YAPILANDIRILMIŞ FİNANS VE YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL

advertisement
T.C.
DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
FİNANSMAN PROGRAMI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
YAPILANDIRILMIŞ FİNANS VE YAPILANDIRILMIŞ
FİNANSAL ÜRÜNLER ÜZERİNE BİR İNCELEME
Özden ÇELİK
Danışman
Prof. Dr. Göktuğ Cenk AKKAYA
İZMİR-2016
i
ii
YEMİN METNİ
Yüksek Lisans Tezi olarak sunduğum “Yapılandırılmış Finans ve
Yapılandırılmış Finansal Ürünler Üzerine Bir İnceleme” adlı çalışmanın,
tarafımdan, akademik kurallara ve etik değerlere uygun olarak yazıldığını ve
yararlandığım eserlerin kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf
yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.
Tarih
…./…./……
Özden ÇELİK
İmza
iii
ÖZET
Yüksek Lisans Tezi
Yapılandırılmış Finans ve Yapılandırılmış Finansal Ürünler Üzerine Bir
İnceleme
Özden ÇELİK
Dokuz Eylül Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
İşletme Anabilim Dalı
Finansman Programı
Sınırların kalkmasıyla küreselleşen ticaret ve artan ticaret hacmi,
sermaye piyasalarında hareketlenmeye sebep olmuştur. Bu hareketlenme
piyasalardaki oyuncu sayısının artmasına, farklı beklentilerle farklı risk
iştahlarına ve piyasalarda mevcut olan ürünlerin yetmemesine sebebiyet
vermiştir. Bu durum finansal araçların gelişimini ve çeşitlenmesini zorunlu
kılmıştır.
Bu çalışmada piyasadaki yetersizliği önlemek amacıyla oluşturulan
yapılandırılmış finansal ürünlere, kredi türevleri (KTT, KDT, TGT, KSO) ve
menkul kıymetleştirmeye (VDMK, TBY) değinilmiştir. Bu amaçla söz konusu
ürünler birinci bölümde genel hatlarıyla ele alınmış, ikinci bölümde konuyla
ilgili bilgi detaylandırılmıştır. Son bölümde ise yapılandırılmış bir finansal ürün
oluşturularak, konunun netleştirilmesi amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Yapılandırılmış Finansal Ürünler, Kredi Türevleri, KTT,
KDT, TGT, KSO, Menkul Kıymetleştirme, VDMK, TBY.
iv
ABSTRACT
Master’s Thesis
Structured Finance and An Investigation On Structured Financial Products
Özden ÇELİK
Dokuz Eylül University
Graduate School of Social Sciences
Department of Business Administration
Finance Program
By removing the borders, trade have become globalized and the volume
of trade has increased. This situation caused in revival at financial markets.
This revival results in more participants, different expectations, different risk
appetite and insufficiency of the existing products in financial markets. This
situation forced the financial products to be developed and diversified.
In this study structured financial products, which are developed against
the insufficiency in financial markets, credit derivatives (CDS, CLN, TRS, CSO)
and securitization (ABS, CDO) are handled. For this purpose the products are
handled in general at first section, in much more detailed form at second
section. At the third and the last section, a structured financial product is
developed with the aim to clarify the subject.
Key Words: Structured Financial Products, Credit Derivatives, CDS, CLN,
TRS, CSO, Securitization, ABS, CDO.
v
YAPILANDIRILMIŞ FİNANS VE YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL
ÜRÜNLER ÜZERİNE BİR İNCELEME
İÇİNDEKİLER
TEZ ONAY SAYFASI
ii
YEMİN METNİ
iii
ÖZET
iv
ABSTRACT
v
İÇİNDEKİLER
vi
KISALTMALAR
viii
TABLOLAR LİSTESİ
x
ŞEKİLLER LİSTESİ
xi
GİRİŞ
1
BİRİNCİ BÖLÜM
YAPILANDIRILMIŞ FİNANS KAVRAMI VE BOYUTLARI
1.1.YAPILANDIRILMIŞ FİNANS KAVRAMI
2
1.2.YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜN KAVRAMI
4
1.3.YAPILANDIRILMIŞ FİNANS KAVRAMINA GİREN ÜRÜNLER
6
1.4.YAPILANDIRILMIŞ FİNANS PİYASALARINDAKİ BAŞLICA
OYUNCULAR
7
1.5.YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜNLERİN KULLANIM AMAÇLAR 7
1.6.YAPILANDIRILMIŞ ÜRÜN PİYASASININ OLASI RİSKLERİ
8
1.7.İLGİLİ DÜZENLEMELER
9
1.7.1.ISDA
10
1.7.2.Basel
11
1.7.3.Türkiye’de Durum
14
vi
İKİNCİ BÖLÜM
YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜN ÇEŞİTLERİ
2.1.KREDİ TÜREVLERİ
16
2.1.1.Kredi Türevi Kavramı
16
2.1.1.1.Kredi Türevlerinin Faydaları 21
2.1.2.Kredi Temerrüt Takası
23
2.1.2.1.Kredi Temerrüt Takası Endeksi
37
2.1.2.2.Sepet Temerrüt Takası
39
2.1.3.Krediye Dayalı Tahvil
41
2.1.4.Toplam Getiri Takası
44
2.1.5.Kredi Spread Opsiyonu
48
2.2.MENKUL KIYMETLEŞTİRME
49
2.2.1.Menkul Kıymetleştirmeye Konu Varlıklar
2.2.1.1.Menkul Kıymetleştirmenin Faydaları
2.2.2.Varlığa Dayalı Menkul Kıymet
2.2.2.1.Menkul Kıymetleştirme İşleminde Taraflar
2.2.3.Teminatlandırılmış Borç Yükümlülükleri
2.2.3.1.Dilimlendirme
54
55
58
63
67
74
2.3.YAPILANDILIRMIŞ FİNANSAL ÜRÜNLERİN
DERECELENDİRİLMESİ
78
2.4.YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜNLERİN FİYATLANDIRILMASI 80
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜNLER ÜZERİNE BİR İNCELEME
3.1.İNCELEMENİN AMACI
85
3.2.ANALİZ
87
3.3.DEĞERLENDİRME
93
SONUÇ ve ÖNERİLER
94
KAYNAKÇA
98
vii
KISALTMALAR
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
BDDK
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu
BIS
Uluslararası Ödemeler Bankası, Bank for International Settlements
DDK
Devlet Destekli Kurum (GSE)
FHA
Federal Konut İdaresi
FHLMC
Federal Konut Kredileri İpotek Birliği (Freddie Mac)
FNMA
Federal Milli Kredi Kurumu (Fannie Mae)
FSLIC
Federal Tasarruf ve Kredi Sigortası Birliği
GNMA
Hükümet Milli İpotek Kurumu (Ginnie Mae)
ISDA
Uluslararası Swap ve Türev Ürünler Birliği, International Swap and
Derivatives Association
İDMK
İpoteğe Dayalı Menkul Kıymet
İTMK
İpotek Teminatlı Menkul Kıymet
KDT
Krediye Dayalı Tahvil (CLN)
KSO
Kredi Spread Opsiyonu (CSO)
KTT
Kredi Temerrüt Takası (CDS)
Libor
Londra Bankalararası Para Piyasasında birinci sınıf bankaların
birbirlerine ödünç para verirken uyguladıkları referans faiz oranı,
London Interbank Offered Rate
OECD
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı, Organization for Economic
Cooperation and Development
ÖAK
Özel Amaçlı Kuruluş (SPV)
örn.
örnek
SPK
Sermaye Piyasası Kurulu
TBY
Teminatlandırılmış Borç Yükümlülükleri (CDO)
TC
Türkiye Cumhuriyeti
TGT
Toplam Getiri Takası (TRS)
THK
Temerrüt Halinde Kayıp (LGD)
TKY
Teminatlandırılmış Kredi Yükümlülükleri (CLO)
TTY/tutsat
Teminatlandırılmış Tutsat (Mortgage) Yükümlülükleri (CMO)
viii
TTY/tahvil
Teminatlandırılmış Tahvil Yükümlülükleri (CBO)
VDMK
Varlığa Dayalı Menkul Kıymet
VTMK
Varlık Teminatlı Menkul Kıymet
YYA
Yapılandırılmış Yatırım Aracı (SIV)
ix
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 1: KTT Endekslerinde Dilimlendirme, Bağlanma ve Kopma Noktaları
s.38
Tablo 2: Ödeme Aktarmalı İlk Menkul Kıymetleştirmeler
s.52
Tablo 3: Nakit Aktarmalı İlk Menkul Kıymetleştirmeler
s.53
Tablo 4: iTraxx Europe Sözleşmesi Dilimlendirilmesi ve Bağlanma-Kopma
Noktaları
s.85
Tablo 5: Sözleşmeye İlişkin Veriler
s.86
Tablo 6: Dönemlere Göre Temerrüt Olasılıkları
s.88
Tablo 7: Dilimler ve İlgili Değerler
s.90
x
ŞEKİLLER LİSTESİ
Şekil 1: KTT Sözleşmelerinin Yapısı
s.24
Şekil 2: KTT Primini Etkileyen Faktörler
s.26
Şekil 3: Sepet Temerrüt Takası
s.39
Şekil 4: KDT Yapısı
s.41
Şekil 5: TGT Sözleşmelerinin Yapısı
s.45
Şekil 6: KSO Yapısı
s.48
Şekil 7: Menkul Kıymetleştirme Yapısı
s.50
Şekil 8: Menkul Kıymetleştirme İşleminin Bilançolar Üzerindeki Etkisi
s.51
Şekil 9: VDMK İhraç Aşamaları
s.58
Şekil 10: Menkul Kıymetleştirme Sürecinde Yer Alan Taraflar
s.63
Şekil 11: TBY Yapısı
s.69
Şekil 12: Dilimlendirme
s.75
Şekil 13: Derecelendirme Notları ve Karşılıkları
s.79
Şekil 14: Değişen Korelasyon Değerleri ve Kayıp Oranları
s.87
Şekil 15: Portföy Temerrüt Oranlarının Dönemlere Göre Dağılımı
s.89
xi
GİRİŞ
Ekonominin temel ilkelerinden olan “sınırlı kaynaklar ve insanların sınırsız
istekleri” olgusu zaman içinde sahip olunan kaynaklar ile istekler arasındaki makasın
açılmasına sebep olmuş, bu makası kapatabilmek adına finans alanında sınırların
kalkmasını zorunlu kılmıştır. Bu durum sadece ithalat, ihracat gibi faaliyetleri
etkilememiş, sermaye piyasalarını da etkilemiştir. Bu etki ilk aşamada mevcut
piyasalara yeni oyuncuların dahil olması şeklinde vuku bulmuştur. Zaman içinde bu
durum, bir kar tanesinden bir çığ oluşabilmesi gibi, piyasaların ve piyasalardaki
ürünlerin yetersiz gelmesine kadar varmış, büyük bir sorun haline gelmiştir. Bunun
sonuçlarından biri de, ürünlerin geliştirilmesi ve çoğaltılmasıdır. Bu amaçla finans
mühendisleri farklı getiri beklentilerine, farklı risk iştahlarına ve farklı amaçlara
yönelik ürünler geliştirmişlerdir. Bu ürünler, yapılandırılmış finansal ürünler olarak
bilinmektedir.
Çalışmanın ilk bölümünde yapılandırılmış finans ve yapılandırılmış finansal
ürün kavramına değinilmiştir. Bu kavramların ne ifade ettikleri, faydaları ve riskleri
ele alınarak, genel bir bilgi verilmesi amaçlanmıştır. Bölümde ayrıca ürünler ile ilgili
çeşitli hukuki düzenlemeler de bulunmaktadır. Türkiye’de kısıtlı piyasası olan ve
esasen, tam olarak tanınmamış olan yapılandırılmış ürünler ile ilgili düzenlemeler, bu
ürünlerin
tanıtılmasının,
yatırımcılara
cazip
kılınmasının
amaçlandığını
göstermektedir.
Çalışmanın ikinci bölümünde yapılandırılmış finansal ürünlerin çeşitleri olan
kredi türevleri ve menkul kıymetleştirme tanıtılmış, kapsadıkları ürünler ve
özellikleri temel alınarak incelenmiştir.
Çalışmanın son bölümünde yapılandırılmış finansal ürünler ile ilgili bir
uygulamaya yer verilmiştir. Bu uygulama ile yatırımcıların ve konuya ilgili olanların,
yapılandırılmış finansal ürünler ile ilgili somut bir görüşe sahip olmaları
amaçlanmıştır.
Türkiye için nispeten yeni ve mevcut bilginin yetersiz olduğunun
söylenebileceği yapılandırılmış finansal ürünler konusunda bu çalışmanın yazına
katkı sağlaması ve potansiyel yatırımcılara faydalı olması amaçlanmaktadır.
1
BİRİNCİ BÖLÜM
YAPILANDIRILMIŞ FİNANS KAVRAMI VE BOYUTLARI
1.1. YAPILANDIRILMIŞ FİNANS KAVRAMI
Yapılandırılmış finans kavramının tanımına dair henüz bir fikir birliğine
varılamamıştır. Bununla birlikte yapılandırılmış finans kavramı, dar ve geniş
anlamda tanımlanabilmektedir. Dar anlamda yapılandırılmış finans kavramı,
varlıkların bir havuzda toplanmasını ve bu havuza bağlı nakit akışları üzerindeki
hakların farklı risk-getiri değerliklerine sahip dilimler şeklinde yatırımcılara
satılmasını içeren bir süreci ifade eder. Geniş anlamda yapılandırılmış finans kavramı
ise, bir finansal kurumun veya işletmenin fonlama, likidite, risk transferi gibi
ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kullandığı teknikler bütünüdür. Bu ihtiyaçları
karşılamak amacıyla mevcut finansal araçlar ve teknikler, kullanıcının beklenti ve
ihtiyaçlarına göre, finans mühendisliği çerçevesinde, birleştirilmekte ve ortaya yeni
finansal araçlar çıkarılmaktadır.
Fabozzi, Davis ve Choudhry’e göre, yapılandırılmış finans işlemi şu
özelliklerin bir veya bir kısmına sahiptir (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 2) ;

Belirli bazı muhasebesel, vergisel veya yönetsel amaçları elde etmek
amacıyla gerçekleşen veya sentetik olarak gerçekleşen bir varlık transferi
veyahut karşılaşılan riskin transferini içeren karmaşık işlemlerdir,

Belirli bir amaç için kurulmuş bir ÖAK aracılığıyla gerçekleşen işlemlerdir,

Varlığa dayalı veya dayanak varlığı dış kaynaklı bir endeks olan tahvil ihracı,

Faiz oranları ile kredi türevlerinin bileşimi,

Bankalarca, diğer finansal kurumlarca veya şirketlerce fonlama, istenilen
sermayeye,
vergilemeye,
muhasebe
kayıt
sistemine
ulaşabilmeyi,
uygulayabilmeyi sağlayan bir işlem,

Bankalar ve diğer kurumsal şirketler arasında aracılık ilişkisini kaldıran
işlemlerdir.
2
Geniş anlamıyla yapılandırılmış finans, risk transferine yardımcı olmak amacıyla
oluşturulmuş ve bunu gerçekleştirmede çeşitli karmaşık yasal ve tüzel kişiliği haiz
girişimleri kullanan finansın bir dalıdır (Morgan Stearns Corporation, 2012: 3).
Finans piyasalarındaki mevcut araçların, piyasanın her geçen gün daha da
farklılaşan taleplerine ve yatırımcılar arasında farklılık gösteren risk iştahlarına cevap
vermekte yetersiz kalması sonucunda, piyasada mevcut bir aracın yeni taleplere
cevap verecek yeterliliğe ulaştırılması (örn. tercih edilen hisse senetlerinin yetersiz
gelmesi sonucu, farklı hisse senetlerinden oluşan bir demetin başlı başına yeni bir
varlıkmışçasına muamele görmesi ve bu demete dayalı hisse senetleri ihraç edilmesi)
işlemine “yapılandırma”, finans biliminde bu işlemlerin gerçekleştirildiği alt dala
“yapılandırılmış finans” ve bu işlemler sonucunda elde edilen yeni finansal araçlara
“yapılandırılmış finansal ürün” kavramları uygun görülmektedir.
Moody’s Yatırımcı Bölümü’nden Andrew Silver ise yapılandırılmış finans
için şöyle demektedir (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 3);
“Yapılandırılmış finans (1) bazı varlıkların değerlerine ya da (2) işlemde yer
alan üçüncü tarafın kredi desteğine dayanarak yatırımcılara geri ödeme
yapmayı vadeden kimi borçları ve ilişkili menkul kıymetleri ifade eden,
1980’lerde oluşturulmuş bir terimdir. İstenilen kredi derecesinin elde edilmesi
amacıyla iki durum çoğunlukla beraber kullanılır.”
Yazına bakıldığında yapılandırılmış finansal ürünlere ve gruplandırılmalarına
dair bir görüş birliğinin mevcut olmadığı görülmektedir. Söz konusu gruplandırmalar
şu şekilde belirtilebilir;

Libor’a dayalı, hisse senedine dayalı,

Fonlanmış, fonlanmamış,

Kredi türevleri, menkul kıymetleştirme,

Organize piyasada işlem gören, tezgah üstü piyasada işlem gören,

Dövize dayalı, emtiaya dayalı, hisse senedi ve endekse dayalı, faiz oranına
dayalı, melez,

Anapara korumalı, getiri artırıcı, katılım sağlayan, kaldıraç sağlayan,

Menkul kıymetleştirme.
3
Dünya genelindeki çok sayıda oyuncunun varlığı, çok sayıda ve birbirinden
farklı finansal talep/beklenti ve birbirlerinden farklı risk iştahlarının olmasına
sebebiyet verir. Finans mühendisliği ve sonucunda oluşturduğu yapılandırılmış
finansal ürünler, tüm bu farklı beklentilere ve tüm bu farklı risk algılarına ve risk
iştahlarına cevap vermeyi amaçlar. Bu amaçla oluşturulan ve her geçen dakika da
oluşturulmaya devam edilen yapılandırılmış finansal ürünler, geliştirilmeye ve
oluşturulmaya devam ediliyor olmalarından dolayı henüz bir çerçeve ile sınırlı
kalmamışlardır. Bu sebeple, yukarıdaki gibi birbirinden çok farklı tanımlamalar ve
gruplandırmalar olabilmektedir.
Bu çalışmada yapılandırılmış finansal ürünler, kredi türevleri ve menkul
kıymetleştirme olarak iki alt grup şeklinde ele alınmıştır.
Menkul kıymetleştirme ile kredi türevleri arasındaki temel farklılık, menkul
kıymetleştirmede öncelikli amacın sahip olunan finansal varlıkların likidite edilmesi
iken kredi türevlerinde öncelikli amacın mevcut kredi riskini azaltmak olmasıdır.
Menkul kıymetleştirme işleminde varlıklar bilanço dışına çıkartılırken kredi
riski şirkette kalabilmekte iken, kredi türevlerinde varlıklar bilançoda kalabilirken
kredi riski satılmaktadır (Scott-Quinn ve Walmsley, 1998: 15).
Menkul kıymetleştirme işlemi aracılığı ile bankalar herhangi bir sermaye
olmaksızın piyasalardan fon sağlayabilir, varlık elde edebilirler. Kredi türevleri
aracılığı ile bankalar, bilançolarındaki kredi risklerini ortadan kaldırabilmektedirler.
1.2. YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜN KAVRAMI
Küreselleşen dünya, karşılığını bulamayan finansal beklentiler, istedikleri
özelliklere sahip ürünleri bulamayan yatırımcılar gibi sebeplerle mevcut finansal
araçlar piyasaya yetersiz gelmiş ve finans mühendisliği, tüm bu sorulara ayrı ayrı
cevap verebilecek nitelikte birçok ürün oluşturmuştur. Oluşturulan bu ürünlere,
yapılandırılmış finansal ürünler adı verilmektedir.
Yapılandırılmış finansal ürünler, piyasada mevcut ürünlere farklı özellikler
kazandırılarak oluşturulmuştur. Yapılandırılmış ürünler işlem taraflarına diğer
ürünlerin sunmadığı kazanımları sağlayabilmektedir. Yapılandırılmış finansal
4
ürünlerdeki dayanak varlık havuzu kavramı, bir tek sektördeki gelişmenin yatırımcıyı
direkt etkilemesini hem birden fazla çeşitteki sektöre dayalı ürünlere sahip olması ve
hem dilim olgusu sebebiyle belli bir yüzde sonrası kayıp ile yüzleşmesini sağlaması
sebebiyle yatırımcı için avantajlıdır. Bazı yapılandırılmış ürünler yatırımcıya, belirli
dönemlerde yapacağı ödemeler karşılığında koruma sağlayarak sigorta işlevi görür.
Bu iki özellik sayesinde yapılandırılmış finansal ürünler, risk azaltımı konusunda da
yardımcı olabilmektedirler.
Yeni nesil finansal ürünler oluşturma (yapılandırma) işlemi, mevcut taleplere
cevap verecek şekilde her geçen dakika devam etmektedir. Ürünlere ve özelliklerine
değinmeden önce, ne gibi ürünlerle karşılaşılacağını bilmekte fayda vardır. Bu
amaçla, yazında yer almış bazı çalışmaları incelemek uygun olacaktır.
Aktuna (2010) çalışmasında, opsiyonlar gibi bilinen türev ürünlerin
ihtiyaçları ve beklentileri karşılamamasını, menkul kıymetleştirme sonucu elde
edilen yeni ürünleri ve aynı zamanda kredi türevleri ile çeşitli sentetik yatırım
araçlarını ele almış, bu ürünler ile ilgili genel bilgi vermiş ve bazıları ile ilgili
uygulamalı örnekleri sunmuştur. Sonuç bölümünde ise yapılandırılmış ürünlere
ilişkin çeşitli avantajlara ve dezavantajlara değinilmiş, bunlara ilişkin çeşitli öneriler
geliştirilmiştir.
Coşkun (2010) çalışmasında, 2007 yılının ortalarında başlayan ve eşik altı
tutsat (mortgage) kredileri ile patlak veren ve daha sonrasında küresel bir krize
dönüşen finansal krize değinmiş ve yapılandırılmış finans ile yapılandırılmış finansal
ürünlerin bu krizdeki rolünü sorgulamıştır. Sonuç olarak yapılandırılmış finansal
ürünlerin; kaldıraç derecesinin yüksek, nitelikli yatırımcılar ve hatta ihraççısı
açısından bile karmaşık ve beklenmedik risklere açık olmasının; şirket içi ve sistemik
risk yönetimini güçleştirdiği gözlenmiştir.
Koçyiğit (2010) çalışmasında yapılandırılmış finansal ürünleri ve Türkiye
başta olmak üzere, çeşitli ülkelerdeki farklı ürünleri ve farklı kullanımları ele
almıştır. 2008-2010 Mart dönemi arasında oluşturulup piyasaya sürülmüş, 66 adet
yapılandırılmış fonu ele alan bir analiz yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar 1 yıllık bir
vadenin yatırımcı ve ihraççı firma için optimum vade süresi olduğunu, BIST 30 ve
USD/TL kurunun en çok tercih edilen dayanak varlıklar olduğunu, ihraççıların bu
5
fonları oluştururken çoğunlukla boğa stratejisi güden opsiyonları tercih ettiklerini
göstermiştir.
Taşkeli (2010) çalışmasında 2007-2008 yıllarında piyasalardaki çalkantıya ve
yapılandırılmış
ürünlerin
bu
çalkantıdaki
rollerine
değinmiştir.
Çalışmada
yapılandırılmış ürünlerin yeterince şeffaf olmayışı, karmaşık oluşu, işlemlerin
üçüncü kişilerce anlaşılır olmayışı, derecelendirme kuruluşlarının ham veri üzerinde
yetersiz gözlem yapması ve buna bağlı olarak temerrüt riskinin, geri kazanım
oranının ve bir ürünün temerrüdü durumunda diğer ürünlere ne şekilde
yansıyacağının gerçeği yansıtmayan şekilde tahmin edilmesi, ürünlerin tek başlarına
sahip oldukları derecelerin, dilimlendirme sonrası nispeten az dikkate alınması ve
eşik altı (ve diğer yetersiz kredibilitedeki) kredilerin yüksek derecelendirilmesi
yapılandırılmış ürünlerin çalkantıdaki muhtemel rolleri olarak görülmüştür.
Visco (2013) çalışmasında 2008 küresel krizi ile yapılandırılmış finans ve
yapılandırılmış finansal ürünler arasındaki ilişkiyi ele almıştır. Yapılandırılmış
finansal ürünler vasıtası ile kredi riskinin bankaların bilançolarından çıkıp çok sayıda
yatırımcıya ulaştığını, riskin daha büyük kitlelere yayıldığını belirtmiştir. Böylelikle,
bankanın kendi bünyesindeki risk
yönetimini kolaylaştırdığını söylemiştir.
Yapılandırılmış finansal ürünlerin sahip olduğu karmaşık ve yüksek kaldıraçlı
yapının, yatırımcılara yüksek getiri kazanma ve spekülatif pozisyonlar alabilme
imkanı tanıdığını; fiyatlandırma gibi süreçlerde kullanılabilen tarihi nitelikli verilerin
“olağandışı” koşullarda işe yaramayacağını ve reel sektörde sağlıklı olmayacağını
belirtmiştir.
1.3. YAPILANDIRILMIŞ FİNANS KAVRAMINA GİREN ÜRÜNLER
Yapılandırılmış menkul kıymetler; hisse senedi, hisse senedi endeksi, emtia
ve faiz gibi dayanak varlıkların getirisine sahip, belirli bir oranda anapara koruması
hedefleyen, orta ve uzun vadeli yatırım araçlarıdır (Sermaye Piyasasında Gündem,
2008: 7). Bu çerçeveye dayanarak, yapılandırılmış finans kapsamına giren ürünleri
konut kredileri, tüketici kredileri, öğrenci borçları, tahviller, proje finansman
6
kredileri, patent işlemlerinden doğan alacaklar, faktoring ve leasing kaynaklı
alacaklar, otomobil ve ziraat kredileri, bilgisayar alacakları, şirket borçları ve benzer
ürünler olarak belirtmek mümkündür.
1.4. YAPILANDIRILMIŞ
FİNANS
PİYASALARINDAKİ
BAŞLICA
OYUNCULAR
Yapılandırılmış finans piyasalarındaki başlıca oyuncular ticari bankalar,
tasarruf bankaları, finans şirketleri ve kurumlar, yabancı finansal kurumlar, kurumsal
yatırımcılar, sigorta şirketleri, kurumlar, yatırım fonları, korumalı (hedge) fonlar ve
emeklilik fonları gibi kuruluşlardır.
Yapılandırılmış finansal ürünlerin başlıca alıcı ve satıcılarına baktığımızda
satıcı (ihraççı) tarafında bilanço risklerini kredi notu yüksek finansal ürünlere
aktarmak isteyen banka, finansal kurum ve uluslararası örgütleri görebilmek
mümkünken, alıcı tarafında ise sigorta şirketleri, emeklilik şirketleri, küçük bölgesel
bankalar gibi kurumsal yatırımcılar ve süper zengin bireylerden oluşan bireysel
yatırımcılar görülmektedir.
1.5. YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜNLERİN KULLANIM
AMAÇLARI
Yapılandırmada birincil amaç, işleme müdahil olan her iki tarafın
beklentilerini mümkün olan en optimum düzeyde yanıtlayabilmektir.
Yapılandırılmış ürünler hem ihraççıların, hem farklı yatırımcı gruplarının
farklı ihtiyaçlarını karşılayabilmesi nedeniyle talep gören ürünlerdir. Yapılandırılmış
finansal ürünler ile risk, onu taşıyabilenlere aktarılarak piyasa katılımcıları arasında
dağıtılabilir. Yapılandırılmış finansal ürünler yatırımcılara riskten korunma imkanı
sunduğu gibi, riski fiyatlama ve riski alıp satma imkanı vermektedir. Yapılandırılmış
finansal ürünler bir yandan likit olmayan varlıkların bilançodan çıkarılması ve bu
varlıklar üzerinden nakit girişi sağlanması imkanını verirken, diğer yandan firmaların
7
sermaye ihtiyacını azaltmakta ve sermaye arayanların, düşük maliyetli fon
kaynaklarına ulaşmalarını sağlamaktadır. Yapılandırılmış finansal ürünler, aynı risk
kategorisinde yer alan şirket tahvillerine göre daha yüksek kredi notu alabilmeleri
sebebiyle, kredi notlarına göre tercih yapan yatırımcılarca daha cazip bulunmaktadır.
Farklı ihtiyaçlara, farklı risk ve beklentilere hitap edebilen araçlar sunabilmesi
sebebiyle yapılandırılmış finansal ürünler, yatırımcılara çeşitlendirme yapabilme
imkanı sağlar. Yeni ürünlerin oluşmasıyla piyasa hareketlilik kazanırken, mevcut
sığlığından uzaklaşır. Yüksek kaldıraç imkanı sunduklarından, yüksek kazanç
sağlayabilmektedirler. Yapılandırılmış finansal ürünler kurumlara, ihraççılara ve
yatırımcılara risk yönetimi imkanı sağlayarak, geleceğe dair belirsizliği azaltmalarını
sağlar. Bazı yapılandırılmış ürünler anapara koruması sağlarken, bazıları da vergi
avantajı sağlamaktadır; bu durum yapılandırılmış ürünlerin yatırımcılar için cazip
hale gelmesine sebep olmaktadır.
Bu gibi sebeplerle yapılandırılmış finansal ürünler, piyasalarda yer alan
oyuncular için cazip birer araç olmuşlardır.
1.6. YAPILANDIRILMIŞ ÜRÜN PİYASASININ OLASI RİSKLERİ
Sermaye piyasalarında mevcut olan kimi ürünlerin günden güne ihtiyaçları ve
beklentileri yeterince karşılayamamaya başlaması sonucunda yeni ürünlere ihtiyaç
duyulmuş, bu duruma cevaben mevcut ürünlere yeni vasıflar adapte edilmiş, yeni
işlevler kazandırılmış, yapılandırma yoluna gidilmiş ve sonuçta yapılandırılmış
finansal ürünler elde edilmiştir.
Yapılandırma aşamasının çeşitli karmaşık işlemler içeriyor oluşu, dayanak
varlığın örn. normal bir hisse senedindeki somutluktan ziyade biraz daha soyut
kalıyor oluşu ortalama yatırımcının bu ürünü algılayışını ve bu ürüne güvenmesini
zorlaştırmaktadır. Ancak yapılandırılmış finansal ürünlerin getirilerinin piyasadaki
kimi ürünlerden fazla oluşu ve bu ürünlerle ilgili mevcut kararsızlıkları
önleyebilecek nitelikteki düzenlemelerin uygulanması sonucunda, bu ön yargı
kısmen yıkılmıştır. Yine de, dayanak varlığın tam olarak kestirilemiyor oluşu bu
ürünler için önemli birer risk unsurudur.
8
Dayanak varlık konusundaki belirsizlik gibi, yapılandırılmış finansal
ürünlerin hem fiyatlandırılması hem derecelendirilmesi konularında da henüz bir
netlik sağlanamamıştır. Dayanak varlıkların kalitesini, emniyetini yatırımcılara ve
tüm diğer taraflara gösterebilecek bir unsur olan derecelendirme notları, farklı
derecelendirme firmalarınca farklı analizler, farklı tetkikler kullanılarak verilir.
Firmalar arasındaki bu yöntem farklılığı, belirli bir standardın uygulanmıyor oluşu
aynı finansal ürün için farklı notların verilmesine yol açabilmektedir. Bu durum ise
ilgili ürünler hakkında belirli bir netliğin, belirli bir standardın tutturulmasına engel
olabilmekte ve işin yatırımcı tarafında bir soru işareti oluşmasına sebebiyet
verebilmektedir.
Yapılandırılmış finansal ürünlerin fiyatlandırılması da, henüz bir netlik
sağlanamamış konulardan biridir. İlerleyen bölümlerde detaylı bir şekilde
açıklanacağı üzere, söz konusu ürünlerin sağlıklı bir şekilde fiyatlandırılabilmesi için
izlenecek yol netleşmemiş olup, fiyatlandırma için gerekli olabileceği düşünülen
kimi değişkenlerin de kesin olarak bilinebilmesi mümkün değildir, varsayımsal
tahminler yapılmaktadır.
Yapılandırılmış finansal ürün işlemlerinin içine kıyı ötesi merkezler, gölge
bankacılık, tam olarak kestirilemeyen dayanak varlıklar, aynı ürünü zincirleme
olarak başka bir dayanak varlık havuzuna dahil etme gibi unsurların müdahil olması
konuyla ilgili gerçek verileri yansıtmayan toplam işlem miktar ve hacim
rakamlarının görülebilmesine ve yapılandırılmış finansal ürün piyasasının zemininin
kaygan olmasına yol açabilmekte, domino taşı etkisi yaratabilmektedir.
1.7. İLGİLİ DÜZENLEMELER
Yapılandırılmış finansal ürünler kapsamına giren menkul kıymetleştirme ve
kredi türevleri ile ilgili birçok düzenleme yapılmıştır. Bu bölümde ilgili ürünler ile
ilgili yapılmış olan çeşitli düzenlemelere değinilmiştir.
9
1.7.1. ISDA
Orijinal adı International Swaps and Dealers Association (ISDA) olan ve
sonradan International Swaps and Derivatives Association adını alan Uluslararası
Swap ve Türev Ürünler Birliği 1984 yılında swap piyasalarında işlem yapan 18
kurumun, başlangıçta faiz oranı swap anlaşmaları için gerekli olan standart şartları
belirlemek amacıyla bir araya gelmesinin ardından 1985 yılında resmen kurulmuştur
(Yılmaz, 2009: 48).
ISDA’nın misyonu, türev ürün kullanıcılarının kendilerine etkin bir risk
yönetimi sağlayabilmeleri için, türev piyasalarının daha güvenli ve etkin bir hale
gelebilmeleri konusunda çalışmalarda bulunmaktır. ISDA bu misyonunu ticari
işlemlerdeki standartları yükselterek, tüm piyasa katılımcılarını küresel bazda temsil
ederek
ve
türev
gerçekleştirmektedir
ürün
konularında
sektörel
hareketlere
öncülük
ederek
(http://www2.isda.org/about-isda/mission-statement/,
erişim
tarihi 23.03.2015).
Standart bir dökümantasyonun ve tanımlamaların olmayışı, geçen yıllar
içinde türev piyasalarının ve türev piyasalarının özelinde temerrüt takas piyasalarının
gelişmesine engel olmuştur.
Bu sebeple 1985 yılında ISDA Ana Sözleşme tanıtımı gerçekleştirilmiş, 1986
yılında
ilk
güncellemesi
yapılmıştır.
1987
yılında
kapsamı
genişletilmiş,
çeşitlendirilmiştir.
ISDA Ana Sözleşme, tezgah üstü türev işlemlerinde en çok kullanılan hizmet
sözleşmesidir. Bu sözleşme, tezgah üstü türev işlemlerinin dökümanlaştırılmasını
kolaylaştırmak amacıyla oluşturulmuş bir grup çerçeve anlaşmanın bir parçasıdır.
Ana sözleşme, iki taraflı yapılan tüm işlemlere uygulanacak olan standartları
belirleyen ve bu iki tarafın arasında yapılan bir sözleşmedir. Ticari bir işleme
girildiğinde, her defasında tekrar tekrar ana sözleşme hükümlerinin görüşülmesine
gerek yoktur, hükümler kendiliğinden uygulanır.
ISDA’nın, kurulduğundan itibaren, türev ve risk yönetimi alanlarındaki risk
kaynaklarını
tanımlama
ve
azaltma
konusunda
öncülük
etmeye
çalıştığı
görülmektedir. ISDA’nın temel görevleri şu şekilde sıralanabilir (Yılmaz, 2009: 49;
By-Laws of ISDA Inc., 2014: 1) ;
10

