yüzyılda tak:vayı hakiki dinin özü sayan zühd timsalidir. Kufeli ·Ebu Haşim (160/776) kalbin manevi dönüşümünü tasavvufun özü sayan bir büyük sufidir. İbrahim Edhem (160/777) ise zühdü ahiret için çalışmada, dünyayı boş vermede, evlenmeyi terketmede ve fukaralıkta gören bir sufidir. İbrahim Edhem melamet duygusunu somutlaştıran bir simadır. Şakik-i Belhi (194/810) tevekkülü kendi zühd hayatına merkez edindi. Haris-i Muhasibi (243/857) tefekküre ve kendini sigaya çekmeye hayatını adadı. lEserleriyle irfan geleneğinin sistematiğine çok büyük katkı yaptı el-Vasaya ve benzeri kitaplanyla G~zali'ye ilham ve ışık verdi. Basralı Rabia (185/801) Allah aşkının sembolü bir sufi hanım olarak tarihteki yerini aldı. Zünniln-ı Mısri (245/859) kendi irfan tecrübesinde inzivayı esas edindi. Bilgi ile marifeti ayırdı. Bayezid-i Bistamt (260/847) o herşey olmayı hiçlikte arayan bir sufi.dir. Tevhide tecridle ulaşılacağına inanır. Melami tutum onun da şiandır. Cüneyd-i bağdadi (298/910) sabn merkeze koydu. O kendisini sağ elinde Kur'an, sol elinde sünnetle yürüyen hakiki tarikat yolcusu olarak gördü. O, kulluğu gerçek tevhide ulaşmanın olmazsa olmaz ahlaki şartı saydı. Hallac (309/922) mistik tecrübesine garkolmanın bedelini hayatıyla ödeyen şahıs olarak tarihe geçti.24 Hulüsi qendi Kültür Annağanı 1 53 Bunlardan sonra gelen Abdülkadir Geylani (56111166) İslam milletinin en zor zamanlannda onları kanatlan altına almış; Şihabeddin Sühreverdi (632/1234) Avarifu 'l-maarifi ile tasavvufun standart risalesini kaleme alıruş ve tasavvufu sistematik analize tabi tutmuştur. Ona göre tasavvuf, Peygamberin sünnetini takip etm~k ve halis olarak en yüksek karaktere ulaşmaktır. Sühreverdi el-Maktül (587/1191) ise insanlık tarihinin kadim zamanlarından beri aktarılagelen manevi birikimi sentezteyerek bir irfani felsefe kurmaya çalıştı ve İşraki ekolün temellerini attı. Bunu yaparken herınetik gelenekten olduğu kadar, kadim İran geleneğinden ve Yunan felsefe birikiminden de yararlanmış; İbn-i Sina'dan olduğu kadar Hallac ve Gazzali' den de istifade etmiştir. 25 Ve yedinci asrın seçkin siması, hayatında ve ölümünden sonra fikirleri en çok tartışılan, o oranda da kendisinden sonraki zamanlan görüş ve nazariyeleriyle etkileyen Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbnü'l-Arabi (632/1234). Onun "vahdet-i vücud" kuramı ve buna dair Fusus, Fütuhat ve Tenezzülat adlı eserlerindeki görüşleri asırlarca tartışma konusu olmuştur. O İslam öncesinin ve İslami dönemin düşünce birikiminden yola çıkarak tasavvufun felsefi ufkunu olabildiğince genişletmiştir. Onun etkisi kendisini açık bir şekilde yedinci yüzyıldan dokuzuncu yüzyıla kadarki İran 'ın sufi şairlerinin göz kamaştıran eserlerinde gösterir. Fahrüddin Iraki, Mahmud Şebüsteri ve Molla Cami ilhamlarını ondan almışlardır. Bunların nefis gazelleri pek çok açıdan Fusus ve Fütuhat müellifinin fikirlerinin bir yansılnasıdır. 