Ressam Ataman Edirne: Avrupa sanatçı değil işçi göçmen istiyor Avrupa’da yasayan bir Türk ressam olarak Türkiye´deki sanat çalışmalarına baktığınızda neler görüyorsunuz? Rönesans´la birlikte Avrupa´da özellikle resim ve heykel alanındaki çalışmalar olağanüstü boyutlara ulaşmıştı. Buna karşılık Osmanlı´da sanat denilince akla gelen ilk sey resim ve heykel olmuyordu ancak özellikle hat sanatında ve minyatürde muhteşem çalışmalar yapılıyordu. Resim, heykel, batı müziği, opera, tiyatro gibi alanlar bizim Avrupa´ya göre çok da eski bir birikime sahip olmadığımız, cumhuriyet dönemiyle uğraşmaya başladığımız sanat dallarıdır. Bize özgü olan hat, minyatür gibi sanatlarda eskiden olduğu gibi bugün de en güzel örnekler azalarak da olsa Anadolu´da sergileniyor. Öte yandan Batı kökenli sanat dalları söz konusu olduğunda da dünya çapında yetiştirdiğimiz çok büyük değerler var. Türkiye’de pek bilinmeyen ama dünyaca ünlü olmuş isimler; tasarımcı Murat Günak, caz sanatçısı Önder Focan, besteci ve orkestra şefi Çetin Işıközlü, flüt sanatçısı Şefika Kutluer, virtüöz Ömer Faruk Tekbilek, piyanist İdil Biret, ressam Mehmet Güler, Ömer Uluç, Burhan Doğançay gibi. “Sanat bir birikimin yansımasıdır” Nazım Hikmet´in dediği gibi, “Bir ulu ırmak akıyor insan eli, ilk mağaraya ilk bizonu çizdiğinden beri”. Dönem dönem olağanüstü isimler çıksa da sanat belirli bir emek ve birikimin yansımasıdır. Çalışmaların sürdürülebilmesi için belirli bir ekonomik düzeyin yakalanması gerekiyor. Bu da ancak insanların ilgisiyle veya devlet desteğiyle gerçekleştirilebilir. Sonuç olarak her iki seçenek de ekonomik özgürlüğe çıkıyor. Bir toplum ekonomik anlamda ne kadar özgür olursa modern sanatlar alanında da o kadar özgürleşir ve ilerler. Ekonomik ve kültürel kalkınma ancak birlikte gerçekleştirilebilir. Bu nedenle Türkiye ´ye baktığımda muhteşem bir geçmiş ve kültürün yanı sıra ekonomik zorluklar nedeniyle ayakta kalmaya çalışan ve geleceğinden çok da emin olamayan bir gerçek sanat dünyası görüyorum. “Göçmenlere karşı önyargılar derinleşiyor” Avrupa’da göçmenlere ayrımcılık yapılıyor mu? Sanat çevrelerinde göçmen kökeninizden dolayı herhangi bir olumsuzlukla karsılaşıyor musunuz? Almanya’da durmadan göçmenleri hedef alan ırkçı ayrımcı bir tartışma sürdürülüyor. Göçmenlerin, özellikle de Türkiye kökenli ve Müslüman göçmenlerin bu ülkeye uyum sağlamamakta direndikleri ileri sürülüyor. Özellikle Thilo Sarrazin’ adlı alman politikacının açıklamalarıyla bir kez daha alevlendirilen bu tartışmayla göçmenlere karşı önyargılar derinleştirilmeye çalışılıyor. Göçmenler yaşadıkları işsizlik, yoksulluk ve eğitimdeki sorunların sorumlusu gibi gösterilirken, gerçek suçlunun on yıllardır izlenen sosyal ve göç politikaları olduğu gizlenmeye çalışılıyor. Maalesef ırkçılıkta medya ve gazetelerin birinci sayfaları, televizyonların haber bültenleri, sözüm ona