ISDA Ana Sözleşmesi’ni geliştirmek,

Çeşitli işlem türlerini içeren materyal ve araçların ilgili dökümantasyonlarını
belirlemek ve yayınlamak,

Önemli risk yönetimi uygulamalarını desteklemek,

Düzenleyici sermaye hareketleri ve politikalara dayanarak, türev ve risk
yönetimi araçlarının yapısını anlamak ve ürünlerin gelişiminde katkıda
bulunmak,

Üyelerine
kanuni
düzenlemeler,
dökümantasyon,
muhasebe,
vergi,
operasyonel ve teknolojik konularda danışmalık hizmeti sunmak,

Üyelerinin ilgili olduğu konuları ve gelişmeleri tartışmak ve analiz etmek için
forumlar oluşturmak.
1998 yılında ISDA, kredi türev anlaşmalarına tabi olan tarafların
kullanabilecekleri standart bir ticari anlaşma geliştirmiştir (Fabozzi ve diğerleri,
2006: 45-46).
ISDA bugün 67 ülkede 800’den fazla üye kuruma sahip olup, büyümesini
devam ettirmektedir. Üyeler son tüketiciler, aracılar, servis sağlayıcılar olarak üç ana
başlıkta ele alındığında, üyelerinin çoğunluğunun son tüketiciler olduğunu görmek
mümkündür. Bunu sırasıyla servis sağlayıcılar ve aracılar takip etmektedir. Aynı
şekilde, üye dağılımı coğrafi olarak ele alındığında, üyelerinin çoğunluğu Avrupalı
kurumlardır. Bunu sırasıyla Kuzey Amerika, Asya-Pasifik ve Afrika/Orta Doğu takip
etmektedir. Şirket bazında ele alındığında ise, üyelerinin çoğunluğunun bankalar
olduğunu görmek mümkündür. Bunu sırasıyla hukuk firmaları, varlık yöneticileri ve
kamu teşebbüsleri takip etmektedir (The Value of Derivatives-2014 Final Brochure,
2014: 9).
1.7.2. Basel
Basel Komitesi, Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) tarafından oluşturulan
ve finansal piyasalarda ve bankacılık sisteminde ortaya çıkan risk ve risk yönetimi
merkezli sorunlara çözüm bulmayı, krizleri önlemeyi ya da etkilerini azaltmayı,
11
ulusal ve uluslararası bankacılık sistemlerine istikrar kazandırmayı amaçlayan bir
kuruluştur (KPMG Gündem, Ocak-Mart 2014: 40).
1987 öncesi dönemde bankaların tabi oldukları ortak bir düzenlemenin
olmaması ve uymaları gereken sermaye standartlarının farklılık arz ediyor olması,
bazı bankaların küresel anlamda çeşitli rekabet avantajlarına sahip olmasına ve
bazılarının da rekabet dezavantajlarına sahip olmasına sebebiyet verebilmekteydi. Bu
farklılığı önlemek amacıyla sanayileşmiş ülkeler arasında en üst sıralardaki 12 ülke
1987 yılının Aralık ayında, bankacılık sistemine ortak bazı standartlar getirmeyi
kararlaştırdılar. 1988 yılının Temmuz ayında Basel Uzlaşısı, 12 ülkenin merkez
bankası yöneticilerince kabul edildi (Madura, 2010: 68).
Basel I Uzlaşısı uluslararası alanda faaliyet gösteren bankalara yönelik olup,
riskin belirlenmesi hususunda OECD ülkesi olma kriteri aranmaktadır. Basel I
Uzlaşısı, ilgili kurumlara Sermaye Yeterlilik Rasyosu adı verilen bir düzenlemeye
tabi olma zorunluluğu getirmiştir. Bu düzenleme, sermaye tabanının risk ağırlıklı
aktiflere oranının %8 olmasını gerektirmektedir.
1988 Basel Uzlaşısı, sadece kredi ve piyasa riskini içermekteydi. Zaman
içinde ortaya çıkan aksaklıklar ve son yıllarda dünya finans sisteminin karşılaştığı
krizler ile finansal inovasyonun arttığı son dönemlerde türev araçların çeşitlenmesi,
bilanço
dışı
işlemlerin
yaygınlaşması,
risk
hassasiyetinde
eksiklik,
risk
hesaplamasında OECD kriterinin bulunması, risk yönetimini veya yönetim
çerçevesini geliştirici bir yaklaşımın olmayışı BIS’i Basel I Uzlaşısı’nı revize etmeye
mecbur etmiştir (Aytekin, 2008: 125; Doruk ve Şahintürk, 2010: 18; Risk
Yöneticileri Derneği, 2013: 6).
Basel II 2004 yılında yayınlanmış olup, bu düzenlemenin öncelikli amacı
bankalardaki risk yönetimi olgusunu ve piyasa disiplinini geliştirmek, sermaye
yeterliliği ölçümlerinin etkinliğini artırarak sağlam ve etkin bir bankacılık sistemi
oluşturmak ve bununla birlikte finansal istikrara katkıda bulunmaktır.
Basel I’de yer alan, kredi riski açısından sermaye yükümlülüğünün OECD
ülkesi olup olmama kriterine göre belirlenmesi prensibine dayanan “kulüp kuralı”
Basel II’de kaldırılmıştır. Basel I’de sadece kredi ve piyasa riskleri için sermaye
zorunluluğu bulunurken, Basel II’de operasyonel risk için de sermaye yükümlülüğü
eklenmiştir. Ayrıca yapısal faiz oranı riski ve diğer risklerden kaynaklanan sermaye
12
yükümlülüğünün banka otoritelerince takdir edilerek nihai sermaye yeterliliği
rasyolarına ulaşılması da öngörülmüştür. Asgari sermaye yeterlilik oranı Basel I’de
olduğu gibi, %8 olarak bırakılmıştır (Aytekin, 2008: 127).
Basel I ve Basel II Uzlaşılarında mevcut risk tanımları, türev araçların risk
potansiyellerini karşılamakta yetersiz kalmıştır. Ayrıca Basel II’de mevcut olan kredi
derecelendirme hesaplaması, 2008 Krizi’nde likit özelliğe sahip olmayan menkul
kıymetlerin likit özelliğe sahip bir görünüm kazanmasını sağlamıştır. Bu durumdan
mütevellit, olağanın dışında yer alan ve hızla gelişen finansal piyasalar kontrol
edilememiştir.
2008 yılında yaşanan ve etkileri küresel bazda görülen krizin ardından Basel
Komitesi, daha önce geliştirilmiş ve uygulanmış Basel II uzlaşısının yetersiz
yanlarını gidermek, yeni yaklaşımlar ve tedbirler ortaya atmak, böylece
yaşanabilecek krizleri engellemeye çalışmak ya da zararı en aza indirgemek amacıyla
Basel III uzlaşısını hazırlamıştır (KPMG Gündem, Ocak-Mart 2014: 40). Bu uzlaşı
Basel II’ye getirilen düzeltmeler, eklemeler şeklindedir. Basel III, 1 Ocak 2014 tarihi
itibariyle Türkiye’de uygulamaya geçmiştir
Basel III kapsamında asgari sermaye rasyosu değişmiş, sermaye tamponu
kavramı gelmiştir. Buna ilaveten, iki adet likidite rasyosu ile kaldıraç rasyosu ilave
edilmiştir.
Sermaye tamponu, %0 ile %2,5 arasında değişen bir oran olup, bankaların
gerçekleşebilecek finansal istikrarsızlıklara, ekonomideki riskli durumlara karşı
ellerinde tutmaları gereken sermaye miktarıdır. Söz konusu likidite oranları, likidite
karşılama oranı ile net istikrarlı fonlama oranıdır. Likidite karşılama oranı, 30 gün
içinde olacak muhtemel net nakit çıkışları (nakit çıkışı-nakit girişi) ile bankanın likit
varlıklarının oranlanması iken, bu oranın 1 olması istenmektedir. Net istikrarlı
fonlama oranı, mevcut istikrarlı fonlama tutarı ile ihtiyaç duyulan fonlama tutarı
arasındaki oran olup, bu oranın 100’den büyük olması beklenmektedir. Bahsedilen
kaldıraç oranı ana sermayenin, aktifler ile bilanço dışı kalemler toplamına oranının
%3 olmasını öngörmektedir.
Basel III düzenlemesi değişiklikleri ile ulaşılmak istenen hedefler şu şekilde
belirtilebilir (BDDK, 2010: 1) ;
13

Kaynağı ne olursa olsun finansal ve ekonomik şoklara karşı bankacılık
sisteminin dayanıklılığının artırılması,

Kurumsal yönetişim ve risk yönetimi uygulamalarının geliştirilmesi,

Bankaların şeffaflığının ve kamuya bilgi verme özelliklerinin artırılması,

Mikro
bazda
yapılan
düzenlemelerle
bireysel
olarak
bankaların
dayanıklılığının artırılması,

Makro bazda düzenlemelerle finansal sistemin şoklara karşı direncinin
artırılması.
1.7.3. Türkiye’de Durum
VDMK’lar Türk mevzuatına 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun 1992
tarih ve 3794 sayılı kanunla değiştirilen 13/A ve 22/C maddeleri ile girmiştir. 12
Eylül 2009 tarihinde Seri III, No:38 sayılı Varlık Teminatlı Menkul Kıymetlere
İlişkin Esaslar Tebliği yayınlanmıştır. Bu tebliğde VDMK’ların yerine tanımlanmış
olan iki menkul kıymet, İpotek Teminatlı Menkul Kıymetler (İTMK) ve Varlık
Teminatlı Menkul Kıymetler (VTMK) ele alınmıştır. VTMK’larda, VDMK’lara ek
olarak kamu alacakları da dayanak varlık grubuna dahil edilmiş, mevcut ürünün
kalitesini ve ürüne duyulan güveni artırıcı şekilde çeşitli düzenlemelerde
bulunulmuştur.
4 Ağustos 2007 tarihinde Seri III, No:33 sayılı İpotek Teminatlı Menkul
Kıymetlere İlişkin Esaslar Hakkında Tebliğ yayınlanmıştır. Bu tebliğde VDMK’ların
yerine tanımlanmış olan iki menkul kıymet olan İpotek Teminatlı Menkul Kıymetler
(İTMK) ve Varlık Teminatlı Menkul Kıymetler (VTMK)’den İTMK’lar ele
alınmıştır.
9 Ocak 2014 tarihinde Varlığa ve İpoteğe Dayalı Menkul Kıymetler Tebliği
yayınlanmıştır. Bu tebliğde, VDMK ile İDMK ve varlık finansmanı fonları ile konut
finansmanı fonları aynı tebliğde ele alınmış, mevzuatın daha sade hale gelebilmesi
amaçlanmıştır. Sonrasında, 17 Temmuz 2014 tarihinde İpotek Finansmanı
Kuruluşlarına İlişkin Esaslar Tebliği yayınlanmıştır. Kademe kademe gerçekleştirilen
kalite artırımı, güven ve sadelik vesilesiyle, yatırımcıların bu ve buna benzer ürünlere
14
olan algılarının pozitif anlamda değiştirilmesi, taleplerinin artırılması, piyasanın
canlandırılması amaçlanmıştır.
6 Eylül 2014 tarihinde Kredi Riski Azaltım Tekniklerine İlişkin Tebliğ
yayınlanmıştır. Kredi riski azaltım teknikleri bankalarca maruz kalınan kredi riski
tutar veya tutarlarının azaltımı amacıyla kullanılan teknikler olup, bu tebliğde kredi
türevlerine, çeşitlerine ve temerrüt, temerrüt halinde kayıp, derecelendirme, risk,
teminat gibi konu ile ilgili olan çeşitli kavramlara değinilmiş, gerekli netliğin
sağlanabilmesi amaçlanmıştır.
15
İKİNCİ BÖLÜM
YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜN ÇEŞİTLERİ
2.1. KREDİ TÜREVLERİ
Finans piyasalarında her yeni gün, yeni ihtiyaçlar, yeni beklentiler, yeni ve
farklı risk ve risk iştahı demektir. Bu durum her yeni gün yeni bir aracın
oluşturulmasına sebep olurken, bu konuda liderlik hiç şüphesiz kredi türev ürünler
piyasasındadır. Yeni ürünler oluşturulmasının verdiği dinamizm ve piyasalara
getirdiği canlılık hali, bu ürünleri ve bu piyasayı heyecan ve merak uyandıran bir
buluş haline getirmiştir.
2.1.1. Kredi Türevi Kavramı
Kredi riskini aktarmak amacıyla eskiden beri kullanılan akreditif, garanti ve
teminat mektupları gibi geleneksel yöntemler bankaların gerek bilanço, gerek bilanço
dışı
kalemlerinde
gözüktüklerinden
ve
sadece
bankalar
tarafından
çıkartılabildiklerinden, bu ürünler kredi kavramına dahil edilmiş ve kredilerle ilgili
mevcut sınırlamalara dahil edilmiştir. Bu durum, taşıdıkları kredi risklerini
bilançolarından çıkartmak isteyen bankaların durumlarının durağan kalmasına ve bu
isteklerinin, ihtiyaçlarının aynı şekilde devam etmesine sebep olmuştur. Bu ihtiyaca
cevap bulmak amacıyla çeşitli arayışlara girilmiş olup aranılan cevap, 1990’lı yılların
başından beri bilinmesine karşın kullanım olarak henüz pek ses getirmemiş olan
kredi türevlerinde bulunmuştur.
Kredi türevleri, değerlerini dayanak kabul ettikleri varlıktan alan ve söz
konusu dayanak varlığın devri gerekmeksizin, kredi riskini karşı tarafa aktarmaya
olanak sağlayan sözleşmeler olarak tanımlanabilir. Borç veren, alacağını tahsil
edememekten doğabilecek riskleri belirli bir prim ödeyerek başka bir tarafa devreder.
16
Bu aşamada kredi türevleri bir çeşit sigorta görevi görür (Sermaye Piyasasında
Gündem, 2008: 9).
Kredi türevleri, Wall Street yatırım bankalarının risk konulu ihtiyaçlarına
cevap aramaları sonucunda ortaya çıkmıştır. Kredi türevlerinde ilk işlem 1991 yılının
sonlarında gerçekleştirilmiştir. Bu işlemde Bankers Trust, Japon bankalarına verilen
kredilerin ödenmeme riskine karşılık yapılandırılmış tahviller ihraç etmiş ve bu
tahviller dayanak varlığa konu olan bankaların kredi riskine karşı Bankers Trust’a
koruma sağlamıştır. Aynı yıl içinde Bankers Trust, Mellon Bank ile ilk Toplam
Getiri Takası (TGT)’nı gerçekleştirmiştir. Böylelikle Mellon Bank en büyük
müşterilerinden birisine aynı anda hem kredi verme imkanı elde etmiş, hem de riski
aktarmıştır.
Kredi türevleri ilk olarak 1992 yılında Uluslararası Swap ve Türev Birliği
(ISDA) tarafından tezgah üstü piyasalar için olan bir sözleşme türünde kullanılmıştır.
Daha sonra 1994 yılında kredi türevleri piyasası gelişmesini hızlandırarak bir pazar
haline gelmiştir (BAFAD, 2014:34).
Kredi türev piyasalarının gelişimi, 1997 yılının ikinci yarısında gerçekleşen
Asya Krizi ile hız kazanmıştır. Fakat bu dönemde hukuki düzenlemenin yetersiz
olması ve yasal standart dökümantasyonun bulunmaması, bu gelişimin hızını
yavaşlatmıştır. Bu ihtiyaç 1998 yılında Rusya bonolarının temerrüde düşmesi ile
daha
şiddetli
hissedilmeye
başlanmıştır.
1999
yılında
ISDA
standart
dökümantasyonu belirlemiş ve kredi temerrüt durumlarını tanımlamıştır. Böylece
yasal uyumsuzluklar ve sorunlar azalmıştır. 2002 yılında ise ISDA’nın hazırladığı
“Ana Sözleşme”
ile tüm kredi türevleri, altın, gümüş veya hava üzerine türev
işlemleri gibi çeşitli araçlar etkili bir şekilde kullanılmaktadır (Çevik, 2007: 23).
Kredi türevleri tezgah üstü piyasalarda işlem görürken satıcı tarafa, üzerinde
taşıdığı yüksek riski transfer etme ve alıcı tarafa, herhangi bir fon kullanmaksızın ve
fazla bir masrafa girmeksizin kredinin yüksek getirisinden faydalanma imkanı tanır.
Başlarda yalnızca mevcut kredi riskinin bilançolardan çıkarılması ile riskin
azaltılması ve bu yolla borçlanma maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla kullanılan
kredi türevleri, zaman içinde spekülatif amaçlarla kullanılmaya başlanmıştı. 2000’li
yıllarda bu ürünlerle yapılan işlemlerin %90’ı spekülatif amaçlarla yapılmakta idi.
Kredi türevi işlemlerinin bilanço dışında gerçekleştirilebiliyor ve yatırım bedeli
17
gerektirmiyor oluşu yüksek getiri arayışındaki korunma fonlarının, yatırım
bankalarının, ticari bankaların ve kendilerine hiç beklemedikleri bir anda büyük bir
pazar bulan derecelendirme kuruluşlarının dikkatini çekti.
Kredi türevlerinde dayanak varlık tek bir varlık olabileceği gibi bir varlık
grubu, bir havuz da olabilmektedir. Bu durumda ürünün değeri, dayanak
varlığın/varlıkların kredi dereceleri ile ilişkilidir.
Kredi türev sözleşmelerinin taşıması gereken asgari unsurların şunlar olduğu
söylenebilir (Bahar, 2008: 58) ;

Şekil ve şartlar açısından genel hukuk hükümlerine uygun olması,

Kredi türev ürünleri sözleşmesinin ilgili olduğu ülke mevzuat hükümlerine
uygun olması,

Sözleşmenin türü, koruma tutarı ve ödeme şartının açıkça belirlenmiş olması,

Ödeme şartının koruma satıcısı tarafından tek taraflı olarak belirlenemiyor
olması,

Korumanın belli bir kredi riskine yönelik olması ve korumanın kapsamının
açıkça belirlenmiş olması,

Koruma satıcısının ödemelerini makul bir sürede yapmasını engelleyecek bir
hüküm bulunmaması,

Koruma süresinin koruma sağlayan tarafından azaltabilecek unsurların
sözleşmede bulunmaması,

Koruma maliyetinin, referans varlığın kalitesindeki düşüş neticesinde değişen
hükümleri içermemesi.
Kredi türevleri, krediden bağımsız olarak kredi riskinin üçüncü tarafa farklı
getiri ve risk oranları üzerinden aktarılmasına ve borçlunun kendisini temerrüt
riskine karşı koruyarak, riskin karşı tarafa aktarılmasına olanak sağlayan araçlardır
(Demirkan, 2011: 37). Kredi türevi vasıtasıyla kreditörler, vermiş oldukları borçlarda
yaşayabilecekleri kayıplara karşı güvence sağlamaktadırlar (Goderis ve Wagner,
2009: 1).
Kredi türevleri ve benzeri diğer risk aktarım mekanizmaları, kredi riskinin
transferine imkan sağlayarak daha etkin risk yönetimi sağlarlar. Bu durum kredi
arzının geleneksel risk yönetimi sebebi ile karşılaştığı çeşitli sınırlamaları kaldırır.
18
Sınırlamaların kalkması sonucu kredi kullanan kuruluş sayısı ve çeşitliliği artar,
ekonomi içerisinde mevcut olan risk daha etkin bir şekilde dağıtılır.
Kredi türevi sözleşmesi aracılığıyla koruma alıcısı bankalar, kredi riskinin
kaynağını oluşturan varlığın tarafı ile mevcut ticari ilişkilerini bozmadan kredi riskini
ve öngörülen koşulların yerine getirilmesi halinde de sermaye yükümlülüklerini
azaltabilmektedirler. “kredi kullandır ve bilançoda tut (originate-to-hold)” şeklinde
adlandırılan geleneksel kredi politikasının alternatifi olarak “kredi kullandır ve riski
dağıt (originate-to-distribute)” şeklinde tanımlanan kredi politikasını uygulayabilme
serbestisine kavuşmaktadırlar (Delikanlı, 2010: 87). Konu ile ilgili Murat Türker’in
ifadeleri şu şekildedir (Active Finans, 2009: 21);
“Kredi kullandır ve bilançoda tut modelinin aksine kredi kullandır ve
riski dağıt modeli bankaların borç verme limitlerini genişleten, bu sayede
düzenleyici otorite tarafından konulan kredi limitlerini ihlal etmeden daha
büyük hacimlerde kredi açmalarına olanak tanıyan bir finansal yeniliktir.
Model bir yandan kredi alacaklarını sekuritize etmek ve özel amaçlı bir
kuruluşa devretmek suretiyle bilançodan çıkartarak limitleri boşaltmaya
yardımcı olurken, diğer yandan daha fazla risk almayı özendirdiğinden,
tehlikeli bulunmakta ve eleştirilmektedir.”
Koruma satıcısı taraf kredi türevi sözleşmesi aracılığı ile kredi riskini
devralır. Bununla beraber koruma satıcısı taraf, herhangi bir fon gereksinimi
duymaksızın kredi riskini asıl oluşturan işlem tarafı ile herhangi bir ticari ilişkiye
girmeksizin yatırım yapma olanağına kavuşmuş olur. Bu sözleşmeler ile kredi riski,
özellikle tüzel kişiler olmak üzere tüm yatırımcılar için genelden ayrılıp transfer
edilebilir ve farklı bir yatırım aracıymışçasına fiyatlandırılabilir özellikler kazanmış
olur.
Kredi türev ürünlerinin (özellikle KTT) gelişim süreçleri, 4 zaman dilimine
ayrılarak incelenebilir;

Birinci zaman dilimi 1980 sonları ile 1990 başlarını kapsamaktadır. Bu
dilimde kredi türevleri bankalar için, kredi riski azaltımı konusunda geçici
birer çözüm unsuru olarak görülmüşlerdir,

İkinci zaman dilimi 1990 ların kalan bölümü ile 1997 yılını kapsamaktadır.
Bu dönemde kredi türev ürünleri piyasası oluşmaya başlamış, yatırımcıların
19
piyasaya çekilmesi amacıyla aracılar geliştirilmiştir. Bunun sonucunda hem
likidite ve etkin fiyatlama olanağı sağlanmış, hem uzman olmayan
yatırımcılar alım satım yapabilir hale gelmiştir,

1997 sonrası ve 2003 öncesi dönemi kapsayan üçüncü dilimde kredi temerrüt
takasları ön plana çıkmış, bu konuda aracılar çeşitlendirilmiş ve kredi
temerrüt takası portföylerinin ilk örnekleri oluşturulmuştur,

2003’ten sonrasını ifade eden dördüncü dilimde ise çeşitli düzenlemeler
sonucunda standartlaştırılan kredi türevlerine talep artmış olup, işlem hacmi
hızla artmıştır. Hedge fon olarak da bilinen korumalı fonlar, meydana gelen
bu ilerlemenin öncüsü konumunda olmuşlardır.
Başlangıçta, maruz kaldıkları kredi riski miktarından endişe duyan çoğu
finansal kurum ve kuruluş, kredi türevlerini risk yönetimi konusunda faydalı bir araç
olarak görmüşlerdir. Devamında kredi türevleri piyasası, menkul kıymetleştirilmiş
kredi piyasaları için bir tamamlayıcı olarak görülmüştür. Kredi türevleri piyasası ani
bir gelişme kaydetmiş ve şirket ile ülke kredi risklerinden korunma konusunda kilit
bir rol üstlenmiştir (Ranciere, 2002: 4).
Kredi türev ürünleri, kötü duruma gelmeleri sebebiyle çeşitli kurum ve
kuruluşları çıkmaza sürükleyebilen kredilerin sebep oldukları/olabildikleri bu sorunu
hafifletebilmekte ve mevcut riski karşı tarafa aktarabilmektedirler. Tüm bu ürünlerin
özellikle son yıllarda daha da önem kazanmalarının sebebi budur. Bu piyasaya karşı
son yıllarda meydana gelen ilgi artışının bir diğer sebebi de, kredi verenlerle kredi
alanların risk-getiri gibi kavramlara olan yaklaşımlarındaki farklılaşmadır. Bunların
dışında bankaların kredi riskini portföy kapsamında ele almaları, piyasadaki
aracıların artan rekabet karşısında gelirlerini artırma çabası içine girmeleri, faiz oranı
genel seviyesinin finansal kurumları ürün yelpazesini genişleterek gelirlerini artırma
arayışına itmesi ve farklı yapıdaki finansal kurumlara dikte edilen farklı sermaye
yeterlilik rasyolarının bir takım arbitraj olanakları yaratması son yıllarda bu
piyasalara olan ilgi artışının sebepleri olarak belirtilebilir.
Kredi korumasının en büyük alıcısı bankalar olurken, en büyük satıcısı da
sigorta şirketleridir. Sigorta şirketlerinin bankalar ile aynı yasal düzenlemelere tabi
olmayışı, kredi riski iştahı konusunda daha istekli olmalarına sebep olmuştur (Hull,
2009: 517-518). Kredi koruması, riskli bir ürünü risksiz hale getirebilmektedir.
20
Kredi türevleri fonlanmış ve fonlanmamış kredi türevleri olmak üzere ikiye
ayrılır. Fonlanmamış kredi türevlerinde koruma satıcısı, koruma alıcısına herhangi
bir ön ödeme yapmaz (örn. KTT). Fonlanmış kredi türevlerinde ise koruma satıcısı
rolündeki yatırımcı, koruma alıcısı rolündeki ihraççıya ön ödeme yapar (örn. KDT)
(Fabozzi ve diğerleri, 2006: viii).
Delikanlı (2010) çalışmasında kredi türevlerini ve çeşitlerini ele almış, kredi
türevlerinin bankacılıkta hissedar değerine katkısını araştırmıştır. Sonuç olarak ise
salt kredi türevi kullanımının banka değerini artırmadığı, kredi türevi kullanılarak
azaltılan sermaye yükümlülüğüne karşılık gelen tutarda ilave kredi kullandırılması ya
da kredi riski doğuran finansal varlık edinilmesi halinde banka değerinin arttığı
gözlenmiştir.
Savaşman (2010) çalışmasında kredi türevlerinin, bankacılık sektöründeki
kredi riskine etkisini analiz etmiştir. Sonuç olarak ise kredi türevlerinin kullanımının
bankaların kredi kullandırma kabiliyetini artırdığını, ancak kredi riski konusunda
belli bir düzeyden sonra etkisinin kalmadığı görülmüştür.
2.1.1.1. Kredi Türevlerinin Faydaları
Kredi türevleri, diğer tüm finansal araçlar gibi, işleme müdahil olan taraflara
çeşitli avantajlar sağlamaktadır. Bu avantajları şu şekilde özetlemek mümkündür;

Kredi türevleri, kredi riskine karşı korunma imkanı sağlar. Bu sebeple, kredi
riski almak istemeyen (riskten kaçan) yatırımcılar için kredi türevleri cazip
bir araçtır,

Kredi türevleri, yatırımları şekillendirmeye yardımcı olur,

Kredi türevleri yapısal olarak birbirinden farklı piyasalar, birbirlerinden farklı
sektörler arasında bir bağ kurulmasına (yatırımın çeşitlendirilmesine)
yardımcı olur,

Kredi türevleri, piyasaların dalgalı seyrettiği, durgunlaştığı dönemlerde
piyasanın ihtiyaç duyduğu likiditeyi temin eder,
21

Kredi türevleri, finansal işleme giren taraflara korumanın kapsamı ve süresi
konusunda esneklik sağlar,