26 İslam irfan geleneğinin farklı düzey ve tarzda temsilcisi olan bu zatlann hepsi, Nebevi rahmetten kendi yapılannın elverdiği kadarını kabul etmiş ve o nisbette ürün vermişlerdir. Anadolu'da da İrfan geleneği çok farklı yol ve tarzlarta temsil edilmiştir. Hiç şüphesiz Anadolu'daki hikmet ocağının kaynaklanndan birisi de Hamid-i Velidir (815/1412) O da yağmuru emen ve bereketli ürünler veren toprak misali Nebevi hidayeti ve ilmi özümsemiş, kendi çağına ve ötesine ışık tutumuştur. İrfan ilmini çeşitli şahıslardan almıştır. Bir görüşe göre Şeyh Abdurrahman Erzincani'ye mürid olmuş, hatta onun kerimesi Necmiye sultanla evienmiştir. Erzi.ı:icani'nin şeyhi Safiyyüddin Erdebili'dir. Nitekim Şeyh Hamid'in de üstadı Erdebill'nin torunu Sadreddin Erdebili' dir. Erdebi:l tekkesi oun hikmet ocağı olarak gösterilmektedir. Ondan evvel ise Şam'da Bayezidiyye Dergahı'nda tarikat pirleriyle sohbetlere katıldığı, bir kısım meşahıyla görüştüğü ve tarikatın bir kısım merhalelerini burada katettiği söylenir. Bir görüşe göre ise, ilk tarik!lt neşvesini İbn Arabi düşüncesinin Anadolu'daki mümessili sayılan ve "Vahdet-i vücud anlayışını ilk defa felsefi bir tarzda ele alan Osmanlının ilk müderrisi Davud-ı Kayseri'den aldığı söylenir.27 Bu görüşlere göre Somuncu Baba, Bistami 'nin melameti tavrını, Erdebil'de temsil edilen İşraki tutumu ve İbn ·Arabi'nin vahdet-i vücud anlayışını şahsında birleştirmiş olmaktadır. 54 1 Hulilsi E,[endi Kültür Armağanı Ömrünün büyük çoğunluğu Darende, Bursa ve Aksaray'da geçmiştir. Binlerce müridi olmuş, Osmanlı diyarının sufi geleneğini derinden etkilemiştir. O Hacı Bayram-ı Veli gibi zatlar aracılığıyla Anadolu fiitüvet geleneğini, Davud-ı Kayseri'nin de talebesi olan ve Osmanlıya çok sayıda Şeyhu'l-islam yetiştiren bir ailenin başı olan Molla Fenari kanalıyla da eğitim geleneğini etkilemiştir. Molla Fenari'nin irfani birikiminde onun önemli bir yeri vardır ve bu yeri onun Fatiha tefsirine ait "Aynu 'i-ayan" adlı eseriyle somutlaşmış­ tır.28 Ferrari, maalesef ilmi ve irfani düzeyi henüz ortaya konulamamış bir insanlık büyüğü olarak durmaktadır. Samuncu Baba kalemiyle de hikmet ilmine hizmet etmiş bir zattır. Onun. mütevazi sayılabilecek birkaç eseri arasında özellikle Nebevi hikmetten inciler içeren bir kırk hadis çalışması vardır. Tuhfetu 'l-ihvan adlı bu eser, Türkçe olarak da yayımlanmıştır. Çoğunluğunu (36'sı) muteber hadis kaynaklarından seçilen hadislerin oluşturduğu bu eser, iman, arnel-i salih ve güzel ahiakla ilgili rivayetleri içermektedir. Hadislerin değerlendirmesinde ise "hisse" başlığı altında veciz ve beliğ ifadeler kullanılımştır. 