göçmenlerin uyumsuzluğu konusuna ayrılmış durumda. Farklı etnik kökenleri ve dini inançlarını kullananlar, Sarrazin ve diğerleri, kendilerine sunulan bu avantajları kullanarak, zehirlerini istedikleri gibi akıtıyor. “Göçmen sanatçılar gizli bir kabul görmeme sorunu yaşıyor” Sanat çevrelerine gelince bir göçmen olarak fazla bir varlık gösterebildiğimi sanmıyorum. Çok belirgin itirazlarla karşılaştığımı söylemesem de gizli bir kabul görmeme durumu ile yüz yüze kaldığımı açıkça hissettiğim oluyor bazen. Bütün bunlar resimlerinize nasıl etki ediyor? Açık bir şekilde olumsuz yansıyor. Ancak her kötü etkinin iyi ve kötü yanları da var. Bazı zamanlar, bu etkiden elde ettiğim sonuçlar beni mutlu ediyor. Negatif olarak etkilenmelerimde ise kötü sonuçlarla karşılaşıyorum. “Avrupa´nın ikiyüzlülüğünü ve yapmacıklığını resmediyorum” "Yüzler" çalışmalarınızda ağzı-dili olmayan erkekler ve kadınlar görüyoruz. Bunun göçmenlerin yaşadıklarıyla bir ilgisi var mı? Göçmenlerin yaşadıklarıyla doğrudan ilgisi olduğunu söyleyemesem de birkaç senedir burada yaşamaya başladığım için kendi adıma yaşadıklarımı bu resimlerde yansıtmaya çalıştığımı söyleyebilirim. Direkt olarak ırkçı davranışlarla karşılaşmamış olsam da, burada yaşamaya çalışan bir yabancı olarak her gün gizli öfkenin, ikiyüzlülüğün ve yapmacıklığın izlerini bu Yüzler adlı resimlerimde ifade etmeye çalıştım. Çünkü bir göçmen olarak en başta bulunduğunuz ülkenin diline bütünüyle hâkim olamıyorsunuz. Bu kendinizi ifade etme imkânınızı kısıtlıyor. “Avrupa göçmenleri işçi olarak görmek istiyor” Bir anlamda ağzı dili olmayan ve düşük seviyeli, düşük ücretli, eğitim gerektirmeyen basmakalıp islerde bir nevi robot işlevini gösterecek bir göçmen isçiler ordusuna sahip olmak istiyor Bati. Kendi yapmak istemedikleri isleri yaptıracak, fabrikalarda ağır şartlarda çalıştıracak ve gerek duymadığı zaman da vatanlarına geri göndermek isteyecek bir mantık kurgulamak istiyorlar. Resimlerinizde daha çok hangi tekniklere ağırlık veriyorsunuz? Ben resimlerimde abstrakt stili ile özellikle mavi rengini kullanarak (nedenini bilmiyorum) bazen figüratif ifadelere, bazen de farkında ya da farkında olmadan yaşamdaki tüm gördüğüm canlıların maskesiz içten olanlarının bende bıraktığı izleri takip etmeye çalışıyorum. Dünyaya hangi pencereden baktığımız kadar nasıl baktığımız da önemlidir ve bu bakışlar kişiselliğimizi ortaya çıkarıyor. Hayatı keşfedebilme, öğrenebilmek arzusu da buna dâhil. Güncel bir sergi çalışmanız var mı? Önümüzdeki dönemde yine Almanya´da yasayan bir Japon ressam arkadaşımla ortaklasa bir sergi düzenleyeceğiz. Su anda onun hazırlıklarını sürdürüyorum ve ara sıra da serbest çalışmalar yapıyorum. Hem Türk hem de Japon kültürünü, bu iki kültürün yakınlaştıkları ve uzaklaştıkları noktaları, yabancı bir ülkede kesişen yollarını anlatmaya çalışacağımız bir sergi yapmak istiyoruz.