Kredi türevleri, kredi risklerini yeniden yapılandırma olanağı sağlar.
Kredi türevlerinin temel kullanım amacı riskten korunmak (riski transfer
etmek) olsa da bu ürünler spekülatif amaçlı, vergisel amaçlı ve gelirleri iyileştirme
amaçlı olarak da kullanılabilmektedirler. Bu ürünlerin potansiyel kullanıcıları ise
bankalar, sigorta şirketleri, çeşitli kurumlar ile yatırım, koruma ve emeklilik fonları
olmaktadır.
Ülkelerin kredi türev ürün kullanım amaçları, birbirlerinden farklılık
göstermektedir. Kimi ülkeler borç portföylerinin taşıdığı riski azaltmak amacıyla
kredi türev ürünlerinden kullanırken, kimi ülkeler hem risk yönetimi hem maliyet
yönetimi amaçlarıyla kredi türev ürünlerini kullanırlar. Bu amaçların yanında
ülkelerin borç yönetim birimleri, birincil ve ikincil borçlanma piyasalarının
geliştirilmesini sağlamak adına finansal piyasalarda likiditeyi ve borçlanma
araçlarının çeşitliliği ile piyasanın etkinliğini artırmak, rezerv yönetmek, yatırımcı
tabanını geliştirmek, piyasada oluşan avantajlardan yararlanmak ve piyasadaki
değişikliklere adapte olabilmek amaçlarıyla da türev ürünleri kullanabilmektedirler.
Kredi riskinin dağıtılabilmesini sağlayan araçlar söz konusu rolleriyle, risk
yönetiminin daha etkin hale getirilebilmesini ve kredi riskinin kredi arzı üzerinde
oluşturduğu baskıyı azaltmıştır. Bu sayede hem kullanılan kredi miktarı, hem de
kredi kullanan kurum sayısı ve çeşitliliği artmıştır. Aynı zamanda mevcut kredi riski
daha etkin bir şekilde, daha genele dağıtılmıştır.
Bütün bu avantajların yanında, kredi türevi kullanıcılarının karşılaşabileceği
riskler ve kredi türevlerinin yaratabileceği olası tehditler mevcuttur. Söz konusu
riskler kredi riski, piyasa riski, likidite riski, yasal risk, fiyatlandırma riski ve
operasyonel risktir.
Krediyi alan tarafın devamında yükümlülüklerini yerine getirememesi veya
(karşı taraf sebebiyle) koruma satıcısının yükümlülüklerini yerine getirememesi
olarak ifade edilebilen kredi riski, borçlanma senedi ihraç eden ve/veya kullanan tüm
gerçek ve tüzel kişiler için çok önemli bir kavramdır. Kredi riskinin en büyük
kaynağını verilen krediler oluştursa da hazine işlemleri ve bilanço dışı faaliyetlerden
22
kaynaklanan işlemler ve Interbank işlemleri, döviz işlemleri, vadeli işlemler ve
akreditif gibi işlemler de firmalar için kredi riski tanımına girebilmektedir.
Piyasa riski faiz oranının, çeşitli menkul kıymetlerin fiyatlarının ansızın
değişebilmesi riskidir.
Likidite riski, kredi türevlerinin ikincil piyasada işlemlerinin sınırlı olması
sebebiyle koruma satan tarafın karşılaşabileceği risktir. Kredi türevi satanlar ve
sözleşme vadesinden önce pozisyonu kapatmayı planlayan kullanıcılar için likidite
riski büyük önem arz etmektedir. Kredi türevi alan bankalar için ikincil piyasalarda
bu pozisyonları koruma altına almak veya daha önce yapılmış bir sözleşmeyi
eşleştirmek zor olduğundan, likidite riski yüksek olmaktadır. Ayrıca, bankalar
likidite planlarını yaparken, kredi türevlerinin nakit akımı üzerindeki etkisini de göz
önünde bulundurmalıdırlar. İkincil piyasa aktif hale gelirse, likidite riski de
azalacaktır (Çevik, 2007: 28).
Yasal risk, mevzuatta yeterli açıklamanın olmaması, kanunda boşlukların
olması sebebiyle doğabilecek risktir. Hem son kullanıcılar hem de işleme aracılık
eden aracı kuruluşlar, anlaşmanın tam olarak dökümanlaştırılmasını ve yasal olarak
uygulanabilirliğini sağlamalı ve sözleşmeleri uygulanabilir, standart koşullar içeren,
yükümlülüklerin açıkça ifade edildiği standart şekillerde düzenlemelidirler. Yasal
riskin oluşmaması açısından bir diğer önemli husus ise, bankaların türev sözleşme
yapmadan evvel sözleşmenin karşı tarafının da yasal olarak kredi türevi yapmaya
yetkili olması koşulunu araştırması gerekliliğidir (Balı ve Yılmaz, 2012: 85).
Fiyatlama riski, kredi türevinin fiyatının belirlenebilmesi için gerekli olan
temerrüt riskinin tahmin edilebilmesi için kullanılacak olan veri setinin bulunmayışı
sebebiyle doğabilecek risktir.
Operasyonel risk ise, kurum içinde oluşabilecek teknik ve/veya kontrol
kaynaklı sorunlardan kaynaklanan risktir.
2.1.2. Kredi Temerrüt Takası
Kredi temerrüt takası (KTT), “swap” olarak adlandırılan finansal tekniğe
dayalı bir işlemdir. Genel anlamda swap (takas), bir şeyin bir şey ile değiştirilmesi
23
anlamına gelmektedir. Finansal anlamda ise swap, bir nakit akımının diğer bir nakit
akımı ile değiştirilmesidir. Daha genel bir ifade ile bir menkul kıymetin getirisinin
diğer bir menkul kıymetin getirisi ile değiştirilmesidir (Delikanlı, 2010: 92).
KTT, kredi türevleri içinde en basit ürün olup en çok kullanılandır. Koruma
alıcısının koruma satıcısına periyodik sabit ödemeler yaptığı, koruma satıcısının da
önceden belirlenmiş olan kredi temerrüt olayının gerçekleşmesi durumunda koruma
alıcısına ödeme yapacağına ilişkin bir sözleşmedir (Choudhry, 2004: 409; Arias
Barrera, 2014: 4). Bahsedilen kredi temerrüt olayının gerçekleşmesi durumunda,
koruma satıcısı gerekli ödemeyi yapar ve sözleşme sona ererken, sözleşme vadesine
kadarki süre içerisinde herhangi bir kredi temerrüt olayının gerçekleşmemesi
durumunda, takas (swap) anlaşması vadesinde sona erer ve devamında herhangi bir
ödeme yükümlülüğü oluşmaz. KTT sözleşmelerinin süresi genellikle 3 ila 5 yıldır
(Fabozzi ve diğerleri, 2006: 48). KTT sözleşmeleri de, tıpkı tüm diğer kredi
türevlerinin genelinde olduğu gibi tezgah üstü piyasalarda alınıp satılan ve tarafların
ihtiyaçlarına göre özel olarak dizayn edilen finansal kontratlardır. Standart nitelikli
bu
sözleşme
“karmaşık
olmayan
(plain
vanilla)
KTT”
olarak
da
adlandırılabilmektedir. Kredi Temerrüt Takası’nın yapısı ve akışı Şekil 1’de
gösterilmiştir;
Şekil 1: KTT Sözleşmelerinin Yapısı
Belirlenen kredi olayının
gerçekleşmesi durumunda
yapılacak ödeme
Koruma Satan Taraf
Koruma Alan Taraf
Periyodik Sabit Ödeme
Kaynak: Çevik, 2007, s. 33.
KTT sözleşmelerinin çok fazla tercih ediliyor olmasının iki temel sebebi
olduğu düşünülmektedir. Birinci sebep olarak, takas işleminin standart ISDA ana
24
sözleşmesi kullanılarak yapılıyor ve müzakere sürecinin kolaylaştırıyor olması
düşünülmekte ve ikinci sebep olarak,
faiz takası tekniğinin finansman ve risk
yönetimi kararlarını birbirinden ayırmaya olanak sağlıyor olması düşünülmektedir.
KTT sözleşmesi aracılığı ile herhangi bir dayanak varlık transferi olmaksızın,
temerrüt riski transferi sağlanır. Yani KTT sözleşmeleri yalnızca temerrüt riskine
karşı bir koruma teşkil edip, diğer risklere karşı herhangi bir koruma durumu
sağlamazlar.
KTT sözleşmeleri ile koruma satın alan tarafların bu sözleşmeleri satın
almalarında, belirli bir kredi olayının gerçekleşmesi durumuna karşı koruma
sağlamak gibi açık bir amaçları vardır. Ancak bu sözleşmeleri satan tarafların ise,
finansal riskleri belli bir prim karşılığında sigortalayarak, çeşitli olaylara karşı
koruma sağlayan sigorta şirketleri olduğu ve bu sigorta şirketlerinin piyasanın en
başta gelen satıcıları oldukları görülmektedir. Diğer taraftan, yatırımcılar yalnızca
elde edilecek periyodik getiri için de sözleşmelerde korunma satan taraf olarak yer
alabilirler ve böylece sözleşmeler varlık portföyünün çeşitlendirilmesi için
kullanılmış olur (Çevik, 2007: 35).
Taşıdığı kredi riski bakımından kıyaslayacak olursak koruma satın almayı
bono veya tahvili satmaya, koruma satmayı bono veya tahvili satın almaya
benzetebiliriz. KTT sözleşmelerinde koruma satan taraf, kredi riskini üstlenmektedir.
KTT, bazı işlemlerle benzerlik taşımaktadır. Bunlar, referans olan tarafın
performansını örten kredi garantileri ve kredi sigortalarıdır. Sigorta sözleşmeleri ile
aralarındaki
önemli
bir farklılık KTT’lerin
sözleşme dışında da ticareti
yapılabilirken, sigorta poliçeleri için bunun geçerli olmamasıdır (Balı ve Yılmaz,
2012: 88).
KTT’ler ile Amerikan tipi opsiyonlar, karıştırılmamalıdır. KTT işleminde
koruma satan tarafından yalnızca temerrüt durumunda ödeme yapılır. Bunun haricide
bir durumda, herhangi bir kredi olayının gerçekleşmemesi durumunda koruma satan
taraf ödeme yapmaz. Koruma alan tarafından gerçekleştirilen prim ödemeleri,
referans varlığın temerrüt riskine karşı koruma satan tarafın talep ettiği kredi spreadi
olarak algılanabilir. Amerikan tipi opsiyonda ise primler başlangıçta ödenirken,
sözleşmeye esas olan alım veya satım işlem çeşidi opsiyonun vadesi boyunca
herhangi bir tarihte gerçekleştirilebilmektedir.
25
Periyodik ödemelere konu olan ücret (prim, spread) , itibari değer üzerinden
belirlenmiş baz puan olarak ifade edilir (Choudhry, 2004: 409). KTT’lerde periyodik
ödemeler genellikle çeyrek dönemler halinde (6 aylık veya yıllık da olabilmektedir)
olup şöyle hesaplanır (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 48);
( )
(
)
(1)
KTT primi, tahvil ihraç eden ülke veya firmanın temerrüde düşmesi
durumunda, söz konusu varlığı elinde bulunduranların KTT satıcılarına ödediği
tutardır. Temerrüt durumu gerçekleştiğinde KTT’yi elinde bulunduran taraf, üzerinde
yazılı olan değerinden varlığı satın almayı taahhüt etmektedir. Bir ülkenin KTT
değeri, o ülkenin tahvil yolu ile gerçekleşen yükümlülüklerini yerine getirmesi ile
ilgili olduğu için, Etkin Piyasa Hipotezi’ne göre KTT ve tahvil primleri arasında fark
olmaması, her iki aracın da piyasaya gelen bilgilerden aynı yönde ve aynı oranda
etkilenmesi beklenmektedir (Koy, 2014: 596).
KTT primini etkileyen birçok değişken vardır. Bu değişkenler Şekil 2’de ele
alınmıştır;
Şekil 2: KTT Primini Etkileyen Faktörler
Faktör
KTT Primi Üzerindeki Etkisi
Vadeye Kalan Süre
Vadeye kalan süre uzadıkça temerrüde
düşme ihtimali de artmakta ve KTT primi
de yükselmektedir.
Koruma satıcısının sahip olduğu kredi
derecelendirme notu düştükçe, KTT primi
de azalmaktadır. Bunun nedeni kredi olayı
gerçekleşirse koruma satıcısının da ödeme
yapamama ihtimalinin artmasıdır.
Referans varlık ile koruma satıcısı
arasındaki korelasyon yükseldikçe, KTT
primi azalmaktadır. Bunun nedeni çifte
temerrüt riskinin artmasıdır.
Kurtarma oranı artıkça, KTT primi
azalmaktadır.
Koruma Satıcısının Kredi Derecelendirme
Notu
Koruma Satıcısı ve Referans Varlık (veya
ihraççısı) Arasındaki Korelasyon
Beklenen Kurtarma Oranı
Kaynak: Sayılı, 2008, s. 94.
26
KTT priminin belirlenmesinde “En Değersizin Teslimi” opsiyonu, önemli bir
yere sahiptir. Bu opsiyon koruma alıcısı tarafa, koruma satıcısına kredi olayı
sonrasında elindeki en düşük değere sahip bonoyu/tahvili verme hakkı verir. Bu
durum, koruma satıcısının zararının beklediğinden büyük olmasına ve koruma
satıcısının daha yüksek KTT primi karşılığında koruma satıcısı olmayı kabul
etmesine sebep olmaktadır.
KTT priminin belirlenmesinde bir diğer önemli etken ise likiditedir.
Bono/tahvil piyasası ve KTT piyasasının likiditesi karşılaştırıldığında, KTT
piyasasının göreceli olarak düşük likiditeye sahip bir piyasa olduğu görülmektedir ve
bunun doğal sonucu olarak KTT primi bu iki piyasadaki likidite seviyesi ve likidite
riskine göre değişmektedir (Sayılı, 2008: 93).
KTT başta olmak üzere kredi türevleri, dış piyasalarda ihraç edilen bono vb.
ürünlere koruma sağlayan ürünlerdir. KTT’ler kullanıcılarına likit olmayan varlıklara
likidite kazandırmak, varlığın portföyde bulunmadığı durumlarda o varlıklarla ilgili
pozisyonlara girebilmek gibi çeşitli avantajlar sağlar. Bunlara ek olarak KTT’ler,
gelişmekte
olan
piyasalarda
tahvil/bono
fiyatının
belirlenmesinde
de
kullanılabilmektedirler.
KTT’ler ait oldukları piyasanın, ülkenin, bölgenin kredi notasyonunu, risklilik
seviyesini yansıtırlar. Aynı zamanda KTT’ler tahvil ve döviz piyasalarının aksine,
piyasayı koruma amaçlı koyulan regülasyonlardan etkilenmezler.
Kredi temerrüt olayının gerçekleşmesi durumunda iki durum gerçekleşir. İlk
olarak koruma alıcısı son prim ödeme tarihi ile kredi olayının gerçekleştiği süreye
kadarki swap prim ödemesini öder. Bu ödeme sonrasında koruma alıcısı koruma
satıcısına swap prim ödemesine ilişkin başka bir ödeme yapmaz. İkinci olarak ise
sözleşme sonunda yapılacak ödeme tutarı (sonlandırma değeri) belirlenir (Fabozzi ve
diğerleri, 2006: 49).
KTT anlaşmaları nakdi teslimat ile veya fiziki teslimat ile sonlandırılır. Fiziki
teslimat durumunda, sonlandırma değerinin belirlenmesi işleminde koruma alıcısı
koruma satıcısına kaynak kurumun tahvillerini verirken, koruma satıcısı da koruma
alıcısına tahvillerin yazılı değerlerini (görünür değer) öder. Fiziki teslimat, yapılacak
ödeme miktarının dayanak varlığın piyasa fiyatına bağlı olmayışından dolayı koruma
27
ödemesini belirlemek anlamında daha etkindir (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 49). Bu
noktada üç aşamalı fiziki teslimat süreci söz konusudur (Balı ve Yılmaz, 2012: 88) ;

Temerrüt gerçekleştiğinde kredi olayı uyarısı: Koruma alıcısı veya satıcısı,
diğer tarafa kredi olayı hakkında uyarı notu gönderebilir. Bu uyarı yasal
olarak kredi olayının üzerinden yıllar geçse bile, sözleşme bitiminden itibaren
14 gün sonrasına kadar iletilebilir,

Temerrüt+30 gün, fiziki teslimat uyarısı: Kredi olayı uyarısı yapıldıktan 30
takvim
günü
içerisinde
koruma
alıcısına,
fiziki
teslimat
uyarısı
gönderilmelidir. Bu uyarıda, hangi tahvilin veya borcun tesliminin yapılacağı
belirtilmektedir,

Temerrüt+33 gün, tahvil veya borcun teslimi: Koruma alıcısı, fiziki teslimat
uyarısını aldıktan sonraki 3 gün içerisinde tahvilleri teslim etmelidir.
Yukarıda belirtilmiş olan kanuni mühletler (14 gün, 30 gün, 30 gün) ISDA
tarafından ilk kez 1999 yılında, teknik nedenlerle oluşabilecek faiz veya anapara
ödemelerindeki gecikmeyi önlemek için tanımlanmıştır (Ranciere, 2002: 15).
Fiziki teslimat, referans varlığın kontrat üzerinde yazan değeri ile kredi
olayından sonraki piyasa değeri arasındaki farkın, yani koruma alan tarafın
kazancının paraya çevrilmesine olanak sağlar. Teslimat ilanı, açıkça üstlenilen bir
teslimat gerekliliği manasındadır. Temerrüt durumunun gerçekleşmesine karşın
koruma alan taraf elindeki varlığı koruma satan tarafa teslim etmez ise, koruma satan
taraf başka bir bono alarak yükümlülüklerini yerine getirir ve bononun satın alma
fiyatı ile referans fiyatı arasındaki farkı koruma alan taraftan talep eder. Bu durum,
koruma satan tarafın yazılı değerden bono almasını ve kaybını telafi etmesini sağlar.
KTT sözleşmelerinde koruma alan tarafın koruma satan tarafa teslim edeceği
ürünler, değişik alternatifler halinde belirlenebilmektedir. Bu, teslim edilebilir
yükümlülükler olarak bilinir. Bu durumda, koruma alan taraf fiyatı en düşük olan
ürünleri koruma satan tarafa teslim etmeyi tercih etmektedir. Buna, en ucuz aktarım
seçeneği denilmektedir. En ucuz aktarım seçeneği, koruma alan tarafın teslim
edilecek ürünler açısından birden fazla alternatife sahip olması durumunda, koruma
alan taraf için avantajlı olabilmektedir. Ancak böyle bir durumda koruma satan taraf
daha yüksek bir prim ödemesi talep etme hakkını elinde bulundurmaktadır.
28
Kredi temerrüdü ve fiziki takas durumunda, takası yapılacak kıymetlerin
genellikle sözleşme esnasında belirleniyor olmasına karşın, bazen bu kıymetler
önceden belirlenmemiş olabilir. Bu gibi durumlarda koruma satın alan taraf, işleme
garantör olan tarafa, koruma alan tarafa ait herhangi bir finansal varlığı dayanak
varlık olarak nominal değer karşılığında teslim edebilir.
Nakdi olarak belirlenmesi durumunda ise sonlandırma değeri, dayanak
varlığın kredi olayının gerçekleştiği andaki piyasa değeri ile dayanak varlığın
nominal değeri arasındaki farka eşittir. Bu durumda sonlandırma değeri koruma
satıcısının koruma alıcısına yapmış olduğu ödeme miktarıdır. Koruma alıcısından
koruma satıcısına herhangi bir tahvil transferi olmaz (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 50).
Nakdi teslimat türünde kredi olayının sonrasında piyasada varlığın fiyatının
belirlenmesi, belirli bir süreci oluşturmaktadır. Piyasada işlem yapan traderlar,
referans varlıkta kredi olayı gerçekleştiğinde, varlık için oylama yoluyla fiyat
belirlemeye çalışmaktadırlar. Bu süreçte taraflar tek bir değerlendirme zamanı
seçebileceği gibi, birden fazla değerlendirme zamanı da seçebilmektedirler. Bunun
nedeni, gerçek piyasa değerinin hesaplanmasındaki riskleri minimize etmektir.
Bonolar için fiyat, biriken faiz dikkate alınarak veya alınmadan verilebilmektedir. Bu
seçeneklerden hangisine başvurulacağı mutlaka belirlenmelidir. Uygulamada
genellikle biriken faizler hesaplamanın dışında tutulmaktadır. Eğer hiçbir şekilde
fiyat belirlenemiyorsa, ISDA Tanımlamalarına göre varlığın piyasa değeri kredi
temerrüt takasının nominal değeri olarak alınmaktadır. Varlığın borcunun ödenmesi
veya kalan borcun önemli oranda azalması durumlarında, Tanımlamalar referans
varlığın ikamesini de hesaba katmaktadır. Referans varlığın garanti altına alınması
durumunda,
ikamesinin
kullanımına
izin
verilmektedir.
Sonuçta,
piyasada
değerlendirme zamanlarına göre hesaplanan piyasa değerine göre koruma satan taraf,
alan tarafa ödeme yapmaktadır (Erdil, 2008: 88-89).
KTT sözleşmeleri salt nakdi ve fiziki olarak sonlandırılmaz, üçüncü bir
alternatif yöntem de vardır. Bu alternatif diğer iki alternatif kadar çok bilinmemekte,
yaygın kullanılmamaktadır. Bu alternatif yöntem, sabit tutarlı teslimattır. Bu
yöntemde kredi olayı gerçekleştiğinde, belirlenmiş olan yüzdesel bir tutar (örn.
nominal değerin %70’i) ödenir.
29
Kredi temerrüt olayları ya da diğer ismiyle kredi olayları, 1999 yılında ISDA
tarafından yayınlanmış olan “1999 ISDA Kredi Türev Tanımları”nda referans
varlığın kredi derecesinin düşmesine veya referans varlığın değerinin azalmasına
sebep olabilecek 8 kredi olayı olarak ele alınmıştır. 2003 ve 2014 yıllarında ISDA
tarafından ufak değişiklikler yapılmış olup, bu kredi olayları şunlardır (Fabozzi ve
diğerleri; 2006: 46) ;

İflas,

Şirket evliliği sebebiyle gerçekleşen kredi olayı,

Çapraz hızlanma,

Çapraz temerrüde düşme,

Değersizleşmek,

Ödemeleri gerçekleştirmede başarısızlık,

Reddetme/moratoyum,

Yeniden yapılandırmadır.
İflas olayı, iflasa tabi olma veya aciz durumunda olma ile ilgili durumları
tanımlar. Ödemeleri gerçekleştirmede başarısızlık, ihraççı kuruluşun gerekli
ödemeleri
(faiz
veya
anapara,
bir
veya
daha
fazla
ödeme)
vadesinde
gerçekleştirememesi anlamına gelir. İhraççının mevcut sözleşmeyi ihlal etmesi,
yükümlülüğünün temerrüde düştüğü anlamına gelir. Temerrüdün gerçekleşmesi,
yükümlülüğün
vadesinin
geldiği
ve
belirlenmiş
tarihten
önce
ödemenin
yapılabileceği anlamına gelir. Bu durum yükümlülüğün hızlanmasıdır. İhraççı,
yükümlülüğün geçerliliğini inkar edebilir, aksini iddia edebilir, reddedebilir. Bu
durum reddetme/moratoryumdur (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 46).
Kredi türevleriyle çalışmakta en çok tartışma yaratan kredi olayı ise,
yükümlülüğün yeniden yapılandırılmasıdır. Yeniden yapılandırma, yeni koşulların
borç verenler (tahvil sahipleri) için eski koşullardan daha az cazip olması amacıyla
yükümlülük ile ilgili bazı koşulların değiştirilmesidir. Değiştirilebilecek özellikler,
bunlarla sınırlı olmamak üzere, şöyledir (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 47) ;

Faiz oranında azalış,

Anaparada azalış,
30

Anapara ödeme çizelgesinin yeniden düzenlenmesi veya faiz ödemelerinde
gecikme,

Kaynak kurumun borç yapısındaki oransal değişiklik.
Avrupalı ihraççıların düzenlediği KTT sözleşmelerinde yeniden yapılandırma
kredi olayına dahil edilirken, Kuzey Amerikalı ihraççılar yeniden yapılandırmayı
kredi olayı olarak kabul etmezler (Hull, 2009: 519).
KTT sözleşmelerinin temerrüde düşmesi salt içsel sebeplerle olmaz, dışsal
sebeplerle de olabilmektedir. Başka bir ifadeyle temerrüt durumları şirketin
yönetiminden veya çalışanlarından kaynaklanabileceği gibi, sektör durumu veya
makroekonomik gelişmeler kaynaklı da olabilmektedir. Örnek verecek olursak,
vadesi gelen bir ödeme şirket içindeki idari bir problem sebebiyle de ödenemeyebilir,
ekonomideki durağanlık sebebiyle şirketin müşterilerince ödemesi yapılamayan
satışlar sebebiyle de olabilir.
Bir kredi temerrüt takası (standart KTT), tek bir dayanak varlığa bağlıdır ve
bu sebeple “tek varlığa ilişkin (tek isimli, single-name) KTT” olarak da
adlandırılabilir.
Kredi temerrüt takası bir tarafın diğer tarafa riski transfer etmesi ve bununla
birlikte dayanak varlığı bilançosunda tutmasına imkan sağlar (Choudhry, 2004: 409).
Bankalara ise daha düşük fırsat maliyeti, daha dinamik ve kişiselleştirilmiş risk
yönetim teknikleri kullanabilme fırsatı ile KTT sözleşmelerinin alım satımına
aracılık faaliyeti yürütebilmeleri sebebiyle doğabilecek yeni gelir kalemleri imkanı
sunar. Aynı zamanda KTT, kredi riskini çeşitlendirmeyi sağlar. Bu durumu şu
şekilde örneklendirmek mümkündür; finansal bir kurum belirli bir sektör itibariyle
fazlaca kredi riskine maruz kalmaktadır. Bu kurum bu sektördeki şirketlerin
temerrütlerinden korunmak adına, alakasız olan başka bir sektördeki şirketlere
koruma satar. Böylelikle kurum, kredi riskini sektörler arasında yayarak
çeşitlendirme yapmış olur (Hull, 2009: 524).
ISDA Tanımlamalarında kredi türevleri ile ilgili işlemler standartlaştırılmış
ve teslimat yöntemleri belirlenmiş, işlemler bir çerçeveye oturtulmuştur. Ancak KTT
işlemlerinde bu durum geçerli olmayabilmektedir. İşleme dahil olan taraflar, kendi
aralarında ISDA Tanımlamalarında belirlenenin dışında farklı bir kredi olayı
31
tanımlamasına göre sözleşme düzenleyebilirler. Bu durum KTT işlemlerine esneklik
payı katar. Daha esnek işlem, piyasa oyuncularınca tercih sebebidir.
KTT’ler Uluslararası Muhasebe Standartları’na tabi olup, muhasebeleri bu
standartlara göre yapılmaktadır. Yine bu ürünler türev araç olarak kabul edilmekte ve
buna göre muhasebeleştirilmektedirler. Günlük değerleme (netleştirme, mark-tomarket) esasına göre değerlenmektedirler.
KTT’nin sigorta kanunları içerisine girmeyen özel bir kontrat olması ve
kayıtlarının olmaması, bu kontratların sayısının ve borç hacminin hesaplanmasına,
denetlenmesine engel teşkil etmektedir (Doruk ve Şahintürk, 2010: 18).
KTT piyasası düzenli olmayan ve neredeyse hiçbir bilginin kamuya açık
olmadığı bir piyasadır. Gerek bankalar, gerek firmalar, KTT sözleşmelerinde kimin
ne kadar ve ne yönde pozisyon aldığı hakkında kimse gerçeği bilememektedir. Bu
durum belirsizliği artırmaktadır. KTT sözleşmesinin kolaylıkla el değiştirebilmesi,
KTT satıcısının gerektiğinde yükümlülüğünü yerine getirip getiremeyeceği
konusunda bilgiye ulaşmayı imkansıza yakın kılmaktadır. Bu durumu bir nebze de
olsun önleyebilmek adına, bankaların koruma alıcısı ya da satıcısı sıfatıyla taraf
olacakları KTT sözleşmelerinde ISDA tarafından geliştirilen standart teyit formu
kullanılmalıdır.
1995 yılında JP Morgan tarafından finans dünyasına tanıtılan KTT hakkında
ISDA, ilk standart teyit formunu 1998 yılında yayınlamıştır. Uzun form olarak da
adlandırılan 20 sayfa uzunluğundaki form, 1999 yılı Haziran ayında “tanımlar” ve 4
sayfadan oluşan “kısa form” olmak üzere iki bölümlü bir formata dönüştürülmüştür
(Delikanlı, 2010: 97). 2003 ve 2014 yıllarında da kredi türevi tanımları revize
edilmiştir.
Teyit formunda yer alması gerekli hususlar;