29 Şeyh Hamid-i Veli'nin neslinden gelen ve onun manevi mirasından ilhamını alan Osman Hulusi Efendi (1914-1990) de Nebevi rahmetten beslenmiş, peygamberi hikmetin bereketli çiğittilerinden devşirmiş, onfarı özümsemiş ve insana hizmetin temel felsefesini onlar üzerine kurmuştur. Divanında yer verdiği manzuın hadislerin yanında hutbelerinde seçip dile getirdiği hadisler onun ne kadar ferasetle bu işi yaptığını gözler önüne serer. Hulusİ Efendi Divanındaki manzum hadislerle Hz: peygamberin sağlığında başlayan ve tarih içerisinde Molla Cami, Fuzuli, Nabi, Yazıcızade Mehmed ve hatta Necip Fazıl gibi sirnalara varıncaya kadar tecrübe edilen bir geleneğe uymuştur. Hadisleri şiir diliyle halkın kulağına ve gönlüne arzetmiştir. Rivayete göre bunun ilk örneği Hz. Peygamber'in birgün arkadaşlarıyla birlikte otururken onlara "Sizden birinin malı-rriülkü, çoluk-çocuğu ve yapıp­ ettikleriyle misali üç kardeşi olan bir kimsenin misali gibidir," diyerek yaptığı konuşmayla ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Konuşmanın sonunda Abdullah b. Kürz (el-leysi) ayağa kalkmış ve "Ey Allah'ın Rasulü bu sözlerinizi beyitlere dökmeme izin verirmisiniz? demiştir. Hz. Peygamberin · izin vermesi üzerine gitmiş ve üzerinde bir akşam çalışarak ertesi gün ondokuz beyitlik bir şiirle gelmiştir. Şiirini okUduğunda başta Hz. Peygamber olmak üzere oradaki müslümanlar gözyaşiarına boğulmuşlardır. Sonra ne vakit birkaç müslüman onu görse bu şiiri okumasını istemiş ve o okuyunca da hep beraber ağlamışlardır. 30 Bu rivayet, hadis tekniği açısından sahih olmamakla beraber, oldukça · erken bir devirde Hz. Peygamberin hadislerinin şiir diline aktarılmaya başlandiğını göstermesi açısından önemlidir. Nitekim ilerleyen zamanlarda manzum hadisleı:, özellikle çok miktarda kırk hadis çalışması yapılmıştır. 31 Huliisi qendi Kültür Armağanı 1 55 Hulusi Efendi bu tarza uygun olarak kısa hadisleri dizelere çevirmiştir. Mutü kab/e en temutüdan dilersen bir haber Canım terkeyleyip bir özge can tut ey gönül (Divan J/367 -9) Hayat-ı cavidanı Varıp bulmak istersen Hu!Usiya ölmezden ön ölüp olasın ta ebed ihya (Divan J/429-5)32 Hulusi Efendinin hutbelerinde seçerek aktardığı hadisler, çoğu muteber hadis kaynaklanndan aktanlmış olup, oldukça fazladır. Hadisler daha Çok güzel ahlakı teşvik eden, toplumsal dayamşmayı perçinleyen, insan ve varlık sevgisini öne çıkaran, hak ve hukukun önemini hatırlatan metinlerdir. Hulusİ Efendi, bu hadisleri çoğu zaman harfiyyen değil, halkın anlayabileceği şekilde yorumsal çeviriyle aktanr. Hutbelerinde yer alan hadislerden bir demet: 1. Yalandan hazer ediniz. Yalan ile iman cem olmaz, bir arada bulunmaz. Yalan söylemek, nzkın bereketini azaltır. 2. Her kim ki bir milinine lanet eder, o lanet, o milininin katili mesabesindedir. Ve her kim bir mümine küfür ile iftira eder, bu gibi iftiralar da o müminin katili mesabesindedir. 3. İnsanların eksensinin kıyamet gününde günahları, dillerinden çıkan malayani sözdendir. Ve yine her duyduğu sözü söylemek, günah cihe~den insana kafidir. Sadakalarm en faziletlisi, malayani ve haram olan sözlerden dili muhafaza eylemektir.33 ·• 4. Şüphe yok ki Allahü Teala, mülayirn huylu, açık sözlü kimseyi sever. 5. Müslüman odur ki elinden ve, dilinden müslümanlar selamette bul unur. 6. Sadakaların efdali, dargın kimselerin aralarını bulup, ıslah etmektir. 