İşleme konu varlığa ilişkin bilgiler,

Sözleşmede bahsi geçen koruma süresi ya da vadesi,

İşleme konu varlığa ilişkin yükümlülüğün şekli,

Ödeme yapılmasını gerektirecek olan kredi olayının ne olduğu, tanımı,

Kredi olayının gerçekleşmesi halinde ödemenin nasıl yapılacağıdır.
32
2007 başından itibaren tüm dünya piyasalarını etkisi altına alan ekonomik
krizin baş aktörleri arasında menkul kıymete dönüştürülen kredilerin yattığını
söylemek, yanlış olmayacaktır. Buna ek olarak, kredi türev ürünlerinin genellikle
yüksek getiri peşinde koşan (fonun getirisi, piyasanın ortalama getirisinin üzerine
çıktığı koşullarda para kazanabilen ve bu nedenle aşırı risk alan), bilançolarında nakit
bulundurma zorunluluğu olmayan, likidite kaygısı düşük olan korumalı fonlar
tarafından alınıp satılması ve ayrıca kredi türev ürünler pazarında spekülatif amaçla
hareket eden pek çok yatırımcının bulunması da piyasadaki istikrarı tehdit eden bir
diğer endişe kaynağıdır (Kunt, 2008: 43).
Kredi türevleri; piyasaların gergin olduğu, volatilitenin arttığı ve kredi
riskinin yükseldiği dönemlerde likit bir araç olma özelliği taşımaktadır. KTT
piyasasından önce, temerrüt riski taşıyan bonoyu elinde bulunduran bir yatırımcı bu
bonoyu satarken, ucuz fiyata olsa bile zorluk çekmekteydi. Piyasada riskin
yükseldiği dönemlerde, nakit piyasada bono satın almak isteyen yatırımcıların sayısı
azalmaktadır. Ancak piyasaların gergin olduğu dönemlerde yatırımcılar uzun
pozisyonlarını, kredi türevleri yardımıyla koruma satın alarak azaltabilmektedirler.
Ayrıca temerrüt durumunda veya kredi olayının gerçekleşmesi durumunda, koruma
satın alan yatırımcılar eğer ellerinde o bonoyu bulundurmuyorlar ise, piyasadan satın
alarak koruma satan tarafa teslim etmek durumundadırlar. Bu da, temerrüt durumuna
düşmüş bir bononun piyasadan talep edilmesine imkan sağlamaktadır. Bu özelliğiyle
KTT piyasası birçok kredi piyasasına likidite sağlamaktadır (Erdil, 2008: 65).
Normal koşullarda KTT, piyasadaki oynaklığı azaltmaya ve dengeyi
sağlamaya yarar. Bu ürünler spekülatif amaçlarla da kullanılabilmektedir. Ekonomik
kriz döneminde ve/veya şirketlerin iflas noktasına geldiği dönemlerde özellikle
spekülatif amaçlarla kullanılması, piyasadaki oynaklığın dalga boyunun artmasına
sebebiyet verebilmektedir. Spekülatif işlemler piyasada bir çarpan etkisi yaratır ve bu
durum, özellikle iflasların peşi sıra yaşandığı yüksek riskli dönemlerde,
yaşanabilecek hukuki ve finansal sorunların daha da artmasına sebebiyet verebilir.
Bu dikkat edilmesi, önem verilmesi gereken bir husustur.
Birçok farklı şirket ve ülke, KTT sözleşmeleri için ihraççı konumundadırlar.
Birçok KTT sözleşmesinde ödemeler, çeyrek dönemler halinde yapılır. Tercih edilen
vade genellikle 5 yıl olmakla birlikte KTT sözleşmeleri 1, 2, 3, 7 ve 10 yıllık da
33
olabilmektedir. Sözleşmelerin vade tarihleri ise 20 Mart, 20 Haziran, 20 Eylül ve 20
Aralık’tır (Hull, 2009: 519). Dayanak varlığın vadesi ile sözleşme vadesinin
uyuşmaları mecbur değildir (Choudhry, 2004: 409).
Kredi türevleri içinde en çok tercih edilen ürün olması sebebiyle KTT,
araştırmacıların ilgisini çekmektedir. Bu anlamda yazında KTT ile ilgili pek çok
araştırma mevcuttur.
Gümrah (2009) çalışmasında kredi türevlerini ele almış, risk primlerine
değinmiş ve Eurotahvil spreadleri ile KTT spreadleri arasında, hangi göstergenin
diğerine öncülük ettiğini araştırmıştır. Kredi riski göstergesi olarak ele alınan KTT
spread değerleri arasında yayılma etkisini gözlenmesi ile, KTT spreadleri ile
Eurotahvil spreadleri arasındaki etkileşimin ortaya konulması amacıyla çeşitli
ekonometrik modellerin ve çeşitli analizlerin uygulandığı çalışmada Türkiye’de
meydana gelen şokların diğer gelişmekte olan ülkeleri etkilediği kadar, diğer
ülkelerde meydana gelen kredi riskine ilişkin şokların da Türkiye’nin kredi riskini
etkilediği sonucu ile, KTT spreadlerinin riskleri daha hızlı yansıttığı ve KTT
piyasasının Eurotahvil piyasasından daha etkin olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır.
Demirkan
(2011)
çalışmasında
KTT’lerin
fiyatlamasını
etkileyen
makroekonomik ve finansal göstergeleri belirlemeyi, ve KTT spreadini hesaplayan
bir model bulmayı amaçlamıştır. Bu amaçla OECD üyesi 17 ülkenin 5 yıllık KTT
spread değerleri ile Ekim 2008-Aralık 2010 dönemine ait çeşitli finansal göstergeleri
ve Mayıs 2006-Ağustos 2010 dönemine ait çeşitli makroekonomik göstergeleri ele
alınmış, bu verilere analizler uygulanmıştır. Sonuç olarak ise KTT spreadi ile
finansal göstergelerden borsa endeksi arasında negatif ve rating dereceleri ile 2 ve 10
yıllık faiz oranları arasında pozitif bir ilişki çıkarken, düşük ratingli ülkelerde KTT
primi ile makroekonomik göstergelerden GSYH büyüme oranı ile dış ticaret dengesi
negatif ve TÜFE pozitif ilişkili iken yüksek ratingli ülkelerde KTT spreadi, GSYH
büyüme oranı ile anlamsız çıkmış ve TÜFE ile yüksek korelasyona sahip olarak
bulunmuştur.
Keten, Başarır ve Kılıç (2013) çalışmalarında, Türkiye için KTT primlerini
etkileyen küresel faktörleri analiz etmişlerdir. Bu amaçla Ekim 2000-Mayıs 2013
dönemine ilişkin olarak, günlük bazda Türkiye’nin ABD doları cinsinden 5 yıllık
KTT primi ile brent petrol fiyatı, Dow Jones endeksi, ABD 3 aylık ve 30 yıllık faiz
34
oranları ele alınmış ve bu verilere çeşitli analizler uygulanmıştır. Sonuç olarak ise
değişkenler arasında uzun dönemli bir ilişki tespit edilmişken, kısa vadeli olarak ise
yalnızca KTT ile 30 yıllık faiz oranı değişkeni arasında bir ilişki tespit edilmiştir.
Kaya, Öner Kaya ve Yalçıner (2014) çalışmalarında, Türkiye’nin
derecelendirme notları ve KTT primlerinin ekonomik ve sosyal olaylara tepkisini
analiz etmişlerdir. Bu amaçla Ocak 2007-Nisan 2014 dönemindeki 127 olayın
Türkiye’nin derecelendirme notlarındaki ve KTT primlerindeki değişim üzerinde
etkisi test edilmiştir. Sonuçlar ele alındığında ise olayın iyi veya kötü olmasına
bakılmaksızın tüm olayların, siyasi olaylara kıyasla ekonomik olayların daha fazla
olmak üzere, ve ayrıca yurt dışı kaynaklı iyi olayların yurt içi kaynaklı iyi olaylara
kıyasla daha fazla olmak üzere, değişkenler üzerinde bir şekilde etkili oldukları
görülmüştür.
Koy (2014) çalışmasında, KTT ve Eurotahvil primleri arasındaki ilişkinin ne
şekilde gerçekleştiğini ve bir öncü gösterge olarak, hangisinin daha güçlü olduğunu
araştırmıştır. Bu amaçla Almanya, İtalya, İspanya, Portekiz, İrlanda, Türkiye ve
Yunanistan’ın Ocak 2009-Kasım 2012 dönemine ait KTT ve Eurotahvil prim
değerleri Bloomberg’in internet sitesinden alınmış ve bu verilere çeşitli analizler
uygulanmıştır. Sonuç olarak ise, KTT prim değerlerindeki değişimin Eurotahvil
primlerindeki değişime yön verdiği görülmüştür.
Şit, Karaca ve Ekşi (2014) çalışmalarında, Türkiye’de borsa endekslerinin
KTT primlerinden ve politik risklerden etkilenip etkilenmediği konusunu
araştırmışlardır. Bu amaçla Türkiye’ye ait Ocak 2005-Mart 2014 dönemlerine ait
aylık veriler TCMB, Bloomberg ve Borsa İstanbul’un internet sitelerinden temin
edilmiş ve bu verilere çeşitli analiz teknikleri uygulanmıştır. Sonuç olarak ise borsa
endeksindeki değişim, KTT primleri ve politik risk faktörü değişkeni ile
açıklanamamıştır.
Turguttopbaş (2014) çalışmasında sosyal hareketler, suistimaller ve seçimler
kapsamında politik risk kavramını değerlendirmiş olup, politik risk algısının KTT
spread değerlerine yansımasını incelemiştir. 2013-Haziran 2014 dönemindeki KTT
spread değerleri ele alınmış, bahsi geçen dönemde yaşanmış olan sivil itaatsizlik,
rüşvet ve seçim gibi olaylar ışığında değerlendirilmiş ve bu değişkenler arası bir
35
ilişkinin olup olmadığı sorgulanmış ve bu değişkenler arasında (özellikle gelişmekte
olan ekonomilerde) bir ilişkinin olabileceği sonucuna varılmıştır.
Gün, Kutlu ve Karamustafa (2015) çalışmalarında 2013 yılında yaşanmış olan
Gezi Parkı olaylarının Türkiye’nin KTT spread değerleri üzerinde herhangi bir
etkisinin olup olmadığını incelemişlerdir. Bu amaçla 4 Ocak 2010-23 Şubat 2015
arası döneme ait günlük bazda Türkiye 5 yıllık KTT spread değerleri, 2030 vadeli
Türkiye gösterge Eurotahvil faizi, Türkiye yıllık yurtiçi aktif tahvil faizi, BİST 100
volatilitesi, sepet döviz kuru verileri ele alınmış ve çeşitli testler gerçekleştirmiştir.
Sonuç olarak ise Gezi Parkı olayları ile ülke spread değerleri arasında ve ayrıca
spread değerleri ile bahsedilen diğer değişkenler arasında anlamlı ilişkiler
bulunmuştur.
Koy (2015) çalışmasında KTT spread değerleri ile hisse senedi endeksleri
arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Bu amaçla Ocak 2013-Nisan 2014 dönemindeki
haftalık BİST 30, BİST 100, BİST Banka, BİST Sanayi hisse senedi endeksleri ele
alınmış ve bu endekslere çeşitli testler uygulanmıştır. Testlerin sonucunda BİST
Banka endeksinin, BİST Sanayi endeksine kıyasla KTT spread değerlerindeki olası
bir şoka daha duyarlı olduğu; Türkiye’nin KTT spread varyans değerlerinin, hisse
senedi endeks varyans değerleri ile büyük oranda açıklanabildiği; hisse senedi
fiyatlarının KTT ve temerrüt oranlarını yönlendirebildiği, yani sermaye piyasasının
KTT piyasasını yönlendirme eğiliminde olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Kaya, Öner Kaya ve Yalçıner (2015) çalışmalarında ülke derecelendirme notu
ve not görünümü ile KTT prim değerleri arasında herhangi bir ilişkinin olup
olmadığını incelemişlerdir. Bu amaçla 31.10.2001-09.03.2015 dönemindeki S&P,
Moody’s ve Fitch’in Türkiye’ye verdiği uzun dönem derecelendirme notları ve not
görünümleri ile yine bu dönemdeki 5 yıllık KTT prim değerleri ele alınmıştır. Sonuç
olarak ülkenin gerek derecelendirme notu gerek not görünümü hakkındaki olumlu bir
gelişmenin ülke KTT değerleri üzerinde (duyuru tarihini çevreleyen 14 günlük
dönem için) herhangi bir anlamlı farklılaşmaya yol açmadığı fakat tam tersi bir
durumun, yani olumsuz bir gelişmenin duyuru tarihinden önceki 7 günde KTT prim
değerinde anormal bir artış, sonraki 7 günde anormal bir azalış gösterdiği
bulunmuştur.
36
2.1.2.1. Kredi Temerrüt Takası Endeksi
KTT endeksi, standardize edilmiş koşullara sahip tek isimli (single-name)
diğer bir ifade ile tek bir referans borçlusu olan kredi temerrüt takaslarından oluşan
bir sepettir. Söz konusu endeksler, küresel bir karşılaştırma ölçütü seti gibi hareket
etmektedir ve yatırımcılara, kredi piyasasının bir bölümünün alınıp satılması
imkanını tanımaktadır (Balı ve Yılmaz, 2012: 90). Aynı zamanda KTT endeksleri,
risk iştahına bağlı olarak, sektörel bazdaki kredi riski ile bölgesel bazdaki kredi
riskinin beraber olarak satın alınmasına ve satılmasına imkan verir (Cafri, 2008: 1).
KTT endeksinde dayanak varlık bir tane olmayıp, çok sayıda varlıktan oluşan bir
portföydür. Bu sebeple KTT endeksleri, multi-name KTT’lerin bir çeşidi olarak
değerlendirilebilmektedir.
KTT endeks sözleşmesinde koruma alan taraf satıcı tarafa her yıl çeyrek
dönemler halinde, endeksin ilk satın alma fiyatı tutarında (örn. 65 baz puan) ödeme
yapar. İlerleyen dönemlerde, sonraki ödeme zamanında endeks değerinin değişmesi
durumunda alıcı taraf satıcıya, sözleşmenin vadesine kalan süre boyunca, endeksin
şimdiki değerindeki değişim kadar ödeme yapar. Yani, bir KTT endeks sözleşmesine
ilerleyen tarihlerde müdahil olmak, endeksin günlük değerlemesi (netleştirme, markto-market) sebebiyle yapılacak olan ön ödemeleri içerir.
Bir KTT endeksinde, dayanak varlıklardan oluşan standardize edilmiş bir
sepetin kredi riski koruma alıcısından koruma satıcısına transfer edilir. KTT
Endeksi’nin işleyişi, bildiğimiz tek varlığa dayalı KTT’den farklıdır. KTT’de swap
primi ödenirken, kredi olayı gerçekleştiğinde ise swap primi ödemeleri son bulur.
KTT Endeksi’nde ise swap primi ödemeleri koruma alıcısı tarafından ödenmeye
devam eder, fakat ödenen bu primlerin miktarı (genellikle çeyrek bazında ödemeler
yapılır) giderek azalır. Bu durum dayanak varlığın itibari değerinin, kredi olayının
gerçekleşmesi sonucunda azalmış olmasından ileri gelir (Fabozzi ve diğerleri, 2006:
50).
KTT endeksi yatırımcıya tek bir işlem ile tüm KTT portföyünün kredi
riskinde uzun veya kısa pozisyon alabilme olanağı verir. Tek dayanak varlıklı KTT
ile karşılaştırdığımızda KTT endeksinin likidite, şeffaflık ve çeşitlendirme
konularında tamamıyla standartlaştırılmış olduğunu söyleyebilinir. Piyasa yapıcılar
37
yatırımcılara, dar bir alım-satım spreadi ve yeterli likidite garantisini sunmaktadırlar.
Ürünün likiditesi birçok katılımcıyı çekmektedir. Portföydeki her bir kredi için ayrı
ayrı koruma almaktansa KTT endeksleri ile kredi portföylerini koru(n)maya almak,
yatırımcılara daha ucuza mal olmaktadır.
İlk KTT endeksleri 2001 yılında oluşturulmuş olup, 2003 yılında J.P. Morgan
ve Morgan Stanley yatırım bankaları tarafından Track-X adıyla, aynı çatı altında
birleştirilmiştir. Ardından Amerika ve Avrupa’dan birkaç banka, grup olarak iBoxx
endeksini oluşturulmuşlardır. 2004 baharında bu iki endeks birleştirilmiş ve en
nihayetinde, CDX ve iTraxx adlı iki endeks oluşmuştur.
Bu iki endeks, kendi içlerinde birçok alt endekse ayrılmaktadır. CDX endeksi
genel anlamda Kuzey Amerika’yı (NA) baz alan bir endekstir. En çok kullanılan
CDX endeks türleri ise IG (Yatırım Yapılabilir Seviye-CDX.NA.IG), HY (Yüksek
Getiri-CDX.NA.HY), EM (Gelişen Piyasalar-CDX.EM) endeksleridir. Bu endeksler
sırasıyla 125 adet, 100 adet ve 14 adet ihraççıdan oluşmaktadır. Diğer endeks ise
iTraxx’dir. Bu endeks kendi içinde Avrupa (iTraxx Europe), Asya (iTraxx Asia),
Avusturalya (iTraxx Austuralia) ve gelişen piyasalar/diğer (iTraxx CEEMEA) olmak
üzere, 4 ana gruba ayrılmaktadır. iTraxx Europe, Avrupa’daki 125 adet yatırım
yapılabilir olarak derecelendirilmiş ihraççıdan oluşurken, iTraxx Austuralia 25
ihraççıdan, iTraxx CEEMEA 25 ihraççıdan oluşmaktadır. iTraxx Asia ise çeşitli alt
gruplara ayrılmaktadır. Endekslerde yer alan ihraççılar, eşit ağırlığa sahiptirler
(Markit, 2009: 5: Markit, 2013a: 3-8; Markit, 2013b: 3). Bu portföyler her yılın 20
Mart ve 20 Eylül tarihlerinde güncellenir, yatırım yapılabilir seviyesinden düşenler
portföy dışına çıkarılır, yatırım yapılabilir seviyesine yükselenler portföye dahil
edilir (Hull, 2009: 524). Bu endekslerin yapıları Tablo 1’de gösterilmiştir;
Tablo 1: KTT Endekslerinde Dilimlendirme, Bağlanma ve Kopma Noktaları
Dilim
CDX.NA.IG
iTraxx Europe
Sermaye
% 0-3
% 0-3
Ara Dilim (alt)
% 3-7
% 3-6
Ara Dilim (üst)
% 7-10
% 6-9
Kıdemli (alt)
% 10-15
% 9-12
Kıdemli (üst)
% 15-30
% 12-22
En Kıdemli
% 30-100
% 22-100
Kaynak: Hull, 2009, s. 533.
38
Ürünlere ve fiyatlara tüm piyasa katılımcılarının ulaşabilmesini sağlaması
sebebiyle KTT endekslerinin, piyasadaki mevcut likiditenin ve şeffaflığın artması
gibi çeşitli getirileri olmuştur.
KTT endeks korumasının alınıp satıldığı 3, 5, 7 ve 10 yıllık vadelere sahip
sözleşmelerin olduğu aktif bir piyasa mevcuttur. Bu sözleşmelerin vadeleri genellikle
20 Aralık ve 20 Haziran tarihlidir. Bu endeksler, dayanak portföyde yer alan
şirketlerin KTT spread değerlerinin ortalamalarıdır (Hull, 2009: 525).
2.1.2.2. Sepet Temerrüt Takası
Sepet temerrüt takasının oluşturulmasının altında yatan mantık, bir KTT
portföyünün taşıdığı kredi riskini yeniden dağıtmaktır. Bu portföyde 5 ile 200 arası
varlık bulunabilmektedir. Normal bir KTT oluşturulması ile aynı mekanizmaya sahip
olmasına karşın, sepet temerrüt takası ile normal bir KTT’nin kredi olayının
gerçekleşmesi arasında farklılık mevcuttur (Cafri, 2008: 22). Sepet temerrüt
takasında tek bir tane dayanak varlık olmayıp, çok sayıda dayanak varlık vardır. Bu
sebeple sepet temerrüt takasları, multi-name KTT’nin bir çeşidi olarak da
değerlendirilebilmektedir. Sepet temerrüt takasının çok sayıda dayanak varlıktan
oluşması ve genel işleyişi Şekil 3’te gösterilmiştir;
Şekil 3: Sepet Temerrüt Takası
Dayanak Varlık 1
Ödemesi
Dayanak Varlık 2
Dayanak Varlık 3
…
Periyodik
Varlık
Sepeti
Sahibi
(Koruma
Alıcısı)
Prim
Koruma
Satıcısı
Belirlenen Kredi
Olayının
Gerçekleşmesi
Durumunda Ödeme
Kaynak: Sayılı, 2008, s. 90.
39
Sepet temerrüt takaslarında koruma alan tarafın ödemesi gereken prim,
single-name KTT’lere nazaran düşüktür. Bu durumun sebebi tek bir referans varlığın
değil, bir portföyün veya dayanak varlık grubunun riskinin söz konusu olmasıdır.
Koruma satan taraf ise, birden fazla referans varlıkta sınırlı bir pozisyona sahip
olmaktadır. Bu durum, (tek bir referans varlık yerine birden fazla dayanak varlığın
olması), koruma satan tarafın getirisini yükseltmektedir.
Bazı sepet temerrüt takaslarında ödemenin gerçekleşmesi, sözleşmenin
sonlandırılması tek bir varlığın temerrüde düşmesi sonucu gerçekleşir. Böyle bir
sözleşmede koruma alıcısı, yalnızca tek temerrüde karşı koruma almış olur. Bu
türdeki KTT’ler, ilk temerrüde uğrama durumu (first-to-default) KTT olarak bilinir.
Esasında bu KTT, n. kredi olayının gerçekleşmesi ile ödemenin gerçekleşeceği ve
sözleşmenin sonlanacağı sepet temerrüt takasının (nth-to-default KTT) bir çeşidi
olup, burada n=1 değerini almıştır.
Sepet temerrüt takasları, bir veya birkaç temerrüt durumunu kaldırabilecek
ancak daha sonra belirli bir sayıdaki temerrütten zarara uğrayabilecek yatırımcılar
için uygundur. Bu yatırımcılar sepet temerrüt takasları yoluyla mevcut kredi
risklerini sınırlamaktadırlar.
Yukarıda anlatılmış olan KTT çeşitlerinin yanında, varlık takası ve dijital
kredi temerrüt takası da bulunur.
Sabit kurlu, kredi riskine sahip bir tahvil üzerinden kazanç sağlamayı ve aynı
zamanda sabit kuru dalgalı kura dönüştürerek, karşılaşacağı faiz riskini minimuma
indirmeyi isteyen yatırımcı amacına varlık takası kullanarak ulaşabilir. Varlık
takasında yatırımcı sabit kurlu ve kredi riskine sahip tahvil alımı ile faiz oranı takası
işlemlerine aynı anda girer. Faiz oranı riskini minimize ederek kredi riski ile
ilerleyen aşamalarda karşılaşılmasını sağlarken, kredi riskinin transferine veya kredi
riskinden korunmaya olanak sağlamamaktadır (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 54-55).
Dijital KTT’lerin tek dayanak varlığa sahip KTT’lerden tek farkı, kurtarma
(geri kazanma) değerinin önceden belirlenmesidir. Bu nedenle dijital KTT’ler sabit
kurtarma değerli KTT’ler olarak da bilinmektedir. Temerrüt durumunda veya kredi
olayının gerçekleşmesi durumunda koruma satan tarafından ödenecek miktar piyasa
değerinden bağımsızdır, çünkü bu değer kontratta önceden belirlenmiştir. Dijital
40
KTT’ler bu özelliklerinden dolayı, nakit teslimat esasına göre işlem görürler (Erdil,
2008: 97).
2.1.3. Krediye Dayalı Tahvil
Krediye dayalı tahvil (KDT), yatırım yapılabilir notu almış bir kurum
tarafından ihraç edilen ve normal bir tahvilde olduğu gibi faiz ödemeleri ile sabit
vade yapısına sahip bir menkul kıymet çeşididir. KDT’nin vade sonundaki değeri de
dahil olmak üzere verimliliği, ihraççı kurumun olduğu kadar, dayanak varlık veya
varlıkların performanslarına da bağlıdır. KDT’ler genellikle başabaş değerleri
üzerinden ihraç edilir. Bazılarınca kredi riskinden korunmak amacıyla kullanılan bir
finansal araçtır (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 181).
Krediye dayalı tahvillerde tahvil ihraççısı koruma alıcısına karşılık gelirken,
tahvili alan taraf koruma satıcısına karşılık gelmektedir. KDT’ler incelendiğinde,
kredi riski ile tahvili birleştiren, ikisinin aynı işlemde bulunmasını sağlayan finansal
araçlar olduğu görülür. Bu ürünlerde bir taraftan düzenli kupon ödemeleri
gerçekleşir, diğer taraftan herhangi bir kredi olayı durumunda ihraççının anapara
ve/veya kupon ödemesi azalır. Şekil 4’te Krediye Dayalı Tahvil yapısı ve işleyişi
gösterilmiştir;
Şekil 4: KDT Yapısı
Kaynak: Sayılı, 2008, s. 106.
41
1990’lı yılların başlarında finans dünyasına dahil olan KDT’ler özellikle belli
bir seviyede kredi riski arayan kurumlara, bu arayışlarına cevaben geliştirilmiş olup
aynı zamanda riskten koruma, yatırımlarda çeşitlilik ve likidite de sağlamaktadırlar.
İlk bakışta bu işlemlerin menkul kıymetleştirme ile herhangi bir farklarının
olmadığı düşünülse de, menkul kıymetleştirme işleminde önce kredi kullandırımı
yoluna gidilmekte veyahut kredi riskini doğuran finansal varlık sahiplenilmekte,
sonra da ilgili kredi ya da finansal varlıklar bir menkul kıymete dönüştürülerek
yatırımcılara satılmakta ve bankanın bilançosunun dışına çıkartılmaktadır. Krediye
dayalı tahvillerde ise önce tahvil ihraç edilerek fon temin edilmekte, sonrasında kredi
kullandırımı yoluna gidilmekte veya kredi riski doğuran finansal varlık
sahiplenilmektedir. Bu nedenle söz konusu işlemler “fonlamalı kredi koruması”
olarak da adlandırılabilmektedir. İşleme konu kredi veya finansal varlık, bankanın
varlıkları arasında kayda alınmakta, yalnızca dönem sonlarında netleştirilerek
bilançoya yansıtılmaktadır.
KDT’ler, KTT’ların bilanço içi karşılığıdır (Yılmaz, 2009: 37). KTT
işlemlerinin bilanço dışında yer alarak avantajlı hale gelmesine rağmen yatırımcıların
neden KDT işlemlerini tercih ettikleri tartışma konusu olmuştur. Birinci neden, KDT
işlemlerinde ISDA anlaşmalarının imzalanmasına gerek kalmamasıdır. KDT
işlemlerinde dökümantasyon, herhangi bir bono veya tahvil alım-satımı kadar
basittir. Ayrıca, bilanço dışı işlemleri yapmaya yetkili olmayan yatırımcılar, bu
ihtiyaçlarını KDT işlemlerini tercih ederek giderebilmektedirler. KDT işleminde
KTT’lerde olduğu gibi taraflar arasındaki kredi limitleri kullanılmamaktadır. Bunun
anlamı, gelecekteki olası işlemler için kredi limitlerinin açık kalmasıdır (Erdil, 2008:
49).
Tipik örneği KTT olan fonlanmamış kredi türevlerinde koruma satıcısı,
koruma alıcısına herhangi bir ön ödeme yapmaz. Tipik örneği KDT olan fonlanmış
kredi türevlerinde ise koruma satıcısı (tahvil yatırımcısı), koruma alıcısına tahvili
alırken bir ön ödeme yapmış olur. Tahvilin vadesi süresince herhangi bir kredi olayı
gerçekleşmez ise, tahvilin geri ödeme değeri vade gününde yatırımcıya ödenir. Kredi
olayı gerçekleşir ise, tahvilin başabaş değerinden düşük (kurtarma, geri alma, geri
kazanma oranı kadar) bir miktar vade gününde yatırımcıya ödenir (Fabozzi ve
diğerleri, 2006: 181).
42
KDT’lerin vadesi genellikle 1-3 yıl arasında olmasına karşın, bu ürünlerin
vadesi 3 ay ile birkaç yıl arasında değişkenlik gösterebilmektedir. Aynı zamanda bu
tahviller, genellikle nominal değerlerinin altında bir fiyattan ihraç edilirler. Bu
durum, herhangi bir kredi olayının oluşmaması durumunda nominal değeri alacak
olan yatırımcıya kazanç sağlar.
KDT’ler ÖAK aracılığı ile veya herhangi bir aracı kullanılmaksızın, kurum
tarafından ihraç edilebilirler (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 184).
KDT’nin yatırımcılara, ihraççılara ve aracılara çeşitli yararları bulunmaktadır.
Bunlar;

Kaldıraç, vade, ödeme, para birimi gibi özellikleriyle kişisel istekler için
özelleştirilmiş varlıklara ve hatta ulaşılması sınırlı olan bazı piyasalara
ulaşabilme imkanı sağlar,

Menkul kıymetleştirilmiş bir ürün ile risk/getiri portföyünü takas edebilecek
türev ürünlerle oynaması yasaklanmış olan yatırımcılara bu imkanı verir,

Arzu edilen dayanak varlığın alınabilmesine olanak sağlar (bu durum, tek bir
işlem vasıtasıyla tüm portföyü alacak olan işletmeye maliyet avantajı sağlar),

Aynı sonuçları elde etmek için birden fazla türev işlemine girmek zorunda
olan yatırımcıları, bu sebeple karşılaşacakları yönetsel sınırlandırmalardan
uzak durmalarını sağlar. Bu durum yatırımcının dökümantasyon giderlerinin
azalmasını ve karşı taraf riskinden uzaklaşmasını sağlar,

Normal süreçte ulaşamayacakları düşük seviyelerde fonlama maliyeti elde
etmelerini sağlar,

Türev ürünleri fonlanmış şekliyle transfer ettiklerinden aracı kuruluşlar karşı
taraf riskinden uzaklaşmıştır,

Ticari anlamı olan sentetik menkul kıymetlerin oluşturulmasını sağlar,

Belirli piyasalarda bulunan yüksek talep ve düşük arza sahip varlıklara
(yapay, sentetik) katılımı sağlar,

Likit olmayan varlıkları kolay pazarlanabilir hale getirerek piyasaya likidite
ve aynı zamanda daha düşük fonlama maliyetleri ile yatırımcılara daha cazip
ve güvenli yatırım araçları sunar,

Yatırımcıya ve/veya ihraççıya cazip gelebilecek düzenlemeler vergi
avantajları sağlar,
43

Aracı, yatırımcı, ihraççı gibi tarafların sahip oldukları risk miktarlarından
korunmayı, azaltmayı veya çeşitlendirmek istedikleri forma dönüştürmelerini
sağlar,

KDT işlemleri aracılığıyla bankalar, ekonomik sermayelerinin daha etkin
kullanımını sağlayabilirler. Böylelikle risk ağırlıklı varlıkları için gerekli
olabilecek olan sermaye ihtiyaçlarını azaltabilir, özkaynak getirilerini
artırabilirler.
Krediye dayalı tahviller de kredi temerrüt takaslarında olduğu gibi, nakdi
veya
fiziksel
olarak
sonlandırılabilmektedir.
Kredi
olayının
gerçekleşmesi
durumunda nakdi sonlandırmada, ÖAK temerrüde düşmüş varlıkların piyasa değeri
ile başlangıçtaki değeri (nominal değeri) arasındaki farkı koruma alıcısına öder ve
koruma satıcısı, tahvilin nominal değeri ile kredi olayına bağlı ödenen tutar
arasındaki
farkı
alır.
Kredi
olayının
gerçekleşmesi
durumunda
fiziksel
sonlandırmada, koruma alıcısı referans varlığı veya varlıkları ÖAK’ya devreder ve
koruma satıcısı, satın alma bedeli ile teslim edilen varlığın değeri arasındaki farkı
alır. İşlemin sonlandırılmasında kullanılabilecek üçüncü bir yöntem ise ikili ödeme
yöntemidir. Kredi olayının gerçekleşmesi durumunda ikili ödeme yöntemi ile
sonlandırmada, ÖAK önceden belirlenen sabit bir tutarı koruma alıcısına öder ve
koruma satıcısı da, nominal değer ile yapılan bu ödeme tutarı arasındaki farkı alır.
2.1.4. Toplam Getiri Takası
Toplam getiri takası (TGT), bir tarafın sahip olduğu dayanak varlığın
getirileri ile diğer tarafın dalgalı kura dayalı, periyodik olarak yaptığı ödemeleri
karşılıklı olarak değiştirdiği bir işlemdir. Dayanak varlık kredi riskine sahip tahvil,
borç, tahvil veya borçtan oluşan bir portföy, tahvil piyasasındaki bir sektörü yansıtan
endeks veya hisse senedi endeksi olabilir (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 57-58).
TGT’lerde koruma alan ve koruma satan olmak üzere iki taraf bulunmaktadır.
Koruma satan taraf referans varlığın tüm nakit akımlarını alırken, koruma alan tarafa
belirli bir ödeme yapar. Yapılan bu ödeme genelde Libor’a endekslenmiştir. Koruma
44
alan taraf, aynı zamanda fiyat değişim riskini de karşı tarafa devretmektedir. Buna
göre, varlığın fiyatının düşmesi durumunda koruma satan taraf koruma alan tarafa
ödeme yapmaktadır. Aksi durumda, yani varlığın fiyatı yükseldiğinde ise koruma
alan tarafından koruma satan tarafa ödeme yapılmaktadır (Demirkan, 2011: 38).
Herhangi bir ön ödeme gerektirmemesi sebebiyle TGT’ler de, tıpkı KTT’ler gibi
fonlanmayan kredi türevlerindendir (Balı ve Yılmaz, 2012: 92). Toplam Getiri
Takası sözleşmesinin yapısı ve işleyişi Şekil 5’te gösterilmiştir;
Şekil 5: TGT Sözleşmelerinin Yapısı
Koruma
Alan
Taraf
Libor+X ve değer azalışları
Varlığın
getirisi
+değer
Koruma
Satan Taraf
artışları
Getiri
Varlık
Kaynak: Demirkan, 2011, s. 38.
Referans varlığı satın almaktansa, TGT işlemine girmeyi cazip kılan çeşitli
faktörler vardır. Bunların başında, alıcının referans varlığı satın almak için finansman
bulmak zorunda olmaması gelir. Bunun yerine satıcıya toplam getiri karşılığında
belirli bir ücret öder. Aslında bu durumda alıcının, satıcının bilançosunu kiraladığını
söyleyebilmek mümkündür. Referans varlık satıcının bilançosunda gözükmekle
beraber alıcı, referans varlık kendi bilançosundaymış gibi varlığın maruz kaldığı
ekonomik değişimlerden etkilenir (Demirci, 2003: 66).
TGT taraflara fonlama maliyeti arbitrajı yapabilme olanağı sunmaktadır.
Fonlama maliyeti düşük olan taraf fonlama maliyeti yüksek olan tarafa, varlığın tüm
getirisini devreder. Böylelikle, fonlama maliyeti yüksek olan tarafın getirisi
artmaktadır. Bu işlem ile fonlama maliyeti düşük olan taraf, toplam getiriyi devralan
45
tarafın ve referans varlığın birlikte temerrüde düşme olasılığının azalmasından fayda
sağlamaktadır. TGT sözleşmesi, toplam getiriyi alan tarafa çeşitli olanaklar
sunmaktadır. Bunlar piyasada mevcut olmayan bir vade ile yeni bir varlık
yaratabilmek, portföylerinde bulundurmak istedikleri varlıklar için etkin bir bilanço
dışı
pozisyon
oluşturabilmek,
portföylerindeki
kredi
limiti
boşluklarını
doldurabilmek, nakit çıkışı olmaksızın kaldıraç avantajını kullanarak sermayenin
getirisini artırmak ve yönetim maliyetini düşürmek gibi olanaklardır.
TGT işlemi alıcı tarafa, satıcı tarafın uzmanlığından faydalanma imkanı da
sunabilir. Şöyle ki, TGT işlemlerinin satıcı tarafında genellikle esas faaliyet konusu
kredi hizmetleri olan büyük bankalar olur. Bu bankalar için referans varlığın kredi
riskini belirlemek zor veya karmaşık bir işlem değildir, onlar için herhangi bir sorun
teşkil etmez. Bu durum, kredi analizi konusunda büyük bankalar kadar tecrübeli
olmayan alıcı için bir güvence oluşturur.
Dayanak
varlığın
fiyatında
meydana
gelebilecek
değişimlerinden
kaynaklanan risklerin de karşı tarafa aktarılmasına olanak sağlayan TGT
sözleşmeleri, piyasa riskine karşı da koruma sağlamaktadır. Yani TGT sözleşmeleri
için, salt kredi riskine karşı değil, varlığın mülkiyetini karşı tarafa geçirmeksizin
piyasa risklerine karşı da koruma sağlayan sözleşmeler olduğunu söylememiz
mümkündür. Bu durumda koruma alan taraf, varlığın mülkiyetini elinde tutmaya
devam etmesine karşın, varlığın risklerini karşı tarafa devredip karşılığında belirli bir
ödeme alır. Koruma satan taraf ise doğrudan kredi kullanımından kaynaklanan işlem
maliyetlerinden kurtulmuş, dayanak varlığın nakit akımlarını üzerine almıştır.
TGT, sık kullanılan kredi türevlerindendir. Genellikle bankalar tarafından,
normal borç verme limitlerinin dışında kredilerini genişletmek amacıyla kullanılırlar.
İlaveten, vadesine kadar tutmak istedikleri fakat kredi riski dolayısıyla uygun
olmayan varlıklar için işletmeler bu takası kullanmayı tercih ederler. TGT’lerin,
bahsedilenler dışında kullanım alanları da vardır. Bulunduğu ülkede politik bağlamda
risk yönünden rahat olmayan bir kuruluş, mal ve hizmetlerini satmaya devam
ederken oluşabilecek risklerini azaltmak amacıyla da bu ürünleri kullanabilir.
TGT’ler kredi riskine karşı koruma sağlarken, referans varlığın tüm risklerini
barındırmaktadır. Alınan riske karşılık toplam getiri alıcısı, satıcıya değişken faiz
46
üzerinden ödeme yapmaktadır. TGT uygulamalarının genelde 3 amacı vardır
(Gümrah, 2009: 71) ;

Yatırımcılar için kaldıraç etkisi,

Yatırımcılar için daha etkin portföy yönetimi,

Bankalar için kredi riskinin daha etkin transferi.
TGT sözleşmesi ile KTT sözleşmesi arasında bazı farklılıklar mevcuttur.
KTT sözleşmesi referans kredi veya bononun fiyat riskini transfer etmekte, kredi
kalitesindeki düşüşten kaynaklanan fiyat riskini transfer etmemektedir. TGT
sözleşmesi, kredi kalitesindeki düşüş nedeniyle ortaya çıkan fiyat riskini transfer
etmektedir. Yani kredi marjında oluşabilecek bir değişme, kredi veya bononun
fiyatının değişmesine neden olmaktadır. KTT sözleşmesinde herhangi bir kredi olayı
gerçekleşmeden iki taraf arasındaki hesap kapanmazken, TGT sözleşmesinde
karşılıklı hesap kapanması piyasa fiyatında veya marjda oluşacak değişime bağlıdır.
TGT ile KTT arasındaki diğer bir fark, teyit formu konusundadır. KTT
sözleşmelerinde söz konusu olan standart teyit formu, TGT sözleşmelerinde
bulunmamaktadır. Buna karşın KTT sözleşmelerindeki gibi bir standart teyit formu
varmışçasına swap anlaşmasının uygulamasında yer alan temel unsurlar, kredi olayı
tanımları ve teslim mekanizmalarının varlığı gözetilmektedir.
Özetlemek gerekirse, TGT sözleşmesi ile koruma satın alan taraf (Kunt,
2008: 56-57) ;

Referans varlığın sahibidir,

Referans varlığın toplam getirisini koruma satan tarafa öder,

Satın aldığı koruma karşılığında Libor +/- spread şeklinde hesaplanan bir
ödeme tahsil eder,

Uğradığı sermaye kayıpları koruma satan tarafından karşılanır,

Faiz riskini üstüne alır,

Referans varlığın fiyatının yükselmesi halinde koruma satan tarafa, aradaki
değer kazancını ödemekle yükümlüdür.
TGT sözleşmesinde koruma satan taraf (Kunt, 2008: 57) ;

Referans varlığa sahip değildir,
47

Referans varlığa ilişkin her türlü nakit akımı kendisine aktarılır,

Koruma alan tarafa belli periyodlarla ödeme yapar. Bu ödeme genellikle
Libor+spread gibi bir değişken faiz ödemesi biçimindedir,