7. Bir kul kardeşine yardımda bulunduk.ça kendisine Allahü Teala daima yardım eder. 34 . S: Temiz ahlaklı insanlarla oturup kalkan, temiz muhitlerde yaşayan insanlar, güzel kokular satan bir adaının yanında oturanlara benzer...35 9. Zulümden sakımn. Çünkü dünyadaki zulüm, kıyamette· sahibini kararilıklar içinde bırakır, selamet ışığından mahrum eder. Kafir de olsa mazlumun bedduasmdan, ah etmesinden sakının. Çünkü onun duası, bir ateş şeraresi gibi göklere kadar yükselir. Onun önünde bir perde yoktur. Onun duası, Allah katmda makbuldür. 36 1O. Müminlerin imanca en kamil ve olgun- olanları, ahlaken en iyi olanlandır. Bir kul ahlakını güzelleştirmedikçe, öfkesini yenmedikçe, kendi 56 1 HulU.sl E,[endi Kültür Armağanı nefsi için sevip istediğini, başkaları için de arzu etmedikçe olgun insanlardan olamaz. Bir kulun kalbi doğru olmadıkça imam doğru ve kamil olmaz. Dili doğru ve temiz olmadıkça kalbi doğru olmaz. Kötülüğünden komşuları emin olmayanlar, cennete giremezler. 37 1 ı . Herhangi bir müslüman bir ağaç dikerse bundan insan, hayvan ve kuş yerse, yenen şey layarnete kadar o müslüman için sadaka olur. ı2. Kıyamet kapacağı zaman bile, elinizde bir hurma fidam bulunursa, kıyamet kopmadan dikebilecekseniz, hemen onu dikin. 38 13. Çocukların ebeveyni üzerinde başlıca üç hakkı vardır: biriıicisi doğ­ duğu zaman ona güzel bir isim koyması, ikincisi, tahsil çağına girer girmez okula gönderip bilgi öğretmesi, üçüncüsü de, çağı geldiği zaman onu evlendinp bir yuva sahibi yapmasıdır. ı4. Bilgi öğrenmek, erkek-kadın her müslümana farzdır.39 ı5. Yalancılığı bırakmayan kimse, beyhude aç, susuz kalmasın . Onun yemesini, içmesini bırakmasına Allahu Teala muhtaç değildir. 40 16. Cesed dahilinde bir çiynem et parçası vardır ki, ona kalp derler. Bu kalp, iman ile irfan ile bezendikçe, zinde bulundukça, bütün beden de sıhhat­ te bulunur. Güzel işlerle meşgul olur. 17. Allah'a ve kıyamet gününe iman eden kimse,. komşusuna eziyet etmesin. Allah'a ve ahiret gününe imanı olan, İnisafire ikram etsin. Allah'a . ve ahiret gününe iman etmiş olan, ya hayır konuşsun veya sussun.41 18. Müminin niyeti arnelinden hayırlıdır. ı9. Güzel huy, Allahu Teala'nın en büyük halkı (yarattığı şey)dır. İnsa­ nın saadeti, güzel huydur. Fena huy da şekavetten maduddur.42 20. İnsanın en büyük miyan, güzel ahlaktır.0 2 ı. İnsanın mizan arneline kanacak hüsn-ü huluktan daha ağır hiç bir şeyi yoktur. Zira, hüsnü ahlak sahibi olan kimse, savmu salat sahibinin derecesini elbette bulur. 22. Abdi Müslim, ahiakım güzelleştire güzelleştire, nihayet onu hüsnü ahlakı cennete sokar. Güzellik ahlakını çirkinleştire çirkinleştire nihayet am sili ahlaki cehenneme sok<u". Abd-i Müslimin öylesi vardır ki, uykuda iken bile nail-i mağfiret olur.'" 23. Birlik rahmet, tefrika afettir.45 24. Ben rnekarim-i ahlaki tamamlamak için gönderildim. 46 25 . Allah ve Peygamberine inanan kimse, malının zekatım versin. 47 26. Nasın (insanların) hayırlıs1, insanlara hayırlı alandır. Bilakis insanların şerlisi, insanlara zararlı olandır.48 27. Birbirinize buğzetmeyiniz. Birbirinize haset etmeyiniz. Birbirinize dargın durmayımz. Ey Allah'ın kullan kardeş olunuz. Bir müslüman için danlıp da, din kardeşini üç günden ziyade terketmek, onunla görüşmemek helal omaz.49 Hulflsi E.fendi Kültür Armağanı 157 28. Size namazdan, oruçtan, sadakadan daha sevaplı ne olduğunu söyleyeyim mi? Beyne'l-müslimin husul-ü sulha vesile olmaktır. 29. Sadakanın efdali sadaka-i lisandır. 50 30. İhtiyar anası babası olup da onlara iyi muamele edemiyenlere, bu sebepten cennete giremeyenlere yazıklar olsun. 51 31. İnsan öldüğü zaman amel defterleri kapanır. Ancak üç şeyden · dolayı kapanınayıp sevap yazılmasına devam olunur. Bunlar da, sadaka-i cariye; kendisi ile faydalanılan ilim ve ana babasına dua eden salih, hayırlı ve yararlı evlad yetiştirmek. 52 32. Mürninler bir vücut gibidirler. Heyet-i mecmuası vucud-u islarniyeti temsil eder. Bir şahsın başı ağrırsa bütün vücudunun uzuvlan müteessir olur. Uykusunu gaip eder. Ona ortak olur. İşte mürninler de böyledir. Şarktaki bir müminin parmağına bir diken batsa, bundan haberdar olan garptaki mürninler müteellim olurlar.53 33. Suizandan çekinin. Birbirinizi kötülükle ithanı etmeyin. Çünkü zan sözün en yalanıdır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayınız. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinizin elindekine göz dikmeyin, çekememezlik etmeyin. Alışverişte birbirinizi aldatmayın. Birbirinize dargın bulunmayın, selamı sabahı kesmeyin. Birbirinizin ardından söz söyleyip çekiştirmeyin. Birbirinizin bitmiş alışverişini bozmayınız. Ey Allah'ın kullan kardeşler olunuz! Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Yardıma muhtaç olduğu bir vakitte onu kendi haline bırakmaz. Ona yalan söyleyip aldatmaz. Ona bakaretle bakmaz. Bir kimse müslüman kardeşine bakaretle baktı · mı, işte kötülük olarak bu kadarı yeter.54 34. İki kimse Allah'ın rahmetinden uzaktır: birisi, yoksul akrahalarının halini düşünmeden vaktini zevk-i safa ile geçirenler; ikincisi, komşulannın ve tanıdıklannın iyi huylarını gizleyerek, onların fena huylanın halk arasında yayanlar. ss 3 5. İnsanı helake sürükleyen yedi günahtan sakının: Allah' a ş irk koş­ mak, sihir yapmak, insan öldürmek, faiz yemek, faizeilik yapmak, yetim ve öksüz malı yemek, askerlikten kaçmak, namuslu kadına iftira etmek, bunlar büyük günahlardandır. 56 • 36. Her nerede olursan ol, Allah'tan sakın. Allah'ın emirlerine dikkat et. Allah'a olan borçlarını öde. Bir kötülük yaparsan hemen ardından tevbe ederek bir hayır yap ki, o günahı mahvedip öldürsün. Halka da iyi muamele yap, güzel huy ile onlann kalplerini kazan. 37. Farzlardan sonra Allah'ın yanında en sevgili amel, bir müslümanın kalbini ferablandırmaktır. 