Referans varlığın getiri riskini üstlenir,

Referans varlığın değerinde bir düşüşe sebep olabilecek her türlü aşağı yönlü
fiyat hareketinden kaynaklanan riski tamamen üzerine alır. Fiyat düşüşlerinde
koruma alan tarafa, aradaki değer kadar ödeme yapmakla yükümlüdür.
2.1.5. Kredi Spread Opsiyonu
Kredi spreadi, riskli kabul edilen bir finansal varlığın (ürünün) getirisi ile
onun karşılığındaki risksiz kabul edilen bir finansal varlığın (ürünün) getirisi
arasındaki farka verilen isimdir. Daha geniş bir şekilde ifade edecek olursak kredi
spreadi, bir yatırımcının riskli bir ürüne yatırım yaparken o ürünün bünyesinde
bulundurduğu kredi riskini üstlenmek için risksiz faiz oranı veya daha az riskli başka
bir finansal ürünün sunduğu getiriye ek olarak talep ettiği (fazladan) getiri miktarıdır.
Kredi türev piyasalarında kredi spreadi üzerine yazılan türev sözleşmeler yapı
itibariyle forward sözleşmelere oldukça benzemekte ve sıklıkla, nakit akımlarının
birbirleriyle takas edilmesine dahi gerek kalmamaktadır. Bir kredi spread türev
sözleşmesi, en basit haliyle, vade tarihinde sözleşmede belirtilmiş olan spread değeri
ile gerçekleşen (piyasadaki) spread değeri arasındaki farkın ödenmesini içeren basit
bir forward sözleşme olarak da belirtilebilir. Kredi Spread Opsiyonu yapısı ve
işleyişi Şekil 6’da gösterilmiştir;
Şekil 6: KSO Yapısı
Prim Ödemesi + Spread Daralması Durumunda Ödeme
Opsiyon
Alan Taraf
Opsiyon
Satan Taraf
Spread Genişlemesi Durumunda Ödeme
Kaynak: Demirkan, 2011, s. 42.
48
Şekil 6’da görüldüğü üzere, kredi spread türevlerini oluşturan asıl finansal
ürün kredi spreadi üzerine yazılan satın alım veya satım hakkı veren opsiyon
sözleşmeleridir. Kredi spreadi, riskli bir varlığın getirisi ile onun kıyaslandığı risksiz
kabul edilen varlığın getirisi arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır. Opsiyon ise
yatırımcısına belli bir prim tutarı karşılığında bir varlığı alma veya satma hakkı veren
bir sözleşme türüdür. Bu iki tanımdan hareketle, kredi spread opsiyonu (KSO) bir
borçlunun kredi spread değerine dayanan ve yine onun kredi spread değerindeki
değişimlerden türetilen tipik bir opsiyon sözleşmesidir (Kunt, 2008: 59). Kredi
spreadlerinin daralması durumunda kredi spreadi üzerine call opsiyonu, genişlemesi
durumunda da kredi spreadi üzerine put opsiyonu daha cazip olmaktadır (Delikanlı,
2010: 108).
Yatırımcı, banka oranına dayanarak kredi spread değerinin ve dolayısıyla
borç aracının ana değerinin etkilenebileceğine inandığı durumlarda bu opsiyon
türüne başvurmalıdır. Opsiyon alan kişi parçalar halinde veya bir defada hepsini
ödeyebilir ya da ödenecek tutar amorti edilir. Opsiyon satan kişi, borçlunun kredi
spread değeri belli bir eşik değerini aştığı zaman, bütün ödemeyi yapmayı kabul eder
(Savaşman, 2010: 25).
KTT sözleşmeleri ile KSO sözleşmeleri arasında kredi olayları bağlamında
bir farklılık mevcuttur. Bu fark KTT sözleşmelerinde kredi olayının tanımlanma
zorunluluğu olması, buna karşın KSO sözleşmelerinde böyle bir zorunluluğun
olmamasıdır. Faiz oranlarının artması, referans varlığın kredibilitesinin azalması gibi
dayanak varlığın piyasa değerinin düşmesine ve dolayısıyla kredi spread değerinin
artmasına yol açan tüm durumlar sözleşmenin kapsamına girerek opsiyon alan tarafa
koruma sağlamaktadırlar.
KSO işlemleri dayanak varlığın piyasa riskine karşı koruma sağlayan araçlar
olmayıp, dayanak varlığın fiyatındaki değişimlere karşı koruma sağlayan araçlardır.
2.2. MENKUL KIYMETLEŞTİRME
Menkul kıymetleştirme terimini dar ve geniş olarak iki farklı anlamda
tanımlayabilmek mümkündür. Fon akımlarının alışılagelmiş yöntemlerle yani para
49
piyasaları aracılığı ile menkul kıymet ihraç edilerek elde edilmesi, menkul
kıymetleştirmenin geniş anlamda ifade edilmesi olarak belirtilebilir. Menkul
kıymetleştirmenin dar anlamda ifade edilmesi sonucunda ise, yalnızca varlığa dayalı
menkul kıymetleştirme ifade edilmiş olur.
Menkul kıymetleştirme terimi nakit akımı oluşturan varlıkların sahibi olan
kuruluşça bu varlıkların, salt bu amaçla kurulmuş olan bir kuruluşa satışı ve bu ikinci
kuruluşun, satın aldığı bu varlığı dayanak varlık kabul ederek menkul kıymetler ihraç
etmesini ifade eder (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 65).
Menkul kıymetleştirme (menkulleştirme) işlemlerinde, hangi varlık türü
kullanılırsa kullanılsın, genel olarak ele alındığında aynı temel süreç söz konusu
olup, öncelikle kaynak kuruluş işleme dahil olacak olan varlıklardan bir portföy, bir
varlık havuzu oluşturur. Sonrasında bu varlığa/varlıklara endekslenmiş menkul
kıymetleri ihraç edecek olan ÖAK yapılandırılır ve varlıklar ÖAK’ye transfer edilir.
Bu aşamada amaç, gerçek anlamda bir satışın olması, gerçekleşmesidir. Sonraki adım
olarak ÖAK, kredi derecelendirmesi ve kredi zenginleştirmesi işlemlerinden sonra
ilgili varlığa/varlıklara dayalı menkul kıymetler ihraç eder. ÖAK menkul kıymet
satışından elde ettiği geliri, satın almış olduğu dayanak varlığın ödemesi için
kullanır. Varlıkları ÖAK’ye transfer etme karşılığında kaynak kuruluş, ÖAK’nin
sahibi olur (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 14). Menkul kıymetleştirme işlemi ve bu
işlemin işleyişi Şekil 7’de görülmektedir;
Şekil 7: Menkul Kıymetleştirme Yapısı
Varlık Satışı
Kaynak Kurum
ÖAK
Nakit
Menkulleştirme
Yatırımcılar
Nakit
Kaynak: Anbar, 2011, s. 39.
Şekil 7’de görüldüğü üzere menkul kıymetleştirme işlemi, çok sayıda benzer
özellikli varlığın nakit akımlarına dayanılarak kaynak kurumca bir havuz
oluşturulması ve bu havuzun tüzel kişiliğe haiz özel amaçlı kuruluşa (ÖAK) devri
veya direkt olarak gerçek veyahut tüzel kişi yatırımcılara satılması ile, bu ödemelerin
söz
konusu
havuzdaki
varlıkların
geri
ödemeleriyle
fonlanması
şeklinde
50
gerçekleşmektedir. Bir havuz oluşturulmasındaki amaç menkul kıymetleştirme
işleminin, ilgili maliyet vs. şeyleri karşılayacak kadar büyük olmasını sağlamak ve
riski çeşitlendirmektir (Morgan Stearns Corporation, 2012: 10). Oluşturulan bu süreç
(havuz oluşturulması ve bu havuza dayalı menkul kıymetlerin ihraç edilmesi süreci),
likit olmayan ancak belirli bir getiri sağlayan varlıkların, alınıp satılabilir menkul
kıymetler şekline dönüştürülmesi olarak da ifade edilebilir (Eroğlu, 2010: 33).
Menkul kıymetleştirme işlemi öncesinde kaynak kurumun aktifleri arasında
yer almakta olan varlıklar, ÖAK’ye transfer edilmeleri sonrasında bu kuruluşun
aktifleri arasında yer alırken, menkul kıymetleştirme ile önce ÖAK’nin pasifleri
arasında ve satış sonrasında da yatırımcıların aktifleri arasında yer almaktadır. Bu
akış, Şekil 8’de görülmektedir;
Şekil 8: Menkul Kıymetleştirme İşleminin Bilançolar Üzerindeki Etkisi
Kaynak: Anbar, 2011, s. 39.
Özel amaçlı kuruluş (ÖAK) kaynak kuruluştan ayrı bir kuruluş olup, salt bu
amaç ile (menkul kıymetleştirme amacı ile) oluşturulmuştur. Burada amaç ihraççı
kuruluş ile kaynak kuruluşun bilançolarını birbirinden ayrı kılmak, kaynak kuruluşun
karşılaşabileceği iflas veya herhangi bir kredi riskinden ihraççı kuruluşu bağımsız
kılmaktır. ÖAK genellikle İrlanda, Hollanda, Kıbrıs, Bahreyn, Virgin Adaları,
Cayman Adaları, Dominik Cumhuriyeti gibi kıyı ötesi olarak tabir edilen yerlerde
kurulur.
Modern anlamda menkul kıymetleştirme uygulamaları, 1970 yılında ABD’de
federal hükümetin konut ipoteklerini menkul kıymetleştirmeyi motive etmesiyle
başlamıştır. 1977’de özel sektör kuruluşları da menkul kıymetleştirme uygulamasına
geçmişlerdir. İlk olarak 1970 yılında ABD’de başlayan menkul kıymetleştirme
uygulamaları, 1980’li yılların ortalarına kadar ipotekli konut kredileri şeklinde ve
51
hükümet desteğiyle gelişimini sürdürmüştür. 1985’de bilgisayar leasing alacaklarının
menkul kıymetleştirilmesiyle ipoteğe dayalı olmayan menkul kıymetlerin ihracı
gerçekleşmiştir (Vatansever, 2000: 261).
Menkul kıymetleştirme işleminde temel farklılık, bu işleme tabi alacakların
ana şirket bilançosunda mı, yoksa kurulacak olan özel amaçlı şirketin bilançosunda
mı duracağıdır. Alacakların bilançoda bırakılıp teminat gösterilerek menkul kıymet
ihraç edilmesi işlemine bilanço içi finansman denilmektedir. Diğer taraftan,
alacakların özel amaçlı bir şirkete devredilerek şirket bilançosundan çıkarılması ve
bunun sonucunda özel amaçlı şirket tarafından menkul kıymet ihraç edilmesi
işlemine ise bilanço dışı finansman denilmektedir (Sermaye Piyasasında Gündem,
2012: 12).
Menkul kıymetleştirme işlemi, ödeme aktarmalı ve nakit aktarmalı olmak
üzere iki değişik yapıda şekillenmektedir. Bu yapıları şu şekilde ele almak
mümkündür;

Ödeme Aktarmalı Menkul Kıymetleştirme: Ödeme aktarmalı menkul
kıymetleştirmelerde alacaklar kaynak kurumun bilançosundan çıkartılır,
ÖAK’lere satılır. Ödeme aktarmalı menkul kıymetler, yatırımcılara vade ve
faiz oranı bakımından birbirine benzer nitelikli varlıklardan oluşan bir
portföye veya alacak havuzuna doğrudan ortak olma imkanı sağlarlar. Ödeme
aktarmalı menkul kıymetler kaynak kurumlara, riskli varlıklarını bilanço
dışına çıkartarak bilançolarını daha risksiz hale getirme ve böylelikle, daha
iyi koşullarla ve ucuza fon sağlayabilme imkanı verirler. Ödeme aktarmalı
menkul kıymetleştirmenin ilk örnekleri Tablo 2 üzerinde gösterilmiştir;
Tablo 2: Ödeme Aktarmalı İlk Menkul Kıymetleştirmeler
Tarih
Varlık Türü
İhraççı
Milyon $
Mayıs, 1985
Otomobil kredileri
Valley National Bank ve Marine
Midland Banks
100,5
60,2
Aralık, 1986
Goldome FSB
205,7
Şubat, 1987
Bilgisayar finansal
kiralama alacakları
Kredi kartı alacakları
Bank of America
400,0
Eylül, 1987
Konut kredileri
Green Tree Acceptance Corp.
71,5
Ekim, 1987
Ekipman finansal
kiralama alacakları
American Airlines
92,6
Kaynak: Karadağ, 1996, s. 63.
52

Nakit
Aktarmalı
Menkul
Kıymetleştirme:
Nakit
aktarmalı
menkul
kıymetleştirmede menkul kıymetin teminatı varlık havuzu olup, bu varlık
havuzu ihraççı tarafın finansal tablolarında borç gösterilir. Varlıklardan gelen
nakit akımı menkul kıymetin değerine yansırken, faiz ve anapara ödemeleri
de yatırımcılara yansır. Nakit aktarmalı menkul kıymetleştirmenin ilk
örnekleri Tablo 3’te gösterilmiştir;
Tablo 3: Nakit Aktarmalı İlk Menkul Kıymetleştirmeler
Tarih
Varlık Türü
İhraççı
Milyon $
Mart, 1985
Bilgisayar finansal kiralama alacakları
Sperry
192,5
Temmuz, 1986
Otomobil kredileri
Chrysler
205,7
Ocak, 1987
Kredi kartı alacakları
Republic Bank
199,5
Kasım, 1987
Tüketici kredileri
Household FSB
432,1
Kaynak: Karadağ, 1996, s. 64
Menkul kıymetleştirme olgusu temelde; menkul kıymetleştirilen varlığı
bilanço dışına çıkartarak kurumun mali yapısını daha risksiz hale getirmek,
faaliyetlerin finansmanı için bulundurulması gereken sermaye miktarını azaltmak ve
yatırımcıların iflas riskine karşı daha iyi korunmalarını sağlamak amacıyla
geliştirilmiştir (Hepşen, 2005: 145).
Farklı ihtiyaçlara, farklı beklentilere, farklı yatırımcılara cevap verebilecek
nitelikte ürünler oluşturması sebebiyle menkul kıymetleştirme (bazı kaynaklarda
“menkulleştirme” olarak da geçebilmektedir), yapılandırılmış finans kapsamında
değerlendirilmektedir. Aynı zamanda menkul kıymetleştirme ile, hantal yapıda olan
ve bu sebeple pazarlanabilir olmayan ürünler de alım-satım işlemlerinde daha geçerli
olabilmekte, farklı yatırımcılarca daha cazip bulunulabilmektedir.
Menkul kıymetleştirme, teminatlandırılmış krediden veya aktife dayalı
menkul kıymetlerden ya da üçüncü bir kişiye satılan diğer finansal alacaklardan
farklıdır. Menkul kıymetleştirmenin temel unsuru, iyi aktiflerin bir şirket veya
finansal kurumun bilançosundan ayrılması ve yatırımcılara yüksek kalitedeki menkul
kıymetlere dayanan aktiflerin kullandırılmasının sağlanmasıdır. Kurumlar için
menkul kıymetleştirme, finansmanın yeni ve ucuz bir şeklidir. Etkin kredi
programları olup da sermaye kısıtı yaşayan finansal kuruluşlar için menkul
53
kıymetleştirme, aktiflerin bilançodan kaldırılması ve sermayenin daha fazla kredi
tahsisi için serbest bırakılması anlamına gelmektedir. Menkul kıymetleştirme
alternatif bir fonlama kaynağı olabilmekte ve menkul kıymetler işlem hacmi geniş ve
yüksek kredi derecesine sahip likit ürün olduklarından, ikincil piyasalarda aktif
olarak alım satımı yapılabilmektedir. Yatırımcılar için menkule benzer kurumsal
tahvillere göre daha fazla getiri ile farklı yatırım araçları için çeşitlendirme
sağlamaktadır (Ataman Erdönmez, 2006: 75-76).
Hakyemez (2012) çalışmasında menkul kıymetleştirmeye ve çeşitli
ülkelerdeki menkul kıymetleştirme uygulamalarına değinmiş olup, uygulamalar
sırasında karşılaşılan çeşitli sorunları dile getirmiş ve bu sorunlara çözüm önerileri
geliştirmiştir.
2.2.1. Menkul Kıymetleştirmeye Konu Varlıklar
Menkul kıymetleştirme işlemi tüketici ve konut kredilerini, kira ödemelerini,
finansal kiralama sözleşmelerinden ve ihracat işlemlerinden doğan alacakları, kredi
kartı alacaklarını, bankalar dışındaki mal ve hizmet üretimi faaliyetlerinde bulunan
anonim ortaklıklar ile mevzuata göre özelleştirme kapsamına alınan alacakları da
içermek üzere kamu iktisadi teşebbüslerinin müşterilerine yapmış oldukları taksitli
satışlar sebebi ile senede bağlanmış olan alacakları, Tarım Kredi Kooperatifleri
vasıtası ile verilmiş olunan kredilere ilişkin T.C. Ziraat Bankası’nın senede bağladığı
alacakları, T. Halk Bankası’nca esnaf ve sanatkarlar ile küçük işletmelere açılan
ihtisas
kredileri
ile
gayrimenkul
yatırım
ortaklıklarının
portföydeki
gayrimenkullerinin satış veya satış vaadi sözleşmelerinden doğan senetli alacaklarını
kapsamaktadır.
Ayrıca, Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK) III-58.1 sayılı Varlığa veya
İpoteğe Dayalı Menkul Kıymetler Tebliği’nde belirttiği üzere;

T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığının gayrimenkul satışından
kaynaklanan taksitli ve sözleşmeye bağlanmış alacakları,
54

Fon portföyünde yer alan varlıklardan elde edilen nakdin değerlendirilmesi
amacına yönelik olarak yapılan üç aydan kısa vadeli mevduat, katılım hesabı,
ters repo işlemleri, para piyasası fonları, kısa vadeli borçlanma araçları
fonları ve Takasbank Para Piyasası işlemleri,

Sermaye Piyasası Kurulu’nca uygun görülecek sermaye piyasası araçları
dışındaki varlıklar da bu kapsama dahildir.
Menkulleştirmenin gerçekleştirilebilmesi için şu 4 özelliğin mevcut olması
gerekmektedir (Banks, 2006: 61) ;

Varlık havuzlarındaki varlıklar, yeterli boyut ve kalitede olmalıdır,

Kaynak kurum ve hizmet veren kurum, kredibilitesi ve yetkinliği olan
kurumlar olmalıdır,

Yeterli yasal yapı ve koruma mevcut olmalıdır,

Uygun iç ve dış yapısal iyileştirme ve zenginleştirmeler mevcut olmalıdır.
2.2.1.1. Menkul Kıymetleştirmenin Faydaları
Menkul kıymetleştirme işleminin, işleme taraf olan kişi ve/veya kurumlara
birçok faydası bulunmaktadır. Bu faydalar şu şekilde özetlenebilir;

Menkul kıymetleştirmeye tabi varlıklar bilanço dışına çıkarılarak, nakit
(menkul kıymetleştirme ile ilgili giderler haricinde kalan miktar) ile yer
değiştirmiş olurlar. Böylelikle kaynak kurumun sahip olduğu nakit miktarı ve
bilançonun konumu iyileşir. Ayrıca menkul kıymetleştirme sayesinde
yönetimin, şirket bilançosunun boyutları ve yapısı üzerindeki kontrolü artar,

Menkul kıymetleştirme, bazı özel sektör kuruluşları için, ağırlıklı ortalama
sermaye maliyetini düşürmeye olanak sağlayan bir finansman yoludur.
Menkul kıymetleştirme, mevcut sermayenin farklı yatırım kanallarında
değerlendirilebilmesine olanak tanır,

Menkul kıymetleştirme yoluyla ihraç edilen menkul kıymetlerin kredi notları
şirketin kendi sahip olduğu kredi notundan daha yüksek olduğundan (ihraç
edilecek menkul kıymetler şirket tarafından değil, şirketten bağımsız olan bir
55
kuruluş tarafından ihraç edilir), geleneksel finansman yöntemlerine göre
menkul kıymetleştirme daha az maliyetli bir finansman türüdür,

Finansman kaynaklarını çeşitlendirdiğinden, menkul kıymetleştirme ilgili
riski azaltmaktadır. Menkul kıymetleştirme yatırımcılara, kaynak kuruluşun
kredi ödeme gücünden bağımsız yatırım kararı alabilme imkanı sağlar.
Menkul kıymetleştirme yatırımcılara farklı risk tercihlerine göre yatırım ve
çeşitlendirmeden doğabilecek getiri imkanları sunar, böylelikle de piyasanın
daha optimal bir hale gelmesine katkıda bulunur.
Bunların dışında;

Ticari işlemler için durağan kalabilecek bir piyasayı, işlem maliyetlerini
düşürerek likit hale getirir,

Menkul kıymetleştirme işlemi aracılık maliyetlerinin azalmasını sağlar. Var
olan aracılık maliyetleri de alınan hizmet ile ilgili olup, genellikle düşüktür,

Menkul kıymetleştirme işlemi yatırımcılara faiz getirisi veya ödemeleri
garanti altına alınmış menkul kıymetler ile kredi kalitesi konusunda taahhüt
ve yedd-i emin bünyesinde bir güvence sunması sebebiyle tasarrufları artırır,

Menkul kıymetleştirme farklı özelliklere sahip finansal ürünleri aynı havuzda
toplaması ve bunları yatırımcılara sunması sebebiyle, risk çeşitlendirmesine
olanak sağlar,

Menkul kıymetleştirme sermaye sahiplerine, söz konusu varlığa sahip
olmadan yedd-i emin (emanetçi) rolünde olma imkanı vermektedir. Finansal
varlıklar menkul kıymetleştirmeye tabi olabildiği gibi, fiziksel varlıklar da
menkul kıymetleştirmeye tabi olabilmektedirler, bu durum ise bir işletmenin
fiziki varlığa sahip olmadan onu işletebilmesi anlamına gelir,

Bankaların esas hizmetleri arasında sayabileceğimiz fon toplama, kredi
tahsisi ve bu krediyi vadeye kadar tutma işlemleri, menkul kıymetleştirme
sürecinde ayrı kurumlar/oyuncular tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu
durum ise etkinliğin artması, piyasanın daha etkin hale gelmesi ile
sonuçlanabilmektedir.
Menkul kıymetleştirmenin yarattığı en büyük dezavantaj, kaynak kurum ile
yatırımcıların, yani işleme giren tarafların birbirlerinden habersiz olmasıdır. Kimin
56
hangi riski taşıdığı belirsizdir. Bir diğer büyük dezavantaj, bankaların kredi
onaylama ve verilen kredileri takip etme hususlarındaki dikkatsizlikleridir. Bunun
dışında menkul kıymet havuzuna konan kredilerin eşik değerli mi yoksa eşik altı mı
olduğuna dikkat edilmemesi yani öden(ebil)en ve öden(e)meyen kredilerin aynı
pakete konulabilmesi de önemli bir sorun olabilmektedir. Birincil piyasalarda yer
alan kredilere dayalı olarak oluşturulan menkul kıymetlerin ikincil piyasada işlem
görmesi, birincil piyasalardaki risklerden daha büyük riskleri taşıyabilmektedir.
Varlık
havuzundan
senkronizasyonu
sağlanan
zorlu
bir
ve
süreçtir,
yatırımcılara
bunların
ödenecek
olan
faizlerin
uyuşmaması
çeşitli
sorunlar
yaratabilmektedir. Menkul kıymetleştirme işleminin dökümantasyon sürecinin
karmaşıklığı ve uzmanlık gerektiriyor oluşu, bu işlemi zorlaştırmakta ve çeşitli
yönetsel riskler oluşturmaktadır. Bu durum aynı zamanda, zaman kaybının ve
maliyetin artması ile denetim ve gözetim etkinliğinin azalmasına sebebiyet
vermektedir.
Enron skandalında da görülmüş olan kredi derecelendirme kuruluşlarının
taraflı olma durumu, yapılandırılmış finansal ürünler ve bu ürünlerin bir alt kolu olan
menkul kıymetleştirme için de söz konusu olabilmekte ve bu sebeple, ürünün
gerçekte taşıdığı risk yatırımcılarca fark edilmeyebilmektedir. Ayrıca Enron
vak’asında, menkul kıymetleştirmenin aynı zamanda sahtecilik ve dolandırıcılığı
kolaylaştırabildiğini görmek mümkündür. Enron, menkul kıymetleştirme aracılığıyla
varlıklarının ve yükümlüklerinin bir kısmını bilanço dışına çıkartmış ve böylelikle
yatırımcıların şirketin mali durumunu tüm şeffaflığı ile görebilmelerinin önüne
geçmiş, farklı bir algı yaratmıştır. Aynı zamanda Enron, menkul kıymetleştirdiği bazı
varlıkları garantisi altına almış ve böylelikle gerçek anlamda bilançolarından
çıkarmamıştır. Tüm bunların sonucunda Enron, bilinenden daha da riskli bir şirket
olmuştur.
Menkul
kıymetleştirme,
tüm
bu
olumsuz
hareketlere
zemin
hazırlayabilmektedir (Elul, 2005: 24).
57
2.2.2. Varlığa Dayalı Menkul Kıymet
Varlığa dayalı menkul kıymet (VDMK), alacakların ve bazı kredilerin de
dahil olduğu kimi varlıklardan gelen nakit akışlarına dayalı menkul kıymetlerdir
(Banks, 2006: 90).
Her kuruluş VDMK ihraç edememektedir. Bankalar, geniş yetkili aracı
kurumlar, finansal kiralama şirketleri, finansman şirketleri VDMK ihraç yetkisine
sahip kuruluşlardır. Ayrıca, ürünlerin (dayanak varlık) barındırdığı risk seviyelerine
göre de bu kuruluşlar kendi aralarında ayrılabilmektedir. Şöyle ki, düşük risk
kategorisindeki borçlulara ait alacaklar ticari bankalarca ve otomobil şirketlerine
bağlı finansman şirketlerince menkul kıymetleştirilirler, orta ve yüksek risk
kategorisindeki borçlulara verilen kredilerden oluşan varlık havuzları bağımsız
finansman şirketlerince menkul kıymetleştirilirler. Menkul kıymetleştirmede önemli
olan kaynak kurumun değil, dayanak varlığın/dayanak varlık havuzunun kredi
kalitesidir.
Şekil 9: VDMK İhraç Aşamaları
Alacakların
Devri (1)
Kaynak
Kuruluş
Anapara ve
Faiz
Ödemeleri (5)
VDMK
İhracı (2)
Özel
Amaçlı
Şirket
Alacak
Bedeli (4)
Anapara ve
Faiz
Ödemeleri (6)
Yatırımcılar
VDMK Satış
Hasılatı (3)
Kaynak: Sermaye Piyasasında Gündem, 2012, s. 12.
Şekil 9’da varlığa dayalı menkul kıymet ihraç aşamaları anlatılmıştır. Bu aşamalar şu
şekilde ifade edilebilir;
58
(1) VDMK ihracında kaynak kuruluş, sahip olduğu alacaklarını genellikle
sadece VDMK ihraç etmek amacıyla kurulmuş olan özel amaçlı şirkete devreder.
Alacaklar kaynak kuruluşun bilançosundan çıkıp özel amaçlı şirketin bilançosuna
girdiği için bilanço dışı finansman türünde bir işlem yapılmaktadır. (2) Özel amaçlı
şirket bu alacakları dayanak göstererek VDMK ihracını yapar ve VDMK’yı
yatırımcılara satar. (3) Satıştan elde edilen gelir ise (4) kaynak kuruluştan alınan
alacakların bedeli olarak kaynak kuruluşa aktarılır. (5) Kaynak kuruluş söz konusu
alacakları tahsil ettikçe bunları özel amaçlı şirkete aktarır. (6) Özel amaçlı şirket ise
belirlenen dönemler çerçevesinde bu ödemeleri VDMK sahibi yatırımcılara aktarır
(Sermaye Piyasasında Gündem, 2012: 12).
VDMK’ların ödemeleri sabit faiz üzerinden yapabileceği gibi, değişken faiz
üzerinden de yapabilir. VDMK’lar kısa vadeli olabilecekleri gibi uzun vadeli, ve
ayrıca ön ödemeli veya callable (geri çağrılabilir) olabilirler. VDMK’ların ihraç
edilecekleri kuruluşun kamu veya özel olması, baz aldıkları para biriminin yerli veya
yabancı olması hakkında herhangi bir kural yoktur. Borsada yer almaları ise tercihe
bağlıdır.
VDMK’nın diğer menkul kıymetlerden farkı, varlıkların bilançoda yer alan
ekonomik değerler olmasıdır. VDMK’larda önce varlık vardır. Sonra bu varlığa göre
borç bulup pasif oluşturulmakta ve VDMK ihraç edilmektedir (Alptekin, 2009: 12).
VDMK’nın temelleri ipoteğe dayalı tahvillere dayanmaktadır. Burada, bir
havuzda toplanan bireysel ipotek kredileri teminat olarak ele alınır ve bunlara dayalı
tahviller oluşturulur (Brigham ve Ehrhardt, 2005: 677).
Menkul kıymet piyasalarında genellikle aktife dayalı menkul kıymetler ile
ipoteğe dayalı menkul kıymetler arasında ayrım yapılmaktadır. Amerika dışındaki
piyasalarda aktife dayalı menkul kıymet, ipoteğe dayalı olanlar da dahil olmak üzere
menkul kıymetleştirilen tüm araçları kapsamaktadır (Bakkal ve Korkmaz, 2011: 16).
VDMK’lar ile İDMK arasında, menkul kıymetleştirilen alacakların niteliği dışında
önemli bir farklılık yoktur (Bakkal ve Korkmaz, 2011: 18).
VDMK’lar, geleneksel şirket tahvillerinin özelliklerinden olan sabit bir
getiriye ve belirli bir vade yapısına sahiptirler. Ancak VDMK’ların geleneksel
tahvillerden farkı mevcuttur. Bu fark, yatırımcılara yapılacak olan bütün ödemelerin
kaynak kuruluşun alacakları ile oluşturulan bir havuzla güvence altına alınmasıdır.
59
VDMK’ların tarih içindeki gelişimine bakıldığında ise, gayrimenkulün
ekonomik değerini dayanak kabul eden ve bu yolla gayrimenkulün finansmanı
uygulaması, ilk olarak 28.09.1769 tarihinde Prusya’da Büyük Friedrich tarafından
yayımlanan Emirname’de görülmektedir.
31.01.1857 tarihinde İsviçre’nin Cenevre eyaletinde kabul edilen Kanun ile
kredi kuruluşlarına gayrimenkul teminatı karşılığında senet ihraç etme hakkı
tanınmıştır. 13.07.1899 tarihinde İpotek Bankaları Kanunu ve 21.12.1927 tarihinde
İpotekli Senetler Kanunu ile Almanya’da ipotek senetleri, finansman araçlarına
dönüştürülmüştür.
1916 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Federal Arazi Bankası (Federal
Land Bank) ve Federal Konut Kredileri Bankası (Federal Home Loans Bank)
faaliyete geçmiştir. 1933 yılında kurulan Konut Sahipleri Kredi Birliği (Home
Owners’ Loan Association) ile Federal Çiftlik Kredileri Birliği (Federal Farm Loan
Corporation) üyelerinden bazıları aldıkları kredileri ödeyemeyince, Federal Arazi
Bankası ve Federal Konut Kredileri Bankası borçları devralarak karşılığında
finansman kuruluşlarına garantili tahvil vermişlerdir. 1934 yılında Federal Tasarruf
ve Kredi Sigortası Birliği (Federal Savings and Loan Insurance Corporation, FSLIC)
ve Federal Konut İdaresi (Federal Housing Administration, FHA) kurulmuş ve
ipotekli kredileri sigortalamıştır (Aydın, 2006: 62).
1938 yılında Federal Milli Kredi Kurumu (Federal National Mortgage
Association, FNMA, Fannie Mae), FHA tarafından sigortalanan ipoteklerin ikinci el
piyasada alım satımını düzenlemeye başlamıştır. 1968 yılında Hükümet Milli İpotek
Kurumu (The Government National Mortgage Association, GNMA, Ginnie Mae)
kurulmuş ve bir garantör olarak çalışmaya başlamıştır. 1970 yılında da Federal
Konut Kredileri İpotek Birliği (Federal Housing Loan Mortgage Corporation,
FHLMC, Freddie Mac) kurulmuştur (Aydın, 2006: 92-93).
Amerika’da VDMK piyasası, Chrysler’in araba kredilerinden oluşan bir
portföyü menkul kıymetleştirdiği 1985 yılına kadar gitmektedir (Banks, 2006: 61).
Aynı yıl, ABD’li elektronik ekipman şirketi Sperry VDMK ihracı amacıyla Sperry
Finans Şirketi’ni (Sperry Lease Finance Corp.) kurmuştur. Ardından, özel amaçlı
kurulan bu şirkete 192,4 milyon $ değerinde, sabit faiz oranlı olarak bilgisayar
kiralama alacaklarını satmıştır (Sermaye Piyasasında Gündem, 2012: 12). Kredi
60
kartına
dayalı
menkul
kıymetleştirme
ilk
olarak
ABD’de
1987
yılında
gerçekleştirilmiştir. Kredi kartı alacaklarını ilk menkul kıymetleştiren bankalar
Capital One, MBNA ve Advanta olmuştur (Anbar, 2011: 101).
1990’lı yıllara gelindiğinde bu piyasa konut kredilerini, tekne kredilerini,
öğrenci kredilerini ve çeşitli leasing işlemlerini içeriyordu. Avrupa’da tüketici ve
otomobil kredilerine dayalı menkul kıymetleştirme ürünlerinin gelişimi ise
1990’ların sonlarında gerçekleşmiştir. Bunlara ilaveten müzik, sinema ve edebiyat
eserlerinin telif hakları da menkul kıymetleştirilebilmektedir. Bunun en bilinen
örneği 1997 yılında Bowie Bond adı verilmiş olan ve David Bowie’ye ait 287
şarkının 10 yıllık gelirlerinin menkul kıymetleştirilmesidir.
Amerika ile karşılaştırıldığında, Avrupa’da menkulleştirmenin gelişimi farklı
olmuştur. Bu durumun geçerli sebepleri mevcuttur. Bunlardan biri, Avrupa’da
menkulleştirmeye öncü olacak, yatırımcılara motivasyon sağlayacak nitelikte bir
kamu
kuruluşu
olmadığı
gibi,
Avrupa’daki
çoğu
kamu
kuruluşunun
menkulleştirmeyi zor bulmasıdır. Amerika’da menkulleştirme ilk günden itibaren
kamu destekli olmuştur, öyle ki kriz öncesi dönemde işlem hacminin ve likiditenin
artması adına piyasalar esnek hale getirilmiştir. Buna ilaveten Avrupa’daki yasal
düzenlemeler, menkulleştirmenin önünde engel teşkil edecek nitelikte olmuştur. Bu
sebeple Avrupa menkulleştirme sürecinde, kendi iç dinamikleri ile Amerikan
modelini harmanlamak durumunda kalmıştır.
Birçok Avrupa ülkesinde büyük kurumsal bankalar, menkul kıymetleştirmede
ilk kredi tahsis eden kuruluşlar olmuştur. Bununla birlikte birçok hükümet
özelleştirme ve kamusal sermayeli özel şirketlerin aktiflerinin bilanço üzerindeki
borçların azaltılması ve AB düzenlemelerindeki asgari zorunlulukların yerine
getirilmesi amaçlarını, menkul kıymetleştirme yoluyla sağlamıştır. Avrupa’daki
hükümetler aktiflerini gayrimenkulden piyango gelirlerine ve hatta gelecekteki vergi
gelirlerine kadar geniş bir aralıkta menkul kıymetleştirmeyi seçmiştir (Ataman
Erdönmez, 2006: 79).
1985 yılında İngiltere’de ilk menkul kıymetleştirme işlemi, Bank America
Finance Limited’den 1200 ipoteği satın almak amacıyla kurulan “Mini” adlı
ÖAK’nin tahvil ihracı ile gerçekleştirilmiştir. Fransa’da ilk menkul kıymetleştirme
61
işlemi ise 1990 yılında, Credit Lyonnais tarafından tüketici kredisine dayalı ilk tahvil
ihracı ile gerçekleştirilmiştir (Yurtseven, 1993: 11).
VDMK’lar Türk mevzuatına ilk olarak 2499 sayılı Sermaye Piyasası
Kanunu’nun 1992 tarih ve 3794 sayılı kanunla değiştirilen 13/A ve 22/C
maddeleriyle girmiştir. Türkiye’de 1992 yılında yayınlanan tebliğ ile (Seri:III,
No:14) başlayan VDMK uygulaması, 1995 yılına kadar bankacılık kesiminin ilgi
gösterdiği bir çerçevede gelişmiştir. VDMK uygulaması başlangıçta aktifleri likit
hale getirmesi, riskleri bilanço dışına çıkarması ve maliyet avantajının bulunmasına
bağlı olarak bankalar tarafından cazip görünmesine karşın, 1995 sonrası yıllar
itibariyle önemini kaybetmiş görünmektedir (Aktuna, 2010: 23).
Menkul kıymetleştirme işlemlerine, mevcut varlıklar ile gelecekte ortaya
çıkması beklenen alacaklar konu olmaktadır. Gelecekte ortaya çıkması beklenen
alacakların (nakit akışlarının) menkul kıymetleştirilebilmesi için, gelecekte nakit
akışı sağlayacak bir yapının varlığı ve bu yapının sağlayacağı nakit akışlarının
menkul kıymetleştirilebilir olması gerekmektedir. Burada kaynak kurum normal
faaliyet dönemi içerisinde gelecekte elde etmeyi beklediği alacaklarını dayanak
varlık kabul ederek, bunlara dayalı menkul kıymet ihraç etmekte veya bu alacakları
ÖAK’ye transfer ederek menkul kıymet ihraç edilmesini sağlamaktadır. Gelecekteki
nakit akışları, ihraç edilen menkul kıymetlerin anapara ve faiz ödemelerine güvence
teşkil etmektedir. Nakde şu anda değil de gelecekte sahip olunacak olması (nakit
akışının gelecekte doğacak olması), gelecek nakit akışı menkul kıymetleştirmesi ile
mevcut varlık menkul kıymetleştirmesi arasındaki birincil farktır.
Kaynak kurum açısından gelecek nakit akışı menkul kıymetleştirmesini
geleneksel
borçlanma
ile
kıyasladığımızda,
gelecek
nakit
akışı
menkul
kıymetleştirmesinin bazı olumlu yönlerinin olduğunu görmek mümkündür.
Geleneksel borç vermede kredi veren kurum (gerçek veya tüzel kişi), firmanın
bilançosundaki varlıkların değerleri ile ilgilidir. Gelecek nakit akışı menkul
kıymetleştirmesinde borç veren konumunda olan yatırımcılar, firmanın nakit
akışlarına bakmaktadır. Geleneksel borç vermede kaynak kurumun (borçlunun)
borçlarını ödeyememe riski yani kredi riski mevcuttur. Gelecek nakit akışı menkul
kıymetleştirmesinde kredi riski ve ülke riski ortadan kalkmaktadır. Bu durumun
sebebi gelecek nakit akışı menkul kıymetleştirmesinde, ÖAK’nin gelecekteki bütün
62
nakit akışları üzerinde hakkının bulunması ve ÖAK’nin nakit akışları üzerinden
komisyonunu aldıktan sonra kalan miktarı kaynak kuruma göndermesidir.
Bankalar haricindeki kuruluşların şirket tahvili değil de, VDMK ihraç etmeyi
tercih etmelerinin nedenleri fonlama maliyetlerinde gerçekleşebilecek muhtemel
azalma, fon kaynaklarındaki çeşitlilik, (finansal raporlamada yer alması maksadıyla)
kazançların elde edilmesinin çabuklaşmasıdır (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 70).
2.2.2.1. Menkul Kıymetleştirme İşleminde Taraflar
Menkul kıymetleştirme işlemine birçok birim taraf olabilmektedir. Şekil
10’da bu birimler gösterilmiştir;
Şekil 10: Menkul Kıymetleştirme Sürecinde Yer Alan Taraflar
Kaynak: Anbar, 2011, s. 45.
63
Kaynak kurum, menkul kıymetleştirme işlemine tabi varlıkların sahibidir. Bu
özelliği ile kaynak kurum sahip olduğu bu varlıklardan bir havuz oluşturarak, bu
havuzu belirli bir iskonto karşılığında özel amaçlı kuruma devreder. Bu sayede
kaynak kurum, menkul kıymetleştirme yoluyla daha düşük maliyetli fon sağlayarak
daha çok kredi verme imkanına kavuşur. Bu durumda kaynak kurum için, özel
amaçlı kurum tarafından ihraç edilen menkul kıymetler aracılığı ile finansman
sağlayan taraf olduğunu söylemek mümkündür.
Kredi veren kurum, zaman içinde açmış olduğu veya ikincil piyasalardan
satın aldığı kredilerle VDMK’ların teminatı olan alacak havuzunu oluşturmakta ve
bu havuzu, bunlara dayalı menkul kıymet ihraç etmesi için ÖAK’ye satmakta veya
devretmektedir (Ataman Erdönmez, 2006: 76).
Hizmet veren firma menkul kıymetleştirme sonucu oluşan finansal ürünlerin
izlenmesinden, bu ürünlerin yarattığı nakit akışından, bu ürünlerin yönetiminden ve
bu ürünlere ait anapara ve faiz ödemelerinin toplanarak ÖAK’ye iletilmesinden,
yatırımcılara ve yedd-i emine sahip olunan finansal ürünler ile ilgili dönemsel
raporlar hazırlamakla yükümlü olan kuruluştur. Bu kuruluş kaynak şirkete bağlı veya
tamamen bağımsız bir kuruluştur.
Özel amaçlı kurumlar birçok farklı kaynak kurumdan varlıkları alan, bu
varlıklardan bir havuz oluşturan ve oluşturduğu bu havuzu dayanak kabul eden
menkul kıymetler oluşturarak, bu menkul kıymetleri yatırımcılara satan kurumlardır.
Özel amaçlı kurumun bilançosunun aktifinde yalnızca varlığa dayalı menkul kıymet
ihraç etmek amacıyla devraldığı alacaklar bulunurken, pasifinde yalnızca menkul
kıymetleştirmeden kaynaklanan borçlar bulunur. Bu kurumlar faaliyetlerini, varlığa
dayalı menkul kıymet ihracı ve bu yolla elde ettikleri gelirler aracılığı ile kaynak
kurumdan
menkul
kıymetleştirilecek
varlıkların
satın
alınması
ile
sınırlandırmaktadır. Özel amaçlı kurumun faaliyetlerinin sınırlı olmasının en büyük
nedeni, bu kurumların “iflas dışı kurum” olarak nitelendirilmesidir. Özel amaçlı
kurum bu özelliğini, faaliyetlerinin belirli kurallar ile sınırlandırılması sebebiyle
kazanmıştır (Hakyemez, 2012:6).
Bilanço dışı ÖAK’lerin bazı karakteristik özellikleri mevcuttur. Bu özellikler
sermayelerinin düşük olması, bağımsız yönetici veya çalışanının bulunmaması,
64
yönetimsel fonksiyonunun her türlü finansal hareket karşısında davranışları önceden
belirlenmiş bir yedd-i emin tarafından yerine getirilmesi, varlıklarına yönelik
hizmetlerin hizmet antlaşması kapsamında yapılması ve pratikte iflasının mümkün
olmamasıdır. Bu durumdan hareketle söylenebilir ki ÖAK’ler çalışanı bulunmayan,
önemli kararlar alması beklenmeyen, fiziksel mekandan yoksun ve iflas edemeyecek
olan firmalardır. Menkul kıymetleştirme işleminde menkul kıymetin geri
ödeneceğine olan inanç, menkul kıymet ihraççısı olan kurumun mali yapısına değil
dayanak varlık havuzunun sağlamlığına bağlıdır. Bu yüzden ÖAK’nin sermayesi
semboliktir.
ÖAK’nin ne tür bir şirket olarak kurulması gerektiği hakkında bir kural
bulunmamaktadır. Söz konusu bu kurum bir anonim şirket olabileceği gibi, fon da
olabilir.
Yatırım
bankaları,
varlığa
dayalı
menkul
kıymetlerin
yatırımcılara
satılmasında aracılık görevini gerçekleştiren kurumlardır. Varlığa dayalı menkul
kıymetlerin yatırımcılara satışında yüklenici olarak çalışırlar veya varlığa dayalı
menkul kıymetlerin satışında doğrudan aracılık faaliyetlerini yürütürler. Menkul
kıymetleştirme sürecinde gerçekleştirdikleri bu göreve ek olarak, hangi varlıkların
menkul kıymetleştirilerek çok sayıda yatırımcı çekeceği konusunda ihraççı kuruma
tavsiye veren öncül kuruluşlardandır.
Çoğu menkul kıymetleştirme yapısı, menkul kıymet sahiplerinin kredi veya
faiz oranı risklerini azaltmak, ihraç edilen menkul kıymetlerin daha yüksek kredi
notu almalarını sağlamak ve yatırımcılar açısından cazibesini artırmak amacıyla
çeşitli kredi zenginleştirme yöntemleri kullanmaktadır. Kredi zenginleştirici,
ihraççının kendisi olabileceği gibi, bankalar, sigorta şirketleri veya monoline (sadece
tahvil sigorta eden) sigorta şirketleri gibi dış kurumlar da olabilir. İhraççı tarafından
sağlanan güvence mekanizmalarına (önceliklendirme yapısı, aşırı teminatlandırma,
rezerv hesap vb.), içsel kredi zenginleştirmesi; üçüncü taraflarca sağlanan güvence
mekanizmalarına (teminat mektubu, kefalet senedi, işletme garantisi vb.) ise, dışsal
kredi zenginleştirmesi denilmektedir. Kredi zenginleştirmesinin yapısı ve tutarı,
genellikle, ihraç edilecek menkul kıymetleri derecelendirecek kredi derecelendirme
kuruluşları ile görüşülerek belirlenmektedir (Anbar, 2011: 47-48).
65
Dayanak varlık ile ihraç edilen menkul kıymetlerin kredi risklerinin
birbirlerinden ayrılmasına ek olarak kredi zenginleştirme işleminin de etkisiyle,
menkul kıymetleştirme işlemine taraf olan dayanak varlık ile ihraç edilen menkul
kıymetlerin kredi dereceleri birbirlerinden farklı olur. Bu farklılık, ihraç edilen
menkul kıymetlerin kredi değerliği lehine sonuçlanmaktadır.
Kredi derecelendirme kuruluşları dayanak varlık havuzunu ve ihraç edilen
menkul kıymetleri değerlendiren ve bu ürünlere notlar veren, bu ürünleri
derecelendiren kuruluşlardır. Bu amaçla kredi derecelendirme kuruluşları işletmeler
tarafından ihraç edilen varlığa dayalı menkul kıymetlerde dayanak varlık havuzunun
kredi kalitesini, dayanak varlık havuzunun ihraç edilen ürünlerin anapara ve faiz
ödemelerini yerine getirebilecek ödeme gücüne sahip olup olmadığını, sağlanan
güvence mekanizmalarını, yasal sorunları vb. incelemektedir. Kredi derecelendirme
kuruluşları, menkul kıymetleştirme işleminin başlangıcında derecelendirdikleri bu
ürünleri vade boyunca izlemekte ve kredi notlarını devamlı güncellemektedirler.
Havuzun kredi riskini değerlendirebilmek için, derecelendirme şirketleri,
havuzdaki her kredinin; faiz karşılama oranını, kredi/varlık oranını, vadeyi, faiz
yapısını ve mülkün özelliklerini en iyi şekilde analiz etmelidir. Söz konusu oranlar,
varlık havuzu sayesinde karşılanamaz ise, kredi derecelendirme şirketleri, bu
seviyenin karşılanması için bazı kredi zenginleştirme yöntemlerinin kullanılmasını
isteyebilmektedir (Alper, 2008: 147).
Menkul kıymetleştirme sürecinde hizmet veren firma ile yatırımcılar ve kredi
garantisi verenler ile yatırımcılar arasında bir aracı olan yedd-i emin, fon adına
ihraççıdan varlıkları satın alma ve yatırımcıların sertifikalarını ihraç etme
sorumluluklarına sahiptir. Varlığa dayalı menkul kıymet ihraç eden kurum ve fon
varlıklarını muhafaza eden güvenilir kişi tarafından kurulan birim, çoğunlukla
kredilerden oluşan havuzu yönetir. Söz konusu birim, kredilere ilişkin ödemeleri ve
bu kredileri güvence altına alan teminatların garantilerini tahsil etmekle yetkilidir
(Hakyemez, 2012: 11-12).
Diğer tüm masraflardan önce belirli bir ücret ve beklenmeyen tüm masrafları
karşılayabilmek için bir tazminat alan yedd-i emin, bunu sorumluluklarını yerine
getirebilmek maksadıyla yapmaktadır.
66
Yatırımcılar, varlığa dayalı menkul kıymetlere yatırım yapan gerçek ve tüzel
kişileri ifade etmektedir. Yatırımcıları, menkul kıymetleştirme işlemi sonucunda
ihraç edilen ürünleri satın alan bireysel ya da kurumsal yatırımcılar olarak ele almak
mümkündür.
Genellikle çoğu menkul kıymet halka satılmak için arz edilmesine karşın, bu
menkul kıymetlere yatırım yapan yatırımcıların büyük bir kısmını sigorta şirketleri,
emeklilik fonları, ticari bankalar, yatırım bankaları, korumalı fonlar, yatırım fonları,
ipotek kredi kurumları gibi kurumsal yatırımcılar oluşturmaktadır (Anbar, 2011: 50).
Bunlara ilave olarak menkul kıymetleştirme sürecinde aktif portföylerini
yapılandıran, sözleşme koşulları hakkında müzakere eden ve tavsiyelerde bulunan
“düzenleyici”, aktife dayalı menkul kıymetlerin satışını garantileyen “garantör” ile
menkul kıymetleştirmede özel bir rolü olan aktife dayalı menkul kıymetleştirmeler
için
vergi
danışmanları,
denetçiler,
piyasa
yapıcıları
gibi
taraflar
da
bulunabilmektedir (Ataman Erdönmez, 2006: 76).
2.2.3. Teminatlandırılmış Borç Yükümlülükleri
Teminatlandırılmış borç yükümlülükleri (TBY), borçlanma araçlarından
oluşan bir portföyün menkul kıymetleştirilmesidir (Sermaye Piyasasında Gündem,
2006: 15).
Teminatlı borç yükümlülüklerinin temel işleyişi banka kredisi, tahvil, ipotekli
konut kredisi gibi kredi riskine sahip varlıklardan bir dayanak varlık havuzu
oluşturulması ve nakit akışlarının, bu dayanak varlık havuzundaki varlıkların nakit
akışlarına bağlı olduğu menkul kıymetlerin ihraç edilmesi şeklindedir. Bu menkul
kıymetlere teminatlı borç yükümlülükleri denilmesinin sebebi ihraç edilen tahvil
ödemelerinin, teminat gösterilen ve bir havuzda toplanan varlıkların nakit akışlarına
bağlı olmasıdır.
Yapıları itibariyle VDMK’ya benzeseler de, TBY’leri VDMK’lardan ayıran
en büyük özellik havuzda toplanan varlıkların tek tip olmadığı gibi, bu varlıkların
benzer özelliklere sahip olma zorunluluğunun olmamasıdır. Başka bir deyişle, TBY
havuzları heterojen bir yapıya sahiptir (Sayılı, 2008: 108).
67
TBY, sabit getiri piyasasındaki mevcut kredi riskini yeniden dağıtmak adına
oluşturulmuş ve bu amaçla en çok tercih edilen ve son on yılda gelişmiş olan bir
araçtır. Bir finansal kurum (genellikle bir banka) TBY oluşturmak adına öncelikli
olarak tahvillerden veya diğer yükümlülüklerden oluşan portföyü satın almak ve
sonrasında tekrar satmak için, yasal olarak ayrı bir bünye olan bir kuruluş kurar. Bu
kuruluş yapılandırılmış yatırım aracı (YYA) olarak bilinmektedir. YYA, ÖAK’nin
bir çeşididir. YYA, kısa vadeli ticari kağıtlar ihraç ederek (genellikle) fonlarını
artırır, buradan elde ettiği geliri şirket tahvilleri veya tutsat ya da kredi kartı borçları
gibi yükümlülükleri satın almak amacıyla kullanır. Bu borçları bir havuzda toplar ve
ardından bunları sınıflara ayırır, dilimlendirir (Bodie ve diğerleri, 2009: 474-475).
Dilimlere ayırma daha az cazip teminat varlıkları daha cazip menkul kıymetlere
dönüştürmekle kalmaz, aynı zamanda teminat portföyünün kredi riskini dilimler
arasında dağıtarak, farklı risk-getiri profilindeki yatırımcılara hitap eden ürünler
oluşturur.
TBY menkul kıymetleştirme mekanizması şöyle sıralanabilir (Balı ve Yılmaz,
2012: 94) ;

Banka kredileri ve/veya pazarlığa tabi finansal araçlar ve/veya kredi
türevlerinden oluşan bir referans portföyün oluşturulması,

Söz konusu portföyün kredi riskinin, portföyü oluşturan kişi/kurum ile olan
bağının kopartılması,

TBY’lere baz teşkil eden referans portföyün, bir pürüz doğduğu taktirde
alacaklıların nakit akımlarına belli bir önceliğe göre ulaşmalarına olanak
tanıyan bir kıdem sıralamasına göre tranşlara (dilimlere) ayrılması. Bahsi
geçen tüm bu aşamalar Şekil 11’de gösterilmiştir;
68
Şekil 11: TBY Yapısı
İhraç
Edilen
Menkul
Kıymetler
Teminat
Varlıklar
Kaynak
Kurum
Birincil
Öncelikli (En
Kıdemli)
Menkul
YYA
Nakit
Kıymetler
Nakit
(AAA)
İkincil Öncelikli
(Kıdemli)
Menkul
Kıymetler (BB)
Teminat
Varlıklar
Özsermaye
Dilimi
Kaynak: Anbar, 2011, s. 125.
Genellikle üçten fazla dilime ayrılan TBY’lerde ihraç ürünlerinden elde
edilen gelir ilk olarak vaat edilen getiriyi karşılamak üzere en üst dilime, sonrasında
bir sonraki dilime ve daha sonra da kademe kademe olmak üzere diğer alt
basamaklara dağıtılır. TBY dilimleri, VDMK’larda olduğu gibi, en üst basamağın
AAA derecesine sahip olduğu yapılardır. En alt dilim ise (sermaye dilimi) genellikle
TBY’yi hazırlayan tarafından alınır (Hull, 2009: 530).
Birincil öncelikli dilimde yer alan TBY’ler, AAA ile AA arasında
derecelendirilen ve nakit akışlarında ilk talep hakkına sahip olan menkul
kıymetlerdir. Genellikle yapının %70 ile %90’ını birincil öncelikli menkul kıymetler
oluşturmaktadır. İkincil öncelikli veya orta kat dilimde yer alan teminatlandırılmış
borç yükümlülükleri, genellikle, BBB ile BB arasında bir kredi notuyla
derecelendirilen ve teminatlardan sağlanan nakit akışları üzerinde ikinci derecede
hakka sahip olan menkul kıymetlerdir. Genellikle kredi notuna sahip olmayan, faiz
ödemesi almayıp diğer dilimlere ödemeler yapıldıktan sonra kalan nakit akışını alan
dilime, sermaye dilimi denilmektedir. Teminat varlıkların temerrüde düşmesine bağlı
69
bir kayıp ilk olarak sermaye dilimi tarafından karşılanacağı için bu dilime ilk kayıp
dilimi (ilk zarar dilimi) de denilmektedir (Anbar, 2011: 125-126). Teminat
varlıklardan elde edilen nakit akışları yukarıdan aşağıya doğru dağıtılır. Buna karşın,
gerçekleşebilecek herhangi bir kredi olayına bağlı kayıplar aşağıdan yukarı doğru
menkul kıymet dilimlerine yansıtılır.
TBY’ler birçok varlığı, dayanak varlık olarak kabul edebilirler. Bu varlıklar
konut kredileri ve öğrenci kredileri olabileceği gibi, kredi kartları ve daha birçok
farklı varlık olabilmektedir. Farklı sektörlerden farklı varlıkları dayanak kabul
ederek, yalnızca tek bir sektörün karşılaşabileceği riskten kurtulma düşüncesi (bir
sektör kaybettirirken, diğer sektör kazandırmakta) sebebiyle TBY’ler yatırımcılarca
cazip bulunmaktadır. Bununla beraber TBY’lerin yatırımcılara sunduğu faiz
oranlarının, diğer yatırım alternatiflerinin sunduğu faiz oranlarının çok üzerinde
olması ve farklı risk iştahlarına yönelik farklı dilimlerinin bulunması, bu ürünlerin
yatırımcılarca cazip bulunmasını desteklemiştir.
TBY’ler, farklı ürünlerin sağladıkları farklı risk grupları sayesinde
yatırımcılara büyük esneklik sağlamaktadırlar. Farklı risk tercihine sahip
yatırımcıların isteklerini daha kolay karşılayabilmeleri sebebiyle kredi portföyü
sahipleri, portföyün mevcut tüm riskini kabul edecek yatırımcılara ulaşmaktan ziyade
portföyü dilimler halinde satabilmektedirler. Riskten kaçınan yatırımcılar üst
dilimleri tercih ederken, daha yüksek risk ve getiri isteyen yatırımcılar alt dilimleri
tercih etmektedirler.
TBY sözleşmesini oluşturan kişinin amacı yatırımcılara TBY dilimlerini
satarak, ilgili borçlanma araçları için ödediği paradan daha fazlasını kazanmaktır
(Hull, 2009: 532).
TBY terimi menkul kıymetleştirmedeki ilerlemelerin sonucunda oluşmuştur
ve ilk olarak 1988 yılında duyulmuştur. TBY, ÖAK gibi bir kuruluşun (YYA),
dayanak varlık havuzunun (teminat havuzu) gerçekleştireceği nakit akımlarına dayalı
tahviller ve senetler ihraç ettiği bir yapılandırılmış finans ürünüdür. Bahsedilen
havuz şu ürünlerin bir veya birkaçını içermektedir (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 119) ;

Yatırım yapılabilir veya daha yüksek notlu şirket tahvilleri,

Gelişmekte olan piyasaların tahvilleri,

Tutsata dayalı menkul kıymetler,
70

Varlığa dayalı menkul kıymetler,

Gayrimenkul yatırım ortaklığı borçları,

Banka kredileri,

Tükenmiş, değersizleşmiş borçlar ile özel durum kredileri,

Diğer TBY’ler.
İlk TBY örnekleri bankaların, yasal düzenlemelerin yarattığı sermaye baskısı
sebebiyle bilançolarındaki varlıkları (krediler ve tahviller de dahil) menkul
kıymetleştirme kanalıyla transfer etmeleriyle oluşmuştur (Banks, 2006: 121). İlk
TBY, 1996 yılının Eylül ayında İngiliz National Westminster Bank tarafından
piyasaya çıkarılmıştır (Savaşman, 2010: 22).
TBY sözleşmeleri, işlemleri gerçekleştiren taraflar olan yatırımcı tarafına ve
aynı zamanda ihraççı tarafına sunduğu avantajlar sebebiyle 1990’lı yıllardan itibaren
VDMK piyasası içerisinde en hızlı gelişme gösteren varlık sınıfı olmuş, Amerika’da,
Avrupa’da ve Asya’nın büyük bölümünde yaygın ihraç alanı bulmuştur. Diğer
ülkelerde bu kadar çok talep görmemesinin en büyük nedenleri arasında kredi
havuzlarının yetersiz olması ve konu ile ilgili düzenlemelerin yapılmamış olması
gelmektedir.
Teminat havuzunun riski esasen kredi kalitesine ve çeşitlendirmeye bağlıdır.
Daha yüksek kredi kalitesi daha düşük temerrüt riskine ve daha düşük getiriye, iyi bir
çeşitlendirme ise zararın azaltılmasına ve düşük getiriye işarettir (Banks, 2006: 124).
TBY (Banks, 2006: 122) ;

Yatırımcılara, arzu edilen risk/getiri profiline sahip ve kredi riski
profesyonelce yönetilen menkul kıymetler sunar,

Kredi sahiplerine ellerindeki kredi portföylerinin fiziki varlıklarını ve
risklerini transfer etme imkanı verir,

Sermaye ve bilanço kullanımını optimize eder. İhraççı firma TBY
hazırlayarak finansal elastikiyet kazanırken, riskli varlıklarını yatırımcılara
transfer ederek kredi stoklarını ve düzenlemelerden ötürü yapmak durumunda
olduğu sermaye tahsisini azaltır,

Yeni kredi sahiplerine izin verir,
71

Yeni sermaye kaynaklarına ulaşımı ve dönemsel fonlamanın şekillenmesini
sağlar,

Aracılara, piyasa fırsatlarından yararlanma imkanı verir.
Yatırımcılar TBY anlaşmalarına girmeden önce temerrüt olasılıkları ve
kümülatif temerrüt oranlarına, temerrüt korelasyonlarına ve geri kazanım (kurtarma)
oranlarına bakmalıdırlar (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 150). Kurtarma oranı,
muhtemel bir temerrüt durumundan sonra ilgili menkul kıymete dair elimizde
kalacak olan tutardır. Şöyle ki, kurtarma oranının %60 olduğu (dolayısıyla temerrüt
halinde kayıp, THK=%40) bir ortamda 10 TL’lik bir menkul kıymetin temerrüt
sonrası değeri 6 TL (ve kayıp miktarı 4 TL) olacaktır. Bu durum ve bu oran,
sözleşmenin kurulması esnasında taraflarca belirlenmekte, şartlandırılmaktadır.
Temerrüde düşme olasılığını bulmak adına her kurum ve kuruluş, birçok
farklı yöntem izlemektedir. Bazıları tek bir referans varlığın temerrüde düşme
olasılığı için geçmiş verileri ve kredi derecelerini değerlendirir. Varlık havuzunda
daha fazla, hatta 150 kadar varlık olduğunda ise temerrüde düşme olasılığını
bulmada genel eğilim, portföydeki varlıkların derecelerinin ortalamasını almaktır.
TBY’nin dayanak varlık portföyündeki (dayanak varlık havuzu, teminat havuzu)
varlıkların korelasyonu, TBY getirisi açısından önemlidir. Mükemmel korelasyon
varlıkların temerrüde düşme olasılıkları, temerrüde düşme zamanları ve spread
değerleri arasında bir ilişki, bir bağlılık, bağımlılık durumu vereceğinden, problemler
yaratır. Temerrüde düşme durumunda tahvilin nominal değerinin geri kurtarılabilen
kısmı olan geri kazanım oranı, ihraççıdan ihraççıya ve sektörden sektöre
değişmektedir. Derecelendirme kuruluşları temerrüde düşen tahvillerin ortalama
fiyatlarını gösteren veriler düzenlerler. Bu verilere göre analistler, teminat
havuzundaki varlıkların beklenen geri dönüşüm oranlarını belirlemede kullanılmak
üzere sektörel geri kazanım oranlarını ve kredi derecelerini belirler. Belirtmek
gerekir ki ortalama geri kazanım oranları, derecelendirme kuruluşlarının tahminleri
sonucu oluşur. Gerçekleşen geri dönüşüm oranları ise mevcut konjonktüre göre
değişkenlik gösterebilmektedir (Fabozzi ve diğerleri, 2006: 150-151).
TBY ile VDMK birbirine benziyor gözükse de, farklı araçlardır. Aralarındaki
temel fark ise, yatırımcı tarafındaki nakit akışlarının karşı taraftaki dayanak varlığın
72
temerrüde düşmesine bağlı olması ve dayanak varlığın genellikle bir uzman
tarafından (örn. bir portföy yöneticisi) yönetiliyor olmasıdır.
TBY genel bir isim olup, dayanak varlığın çeşidine göre bu ürünün ismi
değişebilmektedir.
yükümlülükleri
Dayanak
varlık
(TTY/tahvil)
adını
tahvil
alırken,
ise,
teminatlandırılmış
dayanak
varlık
tahvil
kredi
ise
teminatlandırılmış kredi yükümlülükleri (TKY) adını, dayanak varlık fon ise
teminatlandırılmış fon yükümlülükleri (TFY) ve dayanak varlık tutsat kredisi ise,
teminatlandırılmış tutsat yükümlülükleri (TTY/tutsat) adını almaktadır.
İlk TKY örneği NatWest şirketi tarafından sahip oldukları kredilerin bir
kısmını ve beraberinde sahip oldukları riskleri bilanço dışına çıkarmak istemeleriyle
oluşmuştur (Banks, 2006: 121). TKY’ler bankalara, sahip oldukları kredi risklerini
piyasa bünyesinde dağıtmalarına, çeşitlendirmelerine imkan sağlamaktadır.
TTY/tahvil işlemlerinde yüksek getirili tahvillerden bir havuz oluşturulmakta
ve bu havuzun getirisini dayanak kabul eden menkul kıymetler ihraç edilmektedir.
Bu işlemler ilk olarak 1980’li yılların sonunda gerçekleştirilmiştir.
TBY’ler dayanak varlıklarına göre gruplandırılabildiği gibi ihraç edilme
amaçlarına ve yapılarına göre de gruplandırılabilirler. Bunlar (BAFAD, 2014: 37);

Nakit bazlı TBY: Kaynağında bir nakit akımı olan bu tip TBY’ler
yatırımcısına, TBY portföyünde bulunan referans varlığın yarattığı nakit
akımlarını kullanarak belli bir anapara ve faiz ödemesi yapar,

Piyasa değeri üzerine inşa edilen TBY: Bu TBY’ler genellikle alım/satım
yaparak ve/veya portföydeki bazı karlı teminatlandırılmış varlıkları satarak
yatırımcısının getirisini artırma eğilimi içindedir. TBY’nin varlık yöneticisi,
TBY portföyündeki varlıkların sermaye kazançlarını realize etme güdüsüyle
hareket eder. Daha uzun vadeli ancak daha az tercih edilen bir TBY tipidir,

Arbitraj amaçlı TBY: Bazı TBY’ler arbitraj fırsatlarına yoğunlaşmıştır. Bu tip
TBY’ler yüksek getirili varlıklar ile düşük getirili borçlar arasındaki getiri
makasından istifade etmek isteyen, özellikle hisse senedi yatırımcıları
tarafından sıklıkla tercih edilmektedir. TBY’lerin çoğunluğu, arbitraj amaçlı
TBY’lerdan oluşmaktadır,

Bilanço yükümlülüğü amaçlı TBY: Bilanço kalemleri arasında bir denge
sağlamak amaçlı olan bu ürünler, dayanak varlık ihraççısının kendi
73
bilançosunda bulunan riskli varlıkları uzaklaştırma amacına uygun olacak
şekilde yapılandırılırlar. İhraççı kurumun öncelikli amacı sermaye yeterliliği
rasyosu gibi bazı yasal düzenlemeleri yerine getirirken, bilançonun risk-getiri
oranını iyileştirebilmektir,