57 • 38. Allah'ın en kötü kulları, koğuculukla gezen ve dostların arasını açan kimselerdir. ss 39. Dünyada hayırlı evlat yetiştirmiş olanlar, onlann yüzünden cennette 58 1 Hulusi .Q[endi Kültür Annağanı yüksek derece ve mertebelere erişeceklerdir. Onlann dualan ile analar, babalar cennette büyük mertebeler bulacaktır.~ 40. Huzuruna çıktığıruz zaman Cenab-ı Hakkın sizi nasıl taruyacağını zannediyorsunuz. Sizi çocuklanmza mubabbetinizle, akrabamza muhabbetinizle, komşularımza muhabbetinizle ve sair insanlara muhabbetinizle tamyacaktır. Halkınız seviyor musunuz? O halde evvela hem-nevinizi seviniz! Cenab-ı Hakk'a tekarrüp etmeği istiyorsamz, malılukatım seviniz. Kendi nefsiniz için arzu ettiğinizi, onlar Için de arzu ediniz. Kendi nefsiniz için istemediğinizi, onlar için de istemeyiniz.60 Hulusi Efendi, İslam irfan geleneğinin çağımızdaki temsilcilerinden birisi olarak, hem kendisi bu geleneğin rahmet prnanndan doyasıya içmiş, hem de etrafındakilere kase kase sunmuştur. Buraya seçtiğimiz kırk hadis, onun gönül topraklanmızı sulamak, yeşertmek ve gülistana dönüştürmekiçin bizlere sunduğu ab-ı hikmet menbamdan katrelerdir. Kendisini ve bütün irfan geleneğinin erenlerini rahmetle amyoruz. 9 DiPNOTLAR . *A. Ü. İlahiyat Fakültesi 1- "AIIah'ın Adem'i bütün yeryüzünden aldığı topraktan yarattığı, bu nedenle Ademoğullannın yeryüzü toprağının özelliklerini taşıdığı; kimisinin beyaz, kimisinin kızıl, kiminin siyah, kimisinin de melez olmasının bundan ileri geldiği; keza, habis, tayyib, gevşek ve hüzünlü (bazen) veya kanşık bir yapıda bulunmalarının da buradan ileri geldiği" şeklindeki hadisi de Ebu Musa el-Eşari nakletmiştir. Muntazam, I/199 (Taberi, tarih, I/91-92; İbn Sad, I/26; Ahmed, IV/400; Ebu Davud, 4693; Hakim, 11/61; İbn Asakir, tarih, II/341) 2- İbn Asakir, Tebyin, s.46 3- İbn Asakir, Tebyin, s.46; İbnu'l-Cevzi, Mwıtazanı, III/304; Zehebi, Nübela, II/383-384 4- İbn Asakir, Tebyin, s.48 5- İbnu'I-Cevzi, Mımtazanı, IV/304. Rivayete göre elli kişilik Eşari heyetinin içerisinde Ebu Musa'nın kardeşleri, ve onlarla birlikte Akk kabilesinden iki kişi varmış. 6- İbnu'1-Cevzi, Mwıtazam, III/305 ·7- İbnu'l-Cevzi, Muntazam, IV/227 8- İbnu'l-Cevzi, Muntazanı, IV/381 9- Zehebi, Nubela, II/380-402 (82) 10- İbn Hacer, Telızib, VI/288 (9336) ll- İbn Hacer, Tehzib, I/330 (796) Hadisin diğer iki ravisi ise şunlardır: Hammad b. Üsame (2011816): Kufe'nin ileri gelen hadisçilerindendir. Pekçok tabiiden nakilde bulunmuştur. İmam Şafii, Ahmed b. Hanbel, İsbak b. Rahaveyh ve benzeri büyük hadjsçiler ondan hadis nakletmişlerdir. Süfyan es-Sevri zamanındaki "nüssak" arasında sayılırmış. Aslıab-ı hadis'in filozoflarından addedilirmiş. Muhammed b. Alii (248/862): Aslen Hernedanlı olup, künyesi Ebu Kureyb'tir. Kufe'nin en fazla hadis bilen kişisidir. Irak'ta Ahmed b. Hanbel'den sonraki en hafız kişisidir. Bir rivayete göre Kufe'de ondaiı nakledilen üçyüzbin rivayetten sözedilmektedir. Hicri ikinci asnn ileri gelen hadisçiterinden çok sayıda hadis nakletıniştir. Buhari ondan 75 hadis naklederken, Müslim 556 hadisine yer vermiştir. 12- "Eş'ari", DİA, XI/444 . 13- "Eş'ariyye", DİA, II/450 14- İbn Asakir, Tebyin, s.l78 15- İbn Asakir, Tebyin, s.l80 16- İbn Asakir, Tebyin, s.188-191 17- İbn Asakir, Tebyin, 5.200-206 Hulfisi Q[endi Kültür Annağam 1 59 18- İbn Asakir, Tebyin, s.226 19- İbn Asakir, Tebyin, s.233-236 20- İbn Asakir, Tebyin, s.239-240 21- İbn Asakir, Tebyin, s.244 22- lbn Asakir, Tebyin, s.246 23- İbn Asakir, Tebyin, s.271 -276 24- Şerif, M.Mebmet. Islam Düşüncesi. 11373-386 25- Şerif, M.Mehmet, Isianı Düşüncesi, 11389-411 26- Şerif, M.Mebmet, Islam Düşüncesi, IU11-22 27- Akgündüz, Ahmed vd ., Darende Tarilıi, s.750-75 1 28- Ri fat Bey matbaası, 1325. 29- Karaban, Abdülkadir, Kırk Hadis, s.381; Yılmaz, H.Kaınil, Tasavvufi Hadis Şerh/eri, İFAV, İstanbul-1990, s.64; Ünal, İ. Hakkı, İslam Kültüründe Kırk Hadis Geleneği ve Şeyh hamid-i Veli'nin hadis-i Erbain Şerhi, A.Ü. İ.F. D, Ankara-1999, XXXDC/144. 30- Ramehurmuzi, Kitabu Emsa/i'/-lıadis, 111-112 Konuyla ilgili bu rivayet, hadis tekniği bakımından sorunludur. Zira hadiste ismi geçen Abdullah b. Kürz el-leysi'nin sahabeden olduğu dahi bu ri vayetle temcllendirilrnektedir. Nitekim İbn Hacer, onun sahabi olduğunu bu Hz.. Aişe hadisine gönderme yaparak dile getirmektedir. Aynca onun ismine Cafer elFiryabi'nin el-Kumi adlı eserinde, İbn Ebi asım'ın ei-Vubdao'da, İbn Şahin ve İbn Mende'nin sabaheye tahsis ettikleri eserlerinde, İbn Ebi'd-Dünya'nın ei-Kefole'de ve nihayet Ramahurmüzi'nin ei-Enısa/'indc yer verdiklerini belirtir. Sonra da metindeki hikayeyi aynen oakleder. İbn Hacer, lsabe, IU362 (4913). Zehebi ise bu ri vayeti el-Mizan adlı eserinde aktarır ve ravilerinden Abdullah b. Abdülaziz ez-Zuhri'nin hadisçiter nezdinde makbul bir ravi olmadığını söylerek hadisin de sahih olmadığını belirtir. Zehebi, Mizaniı'l-itidal, IU456.;Aynca bkz. İbn Hibban, e/-Mecrulıin, Il/8 3 1- Karaha n, a.g.e, s.22 32- Güngör, Zülfikar, Hulüsi-i Darendevi Divanında Hz. Muhammed (s.a.v.), Hulusi Efendi Gü/destesi, 2003, s.39 33- Hutbeler. s. 25-26 (4. Hutbe) 34--Hutbe/er; s. 31 (6. Hutbe) 35- Hutbeler; s. 34 (7. Hutbe) 36- Hutbeler; s. 46 (14. Hutbe) 37- Hutbeler. s. 47 (14. Hutbe) 38- Hutbeler. s. 74 (28. Hutbe) 39- Hutbeler; s. 76 (29. Hutbe) 40- Hııtbe/er; s. 83 (32. Hutbe) 41 - Hutbe/er; s. 91 (36. Hutbe) 42- Hutbe/er; s. 92 (3 7. Hutbe) 43- Hutbeler. s. 95 (38. Hutbe) 44- Hutbeler; s. 103 (42. Hutbe) 45- Hutbeler; s. 104 (43. Hutbe) 46- Hutbeler; s. 106 (44. Hutbe) 47- Hlllbeler; s. 119 (50. Hutbe) 48- Hutbeler. s. 123 (52. Hutbe) 49- Hutbe/er; s. 127 (54. Hutbe) 50- Hutbe/er; s. 134 (58. Hutbe) 51- Hutbe/er; s . 137 (60. Hutbc) · 52- Hutbeler; s. 145 (64. Hutbe) 53- Hutbeler; s. 146 (65. Hutbe) 54- Hutbeler; s. ı 63 (73. Hutbc) 55- Hutbeler; s. 169 (76. Hutbe) 56- Hııtbeler; s . 181 (8.2. Hutbc) 57- Hutbeler; s. 208-209 (95. Hutbe) 58- Hutbeler; s. 21 ı (96. Hutbe) 59- Hutbeler; s. 222 (ı02. Hutbe) 60- Hutbeler; s. 304 (149. Hutbe) s.