Sentetik TBY: Sentetik TBY’de, nakit varlıklar yerine TBY gibi kredi
korumalarının satılmasına öncelik verilen ürünler bulunur. Sentetik TBY’ler,
nakit bazlı TBY’leri çoğaltmak için TBY’leri kullanırlar. ÖAK’ların
başlangıçta sentetik TBY çıkarabilmeleri için öncelikle nakit depozitolar
almaları gerekmektedir. Bu depozitoları da yapılandırılmış KTT’lerden
karşılamaktadırlar. Herhangi bir kayıp olması durumunda bu depozitolardan
karşılanmaktadır,

Hibrid TBY: Hibrid TBY, sentetik TBY ile nakit bazlı TBY’yi birlikte içeren
karma TBY’lerdır.
2.2.3.1. Dilimlendirme
Varlık dilimlerinin fiyatlanmasında kredi notu, teminat kalitesini artıran
önemli etkenler arasında yer almaktadır. Söz konusu varlık dilimleri yatırım
yapılabilirlik ölçüsüne göre farklı kredi notları almaktadır. Örneğin kıdemli sınıf
AAA diliminde, ara sınıf AA ve A dilimlerinde iken BBB, BB, B ve kredi notu
bulunmayan sınıflar ise kıdemsiz dilimlerde yer almaktadır. Yapılandırılmış finansal
ürünlerdeki “çağlayan kuralı” gereği, kıdemli dilimdeki menkul kıymetlerin itfası
yapılmadan diğer dilimlere yönelik itfada bulunulamamaktadır. Bu kapsamda, bazı
kredilerin dönüşünde aksaklık olması nedeniyle, havuzun menkul kıymet sahiplerine
yönelik beklenen nakit akımını yaratamaması durumunda; ilk olarak sermaye dilimi
ve daha sonra da ara dilimden menkul kıymet alanlar tam ödemeden mahrum
kalacaklardır. Buna karşılık, sermaye yapısının en üstünde yer alan ve kredi
derecelendirme kuruluşlarından AAA notunu alan yüksek kıdemli dilim ve kıdemli
dilim sahiplerine söz verilen ödemelerin yapılmama ihtimali düşük olarak
değerlendirilmektedir (Coşkun, 2010: 77). Bu yapıya aynı zamanda “nakit akış
74
şelalesi” de denilebilmektedir. Şekil 12’de bahsi geçen dilimler ve bu dilimlerde
gerçekleşen kazanç, kayıp ve risk düzeyleri gösterilmiştir;
Şekil 12: Dilimlendirme
Düşük Kredi Riski
En kıdemli
Yatırımcı A
Yatırımcı B
Yatırımcı C
…
Son Kayıp
Düşük Beklenen
Getiri
dilim (en
yüksek
Varlık
dereceye sahip
Havuzu
dilim)
Kıdemli Dilim
Ara Dilim
Sermaye
Dilimi
İlk Kayıp
Y
Yüksek Beklenen
Getiri
Yüksek Kredi Riski
Kaynak: mbahaa.wordpress.com, 22.05.2015
Görüldüğü üzere, üst düzey bölümler genellikle daha güvenli yatırımlardır.
Bu bölümdeki finansal varlıkları daha çok sigorta şirketleri ve emeklilik şirketleri
gibi riskten kaçınmak isteyen yatırımcılar tercih eder. Alt düzey bölümler daha riskli
yatırımlardır. Bu bölümdeki finansal varlıkları, daha çok korumalı fonlar ve diğer
yüksek risk getiri isteyen yatırımcılar tercih eder (Chambers, 2009: 3).
Sermaye diliminin değeri, varlık portföyü içindeki ürünlerin aynı anda
temerrüde düşme korelasyonları ile pozitif bir ilişkiye sahiptir. Referans portföydeki
aynı anda temerrüde düşme korelasyonu artıkça, sermaye diliminin değeri de artar,
bu durum gerçekleşecek spread değerinin de daha az olacağı anlamına gelir. Kıdemli
ve en kıdemli dilimlerin değerleri ise, aynı anda temerrüde düşme korelasyonu ile
negatif bir ilişkiye sahiptir. Referans portföydeki aynı anda temerrüde düşme
75
korelasyonu artıkça, en kıdemli ve kıdemli dilimin değerleri azalacak (buradaki
yatırım değersizleşecek) ve spread değeri artacaktır (Neftci, 2008: 556).
Dilimlendirme süreci, yapılandırılmış finansal ürünlerin karmaşıklığını ve
kaldıraç derecesini artırmakla birlikte, kredi veren kurumların finansman
maliyetlerinin azalmasına, bilgi bakışımsızlığı, eksik piyasa ve piyasa bölümlenmesi
biçimlerinde ortaya çıkabilen piyasa mükemmeliyetsizliklerinin neden olduğu
olumsuzlukların değer
yaratıcı bir süreçle azaltılmasına ve yatırımcıların
ihtiyaçlarına uygun finansal ürünlerin geliştirilmesine olanak sağlamaktadır.
Yatırımcılar açısından bakarsak, asimetrik bilgi sorunu nedeniyle menkul kıymetin
riski hakkında yeterli bilgisi olmayan ve riskten kaçınma eğilimindeki yatırımcılar,
kıdemli dilimdeki bir menkul kıymeti satın almak suretiyle yapılandırılmış finansal
ürünlerden yararlanabilmektedir. Kredi riskini transfer etmek ve ekonomik sermaye
ve düzenleyici sermaye rasyolarını iyileştirmek isteyen bankalar ise yapılandırılmış
bir finansal ürünün kıdemli dilimini satarken beklenmeyen kayıp risklerini ortadan
kaldıran bir opsiyon satın alarak temerrüt riskini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.
Kredi portföyünün coğrafi ve sektörel dağılımının sağlandığı varsayımı altında,
dilimleme sürecinin üst dilimlere doğru riski azalttığı düşünülmüştür (Coşkun, 2010:
78-79). Bununla beraber, fazla sayıda dilim oluşturulması çeşitli sorunlara sebep
olabilmektedir.
Böyle
bir
durum,
her
bir
dilimin
net
bir
şekilde
fiyatlandırılabilmesini zorlaştırmakta ve dayanak varlığın kredi kalitesinin düşmesini
kolaylaştırabilmektedir (Fujii, 2010: 13).
Dilimlendirme
işleminin
gerekçelerine
ve
kazanımlarına
değinilirse
(Crawford, 2010: 13-16);

İşlem Maliyetleri: Bazı yatırımcılar, yapılandırılmış finans aracılığı olmadan
yatırım yapmanın imkansız/zor olduğu bazı sektör ve endüstrilere yatırım
yaparak portföylerini büyütmek isteyebilmektedirler. Konut kredileri ve
tüketici kredileri bunlara örnek olarak verilebilir. Gayrimenkule yatırım
yapmak isteyen bir yatırım fonunu ele alacak olursak, bir grup bireysel konut
kredisini, işlem maliyetlerinin yüksek oluşu sebebiyle caydırıcılığından
dolayı bu işe hiç girmeyecektir. Konut kredilerini ve buna benzer varlıkları
gruplandırmak, ortak bir havuz oluşturup buna dayanarak satmak, yani
76
yapılandırılmış finansal ürünlere dönüştürerek satmak işlem maliyetlerini
azaltır ve yatırımcılarca ulaşılabilir, tercih edilebilir seviyelere çekilmiş olur,

Pazar Bölümlendirmesi: Dilimlendirme işlemindeki “çağlayan kuralı”
incelendiğinde yapılandırılmış finansın, en üst dilimi “güvenli, minimum
riskli” hale getirdiği görülmektedir. Böyle bir “güvenli, daha az riskli, en az
kaybı yaşatacak” borç, repo sözleşmelerinde ve türev anlaşmalarında bir
teminatın istenmesi örneğinde olduğu gibi, bir prim ödeyen kesime hitap
etmektedir. Varlık havuzu oluşturma ve dilimlendirme ile yapılandırılmış
finansal ürünler yatırımcıya, nispeten riskli olabilecek olan teminatlardan,
çok daha fazla sayıda daha güvenli menkul kıymetler sunmuştur,

Piyasa Eksikliği: Belirli bir olayın gerçekleşme ihtimali üzerine bahse
girmenin (işlem yapmanın, oynamanın) mümkün olmadığı piyasalara eksik
piyasa denir. Yapılandırılmış finans ile varlık havuzu oluşturma ve
dilimlendirme aracılığı ile yatırımcıların, önceleri sahip olabilecekleri çeşitli
varlık ve opsiyon kombinasyonları ile elde edemeyecekleri belirli bazı
sonuçları elde edebilmeleri mümkün hale gelmektedir. Konut piyasasının
düşüşe geçeceği üzerine bahse girmek isteyen yatırımcılar olduğunu
düşünürsek, VDMK’ların belirli bazı dilimlerini baz alarak oluşturulmuş olan
türev ürünler (örn. KTT) bu yatırımcılara istedikleri bahsi yapabilmelerine
imkan tanımaktadır,

Bilgi Asimetrisi: Menkul kıymetleri ihraç eden taraf, ihraç ettikleri menkul
kıymetlerin teminatlarının kalitesi konusunda yatırımcılara kıyasla genellikle
daha fazla bilgi sahibidir. Alıcı ve satıcı tarafın bu tarz bir bilgi eşitsizliği
durumunda olmalarına, bilgi asimetrisi denir. Dilimlendirme, bu tarz bir
problemi çözebilir. Yapılandırılmış finansal ürünlere yatırım yapan
yatırımcılar,
bütün
bir
varlık
havuzunun
kredi
kalitesi
hakkında
değerlendirme yapabilecek yeterlilikte bilgiye sahip olmamakla birlikte,
gerçekleşebilecek kaybın ve temerrüdün belli bir seviyeyi aşmayacağı
konusunda kendilerini güvende hissetmelerini sağlayacak yeterlilikte bilgiye
sahiptirler (bu güvenin oluşmasında derecelendirme şirketlerinin paylarının
olması muhtemeldir). Risk en alt dilimde yoğunlaştırıldığında bu dilim
ihraççı tarafından ellerinde tutulabileceği gibi, bu riski yönetebilme
77
becerisine sahip yatırımcı gruplarına da bu dilim satılabilmektedir. Bu
esnada, yapılandırılmış finansal ürünleri türetmiş kişiler üst dilimleri daha az
nitelikli yatırımcılara satabilmektedirler. Bu dinamik yapı, yapılandırılmış
finansal ürünlerin pazarlanabilmesi anlamında dilimlendirme işlemini önemli
ve gerekli kılar.
2.3. YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜNLERİN
DERECELENDİRİLMESİ
Kredi derecelendirmesi sonucu verilen notlar, firmanın kredibilitesini
göstermektedir.
Bu notlar, firmaya ait kredi riskini en iyi şekilde ifade eden
göstergedir. Kredi notları (kredi dereceleri) firmaların standart bir ölçeğe
dayandırılarak
gruplandırılmalarını,
karşılaştırılabilmelerinin
kolaylaşmasını
sağlaması açısından oldukça önemlidir. Şekil 13’te çeşitli derecelendirme
kuruluşlarının notlarının karşılıklı değerleri ve bu değerlerin, Prof. Dr. Güven
Sayılgan tarafından sayılarla yorumlanması gösterilmiştir (Türkiye notları, görselin
yapıldığı tarih için geçerlidir);
78
Şekil 13: Derecelendirme Notları ve Karşılıkları
Kaynak: www.guvensayilgan.com, 17.12.2014
Kredi notlarının firmalar ve ülkelerin kredibilitesini gösteriyor olması, bu
notların KTT spread (KTT fiyatı) değerlerinin belirlenmesinde büyük rol sahibi
olmalarına sebep olmuştur. Kredi derecelendirme kuruluşlarının bir firmaya düşük
not vermesi, ilgili firmanın diğer firmalara göre daha riskli bir firma olduğu anlamına
gelir. Bu durumda ilgili firmanın borçlanma maliyetleri ve dolayısıyla KTT
79
spreadleri hızla artar. Derecelendirme kuruluşlarının herhangi bir firma veya ülkenin
notlarını düşürdüğünü veya negatif görünüme aldıklarını duyurması da bahsedilen
etkileri yaratacak ve kredi endişelerinin arttığı anlamına gelecektir. Böyle bir
durumda swap işlemine girmek isteyen yatırımcılar daha fazla prim ödemek
durumunda kalacaklardır.
Menkul kıymetleştirilmiş bir ürünün derecelendirilmesi, iki adımdan oluşan
bir işlemdir. İlk adımda dayanak varlık havuzunun, beklenen kayıp dağılımı tahmin
edilir. İkinci adımda ise verilen derecelendirme notunu karşılamak için gerekli olan
temerrüt seviyesi ile dilimin birbirine uyup uymadığı, nakit akımı simülasyonları ile
belirlenir (Fujii, 2010: 5).
2.4. YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜNLERİN FİYATLANDIRILMASI
Kredi türevlerinin fiyatlaması diğer finansal araçlarla kıyaslandığında daha
karmaşıktır. Bu karmaşıklık hali, kredi türevlerine dayanak kabul edilen varlığın
likidite sorunundan ve standardize edilmiş bir fiyatlama modelinin olmayışından
kaynaklanmaktadır. Özellikle dayanak varlığın kredi olduğu durumlarda, bu
problemle daha sık karşılaşılmaktadır. Kredilerin alınıp satıldığı bir ikincil
piyasalarının olmayışı, dayanak varlıkları kredi olan kredi türevlerinin fiyatlanmasını
zorlaştırmaktadır. Ancak bir kredi derecelendirme kuruluşunun dayanak varlığı
notlandırıyor olması, varlığın değerinin bulunması adına gösterge teşkil edebilmekte,
fiyatlandırmada yardımcı olabilmektedir. Buna karşın, aynı varlık için farklı kredi
derecelendirme kuruluşları farklı notlandırmalarda bulunabilmektedirler.
Kredi türevlerinin fiyatlanmasında iki yöntem kullanılmaktadır. Bunlardan
ilki yapısal model yöntemidir. Bu modelde kredi riskinin değeri, kredi veya tahvili
ihraç eden şirketin yapısının analiz edilmesiyle bulunmaktadır. Yapısal modelde
temerrüt olayları endojen (içsel, iç kaynaklı) olaylar olarak kabul edilmektedir. Bu
model, referans varlığın değeri üzerine yazılan opsiyonları esas almaktadır. Varlığın
değeri belirli bir sınırın altına düştüğü durumda temerrüt olayı gerçekleşmiş
sayılmaktadır. Bu model ilk olarak 1973 yılında Black ve Scholes tarafından ortaya
atılmıştır.
“Opsiyonların
ve
şirket
yükümlülüklerinin
fiyatlaması”
başlıklı
80
makalelerinde şirketin borçlarının, varlıklarının değeri üzerine yazılan opsiyonlar
olarak tanımlanabileceği belirtilmiştir. Bu tez daha sonra 1974 yılında Merton
tarafından şirketin sermaye yapısına bağlı olarak, temerrüt durumunun endojen bir
olay olarak kabul edildiği modelleme ile geliştirilmiştir (Erdil, 2008: 73).
Merton modeli, şirket değerlemesi üzerine geliştirilen modellerin başında
gelmektedir. Merton modelinin kullanımı basit olmasına karşın, modelin bir takım
eksiklikleri mevcuttur. Merton modeli, temerrüt olayının yalnızca kredi veya tahvilin
vade tarihinde gerçekleştiğini varsaymaktadır. Oysa pratikte temerrüt olayı, kredi
veya tahvilin vadesi boyunca herhangi bir tarihte gerçekleşebilmektedir. Black ve
Cox 1976 yılında Merton modelindeki bu eksikliği gidermek amacıyla modeli
geliştirmişlerdir. Daha sonra 2005 yılında Brigo ve Tarenghi, zamana bağlı
parametreler geliştirerek Black ve Cox modelini uyarlamışlardır (Erdil, 2008: 73).
KTT’nin yapısal modellerle fiyatlanması, alıcı ve satıcı taraf arasındaki
ödeme akışlarını içermektedir. Her bir ödeme “ayak” olarak adlandırılmaktadır.
Koruma alıcısı tarafından yapılan ödemeye “prim ayağı” ve koruma satıcısı
tarafından temerrüt halinde yapılacak olan ödemeye “koruma ayağı” adı
verilmektedir. Prim ayağının ve koruma ayağının ayrı ayrı fiyatlandırılmasından
sonra, kredi temerrüt takas sözleşmesi fiyatlandırılmaktadır.
Koruma alıcısından koruma satıcısına doğru olan nakit akışları prim ayağının
değerini verir. Bu nakit akışı dönemseldir. Prim ayağının değeri şu şekilde
genelleştirilebilir;
∑
(
)
(2)
Burada “T” vadeyi, “q” temerrüt olasılığını, “f” ilk yıl için yapılan ödeme
miktarını, “(
)
” vade sonunda yapılan ödeme miktarını göstermektedir
(Gümrah, 2009: 86).
Temerrüt halinde beklenen toplam kayıp ise;
∑
(
)
(3)
olarak gösterilmektedir. Burada “D” borcun anapara tutarını, “L” kayıp oranını (1R=L, R:geri dönüş oranı) ifade etmektedir.
81
KTT’nin doğru olarak fiyatlanabilmesi için ödenen KTT primi ile toplam
temerrüt zararının eşit olması yani prim ayağı ile koruma ayağının eşit olması
gerekir. Şöyle ki;
∑
(
)
=∑
(
)
(4)
Buradan anlaşıldığı üzere fiyatlamanın yapılabilmesi için temerrüt ihtimaline,
temerrüt gerçekleşirse koruma satıcısının ne kadar ödeyeceğine (geri dönüş oranı) ve
temerrüdün gerçekleşme zamanına ihtiyaç duyulmaktadır.
Birçok araştırma, Merton yapısal modelinde hesaplanan kısa vadeli kredi
spreadlerinin gerçeği yansıtmadığını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca, bu modelin piyasada
işlem görmeyen şirket aktifleri için uygulanabilmesinin zor olduğu belirtilmiştir.
Böylece, ikinci bir fiyatlama modeli olan indirgenmiş model yöntemi ortaya
atılmıştır. Bu modelde temerrüt olayları, kredi spreadlerinin değişimlerinden ortaya
çıkan eksojen (dışsal) olaylar olarak tanımlanmaktadır. İndirgenmiş modeller, kredi
spreadleri ve temerrüt olasılıklarının hesaplanmasını basitleştirmiştir. İndirgenmiş
modellerde yapısal modelde olduğu gibi şirket değerini baz alıp kredi spreadlerini
açıklamak yerine, kredi spreadi değişimlerini girdi olarak kabul edip temerrüt
olasılıkları üzerine modelleme yapılmaktadır. 1995 yılında Jarrow ve Turnbull ve
1999 yılında Duffie tarafından yapılan modellemelerde, temerrüt olayının prim
ödeme tarihlerinde gerçekleştiği tanımlanmıştır. Ancak, bu durumda işlemiş faizler
dikkate alınmamaktadır. 2000 yılında Hull ve White tarafından, temerrüt olayının
sadece prim ödeme tarihleriyle sınırlı olmadığı durumu dikkate alan modelleme
geliştirilmiştir (Erdil, 2008: 73-74).
KTT sözleşmelerinin fiyatlaması, referans tarafa bağlı olan kredi spreadleri
ile de ilişkilendirilmektedir. Referans varlığın kredi spreadinde bir değişiklik olduğu
takdirde ilgili KTT sözleşmesinin fiyatında da benzer bir değişiklik olur. Bu
durumun gerçekleşme ihtimali, vadeye kalan süre ile de yakından alakalıdır. Vadeye
kalan süre azaldıkça KTT’nin değeri, referans tarafın temerrüde düşme riskiyle doğru
orantılı olarak değişmeye başlar. KTT’nin kredi spread değerlerindeki değişimlere
bağlı olarak alınıp satılabilmesi, piyasa katılımcılarının istedikleri taktirde
pozisyonlarını vadesinden önce kapatabilmeleri veya ters yönde pozisyon
82
alabilmeleri piyasa etkinliği açısından oldukça önemlidir ve pratikte de sıklıkla
karşılaşılan bir uygulamadır (Kunt, 2008: 57-58).
KTT’lerin fiyatını birçok faktör etkilemektedir. Bu faktörleri şu şekilde ele
almak mümkündür;

Vadeye kalan süre: Vadenin uzaması temerrüde düşme ihtimali artırır. Bu da
KTT priminin artmasına sebep olur,

Dayanak varlığın temerrüde düşme ihtimali: Dayanak varlığın temerrüde
düşme ihtimalinin artması, KTT priminin artmasına sebep olur,

KTT satıcısının (koruma satıcısının) kredi derecesi: Koruma satıcısının kredi
derecesinin düşmesi, KTT priminin düşmesine sebep olur,

KTT satıcısı ile dayanak varlık arasındaki korelasyon: Satıcı taraf ile dayanak
varlık arasındaki korelasyonun artması, KTT priminin düşmesine sebep olur,

Beklenen geri dönüş (kurtarma) oranı: Geri dönüş oranının artması, KTT
priminin düşmesine sebep olur,

Yeni tahvil ihraçları: Yeni tahvil ihraç miktarlarının artması, KTT
sözleşmelerine olan talebin ve dolayısı ile KTT priminin artasına sebep olur.
Kredi türev ürünlerinde riski fiyatlandırmak oldukça zordur. Kredi spread
yapısı kredi türev ürünlerinde riski fiyatlandırabilmek adına bir fikir verse de,
gelecekteki herhangi bir zamana kadar bu bilgilere ulaşmak imkansızdır. Bu sebeple,
beklenen değer ile risk fiyatının değerlendirilmesiyle, kredi türev ürünlerinin gerçek
fiyatının hesaplanması için yapılan bütün uğraşlar, kısa bir dönem için boşunadır. Bu
durumda ikinci adım, fiyat riskini kullanmadan, beklenen değere dayanarak bir
tahminin yapılıp yapılamayacağı kararının verilmesidir. Çoğu şirket için, kredi türev
ürününün yalnızca beklenen değerinin tahmin edilmesi, çok faydalı olabilmektedir.
Bu tahminin yapılması ilk başta zor görünmese de, büyük problemler yaratabilir.
Çünkü bu hesaplamada, gerçekte olmayacak birçok varsayım kabul edilmektedir. Bu
varsayımlar temerrüde düşme ihtimalinin tam olarak bilinmesi, piyasa oranlarının
dikkate alınmaması ve tahsilat oranının tam olarak bilinmesidir (Savaşman, 2010:
30-31).
Finansal şeffaflığın düşük, asimetrik bilginin yoğun olduğu, derecelendirme
sisteminin etkin işlemediği gelişmekte olan piyasalarda KTT fiyatlamasının doğru
83
yapılamadığı ve kredi riskinin etkili bir biçimde yönetilemediği gözlemlenmektedir
(Yılmaz, 2009: 47).
TBY sisteminde kredi ve tahvil gibi borçlanma araçları bir havuzda toplanır
ve oluşan varlık havuzu dilimlere ayrılarak, yatırımcıların risk tercihlerine göre faiz
geliri elde etmesi sağlanır. Bu yönüyle TBY, içinde birçok dayanak varlığın
bulunduğu ve her bir dayanak varlığın temerrüt olasılıklarının yanında, birbirlerine
bağlı olarak oluşabilecek temerrüt olasılıklarının da fiyatlamaya dahil edilmesinin
gerektiği bir ürün haline gelir. Buradan hareketle varlıkların birbirleri arasındaki
temerrüt korelasyonunun artmasının, potansiyel zararı artıracağı söylenebilmektedir.
Tüm
dayanak
varlıklar
için
temerrüt
olasılıklarının
hesaplandığı
düşünüldüğünde, TBY için ödenmesi gereken en makul fiyatın koruma satıcısının
beklenen kaybı tutarında olması gerektiği görülür. Bu durumu prim ayağında ödenen
ücretin, koruma ayağının beklenen zararını karşılaması gerektiği şeklinde de ifade
edebilmek mümkündür. Bu yönü ile KTT fiyatlaması ile TBY fiyatlaması benzerken,
TBY işlemlerinde yalnızca bir tane koruma satıcısının olmaması aradaki farkı
oluşturmaktadır.
Sonuç olarak, kredi türevlerinin fiyatlanmasında kullanılabilecek standart bir
model henüz mevcut değildir. Bu durum kredi türevlerinin gerçek fiyatının
bulunmasında sağlıklı bir sonucun elde edilmesine engel olmuştur. Şu anda
kullanılan modeller, elde edilebilmesi zor hatta imkansız ve konuyla ilgili olma
ihtimali olmayan verilere dayanan modellerdir. Her finansal kurumun farklı
fiyatlama modeli kullanıyor olması, aynı finansal ürün için farklı fiyatlar
verilebilmesine yol açabilmektedir.
84
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YAPILANDIRILMIŞ FİNANSAL ÜRÜNLER ÜZERİNE BİR İNCELEME
3.1. İNCELEMENİN AMACI
Bu bölümde yapılandırılmış finansal ürünlerden olan KTT endeks sözleşmesi
ele alınmış olup, hipotetik bir örnek geliştirilmiştir. Ele alınan bu örnek aracılığı ile
faiz, korelasyon, zaman gibi faktörlerin yapılandırılmış finansal ürünler üzerindeki
rolü ve dilimlendirme konusu incelenmiştir.
İncelemede 1 milyon $ değere sahip, iTraxx Europe türünde bir KTT endeks
sözleşmesi ele alınmıştır. 100 baz puanlık spread değerine sahip bu KTT endeks
sözleşmesinin dilimlendirilmesi Tablo 4’te gösterilmiştir;
Tablo 4: iTraxx Europe Endeks Sözleşmesi Dilimlendirilmesi ile Bağlanma-Kopma
Noktaları
Dilim
Bağlanma Noktası
Kopma Noktası
Sermaye
%0
%3
Ara Dilim (alt)
%3
%6
Ara Dilim (üst)
%6
%9
Kıdemli (alt)
%9
% 12
Kıdemli (üst)
% 12
% 22
En Kıdemli
% 22
% 100
Sözleşmenin sahip olduğu çeşitli sayısal değerler ve bunların açıklamaları
Tablo 5’te gösterilmiştir;
85
Tablo 5: Sözleşmeye İlişkin Veriler
İskonto Oranı (%)
% 6,00
Yıllık Kupon Ödeme Periyodu
4
Geri Kazanım (Kurtarma) Oranı (%)
% 40,00
Endeks Spreadi (bps)
100,00
Bozulma Oranı
166,67
Kümülatif Temerrüt Olasılığı
% 8,18
Portföyün Nominal Değeri
1000000
Valör
4 Eylül 2015
Vade Tarihi
20 Eylül 2020
Gelecek Kupon Ödemesi Tarihi
20 Eylül 2015
Korelasyon
% 30
İncelemeye konu olan 5 yıl vadeli KTT endeks sözleşmesinin iskonto oranı, 5
yıllık Amerikan devlet tahvilinin faiz oranının %6 olması sebebiyle, %6 olarak
alınmıştır.
Başarısızlık oranı ( ), koşullu başarısızlık oranı olarak da bilinen bozulma
oranı şu andan bir sonraki ana kadarki süreye kadar gerçekleşebilecek başarısızlık
oranını ifade eder. Bunu, birim zaman (an) başına düşen başarısızlık olarak
düşünebilmek de mümkündür. Genel hatlarıyla bu şekilde ifade edilebilecek olan
bozulma oranı ele alınan örnekte 166, 67 değerini vermiştir. Bu değer 100 olan
spread değerinin 0,6 (1-geri kazanım oranı, R) ‘ya bölünmesi ile bulunmuştur.
1-e-ƛt formülü yardımıyla bulunan kümülatif temerrüt olasılığı ise, örnek
sözleşmenin son dönemi için 8,18 değerini vermiştir. Görece düşük olan bu olasılık
değerini sektör ve benzeri ürünlerin ilgili değişkenleriyle karşılaştırıp yorumlamak,
daha sağlıklı sonuçlar elde edilmesini sağlayacaktır.
Sözleşmenin vadesi 5 yıl olup, kupon ödemeleri yılda 4 defa (çeyrek
dönemler şeklinde) yapılmaktadır. Sözleşmenin valörü 4 Eylül 2015 olup, periyodik
ödemeler 20 Eylül 2015 tarihinden başlayarak Mart, Haziran, Eylül, Aralık aylarının
20. günlerinde devam ederek 20 Eylül 2020 tarihinde son bulmaktadır.
KTT endeks sözleşmesinin korelasyonu %30’dur. Bu rakama tek dayanak
varlığa sahip KTT’leri veya KTT endekslerini fiyatlamada ihtiyaç duyulmazken,
86
TBY dilimlerini fiyatlamada ise büyük öneme sahiptir. Korelasyon değeri söz
konusu işlemdeki zarar (kayıp) dağılımını, yani riskin dilimlere göre dağılımını
belirler/belirlemeye yardımcıdır. Ancak portföyün beklenen zararının, korelasyon
düzeyi ile ilgisi yoktur. Korelasyonun yüksek olduğu durumlarda (tek bir dilim ele
alındığında) sıfır kayıp olasılığı artmaktadır. Bununla birlikte, kıdemli dilimleri
etkileyecek düzeyde büyük kayıplar yaşama olasılığı da artmaktadır.
3.2. ANALİZ
Bu bölümde, yukarıda bahsedilen sözleşmenin detaylı analizine ve iTraxx
Europe türündeki KTT endeks sözleşmesini satın alan, sözleşmeye giren bir A
yatırımcısına değinilmiştir.
Şekil 14: Değişen Korelasyon Değerleri ve Kayıp Oranları
Kaynak: Picone ve diğerleri, 2008, s. 6.
Değişen korelasyon değerlerine göre karşılaşılabilecek kayıp oranlarının
gösterildiği Şekil 14’te yeşil renk ile % 5’lik bir korelasyon, kırmızı renk ile % 20’lik
bir korelasyon, mavi renk ile % 50’lik bir korelasyon, gri renk ile % 90’lık bir
korelasyon ifade edilmiştir. Buradan görüldüğü üzere dayanak varlıklar arasındaki
korelasyon değeri, portföyün zarar dağılımının şeklini ve dolayısı ile dilimler
arasındaki risk dağılımını etkilemektedir. Havuzdaki dayanak varlıkların arasında
pozitif korelasyon artıkça, kayıp (zarar) dağılımı daha yüksek kuyruk (değeri) ile
87
sola yatma eğilimine girmektedir. Şekildeki bu durumun sebebi korelasyonun
artması ile sermaye diliminin beklenen kaybını düşürmesi, daha kıdemli dilimlerin
beklenen kayıplarını artırması durumudur. Yüksek korelasyon rakamları daha büyük
boyutta zarar olasılığını artırır, daha yüksek/kıdemli dilimlerin değerini düşürür. Bu
durum aynı zamanda daha düşük boyutlarda bir zarar olasılığını da azalttığından,
düşük dilimlerin değerini artırır.
Tablo 6: Dönemlere Göre Temerrüt Olasılıkları
Periyodik Ödeme
Dönemi
Kümülatif Temerrüt
-ƛt
Olasılığı (1- e )
Temerrüt
Marjinal Temerrüt
Gerçekleşmeme
Olasılığı
Olasılığı (St= e-ƛt)
1
% 0,07
%99,93
%0,07
2
%0,49
%99,51
%0,42
3
%0,91
%99,09
%0,42
4
%1,33
%98,67
%0,42
5
%1,75
%98,25
%0,42
6
%2,17
%97,83
%0,41
7
%2,57
%97,43
%0,41
8
%2,99
%97,01
%0,41
9
%3,40
%96,60
%0,41
10
%3,81
%96,19
%0,41
11
%4,21
%95,79
%0,40
12
%4,61
%95,39
%0,41
13
%5,02
%94,98
%0,41
14
%5,42
%94,58
%0,40
15
%5,81
%94,19
%0,39
16
%6,21
%93,79
%0,40
17
%6,61
%93,39
%0,40
18
%7,00
%93,00
%0,39
19
%7,39
%92,61
%0,39
20
%7,79
%92,21
%0,39
21
%8,18
%91,82
%0,39
Endeks spread değerlerinin kullanılarak endeks hesaplamasının yapıldığı
Tablo 6’da kümülatif temerrüt oranları, temerrüt olmaması olasılığı ve marjinal
temerrüt olasılık rakamları gösterilmektedir. Spread değerleri ve temerrüt olasılık
88
rakamları arasındaki ilişki kullanılarak, piyasada gözlenen spread değerlerinden
kümülatif temerrüt olasılık değerleri elde edilebilmektedir. Buradaki marjinal
temerrüt oranları ile, her geçen dönemde kümülatif temerrüt olasılığında yaşanan
artış gösterilmektedir.
Şekil 15: Portföy Temerrüt Oranlarının Dönemlere Göre Dağılımı
Şekil 15’te, portföy temerrüt oranlarının dönemlere göre dağılımı
görülmektedir. Mor renk ile 4. dönem, yeşil renk ile 12. dönem, mavi renk ile 21.
dönem ifade edilmiş olup, dönemler ilerledikçe temerrüt oranı artmaktır. Geleceğe
dair bilinmezliğin, riskin artması bu oran artışının sebebidir.
KTT sözleşmesinin (piyasa) spread değeri şu formül aracılığı ile
bulunabilmektedir;
T
T
S  e it SPt  S  e it
t 1
t 1
T
t
( SPt  SPt  1)  (1  R) e it ( SPt  SPt  1)
2
t 1
(5)
Temerrüt DurumundaKoruma Ayağı
Kupon Ödemeleri
Kupon
Ayağı
Prim Ayağı
89
Çalışmada da dile getirilmiş olan bu formül, KTT endeks spread değeri ve
dilimlerin değeri için de kullanılır. Burada,
S: KTT Spread Değeri
R: Geri Kazanım Oranı
i: Risksiz Faiz Oranı
Δt: kupon ödeme dönemleri arasındaki süre
SPt: t=e-ƛt süresine kadar temerrüt gerçekleşmeme koşulu altındaki itibari
değer
SPt-SPt-1: marjinal temerrüt olasılığıdır. Temerrüt durumunda kupon
ödemeleri ifadesi, herhangi bir dönemde gerçekleşen dilimin nominal değerindeki
azalmanın bir fonksiyonunu belirtmektedir. (Piyasa) spread değeri ise koruma
ayağının, prim ayağına bölünmesi sonucunda bulunmaktadır. Tüm bunların
sonucunda dilimlerin değeri ve yatırımcının, dahil olduğu dilime bağlı olarak
yapacağı periyodik prim ödemeleri Tablo 7’de gösterilmiştir;
Tablo 7: Dilimler ve İlgili Değerler
Dilim
Kupon
Temerrüt
Prim Ayağı
Ayağı
Durumunda Kupon
Spread
Ödemeleri
Değeri
(Piyasa)
Sermaye
2,43
0,08
2,51
% 24,751
Ara Dilim (alt)
3,61
0,04
3,65
% 8,611
Ara Dilim (üst)
3,98
0,02
4,01
% 4,525
Kıdemli (alt)
4,16
0,01
4,17
% 2,633
Kıdemli (üst)
4,30
0,01
4,30
% 0,992
En Kıdemli
4,28
0,00
4,28
% 0,029
Endeks
4,19
0,009
4,20
% 1,000
Tablo 7’deki prim değerlerini şu şekilde yorumlamak mümkündür;
90

Yatırımcı eğer sermaye dilimine yatırım yapıyorsa, 2,51’lik bir prim ödemesi
(toplamda 2,51*21=52,71),

Yatırımcı eğer ara-alt dilime yatırım yapıyorsa, 3,65’lik bir prim ödemesi
(toplamda 3,65*21=76,65),

Yatırımcı eğer ara-üst dilime yatırım yapıyorsa, 4,01’lik bir prim ödemesi
(toplamda 4,01*21=84,21),

Yatırımcı eğer kıdemli-alt dilime yatırım yapıyorsa, 4,17’lik bir prim ödemesi
(toplamda 4,17*21=87,57),

Yatırımcı eğer kıdemli-üst dilime yatırım yapıyorsa, 4,30’luk bir prim
ödemesi (toplamda 4,30*21=90,3)

Yatırımcı eğer en kıdemli dilime yatırım yapıyorsa, 4,28’lik bir prim ödemesi
(toplamda 4,28*21=89,88) yapacaktır.
Koruma ayağının prim ayağına bölünmesi sonucu elde edilen (piyasa) spread
değeri sütununda dikkat çeken bir nokta bulunmaktadır. Bu nokta, tablodaki endeks
satırı ile (piyasa) spread sütununun kesiştiği değer olan %1,000’dir. İncelenen
sözleşme verilerindeki 100 baz puan değerine eşit olan bir değerin bu hücrede de
gözükmesi, ortamda herhangi bir arbitraj durumu olmadığını gösterir.
Endeks
satırındaki diğer rakamlar ise, eldeki verilerin ağırlıklı ortalamalarıdır.
iTraxx Europe tipi KTT endeks sözleşmesinde en fazla %3 oranında bir
temerrüt gerçekleştiğinde, bu kayıp yalnızca sermaye diliminden karşılanacaktır. En
fazla % 6 oranında gerçekleşen bir temerrüt durumunda kayıp, sermaye ve ara-alt
dilimden karşılanacaktır. En fazla % 9 oranında gerçekleşen bir temerrüt durumunda
kayıp sermaye, ara-alt ve ara-üst dilimden karşılanacaktır. En fazla % 12 oranında
gerçekleşen bir temerrüt durumunda kayıp sermaye, ara-alt, ara-üst ve kıdemli-alt
dilimden karşılanacaktır. En fazla %22 oranında gerçekleşen bir temerrüt durumunda
kayıp sermaye, ara-alt, ara-üst, kıdemli-alt ve kıdemli-üst dilimden karşılanacaktır.
Gerçekleşen temerrüt oranının daha yüksek olması durumunda ise kayıp sermaye,
ara-alt,
ara-üst,
kıdemli-alt,
kıdemli-üst
ve
en
kıdemli
dilim
tarafından
karşılanacaktır.
Gerçekleşebilecek farklı temerrüt durumlarını ve A yatırımcısının durumunu
Tablo 4 yardımı ile şu şekilde ele almak mümkündür;
91

%2 oranında temerrüt gerçekleşmesi ve A yatırımcısının sermaye dilimine
yatırım yapmış olması durumunda,
%2’lik kaybın tamamı sermaye diliminden karşılanacak ve %98’lik bir geri
dönüş sağlanacaktır,

%5 oranında temerrüt gerçekleşmesi ve A yatırımcısının ara-alt dilime
yatırım yapmış olması durumunda,
%5’lik kaybın %3’lük kısmı sermaye diliminden, %2’lik kısmı ara-alt
dilimden karşılanacak ve %95’lik bir geri dönüş sağlanacaktır,

%8 oranında temerrüt gerçekleşmesi ve A yatırımcısının ara-üst dilime
yatırım yapmış olması durumunda,
%8’lik kaybın %3’ü sermaye, ikinci %3’ü ara-alt, %2’lik kısmı ara-üst
dilimden karşılanacak ve %92’lik bir geri dönüş sağlanacaktır,

%11 oranında temerrüt gerçekleşmesi ve A yatırımcısının kıdemli-alt dilime
yatırım yapmış olması durumunda,
%11’lik kaybın %3’ü sermaye, %3’ü ara-alt, %3’ü ara-üst, %2’si kıdemli-alt
dilimden karşılanacak ve %89’luk bir geri dönüş sağlanacaktır,

%15 oranında temerrüt gerçekleşmesi ve A yatırımcısının kıdemli-üst dilime
yatırım yapmış olması durumunda,
%15’lik kaybın %3’ü sermaye, %3’ü ara-alt, %3’ü ara-üst, %3’ü kıdemli-alt,
%3’ü kıdemli üst dilimden karşılanacak ve %85’lik bir geri dönüş
sağlanacaktır,

%25 oranında temerrüt gerçekleşmesi ve A yatırımcısının en kıdemli dilime
yatırım yapmış olması durumunda,
%25’lik kaybın %3’ü sermaye, %3’ü ara-alt, %3’ü ara-üst, %3’ü kıdemli-alt,
%10’u kıdemli-üst, %3’ü en kıdemli dilimden karşılanacak ve %75’lik bir
geri dönüş sağlanacaktır.
92
3.3. DEĞERLENDİRME
Çalışmanın bu bölümünde, hipotetik bir iTraxx Europe KTT sözleşmesi ele
alınmıştır. Ele alınan bu örnek sözleşme sermaye, ara dilim (alt), ara dilim (üst),
kıdemli (alt), kıdemli (üst) ve en kıdemli dilim olmak üzere 6 dilimi içermekte olup,
1 milyon $ değerinde ve 5 yıl vadelidir. Sözleşmeye ilişkin diğer veriler Tablo 5’te
gösterilmiştir.
Bu incelemede, temerrüt durumu ile dilimler arasındaki ilişki, dayanak
varlıklar arası korelasyon ile muhtemel kayıplar arasındaki ilişki,
zaman ile
temerrüdün gerçekleşmesi arasındaki ilişki ele alınmıştır. (5) numaralı formül
kullanılarak, Tablo 7’deki ödeme değerleri elde edilmiş, dilimlere göre tutarları ve
dilimlere yapılan bu ödemeler karşılığı alınan koruma miktarları gösterilmiştir.
Temerrüdün değişen oranlarda gerçekleşmesi durumunda hangi dilimden ne kadarlık
kayıp ve ne kadarlık bir geri dönüş (geri kazanım) sağlanacağı açıklanmış, ilgili
sayısal bilgiler uygulama üzerinde gösterilmiştir. Kaybedilen ilk tutarı ve kazanılan
son tutarı sermaye dilimi üstlenirken, kaybedilen son tutarı ve kazanılan ilk tutarı en
kıdemli dilim üstlenmektedir. Başka bir deyişle ilk kayba uğrayan ve son kazancı
alan dilimin sermaye dilimi, son kayba uğrayan ve ilk kazancı elde eden dilimin ise
en kıdemli dilim olduğu gösterilmiştir.
93
SONUÇ ve ÖNERİLER
Uzun zaman önce taraflar arasında salt mal takası ile başlamış olan ticari
faaliyetler, zaman içinde borç alıp vermeye ve toplu borçlanmaya dönüşmüştür.
Toplu borçlanma olgusu ise, fon fazlası ile fon ihtiyacı olanları bir araya getirecek
olan banka vb. kuruluşlar ile finansal piyasaların oluşmasına sebep oldu. Gün
geçtikçe ihtiyaçlar, talepler arttı. Küreselleşmenin de etkisiyle sürekli bir değişim ve
gelişim ile rekabet ve riskler arttı. Kurumlar, piyasalar ve piyasalardaki ürünler bu
ihtiyaç ve taleplere yetersiz gelmeye başladı. Tüm bunların sonucunda, farklı
ihtiyaçlara cevap verebilecek ürünler olan yapılandırılmış finansal ürünler
oluşturuldu.
Finans
piyasalarında
yer
alan
bütün
katılımcılar
için
gelecekte
karşılaşılabilecek muhtemel belirsizliklere karşı önlem alabilmek, verimli bir risk
yönetim politikası, beraberinde uygun yeni finansal araçlar ve finansal bilgi ile
mümkündür. Bu bağlamda mevcut soruna optimum cevabı yapılandırılmış finansal
ürünler vermektedir. Yapılandırılmış finansal ürünlerin öncelikli amacı riskin
transfer edilerek azaltılmasıdır. Fakat bu “öncelikli amaç”, yapılandırılmış finansal
ürünlerin alıcılarının büyük çoğunluğunun bankalar ve korumalı fonlar olması
sebebiyle gerçekleşmemektedir. Bu durum kredi riski olgusunun bankacılık
sisteminden uzaklaşmasını engellemiştir.
Yapılandırılmış finansal ürünlerin farklı ihraççılar ile yatırımcı gruplarını ve
farklı ihtiyaçları bir araya getirebilmesi ve bu farklılıklara cevap verebilmesi, bu
ürünlerin oldukça talep gören ürünler olmasını sağlamıştır. Menkul kıymetleştirme
bazı düzenlemeler sebebiyle bazı varlıkları portföylerinde bulunduramayan
yatırımcılara, bu varlıkları dolaylı da olsa portföylerinde bulundurma imkanı sağlar.
Yapılandırılmış finansın ve yapılandırılmış finansal ürünlerin anlatıldığı bu
çalışmada konu ile ilgili çeşitli noktalar dikkat çekmiş olup, mevcut kullanımı ve
kalitenin artması adına bir takım öneriler geliştirilmiştir. Bu noktaları ve önerileri şu
şekilde belirtmek mümkündür;

Yapılandırılmış finansal ürünler ihraççı tarafa esneklik sağlar. Bu esneklik ilk
bakışta farklı sektörlere, farklı yatırımcı ve pazarlara ulaşmak gibi imkanlar
94
sağlıyor olsa da, aynı zamanda da riskten korunmak amacının aksine büyük
risklere sebebiyet verebilmektedir,

Menkul kıymetleştirilmiş ürünü satın alan yatırımcı, önceden sahip olduğu
varlık havuzuna bu menkul kıymeti dahil edebilmekte ve tüm bu havuza
dayalı menkul kıymetler oluşturabilmektedir. Bu durumda az sayıda dayanak
varlığın getirisini baz alan çok sayıda menkul kıymet piyasada yer alabilir,
reel anlamda var olan hacimden çok daha fazlasının piyasada olduğu kanısına
varılabilir,

Yapılandırılmış ürünlerin dayanak varlıklarının piyasada fiyatlandırılan hisse
senedi vb. (ikincil piyasa) kıymetlerden ziyade krediler gibi (birincil piyasa)
piyasada fiyatlandırılmayan ürünlerden oluşuyor olması, yapılandırılmış
ürünlerin fiyatlandırılmasının karmaşık bir yapıya sahip olmasına ve temerrüt
riski gibi kısmen sübjektif olarak nitelendirebilecek verilere bağlı olmasına
sebebiyet vermiştir. Buna ek olarak borsa dışı organize olmayan ve tezgah
üstü piyasa olarak tabir edilen piyasalarda ihraç edilen bu ürünlerin fiyatı,
2008 krizinde görüldüğü üzere, alış ve satış yapan taraflar haricinde
bilinememektedir. Bunları önlemek adına, fiyatlama modellerinin tek
tipleştirilmesi ve belli bir standarda bağlanması ile bu sorunun önüne
geçilebilir,

Yapılandırılmış finansal ürünlerin tam olarak ne olduğu, ne şekilde çalıştığı,
nasıl
fiyatlandığı
ihraççı
ve
yatırımcı
taraflarca
hala
tam
olarak
bilinmemektedir. Bu durum ise asıl varoluş amaçları riski dağıtmak olan
yapılandırılmış finansal ürünlerin bu amaçlarına ulaşamamalarına veya tam
tersi olarak bilinçsizce, gereğinden fazla sayıda işlem gerçekleştirerek mevcut
riski daha da artırmalarına sebebiyet verebilmektedir. Buradan da
anlaşılabileceği üzere işleme giren veya girecek olan tüm taraflar konu ile
ilgili yeterli bilgiye sahip olmalı, bilgilendirilmelidir (örnek vermek
gerekirse, kredi türevleri riski sadece dağıtır, riski sıfırlamaz). Ayrıca bu
konularda kolaylık ve gerekli şeffaflık da sağlanmalıdır,

Özellikle KTT gibi ürünlerde karşı tarafın kim olduğunun bilin(e)miyor
oluşu, tarafların sözleşmedeki yükümlülüklerini başka bir üçüncü tarafa
devredebiliyor oluşu, işlemde transfer edilen risk miktarının tam olarak
95
rakamlarla ifade edilemiyor/kestirilemiyor oluşu işlemlerin güvenilirliği
açısından çeşitli soru işaretleri oluşturmaktadır. Bu konu ile ilgili mevcut
çeşitli
dökümantasyon
ve
düzenleme
ise,
gerekli
şeffaflığı
sağlayamamaktadır,

Ürünlerin
bir
bölümünün
bilanço
dışı
olmaları,
mevcut
risklerin
gizlenmesine, göz ardı edilmesine sebebiyet verebilmektedir. Yapılandırılmış
finansal ürünlerin bilanço içinde takip edilmelerinin sağlanmasıyla, bu
durumun önüne geçilebilir,

Kredi derecelendirme kuruluşlarının gelirlerinin azımsanmayacak bir kısmı
kredi türevleri ve diğer yapılandırılmış ürünlerden gelmektedir. Bu durum,
kredi derecelendirme kuruluşlarının karşı tarafa objektif yaklaşmasını
engelleyebilir, ürünün sahip olduğu değerden daha yüksek vasıflara
sahipmişçesine notlandırılmasına sebep olabilir. Keza, Enron ve Arthur
Andersen ilişkisi bu duruma örnektir. Ayrıca, kredi derecelendirme
kuruluşları kredi vs. değerlendirip notlandırırken standart bir formül,
yaklaşım
kullanmazlar;
farklı
değişkenlere
farklı
önem
katsayıları
verebilirler. Bu da aynı ürünün farklı derecelendirme kuruluşlarınca farklı
notlandırılmalarına
ve
nihayetinde,
konu
ile
ilgili
zaten
yetersiz
bilgiye/donanıma sahip olan yatırımcının kafasının daha da karışmasına ve
hatta yatırımcının, yapılandırılmış ürün kullanmama kararına gitmesine sebep
olabilir. Bu durumu önlemek amacıyla derecelendirme sürecinde standart bir
yaklaşım izlenebilmeli ve derecelendirme işleminde işçi-işveren ilişkileri
(denetim firması-karşı taraf) daha sert bir denetime tabi tutulmalıdır,

Yapılandırılmış
finansal
ürünlerin
tercih
edilmelerinin
en
büyük
sebeplerinden biri, bu ürünlerin riski transfer etme imkanı sağlamasıdır. Fakat
gerçekleşebilecek bir temerrüt durumunda karşı tarafın yükümlülüğünü
yerine getirip getir(e)meyeceği, yeterli sermayeye sahip olup olmadığı bir
kesinliğe bağlanamamaktadır. Bu durum sözleşme taraflarınca güvensizlik,
risk oluşturabilmektedir. Bunu önlemek amacıyla sözleşme taraflarınca
yükümlülüklerini yerine getirebileceği (taahhüt, kontrol vs.) kanıtlanmalıdır,

Türkiye’de
çoğu
ülkenin
aksine
yapılandırılmış
finansal
ürünlerin
uygulanışından önce, bu ürünler ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu
96
durum ile amaçlanan, yatırımcıların ve piyasanın bu ürünlere hazır hale
getirilmesi, herhangi bir yasal boşluk ile karşılaşılmadan işlemlere geçilmesi
olabilir. Fakat yasal düzenlemelerin ürünlerden önce yürürlüğe sokulması,
bazı ürünlere ve kurumlara engel teşkil etmiştir. Ayrıca söz konusu yasal
düzenlemeler, yabancı ülke uygulamalarının Türk hukuk ve finans sistemine
adapte edilmiş örnekleri olup, bu düzenlemelerin yapılmasından önce
ürünlere ihtiyacın, talebin olup olmaması dikkate alınmalı ve gerektiğinde
teşvik edici düzenlemeler de yapılmalıdır,

Salt yapılandırılmış ürünler adına değil genel olarak piyasaya yatırımcı
çekebilmek,
yatırımcıların
zihinlerinde
güvenli
bir
liman
imajı
oluşturabilmek adına mevcut ekonomik belirsizliklerin azaltılması, istikrarın
sağlanması gerekmektedir. Aynı zamanda istikrarın sağlanması ihraççılar için
uygun ihraç koşullarını sağlayabileceğinden, bu ürünlere ilgi göstermelerini
de sağlayabilir,

Risk yönetim kültürünün gelişmesiyle, kriz yönetiminin önem kazanmasıyla
finansal kurumların maruz kaldıkları riski yönetmek, dağıtmak için
yapılandırılmış finansal ürün kullanma eğilimleri artacaktır,

Söz konusu ürünlere ve bu ürünlerin yer aldığı piyasaya talebin artması,
buradaki şeffaflığın artması ile mümkündür. Şeffaflığın artması denetimin
kolaylaşmasını
sağladığı
gibi,
katılımcıların
daha
doğru
kararlar
alabilmelerini ve bilgi asimetrisinin azalmasını sağlar.
Bu çalışmada ele alınmış olan yapılandırılmış finansal ürünlerin ne derece
yararlı veya ne derece riskli olacağı/olabileceği, makro ve mikro bazda çok sayıda
değişkene bağlıdır. Fakat öncelikli olarak yatırımcılar işlem öncesinde istediği risk,
getiri ve koruma düzeyini analiz etmeli, belirlemelidir. Ancak bunları belirledikten
sonra uygun yatırımcı ve ürün eşleşmesi sağlanabilir.
97
KAYNAKÇA
Aktuna, E. A. (2010). Sentetik Yatırım Araçları Üzerine Bir İnceleme.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Alper, D. (2008). Ticari İpoteğe Dayalı Menkul Kıymetler ve Yapılandırılması.
Muhasebe ve Finansman Dergisi. (40), 142-153.
Alptekin, E. (2009). Menkul Kıymetleştirme ve Küresel Finans Krizindeki Rolü.
İzmir Ticaret Odası Ar-Ge Bülten. (2009 Nisan), 11-16.
Anbar, A. (2011). Yapılandırılmış Finans. Bursa: Ekin Yayınevi.
Arias Barrera, L. G. (2014). The Traditional Role of ISDA “Co-Regulating” OTC
Derivatives Contracts. Warwick School of Law Legal Studies Research Paper. (7).
Aydın, N. A. A. (2006). İpotekli Konut Kredisine (Mortgage) Dayalı Sermaye
Piyasası Araç Türleri ve Bu Araçların Risk-Getiri Tercihleri Açısından İncelenmesi.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Aytekin, Y. H. (2008). Bankacılık ve Finansal Terimler Sözlüğü. Ankara: Palme
Yayıncılık.
Ataman Erdönmez, P. (2006). Aktif Menkul Kıymetleştirmesi. Bankacılar Dergisi.
(57), 75-84.
Bahaa,
M.
(2010).
Securitization
&
the
Financial
Crisis.
https://mbahaa.wordpress.com/ (22.02.2015)
98
Bahar, S. (2008). Kredi Risk Yönetimi Araçlarından Kredi Temerrüt Takasları.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Bakkal, S., Korkmaz, Ş. (2011). Yapılandırılmış Finansal Araçlar ve Aracı
Kuruluşların Kaldıraçlı Hisse Senedi Piyasaları. İstanbul: Hiperlink Yayınları.
Balı, S., Yılmaz, Z. (2012). Kredi Temerrüt Takası Marjları ile İMKB 100 Endeksi
Arasındaki İlişki. 16. Finans Sempozyumu Kitabı (ss. 83-104), Düzenleyen Atatürk
Üniversitesi, Erzurum. 10-13 Ekim 2012.
Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu. (2014). Kredi Riski Azaltım
Tekniklerine İlişkin Tebliğ. Resmi Gazete: 29111.
Banks, E. (2006). Synthetic and Structured Assets. Great Britain: John Wiley & Sons.
Bodie, Z., Kane, A., Marcus, A.J. (2009). Investments. Singapore: McGraw-Hill.
Brigham, E. F., Ehrhardt, M. C. (2005). Financial Management. United States of
America: South-Western Cengage Learning.
Cangürel, O., Güngör, S., Sevinç, V. U., Kayci, İ., ve Atalay, S. (2010). Sorularla
Basel III. BDDK Risk Yönetimi Dairesi: İstanbul.
Cafri, S. (2008). Credit Default Swap (CDS) Indexes and Their Usage in Risk
Management by Turkish Banks. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul:
İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Chambers, N. (2009). Yapılandırılmış Finansal Ürünler (Structured Financial
Products).
http://finans.ekibi.net/konu-yapilandirilmis-finansal-urunler-structured-
financial-products.html (08.09.2014).
99
Crawford, J. (2010). CDO Ratings and Systemic Instability: Causes and Cure. New
York University Journal of Law&Business. 7 (1), 1-45.
Coşkun, Y. (2010). Yapılandırılmış Finans ve Küresel Finansal Kriz. Finans
Politik&Ekonomik Yorumlar. 47(545): 73-82.
Çevik, F. (2007). Kredi Türevleri Piyasası: Kredi Temerrüt Swapları, Türkiye ve
Gelişmekte Olan Ülkelerle Karşılaştırmalı Analizi. Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. İstanbul: Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü.
Choudhry, M. (2004). Corporate Bonds and Structured Financial Products. Great
Britain: Elsevier Butterworth-Heinemann.
Çikot, Ö. (2012). Borçlanma Araçları. Sermaye Piyasasında Gündem. (115), 7-16.
Değertekin, E. A. (2008). Alternatif Yatırım Araçları. Sermaye Piyasasında Gündem.
(66), 7-17.
Delikanlı, İ. U. (2010). Bankacılıkta Kredi Türevlerinin; Hissedar Değerine Katkısı,
Etkin Bir Şekilde Kullanımına İmkan Sağlayacak Risk Yönetimi Yapılanması ve
Finansal Raporlaması. Yayınlanmamış Doktora Tezi. Ankara: Başkent Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Demirci, D. (2003). Kredi Türevleri ve Kullanımı. Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Demirkan, B. (2011). Kredi Temerrüt Swaplarının Fiyatlama Yöntemleri ve
Fiyatlamayı Etkileyen Finansal ve Makroekonomik Göstergelerin Belirlenmesi.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü.
Doğrayan, C. (2014). Basel III Başlıyor. KPMG Gündem. (Ocak-Mart 2014), 40-41.
100
Doruk, Ö. T. , Şahintürk, Y. C. (2010). 2008 Küresel Krizi’nde “Gölge Bankacılık”
Sektörünün Rolü ve Reel Sektör ve Finansal Sektör İlişkisi: Minsky’nin Finansal
Kırılganlık Hipotezi Çerçevesinde Bir İnceleme. Uluslararası Finans Sempozyumu
Kitabı (ss. 523-547), Düzenleyen Marmara Üniversitesi, İstanbul. 10 Aralık 2010.
Elul, R. (2005). The Economics of Asset Securitization. Federal Reserve Bank of
Philadelphia Business Review. (Q3), 16-25.
Erdil, T. B. (2008). Finansal Türevler ve Kredi Temerrüt Swaplarının Teori ve
Uygulamaları. Yayınlanmamış Doktora Tezi. İstanbul: Kadir Has Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Eroğlu, E. (2010). Mortgage Sisteminde İkincil Piyasa Ürünleri ve Dünya
Uygulamaları. İşletme Araştırmaları Dergisi. 2 (4), 19-38.
Fabozzi, F. J., Davis, H. A., Choudhry, M. (2006). Introduction to Structured
Finance. United States of America: John Wiley & Sons.
Fujii, M. (2010). Securitized Products, Financial Regulation, and Systemic Risk.
ADBI Working Paper Series. (203), 1-22.
Hakyemez, C. (2012). Menkul Kıymetleştirmede Örnek Ülke Uygulamaları ve
Türkiye İçin Öneriler. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara: Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Hepşen, A. (2005). Bir Finanslama Yöntemi Olarak Menkul Kıymetleştirme: İpoteğe
Dayalı Menkul Kıymetleştirme ve Türkiye Uygulaması. İstanbul: İstanbul Ticaret
Odası Yayınları.
Goderis, B., Wagner, W. (2009). Credit Derivatives and Sovereign Debt Crises.
University of Oxford.
101
Gümrah, Ü. (2009). Kredi Türevleri ve Gelişmekte Olan Ülkelerde Kredi Temerrüt
Swapları Üzerine Bir Araştırma. Yayınlanmamış Doktora Tezi. İstanbul: İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Gün, M., Kutlu, M., Karamustafa, O. (2015). Kredi Temerrüt Swapları (CDS): Gezi
Parkı Olaylarının Türkiye Riski Üzerine Etkisi. 19. Finans Sempozyumu Kitabı (ss.
389-403). Düzenleyen Hitit Üniversitesi, Çorum. 21-24 Ekim 2015.
Gürbüzer, I. (2014). Teminatlandırılmış Borç Yükümlülükleri ve Finansal Krizlere
Etkileri. Bankacılık ve Finansal Araştırmalar Dergisi (BAFAD). 1(1), 32-42.
Hull, J. C. (2009). Options, Futures, and Other Derivatives. United States of
America: Pearson Education.
ISDA. (2014). The Value of Derivatives-ISDA’s 2014 Brochure.
ISDA. (2014). By-Laws of International Swaps and Derivatives Association, Inc.
Karadağ, N. (1996). Tüketici Finansman Şirketlerinin Varlığa Dayalı Menkul Kıymet
İhracı. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Kaya, B., Öner Kaya, E., Yalçıner, K. (2014). Türkiye’nin Derecelendirme Notları
ve Kredi Temerrüt Swap Primlerinin Ekonomik ve Sosyal Olaylara Tepkisinin
Analizi. 18. Finans Sempozyumu Kitabı (ss. 289-308), Düzenleyen Pamukkale
Üniversitesi, Denizli. 15-18 Ekim 2014.
Kaya, B., Öner Kaya, E., Yalçıner, K. (2015). Derecelendirme Duyurularına Kredi
Temerrüt Swap Primlerinin Tepkisi: Türkiye İçin Bir Örnek Olay Analizi. 19. Finans
Sempozyumu Kitabı (ss. 721-731). Düzenleyen Hitit Üniversitesi, Çorum. 21-24
Ekim 2015.
102
Keten, M., Başarır, Ç., Kılıç, Y. (2013). Kredi Temerrüt Takası ile Makroekonomik
ve Finansal Değişkenler Arasındaki İlişkinin İncelenmesi. 17. Finans Sempozyumu
Kitabı (ss. 377-386), Düzenleyen Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Muğla. 23-26
Ekim 2013.
Koçyiğit, Z. E. (2010). The Use of Retail Structured Products and Their Applications
in Turkey. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Koy, A. (2014). Kredi Temerrüt Swapları Eurotahvil Piyasasına Öncülük Etmekte
Midir? 18. Finans Sempozyumu Kitabı (ss. 595-603), Düzenleyen Pamukkale
Üniversitesi, Denizli. 15-18 Ekim 2014.
Koy, A. (2015). Kredi Temerrüt Swap Primleri, Hisse Senedi Endeksleri ve Sektör
Hisse Senedi Endeksleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi: Borsa İstanbul Üzerine
Ampirik Bir Çalışma. 19. Finans Sempozyumu Kitabı (ss 657-667). Düzenleyen
Hitit Üniversitesi, Çorum. 21-24 Ekim 2015.
Kunt, A. S. (2008). Kredi Temerrüt Swapları ve Türkiye’nin Kredi Temerrüt Swap
Priminin Belirlenmesine Yönelik Bir Çalışma. Yayınlanmamış Doktora Tezi.
İstanbul: İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Madura, J. (2010). International Corporate Finance. China: South-Western Cengage
Learning.
Markit. (2009). Credit Derivatives Glossary.
Markit. (2013). Markit iTraxx Europe Index Rules.
Markit. (2013). Markit CDX High Yield&Markit CDX Investment Grade Index Rules.
103
Morgan Stearns Corporation. (2012). Structured Finance-Accesing Capital Markets
Through Securitization.
Neftci, S. N. (2008). Principles of Financial Engineering. Canada: Academic Press.
Picone, D., Shah, P., Stoeckle, M., Loddo, A. (2008). CDO Models:Opening the
Black Box. Dresdner Kleinwort.
Ranciere, R. G. (2002). Credit Derivatives in Emerging Markets. IMF Policy
Discussion Paper. (April 2002), 1-24.
Risk Yöneticileri Derneği. (2013). Basel II ve III Nedir?. Basel II ve Türk Eximbank
Semineri.
Scott-Quinn, B., Walmsley, J. K. (1998). The Impact of Credit Derivatives on
Securities Markets. Switzerland: International Securities Markets Association.
Savaşman, S. A. (2010). Kredi Türevlerinin Bankacılık Sektöründeki Kredi Riskine
Etkisi Üzerine Bir Analiz. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Edirne: Trakya
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Sayılgan, G. (2014). Rating/ Derecelendirme/ Kredi Değerliliği/ Borç Ödeme Gücü
ve
İsteği.
http://www.guvensayilgan.com/2014/rating-derecelendirme-kredi-
degerliligi-borc-odeme-gucu-ve-istegi/ (17.12.2014).
Sayılı, K. (2008). Kredi Risk Yönetimi Kapsamında Kredi Türevleri: Sağladığı
Fırsatlar ve Yarattığı Tehditler. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Ankara:
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Sermaye Piyasası Kurulu. (2007). İpotek Teminatlı Menkul Kıymetlere İlişkin
Esaslar Hakkında Tebliğ, Seri:III, No: 33. Resmi Gazete: 26603.
104
Sermaye Piyasası Kurulu. (2009). Varlık Teminatlı Menkul Kıymetlere İlişkin
Esaslar Tebliği. Seri:III, No: 38. Resmi Gazete: 27347.
Sermaye Piyasası Kurulu. (2014). Varlığa veya İpoteğe Dayalı Menkul Kıymetler
Tebliği, Seri: III, No: 58-1. Resmi Gazete: 28877.
Sermaye Piyasası Kurulu. (2014). İpotek Finansmanı Kuruluşlarına İlişkin Esaslar
Hakkında Tebliğ, Seri:III, No: 60-1. Resmi Gazete: 29063.
Şit, A., Karaca, S.S., Ekşi, İ.H. (2014). Politik Riskler ve Kredi Temerrüt Swapları
Borsa Endeksini Etkiliyor Mu? Türkiye Örneği. 18. Finans Sempozyumu Kitabı (ss.
717-725), Düzenleyen Pamukkale Üniversitesi, Denizli. 15-18 Ekim 2014.
Taşkeli, Ö. (2010). The Role of Structured Products in the Financial Turmoil of
2007-2008. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Turguttopbaş, N. (2014). Political Risk and CDS Spread Reflections: Vivid
Experience of Turkey. 18. Finans Sempozyumu Kitabı (ss. 671-683), Düzenleyen
Pamukkale Üniversitesi, Denizli. 15-18 Ekim 2014.
Türker, M. (2009). Bugünkü Global Mali Krizin Öncekilerden Farkı; Finans
Mühendisliği ve Finansal İnovasyonların Rolü. Active Finans Dergisi. (Ocak-Şubat
2009), 12-21.
Vatansever, N. (2000). Varlığa Dayalı Menkul Kıymet Uygulaması. Muğla
Üniversitesi SBE Dergisi. 1 (1): 259-274.
Visco, I. (2013). The Financial Sector After the Crisis. Imperial Business Insight. 5:
1-19.
105
Yılmaz, S. (2009). Kredi Temerrüt Takası: Değerleme Teknikleri ve Gelişmekte Olan
Ülkelerdeki Piyasa Uygulamaları. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul:
Marmara Üniversitesi Bankacılık ve Sigortacılık Enstitüsü.
Yurtseven, H. (1993). Varlığa Dayalı Menkul Kıymet ve Türkiye’deki Uygulaması.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
http://www2.isda.org/
https://www.markit.com/
106
Download